Dabbe ve Habbe sohbeti kulihvani

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Dabbe ve Habbe sohbeti kulihvani

Mesaj gönderen nur-ye »

09 Mayıs 2011 tarihli SOHBET; KulihvÂNi -Nuriye -GaribAN DaBBe-HaBBe ve Âlemi-i FARK ile ilgili konuşuldu.


kENdini BİL!..
ATeŞş DERviŞş!..


DEbelenen DaBBe-sin BiL!
>KâLû be RaBB-esin BiL!
AŞKACIn HaBBe-si”n BiL!..
ÖZ”ün -> gÖZLe ATeŞş DERviŞş!..

Resim DEmem o ki;


DEbelenen DaBBe-sin BiL!:

وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِن دَابَّةٍ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Resim---“Ve fî halkıkum ve mâ yebussu min DÂBBEtin âyâtun li kavmin yûkınûn (yûkınûne):Sizin yaratılışınızda ve türetip yaydığı CANlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için âyetler vardır.(Câsiye 45/4)

*

>KâLû beLÂ RaBB-esin BiL!:

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---Ve iz ehaze rabbüke mim beni ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm ala enfüsihim elestü bi rabbiküm kalu bela şehidna en tekulu yevmel kiyameti inna künna an haza ğafilin : Kıyâmet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhid tuttu ve dedi ki: Ben sizin RABBiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhid olduk, dediler.”
(A’raf 7/172)

*

AŞK agACIn HaBBe-sin-Tohumun BiL!..:

وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلاَ مِنْهَا رَغَداً حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الْظَّالِمِينَ
Resim---“Ve kulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcuke’l- cennete ve kulâ minhâ ragaden haysu şi’tumâ ve lâ takrabâ hâzihi’ş- ŞECEREte fe tekûnâ mine’z- zâlimîn (zâlimîne): ve dedik ki «ya Âdem sen ve zevcen Cenneti mesken edin, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu AĞAÇa yaklaşmayın ki haddi aşan zâlimlerden olmayasınız” (Bakara 2/35)

*

El VÂHİDul- KâHHaR gERçeKk!.:

يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَ ۖ لَا يَخْفَىٰ عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ ۚ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ۖ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
Resim---“Yevme hum bârizûn(e)(s) lâ yaḣfâ ‘ala(A)llâhi minhum şey-/(un)(c) limeni-l mulku-l yevm(e)(s) li(A)llâhi'l- Vâhidi'l- Kahhâr(i): O gün onlar kabirlerinden meydana fırlarlar. Kendilerinin hiçbir şeyi Allah'a karşı gizli kalmaz. "Bugün mülk kimindir?" (diye sorulur. Cevaben): "Tek-Vâhid ve Kahhâr olan ALLAH'ındır." (denir).” (Mü’min 40/16)



Aziz kardeşlerim;
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ve Kur'ÂN-ı Kerim kanatlı,
MuhaMMedî Şuuru BiLen,
MuhaMMedî NûRu BULan,
MuhaMMedî SüRûRda OLan,
MuhaMMedî ONûRu YAŞAyan yağmur yürekli RAHMet gençlerimiz,
Kur'ÂN-ı Kerim'imizi MuhaMMedî Abdestle OKUrlar, OKUNurlar ve ANlarlar inşae ALLAH!..

Nebîyyu’l- ÜMMî, Am BİLEliği NÛRunu Taşımaktır..
Belâ: BİLEliği, lütfen verilene sahip çıkıştır. Beden âlemi Âlemidir. CeLâL ile CeMâL arasında ki fark, bir ''MîM'' dir, “LâM”lar SEVİYE-lenince CeMâL olmuştur. Âdem aleyh'is-selâm topraktan yaratıldığında debeleniyor muydu?. Fırından çıkmış bir testi gibiydi..
MuhaMMedî Tasavvufta her esmânın da zâhiri ve bâtını vardır ki:
MuhaBBetin çekirdeği olan “HaBBe” nin;

Zâhiri, tohum, asl ve anadır.
Bâtını ise; BİZ BİLEliğinin hak oluşudur.
Onun için MuhaMMedî Tasavvufta söz, CANlı bir tohumdur “HaBBe” ki, ehlini buldu mu vüCÛD bulur. Her HABBe, Dirilir-vücûda-mevcuda gelir de DABBe olur!..
Ehlinden kasdımız muhatab olan kişi; Uyur, Uyurgezer veya Sarhoş değil de UYANık-AYIK bir AKLa sâhibse, mutlaka bu sözden bir nasîbi vardır ki kısmet olması için gayret göstermesi gerekir.

Habbe: Çekirdektir, tohum ve özdür.

Kur’ÂN-ı Kerîm’de "DABBE" kelimesi, tekil olarak 14 yerde geçmektedir.
Kur’ÂN-ı Kerîm’de "DABBE" kelimesi, çoğul olarak 4 yerde geçmektedir.

DaBBe: Bir damla SU-dan yaratılan debelenen her CÂNlı.
Canlarımızda CAN CereyÂNımız kesmeyen ALLAH celle celâluhu. Şu ÂNda DABBe, “DABB” denilen nedir?
Debellenendir. Her türlü canlı DABBedir.Ne ile?
Yüreklerindeki Hayy ile. Her debelenen DABBe gibi İNSANOĞLU da “Bir Damla SU” dan yaratılmıştır:

وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---Vallâhu halaka kulle dâbbetin min MÂİN, fe minhum men yemşî alâ batnihi ve minhum men yemşî alâ ricleyni ve minhum men yemşî alâ erbain, yahlukullâhu mâ yeşâu, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).: Ve Allah, bütün hayvanları SUdan yarattı. Onların bir kısmı karnı üzerinde, bir kısmı iki ayağı üzerinde, bir kısmı da dört ayağı üzerinde yürür. ALLAH dilediği şeyi yaratır. Muhakkak ki ALLAH, herşeye kaadirdir.” (Nûr 24/45)

Dabbe nedir?. Zâhir ve Bâtın BİLElik “be”si nedir? Mâe SU.. aynı zamanda “BİLE”liktir, “İLE”liktir, ''BİZ''liktir ve “BİR”likteliktir. BİZ BİR-İZdir
Bu bahsedilen SU nedir? RahmÂN nefhasıdır..

RaBBinize yönelip dönün var,

وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
Resim---"Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumu’l- azâbu summe lâ tunsarûn (tunsarûne).: Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez.(Zümer 39/54)

ALLAH’a firar edin var,

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---"Fe firrû ilâllâh (ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn (mubînun).: Öyleyse ALLAH’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (ALLAH tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim. (Zâriyât 51/50)

RahmÂN’a ise gelin denmektedir;

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
Resim---"İn kullu men fî’s- semâvâti ve’l- ardı illâ âti’r- rahmâni abdâ (abden).: Göklerde ve yerde olan (herkesin ve her şeyin) tümü RahmÂN (olan ALLAH)a, yalnızca kul olarak gelecektir.” (Meryem 19/93)

مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ
Resim---"Men haşiye’r- rahmâne bi’l- gaybi ve câe bi kalbin munîbin.: Görmediği halde RahmÂN'a karşı 'içi titreyerek korku duyan' ve 'içten ALLAH'a yönelmiş' bir kalb ile gelen içindir.(Kaf 50/33)

Âdemoğluna en son gelen şey SUdan yaratılışıdır, SUdan kasıd nedir?. RûH BİLEliğidir.
Hasan Dağın tepesinde benim AKIL BUZum donmuş bir kilo yahut bir metreküp farzet, şunu bilmeliyiz ki bu benim işime yaramıyor, eriyip SU olması lâzım, ARK bulması lâzım, önce FARKa gelmesi ve BUZluğun işe yaramadığını BİLmesi lâzım. FARKı terke gelmesi lâzım. Akıp ARKa gelmesi lâzım. Aka aka ÇARKa gelmesi lâzım.
Nedir bu ÇARK?. Felek ÇARKı, kader ÇARKı. Neyi hangi değirmeni döndürüyor?
Bu bizim elimizdeki bir çuval Kur’ÂN-ı Kerim buğdayını değirmende öğütmeliyiz.. Benlik BUZu ARKa gelmeli. Buz Dağı gibi kilitli, SUya hasret, SUsuz küRRem. ÖLü-Dİri ÖZlü zeRRem..

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Resim---"Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn (yerciûne).: Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Artık onlar dönemezler.(Bakara 2/18)

Summun bukmun umyun OLuş..
Yâni her zeRRe kendi ÖZünde dirilebilecek şekildedir. Isıt yüreğimi, CÂNım BULsun ceZB-u-ceRR-ÂN..
BİLElik çekişini yapan kimdir?. Merkez-Kaç Kuvveti yani “CeZB”dir.
İLE”liği yapan kimdir? Parmak yüzük yapan kimdir, ben miyim?. Merkez-Çek Kuvveti yani “CeRRe”dir o işte..
RuBuBiyyet İŞLemlerinin CEM’i demektir. Resûliyyet bir sıfattır.. RaBBlık nasıl bir sıfat ise Resûliyyette böyle bir sıfattır. RaBB ile Resûl arasında Âlemîn vardır. Bir ARK gerekir, çünkü eriyen İLMULLAHtır, AKILdır. Bunun kullanımı için bir ARK gerekir. Bu ARK, Edeb ARKıdır. Boru döşenir, zâyi edilmez, buharlaştırılmaz v.s.. Âlim iken zâlim olmuş bir BUZ yoktur, şimdi akan bir damla bir SU vardır. El Edib ve El Akîl olan Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’dir, ALLAHu TeÂLÂ için “edebli, akıllı” denemez bu sıfatlar kullanılamaz. Edeb ARKında artık AKış başlar artık.. Olmasa zâyi olur, ziyâ olacak yerde. Hasan Dağın tepesindeki KAR ERidimi bâzen ağustosta erir ama aşağı inerken kum-çakıl, toprak yutar onu. Ama boru ve ARK olsa taa aşağılara kadar getirilir kullanılır. Eee değirmenin dönmesi için iki taş vardır birisi dişi olan taş altta sabittir, DİŞİLdir. Diğeri üzerinde dönen hep hareketli taş, ERKİLdir. Değirmencinin ustalığı İKİ TAŞın yaklaşma ARAlığı oranını iyi ayarlamaktır, yukardan buğday çok dökülürse un çıkmaz kepek çıkar.. Yahut az dökülürse un yanar zâyi olur.. Usta Değirmenci bunu optimum ayarlar. Yuva Köylü Üsüyün (Huseyin) Emmi de böyle bir Usta idi..Taş dişemekte ve un ayarında üstüne kimseler yoktu o zamanlar ve benim can Dostumdu.. Okuduğum için çok çok sever ve saygı duyardı o dağ köylerinde örnek gösterirmiş herkese hepp..
Bakınız bir damla SU bir buğday tanesini, nasıl sese, ışığa, ısıya çeviriyor.



Resim

ResimZEVK 1778 Resim


AkLa <-> KARA ÇİLLEsidir -> KİRMANım-da EĞİRdiğiM!
Dost DEĞirmeni “BEN” i Üğüttü!>CAN Tatlıdır BAĞırdığıM!
EĞELenmiş ALTIN TOZu.. ->Her ZeRRem “ALLAH” ArmaLı..
-> vALLAHi ->VUSLAT VÂHÂsı -> ÇİLE ÇÖLÜNe ÇAĞırdığıM!..


05.09.2001 19:37
lârâ shll.. antly..frtına…


Akla KARA ÇİLEsi:
Nemruduma ateş etme İbrahim (aleyhi's-selâm)’imi Vurursun!..
ZIDların ZEVKi TEVHİDdir..”
Kul ihvÂNi

Akla KARA, AYNı şeyin ikiyüzü.. iyi-kötü, inkâr-ikrar…

KİRMAN: ağaçtan yapılan geçmeli tek oklu yünü ip yapan Yörük âleti.
EĞİRmek: yünü ip yapmak.
ÜĞÜTmek: Değirmende buğdayı un etmek.
VÂHÂ: kurak çölde su başı.. Kevser Kuyusu başı..


EĞElenmiş ALTIN TOZu.. Her ZeRRem “ALLAH” Armalı..:

Resim

Bu gece gördüğüm bir rüyâ ZEVKidir bu zevk..

Önce yıllar öncesi çocukken YAŞAnmış olan bir olayın Rüyasıydı..

İlkokul üçüncü sınıfta okuduğum yıldı.
Ekinler biçilirken kışlık stok unumuz bitti.
Babam birkaç kile arpa buldu.
Çuvala doldurup eşeğe seklemi yükledi ve bana :
"Al götür bunu Sınasa köyündeki su değirmeninde öğüt getir!" diyerek yola çıkardı.
Sınasa, Hasan Dağı dibinde 10 km. ilerde bir köydü.
Dönüşte karanlığa kalıp da korkmamak için hayvanı hızlıca sürerek değirmeni buldum.
Değirmenci babamın ahbabı idi.
Bana yemek yedirip unumu öğüttü ve içinden hakkını aldı.
Değirmen binası kara taşlardan yapılmış sıvasız ve içi loş ışıklı idi. Duvarlarda uzun kazıklarda âlet edevât asılıydı.
Bahçelerin içinde sık kavak ağaçlarının arasında ve ürperti verici idi.
Değirmeni ilk kez yakından incelemiştim ve hiç unutmadım…

Yıllar sonra dün gece çalışırken, Kur'ân-ı Kerîm'in vahdetle anlamı hususunda ilticâ edince bağrım geçti, uyku hâli bir rüyâ başladı ve o eski değirmenin kapısından girdim.
Değirmen kendi başına dönüyor ve kimse yoktu.
Korkarak ürperdim ama çıkmadım.
Duvarları incelerken birden Mescid-i Haramın duvarlarındaki gibi lâfzullahı "ALLAH" ism-i celâlî, altın armalar hâlinde yer yer belirdi.
Hayretle etrafa baktıkça çoğaldı.
Küçüldü ve her yer "ALLAH" ismi celâlî ile doldu.
Ve içerisi altın rengi ışığa boğuldu.
Buğday teknesi, değirmen taşı v.s. her şeyin üzerinde binlerce ALLAH celle celâluhu arması...
"Acaba teknenin içinde ne var? öğütülen nedir?" diye kenarına sağ ayağımı basarak çıktım ki yüksek buğday teknesinin içine bakmak için...
İşte o anda dönen taş önce sağ ayağımı kaptı, sonra da sol ayağımı...
Demir törpüler gibi kıtır kıtır öğütmeye başladı...
Hiçbir acı duymuyordum ve yavaş yavaş dizlerime doğru çekerek öğütüyordu.
Ellerimin üzerinde sırt üstü yerde beklerken öğütülen unun döküldüğü unluğa bakınca un yerine eğelenmiş altın tozları dökülüyordu ve her zerre dahi "ALLAH"celle celâluhu armalı idi...
Tekrar etrafa baktım ki ellerim, vücudum ve her şeyde ALLAH celle celâluhu ismi Arabça kufî yazı ile yazılı idi ve ışık saçıyordu...
Kan-ter içinde uyandım ve sonsuz hamdettim Rabbü'l-âlemin'e...


Azîz Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in bizim de adımıza :
"RABBim bana eşyânın hakikatini öğret!" duasını İlim, İrade, İdrâk ve İştirak bazında anlama şefâatı için Resûl-û Ekrem Efendime samimî ve sonsuz salavâtlarımı arzettim.
RABB'ımıza şükrettim ki eşyânın hakikâti aslı itibariyle Haktır...


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ey ALLAH’ım, bana eşyânın hakikatini göster!” buyurmuştur.
((Hadimi, Berika, 2, 33; Aliyyu’l-Kari, Mirkat, 8, 3453.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Müminin ferasetinden sakınınız, zira o Allah’ın nuru ile bakar.” buyurmuştur.
(Tirmizî, 5/298)

BİZim NAKİL dediğimiz, KüLLi ŞeYin ASLının astarının var edenin ALLAHu Teâlâ oluşu, zeRRede ve küRRede böyle oluşu, AKLın ise bunu sağlayan bir bir esmâ CÜMMLesi..
AKIL=> İNSÂN ın bir yüzü.. Akılsız un yiyemezsiniz. Altın tozu yerseniz sizi öldürür saf olarak. AKIL ve NAKİL zıttır. AKIL Halifedir, inkâr kısmıdır. “Lâ iLâhe =>İLLâ ALLAH”ın iki zıt YÜZü gibidir. ÇARKa geliş, bu derunî değirmeni döndürür.
ÇARKa geliş, GARKa geliş içindir. Biz unda mı GARK oluruz?. Yoksa un bizde mi GARK olur?. Vallahi ne istersen söyle. GARKa geliş RahmÂNa geliştir. Bir tane daha var, onu zamanı ve günü geldi mi bakarız inşae ALLAH. NAKİL, BUZdan bir bardakla SU İÇmektir. “Lâ iLâhe” Bardağı ile “İLLâ ALLAH” İÇmektir. Değirmen KALBimizin RahmÂNiyyet ve Rahîmiyyet TASLarıdır..
cAN CeryANından, ÖZ MuHABBetinden, ŞAH DAMARIndan Haberdâr Olan MuhaMMedî GENÇlerimize es-SeLÂM Olsun!
ceryANdan haberli, EREN Elektiriğine iletken ve tel tel, direk direk MuhaMMedî MERKEZ EL ELe EL VERenlerin elleri Üstünde YED’uLLAH varıdr her ÂN, her yer ve her HÂLde ve de her NEFESte İn şâe ALLAH!.




Resim
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön