NECM SÛRESİ (37-62) SOHBETİ
SoHBeT Tarihi: 18/07/2017.. tamerşah tarık
Euzubillahi’s-semi’l-alîmu mine’ş-şeytani’r- racîm bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm..
Euzi bike rabbbi en yahderinu bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm..
Euzibillahimine’ş-şeytani’r-racîm bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm..
Esselâmu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtuhu..
Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
Eşhedu en lâ ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke
Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Nûri'z-Zâti. Ve's-sirri's-sâriî fî cemi'i'l-âsâri. Ve'l-esmâi ve's-sıfâti Ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim adede kemâl'illâhi ve kemâ yelîku bikemâlihi.
Biadedi ilmiken dâimen kesiren mübâreken tayyiben fîh yâ RaBBu'l -Âlemîn!..
Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
Eşhedu en lâ ilâhe ille ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke velhamdu lillahi rabbül alemin.
Yâ Hayyu’l- Hu ALLAH celle celâlihu..
ALLAHu zü’L- CeLÂL'in lütf-i kereminden Izzet-i şerefinden es Selâm olsun. ALLAHu zü’L- CeLÂL bizi selâmette kılsın. Dinimizde dünyamızda âhiretimizde hayr üzere selâmette kılsın İnşâeALLAH.
Şimdi akşam namazına zor yetiştik. Hacer benim küçük kız kardeşim biliyorsunuz. Almanya'da olan kız kardeşim. En küçüğümüz zâten. Çok değerli bir insandır. Gerçek bir MuhaMMedî Melâmîdir Allah'a çok şükürler olsun. Çok çile içinde yetişmiş bir insandır. Teke Tek Teras Tekkesinin güvercinidir. Bu kendi hakkıdır onun..
“Şehinşah”la gelmişlerdi biliyorsunuz geçende İrfan’la. İrfan da müstesnâ bir insandır. Aşağı yukarı 20 senedir falan bir çile içinde yaşar. Değerli bir insandır. Fakat yaşanmadan anlatılamayan şeyler vardır. Çok yüce yürekli bir insandır.
Bunlardan bir tanesi de Emre’dir. Emre, Hacer'in en küçük çocuğudur. Emre'nin özelliği nedir? Emre dört yaşında iken falan sanıyorum 4 civarında ancak idi yani. Ona bakan Alman bir doktor vardı. Çocuk doktoru Röneta mıydı öyle bir şeydi kadıncağız. Ona gidiyorlar, orada annesine diyor ki sor ona “Allah’ın soyadı nedir?” diye.. Doktor duyunca çok şaşırıyor.
Ve dönüyorlar gece 2-3 civarlarında geç vakit. O zaman santralden kullanılıyor telefon. Ben lojmanda kalıyorum Su İşlerinde ve gece telefon çaldı. Hacer: “En küçük Emre dayımla konuşmak istiyorum. Konuşmam gerekiyor diyor” dedi. “Ne konuşacakmış, ne diyor?” falan.. Diyor ki: “Dayım söylesin bakalım Allah’ ın soyadı neymiş?”.. Ben de şaştım ama onunla ne uğraşacağım diye düşünüp “Ahad” diye salladım.
Onu kekeme konuşuyor diye götürmüşlerdi doktora.. Ama hiç kekeme konuşmadan bana: “Bilemedin dayı” dedi. Bilemedim çünkü ciddiye bile almadım çocuğu.. “Yavrum ben bilemedim sen söyle” dedim. “Celâl”, “Celâl” dedi. .
Ondan sonra ben “ALLAHu zü’L- CeLÂL” demeden rahat edemem. Sanki soyadı gibi ALLAHu zü’L- CeLÂL'in. Çok çok severim.
Siirtli Hocam da Emre’yi çok seven bir insandır. “Kaptan” tabiri onundur. “Kaptan, Kaptanımız” derdi hep. O bu günlerini görmedi onun fakat o muhabbeti hep sürdü.
Siirtli Hocamla birlikte Kumlucanın Bey Dağlarında Altınyaka Yaylasında kalıyoruz ve kitaplarını yazmaktayım.. her gün ikindi namazı sonrası sohbet yapar ve 200-300 kişi geliyordu..
Bir gün: “Aksaray’a gidiyoruz yarın sabah erkenden” dedi. “Hayrola Hocam”. “Hacerler gelmiş de onlar çok kalabalık gelemezler, biz gideceğiz” dedi. “Hocam ben haber almadım siz nasıl haber aldınız geleceklerini” dedim. Kızarak: “Geldiler, ne gelecekleri” dedi. Anladım...”İyi Hocam gideriz İnşâeALLAH, sabahleyin hazırım” dedim. “Rover” marka arabası olan Sarraf Mehmet diye bir genç vardı, Hocamın hanımının akrabası zengin bir çocuktu. İyi de bir insandı. Biz onunla bir kere gittik Aksaray’a.. Sarraf gelip sabah Rover’la götürecekmiş.. Ve geldi yola çıktık..
Bu ikinci gidişimizdi Aksaray’a girince: “Hacer’e misâfiriz” dedi. “Hocam Almanyadan gelmişler mi? Türkiye telefonları yok!.” falan dedim. “Abdüllatif, Abdüllatif!. Hacer’in evini biliyor musun?” dedi. “Biliyorum Hocam”. “Sen oraya götür, tarif et” dedi.
Ben işte orada, bir Allah Dostunun küçükbir çocukla nasıl haşır neşir olduğunu gördüm. Biz içeriye girdik oturduk. Bir yarım saat geçmedi çocuk geldi, Hocamın kucağına oturdu. Sakalıyla oynuyor, orasıyla oynuyor, işaret ediyorlar gel, git falan diye.. Hocam: “Rahat bırakın Kaptanı” dedi.
Ve çocuk “Efendi Baba” diye başlayarak anlatıyor.
Aksaray'da öyle bir usül vardır. “Efendi Baba” denir. Gerçek HAKk Dostu Efendilere “Efendi Baba” denir.
Soytarılara değil yalnız. Soytarılar da hergele pazarında anlaşılmaz. Sarrafta anlaşılır.
Emre: “Efendi Baba, ben sabahleyin” dedi “buna dedi” annesini göstererek “sabah anlattım” dedi. “balkona çıkardım anlattım, gel sana da anlatayım”. Bizi de çıkardı balkona. Orada bir yan komşu arsa var, kül falan döküyorlar. “Burada” dedi Emre, 4 yaş civarında, o kadar küçük yani. “Buradan göğe su fışkırıyordu şemsiye gibi, göklere çıkıyordu”. “Siz vardınız, ama üzerinizde bu yoktu”. Eliyle işaret ediyor böyle kavuk falan bir şeyler. “Dayım da vardı. Ama su ıslatmıyordu.” Ben hocamı izliyorum ne yapıyor diye. Dedi ki; “Maşallah, barekallah!. Abdüllatif, çoluk çocuğu yalan ve haramdan korumak lâzım, gerisi Rabbimin işi!.”
İşte bizim 0 “Kaptan”ın ilk çocuğu doğdu. Onun ismi de Hacer kondu. 05.45 de doğdu galiba. Bana resmini de gönderdiler.
Bizim Hacer'in el ve ayaklarında doğuştan tırnakları yoktur. Sıfırdır, hiç yoktur. Yeri bile yoktur. Şimdi ikinci Hacer doğdu. Bu güzel bir şey. Bunu bir güzellik olduğu için paylaşmak istiyorum. Bir şey olduğu için daha paylaşmak istiyorum Âdem.
Çile, o kadar vefâlı bir yatırımdır ki, mutlaka kazandırır. Yeter ki vefâ göster, sadakat göster, samimiyet göster..
Sen mutlaka melânetten melâmete geçersin ve selâmeti bulursun Yoksa gübrelikleri “gül bahçesi” diye gezer durursun. Şu andaki “şucu-bucu”lar gibi. Allah korusun!. Bunu bir güzellik olarak anlatmak istedim. Çünkü Bizim Yolumuz böyle bir yoldur. Biz sâdece sizin gül hatırımız için ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem emri gereği olduğu için bu sohbetleri yapmaktayız.
Beni azıcık tanıyanlar bilirler ki, Allahın izni ve inâyetiyle hiç bir kimseden bir şey beklemem ve istemeyiz. Yolumuz gereği öyledir. Fakat “CÂN”ımız olanlar her zaman “CÂN”ımızdadırlar. Bir şey yaptıklarından ya da yapmadıklarından dolayı değildir. Onlarla, Gönül Bağımız vardır. Onun için hiç ayrımız olamaz. BİZde asla olamaz. Ancak, kopan parmak BİZden değildir.. Kopan parmak hariç. ALLAH celle celâlihu kopturmasın. Onlar çok acıdır, çok acıdır onlar yazıktır, korkunçtur. ALLAH celle celâlihu kimseyi kopan parmak etmesin. Çünkü BİZden ayrılmıştır, kopmuştur, yazık olmuştur. Bizim şahsımızdan değil Şeceretü’l- kevn” den ayrılmıştır. MuhaMMed aleyhisselâmın Şehâdet Şehrinden, Şerefinden ayrılmıştır. MuhaMMed aleyhisselâmın Şefâat Şifâsından ayrılmıştır. Kopmuştur, yazık olmuştur, acı olmuştur. Gitsin mutfak ve tuvaletin arasında tepinsin dursun. Çünkü ahmaktır.
Bu gün bir zevk yazıyordum. Okumak istiyorum.
Sonra da “vefâ”nın ne olduğunu bize anlatan bir zevk okuyalım diyorum..
ÂŞIK-ın -->Ağız TATLarı
ZITLarın Zevkinde ZORun!.
->PERVÂNEnin KANATLarı
>ALEVidir ->KIZIL KORun!.
ZEVK 8286
MELÂMET KINANmak DEmek!. HALK İÇİnde EN HOR OLAN!
->BAŞı ->KARLı DAĞLar Gibi!. ->YÜREği>KIZIL KOR OLAN!
->AHADî AŞKın YAŞAmak
AHMEDî MEŞKin YAŞAmak
ÖLmek NE ki KuL İhvÂNim!. HAKk’ta YAŞA!.mak ZOR OLAN!.
18.07.17 13:21
brsbrsmm..mecnundedecâmisiöğlesalatı..
Aşığın ağız tatları, zıtların zevkinde zorun.
Nerede belli olurmuş aşığın ağız tatları? Zıtların zevkinde. Zora geldiği zaman belli olur. Yoksa konuşur yani. Alır-verir çatar-çutar. Bugün câmide adam nerdeyse kendini minberden aşağı atacaktı. Coştu…
Pervanenin kanatları alevidir kızıl korun.
Bunu unutuyor. Ben Akdenizde 28 sene kaldım denizin kenarında. Geceleri ateş yaktırmamaya çalışırdım. Çünkü bütün pervaneler ateşe dalar. Ateşin etrafıdan yüzlerce kanatları yanmış kelebek görürdüm ve çok üzülürdüm..
“Pervanenin kanatları alevidir kızıl korun.”
Bu iş öyle kolay olsaydı, herkes canından çok sevdiği cennete koşardı. Oysa MuhaMMedî Melâmetin tek hedefi vardır ki, “CemâLuLLaH”tır. Ne cennettir, ne cehennem, CemâLuLLaHtır. Türkçe, her kesin duyacağı şekilde söylüyorum. Açık seçik âyetlerle söyülüyorum, “Vechullahtır”. Diğerleri bir aşamadır. Tıpkı dünya gibi, kabir gibi, kabir hayatı gibi, mahşer gibi aşamalardan birisidir.
Melâmet kınanmak demek, halk içinde en hor olan.
Neymiş melâmet?. Kınanacaksın. Halk içinde en hor olan, hor görülen olacaksın. En yakının, en uzağın “böyle de olmaz ki” diyecekler sana..
Başı karlı dağlar gibi yüreği kızıl kor olandır.
Yanardağ gibidir çünkü. Dışardan gören onu yemyeşil dağsanır. Fakat içindeki kzıl koru göremez.
Ahadî Aşkın yaşamak Ahmedî Meşkin yaşamak.
Ölmek ne ki KuL İhvÂNim, HAKk’ta yaşamak zor olan..
Ölmek ne ki, herkes ölür ama Hakk’ta yaşamaktır zor olan. Bunu yazarken iş karıştı. Kayda geçsin sizin de bilginiz olsun diye.
Çünkü Melâmet Neşesi başka bir neşedir Âdem. Melâmet, Hanif Dininin gereğidir. İslam Dini MuhaMMed aleyhisselâmla TÜMMlenmiştir, TAMMlanmıştır. Hanif ise, İbrahim aleyhisselâmla ortaya çıkmıştır. Hanif Dini olarak çıkmıştır yani, İslam.
قُلْ صَدَقَ اللّهُ فَاتَّبِعُواْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“Kul sadakallâhu fettebiû millete ibrâhîme hanîfâ (hanîfen), ve mâ kâne mine’l- muşrikîn (muşrikîne).: De ki sadakallah, o halde hak perest bir hanif olarak İbrahim milletine tabi' olun, o hiç bir zaman müşriklerden olmadı.” (Âl-i İmrân 3/95)
İbrahime hanîfâ; İbrahim Milleti, İbrahim Milletindeniz.
Adama, profösör.. Nerden konuştuğu belli değil aşağıdan mı yukarıdan mı ses geliyor, bir yerden de. Çünkü onu perdelemiş. Profösör, öğretmen demek fransızcada, başka birşey değil. Öğretmen demek. Ama adam Türkiye’de başka bir yere oturmuş prof. diye.. Birşey zannediyor kendini. Dedim ki: “Hocam kusura bakmayın, ben sizin gibi okumadım. Câhil değilim ama okumadım. Bir şey sormak istiyorum? Sizi mat etmek için.” Böyle diyorum kendisine. “Ölünce kabirde” dedim, “Soracakmış Melâike”. Hadisler var dedim, Ali kerremallahu vechehu Efendimizden, Ömer radiyallahu anhu ile ilgili Sahihi Buhari, Kutubi-sitte hadisleri.”. “Biliyorum” dedi. “Bak biliyorsunuz ne güzel. Rabbin kim?”, “Rabbü’l- âlemin” dedi. Dedik. “Peygamber?”. Onu da bildik. “Hocam hangi millettensin derse ne diyeceğiz?” deyince güldü ve: “Türk milletindenim diyeceğim” dedi.
Haa…Sen Türk milletindenim, Kürt milletindenim, şu milletindenim, bu milletindenim demeye devam et. Asla “Millet-i İbrahim” değilsin ve olmayacaksın zâten. Çünkü Kur’ana bağlı değilsin. Kelâmullah’a ve Rasûlullah’a bağlı değilsin. Başka şeylere bağlısın. Teyyare yani. Çünkü İslam “a’dan z’ye” bir bütündür. Bir noktasını harfini sökseniz Kur'ÂN-ı Kerîm’i tahrib etmiş olursunuz.