HİLYe-yi ŞERİF..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

HİLYe-yi ŞERİF..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

RASÛLULLAH!.
sallallahu aleyhi vesellem..

SIRR SILA =>vASL-ı VEFÂsın
ASLen fASLen=>PüR SÂFÂsın
=>feyeKÛN NÛRun =>KÂiNÂt
SEN=>MuhaMMed MUSTAFÂsın!.


ZEVK 8910


NÛRuLLAHın =>NÛR-u MîM’i ==>KÂiNÂtın EZELisin
MUSTAFÂsın SEÇiLmişsin ==>GENELLERin ÖZELisin
ALLAH’a vUSLat KAPIsı
TEMİNât TEVHiD TAPIsı
HAKİKat HABLi’L- VERîDi=>SEN GÖNÜLLer GÖZELisin!.


20.06.18 04:42
brsbrsm..tktktrstkkmdshrrr..


Resim

KÂiNÂt SÛREti NÛrun
SÛREt SÎREti SÜRÛrun
ŞeHÂDet ŞEREFi ŞÛUrun
BİZ-Lik BEREKEti ONÛRun!.

AŞKımız Yâ ReSûLuLLaH
MEŞKimiz Yâ ReSûLuLLaH
KALBİmiz SENin NÛRundur
KÖŞKümüz Yâ ReSûLuLLaH!.

=>GÜNEŞLe =>IŞIğı Gibi
BİZ BİR-İZ BİLEsi=>SEVgi
MeHABBet MuhMMed NOKta
SEVen<->SEViLen=>SEVgiLi!.

sallallahu aleyhi vesellem..

Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in;
ŞEKLi-ŞEMÂLi, KİŞİseL ÖZELLikLeri ve GÖRünen GÜZELLikLeri..:


ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur'ÂN-ı Kerîminde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin NiteLik ve NiceLikLerini BeyÂN Buyurur;

Peygamberimiz MuhaMMed aleyhisselâm;
ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Resûl/Peygamber olarak seçtiği ve Sırat-ı Mustakîm/doğru yol üzere olan Elçilerden biridir.:


مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---"Muhammedun resûlullâh (resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alâ’l- kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseri’s- sucûd (sucûdi), zâlike meseluhum fî’t- tevrât (tevrâti), ve meseluhum fîl incî’l- (incîli), ke zer’in ahrace şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimu’l- kuffâr (kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti minhum magfiraten ve ecren azîmâ (azîmen).: Allah’ın Resûl’ü Hz. Muhammed (aleyhisselâm) ve O’nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû ederken, secde ederken ve Allah’dan fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir. İşte bunlar, onların Tevrat’taki ve İncil’deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'd etmiştir..” (Fetih 48/29)

يس
Resim---"Yâ sîn.: Yâ, Sîn.” (YâSîn 36/1)

وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ
Resim---"Ve’l- kur’âni’l- hakîm (hakîmi).: Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) Kur’ân’a andolsun.” (YâSîn 36/2)

إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
Resim---"İnneke lemine’l- murselîn (murselîne).: Muhakkak ki sen, gerçekten gönderilen resûllerdensin.” (YâSîn 36/3)

عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---"Alâ sırâtın mustakîm ( mustakîmin).: Sıratı Mustakîm /Dosdoğru bir yol üzerinde(sin).” (YâSîn 36/4)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Son Peygamberidir

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---"Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyine, ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen).: Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîler’in (Peygamberler’in) Hatemi’dir (Sonuncusudur). Allah, herşeyi en iyi bilendir.” (Ahzâb 33/40)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Benden sonra artık gelecek olan peygamber yoktur.” buyurmuştur.
(Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 30)

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in PeygamberLiği Evrenseldir ki, Tüm Kânâtı/Evreni ve Tüm İnsÂNLığı Ebediyyen Kapsar:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---"Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîran ve nezîran ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve Biz, seni (kâinattaki) insanların hepsi için müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olmandan başka bir şey için göndermedik. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Sebe 34/28)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e, peygamberliğini halka ilân etmeyi ALLAHu zü’L- CeLÂL EMRetmiştir.:

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---"kul yâ eyyuhân nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti ve’l- ard (ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyi’l- ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne).: de ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah’ın Resûl'üyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve O’nun ümmî, nebî, Resûl'üne îmân edin ki; O, Allah’a ve O’nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O’na tâbî olun ki; böylece siz, hidâyete eresiniz.” (A’râf 7/158)

فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالنُّورِ الَّذِي أَنزَلْنَا وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Resim---"Fe âminû billâhi ve resûlihî ven nûrillezî enzelnâ, vallâhu bimâ ta’melûne habîr (habîrun).: Artık Allah’a, O’nun Resûl’üne ve indirdiğimiz Nur’a îmân edin. Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır.” (Tegâbun 64/8)

وَمَن لَّمْ يُؤْمِن بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا
Resim---"Ve men lem yu’min billâhi ve resûlihî fe innâ a’tednâ li’l- kâfirîne saîrâ (saîran).: Ve kim Allah ve O’nun Resûl’üne îmân etmezse işte o zaman, muhakkak ki Biz, kâfirler için alevli ateş (cehennemi) hazırladık.” (Fetih 48/13)

Son ve Evrensel Peygamber olan RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem, Âlemlere Rahmet olarak gönderilmiştir.:

إِنَّ فِي هَذَا لَبَلَاغًا لِّقَوْمٍ عَابِدِينَ
Resim---"İnne fî hâzâ le belâgan li kavmin âbidîn (âbidîne).: Muhakkak ki abidler (Allah’a kul olanlar) kavmi için bunda, elbette tebliğ (açıklamalar) vardır.” (Enbiyâ 21/106)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---"Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemin (âlemîne).: Seni Biz, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi ALLAHu zü’L- CeLÂL, Yüce ve üstün Ahlâk Sahibi Kıldı.:

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---"Ve inneke le alâ hulukın azîm (azîmin).: Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 68/4)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi ALLAHu zü’L- CeLÂL, EN Güzel Örnek Kıldı.:

قَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---"Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe ve’l- yevme’l- âhıra ve zekerallâhe kesîrâ (kesîran).: Andolsun ki, Allah'ın peygamberinde, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü uman ve Allah'ı çokça ananlar için güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb 33/21)

Kur'ÂN-ı Kerîmde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Peygamberliğinden bahsedilen Âyetler.:

Bakara 2/119,252; Nisâ 4/105; Mâide 5/67; En'am 6/14,48; A'râf 7/158; Hûd 11/2; Ra'd 13/7; Nahl 16/89; İsrâ 17/54; Kehf 18/110; Enbiyâ 21/107; Hacc 22/49; Furkan 25/56; Neml 27/91,92; Ahzâb 33/45,46,47; Sebe 34/28; Fâtır 35/24; Yâsîn 36/2,3,4,5,6,69; Sâd 38/65,66,67; Şûrâ 42/6; Ahkâf 46/9; Fetih48/9..


SÛREt.: Afak.Muhit.Madde.DIŞ Yüz.Ahlâk.
SÎREt.: ENfüs.Merkz.Mânâ. İÇ ÖZz.HUYy..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HİLYe-yi ŞERİF..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


Ashab-ı Kiram’ın LisânıyLa,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ŞemâiLi.:


Dinî literatürde “hiLye” veya “şemâiL” olarak bilinen ve bizlere Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Bedenî GÜZeLLikLeri/NİCELikLeri ve AhLâkî-RUHî ÖZeLLikLeri/NİTELikLeri hakkında bilgiler veren gerek müstakil olarak derlenmiş gerekse de diğer hadis mecmuaları içerisinde yer alan onlarca bölüm veya eser vardır. Bu eserlerin Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin özellik ve niteliklerini anlatmasının çok ötesinde onu daha iyi tanımak ve onun hâliyle ahlâkıyla kendimizi şekillendirmek gibi çok önemli yönleri vardır.

Hilye.: Güzel sıfatlar. Süs. Zînet. Cevher. Güzel yüz. Sûret. Hey'et. Görünüş..
Hilye-yi Şerîf.: Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in mübârek vasıflarını anlatan manzum veya nesir halindeki yazı..
Şemâil.: (şimâl. c.) Huylar, ahlâklar, tabiatlar..
Şemâl.: Bir kimsenin dış görünüşünün özellikleri. Huy, özyapı, karakter.
Sîret: Bir kimsenin içi, hâli, hareketi, ahlâkı. İnsanın tutmuş olduğu mânevi yol..
Siyer.: (siret. c.) Tarzlar, gidişler, yollar.
Siyer-i Nebî.: Mevzuu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in hayatı, ahlâkı ve yaşayışı olan, O'nun gâye ve cihanı irşad eden mesleğinden bahseden kitab..

Bizler, ÜMMet-i MuhaMMed olarak; her zaman ve mekânda, her hâlde, ve her Nefeste, kendisini bizzât ALLAHu zü’L CeLÂL’in terbiye ettiği ve ahlâkı, Kur’ân-ı Kerim’de övülen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin REHBERLiğine; Muhtacız, Mecburuz, Me’muruz ve de Mahkumuz!.
Hele hele şu zamanda… Ahlâkî Yozlaşmanın zirveleştiği, kişiliklerin bayağılaşıp edebsizliğin meziyet sayıldığı şu yaşadığımız devirde..


ALLAHu zü’L CeLÂL, ÜMMet-i MuhaMMed’e; inâyet, hidâyet ve selâmet EYyLesin!.

Bu şartlarda BizLer de, bu Ahlâkî Çöküntü ve Yabanî Yozlaşmanın içerisinden en emin ve kesin bir çıkış yolu olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e sarılmamız, onu daha iyi tanımamız ve 63 yıllık yaşantısını kendimize örnek almamız gerektiği hakikatinden yola çıkarak ve birçok hadis eserini tarayarak canla başla çalışmalıyız..
Duamız, sahib olduğunuz en büyük ni’met olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin Ahlâk-ı Hamidiyesinin bizlerin de ahlâkı olmasına Rabbimizin yardımıdır. Mevlâ’m O güzeller güzeli Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e lâyık ümmet olma YOLLarını; BİLen, Bulan, OLan Fiilen YAŞAyıp ve o Nurlu Yolda emin adımlarla ilerleyen kullarından eylesin!. !.

Âmin yâ Muin ALLAH celle celâlihu!. !.


ResimASHÂB-ı KİRÂM DİLİNDEN RESÛLULLAH.:
sallallahu aleyhi vesellem..

Ashâb-ı Kirâm Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi, Hadis İmamlarımızın birçok hadis ve siyer kitablarında şöyle târif ederler:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ÖZELLikLeri ve GÜZELLikLeri;

Başı büyükçe, (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/116)
Alnı genişti. (Tirmizî, Şemâil 6))
Kaşları uzun, ince ve araları birbirine çok yakındı. İki kaşı arasında öfkeli zamanında kabaran bir damar vardı. (Beyhakî, Delâilu'n-Nübüvve, 214, 125))

Gözleri elâydı, beyazlarında kırmızılık vardı. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/86, 97; Müslim Fedâil 97) )
Göz bebeklerinin siyahı çok siyahtı. Kaşlarının uçları ince, kirpikleri uzundu. (Ahmed b. Hanbel, Müsned I))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e baktığım zaman iki gözü sürmeli derdim. Oysa gözlerine sürme çekmiş değildi. (Tirmizî, Menâkıb 3645) Yanakları düzdü. (İbn Kesir, Bidâye VI/20, 21) )

Burun kemiğinin ortasında bir kavis ve ona güzellik veren bir parlaklık vardı. Dikkat etmeyen kimse onun burun kemiğinin uzun olduğunu zannederdi." (Beyhakî, Delâil, I/286))

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, geniş, (Müslim, Fedâil 97) Ve güzel ağızlıydı (İbnü’l- Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi, s. 337.))
Dişleri seyrekti. (İbn Kesir, Bidâye VI/37.)
Gülümsediğinde dişleri dolu taneleri gibi görünürdü. (Beyhaki, Delâil, I/ 288.) )

Her türlü büyüklük Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’de toplanmıştı. Onun yüzü ayın on dördü gibi parlardı, (Buhârî, Menâkıb 23))
Yüzü yuvarlakçaydı. (Müslim, Fedâil 209) )
Sakalı sık, (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/ 89))
Saçı ne dümdüz, ne de kıvırcıktı. (Buhârî, Menâkıb, 3283; Müslim, Fedâil 4311) )
Saçı, kendiliğinden ikiye ayrılıp yanlarına dökülürse, onları birleştirmezdi. Birleştikleri zamanda da onları ayırmaz, oldukları gibi bırakırdı. Kulaklardan yumuşağına ve omuzlarına kadar sarkan bir saçı vardı. (Ebû Dâvûd, Libâs, IV/54))

Boynu uzun, gümüş gibi parlaktı. (Beyhâkî, Delâil, 1/241))
Omuzları geniş (Beyhakî, Delâil, I/240)
Kürek kemiklerinin arası enliydi. (Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttakîn, VII/157))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in göğsü enli ve karnı ile bir seviyedeydi, çıkık değildi. (Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttakîn, VII/151) )
Vücûdu (belirli yerler dışında) kılsızdı. Göğsünden göbeğine kadar bir çizgi halinde uzanan ince kıllar vardı. Pazıları, omuzları ve göğsünün üst kısımları biraz kıllıydı. (İbnü’l- Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi, s. 341))

Avuç ve ayakları dolgun, parmakları uzundu. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I–96).
Elleri iri (İbn Kesir Bidâye, VI–2))
Avuçlarının içi genişti. Bilekleri uzun ve mafsalları kalın, pazıları enliydi. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/328–448))

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’ın bacakları ince, (Tirmizî, Menâkıb 3645)
Topuğu az etliydi. (Müslim, Fedâil 97))
Ayaklarının altı düz değil, çukurdu. Ayakları hafif etliydi. Ayaklarının üzerine su döküldüğü zaman etrafa yayılırdı. El ve ayakları dolgundu. (Beyhâkî, Delâil, I/244.))
Mafsalları iriydi. (İbn Kesir, Bidâye, VI/33)
Bütün organları düzgündü. O, ne şişman ne de zayıftı. (İbnü’l- Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi, s. 344))


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ne fazla uzun ne de kısa orta boyluydu, (Buhârî, Menâkıb 3283))
Yanına uzun boylu kimse gelse, kendisi ondan daha uzun görünürdü. Çok defa, iki uzun boylu kimseyle birlikte yürüdüğünde onlardan daha uzun görünürdü. Onlardan ayrılınca, kendisi orta boylu hâline döner, o iki kişi de uzun boylu hallerine dönerlerdi. (Suyutî, Hasaisu'l-Kübrâ, I/68.))
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HİLYe-yi ŞERİF..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Derisi yumuşaktı. (İbnü’l- Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi, s. 345))
İnsanların en güzel renklisiydi. (İbn Kesir, Bidâye, VI/23.)
Rengi, kırmızılığı bulunan beyaz, (Beyhakî, Delâil 1/212) )
Ve de parlaktı. O, ne esmer ne de çok beyazdı. (İbnü’l- Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi, s. 345) )
Sanki gümüşten dökülmüştü (Tirmizî, Şemâil, 12))

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yüzü ay gibiydi. (Tirmizî, Menâkıb 3636))
Güneşin ışığı sanki yüzünden akıyordu. Güneşe çıktığında, O'nun ışığı güneşin ışığını bastırırdı. Bir lâmbanın yanındayken de ışığı, lâmbanın ışığını bastırırdı. (İbnü’l- Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi, s. 346))

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in teri bereket, (Müslim, Fedâil 83) )Ve inci gibiydi. (Müslim, Fedâil 82). ))
En keskin miskten daha güzel kokardı. (Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttakîn, Vll/147))

İki omzunun arasında nübüvvet mührü vardı. (Müslim, Fedâil 30))
O, ahlâkça insanların en güzeliydi. (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, H.no: 724) )

Hiçbir çirkin şeyi konuşmaz, çirkin şeye özenmezdi. O, çarşı ve pazarlarda bağırıp çağırmazdı. Kötülüğe kötülükle karşılık vermez, affederdi. (Müslim, Mesâcid 48))
Kimseye sövmez, (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, H.no: 1071) )
Ve lânet etmezdi. Lüzumundan fazla konuşmazdı. (Tirmizî, Menâkıb 10))
İnsanların en mütevâzı olanıydı. (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, H.no: 372))
Bizden birine kızdığında: "Alnı toprak olasıca!." buyururdu. (Beyhakî, Delâil, 1/314))

O, çok susan ve az gülen birisiydi. (Tirmizî, Menâkıb 10) )
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemden daha güzel (yüce) ahlâklı hiç kimse yoktu.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi ALLAHu zü’L- CeLÂL, Yüce ve üstün Ahlâk Sahibi Kıldı.:

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---"Ve inneke le alâ hulukın azîm (azîmin).: Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 68/4)

Birisiyle görüştüğü zaman, onunla birlikte ayakta durur, adam onun yanından ayrılmak isteyinceye kadar o ayrılmazdı. (Nesaî, Tahare 169)
Yolda yürürken çocuklara bile selâm verirdi. (Ebû Dâvûd, Edeb 135).)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem üstün hayâ sahibi insandı. (Buharî, Edeb 77))

Dünya ve Dünya işleri için öfkelenmezdi; fakat bir hak çiğnenmek istendiğinde onu haksızdan almadıkça, hiçbir şey öfkesinin önüne geçemezdi. Kendi şahsı için asla kızmaz ve intikam almazdı. (Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttakîn, VII/100))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çok merhametli, şefkatli, (Buharî, Bed’ul- Halk 6))
Ve nâzikti. (Müslim, Mesâcid 292))

Bir kişi, kardeşlerinden üç gün ayrı kalırsa onu sorardı. Eğer ortadan kaybolmuşsa onun için dua eder, hasta ise ziyâretine giderdi. (İbnü’l- Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi, s. 364))
Kimsenin hatasını yüzüne vurmazdı. (Beyhakî, Delâil, 1/318))
Kendisinden bir şey istenirse mutlaka verirdi. (Hâkim, Müstedrek, IV/16))

Elbisesini temizler, koyununu sağar ve kendi işlerini kendisi görürdü. Ayakkabısını diker, elbisesini yamardı. Zekât malı olarak toplanan develeri kendi eliyle bağlar, (Buharî, Et’ime 19))
Mescidi temizler, (İbn Mâce, Mesâcid 10))
Yolculuk esnasında ateş için gerekli olan odun toplama işini üstlenirdi. (Buharî, Megazi 29))
Bu konuda sahabenin bütün isteklerine rağmen: “Ben ayrıcalığı sevmem!.” deyip geri çevirirdi. (Zerkanî, 3/306))

Hastaları ziyâret eder, bunu ashabına da telkin ederdi. (Buharî, Mezrâ 4))
Bir hastayı ziyârete gittiklerinde önce onu teskin eder, alnına ve nabzına elini kor, (Buharî, Mezra 13))
Sağlığı için dua buyururdu. (Buharî, Mezra 20))
Cenâzelerde bulunur, kölenin bile dâvetine gelir ve (alçak gönüllülükten) merkebe biner, çocuklarla oyun oynar, (Buharî, Cihad 78))
Ashabının arasında oturur, kendisini onlarla bir tutardı. (Ebû Dâvûd, İlim 13))

Dışarıdan yabancı birisi gelse, soru sormak için oradakilerin hangisinin Peygamber (aleyhisselâm) olduğunu bilemezdi. Kendisi: “Ben kulun yemek yediği gibi yer, kulun oturduğu gibi otururum" buyururdu. (Suyutî, Camiü’s-Sağîr; Bağavî, Şerhu's-Sunne, XI/287))
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çok sükût eder, az konuşurdu. Namazı uzatır, hutbeyi kısaltırdı. (Müslim, Cuma 47))
İhtiyaçlarını yerine getirmek için, dul ve yoksullarla yürümekten çekinmezdi (Nesâî, Cuma 31))
Çünkü O (aleyhisselâm), âlemlere rahmet olarak gönderilmişti. (Enbiya sûresi 107; İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübrâ, 1/128))

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---"Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemin (âlemîne).: Seni Biz, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, insanların en cömerdiydi. (Müslim, Fedâil 58))
Ramazan ayında, Cebrâil (aleyhisselâm) ile görüştüğünde daha cömert olurdu. (Darimî, Mukaddime 12))
O, hayır konusunda esen rüzgârdan daha cömertti. (Müslim, Fedâil 50))
Ramazan-ı Şerif’in son on günü daha fazla ibâdet eder, geceleri ibâdetle geçirir, aile fertlerini gece ibâdeti için kaldırırdı. Genellikle ramazanın son on günü itikâfa girerdi. (Buharî, İtikâf 1))
Mübârek ağızlarından her zaman ve her durumda tesbih ve tehlil eksik olmazdı. (Buharî, Hac 119))
Gelmiş geçmiş bütün günahları bağışlandığı halde (Fetih sûresi, 48/2)
Gece ve gündüzleri herkesten daha fazla ibâdet ederdi.
(Buhârî, Teheccüd 6))

لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِن ذَنبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Resim---"Li yagfira lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhara ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).: Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret etsin ve sana ni'metini tamamlasın ve seni Sıratı Mustakîm'e ulaştırsın diye.” (Fetih 48/2)

Sevinçli bir haber aldıklarında hemen Rabbine şükreder ve secdeye kapanırdı. (İbn Mâce, İkamet 192)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, prensip sahibi bir insandı. Bir işi yapmaya başladı mı onu bırakmaz devamlı yapardı. (Ahmed b. Hanbel, VI/109)
Huzuruna gelen insanları daima güler yüzle karşılar tebessüm ederdi. (Buharî, Cihad 162)

İnsanların en cesur ve cesaretli olanı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizdi. (İbnü’l- Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi, s. 375)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, şakalaşır; ama gerçekleri söylerdi, asla yalanla şaka yapmazdı. (Beyhakî, Sünenu'l-Kübrâ, V/ 203)
Aksırdığı zaman sesini alçaltıp yüzünü kapatır ve aksırığını gizlerdi. (Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, 11/290)

Bir şey aldığında onu sağ eliyle alırdı. Bir şey verdiğinde de sağ eliyle verirdi. Her şeye sağıyla başlardı. (Buharî, Libas 38)
Sözü üç defa tekrarlar, (Tirmizî, Şemâil 113).

İcâb etmedikçe konuşmazdı. Çok sükût ederdi. (İbn Kesir, Bidâye VI/37)
Sustuğunda kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık vardı. Sözleri, sanki dizilmiş birer inci gibi ağzından tatlı tatlı dökülmekteydi. Sözü, ne âcizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gereksiz sayılacak derecede çoktu. Konuştuğunda, dişleri nur gibi görünürdü. (Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, VIII/279)
Açık açık ve tane tane konuşurdu. Öyle ki onu işiten ezberlerdi. (Buhârî, Menâkıb 23)

İşâret ettiğinde bütün eliyle işâret eder, hayret ettiğinde elini ters çevirirdi, (konuştuğu) zaman, parmaklarını bitiştirir, sağ avucuyla, sol elinin başparmağının içine vururdu. Kızdığı zaman, kızgınlığından hemen vazgeçer ve kızgınlığını belli etmezdi. (Tirmizî, Şemâil 11)

Yürürken ayaklarını sürümez, bütün vücûdu ile yürür, (Tirmizî, Menâkıb 26)

Adımlarını canlı ve uzun atar, sanki yüksekten iner gibi önüne eğilirdi. Bakmak istediği zaman, bakacağı tarafa tamamıyla dönerek bakardı. Etrafa gelişi güzel bakmazdı. Yeryüzüne bakışı, semâya bakışından daha çoktu. Bakışının çoğu, göz ucuyla bakmaktı. Yürürken ashabının gerisinde yürürdü. Birisiyle karşılaştığında önce kendisi selâm verirdi. Aşırı neşelendiğini ve küçük dilini görünceye kadar güldüğünü görmedim. O, yalnız gülümserdi. (Buharî, Cihad 162)

Güzel sözü sever, (Müslim, Selâm 112)
Hoş olmayan isimleri değiştirirdi. (Buharî, Edeb 107)
Çıplak ayakla yürür, (Ebû Dâvûd, II/318)
Ne bulursa giyer, hasır üzerinde yaygı üzerinde nerede yer bulursa oraya otururdu. (Tirmizî, Şemâil)

Gösterişli ve lüks eşyalardan hoşlanmaz, (Buharî, Ebu Davûd)
Altın yüzük kullanmazdı. (Ebû Dâvûd, Hatem 8.)
Hediyeyi kabul eder, hediyeye hediyeyle karşılık verirdi. (Müslim, Et’ime 13)

Ashabıyla devamlı istişâre eder, (İbnü’l- Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi, s. 393)
Hakkında su-i zanna sebebiyet verecek durumlara açıklık getirirdi. (Ebû Dâvûd, Siyam 78)

Bir şeye sevindirdiğinde, yüzü ayın hâlesi gibi parlardı. (Müslim, Tevbe 53). Bir şeyden hoşlanmadığında bu yüzünden anlaşılırdı. (Tirmizî, Şemâil, 192)
Öfkelendiğinde ise yüzü kızarır, (Buharî, Tarihu's-Sağir, 1/227)
Fazla üzüldüğünde, sık sık sakalını sıvazlardı. (Zebîdî, İthafu's-Sadeti'l-Muttakîn, Vll/137)

Hakk'ın emirlerine karşı gelinmedikçe hiç kimsenin sözünü kesmezdi. Hakk'a karşı gelindiğinde de ya onu menederek sözünü keser ya da meclisten kalkıp giderdi. (Tirmizî, Şemâil 145)

İnsanların göğsü en cömert olanı, en doğru hüccetlisi, en yumuşak ve uysalı, en iyi arkadaşlık edeniydi. Onu birdenbire görenler, onun manevî vakar ve heybetinden sarsılırlar, kendini yakından tanıyınca da O'na sevgiyle bağlanırlardı. O'nun özelliklerini ve meziyetlerini anlatmak isteyen kimse: “Ben, ne O'ndan önce, ne de sonra O'nun bir benzerini görmedim” demekten kendini alamazdı. (Tirmizî, Menâkıb 19)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem;
“Kalbleri (hâlden hâle) değiştiren hakkı için.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/25)
“Canım elinde olan Allah'a yemin olsun.” (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, 17/235)
“Allah'tan mağfiret dilerim.” diye yemin ederdi.. (Ahmed b. Hanbel Müsned, V/288)

Ashabıyla oturup da kalkmak istediği zaman şöyle buyururdu.: "Sübhaneke'llâhumme ve bi-hamdike, eşhedü en lâ ilâhe illâ ente. Estağfîruke ve etubu ileyke: Allah'ım! Sen’i her türlü kusur ve noksanlıktan tenzih ederim. Sana hamd ederim. Sen’den başka ilâh olmadığına şehâdet ederim. Sen’den affetmen ve bağışlamanı dilerim. Sana tevbe ederim.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/450)

Yolculuğa çıkacağı zaman mübârek eşleri arasında kura çeker ve kura kendisine çıkan eşi ile yola giderdi.. (Buharî, Megazi 34).
Perşembe günü yolculuğa çıkmayı sever ve sabah erkenden hareket ederdi. (Buharî, Cihad 103)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz dünyaya önem vermez, (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/301)
Dünyalık az bir şey ile yetinirdi. (İbnü’l- Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi, s. 337.), 400)

Bâzen evinde bir ay ocak yanmaz, sıcak yemek yemezdi. (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, 17 /575)
Öyle ki, Dünyada üç gün üst üste buğday ekmeğiyle doymadığı gibi, (Buharî, Et'ime 23)
Bazı günler karnını doyuracak bir hurma dahi bulamazdı. (Müslim, Zühd 36)
Dünyalık hiçbir şeyi kendisi için saklamazdı. (Tirmizî, Zühd 38)

Onları ilgilendiren bir iş olduğunda eşleriyle istişâre eder ve insanlara da bunu telkin ederdi. (Buharî, İkrah 3)
Akşamları eşleriyle sohbet eder, (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI/157)
Uyumadan önce abdest alıp, (Müslim, Tahare 9)
Gözlerine sürme çekerdi. (Ahmed b, Hanbel, Müsned, I/354)
Yatağına girdiğinde İhlâs, Felâk ve Nâs sûrelerini okur, ellerini vücûdunun gücü yeten yerlerine sürer; önce başına, yüzüne ve vücûdunun ön kısmına sürerek başlar ve bunu üç defa tekrar ederdi. (Buharî, Fedâılü'l-Kur’ÂN 14)
Daha sonra “Bizi öldükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun! Diriltmek ona mahsustur!.” (Ebu Nuaym, Hilyetu'l-Evliya, VI/ 98)
“Allah'ım! Kendimi Sana teslim ettim. Yüzümü Sana çevirdim. Sırtımı Sana dayadım. Ben senin rahmetini umar, azabından korkarım. Ancak, senin rahmetine sığınılır ve ancak Senin rahmetinle kurtulunur. Ben, Senin indirmiş olduğun kitabına ve göndermiş olduğun Peygamberine inandım!.” diye dua ederdi. (Münzirî, Terğib ve't-Terhib, 1/410)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem uyandığında: "Bizi öldükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun. Diriltmek ona mahsustur.” buyururdu. (Müslim, Zikr 59)..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HİLYe-yi ŞERİF..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HİLYE-yi ŞERîFe.. حلية

Sözlüklerde anlamı süs ve ziynet olarak karşılanan hilye, İslam Sanatlarında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in fiziksel özellikleri ve güzelliklerini sade bir dille detaylı biçimde anlatan edebî eserlere ve aynı konuda hüsn-i hatla yazılmış levhalar için kullanılan terimdir.

Sözlükte “süs, ziynet, kolye” gibi mânalara gelen hilye, mecâzen “yaratılış, sûret ve güzel vasıflar” demektir. Kelime Osmanlı kültüründe Resûl-i Ekrem aleyhisselâm’ın vasıflarını, bu vasıflardan bahseden kitap ve levhaları ifade etmek için kullanılmıştır.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hilyesi hakkındaki rivâyetler hadis kitaplarında “Sıfâtu’n-Nebî” ve “Fezâil” gibi başlıklar altında verilmiştir. Bu rivâyetleri hadis kaynakları yanında çeşitli eserlerden derleyip bir arada değerlendiren ve “şemâil” adıyla bir ilim haline getiren Tirmizî, Kadî İyâz gibi müellifler ise hilye konusunu şemâil kitaplarının Resûlullah’ın vücud yapısıyla ilgili özelliklerinin anlatıldığı “Halķu Resûlillâh” adlı ilk bölümünde incelemişlerdir. “Hasâisü’n-Nebî” türü eserler içinde de hilye hakkında bilgi bulunmaktadır.. (bk. Hasâisü’n-Nebî; Şemâil).

Sahâbîler, Resûl-i Ekrem’in vasıflarını kendi ilim ve idrakleri nisbetinde tesbit etmeye çalışmış, bu durum hilye konusunda değişik rivâyetlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Söz konusu rivâyetlerde Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem’i lâyıkıyla tavsif edebilmek için devrin Arapça’sında pek sık rastlanmayan kelimelerin kullanıldığı dikkati çekmektedir. Bu sebeple ilgili rivâyetlerin anlaşılmasını sağlamak amacıyla bunların şerh edilmesi yoluna gidilmiş ve bu ihtiyaç aynı zamanda tercümeyi de gerekli kılmıştır. Tirmizî’nin Şemâil ve Hilye türü eserlere kaynaklık eden “eş-Şemâilü’n- Nebevîyye ve’l-Hasâisü’l- Mustafavîyye”sinin pek çok şerhi bulunmaktadır. Bunlar arasında en yaygın olanı Ali el-Karî’nin “Cem’u’l-vesâil fî şerhi’ş-Şemâil”idir.
Hoca Sâdeddin Efendi’ye nisbet edilen, 988’de (1580) kaleme alınmış “Risâletü’ş-Şemâiliyye (Hilye-i Celiyye ve Şemâil-i Aliyye)” adlı eser, sadece hilye hadislerinin tercümesini veren en eski mensur hilye örneği kabul edilebilir. Diğer bazı Türkçe eserler de “Şemâil” adını taşımakla birlikte sadece hilye hadislerinin tercüme ve şerhinden ibârettir. Bu husus Şemâil kelimesinin hilye anlamında da kullanıldığını gösterir.

Aziz Mahmud Hüdâyî’nin “Şemâilü’n-Nübüvveti’l-Ahmediyyeti’l-Muhammediyye” adlı Arapça-Türkçe karışık mensur eseri bu konudaki ilk örneklerden biridir. Kitabın birinci bölümünde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in hilyesi ve şemâiliyle ilgili rivâyetler kaydedilmekte, ardından Türkçe mensur mevlidi andıran bir kısımdan sonra eser Resûl-i Ekrem aleyhisselâm’ın ahlâkına dair Arapça bir metinle sona ermektedir. Tek nüshası Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde mevcut olan (Hüdâyî, nr. 275) bu eserin yanında Hüdâyî’nin Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bir mecmuada (Fâtih, nr. 5385) “Hilye-i Resûlullah” başlığını taşıyan yirmi beş beyitlik bir hilyesi daha bulunmaktadır (vr. 3b-4a).

Hâkanî Mehmed Bey’in 1007’de (1598-99) “Hilye” adlı manzum eserini kaleme almasından sonra hilye türü eserlerin yaygınlaştığı görülür. Hâfız Osman da (ö. 1110/1698) hilyeye dair rivâyetlerin metinlerini hat ve tezhib sanatının estetik ölçüleri içinde levha olarak düzenlemiştir. Böylece Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in fizikî özelliklerini anlatan eserlerle hattat ve müzehhiblerin ortaya koyduğu levhalar “hilye-i şerif, hilye-i saâdet, hilye-i Resûlullah, hilyetü’n-nebî” gibi adlarla anılmıştır.

Hilyenin müstakil bir tür olarak gelişmesinin en önemli sebepleri, “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i rüyada gören bir müslümanın onu gerçekten görmüş sayılacağına” dâir hadisle (Aclûnî, Keşfü'l- Hâfâ II, 250), Peygamber aleyhisselâm SEVgisini her şeyin üstünde tutan Türkler’in bu SEVgiyi diğer milletlerde görülmeyen bir şevkle edebiyata aktarmaları konusundaki gayretleridir denebilir..

İmam Ali kerremallahu vechehu’den rivâyet edilen: “Hilyemi gören beni görmüş gibidir. Beni gören insan bana muhabbetle bağlanırsa Allah ona cehennemi haram kılar; o kişi kabir azabından emin olur, mahşer günü çıplak olarak haşredilmez” meâlindeki hadis de bu rağbetin sebeblerinden birini teşkil etmiştir.
Herhangi bir dinî dayanağı tesbit edilememekle birlikte içinde hilye bulunan evin felâkete uğramayacağı ve üzerinde hilye taşıyan kişinin her türlü musibetten korunacağına inanılması da bu hususta teşvik edici bir rol oynamıştır..


Resim

Sahâbe'den Berâ bin Azib radiyallahü anhu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi şöyle vasfetmiştir:
“Peygamberimiz Efendimiz aleyhissalât-ü vesselâm;
Orta boylu idi.İki omuzlarının arası genişçe idi.
Mübârek başlarından omuzlarına doğru uzanan saçları, kulak yumuşağına kadar inerdi.
Peygamber aleyhisselam aleyhissalât-ü vesselâm o kadar güzeldi ki, ben ondan daha güzel bir kimse görmedim!.”


Resim

Sahâbe-i Kiram'dan Câbir bin Semure radiyallahü anhu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi şöyle vasfetmiştir:
“Ben mehtaplı bir gecede Peygamber aleyhisselam'ı gördüm. Üzerinde bir cübbe vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in nurlu yüzü ile ay'ın yüzünden hangisinin daha güzel olduğunu tesbit etmek maksadıyla önce Allah'ın Rasûlünün yüzüne baktım; daha sonra da Ay'ın yüzüne baktım. Vallahi bana göre, Peygamberimiz Efendimizin o mübârek yüzü Ay'dan çok daha güzeldi!.”

Resim

Ebu Hureyre radiyallahü anhu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi şöyle vasfetmiştir:
“Peygamberimiz aleyhisselâm Efendimiz;
Orta boylu idi, fakat uzuna daha yakındı.
Gümüşten yaratılmış gibi beyaza pembe karışık renkte tenli idi.
Saçları da hafif dalgalı idi. Sakal kılları siyahtı. Dişleri çok güzeldi.
Alnı geniş olup hilal kaşlıydı, kaşları gürdü. İki kaşı arası açık olup, halis bir gümüş gibiydi.
Gözleri pek güzel, bebekleri simsiyahtı. Kirpikleri sık ve uzundu, birbirine geçecek şekilde gürdü.
İki omuz arası genişti.
Yanakları ne şişkin ne de çöküktü.
Ayağının bütünüyle yere basardı.
Bütün vücuduyla öne döner ve bütün vücuduyla arkaya dönerdi.
Ne O'ndan önce ve ne de O'ndan sonra güzellikte O'nun gibisini görmedim!.”


Resim

İmam Ali kerremallahu vechehu'n beyânına göre Peygamberimiz Efendimiz aleyhissalât-ü vesselâm:

İmam Ali kerremallahu vechehu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi şöyle vasfetmiştir:
“Peygamberimiz aleyhisselâm Efendimiz;
Uzuna yakın orta boylu, iri kemikli, iri yapılı, güçlü kuvvetli ve yakışıklı bir insandı.
Cildi yumuşak, teni kırmızıya çalan beyazdı.
Kirpikleri siyah ve uzundu. Gözleri kara ve büyükçe idi. İki kaşının arası açık, fakat kaşları birbirine yakındı.
Saçları ne dümdüz ne de kıvırcıktı. Sakalı sık ve bir tutamdı.
Büyük başlı ve hilâl kaşlıydı. Alnı yüksek, burnu çekme, boynu uzun, göğsü genişti.
Karnı ile göğsü bir idi, şişman değildi. Zayıf da değildi, sıkı etliydi.
Ayaklarının altı çukur idi; düz taban değildi.
Gözleri uzağı görür, kulakları uzaktan ses alırdı.
Ağızı genişçe idi. Dişleri sıktı.
Yüzünün bütün çizgileri görünürdü.
Omuzları etli, omuz kemikleri enliydi..”


Resim

İmam Ali kerremallahu vechehu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi bir başkabeyânında şöyle vasfetmiştir:
“Hazreti Peygamber aleyhisselâm’ın;
Boyu ne çok kısa, ne de çok uzundu, orta boyluydu.
Ne kıvırcık kısa ne düz uzun saçlı; saçı, kıvırcıkla düz arasında idi.
Değirmi (yuvarlak) yüzlü, duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kirpikliydi.
İri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğsü, ortadan karnına kadar kılsızdı.
İki avcu ve tabanları dolgundu. Yürüdüğü zaman, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerlerdi.
Sağına ve soluna baktığında bütün vücuduyla dönerdi.
İki omuzu arasında "Nübüvvet Mührü" vardı.
Bu Onun Hatemi’n NEbîyy/Sonuncu Peygamber oluşunun nişânesi idi.
O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu, en arkadaş canlısıydı.
Kendilerini ansızın görenler Onun heybeti karşısında sarsıntı geçirirler, fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, Onu herşeyden çok severlerdi..”
İmam Ali kerremallahu vechehu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizden buyurdfuğu Hadis-i Şerifte;
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hilyemi gören, beni görmüş gibidir. Beni gören, insan bana muhabbetle bağlanırsa Allah, ona cehennemi haram kılar; o kişi kabir azabından emin olur, mahşer günü çıplak olarak haşredilmez” buyurmuştur.


Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bana, benden evvel hiç kimseye verilmeyen beş şey verildi:
1-) Bir aylık gibi uzun bir mesafeden düşman kalbine korku salmakla ilahi yardıma mazhar oldum.
2-)Yeryüzü benim için namaz kılma mahalli ve temizlik vasıtası yapıldı. Ümmetimden kim bir namaz vaktine erişirse, hemen bulunduğu yerde namazını kılsın.
3-) Ganimet benden evvel kimseye helal yapılmadığı halde bana helal kılındı.
4-)Bana umumi şefaat yetkisi verildi.
5-)Benden önceki peygamberler sadece kendi kavmine gönderiliyordu, ben bütün insanlığa peygamber olarak gönderildim." buyurmuştur.

(Buharî, Salât, 56. Bkz: Müslim, No: 523; İ. Ahmed, Müsned, II, 411; İbnu Mâce, No: 567; İbnu Hıbbân, Sahih, No: 2313)

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
ALLAHu TeÂLÂ buyuruyor ki: "Sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım." buyurdu.

İmam-ı Beyhekî bildirir ve İmam-ı Hakim doğrular ki;
Hazret-i Ömer bin Hattab radıyallahü anh anlatır: “ALLAHu TeÂLÂ , Âdem aleyhisselam’a: “Ey Âdem, eğer MuhaMMed aleyhisselamı yaratmıyacak olsaydım, seni yaratmazdım.” buyurdu.

İbni Asakir (rahimehullah) Selman-ı Farisi’den radıyallahü anh bildirir: “Cebrâil aleyhisselam, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize indi ve: “RABB’in (subhanehü ve teâlâ) buyuruyor: “İbrahim’i Hâlil edindiysem, seni Habîb edindim. Katımda, senden kıymetli kimse yaratmadım. Dünyayı ve dünyadakileri; benim yanımdaki senin kerâmetini, kıymetini, faziletini ve mertebeni bilmeleri için yarattım. Sen olmasaydın, dünyayı yaratmazdım!.” buyurdu..


Resim

Âişe radiyallahu anha Vâlidemiz anlatır ki:
“Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir gece mübârek başını, benim yanıma koymuş, Yıldız’lara bakıyordu. Ben Ay’a baktım. Ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in mübârek yüzü Ay’dan güzel ve parlak idi. Gözlerim doldu. Bir damla gözyaşım mübârek yüzüne düştü. Benden tarafa bakıp: “Yâ Âişe!. Ne oldu sana?.” buyurdu. Ben de: “Mübârek yüzüne ve Ay’a baktım. Mübârek yüzünüzün Ay’dan daha nurlu olduğunu gördüm. Kıyamet günü senin yüzünü görmeyecek ve şefâatinden mahrum kalacak kimseye acınır, ne bedbaht insandır onlar!.” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Yâ Âişe!. ALLAHu TeÂLÂ, Güneş’in ve Ay’ın Nurunu Benim Nurumdan yarattı. Benim yüzümün nuruna niçin hayret edersin ki, yıldızları ve levh-i ve kalemi ve onsekizbin âlemi benim nurumdan yarattı!.” buyurdu.
“Yâ Resûlallah!. Sen Yıldızlara niçin bakardın?” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yâ Âişe!. Benim Ashabım arasında, bir racül (mevki sahibi) vardır ki, her gün yıldızlar adedince, onun taatini göğe götürürler. Yıldızların adedini ise ALLAHu TeÂLÂ’dan başka kimse bilemez.”
Ben zannettim ki, babam Ebu Bekr’i murad eder. “Yâ Resûlallah!. O mevki sahibi mübârek zat kimdir?” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “O Ömer bin Hattabdır. Ömer bin Hattabın taati ise, babanın taati yanında, deryadan bir damla gibidiir.” buyurdu..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: HİLYe-yi ŞERİF..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in;
MEDİNe-yi MÜNEVVERe'deki
MESCİD-i NEBEVî'deki Kabr-i Şerifi..



HASBî HİZMet SALÂH FELÂH
YEDuLLAHtır =>KELÂMuLLAH
ÖZÜn=>SÖZün=>NEFEs SESi
HAYyat NÛRu =>RESÛLuLLAH!.


ZEVK 8926

İMAM ALİ =>İLe =>BİLe =>TEVHiD tÂRİFin ÖZLedimm
EBDÂL EBRÂR AHYÂR AHRÂR AHMEDî ÂRİFin ÖZLedimm
HASta DÜŞtüm>YALNıZ KALdım
BiR DOSt İLe =>SELÂM SALdım
MEDİNE-yi MÜNEVVERE’n =>KABR-i ŞERÎFin ÖZLedimm!.

aleyhumusselâm..

04.07.18 03:21
brsbrsm..tktktrstkkmdsensizzz..


KÛN feyeKÛN->KELÂMîyİZ
SIRR-ı SUBHÂN SELÂMîyİZ
ÖZmüzden>DUYduk UYduk
=>MuhaMMedî MELÂMîyİZ!.



Resim

KELÂMuLLAH-ta
=>RESÛLuLLAH
sallallahu aleyhi vesellem..


Kur'ÂN-ı Kerîmde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in;
KimLik, KişiLik ve ÖzeLLikLerinden bahseden pek çok âyet-i kerimeleri "muhammedinur" sitemizde yayınladık ve bazıları;


إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلاَ تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ
Resim---"İnnâ erselnâke bi’l- hakkı beşîren ve nezîren, ve lâ tus’elu an ashâbi’l- cahîm (cahîmi).: Muhakkak ki Biz seni, hak(Kur'ân) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ve ashabı cehîmden (cehennemliklerden) sana sorulmaz (sen cehenneme gideceklerden sorumlu tutulmazsın).” (Bakara 2/119)

تِلْكَ آيَاتُ اللّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
Resim---"Tilke âyâtullâhi netlûhâ aleyke bi’l- hakk (hakkı), ve inneke le mine’l- murselîn (murselîne).: İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir , onu sana, hak ile tilâvet ediyoruz (okuyoruz). Ve muhakkak ki sen, elbette gönderilen resûllerdensin.” (Bakara 2/252)

قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
Resim---"Kul etîûllâhe ve’r- resul (resûle), fe in tevellev fe innallâhe lâ yuhibbu’l- kâfirîn (kâfirîne).: De ki: "Allah'a ve Resûl'e itaat ediniz." Bundan sonra eğer dönerlerse, o taktirde muhakkak ki Allah, kâfirleri sevmez.” (Âl-i İmran 3/32)

لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ
Resim---"Lekad mennallâhu alâ’l- mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumu’l- kitâbe vel hikmete, ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin).: Andolsun ki Allah, mü'minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (Âl-i İmran 3/164)

وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ
Resim---"Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâran hâliden fîhâ. Ve lehu azâbun muhîn (muhînun).: Ve kim Allah'a ve O’nun Resûl'üne isyan eder ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Ve onun için "alçaltıcı azap" vardır.” (Nisâ 4/14)



ResimKıtMÎRResim


SALÂVÂT-I ŞERÎFELERİMİZ

1. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : İbni Hacer el Heytemî’nin, Salâvât-ı Şerîfe Câmi’asında,
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den vârid bütün salâvâtları kendisinde toplayan,
hadis-i Şerîf mesnedli ve en fâzilletli salâvât olduğunu belirttiği salâvât:


Resim

TÜRKÇESİ:Allahümme salli alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn Resim abdike ve nebîyyîke ve Resûlike ve'n nebîyyil-ümmiyyi Resimve alâ alî seyyidinâ Muhammedin ve ezvâcihi ümmühâtil-minîne ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ salleyte alâ seyyidinâ İbrâhîme ve alâ âli seyyidinâ İbrâhîme fil-âlemîn Resim İnneke Hamîdun Mecîd.

MÂNÂSI: ALLAHım! Kulun, Nebîn, Resûlün ve Nebîyyil-Ümmîn olan Efendimiz ve sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ve Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ailesine ve müminlerin anneleri eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahabelerine salât ve selâm eyle! Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’a ve Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’ın ailesine âlemler içinde salât ve selâm ettiğin gibi salât ve selâm eyle! Çünkü Sen Hamîdsin-Mecîdsin!”

(bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saâdetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl...)


Resim

Resim

TÜRKÇESİ: Allahumme bârik alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve'n nebîyyil-ummiyyi Resim ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve ezvâcihi ummihâtil-mu’minîne ve zurriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ bârekte alâ seyyidinâ İbrâhîme ve alâ âli seyyidinâ İbrâhîme fil-âlemîn Resim İnneke Hamîdun Mecîd.

MÂNÂSI: ALLAHım! Kulun, Nebîn, Resûlün ve Nebîyyîl-Ümmîn olan Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ve Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)’in ailesine ve müminlerin anneleri eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahabelerine; Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’a ve Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’ın ailesine âlemler içinde bereket ihsân eylediğin gibi bereket ihsân eyle! Şüphesiz ki Sen Hamîdsin-Mecîdsin

(bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saâdetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl...)
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön