ÂYeTe'L- KÜRSÎ..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

ÂYeTe'L- KÜRSÎ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


ÂYeTe'L- KÜRSÎ..

AKıL KÜRSîm.. ->N-AKiL ARŞ’ım..
kÂNda<->cÂNım >yaLan DÜNyâm..
GöNüL ->cÂN-da >cÂNÂN çARŞ’ım..
“BİZ BİR-İZ”de>MecNÛN<->LEYyLâm!.


ZEVK 6927

RÛH cÂNına ->TEN KÂFesi.. ->NEFSin YUVAsıdır ->SÎNe
KÛN feyeKÛN
>OL-ÂN>Kur'ÂN.. İnsÂN SIRLanır ->YÂSÎNe
“ÂDEM”deki
<->“ÂLEM”deki.. DEM bU DEMde ->KaLEMdeki
ALLAH’ın ARŞı
->HAKk ÂŞIK.. ->YERin-GÖĞün KÜRSÎ-si Ne?.


15.07.15 23:04
brsbrs..tktktrstkkmdkrsÎmm..



Kürsî Âyeti.. Âyetü'l- Kürsî..
Kur'ân-ı Kerimde ARŞ u KÜRSÎ:


Kürsî, Kur'ân-ı Kerimde 2 âyette geçmektedir.

Birisi İlâhî-Uhrevî Kürsî..:


اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
Resim---“Allâhu lâ ilâhe illâ huve’l- hayyu’l- kayyum (kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm (nevmun), lehu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fi’l- ard(ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih (iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhu’s- semâvâti ve’l- ard (arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huve’l- aliyyu’l- azîm (azîmu).: Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy'dır Kayyum'dur. O'nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O'nundur. Onun izni olmadan, O'nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O'nun ilminden, O'nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O'nun Kürsîsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini korumak, gözetmek), kendisine zor gelmez ve O Alâ'dır (çok yücedir), Azîm'dir (çok büyüktür).”
(Bakara 2/255)

ALLAH celle celâlihu:
Resim

El İlâhu:
Resim

El Hayy :
Resim

El Kayyûmü :
Resim

EL ALİYY:
Resim

El Azîmü :
Resim

Birisi de Dünyevî Kürsî..:

وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمَانَ وَأَلْقَيْنَا عَلَى كُرْسِيِّهِ جَسَدًا ثُمَّ أَنَابَ
Resim---“Ve lekad fetennâ suleymâne ve elkaynâ alâ kursiyyihî ceseden summe enâb (enâbe).: Ve andolsun ki Biz, Süleyman (aleyhi's-selâm)'ı imtihan ettik. Ve onun Kürsîsü (tahtı) üzerine cesed olarak ulaştırdık. Sonra yöneldi (ayrıldı).”
(Sâd 38/34)


Kürsî: Oturulacak yüksekçe yer. Câmilerde vâizin, medreselerde müderrisin oturduğu yer. * Taht, serir. Erike. Koltuk. * Kaide. * Merkez. * Vazife. * Saltanat, kudret ve mülk. * Başkent, hükümet merkezi. * Mânevi makam. * Arş'ın altında bir semâ tabakası.
ARŞ: Bağ çardağı. * Gölgelik. * Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri. (Arş kâinatı kaplar. Allah'ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar.) * Fevkiyyet, ulviyyet. * Arş-ı Alâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk, Felek-i Atlâs, Felek-i Azâm gibi isimlerle Cenâb-ı Hakkın izzet ve saltanatından kinaye olarak söylenir. Kürsînin üstünde bir semâ tabakası..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂYeTe'L- KÜRSÎ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Hadis-i Şeriflerde ARŞ u- KÜRSÎ:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Arş içinde Kürsî, yeryüzünde bir çölün içine atılmış demir bir halka (yüzük) kadardır" buyurdu.

(Ebû Zer radiyallahu anhu’dan; İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur’âni'l-Azım, I, 309).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Yedi semâ, Kürsî içerisinde, bir kalkanın içine atılmış yedi adet dirhem (kuruşluk) gibidir." buyurdu.
(Taberî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Nefsimi kudret elinde tutan Zât'a kasem ederim, yedi semâ ve yedi arz, Kürsî'nin yanında, çöl bir arâziye atılmış bir (demir) halkadan baka bir şey değildir. Arş'ın Kürsî'ye olan üstünlüğü de, tıpkı bu çölün o halkaya üstünlüğü gibidir" buyurdu.
(İbni Kesir, Tefsir 1, 550)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur’ân’ın en fazîletli âyeti Bakara sûresindeki Âyetü’l-Kürsî’dir. Bu âyet, bir evde okunduğu zaman şeytan oradan uzaklaşır.”
(Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 2)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Âyetü’l-Kürsî, Kur’ân âyetlerinin şâhıdır/zirvesidir.” buyurdu.
(Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 2)

Resim---İbnü’l-Aska’ radiyaalahu anhu: "Adamın biri Hz. Peygamber'e gelip Kur’ân'ın en faziletli âyeti hangisidir?' diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahu Lâ ilâhe illâ huve'l-Hayyu'l-Kayyûm...” buyurdu.
(Müslim, Müsafirîn, 258; Ebû Dâvûd, el-Huruf ve'l-Kırâa 35; Ahmed bin Hanbel, V/142)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir defa Kâ'b oğlu Ubey'e, ezberinde olan âyetlerden hangisinin daha yüce olduğunu sormuş: "Allah ve Resûlu daha iyi bilir" cevabını alınca, soruyu tekrar etmiş, bunun üzerine Ubey, bildiği en yüce âyetin "Allahu lâ ilâhe illâ hüve'l-Hayyu'l-Kayyûm" olduğunu söylemiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem aldığı cevaptan memnun olarak Ubey'in göğsüne vurarak: “Ey Ebû Münzir! İlim sana mübârek/kutlu olsun.” buyurmuştur.
(Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn 258, hadis no: 810; Ebû Dâvûd, Vitr 17, Salât 352)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her şeyin zirvesi/şerefesi vardır. Kur’ân-ı Kerim’in zirvesi de Bakara sûresidir. Bu sûrede bir âyet vardır ki, Kur’ân âyetlerinin efendisidir: Âyetü’l-Kürsî.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 2, hadis no: 2881)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ın en büyük ismi (İsm-i A’zam’ı) -ki Allah, onunla kendisine duâ edilince icâbet buyurur, onunla bir şey istenince verir- şu üç sûredir: el-Bakara, Âl-i İmrân ve Tâhâ Sûreleri.”
(Râvî Ebû Ümâme ilâve ediyor: “Ben o İsm-i A’zam’ı aradım: el-Bakara sûresindeki Âyetü’l-Kürsî, Âl-i İmrân sûresindeki “Elif Lâm Mîm. Allahu lâ ilâhe illâ hû. El-Hayyu’l-Kayyûm” ve Tâhâ sûresindeki “Ve aneti’l-vücûhi li’l-Hayyi’l-Kayyûm” (20/Tâhâ, 111) buldum (yani İsm-i A’zam; Hayy ve Kayyûm isimleridir)
(Kütüb-i Sitte, c. 3, s. 329)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur’ân’da en büyük âyet, Âyetü’l-Kürsî’dir. Bunu kim okursa, Allah o anda bir melek gönderir, ertesi güne kadar iyiliklerini yazar ve günahlarını siler. Bu âyet, bir evde okunsun da şeytanlar onu otuz gün bırakmasın, bu olmaz ve kırk gün ona sihirbaz kadın da, sihirbaz erkek de giremez, ey Ali! Bunu evlâdına, âilene ve komşularına öğret, bundan büyük bir âyet nâzil olmadı.” buyurmuştur.
(İ. Ahmed bin Hanbel, V/142, 178)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim farz olan her namazın ardından Âyetü’l-Kürsî okursa, ondan sonraki namaza kadar mahfûz kalır, korunur.” buyurmuştur.
(Kütüb-i Sitte, c. 3, s. 329)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim sabaha çıkınca Âyetü’l-Kürsî ile Hâ Mîm; Tenzîlu’l-Kitâbi min’allahi’l-Azîzi’l-Alîm sûresinin (40/Mü’min/Ğâfir Sûresi) evvelindeki iki âyeti okursa o gün akşama kadar (kazâ ve belâlardan) mahfûz kalır. Kim de akşama girince onları okursa o gece sabahlayıncaya kadar mahfûz olur.” buyurmuştur.
(Kütüb-i Sitte, c. 3, s. 329)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Uyurken Âyetü’l-Kürsî’yi okuyana şeytan yaklaşamaz.” buyurmuştur.
(Kütüb-i Sitte, c. 9, s. 313)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Günlerin efendisi Cuma günü, sözlerin efendisi Kur’ân, Kur’ân’ın efendisi Bakara Sûresi, Bakara Sûresinin efendisi de Âyetü’l-Kürsî’dir.” buyurmuştur.
(Râmûzu’l-Ehâdîs, 302)

Resim---Ebû Hüreyre’nin rivâyet ettiği uzun bir hadis-i şerife göre, koyu bir yalancı vasfından dolayı şeytan diye belirtilen birinin, Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tarafından doğruluğu tasdik edilen bir sözü aktarılır. Bu rivâyete göre: “Allah’ın, onu okuyana sevap verip faydalandıracağı bir şey olarak belirtilen Âyetü’l-Kürsî’yi, yatağa girdiğinde sonuna kadar okumak tavsiye edilmiş, bunu yapan kimse üzerine Allah’ın muhâfız bir melek dikeceği, sabah oluncaya kadar o kimseye şeytanın yaklaşamayacağı” belirtilmiştir.
(Buhârî, Vekâle 10)

Resim---Ebû Eyyûb radiyallahu anhu’dan de Ebû Hüreyre rivâyetine benzer bir rivâyette, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin: “Doğruyu söylemiş” diye tasdik ettiği söz, şöyle ifade edilir: “Âyetü’l-Kürsî’yi evinde oku. O takdirde sana ne şeytan, ne başkası yaklaşabilir.” buyurmuştur.

(Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 3, hadis no: 2883)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂYeTe'L- KÜRSÎ..

Mesaj gönderen kulihvani »

ALLâhu Lâ iLâhe iLLâ huve’L- HaYyu’L- KaYyum
Kayyûm:“Kıyâam”dan "Fe'ûl" vezninde (kalıbında) bir mübâlağa kipidir ki, kendi kaim, diğerleri mukim (ayakta tutan) ve mukavvim (yöneten) demektir.
Ve bu isimlerin "İsm-i A 'zam" olduğu da söylenmiştir.
AkıLLarını Dünya DERDi içinden çıkaramayan insanlar, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in yerleri, gökleri kuşatmış Kürsîsünü nasıl kavraya BİLsinler ki;
Onlar ne EMÂNETÜ’L- KÜBRâ olan AKILLarının/NefsLerinin-KULLUKLarının-HALİFeLikLerinin-SuLtÂNLıklarının ne de Mutlak Hasbî Hizmetçi ALLAHu Zü’l- CeLÂL ve de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin KaDRini Kıymetini TANIdılar:

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî ve’-l ardu cemîan kabdatuhu yevme’l- kıyâmeti ve’s- semâvâtu matviyyâtun bi yemînih (yemînihi), subhânehu ve te’âlâ ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).: Ve (onlar) Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Kıyâmet günü yeryüzünün tamamı O’nun avucundadır (tasarrufundadır). Ve semâlar, O’nun eliyle dürülmüş olacaktır. O, SübhÂN’dır (herşeyden münezzeh). Ve onların şirk koştukları şeylerden yücedir.” (Zümer 39/67)

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
Resim---Allâhu lâ ilâhe illâ huve’l- hayyu’l- kayyum (kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm (nevmun), lehu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fi’l- ard(ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih (iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhu’s- semâvâti ve’l- ard (arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huve’l- aliyyu’l- azîm (azîmu).: Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy'dır Kayyum'dur. O'nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O'nundur. Onun izni olmadan, O'nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O'nun ilminden, O'nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O'nun Kürsîsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini korumak, gözetmek), kendisine zor gelmez ve O Alâ'dır (çok yücedir), Azîm'dir (çok büyüktür).” (Bakara 2/255)

Bu âyet-i celîleye " Âyetü'l-Kürsî" denilir ve bundan dolayı Bakara Sûresine "Sûretü'l- Kürsî" de denilir. Görüldüğü üzere bu âyet, İlâhî SuLTanın SONsuz SaLtanatın ve Mutlak Hükümdârlığın son derece AÇık ve ÖZet ANLAtımını ve ALLAHu Zü’l- CeLÂLin Zâtını ve Sıfatını hem tÂRİF ve hem de ARŞı, KÜRSÎyyi, gökleri ve yeryüzünü ve çevrelerinin yaratılmasını, ayakta durması ve düzeni, miktar ve genişliğini muhafazası, hayat sırrı, ilim sırrı, hakimiyet sırrı vb. gibi maddî kuvvetlerinin ve manevî HAVL 7Potansiyel GÜCünün, son derece açık şâhidliği ile isbat ederek bütün ilâhiyat meselelerinin ana noktasına MUHit, “ALLAH'ın Kürsîsü” gibi geniş bir kapsam ile kapsamış bulunduğundan bütün Kur'ân âyetleri arasında konusu ile uygun olmak üzere en yüksek bir şeref ve kıymete sahiptir.. Ve nitekim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de İZâh buyurmuştur ki;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Arş içinde Kürsî, yeryüzünde bir çölün içine atılmış demir bir halka (yüzük) kadardır.” buyurdu.
(Ebû Zer radiyallahu anhu'dan; İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur’ÂNi'l- Azim, I, 309.)

Âyetü'l-Kürsî hakkındaki müfessir görüşlerini İmam Fahreddin Râzi dört grupta toplar:

Birinci görüşe göre: Kürsî, gökleri ve yeri kaplayan büyük bir cisimdir.
İkinci görüşe göre: Kürsî, ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in hükümranlığı, kudreti ve mülküdür.
Üçüncü görüşe göre: Kürsî ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in ilmidir İlmuLLAHtır.
Dördüncü görüşe göre: Kürsî, Allah'ın büyüklüğünü, ululuğunu dile getirdiği İsimdir..
(Tefsir-i Kebir, Ankara, 1989, c.5, s.420-421.)

Bakara Sûresi, 255. âyetinde geçen “KÜRSΔ tâbirinden dolayı bu ismi almıştır. Kur’ÂN-ı Kerîm'in bütünü içinde ayrı bir fazîleti olan bu âyet hakkında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in buyrukları vardır:

Resim---Muhammed b. İsâ'dan nakledildiğine göre İbnü'l-Aska' şöyle der: "Adamın biri Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e gelip Kur’ÂN'ın en faziletli âyeti hangisidir?” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Âllah'u Lâilâhe illâ huve'l-Hayyu'l-Kayyûm... " buyurdu.
(Müslim, Müsafirîn, 258; Ebû Dâvûd, el-Huruf ve'l-Kiraa, 35; İbn Hanbel, V, 142.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Kur’ÂN'ın en faziletli âyeti Bakara sûresindeki Âyetü'l-Kürsî'dir. Bu âyet bir evde okunduğu zaman Şeytan oradan uzaklaşır." buyurdu.
(Tirmizî, Fedâilü'l-Kur’ÂN, 2.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir defa Ka'b oğlu Ubey'e, ezberinde olan âyetlerden hangisinin daha yüce olduğunu sormuş, o da: “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" cevâbını alınca, soruyu tekrar etmiş, bunun üzerine Ubey, bildiği en yüce âyetin: "Allahu lâ ilâhe illâhüve'l- Hayyu'l- Kayyûm" olduğunu söylemiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem aldığı cevabtan memnun olarak Ubey'in göğsüne vurarak: "Ey Ebû Münzir! İlim sana kutlu olsun." buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Vitir, 17)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir defa Kâ'b oğlu Ubey'e, ezberinde olan âyetlerden hangisinin daha yüce olduğunu sormuş, o da: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" cevabını alınca, soruyu tekrar etmiş, bunun üzerine Ubey, bildiği en yüce âyetin "Allahu lâ ilâhe illâ hüve'l-Hayyu'l-Kayyûm" olduğunu söylemiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem aldığı cevaptan memnun olarak Ubey'in göğsüne vurarak: “Ey Ebû Münzir! İlim sana mübârek/kutlu olsun.” buyurmuştur.
(Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn 258, hadis no: 810; Ebû Dâvûd, Vitr 17, Salât 352.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her şeyin zirvesi/şerefesi vardır. Kur’ân-ı Kerim’in zirvesi de Bakara sûresidir. Bu sûrede bir âyet vardır ki, Kur’ÂN âyetlerinin efendisidir-şâhıdır/zirvesidir: Âyetü’l-Kürsî’dir.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ÂN 2, hadis no: 2881)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂYeTe'L- KÜRSÎ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ın en büyük ismi (İsm-i A’zam’ı) -ki Allah, onunla kendisine duâ edilince icâbet buyurur, onunla bir şey istenince verir- şu üç sûredir: el-Bakara, Âl-i İmrân ve Tâhâ Sûreleri.”
(Râvî Ebû Ümâme ilâve ediyor: “Ben o İsm-i A’zam’ı aradım: el-Bakara sûresindeki Âyetü’l-Kürsî, Âl-i İmrân sûresindeki “Elif Lâm Mîm. Allahu lâ ilâhe illâ hû. El-Hayyu’l-Kayyûm” ve Tâhâ sûresindeki “Ve aneti’l-vücûhi li’l-Hayyi’l-Kayyûm” (20/Tâhâ, 111) buldum (yani İsm-i A’zam; Hayy ve Kayyûm isimleridir).
(Kütüb-i Sitte, c. 3, s. 329)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur’ân’da en büyük âyet, Âyetü’l-Kürsî’dir. Bunu kim okursa, Allah o anda bir melek gönderir, ertesi güne kadar iyiliklerini yazar ve günahlarını siler. Bu âyet, bir evde okunsun da şeytanlar onu otuz gün bırakmasın, bu olmaz ve kırk gün ona sihirbaz kadın da, sihirbaz erkek de giremez, ey Ali! Bunu evlâdına, âilene ve komşularına öğret, bundan büyük bir âyet nâzil olmadı.” buyurmuştur.
(İ. Ahmed bin Hanbel, Müsned, V/142, 178)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim farz olan her namazın ardından Âyetü’l-Kürsî okursa, ondan sonraki namaza kadar mahfûz kalır, korunur.” buyurmuştur.
(Kütüb-i Sitte, c. 3, s. 329)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim sabaha çıkınca Âyetü’l-Kürsî ile Hâ Mîm; Tenzîlu’l-Kitâbi min’allahi’l-Azîzi’l-Alîm sûresinin (40/Mü’min/Ğâfir Sûresi) evvelindeki iki âyeti okursa o gün akşama kadar (kazâ ve belâlardan) mahfûz kalır. Kim de akşama girince onları okursa o gece sabahlayıncaya kadar mahfûz olur.” buyurmuştur.
(Kütüb-i Sitte, c. 3, s. 329)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Uyurken Âyetü’l-Kürsî’yi okuyana şeytan yaklaşamaz.” buyurmuştur.
(Kütüb-i Sitte, c. 9, s. 313)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Günlerin efendisi Cuma günü, sözlerin efendisi Kur’ân, Kur’ân’ın efendisi Bakara Sûresi, Bakara Sûresinin efendisi de Âyetü’l-Kürsî’dir.” buyurmuştur.
(Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî, Râmûzu’l-Ehâdîs, 302)

Ebû Hüreyre’nin rivâyet ettiği uzun bir hadis-i şerife göre, koyu bir yalancı vasfından dolayı şeytan diye belirtilen birinin, Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tarafından doğruluğu tasdik edilen bir sözü aktarılır. Bu rivâyete göre: “Allah’ın, onu okuyana sevap verip faydalandıracağı bir şey olarak belirtilen Âyetü’l-Kürsî’yi, yatağa girdiğinde sonuna kadar okumak tavsiye edilmiş, bunu yapan kimse üzerine Allah’ın muhâfız bir melek dikeceği, sabah oluncaya kadar o kimseye şeytanın yaklaşamayacağı” belirtilmiştir.
(Buhârî, Vekâle 10)

Resim---Ebû Eyyûb radiyallahu anhu’dan de Ebû Hüreyre rivâyetine benzer bir rivâyette, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin: “Doğruyu söylemiş” diye tasdik ettiği söz, şöyle ifade edilir: “Âyetü’l-Kürsî’yi evinde oku. O takdirde sana ne şeytan, ne başkası yaklaşabilir.” buyurmuştur.

(Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 3, hadis no: 2883)

ALLâhu Lâ iLâhe iLLâ huveL- HaYyuL- KaYyum

Kayyûm: “Kıyâm”dan "Fe'ûl" vezninde (kalıbında) bir mübâlağa kipidir ki, kendi kaim, diğerleri mukim (ayakta tutan) ve mukavvim (yöneten) demektir.
Ve bu isimlerin "İsm-i A 'zam" olduğu da söylenmiştir..

AkıLLarını Dünya DERDi içinden çıkaramayan insanlar, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in yerleri, gökleri kuşatmış Kürsîsünü nasıl kavraya BİLsinler ki;
Onlar ne EMÂNETÜ’L- KÜBRâ olan AKILLarının/NefsLerinin-KULLUKLarının-HALİFeLikLerinin-SuLtÂNLıklarının ne de, Mutlak Hasbî Hizmetçi ALLAHu Zü’l- CeLÂL ve de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin KaDRini Kıymetini TANIyaBİLdiler maalesef:

وَمَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ وَالْأَرْضُ جَمِيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّماوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِهِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Resim---“Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî ve’-l ardu cemîan kabdatuhu yevme’l- kıyâmeti ve’s- semâvâtu matviyyâtun bi yemînih (yemînihi), subhânehu ve te’âlâ ammâ yuşrikûn (yuşrikûne).: Ve (onlar) Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Kıyâmet günü yeryüzünün tamamı O’nun avucundadır (tasarrufundadır). Ve semâlar, O’nun eliyle dürülmüş olacaktır. O, SübhÂN’dır (herşeyden münezzeh). Ve onların şirk koştukları şeylerden yücedir.”
(Zümer 39/67)

اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلاَّ بِمَا شَاء وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
Resim---“Allâhu lâ ilâhe illâ huve’l- hayyu’l- kayyum (kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm (nevmun), lehu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fi’l- ard(ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih (iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhu’s- semâvâti ve’l- ard (arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huve’l- aliyyu’l- azîm (azîmu).: Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy'dır Kayyum'dur. O'nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O'nundur. Onun izni olmadan, O'nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O'nun ilminden, O'nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O'nun Kürsîsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini korumak, gözetmek), kendisine zor gelmez ve O Alâ'dır (çok yücedir), Azîm'dir (çok büyüktür).”
(Bakara 2/255)

Bu âyet-i celîleye " Âyetü'l-Kürsî" denilir ve bundan dolayı Bakara Sûresine "Sûretü'l-Kürsî" de denilir. Görüldüğü üzere bu âyet, İlâhî SuLTanın SONsuz SaLtanatın ve Mutlak Hükümdârlığın son derece AÇık ve ÖZet ANLAtımını ve ALLAHu Zü’l- CeLÂLin Zâtını ve Sıfatını hem tÂRİF ve hem de ARŞı, KÜRSÎyyi, gökleri ve yeryüzünü ve çevrelerinin yaratılmasını, ayakta durması ve düzeni, miktar ve genişliğini muhafazası, hayat sırrı, ilim sırrı, hakimiyet sırrı vb. gibi Maddî Kuvvetlerinin ve Manevî HAVL/Potansiyel GÜCünün, son derece açık şâhidliği ile isbat ederek bütün ilâhiyat meselelerinin ana noktasına MUHit, “ALLAH'ın Kürsîsi” gibi geniş bir kapsam ile kapsamış bulunduğundan bütün Kur'ân âyetleri arasında konusu ile uygun olmak üzere en yüksek bir şeref ve kıymete sahiptir..
Ve nitekim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de İZâh buyurmuştur ki;


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Arş içinde Kürsî, yeryüzünde bir çölün içine atılmış demir bir halka (yüzük) kadardır.” buyurdu.
(Ebû Zer radiyallahu anhu'dan; İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur’ÂNi'l- Azîm, I, 309.)

Âyetü'l-Kürsî hakkındaki müfessir görüşlerini İmam Fahreddin Râzi dört grupta toplar:

Birinci görüşe göre: Kürsî, gökleri ve yeri kaplayan büyük bir cisimdir.
İkinci görüşe göre: Kürsî, ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in hükümranlığı, kudreti ve mülküdür.
Üçüncü görüşe göre: Kürsî ALLAHu Zü’l- CeLÂL’in ilmidir İlmuLLAHtır.
Dördüncü görüşe göre: Kürsî, Allah'ın büyüklüğünü, ululuğunu dile getirdiği İsimdir..
(Tefsir-i Kebir, Ankara, 1989, c.5, s.420-421.)

Bakara sûresinin 255. Âyeti, âyette geçen “KÜRSΔ tâbirinden dolayı bu ismi almıştır. Kur’ÂN-ı Kerîm'in bütünü içinde ayrı bir fazîleti olan bu âyet hakkında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in buyrukları vardır:

Resim---Muhammed b. İsâ'dan nakledildiğine göre İbnü'l-Aska' şöyle der: "Adamın biri Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e gelip Kur’ÂN'ın en faziletli âyeti hangisidir?” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Âllah'u Lâilâhe illâ huve'l-Hayyu'l-Kayyûm... " buyurdu.
(Müslim, Müsafirîn, 258; Ebû Dâvûd, el-Huruf ve'l-Kiraa, 35; İbn Hanbel, V, 142.)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Kur’ÂN'ın en faziletli âyeti Bakara sûresindeki Âyetü'l-Kürsî'dir. Bu âyet bir evde okunduğu zaman Şeytan oradan uzaklaşır." buyurdu.
(Tirmizî, Fedâilü'l-Kur’ÂN, 2.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir defa Ka'b oğlu Ubey'e, ezberinde olan âyetlerden hangisinin daha yüce olduğunu sormuş, o da: “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" cevâbını alınca, soruyu tekrar etmiş, bunun üzerine Ubey, bildiği en yüce âyetin: "Allahu lâ ilâhe illâhüve'l- Hayyu'l- Kayyûm" olduğunu söylemiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem aldığı cevabtan memnun olarak Ubey'in göğsüne vurarak: "Ey Ebû Münzir! İlim sana kutlu olsun." buyurmuştur.
(Ebû Dâvûd, Vitir, 17)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir defa Kâ'b oğlu Ubey'e, ezberinde olan âyetlerden hangisinin daha yüce olduğunu sormuş, o da: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" cevabını alınca, soruyu tekrar etmiş, bunun üzerine Ubey, bildiği en yüce âyetin "Allahu lâ ilâhe illâ hüve'l-Hayyu'l-Kayyûm" olduğunu söylemiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem aldığı cevaptan memnun olarak Ubey'in göğsüne vurarak: “Ey Ebû Münzir! İlim sana mübârek/kutlu olsun.” buyurmuştur.
(Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn 258, hadis no: 810; Ebû Dâvûd, Vitr 17, Salât 352.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her şeyin zirvesi/şerefesi vardır. Kur’ân-ı Kerim’in zirvesi de Bakara sûresidir. Bu sûrede bir âyet vardır ki, Kur’ÂN âyetlerinin efendisidir-şâhıdır/zirvesidir: Âyetü’l-Kürsî’dir.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ÂN 2, hadis no: 2881)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: ÂYeTe'L- KÜRSÎ..

Mesaj gönderen kulihvani »

Âyetü’l-Kürsî; Önemi ve Fazîleti.:

Âyetü’l-Kürsî, İÇinde, Her ÂN “KÂİM-VAR” ve her ÂN “HAYy-DİRİ” OLÂN ALLAHu zü’L- CeLÂL’in EL İLÂH ALLAH celle celâlihu olduğu “TEVHİDuLLAH SIRRuLLAHı”nı taşır:

ALLAH'u Lâ İLÂHe iLLâ huve'L- HAYYu'L-KAYYÛM..
HAYYu'l-KAYYÛM OLan ALLAH'tan bAŞKa eL İLÂH yoktur..
O ALLAHu zü’L- CeLÂL ki, ALiyyu’L- Azîmdir..

Somut MaDDe Âleminde EL KAYyumu’L- Azîmu celle celâlihu.
Soyut MâNâ Âleminde ise antipotu EL HAYyu’L- ALiYyu celle celâlihu..

ZıTLarın ZeVkine kiLitli İKİ BOYutLu, İKİLik->ŞeYy-t-ÂN-Lığı İÇindeki ham AKLıyla İnsÂNoğlu, bu İzafî-İğreti-GeLGeç-ÖLümLü ancak KULLuk İmtihÂN SALLonu OLduğu için ŞEHÂDet Şe’ÂNuLLAHı TarLası yaLÂN DüNYâda,
AKLını ->Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e ki ->NAKLuLLAH’a SALL Ederde ULAşırsa İnşâe ALLAHu TeÂLÂ,
SubhÂN ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Yusebbihu SEYRinde Kâinâtında nasıl bir Mutlak Mâlikiyet, Mutlak hâkimiyet Mutlak SALtÂNat Sahibi OLduğunu bu muhteşem âyet-i Celîlede açıkça BİLir-BULur-OLur-YAŞAr İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..

MuhaMMedî MeLÂMette;
ALLAHu zü’L- CeLÂL’e ve ReSûLuLLAHı MuhaMMed aleyhisselâm’a TESLİmiyyette ve ZÂTına İlâhî İstikÂMette;
MuhaMMedî Sadakatta,
MuhaMMedî Samîmiyyete,
MuhaMMedî Sırr-ı Sırf Sabırda
MuhaMMedî SeLÂMette SubhÂNî EMNiyet ve ŞÂHDAMAR Sigortamızıdır El hamdu lillâhi Rabbi’l- ÂLemîn..

BeDENen Kâim ve RUHen HAYy OLÂN MuhaMMedî Mü’MiN Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Şefâat Şifresi ŞeHÂDetiyle MuhaMMedî İstiKÂMette;
EşyâuLLAH ->ESmâuLLAH ->SıfatuLLAH ->ZÂTuLLAH ANLAyışına MuhaMMedî ÂRİF OLur.. ZÂTen Kâim-VAR OLan İMÂNını, ŞeÂNuLLAHta SüNNetuLLAH üzere HAyy-DİRİ Kılar da Eş ŞEHÎD ALLAH celle celâlihu’ya ŞÂHid OLur İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..


Âyetü’l-Kürsî’nin Fazîletiyle İlgili Hadis-i Şerîfler çoktur:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah’ın en büyük ismi (İsm-i A’zam’ı) -ki Allah, onunla kendisine duâ edilince icâbet buyurur, onunla bir şey istenince verir- şu üç sûredir: el-Bakara, Âl-i İmrân ve Tâhâ Sûreleri.” buyurdu.

Râvî Ebû Ümâme ilâve ediyor: “Ben o İsm-i A’zam’ı aradım: el-Bakara Sûresindeki Âyetü’l-Kürsî (Bakara 2/255), Âl-i İmrân sûresindeki “Elif Lâm Mîm. Allahu lâ ilâhe illâ hû. El-Hayyu’l-Kayyûm” (Âl-i İmrân 3/1,2) ve Tâhâ sûresindeki “Ve aneti’l-vücûhi li’l-Hayyi’l-Kayyûm” (Tâhâ 20/111) buldum (yani İsm-i A’zam; el Hayy ve el Kayyûm isimleridir).
(Kütüb-i Sitte, c. 3, s. 329.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kur’ÂN’da en büyük âyet, Âyetü’l- Kürsî’dir. Bunu kim okursa, Allah o anda bir melek gönderir, ertesi güne kadar iyiliklerini yazar ve günahlarını siler. Bu âyet, bir evde okunsun da şeytanlar onu otuz gün bırakmasın, bu olmaz ve kırk gün ona sihirbaz kadın da, sihirbaz erkek de giremez, ey Ali! Bunu evlâdına, âilene ve komşularına öğret, bundan büyük bir âyet nâzil olmadı.” buyurdu.
(İ. Ahmed bin Hanbel, Müsned, V/142, 178.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kim farz olan her namazın ardından Âyetü’l-Kürsî okursa, ondan sonraki namaza kadar mahfûz kalır, korunur.” buyurdu.
(Kütüb-i Sitte, c. 3, s. 329)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kim sabaha çıkınca Âyetü’l-Kürsî ile Hâ Mîm; Tenzîlu’l-Kitâbi min’allahi’l-Azîzi’l-Alîm sûresinin (Mü’min/Ğâfir) evvelindeki iki âyeti okursa o gün akşama kadar (kazâ ve belâlardan) mahfûz kalır. Kim de akşama girince onları okursa o gece sabahlayıncaya kadar mahfûz olur.” buyurdu.
(Kütüb-i Sitte, c. 3, s. 329)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Uyurken Âyetü’l-Kürsî’yi okuyana şeytan yaklaşamaz.” buyurdu.
(Kütüb-i Sitte, c. 9, s. 313)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Günlerin efendisi Cuma günü, sözlerin efendisi Kur’ÂN, Kur’ÂN’ın efendisi Bakara Sûresi, Bakara Sûresinin efendisi de Âyetü’l-Kürsî’dir.” buyurdu.
(Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî , Râmûzu’l-Ehâdîs, 302.)

Ebû Hüreyre (radiyallahu anhu)’nin rivâyet ettiği uzun bir hadis-i şerife göre, koyu bir yalancı vasfından dolayı şeytan diye belirtilen birinin, Peygamberimiz tarafından doğruluğu tasdik edilen bir sözü aktarılır. Bu rivâyete göre; “Allah’ın, onu okuyana sevap verip faydalandıracağı bir şey olarak belirtilen Âyetü’l-Kürsî’yi, yatağa girdiğinde sonuna kadar okumak tavsiye edilmiş, bunu yapan kimse üzerine Allah’ın muhâfız bir melek dikeceği, sabah oluncaya kadar o kimseye şeytanın yaklaşamayacağı” belirtilmiştir.
(Buhârî, Vekâle 10)

Ebû Eyyûb (radiyallahu anhu)’den de Ebû Hüreyre rivâyetine benzer bir rivâyette, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in: “Doğruyu söylemiş” diye tasdik ettiği söz, şöyle ifâde edilir: “Âyetü’l-Kürsî’yi evinde oku. O takdirde sana ne şeytan, ne başkası yaklaşabilir.”
(Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ÂN 3, hadis no: 2883. Ahmet Kalkan, Kur’ÂN Kavram Tefsiri.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂYeTe'L- KÜRSÎ..

Mesaj gönderen nur_umim »

Âyetü’L-Kürsî İÇinde GEÇen İLâhî SıfatLar ve İzahLarı:

HaYy ve HAYyat.:


El HaYy: Diri, herşeyi bilen ve herşeye gücü yeten ALLAHu zü’l- CeLÂL..

هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Huve’l- hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehud dîn (dîne), el hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin (âlemîne).: O, Hayy (diri) olandır. O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbine hamdolsun.”
(Mü’min 40/65)

هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Resim---“Huve yuhyî ve yumîtu ve ileyhi turceûn (turceûne).: O, diriltir ve öldürür. Ve O’na döndürüleceksiniz.”
(Yûnus 10/56)

El Hayy:
Resim

El Muhyî:
Resim

Hayat; ALLAHu zü’l- CeLÂL'in subûtî sıfatlarından biridir. ALLAHu zü’l- CeLÂL hakkında hayat sıfatının varlığı zorunludur. Sözlük anlamı, ölümün zıttı olan diri olmak demektir. Allah hakkında kullanıldığında bunun anlamı, Allah'ın her zaman için ölmeyen ve uyumayan diri olması anlamındadır. Hayatı için bir başlangıç ve sonuç yoktur. Diğer isim ve sıfatları gibi hayat sıfatı da ezelî ve ebedîdir.
Hayat sıfatı, Allah'ın ilim, irade ve kudret gibi sıfatlarla ittisafını sahih kılan, Zât-ı Bâri ile kâim, subutî, ezelî ve vücudî bir sıfat olarak tanımlanmaktadır..

(Curcanî, et-Târifat, 65; İ. Hakkı İzmirli, Yeni İlm-i Kelâm, II, 104; Seyyid Sabık, el Akaidu'l- İslâmiyye, s. 68; Metin Yurdagür Allah'ın Sıfatları Esmaü'l Hüsna, İstanbul 1984, s. 177)

ALLAHu zü’l- CeLÂL hakkında "Hayat", Kur’ân-ı Kerim'de; Bakara 2/255; Âl-i İmrân 3/2; Tâhâ 20/111; Furkan 25/58; Mü'min 40/65 olmak üzere beş âyette zikredilmektedir: Yûnus 10/56; Mü’minûn 23/80; Rûm 30/50; Yâsîn 36/79; Fussılet 41/39..

هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Huve’l- hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehu’-d dîn (dîne), el hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin (âlemîne).: O, Hayy’dır (hayatta olan). O’ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse dîni O’na halis kılarak (Allah’a) dua edin. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.”
(Mü’min 40/65)

El Vâhid: Zâtında, Sıfatında, Esmâsında EŞyâsında ZâtuLLAH ve NÛRuLLAH Vahdaniyyetinde TEKe TEKk Olan ALLAHu zü’l- CeLÂL..

El Vâhidu:
Resim

وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
Resim---“Ve ilâhukum ilâhun vâhid (vâhidun), lâ ilâhe illâ huve’r- rahmânu’r- rahîm (rahîmu).: Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, rahmân’dır rahîm’dir.”
(Bakara 2/163)

Ortaksız ALÂN ALLAHu zü’l- CeLÂL:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِي حَآجَّ إِبْرَاهِيمَ فِي رِبِّهِ أَنْ آتَاهُ اللّهُ الْمُلْكَ إِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّيَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا أُحْيِي وَأُمِيتُ قَالَ إِبْرَاهِيمُ فَإِنَّ اللّهَ يَأْتِي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذِي كَفَرَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ
Resim---“E lem tera ilellezî hâcce ibrâhîme fî rabbihî en âtâhullâhu’l- mülk (mulke), iz kâle ibrâhîmu rabbiyellezî yuhyî ve yumîtu, kâle ene uhyî ve umît (umîtu), kâle ibrâhîmu fe innallâhe ye’tî biş şemsi mine’l- maşrıkı fe’ti bihâ mine’l- magribi fe buhitellezî kefer (kefere), vallâhu lâ yehdil kavme’z- zâlimîn (zâlimîne).: Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. (O zaman) İbrahim: "Şüphe yok, Allah güneşi doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir" deyince, o inkârcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”
(Bakara 2/258)

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لاَ تَغْلُواْ فِي دِينِكُمْ وَلاَ تَقُولُواْ عَلَى اللّهِ إِلاَّ الْحَقِّ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِّنْهُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَلاَ تَقُولُواْ ثَلاَثَةٌ انتَهُواْ خَيْرًا لَّكُمْ إِنَّمَا اللّهُ إِلَهٌ وَاحِدٌ سُبْحَانَهُ أَن يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَات وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَفَى بِاللّهِ وَكِيلاً
Resim---“Yâ ehle’l- kitâbi lâ taglû fî dînikum ve lâ tekûlû alâllâhi illâ’l- hakk (hakka). İnnemâ’l- mesîhu îsâbnu meryeme resûlullâhi ve kelimetuhu. Elkâhâ ilâ meryeme ve rûhun minhu, fe âminû billâhi ve rusulihî, ve lâ tekûlû selâseh (selâsetun). İntehû hayran lekum. İnnemâllâhu ilâhun vâhid (vâhidun). Subhânehû en yekûne lehu veled (veledun), lehu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ard(ardı). Ve kefâ billâhi vekîlâ (vekîlen).: Ey kitab ehli! Dîniniz hakkında haddi aşmayın! Allah'a karşı haktan (doğrudan, gerçekten) başka bir şey söylemeyin. Mesih İsa, Meryem'in oğludur ve sadece Allah'ın Resûl'ü ve O'nun kelimesidir. (Ruh'ûl Kudüs) Onu Meryem'e ilka etti ve o, Kendisinden (Ruh'ûl Kudüs'den) bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve O’nun resûllerine îmân edin! Ve “Üçtür.” demeyin (baba Allah, oğul Allah ve Ruh'ûl Kudüs diye üç Allah vardır demeyin), vazgeçin, sizin için hayırlıdır. Allah sadece tek ilâhtır. O’nu, “çocuk sahibi olmaktan” tenzih edin. Göklerde ve yeryüzünde olanlar (herşey) O'nundur. Ve vekil olarak Allah yeter.”
(Nisâ 4/171)

قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُلِ اللّهُ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِ أَوْلِيَاء لاَ يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ أَمْ جَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء خَلَقُواْ كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Resim---“Kul men rabbu’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), kulillâh (kulillâhu), kul e fettehaztum min dûnihî evliyâe lâ yemlikûne li enfusihim nef’an ve lâ darrâ (darren), kul hel yestevil a’mâ ve’l- basîru em hel testevî’z- zulumâtu ve’n- nûr (nûru), em cealû lillâhi şurakâe halakû ke halkıhî fe teşâbehe’l- halku aleyhim, kulillâhu hâliku kulli şey’in ve huve’l- vâhidu’l- kahhâr (kahhâru).: “Semaların ve yeryüzünün Rabbi kimdir?” de. “Allah’tır” de. Artık ondan başka kendilerine bile fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz? “Gören ve görmeyen bir olur mu? Veya karanlıklar ile nur bir olur mu?” de. Yoksa onlar, onun yaratması gibi yaratan ortaklar kıldılar da, böylece bu yaratma onlara benzer mi göründü? De ki: “Allah, herşeyin yaratıcısıdır.” Ve O, tek Kahhar (kahreden), herşeye gücü yeten, en kuvvetli olandır.”
(Ra’d 13/16)

El Kayyûm: Zâtı ve yüceliği ile Ezel-Ebed, Vâcibu’l- VüCÛD VAR Olandır ve Yarattığı KüLLî ŞeYy’in Varlığı, Varlığını sürdürmesi ve Ayakta durması-MevCÛdiyyeti ZÂTının VARlığına bağlı olan ALLAHu zü’l- CeLÂL..

El Kayyûmü:

Resim

Herşeyi tutan, koruyan anlamında Allah'ın isimlerinden biri. Kayyûm, "fey'ûl" vezninde mübalağa sıygasıdır. Kur'ÂN-ı Kerîm'de üç âyette geçer; Bakara 2/255; Âl-i İmran 3/2; Tâhâ 20/111..

وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا
Resim---“Ve aneti’l- vucûhu li’l- hayyi’l- kayyum (kayyûmi), ve kad hâbe men hamele zulmâ (zulmen).: Hayy ve Kayyum olan (Allah)’a vechler (herkes), boyun eğdi. Ve zulüm yüklenenler heba (cehennemlik) oldular.”
(Tâhâ 20/111)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem DUÂLarında da bu isimler, buyurmuştur çokça..
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hayy-ezelî ve ebedî diri, Kayyum, herşeyin mutlak hâkimi olan Allah'tan bağışlanmamı diliyor ve O'na tevbe ediyorum!" buyurmuştur.
(İ.Ahmed bin Hanbel, Müsned, III,10)

Resim---Enes b. Mâlik, bir adamın namazdan sonra "Hayy ve Kayyûm" isimleriyle Allah'a duâ ettiğini duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in şöyle buyurduğunu nakleder: "Siz Allah'a ne ile duâ ettiğini biliyor musun?” Hazır bulananlar: "Allah ve Rasülü daha iyi bilir" dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, O, Allah'a ism-i azamı ile duâ etti.-Allah bununla duâ edilince kabul eder ve bununla bir Şey istenince verir"
(Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allahım hamd, sana mahsustur. Sen yerleri ve gökleri idare edip, ayakta tutan Kayyûmsun)!." buyurmuştur.

(Buhârî, Teheccüd, 1; Tevhid, 8, 35; Ahmed bin Hanbel, I, 358).

Mâlikü’l-Mülk: Mülkün ebedî-ezelî Mutlak Sahibi ALLAHu zü’l- CeLÂL..

El Mâlikü'l-mülki :
Resim

قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Kulillâhumme mâlike’l- mulki tû’ti’l- mulke men teşâu ve tenziu’l- mulke mimmen teşâ’ (teşâu), ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâ’ (teşâu, bi yedike’l- hayr (hayru), inneke alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).: De ki: "Mülkün mâliki olan Allah'ım. Mülkü dilediğine verirsin ve dilediğinden mülkü alırsın. Ve dilediğini azîz kılarsın ve dilediğini zelil edersin. “Hayır” senin elindedir. Muhakkak ki sen herşeye kaadirsin.”
(Âl-i İmrân 3/26)

Muhît: KüLLî ŞeYy’i Kuşatankihava gibi yutan ALLAHu zü’l- CeLÂL..

El Muhîtu:
Resim

إِن تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِن تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُواْ بِهَا وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ لاَ يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا إِنَّ اللّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ
Resim---“İn temseskum hasenetun tesû’hum, ve in tusibkum seyyietun yefrahû bihâ ve in tasbirû ve tettekû lâ yadurrukum keyduhum şey’a (şey’en), innallâhe bi mâ ya’melûne muhit (muhîtun).: Şayet size bir hasenat (güzellik) dokunursa onları hüzünlendirir. Ve şayet size bir seyyiat (kötülük) isabet ederse, onunla ferahlanırlar (ona sevinirler). Ve eğer siz sabrederseniz ve takva sahibi olursanız, onların hileleri size hiçbir şeyle zarar veremez. Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını (ilmi ile) kuşatandır (bilendir).”
(Âl-i İmrân 3/120)

يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلاَ يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللّهِ وَهُوَ مَعَهُمْ إِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لاَ يَرْضَى مِنَ الْقَوْلِ وَكَانَ اللّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطًا
Resim---“Yestahfûne minen nâsi ve lâ yestahfûne minallâhi ve huve meahum iz yubeyyitûne mâ lâ yardâ mine’l- kavl (kavli). Ve kânallâhu bi mâ ya’melûne muhîtâ (muhîtan).: Onlar insanlardan gizlerler ama Allah'tan gizleyemezler. Onlar, Allah'ın razı olmayacağı sözlerle geceleyin gizlice düzen kurarlarken O (Allah), onlarla beraberdir. Allah, onların yaptıkları şeyi (amellerini) kuşatandır.”
(Nisâ 4/108)

أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِّن لِّقَاء رَبِّهِمْ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطٌ
Resim---“E lâ innehum fî miryetin min likâi rabbihim, e lâ innehu bi kulli şey’in muhit (muhîtun).: Onlar gerçekten Rab’lerine mülâki olacaklarından (ruhlarını hayatta iken Allah’a ulaştıracaklarından) şüphe içindeler, öyle değil mi? O (Allah), her şeyi ihata etmiştir (ilmiyle kuşatmıştır), öyle değil mi?”
(Fussılet 41/54)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂYeTe'L- KÜRSÎ..

Mesaj gönderen nur_umim »

El Alîm: Maddî/Somut ve de Manevî/Soyut her şeyî yaratıp Sınırsız-MutLak BİLen ALLAHu zü’l- CeLÂL..

قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُل لِلّهِ كَتَبَ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ
Resim---"Kul li men mâ fî’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), kul lillâh (lillâhi), ketebe alâ nefsihi’r -rahmete, le yecmeannekum ilâ yevmi’l- kıyâmeti lâ raybe fîhi, ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ yu’minûn (yu’minûne).: De ki : “Semalarda ve yeryüzünde olan şeyler kimin?” “Hepsi Allah’ındır!” de. Allahû Tealâ, kendi üzerine rahmeti yazdı. Hakkında şüphe olmayan kıyâmet gününde, sizleri mutlaka toplayacak. O kimseler ki; nefslerini hüsrana düşürdüler, onlar mü’min değildirler.”
(En'âm 6/12)

وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Resim---"Ve lehu mâ sekene fî’l- leyli ve’n- nehâr (nehâri), ve huve’s- semîu’l- alîm (alîmu).: Gecede ve gündüzde bulunan herşey O’nundur. O, en iyi işitendir, en iyi bilendir.”
(En'âm 6/13)

El Âlim:
Resim

El Alîm:

Resim

El Vâsi’: Somut ve de Somut her ŞEYî yaratıp Sınırsız-MutLak KUŞATan ALLAHu zü’l- CeLÂL..

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَن يَرْتَدَّ مِنكُمْ عَن دِينِهِ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ ذَلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû ezilletin alâ’l- mu’minîne eizzetin alâ’l- kâfirîn (kâfirîne), yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim (lâimin) zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâu vallâhu vâsiun alîm (alîmun).: Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu', Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.”
(Mâide 5/54)

وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---"Ve lillâhi’l- meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh (vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm (alîmun).: Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir.”
(Bakara 2/115)

El Vâsi'u:
Resim

Rabbi’l-Âlemîn: Âlemlerin Rabbi ALLAHu zü’l- CeLÂL..

فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Fe lillâhil hamdu rabbi’s- semâvâti ve rabbi’l- ardı rabbi’l- âlemin (âlemîne).: Öyleyse hamd, göklerin ve yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi, Allah’a mahsustur.”
(Câsiye 45/36)

وَلَهُ الْكِبْرِيَاء فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---"Ve lehul kibriyâu fî’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), ve huve’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: Göklerde ve yerde büyüklük ve azamet, O’na mahsustur. Ve O, Azîz’dir, Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).”
(Câsiye 45/37)

اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاء بِنَاء وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَتَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Allâhullezî ceale lekumu’l- arda karâren ve’s- semâe binâen ve savverakum fe ahsene suverakum ve razakakum minet tayyibâti, zâlikumullâhu rabbukum, fe tebârakallâhu rabbu’l- âlemin (âlemîne).: O Allah ki, yeryüzünü sizin için karar (yerleşme) yeri kıldı. Ve semayı bina etti. Ve sizi tasvir etti (suret verdi). Sonra suretlerinizi ahsen kıldı (güzelleştirdi). Ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı. İşte bu Allah, sizin Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi; Allah, Mübarek'tir (yücedir).”
(Mü’min 40/64)

هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Huve’l- hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehu’d- dîn (dîne), el hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin (âlemîne).: O, Hayy’dır (hayatta olan). O’ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse dîni O’na halis kılarak (Allah’a) dua edin. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.”
(Mü’min 40/65)

er RABB
Resim

el-Hâfız: Koruyan, saklayan, muhâfaza eden ALLAHu zü’l- CeLÂL..

قَالَ هَلْ آمَنُكُمْ عَلَيْهِ إِلاَّ كَمَا أَمِنتُكُمْ عَلَى أَخِيهِ مِن قَبْلُ فَاللّهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
Resim---"Kâle hel âmenukum aleyhi illâ kemâ emintukum alâ ahîhi min kabl (kablu), fallâhu hayrun hâfizâ (hâfizen) ve huve erhamu’r- râhimîn (râhimîne).: (Yâkub a.s) şöyle) dedi: “Ancak daha önce onun kardeşi için sizden emin olduğum gibi onun hakkında size güvenir miyim? Fakat Allah koruyucuların en hayırlısıdır ve O rahmet edenlerin en çok rahmet edenidir.”
(Yûsuf 12/64)

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Resim---"İnnâ nahnu nezzelnâ’z- zikre ve innâ lehu le hâfizûn (hâfizûne).: Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette”
(Hicr 15/9)

فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقَدْ أَبْلَغْتُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّونَهُ شَيْئًا إِنَّ رَبِّي عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ
Resim---"Fe in tevellev fe kad eblagtukum mâ ursiltu bihî ileykum, ve yestahlifu rabbî kavmen gayrakum, ve lâ tedurrûnehu şey’â (şey’en), inne rabbî alâ kulli şey'in hafîz (hafîzun).: Eğer hâlâ dönerseniz (yüz çevirirseniz) böylece ben, bana gönderileni (vahyi, kitabı); onu size tebliğ etmiş oldum. Ve Rabbim, sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir (halife kılar). Ve siz, ona (hiç) bir şeyle zarar veremezsiniz. Muhakkak ki benim Rabbim, herşeyi muhafaza edendir (en iyi koruyan).”
(Hûd 11/57)

El Hâfizu:
Resim

El Hafîzu:

Resim

el-Aliyy: Çok yüce, zamanından ve mekândan beri ve bütün kâinatın üstünde KeMÂL Sıfatına Sahib olan ALLAHu zü’l- CeLÂL..

وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ
Resim---"Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm (hakîmun).: Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile yada perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
(Şûrâ 42/51)

EL ALİYY:
Resim

El Azîm: Pek azametli, büyük olanALLAHu zü’l- CeLÂL..

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
Resim---"Lehu mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ard (ardı), ve huve’l- aliyyu’l- azîm (azîmu).: Göklerde ve yerde olan her şey, O’nundur. Ve O, Âli’dir (Yüce), Azîm’dir (Büyük).”
(Şûrâ 42/4)

El Azîmü:
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂYeTe'L- KÜRSÎ..

Mesaj gönderen nur_umim »

ARŞ:

Kur'ÂN-ı Kerîmde Arş ile ilgili âyetler:
A'raf 7/54; Tevbe 9/129; Yûnus 10/3; Hûd 11 /7; Ra'd 13/2; İsrâ 17/42; TâHâ 20/5; Enbiyâ 21/22; Mü'minûn 23/86,116; Furkân 25/59; Secde 32/4; Zümer 39/75; Mü'min 40/7,15; Zuhruf 43/82; Hadîd 57/4; Hâkka 69/17; Tekvîr /20; Bürûc 81/15..

الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
Resim---"Ellezîne yahmilûne’l- arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbe’l- cahîm (cahîmi).: Arş'ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: "Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp sardın, tevbe edenler ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru."
(Mü'min 40/7)

وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---"Ve terâ’l- melâikete hâffîne min havli’l- arşı yusebbihûne bi hamdi rabbihim, ve kudıye beynehum bi’l- hakkı ve kıyle’l- hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin (âlemîne).: Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve: "Alemlerin Rabbine hamdolsun" denilmiştir.”
(Zümer 39/75)

ذُو الْعَرْشِ الْمَجِيدُ
Resim---"Zu’l- arşi’l- mecîd (mecîdu).: (O), Arşın Sahibi’dir, Mecid’dir (çok yüce ve şereflidir).”
(Bürûc 85/15)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebû Zerr-i Gıfârî radiyallahu anhu'ya: "Ya Ebâ Zer, yedi kat gök ile yedi kat yerin kürsî yanında büyüklükleri, ancak bir çölün ortasına atılmış bir kapı veya yüzük halkası gibidir. Arş'ın da kürsîye göre büyüklüğü, o çölün o halkaya nazaran büyüklüğü derecesindedir" buyurmuştur.

(S. Buhârî Tecrid-i Sarih, IX, 7)

Eş Şefî’:Kullarına Af için vesileler yaratan Mutlak Şefaatçi ALLAHu zü’l- CeLÂL..

أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ شُفَعَاء قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئًا وَلَا يَعْقِلُونَ
Resim---"Emittehazû min dûnillâhi şufeâe, kul e ve lev kânû lâ yemlikûne şey’en ve lâ ya’kılûn(ya’kılûne).: Yoksa onlar, Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar bir şeye (bir güce) malik olmasalar ve akıl etmeseler de mi?"
(Zümer, 39/43)

قُل لِّلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا لَّهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Resim---"Kul lillâhiş şefâatu cemîan, lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), summe ileyhi turceûn(turceûne).: De ki: "Şefaatin hepsi Allah’a mahsustur. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz."
(Zümer, 39/44)

Şefaat: "Şefâat" kelimesinin aslı "şef'" kelimesidir. Bunun anlamı da bir şeyi benzeri olan şeye eklemek, yanyana getirmektir. Şef' kelimesinden türeyen şefâat ise, sözlükte, bir kimsenin bağışlanmasını istemek, başkası adına yardım istemek, dua etmek, rica etmek demektir. Şefâat, bir mü'minin günahlarının bağışlanması için Allah'a dua edip yalvarmaktır. Bir başka deyişle, bir kimsenin yardım etmek veya yardım dilemek gayesiyle, bir başka kişiye nisbet edilmesi, onunla birlikte anılmasıdır. Daha çok yüksek makamdan aşağı makama doğru bir kullanılışı ifade eder. Şefâat edene Şâfi' veya Şefî'; şefaat edilene meşfû' (şefaat bekleyen) denilir. "Şefâat"in çoğulu şüfeâ' olarak gelir.
Şefaat, kişinin yardım edeceği, kendisi için istekte bulunacağı kimsenin yanında yer alması ve onu tek bırakmamasıdır. Şefaat kavramı en çok saygı ve rütbe yönünden yüksek olanın kendisinden daha aşağı birinin yanında yer alıp yardımıyla onu yalnız başına bırakmamasında kullanılır.

(Râğıb el-Isfahanî, El-Müfredât fî Garîbi'l- Kur’ân, s. 263)

Bir çok hadis-i şerifte geçtiği ve buyurduğu gibi Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ümmeti için şefaat etmeye izinlidir. O, mü’minlerin günahlarının bağışlanması için Allah’a dua etmiştir ve Ahirette yine dua edecektir
(Müslim, Cenâiz 102-103, Hadis no: 974, 2/669).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her peygamberin kabul edilen bir duası vardır. Diğer peygamberler o duayı yapmakta acele ettiler. Ben ise bu duamı Kıyamet gününde ümmetime şefaat için sakladım. Ona, ümmetimden şirk koşmayanlar kavuşacaklardır.” buyurmuştur.
(Buhârî, Deavât 1, 8/82; Müslim, İman 334-342, Hadis no: 198-199, 1/188; İbn Mâce, Sünnet 37, Hadis no: 4307, 2/1440; Tirmizî, Deaavât 141; Kütüb-i Sitte, 14/403).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir.”
(Ebû Dâvud, Sünnet, Hadis no: 4739, 4/236; İbn Mâce, Zühd 37, Hadis no: 4310, 2/1441; Tirmizî, Kıyame 11, Hadis no: 2435, 4/625).
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: ÂYeTe'L- KÜRSÎ..

Mesaj gönderen nur_umim »

KonuyLa İLgiLi Âyet-i KerimeLer:

A-) ÂYETÜ’L- KÜRSÎ’deki LAFIZLARIN GEÇTİĞİ ÂYETLER:

a-) “ALLAH” LAFZININ GEÇTİĞİ ÂYETLER: Toplam 2697 Yerde.

b-) “İLÂH” KELİMESİNİN GEÇTİĞİ ÂYETLER (Toplam 147 yerde):
Bakara 2/133, 133, 133, 163, 163, 163, 255; Âl-i İmrân 3/2, 6, 18, 62; Nisâ 4/87, 171; Mâide 5/73, 73, 116; En’âm 6/19, 19, 46, 74, 102, 106; A’râf 7/59, 65, 73, 85, 127, 138, 138, 140, 158; Tevbe 9/31, 31, 129; Yûnus 10/ 90, Hûd 11/14, 50, 53, 54, 61, 84, 101; Ra’d 13/30; İbrâhim 14/52; Hicr 15/96; Nahl 16/2, 22, 22, 51, 51; İsrâ 17/ 22, 39, 42; Kehf 18/14, 15, 110, 110; Meryem 19/46, 81; Tâhâ 20/8, 14, 88, 88, 97, 98, 98; Enbiyâ 21/21, 22, 24, 25, 29, 36, 43, 59, 62, 68, 87, 99, 108, 108; Hacc 22/ 34, 34; Mü’minûn 23/23, 32, 91, 91, 116, 117; Furkan 25/3, 42, 43, 68; Şuarâ26/ 29, 213; Neml 27/26, 60, 61, 62, 63, 64; Kasas 28/38, 38, 70, 71, 72, 88, 88; Fâtır 25/3; Ankebût 29/46, 46; Yâsin 36/23, 74; Sâffât 37/4, 35, 36, 86, 91; Sâd 38/5, 5, 6, 65; Zümer 39/6, Mü’min 40/3, 37, 62, 65; Fussılet 41/6, 6; Zuhruf 43/45, 58, 84, 84; Duhân 44/8; Câsiye 45/23; Ahkaf 46/22, 28; Muhammed 47/19; Kaf, 50/26; Zâriyât 51/51; Tûr 52/43; Haşr 59/22, 23; Teğâbün 64/13; Nûh 71/23; Müzzemmil, 73/9; Nâs 114/3.

c-) “LÂ İLÂHE İLLÂ HÛ” LAFZININ GEÇTİĞİ ÂYETLER (30 Yerde):
Bakara 2/163, 255; Âl-i İmrân 3/2, 6, 18, 18; Nisâ 4/87; En’âm 6/102, 106; A’râf 7/158; Tevbe 9/31, 129; Hûd 11/14; Ra’d 13/30; Tâhâ, 20/8, 98; Mü’minûn, 23/116; Neml, 27/26; Kasas 28/70, 88; Fâtır 35/3; Zümer 39/6; Mü’min 40/3, 62, 65; Duhân 44/8; Haşr 59/22, 23; Teğâbün 64/13; Müzzemmil 73/9.

d-) “LÂ İLÂHE İLLÂLLAH” LAFZININ GEÇTİĞİ ÂYETLER (2 Yerde):
Sâffât, 37/35; Muhammed, 47/19.

e-) “HAYY” KELİMESİNİN GEÇTİĞİ ÂYETLER (14 Yerde):
Bakara 2/255; Âl-i İmrân 3/2, 27, 27, En’âm 6/95, 95; Yûnus 10/31, 31; Tâhâ 20/111; Enbiyâ 21/30; Furkan 25/58; Rûm 30/19, 19; Mü’min 40/65.

f-) “KAYYÛM” KELİMESİNİN GEÇTİĞİ ÂYETLER (3 Yerde):
Bakara 2/255; Âl-i İmrân 3/2; Tâhâ 20/111..

g-) “ŞEFÂAT” KELİMESİNİN (ŞEF’ VE TÜREVLERİNİN) GEÇTİĞİ ÂYETLER (30 Yerde):
Bakara 2/48, 123, 254, 255; Nisâ, 4/85, 85, 85, 85; En’âm 6/51, 70, 94; A’râf 7/53, 53; Yûnus 10/3, 18; Meryem 19/87; Tâhâ 20/109; Enbiyâ 21/28; Şuarâ 26/100; Rûm 30/13; Secde 32/4; Sebe’ 34/23; Yâsîn 36/23; Zümer 39/43, 44; Mü’min 40/18; Zuhruf 43/86; Necm 53/26; Müddessir 74/48, 48.

h-) “KÜRSΔ KELİMESİNİN GEÇTİĞİ ÂYETLER (2 Yerde):
Bakara 2/255; Sâd 38/34.

i-) “EL-ALİYY” LAFZININ GEÇTİĞİ ÂYETLER (8 Yerde):
Bakara 2/255; Hacc 22/62; Lokman 31/30; Sebe’ 34/23; Mü’min 40/12; Şûrâ 42/51Zuhruf 43/4.

k-) “AZÎM” LAFZININ GEÇTİĞİ ÂYETLER (107 Yerde):
Bakara 2/7, 49, 105, 114, 255; Âl-i İmrân 3/74, 105, 172, 174, 176, 179; Nisâ 4/13, 27, 40, 48, 54, 67, 73, 74, 93, 95, 113, 114, 146, 156, 162; Mâide 5/9, 33, 41, 119; En’âm 6/15; A’Râf 7/59, 116, 141; Enfâl 8/28, 29, 68; Tevbe 9/22, 63, 72, 89, 100, 101, 111, 129; Yûnus 10/15, 64; Yûsuf 12/28; İbrâhim 14/6; Hıcr 15/87; Nahl 16/94, 106; İsrâ 17/40; Meryem 19/37; Enbiyâ 21/76; Hacc 22/1; Mü’minûn 23/86; Nûr 24/11, 14, 15, 16,23; Şuarâ 26/63, 135, 156, 189; Neml 27/23, 26; Kasas 28/79; Lokman 31/13; Ahzâb 33/29, 35, 53, 71; Sâffât 37/60, 76, 107, 115; Sâd 38/67; Zümer 39/13; Mü’min 40/9; Fussılet 41/35; Şûrâ 42/4; Zuhruf 43/31; Duhân 44/57; Câsiye 45/10; Ahkaf 46/21; Feth 48/5, 10, 29; Hucurât 49/3; Vâkıa 56/46, 74, 76, 96; Hadîd 57/12, 21, 29; Saff 61/12; Cum’a 62/4; Teğâbün 64/9, 15; Kalem 68/4; Haakka 69/33, 52; Nebe’ 78/2; Mutaffifîn 83/5.


B- ÂYETÜ’L-KÜRSÎ’DE İFÂDE EDİLEN KONULARLA İLGİLİ ÂYETLER:

a-) ALLAH’TAN BAŞKA İLÂH YOKTUR:
Bakara 2/163, 255; Âl-i İmrân 3/2, 6, 18, 62; Nisâ 4/87, 171; Mâide 5/73; En'âm 6/19, 102, 106; İbrâhim 14/52; Nahl 16/22, 51; Tâhâ 20/8, 14; Hacc 22/34; Mü'minûn 23/116; Neml 27/26; Kasas 28/70, 88; Sâffât 37/4.

b-) HAYAT; ALLAH DİRİDİR: Bakara 2/255; Âl-i İmrân 3/2.

c-) ALLAH’IN DİRİLTMESİ:
Bakara 2/28, 72-73, 258-260; Âl-i İmrân 3/27, 156: En'âm 6/95; A'râf 7/158; Tevbe 9/116; Yûnus 10/31, 56; Hıcr 15/23; Hacc 22/5, 6, 66; Mü'minûn 23/80; Rûm 30/19, 27, 40; /Lokman 31/28; Yâsin 36/12, 78-79; Mü'min 40/57, 68; Şû'â 42/9; Duhân 44/8; Câsiye 45/26; Ahkaf 46/33; Kaf 50/15, 43; Necm 53/44, 47; Vâkıa 56/60-61; Hadîd 57/2; Nûh 71/18; Kıyâme 75/3-4; Nâziât 79/27.

d-) İLim; ALLAH, Her Şeyi Bilir:
Bakara 2/29, 33, 231, 244, 255-256, 282; Âl-i İmrân 3/5, 29; Nisâ 4/24, 111; Mâide 5/7, 99; En’âm 6/3, 13, 59, 73, 101; Hûd 11/5; Ra’d 13/8-10; İbrâhim 14/38; Nahl 16/19, 23; Tâhâ 20/7, 98, 111; Enbiyâ 21/110; Hacc 22/70, 76; Mü’minûn 23/92; Şuarâ 26/220; Neml 27/6; Kasas 28/69; Ankebût 29/45, 52, 61; Lokman 31/16, 23, 34; Secde 32/6; Ahzâb 33/1; 34/Sebe’ 1-2; Fâtır 35/38, 44; Yâsin 36/81; Zümer 39/7, 46; Mü’min 40/3, 19, 65; Fussilet 41/ 47; Şûrâ 42/17, 24-25; Zuhruf 43/84; Feth 48/4; Hucurât 49/1, 8, 13; 57/Hadîd 3-4, 6; 58/Mücâdele 7; 59/Haşr 22; 64/Teğâbün 4, 11, 18; Tahrîm 66/2; Mülk 67/13-14; İnsan 76/30.

e-) ALLAH Dilediği Gibi Tasarruf Eder: Zümer 39/62.

f-) Göklerin ve Yerin Tasarrufu ALLAH'ındır:
Bakara 2/107; Âl-i İmrân 3/189; Mâide, 5/40; 9/Tevbe 9/116; 24/Nûr 24/42; 25/Furkan 25/2; 36/Yâsin 36/83; 39/Zümer 39/62-63; 42/Şûrâ 42/49; 43/Zuhruf 43/85; 45/Câsiye 45/27; 48/Feth 48/27; 57/Hadîd 57/2, 5; 85/Bürûc 85/9..


C- ŞEFÂAT KONUSUYLA İLGİLİ ÂYET-İ KERİMELER:

a-) Kıyamet Gününde ALLAH’ın İzni Olmadan Şefaat Edecek Yoktur:
Bakara 2/48, 123, 254-255; Yûnus 10/3; Hûd 11/105; Meryem 19/85-87; Tâhâ 20/109-110; Enbiyâ 21/28; Sebe’ 34/23; Zümer 39/43-44; Mü’min 40/18; Zuhruf 43/86; Necm 53/26; Müddessir 74/48; Nebe’ 78/38.

b-) Peygamberimiz’in Şefaati: Yûnus 10/2; İsrâ 17/79; Mü’minûn 23/118.

c-) Meleklerin Şefaati: Enbiyâ 21/28; Sebe’ 34/23; Necm 53/26.

d-) İyi Şefaatte Bulunmak (Dünyada İyi Konularda Aracılık): Nisâ 4/85.

e-) Kötü Şefaatte Bulunmak (Kötü Konularda Aracılık): Nisâ 4/85.

f-) Kıyamet Gününde Kurtuluş İçin Duâ: Âl-i İmran 3/194; Şuarâ 26/87-89.
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön