KİMDİR bu İBLİS...

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KİMDİR bu İBLİS...

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


->KuL İhvÂNim >SuLtÂN EYyLe
CÂNda CÂNÂN ->SubhÂN EYyLe
->KÜLLî ŞEYy ->ALLAH’ın NÛRu
ŞEYy-t-ÂN’ın>MüsLümÂN EYyLe!.

ZEVK 8144

YARım NEFes ->KuL İhvÂNim!. ->RAHMÂN NEFhası>NEFESin
ALLAH ->KuR'ÂN ->RaSûLuLLaH.. “YuSEBBİhu SIRRı”>SESin
MERKEZi>RABB.. MUHİTi>ALLAH
->HABLi’L- VERîD->“RaSûLuLLaH
GÖNÜL GÖMLEĞİ”n ÇIKarma!. ->GİYme ->“İBLİS ELBİSEsi”n!.


celle celâlihu
sallallahu aleyhi vesellem..

13.05.17 15:13
brssbrsmm..tktktrstkkmdhznnn..


HAKk’ı GÖRsün ->GÖZün YAŞA!
->TEVHiDuLLAH->SÖZün YAŞA!
->“İMÂN”ın ->“AMEL”e ->ÇEVir!
->YÜZün GÜLsün! ->ÖZün YAŞA!.



Resim

->KÜLLî ŞEYy ->ALLAH’ın NÛRu.:

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRU’S- SEMÂVÂTİ ve’l- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), NÛRUN ALÂ NÛR (nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs (nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm (alîmun).: ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NÛRUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)


Resim

Yâ RABBeNÂ TeÂLÂ!. KüLLî ŞEY SENin NÛRundur:

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
---“Ve lillâhi mâ fî's- semâvâti ve mâ fîl ard (ardı). Ve kânallâhu bi kullî şey’in muhîtâ (muhîtan): Ve, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Ve Allah, herşeyi kuşatandır.” (Nisâ 4/126)


KüLLî ŞEY’i Yaratan SENsin:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
---“Ve mâ halaktu'l- cinne ve'l- inse illâ li ya'budûni.: Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım. ” (Zâriyat, 51/56)


Fiillerimizi.. Yaratan da SENsin:

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
---“Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe RaMÂ, ve li yubliye'l- mu’minîne minhu beLÂen hasenâ (hasenen), innallâhe semîun alîm: Onları siz öldürmediniz (Bedir’de o kâfirleri kendi kuvvetinizle öldürmediniz), ama onları Allah öldürdü; (Ey Rasûlüm, bir avuç toprak) attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.” (Enfâl 8/17)


DÜŞÜNcelerimizi dahi Yaratan SENsin:

وَمَا تَشَاؤُونَ إِلَّا أَن يَشَاء اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
--- “Ve mâ teşâûne illâ en YEŞÂALLÂHu RaBBu'l- âlemin (âlemîne): Ve âlemlerin RaBBi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” (Tekvîr 81/29)


ve her ÂN “KÛN ->feyeKÛN!. YENİden yaratmkata OLÂN da SENsin”:

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
---“Yes’ eluhu men fi's- semâvâti ve'l- ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe'n (ayrı bir tecellî, yeni bir oluş-YENİden yaratış) üzerindedir.” (Rahmân 55/29)

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
---“İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kûn fe yekûn: Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı "Ol" demekten ibarettir. Hemen oluverir.” (YâSîn 36/82)


Resim

ŞEYy-t-ÂN’ın->MüsLümÂN EYyLe!.:

Âîşe radiyallaha anha Anamız şöyle rivâyet etmiştir:
"Resulullah aleyhisselâm bir gece yanımdan çıkıp gitti. Ben bundan dolayı kıskançlık duydum. Biraz sonra geldi ve benim kıskandığımı hissetti. Bana: "Neyin var ey Âîşe, kıskandın mı?..." diye sordu. Ben: "Bana ne olacak, benim gibisi, senin gibi bir zâtı kıskanmaz mı?” dedim. Resulullah: "Sana, Şeytânın mı geldi?" dedi. Ben: "Yâ Resûlullah, benimle beraber bir Şeytân mı var?” dedim. O da: "Evet..." dedi. "Her insanın yanında bir Şeytân var mıdır?” dedim." O da: "Vardır" buyurdu, Ben yine: "Seninle de mi Yâ Resûlullah?" diye sordum. "Evet. Fakat, Rabbim ona karşı bana yardım etti de o da müslüman oldu" buyurdu.
(Müslim, Münafıkun, 11; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 115)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de: "Sizden her birinizin bir Şeytânı vardır. Evet, benim de Şeytânım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve Şeytânım müslüman oldu, bana yalnız iyiliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)


Resim

YARım NEFes ->KuL İhvÂNim!.
->RAHMÂN NEFhası>NEFESin.:


HaLK, HAKK TeÂLÂ’nın Sîretinin Sûretidir veTüMM ESMÂdan ibâret OL-ÂN AKLı sebebiyle en Muhteşem NOKtadaki İnsÂNoğLununun Yüzünde HAKk Yazar.. “OKU!”yana.. GÖRene var!.. KÖRe ne var?.
İnsÂNoğLu ki, Rahimiyyetten doğan Rahmâniyyet gÖLgesidir-Nefhasıdır..


ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâre ve’l- efidete, kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).: Sonra onu “SEVİYELedi/düzeltip bir biçime soktu” ve o'na RÛHundan ÜFLEdi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?” (Secde 32/9)


Rahîmiyet ve Rahmâniyet vasıfları vardır.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de Rahîmiyet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in ÜMMÎ-liğidir.. Rahmâniyet ise, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Rusûliyyet”idir..
Vahiy akıl yâni aklın gelişi naklin gelişi aklın aktarma gelişi naklin direk kendinde kalışı Rahmâniyettir.. Zâten “Rahmân Nefhasından üfürdük” buyuruyor ALLAHu zü’l- Celâl.. “Rahmânı verdik” buyurmuyor.. Nefha ettik.. Nasıl etti?. Bir bak nasıl ediyor.. “ALLAHa ve Rasûlune teslim ol!”-u bir oku, bir daha bak nasıl nefha ediyormuş.. nefha etti de.. o zaman etti de.. iyi de şimdi etmiyor mu?. Ne demek her ÂN Şe’ÂN Oluş iyi ANLAmalıyız İnşâ ALLAHu TeÂLÂ!..

Âdem aleyhi’s-Selâm’ı topraktan yaratıp rûhumuzdan üfürdük .. Âdem Rahimiyyetine RÂHMAN nefhasını üfürdük ki HaVVa Rahimiyyet TARLAsının TOHUMUdur ilelebed..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH celle celâluhu ÂDEM’i KENDİ Sûretinde yaratmıştır” buyurmuştur.
(Buhar’i; Müslim; İ.Ahmed; Feyzu’l- Kadir c:III shf:447)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müminin kalbi Rahmanın iki parmağı arasındadır” buyurmuştur.
(İbn. Hanbel.. 11/173. IV/419)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şüphesiz ki, bütün Âdemoğullarının kalbleri bîr kalb gibi Rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır. Onu dilediği yere çevirir.”
Bundan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahım! Ey kalbleri çeviren! Bizim kalblerimizi taâtına çevir!”
diye dua etmiştir.
(Müslim, Sahih, Kader bölümünde)


Resim

->“YuSEBBİhu SIRRı”->SESin!
CÂNda CÂNÂN ->SubhÂN EYyLe.
MERKEZi>RABB.. MUHİTi>ALLAH
->HABLi’L- VERîD->“RaSûLuLLaH.:

->YUSeBBihu!. >SEMÂ-sında
->SıRR-ı SuBHÂN >SEYRÂNı..


YuSEBBihu.:

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim ---Yusebbihu lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ardı'l-meliki'l-kuddûsi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sâhibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan ALLAH'ı tesbih eder.
(Cumâ 62/1)

SeBBeHa: tesbih eder. Yüzer. Döner durur. AKL-ı SiLm BİLir ki, ATOM yaratıldığı günden beri durmadan dönmektedir ve kıyâmete kadar da dönecektir. Enerjiyi nerden almakta ve alacak sorusunun cevâbının “KÛN feye KÛN-hER ÂN ŞE’ÂNULLAHta yENiden Yaratış” olduğunu materyalist fizik çok geç anlayacaktır sanırım..


Resim

MuHit-MeRKeZ MİLi SENsin.:

MuhaMMedî >HABLi’L- VERÎD
->BİZe BİZden de ->AKRABa celle celâluhu:


Bendeki “BEN”: Muhitte “ben”.. Merkezde “BEN”:
Âfak Akıl için, Ulaştıkça daha ilerisi OL-AN târifsiz Sonsuz UFUKlar, DIŞımız olup:
MUHiT-te O ALLAH celle celâluhu..


وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---“Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ (muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatan-kapsayandır.” (Nisâ 4/126)

Enfüs ise dıştaki Kâinâttan Bedene Yöneldiğimizde ÖZ –İÇÂlemimizdir..
Beden-Sadr-Kalb-Fuad-LüB-LüBb’ül-LüB, habl’il-Verid ve de AKDES..
Ama Ulaşılamayan MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halakne’l- insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh (nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min habli’l- verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)



Resim

GÖNÜL GÖMLEĞİn ÇIKarma!.
->GİYme ->“İBLİS ELBİSEsi”n!.:



KİMDİR bu Resim İBLİS?!.
Resim
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: KİMDİR bu İBLİS...

Mesaj gönderen nurunnehar »

KİMDİR Resim bu İBLİS?!.

İBLİS: Hakka Bâtıl, Hayra Şer Elbisesi giydirerek KuLLuk İmtihanında İnsanoğlunun ve cinlerin ham Aklını çeldirmekle görevli meleke.. ilk atamız ÂDEM aleyhisselâm ve HAVVA Anamızı CeNNetteyken, Şehvet Tuzağına DÜŞürüp, İmtihÂN Elbisesin GİYişe sebeb..
Kur'ÂN-ı Kerîmde; ŞeytÂN, el- Adüvv, Aduvullah, Azazil de İBLİS’in isimlerindendir.
“İblis” kelimesinin türediği fiil kökü olan "Eblese"; Hayırsız oldu, hüsrana uğradı, şaşkınlığa düştü, ALLAH'ın rahmetinden ümidini kesti” gibi anlamları ifâde eder ve özel ismi olmuştur.

İblis, Kur'ÂN-ı Kerîmde 11 âyet-i celîlede geçmektedir.:
Bakara 2/34; A'râf 7/11; Hicr 15/31, 32; İsrâ 17/61; Kehf 18/50; (TâHâ 20/116; ŞuâRâ 26/95; Sebe' 34/20: Sâd 38/74, 75..

وَخَلَقَ الْجَانَّ مِن مَّارِجٍ مِّن نَّارٍ
"Ve halaka’l- cânne min mâricin min nâr(nârin).: Ve cinleri, mariç ateşten (parlak, dumanı olmayan alevden, enerjiden) yarattı.” (Rahmân 55/15)

وَالْجَآنَّ خَلَقْنَاهُ مِن قَبْلُ مِن نَّارِ السَّمُومِ
"Vel cânne halaknâhu min kablu min nâri’s- semûm (semûmi).: Ve cânn; onu, daha önce semûm’un/ nüfuz eden kavurucu ateşinden yarattık.” (Hicr 15/27)

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاء مِن دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا
"Ve iz kulnâ li’l- melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblis (iblîse), kâne mine’l- cinni fe feseka an emri rabbihî, e fe tettehızûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvvun, bi'se li’z- zâlimîne bedelâ (bedelen).: Ve meleklere, “Âdem’e secde edin.” demiştik. İblis hariç, hemen secde ettiler. O cinlerdendi. Böylece Rabbinin emrini (yapmayarak) fıska düştü. Hâlâ onu ve onun zürriyyetini (neslini), onlar sizin düşmanınız (olduğu halde), Benim yerime dostlar mı ediniyorsunuz? Zâlimler için ne kötü bir bedel (cehennem).” (Kehf 18/50)

İblislik; Hak ve Hayr Gömleğini çıkarıp yerine, Bâtıl ve Şer Elbisesi giymek gibidir..
YOKLuk-ÇOKLu-İKİLikten ->MuTLak TEKliğe GEÇiş YOLu Açıktır ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem KaLBidir inşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

İblis kelimesinin çoğulu "Ebalis" ve "Ebalise" ölçüsündedir. Kelimenin türediği fiil kökünün Şeytânın özelliklerini nitelemesinden dolayı İblis Şeytâna özel isim olmuştur.
(Alusî, Ruhû'l- Meânî, Beyrut (t.y.), I , 229).

İBLİS, Şeytânın özel ismidir. Bir çok ismi bulunan Şeytânının isimlerinden birisidir.
Şeytân; cinnilerden ve insanlardan; KuLLuk İmtihanında Hakkı ve Hayrı tercih etmeyip de Bâtıl ve Şerre meyledenlerin ayaklarını kaydıran akıllarını çeldiren melekeyi nitelemek için kullanılan bir cins isimdir. Âdem aleyhisselâm'ın cennetten çıkmasına sebeb olandır,
Kur'ÂN-ı Kerîm'de anlatılan Şeytânın birçok isimleri vardır.
Meselâ; el-Adüvv, Aduvullah, Azazil ve İblis bunlardandır.
İblis kelimesinin türediği "Eblese" kökü şu anlamları ifade eder: Hayırsız oldu, hüsrana uğradı, şaşkınlığa düştü, Allah'ın rahmetinden ümidini kesti. İblis kelimesinin çoğulu "Ebalis" ve "Ebalise" ölçüsündedir. Kelimenin türediği fiil kökünün Şeytânın özelliklerini nitelemesinden dolayı İblis, Şeytâna özel isim olmuştur.
(Alusî, Ruhû'l- Meânî, Beyrut (t.y.), I , 229)

İblis, isabet ettiğini içerden zehirleyen bir ateşten (nar-ı semûm) yaratılmış cinlerin ve Şeytânların atasıdır. Yaratılış mayasının nefsi isteklerle yoğrulduğu bunun için meleklerin içinde iken bile büyüklenmiş ve nefsinde bulunan meziyetler kendisini aldatmıştır.
(bk. Kâmil Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, IX, 55)

İbn Abbas'a dayanan rivayetlere göre İblis'in adı Azâzil/Şerlerin temsilcisi olup, kendisi meleklerin en şereflisi idi. Cennetin muhafızı olduklarından cin denen bir melek grubunun başkanı idi. bilgisinin çokluğundan dolayı kendisine kibir ve gurur geldi.
(İbn Kesir, Tefsiru'l- Kur'âni'l- Azîm, Mısır, (ty.) I, 73; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ÂN Dili, İstanbul 1948, I;, 320)

İblis kelimesinin türediği kök Kur'ÂN-ı Kerîm'de lügat mânâsıyla da kullanılmıştır.
"ALLAH'ın rahmetinden umut kesmek, umutsuz kalıvermek" anlamlarında Kur’ÂN-ı Kerim'in çeşitli sûrelerinde kullanılmıştır:

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ
"Ve yevme tekûmu’s- sâatu yUBLİSu’l- mucrimûn (mucrimûne).: Ve o saatin (kıyâmetin) vuku bulduğu (koptuğu) gün, mücrimler cennetten ümitlerini keserler.” (Rûm 30/12)

وَإِن كَانُوا مِن قَبْلِ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْهِم مِّن قَبْلِهِ لَمُبْلِسِينَ
"Ve in kânû min kabli en yunezzele aleyhim min kablihî le mUBLİSîn (mublisîne).: Ve onlar, onun (yağmurun) onlara indirilmesinden önce gerçekten ümitlerini kesenlerdi.” (Rûm 30/49)

فَلَمَّا نَسُواْ مَا ذُكِّرُواْ بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّى إِذَا فَرِحُواْ بِمَا أُوتُواْ أَخَذْنَاهُم بَغْتَةً فَإِذَا هُم مُّبْلِسُونَ
"Fe lemmâ nesû mâ zukkirû bihî fetahnâ aleyhim ebvâbe kulli şey’in, hattâ izâ ferihû bimâ ûtû, ehaznâhum bagteten fe izâhum mUBLİSûn (mublisûne).: Hatırlatıldıkları (onunla uyarıldıkları) şeyleri unuttukları zaman, verilen şeylerle ferahlayıncaya (sevininceye) kadar herşeyin kapısını onlara açtık. Ansızın onları yakaladığımız (aldığımız) zaman, artık onlar ümitlerini kestiler.” (En'âm 6/44)

حَتَّى إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ
"Hattâ izâ fetahnâ aleyhim bâben zâ azâbin şedîdin izâ hum fîhi mUBLİSûn (mublisûne).: Nihayet onların üzerine şiddetli azap kapısını açınca, o zaman onlar ümitsizlik içinde (ümitsizliğe düşenler) oldular.” (Mü'minun 23/77)

لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ
"Lâ yufetteru anhum ve hum fîhi mublisûn (mUBLİSûne).: (Azap) onlardan hafifletilmez. Ve onlar, orada (ALLAH’ın rahmetinden) ümit kesmiş olanlardır.” (Zuhrûf 43/75)

(bk. Râgıb el- İsfahanî, el Müfredat fi Garibi'l- Kur’ÂN, Beyrut (ty.) s. 60; İbn Manzur, Lisanü'l- Arab, Beyrut (ty.), VI, 29)

Kur'ÂN-ı Kerîm BUYruklarında İBLiS-ŞeYTâN;

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
"Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).: Ve meleklere: “Âdem’e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde ettiler. (İblis) direndi ve kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.” (Bakara 2/34)

وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ لَمْ يَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ
"Ve lekad halaknâkum summe savvernâkum summe kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), lem yekun mines sâcidîn(sâcidîne).: Ve andolsun ki; sizi Biz yarattık. Sonra size suret (şekil) verdik. Sonra meleklere: “Âdem (A.S)’a secde edin.” dedik. İblis hariç, secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.” (A'raf 7/11)

Hicr Sûresi 28-44 âyetlerinde;

“Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben mutlaka, "hamein mesnûn olan salsalin"den (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) bir beşer (insan) halkedeceğim.”
Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!.
Böylece meleklerin hepsi birden, toplu olarak secde etti.
İblis hariç. Secde edenlerle beraber olmaktan (direnerek) kaçındı.
ALLAHu Tealâ şöyle buyurdu: “Ey iblis! Sen niçin secde edenlerle beraber olmadın?”
(İblis:) “Ben, hamein mesnun (standart bir şekil verilmiş, organik dönüşüme uğramış) olan salsalinden halkettiğin bir beşere secde etmem (eden olmam).” dedi.
(ALLAHu Tealâ şöyle) buyurdu: “Hemen oradan çık!. Muhakkak ki; sen bu sebeple kovuldun!.”
Ve muhakkak ki; lânet, dîn gününe (karşılıkların, cezâ veya mükâfatın verildiği güne) kadar senin üzerinedir.
(İblis): “Rabbim, öyleyse bana beas gününe (diriltilecekleri güne) kadar zaman ver!.” dedi.
(ALLAHu Tealâ) şöyle buyurdu: “Öyleyse sen, gerçekten mühlet (süre) verilenlerdensin.”
Malûm olan (bilinen) vaktin gününe kadar.
(İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.”
“Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.”
ALLAHu Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”
Azgın olanlardan (iğvaya düşürdüklerinden) sana tâbî olan kimseler hariç, muhakkak ki; benim kullarım üzerinde senin bir sultanlığın (gücün) yoktur.
Ve onların hepsine vaadedilen yer, elbette, mutlaka cehennemdir.
Onun (cehennemin) 7 kapısı vardır. Her kapı için onlardan taksim edilmiş (bölünmüş) bir grup vardır.”
(Hicr 15/28-44)

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إَلاَّ إِبْلِيسَ قَالَ أَأَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طِينًا
"Ve iz kulnâ li’l- melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblis (iblîse), kâle e escudu li men halakte tînâ (tînen).: Ve meleklere: “Âdem (A.S)’a secde edin!” dediğimiz zaman iblis hariç hemen secde ettiler. (İblis): “Ben, senin topraktan yarattığın kimseye mi secde edeyim?” dedi.” (İsrâ 17/61)

قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إَلاَّ قَلِيلاً
"Kâle e raeyteke hâzâllezî kerremte aleyye, le in ahharteni ilâ yevmi’l- kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ (kalîlen).: (İblis) dedi ki: “Senin görüşüne göre, benim üzerime (benden daha) mükerrem (ikram edilmiş, şerefli) kıldığın kimse bu mu? Eğer beni kıyâmet gününe (kadar) tehir edersen (ertelersen), onun zürriyetinden (neslinden) pek azı hariç, mutlaka bana (kendime) tâbî kılacağım.” (İsrâ 17/62)

قَالَ اذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَآؤُكُمْ جَزَاء مَّوْفُورًا
"Kâlezheb fe men tebiake minhum fe inne cehenneme cezâukum cezâen mevfûrâ (mevfûran).: (ALLAHu Tealâ şöyle buyurdu): “Git! Artık onlardan kim sana tâbî olursa, o zaman muhakkak ki sizin cezanız, eksiksiz bir ceza olarak cehennemdir.” (İsrâ 17/63)

İblis'i böbürlendiren, Âdem aleyhisselâm'a secde etmekten alıkoyan hususlardan biri de, onun ateşten yaratılış olmasıdır. Ona göre ateşten yaratılmış olmak bir üstünlük vesilesidir. Bunu, onun şu sözlerinden anlıyoruz:

“Rabbin meleklere: "Muhakkak ki Ben, tînden (nemli topraktan, balçıktan) bir insan yaratacağım." demişti.
Böylece onu sevvâ ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!
Bunun üzerine meleklerin hepsi birden secde etti.
İblis hariç ki, o kibirlendi ve kâfirlerden oldu.
(ALLAHu Tealâ): "Ey iblis! Ellerimle (kudretimle) halkettiğim şeye secde etmenden seni men eden (şey) nedir? Kibirlendin! Yoksa sen yücelerden mi oldun?" dedi.
(İblis): "Ben, ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten, onu tînden (nemli topraktan, balçıktan) yarattın." dedi.
(ALLAHu Tealâ): "Haydi oradan (cennetten) çık! Artık muhakkak ki sen, kovulmuş olanlardansın." dedi.
Ve muhakkak ki dîn gününe (kıyâmet gününe) kadar lânetim senin üzerinedir.
(İblis): "Rabbim öyleyse beas (yeniden dirilme) gününe kadar beni inzar et (bana mühlet ver)." dedi.
(ALLAHu Tealâ): "Öyleyse muhakkak ki sen, tehir edilenlerdensin." dedi.
Vakti ma’lum olan (bilinen) güne kadar.
(İblis): "Bundan sonra Senin izzetine (andolsun ki) onların hepsini mutlaka azdıracağım!." dedi.
Onlardan Senin muhlis kulların hariç.
(ALLAHu Tealâ): "İşte bu Hakk’tır. Ve Ben, hakkı söylerim." dedi.
Cehennemi mutlaka seninle ve onlardan sana tâbî olanların hepsiyle dolduracağım!.”
(Sad 38/71-85)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: KİMDİR bu İBLİS...

Mesaj gönderen nurunnehar »

Yine Kur’ÂN-ı Kerim'de bildirildiğine göre İblis; yalnız ALLAHu zü’L- CeLÂL’e isyan etmekle kalmamış; Âdem aleyhisselâm'ın ve eşi Havva aleyhasselâm Annemiz’in de Cennet'ten çıkarılmalarına sebep olmuş ve böylece insanoğluna en büyük düşmanlığını da yapmıştır.:

فَقُلْنَا يَا آدَمُ إِنَّ هَذَا عَدُوٌّ لَّكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَى
"Fe kulnâ yâ âdemu inne hâzâ aduvvun leke ve li zevcike fe lâ yuhricennekumâ mine’l- cenneti fe teşkâ.: Bunun üzerine, (Âdem a.s’a şöyle) dedik: “Ey Âdem! Muhakkak ki bu (şeytan), senin için ve zevcen (eşin) için düşmandır. Sonra sakının (dikkat edin ki) sizin ikinizi (de) cennetten çıkarmasın. O zaman şâkî olursunuz.” (TâHâ 20/117)

إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَى
"İnne leke ellâ tecûa fîhâ ve lâ ta’râ.: Muhakkak ki senin için orada (cennette) acıkmak ve çıplak kalmak yoktur.” (TâHâ 20/118)

وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَى
"Ve enneke lâ tazmeu fîhâ ve lâ tadhâ.: Ve muhakkak ki sen, orada susamazsın ve (sıcaktan) yanmazsın.” (TâHâ 20/119)

فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلَى
"Fe vesvese ileyhi’ş- şeytânu kâle yâ âdemu hel edulluke alâ şecerati’-l huldi ve mulkin lâ yeblâ.: Böylece şeytan, ona vesvese verdi. Dedi ki: “Ey Âdem! Sana, ebedîlik ağacına ve sona ermeyecek bir saltanata, delâlet edeyim mi (ulaşmanı sağlayayım mı)?” (TâHâ 20/120)

فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَعَصَى آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَى
Fe ekelâ minhâ fe bedet lehumâ sev’âtuhumâ ve tafıkâ yahsıfâni aleyhimâ min varakı’l- cenneti ve asâ âdemu rabbehu fe gavâ.: Bunun üzerine ikisi de ondan (o ağaçtan) yediler. O zaman ikisinin de edep yerleri/avret yerleri, ayıp yerleri kendilerine açıldı. Cennet yapraklarından üzerlerine örtmeye başladılar. Ve Âdem, Rabbine asi oldu, böylece azdı.” (TâHâ 20/121)

ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى
"Summectebâhu rabbuhu fe tâbe aleyhi ve hedâ.: Sonra Rabbi, onu seçti. Böylece onun tövbesini kabul etti ve onu hidayete erdirdi.” (TâHâ 20/122)

قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى
"Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvvun, fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.: (ALLAHu Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.” (TâHâ 20/123)

İblis'in genel karakteri; İnsan oğlunun KULLuk İmtihÂNı gereği NEFSinin Hevâ ve Hevesine büyüklük taslatmak ve inkar ettirmek, kötü şeyleri iyi göstermek ve sonuçta onları Sırat-ı Mustakîm Doğru Yolundan saptırmak için insanlara vesvese vermekle ALLAHu zü’L- CeLÂL tarafından görevlendirilmiştir.:
İşte bunun içindir ki; ALLAHu zü’L- CeLÂL, Hizbu’ş- Şeytân SOYunun düşman olduğunu buyurmuştur.:

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاء مِن دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا
"Ve iz kulnâ li’l- melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblis (iblîse), kâne mine’l- cinni fe feseka an emri rabbihî, e fe tettehızûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvvun, bi'se li’z- zâlimîne bedelâ (bedelen).: Ve meleklere, “Âdem’e secde edin.” demiştik. İblis hariç, hemen secde ettiler. O cinlerdendi. Böylece Rabbinin emrini (yapmayarak) fıska düştü. Hâlâ onu ve onun zürriyyetini (neslini), onlar sizin düşmanınız (olduğu halde), Benim yerime dostlar mı ediniyorsunuz? Zâlimler için ne kötü bir bedel (cehennem).” (Kehf 18/50)

فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ
"Fe kubkıbû fîhâ hum ve’l- gâvun (gâvune).: Onlar (putperestler) ve azgınlar, oraya (cehenneme) yüzüstü (burunları yere sürtünerek) atılırlar.” (Şuarâ 26/94)

وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ
"Ve cunûdu iblîse ecmeûn (ecmeûne).: Ve iblisin ordularının hepsi.” (Şuarâ 26/95)

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in şu ÂN Şe’ÂNuLLAhta SüNNetuLLAH üzere içinde İMKÂN-la KULLUK İmtihÂNı OLmakta Olduğumuz HAYatımızda, NEFsimizin Hevâ ve Heves İKİLİKi- İç ŞEYtÂN-lığı ile mücâdele etmekte olduğumuzu ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-UYup Şeytânımızı mMüslümÂN etmemiz gerekliliği hadis-i şerifte BUYrulmaktadır.:

Âîşe radiyallaha anha Anamız şöyle rivâyet etmiştir: "Resulullah (aleyhisselâm) bir gece yanımdan çıkıp gitti. Ben bundan dolayı kıskançlık duydum. Biraz sonra geldi ve benim kıskandığımı hissetti. Bana: "Neyin var ey Âîşe, kıskandın mı?..." diye sordu. Ben: "Bana ne olacak, benim gibisi, senin gibi bir zâtı kıskanmaz mı?” dedim.
Resulullah: "Sana, Şeytânın mı geldi?" dedi. Ben: "Yâ Resûlullah, benimle beraber bir Şeytân mı var?” dedim. O da: "Evet..." dedi. "Her insanın yanında bir Şeytân var mıdır?” dedim." O da: "Vardır" buyurdu, Ben yine: "Seninle de mi Yâ Resûlullah?" diye sordum. "Evet. Fakat, Rabbim ona karşı bana yardım etti de o da müslüman oldu" buyurdu.
(Müslim, Münafıkun, 11; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 115).

İblis-ŞeytÂNından korunmanın En emîn yolu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi DUYup-UYmak ki, ŞeytÂNını MüslümÂN etmektir ve o’nun şerrinden ALLAHu zü’L- CeLÂLimize sığınmaktır İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
"Fe izâ kara’tel kur’âne festeız billâhi mine’ş- şeytâni’r- racîm (racîmi).: Öyleyse Kur’ân-ı Kerim’i okuduğun zaman recmedilmiş (taşlanmış) şeytândan hemen ALLAH’a sığın!.” (Nahl 16/98)

إِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
"İnnehu leyse lehu sultânun alâllezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn (yetevekkelûne).: Çünkü onun, imân edenler ve RABB’lerine tevekkül edenler üzerinde bir sultânlığı (yaptırım gücü/saltanatı) yoktur.” (Nahl 16/99)

إِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذِينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذِينَ هُم بِهِ مُشْرِكُونَ
"İnnemâ sultânuhu alâllezîne yetevellevnehu vellezîne hum bihî müşrikûn (müşrikûne).: Onun (şeytanın) sultanlığı (yaptırım gücü) sadece ona (şeytana) yönelenlerin ve onunla (şeytanla), (Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için) ALLAH’a şirk koşanların üzerindedir (onları etkiler).” (Nahl 16/100)

وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ
"Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâti’ş- şeyâtîn (şeyâtîni).: Ve “Şeytanların kışkırtmalarından (vesveselerinden) sana sığınırım!.” de.” (Muminûn 23/97)

وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ
"Ve eûzu bike rabbi en yahdurûni.: Ve Rabbim, (şeytanların) benim yanımda bulunmalarından sana sığınırım!.” (Muminûn 23/97)



Resim

TÜRKÇESİ: Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin Resim Ve Âdeme ve Nûhin ve İbrâhîme ve Mûsâ Resim ve İsâ Ve mâ beynehum minennebîyyîne ve'l-mürselin Resim Salâvâtullahi ve Selâmuhu Tealâ aleyhim ecmaîn.

MÂNÂSI: ALLAHım! Efendimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)’e salât-ü selâm et! Ve Âdem (aleyhisselâm)’a ve Nûh (aleyhisselâm)’a ve İbrâhim (aleyhisselâm)’a ve Musa (aleyhisselâm)’a ve İsa (aleyhisselâm)’a ve aralarında gelen tüm nebîlere ve mürsellere de! ALLAHU Tealânın salât ve selâmı cümlesinin üzerine olsun!”



Resim

ALLAH’ın ->KULu ->ReSûLün
-->ŞeHÂDet ŞeReFi -->Şe’ÂN..
->GÖNLÜM-deki ->YEDi GÜLün
---->ŞeFÂAt ŞİFÂsı ---->Şu ÂN!.



ResimMMM MuHABBetLerimLe..


°. °. °. °.KuL İhvÂNi .° .° .° .°

gÖNLümdeki 7 GÜLüm..
ÖZ ÖZetim. ÖMür TÜLüm!..
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön