21.09.2012 ZİLZÂL Suresi Cuma SOHBETi Kul İhvÂNi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

21.09.2012 ZİLZÂL Suresi Cuma SOHBETi Kul İhvÂNi

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

Resim21.09.2012 Cuma SOHBETi
Kul İhvÂNi
Resim

Konu; ZİLZÂL Suresi,

Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM

istiğfar antivirüsüMüz: subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke
VelHaMduliLLÂhiraBBu’l-ÂleMîNN

Ya Rabbulâlemin, ya Rasullallah sallallahu aleyhi ve sellem istecertu.

Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Allahümme ve sellim ve bârik alâ seydina Muhammedin nuru zâtı sırrı sarii fil cemil esmayı vel sıfat. Bi adedike ilmiken daimen kesiren mubâreken tayiben fihi Ya Rabbu’l- Âlemin!.

Esselatu ve’s- selâmu aleyke Ya Habiballah SALLallahu aleyhi ve SELLem.

Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina muhammedin nuru’z- zâtı’s- sırrı sarii’ fî cemii’l- esmai ve sıfati ve adedi dâimen ebeden kesiran mubâreken tayyiben fîh.

Es selatu ve’s- selâmu aleyke Ya seyyidi’l- evveline ve’l- âhirin elhamdülillahirabbülâlemin.

“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”
Salaten tekunu leke rıdâen Yâ Rabbülâlemin!
Salaten tekunu li hakkıke edâen Yâ Rahmetenlilâlemîn!.

Subhâneke Allahümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke! Estağfirruke veetevbileyke!

El hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn!

Allahümme inne esseluke’l- affe ve’l- afiyeh fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhireh allahümmesturnâ bi setrike’l- Cemîl!.

“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Sallallâhu Allahümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Ente'l-mahnî bilemhati ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!”


ALLAH ALLAH ALLAH RaBBi la işreke bi işreke veLa Havle Vela Kuvvete İlla Billlahil’Aliyyil’Azıym. Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tealâ aleyhi ve sellime istecertü.


Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

ALLAHu ZÜ’L CELÂL’in Sıhat ve SELÂMeti üzerinize olsun.
ZÂHİRde Sıhat sahiplik, BÂTINda SELÂM üzere olmak ZÂHİRde sağlık ve beden, BÂTINda vâkit SELÂMeti birbirine bağlı şeyler.

Sanki Bezm-i Elest diye bir şey varMIŞ!

Sanki aradan insan aklına göre asırlar geçMİŞ!

Sanki doğmuşuz sanki ölmüşüz,

Sanki bir vakit sonra, cennete gidecekmişiz gibi insan aklının kendi yapısında ki kendiliği daha doğrusu bu; GAFLET örtüsü aklın kendi bağ örtüsüdür. Bu örtüyü yırttığı taktirde artık o akıl değildir. O insanda normal insan değildir. Sokak meczubu insanlar vardır. Konuştuğunuz zaman bu dünyanın en muhteşem ve zeki insanlarıdır. Bilmediği bir konu yoktur. Sizi dehşete düşürecek cevaplar verir, ancak ayrıldığınız zaman evinize gidersiniz o ise sokakta devam eder. Çünki onlar akıl kozasını delmişlerdir. Daha doğrusu akılları, tırtılları kelebekleşMİŞtir.

Bu nedenle bizim "İn" le başlayan Sûreler çok ilginçtir.

Şimdi ;

إِذَا السَّمَاء انفَطَرَتْ
Resim---" İzes semâunfetaret.: Gökyüzü çatladığında, "
82 / İNFİTÂR - 1

"İNfatara bildiğimiz fatara "İN" başına aldığı anda öyle garip iş olur ki ALLAHu ZÜ’L CELÂL fatara yapmış kendisinden kendisi doğurmuş gibi yani.

Ne zaman? fi tarihinde yapMIŞ!

"İnsitar" dediği anda bunu fiilen senin yapman lazım.

İNfak diyorsan; onu sen yapacaksın.

İNfaz diyorsan; o işi sen yapacaksın.

İNfial diyorsan; eğer infial dediysen infiali sen yapıyorsun.

İNficar diyorsan; fecir söküş bu söken fecri, sende oluyor demektir.

İNfiam diyorsan; fehmeden sensin

İNfikak diyorsak; fek eden-başını alıp giden sensin düşüncesinden, fikrinden, kendisinden neyinden terk etmişsen ayrılmışsın yani o artık Kendin!

İNfilak diyorsan helâk olan sensin,

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ
Resim---"Kul eûzu bi rabbil felak(felakı). :De ki: «Sığınırım o sabahın Rabbine, "
113 / FELAK – 1

"Kul eûzu bi rabbil felak(felakı). " gibi

yani gamdan, kederden v.s den açılmak İNferec diyorsak FEREC bulan demektir.
Yine İNfilak diyorsak; patlayan, çatlayan helâk olan insandır. FEREC kurtuluş kapısıdır.
Ama İNfiraç diyorsak; o bizde olur.
Ben İNfitar için bunları söylüyorum. Bunun gibi itiraz efendim FETİH İNfitah, FETİH, fetehe, İNfitah olduğunda o sizin içinizdedir. Fiilen yaşanması gerekkir.
İNfitar da bunlardan bir tanesidir.
Yarılıp açılmasıdır. Ancak bu fiilen sizde olması gerekir.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 21.09.2012 Cuma SOHBETi Kul İhvÂNi

Mesaj gönderen nur-ye »


إِذَا السَّمَاء انفَطَرَتْ
Resim---"İzes semâunfetaret. :Gökyüzü çatladığında,’’
82 / İNFİTÂR - 1

وَإِذَا الْكَوَاكِبُ انتَثَرَتْ
Resim---"Ve izel kevâkibunteseret. :Ve Yıldızlar döküldüğü vakıt’’
82 / İNFİTÂR - 2

وَإِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْ
Resim---"Ve izel bihâru fucciret. : denizler (yarılıp) akıtıldığında,’’
82 / İNFİTÂR – 3

وَإِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْ
Resim---"Ve izel kubûru bu’siret. : Kabirlerin içi dışına getirildiği vakit,’’
82 / İNFİTÂR – 4

عَلِمَتْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ
Resim---"Alimet nefsun mâ kaddemet ve ahharet.: bir nefis (herkes) önden neyi gönderdiğini ve neyi bıraktığını bilir.’’
82 / İNFİTÂR – 5


İNfitar Suresine başlarken ALLAHu ZÜ’L CELÂL buyuruyor; gök yarıldığı zaman, yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman, denizler fışkırdığı zaman, kabirler alt-üst olduğu zaman, her can önden ne yolladıysa geriye ne bıraktığını gördüğü zaman bir fetereden bahsediyor. Bunu yeryüzünün başka bir yeryüzü haline getirildiği gün
İBRAHİM Suresi 48.ci Âyet-i Kerim’ede

يَوْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---"Yevme tubeddelul ardu gayrel ardı ves semâvâtu ve berezû lillâhil vâhıdil kahhâr(kahhâri).: O gün yeryüzü bir başka yere, gökler, başka göklere çevirilecek ve bütün varlıklar, kabirlerinden çıkıp bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah'ın huzuruna toplanacaklardır. "
14 / İBRÂHÎM - 48

Yine; 20 / TÂHÂ – 106 daki rabbım onları attıkça atar.

فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا
Resim---"Fe yezeruhâ kâan safsafâ(safsafen). :Yerlerini dümdüz bomboş bir halde bırakacak: "
20 / TÂHÂ – 106

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا
Resim---"Ve yes’elûneke anil cibâli fe kul yensifuhâ rabbî nesfâ(nesfen).:(Ey Muhammed!) Sana dağlar(ın kıyametteki durumunu) sorarlar, de ki: «Rabbim onları ufalayıp savuracak.»
20 / TÂHÂ - 105

Yerlerini dümdüz toprak haline getirir. Bütün bunlar bu denizlerin aralarında bir engel vardır. Tatlısı acısına karışamaz. İyide denizler fışkırtıldığı zaman diye tercüme ettiğimiz Arapça kelimelere baktığımızda gerçekten sanki bir masal anlatıyor gibi..
Bir eski flimler gibi öyle değil!
İNfitar; karşılığı ben önce fatara zannettim.

Akış Suresi sandım, çünkü İNfitar fataradan da gelir.

Amaaaa fatara değildi neden?

Fatara fıtrattan gelen bir şey.
Buda öyle fakat bunun İNfitara hazırlıyan ne?

İNfitar; iç patlama çünkü, bir Mânevi patlama!
Neden gök yarıldığı zaman diye başlıyor.
Çok iyi biliyoruz ki yer dediğimiz zaman AKLı, semâlar dediğimiz zaman 7 kurra üzere okunan Kur’ÂN-ı Kerim’i, NAKLi anlarız.

Yer dediğimiz zaman, BEDENi anlarız.
Gök dediğimiz zaman, NEFSin 7 HÂLini ÂNlarız.
Bunun içine SÂDR, KALB, FUÂD, RÛH, SIR, HAFÎ, AHFÂ, AKDES’e kadar, 8’ide girer.

7 kat gökler gibi, 7 kat İÇ ÂLEMde girer.
İşte burada öyle muazzam bir düzende anlatılmakta ki insÂN sadece hayret içinde kalıyor.

Neden?

İNtifar Suresinde, 19 Âyet-i Kerim’e var.
19 Âyet-i Kerim’eli 2 sure daha var, ALAK Suresi ve A'LÂ Suresidir.


19 Âyet-i Kerim’eyle bitmeside çok önemli çünkü
19 Âyet-i Kerim’e tesadüfen 19 değil!
Cehennemin zebanileri 19!
19 ile ilgili pek çok anlatılan şeylerden bir tanesi İNFİTÂR Suresidir.
İNFİTÂR Suresinin 19 Âyet-i Kerim’e oluşu tesadüfen değildir.

O zaman insan aklı yada vicdanı şunu düşünür. Bu göklerin mâna âleminin patlaması 19, bu bir sistem içinde gerçekleşiyor.
KEHF Suresinde rakamlarla ilgili Âyet-i Kerim’eler vardır.
Mekûm rakamlıdır.
Bildiğimiz 1-2-5 gibi onun için yok efendim 6 kişiler, 7 kişiler şunlar bunlar vesaireler hep 8 kişi onlar.

Bu basitçe görüldüğünde ya demek ki mağaraya girmişler 5 kişi, 6 kişi, 7 kişi ama o mağaraya girenin kapılarında bekleyen affedersiniz KITMİRin beden olduğu içerdekilerin uyuyan 7 NEFİS olduğu ve onların yaz-kış çevrildiği, ve günleri geldiğinde uyandıkları, ve içlerinden birinin pazara gittiği, işte o NEFS-i EMMAREdir.
Lazımdır onu kaldırdığınız zaman yeryüzünde ki üreme durur.
Yeryüzünün hayatı kalkar. BENlikler silinir.

Lazımdır onu kaldırdığınız zaman yeryüzünde ki üreme durur. Yeryüzünün hayatı kalkar. BENlikler silinir.
Mücadeleler durur. Hayat kaosa girer. Yaşayan insan bulamayız. Sitem bozulur. Buradada 19 böyle ilginç özellik ve güzelliği vardır.
Bunu neden söylüyorum çünkü bunun beden karşıtı nedir diye düşündüğümüzde İNFİTÂR; mana patlamasıysa maddede, akılda, bedende, BİLmek BULmakta, ilk 2’de demek istiyorum.

Ne kadar ilk 2 varsa İLİMde ve İRADEde, adamda ve KÂMİLinde, MÜRŞİDimi diyor ne diyorsa TÜMM bu 2’lilerin içerisinde bir patlamasının olması lazım. Bunun da Kur’ÂN-ı Kerim’de bir yerinin olması lazım.

Bu nedir?

Bu ALLAHu ÂLEM ZİLZÂL Suresidir.
Çünkü; Zü’l bunu bilenler bilir ki, Lutfullahın ALLAH sahipliğidir.
Zi’l; peygamberi sahipliktir, RESÛLu sahipliktir.
Za’l ise her insanın sahip olduğu bir lutuf sahipliğidir.

İşte bütün bunlar, ama efendim sarsıntıydı sarsıntıdır.
Hep sarsıntılardan doğar hep!
Bir tavuğun yumurtlaması, bir yumurtanın çatlaması şu bu TÜMM yeni oluşumlara, yıkılışlara yeni yapılışlar getirir.
Onun için ZİLZÂL Suresi’ne bir daha bakmak lazım!
İNFİTÂR Suresi’nden önce onu demek istiyorum.

Ne zaman ZİLZÂL oluruz?
Ne zaman zelzele oluruz?
Ne zaman sarsılırız?
Ne zaman doğururuz?
Bunun ne zaman 3’ü bir arada olur?

Zû’l, Zî’l, Zâ’l oluruz!
Sarsıntı yaratıktan yaratana kadar ulaşır.

ZÜ’L CELÂL diyoruz CELÂL sahipliğidir biliyorsunuz.
Zi’l deseydik bu CELÂL sahibi Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem olurdu.
Ze’l CELÂL yada Za’l CELÂL desek biz olurduk değil mi?

Bir daha dığında, o zaman olunca ''KûN Feye Kûn!’’ da olduğunda, gibi gözüküyor.
Ancak her ÂNın, her bakımdan oluşu fiilen ALLAHu ZÜ’L CELÂL’e aittir.

Bunun için burada ki peltek "Se" dir.
İzâ dediğimiz anda bunu gerçek Münir Hocam sohbetlerde çok harika şeyler söylüyor. Yazılmayan sohbetler, bizim yazdığımız sohbetler, unutulan kısımları tamamen beni hayretler içinde bırakıyor Münir Hocam!
Çünkü bu yayınlanan kısımların yayınlanmayan kısımlarında ne kitaplarında ne geçmiş sohbetlerinde söylemediği ve söylenmesi gereken hususları söylüyor. Onlar öyle önemli ki, ben ilk defe duydum Münir Hocam'dan!

Bu kadar yıldır bunu 2-3 sene önce yazsaydık ya da duysaydık derdik ki; ''bunu Münir Hocam’dan aldık.’’

Şunu demek istiyorum; bizim ısrarla söylediğimiz şeyleri bakıyorsun ki orada Münir Hocam söylüyor. Bir değişik şekilde söylüyor ama söylüyor. O zaman katiyen şüphemiz kalmadı ki, kalmaz ki; BİZ AYNı ARKda akan SUlar gibiyİZ!

Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 21.09.2012 ZİLZÂL Suresi Cuma SOHBETi Kul İhvÂNi

Mesaj gönderen nur-ye »


Aziz kardeşlerim;
BİLiyorsunuz ki Havva aleyhasselâm ANAmız, kadın erkek TÜMm İnsÂNLarın TEK ve İLK AnAsı, ÂDEMoğLu TOHUMunun ANASıdır.. DOğrurunca GÜLen ANAmız, ÖLürken de BAŞımızda CÂNdan Ciğerden AĞLAyanımızdır..

BİZLer, şeksiz, şüpkesiz ÖZdeBİZ BİR-İZ ve deKARDEŞleriz;
Sâdece isimlerimiz değişik, cisimlerimiz değişik, zamanlarımız değişik ve BİZ, SonUÇta AYNı YOLun YOLcusuyuz..

ZİLZÂL Sûremizde, ANA Karnndan/RAHminde DIŞ ÂLEme patlayan DERUNî DEPREMi Görüp ANLAmalıyız İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..

إِذَا زُلْزِلَتِ الْأَرْضُ زِلْزَالَهَا
Resim---İzâ zu’l- ziletil ardu zi’l- zâlehâ." (ZİLZÂL 99/1)

İzâ zu’l- ziletil ardu zi’l- zâlehâ .: O zaman ki, hangi zaman bu?! Kimde sarsıntı olacaktı?.

İzâ” dığında “zu’l-zil” bir defa Zü’l, Zi’l olacak ya lutfun gerçek sahibi ALLAHu zü’L CELÂL, Zi’l sahibi olan “NÛRULLAH” ve “NÛR-u MÎM” olacak.
zi’l- ardu” Bu arda bu kişiye, bu nefse bu şahsın bedenine güneş ışığı gibi, yıldırım çarpar gibi, elektrik gelir gibi isabet etmesi gerekir..

Ne olur o zaman?

zi’l- zâlehânereye gitti Zü’l?.

Zü’l Zü’l’de çünki! Kişi MuhaMMed aleyhi’s-Selâm’la BİRleşmiş OLur! “zi’l- zâlehâ “ bu.
ZeLZeLe OLur o!. Hâkim, arz El Arz, El Nefse.. kimse o!

Ama buradaki '''' HÜviyyet ''He''’sidir. Bizzât kendisi, kim ise târifi münkün olmayacak kadar tüm özelliklerini kendisinde CEM’ edecek”zi’l- zâlehâ” onun kimliği, kişiliği, hüviyyeti ki, bu çok önemli bir şeydir.
Basit gibi gözüken insan bendeni, alnı yere değmediği sürece asla namaz kılmış olmayacaktır.
Bu TENden bu CÂN çıkmadığı sürece ölmüş olmayacak, bu TENe CÂN girmediği sürece de doğmuş olmayacak..

Buradaki hüviyyet El HÛVE’nin Hüviyyetidir.
ALLAHu zü’L CELÂL’in bir Zât Hüviyyetidir.
ALLAHu zü’L CELÂL’in EŞYâ Hüviyyetidir.
ESMÂ Hüviyyeti, SIFAT Hüviyyeti, ZÂT Hüviyyeti vardır.

EŞYÂ Hüviyyeti; kim isen osun!.

Bu EŞYÂnın içindeki İnsana Barbaros diyorsun. Barbaros dediğin kişi odur. Burada şeklî hüviyyeti Ahmet Çakır’a baktığınız zaman orda ALLAHu zü’L CELÂL’in EŞYÂ hüviyyetini görebiliyoruz.
Güvercine baktığımzda da görüyoruz, elma ağacına baktığımızda da görüyoruz KÜLLî ŞEYy’de görüyoruz EŞYÂ Hüviyyetini.
ESMÂ Hüviyyetini; kendi NEFİSLerimiz de görüyoruz.

ESMÂ hüviyyetini nerde görüyoruz?

Kendimizde BİLdiğimiz EŞYÂ Hüviyyetini, ESMÂ Hüviyyeti olarak nerede BULuyoruz.
Kesinlikle Eli Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Elinde, yüreği yüreğinde OL-ÂNdan ALaBİLiriz. Fiilen, bedenen almamız lâzım.
DİRİyken bu çok önemlidir, birçok istismara müsaittir. Zarar görmüştür. Nerdeyse kaybolmak üzeredir, kaybolmuştur. Hakikat budur yalnız!.

Bu söylediğim şeyler Münir DermÂN Hocam’ın söyledikleriyle birebir ilgilidir. Orada çok ağır şeyler söylüyor.
Diyor ki: “Bunu böyle yapmadıktan sonra, sen istediğin kadar şunu yap şunu yap !.” deyip Âyet-i Kerîm’eleri ve Hadis-i Şerif’leri sıralıyor.

Bu böyledir. Bundan kasdım şudur; gerçekten Ehl-i Beyt aleyhumu’s-Selâm hakikaten en azından inanç ve âmelini, inancını DUYup, âmeline UYurmadığı sürece o kişide ESMÂ Hüviyyetini kazanamıyor NEFİS!.
Bu BULunduktan sonra zâten ALLAHu zü’L CELÂL’in SIFAT Hüviyyeti, Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem’dedir..

Sıfat, sıfat sıfat.. yâni, Er RaBB celle celâlihu gibi, Er RÂHMAN celle celâlihu gibi, Er RAHÎM celle celâlihu gibi.. Onun için ALLAHu zü’L CELÂL, Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme “Rahîmdir, Rahmândır, Rauftur” buyurduğunu, rastgele her hangi başka birine buyurmuyor Kur'ÂN-ı Kerîmde..

ALLAHu zü’L CELÂL, ne buyurcağını en iyi bilendir.. SIFAT.. TEKVî/Yaratış Sıfatı olarak, RuBuBîyyet Sıfatı ve Resûlîyyet Sıfatının SIFATuLLAH OLduğunu söylüyorum.. HâşÂ, “Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem RaBB’dır!.” demiyorum.
Demiyorum da, RaBB’ımızın “feyeKÛN” olan EŞYÂ ile TEK-BİR ARAKESiti Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem NÛRudur.. Bu bir şey ki, GÜNEŞ ile IŞIğının, SÖZ ile SESin arasını ayıramazsınız!.

Arada kim var diyorsun?.

Bir “Re” çıkıyor ki bu “RaBB-ReSûL” perdesi oluyor aynı şey gibi başka yol yok!.

Bu bahsettiğim Rububîyyet SIFATı, ZÂTın SIFATının HÜviyyeti.. “Nerden bulalım?.” diyorsan onu bulamazsın. O, AHMEDîyyetin, AHADîyyetin arkasındaki SIRRdır ve asla sen ULAşamazsın ve de bulamazsın!.

Neden bunu söyledim!.

z’i-lzâlehâ”daki “'' “İzâ zu’l- zileti’l- ardu zi’l- zâlehâ. ” Yeryüzü “zi’l- zâl “ olduğunda, bunu fiilen ceyrÂN geldiğinde “zi’l- zâlehâ. “ onu ne yapar?. Zi’lzâl yapar.. ZELZELe KOParır..

Ze’l; kendisi ve Ehl-i Beyt aleyhi’s-Selâm ya da MuhaMMedî Hasbî Hizmetçi KÂMİLi.. Bu belli bir şey.. Çocuğu oartaya çıkaran ve doğuran anası-babası gibi çünkü o!. BİZ BİR-İZ Beraber olmak..

Zi’l; kesinlikle Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem.. İşte bu “zi’l- zâl ” olur. Ve neyse hüneri gösterir. “zi’l- zâl “ ile ne gösterecekse gösterir.

Sen, şalteri indirdiysen bizim buraya ceryÂN geldi. Lambaysa yanar, buzdolabıysa dondurur, fırınsa yandırır, her ne edecekse eder mutlaka.. “zi’l- zâlehâ” başlar artık..

Şimdi meâli neydi bunun; şiddetli bir zelzele.. “şiddetli” buyurduğu ikinci “zi’l- zâl”den dolayı söylüyor. Yeryüzü zelzele olduğunda “zi’l- zâlehâ” öyle bir zelzele olur ki, “şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldığında” diye tercüme edilir.
Ben burada bir şey söylüyorum
1. incisi; Zi’l’dir
2. incisi; Zâ’l’dır.
Bu zelzele Lutuf Sahipliği.. Lutfullaha, gerçek lutfullaha eriş.. Buradaki lütuf, lâtife çözülemeyen bir şeydir aynı şeyi Münir Hocam’da söylüyor: “Bunu anlatamam” buyurduğu “Bir SIRRdır ki ancak, YAŞAyanlara Açılır!. diyor. “Size asla demiyeceğimm!.” diye yemînler ediyor..

Neden?.

Çünkü bu SIRR, herkesin kendisinin BULması gereken bir şeydir!
Birisinin demesiyle-dememesiyle ilgisi yoktur!

Bu kendisinde; kendi kimlik ve kişiliği gibidir.. O kimseye/nefse ancak ve ancak MuhaMMedî Hasbî Hizmetçilik ile ona hizmet edilir ALLAH celle celâlihu RİZÂsına.. O kise, kendisi çıkar ortaya biraz sonra kendisi söyleyecektir zâten İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..
Öyle bir Hüviyyet Sarsıntısı yapar ki, insanoğlu; kendi nefsinde, bedenindeYAŞAr ki, [/color]

وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا
Resim---Ve ahreceti’l- ardu eskâlehâ. (ZİLZÂL 99/2)

Ve ahreceti’l- ardu eskâlehâ.: uhrice, ihraç eder, dışarı çıkarır, dışarı atar..
El Ardu; Yeryüzü diye.. beden gibi..
El ardı; Arz, Yeryüzü demek

Aynı kelime El Ardu; yeryüzü.. İyi de, İnsanın Yeryüzü nere?.
Kendisinin BEDENi!
İçindeki en yakın olan NEFSi!
Doğrudan “Nefs”i demiyorum.. Ama Nefsin bu KULLuk İmtiÂNı MeydÂNında ki tek âleti olan BEDENi olmayan bir NEFİS yoktur!.

Ve ahreceti’l- ardu eskâlehâ.” Sıkletini/ağırlığını, dışarı atar.
Yine “eskâlehâ.” o atar Kim? Hüviyyetten atıyor “”dan atıyor.
İç Hüviyyetinde ki tüm sıkalesini, sıkletini “eskâle.”sini, ağırlıklarını, daha doğrusu kendi değer yargılarını, neyle imtihan oluyorsa, ne isteniyorsa niçin yaratıldıysa, neyi varsa içinde bunun, gördüğüdür, kördüğümdür ötedir-bötedir neyse dışarı atar..

Ne şartlardaysa herkes bilir ki;

zelzele olduğu zaman ne yapar?.
Yeryüzünde ne varsa İÇeri yutar. Yanardağ gibi püskürüp DIŞarı atmaz. Yarıklar ayrılır dev yarıklar yutar burada ki BEDENin “zi’l- zâlehâ”sında Enfûs, Âfaka fışkırır..
Resim
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: 21.09.2012 ZİLZÂL Suresi Cuma SOHBETi Kul İhvÂNi

Mesaj gönderen Ahmed »

Tıpkı bir yanardağ gibi dışarı atar.
Bakın ne ilginç hani birisi çıkar der ki: “İyi ama bu zelzele süresi dışardaki şeyden bahsediyor” halbuki 3.cü âyet-i kerîm’ede;

وَقَالَ الْإِنسَانُ مَا لَهَا
Resim---Ve kâle’l- insânu mâ lehâ.: Ve insan: “Ona ne oluyor?” dediği (zaman). (ZİLZÂL 99/3)

ALLAHu zü’L CELÂL “Ve kâle’l- insânu mâ lehâ” İnsan der ki “mâ lehâ” “Buna ne oluyor?”
Bu, ki? Kişinin kendisi..

Ve kâle’l- insânu mâ lehâbuna ne oluyor?

Şaşırıyor çünkü; “Ve kâle’l- insânu mâ lehâ” İnsan der ki: “Ona ne oluyor, bu ne garip iştir yâni?.” Şaşırıyor çünkü. “Yevme izin” İşte o olduğunuz “yevm”de, başta dedi ya “izâ” diye “izâ zü’l- ziletil” o “izâ”nın “yevm” olduğu anda yâni içindeki MuhaMMedî Hakikatın, Masivâ Hakikatının vücûda gelip yaşayışa çıktığı ÂNda bu ne biçim şey bir kadın doğum yapıyor..
Bir de bakıyor ki zenci çocuk doğurmuş. Simsiyah bir çocuk doğurmuş.
Bu şekilde bir hayret ve dehşet içinde bir kalış bu!.
Ya da, başka bir mahluk doğurmuş, ne oluyor böyle diyor insan.
Böyle değildi çünkü hayatta hiç öyle değildi. “zilzâl”den önce.
Ama bu “zilzal”ın başında özellikle belirttim ki, bu öyle bir şeydir ki hattın bağlanmış olması lâzım.
Ze’l..Zi’l..Zü’l..”, “BİZ-BİR-İZ!” olması lâzım.

kebÂNla ampulün arasında hiç bir şey kalmaması gerekir.
“Efendim hatlar vardır, trafolar vardır”, vardır da tümünün açık olması lâzım. ''Zi’l- zâl'' budur çünkü.

İşte bu “yevme izin” bu hal olduğunda bu “yevm” yaşandığında “yevm”i kıyamet gibi “yevm”i bugün gibi “yevm”i bayram gibi her neyse, bu “yezme izin” olduğunda, “tuhaddisu”: “Haber verir, bahseder, anlatır.” “ahberaha
Kime anlatıyor?
Cezbedeni, cezâ olan beden, patlayan beden kendisine anlatır. “Yevme izin tuhaddisu ahbârehâ” kendi haberlerinin kendisi bahseder, anlatır..
Hadiseyi, “tuhaddisu” Bahsetmek ama hadiseyi anlatmak..

Nasıl anlatılır hadise?
Fiilen yaşanarak anlatılır. “Yevme izin tuhaddisu ahbârehâ” Neyi anlatacak hangi hadiseyi?.

Yevme izin tuhaddisu” hadiseyi anlatır, “ahbârehâ” onun haberlerini verir kendisine.
Neyin?.
Bu bedenin “zülzile”sinin, beden zelzelesinin. Beden zelzelesi olmadığı sürece zâten hiç bir şehâdet, gerçek şehâdet değildir.

İÇerde ne vardır?
İÇerde her şey vardır. DIŞarı çıkmadığı sürece herkesin idrar torbasında bir miktar idrar vardır. Hiç bir sorun yoktur..

Yâni Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem de olsa tertemizdir. Hakikatı MuhaMMedîyye de içeridedir.
İşte bu patlama öyle ilginç bir patlama ki her şey kendi haberini kendi verir: “Ben burdayım biliyor musun?.”
yevme izin” O izin gününde, izin günü, izin verildiği gün sahipliğin fiilen yaşandığı gün, hep biz ne anlıyoruz, biz dâimâ alçak, zavallı, muhtaç, suçlu, şu - bu şekilde bir kulluk kisvesi giydirilmiş bize. Yalvarmalarımız, tevbelerimiz, dualarımız tüm bu alışkanlığın içinde MuhaMMedî Hakikat yok olmuştur.

Hâlbuki nasıldır bu işin aslı?

İşin aslı şuydu: Kardeşim bu çocuk, çocuk! Bu çocuk büyeyecek, 18 yaşına kadar adam gibi bakarsak Musa aleyhi’s-Selâm olacak. Bakmazsak bal gibi de firavun olacak.
İyi ama üç yaşında ikisi de. İşte bu suçludur günahkardır, şöyledir böyledir. İstediğini söylüyor. Onu MuhaMMedî; Tekemmülde, Mükemmellikte, Mekemmillikte, Mükerremlikte, Mükerrimlikte de, Kerîm kılışta da, Kerem sahibi olmak gibi, bir de Kerîm kılışta.
Eeee sana birisi bir ceryan bağladıysa bunu kitlemek değil mesele!.

Mesele nedir?.

Bir başkasına direk olmaktır. Ve bu zincir böyle yürür zâten.
BİZ-BİR-İZ!.” ZİNCİRi böyle bileşikler gibi kol atar gider.. İşte o izin günü bu hadise oldu mu haberi kendisi verir. Kendi haberlerini “ahberaha” Kendi haberlerini, bakın “ahbernâ” deseydi bizim haberlerimizi, “ahberke” deseydi senin haberlerini anlatırdı.
Ahberaha” baştan beri Hakimdi, ister arz de, ister beden de, 1.incilerin 2. incilerin tümünü diyebilirsin.
Kendi haberlerini hadise halinde anlatır..
O da çok ilginç. Anlatmak, bildirmek istiyorsa “alleme” fiili kullanır, anlatmak istiyorsa fehm etmek kullanır.
Her türlü fiil var ama buradaki haddese fiilini kullanıyor, Hadise Fiilini, Olay Fiilini, OLAYı FİİLen yaşıyor çünkü..
Bunun maSALLA vesâire ile hiç bir ilgisi yok çünkü. “Yevme izin tuhaddisu ahbârehâ” öyle bir beden sahibi bu kişi..

Kim bu?.

Bir kendi şeklen, cismen, ismen şu andaki, elini kafasına vurduğu zaman bu benim işte dediği, beden lûtfunun ne olduğunu bilen kişi bu kişi..

يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِّيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ
Resim---Yevme izin yasduru’n- nâsu eştâten li yurev a’mâlehum. (ZİLZÂL 99/6)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 21.09.2012 ZİLZÂL Suresi Cuma SOHBETi Kul İhvÂNi

Mesaj gönderen nur-ye »

''Yevme izin tuhaddisu ahbârehâ.''
Evet, bu basit bir şey değil çünkü. O kişi şu anda o bedenle ALLAHu zü’L CELÂL’in akıl bakımından bir numaralı şâhidi bir numaralı imzası, Ez-Zahir celle celâlihu, zuhuratında “Eşhedü enlâ ilâhe illâ ALLAH!.” Tüm dinin temeli budur, aslı astarı budur. ZÂHİR’in de aslı astarı budur. Öyle bir eşyâ imzası olduğunu ALLAHu zü’L CELÂL’in daha doğrusu, dizdiği zaman, o zaman ESMÂ hüviyyetini arar, BULmak ister, BÂTIN’ını yâni.

BÂTIN TAMMlayanı kim?.

BÂTINı TAMMlayan gerçekten ALLAHu zü’L CELÂL’in DOSTu, HAKk Erenler’dir. Şeksiz şüphesiz böyledir. Bundan sonra da böyle olacaktır. Bu sokaktan bir şey alır gibi, aranır bulunur gibi, o değilse bu mu? Değildir..
ALLAHu zü’L CELÂL, ne yapacaksa yapar, her ne ise denkleştirir. Edeceğini eder, insanların yapacağı tek şey SADAKAT ve SAMîMİYETte SÂBIR Ehl-i OLmaları ve HAKk'a emîn olmaları, HAKk’a güvenmeleri, kendilerinin güvenmeleri.
ALLAHu zü’L CELÂL, El Mu'min'dir.
E, bende mu'min olacaktım! Seninki meçhul, ALLAHu zü’L CELÂL’in ki sabit..
El-Emîn MuhaMMed aleyhi’s-Selâm’dır. Benim emînliğim belli değil. Benim mu'min olabilmem için El Emîn olan MuhaMMed aleyhi’s-Selâm’ın El Emîn olan ellerini ALLAHu zü’L CELÂL el nasin etsin!.
Dillerine gönüllerine gönül nâsib etsin ki El Emînde olalım ki, El Mu'minin mu'mini olalım.
El-Mu'min ALLAHu zü’L CELÂL’dir aslında, ALLAHu zü’L CELÂL’ın ESMÂsıdır.
Ama sıradan “Allah’a iman edin, Resûl’üne iman edin”, “Ettik” değildir.
Edebilmek için işte bu “Zü’l-Zi’l-Z’el” gibi bende ki Lûtfullah’ın farkına varmak, Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem’deki Lütfullah’ın farkına varmak, ALLAHu zü’L CELÂL’de ki Lûtfullah’ın farkına varmak gibi bunların anlaşılması icâb etmektedir. [/color]

بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا
Resim---Bi enne rabbeke ehvâlehâ.(ZİLZÂL 99/5)

Bi enne rabbeke ehvâlehâ” bakın şimdi: “Bi enne” “Bi” ile “enne” -mek-mak ile o fiili mastar yapar. “Enne” kesinlikle öyle yapar, yapar o işi. Ne yapar, “evhâ: vahyeder. “Bi enne”, şühesiz ki bu hadise nasıl oluyormuş, nasıl oluyor bu: ''Ne nasıl oluyor?.”[/color]

إِذَا زُلْزِلَتِ الْأَرْضُ زِلْزَالَهَا
Resim---İzâ zu’l- zileti’l- ardu zi’l- zâlehâ. (ZİLZÂL 99/1)

İzâ zu’l- zileti’l- ardu zi’l- zâlehânasıl oluyor?.

وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا
Resim---Ve ahrecetil ardu eskâlehâ. (ZİLZÂL 99/2)

Ve ahreceti’l- ardu eskâlehânasıl oluyor?.

وَقَالَ الْإِنسَانُ مَا لَهَا
Resim---Ve kâle’l- insânu mâ lehâ.: Ve insan: “Ona ne oluyor?” dediği (zaman). (ZİLZÂL 99/3)

Ve kâle’l- insânu mâ lehânasıl oluyor,

يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا
Resim---Yevme izin tuhaddisu ahbârehâ.: O gün (izin günü), (arz) haberlerini anlatacak. (ZİLZÂL 99/4)

Yevme izin tuhaddisu ahbârehânasıl oluyor?
O gün, o gün kendi haberine kendisi, hadisi olarak yaşayışını sağlayan kimmiş:

بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا
Resim---Bi enne rabbeke ehvâlehâ.: Rabbinin ona vahyetmesi ile.” (ZİLZÂL 99/5)

Bi enne rabbekeRaBB’ısıyla oluyormuş bu, şüphesiz ki; RaBB’ısıyla oluyormuş. “ehvâ” vahyeder, “lehâ” kendine kendini vahyeder. Bir insan BEDENi ve NEFSi.. Yâni, en alt ama bir numara, sorumlulukta ve şehâdette bir numara, esfelîne gelince cehennemîn zümârasındayken bir numara, en altta bir numara, her bakımdan. Bu indi, esfel-i sefilîn’den İlliyîne çıkışı, rabbından ayrıymış gibi zannedip de tekrar RaBB’ısına dönüşü, RÂHMAN’a gelişi, RaBB’ısına dönüşü, ALLAHu zü’L CELÂL’e firar edişi, bu sistemîn böyle oluşu neyle imiş?.

Bi enne rabbeke ehvâlehâ.” “Bi enne Allahate ehvalehâ” değil, “rabbeke” Kimin Rabbi?.
Senin RaBBine buyuruyor senin.

Kimin Rabbi bu?.
Kime hitâb ediyor, senin derken?

Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem Senin RaBB’ın var ya senin RaBB’ın, işte Onun ona vahyetmesi ile, “Ona
Kim?.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 21.09.2012 ZİLZÂL Suresi Cuma SOHBETi Kul İhvÂNi

Mesaj gönderen nur-ye »

Açıkça yapabildiğimiz kadarıyla ya da ALLAHu zü’L CELÂL hayırlar versin, takdiri kadar, tecellîsi kadar.
Bütün dünyayı verseler halkla uğraşmaktansa, halkın HAKk’a geçiş yolunda HAYy Hizmetçileri olmak Habibî Hizmetçileri olmak, Hakikat Hizmetçileri olmak bin kere, bin kere, bin kere daha harika bir şeydir.
Bundan daha muhteşem bir şey daha dünyada düşünülemez.. Bu bizden önce ve bizden sonra geçen ve geçecek olan insanların, bizden öncekilere sonsuz teşekkür, bizden sonrakilere ise, sonsuz şükürler gönderiyoruz.
Onların teşekkür hammaddelerini biz buradan gönderiyoruz, çünkü onların yollarını açmaya çabalıyoruz, onlara ”İZ” bırakıyoruz doğru basarak nasıl MuhaMMedî OLunuyor?.

Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem'in inancı BİLinmeden nasıl, MuhaMMedî ŞUURu BİLiniyor?
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ameli BULunmadan nasıl, MuhaMMedî NÛRu bulunuyormuş?
Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hulkunda, yaradılış ahlâkında OLmadan nasıl onun esrârında SÜRURu YAŞAnıyormuş, SıRR’larında?
Şurur’unda derken sevinç diye tercüme ediliyor ama “SûRuR” esrâr demektir, SıRRlar, iç SıRRlar.
Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hâllerini hâl içinde hâl olmadan nasıl, MuhaMMedî ONUR YAŞAnıyormuş?.

O Şeref; O Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem'in gözü oluş, kulağı oluş, dili oluş, yolu oluş, her şeyi oluş, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in adamı oluş yâni. O ONUR nasıl yaşanacak?.
O erkÂN NErede?
O İRFÂN NErede?
O EDEB NErede?.
Ve; o İLİM NErede?

Bunlar tüm bu Şahâdet Âlemîndeki arz etmeye çalıştığım insan, istediği kadar ordinaryüs profesör kadın doğum doktoru bir kadın olsun, bilmediği hiç bir şey kalmasın, hiç bir şeyi bilmeyen bir ANA dahi değildir.
Bir kere doğum yapmayan kadın değildir.
O anlatmaktadır, yaşamamıştır, ama öbürü yaşamıştır fakat fiilen anlatamayacaktır.
Bu gerçeği hiç unutmamak lâzım..

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i anlatmak başka şeydir, fiilen yaşamak başka şeydir.
Biz yaşamazsak bir defa yalancı oluruz, kendimize yalan söyleriz.
Oysa biz bu ateş cehennemi üzerinden karşıya geçtik diye bayram yapacak yerde, hani tehlikeli yolda, ya da fırtınalı denizde yolcu taşıyan gemînin görevlisi gibi biz yüz kere geldik geçtik, yüz kere geldik gittik bu yoldan..
Hatta bırak gidip gelmeyi. Cehennemîn üstüne yay gibi köprü gibi gersinler bizi ve: “Biz İbrahîm aleyhi’s-Selâm gibi cehennem üzerine köprü olup, Hanif İslamların ceNNete geçiş köprüsü MuhaMMedîleriz!” diyebilelim.. inşae ALLAH!.

Bunlar nasıl oluyormuş?.


يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِّيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ
Resim---Yevme izin yasdurun nâsu eştâten li yurev a’mâlehum: O gün nâs, müteferrık sûrette fırlıyacaklardır, amelleri kendilerine gösterilmek için(Zilzal 99/06)

O kişinin Nuh tufanı kopar. O kişinin içindeki yanar dağ patlar. Neyi var neyi yoksa fışkırır çıkar.

Ne zaman?.
Âhirette! Vallahi âhirettekine bir sözüm yok.

Eee burda ki ne zaman?
Burada bir şey yokmu!. Yapma yahu!
O zaman bu söylediklerimizin hepsi hikaye mi demek istiyorsun! Yooo öyle değil, iyi bak etrafına öyle değil!.Öyle değil!.
Yevme izin yasdurun nâsu eştâten li yurev a’mâlehum” olanlar, benim senin yahut şöyle böyle ol, yahut bunların iftihar ettikleri ya da sevindikleri şöyle böyle dedikleri şeye gülüp geçmektedir..

Neden?.

1974, 1975'lerde yâni işte 37 sene önce demek ki, Kalaycı Yahya Baba ile Salih Baba ALLAH celle celâlihu rahmet etsin, beni kafese alıp dalga geçerken işte: “Ulan çocuğa dokunma Yahya!. Daha onun Nûh Tufanı kopmamış. Anasının koyduğu adıyla duruyor, ağzı anasının sütü kokuyor, daha Nûh Tufanını bilmez şunu bilmez bunu bilmez, konuşur!.
Bende diyorum ki: “Bir de Nûh Tufanı mı kopacakmış?.”
“Haberi bile yok gördün mü?” diyor.
Biz sonra Nuh Tufanını bir kere beş kere değil, yedi kere gördük. Sizler de görüyorsunuz, farkında olun ya da olmayın.
Hayat fırtınaları, hayat, bütün bunlar işte: “Yevme izin yasdurun nâsu eştâten li yurev a’mâlehum” işleridir.
Amellerini görürler, hemen bakın şimdi;


فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ
Resim---Fe men ya’mel miskâle zerretin hayren yereh(yerehu) : Ki her kim zerre mikdarı bir hayır işlerse onu görecek(Zilzal 99/07)

fe men” diyor bak, “fe mâ” değil!..
Akıl sahibi kimse “men” olmuşsa. Ben buna çok dikkat ediyorum, mâsivâlıktan yâni, taş kaya, elma ağacı, armut ağacı, keçi, aslan, Ayşe, Ahmed şeyliğinden “men”e yâni “MennÂN” olan, yâni NÛRULLAH ve NÛR-u MÎM CEM’liğine, işte buna denir “MeN” diye.
MeN” aklı olan insana denilir.

“MeN” nedir yâni?

” dediğin zaman insan da dahil tümünü yutar. “ŞEYy” demek. Ama “MeN” dediğin zaman “Akıl Sahibleridir. İşte Akıl Sahibleri olanlar.

Aslında bu çatlayan kimdi?.

AKLın kendisiydi. Arz, marz dediğimizin tümü AKILdır.
Fe men ya’mel- miskâle”, buradaki “ya'mel” nedir?.
Yaptığı ameli, “miskâle” yâni sıkleti, ağırlığı, “zerretin” bir zerre kadar ağırlık dahi olsun, “hayren” hayra işlenmiş bir zerre dahi olsun, “yerehu” onu görür. Yine oradaki “He” harfi karnı yarık “He” harfidir, “Huve”deki “He”dir .
Her ne ki zerre kadar HAYRını görür onu.
Miskâl dediğimiz şeyin, ZeRRe dediğimiz şeyin en güzel târifi, bir yere pencereden ışık giriyorsa, baktığımız zaman o ışık hüzmesinin içinde binlerce toz zerresi görürsünüz, o kadar. Miskâl, ancak özel ışınlarda gözüken, böyle binlerce bir toz, varlık zerresi olan “yerehu” yâni onu görür. Her haberi kendisi yaşar..

Peki nasıl yapacak?.

Eee RaBBısı ona vahiy eder. RaBBısı nasıl vahyeder ona kitap mı gönderir?.
Yoo. Ya?.
RaBBısı zâten ceryÂN, ceryÂN RaBBısından yâni. Fiilen işi yapan RaBBısı zâten. orda ALLAHu zü’L CELÂL onun için buyurulmamakta ki, RABB buyurulmakta!.

Fiiliyet Esmâsının ilki nedir?

RaBBdır. Var oluş, ALLAHu zü’L CELÂL’den gayrılığın başlangıcı RuBuBiyyet ile başlar.

RaBB zâten o demek değil midir?

Yâni ZÂHİR ve BÂTIN BİLELiğinin RuBuBîyyete bağlanışı, Râhmanîyet ve Rububîyyete bağlanışı.
Râhimiyyet ->Rahmanîyyet ve Rububîyyete ve Ulûhîyyete gidiş hep bu sistemdir.
Bunun için “elhamdulillahi Rabbu’l- âlemîn”, Uluhiyet ve Rubub’iyyet gitti. “Er Rahmân celle celâlihu Er Râhîm celle celâlihu..'' geldi.
Nedir?.
Resûlîyyettir. Sorun da buradadır zâten.

Fe men ya’me’l- miskâle zerretin hayren yereh (yerehu).: Zerre kadar hayra işlediği işleri amelleri görecektir..
Fe” hemen görecektir. Ama “Ve” biraz sonradır.


وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ
Resim---Ve men ya’me’l- miskâle zerretin şerren yereh (yerehu): Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür.” (Zilzal 99/07)

Miskâl kadar ŞERRini de kesinlikle görecektir. “yerehu” gibi. Onuda görecektir..
“Hayr”, Rububîyyetin, Rızânın, Resûlîyyetle YAŞAyışa GELiş Hılkiyetidir/Ahlâkıdir..
Muazzam bir şeydir. Tüm, HAKk’ı DUYmak, HAYRa UYmak dediğimiz, hayrın tümü HabîbuLLAHa toplanır. Bu açıktır.

Eeee “Şerr” o zaman çok kötü değil midir?

ŞerreZÂHİR ve BÂTIN yahut menfi müsbet Rububîyyet İşlemlerinin şuhuda gelişidir ŞERr..

Yâni ŞeytÂN Şerr'dir, kötülükler Şerrdir amma, Rububîyyet dediğin yâni CeNNeti de CeheNNeMi de Rububîyyet yaratılması İLEdir..
“Rububîyyet” Şerr' i başlatan yâni.
Onun şuhuda gelişi demek: “İmtihan başladı” demektir. Başladı buyrun o zaman.
ALLAHu zü’L CELÂL'de buyuruyor ki: “Sen tercih et, adam öldürmeni de ben yaratacağım senin adına ve adam kurtarmanı da ben yaratacağım senin adına”
İşte “şerr” budur.
İkisinin adına yaratacak olan ALLAHu zü’L CELÂL’dir.. Sen tercih yapıyorsun. Çok açık bir imtihÂN..

”Eee ben HAYRı SEÇersem?”

Hayrı seçersen sen, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in RIZÂsındaki bir RÛŞDe ERişliği YAŞAyışlığa hılkıyet olarak çıkarırsın sen. Şeksiz, şüphesiz çıkarırsın sen.
Ahlâk olarak, hûlk olarak, hılkıyet olarak, yaradılış gibi “takk!.” diye çıkar, bunda hiç şüphe yok..
Onun için “Şerr” önceliklidir. Onun için muhaliflik önceliklidir.
Bu yüzden “ ilâhe illâ ALLAH” buyuruyor ALLAHu zü’L CELÂL. “Lâ İlâhe” demeden “İllâ ALLAH!.” diyemezsiniz, olmaz.
Önce Muhaliflik, sonra Halifelik.
Biz eskiden Halife idik, tamamda eskiden de: “Kâlû=>Belâ'' vardı..


وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---"Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevme’l- kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn (gâfilîne).: Hem RABBin Âdemoğullarının bellerinden zürriyetlerini alıp onları nefislerine karşı şâhid tutarak: «Rabbiniz değil miyim?» diye şahit gösterdiği zaman «Evet Rabbimizsin, şâhidiz !” dediler. Kıyamet günü “Bizim bundan haberimiz yoktu!” demeyesiniz”
(A'râf 7/172)

Şimdi ne var?

Ordaki Rububîyyet Tevhidini orada yaptık zâten. “Eşhedu enlâ RABB İllâ RABB” diye bir şehâdet yok. Çünkü o bitti o. Yaradılış başlarken oldu o.
Âdem halifeydi, evet doğru, cennetteydi, doğru, işte geldi..

Niye geldi?.
İşte bunlar için geldi.
”Şerr” var mıydı cennette?. “Şerr” mi işledi?
Yoo. “Şerr” i nerde peki?

Şerri” burada..

مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
Resim---"Min ecli zâlik(zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fîl ardı fe ke ennemâ katelen nâse cemîa (cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahyen nâse cemîa (cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bi’l- beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fî’l- ardı le musrifûn (musrifûne).: Bunun için İsrailoğullarına kitapta şunu bildirmiş idik: “Her kim bir kişiyi, bir kişi karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuğu olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” Andolsun ki, peygamberlerimiz onlara apaçık delillerle geldiler de sonra içlerinden bir çoğu, bütün bunların arkasından hâlâ yeryüzünde bozgunculuk ve cinâyette çizgiyi aşmaktadırlar..” (Mâide 5/32)

Kabil, Habil’i burada öldürüyor..
Burada ilk düşen kan, Habil'in kanından önce Havva Ananın kanı. Doğum kanıdır yâni.
Onun için “Şerr”, şerrin zâten seviyelenmesi bir “Hayr” dır. “Şerr” sağdan soldan gelir ve ortada seviyedendi mi “Hayr “olur.
“Sizi Allah diye diye de yoldan çıkarırlar.”
Vay anasını hiç bir taraftan gelmez diyorduk.
Sağın sağından geliyormuş meğer ALLAH celle celâlihu ile de kandırılırmışız.

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---"Yâ eyyuhen nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumu’l- hayâtu’d- dunyâ, ve lâ yegurrennekum billâhi’l- garûr (garûru).: Ey insanlar, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın şeytan, sizi Allah'ın affına güvendirerek ayartmasın” (Fâtir 35/5)

Dikkat edin “ALLAH’sızlık” ile de kandırırlar.

Ya “Hayr” nedir?
Hayr, Resûlî Rububîyyetin, Resûlullah'in yaşadığı Rububîyyetin “y” yaşayışına “iyelik” yaşayışına fiilen huluk olarak, yâni imandan öte amelden öte ahlâk olarak, hılkıyet olarak halen devam ediyor, yâni diyorlar ya “halen yürüyor” .

Ne demek?
Devamlı yürüyor?

Ne devamlı yürümesi, o hal üzere yürüyor demektir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den ne bir milim geri ne bir milim ileri, o gönül gemisinin içinde gidiyor, hareketi o gemînin içinde yürüye bilir o kadar ama gemi zâten yol alıyor. Bu ZİLZÂL Sûresi’nde bizim İNFİTÂR Sûremizin fatara'sı çatladı!

Nasıl çatlayacak işte?

Nuriye köyde bahçesine fasulye ekiyor.
Biraz sonra topraktan kafayı çıkardığı zaman kasketi var. Kasket, onun kabukları, ikiye bölünmüş, fatara olmuş.
İşte İNFİTÂR Sûresi’inde böyle bir fataranın üzerine kuruluyor. Fıtri’dir.
Tüm bu ZİLZÂL Sûresi olsun, İNFİTÂR Sûresi olsun, onların temelinin fıtrî olanı.
Eee daha ileri gideriz, daha ileri gidersen git!. Yâni daha ileri gitsen ki nere gideceksin.
Hâşâ ALLAHu zü’L CELÂL çatladı da varlığı mı yarattı diyeceksin?

De bakalım bir de öyle de ne olacak?

Öyle dersem küfür olur, en iyisi ben hani Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Nebîyyu’l- “üMMî” ye, İLK NOKTA ya, o doğurdu diyeyim, ALLAHu zü’L CELÂL doğurmaktan münezzeh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem münezzeh değil.
Bunlar daha meselelerimizin anlamadığımız yerleridir.
Halka anlatmak için söylenmiştir, doğrudur lâkin Boğaz Köprüsünü yapan mühendislerin hesapları-kitapları Boğazın Köprünün yakasına asılmış mı?

Gördün mü Barbaros?

Yoo, hatta isimleri bile yok.
Vallaha insanlar iki üç gün tâmirat yaptılar ve birbirine girdiler nereden gececeğiz diye.
Hee demek ki bu onlara lâzım değil. O lâzım olan yerlere lâzım.

Onun için isimsiz MELÂMİ bu demektir zâten.
MeLâMet” başkasından meded ummayandır.
Başkasının gözüne girmeye çalışmayandır.
Başkasının eline bakmayan, başkasının hiç bir şeyine bakmayandır.
Öyle ki o kadar bu kesin ve bence çok önemli ve şiddetle çok önemli ki.
7 sene bir şehirde yaşayacaksın ama seni tanıyan yedi kişi çıkmayacak, anlayan yedi kişi çıkmayacak.
Güzel de kardeşsim ben burada çöpçü olsam yine tanırlar..
Yooo! Sen tanınmaya sürünme, kaşınma, yol açma, kimse tanımaz!.
Sen boğaz köprüsünün giriş çıkış kapısındaki boş boğaz mısın?.
“Ey millet, benim adım Barbaros sert. Bu köprü var ya. Evet, bu köprüyü ben yaptım.”
Şimdi Sinüs Eğrisini çizeyim, yok şunu yapayım bunu yapayım.

Böyle mi diyorsun?

İşte fark bu. Gerçek MuhaMMedî MeLÂMetin farkı bu.
Onun için sese kulak ver, o RaBBına dönenlerin tümünün sesini DUYarsın, ve diyor ya orada Barbaros..
“Onlara Rabb'ları vahyeder, onlarda bal gibi duyarlar” diyor ama o işte duydukları vahiy, RaBBlarından gelen vahiy..

بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا
Resim---"Bi enne rabbeke ehvâlehâ: Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir." (Zilzal 99/05)

Bi enne rabbeke: senin Rabbinin vahyini duyarlar” dediği anda “sen” dediği Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin elini eline değdiğinde kim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile irtibatta ise elinde milyarlarca el olacak.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den burada maddî bir el arama!..
Maddî el olmayana da Hayal Adamı de. Hayal Adamı, hakikat değil. Çözememiş maddîyatı. “Ah, kahrolsun mâsivâ!.” derler.

ALLAHu zü’L CELÂL’den gayrılık, be ahmak adam, “Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH!.” diyen ALLAHu zü’L CELÂL’den gayrısı zâten!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: 21.09.2012 ZİLZÂL Suresi Cuma SOHBETi Kul İhvÂNi

Mesaj gönderen Ahmed »

BULan değil ARAmakta onladır YAKÎN GELenedek....
Ayrısı/Gayrısı her ŞEY içindedir.
Kim bunlar?
Rahmana gelmeyenler, Rabbına dönmeyenler, Allah'a firar etmeyenler!

Resim

"Fe Firru! ALLAH-a KAÇ-mak
RABB-e RucÛ SıRRın SAÇ-mak
RaHMÂN-a GEL! mek Yüreğin,
Resim Yedi Kat GÖK-lere AÇ-mak..

Fe Firru!ALLAH-a KAÇ-mak:

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) :(Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.
(Zâriyât 51/50)

RABB-e RucÛSıRRın SAÇ-mak:

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh (mardıyyeten) :dön Rabbine, sen O'ndan O senden hoşnut olarak!
(Fecr 89/28)

RaHMÂN-a GEL! mek Yüreğin:

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
Resim---İn kullu men fî's-semâvâti ve'l-ardı illâ âti'r-rahmâni abdâ(abden): Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki RAHMAN'ın huzûruna kul olarak GELmesin!.
(Meryem 19/93)

مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيب
Resim---Men haşiye'r-rahmâne bi'l-ğaybi ve câe bi kalbin munîbin:görmediği halde RAHMAN'dan korkup O'na yönelen bir kalple gelen kimselere.
(Kaf 50/33)

Hem buraya gelmişsin adam kılığında aklın fikrin var, hem de Allah'ın Nuruyla; ASLında O’nun ağzıyla, kulağıyla, eliyle, ayağıyla, aklıyla, fikriyle sana verilen lûtufların tümüne bir de diyorsun ki: "Ah, şöyle olsun böyle olsun!"
Bunlara hiç hacet yok. Sen, sen öyle yapma! Sen en iyisi şu ÖZündeki kalbindeki Tevhid Tohumunun patlamasına müsaade et kendinde!
Doğuracağın çocuğu görürsün. Ve sana çocuk İsa Aleyhisselam gibi Rabbından vahyeder merak etme!
Sendeki, sana vahyi/ilhamı duyarsın ve duyduğun ses burdan Keban’a kadar cümle elektrik direklerinin sesidir…

O, işte benim Münir Derman Hocam var, öteki var, beriki var, tamam anladım anladım hepsi hepsi de BİZ BİR-İZ İZindeler.
Ancak şahsî şirketleşmişler ise; "ama öteki" geç ordan! "şu şöyle" geç oradan..
BİZim direklerin hiçbirisi, değil o direkler.. Peygamberlerin dâveti "lâ nuferriku beyne ahadin min rusulih"dir:

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim---Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr(masîru): Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler.” (Bakara 2/285)

BİZim direklerimiz ''Nurun Alâ Nur''durlar dizi dizi.. el ele.. el KebÂN’a.. BİZ BİR-İZ TaMMlanmış TÜMMülü.. Hakikat-ı MuhaMMediyye GÜLLeri..
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: 21.09.2012 ZİLZÂL Suresi Cuma SOHBETi Kul İhvÂNi

Mesaj gönderen Ahmed »

Başka ANlayış ve dava sadece soytarıların işidir.
"Benim şeyhim, senin şeyhini döver" falan feşmekan, onlar tanımayanların işidir.
Yoksa "lâ nuferriku beyne ahadin min rusulih" asla farkettirmeyiz “min rusulih” neden?
Nasıl farkettirelim ki yani?
Ne var canım, işte falan bataklıktan geçen elektrik direği de yıkılıversin!”;
Öyle değil yavrucuğum. Bırak yıkılmayı bir milim, bir milim gitse sistem bozulur.
Onun içindir ki “Bi enne rabbeke evhalahe” da bütün EREN eli vardır.

بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَى لَهَا
Resim---Bi enne rabbeke ehvâlehâ: Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir”. (Zilzâl 99/5)

Onun için “rabbeke” dir. “Bi enne rabbukum: onların rabbları onlara vahyeder!” buyurmuyor. “Rabbeke” Senin rabbin ya MuhaMMed Aleyhisselam!
Zilzâl Sûresi, bu başlarken başlıyor.
Zilzâl dan kasıt nedir, Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin irfanı ve Kâmilin, Ehl-i Beyt Aleyhisselam tenlerinin edebi ancak bu nefiste bu bedende bu patlamayı yaptırır, zilzâl-zelzele yaptırır zaten.
ALLAHu ZÜ’L CELÂL’in ELi Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in elindedir, elidir.
Başta, sonda da, BİZe gelirken başta, BİZden Oraya giderken de sondur.
“ALLAH celle celâluhu ağızdan münezzehtir” doğru söylüyorsun ancak, Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem RABBımızın ağzıdır. SÖZ, ALLAHu ZÜ’L CELÂL’indir, Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem hüküm koyucu değildir ama SES Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLemindir. Hayy Kur'ân-ı Kerim budur şe’ÂNda şu ÂNda ANLAyana!.
Her türlü “rabbeke” ye Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’den geçilir.
İşte böyle bir zilzâl Sûresi, böyle bir Muhteşemlik, Mübareklik, Muazzamlık, Mukaddeslik DERyÂsıdır.
Hakikaten, insan hayretler içinde kalıyor. Her okuduğumuzda yeni bir zevk duyuyoruz, yeni bir güzellik duyuyoruz ve özellik duyuyoruz, çok şükürler olsun.
Kaç keredir ZEVK Etmişizdir bunu, ama her defasında ayrı bir ZEVK duyduk, ayrı bir haz duyduk, ayrı bir güzellik ve özellik duyduk.
Ve dikkat etmemiz gereken bir şey daha varsa o da şudur ki;

فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ
Resim---Fe men ya’mel miskâle zerretin hayren yereh(yerehu): Ki her kim zerre mikdarı bir hayır işlerse onu görecek(Zilzal 99/07)

Her patlamada önce güzellikleri “Fe men ya’mel miskâle zerretin hayren yereh” : Allah bu güzellikleri gösteriyor ve bir müddet sonra o negatiflikleri de gösteriyor.
Burdan şu da vardır: MuhaMMedi Melamette seyr-i sûluk yaparken ve tekemmül yaparken işler ilk yıllarda, ilk zamanlarda çok harika geçer Aşklar Meşkler gırla gider, ibadetler de öyledir.
Altmış yetmiş derece o Temmuz - Ağustos sıcaklarının, dışarıda yumurtayı koyup, o işçiler güneşe koyup, güneşte pişirip sofraya getirdiklerini biliyoruz. Güneşte pişiyor, o kadar sıcaklarda insan o coşkunluklar içerisinde o şeyler içerisinde 12 yıl üç ay oruç tutabiliyoruz, tutabiliyor.
Fiilen yaşadım bunları ben. Ama bugün normal orucu tutmaya nerdeyse tâkat kalmayacak hale geliyor.
O dönemlerin o muhteşemliği, o coşkuları, o akıl ermez geçişler de hep güzellikler görüyorsun, fiilen yaşıyorsun, böyle mi olacak, nasıl olacakmış bu dediğiniz sana fiilen yaşatılıyor.
Fiilen, bedenen yaşıyorsun. Hayalen falan değil. Rüya falan değil. Yakaza nın da ötesinde yaşıyorsun.
Bir daha aklına bile gelmiyor “öyle mi?” diye sen artık öyle inanıyorsun, öyle biliyorsun çünkü sen YAŞAdın onu yani!
Birisi kalkıp da Barbaros’a: “İşte Basildona gittim orda buz dağları vardı şunu bunu dese ya da ne bileyim ben çöl vardı, şu bu vardı” dese Barbaros: “ Kardeşim sen bir defa gitmemişsin oraya. Sen ismi yanlış biliyorsun ya da yanlış gitmişsin
Neden ?”
Barbaros: “Ben orada yıllarımı yaşadım. Sen neden bahsediyorsun?”.
Onun bildiği falan hikaye kalır niye?
Çünkü Barbaros, BİLmeyi- BULmayı-OLmayı geçti fiilen YAŞAdı o işi.
Ama biraz yükseldi mi insan bu YOLda daha bir dağlara çıkmak gibi biraz daha oralar sertleşir yalnızlaşır, insanlar dökülür kalır, yoldaş azalır, yol sarpa sarar, yolluk biter azalır, yolcu anasından doğduğuna pişman olur, anasından emdiği burnundan gelir, falan feşmekan.
YOLdaş, yoldaşı Allah Dostu olanlar El Eleler.
Darda kalırsa nefesi olur, sesi olur, herkesi olur, her şeyi olur, olur da olur, olur da olur.
Onun için zaten BİZ-BİR-İZ budur. Yoksa BİZ-BİR-İZ,.

Muhammed Sıddık Hocamın forumda “fitneler” e bir yazısını attım, diyor ki:
1923 yılında doğdum ben, 1929 yılında âmâ bir hafızdan hafız oldum. Bu fitneler yoktu o zaman” diyor.
Kur’ÂN kursunda Elif-Ba dan başka ne varmış, herkes çocuğunu okutur.” Kur’ÂN kursunda okutunca milletin başına bela mı et diyorsun yani. Lise de okutan adam çocuğunu okutuyor da kur’ÂN kursunda okutan adam okutamıyor mu? Ora yetimhâne, öksüz hâne mi?”
Yazmış işte bir sürü şeyler. İşte bunlar diyor İslamı çökertti, bunlar! Ne ağır şeyler söylüyor, neden söylüyor?
Çünkü MuhaMMedi YOLa aykırı da onun için söylüyor. Var mı Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de?
Yok!
Ne zaman var ?
20-30 sene önce. Şimdi artık iyice moda oldu.
Bugün de imam söylüyordu “imam hatip okulunda okuyan çocuklar için, yeni yapılan câmilerin inşaatları için yine hayrınızı istiyoruz!”
Kardeşim böyle bir usül yok. İslam dışı bir şey bu. Bu artık tamamen başka bir yere gitmiş. Bunu nerede söylüyor?
Hutbede söylüyor. Hutbe nedir?
Farzı Ayndır. Cuma namazının farzı iki rekat namaz ve Hutbedir.
Aynen Emevîlerin Ehl-i Beyte küfretmesi gibi hutbelerde, bunlar da buralarda ne yapıyor? Hutbe kadar, neden?
Neden olacak, Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in İZinde de değil de onun için.

Ebû Hüreyre radıyallâhu anh-anlatıyor: “Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allâh’a yemin ederim ki, ben bâzen açlıktan karnımı yere dayar, bâzen de mideme taş bağlardım. Birgün sahâbîlerin geçtikleri yol üzerine oturmuştum. Hazret-i Ebû Bekir uğradı. Belki beni doyurur düşüncesi ile kendisine Allâh’ın kitâbından bir âyet sordum. Cevap verdikten sonra geçip gitti, bir şey yapmadı. Sonra Hazret-i Ömer geldi. Belki beni doyurur düşüncesi ile ona da Allâh’ın kitâbından bir âyet sordum. O da cevap verdikten sonra geçip gitti, bir şey yapmadı. Daha sonra Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem benim yanımdan geçti ve beni görünce tebessüm etti. Kalbimden geçeni yüzümden anlayarak:“Ebû Hüreyre!” dedi.
Ben de: “Buyrunuz, yâ Rasûlallah!” dedim.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz: “Beni takip et.” buyurdu ve yoluna devâm etti.
Ben de peşinden yürüdüm. Hazret-i Peygamber evine girdi. Ben de girmek için izin istedim; izin verilince içeri girdim. Bir kap içinde süt buldu ve: “Bu süt nereden geldi?” diye sordu.
“Falan şahıs onu Siz’e hediye etti.” dediler.
Bunun üzerine Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem:“Ebû Hüreyre!” diye seslendi. Ben:
“Buyrunuz, yâ Rasûlallah!” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Suffe ehline git, onları bana çağır.” buyurdu.
Suffe ehli, İslâm misâfirleri idi.
Onların ne sığınacak âileleri ne malları ne de bir kimseleri vardı.
Hazret-i Peygamber, kendisine bir sadaka geldiğinde onlara gönderir, kendisi ondan hiçbir şey almazdı.
Şayet gelen bir hediye ise, onlara da gönderir, kendisi de ondan bir parça alır ve böylece gelen hediyeyi onlarla paylaşırdı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Suffe ehlini dâvet etmesi hoşuma gitmedi.
Kendi kendime: “Bu süt, Suffe ehli arasında kime yetecek ki! O sütü içerek kuvvetlenmek, herkesten çok benim hakkım. Oysa onlar geldiğinde Rasûlullah bana emreder, ben de onlara veririm; belki de o sütten bana kalmaz. Fakat Allah ve Rasûlü’nün emrine itaat etmemek de olmaz!” dedim.
Neticede onlara gittim ve kendilerini dâvet ettim. Onlar bu dâvete icâbet ederek içeri girmek için izin istediler. Kendilerine izin verildi, onlar da evde yerlerini aldılar.
Hazret-i Peygamber: “Ebû Hüreyre!” diye seslendi.
Ben: “Buyrunuz, yâ Rasûlallah!” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “(Sütü) al, onlara ikrâm et!” buyurdu. Ben de süt kabını aldım, sırayla herkese ikrâm etmeye başladım. Verdiğim kişi kanıncaya kadar içiyor, sonra kabı geri veriyor, ben bir başkasına veriyordum, o da kanıncaya kadar içiyor sonra geri veriyordu. En sonunda kabı Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e verdim. Topluluğun hepsi süte kanmışlardı. Rasûlullah kabı alıp elinde tuttu ve bana bakıp tebessüm etti. Sonra: “Ebû Hüreyre!” dedi.
Ben: “Buyrunuz, yâ Rasûlallah!” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir ben kaldım, bir de sen.” buyurdu. Ben:
Ben: “Doğru söylediniz, yâ Rasûlallah!” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Otur da iç!” buyurdular. Ben de oturdum ve içtim. Sonra yine: “Otur, iç!” buyurdu. Yine oturdum ve içtim.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz durmadan: “İç, iç!” buyuruyordu.
Sonunda ben: “Hayır, Sen’i hak peygamber olarak gönderen Allâh’a yemin ederim ki, artık içecek yerim kalmadı.” dedim.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bana ver!” buyurdu.
Kabı Rasûl-i Ekrem’e verdim, Allah Teâlâ’ya hamdetti, besmele çekti ve kalan sütü kendisi içti.”
(Buhârî, Rikâk, 17)

En son Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e verdim. O da doyasıya içti. “-Kalanı annelerinize götür” dedi. Getirdiğim gibi götürdüm sütü” rivayetini de okumuştum..
Bir mucizesi Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in.
Bu haldeyken, bunu neden söylediğini Ebu Hureyre radyallahu anh: “Bin deve bağışladım!” diyor birisi, “gelen kervanımı komple yüküyle beraber” diyor, bu develerden birini keser artık” diyor yani
Ancak bu infaklar cihad için idi...
Başkasına, Ashab-ı Sufha benimdir, benden habersiz kimse buraya bir şey getirmesin. Yiyecek içecek yok!
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından Ashâb-ı Suffa'nın maişetini/geçimini temin için bütün imkânlarım so¬nuca kadar kullanan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine gelen sadakaların tamamını, hediyelerin de büyük bir kısmını onlara verirdi.
(Ahmed, Müsned, II, 515; Buhârî,Rikûk, 17;Tirmizî, .Kıyâme, 36)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: 21.09.2012 ZİLZÂL Suresi Cuma SOHBETi Kul İhvÂNi

Mesaj gönderen Ahmed »

Bu günkü hal ne?

İZ, İZLEnmezse nasıl BİZlenecek, nasıl BİRlenecek, Allah yardım etsin cümlemize!
UYANış herkesin kendi ÖZündeki tercih ile mümkündür.
Evet beş tane Nur-yenin hatırlattığına göre ayda bir bitirdiğimiz hatimlerimiz var. Yine annesinin(2) okuduğu, Renginazın(1) okuduğu hatimleri, temmuz ve ağustos ayında bitirdiğimiz 2 hatimimiz var. Bu beş hatimin de duasını yapalım hep birlikte inşae ALLAH!

Bu sohbette ben insan içindeki kemâlâtın dışa vuruşu ve insanın hayır ve şerrini seviyelemesi bakımından gerçekten kendi özelliklerini ve güzelliklerini de görmesi, içinin İslam olması bakımından Zilzâl Sûresini öne aldım.
Sizler de düşünün önümüzdeki sohbette gene sormak istedikleriniz olursa yazalım. O konularda da kısacık ta olsa üstünde duralım.
Sanki hep böyle oldu zaten, hepsi böyle oldu. Benim bildiğim tümü böyle oldu.
Hiç ben başı rahat olan birini görmedim ömrümde, Siirt’li de dahil, Hacı Osman Efendi de dahil.
Derbentli’nin zaten esamesi okunmaz, onlar küllühum ÇİLE içinde gelip geçtiler.
Bizim de insanlarımız çeşitli ÇİLElerden geçiyorlar. Ne bileyim ben, kısa sürüyor uzun sürüyor, şu oluyor bu oluyor.
Problemler çook!. Çözülmeyenler de var, problemleri olanlar var, onun için de dualarımızı Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin duasına katalım. Bu nokta çok önemli!
El gibi dua etmeyelim, BİZ gibi dua edelim. Özden YÜREKten AK-PâK dua edelim inşae ALLAH!

Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme gönül verenlere ALLAH gönüllerinde ki güzelliklere erdirsin, DIŞ düzeni ve İÇ dengeyi de inşae ALLAH Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’de SEVİYElesin.

Eûzubillâhîmineşşeytanirracim,
Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm.
''Kul huvallâhu ehad. Allâhus samed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekun lehu kufuven ehad.'' Allahuekber..

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm. ''Kul huvallâhu ehad. Allâhus samed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekun lehu kufuven ehad.'' Allahuekber..

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm. ''Kul huvallâhu ehad: Kul HüVe Allahü Ahad.'' “Kul” de ki : O’nun hüviyeti ALLAH ve AHAD’dir. “HÜVE” yi görün orada diye söylüyorum. ''Allâhus samed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekun lehu kufuven ehad.'' Allahuekber..

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm. ''Kul e'ûzü birabbilfelak. Min şerri mâ halak. Ve min şerri ğasikın izâ vekab. Ve min şerrinneffâsâti fil'ukad. Ve min şerri hâsidin izâ hased. '' Allahuekber

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm. ''Kul e'ûzü birabbinnâsi. Melikinnâsi. İlâhinnâs. Min şerrilvesvâsilhannâs. Ellezî yüvesvisü fî sudûrinnâsi. Minelcinneti vennâs.'' Allahuekber..

Kur'ân-ı Kerimimizde 4 Sûre “KuL:De!” diye başlar.. KÂFİRÛN, İHLÂS, FELAK, NÂS Sûreleri..

ŞERİATta Kul, TARİKATte KUL, MARİFETte KUL, HAKİKATte KUL da ne diyor: “Benim dinim sana, onların dini onlara!''

لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ
Resim---Lekum dînukum ve liye dîn(dîni): zin dininiz size, benim dinim de banadır.” (kâfirûn 109/6)

Bırak Hizbullahı tercih edenler Hizbullah, Hizbuşşeytanı da tercih eden Hizbüşşeytan olsun!.
Dördüncü Kul, yukardaki… Sadakallahülazim.

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm.
''Elhamdü lillâhi rabbil'alemin. Errahmânir'rahim. Mâliki yevmiddin. İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în, İhdinessırâtel müstakîm. Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn. Âmin!.

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm.
''Elif lam mim. Zalikel kitabü la raybe fıhi hüdel lil müttekıyn. Ellezine yü'minune bil ğaybi ve yükıymunas salate ve mimma razaknahüm yünfikun. Vellezine yü'minune bi ma ünzile ileyke ve ma ünzile min kablik ve bil âhirati hüm yukınun. Ülaike ala hüdem mir rabbihim ve ülaike hümül müflihun.''

Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm.
Elhamdülillahi rabbilalemin.. Vel akibetü lil müttakin. Vela udvane illa alez zalimin.
(Âlemlerin RaBBı ALLAH celle celâluhuya hamd olsun! güzel akibet-sonuç takvâ ehli olanlara olsun ki düşmanlar ancak zâlimlerdir onlara olmasın!.)
Vessalatu vesselamu ala resülina MuhaMMedin ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ecmain.
(Salat ve selâmımız Resülümüz MuhaMMed aleyhi's-selâm üzeine, ÂiLesine, sahabalerine Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmın cümlesine olsun!)
Rabbena tekabbel minna inneke entessemi"ul alim! (Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur şüphesiz sen işitensin, bilensin.)

رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ… :
Resim---“…Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.” (Bakara 2/127)

Ve tüb ‘aleynâ yâ Mevlânâ inneke ente’t-tevvâbür-Rahîm. ( Ey Mevlâmız celle celâluhu tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.)

وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ…
Resim---“: …tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.” (Bakara 2/128)

Vehdinâ ve veffiknâ ilel-hakkı ve ilâ tarîkın müstekîm. Bi beraketil-Kur’âni’l- Azîm. (Bize Kur’âni’l- Azîm berketiyle hidayet eyle ve Sırat-ı Müstakîme Mutabık-Muvafık kıl!)
Ve bi hürmeti men erseltehû rameten lil-‘âlemîn. (âlemlere rAHMET olarak gönderdiğin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hürmetine!)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil âlemîn: (Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

Va’fü ‘annâ yâ Kerîm. Va’fü ‘annâ yâ Rahîm. (Ey Kerîm olan ALLAH celle celâluhu bizi affet! Ey Rahîm olan ALLAH celle celâluhu bizi affet!)
Vağfir lenâ zünûbenâ bi fadlike ve keramike yâ ekramel-ekramîn. ( Ey ikram edenlerin en Ekremi ALLAH celle celâluhu, günahlarımızı fazlınla, kereminle bağışla!)
Allâhümme zeyyinnâ bi zînetil-Kur’ân. (Allahım bizi Kur'ân-ı Kerim ziynetleriyle ziynetlendir!)
Ve ekrimnâ bi kerâmetil-Kur’ân. (ve bizi Kur'ân-ı Kerim ikramlarıyla ikramlandır!)
Ve şerrifnâ bi şerâfetil-Kur’ân (ve bizi Kur'ân-ı Kerim şerefiyle şereflendir!)
Ve elbisnâ bi hil’atil-Kur’ân (ve bize Kur'ân-ı Kerim kaftanını elbisemiz kıl!) .
Ve edhilnel-cennete bi şefâatil-Kur’ân (ve bizi Kur'ân-ı Kerim şefaatıyla cennete sok!)
Ve ‘âfinâ min külli belâid-dünyâ ve ‘azâbil-âhirati bi hurmetil-Kur’ân (Kur'ân-ı Kerim hürmetine tüm dünya belâlarından, âhiret azabından afiyet ver bize!).
Verham cemî’a ÜMMet-i MuhaMMedin yâ Rahîmü yâ Rahmân (yâ Rahîmü yâ Rahmân tüMM ÜMMet-i MuhaMMede rahmet et!).
Allâhümec’alil-Kur’âne lenâ fid-dünyâ karînâ (Kur'ân-ı Kerimimizi Dünyada bizim karînimiz, bizim karındaşımız kıl!).
Ve fil-kabri mûnisâ (Kabirde arkadaşımız kıl!).
Ve fil-kıyâmeti şefî’ân ve ‘ales-sırâti nûrâ (Kıyamette şefaatçımız ve Sırat sırtında NURumuz kıl!”.
Ve ilel-cenneti rafîkâ (Cennete yoldaşımız, rehberimiz kıl!). Ve minennâri sitran ve hicâbâ (8 Ateşten-cehennemden setredici perdemiz kıl!).
Ve ilel-hayrâti küllihâ delîlen ve imâmâ (tüm hayr işlerinin hepsine İmamız delilimiz öncümüz kıl!).
Bi fadlike ve cûdike ve keramike yâ Kerîm (fazlınla, cömertliğinle, ikramınla!).
Allâhümmeh-dinâ bi hidâyetil-Kur’ân (Allahım! Kur'ân-ı Kerim hidayetiyle bize hidayet eyle!).
Ve neccinâ minen-nîrâni bi kerâmetil-Kur’ân (Kur'ân-ı Kerim kerametiyle ateşten kurtuluş ver bize!).
Verfa’ deracâtina bi fadîletil-Kur’ân (Kur'ân-ı Kerim faziletiyletiyle dercelerimizi yükselt!)
Ve keffir ‘annâ seyyiâtinâ bi tilâvetil-Kur’ân ( Kur'ân-ı Kerim okumalrımız yüzü suyu hürmetine kötülüklerimizi ört!).
Yâ zel-fadli vel-ihsân ( ey Fazşlet ve ihsanın mutlak Sahibi ALLAH celle celâluhu!).
Allâhümme tahhir kulûbenâ. Vestur ‘uyûbenâ. Veşfi merdânâ. Vekdi uyûnenâ.
(Allahım! Kalblerimizi tertemiz kıl! Ayıblarmızı setr et-ört! Hastalarımıza şifâ ver! Borçlerımızı ödeme imkanı bahşet!)
Ve beyyid vücûhenâ. Verfa’ deracâtina. (Yüzlerimizi ağart! Derecelerimiz yükselt!
Verham âbâenâ. Veğfir ümmehâtinâ. (Babalarımıza merhamet et! Analarımızı bağışla!)
Ve eslih dînenâ ve dünyânâ. (Dinimizi dünyamızı islah et!)
Ve şeddid şemle a’dâina. (Düşmanlarımızın hepisini bağla!)
Vehfaz ehlenâ ve emvâlenâ ve bilâdenâ min cemî’l-âfâti ve’l-emrâdi ve’l-belâyâ. (Ehlimizi, mallarımızı ve beldelerimizi, tüm âfâtlardan-felaketlerden, hastalıklardan ve belâlardan muhafaza buyur!)
Ve sebbit akdâmenâ, ven-surnâ ‘alel-kavmil-kâfirîn. Bi hurmetil-Kur’ânil-‘azîm. (Kur'ân-ı Azîm hürmetine ayaklarımızı sabit kıl ve kefere kaviminden ve kıvamına düşmekten bizi Mansur kıl yardım et!)

وَلَمَّا بَرَزُواْ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالُواْ رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---Ve lemmâ berazû li câlûte ve cunûdihî kâlû rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne): Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.” (Bakara 2/250)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: 21.09.2012 ZİLZÂL Suresi Cuma SOHBETi Kul İhvÂNi

Mesaj gönderen Ahmed »

Allâhümme belliğ sevâbe mâ kara’nâhü. (Allahım! Sevablara yakınlık yollarımız tebliğ et aç!)
Ve nevvir mâ televnâhü ilâ rûhi seyyidinâ MuhaMMedin sallâllahü te’âlâ ‘aleyhi ve selem.( Efendimiz MuhaMMedin sallâllahü te’âlâ ‘aleyhi ve selemin Ruhuyla bizleri boya-Nurlandır Münevver kıl Ulaşımımızı SAĞla! SELL ve SALLmızı Teslimiyyet-İstikamet iştiyakımızı ULAştır RuH-u Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemle Salat u seLÂmımız OLsun!)
Ve ilâ ervâhi cemî’ı ihvânihî minel-enbiyâi vel-murselîn. Salevâtullâhi ve selâmühû ‘aleyhim ecma’în.
(Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin kardeşleri olan tüm Nebî ve resûllerimize de, ALLAH celle celâluhu selâmı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Selâmı cümlesinin üzerien olsun!)
Ve ilâ ervâhi âlihî ve evlâdihî ve ezvâcihî ve ashâbihî ve etbâ’ıhî ve cemîı’ zürriyyâtihî rıdvânullâhi te’âlâ ‘aleyhim ecma’în.
(Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin ÂİLesinin, evladlarının, sahabelerinin, cümle zürriyetinin ki ALLAH celle celâluhu teâlâ hepsinden razı olsun onlarında ruhuna olsun!)
Ve ilâ ervâhi âbâinâ ve ümmehâtinâ ve ihvâninâ ve ehavâtinâ ve evlâdina ve akribâinâ ve ehibbâinâ ve asdikâinâ ve esâtîzinâ ( babalarımızın, Analarımızın, kardeşlerimizin, kız kardeşlerimizin, evladlarımızın, akrabalarımızın, muhaBBet Dostlarımızın, Sadık ARKAdaşlarımızın, Üstadlarımızn da RUHlarına olsun!)
ve limen kâne lehû hakkun ‘aleynâ ve li cemî’ıl-mü’minîne vel-mü’minâti vel-müslimîne vel-müslimâti, el-ahyâi minhüm vel-emvâti. (ve kimler ki bu ÂLEMde MuhaMMedî Hakikatlarıyla yaşayıp gittilerde onlara Kur'ân-ı Kerim okumak bizim üzerimizdeki Hakları oldu ki onlar; mü’minler, hanım mü’minler, müslimanlar ve hanım müslimanların yaşayanları ve ölenlerinin de üzerine olsun!)
Yâ kâdiyel-hâcâti! Yâ mücîbed-d’avâti! ( Ey Hacetlerimizi-ihtiyaclarımızı kaza eden yerine tek getiren! Ey dualarımıza icabet edip karşılığını veren!
İstecib du’âenâ bi rahmetike yâ erhamer-râhimîn. (Dualaırımızı RAHMetinle karşıla-kabul buyur Ey yâ Erhame’r- Râhimîn ALLAH celle celâluhu!)
Sadakallahu’l-Azîm!.

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ
Resim---Subhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yasifûn(yasifûne): Üstünlük ve güç (izzet) sahibi olan senin Rabbin, onların nitelendirdiklerinden yücedir.(Sâffât 37/180)

وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ
Resim---Ve selâmun alel murselîn(murselîne): Gönderilmiş (peygamber)lere selam olsun.(Sâffât 37/181)

وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---Vel hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne): Ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.(Sâffât 37/182)

ALLAHu ZÜ’L CELÂL bu Kur’ÂN-ı Kerim tilavetini yapan kardeşlerimizden razı olsun.
Onlara ebedi Rahmetler yağdırsın, kendi gönüllerindeki HAKK ve HAYR dualarını Allah celle celâluhu kabul etsin!.
İkram etmek, bağışlamak istedikleri yerlerde-kişilerin ruhlarında BİLE kılsın!.
ÜMMeti MuhaMMed sallallahu aleyhivessellemi şefaatlandırsın, faydalandırsın, nimetlendirsin!.
ALLAHu ZÜ’L CELÂL bu güzelim Kur’ÂN-ı Kerim Hatimleri yüzü suyu hürmetine gönlümüzdeki Nur-u MuhaMMedi özellikleri ve güzellikleri YAŞAmak nasib etsin!.
ALLAHu ZÜ’L CELÂL ÜMMet-i MuhaMMedle beraber gençlerimize hepimize cümlemize;
Hayırlı İŞ-ler, helâl AŞ-lar, sâlih-sâliha EŞ-ler, MuhaMMedi BAŞ-lar nasib etsin!.
Ve gelecek nesillerimizi sâlih nesiller kılsın!. Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin HASBİ HİZMET inde kılsın inşae ALLAH!
Allah Celle Celâluhu geçenlerimizi ve geçmişlerimizi bağışlasın, geleceğimizi ve geleceklerimizi HAKK ve HAYRda RIZAsında kılsın, şu AN da BİZ i Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin Şâhidi ve Eş-Şehid olan ALLAHu ZÜ’L CELÂL ZÂT’ının şâhidi kılsın!.
Geçmiş günahlarımızı, eksiklerimizi bağışlasın ve Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin Tevbe İstiğfarında BİZ i BİR etsin!
Gelecek HAKK ve HAYR dualarımızı Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin, Kur’ÂN-ı Kerimimizin yüreğindeki dualarla BİZ i BİR etsin!
Şu ANlarımızın daima Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin Ravzasında Rızasında kılsın!
Son nefeslerimizde şehadetimizi: “Eşhedü enne MuhaMMede’r- Resulullah” nefesinden, sesinden BİZ-BİR-İZ HERKESinden ve HERŞEYinden inşae Allah-u Rahman: “Eşhedü en lâ ilâhe illâ Allah ve eşhedü enne MuhaMMede’r Resulullah” ŞEREFiyle, Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLemimizin yüreklerinde YAŞArken can ceNNetlerine girebilmeyi nasib etsin inşae Allah-u Rahman!
Allah Celle Celâluhu darda zorda ve anlatılmaz çile ve sıkıntı içinde olan müslümanlara ferec-çıkış-çözüm versin!.
Allahümme islah ÜMMet-i MuhaMMed aleyhi's-selâm!
Allahümme ferec ÜMMet-i MuhaMMed aleyhi's-selâm!
Allahümme irham ÜMMet-i MuhaMMed aleyhi's-selâm! Rahmeten AMMeh!
Allahümme SALLi ve SELLim! Ya ALLAH celle celâluhu bizim salat ve selamımızı Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin Ümmetine ferec olarak, Allah’a SALL ve SELAMETte kılsın inşae ALLAH! Ve umumen hepsine rahmet etsin, Allahümme ıslah-ı Ümmet-i MuhaMMed SALLallahu aleyhi ve SELLem, Allahümme ferice an Ümmet-i MuhaMMed SALLallahu aleyhi ve SELLem, Allahümme irham, rahmete ammen kılsın umumen..
Eşhedü en lâ ilâhe illâ Allah ve eşhedü enne MuhaMMede’r Resulullah
HAKKta ve HAYRda ve RIZAsında Kılsın, inşae ALLAH!

Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) , ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim

Subhâneke Allahümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke! Estağfirruke ve etevbileyke!


Es seLÂMu aleyküm!..
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: 21.09.2012 ZİLZÂL Suresi Cuma SOHBETi Kul İhvÂNi

Mesaj gönderen kulihvani »

KULLuğumuz, açıkça yapabildiğimiz kadarıyla, ya da ALLAHu ZÜ’L CELÂL hayırlar versin, takdiri kadar, tecellîsi kadar.
Bütün dünyayı verseler halkla uğraşmaktansa, halkın HAKk’a geçiş yolunda HAYY hizmetçileri olmak habibî hizmetçileri olmak, hakikat hizmetçileri olmak bin kere, bin kere, bin kere daha harika bir şeydir..
Bundan daha muhteşem bir şey daha dünyada düşünülemez. Bu bizden önce ve bizden sonra geçen ve geçecek olan insanların, bizden öncekilere sonsuz teşekkür, bizden sonrakilere ise sonsuz şükürler gönderiyoruz.
Onların teşekkür ham maddelerini biz buradan gönderiyoruz, çünkü onların yollarını açmaya çabalıyoruz, onlara “İZ” bırakıyoruz doğru basarak nasıl “MuhaMMedî OL!.”unuyor?.

Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem'in inancı BİLinmeden nasıl MuhaMMedî ŞUURu biliniyor?.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ameli BULunmadan nasıl MuhaMMedî NÛRu bulunuyormuş?.
Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hulkunda, yaradılış ahlâkında OLmadan nasıl onun esrarında SÜRURU yaşanıyormuş, SıRR’larında?.
Şurur’unda derken sevinç diye tercüme ediliyor ama “Sûrur” esrâr demektir, SıRRlar, iç SıRRlar. Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hâllerini hâl içinde hâl olmadan nasıl MuhaMMedî ONUR YAŞAnıyormuş?.

O Şeref; O Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem'in gözü oluş, kulağı oluş, dili oluş, yolu oluş, her şeyi oluş, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ADAMı OLuş yâni. O ONUR nasıl yaşanacak?.

O ErkÂN NErede?
O İRFÂN NErede?
O EDEB NErede?
O İLİM NErede?.

Bunlar tüm bu Şehâdet Âlemindeki arz etmeye çalıştığım insan, istediği kadar ordinaryüs profesör kadın doğum doktoru bir kadın olsun, bilmediği hiç bir şey kalmasın, hiç bir şeyi bilmeyen bir ANA dahi değildir..
Bir kere, doğum yapan kadın değildir.
O anlatmaktadır.. ama fiilen yaşamamıştır, ama öbürü yaşamıştır fakat fiilen anlatamayacaktır.
Bu gerçeği hiç unutmamak lâzım..

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i anlatmak başka şeydir, fiilen yaşamak başka şeydir..
Biz yaşamazsak bir defa yalancı oluruz, kendimize yalan söyleriz..
Oysa biz bu ateş cehennemi üzerinden karşıya geçtik diye bayram yapacak yerde, hani tehlikeli yolda, ya da fırtınalı denizde yolcu taşıyan geminin görevlisi gibi biz yüz kere geldik geçtik, yüz kere geldik gittik bu yoldan..
Hatta bırak gidip gelmeyi. Cehennemin üstüne yay gibi köprü gibi gersinler bizi ve: “Biz İbrahim aleyhi’s-Selâm gibi cehennem üzerine köprü olup, Hanif İslamların cennete geçiş köprüsü MuhaMMedîleriz!’’ diyebilelim inşae ALLAH!

Bunlar nasıl oluyormuş?.

يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِّيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ
“Yevme izin yasdurun nâsu eştâten li yurev a’mâlehum: İzin günü insanlar, amellerinin kendilerine gösterilmesi için dağınık olarak ortaya çıkacak.” (Zilzal 99/06)

O kişinin Nuh Tufanı kopar. O kişinin içindeki yanar dağ patlar. Neyi var neyi yoksa fışkırır çıkar. Ne zaman?.
Ahirette!. Vallahi âhirettekine bir sözüm yok.
Eee burda ki ne zaman?. Burada bir şey yokmu!. Yapma yahu!.
O zaman bu söylediklerimizin hepsi hikâye mi demek istiyorsun!. Yooo öyle değil, iyi bak etrafına öyle değil!.Öyle değil!.
“Yevme izin yasdurun nâsu eştâten li yurev a’mâlehum
olanlar, benim senin yahut şöyle, böyle ol, yahut bunların iftihar ettikleri ya da sevindikleri şöyle böyle dedikleri şeye gülüp geçmektedir. Neden?.
1974, 1975'lerde yani işte 37 sene önce demek ki, Kalaycı Yahya Baba ile Salih Baba Allah rahmet etsin, beni kafese alıp dalga geçerken işte: “Ulan çocuğa dokunma Yahya!. daha onun Nuh Tufanı kopmamış. Anasının adıyla duruyor, ağzı anasının sütü kokuyor, daha Nuh Tufanını bilmez şunu bilmez bunu bilmez, konuşur!.”
Ben de, diyorum ki: “Bir de Nuh Tufanı mı kopacakmış?”
Salih Baba: “Haberi bile yok gördün mü?.” Diyor..

Biz sonra Nuh Tufanını bir kere beş kere değil, yedi kere gördük. Sizler de görüyorsunuz, farkında olun ya da olmayın.
Hayat fırtınaları, hayat, bütün bunlar işte: “Yevme izin yasdurun nâsu eştâten li yurev a’mâlehum” işleridir.
Amellerini görürler, hemen bakın şimdi;

فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ
“Fe men ya’mel miskâle zerretin hayren yereh(yerehu): Ki her kim zerre mikdarı bir hayır işlerse onu görecek” (Zilzal 99/07)

“fe men” diyor bak, “fe mâ” değil!..
Akıl sahibi kimse “men” olmuşsa. Ben buna çok dikkat ediyorum, mâsivâlıktan yani, taş kaya, elma ağacı, armut ağacı, keçi, aslan, Ayşe, Ahmet şeyliğinden “men” e yani “Mennan” olan, yani NÛRULLAH ve NÛR-u MÎM Cem’liğine.. işte, buna denir “men” diye..
“men” aklı olan insana denilir. “men” nedir yani?
“Ma” dediğin zaman insan da dahil tüm varlığı-mevcudatı yutar. “şey” demek. Ama “men” dediğin zaman “akıl sahibleri”dir. İşte akıl sahibleri olanlar.
Aslında bu çatlayan kimdi?
AKLın kendisiydi. Arz marz dediğimizin tümü “AKIL”dır.
“Fe men ya’mel miskâle “, buradaki “ya'mel” nedir?
Yaptığı ameli, “miskâle” yani sıkleti ağırlığı, “zerretin” bir zerre kadar ağırlık dahi olsun, “hayren” hayra işlenmiş bir zerre dahi olsun “yerehu” onu görür. Yine oradaki “he” harfi karnı yarık “he” harfidir, “huve” deki “he” dir..
Her ne ki zerre kadar, HAYRını görür onu.
Miskâl dediğimiz şeyin, ZeRRe dediğimiz şeyin en güzel tarifi, bir yere pencereden ışık giriyorsa, baktığımız zaman o ışık huzmesinin içinde binlerce toz zerresi görürsünüz, o kadar. Miskâl, ancak özel ışınlarda gözüken, böyle binlerce bir toz, varlık zerresi olan “yere-hu” yani “onu görür.”. Her haberi kendisi yaşar. Peki nasıl yapacak?
Eee, RaBBısı ona vahiy eder. RaBBısı nasıl vahyeder ona kitab mı gönderir?.
Yoo… Ya?.
RaBBısı zâten ceryÂN.. ceryÂN, RaBBısından yani. Fiilen işi yapan RaBBısı zâten. Orda ALLAHu ZÜ’L CELÂL onun için buyurulmamakta, RaBB buyurulmakta!.

Fiiliyet Esmâsının ilki nedir?.
RaBBdır. Var oluş, ALLAHu ZÜ’L CELÂL’den gayrılığın başlangıcı RuBuBiyet ile başlar.
RaBB zâten o demek değil midir?.
Yani ZÂHİR ve BÂTIN BİLEliğinin Rububiyete bağlanışı, Râhmaniyet ve Rububiyete bağlanışı..
Râhimiyyet ->Rahmaniyet ve Rububiyete ve Ulûhiyete gidiş hep bu sistemdir..
Bunun için “elhamdulillahir Rabbu’l- âlemin”, Uluhiyet ve Rububiyet gitti.. “Er Râhman celle celâlihu Er Râhiym celle celâlihu “geldi. Nedir?
Resûliyettir. Sorun da buradadır zâten.
“Fe men ya’mel miskâle zerretin hayren yereh(yerehu) “zerre kadar hayra işlediği işleri amelleri görecektir. “Fe” hemen görecektir. Ama “Ve” biraz sonradır.

وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ
“Ve men ya’mel miskâle zerretin şerren yereh(yerehu): Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür.” (Zilzal 99/07)

Miskâl kadar ŞERRini de kesinlikle görecektir. “yerehu” gibi. Onu da görecektir.
“hayr”, Rububiyetin rızanın, Resûliyetle yaşayışa geliş hılkiyetidir.
Muazzam bir şeydir.. Tüm, HAKKı DUYmak, HAYRa UYmak dediğimiz, hayrın tümü Habibullaha toplanır. Bu açıktır.
Eeee.. “Şerr”, o zaman çok kötü değil midir?
“Şerre” ZÂHİR ve BÂTIN yahut menfi müsbet Rububiyet işlemlerinin şuhuda gelişidir ŞERR.
Yani Şeytan, Şerr'dir, kötülükler Şerrdir amma, Rububiyet dediğin yani cenneti de cehennemi de Rububiyet yaratlması iledir.
“Rububiyet” Şerr' i başlatan yani.
Onun şuhûda gelişi demek “imtihan başladı” demektir. Başladı, buyrun o zaman..
ALLAHu ZÜ’L CELÂL'de buyuruyor ki: “sen tercih et, adam öldürmeni de ben yaratacağım senin adına ve, adam kurtarmanı da ben yaratacağım senin adına” işte “şerr” budur.
İkisinin adına yaratacak olan ALLAHu ZÜ’L CELÂL’dir. Sen tercih yapıyorsun. Çok açık bir imtihÂN..

“Eee ben hayrı seçersem?”
Hayrı seçersen sen, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in RIZÂsındaki bir RÛŞDe ERişliği YAŞAyışlığa hılkıyet olarak çıkarırsın sen.. Şeksiz şüphesiz çıkarırsın sen.. İnşâe ALLAHu Teâlâ..
Ahlâk olarak, hûlk olarak, hılkıyet olarak, yaradılış gibi “takk!” diye çıkar, bunda hiç şüphe yok..
Onun için “Şerr” önceliklidir. Onun için muhaliflik önceliklidir.
Bu yüzden “lâ ilâhe illâ ALLAH” buyuruyor ALLAHu ZÜ’L CELÂL. “Lâ ilâhe” demeden, “illâ ALLAH” diyemezsiniz, olmaz!.
Önce Muhaliflik, sonra Halifelik.
Biz eskiden halife idik, tamam da, eskiden de “kâlû ->belâ “vardı.

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
“Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevme’l- kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn (gâfilîne).: Hem Rabbin Ademoğullarının bellerinden zürriyetlerini alıp onları nefislerine karşı şahid tutarak: “Rabbiniz değil miyim?” diye şahid gösterdiği zaman “Evet Rabbimizsin, şahidiz!” dediler. Kıyamet günü “Bizim bundan haberimiz yoktu!.” demeyesiniz” (A'râf 7/172)

Şimdi ne var?
Ordaki Rububiyet Tevhidini orada yaptık zâten. “Eşhedu enlâ Rabb illâ Rabb” diye bir şehâdet yok.
Çünkü o bitti o. Yaradılış başlarken oldu o..
Âdem halifeydi.. evet doğru.. cennetteydi.. doğru, ama esfeline geldi işte.
Niye geldi?.
İşte bunlar için, KuLLuk İmtihÂNı için geldi..
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön