KeLÂMuLLAHta ve RESÛLuLLAHta KARZ-ı HASEN..
Gönderilme zamanı: 13 Eki 2018, 21:56
KUL İhvÂNim>HAktan SÖZet
HAKk KULu OLmaktan SÖZet
HAKk’tan>HAKk’ta
HAKk’La =>HAKk’a
“HAKk’ın RIZASI”nı =>GÖZet!.
ZEVK 2439
ŞİKÂyetin =>SIKıntını =>ÜZüntünü =>HAKk’a ARZ Et!
KÜLL’i ŞEYy’in KADîR’i BİL =>bENLiğini HİÇLik fARZ Et!
TEVBE RIZA DUÂ NErde?
KİMin KULUsun İHVÂNi?
=>EMÂNet AT’a BİNmişsin =>AT’ı SÂHİBİ-ne>KARZ Et!.
06.04.03 15:34..İstanbuL..
GELeceğe->DUÂ ETmek
GEÇmişe TEVBEsi GErek
İĞNE UCu ->USTura Ağzı
Şu ÂNa Hak RIZA GERçek!.
KARz-ı HASen =>CÂN SADAKAsı
CÂN BORCUndan Vaz GEÇmektir!.
KARz-ı HASen =>AŞK-ın MAKAsı
=>“DÜNYâ KEFENi”n BİÇmektir!.
قَالَ إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
---"Kâle innemâ eşkû bessî ve huznî ilâllâhi ve a’lemu minallâhi mâ lâ ta’lemûn (ta’lemûne).: (Yâkub a.s) şöyle dedi: “Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah’a arz ederim (şikâyet ederim). Ve sizin bilmediğiniz şey(ler)i ben Allah’tan (Allah’ın bildirmesi ile) bilirim.” (Yûsuf 12/89)
EMÂNet AT’a/CÂN’a BİNmişsin
=>AT’ı SÂHİBİ-ne =>KARZ Et!.:
Kur'ÂN-ı Kerîmde Karz-ı Hasen, güzel ödünç.:
Karz.: Geri ödenmek üzere verilen mal veya birine ödünç/borç vermektir.
Karz.: Borç, ödünç. Kesmek, kat'etmek. * Şiir söylemek.
İkraz .: Ödünç vermek.
Mukrız.: Ödünç veren.
Mustakriz.: Ödünç alan.
İstikraz.: Ödünç almak.
Hasen.: Güzel. Hüsünlü. Güzellik. * Güzel olmak..
Karz-ı Hasen, kelime anlamı olarak, güzel ödünç demektir. Karz, geri almak üzere verilen demektir. Karz-ı Hasen ise; "hiçbir maddî çıkar düşüncesi gözetmeksizin, sırf ALLAH celle celâlihu'nun rızasını kazanmak ve din kardeşinin sıkıntısını gidermek amacıyla borç vermeye denir. Bu güzel amel bir çok ayette övülmüş ve bu amelle âmil olanlar türlü mükafatlar ile müjdelenmişlerdir.:
وَمَثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمُ ابْتِغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ وَتَثْبِيتًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌ فَآتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ فَإِن لَّمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
---"Ve meselullezîne yunfikûne emvâlehumubtigâe mardâtillâhi ve tesbîten min enfusihim ke meseli cennetin bi rabvetin esâbehâ vâbilun fe âtet ukulehâ dı’feyn(dı’feyni), fe in lem yusıbhâ vâbilun fe tall (tallun), vallâhu bimâ ta’melûne basîr (basîrun).: Allah’ın rızasını talep ederek (isteyerek) ve kendi nefslerinde (bunu) sabit kılarak (sebat ederek) mallarını infâk edenlerin (verenlerin) durumu, münbit bir tepe üzerinde bulunan bahçeye benzer ki, ona kuvvetli bir yağmur isabet edince, böylece ürününü iki kat verir. Hatta kuvvetli bir yağmur ona isabet etmese, çiselese bile. Ve Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir.” (Bakara 2/265)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim insanların gücenmesini göze alarak (insanlar gücense bile) Allah’ın rızasını gözetirse, insanlardan gelen sıkıntılara karşı Allah ona yeter. Kim de Allah’ın gücenmesini göze alarak (Allah gücense bile) insanların rızasını gözetirse, Allah, onu insanlar(ın insafın)a bırakır." buyurmuştur.
(Tirmizi, Zühd, 64; Kenzu’l-Ummal, h. no: 43034)
Karz-ı Hasen'in Vasıfları.:
İmam İbnu'l Cevzî, Karz-ı Haseni 6 sıfatla vasıflandırmıştır. :
Birincisi: ALLAH celle celâlihu için ihlâslı yapılan..
İkincisi: Gönül hoşluğu ile verilen..
Üçüncüsü: Helâl olan..
Dördüncüsü: Sevabı ALLAH celle celâlihu'dan umulan..
Beşincisi: Ardından eziyet edilip başa kakılmayan..
Altıncısı: En iyi mallardan verilen..
(Bkz: İbn Cevzî, Zadu'l-Mesîr fî İlmi't-Tefsîr, 1/286.)
Kur'ÂN-ı Kerîm de 12 yerde bu kavramlar mecazî olarak Karz-ı Hasen: "Allah’a en güzelinden güzel bir şekilde borç veren- Allah yolunda malını infak eden." anlamında kullanılmıştır.
Karz-ı Hasen: ALLAHu zü’L CeLÂL’in Kulu MuhaMMedî bir Mü’minin borcunu, ödeyemediği en zor zamanında sadece LivechiLLAH-ALLAH celle celâlihu Rızası için ve karşılığını RABBımız TeÂLÂ’dan DİLEyerek o kimseyi üzüp ifşâ etmeden, gizlice infak olarak karşılıksız vermektir...
مَّن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافًا كَثِيرَةً وَاللّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
---"Menzellezî yukridullâhe kardan hasenen fe yudâifehu lehû ed’âfen kesîrah (kesîraten), vallâhu yakbidu ve yebsut (yebsutu) ve ileyhi turceûn (turceûne).: Kim Allah’a güzel bir borç verirse, o taktirde, o (verdiği) kendisine kat kat çoğaltılarak ödenir. Ve Allah, (ilâhi kanun gereği kişinin rızkını) daraltır ve genişletir. Ve O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara 2/245)
وَلَقَدْ أَخَذَ اللّهُ مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَآئِيلَ وَبَعَثْنَا مِنهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَقِيبًا وَقَالَ اللّهُ إِنِّي مَعَكُمْ لَئِنْ أَقَمْتُمُ الصَّلاَةَ وَآتَيْتُمُ الزَّكَاةَ وَآمَنتُم بِرُسُلِي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَأَقْرَضْتُمُ اللّهَ قَرْضًا حَسَنًا لَّأُكَفِّرَنَّ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَلأُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ فَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ
---"Ve lekad ehazallâhu mîsâka benî isrâîl (isrâîle), ve beasnâ minhumusney aşera nakîbâ (nakîben) ve kâlellâhu innî meakum le in ekamtumu’s- salâte ve âteytumu’z- zekâte ve âmentum bi rusulî ve azzertumûhum ve akradtumullâhe kardan hasenen le ukeffirenne ankum seyyiâtikum ve le udhılennekum cennâtin tecrî min tahtıhâ’l- enhâr (enhâru), fe men kefere ba’de zâlike minkum fe kad dalle sevâe’s- sebîl (sebîli).: Ve andolsun ki Allah, İsrailoğulları’ndan misak almıştı. Ve onlardan on iki nâzır görevlendirdik. Ve Allahû Teâla: “Eğer namazı mutlaka ikâme ederseniz, zekât verirseniz ve resûllerime îmân edip onlara yardım ederseniz ve Allah’a (Allah için) güzel bir borç verirseniz, muhakkak ki ben sizinle beraberim ve de mutlaka sizin günahlarınızı örterim ve sizi, mutlaka altından ırmaklar akan cennetlere koyarım.” dedi. Artık, bundan sonra sizden kim inkâr ederse mutlaka sevvâ edilmiş (Allah’a ulaştırmak üzere dizayn edilmiş) yoldan sapmış olur.” (Mâide 5/12)
مَن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ
---"Men zellezî yukridullâhe kardan hasenen fe yudâifehu lehu ve lehû ecrun kerîm (kerîmun).: Kim ki Allah’a (Allah için) güzel bir borç verir, o taktirde o (borç), ona kat kat ödenir. Ve onun için kerim ecir vardır.” (Hadîd 57/11)
إِنَّ الْمُصَّدِّقِينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَأَقْرَضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ أَجْرٌ كَرِيمٌ
---"İnne’l- mussaddikîne ve’l- mussaddikâti ve akradûllâhe kardan hasenen yudâafu lehum ve lehum ecrun kerîm (kerîmun).: Muhakkak ki, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar ve Allah’a (Allah için) güzel borç verenler (sadakalar ve borçlar) onlara kat kat ödenir. Ve onlar için kerim ecir vardır.” (Hadîd 57/18)
إِن تُقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ شَكُورٌ حَلِيمٌ
---"İn tukridûllâhe kardan hasenen yudâıfhu lekum ve yagfir lekum, vallâhu şekûrun halîm (halîmun).: Eğer Allah’a güzel bir borç verirseniz, onu size kat kat arttırarak öder ve sizi mağfiret eder. Ve Allah; Şekur’dur (şükredilendir, şükrün karşılığını verendir), Halîm’dir.” (Teğâbün 64/17)
إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِن ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِّنَ الَّذِينَ مَعَكَ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ أَن لَّن تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ عَلِمَ أَن سَيَكُونُ مِنكُم مَّرْضَى وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِن فَضْلِ اللَّهِ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
---"İnne rabbeke ya'lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyi’l- leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meake, vallâhu yukaddiru’l- leyle ven nehâre, alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakraû mâ teyessere mine’l- kur’ânî, alime en se yekûnu minkum mardâ ve âharûne yadribûne fî’l- ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakraû mâ teyessere minhu ve ekîmu’s- salâte ve âtû’z- zekâte ve akridullâhe kardan hasenen, ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayran ve a'zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh (vestağfirûllâhe), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).: Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazan) onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde (Kur’ân okumak, zikir yapmak, kanitîn olmak, teheccüd namazı kılmak için) kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi) bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde Kur’ân’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah’ın fazlından (rızık) isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O’ndan (Kur’ân’dan) size kolay geleni okuyun, namazı ikame edin, zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah’a istiğfar edin (tövbe edip Allah’tan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki Allah; Gafûr’dur, Rahîm’dir.” (Müzzemmil 73/20)
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَى حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا
---"Ve yut’imûnet taâme alâ hubbihî miskînen ve yetîmen ve esîrâ (esîran).: Ve sevdiği taamı (yemeği), miskinlere (fakir ve yoksullara), yetimlere ve esir olanlara yedirirler.” (İnsân 76/8)
إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاء وَلَا شُكُورًا
---"İnnemâ nut’imukum li vechillâhi lâ nurîdu minkum cezâen ve lâ şukûrâ (şukûran).: Biz sadece Allah’ın vechi için sizi doyuruyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür istemiyoruz.” (İnsân 76/9)
إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا
---"İnnâ nehâfu min rabbinâ yevmen abûsen kamtarîrâ (kamtarîran).: Muhakkak ki biz, yüzlerin asık olduğu, belâlı, zor günde Rabbimizden korkuyoruz.” (İnsân 76/10)
فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا
---"Fe vekâhumullâhu şerra zâlike’l- yevmi ve lakkâhum nadraten ve surûrâ (surûran).: Oysa Allah, onları işte böyle bir günün şerrinden korudu. Ve onları, pırıl pırıl bir yüze ve surura (sevince) kavuşturdu.” (İnsân 76/11)
Merhametin Membağı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de;
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her ümmetin bir fitnesi/imtihanı vardır. Benim ümmetimin fitnesi/imtihanı ise dünya malıdır" buyurmuştur.
(Tirmizî, Zühd, 26(2336); Birgivî, Tarikat-ı Muhammediyye, 226)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim bir Müslümanın dünya sıkıntılarından birini giderirse Allah da onun âhiret sıkıntılarından birini giderir. Kul kardeşinin yardımında olduğu sürece Allah da onun yardımındadır." buyurmuştur.
(Buharî)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bir müslüman din kardeşine iki defa karz-ı hasen verirse, bir defa sadaka vermiş gibi olur.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, Sadakât 19; Şevkânî, Neylü’l-Evtar, Mısır ty., 5/229.)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir şeyi ödünç vermek, onu sadaka olarak vermekten hayırlıdır" buyurmuştur.
(el-Azîzî, es-Sirâcü'l-Münîr Şerhu Câmi's-Sağîr Fi Hadisi'l-Beşîri'n-Nezîr, III, 57)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Mir’ac gecesi cennetin kapısında: “Sadaka için on misli, karz için on sekiz misli ecir vardır” yazılı olduğunu gördüm. Cebrail’e (aleyhisselâm): “Borç vermek neden sadakadan üstündür diye sorduğum da bana, dilenen kişi yanında olduğu halde ister fakat borç isteyen kişi ihtiyaçtan dolayı ister, dedi.” buyurmuştur.
(İbn-i Mâce, Sadakât 19; el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 4/126.)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir adamdan iki yaşlarında bir deve ödünç almıştı. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir takım zekât develeri geldi. Bana, alacaklıya iki yaşlarında bir deveyi vermemi emretti. Ben: “Develer arasında altı yaşını bitirmiş daha güzel olanından başkasını bulamadığımı” söyledim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Onu ona ver, şüphesiz sizin en hayırlınız, ödeme bakımından en güzel olanınızdır.” buyurmuştur.
(Buhârî, İstikraz 7.)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Elinde imkânı olan borçlunun, borcunu geciktirmesi zulümdür.” buyurmuştur.
(Buhârî, Havalât 1.)
Kur'ÂN-ı Kerîm ve Sünnet-i Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemde, imkân sahiblerinin ihtiyaçlı kimselere borç vermesi; borçluya mühlet tanıması, gereksiz yere onu sıkıştırmaması tavsiye edilirken, borçluya da borcunu zamanında en güzel bir şekilde ödemesi, imkânı olduğu halde ödemeyi geciktirmenin zulüm, ödeme niyeti olmadan borç almanın hırsızlık olduğu belirtilmiştir. (İbn-i Mâce)
---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kimse ödemek niyetiyle borçlanır, sonra ödeyemeden ölürse, yüce Allah onun borcundan vazgeçer ve istediği bedeli vererek alacaklısını razı eder. Buna karşılık, gönlünde ödeme niyeti olmaksızın borçlanan kimse borcunu ödeyemeden ölürse, yüce Allah alacaklıların hakkını alır." buyurmuştur.
(Buharî, İstikraz 2)
---Hz. Aişe radıyallahu anha Annemiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: "ALLAHu zü’L- CELÂL’e, borçtan sığındığın kadar hiçbir şeyden sığınmıyorsunuz?" buyurunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kişi borçlandığı zaman konuşur ve yalan söyler, söz verir sözünde duramaz!." buyurmuştur.
(Buharî)
ALLAHu zü’L- CeLÂL'imiz!.
BİZi, KULLarına Karşı Muhtaç ve Mahcûb OLmaktan Koru, SENden RAZI OLan ve RAZI OLduğun KULLarından ve de, ÜMMMet-i MuhaMMed aleyhisselâmdan KıL!. İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!
Bî-RAHMetike yâ Erhame'r- Rahîmîn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..
Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..
Âmin... Âmin... Âmin... Âmin!.. Yâ Muîn Celle Celâluhu..
Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebiyyike ve
Rasûlike ve
Nebiyyi'l- Ummiyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve's-sahbihi ve uMMetihi...