Kul İhvani YÂ-SÎN SIRRI ŞERHi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Kul İhvani YÂ-SÎN SIRRI ŞERHi

Mesaj gönderen kulihvani »

YÂ-SÎN SIRRI

Yâ Sîn Sûremizi gönül gözlerimizle seyredelim İnşaallah..
Ölü gibi kaskatı kalblerimizi ve Sırrı sinmiş SÎNelerimizi,
"Kurân-ı Kerîmin Kalbi" buyurulan Yüce Kelâmullahla DİRİltelim İnşâallah..
Muhammedi BİZlikte
El BİRliğyle
Gönül DİRliğiyle İnşâallah..
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Mesaj gönderen gullale »

İnşallah, değerli büyüğümüz, biz okumaya niyet tutalım, umulur ki nasip olur dediğiniz gibi gönül gözlerimizle seyrederiz. Kalblerimiz dirilir belki, belki sînelerimiz inşirah eder...
Kur'an- Kerîm'in kalbi ile kalbimiz bir ola sırrına erelim inşallah.
Sizden de nasip olması için dua bekleriz...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Ya Hakikate’l- Muhammediyye, Yâ İNSAN, YâSÎN.
Sen bu Kur’ânın kalbiSÎN.
Kur’an toplamı demektir,
Bense külli şeyi seninle yarattım, küllî aklı, levhi, arşı cennet ve cehennemi, gökleri ve yerleri seninle yarattım Ya NUR.
Ben sözüm KALEM senSÎN.
Kim ki benim sözlerimi kendi kalbine yazdırmak ve oradan OKUmak isterse, bilSÎN ki Benim KALEM’im senSÎN,
Ey SÎNelerin SÎNi.
Benim Kelâm’ım seninle yazılır, ve Seninle OKU-NUR, âlet senSÎN.
O zaman beni arayan kendine KALEM ve gÖZ arasın ve sana SALL etSÎN.
Çünkü yazı senle yazılmakta YâSÎN.
Tercihini hayr olarak yapsın da sana SALL etsin, çünkü sistemin kalbi senSÎN.
Sen ki sistemin şah damarısın kalbiSÎN, Benim sıfatlarım KÛN Fe Ye KÛN sende atar, ve sende atan Benim YâSÎN.
Sen Benim SİRRım bende senin SIRRınım.




Nasıl ki bir bedenin hücrelerinde HAYY olmadan hücreler HAYYsız olur, tüm beden sistemi çöküverir, Bende rahmeten li’l- âlemin olan, Er-Rahîm Sıfatıma mazhar olan senden tecellî ederim YâSÎN.

Kim ki Hayrı tercih eder ve nefSÎNi bilmek ister, o zaman sana SALL etsin!

YâSÎN, sen ki rahmet güneşimSÎN,
Bu güneş ile aydınlanınca ancak Kalb Kur’ânı’ndan, o karanlıkta kalmış gizli harfler OKU-NUR ve KUR-ÂN’ın manası anlaşılır.
Bu “YâSÎN” ayeti anlaşılınca bu “YâSÎN” NUR-u KUR’ÂN’ın kalbinden bütün Sûrelere dağılır.
Ve o zaman OKUduklarından OKUyANLArın derileri ürperir ve kalbleri huşû’ içindedirler onlar.
Akıllarını Nakil ile bağlamışlardır.
Tüm Beden-Nefis-Kalb ve Ruh Âletleri doğru yönde işlemeye başlar.
Bu OKUnulan yazılı KUR-ÂN o zaman okuyanda can bulur ve o zaman anlayarak derler ki:


"Ya rabbena indirdiğine iman ettik ve Resûlün ardınca gittik, imdi bizi o şahidlerle beraber yaz. “Rabbena amenna bi ma enzelte vetteba'ner rasüle fektübna meaş şahidin” [Âl-i İmrân 3/53].

O zaman onların SÎNelerinde OKU-NUR o ayetlerim :

"Fakat o (Kur'ân) kendilerine ilim verilmiş kimselerin SÎNelerinde parıldayan parlak âyetlerdir ....." [Ankebut 48]

YâSÎN. Onlara de ki :
"Ve keyfe tekfürune ve entüm tütla aleyküm ayatüllahi ve fiküm Rasûlüh, ve mey ya'tesim billahi fe kad hüdiye ila siratim müstekiym: sizler ise küfre nasıl dönersiniz ki önünüzde Allahın âyetleri okunuyor, içinizde Resûlü bulunuyor? halbuki her kim Allaha sıkı tutunursa o, muhakkak bir doğru yola çıkarılmıştır." [Âl-i İmrân 3/101].

Gönül gözleri bu âyetide mi görmez YâSÎN, orda "fikum Rasûluh" dedim. İÇİNİZde Resûlü bulunuyor dedim ve onlar bundan şüphemi etmekteler, özlerinde atan Habli’l- Verid’den şüpheye mi düştüler? Neden SÎNeSÎNde saklı OL-AN a, sana SALL etmezler YâSÎN?
Senin RiSAL ettirici olduğundan şüphemi duymaktalar?
HAL bu ki :


إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِيَن
İnneke le minel mürseliyn: Emîn ol ki sen o risaletle gönderilen Peygamberlerdensin [YâSÎN 36/2].

Sen MürselSÎN, Risal ediciSÎN, âyetlerimi DUY mak ve UYmak isteyenlerin yönelmesi SALL etmesi gerekilen yer senSÎN, YâSÎN!
Çünkü :

"Tilke ayatüllahi netluha aleyke bil hakk, ve inneke le minel mürselin: İşte bunlar Allahın âyetleri, onları sana bihakkın tilâvet ediyoruz, muhakkak ki sen o gönderilen Resûllerdensin" [Bakara 2/252]."

Bizim sana bîhakkın tilâvet ettiğimizden onlar gafil oldular YâSÎN.
HÂL buki her gün namazlarında defalarca yalvararak:
“ihdinas siratim mustakiym” derler.
Neden o siratim mustakiym üzerinde ki Senin İZlerini izlemezler o zaman?


"Fakat veyl o namaz kılanlara ki Namazlarından yanılmaktadırlar" [Mâun Sûresi 4-5]

BİLmiyorlar mi ki sen: “ Bir sıratı müstakîm üzerindesin: Ala siratim müstekiym" [YâSÎN 36/4]”.

Onlara dedim ki :
"Muhammed de ancak bir Resûldür ondan evvel Resûller hep geldi geçti, şimdi o ölür veya katledilirse siz ardınıza dönüverecek misiniz? Her kim ardına dönerse elbette Allaha bir zarar edecek değil, fakat şükredenlere Allah yarın mükâfat verecek: Ve ma muhammedün illa Rasûl, kad halet min kablihir rusül, e fe im mate ev kutilenkalebtüm ala a'kabiküm, ve mey yenkalib ala akibeyhi fe ley yedurrallahe şey'a, ve seyeczillahüş şakirin " [Âl-i İmrân 3/144].

Bu âyet onlara okunduğunda bu âyetide anlamazlar, onlar düşünürlerki Resûl olur gider, o zaman risal edici gitti şimdi artık biz Kur’ân-ı okur Sünnetini yorumlar bu işi Kur'ân ı kendi kendimize okur hallederiz.
Ya öyleyse neden dininizi parça parça ettiniz, neden her grub kendisindekiyle övündünüz, bu perişan haliniz neden o zaman peki?

Bunların hepsi o ardınıza dönüvermekten, biliyormusunuz ne dir o ardınıza dönüvermek?
Nedir o “ve mey yenkalib”.
Inkilab’tır o "kilab" kulub gibidir kalbdir “in” ise şüphe etmektir, tersine gitmektir.
Resûller geldi geçti öldüler ama sizin kalbinizdeki Nur-u Mim pirizinizi Risal edici Resûlünüzden, ınkilab ederek niye tersine gittiniz de ona SALL etmediniz ya?

O daima diridir HAYYdir. O hiç ölü olur mu?
Şehidler Hayydır denilince inandınız ya, her namazda ettahiyatu okuyup, islama girerken dahi ilk söylediğiniz şehadette, şehadet edi verirken ilk şehadeti yapan asıl ve tek mutlak şehid olan Resûlullah’ın ölü olduğunu nasıl düşünürsünüz?


".......artık bir kerre aklınıza müracat etmezmisiniz?" [Yunus 16]

“Hakikaten Allah mü'minleri minnetdar kıldı zira içlerinde kendilerinden bir Resûl ba's buyurdu, onlara Allahın âyâtını okuyor, onları tezkiye ediyor, onlara kitab ve hikmet öğretiyor halbuki bundan evvel açık bir dalâl içinde idiler. Le kad mennellahü alel mü'minine iz bease fihim Rasûlem min enfüsihim yetlu aleyhim ayatihi ve yüzekkihim ve yüallimühümül kitabe vel hikmeh, ve in kanu min kablü le fi dalalim mübin" [Âl-i İmrân 3/164].”

Enfusihim denildi burda enfüslerinde bir Resûl var o Resûlden bahsedildi o daima HAYY’dir.
YâSÎN. El-Hakim olanın hikmetli Kur’anı için.
O, El-Aziz ve Er-Rahim olan Allah, sana inzal etti bunları ki duymak isteyen de senden dUYsun!
Rabbin sana kitab ve hikmet verdi ki senden bunlar OKUnsun!
O OKUR ALLAH’ın âyetini sizlere, nefislerinizi tezkiye eder, size kitabı ve hikmeti öğretir.
Siz ki :
"Veleddallin amin" dersiniz Fatiha da.
İşte sizi dalaletten cıkaracak imam-ı mubiyn de o dur.
Anlat onlara bu nu YâSÎN!..
Resim
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

En doğrusunu bilen ALLAH’ tır… Bildiğimizi düşündüğümüz… ancak O’nun Lütfu kadar olandır…
Eksik ve noksanımızdan O’nun Sonsuz Merhametine sığınırız…


Bismillahirrahmanirrahim

1 – Yâ Sîn.


• Ey, SÛRET-(im) üzere OL-AN…
• O SÛRET ki NÛR’u MÎM’dir ve ASL’ı NURULLAH’tır…
• Sen Yaratılmış KUL olarak… Muhammed (sav) olarak O NÛR’u SÎN’ende taşırsın.
• RESÛL’ üm olarak ta BİZ-ZAT ta O’nurun kendisi SEN; EY SÎN..
• SEN NÛR’ sun… SEN AKIL’ sın… ve SEN KALEM’ sin…
• SEN NÛR olarak IŞIK gibi olan DÜŞÜNCE’ SÎN… DÜŞÜNEN’ SÎN… ve DÜŞÜNÜLEN’ SÎN ve DİLE GELEN’ SÎN… İSA (as.) beşikte iken SEN’ inle konuşabildi… VE İSA (as) ; insanların ÖZ’ ünde OL’ AN’ı GÖZ’ üyle görüşleridir…



En son halimkok tarafından 11 Mar 2010, 14:25 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Diliyle YâSîn Sûresinin Fazileti:


Resim---Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Herşeyin bir kalbi vardır. Kur'ân'ın kalbi de YâSîndir. Her kim YâSîn Sûresini okursa, Allah ona bu sûreyi okuması sebebiyle Kur'ân'ı on kere okumuş kadar sevap yazar." buyurmuştur.
(Enes (ra) dan; Tirmizi, Sevabü'l-Kur'ân 7;Ahmed b. Hanbel V-26; Darimî, fedailü'l-Kur'ân, 21.)

Resim---Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Kim YâSîni bir defa okursa, Kur'an-ı iki defa okumuş gibi olur." buyurmuştur.
(Suyutî, el-Camiu's-Sagir, II, 184.)

Resim---Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Kim bir gün ve bir gecede Allah rızasmı isteyerek YâSîn okursa, bağışlanır." buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre (ra) dan; İbn-i Sünnî. Muvatta'; İbn-i Hibbân; Beyhakî.)


Resim---Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Kim bir gecede Allah'ın rızasını dileyerek YâSîn okuyacak olursa (günahları) bağışlanır" buyurmuştur.
(Süyuti el-Camiü's-Sagir, II, 184; El Hindî Kenzü’l-Ummal, I, 2690,2691; Ahmed b. Hanbel V,26 )

Resim---Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Kim her gece YâSîn Sûresini okursa küçük günahları bağışlanır.) buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre (r.a.)dan ; Beyhakî'nin Şuabü'l-îman.)


Resim---Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem"Kim Allah'ın rızasını dileyerek YâSîn okursa, geçmiş günâhları affedilir, onu ölülerinizin yanında da okuyunuz!” buyurmuştur.
(Beyhakî, Sevab'ül-Kur'ân.)

Resim---Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Ölmek üzere olanlarınıza Yâsîn okuyunuz!” buyurmuştur.
(Ma'kil bin Yesâr (r.a.)dan; Ebû Davud, Cenâiz: 20; İbni Mâce, Cenâiz: 4; Müsned, 5:26, 27.)

Resim---Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Her hangi bir ölünün yanında YâSîn okunursa, Allah ona kolaylık verir” buyurmuştur.
(İ.Suyutî ; El Hindî Kenzü’l-Ummal, XV 42186)


Resim---Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem"Kim anne ve babasının ya da bunlardan birinin kabrini cuma günü ziyaret ederek orada YâSîn okursa, Allah mutlaka o kabirde yatan kimseyi bağışlar." buyurmuştur.
(Ebû Bekr (r.a)'den ; İbni Adiyy el-Kâmil; Camius-Sagir 11,178.)
Resim
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

Sevgili dost, "kalpler ancak Allah'ı anarak huzur bulur" ayetini biraz daha dikkatli okuyacak olursak, basınç odasının yerini göreceğiz. Evet bu ayet, adına stres denen çağdaş basıncı düşürecek ilahi bir odaya, Kuran'a çağırıyor bizi. Frankestay’ın yaratığı değil, Allah'ın kulu olmak ne güzel. Ne güzel " ALLAH EN BÜYÜKTÜR" sözü...

Sevgili dost, "insan" deyince aklıma, Kuran'ın kalbi "Yasin" geliyor. "YASİN" yani "EY İNSAN"...

A.ALİ URAL-POSTA KUTUSUNDAKİ MIZIKA
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
fedai
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 142
Kayıt: 19 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen fedai »


KULİHVANIMIZ'ın "Cuma Sohbetlerindeki "Yasin Suresi ile ilgili sohbeti :


Meşhur Yâ Sîn Suresi,
Ey İnsan!
Ey yüzüp duran atomlar, kâinât, galaksiler, Ey akıl!
Yâ Sîn’nin bilmiyoruz ne olduğunu.
“Vel kur'anil hakiym”: Andolsun ki tüm bu gördüğün kelimeler, maddi manevî her şey, hakim olan hüküm sahibi olanın topladığı bir cem’dir. Kur’ân’dır, toplayandır yani şu
“İnneke le minel murseliyn” ;
Ya Muhammed Resûllullah vesselem, sen bir risalet sahibisin. Yani Allah’tan alıp Hakka götüren bağsın, ara kesittesin.
“Ala siratim müstekiym”; Senin böyle oluşun gerçekten istikameti gösterecek bir yoldur. Yani kim ki seni duydu ve uyduysa, teslim olduysa, sen istikamet gösterme yetkisi olansın.
Bugün toplumumuzda pek çok tarikat vs.lere bakıyoruz kendileri insanları köleleştirip, kendilerini kudsal ve mübarek ilan edip, akıl fikir ermeyecek şeytan oyunlarına düşmektedirler.
Muhammed Resûllullah (sav) de böyle bir şey yoktur!
Resûllullah Efendimiz gerçekten bir beyefendidir.
Çocuklar gibidir, köleler gibidir.
Hiçbir Allah’ın kuluna zerre kadar üstünlük, alçaklık hayatta olamamıştır mümkün değildir, haramdır çünkü.
Olamaz çünkü O’nda ana düstur: SEVİYEdir..
Onun için kim Muhammed Aleyhisselat-ı vesselâm-ı duymuş ve uymuşsa istikametini Muhammet Aleyhisselâm gösterecektir.
Ben peygamber aleyhisselâmın önüne bir adım geçer de namaz kılarım falan diyenler namazın dışındadır, şeytana yem olmuştur zâten o!
Bu dairenin dışındadır yani o Resûllullah Efendimizi terk etmiştir.
Mümkün değildir çünkü.
Bu Kur’ân-ı Kerim’e göre mümkün değildir,
Bu Resûllullah (sav) e göre mümkün değildir.
Bu Allah-u zül celâle göre mümkün değildir.
Kendileri bu kelimeleri kullanabilirler.
Ama korkunç bir hata yaparlar.
“Tenziylel aziyzir rahiym” : Bakın bu, “tenzilel” peyderpey inzal olmuştur. Azîz, gücü yeten ve Rahîm olan tarafından indirilmiştir.
Bu ne kadar ilginç bir şeydir ki, adeta bir çocuğun ana rahmindeki tenzili gibidir.
40 günlük oldu, 120 günlük oldu, 9 aylık oldu, 10 günü kaldı der gibi bir nurtopu gibi bir doğuştur.
23 yılda inen Kur’ân-ı Kerim gibidir, 23 yılda oturan İslamiyet gibidir.
Tenzilel, yavaş yavaş, yavaş yavaş…
Yani hazmede hazmede, doğru dürüst yani.
Efendim anladık, işte kadın hamileyim dedi.
Bir daha bunu konuşmayız. Öyle mi efendim?
Kadın öyle dedi de 9 ay 10 gün unuttu öyle mi, kitabı kapattı geçti gitti ha…
Ne gezer efendim ne alakası var.
Bu öyle basit bir şey değildir.
Tamam anladım Resûllullah (sav) buymuş, bitti mi?
Eşyada, Olayda, Zamanda ve Zannda devam etmiyor mu bu?
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sirin_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
fedai
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 142
Kayıt: 19 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen fedai »

KUL İHVANİMİZ'ın "Cuma Sohbetlerindeki "Yâ SîN’imize devam edelim İnşâallah!

“Li tünzira kavmem ma ünzira abauhum fehüm gafilun” (Yâ SîN 36/6)
Bunların bir sorunu vardır, kendinden öncekiler hakkı duyup hayra uymadıkları için, bu yüzden çocuklarını mahkûm etmemek için, babalarından aktarılanları, yanlışları, hataları çocuklara sormamak için Allahu zü’l celâlin indirdiği bir hükümdür.

“Le kad hakkal kavlü alâ ekserihim fehüm lâ yü’minun” (Yâ SîN 36/6)
Uluhiyetime “le kad,” en büyük yemin olsun ki,
“hakkal kavlü” söz hak oldu üzerlerine, çoğunun üzerlerine
“fehüm lâ yü’minun”, ne dersen de onlar inanmayacaklar.
Neden?
Onlar şerri tercih etmeyi, bâtıla inanıp şerri tercih etmeyi kararlaştırdılar.
Ne dersen de! “lâ yü’minun” inanmazlar!
Hatta âyetler var;
“Ya Muhammed kendini öldürecek misin inanmıyorlar diye!” “Sen söyle çünkü sen munzirinsin, inzar edicisin, uyarıcısın. Tebliğ edicisin, tebşir edicisin, müjdeleyicisin ve teşhid edicisin yani şahid olucusun!” dercesine..
Başka, başka yok.
Başka ne yapacaksın zaten, gerekmiyor demek istiyor Allah-ü zül celâl.
İşte bu, bunlar neden inanmıyorlar, bunu bilmemiz lâzım, çünkü biz de inanmayanlardan olabiliriz.
Bir sebep var yani.
Bu meçhul kalamaz, onun için Allahu zül celâl buyuruyor bak:
“İnne cealne fi a’nakıhim ağlalen fe hiye ilel ezkani fehüm mukmehun” (Yâ SîN 36/8)
Biz onların boyunlarına “ağlalen”, bir olta geçirdik olta .
Bu nedir?
Köy çocukları bilir, biz de biliriz, Hasan Dağı’na gelirseniz orada göreceksiniz.
Köpekler komşu köpekleri daima boğazından boğar öldürür. Köpek köpeğin boğazına saldırır ki, boğazına bir kere saldırdığı zaman sıkar öldürür onu.
Kurtlar da öyle öldürür zaten. Programları öyledir.
Bunu engellemek için kancaları olan bir çember geçirilir üzerinde çok kanca vardır.
Asla köpek oraya saldırmaz.
Bu “ağlel” i köpek kendisi takıp kendisi çıkaramaz, bir kere geçti mi boynuna tamam.
Bunu başka nasıl anlarız?
Başka, ben âcizane yazdığım o kitaplarda anlatmıştım.
Hasan Amcamın bir köpeği, tavuğun folluğuna alışmış.
Yuvarlak bir kesit küçük bir tavuk girecek kadar ama kendisi de küçük olduğu için ev köpeği, oraya giriyor yumurtaları içiyor.
Çok kıymetli bir köpek öldürmek istememekteler bu nedenle engellemek için boğazına bir sopa bağlamışlar.
Ben kendim yaşamıştım Adana da okuyordum o zaman.
Köpek oraya kafasını sokuyor ama sopa engelliyor içeri girmeyi, köpek ağlıyor, yeri göğü yıkıyor giremiyorum diye.
Neden yapıyor diye sordum da Amcamın Hanımı dediki:
“Hasan Amcan bunu öldürmek istemiyor, boğazına sopa bağladı ki içeri giremiyor, onun için ağlıyor bu da”.
“Ağlal” budur.
Çok istiyor İslam’a girmeyi, yanıyor tütüyor fakat boğazında bir engeli var. Geliyor geliyor takılıyor.
Bu iplikte bir düğüm var, bu iğneden geçmiyor Tevhid İğnesinden.
Bu var ya, bu çok yani talihsizlik mi diyeyim nasıl bir iştir ki, bu nasıl çözüm bekleyen bir düğümdür, bir bilmecedir, bir bulmacadır, insanın kendinde çözmesi gereken bir derttir. Anlatılamaz yani!

Neymiş bu?
“İnne cealne fi a’nakıhim ağlalen fe hiye ilel ezkani fehüm mukmehun” (Yâ SîN 36/8)İşte, onlar onun için çene kemiklerine dayanmış, boyunlarının altındaki bu oltadan-boyunduruktan dolayı boyunlarını aşağıya eğemezler, eğseler kancalar onlara batar, boyunduruk gerer kafalarını çünkü.
Boyunları devamlı boyundurukludur yukarıya doğru, aşağı bakmak için ayaklarının bastıkları yere somurtarak bakarlar çünkü göremiyorlar aşağıyı.
Yani bunlar kibir ehlidir. Gerçekte bunlar korkunç kibir ehlidirler.
Kendilerinden başka kâinatta hiçbir şey görmezler.
Hâşâ ne Allah görürler ne de başkasını görürler.
Böyle de yanlış bir tercihin içindedirler. Korkunç bir şey bu!
İşte bu düğümü çözmediğimiz sürece, çözülmediği sürece bu iplik bu iğneden geçmeyecek, değil deve, iplik bile geçemeyecek, hâlbuki deveyi geçirecektik güya bu delikten.

İşte böyle olursa ne olmuş?
“Ve cealna: Biz yaptık” buyuruyor Allah Teâlâ.
“Ve cealli: Ben yaptım” derdi derdi yüce Allah.
Öyle buyurmuyor, BİZ diyor, “Ve cealna”, biz yaptık, kıldık.
“min beyni eydihim sedden : önlerine bir sed yaptık.”
Sed, baraj demektir Türkçe’deki.
Türkçeye de geçmiştir sed.
Öyle bir sed yaptık ki önlerine yerden göklere kadar geleceği göremezler kardeşim.
Ne demek geleceği göremez?
Bunlar Muhammed Aleyhisselat-ı vesselamın, Kur’an-ı Kerim’in, Allah’ın dualarına iştirak edemezler.
Önlerinde korkunç bir sed vardır, hiç göremezler önlerini.
Sanki aynadan bir cam yapmışlar ön diyorsun, kendisinden başka bir şey göremiyor: “hiç ön diye bir şey yok!” diyor size. Böyle bir sed.
“Ve min halfihim sedden”
Arkalarına da bir sed yaptık.
Geçmişte ne yaptık biz, nerden gelip nereye gidiyoruz diye bir düşünce sahibi asla olamazlar.
Arkadan da hapis oldular.
Arka kilitlendi, ön kilitlendi.
Baraj içinde kaldı.
Bugün yok mu?
Bugün yaşamıyorlar mı yaşıyorlar.
O zaman ,
“fe ağşeynahüm fehüm la yübsirun”;
Başlarını “ ağşeyna’ aşağıya gaşyettik, başlarına bir torba-çuval geçirdik!
“la yubsirun” , onlar asla bugünü de göremezler.
Rica ediyorum bir düşünün,
Dünü görmeyen Muhammedi Tövbeye iştirak edemeyen,
Yarını görmeyen Muhammedi Duaya iştirak edemeyen,
Bugün yok olmuş başında bir torba var, ne güneşten haberi var, ne geceden ne gündüzden böyle bir benlik sarhoşluğu içinde.
Benlik zom uykusundaki insan Muhammedi Rızadan uzak, bugün yaşarken kimi razı ettiğinden bile habersiz, kimin uşağı olduğundan habersiz!
Şeytanın uşağı mı, Resûllullah (sav) in oğlu mu, kızı mı? Resûllullah (sav) in hâşâ uşağı olmaz.
Ya oğlu olur ya kızı olur.
Biz böyle bilir böyle inanırız.
İşte şimdi tövbesi yok, tövbe birliği BİZlikte yoksa, BİZliğe katılmamışsa, duası BİZ olmamışsa, rızası BİZ olmamışsa,
Allah aşkına bu kişi nasıl Muhammedi Şehadette BİR olacak söyler misiniz bana?
Neyin şehadetinde BİR olacak bu?
İşte hüsran buna denir.
Ömür sermayesini kâr etsin diye verdik, anayı şeytana teslim etti, ne kâr kaldı ne ana.
Cehennemin ateşi burada başladı zaten şehadetsizlik, burada iken çöktü zaten.
Bu bir ihanettir . Bu bir gaflet değildir.
Olabilir insan hali, gaflet her zaman olabilir Allah korusun, cehalette olabilir canım, Allame-i cihan olacak değiliz ya.
Hadi insan doğru giderken ayağı kayabilir, olabilir fakat ihanet etti mi ama ihanet etti mi işte o zaman külliyen gider artık.
Hainlik yaptı mı işte o zaman Allah korusun artık daha yapacak bir şey kalmaz demek istiyorum.
Allahu zü’l celâl bu âyetinde bakın önümüze bir sed gerdiğimizi söylüyor kendimize.
Allahu zü’l celâl böyle kimseye zulmetmez.
Kişi kendi önüne bir set geriyor.
BİZ diyor Allahu zü’l celâl, BİZİ duymadı ve uymadı diyor.
“İyya kenağbudü ve iyya kenastağin” demedi bu.
“semi'na ve eta'na” demedi yani.
“Yapmadı!” Ne demek yapmadı? Güneş doğmadı.
Ne oldu? Cehennem oldu, gece oldu, ne olacaktı?
İşte, geçmişte Tövbede, bugün Rızada, gelecekte Duada buluşmayınca bu kişinin bütün imtihanı, tümü kayboldu.
Neticede Şehadet sıfır. Sıfıra sıfır.
Ve hesap. “Sen kalbime bak orda görüşürüz!.”
Orda görüşürüz de, şu Kur’ân-ı Kerim’i ne zaman görüşeceğiz Allah aşkına!
Anladım orda görüşeceksin zaten herkes görüşecek.
Allahu zü’l celâl’le görüşecek hesaplaşacak da bu anayasa ne olacak?

Bu Yâ SîN’in bu âyetleri, böyle Fransızca, İngilizce hâşâ bir şarkı gibi mi okunuyor namazlarda yani?
Yâ SîN, Yâ SîN … Anladım Yâ SîN de, bakın ne diyor yalnız!
“Ve sevaün aleyhim” Onlar için aynı seviyededir
“e enzer tehum” uyandırsan da, uyarsan da
“em lem tünzirhum” ya da uyarmasan da fark etmez onlar için.
İster söyle ister söyleme fark etmez, aynı seviyededir.
Türkçe kelimeler bunlar.
“Fehum la yubsirun” Onlar inanmayacaklardır çünkü.
Neden inanmayacak bunlar?
Allahu zü’l celâl inandırmıyor mu hâşâ Allahu zü’l celâlin şerre rızası yoktur.
Hayra rızası vardır ve emri vardır.
Kuralları çok açık oynar Allahu zü’l celâlin, çok net.
Onun için Muhammed Aleyhisselatı vesselam, Resûllullah sallallahu aleyhi vesselem deyin!
Münir Hocamın bir şeyi vardı dikkat ederseniz: “Siz Resûllullah sallallahu aleyhi vesselem deyin! 3 Mim’li Muhammedi, rastgele kullanmayın, hele abdestsizseniz!”
Hele ağzınız temiz değilse,
Hele beyniniz temiz değilse,
Hele kalbiniz temiz değilse 3 tane Mim taşıyan Muhammed’e dikkat edin!
Ağız Mim’ine, Beyin Mim’ine, Kalp Mim’ine…
Çünkü Muhammed kelimesi öyle muazzam bir kelimedir.
İçinde Mahmud ve Ahmed’i cem’ eder.
Habibulullahı cem’ eder.
Tümünün ortaya çıkışı, bir bedene gelişidir, tekemmüldür, son halidir.
Ama tümünün içinde vardır o.
İşte Resûllullah sallallahu aleyhi vesselem’in kızı Fatmatü’z- Zehra annemize buyurduğu şey:
Bir sabah, sabah namazı kılıp yatmışlar Ali Efendimizle birlikte.
Resûllullah sallallahu aleyhi vesselem Efendimiz camiden çıkmış doğru gelmiş, bakmış ki sıcak orası biliyorsunuz, maşallah kızıyla damadı yatıyorlar.
Diyor ki: “Yastığımızın üzerine çöktü, oturur gibi yani.
“Fatma! Fatma!”dedi, sağ elinin iki parmağı ile mübarek gösterdi. İşaret etti böyle kırpıştırdı parmaklarını.
“Eğer kılmadıysan vallahi baban Muhammed’e güvenme!”
Sabah namazının iki rekâtını kılmadıysa diye böyle gösteriyor iki parmağıyla.
“Vallahi baban Muhammed’e güvenme!”
Vallahi ne demek?
Allah adına yemin etmektir.
Bu gerçekten hepimizin dikkat etmesi gereken bir husustur.
Hiç kimse, hiçbir canbaz tel üzerinde oyun oynayamaz.
Canbaz ne demek? Farsça oynayan demektir ‘baz’ .
Oyunbaz oyun oynayan demektir.
Canbaz canı ile oyun oynayandır.
Gösteri yapabilir fakat hatası neye mal olur canına mal olur.
Hepimiz anamızdan doğduğumuzdan beri bir telin üzerinde yürümekteyiz, onun için çocuklarımız düşmesinler diye ellerimizle, yüreklerimizle tutmaya çalışıyoruz, yetiştirmeye çalışıyoruz!
Belli bir yaşa gelince baba olarak telin üzerinde yürümeye bırakıyoruz onları.
Biz son nefese kadar yürüyoruz. Ne demek?
Her zaman, her yerde, her halde var, hazır ve nazır olan Allah Teâlâ’nın huzurunda hazır olmaya çalışıyoruz.
Zaten O hazır ve nazırdır.
Biz hazır ve nazır olduğumuzu anlamaya çalışıyoruz.
Öyle hareket etmeye çalışıyoruz.
Bu bir kölelik değildir.
Ellerim benim işimi görüyor diye benim kölem değildir.
El zaten benim elimdir yani.
Bunu çok iyi anlamamız lâzım.
Bizim Allahu zü’l celâle kulluğumuz bir kölelik değildir.
Allahu zül’l celâl zaten bizim şah damarımızdan yakındır.
Yani ben bu kadar söylüyorum.
Bizim sohbetlerimiz;
Allahu zü’l celâl için sohbetlerdir çok hamdolsun,
Resûllullah sallallahu aleyhi vesselem içindir,
Allah Dostları içindir.

Geçen bir kardeşimiz diyor du: “Hocam ne kadar çok Veli tanıdığınız var!” dedi.
Çok doğru söylüyordu.
Bu benim çok iyi bir insan oluşumdan değil.
Muhammed Aleyhisselat-ı vesselam’ın iyilerin iyisi oluşundandır.
Benim ise sadece Onu tercih etmekten başka bir işim yok, bir hünerim de yok.
Bir marifetim de yok.
Bir tek bana tanınan hakkı yerine getirdim.
O’nu tercih ettim o kadar.
Şeytanı tercih etmedim.
Elbette şeytan dostları ile olmam mümkün değildir çünkü tercihim orda değil.
Bundan doğal bir şey olamaz.
Allah’a giden yolda Allah dostlarından başkaları bulunamaz.
Şeytanın dostları da buraya adım attıkları gün Allah’ın dostlarından olurlar.
Kirli ise Habibullah Hamamında yıkanırlar.
Hastalarsa Habibullah Hastanesine götürülürler.
Kimin sırtında gider?
İşte bütün bu arz etmeye çalıştığım şeyler bir noktaya gelmemizi sağlaması lâzım.
Resûllullah sallallahu aleyhi vesselem “Allahu ekber!” demiş hayat namazı kıldırıyor.
“Kıldırıyor kardeşim de çoluk var, çocuk var, uyuyanımız var, uyurgezerimiz var, sarhoşumuz var, anamız var, babamız var, kızımız, oğlumuz var, bacımız var , var da var.
Ne yani herkes “Allahu ekber!” mi desin!”
Değil değil öyle değil.
Namazın arka sahnesi var.
Hayat sahnesinde görüyoruz.
Bizim işimiz ne ? Bizim işimiz çok basit.
Muhammed aleyhisselat ı vessalam, Resûllullah sallallahu aleyhi vesselem olarak namaz kıldırıyor.
Buraya hizmetçiyiz biz.
Elbette yani. Allahın kullarını, Allah Teâlâ adına, Resûllullah sallallahu aleyhi vesselem’in adına, hesabına ve şerefine olmak kaydıyla kendi kimlik kişiliğimizi bir tarafa itip, şeref Muhammed aleyhisselatı vesselamın şerefidir.
Bunun dışındaki şerefler şerefsizliktir.
Bu kadar basit.
Kârlar zarardır. İyiler kötüdür. Çok açıktır, nettir.

Bu bakımdan, biz kardeşlerimize dostlarımıza, can dostlarımıza, kadın olsun erkek olsun doğru, en kısa, en hızlı şekilde aktararak onların gerçekten Resûllullah sallallahu aleyhi vesselem’in güvendiği, emin olduğu, betona çaksan betonu yarıp geçen yürekler sahibi insanlar olmasını istiyoruz.
Hele bu devirde ciddi olarak ihtiyacımız var
!.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sirin_1.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

Sevgili abilerim, YASİN SIRRI ADLI YAZIYI OKUMAK İÇİN ÇOK YELTENİYORUM ANCAK GÖZLERİM ÇOK AĞRIYOR.
UZUN YAZILARIN ÇIKTISIINI ALIP OKUYORDUM (HALİM ABİNİN YAZILARI HALA DURUYOR) AMA KÜLFETLİ OLUYOR.
BENİM MERAK ETTİĞİM BU YAZILAR BAŞKA YERDE KİTAPTA YAZILIYOR MU?
HANGİ KİTAPLAR YOKSA SİZE AİT YAZILAR MI?
BENİ MAZUR GÖRÜN.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Sevgili Engin Kardeşim...

Yazdığımız yazılarda alıntı olursa bunu belirtiyoruz... O' nun dışında

yazdıklarımız GÖNLÜ' müzden yazılanlardır...

OKU- maya çalışman ne güzel...

Bunun için ZOR' lanman çok daha güzel...

Her zorlukla BİRlikte BİR kolaylık vardır...

OKU-rken GÖZ' lerin ağrırsa...

ALLAH CC. sana GÖNÜL' den OKU-tur inşallah...

Sevgiyle ve muhabbetle...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
anlamak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 546
Kayıt: 12 May 2008, 02:00

Mesaj gönderen anlamak »

RABBİM SİZDEN RAZI OLSUN. O ZAMAN OKUYACAĞIM İNŞALLAH.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/anlamak.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
ceylin
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 213
Kayıt: 15 Eki 2007, 02:00

Mesaj gönderen ceylin »

İçine düştüğün zorlukların düzelmesi ,murad ettiğin hayırlı işlerin Allah’u Teala’nın c.c inayeti ile çabucak gerçekleşmesi için aşağıdaki tarif üzere YASİN-İ ŞERİYF okunur…


Gece yarısı kalkıp güzelce abdest alırsın…2rekat hacet namazı kılarsın…Namazdan sonra ;

Aşağıdaki tertibi 7 defa tekrar edersin…

* 7 defa ESTAĞFİRULLAH EL AZIYM * namazda okunan 3 defa SALLİ ve BARİK Dua ‘ları
* 3 İHLAS 1 defa FATİHA-İ ŞERİF 121 defa YA MUCİYB YA ALLAH * 129 defa YA LATIYF okuyup sonra ;
Niyet ne ise 3 defa Cenab- Allah’a c.c dua edilerek YASİN-İ ŞERİYF hürmetine dua arz edilir… Sonra yine 3 Salli ve Barik
Duaları okunur… Sonra ;

YASİN-İ ŞERİYF okunmaya başlanır…İlk ayet olan YAASİİİN kelimesi 70 defa tekrar edilir ve sure okunmaya başlanır… Son 2 ayete gelince bu kısım 3 defa tekrar edilir…
Surenin okunması bu şekilde tmamlanınca 3 defa şu dua okunur ;


SUBHANEL MÜNEFFİSÜ AN KÜLLİ MEDYUNİN / SUBHANEL MUFERRİCU AN KÜLLİ MAHZUNUNİN / SUBHANE MEN CEAALE HAZAİNEHUBEYNEL KAAFİ VEN-NUN / SUBHANE MEN İZA ERADE ŞEY-EN , EN YEKUULE LEHU KUN FEYEKUN YA ALLAH YA MUFERRİC ,YA MUFERRİC , YA MUFERRİC FERRİC HEMMİ VE GAMMİ FERECAN ACİLAN SERİY-AAN BİRAHMETİKE YA ERHAMER-REAHİMİYNE İNNEKE ALA KÜLLİ ŞEY-İN KADİYR VE BİL İCABETİ CEDİYR…

SONRA 7 DEFA ŞU AZİMET OKUNUR…

BİSMİLLAHİR-RAHMANİR-RAHİYM , AKSEMTU ALEYKÜM EYYETÜHAL CEMATUL MUSAH-HARUNEL MUTI-UNE LİSURETİL YASİNİŞ-ŞERİYFETİL CELİYLETİ BİHAKKİ ENBİYAALLAHİ TEALA VE EVLİYAİHİ VE BİHAKKİ HALİKIKÜM EN TUİYNUNİY ALA KAZA-İ HACETİ ( burada isteğini söyle ) İCALUU KELİMETİY SARİYETEH VE KAVLİY MESMUAN VE MAKBUULAN VEKFUNİY MÜHİMMATİY VE EMÜDDÜNİY VE EIYNUNİY FİL UMURİ KÜLLİHAL KÜLLİY-YETİ VEL CÜZ-İYYETİ ( burada isteğini söyle ) BİHAKKİ SURETİL YAASİİİN VE BİHAKKİ İNNEHÜ MİN SÜLEYMANE VE İNNEHÜ BİSMİLLAHİR-RAHMANİR-RAHİYM ELVAHAN 2 EL-ACELE 2 ES-SA-ATE 2

Duruma göre bu tertibe 7 veya 14 veya 21 gün devam edersin Allah’u Teala’nın c.c inayeti ile dileğin yerine gelir defalarca tecrübe edilmiştir…
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/ucankuslar.gif[/img]
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/colyuru_1.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

fedai yazdı: Resim


KUL İHVANÎ CUMÂ SOHBETLERİ


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

BİSMİLLAHİRRÂHMANÎRRAHİM

(22 Mart 2008 tarihli sohbetin devamı)

Allahu zü’l celâl El Hayy.
Resûlullah (sav) Hayy.
Hepimiz imtihan olmaktayız.
Öyle imtihanlar olmaktayız ki, Allahu zü’l celâl Yâ Sîn Sûresinde buyuruyor işte;
Yanlış tercihler yapmayın, önünüze setler germeyin, barajlar yapmayın, göklere, arşa kadar sed çekmeyin.
Allah’la yolunuzu kapatmayın!
Muhammedi duadan ayrılmayın!
Kendinizi çelik kasalara kilitlemeyin önden, arkadan da kilitlemeyin!
Başınıza çelik kasa geçirmeyin!
Allah’ın kâinatında kendi kendinizi cehenneme hapsetmeyin!
Şeytana uşaklığa gitmeyin!
Muhammed Aleyhisselat-ı vesselâm’a sultanlığa gelin!
Çok açık, ama Allahu zü’l celâl buyuruyor ki, eğer böyle bilerek, bilinçli olarak, isteyerek, arzu ederek şeytanı tercih etmişse: “ahhh ki ne ahhh!!!”
Aynı seviyededir, artık onlara desen de demesen de onlar o yola düşmüşler.
Sen diyorsun ki: “Edirneye doğru gitme, Ankara yolu bu tarafta değil!”
O diyor ki: “Ankara Edirne’de!” diyor sana.
“Sen bilmiyorsun!” diyor.
“Ve sevaün aleyhim e enzertehüm em lem tünzirhüm la yü’minun”
Ya Resûlullah , Allahu zü’l celâl böyle buyuruyor, “sen onları uyarsan da yapmayın desen de”
“em lem tünzirhüm” uyarmasan da aynı seviyededir, fark etmez.
“la yü’minun” onlar inanmayacaklar.
“innema tünziru menittebeaz zikra ve haşiyer rahmane bil gayb, fe beşşirhü bi mağfiretiv ve ecrin kerim”
“innema “, bir gerçek var ki, nedir o?
“tünziru menittebeaz zikra” Sen ancak zikre tabi’ olanları uyandırabilirsin, uyarabilirsin!
“ve haşiyer rahmane bil gayb” bakın bakın, çok ilginç.
Sen ancak zikre, zikir nedir kardeşim?
Zikir, Peygamber Aleyhisselat-ı vesselâm’ın mübarek iki dudağından çıkan ses ve sözdür.
Kur’ân-ı Kerim’dir, Hadis-i Şerif’tir, tesbihattır, salavattır, tümü.
Bu zikre tabi’ olanlara bakın duyanları da geçti, iman edenleri de geçti bir tabi’ olmak kaldı geride.
Tabi’ olanları “ve haşiyer rahmane bil gayb” O rahman Allah ki, gayb olan yani olduğu halde gözükmeyen imtihan gereği.
Var olduğu halde gözükmeyen , kayb olmuş, gitmiş, yok olmuş, yitik değil yani.
Var Fakat gözükmeyen o Rahman’a
“ve haşiyer”
Haşyet duyan, “ittika’ korkan değil, ‘hubb’’ta seven değil, “Haşyet” saygı da duyan yani.
Yani Burak, babası 90 yaşında diyelim, bu da boksör bir vursa dört takla attırır.
Ama babası çevire çevire dövüyor da kaşını kaldıramıyor neden?
Saygıdan saygıdan.
Saygı başka şeydir çünkü saygı, sadakatin, samimiyetin ve sabrın birleştiği şeyin adıdır.
Kolay kolay yenilmez, kolay kolay yere atılmaz, çiğnenivermez, tepelenivermez ahlaksız insanlar gibi.
Yani “innema tünzirumenittebeaz zikra ‘ Resûlullah (sav) ittika edenlerle bir de kime
“ ve haşiyer rahmane bil gayb” olduğu halde Muhammed Aleyhisselâm gibi ortaya çıkıp beşeri bir bedenle gözükmeyen Allah’a tabi’ olanlar.
Yani Resûlullah’a tabi’ olanlar ve Allah’a tabi’ olanlar başka bir ifadeyle anlatılmıştır, hepsi bu kadar.
Ha zikir, Kur’ân-ı Kerim’dir , haktır .
Biz Allahu zü’l celâli de zaten Resûlullah (sav) den duyduk zikir olarak.
Kendisini görmedik, bilmiyoruz, sadece ondan duyduk yani ve uyduk.
“fe beşşirhü bi magfirativ”, bakın ne ilginçtir.
İşte sen bunları “fe beşşirhu” müjdele.
“bi magfirativ” bir bağışlanma ile.
“ve ecrin kerim” ne ilginç değil mi?
Allahu zü’l celâl buyuruyor ki, bugün bugün şimdi sen bunların geçmişlerini bir bağışlanma ile müjdele.
Geçmiştekileri “kul hakkı hariç sıfırlandı de onlara.”
Ne zaman?
Ya Muhammed seni duydular bana uydular ya.
Evet, kulluk edip de benden istediler ya!
Evet!
İşte onların geçmişinin bağışlandığını bir müjdeleyiver.
Başka “ve ecrin kerim” El Kerîm olan Allah’tan yarın onlara çok büyük bir ücret vardır.
Bugün?
Bugün söylüyor bunu zaten.
Bu ne biçim cennettir ki bugün müjdelenmiştir insan.
Geçmişin affıyla geleceğin ücret iyle bugün müjdelenmektedir.
Kim bu kimseler?
Olduğu halde gözükmeyen Rabb’a haşyet duyanlar, derin saygı duyanlar, bu eserin sahibine karşı hayranlık duyanlar, Devranda, Seyranda ve Cevlanda Hayranda kalanlar.
Neden bunu yapıyorlarmış?
Onlar zikri duydular.
Hangi zikri?
Peygamber aleyhisselat-ı vessalâmın’ın buyurduğu zikri duydular, tabi’ oldular ve bu haşyet içinde kaldılar da onları cennetle müjdele.
Evet, bakın bu da ilginç, burada, bu sayfada bitiriyoruz zaten,
“inna nahnü nuhyil mevta” biz var ya biz meftaları diriltiriz.
“Ve nektübü ma kaddemu” insanların takdim ettiklerini, gönderdiklerini keteb ederiz, yazarız, yazdırırız.
“ma kaddemu ve asarahüm” geride bıraktıkları eserlerini de yazarız.
Kendilerinin gönderdiklerini, postayla gönderdiklerini, yörük göçü gibi önceden gönderdiklerini yazarız.
Geriye bıraktıkları eserlerini de yazarız.
Biz ölüleri diriltiriz.
“Ve külle şeyin ahsaynahü fi imaminm mübiyn”
“ve külle şeyin ahsaynahü “ O Allah tek tek saymıştır.
“fi imamim mübiyn” Açık seçik beyan edilmiş bir imam biçiminde yani.
Kur’ân-ı Kerim içinde, mahfuz olan kitapta, benim, senin hepimizin alın yazısındaki kitapta, alınyazısındakini parmak iziyle okuyup da yaşadığı hayatın kitabında tek tek yazmış, saymıştır.
Kaldı ki iki tane de videoya almaktadır.
Sağ taraftakiler hayır işlerin diyelim soldakiler de sol işlerini sürekli videoya almaktadırlar.
Onun için hesap çok basit görülecektir zaten.
Araştırmaya, soruşturmaya gerek yok, bir saniye bile zaman sürmeyecektir hesap.
Onun için elleri ayakları ileride göreceğiz.
Elleri, ayakları kendi bedenleri aleyhine şahidlik yapar yani.
Çünkü ilahî sistem böyle program böyle.
İşte bütün bunlar, bu sayfada gördüklerimiz bize o kadar açık bir şekilde Yâ Sîn Sûresinin Birinci sayfası.
“Neden ölülerinize okuyun!” buyuruyor Resûlullah (sav) ?
Gidin oraya mezarların başına oturun: “ay anam vay babam!” diye ağlayın!
Anladım, anladım da bizim diri sanılan ölü ne olacak?
Meşhur Necmeddin Kübrâ Hz. büyük veliyullahtır.
Bir Allah dostu vefat etmiş, o da çok sevdiği için yaşlı zamanında cenazaye katılmış.
Bu hikaye değil, gerçek.
Varmışlar mezarlığa , hakka yürümüş hak dostunu kapatmışlar toprakla.
Devrin alafranga imamlarından birisi de çıkmış, bağırıp çağırıyor.
İşte “vah kardeşim falan oğlu falan falan! “ derken, Necmettin-i Kübrâ Hz. gülmeye başlamış derken gülme daha artmış. Etrafındakiler demişler ki: “Efendim bakın dost var düşman var, siz çok büyük bir zâtsınız burada kahkaha atarak gülüyorsunuz!”
Demiş ki: “Ya gülmeyeceğim fakat ölü güldürüyor beni”
“Ne diyor?”
“Diyor ki, Necmettin, şu başımdaki ölüyü çek başımdan!”
Talkın veren imam için söylüyor bunu “başımdaki ölü” diye.
“Şu ölüyü çek başımdan Allah aşkına!”
İşte bu mesele.
Şehâdetini diriltenler.
“Eşhedü enla ilahe illallah” sözünü Muhammed Resûlullah ağzından söyleyenler, yüreğinden söyleyenler, kulağından duyanlar, saf Muhammediler, gerçek Muhammediler.
Allaha Allah için kulu olanlar, Resûlullah (sav) i, Resûlullah (sav) olarak sayan, seven, tanıyan haysiyet sahibi gerçek Muhammediler.
Bu inançta, amelde, ahlakta, halde olanlar.
Konuyu kapatmadan bir şey söylemek istiyorum, kendim için. Bizde bir tehlike vardır.
Başkasında noksan arayan Muhammedi mükemmeliyete giremez asla.
Çünkü başkasında noksan aramak İblis Ahlakıdır.
Bu dört kişi bundan müstesnadır.
Suçlanamaz dört kişi.
Kim?
1- Baban. Kimse babayı suçlayamaz noksan aradı diye. Çünkü noksanı bulup mükemmelleştirmek onun ana görevi, babalık görevidir. Bundan dolayı kınanamaz.
2- Koca. Kimse bir hanımın beyini, hanımında noksan görüyor diye kınayamaz çünkü onun noksanlarını gidermek kendi noksanlarını gidermekten önce farz-ı ayn’dir.
3- Muhammedi Hoca. Gerçekten Resûlullah (sav) adına ve şerefine bir hizmet veriyorsa kendisine candan bağlı, samimi olan, dost olan insanların noksanlarını onlara söylemesi lâzım. Yoksa aksi takdirde çok yanlış yapar. Başka bir şey söylemek istemiyorum çok hata olur. Zaten Muhammedi değildir o. Çünkü orda önemli olan onun noksanını görmek değildir, alışkanlık bile olsa, kemikleşmiş bile olsa ne yapıp ne yapıp onu eritmesi lâzım.
Yoksa Resûlullah Efendimize gerçekte geçemez yani.
Efendim birazda zikkeli kalsın diyemeyiz yani, takılır kalır çünkü o bir yere çakılı kalır.
Affedersiniz bir atı bir yere otlasın diye zikkeliyorsunuz 500 metrede de ipi var.
Yola çıkıyoruz, herkesten önce dört nala koşuyor, ne kadar? 500 metre!
Ondan sonra?
Kurşuna dizseniz bir adım attıramazsınız çünkü arkada zikkelii kalıyor.
Zincirini koparamazsa gidemez artık.
Bitti o iş.
E hocam zincirli kalsın diyemez kimse eğer hoca hoca ise, adam da adamsa.
Bu metod Muhammedi metod değildir.
Demek ki baba, koca, hoca.
Dördüncüsü?
4- İmam. Yani devlet başındaki kişi.
Bunda da kimse kınanamaz.
O toplumun eksiğini, noksanını bulmak zaten onun görevidir ve gidermekte görevidir.
Bunun dışındakiler, başkasında noksan arıyorsa çünkü görevli değiller, gerçekten bunları Muhammedi sistem içerisinde tutmak mümkün değildir zaten girmesi de mümkün değildir, hayalen olabilir yalnız.
Mesela şimdi desek ki, hepimiz kahve içiyoruz değil mi?
Bu bir hayaldir, içen vardır ama ben içmiyorum şahsen desem boş konuşurum, kahve içmedim ama kahve içsem de hiç konuşmasaydım haktır bu.
Onun için bu “ağlal” neydi bu ağlel, bu olta?
Ne oltasıydı bu böyle?
Sadece kibir deyip geçecek miyiz ki, kibir neymiş ki ?
Onun anası ne anası?
Gitsek gitsek gitsek bu hele hele desek bir kelimeye indir bunu desek, neydi bu?
Bunu nerden bulacağız?
İblisin ağlal’ine bakacağız. İblisi iblis yapan şey neydi?
Yalan mı hayır yalan değil.
Yalanı da doğuran haseddi.
Yani insan aklının ilk kepenti, ilk düşmanı hasedi.
Eğer bir kişinin boynunda hased varsa, bu iş en sarp iştir.
Bunu kesmek için demir testeresi lâzım, bundan kurtarabilmek için.
Çünkü hased korkunç bir hastalıktır.
Kibirlilik hasedden doğar, yalancılık hasetten doğar, aklınıza ne gelirse hasedden doğar.
Hased tümünün anasıdır çünkü.
Bunu bir dipnot olarak kırmızı kalemle yazmamız lâzım hepimizin avucumuza ikide bir bakmak için.
Hased, Allahu zü’l celâlin kaderine karşı geliştir.
Yani Allahu zü’l celâlin verdiğine razı olmayıştır.
Kadere karşı oluştur.
Karşıdaki kişi için asla iyi düşünemeyiştir.
Yani ne olmuş?
BİZE giremeyiştir, BEN’ de kalıştır.
Ben kim idi?
Şeytanın tâ kendisiydi.
Biz kim idi?
Muhammed Aleyhisselat-ı vesselâmın tâ kendisiydi.
Efendim birkaç damlada donuk kalsın.
Donuk kalırlarsa ben kalırlar, ben kalırlarsa şeytan yani yem olurlar, Akdeniz’i bulamazlar demek istiyorum.
Olsun mu? Olsunsa olsun ne diyelim yani.
Buz dağları da olacak dünyada Allah böyle yaratmış, tercih edenler olacaktır.
Ama biz BİZ diye konuşuyorsak, içimizde çocukta olacak, kadın da olacak, delimiz olacak akıllandırmaya çalışacağız, hastamız olacak iyileştirmeye çalışacağız, yürüyemeyenimiz olacak, gençler var aramızda güçlü onlar omuzlayacak.
Bu yolda giderken kimse geride kalmayacak aksi taktirde BİZ olamayız yalnız.
Dökülen dökülsün kalan sağlar bizimdir, bu Muhammed (sav) in metodu değildir.
Onun için hanımlar, “Ya Resûlullah her şeyi erkeklere söylediniz söylediniz söylediniz bize de bir şey söylemiyorsunuz. Yani sen yokmuşsun gibi” böyle demişlerdi,
“Yok yok eyy hanım milleti , “Nisa Kavmi” Siz var ya şu dört şeyi yapın ben sizin kefilinizim cennetin hangi kapısından istiyorsanız buyurunuz, girin!” Neydi bunlar?
1. “Beş vakit namazınızı kılın.
2. 30 gün orucunuzu tutun.
3. Müslüman olan kocanızı razı edin yani geçim ehli olun, âsî olmayın, isyankar olmayın. Hayâsız olmayın, olmayın! Fatmatüz Zehra olun yani.
Birde eliyle mubarek ağzını, dudaklarını işaret etmiştir,
4. Ağzınıza sahip olun!
Cennetin hangi kapısını istiyorsanız, buyurun gelin!”

Nereye gitti, hani bizim camiler, hanlar hamamlar yaptırmalar, şöyle yap, böyle yap, mahalle aralarında koşmalar, o dersten bu derse, şundan şuna .
Dışarılardan sesler duyuluyor zannedersin ki burada düğün yapıyorlar.
Bu ne bu?
Hiiçç! Gürültü, uyduruk şeyler.
Neresi Resûlullah (sav) ile ilgili bunlar hiçç.
Kim çıkardı bunu? Bilmiyoruz kim çıkardı.
Ama Resûlullah (sav) değil, onu biliyoruz yalnız.
Kim diyorsa öyle değildir, buyursun bize bir tek kelime göstersin, yüreğini görelim, buyursun. Resûlullah (sav) ne dedi, ne demedi elimizde bak.
Her gün yazıyoruz, kardeşlerimiz yazıyor, hadislerin tümünü. Mesela şimdi Allah razı olsun Kutub-i Sitte olduğu gibi yayınlanmaya başlıyor.
Bir başkası başka şey yapıyor.
Niye bunlar niye yapılıyor?
Okunsun diye.
Resûlullah (sav) biz rüyada mı hadislerini duyacağız.
Niye hadislerini okumuyoruz ki, nasıl tanıyacağız. Tanımadığımız Peygamber Aleyhisselatı vesselâm’ı niye sevelim biz?
İnsan tanımadığını sever mi, bilmediğini niye sevsin yani.
Lafla seviyor bak.
Canımı veririm, saçının bir telini vermiyor bu sefer.
Bu nereye kadar gider? Hiçbir yere gitmez.
Bu bir hayaldir, ama gerçek bu değildir yalnız.
İşte bütün bu arz etmeye çalıştığımız şeylerin tümü BİZ oluşumuz , kardeşlerimizin gerçekten Muhammedi bir cemaat, bildiğimiz cemaat değil, Peygamber aleyhisselatı vesselâm’ın arkasında “Allahu ekber!”diyen cemaat.
Hepsi bir can gibi yalnız.
“Allahu ekber!” dediğinde sanki bir kişi vardı “Allahu ekber!” deyişte. “Allahu ekber!” dediler, kalkıverdiler.
“Eh sen biraz şöylesin, yapma!.”
Ne alaka kardeşim.
“Ben senden daha bilgiliyim sen az biliyorsun!”
Ne diyorsun sen kardeşim?
Biz Resûlullah (sav) dediğini yapıyoruz, hesabı Allah görecek böyle bir şey yok.
Eğer az biliyorsam, sen çok biliyorsan gel bana öğret çok bildir yani eğer istiyorsan, hizmet et yani.
Efendim ben böyle algılıyorum.
Böyle algılama.
Çünkü bu cemaatın onuruna yakışmaz.
Burasına saygısızlıktır, bana yapacağına hizmet yap!
Beni yıkma, yakma, horlama, dırlama dışlama, atma, çatma! Neden?
Neden olacak yani Hakan sen benim neyimsin ki?
Soruyorum hani dört kişiden birimisiniz?
Hayır!
O zaman bana bir şey söyleme, söyleyeceksen güzel şey söyle.
Kimin hakkı vardı?
Baba olacaktı, koca olacaktı, hoca yani öğretmen olacaktı bir de devlet başında olacaktı.
Bunun dışındakiler değil.
İşte bütün bu arz etmeye çalıştığım şeyler canlar, ben canları çok kullanırım.
Canlar nedir?
Can HAYY Esmasıdır.
CAN cisim ve maddenin birleştiği noktadaki addır.
Ruhla nefsin yapıştığı yerdir.
Kalbin ortasıdır.
Bir tarafta soyut Ruh vardır, bir tarafta somut nefs vardır.
Yani CAN cisim giydi mi olur sana bir insan, buyurunuz, sahneye çıkar.
Ya da Hacer, sahneye çıkar.
Elbisesi değişik, biri yeşil giymiş Hacer olmuş, diğeri de kırmızı giymiş ya da başka bir renk giymiş..
İçindeki içindek El HAYY celle celâlihu, nerde?
Can da.
Başka ne can var, vallahi bir tane can var, kimin canı Âdem Aleyhisselâmın canı.
Bizim bildğimiz başka can yok ötekiler, ötekiler işte Keban’dan bağlanan hatlar.
Bize kadar geldi..
Tepe tepe kullanmaktayız farkında bile olmadan..
Bir yerimizi ağrırsa CANımız hatırlarız!..
En son nur-ye tarafından 05 Nis 2009, 07:40 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

fedai yazdı:Resim


KUL İHVANÎ CUMÂ SOHBETLERİ


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

BİSMİLLAHİRRÂHMANÎRRAHİM


Biz biraz sonra burada göreceğiz yani Yâ Sîn Sûresi öyle bir sure ki,
“Ve âyetül lehüm enna hamelna zürriyyetehüm fil fülkil meşhun” (YâSîn 36/41)

Bizim bir âyetimiz daha var, “ leküm’ onlar için, “enna” Biz var ya Biz “hammelna” hamal gibi yükledik “zürriyettehum” zürriyetlerini “fil fülkil meşhun” şahane gemilere yükledik. Yapma ya!
Evet. Halim Kök, annesinin gemisinden hangi gün, hangi saatte indiği kaydında vardır.
Kızı İrem canımızında hangi gün hangi dakikada indiğini kendisi bilmektedir.
Makas yememiş dirilik, İremlerde beklemektedir kıyamete kadar makas yemeyecekleridir.
“El Hayy” Allah’taki Hay’dır ve devam etmektedir.
“Ve nefahtu”, Rahman Nefhası olarak Kur’ân bahseder.
Topraktan yarattık, Nefhamızdan üfürüverdik.
Ne biçim üfürüvermiş?!
Şah damarımızdan yakın gelen üfürük, hoş geldin, sefa geldin.
Bitmeyen nefes-soluk!
Onun için “Can” güzel kelimedir.
Allah hepimizi, hepimize lâzım ve lâyık kılsın!
Bizi Şeytanın BENlik Tuzağından uzak tutsun!
İçimizdeki Tevhid İpliğimizdeki “lâ ilâhe” düğümünü çözdürsün Allah!
“İllallah” iğnesinden geçirsin!
“Muhammede’r- Resûllullah” Tezgahında tevhidini dokusun inşallah.
Geçmişimize, Kur’ân-ı Kerim’deki tek âyet: “Ya Muhammed, sen tövbe istiğfar et, Allah senin ve mü’minlerin geçmişini affedecektir”


“Fa'lem ennehu la ilahe illellahü vestağfir li zembike ve lil mü'minine vel mü'minat vallahü ya'lemü mütekallebeküm ve mesvaküm : Bil ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. (Habibim!) Hem kendinin hem de mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.” (Muhammed 47/19)

Bir tek âyet!
Bizi de oraya mazhar etsin!
Kul hakları varsa üzerimizde onlar için BİZi ayıktırsın, BİZe onlarla helalleşmek nasip etsin!
Allahu zü’lcelâl zâten kendi haklarından vazgeçeceğini ilan edip durmaktadır sürekli bir tövbe ile.
Bu kadar basit: “Ya Rabbi kusura bakma!” desek
“Canın sağ olsun!” buyuracak.
Çok âyet var öyle.
Gelecekte bize hakkı ve hayrı versin!
Şimdi de, şu anda da razı olacağımız şeyleri ve işleri Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) in razı olduğu şeylerden-işlerden de kılsın!
Çekemeyeceğimiz yüklerden korusun!
Şeytan ve şeytanlaşmışların şerrinden, tuzaklarından, ayak kaydırmalarından, yön kaydırmalarından ve kendi içimizdeki dengesizliklerden, aile içindeki dengesizliklerden, toplumdaki ve kâinattaki dengesizliklerden korusun!
El Hayyu’l- Kayyum’un Muhammed Aleyhiselatü vesselâm’daki Dostluk Düzenine soksun hepimizi!
İç dengelrimizi Şeriat-ı Garra üzere perçinlesin!
Bunun için gereken, gözüken “Kuvvet” veya gözükmeyen potansiyel kuvvet “ Lâ havle” “velâ havle velâ kuvvete illâ billahü’l- aliyyü’l- azîm”
Gerçekten çok âli, yüce, anlatılamaz ve azîm gücü olan Allahtadır bu gözüken ve gözükmeyen güç- kuvvet!
Biz bunu kendi başımıza yapamayız!
Ne korunabiliriz, ne de iyi işler yapabiliriz.
İkisinde de “velâ havle velâ kuvvete illâ billahü’l- aliyyü’l- azîm”
İlan ediyor Allahu zü’l celâl!
“Siz bana sığının ben hallederim!” Buyuruyor, sahih hadistir bu!
“Yeter ki siz tercihinizi bir kullanın yani.
Hizbullah!
Hizbu’ş-şeytan!
Kur’ânı Kerim’deki, Muhammed Aleyhisselâm ile İblis arasında bir tercih yapın bakiiim!!!
Bak nasıl şakırdatıyorum!
Tetiğe bas, adamı öldür! Tercihini aklın ve cüz’i iardenle yap da, katil diye seni cehennemin zümerasına dünyada 3ahirette nasıl sokacağımı yaşa ve gör!” buyurur gibi..
“velâ havle velâ kuvvete illâ billahü’l- aliyyü’l- azîm” diyenin baş tacı olacağını Allahu zü’l celâlin ilân ediyor zâten.
Kişini hür tercihini açık bırakıyor.

İşte bütün bu BİZ oluşumuz, başkalarından üstünlük ya da alçaklık derdimizden gelmiyor.
Bu BİZe başkalrından yüksek olmamamızı asla sağlamaz!
Ancak böyle olamayışımız BİZe alçaklı getirir!
Biz insan gibi Muhammed Aleyhisselatü vesselâmı DUYmayı ve UYmayı arzu ediyoruz.
Bunun için bu âleme geldik, bunun için çolukla, çocukla, hayatla, elle, ayakla vesaire sorularla imtihana çekiliyoruz.
Oyunu adam gibi oynamayı istiyoruz.
Doğru oynamak istiyoruz.
Ve doğru ölmek istiyoruz, doğru dirilmek istiyoruz.
Doğru cennete gitmek istiyoruz.
Bu çok açık ve net.
Bu BİZe Allahu zülcelâlin Kur’ân-ı Kerim’deki açık emridir.
İlkokul çocuklarımız var okutun lütfen Kur’ân-ı Kerim’i, okuyacaklardır, anlayacaklardır hatta!
“Biz oyunun dışındayız!”
“Hangi oyunun?”
“Şeytan oyununun dışındayız!”
Bizim derdimiz kimseyle değildir kendimizle de değildir, nefsimizle de değildir.
Çünkü nefsimiz bizim çocuğumuz gibidir.
Hakkı ve hayrı BİZ öğreteceğiz ona!
“Ey tatmin olmuş nefis!” ne demek?
Tatmin olmuş tatmin, mutmain olmuş yani artık Allah var mı yok mu derdinden kurtulmuş, şöylesin, böylesin derdinden kurtulmuş, bütün kâinat seni övüyor da, sen “git işine “ diyor. Hepsi dese ki “ sen hiçbirşey değilsin!”
“Git işine ben Muhammed Aleyhisselatı vesselâmın sultanıyım!” diyor.
Yani iş bitmiş. Ne demek bu?
Şu demek; birisi, bütün insanlar bir Dervişe diyorlar ki: “Parmağının birisini keseceğiz senin değil o!”
O da diyor ki: “ Bu Allahın aynası olan akıl bende olduğu sürece bütün kâinattaki insanlar doğru konuşmuyor. Bu parmak benimdir kestirmiyorum!”
İşte mesele bu! Mutmain olmuş insan budur!
“Yani bu kadar insan doğru söylüyor o zaman parmaklarımın hepsini doğrayıverin be siz gelin ayağımı, bacağımı da doğrayın hadım edin mâdem!”
Bu ne demek bu?
Aklı sağlam değil demektir.
Mutmain olması mümkün değil bu aklın.
Cinnet getirmiş bir akıldır bu.
İşte nefiste böyledir.
İlahi İlim ve Muhammedî Edeb eğer satırlardan öğrenilecek olsaydı biz şu bir saatin içerisinde bütün bilgisayarı parmak başı kadar yere toplardık bilgilerini.
Ondan sonra Allahın ne ceryanı kesilir, fenafillahtan, şurdan buradan dem vururduk. Vururduk ta ne olurdu?
Hiiçç.
Sadırdan sadıradır Muhammedi Tasavvuf!
Satırtan satıra değildir!
Hiç kimsenin eline Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) bir satır yazmamıştır, yazdırmamıştır hatta!
Yaa?
Sadırdan sadıra, sadr.. sadr..sadr..
Sîneden sîneye. Elden ele, dilden dile gönülden gönüle Allah’a giden yol kıyamete kadar. Allah dostlarının yüreklerinden geçiyor Allah’a giden yol, neden geçiyor, onlar sadıktır, samimidir, sabır ehlidir.
Bu yola sabrederler, Allahu zülcelâlle olmaya, Muhammed Aleyhisselatü vesselâm’la olmaya sabır ederler.
Her zaman, her yerde ve her haldedirler.
Bu konuda emindirler, sıdıktırlar, sadıktırlar, güvenilir.
Allah onlara güvenir ki onlar da Allah’a güvenir. Onlar Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) güvenmiştir, o da onlara güvenir.
Kesinlikle 220 volt veren bir fiş bir prizle nasıl anlaşmışsa, onlar da öyle anlaşmışlardır.
Onlar iki değil BİR dir zâten. Ayrı değildir ki, BİR olan BİZ’dir onlar.
İki diyen şeytandır, o kişi dışarıdadır. O prizde değildir o.
Hikaye anlatıyordur, rüya anlatıyordur, masal anlatıyordur, korkunç bir oyundur bu.
Acı bir oyundur.
Bizim aklımıza ihanetimiz olur bu.
Çok ağır, onun için alışkanlıklara çok dikkat etmemiz lâzım.
Hased gibi kanserden de beter olan, iblisin ana ipi olan , kimin onunla bir bulaşığı varsa bir gün mutlaka imanını çeker alır, son nefeste çeker alır Allah korusun!
Bulaşığı, kokusu kalsa da yine çeker alır çünkü bu ötekileri bir günde doğuruverir.
Bir saniyede doğurur hatta.
Kibiri, garazı, öfkeyi, öteyi-böteyi birkaç dakikanın içinde doğuruverir o, çünkü anaçtır.
Hased, hased… Çare?
Çare çok basit.
Neyi hased ediyorsanız, kime hased ediyorsunuz, mesela ben Halime hased ediyorum. Neyine hased ediyorum?
Ne güzel saz çalıyor diyorum, çare şu : “Halim kardeş sen var ya sen geçen gün söylediğin türküde hiç hayalimden geçmezken, gerçekten gözümden kayan yaş sol yüzümü aşağı yukarı dudaklarıma kadar yüzümü asit gibi yakarak indi.
Böyle ağır bir acı hissettim demek istiyorum, gerçekten yani.
Ben onu Türkiye’nin en iyi sanatkarından dinleseydim bana vız gelir tırıs giderdi vallahi.
Hiç dinlemem de zâten.
Ama o kadar içinden, taaa derinden benim bana bizim bile söyleyiş biçimimizden çok samimi, çok sadık, çok saf ve gerçekten hoş, bizim sesimiz gibi geldiği için gerçekten çok muhteşem bir kelime dinliyormuşum gibi Kâinat Kur’ân’ından dinledim Halim! Bana daha çok ana sesi gibi geldi.”
Ben bunları niye söylüyorum Halim’e ?
Diyorum ki, mesela diyorum eğer Halim’e bundan dolayı hasedlik duyduysam bu duygularımı kendisine ifade ediyorum.
Ben kendi düğümümü kendim çözdüm bakın.
Halbuki ben bu düğümü bende gizleseydim kendi mikroplarını kendinde besleyen zavallı bir hasta-adam durumuna düşerdim.
Akılsız bir yaratık durumuna düşerdim.
Kendi kötülüklerimi, kendi cehennemimi, kendi içimde besliyor ve büyütüyor olurdum.
Muhammed Aleyhisselatü Vesselâm’da olmayan bir ahlâkı kendime yâr edip, gizleyerek kimden gizleniyorum?
Röntgen makinalarından mı?
Şu kâinat, NURundan halk edilenden mi gizlenmeye kalkacağınızı sanıyorsunuz?
Daha birinci kapıda zâten radar çalmaya başlar.
Siz giremezsiniz ki zâten, mümkün değil iblis ahlâkı ile buradan geçiş mümkün değil.
Say iblisin ahlâkını, iblisin ahlâkı çok ama ben anasını söyleyeyim mi size, haseddir diyorum işte.
Bunu söylüyorum demek istediğim bu.
Kötülüğün tümünü doğuran bir ana var, anaç!
İşte bu da HASEDdir!..
İşte bunu bilmemiz lâzım.
Hepinizi tenzih ederim böyle bir şeyden Allah korusun fakat bunu çok iyi bilmemiz lâzım.
Ve bende bu hastalık varsa biriniz bunu anlarsa bana merhamet göstermeniz lâzım.
Bana yardımcı olmanız lâzım.
Beni üzmeden, kırmadan, yakmadan, yıkmadan, atmadan, kesmeden, Muhammedî bir muhabbetle, Muhammedî bir merhametle, Muhammedî bir hizmetle beni Muhammedî hakikate taşımanız lâzım.
Hep beraber, aksi taktirde biz, bizim içinde ben olarak kalmış bir tas su var, içinde buz parçaları olan kap gibi oluruz. Bu yanlıştır.
Evet hepimiz bir anda erimeyiz, bir anda olamayız, çocuk var içimizde büyük var, şöyle var, böyle var.
Var ama ebedi buz mu kalacağız yani?
Muhakkak eriyeceğiz demek istiyorum.

Çünkü bu yol böyle bir yoldur.
İşte bu arz etmeye çalıştığım engelleyici şeyler hep “ağlal” dir.


“İnna cealna fi a'nakihim ağlalen fe hiye ilel ezkani fehüm mukmehun: Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır.” (YâSîn 36/8)

Olabilir, ne bileyim ben yalan söyleme hastalığı bana mikrop gibi, virüs gibi girmiştir.
Ne bileyim ben bir şeyler oluyordur, oluyorsa benim bundan kurtulmam lâzım.
İşte benim gönlümden geçenler bu zâten.
Geçen gün Nuriye kardeşimizde idik, Allah razı olsun gerçekten orada Bursa’da gördüğümüz o insanlar Mudanya’da gördüğümüz mesela Hatice Yıldız Hanımefendi, yine orda Renginaz Hanımefendi kardeşlerim.
Nuriye kardeşimiz, zâten Allah razı olsun gerçekten Allah için söylüyorum ki çok hoşuma giden günler geçirdim ve insanlarla tanıştım.
Ve gerçekten Muhammed Aleyhisselat-ı vesselâm’ın güzellik ve özelliğini taşımış insanları gördüm.
Bu devirde hele kadınlarımızın çoştuğu, taşdığı, sultanlık, annelik, ötelik-bötelik, bir takım saçmalık içinde kendilerini yok edişlerinin yanında böyle sapasağlam, Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin kızlarının taşıyacağı onurda, şerefte, haysiyette, hayâda, ahlâkta, edepte, güzelliklte ve özellikte olmaları beni şahsen çok sevindirdi, çok mutlu olduk demek istiyorum öyle olmalarından ki, bizim amacımız buydu.
Kendi Ahsen’imin nasıl cennete girmesini arzu ediyorsam şüphesiz suretle bütün bu kızlarımızın, bütün bu kardeşlerimizin, herkesin cennete girmesine candan yürekten bir arzumuz olması lâzım çünkü Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin özünde oluşumuz başka mümkün değildir. Hak budur ve gerçekte budur.
Gideceğimiz cennetler de inşallah Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin nurundan halkedilmiştir.
Bunu çok iyi anlamamız lâzım!..

Bütün bu arz etmeye çalıştığım şeylerin bir sonucu var.
Biz elimizden geldiği kadar kendi vicdanlarımızda Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) i DUYmaya ve UYmaya çalışalım inşallah!.
Tövbemizde, Rızamızda, Duamızda ve Şehâdetimizde kardeşlerimizi, bütün ümmet-i Muhammed’le beraber İlahi Öğretim ve Muhammedî Eğitimdeki can yakınlarımıza yüzde yüz yalnız dualarımızı BİZ-BİRikte yapmalıyız.
Kendi evlerimizde Muhammedî düzen ve dengeyi bulmalıyız.
Muhammet aleyhisselatü vesselâm’ın onuruna ermeliyiz.
Bu hal bize üstünlük değil, insan olmamızdan dolayı peygamberimizin yaşayan adamları olarak mecbur olduğumuz bir husustur.
Bizi gören herkes: “Muhammed aleyhisselatü vesselâm’ın bir yakını geliyor!” demelidir. “Şeytanın uşağı geliyor!” dememelidir.
Bu hal, BİZim İnancımıza, Amelimize, Ahlâkımıza ve Hallerimize yansımalıdır.
“Yok efendim öyle yapmayalım, boyunlarımıza birer levha takalım falan Efendi Cemaatıdan, falan Efendi Tarikatındanız!” vs. şurada uçuyor, burada kaçıyor bunlar!.
Bu kimseler ve oralar o kadar açık ki zâten tellalla çağırıyorlar insanları, dileyen gitmekte!.
Gazete ilanları ile anlatıyorlar.
Bizim onunla oynayacak vaktimiz yok demek istiyorum.
Şahsen benim zerre kadar yok.
Ama diyelim ki ben 60 yaşındayım belli bir zamanım vardır!
Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz 63 yaşında geçmiştir, gitmiştir, Hakk’a yürümüştür.
İnsan ömrü sınırlıdır!
“Ee sınırlı da Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) Yolu kapanır mı?”
Kapanmaz! Ben gidersem başka bir dilli düdük çıkar ortaya.
O da Muhammedî yoldur.
Ama onu kullanmak gibi bir ihanete Muhammedî sistem içerisinde imkan yoktur zâten. Şeytanın sahasında ise zâten bu tarafa bakamaz bile yani değil faydalanmak bakamaz, bakamaz! İletişim kuramaz zâten.
Öbür tarafta oyununu oynar yani, ne fark eder Firavun demiş ki: “Ben Rabbım!”
“Fekale ene rabbukumul'a'la: Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.” (Nâziât 79/24)
Desin, demişte ne olmuş, Rabb mı olmuş yani?
Ne alâkası var, insanların başını belâya sokmuş.
Onun ve ona uyanların hali için ise:
“Onları (Firavun ve yandaşlarını) ateşe çağıranların imâmı kıldık!...” (Kasas 28/41) buyurulmakta.
Firavun açıkça Hased ettiğinden İblisin ihânet ve hile esfeline düşmüştür.
Oysa Kulluk kemâlâtı Oyununda Bâtılın ve Şerrin baş rol oyuncusu olan İblis de netice olarak bir yaratıktır.
Hâliyle RABB’imizden korkar...
Onun derdi ve hasedi âdemoğluyladır...


“Tıpkı şeytânın meselesi gibi ki insana: “inkâr et!” dedi de inkâr edince: “ben senden uzağım; çünkü ben âlemlerin RABB’i olan ALLAH’tan korkarım” dedi. (Haşr 59/16)

Bunları size şunun için söylüyorum güvenilir insan olmak ve güvenmek.
Kime? BİZE…
Siz kimsiniz?
BİZ; Ehl-i Beytîyiz, Muhammedîyiz, Kur’ânîyiz ve Rabbanîyiz.
Asla şucu veya bucu değiliz, bu iyice biline!..
BİZ deniz gibiyiz.
Her birimiz denizde bir damlayız fakat bizde arasan bulamazsın binlerce damlanın biriyiz.
BİZim böyle bir şeye ihtiyacımız yok zâte şükür!.
Biz Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e karşı hâşâ böyle bir hainliğimiz yoktur, deniz olalım demeyiz biz böyle bir cemaatın parçasıyız Allah bizi böyle halk etmiştir.
Bizi, Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) olarak yaratmamıştır.
Bizim böyle bir denizde fırlayıpta havalara: ”Bana bak!” diyecek bir azgınlığımız falan olamaz.
Bir şaşkınlığımız, taşkınlğımız ve azgınlığımız olamaz!
“BİZ aklını Allahu zü’l celâlin yolunda kullanan insanlarız, şeytana peşkeş çeken uşak değiliz!” demek istiyorum.
Ben kendim için söylüyorum bunları.
Yoksa iş çok basit!.
Dört tane televizyona çıkarsın, bir o yana bir bu yana çakarsın, üç dört tane daha…
Ooo, şişirirler, sonra ya patlatırlar ya da uçururlar işte, seyret gümbürtüyü.
Biz hepimiz, ben sen o biz hepimiz hamdolsun Muhammedîyiz.
Bir grup olarak değil. Bir taraf olarak, bir şucu,bucu değiliz biz zâten O’nun nurundan halk edildik te ondan öyleyiz.
Bugün farkına vardığımızı söylüyorum.
O “semi'na ve eta'na: vallahi daha şimdi duydum ve uydum!”
Nasıl şimdi duyuyorsun Halim?
Sen 40 yaşındasın diyelim 40 senedir insan duymaz mı?
“Vallahi efendim hep duyuyordum ama duymuyordum, şimdi duydum da “Allahu ekber!” dedim. Ne yapayım yani yeni duydum da uydum işte, demek ki duymamışım da uymamışım işte!” demek istiyorum.
“Ezanlar dışarıda okunurdu, bugün İL KEZ içimde okundu!
Bugün Medine yüreğime geldi Muhammed Aleyhisselatı vesselâm bu ezanı yüreğimde okudu!”
Şimdi ezan okunuyor bak!
Yani sabah namazını kılıp kılmamaktan bahsediyoruz kardeşlerim az sonra!
“Benim içimde ezan okunuyor!” diyorum.
Muhammed Aleyhisselatı vesselâm artık içimde okuyor ezanı, kendi sesinden duyuyorum.
Kendi sesi, Allah’ın sesidir.
Şah damarımdan yakın olan, ezan okuyor ve ben namaz kılıyorum.
Mesele bundan ibaret!..

Bu saygı duruşudur, bir muhabbettir, bir hoşluktur bu!
Kulluk, kölelik anlamında kulluk değildir.
İşte Kul, Arapçada yazdığımda işte “Kul: De!” ki demektir, “De, söyle!”
“Kime?”
Muhammed aleyhisselatı vesselâm’a hitaptır.
Hiçbir zaman kullarım diye bir kelime bulamazsınız.
Kul sadece Muhammed aleyhisselatı vesselâm’a mahsustur.
Bizde köle anlamında kullanıldığı için maalesef yanlış bir yerdedir.
Kul: De ki.
Biz niye kul oluyoruz?
Biz şimdilerde kula kul oluyoruz, Allah korusun!
Ne demek?
“Kul : De ki!” diyeni DUYuyoruz.
Denileni DUYuyoruz daha doğrusu.
“Kâlu semi’nâ!” “Duyduk!”
“Kimi duyduk?”
Vallahi Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i DUYduk.
“Ve eta’nâ!” itiat ettik.
Kime itaat ettik?
Vallahi Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem)’e itaat ettik.
Allah’a itaat ta buymuş zâten.


Deki Ya Muhammed: “De ki; Eğer ALLAH’ı seviyorsanız bana tâbi’ olun (uyun) ki ALLAH da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın. ALLAH son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân 3/31) buyurdu Allahu zü’l celâl.

Biz de böyle inandığımız için böyle yaptık.
Bizim kitabımız budur, inanç sistemimiz böyledir.
Sen başka bir şekilde gidiyorsan sen oraya git!
Kilisede çan çal istersen. İstediğini yap!
Ama ben böyle inanıyorum, böyle yaşıyorum.
Benim sistemim ve tercihim bu!”
Ne yapacaksınız, yarın sabahleyin ben kalkar da: “Bundan sonra kediyim!” dersem!
Bütün insanlar gelip beni insan mı yapacaklar.
“Kediyim!” dedim diye beni Bakırköy Akıl Hastanesine götürürler başka ne yaparlar?
Çünkü bu benim seçimimdir.
İşte bakın ben seçimimi yapmışım!

Özgür yazmıştı sitede okumuşsanız eğer, orda ne anlatıyordu Özgür?
Kendisini tasavvufta senelerce oyalayan, yanlıştan yanlışa batıran feylozof kırıntısı birisine getirdiği yerde ağır şekilde isyan ediyor.
Kendisine zül kaldığını söylüyor.
Neye karşı tercihimi yaptım diyor.
Söylüyor tek tek. Çalakalem yazılmış bir yazıdır o. Bir şey haykırıyor yalnız.
İşte Allahu zü’l celâl katında biz birbirimizin şahidleriyiz, çok kısa bir süre sonra göz açıp kapayıncaya kadar bir gün mahşerde cem’ olacağız.
Hesaplarımız görülürken sorulacaktır: “Sizin tanıyanınız var mı hiç?”
“Var var!”
“Kim var?”
“Valla ben Halim Kök’ü tanırım.”
Halim : “Valla hocamda bizi gecelerde bizi millet herkes her şeyi yaparken biz senden bahsederdik. Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) den bahsederdik ve bizim niyetimizde de dünya falan zerre kadar yoktu. Doğru dürüst yoktu. Sistemin aslını neslini öğrenip yaşamak ve ona göre yaşatmak için hizmetti işimzi gücümüz!”
“Ha öyle mi, siz beraberce buyurun cennetlere”
“BİZim hesap ne oldu Ya Rabbi?”
“Hesap bitti! Hesapsız cennete!”
İşte şefaat, birbirimize şefaat budur.
Ravza-yı Mutahhare’deki Ashab-ı Suffe gibi, Cennette de Su’k-i Suhbet var.
Sohbet Sokağı ya da Sohbet Çarşısı-Sohbet Meclisi.
Aynen bura gibi orada da toplantılar var, hadis-i şerifle sabittir.
Böyle sohbetler yapıyorlar burada sohbeti sevenler ve Allah için yapanlar..
Dünyada sevdiklerini zâten yaşıyorlar.
Hoşlarına giden şeyleri orda yine birlikte oluyorlar.
Ama bakıyorlar ki: “Bizim Hocamız bize anlatırdı ama bizim hoca yok burada!”
Dedikleri anda bir bakmışsın pat oradasın!.
Sadece alnında hafif bir ter görüyor.
Bunu bilen biliyor içinden, hafif bir sıkıntı geçirmiş yani, bir ateş banyosu yapmış.
Yani adamcağızın belik hased bulaşığı varmış, Müslüman olmasına rağmen, dünyada halletmemiş bu tarafa gelince de hased yüzünden cehennem ateşinde bir banyo yapmak zorunda kalmış, temizlenince cennete geçmiş!
Nerden anlaşılıyor, çok az ter gibi bir şey görüyor alnında bu işi bilenler.
O zaman diyorlar ki: “Haa Allah yardımcısı olsun bir şey-sıkıntı geçirmiş bu!”
Ama gelmiş ya, kim getirdi bunu?
Gönlünden geçiren: “Yahu, Halim’de olsaydı!” dedi ya, buyurunuz işte istediği olur ya cennetekilerin işte buyurunuz.

Başkası da var yani tersi.
Razı olmayanlara Allah hatırlatmayacaktır.
Allah korusun. Allah bizi, hepimizi korusun.
Razı olmayan eşler, razı olmayan babalar, çocuklar hatırlamayacak onlar orda birbirini.
Hiç aklına gelmeyecek, öyle bir şey olduğunu bile bilemeyecek ki şefaat edemeyecektir demektir bu.
Öyle bir şey hatırlamayacak ki: “Yok öyle bir şey!” diyecek.
İkisi de cennette olsalar dahi hatırlamayacak belki.
Razı olmamak korkunç bir şey!
Çünkü itiraz çok zordur.
Çünkü rızasızlıktır i’tirazdır.
Hele haksız i’tiraz çok korkunçtur.
Onun için Allah bizi daima Rızası ile etsin.
Beni dinlediğiniz için Allah razı olsun!
Allahu zü’l celâl BİZe merhamet etsin!
Es Salât ü ve’s- Selâm rahmetin kaynağı rahmetenli’l- âlemin Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimize olsun!
Onun pak temiz ve yüce âilesine olsun. Annelerimize olsun!
Ehl-i Beyt aleyhumu’s- selâmın cümlesine olsun!
Kıyamete kadar gelenlerine de olsun!
Sahabe-yi Güzin Radyallahum Ecmain Hazretlerine olsun.
Efendimize o dar günlerinde sahib çıkan ve Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) sahib çıktığı o yüce insanlara salât ü selâm olsun!
Allah dostlarının cümlesine salât ü selâm olsun ki onlar Allahu zü’l celâlden bize kadar elektrik direkleri gibi can cereyanlarımızı taşıyan, Muhammed aleyhisselatü vesselâmın dostları, Allah dostları, o yüceler yücesi insanların hepsinin ayaklarının altını öperim!
Onlara candan yürekten salât ü selâm ve saygılar sunarım, sunarız hepimiz BİZ!
Başka? Yeryüzüne gelmemize sebep olan atalarımız vardır, ebelerimiz, dedelerimiz şöyle böyle bir imtihan verip geçmişlerdir.
Onlara rahmetler dileriz, aflarını dileriz ki: “Geriden BİZim bir Muhammedî yavrumuz geldi desinler.
“Yanıyorduk su gönderdi!” desinler.
“Açtık yiyecek gönderdi!” desinler.
“Dua gönderdi, bizi çekip çıkardı!” desinler.
Bizi beklemeleri haklarıdır,
BİZ, bu canları onlardan aldık. Üzerlerinde emanetimiz var.
Kendi imtihanlarını kendileri verdiler, bize düşen onları hak ve hayır görmek.
Salih evlat budur.
Başka, diğer akrabalarımız, kız kardeşlerimiz geçmiştir öbür tarafa.
Komşularımız geçmiştir, arkadaşlarımız vardır bizim yaşımızda veya daha gençler.
Beklerler yani: “Bizi de bir ansalardı, bir salât ü selâm etselerdi, bir dua etselerdi arkamızdan!” derler.
Hiç bilmediğimiz insanlar vardır, konuşmuşuz, görüşmüşüz, demiştir yani: “Ha bana da dua ediverseydin!”
Ona da duamız olsun hep beraber salât ü selâmımız olsun!
Ve hiç kimsesi kalmayanlar olmuştur, duası kesilenler.
Kısacası: “Lâ ilâhe illallah Muhammede’r- Resûllullah!” diyenlerin cümlesine Resûllullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimizin adına, hesabına ve şerefine yaşayan bir Muhammedî insan olarak Efendimizin bir insanı olarak, adamı olarak candan yürekten inşallah salât ü selâm olsun!
Hepsi Allahu zü’l celâlin lütf ü keremine kavuşsun!
Ve herkes bir bir salâvat getirsin ve bir Fatiha okusun inşallah!

Es Selamün aleyküm ve rahmetullah!
En son nur-ye tarafından 05 Nis 2009, 07:41 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

Resim
fedai yazdı: Resim


KUL İHVANÎ CUMÂ SOHBETLERİ


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

BİSMİLLAHİRRÂHMANÎRRAHİM

(29.03.2008 TARİHLİ SOHBET)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem) Efendimiz, fahri kâinat, kâinatın anası, kaynağı, ilk noktamız, varoluş sebebimiz, Allahın nuruna ulaşan prizimiz Efendimize, yüce peygamberimize sonsuz selat-ı selâm olsun!

Allah –celle celâlühü-, konuşan dillerimizi beden yani, düşünen akıllarımızı, zikreden kalblerimizi ve ruhumuzun çıkış kapısı olan fuadlarımızı, lübbü’l- lübümüzü, özümüzü ta içimizi, ruhumuzu Resûllulah (sallallahu aleyhi ve sellem).
Efendimizin ruhuna sıla ettirsin.
Sıla-yı rahim kıldırsın!
Böylece her şeyi, varından var eden Allah –celle celâlühü- ile BİZ, BİR olalım inşallah.

Ne buyuruyor, siz bir şey yaparken bir iş yaparken önce sizin imtihan aracınızda bir numarayı işgal eden, tevhidin zıttı olan ikilik demek olan şeytan, tevhidin zıttı olan iki şeylik.
Söylemiştim, birçok bazı dillerden, tekil vardır, ikil vardır, çoğul vardır.
Arapçada böyledir. “Şey”: bir şey demektir, tek şey demektir.. Neyse o.
“Şeyun”: çok şey demektir. Bu üçten başlar.
Bir de iki vardır, kalem dersiniz bir kalem, ‘kalemun’ dersiniz üçten fazla kalem, ‘kaleman’ demeniz lazım iki kalem demek için.
Arapça’da iki kaleme “kalemler” denemez, ikil söylemek zorundasınız.
Dişil ve erkek kelimeler var, dişil kelimeler ‘tan’ ile erkek kelimeler ‘an’ ile ekil yapılıyor.
Cennet, cenneh tek cennet.
‘Cennetun’ çok cennet.
Cennetan iki cennet. Çünkü dişil bir kelimedir.
İşte Şey’de dişil bir kelimedir.
‘Şey’: Bir şey,
Şeyun: üçten sonraki çok şey. (üç dâhil).
Şeytan: İki şey demektir.
Tevhid değil yani asla birlik olamaz. İkilikte Kalıştır. Zıtları ayrı görüştür. Tevhid edemeyiştir. İşte bu şeytandan, “bu ikilikten Allahu zü’l celâle sığının”, bu Allahu zü’l celâlin emridir.

O kadar açıktır ki ; “ Ey âdemoğlu biz seninle bir antlaşma yapmadık mı? Şeytana tapma diye.”

“Elem a'hed ileyküm ya beni ademe el la ta'büdüş şeytan innehu leküm adüvvüm mübiyn. Ve eni'büduni haza siratum müstekiym: «Ey Âdem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır» demedim mi? «Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur» demedim mi?” (Yâ Sîn 36/60-61)

“Bana tap bana. Ve sırat- mustakim! İşte sana emredilen yol budur!”
Yani iki olamaz, bu şeytandan Allaha sığınırız başlarken.
“Euzu billahi mineşeytanirracim”
“Recm” edilen yani insanın yüreğindeki tevhid nurunu ikiliğe dönüştüren mekanizma, oluş, yapan her şey şeytandır.
İki şeyliğe düşüren her şey.
Şeytanlaşmışlardan da Allahu zü’l celâle sığınırız çünkü şeytanın eli ayağı yoktur.
Hep başkalarını kullanır çünkü kendisi öyle izinlidir.

Sonra bana bir salâvat getirin buyurmuştur Resûllullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmîyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi, vessahbihi ve ümmetihi...”
Ey Rabbımız, bu sistemi yaratan varaden Allah -celle celâlühü- biz sistemin ilk noktası olan nurundan halkettiği nur-u Mim’e Muhammedi Nur’a sıla istiyoruz.
Ulaşım istiyoruz, kavuşmak istiyoruz. Bağlanmak istiyoruz.
Biz “bile” olmak istiyoruz et tırnak gibi.
Bu arzumuzu ve tercihimizi sunuyoruz.
“Allahümme salli” : Allahım sall et, beni sall et.
Allahümme sallena : Allahım bizi “sall’ et, irsal et, sıla et, ulaştır.
Teknik insanlar bilirler ki irsale hatları Keban’dan elektrik getiren ana hatlara irsale hatları denir, ulaşım hatlarıdır.
Su işlerinde falan ana kanallara irsale kanalları, ana kanallar denir.
İrsal, vasl, vuslat aynı kelime türevleridir.
“SALL “esastır, ulaşım…

“Allahümme salli ve sellim barik”
Ve bu bereketli olsun, bu bizim bütün ömrümüzü ve gönlümüzü dolduran bir nur olsun.
Biz bu âlemi cehalet karanlığında değil, kemâlat güneşinde her şeyi olduğu gibi, eşyanın hakikatına ererek, bizzât bilerek, bularak ve yaşarak Muhammedi bir insan olarak yeryüzünden gelip geçmek istiyoruz.
Önümüze gönderdiğimiz, buradan göndereceğimiz her şeyin Resûllullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e uygun olmasını istiyoruz.
Geride kalacak ayak izlerimizin, eserlerimizin de Muhammedi olmasını istiyoruz.
Tercihimizi söylüyoruz zâten.
Kaderi yazan ve yaşatan Allah’tır.
Biz tercihle me’muruz, mecburuz ve mahkûmuz ve muhtacız tercihe.
Olur olmaz, onu Allah bilir, biz sadece samimi olarak, sadık olarak ve sabrederek selâmeti tercih etmek durumunda olanlarız.

“Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmîyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi, vessahbihi ve ümmetihi...”
Allahım abdin olan yani her insan gibi yeryüzüne insan kılığında gelen ve Muhammed ismini (sallallahu aleyhi ve sellem)alan abdine ulaşmak, Abdullah aleyhisselâma ulaşmak istiyoruz.
Bizim gibi bedeni olan, dövülen, kovulan, övülen ve bütün imtihanın her türlüsünü veren ve hiçbir torpil yapılmadan hatta daha ağır şartlarda çok daha ağır şartlarda.
Uzun yıllar 4 yıl sadece Hatice Annemiz yanında panayırlarda insanları Allah’a çağrı yapıyor fakat kendi amcası Ebu Leheb taşa tutuyor: “Bu delimizdir bizim, cinlenmiştir, bunu dinlemeyin haşa bizim yüz karamızdır!” diye hakaretler yapıyor.
Dört yıl sadece bir kadın ve anne, annelerin sultanı, annelerin şahı Hatice validemiz varlığıyla tüm, servetiyle, canıyla, her şeyiyle:
“Ya Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) sen Allahın Resûlusun bunlar olacak!” diye bir sığınma yuvası olmuştur.
Abdullah Aleyhisselâm için bir eş, bir ana, her şey olmuştur.
Resûllullah sallahi vesselem onun için ONU, ömrü boyunca unutmamıştır. 25 yıl tek evlilik..
Belki Arap ülkesinde bir kadınla evli insan Muhammed Aleyhisselâm’dır.
Ve asla sağken başkasıyla evlenmemiştir.
Aynı şey Fatma Validemizde de olmuştur.
Sağken evlenilmemiştir bu Ehl-i Beyt Sırrıdır, kıyamete kadar da böyle gidecektir.
E Ehl-i Beyt kanı taşıyanlar Allah korusun boşanmaktan vs.den uzaktırlar.
Çünkü Resûllullah sallalahi vessellem efendimizin sünnetinde yoktur!

İşte “Abdike”, Abdullah Aleyhisselâma bizim selâmımızı , kavuşumumuzu ulaştır Ya Rabbi!
Şeriatta, söz âleminde, Kuran’ı Kerim âleminde Muhammed Aleyhisselâm,

Tarikatta nebîyike - nebî – haber getiren demektir, bize bilemediğimiz aynanın arkasından haber getiren ve Allahu zü’l celâle hamd etmemizi sağlayan Mahmud Aleyhisselâma bizi ulaştır, yani Makam-ı Mahmud’a ulaştır ki oraya çıkmayan hamd etmiş olamaz.
Lafını eder, sözünü eder ancak gerçekten hamd etmiş olamaz.
Nasıl ki insan kahve içmediği halde kahve içtim diyorsa, bu bir hayalse o da hayaldir.
Halbuki bu âlemde hayal yoktur. Asla yoktur.
Ellerimiz, gerçekte ellerimizi yaratan mı hayal?
Onun bunun söylediği sözler doğru da sistemi halk edenin sözleri mi hâşâ hayal?
Bunlar sadece yaşayamayan insanların yaşayamadıkları için uydurdukları, nefislerini oyalamak için aldatmak için bunun şakasına düşmüşlerdir.
Yoksa Yunus Baba gibi anlayanlar dağlarda türküsünü çağırmıştır ve güzelliğini yaşamıştır halada yaşıyorlar.
“Abdike, nebîyyike ve rasûlike”

Üçüncü aşamada Marifet Âleminde, Tarikat Âlemi de sohbet âlemidir biliyorsunuz makam-ı Mahmud sohbet âlemidir.
Onu azıcık açmak lazım.
Resûllullah sallallahi vessellem iki şey bırakmıştır.
“Kuran’ı Kerim ve Sohbet.”
Hiç kimseye bir şey yazmamıştır, sadece konuşmuştur.
Yaşayarak göstermiştir.
Sohbet çok önemlidir çünkü sohbete ermemiş söz ham sözdür.
Yanlış sözdür dağlardaki demir cevheri gibidir.
Ya da altın cevheri gibidir toprağın içindeki, mantıksızdır, işe yaramaz yani.
Vardır, çoktur fakat işe yaramaz.
Ne zaman ki Makam-ı Mahmud fabrikasından geçer, arıtılır, durutulur, bir şekle girer, temizlenir işte o zaman sohbet olur.
Üçüncü aşamada “Resûlike”
“Ya Rabbi senin Resûlün olan, bizzât görevlendirdiğin Ahmet Aleyhisselata Vessellam’a selâm ederiz.
İşte Marifet âlemi dediğimiz gerçek tanışım,bilişim noktası olan Ahmet aleyhisselatı vesselâma da selâmımızı ilet.
Nerede bu?
Kalbte.
Çünkü “Abdike” bedendedir.
Nebîike, Mahmud Aleyhisselâm nefistedir.
Makam-ı Mahmud’da hamd edecek olan nefstir.
Marifette zevk vardır. Konuşma vs. yoktur. Yani hissetmek gibidir.
İşte Ahmet Aleyhisselat-ı vesselâma selâmımızı ilet Ya Rabbi. Kavuşmamız var, dilememiz, arzımız var.
Tercihimizi böyle kullanıyoruz.
Bizim seçimimiz bu şekilde olacak.

Ve dördüncüsü, bu bahsettiğimiz bir hadis-i şeriftir, çok önemli bir hadis-i şeriftir.
Acizane ortaya çıkardığımız eserde göreceksinizdir, kaynaklarıyla beraber
“Kim ki bunu Cuma günü 80 kere söylerse 80 yıllık ömrüne kul hakkı hariç kefarettir” biçiminde hadis-i şerifler vardır.
Bundan daha muhteşem bir salâvat , yeryüzüne gelmemiştir.
Peygamber Aleyhisselat-ı vesselâm’ın buyurduğunu söylüyorum yani.
Onun tercihi bizim için çok önemlidir.
Bizim arşı avucumuza koysalar biz Muhammed Aleyhisselâm’ı tercih ederiz.
Bütün cennetleri verse Allahu zü’l Celâl yine Muhammed Aleyhisselâm’ı tercih ederiz.
Bizi cehenneme koysa da yine Muhammedi olarak koyar çünkü bizim tercihimiz budur. Hakkımız var ise tercihimiz budur.
Yani bu da bir tercih meselesidir hayat bir tercihdir.
Tevhid bir tercihtir zâten.
İşte dördüncü aşamada hakikatte, “nebîyyü’l- ümmî” “abdike ve resûluke nebîyül ümmî”
Nebîyül ümmîke değil yani Nebîyül ümmî.
Bizim Âmâ’dan haber getiricimiz.
Senin bilinemezlik, varılamazlık, anlaşılamazlık âlemin olan Ahadiyet karanlığından, uluhuyitinden, zâtına mahsusluktan bize haber getiren tek ana.
Bilinemezlik körlüğünden, âmâsından ümmüliğinden – ümmî: ana demektir – ama demektir.
Birçok saçlı sakallı, sucu bucu adamların dediği gibi hâşâ Resûllullah sallallahi vessellem cahildi, bir şey bilmezdi de onun için ümmî diyorlar dedikleri hep cahillerde bir şey bilmedikleri için ama gibi görülmüş ve onun için ümmî denmiştir.
Böyle dediler diye Peygamber Aleyhisselat-ı Vesselâma kadar bu kelimeyi götürmek sadece bizim Anadolu’ya mahsus bir aymazlıktır.
Bu bir yanlışlıktır. Yoksa Resûllullah (sallallahu aleyhi ve sellem) madde ve mânânın anasıdır.
Allahu zü’l celâlin dışındaki her şey iğnenin ucu gibi o noktadan doğmuştur.
O da Nur-u Mim’dir.
Allah nurundan, Nur-u Mim’i halk etmiştir.
Hareketinden bütün sistem var olmuştur madde , harekesinden mânâ doğmuştur.
Kullanmak ayrı şeydir.
Ateşi, evi yakmakta kullanırsınız!
Ateşi, ısınmakta, yemek pişirmekte kullanırsınız.
Mesele ateş değildir, mesele SİZsiniz.
Aklınızın öğretim ve eğitimi.
İşte biz Nebîyyü’l- Ümmîmiz olan Nebîyyü’l- Ümmîna , bizim haberde anamız olan , bize haber getirişte ilk kaynağımız olan hakikati Muhammedi olan Muhammed aleyhisselat-ı vesselâm’a selat ve selâm ediyoruz.
Selâmetimizi onda buluyoruz.
Sıla-i Rahimimizi onun yüreğinde buluyoruz.
İşte böyle bir selatla bana selâm ediniz.
Bir bağlantı kurunuz.
Şu anda hepimiz birbirimize bağlıyız çeşitli yerlerde çeşitli şartlardayız fakat özlerimizi duyuyoruz bir can gibi, bir bedenin parçaları gibiyiz hamdolsun.
İşte Resûllullah (sallallahu aleyhi ve sellem) öyle olsun ki bizi ne bağlıyorsa şu anda , hava devrelerimi bağlıyor, akımlar mı bağlıyor yada bilemediğimiz şeyler mi bağlıyor her ne ise tümü Nur-u Mim’dendir ve biz böyle bir bağlantı istiyoruz Resûllullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizle.
Buna neden ne Cennet sevgisi ki Cenneti çok severiz ama Cennet sevgisinden dolayı bunu demiyoruz.
Hiçbir zaman dünyada acı çekmeyi, ahrette acı çekmeyi istemeyiz ama bundan dolayı da demiyoruz.
“Ya Muhammed de ki; eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah’ta sizi sevsin!”

“(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân 3/31)

Allah’a ve Resûlu’ne teslim olunuz!
İslam olmak için, Müslüman olmak için!..
Resim
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

"Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. «Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!"
Yasin Suresi 20


Ya SEN,
Ya BEN,

ŞeHR' in ÖBÜR UCU...

O'ysa ŞeHiR TEK...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

kulihvani yazdı:YÂ-SÎN SIRRI

Yâ Sîn Sûremizi gönül gözlerimizle seyredelim İnşaallah..
Ölü gibi kaskatı kalblerimizi ve Sırrı sinmiş SÎNelerimizi,
"Kurân-ı Kerîmin Kalbi" buyurulan Yüce Kelâmullahla DİRİltelim İnşâallah..
Muhammedi BİZlikte
El BİRliğyle
Gönül DİRliğiyle İnşâallah..
İnşâallah Can Hocamız.
İnşâallah Âmin.
Resim
Kullanıcı avatarı
YESRIB45
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 4
Kayıt: 09 Mar 2010, 02:00

YASİN İ ŞERİF HAKKINDA

Mesaj gönderen YESRIB45 »

Rasûlu Ekrem, Sûre-i Yâsin hakkında:

"Yâsin, Kur'ân'ın kalbidir. Muhakkak o,bütün dertlere devâdır."

"Geceleri Yâsin'i okumak, sanki Kur'ân-ı yedi defa hatmetmek gibidir."

"Yâsin ne niyet için okunursa, o şey meydana gelir"


buyurmuşlardır.
Sabah ve akşamları okunması daha tesirlidir. Kırk bir Yâsin ne niyet için okunursa okuyan kimsenin murâdı hâsıl olur. Bu kırk bir Yâsin yedi güne bölünerek sabah namazından sonra okunursa daha tesirli olur.


"ALLAH Teâlâ Tâhâ ve Yâsin sûrelerini semâları ve yeri yaratmadan bin sene evvel okudu. Melekler Kur'ân'ı işitince dediler ki:

"Bu Kur'an,üzerlerine inecek ümmete müjdeler olsun. Bunu yüklenen kalplere müjdeler olsun. Bunu okuyan dillere müjdeler olsun."


Rasûlu Ekrem buyurdu:

"Her gece Sûre-i Yâsin'i okuyan kimse muhakkak sûrette şehid olarak ölür."

"ALLAH Teâlâ'nın rızâsı için geceleyin Yâsin'i okuyan kimse affolunur."

"Sûre-i Yâsin'i geceleri okuyan kimseye Kur'ân'ı yedi defa okumuş gibi ecir verilir."

"Cumâ geceleri Sûre-i Yâsin'i okuyan kimse, mağfireti ilâhiyyeye nâil olduğu halde sabahlar."

"Cumâ gecesi iki rekat namaz kılan, birinci rekatta Sûre-i Yâsin, ikinci rekatta Sûre-i Mülk'ü okuyan kimseye , her bir harfi için nur verilir. O nur kıyâmet günü önünden gider.Amel defterini önünden alır.Cehennemden berî olduğuna dâir kendisine bir beraat yazılır. Ehli beytinden yetmiş kimseye şefaat ede. Dikkat edin bunda şüphe eden münâfık olur."

"Kim Sûre-i Yâsin ve Sûre-i Duhan'ı Cuma geceleri okursa,mağfiret olunduğu halde sabahlar."

"Sabahladığında Sûre-i Yâsin'i okuyan kimseye o günün kolaylık ve sevinci verilir,akşamladığı vakit okuyan kimseye sabaha kadar o gecenin kolaylık ve sevinci verilir. Cennet ehlinden Kur'an ref edilir,ondan birşey okumazlar.Ancak Tâhâ ve Yâsin'i okurlar."

"Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'ân'ın kalbi ise Sûre-i Yâsin'dir. Kim onu gündüzleri okursa,bütün sıkıntılarına karşı kâfi gelir.Kim geceleri okursa bütün günahları affedilir."

"Sûre-i Yâsin'i akşamladığı vakit okuyan kimse ferah içinde sabahlar,sabahladığı vakit okursa ferah içinde akşamlar."

"Sûre-i Yâsin'i sabahleyin okuyan kimseye o günün sultanlığı(mânevi olarak) verilir. Akşamları okuyana ise o gecenin sultanlığı verilir."

"Sûre-i Yâsin'i okuyan kimseye yirmi (nâfile) hac sevâbı verilir."

"Her şeyin bir kalbi vardır.Kur'ân'ın kalbi ise Sûre-i Yâsin'dir.Yâsin'i bir defâ okuyan kimseye (içinde Yâsin bulunmayan) on hatim sevâbı verilir."

"Kur'an'da bir sûre vardır. ALLAH Teâlâ katında ona aziz diye isim verilmiştir.O'nu okuyan ise ALLAH Teâlâ yanında şerif diye çağrılır.O'nu okuyan kıyâmet günü Râbia ve Mudardan(kabilelerinden) daha çokları hakkında şefaat eder. O, Sûre-i Yâsin'dir."

"Muhakkak ki Kur'an'da bir sûre vardır.Kendisini çok okuyana şefaat eder.Dinleyen ise mağfiret olunur.Dikkat edin.O,Sûre-i Yâsin'dir. Sûre-i Yâsin'e Tevrat'ta müimme denilir."


Yâ Rasûlullah müimme ne demektir?diye sorulduğunda Rasûlu Ekrem:

"Sâhibine dünyâ ve âhiret hayâtını umûmîleştirir,ondan âhiret korkularını giderir. Ve her hayırlı işini gazâ eder. Kim O'nu okursa yirmi(nafile) hacc sevâbı verilir.Kim O'nu dinlerse sanki ALLAH yolunda bin dinar sadaka vermiş gibi ecre nâil olur. Kim O'nu yazar da suyunu içerse içinden her çeşit hastalığı çıkarır,içine bin tâne nur, bin yakîn, bin rahmet,bin refet,bin hidâyet girer. Ondan bütün hastalıklar ve sıkıntılar çıkarılır."

"Sûre-i Yâsin'i ölmek üzere olan kimsenin üzerine okuyun."

"Sûre-i Yâsin ölümü yaklaşan hastanın yanında okunursa ALLAH Teâlâ onun can vermesini hafifletir."

"Her hangi biri ölmek üzere bulunan kimsenin baş ucunda Sûre-i Yâsin okunursa ALLAH Teâlâ ona (rûhunu teslim etmesinde ) kolaylık verir."

"Üzerine Sûre-i Yâsin okunan mevtânın azâbı hafifler."

"Her kim her Cuma günü annesinin,babasının veya bunlardan birinin kabrini ziyâret eder de baş ucunda Sûre-i Yâsin okursa okuduğu her harfi adedince onlar mağfiret edilir."

"Kabristana giren kimse oradaki mevtâların üzerine Sûre-i Yâsin'i okursa, ALLAH Teâlâ okunan Yasin hürmetine onların azâbını hafifletir. Okuyan kimseye de harflerinin adedi kadar ecir verilir."

"Ölmek üzere bulunan bir hastanın yanında Sûre-i Yâsin okunursa,okunan Yâsin'in her harfi için onar melek nâzil olur. O üç bin harftir. Nâzil olan melekler o kimsenin önüne saf olup onun için istiğfar ederler. Sekerattaki bir mü'minin yanında Sûre-i Yâsin okunursa Cenneti rıdvanı ona Cennet şarabından içirmedikçe Azrâil (a.s.) onun rûhunu almaz."

"Yâ Ali, Sûre-i Yâsin'e devam et. Muhakkak onda yirmi bereket vardır."

1-Aç okursa doyar.
2-Susuz okursa suya kanar.
3-Çıplak okursa giydirilir.
4-Bekâr okursa evlendirilir.
5-Korkan okursa korktuğundan emin olur.
6-Hasta okursa iyileşir.
7-Zindanda olan okursa çıkarılır.
8-Misâfir okursa,seferinde ona yardım edilir.
9-Bir şey gâib eden okursa,gâib ettiği şeyi bulur.
10-Sıkıntı ve kederli kimse okursa,sıkıntı ve kederden kurtulur..."


Cenâb-ı Peygamberimiz buyurdu:

"Kalbinde katılık veya kasâvet hisseden kimse, Sûre-i Yâsin'i misk ve safranla yazıp sonra yazıyı su ile imhâ edip içsin."

"Sûre-i Yâsin, Kur'ân'ın kalbidir. Ancak onu ALLAH Teâlâ'nın rızâsını talep ederek ve âhireti isteyerek okuyan mağfiret olunur. Onu ölmüşlerinize okuyunuz."

"Ümmetimden her müslümanın kalbinde Yâsin-i Şerif'in bulunmasını severim."

"Geceleri ALLAH Teâlâ'nın rızâsı için Sûre-i Yâsin'i okuyan kimsenin kul hakkından başka bütün günahları affedilir."

"Bana ve ümmetime Sûre-i Yâsin, Âyet'el Kursî ve İhlas sûresini ikram eden RABBime hamd ederim."

"Her kim Yâsin'i Şerif sûresini (izcâehe'l-murselun) âyetine kadar okur da bu âyetin sonunda duâ ederse duâsı kabûl olunur."


"Yâsin" Kelime-i şerîfi yedi, yirmi bir veya kırk bir defa tekrarlanarak okunursa hiç şek ve şüphe yoktur ki,okuyan kimse onun tesirini görmesin. Muhakkak Cenâb-ı Ecelli ve Alâ lutf u keremi ile o kimsenin hâcetini ihsan eder.
Sûre-i Yâsin yazılır da mecnun,meczup ve bunların başkalarına üç günden on güne kadar kadar içirilirse, ALLAH Teâlâ , Yâsin hürmetine onlara şifâ ihsan eder.
Kim hastalıkları,illetleri ve ağrıları için Sûre-i Yâsin ile birlikte Fâtihâ'yı, muavvezeteynleri ve Âyet'el Kursî'yi misk ve safranla yazar da,yazıyı yağmur suyu ile imhâ edip şifâ niyeti ile içiyorum derse,hiç şüphe yoktur ki ALLAH Teâlâ ona şifâ verir.
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

YÂ-SÎN'i ŞERİF sırrına erelim İNŞAALLAH!
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


ZEVK 996

Dost, bu gece sarhoş oldum, gezdim Kur’ân Bahçesinde
Anlamaz akıl, aşk işi; ruhum, rıza neşesinde
“Kaf” kemâlât ve cehâlet, “Nun”u nekre ve nûr oldu
Her zerrem HAKK’la haykırdı, nefesim “Sûr”un sesinde…


14.02.1994 05:50
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: YÂ-SÎN SIRRI

Mesaj gönderen Gul »

Enfes bir nefes...
Gül kokusu,
Tevhid dokusu.
Kadir gecesi,
Yıldız neşesi,
Nur meşalesi.

YÂ-SÎN...


Resim
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön