KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KELÂMULLAH-ta ve RESÛLULLAH-ta TÖVBE-İSTİĞFÂR..

RESÛLULLAH’tan 40 Hadis-i Şerîf..
KELÂMULLAH’tan 40 Âyet-i CeLîLe..


ÂDEM’in ŞEHÂdet KURDu
HAVVA’nın ŞEHVet ELMAsı
İNKÂRında =>İKRÂR YURDu
KALB KAZANı =>KAFA TASı!.


ZEVK 8684

bU ÂLEM =>TÖVBE ÜSTüne.. =>ÂDEM-HAVVA İStiğFÂRı
İKİ ŞEYyLik ŞEYy-t-ÂN-Lığı.. =>AKLın HEVÂ-HEVES VARı
“bİR SEN!. BiR de BEN!..” Dİyen BİLemez =>“BİZ BİR-İZ”i
GÜNEŞ’in IŞIğı=>NAHNU.. “ENÂ =>ALLAH!.” SIRR SETTÂRı!.


28.01.18 14:12
brsbrsm..tktktrstkkmdyhyylhuuuhknLatlfnn..



Es Settâr:
Resim

TEVBE.: (Tövbe) Yaptığı fenalığa pişman olmak. ALLAHu zü’L- CeLÂL'den afv/bağışlanmak ve kusur ve günâhının affını dilemek. Yasaklananı bir daha işlememeye azmetmek. Estağfirullah deyip, pişmanlık duymak..

Et Tevvâbu:
Resim

İSTİĞFAR.: (Gufran. dan) El Gâfir, El Gâfur ve El Gaffâr olan Cenâb-ı HAKk TeÂLÂ'dan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. Tevbe etmek. Yalvarmak. “EstağfiruLLAH!." DEmek..

El Gaffâru:
Resim

El Gâfiru:
Resim

El Gâfuru:

Resim

İlk tevbe eden insÂN ve Peygamber Hazret-i Âdem aleyhisselâm Babamızdır.
Havvâ aleyhasselâm Vâlidemizle BİRLikte; RABBımız TeÂLÂ’nın yasakladığı ŞECERE AĞACından, ŞEYtÂNın nasihatına KANıp da, ELMAnın Tadını TATtıkları ve sonUÇu.. Ve de, pişman OLup BİRLikte beraber yaptıkları şu İLK TEVBE meşhurdur.:


فَدَلاَّهُمَا بِغُرُورٍ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْءَاتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَنَادَاهُمَا رَبُّهُمَا أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَن تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَأَقُل لَّكُمَا إِنَّ الشَّيْطَآنَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Resim---Fe dellâhumâ bi gurur (gurûrin), fe lemmâ zâkâş şecerete bedet lehumâ sev'âtuhumâ ve tafikâ yahsıfâni aleyhimâ min varakı’l- cenneh (cenneti), ve nâdâhumâ RABBuhumâ e lem enhekumâ an tilkume’ş- şecereti ve eku’l- lekumâ inne’ş- şeytâne lekumâ aduvvun mubîn (mubînun). : Böylece o ikisini aldatarak öncülük (önderlik) etti. Ağaçtan tadınca (meyvesini yeyince) ayıp yerleri kendilerine göründü (açığa çıktı) ve üzerlerine cennet yaprakları yapıştırmaya başladılar ve Rab’leri (ikisinin RABBi), ikisine şöyle seslendi: “Sizin ikinizi bu ağaçtan nehyetmedim mi (yasaklamadım mı)? Ve sizin ikinize, muhakkak ki şeytan apaçık düşmandır.” demedim mi?” (A’râf 7/22)

قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Resim---Kâlâ RABBenâ zalemnâ enfusenâ ve in lem tagfirlenâ ve terhamnâ le nekûnenne mine’l- hâsirîn (hâsirîne). : İkisi şöyle dedi: “RABBimiz, biz nefslerimize zulmettik, şâyet Sen bize mağfiret ve rahmet etmezsen, biz mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.” (A’râf 7/23)

İnsÂN =>“nisyan: unutmak” kökündendir.. Unutmak ise Âdem aleyhisselâm Babamızın ilk işlerindendir..

وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَى آدَمَ مِن قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا
Resim---Ve lekad ahidnâ ilâ âdeme min kablu fe nesîye ve lem necid lehu azmâ (azmen). : Ve andolsun ki Âdem (aleyhisselâm)’a ahd verdik/bu ağaçtan yeme diye emr ettik fakat o, unuttu. Ve onu, azîmli bulmadık.” (TâHâ 20/115)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, yeryüzünde bir insan yaratmayı diledi ve yarattı. İlk insan Âdem aleyhisselâm'ı yarattı.

ALLAH celle celâlihu meleklere emretti:


وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
Resim---Ve iz kulnâ li’l- melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblis (iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn (kâfirîne). : Ve meleklere: “Âdem’e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde ettiler. (İblis) direndi ve kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.” (Bakara 2/34)

قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ
Resim---Kâle yâ iblîsu mâ leke ellâ tekûne mea’s- sâcidîn (sâcidîne). : Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “Ey iblis! Sen niçin secde edenlerle beraber olmadın?” (Hicr 15/32)

قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Resim---Kâle lem ekun li escude li beşerin halaktehu min salsâlin min hamein mesnûn (mesnûnin). : (İblis:) “Ben, hamein mesnun (standart bir şekil verilmiş, organik dönüşüme uğramış) olan salsalinden halkettiğin bir beşere secde etmem (eden olmam).” dedi.” (Hicr 15/33)

Âdem aleyhisselâm’ın sol kaburga kemiğinden de, Hz.Havva annemizi yarattı. İkisi cennette beraber yaşadı. Fakat Şeytan ayaklarını kaydırıp da, yasak meyveyi meşhur “ELMA”yı yedirince, cennetten YerYÜZüne İNdiriLdiLer;

قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى
Resim---Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvvun, fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ. : (Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin!. Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidâyet gelecek. O zaman kim hidâyetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz..” (TâHâ 20/123)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Mesaj gönderen kulihvani »

Âdem Babamız ve Havva Anamız aleyhumusselâm, Cuma günü Cennetten indirildiğinde, kusurunu anladı, affı için ağladı dua dua Allaha yalvardı. Âdem aleyhisselâm, henüz Cennette iken, Cennet kapısında gördüğü bir levhâyı seyre dalmıştı. Levhâda "Lâ ilâhe illâ ALLAH MuhaMMedün RASÛLuLLAH" yazıyordu. Cennetin girişi bu cümle ile süsleniyordu. Adetâ "MuhaMMed" ismi, birden Hz. Âdem'in karşısında temessül etti.(göründü) Ve Cenâb-ı ALLAH’a, O’nu şefaatçi ederek yalvararak:

İmam Süddî kendisine anlatan bazı kimselerden naklen İbn Abbâs'dan şunu aktarır:
“Âdem RABBından kelimeler belleyip aldı»
Âdem (aleyhisselâm) dedi ki: “Ey RABBım, beni kendi elinle yaratmadın mı?” Ona: “Evet” denildi. “Bana kendi ruhundan nefhetmedin mi?” deyince; “Evet” denildi. “Ben aksırmadım mı? Ve Sen de: "ALLAH sana merhamet etsin!" demedin mi? Ve yine rahmetinin azabından önce geldiğini söylemedin mi?” dedi. Ona: “Evet” denildi. “Ve benim bunu yapacağımı üzerine yazmadın mı?” dedi. Ona: “Evet” denildi. Bunun üzerine o: “Eğer TEVBE edersem beni tekrar cennete döndürür müsün?” diye sorduğunda; ALLAHu TeÂLÂ: “Evet” karşılığını verdi..

(Bunu Avf, Saîd İbn Cübeyr ve Saîd İbn Ma'bed, İbn Abbâs'dan benzer şekilde rivâyet ederler. Hâkim de Müstedrek'inde Saîd İbn Cübeyr kanalıyla İbn Abbâs'dan rivâyet eder ve isnadının sahih olduğunu söyler. Süddî ve Atiye el-Avfî de böyle tefsir etmişlerdir. Hakim, Müstedrek, II, 261.)

Elbanî rahımullah derki: El-Hakim, bu senedi "sahih" görmüştür. Ez-Zehebî de ona muvafakat etmiştir.

Ömer radıyallahu anh’den merfuan:
“Âdem aleyhisselam hatayı işlediğinde: “Yâ RABBi! MuhaMMed hakkı için senden beni bağışlamanı istiyorum!.” dedi.
ALLAHu TeÂLÂ; “Ey Âdem! Henüz yaratmadığım halde MuhaMMed’i sen nasıl tanıdın?” diye sordu.
Âdem: “Yâ RABB! Sen beni elinle yaratıp bana ruhundan üflediğinde başımı kaldırdım. Arşın sütunları üzerinde “Lâ ilâhe illâ ALLAH MuhaMMed RaSûLuLLaH” cümlesinin yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki sen, ismine ancak mahlûkatın en sevimlisini izâfe edersin” dedi.
Bunun üzerine ALLAHu zü’L- CeLÂL: “Doğru söyledin ey Âdem! Hakikaten o bana mahlûkatın en sevgili olanıdır. Onun hakkı için bana duâ et. Ben de seni bağışladım. Şayet MuhaMMed olmasaydı seni yaratmazdım.” buyurdu.

(Hakim,1/672; Tarihu’t- Taberi, 1/160; Taberanî Evsat, 6/313, no: 6502;Taberanî Sağir, 2/182, no: 684; Beyhakî Delâil, 5/488; Kastalanî, Mevahib, 1/28; Suyutî, Hasais, 1/21; İbni Cevzî Vefâ, no: 4; Zürkanî Şerhu’l- Mevahib, 1/62; Mecmau’z- Zevaid, 8/253; Hafaci Nesimur Rıyaz, 3/444; Suyutî, Dürrü Mensur, 1/142; İbni Kesir Bidâye, 1/81, 2/322; Kadı Iyaz Şifâ, shf.174; Suyutî Menahilu’s- Safâ, shf.30; Aliyyu’l- Kari Şerhu Şifâ, 2/51)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim KELÂMuLLAHta ÂYET-i CELîLerde TEVBE-İSTİGFÂR-MAGFİREt.:


Tevbe-İstigfâr, Kur'ÂN-ı Kerîmde 35 Sûrede 93 âyette geçmektedir..

Resim

BAKARA SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Bakara 2/37,54,128,160,187,222,279..

فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---"Fe telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyh (aleyhi), innehu huve’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu)..: Sonra Âdem, Rabbinden kelimeleri telakki etti (öğrendi) (ve Rabbine tövbe etti.). Bunun üzerine (Allah), onun tövbesini kabul buyurdu. Muhakkak ki O, Tevvab’tır (tövbeleri kabul edendir), rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).” (Bakara 2/37)

وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُواْ إِلَى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---"Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmi innekum zalemtum enfusekum bittihâzikumu’l- icle fe tûbû ilâ bâriikum faktulû enfusekum zâlikum hayrun lekum inde bâriikum fe tâbe aleykum innehu huve’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu)..: Ve Musa (a.s) kavmine: “Ey kavmim! Buzağıyı (ilâh) edinmenizle muhakkak ki siz, kendi nefslerinize zulmettiniz. Hemen Yaratıcınız’a tövbe edin. Artık nefslerinizi (birbirinizi) öldürün. bu, Yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır.” demişti. Böylece O, tövbenizi kabul buyurdu.Muhakkak ki O, O tövbeleri kabul eden ve Rahîm olandır. (Bakara 2/54)

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---"Rabbenâ vec’alnâ muslimeyni leke ve min zurriyyetinâ ummeten muslimeten leke ve erinâ menâsikenâ ve tub aleynâ, inneke ente’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu)..: Rabbimiz, bizim ikimizi sana teslim olanlardan kıl, zürriyetimizden de sana teslim olan bir ümmet (kıl) ve bize (hac) ibadetinin yerlerini (ve kurallarını) göster ve tövbemizi kabul et. Muhakkak ki Sen, Sen, tövbeleri kabul edensin, rahmet edensin (rahmet nuru gönderensin).” (Bakara 2/128)

إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ وَأَصْلَحُواْ وَبَيَّنُواْ فَأُوْلَئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ وَأَنَا التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---"İllellezîne tâbû ve aslahû ve beyyenû fe ulâike etûbu aleyhim, ve ene’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu)..: Tövbe edenler, ıslâh olanlar (nefsleri tezkiye olanlar) ve beyan edenler (açıklayanlar) hariç (onlara lânet olunmaz). O taktirde, işte onların tövbelerini kabul ederim. Ve Ben tövbeleri kabul eden, rahîm esmasıyla tecelli edenim.” (Bakara 2/160)

أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَى نِسَآئِكُمْ هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ فَالآنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُواْ مَا كَتَبَ اللّهُ لَكُمْ وَكُلُواْ وَاشْرَبُواْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ثُمَّ أَتِمُّواْ الصِّيَامَ إِلَى الَّليْلِ وَلاَ تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَقْرَبُوهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Resim---"Uhılle lekum leylete’s- sıyâmi’r- refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun (lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumu’l- haytu’l- ebyadu mine’l- haytı’l- esvedi minel fecri, summe etimmu’s- sıyâme ile’l- leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fî’l- mesâcid (mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî li’n- nâsi leallehum yettekûn (yettekûne)..: Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helâl kılındı. Onlar sizin için, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah, sizin nefslerinize ihanet ettiğinizi bildi. Bunun üzerine tövbelerinizi kabul etti ve sizi affetti. Şimdi artık onlara (eşlerinize) yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdığı (takdir ettiği) şeyleri isteyin. Fecr vaktinde beyaz iplik, siyah iplikten tebeyyün edinceye (size belli oluncaya, gündüzün aydınlığı, gecenin karanlığından sıyrılıncaya) kadar yeyin ve için. Sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescidlerde itikâfta iseniz onlarla (kadınlarınızla) mübaşeret etmeyin. Bu Allah’ın hudududur (yasaklarıdır). Artık ona (yasaklara) yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara işte böyle açıklıyor. Umulur ki böylece onlar takva sahibi olurlar.” (Bakara 2/187)

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
Resim---"Ve yes’elûneke ani’l- mahîd (mahîdi), kul huve ezen, fa’tezilû’n- nisâe fî’l- mahîdi, ve lâ takrabûhunne hattâ yathurn (yathurne) fe izâ tetahherne fe’tûhunne min haysu emerekumullâh (emerekumullâhu) innallâhe yuhıbbu’t- tevvâbîne ve yuhibbu’l- mutetahhirîn (mutetahhirîne)..: Sana hayz halinden (kadınların belirli günlerinden) soruyorlar. De ki: “O bir ezadır. Bu yüzden hayz zamanında (belirli günlerinde) kadınlardan (cinsel olarak) uzak durun ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman ise artık Allah’ın emrettiği yerden onlarla biraraya gelin. Muhakkak ki Allah, tevvabin olanları (tövbe edenleri) sever ve temizlenenleri sever.” (Bakara 2/222)

فَإِن لَّمْ تَفْعَلُواْ فَأْذَنُواْ بِحَرْبٍ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَإِن تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُوسُ أَمْوَالِكُمْ لاَ تَظْلِمُونَ وَلاَ تُظْلَمُونَ
Resim---"Fe in lem tef’alû fe’zenû bi harbin minallâhi ve resûlih (resûlihî), ve in tubtum fe lekum ruûsu emvâlikum, lâ tazlimûne ve lâ tuzlemûn (tuzlemûne)..: Bundan sonra eğer (bunu) yapmazsanız, o zaman Allah ve O’nun Resûl’ü tarafından savaşa maruz kalacağınızı bilin (savaşa hazır olun). Ve şâyet tövbe ederseniz o taktirde ana malınız (sermayeniz) sizindir. Ve zulmetmezsiniz ve zulmedilmezsiniz.” (Bakara 2/279)


Resim

ÂL-i İMRÂN SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Âl-i İmrân 3/16,17,89,90,128,135,136,159..

قُلْ أَؤُنَبِّئُكُم بِخَيْرٍ مِّن ذَلِكُمْ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَأَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
Resim---"Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhe’l- enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh (minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd (ıbâdi)..: De ki: "Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi olanlar için, Rabb'lerinin katında, içinde devamlı kalacakları, altından nehirler akan cennetler, temiz eşler ve Allah'ın rızası vardır." Allah kullarını en iyi görendir.” (Âl-i İmrân 3/15)

الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---"Ellezîne yekûlune rabbenâ innenâ âmennâ FAGFİR lenâ zunûbenâ ve kınâ azâben nâr (nâri)..: Onlar (takva sahipleri): “Rabbimiz, biz hiç şüphesiz mü’min olduk (îmân ettik), artık bizim günahlarımızı (sevaba çevirerek) bize MAĞFİRET et ve bizi ateş azabından koru.” derler.” (Âl-i İmrân 3/16)

الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأَسْحَارِ
Resim---"Es sâbirîne ve’s- sâdıkîne ve’l- kânitîne ve’l- munfikîne ve’l- MUSTAGFİRÎNe bi’l- eshâr (eshâri)..: (Onlar), sabredenler, sâdıklar (ahdlerine vefa edenler), kânitîn olanlar (Allah’ın huzurunda saygı ile duranlar), infâk edenler (Allah için verenler) ve seherlerde MAĞFİRET dileyenlerdir.” (Âl-i İmrân 3/17)

إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُواْ فَإِنَّ الله غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"İllellezîne TÂBÛ min ba’di zâlike ve aslehû fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun)..: Bundan sonra TÖVBE edip, ıslâh olanlar (nefslerini tezkiye edenler) hariç. O taktirde muhakkak ki Allah, Gafur'dur, Rahîm'dir.” (Âl-i İmrân 3/89)

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بَعْدَ إِيمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُواْ كُفْرًا لَّن تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الضَّآلُّونَ
Resim---"İnnellezîne keferû ba’de îmânihim summezdâdû kufran len tukbele TEVBEtuhum, ve ulâike humu’d- dâllûn (dâllûne)..: Muhakkak ki, îmân ettikten sonra inkâr edenlerin ve sonra da küfürlerini artıranların, onların (üçüncü defa fıska düşenlerin) TÖVBEleri asla kabul edilmez. Ve işte onlar, dalâlette olanlardır.” (Âl-i İmrân 3/90)

لَيْسَ لَكَ مِنَ الأَمْرِ شَيْءٌ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذَّبَهُمْ فَإِنَّهُمْ ظَالِمُونَ
Resim---"Leyse leke mine’l- emri şey’un ev YETÛBe aleyhim ev yuazzibehum fe innehum zâlimûn (zâlimûne)..: Senin için bir emir (yapacağın bir şey) yoktur. (Allah), ya onların TÖVBEsini kabul eder veya onlara azap eder. Oysa onlar, gerçekten zalimlerdir.” (Âl-i İmrân 3/128)

وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim---"Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe FESTAGFERû li zunûbihim, ve men yagfiru’z- zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne)..: Ve onlar (takva sahipleri), bir kötülük yaptıkları veya nefslerine zulmettikleri zaman ALLAH'ı zikrederler, hemen günahları için MAĞFİRET dilerler. Ve ALLAH'tan başka kim günahları mağfiret eder. Ve onlar, yaptıkları şeylerde (hatalarda), bilerek ısrar etmezler.” (Âl-i İmrân 135)

أُوْلَئِكَ جَزَآؤُهُم مَّغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ
Resim---"Ulâike cezâuhum MAGFİRETun min rabbihim ve cennâtun tecrî min tahtihâ’l- enhâru hâlidîne fîhâ, ve ni’me ecru’l- âmilîn (âmilîne)..: İşte onların mükâfatları, Rab'lerinden MAĞFİRET ve altlarından nehirler akan, içlerinde devamlı kalacakları cennetlerdir. (Böyle) amel edenlerin mükâfatları ne güzel!” (Âl-i İmrân 136)

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
Resim---"Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîza’l- kalbi lenfaddû min havlike, fa’fu anhum VESTAGFİR lehum ve şâvirhum fî’l- emr (emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh (alâllâhi), innallâhe yuhibbu’l- mutevekkilîn (mutevekkilîne)..: O zaman, Allah'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için MAĞFİRET dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık Allah'a tevekkül et. Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri (Allah’a güvenenleri) sever.” (Âl-i İmrân 159)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

NİSÂ SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi:
Nisâ 4/16,17,18,26,27,64,92,106,146, 110..



وَاللَّذَانَ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا فَإِن تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمَا إِنَّ اللّهَ كَانَ تَوَّابًا رَّحِيمًا
Resim---"Vellezâni ye’tiyânihâ minkum fe âzûhumâ, fe in tâbâ ve aslehâ fe a’rıdû anhumâ. İnnallâhe kâne TEVVÂBEN rahîmâ (rahîmen)..: Ve içinizden onu (fuhşu) yapanların ikisine de artık ezâ ediniz. Fakat, eğer TÖVBE eder ve ıslâh olurlarsa, o zaman ikisinden de (eziyet etmekten) vazgeçin. Muhakkak ki Allah TÖVBEleri kabul edendir, Rahîm’dir.” (Nisâ 4/16)

إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً
Resim---"İnnemâ’t- TEVBEtu alâllâhi lillezîne ya’melûne’s- sûe bi cehâletin summe yetûbûne min karîbin fe ulâike yetûbullâhu aleyhim. Ve kânallâhu alîmen hakîmâ (hakîmen)..: Fakat Allah'ın kabul edeceği TÖVBE, cahillik ile bir kötülük yapıp sonra, hemen TÖVBE edenler içindir ki, işte onlar, Allah’ın, TÖVBElerini kabul ettiği kimselerdir. Ve Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.” (Nisâ 4/17)

وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---"Ve leysetit tevbetu lillezîne ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), hattâ izâ hadara ehadehumul mevtu kâle innî tubtul âne ve lâllezîne yemûtûne ve hum kuffâr(kuffârun). Ulâike a’tednâ lehum azâben elîmâ(elîmen)..: Ve onlardan birine (kendilerine) ölüm gelinceye kadar seyyiat işleyenlerden (kötülük yapanlardan), “Gerçekten ben, şimdi TÖVBE ettim.” diyen birinin TÖVBEsi, TÖVBE değildir. Ve kâfir olarak ölenlerin TÖVBEsi de (TÖVBE değildir). İşte onlar, onlar için "elim azap" hazırladık.” (Nisâ 4/18)

يُرِيدُ اللّهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Resim---"Yurîdullâhu li yubeyyine lekum ve yehdîyekum sunenellezîne min kablikum ve yetûbe aleykum. Vallâhu alîmun hakîm(hakîmun)..: Allah size beyan etmek (açıklamak) ve sizi, sizden öncekilerin kanununa ulaştırmak ve TÖVBElerinizi kabul etmek ister. Ve Allah Alîm'dir (en iyi bilendir), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).” (Nisâ 4/26)

وَاللّهُ يُرِيدُ أَن يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُرِيدُ الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ أَن تَمِيلُواْ مَيْلاً عَظِيمًا
Resim---"Vallâhu yurîdu en yetûbe aleykum ve yurîdullezîne yettebiûneş şehevâti en temîlû meylen azîmâ(azîmen)..: Ve Allah sizin TÖVBEnizi kabul etmek ister, şehvetlerine uyanlar ise, sizin büyük bir meyille (şehvete) meyletmenizi isterler.” (Nisâ 4/27)

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن رَّسُولٍ إِلاَّ لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذ ظَّلَمُواْ أَنفُسَهُمْ جَآؤُوكَ فَاسْتَغْفَرُواْ اللّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُواْ اللّهَ تَوَّابًا رَّحِيمًا
Resim---"Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen)..: Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, (iki tarafın da) TÖVBElerini (onların TÖVBEsini ve Resûl’ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı” (Nisâ 4/64)

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَن يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلاَّ خَطَئًا وَمَن قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَئًا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ إِلاَّ أَن يَصَّدَّقُواْ فَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ عَدُوٍّ لَّكُمْ وَهُوَ مْؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ وَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِّيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةً فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِّنَ اللّهِ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Resim---"Ve mâ kâne li mu’minin en yaktule mu’minen illâ hataâ (hataen), ve men katele mu’minen hataen fe tahrîru rakabetin mu’minetin ve diyetun musellemetun ilâ ehlihî illâ en yessaddakû. Fe in kâne min kavmin aduvvin lekum ve huve mu’minun fe tahrîru rakabetin mu’mineh (mu’minetin). Ve in kâne min kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun fe diyetun musellemetun ilâ ehlihî ve tahrîru rakabetin mu’mineh (mu’minetin), fe men lem yecid fe sıyâmu şehreyni mutetâbiayni tevbeten minallâh (minallâhi). Ve kânallâhu alîmen hakîmâ (hakîmen)..: Ve bir mü'minin, bir mü'mini öldürmesi, “hata ile olması hariç” olamaz (caiz değildir) ve kim bir mü'mini bir hata sonucu öldürürse, o zaman bir mü'min köle azad etmesi ve ölenin ailesine bir diyet teslim edilmiş olması gerekir, ancak onların, (o diyeti) sadaka olarak bağışlamaları hariç. Fakat o (hata ile öldüren) eğer, size düşman bir kavimden olup ve o mü'minse, o taktirde, bir mü'min köle azad etmesi gerekir. Ve eğer sizinle arasında anlaşma bulunan bir kavimden ise o zaman ölenin ailesine teslim edilmiş bir diyet ve bir mü'min köle azad etmesi gerekir. Fakat (bunları) yapmaya imkân bulamayan kimse ise, o taktirde TÖVBEsinin Allah tarafından kabulu için, ardarda iki ay oruç tutsun.Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi hüküm verendir.” (Nisâ 4/92)

وَاسْتَغْفِرِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---"Vestagfirillâh(vestagfirillâhe). İnnallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen)..: Ve Allah'tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah, Gafur'dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir (rahim esması ile tecelli edendir).” (Nisâ 4/106)

وَمَن يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّهَ يَجِدِ اللّهَ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---"Ve men ya’me’l- sûen ev yazlim nefsehu summe yESTAGFİRillâhe yecidillâhe gafûran rahîmâ (rahîmen)..: Ve kim kötülük yapar veya nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı MAĞFİRET edici ve rahmet edici olarak bulur.” (Nisâ 4/110)

إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ وَأَصْلَحُواْ وَاعْتَصَمُواْ بِاللّهِ وَأَخْلَصُواْ دِينَهُمْ لِلّهِ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّهُ الْمُؤْمِنِينَ أَجْرًا عَظِيمًا
Resim---"İllâllezîne TÂBÛ ve aslehû va’tesamû billâhi ve ahlesû dînehum lillâhi fe ulâike mea’l- mu’minîn (mu’minîne). Ve sevfe yu’tillâhu’-l mu’minîne ecran azîmâ (azîmen)..: TÖVBE edenler ve nefsini ıslâh edenler (nefs tezkiyesi yapanlar), Allah'a sarılanlar ve dînlerini Allah için halis kılanlar hariç. İşte onlar, mü'minlerle beraberdirler. Ve Allah, yakında mü'minlere “büyük ecir (mükâfat)” verecektir.” (Nisâ 4/146)


Resim

MÂİDE SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Mâide 5/34,39,71,74..


إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ مِن قَبْلِ أَن تَقْدِرُواْ عَلَيْهِمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"İllâllezîne TÂBÛ min kabli en takdirû aleyhim, fa’lemû ennallâhe GAFÛRun rahîm (rahîmun)..: Onları sizin (yenerek) ele geçirmenizden önce TÖVBE edenler hariç. Artık Allah’ın Gafûr (mağfiret eden) olduğunu, Rahîm (rahmet nuru gönderen) olduğunu biliniz!” (Mâide 5/34)

فَمَن تَابَ مِن بَعْدِ ظُلْمِهِ وَأَصْلَحَ فَإِنَّ اللّهَ يَتُوبُ عَلَيْهِ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Fe men TÂBE min ba’di zulmihî ve aslaha fe innallâhe yetûbu aleyh (aleyhi) innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun)..: Artık kim, yaptığı zulümden sonra TÖVBE ederse ve ıslâh olursa, o taktirde, muhakkak ki Allah onun TÖVBEsini kabul eder. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Mâide 5/39)

وَحَسِبُواْ أَلاَّ تَكُونَ فِتْنَةٌ فَعَمُواْ وَصَمُّواْ ثُمَّ تَابَ اللّهُ عَلَيْهِمْ ثُمَّ عَمُواْ وَصَمُّواْ كَثِيرٌ مِّنْهُمْ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ
Resim---"Ve hasibû ellâ tekûne fitnetun fe amû ve sammû summe TÂBAllâhu aleyhim summe amû ve sammû kesîrun minhum vallâhu basîrun bimâ ya’melûn (ya’melûne)..: Ve yaptıklarının bir fitne olmayacağını sandılar böylece kör ve sağır (hakkı görmez ve işitmez) oldular. Sonra, Allah onların TÖVBEsini kabul etti. Sonra yine onlardan bir çoğu kör ve sağır oldular. Ve Allah, onların yaptıklarını en iyi görendir.” (Mâide 5/71)

أَفَلاَ يَتُوبُونَ إِلَى اللّهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"E fe lâ yETÛBûne ilâllâhi ve yestagfirûnehu vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun)..: Hâlâ, Allah’a TÖVBE edip, O’ndan mağfiret dilemiyorlar mı? Ve Allah Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Mâide 5/74)


Resim

EN'ÂM SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: En'âm 6/54..


وَإِذَا جَاءكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ أَنَّهُ مَن عَمِلَ مِنكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِن بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Ve izâ câekellezîne yu’minûne bi âyâtinâ fe kul selâmun aleykum ketebe rabbukum alâ nefsihi’r- rahmete ennehu men amile minkum sûen bi cehâletin summe TÂBE min ba’dihî ve asleha fe ennehu gafûrun rahîm (rahîmun)..: Âyetlerimize inanan kimseler sana geldiği zaman, onlara şöyle de: “Selâm üzerinize olsun. Rabbiniz, kendi üzerine "rahmeti" yazdı. Öyle ki; sizden, kim cahillikle bir kötülük yapar, sonra onu yaptıktan sonra TÖVBE eder (mürşidin önünde) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi yaparsa), o taktirde muhakkak ki O (Allah), Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderendir).” (En'âm 6/54)


Resim

A’RÂF SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: A’râf 7/23,143,153..


فَدَلاَّهُمَا بِغُرُورٍ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْءَاتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ وَنَادَاهُمَا رَبُّهُمَا أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَن تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَأَقُل لَّكُمَا إِنَّ الشَّيْطَآنَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُّبِينٌ
Resim---Fe dellâhumâ bi gurur (gurûrin), fe lemmâ zâkâş şecerete bedet lehumâ sev'âtuhumâ ve tafikâ yahsıfâni aleyhimâ min varakı’l- cenneh (cenneti), ve nâdâhumâ RABBuhumâ e lem enhekumâ an tilkume’ş- şecereti ve eku’l- lekumâ inne’ş- şeytâne lekumâ aduvvun mubîn (mubînun). : Böylece o ikisini aldatarak öncülük (önderlik) etti. Ağaçtan tadınca (meyvesini yeyince) ayıp yerleri kendilerine göründü (açığa çıktı) ve üzerlerine cennet yaprakları yapıştırmaya başladılar ve Rab’leri (ikisinin RABBi), ikisine şöyle seslendi: “Sizin ikinizi bu ağaçtan nehyetmedim mi (yasaklamadım mı)? Ve sizin ikinize, muhakkak ki şeytan apaçık düşmandır.” demedim mi?” (A’râf 7/22)

قَالاَ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Resim---Kâlâ RABBenâ zalemnâ enfusenâ ve in lem TAGFİRlenâ ve terhamnâ le nekûnenne mine’l- hâsirîn (hâsirîne). : İkisi şöyle dedi: “RABBimiz, biz nefslerimize zulmettik, şâyet Sen bize MAĞFİRET ve rahmet etmezsen, biz mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.” ?” (A’râf 7/23)

وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---"Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyke, kâle len terânî ve lakininzur ilâl cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu li’l- cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke TUBTU ileyke ve ene evvelul mu’minîn (mu’minîne)..: Musa (as), tayin ettiğimiz (belirlediğimiz) zamanda gelince, Rabbi onunla konuştu. (Musa as) şöyle dedi: “Rabbim, bana (Kendini) göster, Sana bakayım.” (Allahû Tealâ): “Beni asla göremezsin. Ve fakat dağa bak! O, mekânını kararlı tutabilirse (yerinde durabilirse); o zaman sen, Beni görürsün.” buyurdu. Rabbi, dağa tecelli ettiği zaman onu paramparça etti. Musa (aas), bayılarak yere düştü. Sonra ayıldığı zaman: “Sen Sübhan’sın (Seni tenzih ederim). Sana TÖVBE ederim. Ben, mü’minlerin ilkiyim.” dedi.” (A’râf 7/143)

وَالَّذِينَ عَمِلُواْ السَّيِّئَاتِ ثُمَّ تَابُواْ مِن بَعْدِهَا وَآمَنُواْ إِنَّ رَبَّكَ مِن بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Vellezîne amilû’s- seyyiâti summe TÂBÛ min ba’dihâ ve âmenû, inne rabbeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm (rahîmun)..: Kötülük işleyip bunun ardından tevbe edenler ve iman edenler; hiç şüphesiz Rabbin, bundan (tevbeden) sonra elbette bağışlayandır, esirgeyendir.” (A’râf 7/153)


Resim

ENFÂL SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Enfâl 8/33..


وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Resim---"Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum ve ente fîhim, ve mâ kânallâhu muazzibehum ve hum YESTAGFİRûn (yestagfirûne)..: Ve sen onların arasında iken; ALLAH, onları azaplandıracak değildir. Ve onlar MAĞFİRET diliyorken (de) ALLAH, onları azaplandıran değildir.” (Enfâl 8/33)


Resim

TEVBE SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi:
Tevbe 9/3,5,11,15,27,74,80,102,104,106,112,113,114,117,118,126..



وَأَذَانٌ مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الأَكْبَرِ أَنَّ اللّهَ بَرِيءٌ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ فَإِن تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّهِ وَبَشِّرِ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
Resim---"Ve ezanun minallâhi ve resûlihî ilâ’n- nâsi yevmel haccı’l- ekberi ennallâhe berîun mine’l- muşrikîne ve resûluhu, fe in TUBTUm fe huve hayrun lekum, ve in tevelleytum fa'lemû ennekum gayru mu'cizîllâh (mu'cizîllâhi), ve beşşirillezîne keferû bi azâbin elîm (elîmin)..: Ve büyük hac (Hacc’ul ekber) günü, Allah’tan ve O’nun resûlünden insanlara bir bildiridir (ilândır). Muhakkak ki; Allah ve O’nun Resûl'ü, müşriklerden berîdir (uzaktır). Bundan sonra eğer TÖVBE ederseniz, artık o (TÖVBE etmeniz) sizin için daha hayırlıdır ve eğer yüz çevirirseniz, siz Allah’ı aciz bırakamayacağınızı biliniz. Ve kâfir kimseleri elîm bir azap ile uyar (ikaz et).” (Tevbe 9/3)

فَإِن تَابُواْ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَآتَوُاْ الزَّكَاةَ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَنُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Resim---"Fe in TÂBÛ ve ekâmus salâte ve âtuz zekâte fe ıhvânukum fîd dîn (dîni), ve nufassılul âyâti li kavmin ya'lemûn (ya'lemûne)..: Eğer onlar TEVBE edip namazı kılarlarsa ve zekatı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.” (Tevbe 9/11)

وَيُذْهِبْ غَيْظَ قُلُوبِهِمْ وَيَتُوبُ اللّهُ عَلَى مَن يَشَاء وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Resim---"Ve yuzhib gayza kulûbihim, ve YETÛBullâhu alâ men yeşâu, vallâhu alîmun hakîm (hakîmun)..: Ve onların kalplerindeki öfkeyi giderir. Ve Allah, dilediği kimsenin TÖVBEsini kabul eder. Ve Allah; Alîm’dir (bilen), Hakîm’dir (hikmet sahibi, hüküm sahibi).” (Tevbe 9/15)

ثُمَّ يَتُوبُ اللّهُ مِن بَعْدِ ذَلِكَ عَلَى مَن يَشَاء وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Summe YETÛBullâhu min ba'di zâlike alâ men yeşâu, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun)..: Daha sonra da bunun ardından Allah, dilediği kimsenin TÖVBEsini kabul eder. Ve Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir) ve Rahîm’dir (rahmet nurunu yollayandır).” (Tevbe 9/27)

يَحْلِفُونَ بِاللّهِ مَا قَالُواْ وَلَقَدْ قَالُواْ كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُواْ بَعْدَ إِسْلاَمِهِمْ وَهَمُّواْ بِمَا لَمْ يَنَالُواْ وَمَا نَقَمُواْ إِلاَّ أَنْ أَغْنَاهُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ مِن فَضْلِهِ فَإِن يَتُوبُواْ يَكُ خَيْرًا لَّهُمْ وَإِن يَتَوَلَّوْا يُعَذِّبْهُمُ اللّهُ عَذَابًا أَلِيمًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمَا لَهُمْ فِي الأَرْضِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ
Resim---"Yahlifûne billâhi mâ kâlû, ve lekad kâlû kelimetel kufri ve keferû ba’de islâmihim ve hemmû bi mâ lem yenâlû, ve mâ nekamû illâ en agnâhumullâhu ve resûluhu min fadlihi, fe in YETÛBÛ yeku hayran lehum, ve in yetevellev yuazzibhumullâhu azâben elîmen fî’d- dunyâ ve’l- âhirah (âhirati), ve mâ lehum fî’l- ardı min veliyyin ve lâ nasîr (nasîrin)..: Andolsun ki; “küfür” kelimesini söyledikleri halde, Allah’a söylemediklerine yemin ederler. Ve İslâmlıklarından sonra inkâr ettiler. Nail olamayacakları (yapamayacakları) ve intikam almak istedikleri şey sadece Allah’ın ve Resûl’ünün onları, fazlından zenginleştirmiş olması. Artık TÖVBE ederlerse onlar için hayırlı olur. Ve şâyet dönerlerse (îmândan geri), Allah onları elîm azapla dünyada ve ahirette azaplandırır. Ve onların, yeryüzünde bir dostu ve yardımcısı yoktur.” (Tevbe 9/74) (Bakara 2/37)

اسْتَغْفِرْ لَهُمْ أَوْ لاَ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ إِن تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْعِينَ مَرَّةً فَلَن يَغْفِرَ اللّهُ لَهُمْ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَفَرُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
Resim---"İstagfir lehum ev lâ testagfir lehum, in testagfir lehum seb’îne merraten fe len yagfirallâhu lehum, zâlike bi ennehum keferû billâhi ve resûlihi, vallâhu lâ yehdîl kavmel fâsikîn (fâsikîne)..: Onlar için mağfiret dile veya onlar için MAĞFİRET dileme. Eğer yetmiş kere mağfiret dilesen de Allah, onları asla mağfiret etmez. İşte bu, Allah’ı ve O’nun Resûl’ünü inkâr etmeleri sebebiyledir. Ve Allah, fasık kavmi hidayete erdirmez.” (Tevbe 9/80)

وَآخَرُونَ اعْتَرَفُواْ بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُواْ عَمَلاً صَالِحًا وَآخَرَ سَيِّئًا عَسَى اللّهُ أَن يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Ve âharûne’terefû bi zunûbihim haletû amelen sâlihan ve âhara seyyiâ (seyyien), asâllâhu en YETÛBE aleyhim, innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun)..: Ve diğerleri (savaştan geri kalanların bir kısmı), günahlarını itiraf ettiler. Salih ameli, diğer kötü (amel)le karıştırdılar. Umulur ki; Allah, onların TÖVBElerini kabul eder, muhakkak ki; Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm (rahmet nuru gönderen)’dir.” (Tevbe 9/102)

أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَأَنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---"E lem ya’lemû ennallâhe huve yakbelu’t- TEVBEte an ibâdihî ve ye’huzus sadakâti ve ennallâhe huvet tevvâbur rahîm(rahîmu)..: Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah kullarından TEVBEleri kabul edecek ve sadakaları alacak olan O'dur. Şüphesiz, tevbeleri kabul eden, esirgeyen O'dur.” (Tevbe 9/104)

وَآخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِأَمْرِ اللّهِ إِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَإِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Resim---"Ve âharûne murcevne li emrillâhi immâ yuazzibuhum ve immâ YETÛBU aleyhim, vallâhu alîmun hakîm (hakîmun)..: Ve diğerleri, Allah’ın emri için ertelenmiştir. Onları ya azaplandırır ya da onların TÖVBEsini kabul eder. Ve Allah; Alîm’dir (en iyi bilen), Hakîm’dir (hüküm veren, hikmet sahibi).” (Tevbe 9/106)

التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدونَ الآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---"Et TÂİBÛnel âbidûne’l- hâmidûne’s- sâihûne’r- râkiûne’s- sâcidûne’l- âmirûne bi’l- ma’rûfi ven nâhûne ani’l- munkeri ve’l- hâfizûne li hudûdillâh (hudûdillâhi), ve beşşiri’l- mu’minîn (mu’minîne)..: TÖVBE edenleri, (Allah’a) kul olanları, hamdedenleri, oruç tutanları veya seyahat edenleri (Allah yolunda hicret edenleri, savaşmak için veya Allah’ın adını yüceltmek, dînini kuvvetlendirmek için, Allah yolunda hizmet için, ilim tahsil etmek için yurtlarından çıkanları, Allah’a ulaştırmak için ruhlarını yola çıkaranları, yeryüzünde ibretle gezip tefekkür edenleri); rükû ve secde edenleri, ma’rufla emredenleri, münkerden nehyedenleri (yasaklayanları), Allah’ın hudutlarını muhafaza edenleri ve mü’minleri müjdele!” (Tevbe 9/112)

مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَن يَسْتَغْفِرُواْ لِلْمُشْرِكِينَ وَلَوْ كَانُواْ أُوْلِي قُرْبَى مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُمْ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ
Resim---"Mâ kâne lin nebiyyi vellezîne âmenû en yestagfirû lil muşrikîne ve lev kânû ulî kurbâ min ba’di mâ tebeyyene lehum ennehum ashâbul cahîm(cahîmi)..: Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra -yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz.” (Tevbe 9/113)

وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلاَّ عَن مَّوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لأوَّاهٌ حَلِيمٌ
Resim---"Ve mâ kânestigfâru ibrâhîme li ebîhi illâ an mev’ıdetin vaadehâ iyyâhu, fe lemmâ tebeyyene lehû ennehu aduvvun lillâhi teberree minhu, inne ibrâhîme le EVVÂHun halîm (halîmun)..: Ve İbrâhîm’in babası için mağfiret dilemesi olamaz (olmaz). Yalnız ona vaadettiği vaad hariç. Fakat onun (babasının), Allah’ın düşmanı olduğu, ona belli olduğu (beyan edildiği) zaman, ondan uzaklaştı. İbrâhîm muhakkak ki evvah (yüreği çok sızlayan)tır, halîm (çok merhametli)dir.” (Tevbe 9/114)

لَقَد تَّابَ الله عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ فِي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِن بَعْدِ مَا كَادَ يَزِيغُ قُلُوبُ فَرِيقٍ مِّنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ إِنَّهُ بِهِمْ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Lekad tâballâhu alân nebiyyi ve’l- muhâcirîne vel ensârillezînettebeûhu fî sâati’l- usrati min ba’di mâ kâde yezîgu kulûbu ferîkın minhum summe TÂBE aleyhim, innehu bihim raûfun rahîm (rahîmun)..: Andolsun ki; ALLAH, nebîye ve muhacirlere (hicret edenlere, göç edenlere) TÖVBEyi nasip etti. O zor zamanda kalpleri meyletmek (îmândan dönmek) üzere iken; O'na tâbî olan ensara ve onlardan bir gruba TÖVBE etmeyi nasip etti. Sonra da onların TÖVBElerini kabul etti. Çünkü O (ALLAH); onlara Rauf’tur (çok şefkatli), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen).” (Tevbe 9/117)

وَعَلَى الثَّلاَثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُواْ حَتَّى إِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ أَنفُسُهُمْ وَظَنُّواْ أَن لاَّ مَلْجَأَ مِنَ اللّهِ إِلاَّ إِلَيْهِ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواْ إِنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---"Ve alâ’s- selâsetillezîne hullifû, hattâ izâ dâkat aleyhimu’l- ardu bimâ rahubet ve dâkat aleyhim enfusuhum ve zannû en lâ melcee minallâhi illâ ileyhi, summe TÂBE aleyhim li yetûbû, innallâhe huve’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu)..: Ve geri bırakılan (âyet-106: gazadan geri kalıp, haklarındaki hüküm ertelenen) üç kişinin de (TÖVBEleri kabul edildi: âyet 117). Hatta yeryüzü geniş olmasına rağmen onlara dar gelmişti. Ve nefsleri de kendilerine dar geldi. Kendilerine ALLAH’tan başka bir melce (sığınak) olmadığını anladılar (kesin olarak idrak ettiler). Sonra (TÖVBEleri kabul edilerek) ruhlarını yeniden Allah’a ulaştırsınlar diye TÖVBElerini kabul etti. Muhakkak ki Allah, O; Tevvab’tır (TÖVBEleri kabul eden), Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen).” (Tevbe 9/118)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve kûnû meas sâdikîn (sâdikîne)..: Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve doğru (sadık)larla birlikte olun.” (Tevbe 9/119)

أَوَلاَ يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَّرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لاَ يَتُوبُونَ وَلاَ هُمْ يَذَّكَّرُونَ
Resim---"E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merraten ev merrateyni summe lâ YETÛBûne ve lâ hum yezzekkerûn (yezzekkerûne)..: Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra TEVBE etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.” (Tevbe 9/126)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HÛD SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Hûd 11/3,52,61,90,112..

وَأَنِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُمَتِّعْكُم مَّتَاعًا حَسَنًا إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذِي فَضْلٍ فَضْلَهُ وَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَبِيرٍ
Resim---"Ve enistagfirû rabbekum summe TÛBÛ ileyhi yumetti’kum metâan hasenen ilâ ecelin musemmen ve yu’ti kulle zî fadlin fadlehu, ve in tevellev fe innî ehâfu aleykum azâbe yevmin kebîr (kebîrin).: Ve Rabbinizden mağfiret istemeniz, sonra O’na TÖVBE etmeniz, belirlenmiş bir zamana kadar sizi güzel bir meta ile metalandırması (geçindirmesi) ve her fazl sahibine, fazlını vermesi içindir. Ve eğer (geri) dönerseniz o zaman ben, büyük günün azabının sizin üzerinize olmasından korkarım.” (Hûd 11/3)

وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاء عَلَيْكُم مِّدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ وَلاَ تَتَوَلَّوْاْ مُجْرِمِينَ
Resim---"Ve yâ kavmistagfirû rabbekum summe TÛBÛ ileyhi yursili’s- semâe aleykum midrâran ve yezidkum kuvveten ilâ kuvvetikum ve lâ tetevellev mucrimîn (mucrimîne).: Ya kavmim! Rabbinizin mağfiretini isteyin. Sonra O’na TÖVBE edin (mürşidin önünde TÖVBE edip, zikre başlayın). Üzerinize sema(dan) bol yağmur (bol rahmet) göndersin. Ve sizin kuvvetinizi, kuvvet ile arttırsın. Ve mücrimler (suçlular) olarak yüz çevirmeyin.” (Hûd 11/52)

وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ
Resim---"Ve ilâ semûde ehâhum sâlihâ (sâlihan), kâle yâ kavmi'budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, huve enşeekum mine’l- ardı vesta'marakum fîhâ festagfirûhu summe TÛBÛ ileyhi, inne rabbî karîbun mucîb (mucîbun).: Ve Semud kavmine, onların kardeşi Salih (a.s) şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kul olun. Sizin için O’ndan başka ilâh yoktur. Sizi arzdan yaratan ve orada, size imar ettiren O’dur. Öyleyse O’ndan mağfiret isteyin. Sonra O’na TÖVBE edin (Allah’a yönelin). Benim Rabbim muhakkak ki yakındır, (dualara) icabet edendir.” (Hûd 11/61)

وَاسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ
Resim---"Vestagfirû rabbekum summe tûbû ileyhi, inne rabbî rahîmun vedûd(vedûdun).: "Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir." (Hûd 11/90)

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---"Festekim kemâ umirte ve men TÂBE meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr (basîrun).: Artık sen, sana TÖVBE ederek, tâbî olanlarla birlikte emrolunduğun gibi istikamet üzere ol. Ve azgınlık yapmayın (aşırı gitmeyin). Muhakkak ki O, yaptıklarınızı görendir.” (Hûd 11/112)


Resim

YÛSUF SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Yûsuf 12/97,98..

قَالُواْ يَا أَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ
Resim---"Kâlû yâ ebânâstagfir lenâ zunûbenâ innâ kunnâ hâtıîn (hâtıîne).: (Yusuf (a.s)’ın kardeşleri) şöyle dediler: “Ey babamız! Bizim günahlarımız için MAĞFİRET dile. Gerçekten biz, bilerek günah işleyenlerden olduk.” (Yûsuf 12/97)

قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّيَ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---"Kâle sevfe estagfiru lekum rabbî, innehu huvel gafûrur rahîm (rahîmu).: “Sizin için Rabbimden yakında MAĞFİRET isteyeceğim. Muhakkak ki; O Gafur'dur, Rahîm'dir.” dedi.” (Yûsuf 12/98)


Resim

NAHL SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Nahl 16/119..

ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ عَمِلُواْ السُّوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابُواْ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُواْ إِنَّ رَبَّكَ مِن بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Summe inne RABBeke lillezîne amilûs sûe bi cehâletin summe TÂBÛ min ba’di zâlike ve aslahû inne RABBeke min ba’dihâ le gafûrun rahîm(rahîmun).: Sonra muhakkak ki senin RABBin, cahillikle kötülük yapıp, sonra bunun arkasından TÖVBE edip ıslâh olanlar (nefslerini tezkiye edenler) için, ondan sonra mutlaka Gafur’dur (mağfiret edendir) ve Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir).” (Nahl 16/119)


Resim

İSRÂ SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: İsrâ 17/25..

رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا فِي نُفُوسِكُمْ إِن تَكُونُواْ صَالِحِينَ فَإِنَّهُ كَانَ لِلأَوَّابِينَ غَفُورًا
Resim---"Rabbukum a’lemu bi mâ fî nufûsikum, in tekûnû sâlihîne fe innehu kâne lil EVVÂBîne gafûrâ (gafûran).: Rabbiniz, nefslerinizde olanı (niyetinizi) daha iyi bilir. Eğer salihler olursanız, o taktirde muhakkak ki O, evvab olanlar (O’na yönelip, TÖVBE ederek ulaşanlar) için mağfiret edici olur.” (İsrâ 17/25)


Resim

KEHF SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Kehf 18/55..

وَمَا مَنَعَ النَّاسَ أَن يُؤْمِنُوا إِذْ جَاءهُمُ الْهُدَى وَيَسْتَغْفِرُوا رَبَّهُمْ إِلَّا أَن تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلًا
Resim---"Ve mâ menean nâse en yu’minû iz câe humu’l- hudâ ve yestagfirû rabbehum illâ en te’tiyehum sunnetul evvelîne ev ye’tiyehumul azâbu kubulâ (kubulen).: Ve insanları, onlara hidayet geldiği (hidayete davet edildikleri) zaman Rab’lerinin MAĞFİRETini dilemekten ve mü’min olmaktan men eden (alıkoyan) şey, sadece evvelkilerin sünnetinin, onların başına gelmemesi veya azapla karşı karşıya kalmamalarıdır.” (Kehf 18/55)


Resim

MERYEM SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Meryem 19/47,60..

قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا
Resim---"Kâle selâmun aleyk (aleyke), se estagfiru leke rabbî, innehu kâne bî hafiyyâ (hafiyyen).: “Sana (senin üzerine) selâm olsun.” dedi. Senin için Rabbimden MAĞFİRET dileyeceğim. Çünkü O, bana (çok) lütufkârdır.” (Meryem 19/47)

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا
Resim---"İllâ men TÂBE ve âmene ve amile sâlihan fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne şey’â (şey’en).: TÖVBE edenler, imân edenler ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar hariç. İşte onlar, cennete girecekler. Ve onlara, hiçbir şeyle zulmedilmez.” (Meryem 19/60)


Resim

TÂHÂ SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Tâhâ 20/82,122..

وَإِنِّي لَغَفَّارٌ لِّمَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا ثُمَّ اهْتَدَى
Resim---"Ve innî le gaffârun li men TÂBE ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.: Gerçekten ben, TEVBE eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım.” (Tâhâ 20/82)

ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى
Resim---"Summectebâhu rabbuhu fe TÂBE aleyhi ve hedâ.: [) [/color](color=#0080BF] Sonra Rabbi, onu seçti. Böylece onun TÖVBEsini kabul etti ve onu hidayete erdirdi.” (Tâhâ 20/122)


Resim

NÛR SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Nûr 24/5,10,31,62..

إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"İllâllezîne TÂBÛ min ba’di zâlike ve aslehû, fe innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Bundan sonra TÖVBE edip ıslâh olanlar (düzelenler) hariç. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir).” (Nûr 24/5)

وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ
Resim---"Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu ve ennellâhe TEVVÂBun hakîm (hakîmun).: Ve eğer sizin üzerinize Allah’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı (cezaya uğrardınız). Ve muhakkak ki; Allah, TÖVBEleri kabul eden ve Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).” (Nûr 24/10)

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Resim---"Ve kul li’l- mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ mâ zahera minhâ, velyadribne bi humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evi’t- TÂBİÎne gayri ulîl irbeti miner ricâli evi’t- tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min zînetihinn (zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhâl mu’minûne leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ve mü’min kadınlara söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar) ve ırzlarını korusunlar. Zahir olan kısımlar (görünen el, yüz ve ayaklar) hariç, ziynetlerini açmasınlar. Ve başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar (örtsünler). Ve ziynetlerini, kocaları veya babaları veya kocalarının babaları veya oğulları veya kocalarının oğulları veya erkek kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınlar veya ellerinin altında sahip oldukları (cariyeler) veya erkeklerden, kadına ihtiyaç duymayan hizmetliler veya kadının avret yerlerinin farkına varmayan çocuklar hariç, açmasınlar. Ve gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey mü’minler, hepiniz Allah’a TÖVBE edin! Umulur ki, böylece felâha eresiniz.” (Nûr 24/31)

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَى أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّى يَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَن لِّمَن شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"İnnemâ’l- mu’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî ve izâ kânû meahu alâ emrin câmiın lem yezhebû hattâ yeste’zinûhu, innellezîne yeste’zinûneke ulâikellezîne yu’minûne billâhi ve resûlihi, fe izâste’zenûke li ba’dı şe’nihim fe’zen li men şi’te minhum vestağfir lehumullâhe, innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ancak Allah’a ve O’nun Resûl’üne îmân etmiş olan mü’minler, bir iş için onunla beraber toplandıkları zaman ondan izin istemedikçe gitmezler. Muhakkak ki senden izin isteyenler, işte onlar, Allah’a ve O’nun Resûl’üne îmân edenlerdir. Öyleyse onlar bazı işleri için senden izin istedikleri zaman onlardan dilediğin kimseye izin ver. Ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm’dir (rahîm esması ile tecelli edendir).” (Nûr 24/62)


Resim

FURKÂN SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Furkân 25/70,71..

وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا
Resim---"Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harramallâhu illâ bil hakkı ve lâ yeznûn (yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ (esâmen).: Ve onlar, ALLAH ile beraber başka bir ilâha tapmazlar. ALLAH’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kişiyi haklı olmadıkça öldürmezler ve zina yapmazlar. Ve kim bunları yaparsa günah cezasıyla karşılaşır.” (Furkân 25/68)

يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا
Resim---"Yudâaf lehu’l- azâbu yevme’l- kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ (muhânen).: Kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.” (Furkân 25/69)

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---"İllâ men TÂBE ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât (hasenâtin), ve kânallâhu GAFÛRan rahîmâ (rahîmen).: Ancak TEVBE eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını ALLAH iyiliklere çevirir. ALLAH, çok BAĞIŞLAYANdır, çok esirgeyendir.” (Furkân 25/70)

وَمَن تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا
"Ve men TÂBE ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi meTÂBÂ (metâben).: [/b][/color] Kim TEVBE eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, TEVBEsi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak ALLAH'a döner.” (Furkân 25/71)

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---"Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ (lizâmen).: De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır." (Furkân 25/77)


Resim

KASAS SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Kasas 28/16,67..

قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---"Kâle RABBi innî zalemtu nefsî FAGFİRlî fe gafera lehu, innehu huve’-l gafûru’r- rahîm (rahîmu).: "RABBim, ben nefsime zulmettim, artık beni MAĞFİRET et!." dedi. Böylece onu mağfiret etti. Muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).” (Kasas 28/16)

فَأَمَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَعَسَى أَن يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِحِينَ
Resim---"Fe emmâ men TÂBE ve âmene ve amile sâlihân fe asâ en yekûne mine’l- muflihîn (muflihîne).: Ancak kim TEVBE edip iman eder ve salih amellerde bulunursa artık kurtuluşa erenlerden olmayı umabilir.” (Kasas 28/67)


Resim

AHZÂB SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Ahzâb 33/24,73..

لِيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِن شَاء أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---"Li yecziyallâhus sâdıkîne bi sıdkıhım ve yuazzibel munâfıkîne in şâe ev YETÛBE aleyhim, innallâhe kâne gafûran rahîmâ (rahîmen).: (Bu), ALLAH’ın sadıkları sadakatlerinden dolayı mükâfatlandırması ve münafıklara azap etmesi veya dilerse TÖVBElerini kabul etmesi içindir. Muhakkak ki ALLAH, Gafur’dur (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren), Rahîm’dir (rahmet eden, Rahîm esmasıyla tecelli eden).” (Ahzâb 33/24)

لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---"Li yuazziballâhu’l- munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne ve’l- muşrikâti ve YETÛBallâhu alâ’l- mu’minîne vel mu’minât (mu’minâti), ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).: (Bu), Allah’ın münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azaplandırması ve mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların TÖVBElerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr’dur (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli eden).” (Ahzâb 33/73)


Resim

SÂD SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Sâd 38/35..

قَالَ رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَّا يَنبَغِي لِأَحَدٍ مِّنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ
Resim---"Kâle rabbigfir lî veheb lî mulken lâ yenbagî li ehadin min ba’dî, inneke ente’l- vehhâb (vehhâbu).: "Rabbim, beni mağfiret et. Bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir mülk bağışla (hediye et). Muhakkak ki Sen, Sen Vehhab’sın (çok bağışlayıcısın)." dedi.” (Sâd 38/35)


Resim

MÜ'MİN SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Mü'min 40/3,7,55..

غَافِرِ الذَّنبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ
Resim---"Gâfiriz zenbi ve kâbili’t- TEVBİ şedîdi’l- ikâbi zît tavli, lâ ilâhe illâ huve, ileyhi’l- masîr (masîru).: (O ki) günahları mağfiret eden, TÖVBEleri kabul eden, cezası şiddetli olan, ihsan, fazl ve kerem sahibi olandır. O’ndan başka İlâh yoktur. Dönüş, O’nadır.” (Mü'min 40/3)

الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَّحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
Resim---“Ellezîne yahmilûne’l- arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi RABBihim ve yu’minûne bihî ve YESTAGFİRûne lillezîne âmenû, RABBenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke ve kıhim azâbel cahîm (cahîmi).: Arş'ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: "RABBimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp sardın, tevbe edenler ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru." (Mü'min 40/7)

فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ
Resim---"Fasbir inne va’dallâhi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih bi hamdi rabbike bi’l- aşiyyi vel ibkâr (ibkâri).: Öyleyse sabret. Muhakkak ki Allah’ın vaadi haktır. Ve günahların için mağfiret dile. Akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.” (Mü'min 40/55)


Resim

FUSSİLET SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Fussilet 41/6..

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ
Resim---"Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhidun festekîmû ileyhi VESTAGFİRûhu, ve veylun li’l- muşrikîn (muşrikîne).: De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. Bana sizin ilâhınızın, tek bir ilâh olduğu vahyediliyor. Öyleyse O’na yönelin (O’na doğru istikamet alın) ve O’ndan mağfiret dileyin. Ve müşriklerin vay haline!” (Fussilet 41/6)


Resim

ŞÛRÂ SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Şûrâ 42/5,25..

تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِن فَوْقِهِنَّ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَن فِي الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---"Tekâdu’s- semâvâtu yetefattarne min fevkıhinne ve’l- melâiketu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yestagfirûne li men fî’l- ard(ardı), e lâ innallâhe huve’l- gafûru’r- rahîm (rahîmu).: Gökler neredeyse üstlerinden parçalanacak. Ve melekler, Rab’lerini hamd ile tesbih ederler, yeryüzündeki kişiler için mağfiret dilerler. Allah, gerçekten Gafûr (mağfiret eden) ve Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden), öyle değil mi?” (Şûrâ 42/5)

وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
Resim---"Ve huvellezî yakbelu’t- TEVBEte an ibâdihî ve ya’fû ani’s- seyyiâti ve ya’lemu mâ tef’alûn (tef’alûne).: Ve O, kullarının TÖVBElerini kabul eden ve seyyielerini (günahlarını) affedendir. Ve yaptığınız şeyleri bilir.” (Şûrâ 42/25)


Resim

AHKÂF SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Ahkâf 46/15..

حَتَّى إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ
Resim---"Ve vassaynâ’l- insâne bi vâlideyhi ihsânen, hamelethu ummuhu kurhen ve vadaathu kurhen, ve hamluhu ve fisâluhu selâsûne şehran, hattâ izâ belega eşuddehu ve belega erbaîne seneten kâle rabbi evzı’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele sâlihan terdâhu ve aslıh lî fî zurriyyetî, innî tubtu ileyke ve innî mine’l- muslimîn (muslimîne).: İnsana, anne ve babasına ihsanla davranmasını vasiyet ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Ve onun taşınması ve sütten kesilmesi 30 aydır. Nihayet erginlik çağına ulaştığı zaman 40 yaşını tamamladı. Şöyle dedi: “Rabbim! Bana, anne ve babama verdiğin ni’metlere şükretmekte, Senin razı olduğun salih amel (nefs tezkiyesi) yapmakta beni başarılı kıl. Ve zürriyetimi ıslâh et. Muhakkak ki ben, Sana TÖVBE ettim ve muhakkak ki ben (Sana) teslim olanlardanım.” (Ahkâf 46/15)


Resim

SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: MuhaMMed 47/19..

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ
Resim---"Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir li zenbike ve lil mu’minîne vel mu’minât (mu’minâti), vallâhu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum.: Bu durumda Allah’tan başka İlâh olmadığını bil ve kendi günahların için, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret dile. Ve Allah, sizin dönüşünüzü ve sizin yurdunuzu bilir.” (MuhaMMed 47/19)


Resim

FETİH SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: HFetih 48/11.

سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا يَقُولُونَ بِأَلْسِنَتِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ قُلْ فَمَن يَمْلِكُ لَكُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا بَلْ كَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا
Resim---"Se yekûlu leke’l- muhallefûne mine’l- a’râbi şegaletnâ emvâlunâ ve ehlûnâ festagfir lenâ, yekûlûne bi elsinetihim mâ leyse fî kulûbihim, kul fe men yemliku lekum minallâhi şey’en in erâde bikum darran ev erâde bikum nef’â (nef’en), bel kânallâhu bi mâ ta’melûne habîrâ (habîran).: Araplardan muhallefunlar (geride kalanlar), sana: “Mallarımız ve ailelerimiz bizi meşgul etti. Artık bizim için mağfiret dile.” diyecekler. Onlar, kalplerinde olmayanı dilleri ile söylüyorlar. De ki: “Eğer Allah, size bir zarar veya fayda dilerse, bu taktirde sizin için Allah’tan (gelen) bir şeye kim mani olabilir (fayda veya zararı önleyebilir)? Hayır (öyle değil), Allah yaptığınız şeylerden haberdardır.” (Fetih 48/11)


Resim

HUCURÂT SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Hucurât 49/11,12..

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ yeshar kavmun min kavmin asâ en yekûnû hayran minhum ve lâ nisâun min nisâin asâ en yekunne hayran minhunne, ve lâ telmizû enfusekum ve lâ tenâbezû bi’l- elkâb (elkâbi), bi’se’l- ismu’l- fusûku ba’del îmân (îmâni), ve men lem yetub, fe ulâike humu’z- zâlimûn (zâlimûne).: Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık kötü lakablarla' çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.” (Hucurât 49/11)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Yâ eyyyuhâllezîne âmenûctenibû kesîran mine’z- zanni, inne ba’da’z- zanni ismun, ve lâ tecessesû ve lâ yagteb ba’dukum ba’dâ (ba’dan), e yuhıbbu ehadukum en ye’kule lahme ahîhi meyten fe kerihtumûhu, vettekullâhe, innallâhe tevvâbun rahîmun.: Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurât 49/12)


Resim

KAF SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: f 50/33..

مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ
Resim---"Men haşiye’r- rahmâne bi’l- gaybi ve câe bi kalbin munîbin.: Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için).” (Kaf 50/33)


Resim

ZÂRİYAT SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Zâriyat 51/18..

وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Resim---"Ve bi’l- eshârihum yestağfirûn (yestağfirûne).: Ve onlar, seher vakitlerinde mağfiret dilerler.” (Zâriyat 51/18)


Resim

MÜCÂDELE SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: MÜCÂDELE SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Mücâdele 58/13..

أَأَشْفَقْتُمْ أَن تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Resim---"E eşfaktum en tukaddimû beyne yedey necvâkum sadakâtin, fe iz lem tef’alû ve tâballâhu aleykum, fe ekîmû’s- salâte ve âtû’z- zekâte ve etîûllâhe ve resûlehu, vallâhu habîrun bi mâ ta’melûn (ta’melûne).: Gizli görüşmenizden önce sadaka vermekten korktunuz mu? Öyleyse yapamadığınız zaman Allah sizin TÖVBEnizi kabul etti. O taktirde namazı ikame edin, zekâtı verin, Allah’a ve O’nun Resûl’üne itaat edin. Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mücâdele 58/13)


Resim

MÜMTEHİNE SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Mümtehine 60/4,12..

قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَاء مِنكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاء أَبَدًا حَتَّى تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَحْدَهُ إِلَّا قَوْلَ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ لَأَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَا أَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن شَيْءٍ رَّبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim---"Kad kânet lekum usvetun hasenetun fî ibrâhîme vellezîne meahu, iz kâlû li kavmihim innâ buraâu minkum ve mimmâ ta’budûne min dûnillâhi kefernâ bikum, ve bedâ beynenâ ve beynekumu’l- adâvetu ve’l- bagdâu ebeden hattâ tu’minû billâhi vahdehû, illâ kavle ibrâhîme li ebîhi le estagfiranne leke ve mâ emliku leke minallâhi min şey’in, rabbenâ aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileyke’l- masîr (masîru).: Hz. İbrâhîm ve onunla beraber olanlar sizin için güzel bir örnek olmuştur. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Muhakkak ki biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptığınız şeylerden uzağız, sizi inkâr ediyoruz. Ve siz, Allah’ın tek oluşuna inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda ebediyyen düşmanlık ve öfke başladı.” Hz. İbrâhîm’in, babasına: “Senin için mutlaka istiğfar edeceğim (mağfiret dileyeceğim). (Ancak) Allah’tan sana gelecek bir şeyi önlemeye malik değilim, sözü (demesi) hariç. Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik. Ve Sana yöneldik. Ve masîr (varış, dönüş, ulaşma), Sana’dır.” (Mümtehine 60/4)

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلَى أَن لَّا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Yâ eyyuhân nebiyyu izâ câeke’l- mu'minâtu yubâyi'neke alâ en lâ yuşrikne billâhi şey'en ve lâ yesrikne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne evlâdehunne ve lâ ye'tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne ve lâ ya'sîneke fî ma'rûfin fe bâyı'hunne vestagfir lehunnallâhe, innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ey nebî (peygamber)! Mü’min kadınlar; Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, evlâtlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah; Gafur’dur (mağfiret edendir, günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).” (Mümtehine 60/12)


Resim

TAHRÎM SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Tahrîm 66/4,5,8..

إِن تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا وَإِن تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ مَوْلَاهُ وَجِبْرِيلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمَلَائِكَةُ بَعْدَ ذَلِكَ ظَهِيرٌ
Resim---"İn teTÛBÂ ilâllâhi fe kad sagat kulûbukumâ, ve in tezâherâ aleyhi fe innallâhe huve mevlâhu ve cibrîlu ve sâlihu’l- mu’minîn (mu’minîne), ve’l- melâiketu ba’de zâlike zahîr (zahîrun).: Siz ikiniz de Allah’a TÖVBE etseniz (ki, mutlaka etmelisiniz). Çünkü ikinizin de kalbi kaymıştı. Ve eğer O’na (Hz. Peygamber (S.A.V)’e) karşı yardımlaşırsanız, o taktirde muhakkak ki Allah, O; O’nun (Hz. Peygamber (S.A.V)’in) Mevlâsı’dır, Cibril (A.S) ve mü’minlerin salih olanları ve bunlardan başka melekler de O’na zahirdirler (yardımcıdırlar).” (Tahrîm 66/4)

عَسَى رَبُّهُ إِن طَلَّقَكُنَّ أَن يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِّنكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُّؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَأَبْكَارًا
Resim---"Asâ rabbuhû in tallakakunne en yubdilehû ezvâcen hayran min kunne muslimâtin mu’minâtin kânitâtin tâibâtin âbidâtin sâihâtin seyyibâtin ve ebkârâ (ebkâren).: Eğer (o) sizi boşarsa, onun Rabbinin, onun için sizin yerinize, sizden daha hayırlı olan müslüman (Allah’a teslim olmuş) kadınlar, mü’min kadınlar, kanitin olan kadınlar, TÖVBE eden kadınlar, kul olan kadınlar, oruç tutan kadınlar, dul ve bakire olan kadınlardan zevceler (eşler) ile değiştirmesi umulur.” (Tahrîm 66/5)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû TÛBÛ ilâllâhi Tevbeten nasûhâ (nasûhan), asâ RABBukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meahu, nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne RABBenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr (kadîrun).: Ey iman edenler! ALLAH'a Nasuh kesin, gâyet ciddî, müessir, öğütcü) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, ALLAH sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün ALLAH, Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşar parıldar. Derler ki: "RABBimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla! Şüphesiz Sen, her şeye güç yetirensin." (Tahrîm 66/8)


Resim

MÜZZEMMİL SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Müzzemmil 73/20..

إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَى مِن ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِّنَ الَّذِينَ مَعَكَ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ عَلِمَ أَن لَّن تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ عَلِمَ أَن سَيَكُونُ مِنكُم مَّرْضَى وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِن فَضْلِ اللَّهِ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"İnne rabbeke ya'lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu ve tâifetun minellezîne meake, vallâhu yukaddiru’l- leyle ven nehâre, alime en len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakraû mâ teyessere mine’l- kur’ânî, alime en se yekûnu minkum mardâ ve âharûne yadribûne fîl ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne yukâtilûne fî sebîlillâhi fakraû mâ teyessere minhu ve ekîmu’s- salâte ve âtû’z- zekâte ve akridullâhe kardan hasenen, ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhi huve hayran ve a'zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh (vestağfirûllâhe), innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte ikisinden daha azında, (bazan) onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde (Kur’ân okumak, zikir yapmak, kanitin olmak, teheccüd namazı kılmak için) kalktığını biliyor. Ve geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi) bildi. Bu sebeple sizin TÖVBEnizi kabul etti. O halde Kur’ân’dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin yeryüzünde, Allah’ın fazlından (rızık) isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da Allah’ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O’ndan (Kur’ân’dan) size kolay geleni okuyun, namazı ikame edin, zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah’ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir olarak bulursunuz. Ve Allah’a istiğfar edin (TÖVBE edip Allah’tan mağfiret dileyin)! Muhakkak ki Allah; Gafur’dur, Rahîm’dir.” (Müzzemmil 73/20)


Resim

BURÛC SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Burûc 85/10..

إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ
Resim---"İnnellezîne fetenû’l- mu’minîne ve’l- mu’minâti summe lem YETÛBÛ fe lehum azâbu cehenneme ve lehum azâbu’l- harîk (harîkı).: Muhakkak ki onlar, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara işkence edip, sonra da TÖVBE etmemişlerdir. Artık onlar için cehennem azabı ve yakıcı azap vardır.” (Burûc 85/10)


Resim

NASR SÛRESİnde TEVBE-İSTİGFÂR ÂYETLERi: Nasr 110/3..

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا
Resim---"Fe sebbih bi hamdi rabbike vestagfirhu, innehu kâne tevvâbâ (tevvâben).: O zaman Rabbini hamd ile tespih et. Ve O’ndan mağfiret dile. Muhakkak ki O, TÖVBEleri kabul edendir.” (Nasr 110/3)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Kur'ÂN-ı Kerîmde Musâ aleyhisselâm’ın Tevbesi:

قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---"Kâle RABBi innî zalemtu nefsî fagfirlî fe gafera lehu, innehu huve’-l gafûru’r- rahîm (rahîmu).: "RABBim, ben nefsime zulmettim, artık beni mağfiret et!." dedi. Böylece onu mağfiret etti. Muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).”
(Kasas 28/16)

er RahmÂN:
Resim
er RahîM:

Resim

Resim


Kur'ÂN-ı Kerîmde Yûnus aleyhisselâm’ın Tevbesi:

وَذَا النُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَن لَّا إِلَهَ إِلَّا أَنتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
Resim---"Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu mine’z- zâlimîn (zâlimîne).: Ve Zennûn (Yûnus aleyhisselâm), gadaba gelerek (öfkelenerek) gitmişti. Böylece ona muktedir olamayacağımızı (hükmedemeyeceğimizi) zannetti. Sonra karanlıklar içinde (şöyle) nidâ etti: “Senden başka İlâh yoktur. Sen Sübhan’sın (herşeyden münezzehsin). Muhakkak ki ben, zâlimlerden oldum.” (Enbiyâ 21/87)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim RESÛLuLLAH sallallahu aleyhi vesellemde HADİS-i ŞERîFLerde TEVBE-İSTİGFÂR.:

Resim---Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "ALLAH Teâla Hazretleri diyor ki: "Ey Âdemoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden her ne sâdır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey Âdemoğlu! Senin günahın semânın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey Âdemoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım.” buyurdu.
(Tirmizî, Da'avât 106, (3534)

كُلُّ بَنِي آدَمَ خَطَّاءٌ. وَخَيْرُ الْخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her insan birçok hatâ yapabilir. Fakat hatâ yapanların en hayırlısı çokça tevbe edenlerdir.” buyurdu.
(İbn-i Mâce, Zühd, 30/4251)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bâzen kalbimin perdelendiği olur. Ama ben Allâh’a günde yüz defa istiğfâr ediyorum.” buyurdu.
(Müslim, Zikir, 41; Ebû Dâvûd, Vitir, 26)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Vallâhi ben günde yetmiş defâdan fazla Allâh’tan beni bağışlamasını diler, tevbe ederim.” buyurdu.
(Buhârî, Deavât, 3; Tirmizî, Tefsîr, 47; İbni Mâce, Edeb, 57)

كُلُّ بَنِي آدَمَ خَطَّاءٌ. وَخَيْرُ الْخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her insan birçok hatâ yapabilir. Fakat hatâ yapanların en hayırlısı çokça tevbe edenlerdir.” buyurdu.
(İbn-i Mâce, Zühd, 30/4251)

Resim---Hz. Ebü Bekri's-Sıddik (radıyallâhu anh) bana şu hadisi rivâyet etti ve bu rivâyetinde Ebü Bekir doğru söyledi: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim, demişti ki: "Günah işleyip arkasından kalkıp abdest alarak iki rekat namaz kılan sonra da ALLAH Teâla hazretlerine tevbe eden her insan mutlaka mağfiret olunur." Sonra da şu âyeti okudu. (Meâlen): "Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde ALLAH'ı zikrederler, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları ALLAH'tan başka bağışlayan kim vardır?. (Âl-i İmrân 3/135)
(Ebü Bekri's-Sıddık radıyallâhu anh’dan; Tirmizî, Tefsir Âl-i İmrân, (3009); Ebu Davûd, Salât 361, (1521) İbnu Mâce İkâmetu's- Salât 193, (1395)

وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim---"Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe festagferû li zunûbihim, ve men yagfiru’z- zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve onlar (takva sahipleri), bir kötülük yaptıkları veya nefslerine zulmettikleri zaman ALLAH'ı zikrederler, hemen günahları için mağfiret dilerler. Ve ALLAH'tan başka kim günahları mağfiret eder. Ve onlar, yaptıkları şeylerde (hatalarda), bilerek ısrar etmezler.” (Âl-i İmrân 135)

Resim---Yine Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: : "ALLAH Teâla Hazretleri (şu âyetle) ümmetim için bana iki eman indirdi:
1-) Sen aralarında olduğun müddetçe ALLAH onlara (umumi bir) azab vermeyecektir.
2-) Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, ALLAH onlara azab vermeyecektir" (Enfâl 8/33).
Ben aralarından ayrıldım mı, (ALLAH'ın azabını önleyecek ikinci emân olan) istiğfarı Kıyamete kadar aralarında bırakıyorum."
buyurdu.
(Tirmizî, Tefsir, Enfâl (3082).

وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Resim---"Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum ve ente fîhim, ve mâ kânallâhu muazzibehum ve hum yestagfirûn (yestagfirûne).: Ve sen onların arasında iken; ALLAH, onları azaplandıracak değildir. Ve onlar mağfiret diliyorken (de) ALLAH, onları azaplandıran değildir.” (Enfâl 8/33)

Resim---Sa'îd İbnu Cübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'a: "Bir mü'mini kasden öldürenin tevbesi makbul olur mu?" diye sordum da bana "Hayır!" diye cevap verdi. Ben de kendisine, Furkân suresindeki: "Onlar ki ALLAH'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, ALLAH'ın haram kıldığı cana kıymazlar... Ancak tevbe eden, inanıp, yararlı iş işleyenlerin, işte ALLAH onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. ALLAH bağışlar ve merhamet eder" (Furkân, 68-70) âyetini okudum. Bana şu cevabı verdi. "Senin okuduğun âyet Mekke'de nâzil olmuştur. Onu Medine'de nazil olan: "Kim bir mü'mini kasden öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir..." (Nisâ 4/93) âyeti neshetmiştir."
buyurdu.
(Buharî, Menâkıbu'l-Ensar 29, Tefsir, Nisa 16, Tefsir, Furkân 2, 3, 4; Müslim, Tefsir 16, (3023); Ebu Davud, Fiten 6, (4273, 4274, 4275); Nesâî, Tahrimü'd-Dem 2, (7, 85, 86))

وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا
Resim---"Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harramallâhu illâ bil hakkı ve lâ yeznûn (yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ (esâmen).: Ve onlar, ALLAH ile beraber başka bir ilâha tapmazlar. ALLAH’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kişiyi haklı olmadıkça öldürmezler ve zina yapmazlar. Ve kim bunları yaparsa günah cezasıyla karşılaşır.” (Furkân 25/68)

يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَانًا
Resim---"Yudâaf lehu’l- azâbu yevme’l- kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ (muhânen).: Kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.” (Furkân 25/69)

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---"İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât (hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).: Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını ALLAH iyiliklere çevirir. ALLAH, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Furkân 25/70)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim---Haris İbnu Süveyd radiyallahu anhu’dan: “Abdullah İbnu Mes'ud (radiyallahu anhu) bize iki hadis rivâyet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den idi, diğeri de kendisinden. Dedi ki: "Mü'min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır.”Dağ düşer mi?” diye korkar durur. Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür." İbnu Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır.
Sonra dedi ki: "Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle söylediğini duydum: "ALLAH, mü'min kulunun TEVBEsinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bî-tab düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım!" der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte ALLAH'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır." buyurdu.
Müslim'in bir rivâyetinde şu ziyâde var: "Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: "Ey ALLAH'ım, sen benim kulumsun, ben de senin RABBinim!."
buyurdu.
(Buharî, Da'avât 4; Müslim, 3, (2744); Tirmizî, Kıyamet 50, (2499, 2500)

Resim

Resim---Zirrü'bnü Hubeyş radiyallahu anhu: Saffan İbnu Assal el-Muradi (radiyallahu anhu) bize, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle söylediğini rivâyet etti: "Mağrib cihetinde bir kapı vardır. Bu kapının genişliği veya bunun genişliği binekli bir kimsenin yürüyüşüyle kırk veya yetmiş senedir. ALLAH o kapıyı arz ve semâları yarattığı gün yarattı, işte bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar tevbe için açıktır." buyurdu.
(Tirmizî, Da'avât 102, (3529)

Resim

Resim---Ebu Hüreyre radiyallahu anhu: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim güneş batıdan doğmazdan evvel TEVBE ederse ALLAH tevbesini kabul eder." buyurdu.
(Müslim, Zikr 43, (2703)

Resim

Resim---İbnu Ömer radiyallahu anhu: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Son nefesini vermedikçe ALLAH, kulun TEVBEsini kabul eder." buyurdu.
(Tirmizî, Da'avât 103, (3531); İbnu Mâce, Zühd 30, (4253)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


KALB =>ALLAH’ın YAPISıdır!.
TÖVBE ==>GÖNÜL KAPISıdır!.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Azîz ve Celîl olan ALLAH, gündüz günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Gece günah işleyenlerin tevbesini kabul etmek için de gündüz elini açar, bu hal, güneş batıdan doğuncaya kadar devam edecektir" buyurdu.
(Ebu Musa radiyallahu anhu’dan; Hadis No: 0942 Kaynak: Müslim, Tevbe 32, (2760)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanoğlunun herbiri hatakârdır. Ancak hatakârların en hayırlısı tövbekâr olanlarıdır." buyurdu.
(Enes radiyallahu anhu’dan; Hadis No: 0945 Kaynak: Tirmizî, Kıyamet 50, (2501); İbnu Mâce, Zühd 30, (4251)

Resim

Resim---Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söylemiştir: “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla ALLAH’dan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim.” buyurdu.
(Buhârî, Daavât 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (47) İbni Mâce, Edeb 57)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey insanlar! ALLAH’a tövbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben ona günde yüz defa tövbe ederim.” buyurdu.
(Egarr İbni Yesâr el-Müzenî radıyallahu anh’den; Müslim, Zikir 42. Ayrıca Ebû Dâvûd, Vitir 26; İbni Mâce, Edeb 57)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hizmetkârı olan Ebû Hamza Enes İbni Mâlik el-Ensârî radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kulunun tövbe etmesinden dolayı ALLAH Teâlâ’nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.” buyurdu.
(Buhârî, Daavât 4; Müslim, Tevbe 1, 7, 8.)

Resim

Resim---Ebû Mûsâ Abdullah İbni Kays el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH Teâlâ gündüz günah işleyenin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tövbesini kabul etmek için de gündüzün elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar bu böyle devam edip gider.” buyurdu.
(Müslim, Tevbe 31)

Resim

Resim---Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Güneş batıdan doğmadan önce kim tövbe ederse, ALLAH onun tövbesini kabul eder.” buyurdu.
(Müslim, Zikir 43)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


KALB =>ALLAH’ın YAPISıdır!.
TÖVBE ==>GÖNÜL KAPISıdır!.


Resim---Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Ömer İbni’l-Hattâb radıyallahu anhümâ’dan rivâyet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem.: "Bir kul can çekişmeye başlamadığı sürece, ALLAH Teâlâ onun tövbesini kabul eder." buyurdu.
(Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 30.)

Resim

Resim---Zirr İbni Hubeyş şöyle dedi.: "Mestler üzerine nasıl mesh edileceğini sormak üzere Safvân İbni Assâl radıyallahu anh’ın yanına gitmiştim.
Bana: “Zirr! Niçin geldin?” diye sordu.
Ben de: “İlim öğrenmek için” deyince şunları söyledi:
“Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler.”
Ben de: “Büyük ve küçük abdestten sonra mestler üzerine nasıl mesh edileceği kafamı kurcaladı. Sen de Hz. Peygamber’in ashâbından olduğun için, onun bu konuda bir şey söylediğini duydun mu diye sormaya geldim.” dedim.
Safvân: “Evet, duydum. Resûl-i Ekrem seferde bulunduğumuz zaman mestleri üç gün üç gece çıkarmamayı, büyük ve küçük abdest bozduktan, uyuduktan sonra bile mestlere meshetmeyi, ancak cünüp olunca mestleri çıkarmayı emrederdi” dedi.
“Onun sevgiye dair bir şey söylediğini duydun mu?” diye sordum.
“Evet, duydum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir sefere çıkmıştık. Biz onun yanındayken bir bedevî kaba sesiyle: “MuhaMMed!” diye bağırdı.
Hz. Peygamber de onun sesine yakın bir sesle: “Gel bakâlim”, dedi.
Bedevîye dönerek: “Yazıklar olsun sana! Hz. Peygamber’in huzurunda bulunuyorsun. Kıs sesini! Yüksek sesle bağırmanı ALLAH yasakladı!” dedim.
Bedevî: “Vallahi sesimi kısmam!.” dedi ve Resûl-i Ekrem’e: “Birilerini seven, ama onlarla beraber olacak kadar iyiliği bulunmayan kimse hakkında ne dersin?” diye sordu.
Hz. Peygamber : “Bir kimse, kıyamet gününde, sevdikleriyle beraberdir. ” buyurdu.
Safvân İbni Assâl sözüne devamla dedi ki: “Hz. Peygamber bu konuda uzun uzun konuştu. Hatta bir ara batı taraflarında bulunan bir kapıdan bahsetti.”Kapı yaya yürüyüşüyle kırk yıl veya yetmiş yıl (yahut râvinin hatırladığına göre süvari gidişiyle kırk veya yetmiş yıl) genişliğindedir”, buyurdu.
Şamlı muhaddislerden Süfyân İbni Uyeyne.: “ALLAH gökleri ve yeri yarattığı gün, bu kapıyı tövbe için açık olarak yaratmıştır. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar o kapı kapanmayacaktır."
dedi.
(Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. Tirmizî, Tahâret, 71; Nesâî, Tahâret 97, 113; İbni Mâce, Fiten 32)

Resim

Resim---Ebû Saîd Sa`d İbni Mâlik İbni Sinân el-Hudrî radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Vaktiyle doksan dokuz kişiyi öldürmüş bir adam vardı. Bu zât yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir râhibi gösterdiler.
Bu adam râhibe giderek:
– “Doksan dokuz adam öldürdüm. Tövbe etsem kabul olur mu?” diye sordu.
Râhib:
– “Hayır, kabul olmaz!.” deyince onu da öldürdü. Böylece öldürdüğü adamların sayısını yüz’e tamamladı. Sonra yine yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun yanına giderek:
– “Yüz kişiyi öldürdüğünü söyledi; tövbesinin kabul olup olmayacağını sordu.”
Âlim:
– “Elbette kabul olur. İnsanla tövbe arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada ALLAH Teâlâ’ya ibâdet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte ALLAH’a ibâdet et. Sakın memleketine dönme. Zira orası fenâ bir yerdir!.” dedi.
Adam, denilen yere gitmek üzere yola çıktı. Yarı yola varınca eceli yetti.
Rahmet melekleriyle azab melekleri o adamı kimin alıp götüreceği konusunda tartışmaya başladılar.
Rahmet melekleri:
– “O adam tövbe ederek ve kalbiyle ALLAH’a yönelerek yola düştü.” dediler.
Azâb melekleri ise:
– “O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki!.” dediler.
Bu sırada insan kılığına girmiş bir melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tâyin ettiler.
Hakem olan melek:
– “Geldiği yerle gittiği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa, adam o tarafa aittir.” dedi.
Melekler iki mesâfeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü..”

(Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47, 48)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir rahib târif edildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkanının olup olmadığını sordu. Rahib.: "Hayır yoktur!" dedi. Herif onu da öldürüp cinâyetini yüze tamamladı. Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine âlim bir kişi târif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü , kendisi için bir tevbe imkanı olup olmadığım sordu. Âlim: "Evet, vardır, seninle tevben arasına kim perde olabilir?" dedi. Ve ilave etti: "Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zira orada ALLAH'a ibâdet eden kimseler var. Sen de onlarla ALLAH'a ibâdet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer." Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilafa düştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam tövbekâr olarak geldi. Kalben ALLAH'a yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler. Onlar böyle çekişirken insan sûretinde bir başka melek, yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: "Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar." Bir rivâyette şu ziyâde var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı. Adamcağız yönünü salih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden sayıldı..” buyurdu.
(Hadis No: 0943 Kaynak: Buharî, Enbiyâ 50; Müslim, Tevbe 46, (2766); (Ebu Said radiyallahu anhu’dan; İbnu Mâce, Diyat 2, (2621)

Resim

Resim---Bir diğer rivâyette (aynı hikâye - 954.nolu hadis - ile ilgili olarak) şöyle denmiştir.: “ALLAHu TeÂLÂ beriki köye adamdan uzaklaşmayı, öbür köye de yaklaşmayı vahyetti, sonra da: "Adamın geldiği ve gitmekte olduğu köylere uzaklıklarını ölçüp kıyaslayın.” dedi..
(Ebu Said radiyallahu anhu’dan; Hadis No: 0944 Kaynak: Buharî, Enbiyâ 50.)

Resim

Resim---Sahîh-i Müslim’deki bir başka rivâyete göre.: “O kimse iyi insanların yaşadığı köye bir karış daha yakın olduğundan oralı sayıldı.”
Sahîh-i Müslimdeki bir diğer rivâyete göre:
“ALLAH Teâlâ öteki köye uzaklaşmasını, beriki köye yaklaşmasını, meleklere de iki mesâfenin arasını ölçmelerini emretti. Adamın beriki köye bir karış daha yakın olduğu görüldü. Bunun üzerine affedildi.”
Bir başka rivâyette ise:
“Adam göğsünün üzerinde öteki köye doğru ilerledi.”
denilmektedir..
(Ebu Said radiyallahu anhu’dan; Müslim)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim


KALB =>ALLAH’ın YAPISıdır!.
TÖVBE ==>GÖNÜL KAPISıdır!.


Resim---Kâ’b İbni Mâlik radıyallahu anh gözlerini kaybettiği zaman onu elinden tutup götürme görevini üstlenen oğlu Abdullah’dan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir.:
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Tebük Gazvesi’ne katılmadığına dair mâcerasını Kâ’b İbni Mâlik radıyallahu anh’den şöyle anlatırken duydum.: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gittiği gazâlardan sadece Tebük Gazvesi’ne katılmamıştım. Gerçi Bedir Gazvesi’nde de bulunamamıştım. Zaten Bedir’e katılmadıkları için hiç kimse azarlanmamıştı. O vakit Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile müslümanlar (savaşmak için değil) Kureyş kervanını takibetmek için yola çıkmışlardı. Nihâyet ALLAH TeÂLÂ müslümanlarla düşmanlarını, aralarında verilmiş herhangi bir karar olmadığı halde bir araya getiriverdi. Halbuki ben Akabe bîatının yapıldığı gece, İslâm’a yardım etmek üzere söz verirken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanındaydım. Her ne kadar Bedir Gazvesi halk arasında Akabe gecesinden daha meşhursa da, ben Bedir’de bulunmayı Akabe’de bulunmaktan daha üstün görmem.

Tebük Gazvesi’ne Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte gitmeyişim şöyle oldu.:
Ben katılmadığım bu gazve sırasındaki kadar hiçbir zaman kuvvetli ve zengin olamamıştım. Vallahi Tebük Gazvesi’nden önce iki deveyi bir araya getirememiştim. Bu gazvede iki tane binek devesine sahip olmuştum. Bir de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gazveye hazırlandığı zaman asıl hedefi söylemez, bir başka yere gittiği sanılırdı. Fakat bu gazve sıcak bir mevsimde uzak bir yere yapılacağı ve kalabalık bir düşmanla karşı karşıya gelineceği için Resûl-i Ekrem durumu açıkladı. Savaşın özelliğine göre hazırlanabilmeleri için müslümanlara nereye gideceklerini söyledi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber sefere gidecek müslümanların sayısı çok fazlaydı. Adlarını bir deftere yazmak mümkün değildi.
Kâ’b sözüne şöyle devam etti.: “Savaşa gitmemek için gözden kaybolunduğu takdirde, hakkında bir âyet nâzil olmadıkça, işin gizli kalacağı zannedilebilirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu gazveyi meyvaların olgunlaştığı, gölgelerin arandığı sıcak bir mevsimde yapmıştı. Ben de bunlara pek düşkündüm. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile müslümanlar savaş hazırlığına başladılar. Ben de onlarla birlikte savaşa hazırlanmak için çıkıyor, fakat hiçbir şey yapmadan geri dönüyordum. Kendi kendime de “Canım, ne zaman olsa hazırlanırım.” diyordum. Günler böyle geçti. Herkes işini ciddi tuttu ve bir sabah Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte müslümanlar erkenden yola çıktılar. Ben ise hâlâ hazırlanmamıştım. Yine sabah evden çıktım, hiçbir şey yapamadan geri döndüm. Hep aynı şekilde davranıyordum. Savaş henüz başlamamıştı, ama mücâhidler hayli yol almışlardı. Yola çıkıp onlara yetişeyim dedim, keşke öyle yapsaymışım; bunu da başaramadım. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem savaşa gittikten sonra insanların arasına çıktığımda beni en çok üzen şey, savaşa gitmeyip geride kalanların ya münafık diye bilinenler veya âciz oldukları için savaşa katılamayan kimseler olmasıydı..

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebük’e varıncaya kadar adımı hiç anmamış. Tebük’te ashâbın arasında otururken.: “Kâ’b İbni Mâlik ne yaptı?” diye sormuş.
Bunun üzerine Benî Selime’den bir adam.: “Yâ Resûlallah! Elbiselerine ve sağına soluna bakıp gururlanması onu Medine’de alıkoydu!.” demiş.
Bunun üzerine Muâz İbni Cebel ona.: “Ne fenâ konuştun!” demiş. Sonra da Peygamber aleyhisselâm’a dönerek.: “Yâ Resûlallah! Biz onun hakkında hep iyi şeyler biliyoruz.” demiş. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir şey söylememiş. O sırada çok uzaklarda beyazlar giymiş bir adamın gelmekte olduğunu görmüş.: “Bu Ebû Hayseme olaydı” demiş.
Bir de bakmışlar ki, gelen adam Ebû Hayseme el-Ensârî değil mi!.
Ebû Hayseme, (bir savaş hazırlığı sırasında) bir ölçek hurma verdiği için münafıklara alay konusu olan zâttır.

Kâ’b sözüne şöyle devam etti.:
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Tebük’ten Medine’ye hareket ettiğini öğrendiğim zaman beni bir üzüntü aldı. Söyleyeceğim yalanı düşünmeye başladım. Kendi kendime.: “Yarın onun öfkesinden nasıl kurtulacağım?” dedim. Yakınlarımdan görüşlerine değer verdiğim kimselerden akıl almaya başladım. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gelmek üzere olduğunu söyledikleri zaman, kafamdaki saçma düşünceler dağılıp gitti. Onun elinden hiçbir şekilde kurtulamayacağımı anladım. Herşeyi dosdoğru söylemeye karar verdim. Peygamber aleyhisselâm sabahleyin Medine’ye geldi. Seferden dönerken önce Mescid-i Nebevî’ye gelerek iki rek’at namaz kılar, sonra halkın arasına gelip otururdu. Yine öyle yaptı.
Bu sırada savaşa katılmayanlar huzuruna geldiler; neden savaşa gidemediklerini yemin ederek anlatmaya başladılar. Bunlar seksenden fazla kimseydi. Hz. Peygamber aleyhisselâm onların ileri sürdüğü mâzeretleri kabul etti; kendilerinden bîat aldı; ALLAH TeÂLÂ’dan bağışlanmalarını niyâz etti ve iç yüzlerini O’na bıraktı. Sonunda ben geldim. Selâm verdiğim zaman dargın dargın gülümsedi; sonra.:
“Gel!.” dedi. Ben de yürüyerek yanına geldim ve önüne oturdum.
Bana.: “Niçin savaşa katılmadın? Binek hayvanı satın almamış mıydın?” diye sordu.
Ben de.: “Yâ Resûlallah! ALLAH’a yemin ederim ki, senden başka birinin yanında bulunsaydım, ileri süreceğim mâzeretlerle onun öfkesinden kurtulabilirdim. Çünkü insanlara fikrimi kabul ettirmeyi iyi beceririm. Fakat yine yemin ederim ki, bugün sana yalan söyleyerek gönlünü kazansam bile, yarın Cenâb-ı HAKk işin doğrusunu sana bidirecek ve sen bana güceneceksin. Şâyet doğrusunu söylersem, bana kızacaksın. Ama ben doğru söyleyerek ALLAH’dan hayırlı sonuç bekliyorum. Vallahi savaşa gitmemek için hiçbir özürüm yoktu. Hiçbir zaman da gazâdan geri kaldığım sıradaki kadar kuvvetli ve zengin olamamıştım!.” dedim.

Kâ’b sözüne devamla dedi ki.:
“Bunun üzerine Hz. Peygamber aleyhisselâm.: “İşte bu doğru söyledi. Haydi kalk, senin hakkında ALLAH TeÂLÂ hüküm verene kadar bekle!.” buyurdu.
Ben kalkınca Benî Selime’den bazıları yanıma takılarak.: “Vallahi senin daha önce bir suç işlediğini bilmiyoruz. Savaşa katılmayanların ileri sürdükleri gibi bir mâzeret söyleyemedin. Halbuki günahlarının bağışlanması için Peygamber aleyhisselâm’ın istiğfâr etmesi yeterdi.” dediler..

Kâ’b sözüne şöyle devam etti:
“Beni o kadar çok ayıpladılar ki, tekrar Resûlullah’ın yanına dönüp biraz önceki sözlerimin yalan olduğunu söylemeyi bile düşündüm.
Sonra onlara.:
“Bana verilen cezaya çarptırılan bir başka kimse var mı?” diye sordum.
“Evet. Seninle beraber bu cezaya uğrayan iki kişi daha var!” dediler. “Onlar da senin gibi konuştular ve senin aldığın cevabı aldılar.”
“O iki kişi kim?” diye sordum.
“Biri Mürâre İbni Rebî` el-Amrî, diğeri de Hilâl İbni Ümeyye el-Vâkıfî” diyerek, herbiri Bedir Gazvesi’ne katılmış olan iki mükemmel örnek şahsiyetin adını verdiler. Bunun üzerine ben geri dönme düşüncesinden vazgeçerek yoluma devam ettim..
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem savaşa katılmayanlardan sadece üçümüzle konuşulmasını yasakladı. İnsanlar bizimle konuşmaktan kaçındılar veya bize karşı tavırlarını değiştirdiler. Hatta bana göre yer yüzü bile değişti. Sanki burası benim memleketim değildi. Elli gün böyle geçti. İki arkadaşım boyunlarını büktüler; ağlayarak evlerinde oturdular. Ben ise onlardan daha genç ve dayanıklı idim. Dışarı çıkarak cemaatle namaz kılar, çarşılarda dolaşırdım. Fakat kimse benimle konuşmazdı. Namaz bittikten sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yerinde otururken yanına gelir, kendisine selâm verirdim. Kendi kendime.: “Acaba selâmımı alırken dudaklarını kıpırdattı mı kıpırdatmadı mı” diye sorardım. Sonra ona yakın bir yerde namaz kılar ve farkettirmeden kendisine bakardım. Ben namaza dalınca bana doğru döner, kendisine baktığım zaman da yüzünü çeviriverirdi.
Müslümanların bana karşı olan sert tutumları uzun süre devam edince, amcamın oğlu ve en çok sevdiğim insan Ebû Katâde’nin bahçesine gidip duvardan içeri atladım ve selâm verdim. Vallâhi selâmımı almadı. Ona:
“Ebû Katâde! ALLAH adına and vererek soruyorum. Benim ALLAH’ı ve Resûlullah’ı ne kadar sevdiğimi biliyor musun?” diye sordum. Hiç cevap vermedi. Ona and vererek bir daha sordum. Yine cevap vermedi. Bir daha yemin verince.:
“ALLAH ve Resûlü daha iyi bilir.” dedi. Bunun üzerine gözlerimden yaşlar boşandı. Geri dönüp duvardan atladım.
Birgün Medine çarşısında dolaşıyordum. Medine’ye yiyecek satmak üzere gelen Şamlı bir çiftçi.: “Kâ’b İbni Mâlik’i bana kim gösterir?” diye sordu. Halk da beni gösterdi. Adam yanıma gelerek Gassân Meliki’nden getirdiği bir mektup verdi. Ben okuma yazma bilirdim. Mektubu açıp okudum. Selâmdan sonra şöyle diyordu.:
“Duyduğumuza göre Efendiniz seni üzüyormuş. ALLAH seni değerinin bilinmediği ve hakkının çiğnendiği bir yerde yaşayasın diye yaratmamıştır. Hemen yanımıza gel, sana izzet ikrâm edelim!.”
Mektubu okuyunca.: “Bu da bir başka belâ!.” dedim. Hemen onu ateşe atıp yaktım.
Nihâyet elli gün’den kırk’ı geçmiş, fakat vahiy gelmemişti. Birgün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderdiği bir şahıs çıkageldi.
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sana eşinden ayrı oturmanı emrediyor.” dedi.
“Onu boşayacak mıyım, yoksa ne yapacağım?” diye sordum.
“Hayır, ondan ayrı duracak, kendisine yanaşmayacaksın.” dedi. Hz. Peygamber diğer iki arkadaşıma da aynı emri gönderdi.
Bunun üzerine karıma.: “ALLAH TeÂLÂ bu mesele hakkında hüküm verene kadar ailenin yanına git ve onların yanında kal!.” dedim.
Hilâl İbni Ümeyye’nin karısı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e giderek.: “Yâ Resûlallah! Hilâl İbni Ümeyye çok yaşlı bir adamdır. Kendisine bakacak hizmetçisi de yoktur. Ona hizmet etmemde bir sakınca görür müsün?” diye sormuş.
Hz. Peygamber aleyhisselâm da.: “Hayır görmem. Ama katiyen sana yaklaşmasın!.” buyurmuş.
Kadın da şöyle demiş.: “Vallahi onun kımıldayacak hâli yok. ALLAH’a yemin ederim ki, başına bu iş geleliberi durmadan ağlıyor.”

Kâ’b sözüne şöyle devam etti.:
“Yakınlarımdan biri bana.: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den eşinin sana hizmet etmesi için izin istesen olmaz mı! Baksana Hilâl İbni Ümeyye’ye bakması için karısına izin verdi” dedi. Ben de ona: “Hayır, bu konuda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den izin isteyemem. Üstelik ben genç bir adamım. İzin istesem bile Peygamber aleyhisselâm’ın bana ne diyeceğini bilemem.” dedim.
Bu vaziyette on gün daha durdum. Bizimle konuşulması yasaklandığından bu yana tam elli gün geçmişti. Ellinci gecenin sabahında, evlerimizden birinin damında sabah namazını kıldım. ALLAH TeÂLÂ’nın (Kur’ÂN-ı Kerîm’de bizden) bahsettiği üzere canım iyice sıkılmış, o geniş yeryüzü bana dar gelmiş bir vaziyette otururken, Sel Dağı’nın tepesindeki birinin var gücüyle.: “Kâ’b İbni Mâlik!. Müjde!.” diye bağırdığını duydum. Sıkıntılardan kurtulma gününün geldiğini anlayarak hemen secdeye kapandım.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazını kıldırınca, ALLAH TeÂLÂ’nın tövbelerimizi kabul ettiğini ilân etmiş. Bunun üzerine ahâlî bize müjde vermeye koşmuş. İki arkadaşıma da müjdeciler gitmiş. Bunlardan biri bana doğru at koşturmuş. Eslem Kabilesinden bir diğer müjdeci koşup Sel Dağı’na tırmanmış, onun sesi atlıdan önce bana ulaşmış. Sesini duyduğum müjdeci yanıma gelip beni tebrik edince, sırtımdaki elbiseyi de çıkarıp müjdesine karşılık ona giydirdim. Vallahi o gün giyecek başka elbisem yoktu. Emânet bir elbise bulup hemen giydim. Peygamber aleyhisselâm’ı görmek üzere yola koyuldum. Beni grup grup karşılayan sahâbîler tövbemin kabul edilmesi sebebiyle tebrik ediyor ve.: “ALLAH TeÂLÂ’nın seni bağışlaması kutlu olsun” diyorlardı.
Nihâyet Mescid’e girdim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbın ortasında oturuyordu. Talha İbni Ubeydullah hemen ayağa kalktı, koşarak yanıma geldi, elimi sıktı ve beni tebrik etti. Vallahi muhâcirînden ondan başka kimse ayağa kalkmadı.
Râvi der ki.: “Kâ’b, Talha’nın bu davranışını hiç unutmazdı.”
Kâ’b sözüne şöyle devam etti.:
“Peygamber aleyhisselâm’a selâm verdiğimde yüzü sevinçten parıldayarak.:
“Dünyaya geldiğindenberi yaşadığın bu en hayırlı gün kutlu olsun!.” buyurdu.
Ben de.: “Yâ Resûlallah! Bu tebrik senin tarafından mıdır, yoksa ALLAH tarafından mı?” diye sordum.
“Benim tarafımdan değil, Yüce ALLAH tarafından!.” buyurdu.
Sevindiği zaman Peygamber aleyhisselâm’ın yüzü parıldar, ay parçasına benzerdi. Biz de sevindiğini böyle anlardık.
Resûl-i Ekrem’in önünde oturduğum da.:
“Yâ Resûlallah! Tövbemin kabul edilmesine şükran olarak bütün malımı ALLAH ve Resûlullah uğrunda fakirlere dağıtmak istiyorum!.” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Malının bir kısmını dağıtmayıp elinde tutman senin için daha hayırlı olur” buyurdu.
Ben de.: “Hayber Fethinde hisseme düşen malı elimde bırakıyorum.” dedikten sonra sözüme şöyle devam ettim.
“Yâ Resûlallah! ALLAH TeÂLÂ beni doğru söylediğimden dolayı kurtardı. Tövbemin kabul edilmesi sebebiyle, artık yaşadığım sürece sadece doğru söz söyleyeceğim.”
Vallâhi bunu Peygamber aleyhisselâm’a söylediğim gündenberi doğru sözlü olmaktan dolayı ALLAH TeÂLÂ’nın hiç kimseyi benden daha güzel mükâfatlandırdığını bilmiyorum. Yemin ederim ki, Peygamber aleyhisselâm’a o sözleri söylediğim günden bu yana bilerek hiç yalan söylemedim. Kalan ömrümde de Cenâb-ı HAKk’ın beni yalan söylemekten koruyacağını umarım..

Kâ’b sözüne devamla şöyle dedi:
Bunun üzerine ALLAH TeÂLÂ şu âyet-i kerîmeleri indirdi.:


لَقَد تَّابَ الله عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ فِي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِن بَعْدِ مَا كَادَ يَزِيغُ قُلُوبُ فَرِيقٍ مِّنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ إِنَّهُ بِهِمْ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Lekad tâballâhu alân nebiyyi ve’l- muhâcirîne vel ensârillezînettebeûhu fî sâati’l- usrati min ba’di mâ kâde yezîgu kulûbu ferîkın minhum summe tâbe aleyhim, innehu bihim raûfun rahîm (rahîmun).: Andolsun ki; ALLAH, nebîye ve muhacirlere (hicret edenlere, göç edenlere) tövbeyi nasip etti. O zor zamanda kalpleri meyletmek (îmândan dönmek) üzere iken; O'na tâbî olan ensara ve onlardan bir gruba tövbe etmeyi nasip etti. Sonra da onların tövbelerini kabul etti. Çünkü O (ALLAH); onlara Rauf’tur (çok şefkatli), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen).” (Tevbe 9/117)

وَعَلَى الثَّلاَثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُواْ حَتَّى إِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ أَنفُسُهُمْ وَظَنُّواْ أَن لاَّ مَلْجَأَ مِنَ اللّهِ إِلاَّ إِلَيْهِ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواْ إِنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---"Ve alâ’s- selâsetillezîne hullifû, hattâ izâ dâkat aleyhimu’l- ardu bimâ rahubet ve dâkat aleyhim enfusuhum ve zannû en lâ melcee minallâhi illâ ileyhi, summe tâbe aleyhim li yetûbû, innallâhe huve’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu).: Ve geri bırakılan (âyet-106: gazadan geri kalıp, haklarındaki hüküm ertelenen) üç kişinin de (tövbeleri kabul edildi: âyet 117). Hatta yeryüzü geniş olmasına rağmen onlara dar gelmişti. Ve nefsleri de kendilerine dar geldi. Kendilerine ALLAH’tan başka bir melce (sığınak) olmadığını anladılar (kesin olarak idrak ettiler). Sonra (tövbeleri kabul edilerek) ruhlarını yeniden Allah’a ulaştırsınlar diye tövbelerini kabul etti. Muhakkak ki Allah, O; Tevvab’tır (tövbeleri kabul eden), Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen).” (Tevbe 9/118)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ وَكُونُواْ مَعَ الصَّادِقِينَ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve kûnû meas sâdikîn (sâdikîne).: Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve doğru (sadık)larla birlikte olun.” Allah'tan sakının ve doğru (sadık)larla birlikte olun.” (Tevbe 9/119)

Kâ’b şöyle devam etti.:
ALLAH’a yemin ederim ki, beni İslâmiyet’le şereflendirdikten sonra Cenâb-ı Hakk’ın bana verdiği en büyük nimet, Peygamber aleyhisselâm’ın huzurunda doğruyu söylemek ve yalan söyleyip de helâk olmamaktır. Çünkü ALLAH TeÂLÂ şu yalan söyleyenler hakkında vahiy gönderdiği zaman, hiç kimseye söylemediği ağır sözleri söyledi ve.:


سَيَحْلِفُونَ بِاللّهِ لَكُمْ إِذَا انقَلَبْتُمْ إِلَيْهِمْ لِتُعْرِضُواْ عَنْهُمْ فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمْ إِنَّهُمْ رِجْسٌ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ جَزَاء بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
Resim---"Se yahlifûne billâhi lekum izânkalebtum ileyhim li tu'ridû anhum, fe a'rıdû anhum, innehum ricsun ve me’vâhum cehennem (cehennemu), cezâen bi mâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Onlara döndüğünüz zaman onlardan yüz çevirirsiniz diye, size Allah’a karşı yemin edeceklerdir. Artık onlardan yüz çevirin! Çünkü onlar, murdardır ve kesbetmiş oldukları (kazanmış oldukları) şeyler sebebiyle barınacakları yer cehennemdir.” (Tevbe 9/95)

يَحْلِفُونَ لَكُمْ لِتَرْضَوْاْ عَنْهُمْ فَإِن تَرْضَوْاْ عَنْهُمْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يَرْضَى عَنِ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ
Resim---"Yahlifûne lekum li terdav anhum, fe in terdav anhum fe innallâhe lâ yerdâ anil kavmi’l -fâsikîn (fâsikîne).: Onlardan razı olmanız için size yemin ederler. Eğer siz onlardan razı olursanız (razı olsanız bile) muhakkak ki Allah, fasık kavimden razı olmaz.” (Tevbe 9/96)

Kâ’b sözüne şöyle devam etti.:
Biz üç arkadaşın bağışlanması, Peygamber aleyhisselâm’ın yeminlerini kabul edip kendilerinden bîat aldığı ve Cenâb-ı HAKk’dan affedilmelerini dilediği kimselerin bağışlanmasından (elli gün) geri kalmıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hakkımızda ALLAH TeÂLÂ bir hüküm verene kadar bize yapacağı muameleyi tehir etmişti. Nihâyet ALLAH TeÂLÂ -anlatıldığı üzere- hükmünü verdi. ALLAH TeÂLÂ’nın “tövbeleri geri kalan üç kişinin. . . ” diye bahsettiği bu geri kalış, bizim savaştan geri kalmamız değildir; bu, Hz. Peygamber’e gelip yemin ederek mâzeretleri olduğunu söyleyenlerin özürlerini Peygamber aleyhisselâm’ın kabul etmesi, bize yapacağı muameleyi ise geriye bırakması olayıdır..

(Buhârî, Megâzî 79; Müslim, Tevbe 53. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre (9))

Resim---Diğer bir rivâyet.: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebük Gazvesi’ne perşembe günü çıkmıştı. Sefere perşembe günü gitmeyi severdi” şeklindedir..
(Buhârî, Cihâd 103)

Resim---Başka bir rivâyette ise.: “Seferden mutlaka gündüzün kuşluk vakti dönerdi. Dönünce de ilk iş olarak Mescid’e uğrar, iki rek’at namaz kılar, sonra orada otururdu” denilmektedir.
(Müslim, Müsâfirîn 74; Ebû Dâvûd, Cihad 166)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: KELAMULLAH-ta ve RESULULLAH-ta TÖVBE-İSTİGFAR..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

RESÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem'den,
Bir DEMEt
TÖVBE HADİS-i ŞERîFi.:


Resim---Ebû Nüceyd İmrân İbni Husayn el-Huzâî radıyallahu anhümâ’dan rivâyet edildiğine göre Cüheyne kabilesinden zinâ ederek gebe kalmış bir kadın Peygamber aleyhisselâm’ın huzuruna geldi ve.: “Yâ Resûlallah! Cezâyı gerektiren bir suç işledim. Cezâmı ver!.” dedi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm kadının velisini çağırttı. Ona: “Bu kadına iyi davran! Doğum yapınca bana getir!” buyurdu. Adam, Resûl-i Ekrem’in buyurduğu gibi yaparak kadını doğumdan sonra getirdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadının üzerine elbisesinin iyice bağlanmasını emretti; sıkı sıkıya bağladılar. Sonra Peygamber aleyhisselâm’ın emri üzerine taşlanarak öldürüldü. Daha sonra Resûl-i Ekrem kadının cenâze namazını kıldı.
Hz. Ömer: “Yâ Resûlallah! Zinâ etmiş bir kadının namazını mı kılıyorsun? diye sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “O kadın öyle bir tövbe etti ki, şâyet onun tövbesi Medine halkından yetmiş kişiye taksim edilseydi, hepsine yeterdi. Sen Cenâb-ı HAKk’ın rızasını kazanmak için can vermekten daha üstün bir şey biliyor musun?”
buyurdu.

(Müslim, Hudûd 24. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Hudûd 24; Nesâî, Cenâiz 64.)
*
**
****

Resim---İbni Abbas ve Enes İbni Mâlik radıyallahu anhüm’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama ALLAH, tövbe edenin tövbesini kabul eder.” buyurdu.
(Buhârî, Rikak 10; Müslim, Zekât 116-119. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 27, Menâkıb 32, 64; İbni Mâce, Zühd 27)
*
**
****

Resim---Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Biri diğerini öldüren ve her ikisi de cennete giren iki kişiden ALLAH TeÂLÂ hoşnut olur. Bunlardan biri ALLAH yolunda savaş ederken diğeri tarafından öldürülür. Katil olan da daha sonra tövbe eder, müslüman olur, o da ALLAH yolunda savaşırken şehîd düşer.” buyurdu.
(Buhârî, Cihâd 28; Müslim, İmâre 128, 129. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 38; İbni Mâce, Mukaddime 13)
*
**
****

Resim---İbnu Ömer radıyallahu anhu anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelerek.: "Ben büyük bir günah işledim, buna Tevbe imkanım var mı?" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Annen var mı?" diye sordu. Adam.: "Hayır yok" dedi.
"Peki teyzen de mi yok?" dedi. Adam.: "Hayır, var" deyince Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm.: "Öyle ise ona iyilik yap!"
diye emretti.

(Tirmizî, Birr 6, (1905))
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her insan birçok hatâ yapabilir. Fakat hatâ yapanların en hayırlısı çokça Tevbe edenlerdir.” buyurmuştur..
(İbn-i Mâce, Zühd, 30/4251)
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bâzen kalbimin perdelendiği olur. Ama ben ALLAH’a günde yüz defa istiğfâr ediyorum.” buyurdu.
(Müslim, Zikir, 41; Ebû Dâvûd, Vitir, 26)
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “VALLAHi ben günde yetmiş defâdan fazla ALLAH’tan beni bağışlamasını diler, Tevbe ederim.” buyurmuştur.
(Buhârî, Deavât, 3; Tirmizî, Tefsîr, 47; İbni Mâce, Edeb, 57)
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kim şefaat ederek, ALLAH'ın haddlerinden birinin tatbik edilmesine mâni olursa Aziz ve Celil olan ALLAH'a muhalefet etmiş olur. Kim bilerek bâtıl bir dâvayı kazanmaya çalışırsa ondan vazgeçinceye kadar ALLAH kendisine buğzeder. Kim mü'mine onda olmayan bir kötülüğü nisbet ederse, bundan Tevbe edinceye kadar cehennemliklerin vücudlarından çıkan irinlerden hâsıl olan çirkefin içine iskan eder. Kim haksız bir dâvaya yardımcı olursa, Allah'ın gazâbını kazanmış olarak döner." buyurdu.
(İbnu Ömer radıyallahu anhümâ’dan; Ebu Davûd, Akdiye 14, (3597, 3598)
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Âdemoğlu için iki vâdi dolusu mal olsaydı, mutlaka bir üçüncüyü isterdi. Âdemoğlunun iç boşluğunu ancak toprak doldurur. ALLAH Tevbe edenleri affeder." buyurdu.
(Enes radıyallahu anhu’dan; Buhârî, Rikâk 10; Müslim, Rikak 116, (1048); Tirmizî, Zühd 27, (2338))
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İstiğfar eden kimse günde yetmiş kere de Tevbesinden dönse günahta musır/direnen, ayak direyen sayılmaz." buyurdu.
(Ebu Bekri's- Sıddik radıyallahu anhu’dan; Tirmizî, Daavât 119, (3554); Ebu Davûd, Salât 361, (1514)
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Şurası muhakkak ki, bâzan kalbime gaflet çöker. Ancak ben ALLAH'a günde yüz sefer istiğfar eder (affımı dilerim).” buyurdu.
(el-Eğarru'l-Müzeni radıyallahu anhu’dan; Müslim, Zikr 41, (2702); Ebu Davûd, Salât 361, (1515))
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ey insanlar! RABBinize Tevbe edin. ALLAHa kasem olsun ben RABBim Tebârek ve TeÂLÂ hazretlerine günde yüz kere Tevbe ederim." buyurdu.
(el-Eğarru'l-Müzeni radıyallahu anhu’dan; Müslim, Zikr 42, (2702))
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH'a kasem olsun, ben günde ALLAH'a yetmiş kere istiğfar ediyorum Tevbede bulunuyorum." buyurdu.
(Ebu Hüreyre radıyallahu anhu’dan; Buhârî, Daavât 3; Tirmizî, Tefsir, MuhaMMed, (3255))
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Her sarhoş edici hamrdır. Ve her sarhoş edici haramdır. Kim dünyada hamr içer ve Tevbe etmeden, onun tiryakisi olduğu halde, ölürse, âhirette şarab içemez." buyurdu.
(İbnu Ömer radıyallahu anhümâ’dan; Buhârî, Eşribe 1; Müslim, Eşribe 73, (2003); Muvatta, Eşribe 11, (2, 846); Ebu Davûd, Eşribe 5, (3679); Tirmizî, Eşribe 1, (1862); Nesâi, Eşribe 22, 46, (8, 296, 297, 318))
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Nefsim kudret elinde olan Zât'a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, ALLAH sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi." buyurdu.
(Ebu Hüreyre radıyallahu anhu’dan; Müslim, Tevbe 9, (2748))
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH TeÂLÂ: "Ey Âdemoğlu! Sen BANA duâ edip, (affımı) ümid ettikçe Ben senden her ne sâdır olsa, aldırmam, BEN seni affederim. Ey Âdemoğlu! Senin günahın semânın bulutları kadar bile olsa, sonra BANA dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey Âdemoğlu! BANA arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın BANA kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım." buyurdu.
(Enes radiyallahu anh’dan; Tirmizî, Da'avât 106, (3534))
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İmtina edenler hariç, bütün ümmetim cennete girecektir!" buyurmuştuı. "İmtina edenler de kim?" dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kim bana itaat ederse cennete girer, kim âsi olur (itaat etmezse) o imtina etmiş demektir!"
buyurdu.

(Ebu Hüreyre radiyallahu anh’dan; Buharî, İ'tisam 2.))
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Şu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir. Âhirette azâba maruz kalmayacaktır. Onun azâbı dünyadadır: Fitneler, zelzeleler ve katl." buyurdu.
(Ebu Musa radıyallahu anh’dan; Ebu Davûd, Fiten, (4277))
*
**
****

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "ALLAH TeÂLÂ Hazretleri (şu âyetle) ümmetim için bana iki eman indirdi.:
1-) Sen aralarında olduğun müddetçe ALLAH onlara (umumi bir) azâb vermeyecektir.
2-) Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, ALLAH onlara azâb vermeyecektir" (Enfâl 33).
Ben aralarından ayrıldım mı, (ALLAH'ın azâbını önleyecek ikinci eman olan) istiğfarı Kıyamete kadar aralarında bırakıyorum."
buyurdu.

(Ebu Musa radıyallahu anh’dan; Tirmizî, Tefsir, Enfâl (3082).)

وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Resim---“Ve mâ kânallâhu li yuazzibehum ve ente fîhim, ve mâ kânallâhu muazzibehum ve hum yestagfirûn (yestagfirûne).: Ve sen onların arasında iken; ALLAH, onları azaplandıracak değildir. Ve onlar mağfiret diliyorken (de) Allah, onları azâblandıran değildir.”(Enfâl 8/33)

*
**
****

Resim---Âmir İbnu Sa'd babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor.: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Benî Muâviye Mescidine girdi. Orada iki rek'at namaz kıldı, biz de onunla beraber kıldık. Sonra RABBine uzun uzun dua etti. Sonra yanımıza döndü. Dedi ki.: "RABBimden üç şey tâleb ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi: RABBimden ümmetimi umumî bir kıtlıkla helâk etmemesini tâleb ettim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulma sûretiyle helâk etmemesini diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da tâleb etmiştim, bu geri çevrildi." buyurdu.
(Müslim, Fiten 20, (2890))
*
**
****

Resim---Sa'îd İbnu Cübeyr radıyallahu anh anlatıyor.: "İbnu Abbas radıyallahu anhümâ'ya.: "Bir mü'mini kasden öldürenin Tevbesi makbul olur mu?" diye sordum da bana.: "Hayır!" diye cevap verdi. Ben de kendisine, Furkân Sûresindeki: "Onlar ki ALLAH'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, ALLAH'ın haram kıldığı cana kıymazlar... Ancak Tevbe eden, inanıp, yararlı iş işleyenlerin, işte ALLAH onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. ALLAH bağışlar ve merhamet eder" (Furkân, 68-70) âyetini okudum. Bana şu cevâbı verdi.: "Senin okuduğun âyet Mekke'de nâzil olmuştur. Onu Medine'de nazil olan: "Kim bir mü'mini kasden öldürürse, cezâsı, içinde ebedî kalacağı cehennemdir..." (Nisa, 93) âyeti neshetmiştir." buyurdu.
(Buharî, Menâkıbu'l-Ensar 29, Tefsir, Nisa 16, Tefsir, Furkân 2, 3, 4; Müslim, Tefsir 16, (3023); Ebu Davud, Fiten 6, (4273, 4274, 4275); Nesâî, Tahrimü'd-Dem 2, (7, 85, 86))
*
**
****

Resim---Ebu Malik el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yas tutmak câhiliye işlerinden biridir. Yas tutan kadın, Tevbe etmeden ölürse, ALLAHu TeÂLÂ hazretleri, ona katrandan bir elbise, cehennem alevinden de bir gömlek biçer." buyurdu.
(Kütüb-i Sitte)
*
**
****

Resim---Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Ben günde yetmiş kere ALLAH'a Tevbe ve istiğfarda bulunurum." buyurdu.
(Kütüb-i Sitte)
*
**
****

Resim--- Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Günahlarınız semâya ulaşacak kadar çok bile olsa, arkadan Tevbe etmişseniz, günahınız mutlaka affedilir." buyurdu.
(Kütüb-i Sitte)
*
**
****

Resim---Ebu Malik el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor.: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Yas tutmak cahiliye işlerinden biridir. Yas tutan kadın, Tevbe etmeden ölürse, ALLAHu TeÂLÂ, ona katrandan bir elbise, cehennem alevinden de bir gömlek biçer." buyurdu.
(Kütüb-i Sitte)

*
**
****

Resim
Resim
Cevapla

“Divanında Muhammedi Tasavvuf” sayfasına dön