MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Resim

Resim

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellemin MUhaMMedî MuHABBet YOLu.. İSLÂM DİNİ ve AMELi


Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli vesellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Hâurrahmeti Resim Ve mîmel mülki ve dâllüddevâmi Resim esseyyidül kâmilül fâtihul hâtimü Resim adede mâ fiilmike kâinün evkadkâne Resim küllema zekerake ve zekerahuzzâkirün Resim ve küllema ğafele an zikrike ve zikrihil ğafilün Resim salâten dâimeten bidevâmike Resim bakiyeten bibekâike lâ münteha lehâ dûne ilmike Resim inneke alâ külli şey'in kadîr.

MÂNÂSI: Ey Rabbim, Seyyîdimiz Efendimiz olan, ""sı rahmet, "mîm"i mülk, "dâl"ı da dâimlik olan, kâmil, fâtih ve hâtim bir Seyyid olan Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, Senin ilminde bulunan olmuş ve olacak şeyler adedince salât ve selâm ediver! Zikredenler, Seni anarken onu da anarlar; gâfiller de Senden gâfilleştiklerinde ondan da gâfilleşir. Öyle bir salât ediver ki, senin mevcudiyetinle dâim olsun, senin bekânla bâki olsun, ilmin dışında sonu olmasın!. İşte Sensin, her şeye kudreti yeten!


Resim


MUhaMMedî MuHABBet YOLu-YOLcusu-YOLLuğu-YOLdaşı!.
ALLAH celle celâluhu’nun SÖZü ->BUYurduğu DUYurduğu!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in SESi DUYup-UYup-UYguladığı!..


MUhaMMedî Şeriât-ı GaRRâ
MUhaMMedî Târikat-ı TAHHÂRa
MUhaMMedî Mârifet-i MutaHHARRÂ
MUhaMMedî Hakikat-ı HAYR-u HARRa!…

Es SeLÂM celle celâluhu’nun SıRAT-ı MUStakîm-i MutaHHARRÂ YOLu.
.

GaRRa: Parlak. Beyaz. Güzel. Şa'şaalı. Kur'an'ın kudsi nurlarının parladığı Medine-i Münevvere'nin bir ismidir. Ve şu ÂNda Şe’ÂNda MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin NÛRun alâ NÛR Şeriât-ı GaRRâsı.
TAHHÂRa: Tertemiz kılma İŞlemi.. Zâhir-Bâtın Tehâret-Temizleme..
MutaHHARR: Temiz. Pâk. Kudsi, pâklanmış. Tâhir kılınmış. Mübârek. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin HaSs İSMi..
HARRa: Hararetli. Kızgın. Çok sıcak. Yakıcı. Zâhir-Bâtın Rububiyyet Hakikatı…

Yâ Rabbü’l- Âlemin ALLAH celle celâluhu!.
SONsuz Sınırsız Tahiyyât-Tayyibât-Sâlâvat- Hamd-ü-SeNÂ ve SeLÂMlar Şah Damarımızdan da AKREB-YAKîn Olan SANA OLsun!.
El hamdu lillâhi rabbil- âlemîn!

Yâ Rahmetenlil- Âlemin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!.
SONsuz Sınırsız Tahiyyâtın-Tayyibâtın-Salât-ü-Selâmın-İkramın-İhtiramın-İzzetin-ve RAHMetin Kaynağı SENsin!.. Sana ve Seni DUYup UYan Ehl-i Beytine Ashab-ı Güzînine-ve ÜMMetine salât ü seLÂM Olsun!.

EYy SıRRsız SEVgilimiz!
Ezel-Ebed BAĞımız-DURağımız!
Zikir-Fikir-Şükr-Sabır Sığınağımız!
Hamdde-Senâda-İnâyett-Hidâyette Barınağımız!
Urvetü’l- Vüska->Hulku’l-Azîm ü Mekârimi Ahlâk AĞımız!
Rabbü’l- Âlemin SÖZüne Rahmetenli’l- Âlemin SESi >Kur'ân-ı Kerim BAĞımız!.

HAKkın ve HAYRın-Ni’metin-Hikmetin-Furkânın-Mizânın Hâl-i Huzuru!.

“OLsun!. OLmasın!” Baş BELÂ’mızın “OL-AN”ı ANLAyışta Şe’ÂN ŞuÛru!.
ALLAHu zü’l- CeLÂLin NÛRundan VARettiği-vüCÛD VERdiği ve cÜMMleye ÜMM-ANA OLAN İLK-TeK NûRu!.
SEVen-SEVilen SeBBehâ Devrin-Seyrin-Cevlin-Hayrın-SıRR-ı SıFıR SürÛru!.
Raziyeten URUC’un-Merziyyeten RÜCU’un ->MîM Mi’RACın Olmazsa Olmaz ONURu!.

CüMMle CANların Sûreti, Sîreti, Basarı, Basireti!.
HanÂN u MenÂN MiNNeti, İKİ CihÂNın CeNNeti, SubhÂN ALLAHın SüNNeti!.
DERDlerin DERMÂN Delâili, DERmânların Şemâili, KûN feyeKûN Kemâili!.

EYy, İLMin, EDeBin, İrfÂNın, ErkÂNın ve de ERDEMim her-DEMi!
EYy, Kesbîlerin, Vehbîleri, Veysîlerin -> NeBBüyy’ül- ÜMMî VAHYîsi!
EYy YEDuLLAH’a Uzanan DU ELimiz!. Gönül GÜZELimiz!. SEVd SeLLimiz!.

KûN feyeKÛN KervÂNında-Mutahhar Yüreğinde, KUL KıtMÎRin OLarak -> “ReSûl RIZAsı ALLAH RIZAsıdır” DEyip,


Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!.

Resim

ZEVK 5653

HAVZ-ı KEVSERine KıTmir gÖZ YAŞı biRr DAMmla OLsun!
ÜMMetine Hasbî HİZMET -> BULut BULut GÖKler DOLsun!
A L L A H ->AD-ı -> HesÂBı-na -> ŞEREFi-ne -> Bî İZniLLAH
SEN MüKeMMel
-MüKeMMilsin >YOLdaş-YOLLuk-YOLcu-YOLsun!..

26.10.13.. 14:24
brsbrss..tktktrstkkmzdtk..

vASL-ı vUSLat VeCîBesiN!
ASLın ->fASLı >NeCîBesiN!
>ESFeLin-den -> İLLiYYin-e
-> Ş E F A Â T -ı ŞeCîBesiN!.. Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!.


Esfelin: Sefillerin en sefili. Cehennem'in en aşağı tabakasındakiler.
İlliyyin: Cennetin en yüksek tabakası. Ahirete giden tam kâmil mü'minlerin yeri.
VeciBe: Borç hükmünde olan vazife. Kanun ve ahlâkın icabı, yerine getirilmesi lâzım gelen şey.
NeciBe: Soyu ve nesli temiz, aslı kerim olan. Cömert. Asilzâde. Güzel huylu ve ahlâklı.
Şecibe: Helâk olan, mahvolan.

Ey Kâmil, MüKeMMel, MüKeMMil, Müemmil MuhaMmed aleyhi's-selâm! SANA es SelÂM OLsun!..

Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) vealâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... '' Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimMuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kâmil İNSÂNdır…:

Kemâl: Kâmillik, olgunluk. Olgunlaşma. Erginlik. Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak. Fazilet. Değer, baha. Fazlalık. Sıdk ile yapılan güzel iş.
Kâmil: Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazîlet sâhibi. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin de ana vasıflarındandır. Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse. İlmiyle âmil Âlim, bilgin kişi..

KâMiL sallallâhu aleyhi ve sellem: Kemâlde; taMM, kusursuz,eşsiz ve ERgin RüŞD Kaynağı sallallâhu aleyhi ve sellem..

MükeMMel sallallâhu aleyhi ve sellem: Kemâlullah SÂHİBi.. İnsan AKLının Kemâlâtında, Dış Düzen-TAMMlanma ve İç Denge-TÜMMlenme Kaynağı ve Kemâl YOLu, KâMiL-i Mutlak Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem..

MükeMMil sallallâhu aleyhi ve sellem: SAHİBi Olduğu Kemâlle Aklı, Nakle-Kemâle ULAştıran-İkmâl eden-TAMMlayan-TÜMMleyen tek.. İnsan AKLı için tek ve eşsiz Mükemmeliğe sâhib olmakla berâber, Tümm insanlığı ezel-ebed Kemâle-Rüşde ERdiricilikte de tek ve eşsiz olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem..

Müemmil sallallâhu aleyhi ve sellem:İnsan AKLını-Nefsini, yaratılış sebebi olan ezel-ebed EMELine-TEVHİDuLLAH kemÂLine Ulaştıran-kavuşturan-İrSALL edici.. Dârü’s- SELÂM CeNNetlerine ve Es- SELÂM yüce EMELlerine KeVSeR olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem..

nOt: Azîz Hocam Münir DERmANıma da Rahmetler YAĞsın ki;
İnsanı İNSAN, İnsÂN Eder! DERdi hep!..

Aziz KardeşlerimİZ,
Kul ihvÂNi kıtMÎR Kardeşiniz olarak, ÖMRümün en az 40 yılı KULLUK ÇİLE ÇÖLünde geçerken;
Yoldaşsızlıktan, Yolluksuzluktan, Yolculuktan ve sonunda gördüm ki YOLsuzluktan çırılçıplak kalakaldım ortada!.
Aradığımı BULamayışım, YOLu BULamayışımdandı.. VüSULsuzluğum USÜLsüzlüğümdendi!..
İşte bu MuhaMMedî Şûur, tek YOLun, Yolcunun, Yoldaşın ve YOlluğun Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem OLduğunu öğretti hamdolsun.. hiç değilse kalan ÖMRümde Livechillah Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Adına Hesabına Şefaatı Şerefine Hasbî Hizmeti seçtim inşae ALLAHu Teâlâ!..

Kaderim gereği 7 günlük bir çocukken EREN DUÂsı, rahmetli DUDu EBEM/NiNem, CUMÂ SeLÂsında iki eliyle beni göklere kaldırıp:
“ALLAH’ım bu oğlumu Sana ve Resûl-i Ekremine ÂŞIK EDeceksin değil mi?!.” diyen DUÂSı olduğunu büyüklerimden çok duydum..

Babam Rahmetli ANLAttı..
“Köyde soba ve çay hiç yoktu.. Anam için alıp getirdiğim de:
“Oğlum tuttuğun Altın olsun! ALLAH sana dünya yokluğu göstermesin!.” dedi ömrümce yokluk görmedimm.. Sizlerde onun DUÂsındasınız hamdolsun!” dedi..

Onun için gençlik HAYyalimdi ki;
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin YOLunu LivechiLLAH-Allah için-Allah nâmına-Allah aşkına BİLeyim-BULayım-Olayım-YAŞAyayım ve de:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ADına, HesÂBına, ŞEREFine kervÂN Kelbi KıtMÎRi olarak Hasbî-Habibî Hizmet EDEyim!” DERDim SıRR-ı Sıfırda SONsuz inşae ALLAHu Teâlâ!..

Rabbü’l- Âlemin SÖZüne Rahmetenli’l- Âlemin SESi -> Kur'ân-ı Kerimimiz Elimizde el hamdu lillâhi rabbi’l- âlemîn!..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ALLAHu zü’l- CELÂL’in SeLÂMı ve keLÂMıydı!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, SÖZ söylerse/NUTKederse, Hakktı va Hayrdı…

Âyet-i Celîle de olsa, Hadis-i Şerîfe de olsa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem MuhaMMedü’l- Emîndi..


O (peygamber) kendi heva ve hevesinden konuşmaz. (Hak Din adına her) konuştuğu ancak kendisine vahyolunan bir vahiydir

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Resim---“Ve mâ yentıku anil hevâ.: Ve o, hevâsından (heves ile kendiliğinden) konuşmaz.”
(Necm, 53/3)

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
Resim---“İn huve illâ vahyun yûhâ.: (O'nun söyledikleri), sadece O'na vahyolunan vahiydir.”
(Necm, 53/4)

“Vahiy” ve “nutk-konuşma” lafızları, hem Kur'ân-ı Kerimi hem de Kur'ân-ı Kerim dışı vahyi (sünneti-hadisi) içine alır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem KİMdiR?.
ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme Teslimiyyetle başlayan İSLÂM DİNİnin Temeli AKLen-NAKLen NOKTAsı budur.. Önce bunu temel esaslarla Kur'ân-ı Kerim mesnedli BİLmemiz-BULmamız-OLmamız ve YAŞAmamız Şarttır.

Bunu dosdoğru ANLAyınca MUhaMMedî MuHABBet YOLu İslâm DİNi-nin gereğini-UYgulamasını, sahih-kaynağı kesin belli hadislerle ARZ edeciğiz inşae ALLAHu Teâlâ!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem

BaBa Rahm Tohumunun, ANA Rahim Tarlasına düşmesi, alâka kurup CeNNetinde CeNiN olması, İnsan SEViyesinde, Nefsinde ve Nefesinde DOĞuşunda;
İlk İŞİ AĞLAmak olan GÜL BeBBek GELdi diye herkes GÜLmüştü..
Ben idim, Sen idin, O idi İSMi..
Kafa TASındaki Bıngıldak-Beyin Kabı Kemiği, büyüdükçe kapandı ve AKILlandı GÜL ÇoCuk..

Bir Damlacık SU-Sperm-MENi, önce ANA Yumurtasını yedi..
Sonra ANNEsi ASLı toprak olan Ottur, Ettir, ekmek vs. toprağını sıvadıkça sıvadı..
5 kğ oldu, 10 kğ oldu Oğul-Kız Toprak TESTimiz diye SEVip-SEVinip Durdular Yıllarca..
AlBeBe GüLBeBe büyüdü..
OLsun! Olmasın! Okullarında Maddî-Fizikî- Teknik Bilgiler Öğretildi-Eğitildi..

AKLı ve Bedeni RÜŞDe Erdi Başında Kavak Yelleri esti..
Çocuktu Baba Olacak hâle geldi..
Kendi Kitab’ıyla ve Kâinât Kitab’ıyla TANIştı.
OLsun! Olmasın! Okullarında Maddî-Fizikî- Teknik Bilgiler Öğretildi-Eğitildi..
Şehâdet Âleminin şamatasından şaşıran HaMM AKLı, KALB Kitab’ıyla TANIştı..
Dinlediği Derunundan Derince Bir Hiss-Sess DUYdu ve tercüme edemedi.
Kâmil Kitab’ıyla TANIştı..

Kendi İLMinin, Kâmil Edebinin, Resûl İrfanın ve Hakk Teâlâ ERkÂNının ne olduğunu, cÂN CeRRyanın Nakl Pirizinden öğrendi Akl fişi Câhil Başı İNSAN olmayı..

RABBu’l-âleminin SÖZünü Rahmetenli’l-âlemin SESinden DUYup UYmak için EREN Ocağına GiRdi..

Habibullah HIRAsından: Nefsinin Hakikat-ı MuhaMMediyyesin Okudu:
İKRÂ! OKU!


اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Resim---“Ikra’bismi rabbikellezî halak(halaka) : Yaratan RABBin adıyla oku.” (Alak 96/1)

Şah damarından Yakın-AKRABa RABBu’l-âlemin Alâkasın ARAdı..


خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Resim---“Halakal insâne min alak(alakın) : O, insanı bir alak'tan yarattı.” (Alak 96/2)

RABBu’l-âleminin zu’l- Celâli ve’l- İkram El EKREMliğin ERENlerden DİNLEdi..


اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
Resim---“Ikra’ ve rabbukel ekrem(ekremu) : Oku, RABBin en büyük kerem sâhibidir;” (Alak 96/3)

Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm EDEBiyle MuhaMMed Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile SÖZde-Özde BİLişti-BULuştu-Oluştu ve Yaşama Gayretine düştü bir ÖMÜR..
MuhaMMedî Merhâmeti ve MuhaMMedî Şuuru BİLdi
MuhaMMedî MuhaBBeti
ve MuhaMMedî Nûru BULdu
MuhaMMedî Hizmette ve MuhaMMedî Sürurda OLdu
MuhaMMedî Hakîkatı
ve MuhaMMedî O-Nûru YAŞAdı… İn şâe ALLAH

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i;
Beşeriyyet, Velâyet, Nübüvvet ve Rasûliyyet Yönleriye Tanımaya çalıştı..

Ve göRdü Ki;

1-Şerîat-ı Muhammedîyye: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Vahyî SÖZleridir. Âyet ve Sahih Hadisleridir.

2-Tarikat-ı Muhammedîyye: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in AMELleri, fiilleridir, Sünnet-i Seniyyesidir.

3-Mârifet-i Muhammedîyye: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in AHLÂKıdır. Hulki’l-azîm. Ahlâkullah...

4-Hakikat-i Muhammedîyye: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in AHVÂLidir. “Kâbe kavseyn” vs. gibi söze sığmayan ve yaşanınca anlaşılan HÂLLERidir.

Muhammedî olduğunu anlayan kimsenin; Söz, Fiil, Ahlâk ve Hâllerini Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i DUYması Lâzım UYması Lâyıktır ve de Şarttır.
KULLUK İMTİHANIn ASLı-Faslı da budur.


ALLAH celle celâluhu’nun Kur'ân-ı Kerimdeki TEBLİĞ, TENZİR, TEBŞİR, TEŞHİD 4 lüsü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Tek, Eşsiz, Mükemmel ve Mükemmil Mesleğidir, Mezhebidir, Meşrebidir ve Merciidir.

Bakınız Kur’ân-ı Kerîm’de ALLAHU ZU’L-CELÂL bu hususta EMİR buyurduğu, Habîbi, Edibi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile ilgili âcizâne tesbit edebildiğim âyetler:

a-) TEBLİĞ:


Tebliğ: Ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek. Yetiştirme, eriştirmek.
Belağ: Eriştirme, yetiştirme. Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet etme. Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakîkat OL-AN. Hâlin gereğine uygun, hem düzgün, hem yerinde söz.

Belağ: (Âli Imrân 3/20 ) (Mâide 5/99 ) (Ra'd 13/40 ) (Nahl 16/35, 82 ) (Nûr 24/54 ) (Ankebût 29/18 ) (Şûrâ 42/48 ) (Ahkaf 46/35 ) (Cin 72/23 )
Beliğ: (Nisa 4/63 )
Bellağte: (Mâide 5/67 )
Ebleğu: (Cin 72/28 )
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

b-) TENZİR:

UYANDIRmak-AYIKTIRmak..


Tenzir (inzâr): sonunun fenâ olacağını haber vererek KORKUtmak, ihtarda ve îkazda bulunmak, uyarmak ve uyandırmak.
Nezr: Adak adamak. Fıkıhta Cenab-ı HAKK’a ta'zim için mübah bir fiilin yapılmasını deruhde etmek, öyle bir işin yapılmasını kendi nefsine vâcib kılmaktır.
İnzar:
Netîcenin kötü olacağını bildirerek fenâlıktan sakındırmak. Azab ve cezâ va'detmek.

Nezir: (Bakara 2/119 ) (Mâide 5/19 ) (A'raf 7/184, 188 ) (Hûd 2, 12,25 ) (Hicr 15/89 ) (İsrâ 17/105 ) (Hac 22/49 ) (Furkân 25/1, 7, 56 ) (Şuara 26/115 ) (Kasas 28/46 ) (Ankebût 29/50 ) (Secde 32/3 ) (Ahzâb 33/45 ) (Sebe' 34/28, 44, 46 ) (Fatır 35/23, 24, 37, 42 ) (Sâd 38/70 ) (Zuhruf 43/23 ) (Ahkaf 46/9 ) (Fetih 48/8 ) (Zâriyât 51/50,51 ) (Necm 53/56 ) (Mülk 67/26 )

Münzir: (Bakara 2/213 ) (En’âm 6/48 ) (Ra'd 13/4, 65 ) (Kehf 18/56 ) (Şuara 26/194 ) (Neml 27/92 ) (Sâd 38/4, 65 ) (Kaf 50/2 ) (Nâziât 79/45 )

Enzer: (Bakara 2/6 ) (Yâsîn 36/10 ) (Fussilet 41/13 ) (Leyl 92/14 )

Enzir: (En’âm 6/51 ) (Yûnus 10/2 ) (İbrâhim 14/44 ) (Meryem 19/39 ) (Şuara 26/214 ) (Mü'min 40/18 ) (Müddessir 74/2 )

Ünzir:
(En’âm 6/19 ) (Enbiyâ 21/45 )

Tünzir: (Bakara 2/6 ) (En’âm 6/92 ) (A'raf 7/2 ) (Meryem 19/97 ) (Kasas 28/46 ) (Secde 32/3 ) (Fatır 35/18 ) (Yâsîn 36/6, 10, 11 ) (Şûrâ 42/7 )


c-) TEBŞİR:

MÜJDELEmek!.
Tebşir: Uyananı CeNNetle, uyanmayanı CeheNNemle MÜJDElemek. Müjde verme, müjdeleme, muştulama. Hayır haber vermek.
Bişr: Sevinç ve muştu-mutlu eseridir.
Beşir: Müjdeli haber veren. Müjde getiren.
Beşaret : Doğrusu Bişârettir. Müjde. Sevindirici haber. Hayırlı haber. Müjdeye verilen ihsan. Müjde haberi, muştu.

Beşiren-Neziren: (Bakara 2/119 ) (A'raf 7/188 ) (Hûd 11/2 ) (Sebe' 34/28 Ayet) (Fatır 35/24 Ayet) (Mâide 5/19)

Beşiren-Neziren-Daiyen : (Sebe’ 34/28)

Mübeşşir-Nezir: (İsrâ 17/105) (Furkân 25/56) (Ahzâb 33/45)

Tebşir: (Bakara 2/25) (Ahzâb 33/46 )


d-) TEŞHİD:

Teşhid: Uyanana da uyanmayana da ŞÂHİD olmak...
Şühud: Görme, şahid olma. Müşahede etme. Görünecek halde şekillenme.
Şâhid: Şahidlik yapan. Bilen, tanıyan. Sened yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören ve Hazır OL-AN.. Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin her AN ve Şe’enî bir vasfıdır.

Şâhiden ve Mubeşşiren ve Nezîrâ: (Fetih 48/8)

Şâhid-Şâhida : (Bakara 2/143 ) (Nisa 4/41 ) (En'âm 6/150 ) (Nahl 16/89 ) (Hac 22/78 ) (Müzzemmil 73/15 )


e-) DÂİYEN:

Dâîyen-Munîrâ (Çağırıcı-Nur Saçıcı) : (Ahzâb 33/46)

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ(munîren) :
Ve kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik).” (Ahzâb 33/46)

Dâvetçi- Fed’u- Davet Et!: (Şûrâ 42/15)

فَلِذَلِكَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَقُلْ آمَنتُ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِن كِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَيْنَكُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ اللَّهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَا وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Resim---Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt(umirte), ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeubeynenâ, ve ileyhil masîr(masîru) :
(Ey Rasûlüm), onun için sen onları tevhîde davet et ve emrolunduğun gibi, sebat üzre doğru git. Onların heveslerine uyma ve de ki: “- Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba iman ettim. Aranızda adaleti yerine getirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz (karşılığı) bize, sizin amelleriniz (karşılığı) size... Sizinle aramızda bir husumet yok. (Bu ayet-i kerime, kıtal ayeti ile nesh edilmiştir - Hâzin tefsiri). Allah hepimizi (kıyamette) bir araya toplayacak ve dönüş de ancak O’nadır.” (Şûrâ 42/15)

f-) HİDÂYET REHBERİ:

Munzirun- Uyarıcı ve Hâd-: (Ra’d 13/7)

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْلآ أُنزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ إِنَّمَا أَنتَ مُنذِرٌ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Resim---Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin) :
Kâfirler diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! (Halbuki) sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir rehberi vardır.” (Ra’d 13/7)

g-) MÜZEKKİR

Müzekkir: Öğütçü (Gâşiye 88/21 )

فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ
Resim---Fezekkir innemâ ente muzekkir(muzekkirun) :
Artık sen, öğüt verip hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın.” (Gâşiye 88/21)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin BEŞERİYYETi, Hayatı pek çok siyer kitablarında sahih hadislerle bildirilmiştir.
Ebedî ve Eşsiz İNSAN ÖRNEği Olarak,
Mübârek, Muhteşem, Muazzam ve Mukaddes bir KULLuk İmtihanı YAŞAmıştır Bizim gibi bir BEŞER de olan ABDULLAH aleyhi's-selâm..

Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin VELÂYETi, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm Kanalıyla Ezel Edebi, Kablosuyla cAN CeRRyanı olarak kıyamete kadar Akacaktır in şae ALLAH!

Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin NÜBÜVVETi Hitam Bulmuştur.
NübüVVet son bulmuştur ve Nebî gelmeyecektir.

Ancak NeBe-Haber ve NeBi-Bilelik Nuru Dairesi TAMMamlanmıştır.
NüBüVVet Nûru her ÂN CERRyÂN Hâldedir..
Hatim yüzüktür..

Kâbe Kavseyn Kavsının kapandığı Dâimiyyet Dairesidir.
Baş-Son Bir NOKTA ve Her NOKTAdır..
BİLElik “B” NURumuzun kesilmesi imkansızdır ve NüBBüVVet NURu Velâyet Kablosuna DERC edilimiştir..

El ÂN ŞeÂNullahta Maddeten ve, İnsanların AKILlarında Mânen AKmaktadır.

Hamm Akıl-AKL-ı Nefs,
SaMM Akıl-AKL-ı Silm,
TaMM Akıl-AKL-ı Nuhâ
TüMM Akıl-AKL-ı NAKL.. AKL-ı Küll.. AKL-ı EvveL.. Olarak..

Resûlullah sallahu aleyhi ve sellemin RİSÂLETi Ezel-Ebeddir.
Öldü gitti sananlar ilim sahibiyim zannediyorsa Ahmaktır..


MuhaMMedî Âlim, Kâmil, Ârif ve Âşıklar ise;

Bedenen MuhaMMedî Mutahhar
Nefsen MuhaMMedî Mutezekkâ
Kalben MuhaMMedî Mutayyib
Ruhen MuhaMMedî Musaffâ OL-ANlar,

AŞK ABDESTin 4 ÂLemde gÖZ Yaşıyla ALanlar,
Kur'ân-ı Kerimimizi- Rabbu’l-âleminin SÖZünü, Rahmetenli’l-âleminin SESinden
DUYup UYanlar OLup;
Matbaa Mushafında MuhaMMedî DİRİ Kur'ân-ı Kerim’de Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin Nübüvvet ve Resuliyyet görevlerini OKUrlar da ALLAH celle celâluhu’ya KULLuk YAParlar:


1- Şeriat-ı MuhaMMedîyyede TEBLİĞ olup, Beden ve Aklen Rüşde eren, hür olan her İnsanın Kur’ân-ı Kerimde ALLAH celle celâlihunun:

Allah ve REsûlune TeSLİm Olunuz!
Hükmünce MÜSLÜMan olması, Bezm-i Elest AHDi gereği Nefsine FARZdır.
Ve Bu Meydanda Her Nefis AKLıyla Ve İLMiyle BAŞ ROLdedir ve kesinlikle TERCİHlerinde HÜRRdür..


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)

Bu Âlemde BEDEN, mutlaka ilk ve baş rolde Olandır
Ve Bu ÂLEM, Bedenin BEN-lik ÂLEMİdir.
Bütün fiilerin bedenen yapılması esastır, her ŞEY ve İşe SAHİB çıkmak zorunludur Ve
FAKRiyyet içindeki BEDEN buna MUHTAÇtır.
Emrullahça yapılması bildirilen SEVAB fiileri ile Yapılması yasaklanan GÜNAH Fiileri Beden ve Şeriat Şartlarındadır.
TEVBE bu âlemde can bedendeyken yapılan özür dilemedir.

İslamın tüm farzları bedenen uygulanır; namaz, oruç, hac, zekat “ŞEY” Şuunatı- RABBımızın her AN yeniden yaratması içindedir.
Hayelen, uykuda vs. namaz kılıp, oruç tutulamaz ve ağzıyla-sesle Şehadet getirmesi şartı Dille ikrarsız yerine gelemez.

Dörtlü sistemlerimizin “ilk” lerini bu ÂLEMe UYgulanabilir şöyle ki;


“İLİM-İRADE-İDRAK-İŞTİRAK”
4 lüsünün İLKi olan İLİM; bu âlemde AKL-ı SİLMin, inansın inanmasın her AKLa açık olan Kur’ân-ı Kerimin NAKLini AKLederek İLMİ Bilmesidir. BİLen kişi ve Kur’ân-ı Kerim Şey-Beden olarak ortadır.

“ZİKİR-FİKİR-ŞÜKÜR-SABIR”
4 lüsünün İLKi olan ZİKİR; bu âlemde en Zâhir Şehadetin dile gelişidir. Her ZÂKİR Nefes ve SES veren Bedeniyle MeydÂNda-DevrÂNdadır ve Beden Ülkesinde Her Müslüman Fıtraten bir GAFLET İÇİndedir.
Her nefse Gaflet ZAHMEtini RAHMETe çevirecek cüz’i Akıl ve güç-kuvvet Fitraten verilmiştir.
Yoksa zaten sorumlu olamaz..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

2- Tarikat-ı MuhaMMedîyyede TENZİR OLUP, doğrudan NEFSe Kur’ân-ı Kerimde ALLAH celle celâlihunun:

Allah ve REsûlune İMAN EDiniz!
Hükmünce MÜ’MİN olması Bezm-i Elest AHDi gereği Nefsine FARZdır.
Bu Meydanda Her Nefis Kendi AKLının çıkmaz labirentlerinde çözümsüz kördüğümleriyle boğuşup duracaktır. Ancak çıkış yolu bu hayatta mevcuddur.

ACZİYYET içindeki NEFS buna MECBURdur.

Anne-Babasının MADDEsini-Bedenini DOĞurup besleyip büyüttüğü gibi, MÂNÂsını- NEFSinin Kemâlat Nurunun DOĞmasına Gelişip RÜŞDe Ermesine MuhaMMEdî Hasbî Hizmetçi
Kâmil İNSAN-Pîr-Mürşid olan bir GÖR-Evli Ehl-i BEYT EDEBİ ile MÜRİD olan Muradı ASLına Rücu’ gerçeğini BİLen Ancak ULAŞım-SALL YOLUnu bir türlü BULamayan, USULsüzlükten VUSLatsız kalan NEFSE Rehber-i Resûldür.
Ve Bu Meydanda ACZİYYET içindeki Nefsin MuhaMMEdî Tâlim Ve Terbiyeyi almaya MECBUR olduğu MuhaMMEdî Hasbî Hizmetçi Kâmil İNSAN-Pîr-Mürşid BAŞ ROLdedir ve Mürid olan KUL TERCİHlerinde asla HÜRR olmayıp eski BİLdiği İLİMi vs. yi, MuhaMMEdî Hasbî Hizmetçi Kâmil İNSAN-Pîr-Mürşidin EDEB ELEğinden GEÇirmeye MECBURdur.

Asla unutulmaması gereken ana ilke MuhaMMEdî Hasbî Hizmetçi Kâmil İNSAN-Pîr-Mürşid olanlar her hususta her İşi;
Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin ADIna, Hesabına ve Şerefine YAPan Gerçek Erlerdir.

BİZler için PÎR Velâyetin ŞAHI ALİ Kerremullahi vechedir.
EL Ele ve Gönül gönüle DİRİden DİRİye Biiznillah kıyamete kadar gidecek olan Can CERYÂNımız Kablosu gibidir.

İyice biliyoruz ki Kimlik-Kişiliğimizin TÜMMü olan
BEDEN-NEFS-KALB ve RUH içinde NEFS;
İlliyyinden-CeNNetten İndiridiği ESfelinden-CeheNNemden;
Çıkış Dereceleri-Kemalatı ya da Batıp gark oluş Derekeleri Cehâletini AKLen Tercihte NAKL OL-AN Kur’ân-ı Kerim EMRince BULup Yaşamaya MECBURdur.
Yüceldikçe Kalbî Nefs, Ruhî Nefs, SıRRî Nefs, Hâfî Nefs, Ahfaî Nefs, Kudsî Nefs gereklerini ve neticelerini yaşar.
Alçaldıkça ise Bedenî Nefs; Hayvanî Nefs, Küfrî Nefs ve en kötüsü ise Münafık Nefs gereklerini ve neticelerini yaşar.

İşte bu değerrli-değersiz TERCİHlerin ERENler EDEB ELEĞİnden geçmesi HAKKı DUYup HAYRa Uymada çok çok önemlidir.

Bütün bedensel FİİLlerin
-Amellerin NiYYET NOKtası NEFStir..

Dörtlü sistemlerimizin “İkinci” lerini bu ÂLEMe UYgulanabilir şöyle ki;


“İLİM-İRADE-İDRAK-İŞTİRAK”
4 lüsünün İKİncisi olan İRADE”; bu âlemde KÂMİLine EDEB için Teslim olan AKL-ı SİLMin, Kur’ân-ı Kerimin NAKLen BULma EDEB-Üsulünü elde ederek Kötü-İyi, çirkin-Güzel, Gübre-Gül, İnkar-İkrar AYRIMI-İRADESini Kâmil Kontrolünde İMANı BULacaktır Mü’min Olacaktır.

“ZİKİR-FİKİR-ŞÜKÜR-SABIR”

4 lüsünün İkincisi olan FİKİR de her FÂKİR Nefs, SeyrÂNdadır.
Her Nefs Yeni doğan çocuk, yeni açan meyve ağacı çiçeği gibi GELecek yüklü ama SIFIR ÇÂREsiz ve Bakıma-Hizmete Muhtaç-Mecbur bir ACIlık-Hamlık Cehâleti İÇİndedir ve İnsan-ı Kâmil Kalbinde Cehâleti Kemâlat BULacaktır.. Koruklar Üzüm olacaktır. Bu hâl, Muradullahtan Fıtrî Sünnetullah olup Herr AN Şu AN ŞEENULLAHTa İşlenmektedir küllî ŞEYY için..


3- Mârifet-i MuhaMMedîyyede TEBŞİR olup, doğrudan NEFSe Kur’ân-ı Kerimde ALLAH celle celâlihunun:

Allah ve REsûlune TÂBİ OLunuz!
Hükmünce VELİYYULLAH olması Bezm-i Elest AHDi gereği Nefsine FARZdır.
Bu Meydanda her Zilliyyet içindeki KALB buna ME’MURdur.
Bu Meydanda İnsan-ı Kâmil EDEB ELEĞİnden geçen PÎRin
“BİZ BİR-İZ!” desturunu elde eden Terbiyeli ancak daha ZİLLET içindeki Nefs;
Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin
KALBî İRFÂNında OLmaya ME’MURdur EMR Edilmiştir.
Kalbi, Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin KALBî İRFÂNında OL-AN Kalbî NEFS,
Adüvvün Mubîn likten İmam-ı Mutlak MuhaMMed Resûlullah sallahu aleyhi vesellem’i gerçekten DUYup-UYarak İmam-ı Mubîn liğe Ermiştir.

Dörtlü sistemlerimizin “Üçüncü” lerini bu ÂLEMe UYgulanabilir şöyle ki;


“İLİM-İRADE-İDRAK-İŞTİRAK”
4 lüsünün Üçüncüsü olan İDRAK; bu âlemde KÂMİLine EDEBiyle kendini BULan ve Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin KALBî İRFÂNında Olan, ALLAH celle celâlihuya Teslim edip, iman edip, Tâbi olan NEFS ve AKL-ı NUHası İnkar-İkrarını BİLip-BULup RESULÎ SEVİYEde Olup DORUK-a ÇEKER yani İdrak bayrağını göndere ÇEKer.
Kur’ân-ı Kerim’de- Her hükmünü ekmek yer su içercesine fiilen ve NAKLen OLma İrfanını su içer gibi Hazır ve Huzurda HIZIRcasına VELİYUULAH-ALLAH Dostu olarak Kullanacak haldedir.
Ne Madde için Korku ne de Mânâ için Hüzün kalmayacaktır inşae ALLAH


وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلاَّ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---"Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn (munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne) : Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıp korkutucular olmaktan başka (bir nedenle) göndermiyoruz. Şu halde kim iman ederse ve (davranışlarını) düzeltirse, artık onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” (En’âm 6/48)

“ZİKİR-FİKİR-ŞÜKÜR-SABIR”
4 lüsünün Üçüncüsü olan ŞÜKÜR de her ZELİL Nefs, CEVLÂNdadır.
“Allah ve REsûlune TeSLİm Olan, İman eden ve Tâbi olan!” NEFS gerçek MuhaMMedî-RESULÎ Teslimiyyetini TAMMamlamıştır.
AKLın Dalalet ve ve Selâmet İKİliği-ŞEYtÂNlığı RESULÎ SEVİYEde “Şeytanını Müslüman olunca!” Dalalet kördüğümü çözülüp selamet FERECi- Sırat-ı Müstakim İSTİKÂMETi Açılacaktır.
İlahî İSTİKÂMET ise ancak ve ancak Kalb-i MuhaMMed aleyhisselamda
Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin İrSALL ROTAsındadır enfüslerimizin sonsuz FEZÂlarında, RABBe Rücu’ Makamlarında..
Kendini BİLen, Kâmilini BULan ve Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin Pâk ve Yüce Kalbinde Olan Her Nefse bu Hali elde etmeye ME’MURdur..
İşte şerefe ulaşanlar Zelilikten AZİZliğe yücelen gerçek MuhAMMedî Erlerdir.
Ben Erler deyim siz;
Ebdâl, Ebrâr, Ahyâr, Anlayın can dostlarım!

يَقُولُونَ لَئِن رَّجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْأَعَزُّ مِنْهَا الْأَذَلَّ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Yekûlûne le in reca’nâ ilel medîneti le yuhricennel eazzu min hel ezell(ezelle), ve lillâhil izzetu ve li resûlihî ve lil mû’minîne ve lâkinnel munâfikîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne) : Derler ki, "Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp çıkaracaktır." Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) ALLAH'IN, O'NUN RESÛLÜ'NÜN VE MÜ'MİNLERİNDİR. Ancak münafıklar bilmiyorlar.” (Munâfikûn 63/8)


4- Hakikat-ı MuhaMMedîyyede TEŞHİD-Şahid olmak olup, doğrudan NEFSe Kur’ân-ı Kerimde ALLAH celle celâlihunun:

Allah ve REsûlune İTÂAT EDiniz!
Hükmünce EHLULLAH-HiZBULLAH olması Bezm-i Elest AHDi gereği Nefsine FARZdır.
Bu Meydanda her İlliyyet içindeki
RUH buna MAHKUMdur.
Bu Meydanda Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin Kerem Kevseri Kalb-i Mutahharında
BİZ BİR-İZ! damlası OLAN ancak daha İLLET-Sebebe dayalılık içindeki Nefs;
ALLAH celle celâli hunun
ERKÂNında YAŞAmaya MAHKUMdur HÜKM Edilmiştir.
Şah damarından da yakın AKRABa OL-AN Rabuulâlemine olan İLK SÖZünü Yerin ve göklerin NURU olan ALLAH celle celâlihunun Şehâdet Âleminde;
Batını Rabuulâlemin SÖZü Zâhiri Rahmetenlilâlemin SESi Olan Resûlullah sallahu aleyhi vesellemi DUYarak Uyarak ÖMRünü YAŞAyacak ve bu HAYYatın Tek Şahidlerini ALLAH celle celâlihu ve Resûlullah sallahu aleyhi vesellemi BİLip, BULup, Olup da Yaşayacak Şehadetini son NEFESte Mutmain NEFİS..
“Her Âlemde Resûlullah sallahu aleyhi veselleme Rabbımız Teâlâ Ne yapacaksa BİZede onu yapacaktır in şae ALLAH!”

Sözümüzün geçerliliği şu andaki;

MuhaMMedî Sadakatı Bilmemize,
MuhaMMedî Samimiyeti-ihlası BULmamıza,
MuhaMMedî SABIRda-Bu hallerimizi korumda OLmamıza ve
MuhaMMedî Selâmeti şimdi ŞuÂN CeNNetlerinde YAŞAmak Şehâdet Şerefimizin gerçekliğine BAĞlıdır..

Dörtlü sistemlerimizin “Dördüncü” lerini bu ÂLEMe UYgulanabilir şöyle ki;

“İLİM-İRADE-İDRAK-İŞTİRAK”
4 lüsünün Dördüncüsü olan İŞTİRAK;
Bu âlemde KÂMİLine EDEBiyle kendini BULan ve Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin KALBî İRFÂNında Olan, ALLAH celle celâlihuya Teslim edip, iman edip, Tâbiolan NEFS ve AKL-ı NAKL İnkar-İkrarını BİLip-BULup RESULÎ SEVİYEde Olup DORUK-a ÇEKip Hayattayken ve fiilen İŞTİRAK e Başlar.. Başına diktiğini İçer İçtiği kendisi ve kendisi de içtiği olur..
İşte böyledir MuhaMMedî İnsan Ve RABBÂNÎ İnsan..
“Yaşanmayan mutlaka YALANdıR!” Sözüm Haktır.
Yalancı Şahid sadece kendini hüsrana atar son nefeste Allah Korusun!
Gerçek Şahidlerse
EHLULLAH- HİZBULLAH Olmaya MAHKUMdurlar. Hükmullah böyledir.

وَمَن يَتَوَلَّ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ فَإِنَّ حِزْبَ اللّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ
Resim---"Ve men yetevellallâhe ve resûlehu vellezîne âmenû fe inne HIZBELLÂHi humul gâlibûn(gâlibûne) : Kim Allah’ı, Peygamberini ve mü’minleri yâr edinir, yardımda bulunursa, şüphesiz ki üstün gelecek olanlar, ALLAH TARAFTARLARIdır.” (Mâide 5/56)

“ZİKİR-FİKİR-ŞÜKÜR-SABIR”
4 lüsünün Dördüncüsü olan SABIR de her ÂLİL Nefs, HayrÂNdadır.
“Allah ve Resûlune TeSLİm Olan, İman eden ve Tâbi olan ve İtaat eden!” NEFS gerçek MuhaMMedî-RESULÎ Teslimiyyetini TAMMamlamış ve her Âlemde İlahî İSTİKATe Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin İZ inde “BİZ BİR-İZ” Sebbaha Tesbihine DİZilmişlerdir İmamaiyeleri İmam-ı Mutlak MuhaMMed Resûlullah sallahu aleyhi vesellemdir.
AKLın İHANET edebilme yükleri de silinmiştir
inşae ALLAH!

Kendini BİLen, Kâmilini BULan ve Resûlullah sallahu aleyhi vesellemin Pâk ve Yüce Kalbinde Olan ve ALLAHu zülcelâlin Muradı OLAN HÜKMuLLAHI 4 ÂLEMde Yaşamaya İştirak eden Her Nefs bu Hali elde etmeye MAHKUMdur..

SEBEB-SONUÇ İKİliğ üzere yüklene ESMÂ EMÂNETi-AKIL, AKL-ı KÜLLîde GARK Olunca Deryada eriyince derdi biten BEN BUZu gibi;
SEBEBleri Taratanı Yaşayınca Âlilliği İLLİyinliğe tebdil olur..
İşte bu şerefi yaşayan Erler Ahrârlardırki
EN HÜRRlerdir..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

Kur'ân-ı Kerimimizde;

1- ALLAH'A ve RESÛLÜNE TESLİM OLUN!:

(Ahzâb 33/56) (Âl-i İmrân 3/20)

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” (Ahzâb 33/56)

فَإنْ حَآجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ وَالأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ فَإِنْ أَسْلَمُواْ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
Resim---“Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi) : Eğer seninle çekişip tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla (tâbi olarak-teslimiyetle) birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Âl-i İmrân 3/20)

Kur'ân-ı Kerimimizde;

2- ALLAH'A ve RESÛLÜNE İMAN EDİN!:

(A'raf 7/158) (Nur 24/47, 62) (Fetih 48/9, 13) (Hucurât 49/15) (Hadid 57/7, 19, 21) (Mücâdile 58/4) (Saff 61/11)

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne) : De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A'râf 7/158)

وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِّنْهُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُوْلَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Ve yekûlûne âmennâ billâhi ve bir resûli ve ata’nâ summe yetevellâ ferîkun minhum min ba’di zâlik(zâlike) ve mâ ulâike bil mu’minîn(mu’minîne) : (Bazı insanlar:) "Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.” (Nûr 24/47)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّى يَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَن لِّمَن شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“İnnelmel mu’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî ve izâ kânû meahu alâ emrin câmiın lem yezhebû hattâ yeste’zinûh(yeste’zinûhu), innellezîne yeste’zinûneke ulâikellezîne yu’minûne billâhi ve resûlih(resûlihi), fe izeste’zenûke li ba’dı şe’nihim fe’zen li men şi’te minhum vestağfir lehumullâh(lehumullâhe), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun) : Mü'minler o kimselerdir ki, Allah'a ve Resûlü'ne iman edenler, onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken, ondan izin alıncaya kadar bırakıp gitmeyenlerdir. Gerçekten, senden izin alanlar, işte onlar Allah'a ve elçisine iman edenlerdir. Böylelikle, senden kendi bazı işleri için izin istedikleri zaman, dilediklerine izin ver ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nûr 24/62)

لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
Resim---“Li tu’minû billâhi ve resûlihî ve tuazzirûhu ve tuvakkırûh(tuvakkırûhu), ve tusebbihûhu bukreten ve asîlâ(asîlen) : Ki Allah'a ve Resûlü'ne iman etmeniz, O'nu savunup desteklemeniz, O'nu en içten bir saygıyla yüceltmeniz ve sabah akşam O'nu (Allah'ı) tesbih etmeniz için.” (Fetih 48/9)

وَمَن لَّمْ يُؤْمِن بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا
Resim---“Ve men lem yû’min billâhi ve resûlihî fe innâ a’tednâ lil kâfirîne saîrâ(saîren) : Kim Allah'a ve Resûlü'ne iman etmezse, (bilsin ki) gerçekten Biz, kafirler için çılgınca yanan bir ateş hazırlamışızdır.” (Fetih 48/13)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
Resim---“İnnemel mû’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humus sâdikûn(sâdikûne) : Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.” (Hucurât 49/15)

آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ
Resim---“Âminû billâhi ve resûlihî ve enfikû mimmâ cealekum mustahlefîne fîh(fîhi), fellezîne âmenû minkum ve enfekû lehum ecrun kebîr(kebîrun) : Allah'a ve Resûlü'ne iman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.” (Hadid 57/7)

وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاء عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
Resim---“Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ulâike humus sıddîkûne veş şuhedâu inde rabbihim, lehum ecruhum ve nûruhum, vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbul cahîm(cahîmi) : Allah'a ve O'nun Resûlü'ne iman edenler; işte onlar Rableri katında sıddîklar ve şehidler (veya şahid)lerdir. Onların ecirleri ve nurları vardır. İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise; işte onlar da cehennem halkıdır.” (Hadid 57/19)

سَابِقُوا إِلَى مَغْفِرَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاء وَالْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ
Resim---“Sâbikû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâ keardıs semâi vel ardı uıddet lillezîne âmenû billâhi ve rusulih (rusulihî), zâlike fadlullâhi yû’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil azîm (azîmi) : Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) 'çaba gösterip yarışın,' ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah'a ve Resûlü'ne iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah'ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir.” (Hadid 57/21)

فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا فَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا ذَلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---“Fe men lem yecid fe siyâmu şehreyni mutetâbiayni min kabli en yetemâssâ, fe men lem yestetı’ fe ıt’amu sittîne miskînâ (miskînen), zâlike li tû’minû billâhi ve resûlih (resûlihî), ve tilke hudûdullâh (hudûdullâhi), ve lil kâfirîne azâbun elîm (elîmun) : Ancak buna (imkan) bulamayanlar (için de) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki ay oruç (yüklenmiştir); buna güç yetiremeyenler altmış yoksulu doyursun. Bu (kolaylık), Allah'a ve O'nun Resûlü'ne iman etmeniz dolayısıyladır. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kafirler içinse acı bir azab vardır.” (Mücâdile 58/4)

تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Tû'minûne billâhi ve resûlihî ve tucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlikum ve enfusikum, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn (ta'lemûne) : Allah'a ve O'nun Resulü'ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.” (Saff 61/11)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

Kur'ân-ı Kerimimizde;

3- ALLAH'A VE RESÛLÜNE TÂBİ OLUN- istecibü!:

(Âl-İ İmrân 3/172) (Enfâl 8/24)

الَّذِينَ اسْتَجَابُواْ لِلّهِ وَالرَّسُولِ مِن بَعْدِ مَآ أَصَابَهُمُ الْقَرْحُ لِلَّذِينَ أَحْسَنُواْ مِنْهُمْ وَاتَّقَواْ أَجْرٌ عَظِيمٌ
Resim---“Ellezinestecâbû lillâhi ver resûli min ba’di mâ asâbehumul karh (karhu), lillezîne ahsenû minhum vettekav ecrun azîm (azîmun) : Onlar yaralandıktan sonra Allah’ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır.” (Âl-İ İmrân 3/172)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Resim---“Yâ eyyuhellezîne âmenûstecîbû lillâhi ve lir resûli izâ deâkum limâ yuhyîkûm, va'lemû ennallâhe yehûlu beynel mer'i ve kalbihî ve ennehû ileyhi tuhşerûn (tuhşerûne) : Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız.” (Enfâl 8/24)

Allah'ın Resûlüne Tâbi Olun!:

(Bakara 2/143) (Âl-i İmrân 3/20, 31, 53) (A'RAF 7/158) (Enfâl 8/ 64) (Yûsuf 12/108) (Şuara 26/215)

فَإنْ حَآجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ وَقُل لِّلَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ وَالأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ فَإِنْ أَسْلَمُواْ فَقَدِ اهْتَدَواْ وَّإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
Resim---“Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean (menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg (belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd (ibâdi): Eğer seninle çekişip tartışırlarsa, de ki : "Ben, bana uyanlarla (tâbi olarak-teslimiyetle) birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Âl-i İmrân 3/20)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun) : De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Âl-i İmrân 3/31)

رَبَّنَا آمَنَّا بِمَا أَنزَلَتْ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ
“Rabbenâ âmennâ bi mâ enzelte vetteba’nâr resûle fektubnâ meaş şâhidîn (şâhidîne) : 'Ey Rabbimiz! Biz senin indirdiğine inandık ve Peygamber'e uyduk. Bizi şahitlerle birlikte yaz!' (Âl-i İmrân 3/53)

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne) : De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A'râf 7/158)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhennebiyyu hasbukallâhu ve menittebeake minel mu'minîn(mu'minîne) : Ey Peygamber! Sana ve sana uyan müminlere Allah yeter.” (Enfâl 8/64)

قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَاْ وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللّهِ وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Resim---“Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne) : (Resûlüm!) De ki: "İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim." (Yûsuf 12/108)

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Vahfıd cenâhake li menittebeake minel mu’minîn(mu’minîne) : Ve mü'minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.” (Şuara 26/215)

Kur'ân-ı Kerimimizde;

4- ALLAH'A VE RESÛLÜNE İTÂAT EDİN!:

Âl-İ İmrân 3/32, 132; Nisâ 4/13, 59, 69, 80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Nûr 24/47, 52, 54; Ahzâb 33/31, 33, 66, 71; Muhammed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdile 58/13; Tegâbûn 64/12
Âyetlerinde geçmektedir.

قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
Resim---"Kul etîûllâhe ver resûl (resûle), fe in tevellev fe innallâhe lâ yuhibbul kâfirîn (kâfirîne) : De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.” (Âl-İ İmrân 3/32)

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---"Ve atîûllâhe ver resûle leallekum turhamûn (turhamûne) : Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.” (Âl-İ İmrân 3/132)

تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
Resim---"Tilke hudûdullâh(hudûdullâhi). Ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ. Ve zâlikel fevzul azîm(azîmu) : Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur.” (Nisâ 4/13)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû atîûllâhe ve atîûr resûle ve ulil emri minkum, fe in tenâza’tum fî şey’in fe ruddûhu ilâllâhi ver resûli in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhir(âhiri). Zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen) : Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisâ 4/59)

وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا
Resim---"Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne veş şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike rafîkâ(rafîkan) : Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisâ 4/69)

مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
Resim---"Men yutiır resûle fe kad atâallâh (atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ (hafîzen) : Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!” (Nisâ 4/80)

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَاحْذَرُواْ فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
Resim---"Ve etîûllâhe ve etîûr resûle vahzerû, fe in tevelleytum fa’lemû ennemâ alâ resûlinel belâgul mubîn(mubînu) : Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen, ancak apaçık bir tebliğdir.” (Mâide 5/92)

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأَنفَالِ قُلِ الأَنفَالُ لِلّهِ وَالرَّسُولِ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَأَصْلِحُواْ ذَاتَ بِيْنِكُمْ وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Resim---"Yes’elûneke anil enfâl (enfâli), kulil enfâlu lillâhi ver resûl (resûli), fettekullâhe ve aslihû zâte beynikum ve etîûllâhe ve resûlehû in kuntum mu’minîn (mu’minîne) : Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber'e aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resûlüne itaat edin.” (Enfâl 8/1)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنتُمْ تَسْمَعُونَ
Resim---"Yâ eyyuhellezîne âmenû etîullâhe ve resûlehu ve lâ tevellev anhu ve entum tesmeûn (tesmeûne) : Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin.” (Enfâl 8/20)

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَنَازَعُواْ فَتَفْشَلُواْ وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُواْ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
Resim---"Ve etîullâhe ve resûlehu ve lâ tenâzeû fe tefşelû ve tezhebe rîhukum vasbirû, innallâhe meas sâbirîn (sâbirîne) : Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl 8/46)

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---"Vel mu’minûne vel mu’minâtu ba’duhum evlîyâu ba’d (ba’din), ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yukîmûnas salâte ve yu’tûnez zekâte ve yutîûnallâhe ve resûleh(resûlehu), ulâike se yerhamuhumullâh (yerhamuhumullâhu), innallâhe azîzun hakîm(hakîmun) : Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.” (Tevbe 9/71)

وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ
Resim---"Ve men yutıillâhe ve resûlehu ve yahşallâhe ve yettakhi fe ulâike humul fâizûn(fâizûne) : Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup O'ndan sakınırsa, işte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.” (Nûr 24/52)

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّوا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُم مَّا حُمِّلْتُمْ وَإِن تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
Resim---"Kul atîullâhe ve atîur resûl(resûle), fe in tevellev fe innemâ aleyhi mâ hummile ve aleykum mâ hummiltum, ve in tutîûhu tehtedû, ve mâ aler resûli illel belâgul mubîn(mubînu) : De ki: "Allah'a itaat edin, Resûl'e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir." (Nûr 24/54)

وَمَن يَقْنُتْ مِنكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُّؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا
Resim---"Ve men yaknut min kunne lillâhi ve resûlihi ve ta’mel sâlihan nu’tihâ ecrehâ merreteyni ve a’tednâ lehâ rızkan kerîmâ(kerîmen) : Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.” (Ahzâb 33/31)

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا
Resim---"Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ ve ekımnes salâte ve âtînez zekâte ve atı’nallâhe ve resûleh(resûlehu), innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathîrâ(tathîran) : Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzâb 33/33)

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا
Resim---“Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner resûlâ(resûlen) : Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." (Ahzâb 33/66)

يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَن يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
Resim---"Yuslıh lekum a’mâlekum ve yagfir lekum zunûbekum, ve men yutıillâhe ve resûlehu fe kad fâze fevzen azîmâ(azîmen) : (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzâb 33/71)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ
Resim---"Yâ eyyuhellezîne âmenû etîûllâhe ve etîûr resûle ve lâ tubtılû a’mâlekum : Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.” (Muhammed 47/33)

لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَن يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---"Leyse alel a’mâ haracun ve lâ alel a’reci haracun ve lâ alel marîdı harac (haracun), ve men yutııllahe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâr (enhâru), ve men yetevelle yuazzibhu azâben elîmâ (elîmen) : Kör olana güçlük (sorumluluk) yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse, (Allah) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de sırt çevirirse, onu acı bir azab ile azablandırır.” (Feth 48/17)

قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â (şey’en), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun) : Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir." (Hucûrat 49/14)

أَأَشْفَقْتُمْ أَن تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Resim---"E eşfaktum en tukaddimû beyne yedey necvâkum sadekât(sadekâtin), fe iz lem tef’alû ve tâballâhu aleykum, fe ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve etîûllâhe ve resûleh(resûlehu), vallâhu habîrun bi mâ ta’melûn(ta’melûne) : Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü? Çünkü yapmadınız, Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. Şu halde namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mücâdile 58/13)

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَإِنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
Resim---"Ve etîûllâhe ve etîûr resûl(resûle), fe in tevelleytum fe innemâ alâ resûlinel belâgul mubîn(mubînu) : Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.” (Tegâbûn 64/12)


ALLAH'IN RESÛLÜNE İTAAT EDİN!:

(NİSA 4/64) (NÛR 24/56)

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُواْ أَنفُسَهُمْ جَآؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُواْ اللّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُواْ اللّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا
Resim---Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen) : Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisâ 4/64)

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte ve atîûr resûle leallekum turhamûn(turhamûne) : Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber'e itaat edin ki merhamet göresiniz.” (Nûr 24/56)

ALLAHU ZÜ’L-CELÂL; Teslim olmak, imân etmek, tâbi’ olmak ve itâat etmek hususunda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i hep birlikte buyurmuştur.


Tâbi’ olmak ve itâat etmek: emirlerine boyun eğip buyurduklarını duymak ve işlediklerine uymakladır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de bir insandır elbette. Ancak inanan insanlar Kur’ân-ı Kerîm’i iyice incelerse görürki O’nun durumu tek ve şerefli zâtına sallallahu aleyhi ve sellem mahsustur!
Yakut da taş, granit de taş, kalker de taş; isimleri müşterek ama herbirinin değeri ve vasıfları çok çok farklıdır.

Rasûlullahımızı sallallahu aleyhi ve sellem iyi tanımamız şart ki O’nu duyabilelim ve O’na uyabilelim.
Kime tâbi’ olduğumuzu ve itâat ettiğimiz bilemez isek duşamıya (rastgele) ne iş yapabiliriz...
Kaldı ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e teslim olmak imân etmek, tâbi’ olmak ve itâat etmek kesinlikle farzdır ve İslâmın ana şartıdır.
İnsanların direkt RABB’ısı ile ilişki kurmasına Sünnetullah müsâde etmemiştir.


Bazı sivri zekâlıların: ALLAH ile kulu arasına kimse giremez! derken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ihtiyaç yok demek istiyorsa i’tikaden çöker...
Tekfir etmek bizce hoş değildir ancak, işin sonunu iyice düşünsün...
Bir de:
Bizim dinimiz akıl-mantık dinidir! deyip hevâ ve hevesinin keyfince yorumlarla hem kendini hem de kendilerine uyanları mahvedenler.
Unutmamalı ki dünyada sonsuz sayıda insan, akılları ve mantıkları vardır...
İnsan sayısınca din mi olacak yâni...

Evet, aklı olmayanın dini yoktur
Ve akıl insanın ana malıdır.
Ne varki dinimiz mesned dinidir.
Kur’ân-ı Kerîme ve sahih hadis-i şerîflere (sünnet-i seniyyeye) dayanmayan (mesnedlenmeyen) hükümler, istediği kadar şunun bunun aklına ve mantığına uysun İslâm Dini’nin dışındadır.
Akıl da mantık da her şeyler de lâzım ancak, mesned-i Muhammedî içinde...

Satırlardaki tasavvufu ve sofuluğu, sadrlardaki tasavvufa ve sûfîliğe dönüştürmek için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i çok çok iyi tanımak bu yolun ilk şartıdır...

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tâbi’ olmak (emrine boyun eğmek) ve itâat (verdiği emre göre yaşamak), ALLAHU Teâlâ’nın emridir.


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun) : De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Âl-i İmrân 3/31)

ALLAH celle celâluhu’ya inanıyorsanız, ALLAH celle celâluhu’dan korkuyorsanız, ALLAH celle celâluhu’yu seviyorsanız kesinlikle Rasûl’ü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e inanın, tâbi’ olun ve itâat edin...
Her yerde, her zaman ve her hâlde ve aklı olan herkes için sürekli bir tâbi’ oluş ve itâat ediştir bu...
Önce Rasûlullah’a teslimiyyet, sonra onun yoluyla ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’e tâbi’ oluş ve itâat ve istikâmet...

İnsan enfüsünde, merkezinde, derûnunda, Habli’l- Verid olan tevhid ahdinde, “abd”lik misâkında, madde ve mânâ ara kesitinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tâbi’ olmak zorundadır. Onun için merkezimizdeki kara deliğe Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
“Muhammede’r Rasûlullah” piriziyle göklerin ve yerin nuru olan ALLAHU Teâlâ’dan (Nur 24/35) bir nur, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Habibîyyet-Ahmedîyyet-Hamîdîyyet-Muhammedîyyet hattı ile insan süretinde ve aklı olan herkese fıtrî bir nâsib olarak sunulmuştur.
Aklı ile cûz’i iradesini kullanan ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e evvel-âhir-zâhir-bâtında; duyan ve uyanlar, kendi özünde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin nur prizini bulacaktır.
Kâinât Kur’ânı, kendi beden Kur’ânı, Kelâmullah olan Kur’ân-ı Kerîm ve kalbî Kur’ân’ı okur; düşünür, taşınır ve “Lâ ilâhe illallah” der. Bu söz elektrik fişini temin etmek gibidir.
Ancak Muhammedî tasavvuf kablosuna bağlanıp özdeki “Muhammede’r Rasûlullah” priziyle buluşturunca:
“Lâ ilâhe illallah Muhammede’r Rasûlullah” Nurullah’ı ile dörd âlemi aydınlatır. Nurun âlâ nur olur...
Müslim, mü’min olur. Ahmak, âşık olur.
İnsan, kul olur. Kul olan sultân olur, ihsân bulur...
Rahmetenli’l-âlemin kaynağından ebedîyen faydalanır.

Arzetmiştik ki pek çok âyeti celîlede
ALLAH’a ve Rasûlüne tâbi’olun! buyuruluyordu.
Buradaki “ve” hâşâ ortaklık “ve”si değil, sıralama “ve”sidir.


“ALLAH celle celâluhu’ya kulluk edin! emrine tâbi’ olun!” emri karşısında hâliyle “KUL” soracaktır “nasıl?” diye.
Cevâbı ise açık ve nettir: “Rasûlüm, Muhammed’im gibi!”
İşte ihlâs, hâlis-muhlis Muhammedî kulluk yapma sanatıdır.

Kul; derûnundaki Nur-u Muhammed’e, ezel prizine bağlanarak (tâbi’ olarak) Rabbü’l-âlemin’i duyar ve uyar:


إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
Resim---“İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu) : “Ancak sana ibâdet (kulluk) ederiz ve senden yardım dileriz.” (Fâtiha 1/5)der.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gark olmuş Fenâ fi’r- Rasûl olmuş bir Muhammedî can.

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْاْ إِلَى كَلَمَةٍ سَوَاء بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلاَّ نَعْبُدَ إِلاَّ اللّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُولُواْ اشْهَدُواْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ
Resim---“Kul yâ ehlel kitâbi teâlev ilâ kelimetin sevâin beynenâ ve beynekum ellâ na’bude illâllâhe ve lâ nuşrike bihî şey’en ve lâ yettehize ba’dunâ ba’den erbâben min dûnillâh(dûnillâhi), fe in tevellev fe kûlûşhedû bi ennâ muslimûn(muslimûne) : “(Rasûlüm!) de ki: Ey ehl-i kitâb! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze (âdil, dostoğru, aynı seviyede: sırr-ı sıfır) geliniz ALLAH’tan başkasına tapmayalım. O’na hiçbir şeyi eş koşmayalım ve ALLAH’ı bırakıpda kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın! Eğer onlar yüz çevirirlerse, işte o zaman şâhid olun ki biz müslümanlarız! deyiniz.” (Al-i İmram 3/64)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Kur'ân-ı Kerimimizde açıkça buyurulan ALLAH celle celâluhu ve Resulullah MuhaMMed aleyhi's-selâm’a Teslim olmak, İman etmek, Tâbi olmak ve İtaat etmenin SONUÇu olan;
Tevhidin temelinde Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem vardır ezel-ebeden...
Tevhid: “ ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede’r- Resûlullah

Şehâdet: "Eşhedü enlâ ilâhe illâ ALLAH ve Eşhedü enne MuhaMMede'r Resûlullah"dır.

Sallallahu Aleyhi ve Sellem : "ALLAH'ın salât ve selâmı O'na olsun!" demektir.

Burada bir husus var ki şehâdetin esası olan: "Eşhedü enlâ ilâhe illâ ALLAH ve Eşhedü enne MuhaMMede'r Resûlullah"; Ulûhiyyet Tevhidine ŞeHÂDet olup;
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'e salâvâtın temeli ise: "Allahümme salli âlâ MuhaMMedîn ve sellim"dir.

''ve ümmetihi'' Ben, MuhaMMedî Gayrete gelerek, çılgınca bir sapıklığa saplanan ÜMMet-i MuhaMMedî de gönlümden bu benim bir DUÂmdır.. ALLAH celle celâluhumuzun ÜMMet-i MuhaMMedî zâhirinde SELL-TeSLiMiyyeti, Bâtınında SALL-İstikâmeti Nâsib ve Kısmet etsin inaşe ALLAH


KUR’ÂN-ı KERÎM'de 4 MUHAMMED (as) ve 4 TEVHİD:

Aziz kardeşlerim;

Kur'ân-ı Kerimân-ı Kerîm’imizde 4 Sûrenin 4 âyetinde 4 MUHAMMED Aleyhisselâm İSİM-i Şerifi geçmektedir ki bunlar:

وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ

Resim---“Ve mâ muhammedun illâ resûl(resûlun), kad halet min kablihir rusûl(rusûlu), e fein mâte ev kutilenkalebtum alâ a’kâbikum, ve men yenkalib alâ akıbeyhi fe len yadurrallâhe şey’â(şey’en), ve se yeczîllâhuş şâkirîn(şâkirîne).” : Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.”
(Âl-i İmrân 3/144)

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

Resim---'' Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen): :Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.”
(Ahzâb 33/40)

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ
Resim---'' Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve âmenû bi mâ nuzzile alâ muhammedin ve huvel hakku min rabbihim keffere anhum seyyiâtihim ve asleha bâlehum.: :İman edip salih amellerde bulunan ve Muhammed'e indirilen (Kur'an)a -ki o Rablerinden bir haktır- İman edenlerin (Allah), kötülüklerini örtüp bağışlamış, durumlarını düzeltip ıslah etmiştir.”
(Muhammed 47/2)

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا

Resim---''Muhammedun resûlullâh(resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).: :Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'd etmiştir.”
(FETİH 48/29)

Rasûlullah SALLallahu aleyhi vessellem'in;
MuHaMMediyyetine,
MaHMuDiyyetine,
AHMeDiyyetine,
HaBiBiyyetine Es SeLâM OLsun!..

Resim

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Muhammed ism-i şerîfi Kur'ân-ı Kerîm'de 4 yerde geçer:
(Al-i İmrân 3/144; Ahzâb 33/40; Muhammed 47/2; Feth 48/29) âyeti celilelerinde...
Hâşâ tesadüfen 4 kere geçti sanma!...

Resim

Raûfun Rahîm olan (Tevbe 9/128 bkz.) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Muhammed ism-i şerîfi Kur'ân-ı Kerîm'de 4 yerde geçer ve bu özellik-güzellikler;

EVVEL Resim HABBE Resim HABÎBULLAH
ÂHİRi Resim AHMED NÛRULLAH
BÂTINı Resim "HaMd" MahMûdullah
ZÂHİR Zuhûru Resim MuhaMMeduLLAH
RaBBu’l-ÂLEMîN SÖZü Resim KUR'ÂN Resim Rahmeten li’l- ÂLEMîN SESi…

Ezeldeki Habib (habbe)’de olmayan (gözükmeyen) Masdar Mimi, Ahmed’de bir mim iken, Mahmud’da iki mim ve MuhaMMed’de üç mim ile dinde, dünyâda ve âhirette Rahmeten li'l-âlemin olarak mâhlukatın anası ve tohumu olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’de yaratılanların Mutlak Kemâline ulaşmıştır.
Hükmüllah; kemâlini Mutlak Kâmil celle celâluhu'dan alan, Abdullah ve Rasûlullah olan MuhaMMed sallallâhu aleyhi ve sellem'in Hakîkatında "Evvel" olmuştur ki bu O'nun "Habîbiyyet Makâmı"dır.
Beşeriyeti MuhaMMediyyetinde ise "Zâhir"olmuş,
Hamîdiyyetinde (Mahmudîyyetinde) "Bâtın",
Ahmediyyetinde ise "Âhir" olacaktır.

Resim

MuhaMMediyyet : Kapsayıcı bir zarftır. Ve tümüne câmi'dir.
Diğer 3 hâl makâmı birbirini kapsayıcı şekilde MuhaMMediyyet içindedir.Kapsayıcı bir zarftır. Ve tümüne câmi'dir.
Şeriat-ı MuhaMMediyye; Tarikat-ı MuhaMMediyye, Mârifet-i MuhaMMediyye ve Hakikat-ı MuhaMMediyyeyi de kapsar-muhittir.

Mahmûdiyyet : MuhaMMediyyetin kapsadığı ve Ahmediyyet ve Habîbiyyeti ise kapsayandır.Tarikat-ı MuhaMMediyye; Mârifet-i MuhaMMediyye ve Hakikat-ı MuhaMMediyyeyi de kapsar-muhittir.

Ahmediyyet : MuhaMMediyyet ve Mahmûdiyyetin kapsadığı ve Habîbiyyeti ise kapsayandır. Mârifet-i MuhaMMediyye, Hakikat-ı MuhaMMediyyeyi de kapsar-muhittir.

Habîbiyyet : MuhaMMediyyet, Mahmûdiyyet ve Ahmediyyetin kapsadığı AKDES PRİZİ... Hakikat-ı MuhaMMediyye haktır hâldir ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemle mahsustur. Her akılda fıtrî BAĞı vardır her NEFS için hamd olsun..


MuhaMMedî Tasavvufta her esmânın da zâhiri ve bâtını vardır ki:
Muhabbetin çekirdeği olan “HaBBe” nin;
Zâhiri, tohum, asl ve anadır.
Bâtını ise; BİZ BİLEliğinin hak oluşudur.
Onun için MuhaMMedî Tasavvufta söz, CANlı bir tohumdur “HaBBe” ki, ehlini buldu mu vüCÛD bulur. Her HABBe, Dirilir-vücûda-mevcuda gelir de DaBBe olur!..
Ehlinden kasdımız muhatab olan kişi; Uyur, Uyurgezer veya Sarhoş değil de UYANık-AYIK bir AKLa sâhibse, mutlaka bu sözden bir nasîbi vardır ki kısmet olması için gayret göstermesi gerekir.

Habbe: Çekirdektir, tohum ve özdür.
Habîbullah: Kimsenin kimliği, varlık-yokluk yok iken, ALLAH Teâlâ’da Muhabbet Tohumu-Subhânî SEVgisi-HaBBesi olan, Seçilmiş Mustafa Aleyhi’s-Selâm’dır.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Evveli Habîbullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Bâtını MahMûdullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Zâhiri Abdullah-MuhaMMedullah aleyhi's-selâm.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Âhiri AhMedullah aleyhi's-selâm.

Habîbullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Evvelden, Zâhire zuhûru ise “Rahmeten li’l-âlemin: Âlemlere rahmet olarak” gönderilen Rasûlullah MuhaMMed Aleyhi’s-Selâmdır.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Evvele mâ halakallâhu nûrî: ALLAH’ın en evvel halkettiği (yarattığı) Benim nûrumdur.” Buyurdu.”
(Aclûnî, Keşfü’l- Hafa, c:1, shf:311)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evvelu mâ halakallâhu nûra nebiyyike yâ Câbir: ALLAH Teâlâ herşeyden evvel senin Peygamberinin nûrunu yarattı ey Câbir!
(Câbir bin Abdillah tarikiyle Abdürrezzak’tan; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:205, 2:129.)

Resim---Câbir bin Abdullah radiyallâhu anhu'’dan:Yâ Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAHın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nûrundan (Nûrullah) senin Peygamberinin Nûrunu (Nûr-u MİM) yarattı.” Ve şöyle buyurdu: “ O nur ALLAHın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kâlemi yarattı. İkinci parçadan Levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arşı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı: Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAHı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelimeyi Tevhiddir....””
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Elbette Kur'ân-ı Kerimî, MuhaMMedî , Ehl-i Beytî Tâlim-Terbiyeden geçmemiş haMM Akıllar bir yerlere takılıp kalacaktır bu sonsuz akıl-şekil âleminde..

ALLAH ve Rasûlüne, Teslim olmuş, Îman etmiş, Tâbi olmuş ve İtaat ederek iştirakte DİRİ şehâdetini YAŞAyan MuhaMMedî Kalbler Okur DURur Kur'ân-ı Kerim ’imizi:

أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ
Resim---“E fe ayînâ bil halkıl evvel(evveli), bel hum fî lebsin min halkın cedîd(cedîdin) : “Onların ilk yaratılışı Bize zor mu geldi ki, tekrar diriltmekten âciz kalalım? Doğrusu onlar ilk yaratılışlarını kabul ettikleri halde yeni bir yaratıştan şüphe ediyorlar.
(Kaf 50/15)


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.
(Kaf 50/16)

cAN CeryANından, ÖZ MuHABBetinden, ŞAH DAMARIndan Haberdâr Olan MuhaMMedî GENÇlerimize es selâm Olsun!
ceryANdan haberli, EREN Elektiriğine iletken ve tel tel, direk direk MuhaMMedî MERKEZ EL ELe EL VERenlerin elleri Üstünde YED’uLLAH varıdr her AN, her yer ve her hâlde in şae ALLAH!.


Resim

Aziz kardeşlerim;
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve Kur'ân-ı Kerim kanatlı,
MuhaMMedî Şuuru BiLen,
MuhaMMedî NûRu BULan,
MuhaMMedî SüRûRda OLan,
MuhaMMedî ONûRu YAŞAyan yağmur yürekli RAHMet gençlerimiz,
Kur'ân-ı Kerimimizi MuhaMMedî Abdestle OKUrlar, OKUNurlar ve ANlarlar inşae ALLAH!..


Kur’ân-ı Kerîm’de geçen 4 MUHAMMED İSİM-i Şerifi ile 4 ANA olan;
Beden-Şeriat, Nefs-Tarikat, Kalb-Mârifet ve Ruh-Hakikat TEVHİD AŞamalarımız arasındaki ilişkiyi düşünmeliyiz:
Bilirsiniz ki KONUŞMAK-OKU-İKRÂ varsa 4 hal söz konusudur ve,
Bir söz konuşuluyor ise, şu durumlardan birisi vardır:

1- Mütekellim: Sözü söyleyen
2- Muhatab: Sözü dinleyen
3- Gâib: Hakkında konuşulan, var olduğu halde orada gözükmeyen.
4- Umumî: Herkesi bağlayan (konuşan, dinleyen, gaib ve herkes)

ALLAHÜ Zܒl-CELÂL, Kur’ân-ı Kerîm’inde ULÛHİYYETini ilân ederken yukardaki 4 durumu da ilân etmektedir.
Aynı şey olmakla beraber dâkaik (incelik) ve hakâik (hakikatler) anlayışı açısından insanlar için farklı gözükmektedir.

İslam Dinine girişte ŞART OL-AN ama kendi ŞARTı Olmayan TEVHİD:
“ İLÂHE İLL ALLAH-MUHAMMEDe’r –RASÛLULLAH: ALLAH’tan başka ilâh yoktur. MUHAMMED, ALLAH’ın RASÛLUdur.”

Şimdi göreceğimiz 4 ÂLEM TEVHİDimizin de her birinde yine sonlarında: “MUHAMMEDe’r- RASÛLULLAH: MUHAMMED, ALLAH’ın RASÛLUdur.” Vardır ve farzdır denmesi.

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ…
Resim---“''Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu…: Şu halde bil; gerçekten, Allah'tan başka ilah yoktur…” (Muhammed 47/19)

…مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ
Resim---“''Muhammedun Rasûlullâh…:Muhammed, Allah'ın elçisidir…” (Fetih 48/29)

KUR’ÂN-ı KERÎM'de Geçen 4 TEVHİD:

1-) Şerîat-ı Muhammedîye’de Ulûhiyyet Tevhidi: (Umumî-Eşyaî-Bendenî-Zâhirî tevhid dir.)
İslam Dininin Mükellef kıldığı her İnsan:
“ İLÂHE İLL ALLAH: ALLAH’tan başka ilâh yoktur.”

Tümünü kapsayan (küllî şeyi, eşyâî) Umumî Tevhid.
Umumî (genel) Tevhidullah olup ALLAHÜ Zܒl-CELÂL’in Zât’ında, sıfat, isim ve fiillerinde tek eşsiz, ortaksız ve tek İlâh olduğunu ilân eder.
Bu hükmü tüm mahlûkatı için geçerlidir.Kur’ân-ı Kerîm’ de:

Resim---“Çünkü onlara: “Lâ İlâhe İllallah: ALLAH’dan başka ilâh yoktur.” denildiği zaman kibirle direnirlerdi (kafa tutarlardı).” (Sâffat 37/35)

Resim---“Fâ’lem ennehu lâ İlâhe İllallah....: Bil ki ALLAH’tan başka ilâh yoktur...” (Muhammed 47/19)

Lâfzen “ İLÂHE İLL ALLAH ” şeklinde olmayan ancak, içerik olarak Ulûhiyyet Tevhidini destekleyen âyeti celîleler:
Âl-i İmrân 3/62,64; Nisâ 4/171; Mâide 5/73; En’âm 6/19; Kehf 18/16; Tâ Hâ 20/98; Enbiyâ 21/108; Hacc 22/34; Hûd 11/2,26; Sad 38/65; Fussilet 41/14; Zuhruf 43/84; Câsiye 45/21 gibi âyetlerdir...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

2-) Tarikat-ı Muhammedîye de Ulûhiyyet Tevhidi:
(Gaibî-Esmâî-Bâtınî tevhid dir.)
Şimdi ve ŞuAN da Kur’ân-ı Kerîm ve Ehl-i Beyt aleyhisselâma bağlı Kâmil İNSAN PîR Edebiyle:
“L İLÂHE İLL HÜVE (HU): O’ndan başka ilâh yoktur.”

Her zaman, her yerde ve her halde herkesle ve her şeyle Hâzır-Nâzır ve Murakıb olduğu halde gözükmeyen (gâib) O’ndan başka ilâh yoktur...
Düşünüp zevket ki Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bize böyle tebliğ ediyor...

Âcizâne tesbitlerime göre: Bakara 2/163,255; Âl-i İmrân 3/1,6,18; Nisâ 4/87; En’âm 6/102,106; A’râf 7/158; Tevbe 9/31; Hûd 11/14; Ra’d 13/30; Tâ Hâ 20/8,98; Mü’minun 23/116; Neml 27/26; Mü’min 40/62,65; Duhân 44/8, Muhammed 47/19; Haşr 59/22,23; Tegâbûn 64/13; Müzemmil 73/9 âyetlerinde geçmektedir.

Destekleyen âyeti celîleler ise: Lokman 31/30; Yûsuf 12/4; İsrâ 17/23; Mü’minun 23/23,32,91.

3-) Mârifet-i Muhammedîye’de Ulûhiyyet Tevhidi:
(Muhattâbî’-Sıfatî-Âhirî Yâkînî tevhid dir.)


Her AN HaYY OL-AN Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Her AN buyuruyor ki:
“L İLÂHE İLL ENTE: Senden başka ilâh yoktur.”
Kur’ân-ı Kerîm’ de Enbiyâ 21/87 âyeti celîlesinde 1 defa geçmektedir.

4-) Hâkikat-ı Muhammedîye’de Ulûhiyyet Tevhidi:
(Mütekellimi-Zâtî-Evvelî tevhid dir.)

EL AHADܒS SAMEDܒl-VAHİD olan ALLAHÜ Zܒl-CELÂL bizzâtihi Ulûhiyyetini kendisi ilân ediyor: “L İLÂHE İLL ENÂ!: BEN’den başka ilâh yoktur.” buyuruyor...

MuhaMMedî MuHABBEtle..


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hükmullahın, Kelâmullahla HAKK’ın Halkına RAHMET ve MÜJDE Merkezi.
Hakkı ve hayrı müjdelemiş ve fiilen YAŞAyarak ÖRNEK olmuştur.
Rahmete EREN ve Müjdelenen BİZ Mü’minler için;

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren): Gerçekten biz, seni, (ümmetine) şahid, (cennetle) müjdeleyici, (cehennemle) korkutucu bir peygamber olarak gönderdik;
( Fetih 48/8)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne): Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.”
(Sebe’ 34/28)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---Ve mâ erselnâke illâ mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren) : Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik.
(Furkân 25/56)

Müjdelenen Sünnetullah’ın tatbikatı olan Sünnet-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 4 ayaklıdır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‘in ALLAH celle celâluhu katında tek din olan İslâm Dininin Zâhiri, Bâtını, Evveli, Âhiri 4 âlemde:

1-Şerîat-ı Muhammedîyye: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Vahyî Kur'ân ve hadis SÖZleridir. Âyet ve Sahih Hadisleridir.
2-Tarikat-ı Muhammedîyye: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in AMELleri, fiilleridir, sözlerinin isbatı, tatbikâtı Sünnet-i Seniyyesidir.
3-Mârifet-i Muhammedîyye: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in imân ve sâlih amel sonucu Halik Tealâ'yı tanıma AHLÂKıdır. Hulki’l-azîm. Ahlâkullah...
4-Hakikat-i Muhammedîyye: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kendini ve RABB'ini bilişin sonunda seven ve sevilenin arasında geçen hâller, yapılan ikrâm ve ihsânlar v.s. kişisel ve zâtîdir. Kâbe kavseyn gibi söze sığmayan ve yaşanınca anlaşılan HÂLLERi-AHVÂLidir.

MuhaMMedî BİLiş ŞUURunu BİLenler, İNANCını,
MuhaMMedî BULuş NÛRunu BULanlar, Sünnetini-Amelerini
MuhaMMedî OLuş SÜRURunda OLanlar, Azîm AHLÂKInı,
MuhaMMedî YAŞAyış O-NURUnu, Hâl-Hazır-Huzur HALlerini YAŞAyanların Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Basar ve basîret le GÖRmesi-DUYması Lâzım, UYması Lâyıktır ve de Şarttır.
KULLUK İMTİHANIn ASLı-Faslı da budur MuhaMMedî Melâmette..

UYANDIRmak-AYIKTIRmak, MÜJDELEmek!
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Tek, Eşsiz, Mükemmel ve Mükemmil Mesleğidir.
Aslında bütün Nebî ve Rasûller de TENZİRle EMRedilmişlerdir.
Bakınız Kur’ân-ı Kerîm’de ALLAHU ZÜ’L-CELÂL;
Habibi, Edibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e EMİR buyurduğu âyetlerle...

TEBLİĞ, TENZİR, TEBŞİR, TEŞHİD 4 lüsü…

Tebliğ: Ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek. Yetiştirme, eriştirmek.
Belağ: Eriştirme, yetiştirme. Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet etme. Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikat OL-AN. Hâlin gereğine uygun, hem düzgün, hem yerinde söz.
Tenzir (inzâr): sonunun fenâ olacağını haber vererek KORKUtmak, ihtarda ve ikazda bulunmak, uyarmak ve uyandırmak.
Nezr: Adak adamak. Fıkıhta Cenab-ı Hakk’a ta'zim için mübah bir fiilin yapılmasını deruhde etmek, öyle bir işin yapılmasını kendi nefsine vacib kılmaktır.
İnzar: Neticenin kötü olacağını bildirerek fenalıktan sakındırmak. Azab ve ceza va'detmek.
Tebşir: Uyananı CeNNetle, uyanmayanı CeheNNemle MÜJDElemek. Müjde verme, müjdeleme, muştulama. Hayır haber vermek.
Bişr: Sevinç ve muştu-mutlu eseridir.
Beşir: Müjdeli haber veren. Müjde getiren.
Beşaret : Doğrusu Bişârettir. Müjde. Sevindirici haber. Hayırlı haber. Müjdeye verilen ihsan. Müjde haberi, muştu.
Teşhid: Uyanana da uyanmayana da ŞÂHİD olmak...
Şühud: Görme, şahid olma. Müşahede etme. Görünecek halde şekillenme.
Şâhid: Şahidlik yapan. Bilen, tanıyan. Senet yerine geçecek kadar mâkul ve mu'teber sayılan. Gören ve Hazır OL-AN.. Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin her AN ve Şe’enî bir vasfıdır.


Kur’ân-ı Kerîm’de geçen ve âcizâne tesbit edebildiğim bu husustaki âyetler:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile ilgili âyetler: Toplam 56 ÂYETTe geçmeteler.

1-) Tebliğ: Âl-i İmrân 3/20 ve pek çok yerde.
2-) Tenzir olarak (nezirun-munzirun-nezir-inzâr olarak 36 yerde):
Bakara 2/6,25; En’âm 6/51;A’râf 7/184;Hûd 11/12; Ra’d 13/7; Hicr 15/89; Meryem 19/39; Enbiyâ 21/45; Hacc 22/49; Şuarâ 26/194,214; Neml 27/92; Kasas 28/46; Ankebut 29/50; Secde 32/3; Sebe’ 34/44,46; Fâtır 35/18,23; Yâsîn 36/10,11; Sad 38/4,7,65; Fussilet 41/13; Şûra 42/7; Mü’min 40/18; Ahkâf 46/9; Kaf 50/2; Necm 53/56; Kamer 54/5; Mülk 67/26; Nâziat 79/45; Gaşiye 88/21; Müddesir 74/2; Zâriyât 51/50,51
3-) Teşhid (şâhid-şâhida olarak 3 yerde): Bakara 2/143; Nahl 16/89; Müzemmil 73/15
4-) Tenzir-Tebşir (beşiren-neziren olarak 8 yerde): Bakara 2/119; A’râf 7/188; Mâide 5/19; Hûd 11/12; İsrâ 17/105; Meryem 9/57; Furkân 25/56; Fâtır 35/24
5-) Tenzir-Tebşir-Şâhid (2 yerde): Ahzâb 33/45; Fetih 48/8
6-) Beşiren-Neziren-Daiyen (1 yerde): Sebe’ 34/28
7-) Daiyen (Çağırıcı) (1 yerde): Kasas 28/87
8-) Dâvetçi (2 yerde): Ahzâb 33/46; Şûrâ 42/15
9-) Hidâyet rehberi (hâd olarak 1 yerde): Ra’d 13/7

İnsanoğlunun Dünyasında, Dininde, Âhiretinde Büşrâ BAĞı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Beşâret bUYruğu:

يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا وَبَشِّرُوا وَلاَ تُنَفِّرُوا
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!.” Buyurmuştur.
(Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6.)

BeşâretimİZin El BERR celle celâluhu BAĞI olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize sonsuz Salât u Selâm OLsun!.

Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim


Bizler RABBu’l-Âlemine mutlaka KUL Olmak için;
ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’e Teslim, İman, Tâbi’ oluş ve İtaat edebilmek için Akıl sahibi İnsan olarak ilk önce Bizim gibi ABDULLAH Olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Teslim, İman, Tâbi’ oluş ve İtaat etmeye;

Muhtaçız: Fakriyyet içindeyiz-muhtaç yaratılmışız ki denenelim.
Mecburuz: Acziyyet içindeyiz-cebren olmakta OL-ANlar.
Me’muruz: İzzet Sahibince kendisi karşısında Zilliyyet içindeyiz Emredilmişiz.
Mahkûmuz: Varlığımız İlahî SeBeBlere dayanır İllet içindeyiz HÜKMedilmişiz…

MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, tüm hayatında dost-düşman herkesce MuhaMMedünü’l- Emîn İsmiyle vasıflandırılmış ve Emânetimizi en EMÎNE SALL etmemimizi EMRetmiştir Kur'ân-ı Kerim’imiz açık Âyat-i Celîleriyle;

1- “ALLAH ve Resûlüne Teslim olunuz!” EMRullahı ile Müslümanlığın, (bknz. Ahzâb 33/56)

2- “ALLAH ve Resûlüne İman ediniz!” EMRullahı ile Mü’minliğin, (bknz. Nur 24/62; Hucurât 49/15; Hadid 57/7, 19, 21; Mücâdele 58/4;Saff 61/11; (Fetih/9, 13)

3- “ALLAH ve Resûlüne Tâbi olunuz!” EMRullahı ile Veliyyullahlığın, (Enfâl 8/24.)

4- “ALLAH ve Resûlüne İtaat ediniz!” EMRullahı ile Ehlullahlığın, (bknz. Âl-i İmrân 3/132; Nisâ 4/59, 69, 80; Mâide 5/92; Enfâl 8/1, 20, 46; Tevbe 9/71; Yûsuf 12/109; Nur24/52, 54, 56; Ahzâb 33/71; MuhaMMed 47/33; Feth 48/17; Hucûrat 49/14; Mücâdele 58/13; Tegâbûn 64/12.)

Tahkik Tevhid ve Şehâdette tek İşaret Noktasıdır Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
NeFS, RABBini ancak ve ancak;
Kur'ân-ı Kerim’imizde: “ALLAH’a ve Resûlu’üne; Teslim olunuz, İman ediniz, Tâbi olunuz, İtaat ediniz!” EMRettiği, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in;

MuhaMMedî Şuurunu BİLip,
MuhaMMedî Nûrunu BULup,
MuhaMMedî Sürurunda OLup,
MuhaMMedî O-NUR-nu YAŞAmadan,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de BİZ,
ALLAH celle celâlihu da BİR OL-madan
Ham AKLın labirentlerinde kısır dönğü olur koskoca HaYyat ALLAH celle celâluhu korusun ve BİZe inâyet, hidâyet eyleyleyip Selâmet ihsan buyursun inşae ALLAH!..

BİZleri insan Sûretinde ve Akıl ni’metiyle yaratan ALLAH celle celâluhu’ya EMRedilen KULluğu YAŞAyarak ŞÂHİdi olabilmek için,
MuhaMMed-Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin kadir ve kıymetini bilerek Kur'ân-ı Kerimimize kalb Kulağımızı verip DUYalım ve Uyalım inşae ALLAH!
Mü'minler İçin Nefislerinden Daha İleridir:

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---En nebiyyu evlâ bil mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ûlûl erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi minel mu’minîne vel muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ(ma’rûfen), kâne zâlike fîl kitâbi mestûra(mestûren): Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır-önceliklidir ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitapta yazılmış bulunmaktadır.”
(Ahzâb 33/6)

Nebe' : faydası büyük olan ve onun sâyesinde bilgi ya da kanâat oluşan haber.
Nebî' : selim akılların kabul edebileceği haber getiren, haberci.
Nübüvvet : yücelik peygamberlik.
Tebûk seferine çıkmak emrini alan bazıları "ana-babamıza danışacağız"dediklerinde bu âyeti celile inzâl olmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Üç şey vardır ki bunlar kimde bulunursa o kimse imânın tadını bulur : Bir kimseye ALLAH ve Resûlü, başkalarından daha sevgili olmak.Bir kimse sevdiğini yalnız ALLAH için sevmek.Bir kimseyi ALLAH küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmekten, ateşe atılmaktan ikrah (tiksinme) ettiği gibi ikrah etmek (iğrenmek) " buyurmuştur.
(Enes (ra) dan, Müslim,Îmân 67 (43)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Hiçbir kul ben kendisine ehlinden, malından ve bütün insanlardan sevgili olmadıkça imân etmiş sayılamaz." buyurmuştur.
(Enes (ra) dan, Müslim,Îmân 69 (44)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Sizden hiçbiriniz, ben kendisine çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça imân etmiş olamaz" buyurmuştur.
(Enes (ra) dan, Müslim,Îmân 70)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "El mer'ü mâa men ehabbe : kişi sevdiği ile beraberdir." buyuruyor. "Ne zaman?" Bir Bedevî gelip "Yâ Resûlullah (sav) kıyâmet ne zaman?" diye sorunca, Resûlullah (sav) : "Onun için ne hazırladın?" diye soruyor. Bedevi ise : "Çok namazım ve orucum yok; ne varki ben, ALLAH (cc) ve Resûlünü (sav) seviyorum!" deyince, "Kişi sevdiği ile beraberdir" buyuruyor.
(Buhârî, Edeb-96;Mûslim, Birr-165 (4/2034)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayattayken ve herkesin malı emrine verilmişken, Hakk'a yürüyüşünden sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in malı tüm mü'minlere mîrâs olmuştur.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e Yardım Etmek Emredilmiştir

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne): Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.”
(A'râf 7/157)

إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahrecehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fîl gâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferûs suflâ, ve kelimetullâhi hiyel ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun): Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”
(Tevbe 9/40)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ
Resim---Yâ eyyuhellezîne âmenû in tensurûllâhe yensurkum ve yusebbit akdâmekum: Ey imân edenler! Eğer siz ALLAH'a yardım ederseniz o da size yardım eder ve ayaklarınızı kaydırmaz..."
(Muhammed 47/7)

ALLAH Tealâ'ya yardım: Hizbine-Hizbullaha, peygamberine, dinine ve Zâtına demektir.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem nübüvvetini ilân ederken hac mevsiminde (Mekke'ye çeşitli yerlerden) gelen insanlara kendisini takdim ederek : "Beni kavmine götürecek kimse yok mu? Çünkü; gerçekten Kureyş Beni, RABB'imin kelâmını tebliğ etmekten men ediyor! (alıkoyuyor)." buyurmuştur.
(Câbir bin Abdillah (ra) dan; İbni Mâce, Mukaddime 201)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kendiliğinden Sorumluluk Yüklememiştir:

قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُتَكَلِّفِينَ
Resim---Kul mâ es’elukum aleyhi min ecrin ve mâ ene minel mutekellifîn(mutekellifîne): De ki : Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben mütekellifinlerden (tekellüf eden, külfetli ve zahmetli bir iş tutan ve başka bir türlü görünen yapmacık olan) de değilim."
(Sad 38/86)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e Kolaylık Verilmiştir:

أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
Resim---E lem neşrah leke sadrek (sadreke) : Biz, senin göğsünü yarıp genişletmedik mi?”
(İnşirâh 94/1)

وَوَضَعْنَا عَنكَ وِزْرَكَ
Resim---Ve vedagnâ anke vizrek (vizreke) :Ve yükünü indirip atmadık mı?
(İnşirâh 94/2)

الَّذِي أَنقَضَ ظَهْرَكَ
Resim---Ellezî enkada zahrek (zahreke) :Ki o, senin belini bükmüştü;
(İnşirâh 94/3)

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ
Resim---Ve refa’nâ leke zikrek (zikreke) : Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi?
(İnşirâh 94/4)

فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
Resim---Fe inne maal usri yusra (yusren) : Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır.”
(İnşirâh 94/5)

إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
Resim---İnne maal usri yusrâ (yusren) : Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.”
(İnşirâh 94/6)

فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ
Resim---Fe izâ feragte fensab: Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya devam et.
(İnşirâh 94/7)

وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
Resim---Ve ilâ rabbike fergab: Ve yalnızca Rabbine rağbet et-yönel!.”
(İnşirâh 94/8)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e Salâvât (ulaşım, vuslat, dua) Emredilmiştir :

Azîz kardeşim, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz üzerine salâvât getirmek her müslümana farzdır.
Ve âyet-i celilelerle sabittir.
Fıkhî konu olmakla beraber İsm-i Şerîfi anılınca peygamberimiz MUHAMMED aleyhi's-selâm'ı sıla : kavuşum ricâmızı ederiz.

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne ale'n-nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, ALLAH ve melekleri Peygambere SALL ederler. Ey îman edenler, siz de ona SALL edin ve tam bir TESLÎMİYET-le ona SELÂM verin!.”
(Ahzâb Sûresi, 33/56)

Salâvât, bilene (ehline) farz-ı ayndır.
Salâvât, kısaca ve kesin olarak :
"ALLAH'ım!
Beni; MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin İnancımda ŞUURUnu BİLmek-Amelimde NÛRUnu BULmak- Ahlâkımda SüRURUnda OLmak ve Hâllerimde-değişmez huyumda ONURUnu YAŞAmakla MuhaMMedî OLuşumun Şerefine SALLet- ERdir."duamızdır.
Asla MuhaMMedîleşmek dileğidir.
Muhterem, Mübârek, Müstesna, Muazzam, Muhteşem ve Mukaddes Muhammed Aleyhi's-sâlatü ve's-selâm'a;
AKan suyun deryaya isalesi (ulaşımı, akımı) gibi kavuşup, O'nun; söz, fiil, ahlâk ve hâlleriyle hâllenip MuhaMMedî OLşuûruyla buluşmaktır.
Her emir, vücûb ifâdesi olup vâcibtir.
Salâvât; ALLAH Tealâ'nın EMRinin işlenmesi ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in HAKKının ÖDEnmesidir.

ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in zikrimize hâşâ ihtiyacı olduğundan dolayı değildir.
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'i zikr edişimize sebeb, emirdir.
Sistemin ve kulluğun gereğidir. Salâvât da böyledir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ihtiyacını ALLAHÜZÜ'l-CELÂL görmüştür.
Muhtaç olan kendimiz olup; ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e tâbi' olabilmek için önce Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e tâbi' olmaya; Me'mur, Mecbur, Muhtaç ve Mahkûmuz.
Bunun için ise 7 letâifimizle birlikte BizZÂT buluşmamız lâzım ve lâyıkıdır.
Yaşayan bir insan için tasavvufun BİRliği, DİRİliği ve Diriliği, bu bağlantıyı kurmak hüneri, çabası ve azmidir.
Bu ise ihtiyârî ve keyfî olmayıp mecburîdir.

Sistemin; selâmeti, rahmeti ve velîyy-i ni'meti olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e saygı ve teslimiyyetin yolu salâvâttır.
Salâvâtı dar anlamda "dua"diye târiflemek ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için bir şeyler istediğini sanmak ilm ve edeb eksiklilğindendir.
İşin aslı âcizâne;
Buz Dağı (Benlik Dağı) olan insan NEFSinin i'tidal üzere eriyip; Terbiye, Tezkiye, Tasfiye ve Tecliye işlemleri sonunda pırıl pırıl, tertemiz ZemZem gibi SILAya SALL Ederek-akarak (salâvât arz ederek) Rahmet deryasının sûrekli SALLÂTına kavuşmaktır.

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ ve salli aleyhim, inne salâteke sekenun lehum, vallâhu semîun alîm(alîmun): Onların mallarından bir sadaka al ki onunla kendilerini hem temizler hem de arındırırsın. Ve salli aleyküm : onlara salât et. Şüphesiz ki senin salâtın onlar için sükûnettir. ALLAH işitendir, bilendir." (Tevbe 9/103)

Sekînet : sakinlik, kararlılık, rahatlık, gönül rahatlığı, kalb yatışkınlığıdır.

Salât, duadır da...
Ne var ki bu dua Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salât olunca binbir dilekli dua değil de tek dilekli dua olur.
Bu tek dilek ise hem yukarıdaki âyet-i celiledeki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in duasına salâtına, salâtla isal ve kavuşma dilekçesi, arzu ve azmidir.
Mevali : mevlâlardır. İnsanoğlu câhil kalırsa; emvâli (mallar) mevâlisi (efendileri), insanlar da mallarının köleleri olur ve kıble karışır.
İlk sözüne (Ahdullah'a) sadakat sadakası sorulur...
Kulun zâhirinin tâhiriyesi ve bâtının tezkiyesinin; işinin uzman ustası olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in işi ve mârifeti olduğu beyân buyuruluyor.
Sonsuz noktada kıyısı olan umud ummanı gibi heran; salât-ı Resûlullah, her damlayı çağırıyor ve ümmetini tevhid bileliğine dalga dalga sesliyor...
Selâmetin, sükûtun, sükûnetin ve emniyetin; özdeki emânetin emniyetçisi Muhammedü'l-Emin Aleyhi's-salâtü ve's-selâm'ın sılasında olduğunu ezelî ve ebedî Ezân-ı Muhammediyye ile ilân edip duruyor...
Evet, kimisi : "Semiğnâ ve ateğnâ!: duyduk ve uyduk!"(Bakara 2/285) diyor;
Kimisi de "Semiğnâ ve aseynâ: duyduk ve isyân ettik!" (Bakara 2/93; Nisâ 4/46) diyorlar...
Tevhidullahı Tercih edip etmemek ise insan sûretinde ve aklı olanların bileceği iştir artık..

Sallallahu Aleyhi ve Sellem : “ALLAH'ın salât ve selâmı O'na olsun!” demektir.


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayattayken ULAŞımda ve Şehâdetine iştirakte bir husus var ki şehâdetin esası olan :

"Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah" Ulûhiyyet Tevhididir TEMELdir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salâvâtın temeli ise "Allahümme salli âlâ Muhammedîn ve sellim"dir.
Lâfzullah, ALLAH celle celâluhu harf-i târifsiz ve tüm esmâü'l-hüsnâyı kendisinde cem eden câmi'dir.
"Yâ RABBi salli, Yâ Rahmân salli" lâfızlarının kullanılmayışı İslâm Dininin iğnenin ucu gibi son ucunda Resûlullah'ın tebliğine tâbi' olma ve Ulûhiyyet Tevhidinin bulunmasıdır.
Bunca mahlûkatın, olan takdiratın, insanın, imânın, ibâdetin, itâatin ve hayatın sonucu; bir şehâdet cümlesinin olup-olmayışına çıkmasıdır. Son söz, ilk sözü tasdikledi ise mesele yoktur...
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ism-i şerîfi de esastır; çünkü MUHAMMED ismi de câmi' olup, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin isimlerine ve âlemlerine câmi'dir ve Kur'ânîdir.
Kur'ân-ı Kerîm'de 4 sûrede geçmekte ve 4 âleme işarettir.
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ism-i şerîfi ile bu âlemi bir beşer olarak şereflendirmiştir.
Bedenî bir insan oluşu ise en mükemmel durum olup zâhirde mevcûd olmakla, bâtını, evvelî ve âhirî zâten özünde cem' dir.
Belki anlatmam yetersiz kalıyor olabilir...
Şöyle anla ki sana bakarsak, şu anda seni görürüz.
Sende, geçmişine bakarsak; babanı, dedeni ve neticesi Âdem aleyhi's-selâm'ı görürüz...
Sende, geleceğine bakarsak; oğlunu, torununu ve kıyâmete kadar neslini görürüz.
Sen; şu anda zâhir olmakla, bâtınını, geçmişini (evvelini) ve geleceğini (âhirini) üzerinde taşımaktasın.
Şunun için arza çalıştım ki İslâm Dininde ve MuhaMMedî Metodda hiçbir şey uydur-kaydır değildir.
Bir yere varamayış, yolunu bilemeyiştendir.
Bu iş tasavvuf işidir.
Tasavvufun anayasanının bir maddesi de : "Kan et dava etme!"dir.
Neden ? Çünkü tasavvuf dava mesleği değil dua (sall) meşrebidir.
Selâmla birbirimize, salâvâtla Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e ve salâtla (namaz olan) ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e kavuşuruz. (Sıla ederiz.)
Et tırnak gibi MuhaMMedî BİLEliğin BİZliğine, BİRRine ve bereketine ulaşırız.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Bana selâm veren her müslümanın selâmını almak üzere ALLAH ruhumu bana geri verir." buyurmuştur.
(Ebu Dâvud)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kim bana bir defa salât-ü-selâm getirirse, ALLAH Tealâ'da ona 10 defa salât eder." buyurmuştur.
(Darimî, Rikâk 58 (2/317)

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yeryüzünü şereflendirdiğinde, tüm varlık ona hâliyle selâm ve saygısını herkesin duyacağı tarzda bildirirdi.

Resim---İmâmı Alî (keremullahi veche) : "Resûlullah (sav)'le Mekke'de idim. Beraberce bir tarafına gitmiştik. Onun karşısına çıkan her ağaç, her dal ona selâm veriyor ve"ALLAH'ın selâmı üzerine olsun ey ALLAH'ın Resûlü!"diyordu.
(Tirmizî, Menâkib 8/3630)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Mekke'de bir taş var, peygamberlik geldiği zaman günler boyu bana selâm verdi. Şu anda o taşı biliyorum." buyurmuştur.
(Câbir İbni Semure (ra) dan; Müslim, Fezail 2-2277; Tirmizî, Menâkib 7/3628)

Resim---Bir bedevi gelerek Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e : "Senin ALLAH elçisi olduğunu ne ile bileyim?" dedi. Resûlullah (sav) : "Hurma ağacından şu salkımı çağırmamla. O benim ALLAH'ın elçisi olduğuma şehâdet eder!" buyurdu ve onu çağırdı. Salkım ağaçtan inmeye başladı. Resûlullah (sav)'in yanına düştü ve : "Esselâmü Aleyke yâ Resûlullah!" dedi. Sonra Resûlullah (sav) ona : "Haydi yerine dön!" diye emrettiler. Salkım yerine döndü ve eski yerine kaynadı. Bedevi müslüman oldu."
(İbni Abbas (ra) dan; Tirmizî, Menâkib 9-3632)

İnsanın ömründe bir kere Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salâvât getirmesi farz-ı ayndır.
Bir çok eserde her anılışımda salâvât getirmek vâcibdir, denilmiştir.
İmâm-ı Şâfiî ve İmâm-ı Hanbel Hazretleri namazın farzlarından birisi olarak, ikinci teşehhüd miktarı oturuşta (Ka'de-i âhirinde) salâvât okumayı da saymışlardır.
Okunmaz ise namazın iâdesine hükmetmişlerdir.
İmâm-ı Azam ve İmâm-ı Mâlik Hazretleri ise, ikinci teşehhüdde salâvât getirmek kesin sünnettir buyurmuşlardır.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Muhakkak insanların kıyamet gününde benim için en makbulu bana en çok salavat getirenleridir." buyurmuştur.
(Abdullah İbni Mes'ud (radiyallahu anhu)'dan; Tirmizî;İbni Hibban; Askalânî, Bûlüğü'l-Merâm 1583/1344)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Ragime enfü raculin zükürtü indehu felem yusallî aleyye : yanında adım zikrolunup da bana salâvât getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün!" buyurmuştur.
(Tirmizî,Daavat 100;İ.Ahmed II/254)

Resim---Ebu Mes'ud el Bedri (ra) dan :
"Biz Sâd bin Umade'nin meclisinde iken Resûlullah (sav) yanımıza geldiler. Beşir ibni Sâd' :"Yâ Resûlullah! ALLAH Tealâ bize sana salât okumamızı emretti. Sana nasıl salât okuyabiliriz?"diye sorunca Resûlullah (sav) : "Allahümme Salli alâ Muhammed'in ve alâ âli Muhammed kemâ salleyte alâ İbrâhim'e ve bârik alâ Muhammed'in ve alâ âli Muhammed'in kemâ bârekte alâ âli İbrâhim'e inneke Hamîdûn mecîd." söyleyin buyurup ilave ettik ki : "Selâm da bildiğiniz gibi olacak." buyurmuştur.
Bu hadis-i şerîfin başka bir rivâyetinde ise : "Allahümme salli alâ Muhammed'in ve âli ezvâcihi ve zürriyetihi"
yer almaktadır.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "ALLAH Tealâ benim için iki melek görevlendirmiştir. Ben bir müslümanın yanında anıldım da bana salâvât getirdi mi, mutlaka o iki melek ona : "Gafarallahu leke : ALLAH seni bağışlasın!" derler. ALLAH Tealâ ve diğer melekler de o iki meleğe cevap olarak : "Âmîn!" derler. bir müslümanın yanında adım zikrolunduğunda da bana salâvât getirmediğinde mutlaka o iki melek : "ALLAH seni bağışlamasın!" derler. ALLAH Tealâ ve diğer melekler de o iki meleğe cevap olarak : "Âmîn!" derler." buyurmuştur.
(Buhârî, Davaat 31,32;Müslim,Salât 65,66,69;Tirmizî, Vitr 20; Ebu Dâvud, Salât 179; Nesâî, Seh 49,50,54; Muvatta,Sefer 66,67 vd.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "ALLAH Tealâ'nın yeryüzünde seyahat eden öyle melekleri vardır ki onlar ümmetimden Bana olan selâmı ulaştırırlar." buyurmuştur.
(Tirmizî ve İbni Hibban sahihinde)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kıyâmet günü insanların Bana en yakın olanı (evlâ'n-nâs) üzerime en çok salât getirenidir." buyurmuştur.
(Tirmizî ve İbn Hibban)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kim benim üzerime bir defa salâvât getirirse ALLAH Tealâ, onun üzerine 10 salâvât getirir. Kim benim üzerime 10 salâvât getirirse ALLAH Tealâ onun üzlerine 100 salâvât getirir. Kim benim üzerine 100 salâvât getirirse ALLAH Tealâ onun iki gözü arasına nifâktan ve ateşten kurtuluş berâtı yazar ve onu kıyâmet günü şehîdlerle beraber (cennette) iskân eder." buyurmuştur.
(Tirmizî, El Mu'cem'inde)


Ahmak kişi kendini bilmez, hayatı bilmez, nereden gelip nereye gittiğine bakamaz, "acaba!"lar içinde bocalar durur.
Tâ ki canı çıkıncaya kadar.
Âlim ilme ciddî bir çaba ile ulaşır.
Ârif irfâna çİLE ile ulaşır.
Âşık Hakk celle celâluhu'ya BİLe ile ulaşır...
İLE” lik yüzük-parmak gibiliktir
BİLE” lik et-tırnak gibiliktir…
Kuru lâfla peynir gemisi yürümez.
SEVen SEVdiğinin EMRinde olur.
Onun her arzusunu baş tacı eder ve BİLElilğine canını vererek aşkının bedelini en kıymetli canıyla öder de şâhid olur, şehîd olur.
Sistemin evvelinde (başlangıcında) ve âhirinde (sonucunda) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır.
Onun içindir ki;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bana ve benim ehli beytime salat-ü selam getirmedikçe, dua, Cenab-ı Hakk’a perdelidir.” buyurdu.
(İbni Mes’ud radiyallahu anhudan; Taberanî)

Resim---Fadale İbnu Ubeyd radiyallahu anhu: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dua eden bir adamın, dua sırasında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salat ve selâm okumadığını görmüştü. Hemen: "Bu kimse acele etti" buyurdu. Sonra adamı çağırıp: "Biriniz dua ederken, Allahu Teala'ya hamd-u send ederek başlasın, sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 'e salat okusun, sonra da diledigini istesin" buyurdu.
(Tirmizî, Da'avat 66, (3473, 3476); Ebu Davud, Salat 368, (1481); Nesai, Sehv 48, (3, 44)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Dua sema ile arz arasında mevkûftur (durdurulmuş, tutuklu, bağlı). Ta ki senin peygamberinin üzerine salâvât getirinceye kadar-Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez. “Beni hayvana binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salat okuyun!” buyurdu
(Ömer radiyallahu anhu’dan; Tirmizî, Salat 352, (486)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Yanında anıldığım kimse bana salâtta (getirmekte) hata ederse, (kendisi için) cennet yolunda hata etmiş olur." buyurmuştur.
(Taberanî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kim bana bir kere salât-ü selâm getirirse ALLAH ona 10 rahmet eder, 10 hatasını affeder, 10 da derecesini yükseltir." buyurmuştur.
(Enes (ra) dan; Buhârî-Edebde; İmâmı Ahmed, Nesâî, Ebu Yâ'lâ, Beyhâki, Hâkim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Cuma günü Bana çok selât-ü-selâm getirin. Çünkü Cuma günü Bana selât-ü-selâm getirenin (selât-ü-selâmı) mutlaka Bana arz edilir." buyurmuştur.
(Ebi Mes'ud (ra) dan; Hâkim-Müstedrek; Beyhâki-Şû'abü'l-imân da; ayrıca İmâmı Ahmed, Ebu Dâvud, İbni Hibban)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Bana getirilen selât-ü-selâm sırat üzerinde bir nur olacaktır. Kim Cuma günü bana 80 kere selât-ü-selâm getirirse 80 yıllık günâhları bağışlanır." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Dârekutnî-Sünen, ve İbn Şahin)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Cuma günü, günlerinizin en fâziletlilerindendir. O günde benim üzerime selâtı çokça getirin. Zirâ, sizin salâvâtınız bana arz olunur. Ashab : "Yâ Resûlallah! Siz toprak olmuş hâlde iken bizim salâvâtımız size nasıl arz olunur?" diye sorulunca Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "ALLAH, peygamberlerin cesedlerini yemeyi, (çürütmeyi) Arz'a (yeryüzüne) haram kılmıştır." buyurmuştur.
(İmâmı Ahmed; Ebu Dâvud; İbni Mâce, Sünen 1085-1636-637; Ebu'd Derdâ; İbni Hibban; Hâkim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar"Ashabı Güzin soruyor : "Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?" Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Allahümme salli âlâ Muhammed'in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve'n- nebîyyü'l-ümmiyyi" salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur." buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü'l-Usûl)

Hânefi mezhebimize göre ömrümüzde bir defa Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salâvât okumak farz, anıldığında salâvât okumak vâcib, namazda salâvât okumak sünnettir.
Diğer vakitlerde müstehab (sevilen, beğenilen, sevâba sebeb olan) dir.
Salâvât Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e ulaşım sebebi olup, RABB'ımız celle celâluhu bizlere tergiben ve teşviken, salâvâtı tam teslimiyetle emretmiştir.
Salâvâtı şerîfe okumanın çok ilginç bir hususiyeti vardır ki ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL, kulunun hiçbir ibâdetine ve ameline bizzâtihi katılmaz.
Ancak bir kimse salâvât okumaya başlayıp da : "Allahümme salli..." dediği anda, ALLAH Tealâ, melekleri ve tüm sistem o kimse ile birlikte salâvâta girer...
Sünnetullah budur...
Kişi namaz kılarken RABB'ısının huzurundadır.
Salâvâtta da huzurundadır.
Ancak, salâvâta ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in ve meleklerinin de iştiraki Habibullah'a İhsânullahtır.
Onun için dualarımızı salâvâtı şerîfeye sarmamız, önünde ve arkasında salâvât (Resûlullah Sallallahu aleyhi ve sellem'e ulaşım arzumuzu izhar) istenmiş ve işimiz kolaylaştırılmıştır hamdolsun!..



ResimTenezzül ve Tevazuda eşsiz örnek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Bilal -i Habeşiye hitaben: Ey Bilal! Namaza ikamet et ve bizi namazla rahatlat (erihnâ bihâ) buyurmuştur.

(Ebu Davud, Edeb, 78.)

Resim---Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına bir adam gelir ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle konuşmaya başlar, ancak konuşma esnasında adamın korkudan omuzlarının arası titremeye başlar. Durumu anlayan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sakin ol, korkma! Ben bir kral değilim. Ben, tuzlanıp güneşte kurutulan et yiyen bir kadının çocuğuyum.” buyurur.
(İbni Mâce, Et’ıme, 30.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Acemlerin, birbirlerini büyülttükleri gibi, siz de beni büyültmeyin!” buyurur.
(Ebû Dâvud, Edeb 152; İbn Hanbel V/253, 256).

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim, insanların, kendisi için ayakta divan durmalarından sevinç duyarsa, cehennemdeki yerini hazırlasın buyurur.
(Tirmizi, Edeb 13)

Resim---Muâz b. Cebel, Şam'dan dönüşünde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e secde etmişti. Bunu gören Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu nedir yâ Muâz?” diye sorunca: Ey Allah'ın Resulü! Şam'da hıristiyan halkın, rahiblerine secde ettiklerini gördüm; bunu peygamberlerinden naklediyorlardı. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Bu, peygamberlere iftiradır. Şâyet, bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, üzerindeki hakkından dolayı kadının kocasına secde etmesini emrederdim. Ey Muâz! Allah'tan başka kimseye secde edilmez!”

(Ebû Dûvud, Nikâh 40; Tirmizî, Radâ 10; İbn Mâce, Nikâh 4; İbn Hanbel lV/381, VI/76)

Sa'd b. Muâz Meclis-i MuhaMMed'e Yahudiler hakkında hüküm vermek üzere gelmişti.
Sahabenin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi gördüklerinde ayağa kalkma âdetleri yoktu.

Resim---Hattâ Enes b. Mâlik der ki: İnsanların, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den daha çok sevdikleri bir kimse yoktu; buna rağmen O'nu gördüklerinde ayağa kalkmazlardı. Çünkü, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in bunu hoş görmediğini bilirlerdi. Fakat, uzaktan gelen birine, o kimseyi karşılamak üzere ayağa kalkarlardı. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, İkrime için ayağa kalkmış ve Sa'd b. Muâz gelirken, Ensâr'a: Büyüğünüze kalkınız buyurmuştu.

(Buhârî, Edeb 144, İsti'zan 26; Ebû Dâvud, Edeb 144: İbn Hanbel VI/142)

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

Rasûlullah MUHAMMED sallallahu aleyhi ve sellem’in KRONOLOJİK HAYATI

m.s. 571- Fil Olayı Habeşistan'ın Yemen Valisi Ebrehe, Kâbe'ye saldırdı
20 Nisan 571- İnsanlığın en büyük önderi Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem doğdu
575 - Dört sene süt annesi Halime'nin yanında kaldıktan sonra ailesine dönüşü
576 - Annesi Amine ve hizmetçileri Ümmü Eymen ile birlikte Medine'ye gidip babasının mezarını ziyaret etmesi ve dönüşte Ebvâ'da annesinin vefâtı
578 - Dedesi Abdulmuttalib'in vefatı ve amcası Ebû Talib'in himâyesine girmesi
583 - Amcası Ebû Talib'le Suriye'ye ticaret kervanıyla gitmesi ve Busra'da Bahîra'nın, bu genç çocuğun beklenen son Peygamber olabileceğini sezmesi
588 - Diğer amcası Zübeyr ile Yemen seyahati
591 - Kureyş-Hevâzîn arasında dört yıl süren Ficar harbinde tarafsız kalması ve Hılf’ûl Fudûl Cemiyeti'ne girmesi, bununla hep iftihar etmesi
595 - Hz Hatice'nin kervanını Şam'a götürmesi, Meysere'nin Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e hayranlığı
596 - Hz Hatice ile evlenmesi, Ebû Talib’in nikâh töreninde konuşması
598 - Oğlu Kasım'ın doğması (Kendisine Ebul Kasım denilmesi)
599 - Hz Ali’nin doğması
600 - Kızı Zeyneb doğdu,
604 - Kızı Rukiye doğdu,
608 - Kızı Ümmügülsüm doğdu
608 - Muhammed’ül Emîn denilen Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Kâbe hakemliği
610 - Hira mağarasında (Ramazan ayında Kadir Gecesi’nde) ilk vahyin gelişi, peygamber oluşu En yakınlarını İslâm'a davet etmesi Hz Hatice, Hz Ebubekir,Hz Ali ve Hz Zeyd’in müslüman olmaları *Kızı Hz Fatma'nın doğumu
613 - Üç yıl gizli davetten sonra Safâ Tepesi’ne çıkıp açıktan davete başlaması
615 - Müşriklerin ağır baskıları üzerine Hz Ömer liderliğindeki 14 müslümanın Habeşistan'a hicreti Putperest müşriklerin zulüm ve işkencelerini iyice artırmaları üzerine müslümanların Dâr’ul Erkam’a sığınmaları
616 - Hz Hamza ve Hz Ömer'in müslüman olmaları
- İran Hükümdârı Perviz’in, Suriye ve Mısır'ı zabtetmesi
617 - Hz Ali'nin ağabeyi Cafer- i Tayyar liderliğindeki (13 kadın, 77 erkek) 90 müslümanın ikinci Habeşistan hicreti Müşriklerin muhacirleri geri istemesi
- Habeş Necâşî’sinin, Hz Câfer’in okuduğu ayetlerden etkilenerek, bunu reddetmesi
- Kureyş kabilesinin Haşimoğulları'yla münâsebeti keserek boykot ilanı
619 - Kureyş’in üç senelik ablukayı kaldırması Hz Hatice ve hemen peşinden Ebû Talib'in vefatı Müslümanların sevinçle üzüntüyü bir arada tatması (Hüzün Yılı)
620 - Peygamberimizin İslâm'a davet için Taif'e gitmesi Ağır hakaretlere uğrayarak Mut’im bin Adiy himâyesinde geri Mekke'ye dönmesi
- İsrâ ve Mi'rac Olayı Allâhu Zülcelâl’in Peygamberimizi onurlandırması
- Peygamberimizin hac münâsebetiyle dışarıdan gelen yabancılarla görüşmesi
- I Akabe Biatı Medineli (Yesribli)12 kişinin müslüman olması Beş vakit namaz farz kılındı
621 - II Akabe Biatı Peygamberimiz geçen yıl Medinelilere İslâm’ı ve Kur’an’ı öğretmek için Mus’ab b Umeyr’i göndermişti Mus’ab’ın gayretiyle 75 kişilik Evs ve Hazreçli, Peygamberimizle gizlice buluştu, O’nu Medineye davet etti
622 - Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in, dostu Hz Ebû Bekir’le Mekke'den Medine'ye hicreti Hicrî takvimin başlangıcı
- Rasûlullah'ın Kuba Mescidi'ni yaptırması Ranuna vadisinde ilk Cuma namazını kıldırması ve ilk hutbeyi okuması Neccâr oğullarının Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Medineye götürmesi
- Ebû Eyyûb el Ensârî’nin evinde 7 ay misafir kalması
- Muhacirlerle Ensar arasında kardeşliğin kurulması
- Mekke’de nişanlandığı, Hz Ebubekir’in kızı Hz Aişe ile evlenmesi
- Bizanslıların Suriye ve Mısır'ı İran’dan (Sâsânîler’den) geri alması
623 - Medine'de Mescid-i Nebevî'nin ve Hâne-i Saâdet’in yedi ayda inşâsı
- Ezanın meşrû kılınması İlk nüfus sayımı
- Mescidin önünde fakirleri barındırmak için Suffa yapılması
- Kıblenin Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'dan, Mekke-i Mükerreme’deki Kâbe-i Muazzama'ya çevrilmesi
- Müslümanlarla Yahudiler arasında vatandaşlık antlaşması
- Medine İslam Şehir Devleti' nin ilk anayasasının hazırlanması
- Medine Şehir (site) Devleti'nin kurulması Yönetimin başına Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin geçmesi (Müslümanlar hicretle; ezilen horlanan bir cemaatten devlete geçmişlerdi Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’de yalnızca bir peygamberdi Şimdi ise hem peygamber, hem de bir devlet başkanı idi)
- Cihada izin verilmesi
624 - İslam'da ilk harb olan şanlı Bedir zaferi ve küfrün elebaşısı Ebû Cehil'in öldürülüşü (Yerine Ebû Süfyan’ın geçmesi)
- Ramazan orucunun ve zekâtın farz kılınışı İlk bayram namazı
- Peygamberimizin kızı ve Hz Osman'ın hanımı Rukiye'nin vefatı
- Peygamberimizin kızı Hz Fatma ile Ebû Talib'in oğlu Hz Ali'nin evlenmesi
- Yahudilerin müslümanlara karşı düşmanca harekete başlamaları, münâfıkların türemesi
625 - Uhud harbi, Hz Hamza'nın şehid olması
- Hz Hasan’ın doğumu (Ramazan ayında)
- Peygamber Efendimizin Hz Ömer’in kızı Hafsa ile evlenmesi
- Reci’ vak’ası: İslâm’a davet için çevre kabilelere gönderilen muallimlerden dördünün şehid edilmesi, Zeyd ve Hubeyb’in Mekkeliler’e satılması ve şehid edilmesi
- Bi’r-i Maûne faciası: Necid’e gönderilen 70 muallimin şehâdeti
- Benî Nâdir Gazvesi: Şımaran Yahudilerin sürgün edilmesi
- Hz Hüseyin’in doğumu (Şaban ayında)
- Tercüme işlerinde Yahudilere güven kalmadığından Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in Zeyd b Sabit'e İbrânice öğrenmeyi emretmesi
626 - Dûmetü’l Cendel Gazvesi Suriye'de toplanan eşkıyalar dağıtıldı
- Peygamberimizin Ümmü Seleme ile evlenmesi
- İçki ve kumarın haram kılınması
627 - Hendek (Ahzab) Harbi: Medine'yi kuşatan müşriklerin perişan olmaları
- Hendek harbinde hainlik eden Benî Kureyza Yahudilerin cezalandırılmaları
- Peygamberimizin, halasının kızı Cahş kızı Zeyneb’le evlenmesi
- Müreysî (Benî Mustalık) Gazâsı: Bu kabile Medine’ye saldırmak istediğinden susturuldu Dönüşte ifk (Hz Aişe’ye iftira) dedikodusu yayıldı
- Teyemmüm meşrû kılındı
628 - Hudeybiye Antlaşması Bazı şartları ağır görülen bu antlaşma müslümanlar için siyâsî bir zaferdi Çünkü, bu antlaşma ile Mekke müşrikleri İslam Devleti'ni resmen tanımış oluyorlardı 10 yıllık ateşkes süresi içinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kureyş tarafından emîn olarak tebliğ faaliyetlerini rahatça sürdürebilecekti Bu sayede zamanın hükümdarlarını İslâma davet fırsatını buldu Mektuplar göndererek onları İslâm’a çağırdı (Bizans İmparatoru Heraklius’a, İran Kisrâsı Perviz’e, Mısır Azîzi Mukavkıs’a, Habeşistan Necâşîsi’ne, Yemen Vâlisi Bâzân’a, Bahreyn, Umman, Dımeşk (Şam) ve Yemâme emirlerine elçiler ve mektuplar gönderdi Yemen Vâlisi, Bahreyn ve Umman emîri, Habeş Necâşîsi (gizli) Müslüman oldu Heraklius ile Mukavkıs elçilere iyi davrandı )
- Hayber'in Fethedilmesi Hz Ali'nin dillere destan kahramanlıklar göstermesi, Yahudilerin baş cengâveri (savaşçısı) Merhab'ı bir hamlede yere sermesi
- Fedek Yahudileri’nin vergiye bağlanması
- Bir Yahudi kadının Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem 'i (zehirli etle) zehirleme girişimi
- Peygamberimizin Hz Safiyye ile evlenmesi
- Mut’a nikâhının yasaklanması
- Mekke'den Habeşistan'a göçmüş olan müslümanların Câfer-i Tayyar başkanlığında Medine'ye dönmeleri Necâşi tarafından Peygamberimize gıyaben nikâhlanan Ümmü Habibe vâlidemiz de bu kafiledeydi
- Bizans-İran savaşı İran’da müthiş veba salgını
629 - Hudeybiye Antlaşması hükümlerine göre müslümanların Kâbe'yi ziyaret etmeleri (Umret’ül Kazâ)
- Halid bin Velid ve Amr İbnü’l As'ın müslüman olup Medine’de müslümanlara katılması
- İran’ın Yemen Vâlisi Bazan’ın Müslüman oluşu
- Mu’te Harbi İslam sancaktarı Zeyd bin Hârise, Cafer-i Tayyar ve Abdullah bin Revâha'nın peşi peşine şehit olmaları Halid bin Velid’in askerî dirâyeti sayesinde üç bin kişilik İslam ordusunun, yüz bin kişilik Bizans ordusuna zor anlar yaşatması ve ordunun fazla zâyiat vermeden geri çekilmesi Mu’te Savaşı, Suriye’de müslümanların Bizans'la ilk karşılaşması idi
- Zâtu’s-Selâsil Olayı’nda Amr İbnü’l As’ın kumandanlık etmesi
630 - Mekke'nin Fethi, Kâbenin putlardan temizlenmesi Gâlibin mağlupları toptan affederek dünyada eşine rastlanmayan bir büyüklük göstermesi İşte İslâm İnkılâbı!
- Ebû Süfyan ve oğlu Muaviye’nin Müslüman oluşu
- Huneyn Gazâsı ve Evtas Savaşı
- Taif’in muhasarası, putlarının Ebû Süfyan ve Mugîre’nin eliyle yıkılması
- Savaş esirleri arasında (Halime’nin kızı) süt kardeşi Şeymâ’yı görünce serbest bırakması ve Hevâzîn heyetine bütün esirlerin serbest bırakıldığını bildirmesi
- Savaş ganimetlerinden müellefe-i kulûba (kalpleri islâma ısındırılacak olanlara) hisse verilmesi
- Çevredeki bazı Arab emirliklerine elçiler göndermesi
- Kasîde-i Bürde şairi Kâ'b bin Züheyr'in Peygamberimizin huzuruna gelerek “Bânet Suâdü” diye başlayan meşhur kasîdesini okuması ve "Peygamber etrafı aydınlatan bir meşaledir, her fenâlığı kökünden kazıyan ALLAH'ın kılıçlarından biridir" beytini söyleyince Efendimizin çok memnun olması ve Hırka-i Şerîf’ini hediye etmesi
- Kızı Hz Zeyneb'in vefatı Eşi Mâriye’den oğlu İbrahim’in doğumu
- Mescid-i Nebevîde üç basamaklı bir minber yapılması
- Tebük Seferi Peygamberimizin son gazâsı Bir çatışma olmadı ama çok zor şartlar altında dünyanın en büyük devleti olan Bizans’a karşı 30 bin kişilik bir ordunun gönderilebilmesi askerî ve siyâsî bir zaferdir
- Münafıkların Tebük Seferi'ne katılmaktan kaçınmaları ve toplandıkları fesat yuvası Mescid-i Dırar'ın yıktırılması
- Sulh ve sükûn devresi Elçiler yılı (Senetü’l Vüfûd) 70 kadar kabileye heyetler ve muallimler gönderilmesi, bütün kabilelerden gelen heyetlerin Müslüman olduklarını arz etmeleri
- Sevgili oğlu İbrahim'in vefatı Necâşî için gâib namazı kılması
631 - Hz Ebubekir’in hac emirliği
632 – Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem in (ilk ve son) Vedâ Haccı ve yüz bini aşkın hacıya yaptığı Vedâ Hutbesi İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’nden asırlarca önce insan haklarının ilânı
- Müslümanlığın hemen hemen bütün Arabistan’a yayılması (M Hamîdullah’ın tahminine göre müslümanların sayısı bu sırada 400 000 idi )
- Peygamberimizin Bakî Mezarlığı'na esrârengiz bir ziyaret yaparak âhirete göçmüş mü'minleri selamlaması ve şehidlere duası
- Vefâtından üç gün önce Hz Ali ile Fahd’a dayanarak mescide gelip cemaata namaz kıldırması, ashâbına hayır temennîlerde ve son tavsiyelerde bulunması
Fazîlet dolu nurlu bir hayattan sonra bu fânî âlemden ebedî âleme göç etmeleri ve ruhunun Refîk-i A’lâ’ya (Yüce Dost'a) yükselişi

Mustafa TAŞÇI (Eğitimci-Yazar)
(Nesillerden Nesillere Armağan Sözler Hazinesi” adlı eserinden)



ResimRasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in HAYATI

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
MuhaMMed bin Abdullah- Abdullah oğlu MuhaMMed aleyhisselâm
محمد بن عبد الله
محمد بن عبد الله بن عبد المطلب بن هاشم بن عبد مناف القرشي

Doğumu: 20 Nisan 571 Mekke.
HAKK’a yürümesi: 8Haziran 632 Medine.

صلى الله عليه و سلم
sallallahu aleyhi ve sellem ebeden dâimen..

İslam Dininin peygamberi. Müslümanlar tarafından en son peygamberolduğuna ve kendisine Allah tarafından Kur'an'ın vahyedildiğine inanılır. Mekke'de doğmuş, Veda Haccı'ndan sonra rahatsızlanarak Medine'de vefat etmiştir.

Arabça isimlendirme şekliyle adı MuhaMMed bin Abdullah (Abdullah oğlu MuhaMMed) olarak geçer. Müslümanlar adını andıktan sonra sıkça "sallallâhu aleyhi ve sellem" (Arabça: صلى الله عليه و سلم) cümlesini söylerler. Bu ifade kısaca, "Allah'ın selamı onun üzerine olsun" anlamına gelir.Türk-İslamî literatürde ise Hazreti MuhaMMed (sallallâhu aleyhi ve sellem) olarak yazılır.
MuhaMMed Arabçada "övgü" kökü olan "HaMD" fiilinden türetilmiştir.
Süregelen, hakkı olan övgü alan, her kişice övülen manasına gelir.
Ayrıca özellikle Anadoluda halk tarafından MUSTAFA veya AHMED ismiyle de anılır.
MUSTAFA Arabça'da “en seçkin, elenip en üstte kalan” mânâsına gelir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Resim : Benim ismim Kur’ân’da MuhaMMed, İncil’de Ahmed, Tevrat’ta Ahyed’dir.”
(Nebhânî, Hüccetüllah ale’l-Âlemîn, 108, 112; Halebî, es-Sîretü’l-Halebiye, 1:353; el-Envârü’l-MuhaMMediyye mine’l-Mevâhibü’l-Ledünniyye, s. 143 (İbn-i Abbas’dan r.a rivâyet olunmuştur).

Hazreti İsa aleyhisselâm İncil'de kendisinden sonra Ahmed adlı bir peygamberin geleceğini haber vermiştir.
(Yuhanna, XIV/15-16. 23-27; XV/26: XVl/7-13)

Yahudiler ve Hıristiyanlar ellerindeki Kudsal Kitaplarını Tevrat ve İncil'i zaman içerisinde tahrif-harflerin yerlerini değiştirip oyuncak ettiklerinden MuhaMMed aleyhisselâm ismi gözükmemektedir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Benim birçok isimlerim vardır; ben MuhaMMed'im, ben Ahmed'im, ben o Haşîr'im ki, insanlar benim kademim (yânî izim) üzere haşrolunacaklardır. Ben o Manî'yim ki, Allah benimle küfrü mahvedecektir. Ben Âkıb'ım ki peygamberlerin sonuncusuyum."
(Buharî, Menâkıb 17, Tefsir 61; Müslim, Fezâil 124. 125, 126)

Ahmed, hamd kökünden ism-i tafdil olup “Herkesten daha çok öven (hamdeden) ve herkesten daha çok övülen” anlamlarına gelir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in adı olarak Ahmed, Kur'ân-ı Kerim'de bir defa geçmektedir.

Bu Âleme El EVVEL in AHMED’inin müjdesini İSÂ İbni Meryem aleyhisselâm vermişti Kur'ân-ı Kerim’de:

وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُّصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِن بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim---Ve iz kâle îsebnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye minet tevrâti ve mubeşşiren bi resûlin ye’tî min bagdîsmuhû ahmed(ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn(mubînun) : Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "AHMED" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.”
(Saff 61/6)

Bununla birlikte Yahudive Hıristiyan Kudsal Kitaplarında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin MuhaMMed isminden bahsedilmez.
İslam'a göre bu durum Tevrat ve İncil'in zaman içerisinde tahrif edildiğine ve değiştirildiğine yorulur.
Üstad Bediüzzaman Sâid Nursî kaddesallahu sırrahuya göre İncil'de geçen “Faraklit” ismi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e aittir ve değiştirilmiştir.
(Risale-i Nur: 19. Söz, "Risalet-i Ahmediye; Sonsuz Nur: 1. Cilt)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, 20 Nisan 571'de Mekke'de doğdu ve 8 Haziran 632'de Medine'de (Yesrib) Beşeriyeti HAKK Teâlâya mübârek dudaklarından dökülen: “Allahümme’r- Rafiku-l a’lâ! Er- Rafiku-l a’la!”
ALLAHım! Yüce dost! Yüce dost!” sözleriyle UÇtu GİTti!.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Âişe Radiallâhu anha dan mervi son sözü: "ALLAHım, günâhlarımı bağışla, benden rahmetini esirgeme ve beni refik-i âlâ’ya yerleştir!..." olmuştur.
(Buhârî, Daavât 28; Müslim, Selâm 46)

O çağlarda Arabistan’da erkekler, ilk doğan oğlunun ismini künye yani bir kimsenin nereden ve kimden olduğunu bildiren isim olarak almasından dolayı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de ilk doğan erkek çocuğu Kasım aleyhisselâm’ın ismini küny olarak aldı ve ilk doğan erkek evladının ismiyle “Ebu'l-Kasım” olarak anıldı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Pâk ve şerefli NESLi, İsmâil aleyhisselâm Soyundan, Adnanîler Kavminden olan Kureyş Kabilesinin Haşimoğulları sülâlesidir.

Necib Neseb Silsilesi: “MuhaMMed, Abdullah, Abdulmuttalib, Haşim, Abd-i Menaf, Kusay, Kilab, Mürre, Kâb, Lüeyy, Galib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinane, Huzeyme, Müdrike, İlyas, Mudar, Nizar, Maad, Adnan
(İbn-i Hişam Sire c. 1 s. 12, İbn-i Sâd Tabakat c. 1 s.55-56, Belâzuri Ensabu'l-Eşraf c.1 s. 12, Taberî Tarih c.2 s. 172-180)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : “ALLAH celle celâluhu İbrahimoğullarından İsmâil'i, İsmâiloğullarından Kinâneoğullarını, Kinâneoğullarından Kureyş'i, Kureyş'ten de Beni Hâşim'i, Beni Hâşim'den de beni seçmiştir.” buyurmuştur.
(İbn-i Sâd Tabakat c. 1 s. 20, Müslim Sahih c. 7 s. 58)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 571 yılında Mekke'de doğdu.
Babası Abdullah bin Abdulmuttalib aleyhisselâmdır.
Annesi Medine'nin Hazreç kabilesinden Nennaceler'den Veheb bin Abdumenaf'ın kızı “Âmine” aleyhasselâmdır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem daha doğmadan babası öldü ve yetimlik şartlarını fiilen ve doğmadan yaşadı bu âlemde.
Dedesi Abdülmuttalib torununa o zamana kadar kimseye verilmemiş olan "MuhaMMed" ismini verdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'nin daha serin yayla gibi bir yerinde yaşayan Beni Sa’d Kabilesinden “Halime” Annemize süt Annesi olarak emanet edildi..
(SURUÇ, Salih (2005). Peygamberimizin Hayatı. İstanbul: Nesil Yayınları. c. 1 s.54-68.)

Halime binti Abdullah b. Haris es Sa’diyye Annemizin Kocası, Haris b. Abduluzza b. Rifaa es Sa’di’dir.
Haris’ten olan çocukları; Abdullah Üneyse ve Huzame’dir.
Halime radıyallahu anha, Medine-i Münevvere’de vefat etti ve Cennetü’l-Bâki kabristanlığına defnedildi.
Halîme Annemizin´nin söylediği güzel bir şiiri vardır.
O bu şiirini söyler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de çocukluğunda onunla raks ederdi:

"Yâ Rabbi! O´nu lütfedip verdin, öyleyse bakî eyle! O´nu, yücelt ve yükselt!
Ve O´nun sayesinde düşmanların bâtıl inançlarını söndürüp yok eyle!.
."
(Ebû Abdullah MuhaMMed bin Muallâ el-Ezdî´nin Kitâbü’t- Terkîs)

Yine Halîme Annemiz: “Ben ona sağ mememi verir, o da ondan doyuncaya kadar emerdi. Sonra onu çevirir sol mememi verirdim, o ise ondan emmezdi."
Adaletin Temelini binâ eden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in süt emen bir süt kardeşi daha vardı çünkü!.
(İbn-i Seb’, El-Hasâis; Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mu’cizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/110-111.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, üç yaşına kadar süt annesi Halime-i Sadiyye’nin yanında kaldı, ve daha sonra Mekke Şehrinde Âmine Annemizin yanında oldu.



Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem 4 ya da 6 yaşında iken Annesi Âmine aleyha's-selâm ve yardımcısı Ümm-ü Eymen radiyallâhu anhâ ile birlikte dayılarını görmek için Medîne’ye gittiler.
Bir ay Medîne’de kaldıktan sonra Mekke’ye dönüşte yol üstü “Ebvâ” denilen kurak ve taşlık bir yerde (Cuhfe’den 37 km. uzakta bir Vâdi) Âmine Annemiz sancılandı HAKK’a yürüdü ve orada defnedildi.
Ümmü Eymen radiyallâhu anha Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i Mekke’ye getirip dedesi Abdulmuttalib’e teslim etti.
Dedesi Abdulmuttalib çok yaşlanmıştı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i bakıp yetiştirmesi için, oğlu Ebû Tâlib’e emânet etti.
Ebû Tâlib ve eşi Fâtıma Anne Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme çok iyi baktılar. Fâtıma Anne kendisine çok iyi davrandı; çocukları aç olsalar bile öz oğulları gibi baktı..

Ebû Tâlib’in eşi Fâtıma bint Esed Annemiz çok candandı.
Vefât ettiğinde
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:"Bugün annem vefât etti!" diyerek ona karşı olan sevgisini ifâde etmişti.
Sonra da gömleğini çıkararak ona kefen yapmış ve berâberinde kabre inerek bir müddet mezarında uzanmıştı.
Sebebini sorduklarında,
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
"Ebû Tâlib'den sonra, bu kadıncağız kadar bana iyilik eden hiçbir kadın yoktur. Âhirette, Cennet elbiselerinden bir elbise giymesi için ona gömleğimi kefen yaptım. Kabre ısınması ve alışması için de oraya kendisiyle birlikte uzandım."Buyurduğu rivâyet edilir.
(Süheylî, Ravdü'l-Ünf, 1/112; İbni Abdi'l-Berr, İstiâb, 1/369-370.)

MuhaMMed aleyhi's-selâm 9-10 yaşındayken Ebû Tâlib, ticâret yapmak için gittiği Sûriye’ye onu da götürdü.
Bu seyahatte
Busrakasabasında Bâhira İsimli bir rahibin Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i görünce:O’nun ilerde peygamber olacağınıhaber verdiği rivâyet edilir.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem 18 yaşındayken de amcası Zübeyr ile ticâret kervanıyla Yemen’e gitti.
Bu arada da amcaları ile birlikte Kureyş ve Kays kabîleleri arasındaki Ficar Savaşı’na da katıldı.
Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm’ın Ticâret Kervanlarına İdârecilik yaparak onunla tanıştı. Şam’a yaptığı ilk seferde çok büyük kazanç elde etti.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Ezel-Ebed Müstesnâlığına ÂŞIK olan Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm ANAmız, bizzât kendisi dünürcü olup evlenme teklif etti.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem 25 yaşında civan gibi ve çok genç-yakışıklı idi.
Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm ANAmız ise 40 yaşında Sûriye ve Yemen’e kervanları olan sanki bir Hanım Ağa idi.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ve Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm ANAmız BİRiBİRine öylesine en-çok-pek SEVdirildi ki ebeden EŞLeşen NEFSlere TEK Örnek oLdu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem o devrin olmayanını yaşayarak-yaşatarak Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm ANAmız
HAKK’a yürüyünceye kadar üstüne başka eş almadı.
Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm ANAmızın vefâtından ölümünden sonra bir çok eşi Annelerimiz oldu.
Haticetu’l- Kübrâ aleyha's-selâm ANAmızın en sıcak kucağında, Hatice Hırasında en zor/dar günlerinde
BİZ-BİR-İZi İslâm Dini olarak ortaya koydu.

İnsanlığa beşeriyet Âleminde her hususta tek örnek olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem diğer Annelerimizle de nice güzellikler ve
ÇİLEler yaşadı.. Ve İslâm Dîni Kuralları yaşanarak aktarıldı..
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Fıtrî
MuhaMMedî Yapısı gereği EŞYÂdan bir PUT-a tapınmaya ihtiyaç duymadı ve aslâ kimsenin tapınmasına da karışmadı.

Kur'ân-ı Kerîmimiz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in
RASÛLÎ SeYRini:

Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahîm.


أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ

Resim---E lem neşrah leke sadrek (sadreke) : Biz, senin göğsünü yarıp genişletmedik mi?
(İnşirâh 94/1)


فَمَن يُرِدِ اللّهُ أَن يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإِسْلاَمِ وَمَن يُرِدْ أَن يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاء كَذَلِكَ يَجْعَلُ اللّهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ

Resim---Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu li'l-islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fî's-semâi, kezâlike yec’alûllâhu'r-ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne): ALLAH kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. ALLAH inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir.
(En'âm, 6/125)

Resim---Rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e şöyle sorulmuştu:
"Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, göğüs genişletilir mi?" Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Evet" diye cevap vermiştir. Bunun üzerine onlar:
"Bunun alâmeti nedir?" dediler. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de:
"Aldanma diyârına meyletmemek, ebedîlik yurduna yönelmek ve gelmezden önce ölüm için hazırlık yapmak" buyurdu.
(Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir İnşirah Sûresi)


وَوَضَعْنَا عَنكَ وِزْرَكَ

Resim---Ve veda'nâ anke vizrek (vizreke) :Ve yükünü indirip atmadık mı?
(İnşirâh 94/2)

Vızr, günah yükü.
Yük sırta ağır geldiğinde, sırttan bir
"nakîd", yâni bir gıcırtı (hafif bir ses) duyulur ki bu, hayvanların sırtına yerleştirilen tahteravanın ve semerin, göç yükünün ve kaburgaların sesidir. Yâhut da, üzerine yük vurulduğunda, devenin çıkardığı ses olup bu, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e, günah yükünün ağır geldiğini anlatmak için, mecâzî bir ifâdedir.


الَّذِي أَنقَضَ ظَهْرَكَ

Resim---Ellezî enkada zahrek (zahreke) :Ki o, senin belini bükmüştü;”
(İnşirâh 94/3)


وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ

Resim---Ve refa’nâ leke zikrek (zikreke) : Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi?
(İnşirâh 94/4)


فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا

Resim---Fe inne maa'l-usri yusra (yusren) : Demek ki, gerçekten zorlukla berâber kolaylık vardır.”
(İnşirâh 94/5)


إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا

Resim---İnne maal usri yusrâ (yusren) : Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.”
(İnşirâh 94/6)


فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ

Resim---Fe izâ ferağte fensab: Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya devam et.”
(İnşirâh 94/7)


وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ

Resim---Ve ilâ rabbike fergab: Ve yalnızca RABBine rağbet et.
(İnşirâh 94/8)

Ve Muhteşem SON-UÇ..


وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ

Resim---Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî me'l-kitâbu ve le'l-îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) : (Ey Rasûlüm), işte sana böyle emrimizden bir ruh (Kur’an) vahyettik. (Halbuki daha önce) sen kitab nedir, îman nedir bilmiyordun. Fakat biz o kitabı bir NUR yaptık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidâyet vereceğiz; ve muhakkak ki sen, doğru bir yola (İslâm’a) çağırıyorsun.”
(Şûrâ 42/52)



Haticetü’l- Kübrâ aleyhasselâm’ın amcasının oğlu Varaka Bin Nevfel Hıristiyan'dı ve ilahiyat bilimiyle ilgiliydi.
Tevrat ile İncil'i de kapsayan Kitabı Mukaddes'i anlayarak incelemiş ve Arabça'ya tercüme etmişti.
İleri görüş ve bilimsel sonuçlarıya putları terk edip Hıristiyanlığı kabul etmişti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e nübüvvet geldiği zaman yaşlanmış, gözleri kör olmuş vaziyetteydi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelen vahiyler kesilince ve denge-düzen derdine düşünce ki:

وَالضُّحَى
Resim---Ved duhâ: Kuşluk vaktine andolsun,”
(Duhâ 93/1)

وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى
Resim---Vel leyli izâ secâ : “Karanlığı iyice çöktüğü' zaman geceye,”
(Duhâ 93/2)

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى
Resim---Mâ veddeake rabbuke ve mâ kalâ : Rabbin seni terketmedi ve darılmadı.”
(Duhâ 93/3)

وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى
Resim---Ve lel âhıretu hayrun leke minel ûlâ : Şüphesiz senin için son olan, ilk olandan (âhiret dünyadan) daha hayırlıdır.”
(Duhâ 93/4)

وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى
Resim---Ve le sevfe yu’tîke rabbuke fe terdâ. :Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın.”
(Duhâ 93/5)

وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى
Resim---Ve lel âhıretu hayrun leke minel ûlâ : Şüphesiz senin için son olan, ilk olandan (âhiret dünyadan) daha hayırlıdır.”
(Duhâ 93/4)

وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى
Resim---Ve le sevfe yu’tîke rabbuke fe terdâ. :Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın.”
(Duhâ 93/5)

أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى
Resim---E lem yecidke yetîmen fe âvâ : Bir yetim iken, seni bulup da barındırmadı mı?”
(Duhâ 93/6)

وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى
Resim---Ve vecedeke dâllen fe hedâ : Ve seni yol bilmez iken, doğru yola yöneltip iletmedi mi?”
(Duhâ 93/7)

وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى
Resim---Ve vecedeke âilen fe agnâ. :Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi?”
(Duhâ 93/8)

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ
Resim---Fe emmel yetîme fe lâ takher. :Öyleyse, sakın yetimi üzüp kahretme.”
(Duhâ 93/9)

وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ
Resim---Ve emmes sâile fe lâ tenher : İsteyip dileneni azarlayıp çıkışma.”
(Duhâ 93/10)

وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
Resim---Ve emmâ bi ni’meti rabbike fe haddis. :Rabbinin nimetini durmaksızın anlat.”
(Duhâ 93/11)

Haticetü’l- Kübrâ aleyhasselâm, Bir TENde İki CAN gibi SEVdiği ve ruhuna bastığı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Varaka Bin Nevfel'e götürdü.
Varaka, Resulullahı dinledikten sonra, kendisinin beklenen peygamber olduğunu, geleceğinin Hazreti Mûsâ ve Hazreti İsâ tarafından müjdelendiğini, kendisine gelen meleğin önceki peygamberlere de gelen Cebrâil olduğunu söyledi:“Kavmin seni Mekke’den çıkaracakları zaman keşke sağ olsam da sana yardım etsem!” temennisinde bulundu. Ama bir müddet sonra vefat etti.
İmam İbnu Hacer, onu Sahabî olarak nitelemiştir.


Resim

BİZe “İKRÂ!” BergüZÂRı
Resim HaTice AnAm EfKÂRı
Alnım ALNINla BULuştu
Es SeLÂm Yâ HiRa GÂRı…


Resim''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammedîyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-ÜMMîyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim

EN İÇinde, 1989 Şubatında 2 rekat SALLat nasib olmuştu kızım AHSeNle..
Resim

ilk vahiy gönderilen yer, Mekke’nin 6 km kuzeyinde bulunan Hira dağındaki Meşhur ve Mübârek Mağaradır.
Habibullah Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem genellikle nübüvveten önceki 2 yılının Ramazan Ayını burada geçirip HÂLVET ederdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, 40 yaşındayken 610'da, 26 Ramazan'ı 27’sine bağlayan Kadir Gecesi “KÛN! OL!” ANı VAHYen inzal edildi:

اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Resim---Ikra’bismi rabbikellezî halak(halaka) : Yaratan RABBin adıyla oku.”
(Alak 96/1)

خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Resim---Halakal insâne min alak(alakın) : O, insanı bir alak'tan yarattı.”
(Alak 96/2)

اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
Resim---Ikra’ ve rabbukel ekrem(ekremu) : Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir;”
(Alak 96/3)



Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in eşi AİŞE annemizden naklen:
İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Abdürrezzâk... Hazreti Aişe radiyallahu anha'nın şöyle dediğini nakletti:
“Rasûlullah'a gelen ilk vahiy uyku halinde görülen sâdık rü'yâ şeklinde idi. Hangi rü'yâyı görürse mutlaka gün aydınlığı gibi çıkardı. Sonra ona yalnızlık hoş gösterildi. Hirâ Dağına gelip orada pek çok gece ibâdete koyulurdu. Bunun için de azık alırdı. Sonra Hazreti Hadîce'nin yanına gelir ve yine azığını alır giderdi. Nihâyet Hirâ Mağarasında iken gerçek anîden ona geliverdi. Melek orada iken gelip dedi ki: “Oku!”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem der ki: “Ben; okuyamam ki!” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: Melek beni aldı takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve: “Oku!” dedi. Ben: “Okuyamam ki!” dedim.
Sonra ikinci kez beni sıktı ve takatten kesildim. Sonra bırakıp: “Oku!” dedi. Ben: “Ben; okuyamam ki!” dedim.
Bunun üzerine üçüncü kez tutup sıktı takatimi kesti. Ve bırakıp dedi ki: “Yaratan Rabbının Adıyla oku!”
Bu âyeti “İnsana bilmediğini öğretmiştir.” kavline kadar okudu.
Nihâyet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem boyun ile omuz arasındaki etleri titreyerek dönüp Hadîce'nin yanına geldi ve: “Beni örtün, beni örtün!” dedi.
Korkusu ve titremesi gidinceye kadar onu örttüler.
Sonra dedi ki: “Ey Hadîce bana ne oluyor?”
Ve olanları Hazreti Hadîce'ye anlattı: “Kendimden endişeleniyorum!” dedi.
Hazreti Hadîce ona dedi ki: “Hayır! Asla, Seni müjdelenensin! Allah'a andolsun ki Allah seni hiç bir zaman için mahcûb etmez! Çünkü sen akrabalarına gider gelirsin! Sözün doğrudur, sıkıntıya katlanır, müsâfire ikram eder, haktan gelen musibetlere dayanırsın!” Sonra Hadîce onu Varaka İbn Nevfel İbn Esed İbn Abd'ülUzzâ İbn Kusayy'm yanma getirdi.
Varaka, Hazreti Hadîce'nin amcasımn oğluydu.
Câhiliyet devrinde Hıristiyan olmuş ve arabça yazı yazabilen bir kişiydi.
Arabça İncil'den Allah'ın dilediği kadarını yazmış ve sonra gözü görmez bir ihtiyar olmuştu.
Hazreti Hadîce dedi ki: “Amcazadem, kardeşinin oğlunun başına gelenleri dinle!” Varaka: “Yeğenim ne gördün?” deyince, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gördüğü şeyleri ona bildirdi.
Varaka dedi ki: Bu, Mûsâ’ya aleyhisselâm inen Nâmûsu Ekber (Cebrail) dir. Ne olurdu keşke ben genç bir delikanlı olsaydım da, Allah seni kavminin arasından çıkarırken yaşasaydım!.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “O, beni kavmime karşı mı çıkaracak?”
Varaka dedi ki: “Evet. Sana gelen gibi kime gelmişse mutlaka o, kavmine karşı çıkarılmıştır. Eğer ben, senin günlerine erişirsem sana kuvvetlice destek sağlar ve yardım ederim!”
Ne var ki Varaka fazla durmadan vefat etti.
Bir süre vahiy kesildi.
Nihâyet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem —bize ulaştığına göre— derin üzüntüye düştü ve pekçok kerre sabahleyin kalkıp kendisini dağların tepesinden fırlatmak istedi.
Ne zaman kendini atmak üzere dağın tepesine çıktıysa, Cibril aleyhisselâm ona görünüp dedi ki: “Ey MuhaMMed; muhakkak ki sen, Allah'ın gerçek Rasûlüsün!.” Bu haber onun ızdırâbını dindiriyor, gönlü huzur buluyor ye geri dönüyordu.
Bir seferinde vahiy uzun süre kesilince, aynı şekilde sabahleyin evinden çıktı.
Dağın zirvesine ulaşınca Cebrail aleyhisselâm görünerek ona aynı şekilde söyledi.
(Bu hadîs, Buhârî ve Müslim'in Sahîh'lerinde, Zührî kanalıyla tahrîc,edilmiştir. Bu hadîsin senedini, metnini ve muhtelif anlamlarını Buhârî şerhi baş tarafındadır.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bizzât vahyedilen Kur'ân-ı Kerim, 610-632 yıllarında Cebrâil aleyhisselâm tarafından Ruhu’l- Emîn olarak indirildi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in İslam'a ÇAĞrısına ilk uyan, eşsiz eşi Haticetü’l- Kübrâ aleyhasselâm oldu.
Onu amcası Ebu Talib’in oğlu Ali kerremullahi veche İzledi ve ilk Erkek Müslim oldu.
Sonra azatlı kölelerden Zeyd bin Harise radiyallahu anhu ve Ebu Bekir radiyallahu anhu izledi.
Arkasından köleler ve fakir halktan gizli Müslümanlar olmaya başladı.
Bir zaman sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Emrullah gereği, önce kendi akrabalarını, ardından Safâ Tepesi ne çıkarak tüm Mekke halkını açıktan açıkça müslüman olmaya çağırdı.
Ve böylece de müslümanlara çok ağır muhasara- abluka, hakaret ve işkenceler de başladı!
Müşrikler için, kendi hegomonyalarındaki inanç, ticaret ve eski alışkanlık sömürsünün son bulacağı belli olunca tepkileri de çok çok ağır oldu!
Bir kısım müslüman, işkenceler artınca Habeşistan’a (Etopya) İki dalga olarak göç etmek zorunda kaldılar.
O zaman Mekke’nin güçlü kılıçlarından Ömer ibni Hattab radiyallahu anhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Amucası Hamza radiyallahu anhu’n Müslüman olmaları moraliyle cesaretleri artan Müslümanların sayısı arttı ve Kâbe’de açıkça namaz kıldılar.
Fakat sevinçleri uzun sürmedi 8 ay kadar sonra, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iki büyük acı ile karşılaştı.
Mekke Devri'nin 10'uncu yılı Şevvâl ayında önce Ebû Tâlib, üç gün sonra da Hazreti Haticetü’l- Kübrâ aleyhasselâm’ vefât etti.
(Zâdü'l-Meâd, 2/123; İbn-Hişâm, 2/57-58; İbnü'l-Esîr, 2/90-91)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zâhirde neseben kendisine arka çıkıp koryuan Ebu Talib’i,
Ve her hususta tek ve büyük desteği olan Haticetü’l- Kübrâ aleyhasselâm’ı peşpeşe kaybeden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için "Senetü'l- Hüzn-Hüzün Yılı “ oldu.

Ebû Tâlib'in de ölümünden sonra, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şahsına da her türlü kötülüğü açıkça yapmağa başladılar.
Öyle ki bir defasında, Kâbe'de namaz kılarken, Ebû Cehil'in teşvîki ile Ebû Muayt oğlu Ukbe, yeni kesilmiş bir devenin işkembesini getirip, secdede iken üzerine koymuş, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başını secdeden kaldıramamıştı.
Kızı Fâtımatü’z- Zehrâ aleyhasselâm yetişerek göz yaşları içinde çıkarmış ve üzerini temizlemişti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazını bitirdikten sonra haline gülüşen müşrikleri işâret ederek üç defa:
"Allah'ım Kureyşten şu zümreyi sana havâle ediyorum! Ebû Cehil'i, Ebû Muayt oğlu Ukbe'yi, Haccâc oğlu Şu'be'yi, Rabîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe'yi, Halef'in oğulları Übeyy ve Ümeyye'yi, sana havâle ediyorum!."

buyurarak isimlerini tek tek saymıştır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in isimlerini saydığı bu azılı müşriklerin hepsi de Bedir Savaşı'nda katledilip, leşleri Bedir'deki "Kalîb" denilen kuyuya atılmıştır.
(Buhârî 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161 (Hadis No: 177) ve 2/377; Hadis No : 314) ve 10/45; Hadis No: 1544)

Kureyş'in zulümü artışı yüzden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekkeliler’in müslüman olmaları konusunda ümitsizliğe kapılarak Taif’e yerleşmek istedi.
Mekke’den 620 miladî yılı Şevvâl Ayında yanında evlâtlığı Hârise oğlu Zeyd radiyallahu anhu ile Tâif'e gitti.
Tâif'te Sakiyf Kabîlesi vardı, onlar da putperestti ve onları İslama dâvet edecekti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 10 gün kadar, onlara İslâm'ı anlatmağa çalıştı, ileri gelenleri ile görüştü.
Hiç biri Müslüman olmadığı gibi: "Senden başka Peygamberlik gelecek kimse kalmadı mı?" diye alay edip: "Memleketimizden çık da nereye gidersen git!" diye kovup hakaret ettiler.
Tâif'ten ayrılırken de çoluk çocuğu ve ayak takımı düşük tabîatlı kişileri yolun iki tarafına sıralayıp taşlattılar.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ayakları, atılan taşlarla yara-bere içinde kaldı, ayakkabıları kanla doldu.
Ayaklarındaki yaraların verdiği acıdan yürüyemez hâle gelip oturmak istedikçe, zorla kaldırıp yaralı ayaklarını taşlamağa devâm ediyorlar, bu yürekler parçalayan acıklı hâline gülüp eğleniyorlardı.
Vucûdunu atılan taşlara siper eden evlâtlığı Zeyd de bir kaç yerinden yaralandı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hayâtı boyunca karşılaştığı sıkıntılardan en büyüğünü o gün yaşamıştı.
Nihâyet Rabîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe'nin yol üstündeki bağına sığınarak ayak takımının tâkiplerinden kurtulabildi.
Burada bir çardağın gölgesinde, ellerini kaldırıp şu hazîn duâyı yaptı:
"İlâhi! Kuvvetimin za'fa uğradığını, çâresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakîr görüldüğümü ancak sana arzederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf görüp de dalına bindiği bîçârelerin Rabbı sensin, İlâhî, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayâtımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana merhametlisin.
Yâ Rabb! Eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir.
Yâ Rabb gazabına uğramaktan, rızandan mahrûm kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen yüzünün nûruna sığınırım. Râzı oluncaya kadar işte affını diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir!.."

(Tecrid Tercemesi, 2/614 (431 No'lu Hadis ve açıklaması; İbn Hişâm, 2/61; İbnü'l-Esîr, 2/91-92; Zâdü'l-Meâd, 2/123-124.)




Resim---Görüldüğü üzere yapılan bunca ezâ ve cefâya rağmen Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bedduâ etmemiş,
Hattâ yolda Mekke'ye iki konak mesâfede "Karn" denilen yerde kendisine Cebrâil aleyhi's-selâm gelerek:
"Ey ALLAH'ın Rasûlu, ALLAH kavminin sana söylediklerini işitti, yaptıklarını gördü, sana şu Dağlar Meleği'ni gönderdi. Kavmin hakkında ne dilersen, bu meleğe emredebilirsin..." dedi.
Dağlar emrine verilmiş olan melek de kendisini selâmladıktan sonra: "Ya MuhaMMed, emrine hazırım. (Ebû Kubeys ile Kayakan denilen) şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine devrilip, birbirine kavuşarak müşrikleri tamâmen ezmelerini istersen emret!.." dedi.
Fakat Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Hayır, onların ezilip yok olmalarını değil, RABBımın bu müşriklerin sulbünden, O'na hiç bir şeyi ortak kılmayan ve yalnız ALLAH'a ibâdet eden bir nesil meydana getirmesini istiyorum!." buyurmuştur.
(Buhârî 4/83; Tecrid Tercemesi, 9/ 35 (Hadis No: 1333); Zâdü'l Meâd, 2/124)

Resim---Tâif’e kaçtığı sanılan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in himâyesiz Mekke'ye girmesi imkânsızdı.
Bu sebeple dönüşte, Hira (Nûr) Dağına çıkarak, Kureyş’in hatırı sayılır büyüklerinden Adiyy oğlu Mut'im'e haber gönderdi. O'nun himâyesinde gece vakti Mekke'ye girdi.
Kâbe'yi tavâf edip Hârem-i Şerif'de iki rek'at namaz kıldıktan sonra evine döndü.
Arab âdetlerine göre, bir kimse himâyesine aldığı kişiyi korumaya mecburdu. Bu sebeple, Mut'im ve çocukları silahlanıp Kâbe'nin dört bir tarafını tuttular. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin Mekke'ye girip serbestçe tavâf etmesini ve evine gitmesini sağladılar.
(İbnü'l-Esîr, 2/92-93; Zâdü'l-Meâd, 2/124; Târih-i Din-i İslâm, 2/278-279)

Resim---Mut'im ise sonra Bedir savaşında müşrik olarak öldü gitti.
Ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Mut'im'in bu iyiliğini hiç unutmadı.
Nitekim Bedir esirlerinin kurtarılması için Medine'ye gelen, oğlu Cübeyr b. Mut'im'e: "Eğer senin o ihtiyar baban, sağ olsaydı da bu murdar herifleri benden isteseydi, hepsini ona bağışlardım!."
buyurmuştur.
(Buhârî, 5/20; Tecrid Tercemesi, 10/170 (Hadis No: 1574)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Medîne’ye Hicret'ten bir süre önce İsrâ’yı ve bâzı kaynaklara göre de Mi’racı yaşadı.
Bu gecede, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Cebrail aleyhi's-selâm’ın eşliğinde, önce Kudus’deki Mescid-i Aksa’ya gitti.
Beytu'l-Makdis'de yüksek makamlara çıkmak için Mir'ac Merdiveni kuruldu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bu merdivene Cebrâil aleyhi's-selam ile birlikte bindirildi ve birlikte yükseldiler...
Nihâyet dünyâ semâsına vardılar. Hazreti Cebrâil gök kapısını çaldı:
"Kim o?" denildi.
"Cibril'im!"
"Yanındaki kim?"
"MuhaMMed."
"Ona gelsin diye haber gönderildi mi?"
"Evet, gönderildi."
Bundan sonra gök kapısı açıldı ve dünya semâsının üstüne çıktılar.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, orada oturan bir zât gördü. Sağ ve sol yanında bir takım karaltılar vardı. Sağına bakınca gülüyor, soluna bakınca ağlıyordu. Rasûl-i Ekrem Efendimize: "Hoş geldin, safa geldin, salih peygamber, salih oğul!" dedi.
Peygamber Efendimiz, Cebrâil'e: "Bu kim?" diye sordu.
Hazreti Cebrâil şu cevabı verdi: "Bu senin baban Âdem'dir. Şu sağındaki, solundaki karaltılar da çocuklarının ruhlarıdır. Sağındakiler Cennetlik, solundakiler Cehennemlik olanlardır. Sağına bakınca güler, soluna bakınca ağlar!."

(Müslim: 1/102)

Buradan ikinci semâya yükseldiler.
Gök kapısı açıldı ve Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, orada Hazreti Yahya ve Hazreti İsâ aleyhisselam ile karşılaştı. Hazreti Cebrâil: "Bu gördüklerin Yahya ve İsâ'dır. Onlara selâm ver" dedi.
Selâmlaştılar ve onlar Peygamber Efendimize: "Hoş geldin, safa geldin sâlih peygamber, sâlih kardeş" dediler.
Bundan sonra Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz Cebrâil ile birlikte aynı minval üzere üçüncü katta Hazreti Yusuf, dördüncü katta Hazreti İdris, beşinci katta Hazreti Hârun, altıncı katta Hazreti Mûsa ve yedinci katta da Hazreti İbrâhim aleyhi's-selam ile görüştü. Onların hepsi de kendisine "hoş geldin"de bulundular ve mirâcını tebrik ettiler.
Cebrâil aleyhi's-selam, yedinci kat semâdan Rasûl-i Ekrem Efendimizi alıp yükseklere çıkardı.
Daha sonra Habîb-i Kibriyâ'nın karşısına Sidre-i Müntehâ sahası açıldı.
Cebrâil aleyhi's-selam: "İşte, bu Sidre-i Müntehâ'dır. Ben, buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım" dedi ve oradan ileriye tek adım atmadı.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Sidre-i Müntehâ'dan dört nehirin aktığını gördü.
Ayrıca Peygamber Efendimiz, burada Cebrâil'i aleyhi's-selâm bir kere daha aslî şekil ve suretinde gördü. Daha önce de, kendilerine Risâlet vazifesi verildiği sırada onu Mekke'nin Ciyad mevkiinde ufku kaplayan haşmetli kanatlarıyla görmüştü.
Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz daha sonra yanında Cebrâil aleyhi's-selam olmadığı halde "imkân ve vücûb ortasında Kâb-ı Kavseyn ile işâret olunan" makâma vardı. Bundan sonra mekândan münezzeh ZÂT-ı Zu'l-Celâlin sohbeti ve cemâliyle HÂLLendi-müşerref oldu.
Sidretu’l-Münteha’da, kendisine gösterilen ALLAH celle celâluhu’nun âyetlerini gördükten sonra, aynı gecede Mekke’ye Mescidi’l- Haram'a döndü.
Ayrıca bu gecede ALLAH celle celâluhu ile insanların anlayamayacağı bir dil ile konuşmuştur.
Bu mânevî mi’racında, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Cennet ve Cehennem ve bu ikisine girenlerin halleri gösterildi.
Bu yolculuk esnâsında, diğer bâzı hükümler yanında beş vakit namaz da farz kılındı. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem mi’racını hem rûhen hem bedenen gerçekleştirdi.
Kur'ân-ı Kerîm'de sâdece İsrâ Olayını yâni Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin Mescid-i Aksâ'ya gidişine yer verilir:

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
Resim---Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilel mescidil aksallezî bâreknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîr(basîru) : Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (MuhaMMed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.”
(İsrâ 17/1)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Mekke’ye dönünce, mi’racını anlattı.
Kureyş'liler, O'nu yalanladılar ve O'ndan, Mescid-i Aksa'yı kendilerine târif etmesini istediler.
Mescid-i Aksa'dan tam ve doğru olarak haber verince sustular.
Hatta Kureyşlilere, Mi'raca çıkarken yolda gördüğü Kureyşin bir kervanının yarın günün belirli bir vaktinde geleceğini haber verdi.
Aynen söylediği vakitte kervan gelerek Mi'racının doğru olduğunu tasdik ettirdi.
Kureyşli müşrikler, Ebu Bekir'e giderek dediler ki: “Senin arkadaşın dün gece Kudüs’e, oradan da semaya çıkıp tekrar Mekke’ye döndüğünü söylüyor, ne dersin?”
Ebu Bekir radiyallâhu anhu da: “O söylüyorsa doğrudur!” dedi.
(Tabakat-i Ibn Sa'd, VI, 130 vd ; Ibnu'l-Esir, II, 115 vd)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimRasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hac mevsiminde Mekke’ye gelen Medinelilerden Akabe’de biat aldı-anlaştı.
Medinelilerden, önce 6, sonra 12 kişi müslüman oldu.
Medinelilerden, önce altı, sonra on iki kişi müslüman oldu. Medineliler İslam’ı kabul edip memleketlerine döndüler ve İslam’ı anlatmaya başladılar.
Ertesi yıl aynı yerde 73 erkek, iki kadın Medineli müslüman, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Medine’ye gelip bu kente yerleşirse kendisini koruyacaklarına söz verdiler.
Akabe Biatı Mekke’de öğrenilince müslümanlara baskı ve zulüm daha da arttı ve müslümanlar büyüklü küçüklü topluluklar halinde Medine’ye göç etmeye başladılar.
Medine’nin, Mekke ticaret yolu üzerinde bulunması ve burada müslümanların giderek çoğalması, Mekkeliler’in çıkarlarına aykırı düştü; bu nedenle müslümanların Medine’ye göç etmelerine engel olmaya çalıştılar.

Müslümanlığa karşı olan Mekkeliler, her türlü baskıyla, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i İslam Davasından vazgeçiremeyince ve Mekke dışında, yani Medine’de müslümanların giderek kuvvetlendiğini görünce; durumun kendileri için tehlike yaratacağı düşüncesiyle, o zaman Kabe’ye yakın bir yerde bulunan Daru’n-Nedve dedikleri meclislerinde toplanarak meseleyi görüşmeye başladılar.

İlk önce şu görüş ortaya atıldı: “MuhaMMed’i prangaya vurup hapsedelim!”
Bu kabul edilmeyince: “Onu memleketimizden sürgün edelim; ne hali varsa görsün!” denildi.
Bu görüş de kabul edimeyince, İslam'ı sevmeyen ve onu çok tehlikeli bulan Ebu Cehil: “Benim görüşüme göre, onu öldürmekten başka çaremiz yoktur. Bunun için de, her kabileden birer genç seçelim. Her birine de birer keskin kılıç verelim. Bunların hepsi birden, kararlaştırdığımız yer ve zamanda MuhaMMed’i pusuya düşürerek öldürsünler; biz de ondan kurtulalım! Böyle olursa, onun kan davası bütün kabilelere düşeceğinden ve ailesi olan Benu Abdi Menaf, herkese savaş açamayacağından, diyete razı olurlar, biz de diyetlerini veririz!” dedi. Görüşleri bir noktada toplandı ve bu görüş kabul edildi.
O gece suikastçiler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in evini sararak, onu öldürmek için uyumasını beklediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yatğına Ali kerremullahi vecheyi yatırıp HİCRet için ayrıldı.

Suikastçiler yorganı açıp yatakta Ali kerremullahi veche´yi görünce cok şaşırdılar ve durumu liderlerine anlatmak üzere gittiler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, evden çıkarak Ebu Bekir radiyallahu anhu’nun evine gitmiş ve hicret için geldiğini söylediğinde Ebu Bekir radiyallahu anhu sevinçten ağlamaya başladı.
Beraberce, Mekke’nin güneybatısında bulunan Medine´ye hareket ettiler.

Mekkeliler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hicret edecek olursa, bir kısımı İslam’ı kabul etmiş olan Medine’ye gideceğini biliyorlardı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de bunu düşünerek, Medine yoluna değil, Mekke’nin güneybatısına düşen Sevr Dağına hareket etti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ebu Bekir radiyallahu anhu ile Sevr Mağarasında üç gün geçirdi.
Mağaraya önce Ebu Bekir girmiş ve içinde akrep, yılan gibi zehirli hayvanların olup olmadığını yoklamıştı.
Bu kontrolden sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem içeri girdi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hicret ettiğini öğrenen Müşrik liderler, her tarafa asker seferber etmiş, onları bulup getirene 100 deve ödül va’detmişti.
Her yeri arayıp da bulamayınca, Ebu Bekir radiyallahu anhun evine gelip Ebu Bekir’ radiyallahu anhun kızı Esma radiyallahu anhayı sorguladılar.
Esma radiyallahu anha onlara Ebu Bekir radiyallahu anhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nerede oldukları konusunda bir şey söylemedi.
Bunun üzerine Ebu Cehil, Esma aleyhasselâma şiddetli bir tokat attı.
Bu sırada Mekkeliler, her tarafta MuhaMMed aleyhi's-selâm’ı arıyorlardı.
Hatta becerikli bir iz sürücüsü, arayanları Sevr Mağarasına kadar getirmişti. Ancak bu sırada bir mu’cize olmuş bir örümcek mağaranın ağzına ağ örmüş ve bir güvercinde yuvasını mağara girişine kurmuştu.
Müşrikler mağaranın yanına gelince, Ebu Bekir radiyallahu anhu endişenmeye başladı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, onu teselli ediyordu: “Tasalanma, Allah bizimle beraberdir.”

إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahrecehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fîl gâri iz yekûlu li sâhibihî LÂ TAHZEN İNNALLÂHE MEANÂ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferûs suflâ, ve kelimetullâhi hiyel ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun) : Eğer siz ona (Resûlullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. ÜZÜLME, ÇÜNKÜ ALLAH BİZİMLE BERABERdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zâten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.”
(Tevbe 9/40)

Bu sırada askerler, mağara girişindeki örümcek ağını ve güvercin yuvasını görünce içeride kimse olamayacağını düşünerek geri döndüler.



ResimRasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ve Ebû Bekir radiyallâhu anhu 20 Eylül 622’de, Medîne yakınlarındaki Kubâ’ya ulaştılar.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, tekbir ve ilâhilerle karşılandı; Kuba’ya varır varmaz Kuba Mescidi’ni inşa ettirdi.
Burada Külsüm bin Hedm’e konuk oldu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, 10 gün dinlendikten sonra, yanında bulunan ashâbı ile berâber Medîne’ye hareket etti.
Bu sırada Ali kerremullâhi veche de Kubâ’ya vardı.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Medîne' de tüm Medînelilerce bekleniyordu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Medîne’de, Beni Salim mahallesinde Cuma Namazı'nı kıldı ve ilk hutbesini verdi.
Medîne’de Ebu Eyyub el-Ensâri’nin konuğu oldu.
Medîne´ye girdiğinde halk Peygamberlerinin kendi evlerinde kalması konusunda tartışınca Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Devesinin ilk çökecegi yere evinin yapılması" önerisini sundu ve halk da bunu kabul etti.
Devesinin ilk çöktüğü yere bir Mescid ve kendi âilesinin kalması için mescide bitişik odalar yaptılar.
Mescidin bir yanına da barınaksız-garib müslümanların kalabilmeleri için “Suffe” adı verilen bir yer yapıldı.
Aynı zamanda İslâm dünyâsının ilk yatılı okulu sayılan bu yurtta kalanlara “Ashâbu's-Suffe” denildi.

SALLatın Zâhir MERKEZi Medînetu’l-MüneVVere ve Mescid-i MuhaMMed aleyhi's-selâm DOĞdu…
Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bir hadisinde şöyle buyurur: "Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hâricinde diğer mescidlerde kılınan namazlardan bin kat hayırlıdır."(Buhârî, Fadlü's-Salât, 20/1, Hadis no: 1190)

Yesrib'e, müslümanlarca “Medinetu'n- Nebî” Peygamberin Şehri dendi.
Dinleri uğruna Mekke’den göçenlere “Muhacir” ve bunlara yardımcı olduklarından dolayı da Medîne halkına da “Ensar” adı verildi.
Yesrib’in yerli halkı, aslen Yemenli Evs ve Hadramut'lu Hazreç Kabileleridir.
Yemenli Evs Kabilesinin yerleştikleri bu yere “Yemen Serabı” anlamında “Yesrib” dediler.
Medînede Benu Kureyza, Benû Kaynuka, Benû Nâdir adlı Yahudiler’de yaşamaktaydı.
Bunlar arasında birlik sağlamak oldukça güçtü.
Medîne sınırları yakınlarında Hayber vb. yerlerde yaşayan Yahudiler, varlıklı kişiler olduklarından, çevre üzerinde etkiliydiler.
Evs ve Hazreç kabileleri arasındaki geleneksel düşmanlığın yeniden alevlenme olasılığı da vardı.
Ayrıca Ensar ile Muhacirûnu kaynaştırmak, çözülmesi gereken bir sorundu. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bütün bu kesimleri birleştirip bağdaştırmak amacındaydı.
Ancak her şeyden önce çok yoksul olan göçmenlerin durumlarının düzeltilmesi gerekiyordu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Muhacirleri Ensar ile kardeş ilan ederek, ensarın onlara yardım etmesini sağladı.
Yahudiler ile açılan aralarını düzeltmek için bu kavmi, hıristiyan ve putperestleri de müslümanlarla birlikte içine alan Medîne Kent Devletini kurdu.
Arabça Madinat/Madinah/Medine'nin Türkçe karşılığı devlet anlamındadır ve Yesrib bir site devleti idi.
Bu kesimlerin hak ve yükümlülüklerini saptayan 47 maddelik bir tür Medine Anayasası'nı benimsendi.
Kendi dinleri ile birçok benzerlikler göstermesine karşılık, Yahudiler müslümanlığa karşı çıktılar.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem onlara: “İslâm Dîninin kendinden önceki peygamberlerin söylediklerine uygun ve onların da bildirdiği, dolayısıyla onların dininin devamı olan bir din” olduğunu ifâde etti.
Yahudiler yine de İslâm dinine ve müslümanlara karşı olumsuz tutumlardan vazgeçmediler.
Medine’de Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e karşı olanlar yalnızca bunlar değildi; Mekke'li putperestlerin ajanları müslümanlığı seçtiklerini söyleyip karışıklık çıkartmaya çalışıyorlardı.
Medîne Hayâtında Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir çok GAZVElere katıldı.

Hicret’in 2. yılında (624) Kudüs Şehrinde bulunan Mescid-i Aksa yerine, Mekke şehrinde bulunan Kâbe kıble olarak kabul edildi.
Müslümanlar Hacc fârizasını yerine getiremediklerinden, kurban, Musalla denilen açık alanda kesildi; ertesi yıl ise Ramazan ayı, yeniden Oruç ayı olarak kabul edildi ve hacc yeniden farz kılındı.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin; Söz, Fiil, Uygulama ve Takrirlerine âit ilme Hadis İlimleri, bunların tatbikine “Sünnet” denir.
Sünnet, İslâm fıkhında Kur'ân-ı Kerim'den sonra ikinci kaynaktır. Ve BİRlikte NASStır.

NASS: Kat'ilik, kesinlik, açıklık. Te'vile ihtimali olmayan söz veya delil. * Kur'ân-ı Kerîm veyâ Hadis-i Şerifde bir iş ve mes'ele hakkında olan açıklık ve bu şekilde açık olan kelâm ve âyet. Akidedir.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem' in sözleri ölümünden sonra kağıda dökülmüştür.


632 yılının Mart ayında (9 Zilhicce) arefe günü 100.000 den fazla kişiye Arafat-Rahmet Dağı'nda verdiği son hitabesine Vedâ Hutbesi denir.
632 yılının sonlarında, Vedâ Haccı'ndan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hastalandı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hastalığının en şiddetli anlarında kâğıt-kalem getirilmesini istedi.
Ancak engellendi ve dinmeyen tartışmalara konu oldu.
(Sahih, Buharî (1960). İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ)

Son tavsiyeslerinden birisi: "Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız, namaza dikkat ve devam ediniz!" şeklinde oldu.
(İbn-i Sâd Tabakat c. 2 s. 254)

Mübârek duakalrından dökülen son cümlesi: "Allahümme’r- Refikül âlâ..." şeklindeydi.
Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Âişe Radiallâhu anha dan mervi son sözü: "ALLAHım, günâhlarımı bağışla, benden rahmetini esirgeme ve beni refik-i âlâ’ya yerleştir!..." olmuştur.
(Buhârî, Daavât 28; Müslim, Selâm 46)

Ve SEVgili Efendimiz MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,
8 Haziran 632 pazartesi günü HaKK teâlâ’ya uçtu gitti RUHu ve Beşeriyyeti son buldu.
İslam Dini ve RESÛLÎYYETiyse ebeden HaYYdır hamd olsun!


وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ
Resim---Ve mâ muhaMMedun illâ resûl(resûlun), kad halet min kablihir rusûl(rusûlu), e fein mâte ev kutilenkalebtum alâ a’kâbikum, ve men yenkalib alâ akıbeyhi fe len yadurrallâhe şey’â(şey’en), ve se yeczîllâhuş şâkirîn(şâkirîne)”: MuhaMMed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.''
(Âl-i İmrân 144)

ResimKısacık da olsa sevgili Peygaberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi ANmak ve Es Salât u ve’s-Selâm SALLmak için Derunî derlemeler sundum..
Sonsuz, Sınırsız, İlmullahça geniş es SaLÂt ve's- SeLÂm Olsun!..


Resim''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedîn abdike (MuhaMMedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...''Resim

zÂHİRen NûR-u MîM NûRu
EZELen RUHunda DiRi
BâTıNen Şuûr - ONuRu
EBEDen kervÂN KıtmiRi..

ASLın fASLı Kul ihvÂNi
ALLAH BâKi KıtMiR fÂNi!..
celle celâlihu..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimYâ Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem!..

ihvÂNi kıtmir-in SıRRın süRûRu
şe
ÂNda şu AN-a Şâhid ŞuûRu
Ebû RaHîM gibi NâRında NûRu
ALsam
!.. “AL!” larında Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

TEŞHİDe gÖZlüğün GÖRen merceğin
Tebliğin
Tenzirin - Tebşir gERçeğin
Sekiz ceNNet Resim yedi BaĞın ÇiÇeğin
BaL
-sam.. BAL-larında Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

tAŞKınım AŞKınım COŞKunum Resim DİNsem!
SıRR-ı SEN-liğinde Resim-SîN-e Sîn-sem
ARŞ u Kürsî ÇiçEk Resim KÖK
-lere İNsem
DALsam
!.. DAL-larında Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

SOYunsam SıRRımı Resim ÜRyÂN GÖRünsem
-SİVÂsız KALsam.. Resim SENi BÜRÜNsem
Resim SıRR
-ı Sakaleyin KOKUn SÜRÜNsem
HÂLsem
.. HÂL-lerinde Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

KÖR-lere gÖZ NûRu.. Resim IŞIĞI OLsam!
GÜL OLsam Resim GÜBRenin ÂŞIĞI OLsam!
Resim İSÂ - İSMÂİL-in Resim BELŞİĞİ OLsam
SALLsam
.. SALL-arında Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

SESi Olsam Resim Seherde YELleriyin DoST!
Resim gÖZ Yaşı KerbeLÂ SELleriyin DoST!
Resim EL ELe Resim ERENler EL-leriyin DoST!
ELsem.. EL-lerinde Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

Dünyada HaFÎfsem!.. DosTTa AĞIRsam!
cAN BOĞazda haYY Dost!” diye BAĞIRsam!
Resim -SİVÂ Resim SİVÂ-sın Resim SANA ÇAĞIRsam!
GELsem.. “GEL!” lerinde Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

BOYun BAĞLı Kumruların Resim Ku!” su OLsam
LÂ HUve iLLÂ HUU!” HaYYın Hu!” su Olsam
Bir DAMLAnın SU
-SU-z Kalmış Su Su OLsam
SELsem.. SEL-lerinde Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

RüZiGÂR OLup YâD-la BAĞlarım KESSem
cAN VERirken cAN KUŞUna Resim KAFeSSEm
NEFeSSiz kALana Resim bir NEFes Resim eSSEm
!
YELsem.. YEL-lerinde Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

Resim SıRR-ı SıFıRımız Resim SırATa SERseM
VARımı
YOKumu Resim UĞRuna VERseM
İKRÂ!” OKU!”tsam SENi gösterseM
BİLsem
.. “BİL!” lerinde Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

ALTın OLuk OLsam.. Resim NûR-un AKıtsaM
HaBLi
l- VERÎDinden Resim RABB-a BAKıtsaM
OLsun!-OLmasın!” ı OL-ANı OKU!”tsam
DİLsem
.. DİL-lerinde Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

NeFSini BİL! RaBBini BİL!” BİL-dirseM
DEmeyen DİLLeri Resim KıRKa DİL
-dirseM
RaBB u Rasûl RüŞDü n PASın SİL-dirseM
SİLsem.. “SİL!” lerinde Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

TohuMdan TohuMa Resim UN-ca Resim İNsÂNı
feyeKûN KeVNinde
Resim KûN!”ca İNsÂNı
Resim ÖL!” ümüne KOŞan BUnca İNsÂNı
OLsam
.. “OL!” larında Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

OLsun! OLmasın!” ın Törpüsü OLsam!
OL-AN ın ÖMÜRe ÖRTüsü Resim OLsam!
ceheNNeme Resim ceNNet Köprüsü OLsam!
YOLsam.. YOL-larında Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

SEVenlERi Resim Ehl-i Beyt-e ERR ETseM!
HuZuRunda HaZıR Resim BiRR ü BeRR ETseM!
Muti kalbe en temuti!”n Resim CeRR ETseM!
ÖLsem.. “ÖL!” lerinde Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

ALİ ŞAH ŞAhBÂZı Resim Kevn-i KITMİRse
GÖRünmeyen PîRi Resim GÖRünen KİRse
Resim KervÂN Köpeğiyin KaLBine GİRse
ÇÖLsem
.. ÇÖL-lerinde Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

YEDİ m Uyandırsam!..Resim KeHFime KAÇsam!
Resim ÇİLE çÖLLerimde ÇiÇeğim Resim AÇsam
SıRR
-ı RUHun Resim ReyhÂN KOKUsun SAÇsam!
ÖLsem.. “ÖL!” lerinde Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..

Resim

ihvÂNi KİM?” BİLmese U-YU-yanlar
Resim iLLÂ SANA GELse sesiM DUYanlar
HAYR
ını ÖRTünse Resim HAKKa UYanlar
TÜLsem
.. TÜL- lerinde Yâ Rasûlullah.. sallallahu aleyhi ve sellem!..


19.08.12.. 05:15..
brsbrs. tktktrstkkmz
rmznbyrmgcs-shrsyrnde tktk..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

Resimİslam DİNi ALLAHu zül- Celâlin MükeMMel DİNidir:

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Resim---İnned dîne indâllâhil islâm(islâmu), ve mahtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câehumulılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîul hısâb:
Hiç şüphesiz din, ALLAH katında İSLAM'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.” (Âl-i imrân 3/19)

ALLAH -> KeLÂMULLAH -> RASÛLULLAH -> ABDuLLAH..
MURADuLLAH -> EMRuLLAH -> SüNNeTULLAH -> Şe’ENuLLAH..
ALLAH -> KeLÂMULLAH -> RASÛLULLAH -> her ÂN Şe’ÂN-da HaYYdır Hayattır..
ABDuLLAH -> Kaderi Kadar Hayydır Hayatta İmkÂNlarıyla KULLuk İmtihÂNı OLmaktadır..

ALLAHu zü’l- Celâl -> AHADu’l- VÂHİDU’l- KAHHÂR OL-AN târifi AKLı NAKLine Eren ÂRiF MuhaMMedî ÂRİFlerin Mârifetinde Kaderi kadarınca olan her ÂN Yaratmakta Olan ZÂTuLLAH celle celâluhudur..

KeLÂMULLAH -> MURADuLLAH ve EMRuLLAHı BİZ Mü’minlerin Habli’l- VERÎD MuhaMMedî Hakikat KüRResine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Nefesinden-SeSinden, her ÂN-el ÂN SüNNeTULLAH üzere Şe’ENuLLAHta BUYuran-DUYuran ve SüNNet-i Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Üzere UYmamızı EMReden DİRİ SÖZ ki Nefesü’r- RAHMÂNdır..


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem : “Sizden kim ki Rabbı ile konuşmak istiyorsa Kur'ân okusun!.””buyurdu.
(Deylemî ve Hatiib)

ResimRasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Resûl-Elçi-Sall ettirici ve NEBî-Haber getirendir..


الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Resim---Ellezîne yettebiûner resûlen nebîyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne).:
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma'ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O'na îmân ettiler ve O'na saygı gösterdiler ve O'na yardım ettiler ve O'nunla beraber indirilen Nur'a (Kur'ân-ı Kerim'e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâha (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.” (A’râf, 7/157)

Resim---Ebu Zer’il-Ğıfârî radiyallahu anhu:Yâ Resûlellah! Nebîlerin evveli hangisidir” diye sormuş, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Âdem”dir buyurmuştur.. “O nebî mi idi?” diye sormuş, “Evet nebî idi” buyurmuştur..
(İ. Ahmed, Müsned, V-178)

“Yâ Rasûlullah! Nebîlerin sayısı kaçtır?” diye sormuş, “124.000 dir” buyurmuştur..
(İ. Ahmed, Müsned, V-266)

“Yâ Resûlullah! Onlardan kaçı resûldür?” demiş, “315 i” buyurmuştur..
(İ. Ahmed, Müsned, V-179)

Peygamberlerin bir kısmı azim sahibi büyük peygamberlerdir:

فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُوْلُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِل لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّن نَّهَارٍ بَلَاغٌ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ
Resim---“Fasbir kemâ sabere ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme yerevne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min nehâr(nehârin), belâg(belâgun), fe hel yuhleku illel kavmul fâsikûn(fâsikûne).:
Öyleyse ulûl'azm olan resûller gibi sabret. Ve onlar için acele etme. O gün vaadolundukları şeyi (azabı) gördükleri zaman gündüzün bir saatinden fazla kalmamış gibi olurlar. (Bu) bir tebliğdir. Artık fasıklar topluluğundan başkası helâk edilir mi?” (Ahkaf 46/35)

Azim Peygamberler; Nûh, İbrahîm, Musâ, İsâ ve MuhaMMed aleyhumu’s-selâmlardır.
(Taberî, XXVI, 37. Kurtubî XVI, 220)

Bu peygamberler aynı zamanda peygamberlerin seyyidleridir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise bu beşinin seyyididir.
(Hakim, Müstedrek, II, 546)

Resûl ve Nebî aleyhumu’s- selâmların 5 ortak özelliği:

1. Sıdk: özü, sözü ve davranışları itibariyle dosdoğru olmak.
2. Emânet: güvenilir olmak.
3. Tebliğ: Allah’tan aldığı vahyi insanlara eksiksiz ulaştırmak.
4. Fetâne: akıllı olmak
5. İsmet: günahsız olmak.

Bütün peygamberler akıllı, dürüst, doğru sözlü, güvenilir ve günahsız insanlardır. ALLAHu zü’l- CELÂL, ahmak, akılsız, sahtekâr, yalancı, hâin, zâlim, âsî ve hilekâr insanlardan peygamber seçmemiştir.
Bütün peygamberlerin tebliğ ettiği hak DÎNin Rûhu: Kişinin; Dinini, Ahlâkını, Nefsini, Aklını, Neslini ve Malını korumaktır.
Peygamberlere îman etmek, imanın altı esasından biridir..


Resim---Bir gün vahiy meleği Cebrâil aleyhisselâm: “Ey Muhammed İslâm hakkında bana bilgi verir misin?” dedi,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“İslâm, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna tanıklık etmen, namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâ’be’yi ziyaret etmen (hac yapman) dır” diye cevab vermiş,
Bunun üzerine Cebrail aleyhi's-selâm da: “Doğru söyledin” demiştir.

(Müslim, Îmân, 1. 5. I, 37, 40)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîden).:
Ey âmenû olanlar! Allah'a ve O'nun Resûl'üne ve Resûl'üne indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği Kitab'a îmân edin. Ve kim, Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, resûllerini ve yevm'il âhiri (sonraki ahir gününü) inkâr ederse, o taktirde uzak bir dalâletle sapmış olur.” (Nisa 4/136).

Rusûliyyet Zincirine inkâr ise küfürdür:

إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَن يُفَرِّقُواْ بَيْنَ اللّهِ وَرُسُلِهِ وَيقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَن يَتَّخِذُواْ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
Resim---“İnnellezîne yekfurûne billâhi ve rusulihî ve yurîdûne en yuferrikû beynallâhi ve rusulihî ve yekûlûne nu’minu bi ba’din ve nekfuru bi ba’dın, ve yurîdûne en yettehızû beyne zâlike sebîlâ(sebîlen).:
Muhakkak ki onlar, Allah'ı ve onun resûllerini inkâr ederler ve Allah ile O'nun resûlleri arasında ayırım yapmak isterler. Ve “Bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz.” derler. Ve de, bunların (küfürle îmânın) arasında bir yol ittihaz etmek isterler.” (Nisâ 4/150)

أُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
Resim---“Ulâike humul kâfirûne hakkâ(hakkan), ve a’tednâ lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).:
İşte onlar, onlar gerçek kâfirlerdir. Ve Biz, kâfirler için “alçaltıcı azap” hazırladık.” (Nisâ 4/151)

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim---“Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr(masîru).: Resûl, Rabbinden kendisine indirilene îmân etti ve mü'minler de, hepsi Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına ve resûllerine îmân etti. “Biz, O'nun resûlleri arasından (hiç) birini, diğerinden ayırmayız.” Ve “ışittik ve itaat ettik! Ve Rabbimiz, Senin mağfiretini (dileriz). Ve masîr (varış) Sana'dır (Sana doğru yola çıkarız ve Sana ulaşırız).” dediler.” (Bakara 2/285)

Peygamberler-NübüVVet dosdoğrusunun HATMi TAMmı-TÜMMü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dir.. Habli’l- VERÎD HATM KüRResidir her NEFSte..

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ:
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir. (Ahzâb 33/40)

Risalet ve Nübüvvet Sünnetullah İÇİnde tüm Resûller ve Nebilerimiz aleyhumu's-selâmlar, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde TAMMlanıp TÜMMlenmiş Hatm olmuştur.

AKLı olan cin ve insanlar için İslam Dinin el ÂN ve her ÂN Rasûlullahıdır Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn:
Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.” (Sebe’ 34/28)

قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِّنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا
Resim---“Kul ûhıye ileyye ennehustemea neferun minel cinni fe kâlû innâ semi’nâ kur’ânen acebâ:
De ki: "Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik" (Cin 72/1)

يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَن نُّشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا
Resim---“Yehdî iler ruşdi fe âmennâ bih(bihî), ve len nuşrike bi rabbinâ ehadâ: "O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız."
(Cin 72/2)

وَأَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُوْلَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا
Resim---“Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ:
"Ve elbette bizden müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp bulanlardır." (Cin 72/14)

MuhaMMedî Tasavvuf Kitabımda da belirttiğim üzere kısaca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin Kur'ân-ı Kerim ile ilgili Risâletine bakarsak..


Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellemin GÖREVİ Kur'ân-ı Kerimi İNSanlara OKUmak (kırâat-tilavet ) ve TEBLİĞ ETmektir:

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn: Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.”
(Bakara 2/151)

مَّا عَلَى الرَّسُولِ إِلاَّ الْبَلاَغُ وَاللّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ
Resim---“Mâ aler resûli illel belâg(belâgu) vallâhu ya’lemu mâ tubdûne ve mâ tektumûn:
Peygamberin görevi sadece tebliğ etmektir. Allah, sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.” (Mâide 5/99)

فَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
Resim---“Fe in tevellev fe innemâ aleykel belâgul mubîn:
Fakat onlar yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca apaçık bir tebliğdir.” (Nahl 16/82)

وَقُرْآناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنزِيلاً
Resim---“Ve kur’ânen faraknâhu li takreehu alen nâsi alâ muksin ve nezzelnâhu tenzîlâ:
Onu bir Kur'an olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik.” (İsrâ 17/106)

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Resim---“Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn:
Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tir. Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Ankebût 29/45)

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ
Resim---“Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûne ve mâ ente aleyhim bi cebbârin fe zekkir bil kur’âni men yehâfu vaîdi:
Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.” (Kâf 50/45)

لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ
Resim---“Leste aleyhim bi musaytır:
Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin.” (Ğâşiye 88/22)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

ALLAHu zü’l- CELÂL İnsanoğluna tüm Esmâlarını bilgisayar ANA kartı gibi yüklemiştir. Her insan Kaderince-Kadarınca KULLanacak ve KULLuk imtihÂNına girecektir. KULLUk KemÂLâtında SAL/ULAŞım YOLLarı RuSÛLL/ler gelmiştir.. ÂDEM aleyhi's-selâm dan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e kadar..

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خلَا فِيهَا نَذِيرٌ
Resim---İnnâ erselnâke bi'l- hakkı beşîren ve nezîrâ(nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr(nezîrun):
Şüphesiz biz seni, hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.” (Fâtır 35/24)

Kur'ân-ı Kerimimizde peygamberler ve HAKK’ın KULLarı Halkına ANLatan Kitaplar gelmiştir.. Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'ân-ı Kerim.. ve beşeriyet içi ilk peygamber ÂDdem aleyhi's-selâm ve son peygamber Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

Resûl..: Peygamber. Yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veya bütün beşeriyete Allah tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zât. Mürsel de denir.
Nebî..: Haber getiren..Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettiriren.. Haberci.
Peygamber : Farsça bir kelime olup nebî kelimesi ile aynı anlamda olup “haber getiren” demektir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Beşeriyet-veLÂyet-Nübüvvet-Risâlet ve ÜMMiyyet Sahibi yüce NÛRuLLAHtır hamdolsun..

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---“Ellezîne yettebiûne'r- resûlen nebiyye'l- ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti ve'l- incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum ani'l- munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimu'l- habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne):
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.” (A’râf 7/157)

Beşeriyyetin Babası nebîlerin ilki ÂDEM aleyhi's-selâm:

Resim---Ebu Zer’il-Ğıfârî radiyallahu anhu: “Yâ Resûlallah! Nebîlerin evveli hangisidir?” diye sormuş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Âdem’dir!” buyurmuş.
Ebu Zer’il-Ğıfârî radiyallahu anhu: “O nebî mi idi?”diye sormuş. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Evet nebî idi” buyurmuştur.

(İ.Ahmed, Müsned, V-178)

Resim---Ebu Zer’il-Ğıfârî radiyallahu anhu: Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Nebîlerin sayısı kaçtır? diye sormuş, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “124.000’dir!” diye cevap vermiştir.
(İ.Ahmed, Müsned, V-266)

Resim---Ebu Zer’il-Ğıfârî radiyallahu anhu: “Yâ Resûlallah! Onlardan kaçı Resûldür demiş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “315’i” buyurmuştur.
(İ.Ahmed, Müsned, V-179)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamı yeryüzünün her tarafından alınan topraklardan yarattı. Bu sebeple neslinden, siyah, beyaz, esmer, kırmızı renkte olanlar olduğu gibi, bu renkler arasında bulunanlar da oldu. Kimi yumuşak, kimi sert, kimi de temiz oldu.” buyurdu.
(Ebu Davûd)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Resullerin ilki Âdem, sonuncusu ise Muhammed’dir. İsrail oğullarının nebilerinin ilki Musa ve sonuncusu İsa’dır. Kalem ile yazan ilk Peygamber ise İdris’tir.” buyurdu.
(Hakim-i Tirmizî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Hepiniz Âdem aleyhisselamın çocuklarısınız.” buyurdu.
(Bezzâr)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselamı yarattıktan sonra, “Git şu meleklere selam ver. İşte senin ve neslinin selamlaşması böyle olacaktır” buyurdu.
(Buharî)

Peygamberler Silsilesi tekemmül TÜMMlemesidir:

قُلْ مَا كُنتُ بِدْعًا مِّنْ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---“Kul mâ kuntu bid’an miner rusuli ve mâ edrî mâ yuf’alu bî ve lâ bikum, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye ve mâ ene illâ nezîrun mubîn(mubînun):
De ki: "Ben elçilerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim." (Ahkâf 46/9)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem diliyle Kur'ân-ı Kerimimizde:“Ben diğer resûllerden farklı bir (bidat) ortaya çıkarmış değilim!.” Buyurulmaktadır.
bid'an: kendinden katan, farklı bir şey ortaya çıkaran..

NüBüVVet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile HATM olmuş tıpkı bir KÜRE gibi TAMMlamış-TÜMMlenmiştir:

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen):
Muhammed, sizden birisinin babası değildir ve fakat Allah'ın resûlüdür ve peygamberlerin sonuncusu ve Allah, her şeyi bilir.” (Ahzâb 33/40)

Çok dikkat etemliyiz ki insanlığın-beşeriyyetin ilki-babası Âdem aleyhi's-selâmdır. Kevniyyetin-Yaratılışın İlkiyse NÛR-u MuhaMMed aleyhi's-selâm dır..

Her NEFSi İLLİYYİNden-en yüceden, ESFELine-en alçağa “KULLuk İmtihÂNI”na Rububiyyet Sıfatiyle İNdiren ALLAH celle celâluhu,
İrSALL edici-geri götürücü-döndürücü YOL olan Rusûliyyet Sisteminin başı-sonu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dir ve el ÂN HaYYdır hamdolsun..

Peygamberlik çalışmakla elde edilecek bir görev değildir ve seçilmişiliktir amma bir TAMM-TÜMMdür.. tıpkı el, ayak, baş, göz, kalb gibi “BİZ”liktir..
PeygamberlerimİZin bir kısmının ismi, Kur'ân-ı Kerimde zikredilmiş, bir kısmının ise zikredilmemiştir:


وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ مِنْهُم مَّن قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُم مَّن لَّمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ فَإِذَا جَاء أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ

Resim---Ve lekad erselnâ rusulen min kablike minhum men kasasnâ aleyke ve minhum men lem naksus aleyk(aleyke), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve hasire hunâlikel mubtılûn(mubtılûne):
(Ey Rasûlüm) gerçekten biz, senden önce bir çok peygamberler gönderdik; onlardan kimini sana haber verdik, kimini de sana haber verip anlatmadık. Allah’ın izni olmadıkça, hiç bir peygamber tek bir mucize getiremez. Allah’ın (dünya ve ahirette azap) emri gelince de, hak yerine getirilir. İşte, burada hüsrana düştü inatçı kâfirler...” (Mü’min 40/78)

وَرُسُلاً قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِن قَبْلُ وَرُسُلاً لَّمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ وَكَلَّمَ اللّهُ مُوسَى تَكْلِيمًا
Resim---Ve rusulen kad kasasnâhum aleyke min kablu ve rusulen lem naksushum aleyk(aleyke). Ve kellemallâhu mûsâ teklîmâ(teklîmen).:
Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu.” (Nisâ 4/164)

Kur'ân-ı Kerimde 28 Peygamber aleyhi's-selâm ismi geçer ki kulun Tekemmülünde birer Manevî aşama safhasıdırlar.

Kur'ân-ı Kerimde adı geçen peygamber aleyhumu's-selâm:

İlki Âdem aleyhi's-selâm, sonuncusu ise Ebû’l-Kâsım Muhammed ibn ʿAbd Allâh ibn ʿAbd’ûl-Muttâlib aleyhi's-selâmdır.
Bu ikisi arasında sayısı bazı hadis kaynaklarına göre 124.000 olan başka peygamberlerden de bahsedilir:


وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ مِنْهُم مَّن قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُم مَّن لَّمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ فَإِذَا جَاء أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ

Resim---“Ve lekad erselnâ rusulen min kablike minhum men kasasnâ aleyke ve minhum men lem naksus aleyk(aleyke), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve hasire hunâlikel mubtılûn:
Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan bazılarını sana anlattık bazılarını ise anlatmadık. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamberin bir mucize getirmesi sözkonusu olamaz. Allah'ın emri geldiğinde hak ile hükmedilir ve işte burada, (hakkı) geçersiz kılmaya çalışanlar hüsrana uğrarlar.” (Mü’min 40/78)

Resim---Sahabeden Ebu Zerr el-Gifari radiyallahu anhu: “Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme: “Yâ Rasûlullah! Nebîlerin ilki hangisidir?” diye sordum. “âdem'dir.” buyurdu. Ben tekrar: “O Nebî miydi?” diye sordum, “Evet o, Allah ile bizatihi konuşmuş bir Nebî idi.” dedi. Ben: “Yâ Rasûlullah!, peygamberlerin sayısı kaçtir?” diye sordum; “Yüzyirmidörtbindir.” buyurdular.

(İmam Suyutî; ed-Dürrü'l- Mensur 1/125)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

Ancak bu Peygamberlerden 25 tanesi Kur'ân-ı Kerim'de açıkça 3 tanesi ise anlamca yer almaktadır ki 4X7=28 NebîyuLLAH;
Kur'ân-ı Kerimde adı geçen Peygambelerin kronolojik sırasıyla isimleri ve genel bilgi:


1. Âdem aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 25 defa geçmektedir. İlk insan, ilk peygamber, ilk örtünen, toprağı ilk işleyendir. Allah onun cesedini topraktan, sonra da kendisine eş olsun diye Havva’yı O'nun kaburga kemiğinden yaratmıştır. Kendisine kitap olarak 10 sayfa verilmiştir.

2. İdris aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 2 defa geçmektedir. Astronomi ve matematikle ilk uğraşan, ilk defa iğne ile dikiş diken ve elbise yaparak giyen, ölçü ve tartı âletlerini ilk defa kullanan, ilk yazı yazanın O olduğu rivayet edilir. Kendisine 30 sayfalık suhuf indirilmiştir.

3. Nûh aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 43 defa geçmektedir. Kur’an’ın 71. sûresi onun adını taşımaktadır. Kavminden kendisine çok az kişi iman etmiştir. Karısı ve çocuklarından biri de iman etmeyenler arasındadır. Nuh tufanından sonra yeni bir nesil yaratılmıştır.

4. Hûd aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 10 defa geçmektedir. Kur’an’ın 11. sûresi o'nun adını taşımaktadır. Yaşadıkları yer olan İrem şehrinde, yüksek binalar inşa etme yarışına girmiş Âd Kavmine gönderilmiştir. Ticaretle uğraşmıştır.

5. Sâlih, aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 8 defa geçmektedir. Dağları ve yüksek kayaları oyarak inşa ettikleri görkemli evlerle ünlü Semud kavmine gönderilmiştir. Semudlular kendilerine denemek için gönderilen Salih aleyhi's-selâm’ın devesini öldürdüler. Ticaretle uğraşmıştır.

6. İbrahîm aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 69 defa geçmektedir. Kur’anın 14. sûresi onun adını taşımaktadır. Oğlu İsmail aleyhi's-selâm ile birlikte Kâbe’yi inşa etmiştir. Çok misafirperver biriydi. Kurban kesmeyi bize o öğretmiştir. Kendisine 10 sayfalık kitap verilmiştir. Babil hükümdarı Nemrut tarafından ateşe atılmış, ateş kendisini yakmamıştır. Halilullah yani Allah'ın dostu olarak anılır.

7. Lût aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 27 defa geçmektedir. İbrahim aleyhi's-selâm’a iman eden ilk kişidir, onunla birlikte hicret edenlerdendir. Sodom ve Gomora şehirlerinde yaşayan Lut Kavmine peygamber olarak gönderilmiştir.

8. İsmâil aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 12 defa geçmektedir. Çobanlık yapmıştır. Babası İbrahim ile birlikte Kâbe’yi inşa etmiştir. Hacla ilgili pek çok merasim ve kurban kesme konularında İbrahim aleyhi's-selâm ile birlikte Müslümanlara örnek olmuştur. Son peygamberimiz MuhaMMed aleyhi's-selâm onun soyundan gelmektedir.

9. İshak aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 15 defa geçmektedir. İbrahim aleyhi's-selâm’ın oğludur. Muhammed aleyhi's-selâm haricinde Kur’ân’da adı geçip de kendisinden sonra gelen bütün peygamberlerin atasıdır.

10. Ya'kub aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 16 defa geçmektedir. İbrahim aleyhi's-selâm’ın torunu, İshak aleyhi's-selâm'ın oğludur. Evlat acısı ile evlat ihaneti ile imtihan edilmiştir. Oğlu Yusuf aleyhi's-selâm’ın acısı dolayısıyla gözleri kapanmış, sonra ona kavuşmasıyla yeniden açılmıştır. Mısır’a gitmeden önce Filistin civarında peygamberlik yapmıştır. Diğer ismi İsrâil'dir. İsrailoğulları onun 12 oğlundan türemiştir.

11. Yûsuf aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 27 defa geçmektedir. Kur’an’ın 12. sûresi onun adını taşımaktadır. Yakub’un 12 oğlundan en çok sevdiği oğludur. Kardeşleri kendisini kıskanmışlar, kuyuya atmışlardır. Kendisine rüyaları yorumlama yeteneği verilmiştir. Bu bilgi ve yeteneği sayesinde Mısır’a yönetici olmuştur. Kur’ân-ı Kerim’de toplu olarak bir sûrede, baştan sona anlatılan tek kıssa onunkidir. Bu kıssa Kur’ân-ı Kerim’de “kıssaların güzeli” olarak nitelenmiştir.

12. Eyyub aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 4 defa geçmektedir. Çok ağır bir hastalık geçirmiş, sabrıyla sembol olmuştur.

13. Şuayb aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de 11 defa geçmektedir. Hitabet yeteneğinden ötürü “Peygamberlerin Hatibi” olarak anılmıştır. Ölçü ve tartıda hile yapan Medyen ve Eyke halkına gönderilmiştir. Kızlarından biriyle Musa aleyhi's-selâm evlenmiştir.

14. Musâ aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 136 defa geçmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de kendisinden ve mücadelesinden en çok bahsedilen peygamberdir. Şuayb aleyhi's-selâm’ın damadıdır. İsrailoğulları’na peygamber olarak gönderilmiştir. İsrailoğulları onun önderliğinde Mısır’dan çıkmışlardır. Kendisine Tevrat verilmiştir.

15. Harun aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 20 defa geçmektedir. Musa aleyhi's-selâm’ın kardeşidir. Onun yardımcısı olarak görevlendirilmiştir. Musa aleyhi's-selâm Medyen’den Mısır’a dönünce Harun aleyhi's-selâm’a Allah’ın buyruklarını iletmiş, o da bunları kabul ederek Musaaleyhi's-selâm’a yardımcı olmuştur. Güzel konuşması ve hitabet yeteneği, en güçlü özelliğidir.

16. Davud aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 16 defa geçmektedir. Sesi o kadar güzeldi ki sesine dağlar ve kuşlar eşlik ederdi. Önceleri Tâlût’un ordusunda bir asker olarak savaşmış, daha sonra Allah’ın kendisine verdiği peygamberlik ve hükümdarlıkla birlikte İsrailoğullarına kral olmuştur. Demirciydi. Kendisine Zebur verilmiştir.

17. Süleyman aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 17 defa geçmektedir. Babası Davud aleyhi's-selâm’dır. Babasının ölümünden sonra onun yerine hükümdar olmuştur. Hayvanlarla ve cinlerle konuşabilme yeteneğine sahip olduğuna ve emrinde onları çalıştırdığına inanılır.

18. Zülkifl aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 2 defa geçmektedir. Eyyub aleyhi's-selâm’ın oğludur. Sabreden, Allah’ın rahmetine ulaşan ve Salihlerden olduğu bildirilen peygamberlerdendir.

19. Yûnus aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 4 defa geçmektedir. Kur’ân’ın 10. suresi onun adını taşımaktadır. Asurluların başkenti olan Ninova halkına peygamber olarak görevlendirilmiştir. Bir yunus balığı tarafından yutulmuş ama daha sonra bu balık tarafından karaya çıkarılmıştır.

20. İlyas aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 3 defa geçmektedir. İsrailoğullarından Ba’l' a tapan topluma peygamber olarak gönderilmiştir.

21. Elyesa aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 2 defa geçmektedir. İlyas aleyhi's-selâm’a yardımcı olarak gönderilmiştir.

22. Zekeriyâ aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 7 defa geçmektedir. Süleyman'ın soyundandır. Kudüs’te Meryem aleyha's-selâm’in himayesini üstlenmiş, ona koruyuculuk yapmıştır. İsrailoğulları tarafından şehid edilmiştir.

23. Yahyâ aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 5 defa geçmektedir. Zekeriyya aleyhi's-selâm’ın oğludur. Adı daha önce hiç kullanılmamış bir isimdir ve Allah tarafından konulmuştur. İsâ aleyhi's-selâm’ın müjdecisidir.

24. İsâ aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 25 defa geçmektedir. Allah'ın mucizesi eseri babasız olarak doğmuştur. Daha beşikteyken konuşmuştur. Ölüleri diriltmiş, hastaları ve körleri iyileştirmiştir. Onun doğduğu sene miladî takvimin başlangıcı kabul edilir. Mesleği marangozluktu. Kendisine İncil verilmiştir.

25. MuhaMMed aleyhi's-selâm: Kur’ân-ı Kerim’de adı 4 defa geçmektedir. Kur’ân’ın 47. sûresi Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin adını taşımaktadır. Son peygamberdir. Bütün insanlığa gönderilmiştir. Kendisine Kur'an-i Kerim verilmiştir.

Bununla beraber, Kur'an-i Kerim'de kıssalar anlatılan; ancak açıkça peygamber oldukları zikredilmeyen ancak Rasûlullah! sallallahu aleyhi ve sellemin buyurduğu;

26- Üzeyr aleyhi's-selâm: (Tevbe 9/30)
27- Lokman aleyhi's-selâm: (Lokman 31/ 12, 13 )
28- Zü'l-Karneyn aleyhi's-selâm: (Kehf 18/83, 86, 94) âyet-i celîlerinde geçmektedir..

İnsanoğlu AKLı gerçeği ancak NAKLen DUYar/UYar/ANlayaBİLir..

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِن بَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَكِنِ اخْتَلَفُواْ فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا اقْتَتَلُواْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ

Resim---“Tilker rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’d(ba’din), minhum men kellemallâhu ve rafea ba’dahum derecât(derecâtin), ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhıl kudus(rûhıl kudusi), ve lev şâallâhu maktetelellezîne min ba’dihim min ba’di mâ câethumul beyyinâtu ve lâkinihtelefû fe minhum men âmene ve minhum men kefer(kefere), ve lev şâallâhu maktetelû ve lâkinnallâhe yef’alu mâ yurîd(yurîdu).: İşte biz bu peygamberlerin bazılarını bazılarına üstün kıldık. Onların içinde Allah'ın kendileriyle konuştukları vardır. Bazılarını ise derecelerle yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya da açık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kuds ile destekledik. Allah dileseydi, onlardan sonra gelenler kendilerine açık belgeler geldikten sonra birbirleriyle çarpışmazlardı. Ama onlar ayrılığa düştüler; kimisi iman etti, kimisi de inkar etti. Allah dileseydi onlar birbirleriyle çarpışmazlardı. Ama Allah istediğini yapar.”
(Bakara 2/253)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

Peygamberlerin bir kısmı ülü’l-azim/azim sahibi büyük peygamberlerdir:
فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُوْلُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِل لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِّن نَّهَارٍ بَلَاغٌ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ
Resim---“Fasbir kemâ sabere ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme yerevne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min nehâr(nehârin), belâg(belâgun), fe hel yuhleku illel kavmul fâsikûn(fâsikûne): Artık sen sabret; Resullerden azim/üstün irade sahibi sahiplerinin sabrettikleri gibi, Onlar için de acele etme. Onlar, tehdit edildikleri şeyi (azabı) gördükleri gün, sanki gündüzün yalnızca bir saati kadar yaşamış(olacak)lardır. (Bu,) Bir tebliğdir. Artık fasık olan bir kavimden başkası yıkıma uğratılır mı?”
(Ahkâf 46/35)

Ulu’l-Azîm peygemberlerimiz de vardır bu kudsal YOLda:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed’dir.”
(Taberî, XXVI, 37. Kurtubî XVI, 220)

Bu peygamberler aynı zamanda peygamberlerin seyyidleri, Hz. Muhammed aleyhi's-selâm ise bu beşinin seyyididir.
(Hakim, Müstedrek, II, 546)

Peygamberlerin 5 ortak özelliği vardır:

1. Sıdk: özü, sözü ve davranışları itibariyle dosdoğru olmak. Doğru söz. Hakikata muvâfık olan. Bir şeyin her hususu tam ve kâmil olması. Ahdinde sâbit olmak. Peygamberlere mahsus en mühim beş hasletten birisi. Kalb temizliği.

2. Emânet: Peygamberlerin sıfatlarından biridir. güvenilir olmak. Eminlik. İstikamet üzere bulunmak. Birisine koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için bırakma. Emniyet edilip inanılan şey. Başkasının hukuku emniyet edilip, inanılabilen.

3. Tebliğ: Peygamberlerin sıfatlarından biridir. Allah’tan aldığı vahyi insanlara eksiksiz ulaştırmak. Götürmek. Bildirmek. Eriştirmek.

4. Fatânet: (Fetânet) Zihin açıklığı. Çabuk kavrayış ve anlayış. Sağlam anlayış. Fıtnetlik. Müteyakkız oluş. Peygamberlerin sıfatlarından biridir.

5. İsmet: Günahsızlık, mâsumluk. Günahlardan kaçınmak melekesine sâhib olmak. Suçsuzluk. Peygamberlik vasıflarından birisidir. Peygamberler aleyhi’s-selâm, hiç bir zaman gizli, âşikâr herhangi bir ma'siyete yaklaşmazlar; bütün kusur ve hatâlardan ve şâibelerden müberrâdırlar. Bütün peygamberler akıllı, dürüst, doğru sözlü, güvenilir ve günahsız insanlardır. ALLAHu zü’l- CeLÂL, ahmak, akılsız, sahtekâr, yalancı, hâin, zâlim, âsî ve hilekâr insanlardan peygamber seçmemiştir.

Bütün peygamberler müjdeci ve uyarıcılar olarak gönderilmişlerdir:

وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلاَّ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---“Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn: Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler.”
(En’âm 6/48)

رُّسُلاً مُّبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ وَكَانَ اللّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Resim---“Rusulen mubeşşirîne ve munzirîne li ellâ yekûne lin nâsi alâllâhi huccetun ba’der rusul(rusuli). Ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen): Elçiler; müjdeciler ve uyarıcılar olarak (gönderildi). Öyle ki elçilerden sonra insanların Allah'a karşı (savunacak) delilleri olmasın. Allah, üstün ve güçlü olandır, hikmet ve hüküm sahibidir.”
(Nisâ 4/165)

Peygamberler, iman edip Salih ameller işleyenleri cennet ile müjdelerler, inkâr edip isyan edenleri ise ilâhî azap ile uyarırlar.
Peygamberler de bizim gibi insanlardır. Onlar da bizim gibi oturup kalkmışlar, yiyip içmişler, evlenip çocuk sahibi olmuşlar, hastalanmışlar ve ölmüşlerdir. Peygamberlerin diğer insanlardan farkı, ilâhî vahye mahzar olmaları, büyük günah işlememeleri ve Allah’ın izniyle mucize gösterebilmeleridir. Mucizeler, bir insanın peygamber olduğunu ispat eden olağan üstü olaylardır. İsa aleyhi's-selâm’ın beşikte iken konuşması:


فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا
Resim---“Fe eşâret ileyh(ileyhi), kâlû keyfe nukellimu men kâne fîl mehdi sabiyyâ(sabiyyen).: Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?"
(Meryem 19/29)

قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا
Resim---“Kâle innî abdullâh(abdullâhi), âtâniyel kitâbe ve cealenî nebiyyâ(nebiyyen).: (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı."
(Meryem 19/30)

وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا
Resim---“Ve cealenî mubâreken eyne mâ kuntu ve evsânî bis salâti vez zekâti mâ dumtu hayyâ(hayyen).: "Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti."
(Meryem 19/31)

وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا
Resim---“Ve berren bi vâlidetî ve lem yec’alnî cebbâren şakıyyâ(şakıyyen).: "Anneme itati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı."
(Meryem 19/32)

وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا
Resim---“Ves selâmu aleyye yevme vulidtu ve yevme emûtu ve yevme ub’asu hayyâ(hayyen).: "Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden kaldırılacağım gün de."
(Meryem 19/33)

وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً وَمِنَ الصَّالِحِينَ
Resim---“Ve yukellimun nâse fîl mehdi ve kehlen ve mines sâlihîn(sâlihîne).: "Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir."
(Âl-i İmrân 3/46)

Çamurdan kuş yapıp onu canlandırması, körleri ve alaca hastalarını iyileştirmesi, ölüleri diriltmesi ve insanların evlerinde ne yiyip içtiklerini haber vermesi:

وَرَسُولاً إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنِّي قَدْ جِئْتُكُم بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ أَنِّي أَخْلُقُ لَكُم مِّنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ فَأَنفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللّهِ وَأُبْرِئُ الأكْمَهَ والأَبْرَصَ وَأُحْيِي الْمَوْتَى بِإِذْنِ اللّهِ وَأُنَبِّئُكُم بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَ فِي بُيُوتِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Resim---Ve resûlen ilâ benî isrâîle ennî kad ci’tukum bi âyetin min rabbikum, ennî ehluku lekum minet tîni ke heyetit tayri fe enfuhu fîhi fe yekûnu tayran bi iznillâh(iznillâhi), ve ubriul ekmehe vel ebrasa ve uhyîl mevtâ bi iznillâh(iznillâhi), ve unebbiukum bi mâ te’kulûne ve mâ teddehırûne, fî buyûtikum inne fî zâlike le âyeten lekum in kuntum mu’minîn(mu’minîne).: İsrailoğullarına elçi kılacak. (O, İsrailoğullarına şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."
(Âl-i İmrân 3/49)

Musa aleyhi's-selâm’ın a’sasının yılan olması:

فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ
Resim---Fe elkâ asâhu fe izâ hiye su’bânun mubîn(mubînun).: Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi.”
(A’râf 7/107)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin isrâ ve miracı birer mucizedir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in en büyük mucizesi Kur'ân-ı Kerimdir:

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُResim---Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilel mescidil aksallezî bâreknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîr(basîru).: Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir.” (İsrâ 17/1)

فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى
Resim---Fe evhâ ilâ abdihî mâ evhâ.: Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti.”
(Necm 53/10)

مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى
Resim---Mâ kezebel fuâdu mâ reâ.: Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.”
(Necm 53/11)

أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى
Resim---E fe tumâr rûnehu alâ mâ yerâ.: Yine de siz gördüğü (şey) üzerinde onunla tartışacak mısınız?”
(Necm 53/12)

وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى
Resim---Ve lekad reâhu nezleten uhrâ.: Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.”
(Necm 53/13)

عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى
Resim---İnde sidretil muntehâ.: Sidretü'l-Münteha'nın yanında.”
(Necm 53/14)

عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى
Resim---İndehâ cennetul me’vâ.: Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır.”
(Necm 53/15)

إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَى
Resim---İz yagşes sidrete mâ yagşâ.: Sidreyi örten örtmekte iken,”
(Necm 53/16)

مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَى
Resim---Mâ zâgal basaru ve mâ tegâ.: Göz kayıp şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.”
(Necm 53/17)

لَقَدْ رَأَى مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَى
Resim---Lekad reâ min âyâti rabbihil kubrâ.: Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü.”
(Necm 53/18)

Peygamberlerin insanlara tebliğ ettiği hak dinin iman, ibadet ve ahlâk gibi temel esaslarında bir değişme olmamıştır. İbadetin şekilleri ve sosyal hayatla ilgili bir kısım hükümlerde (muâmelât) bazı değişmeler olmuştur.
Bütün peygamberlerin tebliğ ettiği Hak Dînin Rûhu ve esası: Dini /ahlâkı, nefsi, aklı, nesli ve malı korumaktır.

Azîz kardeşlerim,
İslâm âlimlerimiz, hükmü kesin olan âyet ve hadislere dayanarak islâm dininin geliş maksadını ve gayesini 5 esas üzerinde toplayıp bu hududun aşılmasında suç ve cezâ olduğunu tesbit etmiştir:


1- Dini muhafaza : suç: irtidad (red'den) İslâm dînini bırakarak başka dine geçme, ridded de aynı mânâdadır.

2- Nefsi muhafaza : suç: katl: öldürme katliâm: bir anlamda herkesi öldürmektir.

3- AKLı muhafaza : suç: içki ve AKLa zarar veren diğer kötü ahlâk ve alışkanlıklar.

4- Nesli muhafaza : suç: zinâ. soy sobu, döl düşü, zürriyeti, nesili yozlaştırıp, yok ediş...

5- Malı muhafaza : suç: hırsızlık, gasb, hile ile kandırma v.s...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

PEGAMBERELERE İMAN

ALLAHU zü’l- CeLÂL’in insanlara örnek ve rehber olması için Peygamberler gönderdiğine îman etmek, imanın altı esasından biridir.

Resim---Bir gün vahiy meleği Cebrâil (aleyhi’s-selâm): “Ey Muhammed İslâm hakkında bana bilgi verir misin?” dedi. Hz. Peygamber (aleyhi's-selâm):“İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna tanıklık etmen, namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâ’be’yi ziyaret etmen (hac yapman) dır” diye cevap vermiş bunun üzerine Cebrâil de: “Doğru söyledin” demiştir.

(Müslim, Îmân, 1. 5. I, 37, 40; 11; Buhârî, Îman, 37. I, 8.)

ALLAHU zü’l- CeLÂL peygamberlerine iman edilmesini emretmektedir.
ALLAHU zü’l- CeLÂL’in görevlendirdiği peygamberlerden birine îman etmeyen kimse mümin olamaz.
Bu husus Kur’ân’da açıkça ifade edilmektedir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا

Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîden).: Ey mü’minler! Allah’a, Peygamberine ve Peygamberine indirdiği Kur’an’a, daha önce indirdiği kitaplara olan imanınızda devamlı bulunun. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, muhakkak hidayetten uzak bir sapıklığa düşmüştür.”
(Nisâ 4/136).

ALLAHU zü’l- CeLÂL, Kur'ân-ı Kerim’de peygamberlerden bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr edenleri "hakîkî kafirler" olarak nitelemektedir:

إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَن يُفَرِّقُواْ بَيْنَ اللّهِ وَرُسُلِهِ وَيقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَن يَتَّخِذُواْ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً

Resim---“İnnellezîne yekfurûne billâhi ve rusulihî ve yurîdûne en yuferrikû beynallâhi ve rusulihî ve yekûlûne nu’minu bi ba’din ve nekfuru bi ba’dın, ve yurîdûne en yettehızû beyne zâlike sebîlâ(sebîlen).: Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip "Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız" diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu;”
(Nisâ 4/150)

أُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
Resim---“Ulâike humul kâfirûne hakkâ(hakkan), ve a’tednâ lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).: İşte bunlar, gerçekten kafir olanlardır. Kafirlere aşağılatıcı bir azab hazırlamışızdır.”
(Nisâ 4/151)

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr(masîru).: Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler.”
(Bakara 2/85)

Nübüvvetin Hatmi TAMMı-TÜMMü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir:

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).: Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.”
(Ahzâb 33/40)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem AKLI olan İNsÂN ve CİNlere peygamberdir:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).: Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”
(Sebe’ 34/28)

قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِّنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا
Resim---“Kul ûhıye ileyye ennehustemea neferun minel cinni fe kâlû innâ semi’nâ kur’ânen acebâ(aceben).: De ki: "Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik"
(Cinn 72/1)

يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَن نُّشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا
Resim---“Yehdî iler ruşdi fe âmennâ bih(bihî), ve len nuşrike bi rabbinâ ehadâ(ehaden).: "O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız."
(Cinn 72/2)

وَأَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُوْلَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا
Resim---“Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden).: "Ve elbette bizden müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp bulanlardır."
(Cinn 72/14)

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِّمَّا كُنتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ قَدْ جَاءكُم مِّنَ اللّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُّبِينٌ
Resim---“Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum kesîran mimmâ kuntum tuhfûne minel kitâbi ve ya’fû an kesîr(kesîrin) kad câekum minallâhi nûrun ve kitâbun mubîn(mubînun).: Ey ehl-i kitap! Resûlümüz size Kitap'tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.”
(Mâide 5/15)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “elâ ve enâ habîbullahi velâ fahra: Biliniz ki ben Allah’ın sevgili kuluyum, dostuyum. (Ancak) övünme yoktur (övünmüyorum)”
(Tirmizî, Menakıb, 1, V, 588)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kıyamet günü insanların seyidi/efendisi benim.” buyurdu.
(Buharî Enbiya, 3, Tefsiru sureti 17/5; Müslim, İman, 237, 238; İ. Ahmed,Müsned, I, 5)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ben Adem’in çocuklarının efendisiyim.” buyurdu.
(Ebu Davud, sünnet, 12)

Resim---Ebû Saîd el-Hudrî (r.a), Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Öğünmek için söylemiyorum, ben Âdemoğullarının efendisiyim! Kıyamet gününde ilk diriltilecek benim. Öğünmek için söylemiyorum; ilk şefaat isteyen ve şefaati ilk kabul edilenim. Öğünmek için söylemiyorum; kıyamet gününde hamd sancağı benim elimde olacaktır"
(Tirmizî, Menâkıb, I; Ibn Mâce, Zühd, 37; Dârimî, Mukaddime, 8; Ahmed b. Hanbel, I, 281, 295, III, 14, 4)

Başta Hz. Âdem (as) olmak üzere bütün peygamberler, Resulullah (s.a.s)'ın sancağı altında toplanacaklardır. (Tirmizi, et-Tâc, V / 385).

Kur'ân-ı Kerimde PEYGAMBERİN GÖREVİ:

1-İslâmı Tebliğ ve Kur'ân-ı Kerimi Okumak/ tilavet – kırâat:

"Tilavet" ve "kıraat", ayetleri okuyarak insanlara duyurmadır, tebliğ etmektir.

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

Resim---“Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).: Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tir. Allah, yaptıklarınızı bilir.”
(Ankebût 29/45)

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn (ta’lemûne).: Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.”
(Bakara 2/151)

وَقُرْآناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنزِيلاً
Resim---“Ve kur’ânen faraknâhu li takreehu alen nâsi alâ muksin ve nezzelnâhu tenzîlâ(tenzîlen).: Onu bir Kur'an olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik.”
(İsrâ 17/106)

Tebliğ, Kur'ân-ı Kerim’i insanlara ulaştırmaktır.
Peygamberin görevi insanları dine zorlama değil sadece duyurmadır:


مَّا عَلَى الرَّسُولِ إِلاَّ الْبَلاَغُ وَاللّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ
Resim---“Mâ aler resûli illel belâg(belâgu) vallâhu ya’lemu mâ tubdûne ve mâ tektumûn(tektumûne).: Elçiye tebliğden başka (yükümlülük) yoktur. Allah açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da bilir.”
(Mâide 5/99)

فَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
Resim---“Fe in tevellev fe innemâ aleykel belâgul mubîn(mubînu).: Fakat onlar yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca apaçık bir tebliğdir.”
(Nahl 16/82)

لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ
Resim---“Leste aleyhim bi musaytır(musaytırın).: Onların üzerinde bir zorba değilsin.”
(Ğâşiye 88/22)

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ
Resim---“Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûne ve mâ ente aleyhim bi cebbârin fe zekkir bil kur’âni men yehâfu vaîdi.: Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.”
(Kâf 50/45)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

2- İnsanları Kur’ân’a davet etmek, onlara va’z etmek ve öğüt vermek:

"Davet"; insanları İslam’a çağırmak, "va’z" ve"öğüt" (tezkire); insanlara nasihat etme, onları iyiye, güzele ve doğruya teşvik etme, ilahî gerçekleri hatırlatma görevidir.
ALLAH celle celâluhu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu görevi ile ilgili şöyle buyurmuştur:


ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
Resim---Ud’u ilâ sebîli rabbike bil hikmeti vel mev’ızatil haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsen(ahsenu), inne rabbeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).: (Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.”
(Nahl 16/125)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“Yâ eyyuhen nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren).: Ey Peygamber, gerçekten biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.”
(Ahzâb 33/45)

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---“Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ(munîren).: Ve Allah’a (yine) O’nun izni ile (çağıran) bir da'vetçi ve (umum kâinâtı)nûrlandıran bir kandil olarak (gönderdik).”
(Ahzâb 33/46)

وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---“Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).: Gerçekten sen onları dosdoğru olan bir yola çağırıyorsun.”
(Mü’minûn 23/73)

أُولَئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللّهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُل لَّهُمْ فِي أَنفُسِهِمْ قَوْلاً بَلِيغًا
Resim---“Ulâikellezîne ya’lemullâhu mâ fî kulûbihim fe a’rıd anhum vaızhum ve kul lehum fî enfusihim kavlen belîgâ: İşte bunların, Allah kalplerinde olanı bilmektedir. O halde sen, onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle.”
(Nisa 4/63)

فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ
Resim---“Fezekkir innemâ ente muzekkir: Artık sen, öğüt verip hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın.”
(Ğâşiye 88/21)

Kul olarak yaratılan insanlığın Mutlak İmamı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
“Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûni.: Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.”
(Zâriyat 51/56)

وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنزِلَتْ إِلَيْكَ وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn: Sana indirildikten sonra, sakın seni Allah'ın ayetlerinden alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve sakın müşriklerden olma.”
(Kasas 28/87)

3- İnsanlara İslâm Dinini öğretmek (tâlim):

"Talim"; Kitabı, Hikmeti ve insanların bilmediklerini öğretme görevidir. ALLAH celle celâluhu bu hususu Kur’ân’da şöyle bildirmektedir:

هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Resim---“Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn: O, ümmîler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.”
(Cuma 62/2)

İslam Dini hakkında insanları uyarmak ve müjdelemek (inzar-tenzir/tebşîr)..
“Tebşir”; ödül va’d ederek insanları, iman ve sâlih amellere teşvik etmek, iman edip sâlih ameller işleyenleri Allah’ın nimeti ve cenneti ile müjdelemektir.
“İnzâr” ise, ilahî cezâ olduğunu bildirerek inkar ve isyan olan inanç, söz, fiiller ve davranışlardan sakındırmaktır.


Peygamberimiz aleyhi’s-selâm Kur’ân’da “beşîr”, “mübeşşir” ve “nezîr” olarak nitelenmiştir:

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“Yâ eyyuhen nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren).: Ey Peygamber, gerçekten biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.”
(Ahzâb 33/45)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîren ve nezîren ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn: Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.”
(Sebe 34/28)

وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقاً قَالُواْ هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُواْ بِهِ مُتَشَابِهاً وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---“Ve beşşirillezîne âmenû ve amilûs sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min tahtihel enhâr(enhâru), kullemâ ruzikû minhâ min semeretin rızkan kâlû hâzellezî ruzıknâ min kabl(kablu) ve utû bihî muteşâbihâ(muteşâbihan), ve lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve hum fîhâ hâlidûn: (Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.”
(Bakara 2/25)

Kâfirleri azabla uyarır:

وَأَذَانٌ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الأَكْبَرِ أَنَّ اللّهَ بَرِيءٌ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ فَإِن تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّهِ وَبَشِّرِ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
“Ve ezanun minallâhi ve resûlihî ilân nâsi yevmel haccıl ekberi ennallâhe berîun minel muşrikîne ve resûluhu, fe in tubtum fe huve hayrun lekum, ve in tevelleytum fa'lemû ennekum gayru mu'cizîllâh (mu'cizîllâhi), ve beşşirillezîne keferû bi azâbin elîm: Ve büyük Hacc (Hacc-ı Ekber) günü, Allah'tan ve Resûlü'nden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, O'nun Resûlü de... Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır; yok eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah'ı elbette aciz bırakacak değilsiniz. İnkâr edenleri acı bir azabla müjdele.”
(Tevbe 9/3)

Münafıkları azabla uyarır:

وَالَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلاَ بِالْيَوْمِ الآخِرِ وَمَن يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَرِينًا فَسَاء قِرِينًا
Resim---Vellezîne yunfıkûne emvâlehum riâen nâsi ve lâ yu’minûne billâhi ve lâ bil yevmil âhir(âhiri). Ve men yekuniş şeytânu lehu karînen fe sâe karînâ: Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, Allah'a ve ahiret gününe de inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o.”
(Nisâ 4/138)

Ve dini görevini yapmayanları azapla uyarır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّ كَثِيرًا مِّنَ الأَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû inne kesîran minel ahbâri ver ruhbâni le ye'kulûne emvâlen nâsi bil bâtıli ve yasuddûne an sebîlillâh(sebîlillâhi), vellezîne yeknizûnez zehebe vel fıddate ve lâ yunfikûnehâ fî sebîlillâhi fe beşşirhum bi azâbin elîm: Ey iman edenler, gerçek şu ki, (yahudi) bilginlerinden ve (hristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele.”
(Tevbe 9/34)

4- İnsanları temize çıkarmak (tezkiye):

"Tezkiye", Peygamberin; insanları tevhide (Allah’ı bir olarak kabul etmeye) davet ederek onları şirk (Allah’a ortaklar koşma), inkar ve isyandan kurtarmaya vesile olmasıdır.

ALLAH celle celâluhu peygamberin bu görevini şöyle bildirmiştir:

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).: Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.”
(Bakara 2/151)

5- İnsanlara şâhid olmak:

"Şâhid olma"; Peygamberin, dünyada; Kur’ân hükümlerini tatbik ederek insanlara gösterme, Kıyamet günü ise, mü’minlere ve diğer ümmetlerin şâhidlerine tanıklık etme görevidir. ALLAH celle celâluhu bu hususu şöyle bildirmiştir:

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâ(şehîden), ve mâ cealnâl kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh(akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh(hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun).: Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.”
(Bakara, 2/143)

فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِن كُلِّ أمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَى هَؤُلاء شَهِيدًا
Resim---“Fe keyfe izâ ci’nâ min kulli ummetin bi şehîdin ve ci’nâ bike alâ hâulâi şehîdâ(şehîden).: Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak?”
(Nisâ 4/41)

6- İnsanlara örnek olmak (üsve-yi hasene):

"Üsve-yi hasene", Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin; söz, fiil ve davranışlarıyla insanlara örnek olmasıdır.

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevmel âhıre ve zekerallâhe kesîrâ(kesîren).: Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır.”
(Ahzâb 33/21)

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---“Ve inneke le alâ hulukın azîm(azîmin).: Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.”
(Kalem 68/4)

Peygamberimiz aleyhi’s-selâm, Kur’ân hükümlerini tatbik ederek müslümanlara örnek olmuştur.

7- Emri bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münker:

Bu, İslam’a ve aklı selime uygun olan iyi, güzel ve faydalı şeyleri emretme ve insanları İslam’ın ve aklı selimin iyi, güzel ve faydalı görmediği, çirkin kabul ettiği şeylerden men etme görevidir.

Şu âyetler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu görevini beyan etmektedir:


الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---“Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne).: Onlar, kendi yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları okuma yazma bilmeyen, kendilerine iyiliği emredip kötülükten sakındıran, temiz şeyleri onlara helal kılıp pis şeyleri haram eden, ağır yüklerini ve daha önce üzerlerinde bulunan bağları indiren o nebi peygambere iman ederler. Ona iman eden, saygı gösteren, yardımda bulunan ve onunla indirilmiş olan nura uyan kimseler işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
(A’raf 7/157)

خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ
Resim---Huzil afve ve’mur bil urfi ve a’rıd anil câhilîn(câhilîne).: Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.”
(A’raf 7/199)

Allah yolunda çalışmak (cihad) ve savaşmak (kıtâl):

"Cihâd", İslam’ın bilinmesi, tanınması ve yaşanması için çalışma; "kıtâl" ise gerektiğinde İslam düşmanlarıyla savaşma görevidir.
ALLAH celle celâluhu;


يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Resim---“Yâ eyyuhân nebiyyu câhidil kuffâra vel munâfikîne vagluz aleyhim, ve me’vâhum cehennem(cehennemu), ve bi’sel masîr(masîru).: Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yataktır o!..”
(Tevbe 9/73)

فَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَجَاهِدْهُم بِهِ جِهَادًا كَبِيرًا
Resim---“Fe lâ tutııl kâfirîne ve câhidhum bihî cihâden kebîrâ(kebîren).: Öyleyse kafirlere itaat etme ve onlara (Kur'an'la) büyük bir cihad ver.”
(Furkân 25/52)

فَقَاتِلْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ تُكَلَّفُ إِلاَّ نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَسَى اللّهُ أَن يَكُفَّ بَأْسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَاللّهُ أَشَدُّ بَأْسًا وَأَشَدُّ تَنكِيلاً
Resim---“Fe kâtil fî sebîlillâh(sebîlillâhi), lâ tukellefu illâ nefseke ve harrıdıl mu’minîn(mu’minîne), asallâhu en yekuffe be’sellezîne keferû. Vallâhu eşeddu be’sen ve eşeddu tenkîlâ(tenkîlen).: Artık sen Allah yolunda savaş, kendinden başkasıyla yükümlü tutulmayacaksın. Mü'minleri hazırlayıp teşvik et. Umulur ki Allah, küfredenlerin ağır baskılarını geri püskürtür. Allah, 'kahredici baskısıyla' daha zorlu, acı sonuçlandırmasıyla da daha zorludur.”
(Nisâ 4/84)

İslamı ve kendini savunmak için Peygamberimiz aleyhi’s-selâm İslam düşmanlarıyla (kâfir, müşrik ve münafıklarla) savaşmak durumunda kalmıştır.

8- İnsanlara yol göstermek (hüdâ):

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ALLAH celle celâluhu’nun izni ile insanlara doğru yolu gösterir. Şu âyet bunun delilidir:

وَكَذَلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِّنْ أَمْرِنَا مَا كُنتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَكِن جَعَلْنَاهُ نُورًا نَّهْدِي بِهِ مَنْ نَّشَاء مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mel kitâbu ve lel îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).: Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip iletiyorsun.”
(Şûrâ 42/52)

9- Kur’ân hükümlerini açıklamak ve dînî konularda hüküm vermek:

Kur’ân hükümlerini, sözlü ve uygulamalı olarak açıklamak peygamberin temel görevidir (teybîn). Bu görev, şu âyette açıkça bildirilmiştir:

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---Bil beyyinâti vez zubur(zuburi), ve enzelnâ ileykez zikre li tubeyyine lin nâsi mâ nuzzile ileyhim ve leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne).: (Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.”
(Nahl 16/44)

وَمَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلاَّ لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُواْ فِيهِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Resim---Ve mâ enzelnâ aleykel kitâbe illâ li tubeyyine lehumullezîhtelefû fîhi ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn(yu’minûne).: Biz Kitab'ı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik.”
(Nahl 16/64)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »


Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bu görevini Kur’ân’a veya Kur’ân dışı vahye dayanarak veya içtihadda bulunarak yerine getirmiştir. Namazların ilk ve son vakitleri.. (bknz..Tirmizî, Salat 1. I, 279. Ebu Davud, Salat 2. I, 274. Müslim, Mesacid, 166. I, 425. Namazların rekatları ve kılınış biçimleri.. (bknz..Buharî, Müslim ve Ebu Davud Kitabü’s-Salat bölümleri)Zekatın hangi mallardan ne miktarda verileceği..(bknz.. Buharî, Müslim ve Ebu Davud, Kitabü’z-Zeklat bölümleri.) Boşanmanın şekli.. (Hadis kitaplarının kitabü’t-talak bölümleri.) Kadınların hayız ve nifas hallerinde namaz kilâmayacakları ve oruç tutamayacakları. (bknz..Tirmizî, Taharet, 97. I, 234.) Tirmizî, bütün fakihlerin hayızlı kadının orucu kaza edip namazı kaza etmeyeceği konusunda ittifak ettiğini söylemiştir. (Sünen, I, 235.) Çocuklara, hastalara, yolculara ve kadınlara cuma namazının farz olmayışı.. (bknzEbu Davud, Salat, 215. I, 644 ) Mestlerin üzerine meshedilmesi, fıtır sadakası, revatip sünnetler, teravih, bayram ve cenaze namazları..(bknz..Hadis kitaplarının Kitabü’l-Iydeyn, ve Kitabü’l-Cenaiz bölümleri.) Benzeri pek çok dini görevler Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından açıklanmıştır..
Bazı âyetlerin mücmel, mübhem ve muhtasar olması sebebiyle Kur’ân’ın açıklanmaya ihtiyacı vardır. İnsanların Kur’ân’ı kendilerine rehber edinebîlmeleri, hükümlerine, emir ve yasaklarına uyabilmeleri için iyice anlaşılması ve nasıl uygulanacağının bilinmesi gerekir. Allah, bu görevi peygamberine vermiştir. Peygamberimiz, hakkında âyet bulunmayan konuları açıklığa kuvuşturmuştur.
(Meselâ bk. Ahzab, 33/36, Nisâ, 4/59, 65 ve Nur, 24/51. bk. eş-Şâfiî, S. 61, 62)


Mücmel: Kısa. Öz. Muhtasar. Sözü az, mânası çok olan. Hülâsa edilmiş. Müfesser olmayan söz.
Mübhem: İyice belli olmayan. Mutlak âşikâr olmayan. Belirsiz. Gizli.
Muhtasar: Az. Kısa. Uzun olmayan. Tekellüfsüz. İhtisar edilmiş. Kısaltılmış.
Peygamberimizin Kur’ân’a ilâve olarak ortaya koyduğu hükümlerin asılları icmali olarak Kur’ân’da vardır.
(Ebu Zehra, el-Usûlü’l- Fıkh, S. 113-114.)

10-ALLAH celle celâluhu Peygamberimize “helâl ve haram kılma” görevi vermiştir:

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالْأَغْلَالَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ ۚ فَالَّذِينَ آمَنُوا بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِي أُنْزِلَ مَعَهُ ۙ أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Resim---Elleżîne yettebi’ûne-rrasûle-nnebiyye-l-ummiyye-lleżî yecidûnehu mektûben ‘indehum fî-ttevrâti vel-incîli ye/muruhum bilma’rûfi veyenhâhum ‘ani-lmunkeri veyuhillu lehumu-ttayyibâti veyuharrimu ‘aleyhimu-lḣabâ-iśe veyeda’u ‘anhum israhum vel-aġlâle-lletî kânet ‘aleyhim(c) felleżîne âmenû bihi ve’azzerûhu venasarûhu vettebe’û-nnûra-lleżî unzile me’ahu(ﻻ) ulâ-ike humu-lmuflihûn(e): Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.”
(Araf 7/157)

قَاتِلُوا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حَتَّىٰ يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ
Resim---Kâtilû-lleżîne lâ yu/minûne bi(A)llâhi velâ bilyevmi-l-âḣiri velâ yuharrimûne mâ harrama(A)llâhu verasûluhu velâ yedînûne dîne-lhakki mine-lleżîne ûtû-lkitâbe hattâ yu’tû-lcizyete ‘an yedin vehum sâġirûn(e): Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlü'nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.”
(Tevbe 9/29)

Âyet-i celilesi de bunun açık delilidir.
Kur’ân’da yer almadığı halde Peygamberimizin haram olduğunu bildirdiği bir çok husus vardır Meselâ; bir kadının teyzesi, halası, kız ve erkek kardeşlerinin kızları ile bir nikah altında bulundurulması:
(bkz. Buhârî, Nikah, 27. VI, 128.)

Nisâ Sûresinde evlenilmesi haram olanlar 23-24 âyetlerinde sayılmış sonra “bunlardan ötesi size helâl kılındı” denilmiştir.:

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْأَخِ وَبَنَاتُ الْأُخْتِ وَأُمَّهَاتُكُمُ اللَّاتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ وَأُمَّهَاتُ نِسَائِكُمْ وَرَبَائِبُكُمُ اللَّاتِي فِي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَائِكُمُ اللَّاتِي دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَإِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ وَحَلَائِلُ أَبْنَائِكُمُ الَّذِينَ مِنْ أَصْلَابِكُمْ وَأَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْأُخْتَيْلَّا مَا قَدْ سَلَفَ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا
Resim---hurrimet ‘aleykum ummehâtukum ve benâtukum ve eḣavâtukum ve ’ammâtukum ve ḣâlâtukum ve benâtu-l-eḣi ve benâtu-l-uḣti ve ummehâtukumu-llâtî erda’nekum ve eḣavâtukum mine-rradâ’ati ve ummehâtu nisâ-ikum ve rabâ-ibukumu-llâtî fî hucûrikum min nisâ-ikumu-llâtî deḣaltum bihinne fe-in lem tekûnû deḣaltum bihinne felâ cunâha ‘aleykum ve halâ-ilu ebnâ-ikumu-lleżîne min aslâbikum ve en tecme’û beyne-l-uḣteyni illâ mâ kad selef(e)(k) inna(A)llâhe kâne ġafûran rahîmâ(n): Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız -onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir sakınca yoktur-, sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir araya getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. Ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”
(Nisâ 4/23)

مَا وَرَاءَ ذَٰلِكُمْ أَنْ تَبْتَغُوا بِأَمْوَالِكُمْ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ ۚ فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِهِ مِنْهُنَّ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ فَرِيضَةً ۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا تَرَاضَيْتُمْ بِهِ مِنْ بَعْدِ الْفَرِيضَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
Resim---Velmuhsanâtu mine-nnisâ-i illâ mâ meleket eymânukum(s) kitâba(A)llâhi ‘aleykum(c) ve uhille lekum mâ verâe żâlikum en tebteġû bi-emvâlikum muhsinîne ġayra musâfihîn(e)(c) femâ-stemta’tum bihi minhunne feâtûhunne ucûrahunne ferîda(ten)(c) velâ cunâha ‘aleykum fîmâ terâdaytum bihi min ba’di-lferîda(ti)(c) inna(A)llâhe kâne ‘alîmen hakîmâ(n): Sağ ellerinizin malik olduğu (cariyeler) dışındaki kadınlardan 'evli ve özgür' olanlarla da (evlenmeniz haramdır.) Bunlar, Allah'ın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında kalanı iffetlerini koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla (mehir vererek) evlenecek kadın aramanız size helâl kılındı. Öyleyse onlardan hangi şeyle (veya ne kadar) yararlandıysanız, onlara ücret (mehir)lerini tesbit edildiği miktarıyla ödeyin. Miktarın tesbitinden sonra, karşılıklı hoşnud olduğunuz bir şey konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.”
(Nisâ 4/24)

Âyetlerde, hadiste zikredilen kadınlar yoktur. Dolayısıyla bu hadis, 4/24 âyetini tahsis etmektedir. (Ebu Zehra, S. 113.) Ehli olan merkep, (Müslim, Sayd, 24. (II, 1538) katır, aslan, kaplan, fil, kurt, maymun, köpek gibi pençesi bulunan vahşi hayvanların; kartal, atmaca, şahin ve doğan gibi tırnaklarıyla avlanan yırtıcı kuşların ve fare, köstebek ve akrep gibi haşeratın etlerinin yenilmesi (Ebu Davud, Et’ıme, 33. IV, 159. Müslim, Sayd, 14-16. II, 1533-1534.)

Erkeklerin altın zinet takınmaları ve ipek elbiseler giymeleri, altın ve gümüş kaplardan su içilmesi ve yemek yenilmesi (Tirmizî, Libas, 1-2. Alaüddin Abidin, el-Hediyyetü’l-Alâiyye, s. 223-225. Kahraman Yay. İst. 1984)
Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır. Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kur’ân’ı açıklama görevini şu şekilde yapmıştır:


11- Kur’ân hükümlerini, emir ve yasaklarını sözleriyle te’yid etmiştir:

Te’yid: (C.: Te'yidât) Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırma. Metânet verme. Doğrulama, doğru çıkarma. Destekleme.
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “الدال على الخير كفاعله : Hayra delâlet eden onu işleyen gibidir” buyurmuştur.
(Tirmizî, İlim, 14; V, 41)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "الدال على الخير كفاعله “Kim bir hayra delâlet ederse bu kimseye o hayrı işleyenin sevabı gibi sevap verilir” buyurmuştur.
(Müslim, İmâre, 133. II,1506.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu hadis-i şerifleri, Kur'ân-ı Kerimde;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَائِرَ اللَّهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَائِدَ وَلَا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًا ۚ وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُوا ۚ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَنْ صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَنْ تَعْتَدُوا ۘ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ ۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Resim---Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû lâ tuhillû şe’â-ira(A)llâhi velâ-şşehra-lharâme velâ-lhedye velâ-lkalâ-ide velâ âmmîne-lbeyte-lharâme yebteġûne fadlen min rabbihim veridvânâ(en)(c) ve-iżâ haleltum festâdû(c) velâ yecrimennekum şeneânu kavmin en saddûkum ‘ani-lmescidi-lharâmi en ta’tedû vete’âvenû ‘alâ-lbirri ve-ttakvâ(s) velâ te’âvenû ‘alâ-l-iśmi vel’udvân(i)(c) vettekû(A)llâh(e)(s) inna(A)llâhe şedîdu-l’ikâb(i): Ey iman edenler, Allah'ın şiarlarına, haram olan ay'a, kurbanlık hayvanlara, (onlardaki) gerdanlıklara ve Rablerinden bir fazl ve hoşnutluk isteyerek Beyt-i Haram'a gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktınız mı artık avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram'dan alıkoyduklarından dolayı bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. Birr (hayır, iyilik ve güzel ameller) ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah'tan korkup-sakının. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.”
(Mâide 5/2)

Mâide Sûresinin 6. âyeti abdest alınmadıkça namaz kılınmaması gerektiğini ön görmektedir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلَاةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُءُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَيْنِ ۚ وَإِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُوا ۚ وَإِنْ كُنْتُمْ مَرْضَىٰ أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ أَوْ جَاءَ أَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَائِطِ أَوْ لَامَسْتُمُ النِّسَاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَاءً فَتَيَمَّمُوا صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ مِنْهُ ۚ مَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلَٰكِنْ يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû iżâ kumtum ilâ-ssalâti faġsilû vucûhekum veeydiyekum ilâ-lmerâfiki vemsahû biruûsikum veerculekum ilâ-lka’beyn(i)(c) ve-in kuntum cunuben fettahherû(c) ve-in kuntum merdâ ev ‘alâ seferin ev câe ehadun minkum mine-lġâ-iti ev lâmestumu-nnisâe felem tecidû mâen feteyemmemû sa’îden tayyiben femsehû bivucûhikum veeydîkum minh(u)(c) mâ yurîdu(A)llâhu liyec’ale ‘aleykum min haracin velâkin yurîdu liyutahhirakum veliyutimme ni’metehu ‘aleykum le’allekum teşkurûn(e): Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.”
(Mâide 5/6)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “لا تقبل صلاة من احدث ختى يتوضا
“Abdestini bozan kimse (yeniden) abdest almadıkça namazı kabul olmaz”

(Buharî, Vudu, 3. I, 43.)

12- Bazı âyetleri tefsir etmiştir:

Tefsir: Mestur, gizli bir şeyi aşikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek. Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak. Kur'ân-ı Kerim'in mânâsını anlatan kitab. Ehl-i Hadis ıstilâhında Tefsire dâir hadis-i şeriflere Tefsir denilir.

الَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يَلْبِسُوا إِيمَانَهُمْ بِظُلْمٍ أُولَٰئِكَ لَهُمُ الْأَمْنُ وَهُمْ مُهْتَدُونَ
Resim---“Elleżîne âmenû velem yelbisû îmânehum bizulmin ulâ-ike lehumu-l-emnu vehum muhtedûn(e): İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.”
(En’âm 6/82)

Bu âyette geçen “zulüm” kelimesini Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Lokman Sûresinin 31. âyetinde geçen “şirk (Allah’a ortak koşmak) ile tefsir etmesi buna örnektir.
(Bkz. Müslim, İman, 197;I, 114-115.)

وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ ۖ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ
Resim---“Ve-iż kâle lukmânu libnihi vehuve ya’izuhu yâ buneyye lâ tuşrik bi(A)llâh(i)(s) inne-şşirke lezulmun ‘azîm(un): Hani Lukman oğluna -öğüt vererekdemişti ki; 'Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.'”
(Lokmân 31/31)

13- Kur’ân’ın genel hükümlü âyetlerini tahsis etmiştir:

Tahsis: (Husus. dan) Belli bir gaye için kullanmak. Bir şey veya bir kimse için ayırmak. Rağbet ettirmek. Meylettirmek, yöneltmek.
Meselâ,
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللَّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْأَزْلَامِ ۚ ذَٰلِكُمْ فِسْقٌ ۗ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ دِينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ ۚ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِإِثْمٍ ۙ فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
Resim---“hurrimet ‘aleykumu-lmeytetu ve-ddemu velahmu-lḣinzîri vemâ uhille liġayri(A)llâhi bihi velmunḣanikatu velmevkûżetu velmuteraddiyetu ve-nnatîhatu vemâ ekele-ssebu’u illâ mâ żekkeytum vemâ żubiha ‘alâ-nnusubi veen testaksimû bil-ezlâm(i)(c) żâlikum fisk(un)(k) elyevme ye-ise-lleżîne keferû min dînikum felâ taḣşevhum vaḣşevn(i)(c) elyevme ekmeltu lekum dînekum veetmemtu ‘aleykum ni’metî veradîtu lekumu-l-islâme dînâ(en)(c) femeni-dturra fî maḣmesatin ġayra mutecânifin li-iśmin(ﻻ) fe-inna(A)llâhe ġafûrun rahîm(un): Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve faloklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir; artık onlardan korkmayın benden korkun. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin(bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”
(Mâide, 5/3)

Âyetinde geçen “meyte” (ölü eti) ve “dem” (kan) kelimeleri umum ifade eden lafızlardır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ölü etlerinden balık,
(Ebu Davud, Et’ıme, 36. IV, 166.) çekirge (Ebu Davud, Et’ıme, 35. IV, 165. Müslim, Sayd, 52. II, 1546.) ve keleri (Müslim, Sayd, 40. II, 1542.. II, 1546) bu hükümlerden istisnâ ederek âyeti tahsis etmiştir.


Kur’ân’ın mutlak hükümlerini takyid etmiştir:

Takyid: (Kayd. dan) Kayıt ve şarta bağlanma. Şart koşma. Bağlama. Deftere yazmak. Harfe nokta ve hareke koyma.

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَىٰ مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذِينَ مَعَكَ ۚ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ ۚ عَلِمَ أَنْ لَنْ تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ ۖ فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ ۚ عَلِمَ أَنْ سَيَكُونُ مِنْكُمْ مَرْضَىٰ ۙ وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِنْ فَضْلِ اللَّهِ ۙ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ ۚ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا ۚ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا ۚ وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ

Resim---“İnne rabbeke ya’lemu enneke tekûmu ednâ min śuluśeyi-lleyli ve nisfehu ve śuluśehu ve tâ-ifetun mine-lleżîne me’ak(e)(c) va(A)llâhu yukaddiru-lleyle ve-nnehâr(a)(c) ‘alime en len tuhsûhu fetâbe ‘aleykum(s) fakraû mâ teyessera mine-lkur-ân(i)(c) ‘alime en seyekûnu minkum merdâ(ﻻ) ve âḣarûne yadribûne fî-l-ardi yebteġûne min fadli(A)llâhi(ﻻ) ve âḣarûne yukâtilûne fî sebîli(A)llâh(i)(s) fakraû mâ teyessera minh(u)(c) ve ekîmû-ssalâte ve âtû-zzekâte ve akridû(A)llâhe kardan hasenâ(n)(c) vemâ tukaddimû li-enfusikum min ḣayrin tecidûhu ‘inda(A)llâhi huve ḣayran ve a’zame ecrâ(n)(c) vestaġfirû(A)llâh(e)(s) inna(A)llâhe ġafûrun rahîm(un): Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalktığını bilir; seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayamıyacağınızı bildi, böylece tevbenizi (O'na dönüşünüzü) kabul etti. Şu halde Kur’ân'dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah'ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip-dolaşacaklarını ve diğerlerinin Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. Öyleyse ondan (Kur’ân'dan) kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah katında bulursunuz. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.”
(Müzzemmil 73/20)

Âyeti namazda mutlak olarak her hangi bir âyetin okunmasını ifade etmektedir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: " لا صلاة لمن لم يقرا بفاتحة الكتاب:
Fâtiha okumayanın namazı olmamıştır”
buyurmuştur.

(Tirmizi, Salat, 183. II, 25. Müslim, Salat, 34-36. I, 295.)
BUyruğu ile her namazda fâtiha okunmasını gerekli görerek âyeti takyid etmiştir.

14- Kur’ân’ın mücmel âyetlerini açıklamıştır:

Mücmel: Kısa. Öz. Muhtasar. Sözü az, mânası çok olan. Hülâsa edilmiş. Müfesser olmayan söz.
Kur’ân’da müteaddit defalar اقيموا الصلوة “namaz kılınız” emri mücmel (kapalı) olarak verilmiş ancak namazın nasıl kılınacağı açıklanmamıştır:


وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ
Resim---“Veakîmu-ssalâte veâtu-zzekâte verke’û me’a-rrâki’în(e): Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin.”
(Bakara, 2/43)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, uygulamalı olarak namazın kılınışını öğretmiş ve

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “صلوا كما رايتموني اصلي : Beni gördüğünüz gibi namaz kılınız” buyurmuştur.
(Buhârî, Ezan,18. I, 155.)

Ve namazın nasıl kılınacağını ashabına öğretmiştir.

15- Kur’ân’ın mübhem âyetlerini açıklığa kavuşturmuştur:

Mübhem: İyice belli olmayan. Mutlak âşikâr olmayan. Belirsiz. Gizli.
Kur’ân’da oruç ile ilgili olarak da;


أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَىٰ نِسَائِكُمْ ۚ هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَأَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّ ۗ عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ أَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنْكُمْ ۖ فَالْآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللَّهُ لَكُمْ ۚ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ۖ ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ ۚ وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنْتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ ۗ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
“Uhille lekum leylete-ssiyâmi-rrafeśu ilâ nisâ-ikum(c) hunne libâsun lekum veentum libâsun lehun(ne)(k) ‘alima(A)llâhu ennekum kuntum taḣtânûne enfusekum fetâbe ‘aleykum ve’afâ ‘ankum(s) fel-âne bâşirûhunne vebteġû mâ keteba(A)llâhu lekum(c) vekulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumu-lḣaytu-l-ebyedu mine-lḣayti-l-esvedi mine-lfecr(i)(s) śümme etimmû-ssiyâme ile-lleyl(i)(c) velâ tubâşirûhunne veentum ‘âkifûne fi-lmesâcid(i)(k) tilke hudûdu(A)llâhi felâ takrabûhâ(c) keżâlike yubeyyinu(A)llâhu âyâtihi linnâsi le’allehum yettekûn(e): Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet ettiğinizi (güvenmediğinizi) bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.”
(Bakara 2/187)

Âyetindeki “ak iplik” ve “kara iplik”, mübhem (anlamı kapalı) kelimelerdir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu kelimeleri açıklayarak âyetin mübhemliğini gidermiştir.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “هو سواد الليل و بياض النهار : Gündüzün beyazlığı ve gecenin karanlığı” buyurmuştur.
(Buharî, Tefsir, 28; V, 156.)

16- Kur’ân’ın müşkil âyetlerini tavzih etmiştir:

Müşkil: (Müşkile) Zorluk, güçlük, zor olan iş. Çetinlik. Edb: Mânasının derinliği veya edebi bir san'atla ifade edilmiş olmasından dolayı teemmül ve tefekkürsüz anlaşılmayacak derecede hafî olan lâfızdır. Mânaca nass'ın mukabilidir.
Tavzih: Açıklamak. Açık olarak beyanda bulunmak.

وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللَّهِ وَعَدُوَّكُمْ وَآخَرِينَ مِنْ دُونِهِمْ لَا تَعْلَمُونَهُمُ اللَّهُ يَعْلَمُهُمْ ۚ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ
Resim---“Vee’iddû lehum mâ-steta’tum min kuvvetin vemin ribâti-lḣayli turhibûne bihi ‘aduvva(A)llâhi ve’aduvvekum veâḣarîne min dûnihim lâ ta’lemûnehumu(A)llâhu ya’lemuhum(c) vemâ tunfikû min şey-in fî sebîli(A)llâhi yuveffe ileykum veentum lâ tuzlemûn(e): Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.”
(Enfâl 8/60)

Âyetindeki “kuvvet” kelimesini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem açıklığa kavuşturmuştur.,
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kuvvet, atmaktır” buyurmuştur.
(Müslim, İmare, 167; II, 1522.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “açıklama” görevini ALLAH celle celâluhu’dan aldığı ilâve bilgi ile yapmıştır.
Şu örnekleri verebiliriz:


قَدْ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاءِ ۖ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا ۚ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ ۚ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُ ۗ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ

“Kad nerâ tekallube vechike fî-ssemâ-(i)(s) felenuvelliyenneke kibleten terdâhâ(c) fevelli vecheke şetra-lmescidi-lharâm(i)(c) vehayśu mâ kuntum fevellû vucûhekum şetrah(u)(k) ve-inne-lleżîne ûtu-lkitâbe leya’lemûne ennehu-lhakku min rabbihim(k) vema(A)llâhu biġâfilin ‘ammâ ya’melûn(e): Biz, senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnud olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler, tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek (hak) olduğunu elbette bilirler. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.”
(Bakara 2/144)

Bu âyetten önceleri Kudüs’teki Mescid-i Aksa cihetine doğru namaz kılınırken kıblenin Mekke’deki Mescid-i Haram cihetine çevrildiğini öğreniyoruz. Kur’ân’da, kıblenin Mescid-i Aksa cihetine doğru olduğunu bildiren âyet yoktur. Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Mescid-i Aksa cihetine kendi içtihadı ile değil, ALLAH celle celâluhu’’dan aldığı Kur’ân dışı bilgi (vahy-i gayri metlüv) ile namaz kılmıştır. Eğer kendi ictihadı ile olsaydı kıblenin değişmesi için vahiy beklemezdi.
İctihad: Kudret ve kuvvetini tam kullanarak çalışmak. Gayret etmek. Çalışmak. Anlayış. Kanaat. Fık: Şeriatın fer'î mes'elelerine âit hükümleri, İslâm müctehidlerinin, usulüne uygun olarak, Kur’ân ve Hadis-i Şeriflerden çıkarmaları ve bunun için tam gayret etmiş olmaları. Böyle içtihad eden zâtlara Müctehid denir.


وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَىٰ
Resim---“Vemâ yentiku ‘ani-lhevâ: O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.”
(Necm 53/3)

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَىٰ
Resim---“İn huve illâ vahyun yûhâ: O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.”
(Necm, 53/4)

Âyette geçen “vahiy” ve “konuşma” lafızları hem Kur’ân’ı hem de Kur’ân dışı vahyi (sünneti) içerir. Bu lafızları sadece Kuran’a indirgemek, âyeti tahsis etmek( anlamını daraltmak) tır ki bu, delilsiz ve keyfi bir görüştür. Ayrıca âyette (و ما ينطق) “o konuşmaz” denilip ( و ما يقرا) “o okumaz” denilmemesi de bu âyetteki nutkun (konuşmanın), Sünneti de içerdiğine delâlet eder.

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ أَنْ يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ إِلَّا أَنْفُسَهُمْ ۖ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍ ۚ وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ ۚ وَكَانَ فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا

Resim---“Velevlâ fadlu(A)llâhi ‘aleyke verahmetuhu lehemmet tâ-ifetun minhum en yudillûke vemâ yudillûne illâ enfusehum(s) vemâ yedurrûneke min şey-/(in)(c) veenzela(A)llâhu ‘aleyke-lkitâbe velhikmete ve’allemeke mâ lem tekun ta’lem(u)(c) vekâne fadlu(A)llâhi ‘aleyke ‘azîmâ(n): Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup, seni de saptırmak için tasarı kurmuştu. Oysa onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar ve sana hiç bir şeyle zarar veremezler. Allah, sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah'ın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür.”
(Nisâ 4/113)

وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَىٰ بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا فَلَمَّا نَبَّأَتْ بِهِ وَأَظْهَرَهُ اللَّهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَأَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍ ۖ فَلَمَّا نَبَّأَهَا بِهِ قَالَتْ مَنْ أَنْبَأَكَ هَٰذَا ۖ قَالَ نَبَّأَنِيَ الْعَلِيمُ الْخَبِيرُ
Resim---“Ve-iż eserra-nnebiyyu ilâ ba’di ezvâcihi hadîśen felemmâ nebbe-et bihi ve azherahu(A)llâhu ‘aleyhi ‘arrafe ba’dahu ve a’rada ‘an ba’d(in)(s) felemmâ nebbe-ehâ bihi kâlet men enbe-eke hâżâ(s) kâle nebbe-eniye-l’alîmu-lḣabîr(u): Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu açığa vurunca, o da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. Sonunda haberi verince (eşi) demişti ki: 'Bunu sana kim haber verdi?' O da: 'Bana bilen, (her şeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi' demişti.”
(Tahrîm 66/3)

وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَىٰ فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا
Resim---“Veżkurne mâ yutlâ fî buyûtikunne min âyâti(A)llâhi velhikme(ti)(c) inna(A)llâhe kâne latîfen ḣabîrâ(n): Evlerinizde okunmakta olan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah latiftir, haberdar olandır.”
( Ahzâb 33/34)

Hadislerde Peygamberimiz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Kur’ân dışı vahiy aldığına dair pek çok örnek vardır. Cibril’in aleyhi’s-selâm, insan Sûretinde gelip Peygamber’e aleyhi’s-selâm, İman, İslam ve İhsan’ın ne olduğunu sorması ile ilgili hadis bunun en güzel örneğidir. (bkz. Ebu Davud, Kader, 17. V, 69-73) Cibril aleyhi’s-selâm, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme Kur’ân için indiği gibi Sünnet için de iniyor. (bkz. Dârimî, Mukaddime, 49. s. 145. Ebû Dâvud, Merasil, 55.) ve ona âyetleri ve dini hükümleri ayrıntılı olarak açıklıyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine vahiy gelmeyen bir konuda bir şey sorulduğu zaman “bilmiyorum” der veya vahiy gelinceye kadar cevap vermez ve kendi görüşü ile ve kıyasla (bir şey) söylemezdi. (bkz.Buhari, İtisam, VIII, 148)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “الا واوتيت القران و مثله معه : Bana Kur’ân ve onun gibi bir misli verildi” buyurmuştur.
(Ebu Davud, Sünnet, 6. V, 10. Ahmed, IV, 131. Hattâbî, “Hadisi, Kitaba arzetmeye gerek olmadığına bu hadis delildir. Çünkü ne zaman Resulüllah’tan bir söz/hadis, sabit olursa bu bizzat delildir. “Size bir hadis gelirse onu Allah’ın kitabına arz edin. Eğer Kitaba uygunsa alın, muhalifse terk edin” şeklindeki rivayetin aslı yoktur.” demiştir. Meâlimü’s-Sünen, V, 11. Ebu Davuid’un Süneni’nin hamişinde.)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

SONUÇ:

ALLAH celle celâluhu, rehber ve örnek olsunlar diye ilk insandan itibaren her topluma bir peygamber göndermiştir. İlk peygamber Adem aleyhi’s-selâm, son peygamber Hz. Muhammed aleyhi’s-selâm’dır. Bu ikisinin arasında gelip geçen peygamberlerden Kur’ân’da sadece 25’inin ismi zikredilmiş diğerlerinin isimleri zikredilmemiştir. İsimlerini bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün peygamberlere iman etmek imanın altı esasından biridir. Bu peygamberlerinden birine iman etmeyen kimse mü’min ve müslüman olamaz.
Peygamberler, akıllı, güvenilir, dürüst, özü ve sözü doğru insanlardır. Peygamberler büyük günah işlememişlerdir. ALLAH celle celâluhu’’tan aldığı görevleri yerine getirmişler, hak dîni insanlara tebliği etmişlerdir. Son Peygamber Hz. Muhammed aleyhi’s-selâm, diğerlerinden farklı olarak bütün insan ve cinlere peygamber gönderilmiştir.


Kaynak:
İsmail Karagöz, “Peygamberlere İman ve Son Peygamber Hz. Muhammed”, Kürsüden Öğütler, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 2006.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

KUR'ÂN’ın RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’in SÜNNETİNE VERDİĞİ DEĞER

Doç. Dr. Mevlüt Güngör


Özellikle son zamanlarda birtakım kimseler: "Bize Kur ân kâfidir. Allah bize onu göndermiş ve sadece ona dayanmamızı istemiş başka bir kaynakla bizi mesul tutmamıştır" deyip bilerek veya bilmeyerek, maksatlı veya maksatsız Allah'ın Resûlü'nün sünnetini devreden çıkarmaya çalışmakta; O'nun dinde hüccet oluşu, sıhhati ve râvîleri hususunda şüphe uyandırmaya gayret etmekteler.
(Gerçi bu tip gayretler yeni değildir. Temeli ilk devirlere kadar uzanmaktadır. Fakat biz bu ifâdemizle, dikkatleri özellikle günümüze çekmek istedik.


Bu konuda bkz. Ebû Zahv, el-Hadîs vel-Muhaddisûn, Mısır, 1378/1958, s.21; es-Sibâî, es-Sünnetü ve Mekânetühâ fî't- Teşrî'ıl-İslâmî, Kâhire, 1966, s.11-14; Abdulğaniy Abdulhâlık, Hucciyyetu's-Sünne, Beyrût, 1407/1986, s.278; KIRBAŞOĞLU, M.Hayri, Kur'ân'a Göre Sünnetin Konumu, (Basılmamış makale), s.1-3.)

Birtakım kimseler de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünneti karşısında gevşek davranmakta "sünnete uyulsa da olur uyulmasa da olur" gibi bir tavır sergilemekte ve herhangi bir konuda bir hadîs delil olarak zikredildiği zaman da dudak bükmektedirler. Halbuki, İslâm'ın temel kaynağı olan Kur'ân'da Yüce Allah, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi ve O'nun sünnetini çok müstesna bir yere oturtmakta ve O'na itaati kendisine olan itâatla bir tutmaktadır.

Kur'ân'da, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, bilhassa inananlar için Allah'ın büyük bir lütfu olduğu belirtilmekte, O'na îman, O'na itâatla irtibatlandırılmakta; yine O, insanlar için en güzel bir örnek şahsiyet olarak gösterilmekte, O'na insanlara tebliğ edip öğretmesi için Kur'ân'ın yanında çoğu yerde sünnet anlamına gelen hikmetin de verildiği tesbiti yapılmakta, vahiy sadece Kur'ân ile sınırlandırılmamakta, pek çok yerde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e İtaat, Allah'a İtâatla birlikte zikredildiği gibi münferit olarak da O'na itâatin lüzûmu vurgulanmaktadır.

Bununla birlikte hiç şüphesiz sünnet, hiçbir zaman Kur'ân seviyesinde kabul edilmemiş, ilk sırada dâima Kur'ân yer almış, sünnete ondan sonra yer verilmiştir.

Nitekim bu durum, bizzat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından Muaz b. Cebel Yemen'e vâli olarak gönderilirken verilen tâlimatta da açıkça tesbit edilmiştir.
(Tirmizî, Ahkâm, 3; Müsned, V, 230; Ebû Dâvûd, Akdiye, 11.)

Ayrıca, ashâb-ı kirâmın uygulamaları da gerek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sağlığında ve gerekse vefâtından sonra bu yönde olmuş problemlerinin çözümünde dâima, önce Kur'ân'a, ardından sünnete başvurma şeklinde olmuştur. (Bu konudaki geniş örnekler için bkz. Hucciyyetü's-Sünne, s.283-291.)

Şimdi yapmış olduğumuz bu tesbitleri Kur'ân âyetlerinin nasıl ortaya koyduğunu görelim.

Hiç şüphesiz Yüce Allah'ın insan olarak bize, kendi içimizden bir kimseyi peygamber olarak seçip bizlere canlı bir hayat örneği göstermiş olması büyük bir lütuftur.


1-) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Yüce Allah'ın İnananlar İçin Büyük Bir Lütfü Olduğunu İfâde Eden Âyetler:

لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ
Resim---“Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn: Andolsun ki Allah, mü'minlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler.”
(Âl-i İmrân, 3/164).

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm: Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.”
(Tevbe 9/128)

فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُلْ حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
Resim---“Fe in tevellev fe kul hasbiyallâh(hasbiyallâhu), lâ ilâhe illâ hûve, aleyhi tevekkeltu ve huve rabbul arşil azîm: (Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.”
(Tevbe 9/129)

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Resim---“Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn: Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.”
(Bakara 2/151)

وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيِقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَّكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ مِنكُمْ وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّهِ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---“Ve minhumullezîne yu’zûnen nebiyye ve yekûlûne huve uzun(uzunun), kul uzunu hayrin lekum yu’minu billâhi ve yu’minu lil mu’minîne ve rahmetun lillezîne âmenû minkum, vellezîne yu’zûne resûlallâhi lehum azâbun elîm: (Yine o münafıklardan:) O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek peygamberi incitenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah'a inanır, müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah'ın Resûlüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.”
(Tevbe 9/ 61)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn: Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)

هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Resim---“Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn: Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.”
(Cuma 62/2)

وَآخَرِينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Ve âharîne minhum lemmâ yelhakû bi him, ve huvel azîzul hakîm: (Peygamberi) müminlerden henüz kendilerine katılmamış bulunan diğer insanlara da göndermiştir. O, azîzdir, hakîmdir.”
(Cuma 62/3)

Hiç şüphesiz, insan olarak bize düşen bu büyük lütfun kıymetini bilerek, âyet-i kerîmede;


النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---“En nebiyyu evlâ bil mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ûlûl erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi minel mu’minîne vel muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ(ma’rûfen), kâne zâlike fîl kitâbi mestûra: Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın Kitabına göre, (mirasçılık bakımından) birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar Kitap'ta yazılı bulunmaktadır.”
(Ahzâb 33/6)

âyette işâret edildiği gibi, O'nu canımızdan da aziz bilip çok sevmek ve her işimizde bize en güzel bir örnek olarak gösterilen bu yüce şahsiyetin yolundan gitmek olacaktır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e îman Müslüman olmanın önde gelen şartlarındandır. O'nun adı kelime-i şehâdette Yüce Allah'ın adı ile birlikte yer almıştır. Ayrıca O'na inanmanın lüzumu hakkında Kur'ân'da pek çok âyet-i kerîme mevcuttur.


قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn: De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır- iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.”
(A'râf 7/158)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ: Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyle sapıtmıştır.”
(Nisâ 4/136)

لَّيْسَ عَلَى الضُّعَفَاء وَلاَ عَلَى الْمَرْضَى وَلاَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَجِدُونَ مَا يُنفِقُونَ حَرَجٌ إِذَا نَصَحُواْ لِلّهِ وَرَسُولِهِ مَا عَلَى الْمُحْسِنِينَ مِن سَبِيلٍ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Leyse alâd duafâi ve lâ alâl merdâ ve lâ alâllezîne lâ yecidûne mâ yunfikûne haracun izâ nasahû lillâhi ve resûlihî, mâ alâl muhsinîne min sebîl(sebîlin), vallâhu gafûrun rahîm: Allah ve Resûlü için (insanlara) öğüt verdikleri takdirde, zayıflara, hastalara ve (savaşta) harcayacak bir şey bulamayanlara günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk) yoktur. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.”
(Tevbe 9/91)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّى يَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَن لِّمَن شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“İnnelmel mu’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî ve izâ kânû meahu alâ emrin câmiın lem yezhebû hattâ yeste’zinûh(yeste’zinûhu), innellezîne yeste’zinûneke ulâikellezîne yu’minûne billâhi ve resûlih(resûlihi), fe izeste’zenûke li ba’dı şe’nihim fe’zen li men şi’te minhum vestağfir lehumullâh(lehumullâhe), innallâhe gafûrun rahîm: Müminler, ancak Allah'a ve Resûlüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar, o Peygamber ile ortak bir iş üzerindeyken ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. (Resûlüm!) Şu senden izin isteyenler, hakikaten Allah'a ve Resûlüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah'tan bağış dile; Allah mağfiret edicidir, merhametlidir.”
( Nûr 24/62)

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ: Şüphesiz, biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.”
(Fetih 48/8)

لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
Resim---“Li tu’minû billâhi ve resûlihî ve tuazzirûhu ve tuvakkırûh(tuvakkırûhu), ve tusebbihûhu bukreten ve asîlâ: Ki Allah'a ve Resûlü'ne iman etmeniz, O'nu savunup desteklemeniz, O'nu en içten bir saygıyla yüceltmeniz ve sabah akşam O'nu (Allah'ı) tesbih etmeniz için.”
(Fetih 48/9)

وَمَن لَّمْ يُؤْمِن بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا
Resim---Ve men lem yû’min billâhi ve resûlihî fe innâ a’tednâ lil kâfirîne saîrâ: Kim Allah'a ve Resûlü'ne iman etmezse, (bilsin ki) gerçekten Biz, kafirler için çılgınca yanan bir ateş hazırlamışızdır.”
(Fetih 48/13)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
Resim---“İnnemel mû’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humus sâdikûn: Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.”
(Hucurât 49/15)

فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالنُّورِ الَّذِي أَنزَلْنَا وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Resim---“Fe âmınû billâhi ve resûlihî ven nûrillezî enzelnâ, vallâhu bimâ ta’melûne habîr: "Şu halde Allah'a, O'nun Resûlü'ne ve indirdiğimiz nur (Kur'an)a iman edin. Allah yaptıklarınızdan haberdârdır."
(Teğâbün 64/8)

Hiç şüphesiz, Hz, Peygambere îman, O'nun sadece bir peygamber olduğuna inanmanın da ötesinde bir anlam ifâde etmektedir. Bu da, O'nun Allah'tan alıp bize bildiklerinin bütününü, bununla ilgili olarak, her türlü emir, yasak, öğüt, uygulama, yorum ve açıklamalarının doğruluğunun kabulünü, kısacası O'nun her bakımdan örnek alınmasını gerektirir.

İşte, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in dindeki bu müstesnâ yerini ortaya koyan başka bir husus da Kur'ân'da bizzat Yüce Allah tarafından O'nun bize, her yönüyle kendimize örnek olarak alacağımız bir şahsiyet olarak takdim edilmesidir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen kulihvani »

2-) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi Örnek Bir İnsan Olarak Gösteren Âyetler:

Kur'ân'da gayet açık ifâdelerle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Yüce Allah tarafından mü'minler için örnek alınması gereken model bir insan olarak takdim edildiğini görmekteyiz. Konu ile ilgili âyetlerde şu veya bu konuda diye bir kayıt koyulmamış olması O'nun insanlar için her yönüyle örnek olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.

İşte bu konudaki bazı âyetler şunlardır:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevmel âhıre ve zekerallâhe kesîrâ: Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.
(Ahzâb 33/ 21).

Bu âyette, Resûlullah'ın, Allah'a ve âhiret gününe inananlar için örnek bir şahsiyet olarak ileri sürülmesi, böylece onu örnek edinmenin Allah'a ve âhiret gününe îman hususuna bağlanması O'nun sünnetine dinde ne kadar değer verilmiş olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Kur'ân, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin mü'minler için örnek bir insan olduğunu belirtmekle kalmaz aynı zamanda onun büyük bir ahlâk üzere olduğunu da şöyle vurgular:


ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ
Resim---Nûn vel kalemi ve mâ yesturûn: Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.
(Kalem 68/1)

مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ
Resim---Mâ ente bi ni’meti rabbike bi mecnûn: Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin.
(Kalem 68/2)

وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ
Resim---Ve inne leke le ecren gayre memnûn: Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
(Kalem 68/3)

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---Ve inneke le alâ hulukın azîm: Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.
(Kalem 68/4)

Sünnetin dindeki değerini ortaya koyan unsurlardan birisi de genelde onun da bir vahiy mahsûlü oluşudur. Nitekim, Kur'ân'a baktığımız zaman vahyin sadece kendisi ile sınırlandırılmadığına, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e Kur'ân'ın dışında da vahiy verildiğine dâir birçok işâretleri görürüz.

3-) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme Kur'ân'ın Dışında da Vahiy Geldiğini İfâde Eden Âyetler:

Kur'ân'da Yüce Allah'ın kullarına olan vahyinin genelde şu şekillerden birisi ile olduğu belirtilir:

وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِن وَرَاء حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاء إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ
Resim---Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm: Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile yada perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Şûrâ 42/51)

Görüldüğü gibi bu âyette Yüce Allah, genel olarak dilediği kullarına bu yollardan herhangi birisi ile hitap ettiğini belirtmiş; kullarına olan hitâbını bir kitapla kayıtlamamıştır.

Bundan başka, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e Kur'ân'ın dışında da vahiy verildiğine delâlet eden hususlardan birisi de Kur'ân'da, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e ve diğer bazı peygamberlere:


فَهَزَمُوهُم بِإِذْنِ اللّهِ وَقَتَلَ دَاوُودُ جَالُوتَ وَآتَاهُ اللّهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاء وَلَوْلاَ دَفْعُ اللّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَّفَسَدَتِ الأَرْضُ وَلَكِنَّ اللّهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمِينَ
Resim---Fe hezemûhum bi iznillâhi, ve katele dâvudu câlûte ve âtâhullâhul mulke vel hikmete ve allemehu mimmâ yeşâu, ve lev lâ def’ullâhin nâse, bâ’dahum bi ba’din le fesedetil ardu ve lâkinnallâhe zû fadlin alel âlemîn: Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.
(Bakara 2/25)

وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ
Resim---Ve yuallimuhul kitâbe vel hikmete vet tevrâte vel incîl: Ona kitabı, hikmeti, Tevratı ve İncili öğretecek."
(Âl-i İmrân 3/48)

أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَى مَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ فَقَدْ آتَيْنَآ آلَ إِبْرَاهِيمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَآتَيْنَاهُم مُّلْكًا عَظِيمًا
Resim---Em yahsudûnen nâse alâ mâ âtâhumullâhu min fadlıhî, fe kad âteynâ âle ibrâhîmel kitâbe vel hikmete ve âteynâhum mulken azîmâ: Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara hased mi ediyorlar? Oysa İbrahim soyuna Kitab'ı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik.
(Nisâ 4/54)

وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَآتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ
Resim---Ve şedednâ mulkehu ve âteynâhul hikmete ve faslel hıtâb: Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik.
(Sâd 38/20)

وَلَمَّا جَاء عِيسَى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Resim---Ve lemmâ câe îsâ bil beyyinâti kâle kad ci’tukum bil hikmeti ve li ubeyyine lekum ba’dellezî tahtelifûne fîh(fîhi), fettekûllâhe ve etîûni.: İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin."
(Zuhruf 43/63)

kendilerine verilen kitapların yanında bir de "hikmet"in verildiğinin ifâde edilmiş olmasıdır. Meselâ Bakara sûresinde şöyle buyrulur:

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Resim---Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn: Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.
(Bakara 2/151)

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ
Resim---Rabbenâ veb’as fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete ve yuzekkîhim inneke entel azîzul hakîm: Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.
(Bakara 2/129)

وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النَّسَاء فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَلاَ تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لَّتَعْتَدُواْ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ وَلاَ تَتَّخِذُوَاْ آيَاتِ اللّهِ هُزُوًا وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنزَلَ عَلَيْكُمْ مِّنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُم بِهِ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---Ve izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin ev serrihûhunne bi ma’rûf(ma’rûfin), ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû, ve men yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh(nefsehu), ve lâ tettehızû âyâtillâhi huzuvâ(huzuven), vezkurû ni’metallâhi aleykum ve mâ enzele aleykum minel kitâbi vel hikmeti yeızukum bih(bihî), vettekûllâhe va’lemû ennallâhe bi kulli şey’in alîm: Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Fakat haksızlık ederek ve zarar vermek için onları nikâh altında tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş olur. Allah'ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, (size verdiği hidayeti), size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab'ı ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun. Bilesiniz ki Allah, her şeyi bilir.
(Bakara 2/231)

لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ
Resim---Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn: Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.
(Âl-i İmrân 3/164)

وَلَوْلاَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّت طَّآئِفَةٌ مُّنْهُمْ أَن يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ إِلاُّ أَنفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِن شَيْءٍ وَأَنزَلَ اللّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا
Resim---Ve lev lâ fadlullâhi aleyke ve rahmetuhu le hemmet tâifetun minhum en yudıllûke. Ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yadurrûneke min şey’(şey’in). Ve enzelallâhu aleykel kitâbe vel hikmete ve allemeke mâ lem tekun ta’lem(ta’lemu). Ve kâne fadlullâhi aleyke azîmâ: Allah'ın sana lütfu ve esirgemesi olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın lütfu sana gerçekten büyük olmuştur.
(Nisâ 4/113)

وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَى فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا
Resim---Vezkurne mâ yutlâ fî buyûtikunne min âyâtillâhi vel hikmeh(hikmeti), innallâhe kâne latîfen habîrâ: Evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır.
(Ahzâb 33/34)

هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ
Resim---Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn: Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.
(Cuma 62/2)

Bu ve benzeri âyetlerde, Kitab'a ilâve olarak peygamberlere verildiği zikredilen bu "hikmet", âlimlerce genelde Allah'ın elçilerine verilen "sünnet" olarak tefsir edilmiştir. Meselâ, bunlardan İmâm-ı Şâfiî bu görüşünü şöyle dile getirir:

"Allah (burada) önce Kitab'ı -ki ondan maksat Kur'ân'dır- ardından da "hikmet"i zikretmiştir. Kur'ân ilimleri sahasında ehliyetlerinden emin olduğum kişilerden işittim ki, buradaki "hikmet"ten kasıt, Resûlullah'in sünnetidir... Çünkü önce Kur'ân zikredilmiş peşinden ayrı olarak "hikmet" eklenmiştir."

(eş-Şâfıî, er-Risâle, s.78)

el-Evzâî (Ö. 157/774) de, Hassan b. Atıyye'nin "Cibril, Kur'ân'ı indirdiği gibi, sünneti de Peygambere getiriyordu." dediğini nakleder.

(Dârimî, I. cilt, 117; Te'vilü Muhtelifi'l-Hadîs, s.166; Kurtubî, I.33)



Resim

Kur’ÂN-ı Kerîm’de diğer peygamberlere de kendilerine gönderilen kitapların dışında vahy gönderildiğine dâir birtakım bilgilere rastlıyoruz. Lût kavmini helâk etmekle görevli olarak Hz. İbrahîm'e ve Hz. Lût (aleyhisselâm)'a gönderilen meleklerin ifâdeleri" hiç şüphesiz bu türden vahiylerdir. Yine, ALLAHu zü’L- CeLÂL celle celâlihu kendisine bir kitap gönderilmediğini bildiğimiz Hz. Zekeriya'ya (aleyhisselâm) oğlu olacağına dâir müjdesi;

هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء
Resim---"Hunâlike deâ zekeriyyâ rabbeh (rabbehu), kâle rabbi heblî min ledunke zurriyyeten tayyibeh (tayyibeten), inneke semîu’d- duâ’ (duâi).: Zekeriyya (aleyhiddelâm), işte orada Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Senin katından temiz bir nesil bağışla, muhakkak ki sen duayı en iyi işitensin" dedi.” (Âl-i İmrân 3/38)

فَنَادَتْهُ الْمَلآئِكَةُ وَهُوَ قَائِمٌ يُصَلِّي فِي الْمِحْرَابِ أَنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيَى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِّنَ اللّهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
Resim---"Fe nâdethul melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi kelimetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mine’s- sâlihîn (sâlihîne).: Bunun üzerine, o (Zekeriyya aleyhisselâm) mihrabda kaim olarak namaz kılarken, melekler, “Allah'ın, onu, Allah'tan bir kelimeyi (Hazreti İsa aleyhisselâm'ı) tasdik edici olarak, seyyid, nefsine hakim, ve Nebî olan, salihlerden "Yahya" ile müjdelediğini” nidâ ettiler (bildirdiler).” (Âl-i İmrân 3/39)

قَالَ رَبِّ أَنَّىَ يَكُونُ لِي غُلاَمٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ قَالَ كَذَلِكَ اللّهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاء
Resim---"Kâle rabbi ennâ yekûnu lî gulâmun ve kad beleganiyel kiberu vemraetî âkir (âkirun), kâle kezâlikellâhu yef’alu mâ yeşâ’ (yeşâu).: (Zekeriyâ aleyhisselâm) : "Rabbim benim oğlum nasıl olur, bana ihtiyarlık erişmişken. Ve benim kadınım da kısırdır.” dedi. (Allah da ): "İşte böyle, Allah dilediğini yapar." buyurdu.” (Âl-i İmrân 3/40)

Bir peygamber olmadığı halde Hz. Meryem aleyhasselâm'a hitâbı.:

وَإِذْ قَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ
Resim---"Ve iz kâleti’l- melâiketu yâ meryemu innallâhastafâki ve tahhareki vestafâki alâ nisâi’l- âlemin (âlemîne).: Ve melekler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem muhakkak ki Allah, seni seçti ve tertemiz yarattı ve seni âlemlerin kadınları üzerine üstün kıldı." (Âl-i İmrân 3/42)

يَا مَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ
Resim---"Yâ meryemuknutî li rabbiki vescudî verkai mea’rü râkiîn (râkiîne).: [/b] Ey Meryem! Rabbin için kânitîn ol (Rabb'inin huzurunda huşû ile dur) ve secde et ve rukû edenlerle birlikte rukû et.” (Âl-i İmrân 3/43)

ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيكَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يُلْقُون أَقْلاَمَهُمْ أَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَ وَمَا كُنتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يَخْتَصِمُونَ
Resim---"Zâlike min enbâi’l- gaybi nûhîhi ileyk (ileyke), ve mâ kunte ledeyhim iz yulkûne eklâmehum eyyuhum yekfulu meryeme, ve mâ kunte ledeyhim iz yahtesımûn (yahtesımûne).: İşte bu, gayb haberlerindendir, onu sana vahyediyoruz. Ve “Meryem'e, onlardan hangisi kefil (vekil) olacak?” diye, onlar (kura çekmek için) kalemlerini attıkları zaman, sen onların yanlarında değildin. Ve onlar tartışırken de, sen onların yanlarında değildin.” (Âl-i İmrân 3/44)

إِذْ قَالَتِ الْمَلآئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِّنْهُ اسْمُهُ الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَجِيهًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ
Resim---"İz kâleti’l- melâiketu yâ meryemu innallâhe yubeşşiruki bi kelimetin minhu, ismuhu’l- mesîhu îsebnu meryeme vecîhan fîd dunyâ ve’l- âhırati ve mine’l- mukarrabîn (mukarrabîne).: Melekler şöyle demişlerdir: "Ey Meryem,! Muhakkak ki Allah, Kendinden bir kelime ile seni müjdeliyor. Onun ismi "Mesih, Meryem oğlu Îsâ'dır. Dünyada ve ahirette şereflidir ve mukarrebinlerdendir." (Âl-i İmrân 3/45)

Bu âyetlerde bu nevidendir. Bu konuda, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in de Kur’ÂN-ı Kerîm vahyi dışında ALLAHu zü’L- CeLÂL ile irtibâtı olduğunu gösteren pek çok âyet vardır. Bunlardan iki örnek için;

سَيَقُولُ السُّفَهَاء مِنَ النَّاسِ مَا وَلاَّهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُواْ عَلَيْهَا قُل لِّلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---"Se yekûlu’s- sufehâu mine’n- nâsi mâ vellâhum an kıbletihimulletî kânû aleyhâ kul lillâhi’l- meşrıku ve’l- magrıb (magrıbu), yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).: İnsanlardan sefih olanlar diyecekler ki: “Onları, üzerinde bulundukları kıbleden çeviren nedir?” De ki: “Doğu vebatı Allah'ındır. O, dilediğini Sıratı Mustakîm'e hidayet eder (ulaştırır).” (Bakara 2/142)

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe ale’n- nâsi ve yekûne’r- resûlu aleykum şehîdâ (şehîden), ve mâ cealnâ’l- kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiu’r- resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh (akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh (hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bi’n- nâsi le raûfun rahîm (rahîmun).: Ve işte böylece insanların üzerine (hak) şahitler olmanız için Biz, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık. Resûl de sizin üzerinize şahit olsun.Ve Biz, sadece Resûl’e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz(belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (Kâbe’yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak Allah’ın hidayete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve Allah sizin îmânınızı zayi edecek değildir. Muhakkak ki Allah, insanlara çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Bakara 2/143)

قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاء فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّواْ وُجُوِهَكُمْ شَطْرَهُ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Resim---"Kad nerâ tekallube vechike fîs semâi, fe le nuvelliyenneke kıbleten terdâhâ, fe velli vecheke şatra’l- mescidi’l- harâm (harâmi), ve haysu mâ kuntum fe vellû vucûhekum şatrah (şatrahu), ve innellezîne ûtû’l- kitâbe le ya’lemûne ennehu’l- hakku min rabbihim ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ya’melûn (ya’melûne).: Biz, senin (ilâhi emri bekleyerek), yüzünü göğe çevirdiğini görüyorduk. Artık mutlaka seni razı (hoşnut) olacağın kıbleye döndüreceğiz. Bundan sonra yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz nerede olursanız (namazda) yüzlerinizi o yöne çevirin. Ve muhakkak ki kendilerine kitap verilenler, bunun Rab’lerinden bir hak (gerçek) olduğunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.” (Bakara, 2/144)

إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُرْدِفِينَ
Resim---"İz testegîsûne rabbekum festecâbe lekum ennî mumiddukum bi elfin mine’l- melâiketi murdifîn (murdifîne).: Rabbinizden yardım istediğiniz zaman böylece O, size icabet etti. Muhakkak ki Ben, birbirini izleyerek gelen bin melekle, size yardım edenim (yardım eden Benim).” (Enfâl 8/9)

وَمَا جَعَلَهُ اللّهُ إِلاَّ بُشْرَى وَلِتَطْمَئِنَّ بِهِ قُلُوبُكُمْ وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---"Ve mâ cealehullâhu illâ buşrâ ve li tatmainne bihî kulûbukum ve mân nasru illâ min indillâh (indillâhi), innallâhe azîzun hakîm (hakîmun).: Ve Allah, (bu yardımı) sadece bir müjde ve onunla kalplerinizin tatmin (mutmain) olması için yaptı (başka bir şey için yapmadı). Allah’ın katından başka yardım (yeri) yoktur (yardım ancak Allah’ın katındandır). Muhakkak ki Allah, Azîz (üstün izzet sahibi) ve Hakîm’dir (hikmet sahibi, hüküm sahibi).” (Enfâl 8/10)

وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَى بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا فَلَمَّا نَبَّأَتْ بِهِ وَأَظْهَرَهُ اللَّهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَأَعْرَضَ عَن بَعْضٍ فَلَمَّا نَبَّأَهَا بِهِ قَالَتْ مَنْ أَنبَأَكَ هَذَا قَالَ نَبَّأَنِيَ الْعَلِيمُ الْخَبِيرُ
Resim---"Ve iz eserran nebiyyu ilâ ba’dı ezvâcihî hadîsâ (hadîsen), fe lemmâ nebbeet bihî ve azherahullâhu aleyhi arrafe ba’dahu ve a’rada an ba’dın, fe lemmâ nebbeehâ bihî kâlet men enbeeke hâzâ, kâle nebbeeniye’l- alîmu’l- habîr (habîru).: Nebî, bazı zevcelerine sır olan bir sözü gizlice söylemişti. Fakat onu (o sırrı) başkasına haber verince Allah, ona (durumu) izhar etti (peygamberine bildirdi). (Nebî de) bazısını açıkladı ve bazısını (bildirmekten) vazgeçti. Ona (zevcesine) onu (bunu bildiğini) haber verdiği zaman, (zevcesi): “Bunu sana kim haber verdi?” dedi. (Nebî): “Bana Alîm (en iyi bilen) ve Habîr (herşeyden haberdar) olan bildirdi.” dedi.” (Tahrîm 66/3)

Meselâ bunlardan birisi:

حَافِظُواْ عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى وَقُومُواْ لِلّهِ قَانِتِينَ
Resim---"Hâfizû alâ’s -salavâti ve’s- salâti’l- vustâ ve kûmû lillâhi kânitîn (kânitîne).: Salâvât’a (Allah’tan gelen nurlara, namazlara) ve salât-ı vusta’ya hafîz olun (koruyun, bu namaza kesintisiz devam edin). Ve kalkın, Allah için kânitin olun (Allah’ın huzurunda huşû içinde ve saygı ile uzun süre durun)!” (Bakara, 2/238)

فَإنْ خِفْتُمْ فَرِجَالاً أَوْ رُكْبَانًا فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُواْ اللّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ
Resim---"Fe in hıftum fe ricâlen ev rukbânâ (rukbânen), fe izâ emintum, fezkurûllâhe kemâ allemekum mâ lem tekûnû ta’lemûn (ta’lemûne).: Fakat eğer (hayatî bir tehlikeden) korkarsanız, o zaman yaya yürürken veya binekte iken (namazınızı kılın). Nihayet emin olduğunuz zaman, (Allah’ı nasıl zikredeceğinizi) siz bilmiyorken size öğrettiği şekilde, artık Allah’ı zikredin.” (Bakara, 2/239)

Görüldüğü gibi burada, ALLAHu zü’L- CeLÂL, namazların ve özellikle orta namazının (yâni Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin tefsîriyle ikindi namazının) her yönüyle en güzel bir şekilde kılınmasını emrettikten sonra, yolculuk sırasında herhangi bir tehlikeden korkulduğu takdirde yaya yahut binmiş olarak namaz kılınabileceğini, ama tehlike geçtikten sonra, kendisinin öğrettiği şekilde namazın normal bir şekilde kılınmasını emretmektedir. Buradaki "size öğrettiği şekilde" ifâdesi dikkat çekicidir.

Bilindiği gibi namaz Kur’ÂN-ı Kerîm’de tafsilâtlı olarak öğretilmemiştir. O halde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in bu konuda, ALLAHu zü’L- CeLÂL’een Kur’ÂN-ı Kerîm’in dışında da Cebrâil vasıtası ile birtakım ilâve bilgiler almış olması muhakkaktır. Nitekim rivâyetlerde Cebrâil Aleyhisselâm'ın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelip beş vakit namazı her şeyiyle bizzat tatbikî olarak öğrettiği rivâyetler de mevcuddur.
(Buhâri Bed'ü'l-Halk, 6; Müslim, Mesâcid, 166; Ebû Dâvûd, Salât, 2; İbnu Mâce, Salât, 1; Müsned, I, 333, 111, 30.)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de aynı şekilde bunu ashâbına öğretmiş ve: "Beni namaz kılarken nasıl görüyorsanız öyle kılınız." buyurmuştur.
(Buhârî, Ezân, 18)

Ayrıca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kur’ÂN-ı Kerîm’de sık sık kendisine vahyolunana uymakla emr olunmaktadır.:

إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللّهُ وَلاَ تَكُن لِّلْخَآئِنِينَ خَصِيمًا
Resim---"İnnâ enzelnâ ileyke’l- kitâbe bi’l- hakkı li tahkume beynen nâsi bimâ erâkallâh (erâkallâhu). Ve lâ tekun li’l- hâinîne hasîmâ (hasîmen).: Muhakkak ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmetmen için Biz, sana Kitab'ı hak olarak indirdik. Ve ihanet edenlere taraftar olma.” (Nisâ 4/105)

وَأَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ عَمَّا جَاءكَ مِنَ الْحَقِّ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِن لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَآ آتَاكُم فَاسْتَبِقُوا الخَيْرَاتِ إِلَى الله مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ
Resim---"Ve enzelnâ ileyke’l- kitâbe bi’l- hakkı musaddıkan limâ beyne yedeyhi mine’l- kitâbi ve muheyminen aleyhi fahkum beynehum bimâ enzelallâhu ve lâ tettebi’ ehvâehum ammâ câeke mine’l- hakk (hakkı) li kullin cealnâ minkum şir’aten ve minhâcâ (minhâcen) ve lev şâallâhu le cealekum ummeten vâhıdeten ve lâkin li yebluvekum fî mâ âtâkum festebikû’l- hayrât (hayrâti) ilâllâhi merciukum cemîan fe yunebbiukum bimâ kuntum fîhi tahtelifûn (tahtelifûne).: Ve (Ey Muhammed) sana ellerindeki kitapları tasdik edici (doğrulayıcı) ve onu koruyucu olarak bu Kitab’ı hakk ile indirdik. Artık onların aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana Hakk’tan gelenden ayrılıp da onların hevâlarına uyma. Sizden hepiniz için (tek) bir şeriat, ve açık bir yol belirlemiştik. Ve Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Ancak bu sizi, verdikleri ile denemek içindir. O halde hayırlarda yarışın! Sizin hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri, size haber verecek.” (Mâide 5/48)

وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَآ أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللّهُ إِلَيْكَ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يُرِيدُ اللّهُ أَن يُصِيبَهُم بِبَعْضِ ذُنُوبِهِمْ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ لَفَاسِقُونَ
Resim---"Ve enıhkum beynehum bimâ enzelallâhu ve lâ tettebi’ ehvâehum vahzerhum en yeftinûke an ba’dı mâ enzelallâhu ileyke fe in tevellev fa’lem ennemâ yurîdullâhu en yusîbehum bi ba’dı zunûbihim ve inne kesîran minen nâsi le fâsıkûn (fâsıkûne).: Ve onların aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet, onların hevâlarına uyma. Allah’ın sana indirdiği şeylerin bir kısmından seni fitneye düşürmelerinden sakın. Bundan sonra eğer (Hakk’tan) yüz çevirirlerse, o taktirde bil ki artık Allah, bazı günahları sebebiyle, onları bir musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu gerçekten fâsıklardır.” (Mâide 5/49)

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
Resim---"Yâ eyyuhâ’r- resûlu bellıg mâ unzile ileyke min rabbike ve in lem tef’al fe mâ bellagte risâletehu vallâhu ya’sımuke mine’n- nâs (nâsi) innallâhe lâ yehdî’l- kavme’l- kâfirîn (kâfirîne).: Ey Resûl! Rabb’inden sana indirileni tebliğ et (duyur). Eğer bunu yapmazsan, o taktirde O’nun Risaletini (sana gönderdiğini) tebliğ etmemiş (duyurmamış) olursun. Ve Allah seni insanlardan korur. Muhakkak ki Allâh, kâfirler kavmini hidayete erdirmez.” (Mâide 5/67)

اتَّبِعْ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
Resim---"İttebi’ mâ uhıye ileyke min rabbike, lâ ilâhe illâ huve, ve a’rıd ani’l- muşrikîn (muşrikîne).: Rabbinden sana vahyolunana tâbî ol. O’ndan başka ilâh yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir.” (En'âm 6/106)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَلَا تُطِعِ الْكَافِرِينَ وَالْمُنَافِقِينَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
Resim---"Yâ eyyuhân nebiyyuttekillâhe ve lâ tutıi’l- kâfirîne ve’l- munâfikîne, innallâhe kâne alîmen hakîmâ (hakîmen).: Ey Nebî (Peygamber), Allah’a karşı takva sahibi ol! Ve kâfirlere ve münafıklara itaat etme! Muhakkak ki Allah; Alîm’dir (en iyi bilen), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibi).” (Ahzâb 33/1)

وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا
Resim---"Vettebi’ mâ yûhâ ileyke min rabbike, innallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâ (habîran).: Ve sana Rabbinden vahyedilene tâbî ol. Muhakkak ki Allah, yaptığınız şeylerden haberdardır.” (Ahzâb 33/2)

يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَن لَّمْ يَسْمَعْهَا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
Resim---"Yesmeu âyâtillâhi tutlâ aleyhi summe yusırru mustekbiran ke en lem yesma’hâ, fe beşşirhu bi azâbin elîm (elîmin).: Kendisine okunan, Allah’ın âyetlerini işitir. Sonra onu işitmemiş gibi kibirlenerek israr eder. Artık onu, elîm azap ile müjdele.” (Câsiye 45/18)

Eğer, vahiy sadece Kur’ÂN-ı Kerîm’den ibâret olmuş olsaydı, İslâm bütünüyle sâdece Kur’ÂN-ı Kerîm’den ibâret olmadığı aşikâr olduğuna göre, bu durumda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin vahiy dışı birçok iş yapmış olmasının kabul edilmesi gerekirdi. Böyle olunca da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Allah'ın emrini yerine getirmemiş olması gibi birtakım imkânsız şeylerin kabul edilmesi lâzım gelirdi ki, bunların hepsinin de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hakkında düşünülmesi mümkün değildir.
ALLAHu zü’L- CeLÂL, Kur'ÂN-ı Kerîminde Yüce Peygamber'ini övmüş, O'ndan razı olduğunu belirtmiş ve O'nu ümmetine şâhid yapmıştır.:


وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâ (şehîden), ve mâ cealnâ’l- kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh (akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh (hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bi’n- nâsi le raûfun rahîm (rahîmun).: Ve işte böylece insanların üzerine (hak) şahitler olmanız için Biz, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık. Resûl de sizin üzerinize şahit olsun.Ve Biz, sadece Resûl’e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz(belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (Kâbe’yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak Allah’ın hidayete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve Allah sizin îmânınızı zayi edecek değildir. Muhakkak ki Allah, insanlara çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Bakara 2/143)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---"Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemin (âlemîne).: Seni Biz, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---"Yâ eyyuhân nebiyyu innâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiran ve nezîrâ (nezîran).: Ey Nebî (Peygamber)! Muhakkak ki Biz, seni şahit, müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik.” (Ahzâb 33/45)

وَدَاعِيًا إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرًا
Resim---"Ve dâîyen ilâllâhi bi iznihî ve sirâcen munîrâ (munîran).: Ve O’nun (Allah’ın) izni ile Allah’a davet eden ve nurlandırıcı sirac (kandil) olarak (gönderdik).” (Ahzâb 33/46)

Ve faraza böyle bir şey olsa idi, elbette ALLAHu zü’L- CeLÂL duruma müdâhale ederdi.

Nihâyet ALLAHu zü’L- CeLÂL, bu konuda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemle ilgili olarak şöyle buyurur:


سَيَقُولُ السُّفَهَاء مِنَ النَّاسِ مَا وَلاَّهُمْ عَن قِبْلَتِهِمُ الَّتِي كَانُواْ عَلَيْهَا قُل لِّلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ يَهْدِي مَن يَشَاء إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim---"Se yekûlu’s- sufehâu mine’n- nâsi mâ vellâhum an kıbletihimulletî kânû aleyhâ kul lillâhi’l- meşrıku ve’l- magrıb (magrıbu), yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).: İnsanlardan sefih olanlar diyecekler ki: “Onları, üzerinde bulundukları kıbleden çeviren nedir?” De ki: “Doğu vebatı Allah'ındır. O, dilediğini Sıratı Mustakîm'e hidayet eder (ulaştırır).” (Bakara 2/142)

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâ (şehîden), ve mâ cealnâ’l- kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh (akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh (hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm (rahîmun).: Ve işte böylece insanların üzerine (hak) şahitler olmanız için Biz, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık. Resûl de sizin üzerinize şahit olsun.Ve Biz, sadece Resûl’e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz(belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (Kâbe’yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak Allah’ın hidayete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve Allah sizin îmânınızı zayi edecek değildir. Muhakkak ki Allah, insanlara çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Bakara 2/143)

قَدْ نَرَى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَاء فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضَاهَا فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَحَيْثُ مَا كُنتُمْ فَوَلُّواْ وُجُوِهَكُمْ شَطْرَهُ وَإِنَّ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Resim---"Kad nerâ tekallube vechike fî’s- semâi, fe le nuvelliyenneke kıbleten terdâhâ, fe velli vecheke şatra’l- mescidi’l- harâm (harâmi), ve haysu mâ kuntum fe vellû vucûhekum şatrah (şatrahu), ve innellezîne ûtû’l- kitâbe le ya’lemûne ennehu’l- hakku min rabbihim ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ya’melûn (ya’melûne).: Biz, senin (ilâhi emri bekleyerek), yüzünü göğe çevirdiğini görüyorduk. Artık mutlaka seni razı (hoşnut) olacağın kıbleye döndüreceğiz. Bundan sonra yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz nerede olursanız (namazda) yüzlerinizi o yöne çevirin. Ve muhakkak ki kendilerine kitap verilenler, bunun Rab’lerinden bir hak (gerçek) olduğunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.” (Bakara, 2/144)

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لاَ يَرْجُونَ لِقَاءنَا ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِن تِلْقَاء نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلاَّ مَا يُوحَى إِلَيَّ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Resim---"Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne lâ yercûne likâena'ti bi kur'ânin gayri hâzâ ev beddilhu, kul mâ yekûnu lî en ubeddilehû min tilkâi nefsî, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye, innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm (azîmin).: Ve onlara âyetlerimiz, delillerle okunduğu zaman Bize ulaşmayı dilemeyen kimseler şöyle dedi: “Bize bundan başka bir Kur’ân getir veya O’nu değiştir.” De ki: “O’nu, kendi nefsimden (bir şey) ilka ederek benim değiştirmem olamaz. Ben ancak bana vahyolunan şeye tâbî olurum. Şâyet Rabbime asi olursam muhakkak ki ben, büyük günün azabından korkarım.” (Yûnus 10/15)

قُلْ مَا كُنتُ بِدْعًا مِّنْ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---"Kul mâ kuntu bid’an mine’r- rusuli ve mâ edrî mâ yuf’alu bî ve lâ bikum, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye ve mâ ene illâ nezîrun mubîn (mubînun).: “Ben diğer resûllerden farklı bir (bidat) ortaya çıkarmış değilim.” de. Ve bana ve size ne yapılacağını ben bilemem. Ben sadece bana vahyedilene tâbî olurum. Ve ben apaçık bir nezirden başka bir şey değilim.” (Ahkâf 46/9)

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى
Resim---"Ve mâ yentıku ani’l- hevâ.: Ve o, hevasından (kendiliğinden) konuşmaz.” (Necm 53/3)

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
Resim---"İn huve illâ vahyun yûhâ.: (O’nun söyledikleri), sadece O’na vahyolunan vahiydir.” (Necm 53/4)

Bu âyette sözü edilen vahiyden maksat, bazı âlimlere göre sadece Kur’ÂN-ı Kerîm diğerlerine göre ise Kur’ÂN-ı Kerîm'la birlikte bir kısım sünnettir. Çünkü, hadisler bazen sırf vahiy, bazen de Resûlullah'ın içtihâdıdır. Ama o içtihâdında yanılsa bile, bu ALLAHu zü’L- CeLÂL tarafından düzeltilir.
Bu konuda örnekler olarak.:


إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللّهُ وَلاَ تَكُن لِّلْخَآئِنِينَ خَصِيمًا
Resim---"İnnâ enzelnâ ileyke’l- kitâbe bi’l- hakkı li tahkume beyne’n- nâsi bimâ erâkallâh (erâkallâhu). Ve lâ tekun li’l- hâinîne hasîmâ (hasîmen).: Muhakkak ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmetmen için Biz, sana Kitab'ı hak olarak indirdik. Ve ihanet edenlere taraftar olma.” (Nisâ 4/105)

عَفَا اللّهُ عَنكَ لِمَ أَذِنتَ لَهُمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذِينَ صَدَقُواْ وَتَعْلَمَ الْكَاذِبِينَ
Resim---"Afâllâhu anke, lime ezinte lehum hattâ yetebeyyene lekellezîne sadakû ve ta'leme’l- kâzibîn (kâzibîne).: Allah seni affetti, sadık olanlar sana belli oluncaya ve yalancıları bilinceye (öğreninceye) kadar niçin (beklemeyip) onlara izin verdin?” (Tevbe 9/43)

وَلاَ تُصَلِّ عَلَى أَحَدٍ مِّنْهُم مَّاتَ أَبَدًا وَلاَ تَقُمْ عَلَىَ قَبْرِهِ إِنَّهُمْ كَفَرُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَمَاتُواْ وَهُمْ فَاسِقُونَ
Resim---"Ve lâ tusalli alâ ehadin minhum mâte ebeden ve lâ tekum alâ kabrihi, innehum keferû billâhi ve resûlihî ve mâtû ve hum fâsikûn (fâsikûne).: Onlardan ölen bir kimsenin üzerine, namazı ebediyyen (hiçbir zaman) kılma ve onun kabri başında durma. Çünkü onlar, Allah’ı ve O’nun Resûl’ünü inkâr ettiler ve onlar fasık(lar) olarak öldüler.” (Tevbe 9/84)

وَمِن ثَمَرَاتِ النَّخِيلِ وَالأَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًا إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Resim---"Ve min semerâtin nahîli ve’l- a’nâbi tettehîzûne minhu sekeren ve rızkan hasenen, inne fî zâlike le âyeten li kavmin ya’kılûn (ya’kılûne).: Hurma ve üzümden, şeker (hurma şerbeti, üzüm suyu, şıra) ve güzel bir rızık edinirsiniz. Muhakkak ki bunda, akıl eden bir kavim için elbette bir âyet vardır.” (Enfâl 16/67)

وَلَوْلاَ أَن ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدتَّ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئًا قَلِيلاً
Resim---"Ve lev lâ en sebbetnâke lekad kidte terkenu ileyhim şey’en kalîlâ(kalîlen): Ve seni sebat ettirmeseydik, andolsun ki sen, onlara biraz meylederdin.” (İsrâ 17/74)

وَاتَّبِعْ مَا يُوحَى إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا
Resim---"Vettebi’ mâ yûhâ ileyke min rabbike, innallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâ (habîran).: Ve sana Rabbinden vahyedilene tâbî ol. Muhakkak ki Allah, yaptığınız şeylerden haberdardır.” (İsrâ 17/74)

وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اللَّهُ مُبْدِيهِ وَتَخْشَى النَّاسَ وَاللَّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَاهُ فَلَمَّا قَضَى زَيْدٌ مِّنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَا لِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا
Resim---"Ve iz tekûlu lillezî en’amallâhu aleyhi ve en’amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettekıllâh ve tuhfî fî nefsike mâllâhu mubdîhi ve tahşe’n- nâs (nâse), vallâhu ehakku en tahşâhu, fe lemmâ kadâ zeydun minhâ vetaran zevvecnâkehâ likey lâ yekûne alâ’l- mu’minîne haracun fî ezvâci ed’ıyâihim izâ kadav min hunne vetarâ (vetaran), ve kâne emrullâhi mef’ûlâ (mef’ûlen).: Ve Allah’ın, onu ni’metlendirdiği ve senin de kendisini ni’metlendirdiğin kişiye: “Zevceni (kendine) tut (boşama) ve Allah’a karşı takva sahibi ol.” demiştin. Allah’ın açıklayacağı şeyi nefsinde saklıyordun. Ve insanlardan korkuyordun (çekiniyordun). Allah, (Kendisinden) korkman (çekinmen) için daha çok hak sahibidir. Sonra Zeyd, ondan alâkasını kesince onu, seninle evlendirdik ki, evlâtlıklarının kendileriyle ilişkilerini kestikleri (boşadıkları) kadınların evlenmelerinde, mü’minlerin üzerinde bir zorluk olmasın diye. (Böylece) Allah’ın emri yerine getirilmiş oldu.” (Ahzâb 33/37)

عَبَسَ وَتَوَلَّى
أَن جَاءهُ الْأَعْمَى
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّى
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنفَعَهُ الذِّكْرَى
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَى
فَأَنتَ لَهُ تَصَدَّى
وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّى
وَأَمَّا مَن جَاءكَ يَسْعَى
وَهُوَ يَخْشَى
فَأَنتَ عَنْهُ تَلَهَّى

Resim---"Abese ve tevellâ. En câehu’l- a’mâ. Ve mâ yudrîke leallehu yezzekkâ. Ev yezzekkeru fe tenfeahuz zikrâ. Emmâ menistagnâ. Fe ente lehu tesaddâ. Ve mâ aleyke ellâ yezzekkâ. Ve emmâ men câeke yes’â. Ve huve yahşâ. Fe ente anhu telehhâ.: Huzursuz oldu (yüzünü buruşturdu). Ve başını çevirdi (ilgilenmedi). Âmâ olan bir kişinin ona gelmesi (sebebiyle). Ve sen bilemezsin, umulur ki böylece o tezkiye olur. Veya öğüt alır, böylece bu öğüt ona fayda verir. Fakat kendini müstağni gören (bir şeye muhtaç olmadığını sanan) kimse. Oysa sen, ona yöneliyorsun. Ve onun tezkiye olmamasında, senin üzerinde bir sorumluluk yoktur. Halbuki sana koşarak gelen kimse. Ve o huşû duyuyor. Oysa sen, onunla ilgilenmiyorsun.” (Abese 80/1-10)

فَإِن كُنتَ فِي شَكٍّ مِّمَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ فَاسْأَلِ الَّذِينَ يَقْرَؤُونَ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكَ لَقَدْ جَاءكَ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرِينَ
Resim---"Fe in kunte fî şekkin mimmâ enzelnâ ileyke fes’elillezîne yakraûne’l- kitâbe min kablike, lekad câeke’l- hakku min rabbike fe lâ tekûnenne mine’l- mumterîn (mumterîne).: Bundan sonra eğer sana indirdiğimiz şey hakkında şüphe içinde olursan, o zaman senden önce kitabı okuyan kimselere sor. Andolsun ki; sana Rabbinden hak geldi. Öyleyse sakın şüphe edenlerden olma.” (Yûnus 10/94)

وَإِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَن تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاء فَتَأْتِيَهُم بِآيَةٍ وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَى فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Resim---"Ve in kâne kebure aleyke i’râduhum fe inisteta’te en tebtegıye nefekan fî’l- ardı ev sullemen fî’s- semâi fe te’tiyehum bi âyetin, ve lev şâallâhu le cemeahum alâ’l- hudâ fe lâ tekûnenne mine’l- câhilîn (câhilîne).: Onların yüz çevirmeleri, sana zor gelirse o zaman, gücün yeterse yerin dibine bir tünel açılmasını veya semaya bir merdiven kurulmasını iste. Böylece onlara bir âyet (mucize) getir. Allah dileseydi, elbette hepsini hidayet üzerinde toplardı. Artık sakın cahillerden olma!” (En'âm 6/35)

وَلاَ تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِم مِّن شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ
Resim---"Ve lâ tatrudillezîne yed’ûne rabbehum bi’l- gadâti ve’l- aşiyyi yurîdûne vechehu, mâ aleyke min hısâbihim min şey’in ve mâ min hısâbike aleyhim min şey’in fe tatrudehum fe tekûne mine’z- zâlimîn (zâlimîne).: Ve sabah akşam, Rab’lerinin Zat’ını dileyerek dua edenleri kovma. Onların hesabından senin üzerine, senin hesabından onların üzerine bir şey yoktur. Artık onları kovarsan, o zaman sen zalimlerden olursun.” (En'âm 6/52)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ تَبْتَغِي مَرْضَاتَ أَزْوَاجِكَ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Yâ eyyuhâ’n- nebiyyu lime tuharrimu mâ ehallallâhu leke, tebtegî mardâte ezvâcike, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: Ey nebî! Zevcelerinin rızasını arayarak, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi sen niçin kendine haram ediyorsun? Ve Allah; Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Tahrîm 66/1)

سَوَاء عَلَيْهِمْ أَسْتَغْفَرْتَ لَهُمْ أَمْ لَمْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ لَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
Resim---"Sevâun aleyhim estagferte lehum em lem testagfir lehum, len yagfirallâhu lehum, innallâhe lâ yehdî’l- kavme’l- fâsikîn (fâsikîne).: Onlar (münafıklar) için mağfiret dilesen de, dilemesen de birdir. Allah onlara asla mağfiret etmez. Muhakkak ki Allah, fasıklar kavmini hidayete erdirmez.” (Münâfıkun 63/6)

Bu bakımdan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in bütün sözleri ve fiilleri ve tasarrufları ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kontrolü altındadır.
(Bu konuda bkz. Şâtıbî, el-muvâfakât, IV.15; Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul, 1935-1939, VI.4571)

İşte bu sebeble kaynağı vahiy olmayan fakat ilâhî vahiy tarafından hilâfına bir vahiy gelmemiş olan dînî emirleri ve uygulamaları da vahiy kabul edilmiştir. Bu nevi vahiyler, Hanefîlerin cumhûrunca "batını vahiy" diye isimlendirilmiştir. (Hucciyyetu's-Sünne. s.340.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Kur'ÂN-ı Kerîm dışında da ALLAHu zü’L- CeLÂL'tan vahiy aldığını gösteren delillerden birisi de hiç şüphesiz O'na Kur’ÂN-ı Kerîm'ı tebliğ görevi yanında bir de Kur’ÂN-ı Kerîm'ı açıklama görev ve yetkisinin verilmiş olmasıdır. O, bu görevi elbette sadece kendi şahsî bilgi ve içtihâdıyla değil ALLAHu zü’L- CeLÂL'tan aldığı ilhamla yapacaktır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: MuhaMMedî MuHABBet YOLu

Mesaj gönderen Hakan »

Ulu Allah Celle Celalehu Hazret-i Musa Aleyhisselam'a bildirdi ki: "Ya Musa! Eğer benim sana sözümün, diline, içinden geçenlerle ruhunun bedenine, görme gücünün gözüne ve işitme gücünün kulağına olan yakınlığından daha yakın olmamı istiyorsan Muhammed'e (s.a.v) çok salât-i selâm getir."

İmam-ı Gazale'nin Mukâşefetul Kulub - Kalblerin keşf kitabından alıntı
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön