Re: Kul İhvÂNi KALEM Sûresi Sohbeti-II

Cevapla
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KALEM Sûresi Sohbeti-II

Mesaj gönderen tamersah tarik »

Kul İhvÂNi KALEM Sûresi Sohbeti_II

Resim SÛRESi..

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

'Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

Subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
Eşhedu en lâ ilâhe illa ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke
Vel hamdü lillahi rabbil alemin...

ALLAHu zü’L- CeLÂLe sonsuz şükürler olsun, hamdler olsun.
ALLAH celle celâlihu, nuru olan bizleri kendi zatıyla BİZ etsin, BİZ-BİR-İZ etsin, yani “nahnu” etsin, kusurumuza bakmasın, bize hakkı ve hayrı yaşatsın…
Allahümme neselüke ve’l- affa ve’l- afiye fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhire. Allahümmesturna bi setrike’l- cemil.

Allah’ım 'Cemi' isminle bizi setret. Yani kulluk yapmak zordur.
Bedele bağlı, sebebe bağlı, kıyasa bağlı, şarta bağlı, yani çok zor. Bu zorluk kendisinde vardır.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem 'ben de sizin gibiyim' buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben de sizin gibi bir insanim. Siz davalarınızın halli için bana geliyorsunuz. Bazınızın hüccet yönüyle, diğer bazısından daha ikna edici olması, böylece benim, işittiğime dayanarak onun lehine hükmetmem mümkündür. Kimin lehine, kardesinin hakkından bir şey hükmetmişsem (bilsin ki), onun için cehennemden bir ateş parçası kesmiş oluyorum."(Buhari, Sehâdat 27, Mezalim 16, Hiyel 9, Ahkam 20, 29, 31; Muslim, Akdiye 5, (1713); Muvatta, Akdiye 1, (2, 719); Ebu Davud, Akdiye 7, (3583, 3584); Tirmizi, Ahkam 11, (1339); Nesai, Kudat 13, (8, 233).

Kullukta, Abdullahlıkta. Ne yapacaksın. Kader-> Kaderullah
İnsanlar “Dehr” sonsuz zaman içinde belki, bizim bilemediğimiz sürelerde her birisi çeşitli hallerde deneniyor. Sonra bu sahneden çekilip geçip gidiyor. Kaybolup gidiyor bir daha ses seda çıkmıyor. Öldü diyorlar, şey diyorlar. Kader- Kaderullah Her şey için..
Kur’ÂN-ı Kerim de bir âyet vardır. Her işin vakti vardır diye…

وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
Resim---" Ve kezzebu vettebeu ehvaehum ve kullu emrin mustekirr: Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. HALBUKİ HER İŞİN ULAŞACAĞI YERİ VARDIR. ''” (Kamer 54/3)

Resim--- “Ve lekad erselnâ rusulen min kablike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeten, ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh (iznillâhi), li kulli ecelin kitâb (kitâbun).: Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir âyeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitap (yazı, hüküm, son) vardır.” (Ra’d 13/38)

Resim--- "Hüvellezi yuhyi ve yümit fe iza kada emran fe innema yekulü lehu kün fe yekun: O, hem dirilten hem de öldürendir. O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman yalnız «OL!» der, o da oluverir.''” (Mü’min 40/68)

Vakit öyle bir “şey” dir ki, “dehr”, “zaman”, “vakit” ve “ÂN”.. İnsana yaklaştıkça, yarım nefese kadar gelir yani, insan için en küçük zaman dilimi alıp verdiği nefes usturanın ağzı gibi, iğnenin ucu gibi, bir noktaya gelir sıkışır ve orada insanlık denenir. İnsan aklı kendisine BEDEL biçer, KIYASlar başka akıllarla, kendisine ŞART koşar ve sonunda bir SEBEB arar. SONUÇ bulmak ister. Ve bütün bunları yaparken ya kendi başına yüzme bilmeyen bir insanın denizin üstünde çırpınması gibi hayatın içinde çırpınır gider ya da, bu işi bilenler gibi DenİZe teslim olur ve yüzünde yüzer gezer batmaz.
Ben çok uzun yıllar deniz kenarında kaldım. Hakan bilir. Sahile sıfırda nerdeyse. Onbeş metre yani önümüzde hiçbir şey olmadan. Üç buçuk ay falan her yıl. Antalya’nın en güzel sahilleri Devlet Su İşlerinin kampıydı. Kamp değil de Lara’ da yani. Ve henüz yazılmamış şiir defterleri falan, orda okullar açılıncaya kadar kalırdık.

Yüzme bilmeyen bir insan denizin hemen kıyısında üç-dört metrede ayağını kesecek kadar ya da ayağına kadar olmayan bir suda yani göğsüne kadar gelmemiş bir suda boğulabilir panikten. Ama yüzme bilen güvenli insanlar sırtüstü dönüverir, hareketsiz halde kalır, dev dalgalar dahi, alttan alır onu havaya kaldırır geri bırakır. Atmaz yani. Altından gelir geçer. Bu sırtüstü duruşlar. Mesela ben dururdum yarım saat falan. Bu sürekli yüzmekten dolayı durmuyorsun. Denize teslim olmaktan dolayı duruyorsun.

Onun içindir ki, tam TESLİMiyet çok zor. Çeşitli nedenlerle zor; bedensel zor, ailesel zor, toplumsal zor, kâinâtta zor. Zorluk üzerine halkedilmiş. “Lâ rahate fi’d- dünya” buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem, “Dünyada rahat yoktur” buyuruyor.:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Lâ rahate fi’d’ünya: Dünyada rahat yoktur.. Mü’mine, RaBBine kavuşuncaya kadar rahat yoktur! ” buyurmuştur.(Hatib, İbni Nasr)

Yani zorluk vardır, Zıtların ZEVki.. Dünya “zor” üzere kurulmuştur.
Biz de,, deli deli yazıyoruz zevklerimizde; zordur, kordur, mordur falandır diye ama; rahmetli anam öyle derdi: “Anam, mal müşteriye satılır” derdi. Doğru, mal müşteriye satılır. Öyle ya, ben çatal iğne alacağım, altını ne yapayım, elmayı, armudu ne yapayım. Adamın derdi, çatal iğne arıyor. Adam aspirin arıyorsa, sebze bazarında ne işi var, hayvan bazarında ne işi var.

Bütün bunlar hayatın gerçekleri. İçinde yaşadığımız hayatın gerçekleri. Ve her an bizi sarsıp duran özellikler ve güzelliklerdir. Tüm bunların temelinde yatan; “İslam Teslimiyettir”. Şunu bunu yapmak değildir. Önce teslim olmaktır. Onun için biz İslam Sistemini incelerken, Teslimiyeti esas aldık. İnsan, teslimiyeti tek başına sağlayamaz. “Tek”lik ALLAHu zü’L- CeLÂL’e mahsustur. Allâme-yi Cihan olsa da, kendi başına denizde çırpınan birisine benzer. İsterse ordinaryüs profesör olsun, din profesörü olsun. O, bir BİZim Derbentli Deli Hasanımız değildir. Çünkü yüzmeyi bilmiyor. O denizin balığı değil. O denizde onun bilgisi kendine yaramıyor yani. Onun için Hasbî Hizmetçi lâzımdır. “Mürşid-i Kâmil lâzımdır” sözü ağır bir sözdür. Ben doğrusu bunu hiç birisinden “Ben Mürşidim!” diye duymadım. O deli insanların, muazzam insanların hiçbirisinin: “Ben mürşidim” dediğini duymadım.
Olsa olsa mesela Siirtli bunların en kelli fellisiydi. Gerçekten. Sormuştum ona;
-“Hocam hafızanızda 30.000 hadis var mı?”
-“Vardır Abdüllatif” dedi. Hafızasında 30.000 hadis.
-“40.000?” dedim.
-“Olabilir” dedi.
-“Hocam 50.000 var mıdır?”
-“Ne yapacaksın Abdüllatif” dedi.
Yani böyle bir insan 40.000-50.000 hadis hafızasında. Ve Kur'ÂN-ı Kerîm’de bilmezdi cüzleri falan. İşte bir âyet alıyorsa, sana söylerdi. “Yarısına yakın aç bakıyım Kur’ÂNı” der, açarsın oradan birşey okursun, şöyle biraz git, ya da sûrelerin başından birinci âyetleri okutur sana, 3-5 sûre daha atla, böyle bulurdu âyetleri.
Sen “yusebbihu lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ard” diyorsan, beş yerde geçiyorsa beş yerde de bulurdu. Böyle bir hafızlık yani. Bunlar da hiçbir zaman şu andaki piyasadakiler gibi mürşid-i kâmil falan gibi şeylere soyunmazlardı. Hasbî Hizmetçiliği tercih ederlerdi. Çünkü gerçek şu ki; Mürşid-i Mutlak Muhammed aleyhisselâm’dır. Kesinlikle, Mürşid-i Mutlak Muhammed aleyhisselâm’dır. Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin değeli olanlar EhL-i Beyt aleyhumusselâm dahi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Hasbî Hizmetçileridir. Habibî Hizmetçileridir. Bu devdirde, içinde bulunduğumuz devirde insanların akıllarına bilgiler de kâr etmiyor artık Tarık. Siz istediğiniz kadar bilgi verin, o, kanıksamış gibi, artık o heyecanı o ruhu kaybetmiş, bilgi zannediyor, yaşamadığı için..
“Ben onu biliyorum zâten” diyor. Ben namaz kılmayı biliyorum. Kılmasına gerek yok yani. Ben yemek yemesini biliyorum. Yemek yemesine gerek yok yani. Böylesine bir ahmaklık içinde, içinde bulunduğumuz devirde insanlık. Ve bunların tümü ne acı ki kendi kaderlerimizi dile getiriyor, hayatlarımızı etkiliyor. Kimi insan bin bir çile içerisinde Rabbısının huzurunda, hazırında, hızırında yaşarken, kimisinin kulluğu şartlara bağlı. Şöyle şöyle olursa iyi bir Müslüman, değilse değil. Bunlar da ağır tehlikelerdir.

Şundan dolayı söylüyorum Hakan; eğer savaşıyorsanız silahlarınızı bırakmadan bir rekat namaz kılın onu demek istiyorum. Tek rekat. Ve siz gidin bir başkası kılsın. Bir rekat savaşın ortasında.

وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلاَةَ فَلْتَقُمْ طَآئِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُواْ فَلْيَكُونُواْ مِن وَرَآئِكُمْ وَلْتَأْتِ طَآئِفَةٌ أُخْرَى لَمْ يُصَلُّواْ فَلْيُصَلُّواْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَى أَن تَضَعُواْ أَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُواْ حِذْرَكُمْ إِنَّ اللّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا
Resim---" Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min varâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum, veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeh(vâhıdeten). Ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum. İnnallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).: İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azab hazırlamıştır.” (Nisâ 4/102)

Hal bu iken insanlık bugün nerelere gitti, ne hallere geldi. Bunların tümünün temelinde yatan, Rasûl ve Allah’a -> “Rasûlullah” dediğim bu benim. “Rasûl” den “Allah”a TESLİMİYETin olamayışı. Onun için İSTİKAMET bulamayış. Biz, özellikle ben şahsen ki, benden evvelkiler de böyleydi, o şimdi herkesin gözdesi ya da canım sıkılınca ters konuşuyorum abdestli insanların Münir Dermanı Hocam Allah rahmet etsin, cenâzesinde bulunanlar belli. 5 kadın 2 erkek. Bir de kızı, karısı var. Benzeri Siirtli Hocam 3 yıl kimseyle konuşmadan bir kelime etmeden son üç yılını verdi. Rahmetli Hacı Osman Efendi hâkeza, Hakan falan bilir ki, 40-50-60 sene yanında olan bir Cafer Amca vardı, o da rahmetli oldu da, bu kadar senenin sonunda: “Ben de Mürşid oldum!” dedi sıyırdı çıktı her şeyi. Hepsi çileyi çektiler bu hususta yani. Fakat Allah’a şükür ki, Bizim elimizi verdiğimiz, el ele olduğumuz insanlardan biz mürşidlik lafını duymadık. Hizmetçi sözünü duyduk ve hepsi, Kalaycı Yahyalar, Salih Babalar ve diğerleri gerçekten Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin halakasında halakalandılar. Halka dönmeden HAKk’a döndüler. HAKk’tan alıp halka verdiler. Elleri hiç boş olmadı yani, gâyet mütevâzi, hizmet ettiler. Biz bu gerçeği sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin adına, hesabına ve şerefine taşıyoruz Hakan. İnsanlar oyalanmak için çetleşebilir, mesajlaşabilir, çeşitli şeylerle olabilir, yazabilir, arkadaşlıklar kurabilir vesâire ancak biz buna inanmıyoruz.

Biz kendi çağımızda kendi devremizde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin buyurduğu, duyurduğu Kur’ÂN-ı Kerim ve uyguladığı Sünnet-i Seniyye ve Hadis-i Şeriflerin belirlediği Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemin hayatını bu çağın anlayacağı şekilde yeniden derleyip toparlamaya çalışıyoruz. Ve geride sesimizin kalmasını istiyoruz. Tıpkı bir insan gibi, ağzımızla, kıçımızla, şunumuzla bunumuzla, Hak-ımızla bokumuzla, olduğu gibi, tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem gibi. O’nun yolunda, O’nca olabilmek azmindeyiz. İnşeAllahurRahman. Bizden önce de hep böyleydi..

Elmalılı Hamdi Yazır Hazretleri 20 yıla yakın küskün hayatı yaşadı. Nazırlık-Bakanlık yapmış bir insan. Osmanlının son meclisinde Bakandır. Ama “Hakk Dini Kur’ÂN Dili” tefsirini, o dargınlık, kırgınlık sırasında yazmıştır iki odalı bir eve kapanarak. Şu anda benim bulunduğum yere yakın mezârı, “Sahrayıcedid”de mezarı, geçen yine gittik Alper’le. Alper onu tesadüfen görmüş, sonra âli insanların başkaları da görmüş, kapı açmışlar, oraya yazmışlar, hemen duvarın dibindeydi ilk gittiğimizde ancak tesadüfen görebiliyordun, iyi bakarsan.
Zorluklarla olmuş. Biliyorsunuz anlatmışımdır, Elmalılı Hamdi Yazır Hazretleri sigarayı çok içiyor. Ömer Nasuhi Bilmen ki, Ehl-i Beyt aynı zamanda.. sonradan İstanbul Müftüsü falan oldu. O da öğrencisi, Üniversite hocasıyken. Ziyâretine gitmiş oda siğara dumanı dolu: “Hocam sigara içilen eve melekler girmez diyorlar” diyor. Yaşlı Hocası: “Ulan melekleri alıştırdım sizi alıştıramadım çıkın dışarı” demiş. Çünkü onun derdi o değil. Halkın ölçüsü değil onun derdi. Onun sevdâlandığı şey başka bir şey.
Yine Fahrettin Razi hazretleri, Allah razı olsun şimdi Alper 18. Ciltte. Ben iki yılda okumuştum onu. 24 cilt 24 ayda okuyabilmiştim. Gece gündüz hiç durmadan not alarak okuyor. Yolda, sokakta, şurada burada. İşte onuncu ciltte ne diyor; bitirirken altına bir not düşmüş,
NOT: Oğlum Yunus, ya Yunus, ya Said ama aklımda Yunus kalmış, memlekette vefât etti. oğlumun öldürüldüğü gün dağlardan gözükmeden gittim ziyaret ettim geldim 5 gün geçti aradan oturdum çalışıyorum..
Sürgün kendisi çünkü. Oranın kral olan adamı hükümdarı öldürücek onu.. çünkü o zaman krallar, kendi kötülüklerine fetva istiyorlar. O da, komşu ülkeye kaçmış sığınmış. Orda çalışıyor, Kur’ÂN yazıyor. Diyor ki; oğlumun öldürüldüğü gün dağlardan gözükmeden gittim ziyaret ettim geldim 5 gün geçti aradan oturdum çalışıyorum, diyor. Ama o 24 cilt kıyamete kadar insanlara bir deniz feneri gibi yol gösteriyor. Ufuk açıyor. Ha, diyorsan ki Hakan: “Halk beni anlasın dinlesin, büyük adam bilsin!” o zaman ben yakınım olduğun için sana adresi söyleyebilirim. “Sen hayvan bazarına git oğlum. Orda değerini bulursun.” derim. Kaç kuruş ettiğin belli olur orda yani. Deveysen deve parasına satılırsın, eşeksen eşek parasına satılırsın. Öyle bir şey arıyorsan. Ama: “Yok dayı bizim ağzımızı burnumuzu bilyeye çevirdiler!” diyorsan, dert etme Allah kefildir, vekildir. Küllî şey’in kadirdir ve işinin başındadır. Her ÂN “Şe’ÂN” dadır. Her ÂN yeniden yaratmaktadır. O Allah Vahidü’l- Kahhar’dır. Yerle bir ediverir. Dün İstanbul’un en zengini olan insanlar, yatları katları olanlar, bugün zindanlarda çürümede, daha ne olacakları belirsiz halde. Mallarına mülklerine de el konulmuş durumda. İndir-bindir dünyasına bakar mısın?. Demek ki hakikat değilmiş bunlar. Bunlar Allah’ın kudreti karşısında bir şey değilmiş. Şundan dolayı söylüyorum.

Hoş, zâten biz bu YOLa Allah’ın izni ve inâyetiyle ikimiz çıkmıştık. Bu, senin gayretinle olmuştu.. meşhur bilgisayarın.. aman bozulmasın diye tuşlarına dokunamadığım zamanı hatırlıyorum, buraya dokunsam harfin birine zarar mı getiririm diye..

Bütün bunları şunun için söylüyorum ki; YOL, yürüyenedir.. Yürüyen, yolun YOLCUsudur. YOLLuğu ve YOLDAŞı da Olmalıdır.. HaKk YOL YOLCUsu, seyreden değil, televizyondan izleyen değil.

YOLa YOLCU olana YOLDAŞ şarttır. Bu çöl yalnız geçilecek çöl değildir. Yolcunun YOLLUĞu da gerekir. Bizim Kıtmir olduğumuz için boynumuzda Kur’ÂN-ı Kerim torbası vardır. Bu bizim normal halimizdir. Çünkü bizim Efendimizin hali budur. Bu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kemâlidir, cemâlidir, her halidir, sevgili Hakan..

Ben de yazıyorum çiziyorum biliyorsun: “Ey yüce RABB’ım bana da neler ettin, olur mu yani!.” falan diye. ALLAH’ımdan korkarım birşey demem de, RaBBımı daha yakın bulurum, akrabayız ya, şah damarımızdan daha yakınız ya..

İşte bütün bunları şunun için söylüyorum; tıpkı onlara benzetmek için söylemiyorum, böyle bir arzuyu ne sen ne ben düşünürüz, ama inanç BİRliğimiz bakımından söylüyorum. O zorluklar içerisinde hizmeti düşünenler, Fahrettin Razi gibi o sürgün hayatında çalakalem yazmalar..
Kalem Sûresini yazdığın için teşekkür ederim. Çaba sarf ettiğin için teşekkür ederim. Ve bir gün umarım inşeAllah dua ederim ki Latif Hüseyin’in çocukları da okur bir gün.. bunlar bir eserdir, bize yol gösterendir derler. Şunu çok iyi biliyorum ki, ne idiğü belirsiz nesiller, güvensiz nesiller, bunlar peşin kaybetmişlerdir. Çünkü güven yok onlarda. Onlar için dinmiş, hizmetmiş, cennete koş cehennemden kaç derdindeler. Fiilen, şu anda, hayatın içerisinde ALLAHu zü’L- CeLÂLin Şe’N-inde şehâdeti yaşayacak, Rabbısından razı, radiyeten-merdiyetene inanan, bulunduğu şartlara Allah hayır versin inşeAllah duasından başka bir şeyle yorumlamayan, ama aklıyla, fikriyle, vicdanıyla, fiilleriyle..

İnsan bu, şimdi kapatırsın bilgisayarı aklına ne geliyorsa onu yaparsın. Ama öyle yapacağına oturur, Kur’ÂN okursun, bir şeyi anlamaya çalışırsın, dinlemeye çalışırsın, hizmet etmeye çalışırsın. Ama ne çâre ki, anam ne diyordu: “Anam elinen âleminen bir ölüye gidilir, bir düğüne gidilir köyde” diyordu anam.
Öyledir gerçekten. Bir yerde ölü öldüm mü bütün köy bir araya gelir. Düğün oldu mu da bir araya gelir. “Ama mezara yalnız gidilir” derdi. Ve yalnız doğulur bu âleme. İkiz olsa belki arkasından gelir de. Şunu demek istiyorum, sen Hakan Arif olarak, kaderini yaşadın, yaşıyorsun ve yaşayacaksın. Yapacak tek şey “ Hak ve hayır versin Allah” demekten ibarettir. Umarım ve dua ederim ki bizim de güvendiğimiz, Allah dostları ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in de güvendiği gerçekten büyük harfle yazılan İNSAN olursun. O zaman Münir DERMAN kaddesallahu sırrahu seni dört âlemde karşılar. Çünkü bütün ömrünü bu yolda hasretmiştir. Kendi kaderince, kendi stilince, kendi tarzınca, tavrınca. Dedik…

Şöyle Kalem Sûresine girelim. Kalem Sûresi yarım kalmış Hakan. İkinci gönderdiğini biliyorsun ben estirip kestirdiğim için, bir başlamışız 14 âyet gelmişiz, sonrası varsa da nerde bilmiyorum ya da yoktur. Ama bir tanesinde de diyor ki, son gönderdiğinde 2-3 saat geçmiş, gece o zamanlar sabah ezânına kadar sohbetler olurdu, sonra yıkıldı, yerle bir oldu. Bazı insanlar zannederler ki o havanın kaybolması bizim yüzümüzden sanırlar. Buradaki tek ölçü şudur. Herkes diyecek ki: “benim yüzümden bu haldeyiz”, doğru olan budur.

Bakın nice insanları hayat, tıpkı bir deniz gibi kim ölüyse sahile terk etti. Balina dahi olsa, deniz, o 10 tonluk 20 tonluk mahluku dışarı atar, öldüğü için. Fakat parmak başı kadar yengeç yavrularını içeri alır, diri olduğu için. Hayat böyle bir ilginçliktir. Dirilik bu kadar muhteşemdir oğlum. Bu kadar muhteşemdir..

Bu siteden nice insanları ben ayırdım biliyorsun Hakan. “Ben olmasam” diyen herkesi, bunu duyar ya da hissedersem görevliyse görevden alıveririm zâten o ona yetiyordu. Nereye gitti sorusunun cevabı ise, bana göre cehennemin zumerâsına gitti. Kendi yakınlarım olduğu için söylüyorum. Ali, Anka falan, ne kaf dağı kaldı, ne şu kaldı. söyleyecek söz çok amagerek yok.. hayat anlatacaktır..

Hayata bir bakar mısın? Ölçü neydi, ölçü şuydu: “Ben de kadarımca kaderimce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin YOLundayım!.”
Kul İhvÂNi’nin kendi başına yolu varsa o yol, şeytan yoludur. Senin de tek başına Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemsiz yolun varsa şeytan yoludur.. Sıart-ı mustakîmde yol tektir. Sırat-ı müstakimdir ve yolun gözüken nuru, Nur-u Muhammed’dir, Nurullahtır, sahibi. İnançları sağlam olmayan insanların amelleri de sağlam değildir. Bu, kaybolan heyecan, yitirilen şey, çok ağır bir kayıptır. Yazıktır, günahtır. Onlar için Allah şâhid ki, Allah’ a sonsuz şükrolsun bir nokta kadar üzüntü duymam. Çünkü, neden?. Tercihleri böyledir. Yanlıştır ama tercihleri böyledir. Yoruldukları yere kadar giderler. Biz çok akıllı olduğumuzdan bu yolu seçmedik. ALLAH celle celâlihu bizim yolumuzu hak ve hayır üzere yazdı inşeAllah ve yazsın hepimizin kaderini.. Onun için kalemi, Hakan ben bırakırsam sen alırsın. Çünkü biz beraber başladık ya. Başka yol mu var. Yeter de artar bile. Artar bile.. Biz twitter değiliz ya: “100.000 kişi geldi, 500.000 kişi geldi.” Diyecek..

BİZ BİR-İZ.. BİR kişi yeter BİR!.
Bir tek Sümeyye Anne, islamın ilk kadın şehidi.. 4 deveye, her deveye bir kol ve bacak bağlanmış, çarmıha gerilmiş ÇÖLde kızgın kum içinde..
Ebu Cehil diyor ki: “Küfret Muhammed’e!.”
O da diyor ki: “Eşhedu en lâ ilâhe İLLALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah!.”
Yürü dendiğinde 4 deve 4 yöne yürüyünce ne oluyor?. Her birisinde bir bacak bir kol gidiyor. Bunu kocasının ve oğlu Ammar radiyallahu anhum un gözü önünde yapıyorlar.
Böyle ilk İslam şehidi kanı, kadın kanıdır..
İlk İslam Hatice annemizdir. İlk şehid Sümeyye Annemizdir. Hep, dikkat edin, onun içindir ki daha Kur’ÂN bile inmemiş doğru dürüst belki bir iki âyet, henüz yeni başlamış dönemde. İnanç başka bir şeydir. Ama o yüce Peygamber aleyhisselâm, şimdi bu Suud Kralcıkları, şeytanlar, deccâllar yıktılar oraları.. ama ben daha önce resimlerini falan da çekmiştim gittiğimde, Kâbe’nin kapısına “Sümeyye Kapısı” ismini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem vermiş, tek kadın ismidir. Fatma Vâlidemizin ismini vermemiştir, Hatice Vâlidemizin ismini vermemiştir. “Sümeyye Kapısı” ismini koymuştur. İşte böyle vefakâr, böyle bir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır karşımızda hamdolsun..

Bütün bunları şunun için söylüyorum oğlum; sakın aklının hayalinin ucundan geçirmeyesin. Dayım istediği için falan yazıyorum deme hakını-ekmeğini boka düşürme ve: “Ben ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, Kelâmullah’ın ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yoluna hak ve hayır üzerine hizmet ediyorum. Ben de benden öncekiler gibi hasbî hizmetçiyim!.” de..
Sen hepsini biliyorsun. Salih Babalar gibi. Ricâl-i gayb’ di Allah şâhid. Çok şükür. Siirtlimi çok iyi bilirsin. Kalaycı Yahya’ yı şahını bilirsin. Hacı Osman Efendi’yi çok iyi tanırsın. Hepsi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem’in yolunda gittiler. Hiçbir şey onları yolundan çevirmedi inşeAllah bizleri de çevirmez.
Şimdi “Hülasa-ı kelâm bütün Aksaraylılara selâm!.” demiş değil mi..

Evet şöyle bir Kalem Sûresini mâadem ki eksikmiş, 14’ e kadar süratli bir şekilde geçelim. Yayınlamaya başladık da. Haa “Biz yazıyoruz okunmuyor!.” diyorsan hiç dert etme. Onun okuyucularını Allah seçecektir. Hiiç dert etme. Okudular da ne oldu?. Ya alttan çıkardılar, ya da kustular. Çünkü onlara yâr olmaz o. Onların teslimiyeti tam değil. İ’timatları yok. Onun için istikamet bulamazlar.
Bir garib kalender ise: “Yâ Allah yâ Bismillah!” der elini verir, eli ALLAH’ın elinde olur. Bir fitne fücur adam o yana bu yana yan çize yan çize giderken, bir gün bir balina gibi leşi deniz kenarında bulunur..

Söylediğim şeyler tamamen Hakanla ilgili. Hakan efkârlı da, efkârını dağıtıyorum. Kader, Kaderullahtır. ALLAH celle celâlihu hak ve hayır üzerine güzel kaderler yazsın inşeAllah. İyi güzelden kastım hayır olsun inşeAllah diyelim.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KALEM Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Beden-Nefis-Kalb-RûH.. bu da dört Sırat Köprüsü de TEVHİD gibidir.. yani bu köprülerden geçerken de Şeriat-ı Garra ki, MuhaMMed aleyhisselâm.. Sistem içerisinde geçişler çok önemlidir.. başka geçişler iyi de olsa sonu felakete gider.. İslamî Denge ve Düzen böyle kurulmuştur ve böyle kurulur.. Ölçü dâima Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemdir..
İnşeâ ALLAHu’r- RahmÂN buna devam ederiz.. ama Kalem sûresine bir girelim istemiştim.. esas “huluku’l- azîm” için düşünmüştük yine de bundan sonra devam ederiz.. İnşeâ ALLAH edeceğiz diyorum..

Evet benim söyleyeceklerim bu kadar.. evet Şirin bir şeyler yazıyor.. Teşekkür ederim Şirin can çok sağ ol sen de sohbetlerimizi yazıyorsun ALLAH celle celâlihu razı olsun, senin on parmağın dert görmesin!. çok güzel bir şey.. diğer yazan kardeşlerimizden de ALLAH celle celâlihu razı olsun onlar da derlerler.. bu gün insanoğlu böyle şeylerden daha çok anlamaktadır.. kafalarındaki kalıntılar bilgisizlik çokkk.. bunun kırpıntı kirlilikleri var, yalıtkanlık yapan toz var çıkarılamıyor, pas var basit pas ama iletimi durduruyor.. meselâ birisine bakıyorsunuz çok güzel şeyler bilgiler biliyor, hakikaten muhteşem bilgiler, güzel bilgiler ama, o kişiye hiç bir şey sağlamayacağı açık onların.. ama bunlar eğer giderilirse, normal dizayna oturtulursa gerçekten muhteşem olur.. bunlar neyle yapılır.. bunlar söylediğim gibi, Velâyette ALLAH Dostlarının EDEBi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin İRFÂNı ve ALLAHu zü’L- CeLÂL’in ERKÂNı, İLİMle BİZ BİR-İZ-Leşirse, muazzam arzu edilen, murad edilen ALLAHu zü’L- CeLÂL’in bekleyip durduğu ve emrettiği olur..
Onun için emirler verdiği.. netice bu olur.. bunları yaşayanları görüyoruz yani Hatice Sultan Cânım.. ne bileyim ben Hatice Yıldız Rahmetlim gibi.. felan kralın karısıymış veya böyle bir milyar dermiş ki nice câmiyi de donatmış, yirmi bin tane kuran kursu açmış vs.. bilmiyorum ben anlamam o işten derim.. ama öbür taraftan da,
GEZ ->GÖZ ->ARPACIK ->HEDEF ve -> HEDEFe ATEŞ!..
Eğer atışın onikiden ise, sesini Mekke’den de, Medine’den de DUYarlar DUYucular hamd olsun!. Sen de duyarsın tâbi duyarsın tâbii..
Çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂL işinin başındadır.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem işinin başındadır.. EhL-i Beyt aleyhumusselâm işinin başındadır.. KüllîŞEYy ve Herkes işinin başındadır..
Bu âlemde herkes CÂNının başındadır zâten.. onun için hiç bir yerde kargaşa yok kargaşa sadece bizlerde kendimizde kişiye ait bunların giderilmesinde elimizden gönlümüzden hep beraber geldiğimiz imkanlarımız ölçüsünde yapmalıyız hasbi hizmet basit bir şey değildir yüzlerce insan giriyor çıkıyor herhangi bir kelime bir söz bir şey hangimiz selâmün aleyküm dediğimz gün ki kişiyiz ki ben dahil hepimiz yani hepimiz her gün gelişiyoruz her gün değişiyoruz her gün allahın izni ve inâyetiyle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi yüreğimizde hissediyoruz bu öyle şey ki öyle şeyler zaman içinde yaşanır görünür ki hayret ve dehşet içinde kalınır yani hele benim gibi de yani bende şahsen öyleyim ali keremullahi vechede öyle "ben görmediğim Rabbıma tapmam" demiştir yani çok.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin vardır "Rabbımı Rabbımla buldum" diye vardır "bildim" diye vardır onun için MuhaMMedi Melâmette daha çok İlim Edeb İrfan ve Erkan önde olur ama şeriatın yapılabilecek en ufak bir şeyi bilerek imha edemez çünkü ALLAHu zü’l- CeLÂL'in ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin.... yapılır insan halidir kaderidir çeşitli şeyleri vardır olmaz olmaz insandır bu bir hata bir yanlış olursa tevbe edilir yardım edilir insandır bu ama ısrarla inatla yapıldığı takdirde onu ALLAH bilir kendi bilir artık ne olur baksın okusun orda ne olur ona bir şey denemez zâten ama bizim işimiz değil bizim işimiz hep beraber birlik dirlik içinde inşâe ALLAH yazmak çizmek öyle gözüküyor başka da yol yok piyasaya kitaplar sürsek ne olacak hiç yani ne oluyor onun içinde böyle özellik ve güzellik içinde İnşâe ALLAH!.

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke..

Hep söylüyoruz çok önemli bir hadisi şeriftir bir sohbette konuşuluyorsa ileri geri yarar yaramaz şeyler konuşulmuştur bunu antivirüs gibi yani temizleyecek şey bu hadisi şerifteki olandır abdeste de öyledir abdest aldıktan sonra bunu ezberleyip söylemek lâzım sanki gönül abdesti gibi içteki virisü temizler gibi bir şeydir üç defa buyuruyor Rasûlullah salllallahu aleyhi ve sellem..

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke..

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke..

Üç kere söyleyin abdestten sonra buyuruyor bir yerde sohbet ediyorsanız söyleyin üç kere Allah yaramaz sözlerinizi ayıklasın, ayıklatsın kul hakkı hariç, yahutta canlı hakkı hariç diyorum ben çünkü onu da insanların insafına bırakırsak temizletmeye kalkarlar yani anasından doğmuş gibidir.. hacca giden kul hakkı harici görmüyor, canlı hakkı.. ben canlı diyorum da orayı es geçiyor anasından doğmuş gibi olacakmış.. Bunlar ALLAHu zü’l- CeLÂL hakları karşısında söylenmektedir.. canlı olarak kimsenin hakkı kimseye helal değildir çünkü.. haa ALLAHu zü’l- CeLÂL isterse var öyle hadis var ne diyor peygamber efendimizALLAHu zü’l- CeLÂL hesap anında bir âlem halk eder ki, işte şunları görüyor musunuz evet şunu da gördünüz mü evet şunu satın almak ister misin, satın almak isterim ama ya Rabbi benim bir şeyim yok, benim param yok ödeyeyim, bu adamda benim alacağım var ama bu da benim gibi cehenneme gidiyor, bana da verecek bir şeyi yok.. ee peki bunu alsan bu adamı affeder misin?. Ederim.. o halde al.. aldım.. Bende sana verdim, gidin ikinizde cennete..

İşte bu gönül birliğinin sağlanması rıza böyle kul haklarında da şeyleri vardır. onun içinde biz bunu sohbetlerden sonra üç kere söylüyoruz abdestlerden sonra üç kere söylemek faydalıdır.. bir de eee enterkollekte sistem tıpkı elektrik zâhirde olduğu gibidir.. maneviyatta da manevî elektriklenme aynı şeydir.. gerçekten sadık olarak samimi olarak sabır içinde Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme, gerçekten ALLAH Dostlarına bağlı, EhL-i Beyt aleyhumusselâma bağlı.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemle ve YeduLLAHa elleri kenetlilerin, Nurullahı Nuruallahtan alacağı açıktır.. Bunun geliş sisteminde Nur-u MuhaMMed, Nur-u Ehl-i Beyt, sen, ben oluşunda hiç bir mahsuru yoktur.. öyle değil de nedir.. yani şimdi bizim evdeki elektirik şu andaki benim makinadaki elektrik Basildon’daki elektrik desem ne mantığı var yani söylemeye hacet yok.. aynı kaynaktan aynı elektriği alıyoruz.. âletler mâletler işte çeşitli markalar piyasaya çıkıyor.. kaderler yerler yurtlar onlar değişik.. ama enterkollekte olduğumuz zaman böyledir.. aynı kaynaktan peşin, yalıtkan olmayan direk iletken bağlantılarla bağlandığımız zaman Barbaros’un dediği “Lâ ilâhe illallahu vahdahu la şerike leh lehu’l- mülkü ve lehü’l- hamdu ve hüve ala külli şeyin kadîr” dediği anda bütün sistemin dediği “Lâ ilâhe illallah”tır kim bağlıysa.. onun içinde biz derslerimizde birbirimize böyle yürekten bağlıyız birbirimize ve Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme, ben mi sen mi hiç fark etmez.. bu gün icab etti dört yüzKur'ÂN okuduk “icab etti okuduk” dediğimiz de BİZ okuduk.. BİZ okuduk.. bu kadar açık ben ben bu âlemde, şeytanın pazarında konuşulan kelâmdır.. maneviyatta biz siz kimsiniz?. BİZ, MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellamın arkasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin “Allahuekber!”ine “Allahuekber!” demiş, elini bağlamış, sesini kesmiş insanlarız.. denizin damlası gibi çıt çıkmaz hiç.. yat yat kalk kalk hiç bilmeyiz başka bir şey bilenler Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin namazında da değildir, niyazında da değildir, safında da değildir, yanında da değildir.. peki nerdeler?. aklı olan iki yerdedir; ya şeytanın peşinde yürümektedir ya da ALLAHu zü’l- CeLÂL'in yoluna dönmüştür.. başka da yol yoktur Hizbullah..
Yani ben severim gülü.. ee gülü yetiştiren gübreyi de sever.. ikisi de haktır ikisi de hakktır.. ama kardeşim hakktır diye ben gidip gübre mi yiyeceğim yani gülü yetiştirme bakımındandır hakktır hakk oluşundandır gülün değeri bakımından değildir onun haklığı.. başka şey tercih başka şey yani ben şimdi getirdik buraya arpacık çiceği mi gül mü evin içi gül kokuyor onu getirdik diye gübreyi de mi getireyim yani.. hakk oluşlar yerinde hakklardır bizim işimiz başkadır yalınız biz emirleri hakka inanıp hayrı yapmak zorundayız.. batıla inanmayıp şerri yapmamak zorundayız Mecburuz Mahkumuz böyle emredilmişiz Memuruz da aynı zamanda yapma buna Muhtacız da ayrıca.. neden çünkü tel canbazı gibi bir telin üzerinde yürüyoruz.. hata bir yapılır iki yapılır çekirge bir sıçrar iki sıçrar çekirge sürekli sıçramaz ALLAH korusun onun için zâten birbirimize yüreklerimiz kenetli, ellerimiz kenetli olduğu için ne bileyim ben.. genç insan yorulursak kimin omzuna tutacağız delikanlı diye tutarız oda sırtlar ne yapacak ne zaman ellerimizde ve yürüklerimiz kenetlenmiş.. biz isek değilsek değil isek istediğin kadar fişi prize sok yalıtkan olduktan sonra hiç bir zaman dünyanın bütün tarikatlarına gir çık, hiç fark etmez neden bu anahtar bu kapıyı açmaz onun için ALLAH celle celâlihu izni ve inâyetiyle hele hele çünkü bizde çok az genç var belli bir yaştan belli bir hayat tecrübesinden belli bir olduktan sonra dikkat edeceğimiz şeylere muhakkak dikkat etmemiz lâzım muhakkak Şeriat-ı Garrayı tatbik etmek zorundayız emredileni mutlaka yapmamız yasaklananı kesinlikle yapmamamız lâzım.. öyle hadisler vardır ki hayretler ederseniz “haram giren bir gırtlakta kırk gün ibadetler kabul olmaz” diye hadisler vardır sahihdir, tehdittir ve çok âyetler vardır çeşitli şekillerde demek istiyorum bunların şu bakımdandır çok dikkat etmeyi istemiştir.. Oonun için dikkat etmek lâzım yolun temeli.. bitiriyorum İslam Dinine tevhidden önce ne ile girilir tevhid bir sözdür "Lâ ilahe illallah MuhaMMeden Resûlullah" bundan önce ne gerek MuhaMMedi Melâmette sadakat gerekir sadakatın ilmi mutlaka verilmelidir samimiyet ihlas dediğimiz samimiyet gerekir bunun ehli beyt edebi mutlaka verilmelidir sonra sabır gerekir MuhaMMedî İrfanı kesinlikle verilmelidir bu kişiye ondan sonra bu kişinin "Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne MuhaMMeden Resûlullah"ına güvenilir bu güvenilen ve güvenilir bir kişidir aksi takdirde bu söylediği kelimeye sadakatsızlık gösterim nerede samimiyetsiz nerede sadakatsızlık göstereceğini kendi bile bilemez darmatak eder.. yani onun içinde zâten söylenilen sözler uydur kaydır değildir.. çok iyi anlaşılması lâzım efendim benim zâten bu hususta o kadar çok bildiğim şeyler var ki anlıyorum anlıyorum da zâten o bilgi eziyor sistemi o rastgele bilgi ne idiğü belirsiz bilgi .... yani yetiştirmiyor yani sistemi halbuki keşke yani bizim zamanımızda yoktu mesela dosdoğru olsaydı belli bir zamandan sonra biz hiç öyle bir sürü akıl fikir ermeyecek şeyler yollar bak şimdi Şirin kardeşim biliyor bir girersiniz dokuz tane ne bileyim ben şu kadar makamlar elli dört farzı saydıramazsınız onu yaptıran adama elli dört farzı saydıramazsınız ki bilmez zâten.. böyle zır câhillerini gördüm zırr câhil yani adam çeşitli şekillerde ya da çeşitli şekillerde böyle bulmuş ortamı bir yere gelmiş sizi cemmü’l cemm den geçiriyor yok öteye geçiriyor böteye geçiriyor.. bütün sistemi size tarattırıyor yani vites değiştiriyor sanki mübarek.. hiç kim kime yapıyor nerde yapıyor ne olmuş nereye gidiyor felan ilgisi yok bilgisi yok zâten.. etki ve yetkisi yok zâten ne dediğini bildiği yok!.

Haa şeriatta felan gelince havada uçuşuyor bir laf canbazlığı, bir gariplik bir saçmasapanlık..
İşte Derbentli’min dediği: “Bu serserilerin elinde bizimkiler olsa sihirbazlık yaparlar, Musa aleyhisselâmın sihirbazlarını geçer bunlar” diyor..

Bizim bir Mehmet Çabuk Amcamız var İnşâe ALLAH bir Aksaray’a gittiğimizde bi sohbete onu da alalım.. bizim tarikat sistemimizdeki en yaşlımız odur. Rahmetli Hacı Osman Efendinin yaşında 80-90 da vardır.. ağlayan insandır durmadan.. hemen ağlamaya başlayıverir.. güzel bir insandır yaşlıdır bize bağlıdır.. bizimle beraberdir Mehmet Çabuk Amca.. efendim o Amaratlı Yenikent’li.. “Orda yaşıyoruz diyor e tabi onlar çok iyi tanıyor Derbentli’yi.. Derbentli de dolayışor seyyah.. o zamanlar eee bir karakış günü hava karlı.. bir gün yassı namazına durduk farzına.. bir de baktık ki sünnette yoktu farzda Derbentli gelmiş” diyor.. İşte bir kaç kişiyle fiskos ediyor felan diyor.. ya ne oluyor ne oluyor felan derken ya bu bir şeyler söylüyor diyorlar.. diyor ki “tuz gölünün kenarındaki batıklıkların arasında bir tepe hüyük var mı?.” “var..” “O hüyükte hazine var!” diyor.. “Ne yapalım efendim, toplanalım traktörleri koşalım, kazma küreği alalım gidelim çıkaralım!.”
Tamam nerede?. işte gidiyorlar belli bir süre gidiyorlar oralar çok berbat aralar çünkü bataklıklar var traktörle de olsa bunların tümünü götürüyor tuz gölünün batağına sokuyor.. “hangi hüyük?”.. “İşte şu karşıdaki hüyük beş metre şurdan gidin on metre şurdan işte oraya gelin orası..” bunlar gece boyunca çalışıyorlar.. iyi de, ne hazine var ne şey var.. amma hava ağırınca “geri dönelim” diyorlar.. ama dönecek hal yok çünkü traktörlerle geri dönülemiyor hep batak olmuş çamur içinde felan bunlar öğleye doğru çıktı geldi köye” diyor.. çamurlar içerisinde felan traktörler kaldı felan diyor yaa Derbentli?. Haa derbentli.. ne zaman sizi bıraktı bir süre sonra geri döndü.. “Ne oldu?” dedik.
Derbentli “Onlar hazineye gitti ben geri geldim gidiyorum” dedi döndü gitti şehre diyorlar..

Yani bir köyün halkına nerdeyse öyle bir ders veriyor ki, paraya koşmanın sonucu asla unutulmaz. yani “tümümüzün, sizin kıblenizde altın-para var sizin!” diyor. “Cami cematinin tümünü gitmeyen kimse kalmadı imam dahi gitti” diyor Mehmet amca.. inşâe ALLAH bi dek getirdiğimizde Aksarayda görürüz sizle.. Mehmet Amca da gitmiş tabi.. O da “gittim” diyor çünkü sözüne güveniyorlar Derbentli doğru söyler.. doğru söyler de Derbentli ağır bir ders veriyor o karakışta, o soğukta, çamurun içinde beline kadar sokuyor, sabaha kadar da Höyük kazdırıyor ve ondan sonra da diyor ki: “Namazdan önce dedim diye sizin namaz boyunca içiniz böyleydi!.”
Öyle derdi Derbentli: “Bizim elimizde olan bunların elinde olsa keramet değil bunlar sihirbazlık yaparlar. başka maksatla kullanır keremde ikramda değil kirde kullanırlar..”

'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike (MuhaMMediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ve sahbihi ve ehl-i beytihi ve ummetihi... ''

Yâ RaBBu’l- âlemin bizim Şeriat-ı Garra Âlemindeki salat ve selâmımız senin kulun ve resûlün olan MuhaMMed aleyhisselatı vesselâmın üzerine olsun. Tarikat Âlemi dediğimiz Amel Âlemimizdeki ya da edep âlemindeki EhL-i Beyt aleyhumusselâmın ALLAH Dostlarıyla eliyle gelen güzellikler âlemindeki salat ve selâmımız, Batın Âleminden gelen yani gelen salat ve selâmımız MuhaMMed aleyhisselâma ve MahMud aleyhisselâm üzerine olsun çift mimli yani.. MuhaMMed üç mimlidir.. onun için Zâhir Âlemi, Beden Âlemi çok kıymetlidir.. ALLAHu zü’l- CeLÂL, en muhteşem bir şekilde burda temsil edilir, burda tecelli zuhur eder.. çünkü insanı çekerseniz, ez Zâhire ne gerek var yani.. insan bunların tümünün aynası ve yine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin Rusûliyet Âlemi olan.. Çünkü Nebiyyike Âlemidir MahMudiyet Âlemi..
Peki Nebî nerde şimdi?. Abdike, Abdullah Aleyhisselâmdı Medinede.. Nebiyyike ne olacak?.
Nebiyyike velâyete derc edilmiştir.. Nübüvvet, Velâyete peygamberlik olarak değil etki ve yetki olarak aktarılmıştır.. kablodaki ceryan gibi. Peygamberlik ayrı iş.. sorun peygamberlikte değil.. sorun bana cereyanın gelmesinde.. ben ışığın peşindeyim, bana elektrik lâzım yani onu demek istiyorum.. benim derdim bu.. “elektrik kimin?” demeye hiç hacet yok onun kime ait olduğunu ben biliyorum..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VE’L- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

Öyle bir derdimiz yok ama, şu bir gerçek ki Velâyet, Nubuviyetin akımıdır Rasûliyetin değil.. çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hayydır, kendisi hayydır.. ALLAHu zü’l- CeLÂLin hayylığı gibi hayydır..

ALLAHım!.
Salât ve selâmımız tek mimli AhMed aleyhisselâma olsun.. Ahmed ilk ve tek hamdedendir.. Hiç kimse yok iken, “AHAD”ın göbekten “mim”lenmişidir.. Muraddır çünkü, sıfattır yani ZÂTın sıfatıdır, esma değildir.. yani doğrudan doğruya.. onun içinde İSÂ aleyhisselâm, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi “AhMed” ismiyle selâmlamaktadır haber vermekte ve selâmlamaktadır ki, hitamdır çünkü kendisi Rasûliyettir.. AhMed aleyhisselâma salâtu selâm olsun..
Sonra ALLAHu zü’l- CeLÂLin kendi varlığı birliği ZÂTındaki HaBiBullah, Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme karşı olan bütün MuhaBBetlerin cem’i olan Nebiyyi’l- ÜMMiyyike, “a’mâ”dan haber getiren, bize o bilinmezlikten Kur'ÂN-ı Kerîm ve bütün güzellikleri taşıyan, sıla eden, irsal eden Nebiyyi’l- ÜMMiyyike.. fASLın ANASı.. HaBiBullaha yani HaBBe dediğimiz nedir?. iki “be”nin Hakk oluşudur..

Zâten hepsinin içinde hepsi vardır yani bunu bir defa unutmayacağız hepsinin içinde hepsi vardır.. Âdem aleyhisselâmda, kıyamete kadar gelecek insanlar vardır.. Hepimiz böyleyiz.. Âdem aleyhisselâmdan Havva Vâlidemizde tüm cem’ler cem’ olur..
Şeriat ayrı şeydir.. Âdem aleyhisselâmın oğluyla kızı karı kocadır.. şeriatlar ayrı şeydir..

Evet salat ü selâm Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin aziz eşlerine, annelerimize olsun.. EhL-i Beyt aleyhumusselâmın ebedî Ninesi, canı ciğeri olan Haticetü’l- Kübrâ aleyhasselâm aleyhasselâm olsun.. EhL-i Beyt aleyhumusselâmın cümlesin de olsun.. Fatmatü’z- Zehrâ aleyhasselâm aleyhasselâm olsun ki kendisi, zâten nübüvetin velâyete aktarım noktasıdır kendisi.. onun için bize gelen Nur-u Mim öyledir..

Buralarda fazla konuşmamak gerekiyor ama öyledir.. yalnız kâinâtta iki kadın NESLen övülmüştür, biri Meryem aleyhasselâm birisi de Fatmatü’z- Zehrâ aleyhasselâm Vâlidemizdir.. İkisinin çocukları da annelerinin adıyla anılır.. İsâ ibni Meryem aleyhumusselâm gibi.. çünkü gelişi öyledir..
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizinden Nübüvet aktarımı olan Fatmatü’z- Zehrâ aleyhasselâmdır.. onu tamamlayan nefsi nefislerin eşleşmesinde ALİ keremullahi veçhedir.. buna da dikkat etmemiz gerekir.. Bilgi bakımından kafamızda olsun diye söylüyorum..

Ve EhL-i Beyt aleyhumusselâm kıyamete kadar vardır bana göre, Hilafet ve İmamiyet bakımından vardır.. ama şu İranlıların vs. dediği değil..
Şu ÂNda; rüzgar gibi, su gibi, güneş gibi işlerinin başındadır.. fakat halkın dediği değildir.. halkın dediği halife Emevînin şunun bunun kralıdır.. gerçek Halefe ile bir alâkası yoktur.. ya da İranın dediği İmaM ya da Âyetullah, onların uydurduğu halleridir, onların şuculuğu buculuğu beni hiç ilgilendirmemektedir.. çünkü, kimin ne dediğini kimse anlamamaktadır.. açıkca anlamamaktadır.. bu bir hakikattır.. Ne demekmiş Âyetullah, ALLAHın Âyeti.. nerdençıkmış?. böyle şey mi olur nerden?. ya da öbürü başka bir şey söylüyor.. onu nerden söylüyorsun..

Bütün bunların uzağında ama; ALLAHu zü’l- CeLÂLin, Kur'ÂN-ı Kerîmin,
ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin ve bu çizgiler içerisinde bulunan EhL-i Beyt aleyhumusselâmın her sözünün ve ALLAH Dostlarının tüm sözlerinin tümü, bu zincirin içerisindeki tümünün başım gözüm üstünedir.. Bunun dışına çıkan kimse dışardadır.
Ki, isterse Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi, kırk yıl bebekliğinden kırk yaşına kadar beslemiş olan büyütmüş olan her türlü ihtimamı göstermiş olan Amcası Ebu Talbp olsun dışardadır.. Ebu Leheb olsun dışardadır.. Ancak, Hamza radiyallahu anhu olduğu zaman içerdedir ve bu husus çok açık ve nettir..
Bunlar öyle hiç oraya buraya bizim için gerekmiyor.. öyle davası olan gitsin dışarıya.. fakat bizim davamız yok biz kendi dinimizi bu gün vefât eden Hatice Kardeşimiz gibi şehâdetle teslim etmeyi düşünüyoruz.. buradan öyle çıkmak istiyoruz, amacımız bu İnşeallahurrahman..

Bizim yer yüzüne gelmemize sebep olan atalarımıza da salat u selâm olsun, rahmet olsun!. Çünkü onların yüzünden bu âleme geldik geçen annelerimiz babalarımız kardeşlerimiz yavrularımız varsa onlara da olsun!. Eşimiz dostumuz vardır komşularımız vardır salât u selâm olsun rahmetler olsun!.
Bizi tanıyıp da bizden bir şeyler umanlar olabilir: “Ben bu âlemden gidersem arkamdan ne bileyim ben şu arkadaşım beni hatırlar bir gün” diyenler olabilir, onlara da olsun!.
Ve hiç kimsesi kalmayanlar da olabilir nesli kesilmiştir, kimse yoktur onlara da olsun!.

Kısacası “Lâ ilâhe illallah MuhaMMede’r- Rasûlulullah” diyen herkese bu gün rahmetler olsun, merhametler olsun, muhabbetler olsun, salât u selâmlar olsun inşâe ALLAH!.

Ve gelgeç Âleminden işte böyle garipçe gelip geçen Hatice Kardeşimize de ALLAHu zü’l- CeLÂL rahmetler etsin!.
Henüz toprağa girmedi ama topraktaydı zâten, hep topraktı topraklığı devam etsin hep inşâe ALLAH!.

BİZ Hepimiz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin nurundan halk edilen cennetlerinde biz beraber olalım, bir olalım suk-u muhabbettte.. Hadisi şeriflerde cennette bir suk-u muhabbet, muhabbet sokağı var.. suk, sokak demek Arapça çarşı, Pazar, sokak.. Suk-u Muhabbet.. Muhabbet Çarşısı, Muhabbet Sokağı, yeri gibi bölüm vardır.. “Orada sohbeti sevenler birleşirler” diye hadisi anlatırdı Siirtli MuhaMmed Sıddık kaddesallahu sırrahu Hocam..

İşte burada buluşanlar sohbet ederken derler ki: “Yahu İhvÂNi Hocamız yok burada!.”
Birinin aklına geldiği ÂNda adam gelmiş.. Ehli olan anlar ki alnındaki ter değil de ter gibi bir şey var..Demek bir sıkıntı geçirmiş bu kişi, herhalde cehenneme girmiş çıkmış.. fakat nasıl yaptı?. hatırlamakla şefaat etti..
İşte birbirlerine konuşup dururken “bizim Hakan gözükmüyor!” derdemez hemence tak diye Hakan gelir..
İşte bunlar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin sahih hadisleridir.. BİZliğin BİRliğin getirdiği muazzamlıklardır inşâe ALLAH!.

Biz, bu BİRlik, DİRlik ve DİRİlik içerisinde olalım, Hatice Kardeşimize de dualar edelim, yarın öğleye doğru kaldırılacakmış hep beraberce dualar edelim geçenlerimize birlikte..

Bir şey sormak isteyen var mı esselâmü aleyküm ve rahmetullah ve beraketuhu allah hepimize iyilik versin, rahatlık versin, huzur versin MuhaMMedi bir gayret versin hepimize..
İnancımızda, Amelimizde, Ahlâkımızda ve Hallerimizde;
MuhaMMedî Şuûru BİLmeyi,
MuhaMMedî Nuru BULmayı,
MuhaMMedî Sürurda OLmayı,
MuhaMMedî Onuru bizzât YAŞAmayı hepimize nasib etsin, bizi şeytana arkadaş ve yem etmesin..
Bizi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize yâr etsin ve ALLAHu zü’l- CeLÂL yardımcımız olsun!.
Hepimize hayırlı geceler gündüzler olsun!.
esselâmü alüykem ve rahmetullah..
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KALEM Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen tamersah tarik »

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

Kur’an-ı Kerime başlarken bir kere euzu çekmek farzdır. Ayettir. Her surede besmele, her zaman çekilebilir.

ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ

Resim---"Nûn ve’l- kalemi ve mâ yesturûn (yesturûne).: Nûn. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun!”
(Kalem 68/1)

Burada Hakan, üç şey var. Bir “nun” var, bir de “ve’l- kalem” var, bir de “mâ yesturûn” var. Üç şey var.
O gönderdiğin sohbeti ben yazıyorum tabi, düzenliyorum. Kısmen söylemişim 2009 da ama, bu üç şey; bir “nun”, bildiğimiz “Nurullah”tır. Basbayağı “Nurullah”tır yani.

“ve’l- kalem”, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Öyle buyurmuyor mu, kendisi buyuruyor. “Allah nur-u nebiyike” hadisi yazdın yayınladık herhalde. Senin nebiyin nurunu yarattı. Ya Muaz senin nebiyin nurunu yarattı ilk defa, ilk defa kalemi yarattı diyor. Kalemi yarattı. İşte Allah senin peygamberiyin nurunu yarattı, Allah’ın kudretiyle, Allah’ın kudreti dediği zaten ayrı değil. Bir Allah var da biyer de bişey yok. Allah küllişeyy ile BİZBİRİZ halinde. O zaman ne levh var, ne kalem var, ne cennet, ne cehennem, ne melek, gök, güneş, ay, cin, ins falan hiçbir şey yok. Tek senin peygamberiyin nuru var. “ve’l- kalem”, kalemi görüyor musun? Allah-u Teala mahlukatı yaratmayı istediği zaman nuru taksim edip dörde böldü. İlk parçadan neyi yarattı. Kalemi yarattı. “Kun” dedi, “feyekun” yazacak da kalem lazım. İşte o “kalem” Hakan Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in o pak, yüce dili. Hani vahiy katiplerine buyuruyor ya, “bana kalem suresi indi, bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm..yazın” diyor ya aynen böyledir. “Nûn ve’l- kalemi ve mâ yesturûn” yazan Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin dili. Kalem bu “ve’l- kalem”.

Resim---Câbir B. Abdillâh (radiyallâhu anhu)’dan: “Yâ Resûlullah! Anam, babam Sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yaratığı şeyi bana söyler misin?”dedim. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Yâ Câbir! Eşyâdan önce kendi nurundan (Nurullah) senin peygamberiyin nurunu yarattı ve şöyle buyurdu: “O nur ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin, ne ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zamanda o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kalemi yarattı. İkinci parçadan levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip 4 parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip 4 parçaya ayırdı. Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelime-i Tevhiddir.......” buyurmuştur.(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175;İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

“Ve mâ yesturûn”. Artık neyi yazdılar. Tüm kainatı yazdı. “ Feyekun” yaptı yani. Satır, satır, satır, satır hep o mürekkeple yazıldı o. O “Kalem” ve içindeki Allah nuru mürekkebiyle yazıldı. “yesturûn” nedir? Satır satırdır.

مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ

Resim---"Mâ ente bi ni’meti rabbike bi mecnûn(mecnûnin).Rabbinin ni’meti ile sen mecnun değilsin." (Kalem 68/2)

“Mâ ente” kesinlikle sen değilsin, asla değilsin yani.
“bi ni’meti rabbike” Rabbiyin nimetiyle sen değilsin.
“bi mecnûn” sende bir mecnunluk hali, bir divanelik, bir mecnunluk, kendinden konuşan, kendi düşünen falan değilsin sen. “Mecnun”un başka manaları da var. Bu “Cun” kelimesi, cennet de burdandır, cin de burdandır, canan da burdandır, hepsi bundandır ama uzatamayız işi. Uzatsak da bir şeye yaramıyor zaten. Ama “mecnun” nedir? İnsanların gördüğü, halini anlayamadığı, bu bizden değil delinin teki dedikleri insandır. Hayır, hayır sen öyle değilsin. Çünkü sen Rabbinin nimetine ermişsin. Muhammedi ayniyet nuru taşıyorsun. Sen bir Allah prizisin. Sana elini, dilini sokanlar Kebanla buluşurlar. Allah’la buluşurlar, yedullah la buluşurlar.
“Eşhedu enlâ ilâhe İLLALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden rasûlullah.” İstanbul’da ezan okunuyor. Yatsıyı sallıyorlar Hakan.

وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ
Resim---"Ve inne leke le ecran gayra memnûn(memnûnin).Ve muhakkak ki senin için, elbette kesintisi olmayan mükâfat vardır." (Kalem 68/3)

“Ve inne”; ve şüphesiz şüphesiz ki, yemin de vardır bu “ve” lerde. “ve”, “ye”, “te” bunlar yemin harfleridir aynı zamanda. Yemin ederim ki “Nûn ve’l- kalem” yemin ederim ki sen kalemsin. “Ve mâ yesturûn” yemin ederim ki satır satır satır her an yeniden yazılmaktadır. Dünki Hakan, bir dakika önceki Hakan gitti, şimdi Hakan başka.
“Mâ ente bi ni’meti rabbike bi mecnûn” sen Rabbının nimetiyle mecnun değilsin.

hayyalessalah…
Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyil azim.
hayyalessalah…
Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyil azim.
Hayyalelfelah…
Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyil azim.
Hayyalelfelah…
Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyil azim.

Bütün bunları yapabilmek için gözüken kuvvet ve gözükmeyen potansiyel gücün sahibi Allah’tır. Dirilmeye, Salahta dirilmeye gel. Deyin ki diyor Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem “Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyil azim. “ azim olan Allah’tadır bu güç ve kuvvet, Allah bana bunu nasip etsin, beni bu yolda tercih edenlerden kılsın, de. “Hayyalelfelah” haydi, felahta dirilmeye gel. Sen de de ki diyor, ben ancak “Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyil azim” ile bu işi yapabilirim, de! De! De!

Gerçekten Allahuekber, Allah-u-ekber’dir. “Allah büyüktür” lafı bana göre boş bir laftır. Ne gibi büyüktür, kime göre büyüktür, büyük lafıylan ne demek istiyorsun, Türkçe zayıf bir dildir çünkü. Arapçası büyük değildir “kebir” in. “Kebir” rububiyet ve rusuliyet bileliği kevniyetinde oluştur. Şimdi, şu anda Allah u zülcelalin ve Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in işbaşında olduğunu anlayıştır. Anlayış zevkidir. Bu ise ancak Rabb nimetine erişle mümkündür. Rabbin nimetine erenlere soracaksın, çile çölünü, mecnunu, leylayı. Şurasının, burasının keyfinde hayat sürenler ya da öyle düşünenler orda köşk, huri falan buluyum diyenler hala buradaki çokluğu, yokluğu, küfrü oraya taşımaya çalışanlardır. Şu anda şehadet halindeki Rabbısını, şah damarından yakın Rabbısını anlamayanlar, anlayamayanlar, ceryansız kalan muhteşem makinalar gibidir. Paslanmaya terk edilmişlerdir.

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike ve nebîyyike ve Resûlike ve Nebîyyûl-ümmîyyi ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi..

Allahumme Rebbe hazihi'd-da'veti't-tamme. Vesselatil kâimeti ati Muhammedenil vesilete vel fazilete ved-dereceter-refîate. vebashu makamen Mahmudenillezi veadteh. İnneke lâ tühlifü'l-mîâd birahmetike erhamerrahimin birahmetike erhamerrahimin erhamne Yâ Rabbi..

Ya Rabbi bize Makam-ı Mahmud’ u ver. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in nimetine ulaşmayı ver. Vesile ver, bize bir sebep halket ki Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’de olalım. Ha, sebebi beğenmiyorsa, sebebe hasret kalacaktır. Böyle öğretildi bize. Sakın sakın, ne edersen et, fakat eren elini itme! İtersen ebediyen elin havada sallanır kalır. Bir daha bulamazsın çünkü. Gerçekten Allah korusun…

“Ve inne leke le ecran gayra memnûn”; Ya Muhammed sallallâhu aleyhi ve selem Sen şüphesiz ki Sen, senin için olan şey nedir? “le ecran” senin için bir ecir vardır. Nedir “ cer”? Ücrettir. Ne ücreti kardeşim! “Cer” Rububiyet, insansın şah damarındaki akrabası Rabbısına ulaşımda rububiyet ve rusuliyet cemiyetinin çekişine insanın sahip olma gücüdür. Atomun elektronu çektiği gibi, çekiştir. Bırakmayıştır. “gayra memnûn”, minnetsiz, kimseye minnet etmeyen, Allah’tan ki hava kimsenin değil yoksa bütün garibanları öldürürlerdi bunlar. Bütün dünyanın havasını hapsederledir. Gerçi suyu şişeleyip satıyorlar da. Yani minnetsiz. Sadece şahsına mahsus “gayri”. Ayrılık yok gayrılık yok. Sana mahsustur bu çekiş, ecir. Rasulsuz Allah şeytandır. Allah’sız rasul de şeytandır. Rasul-Allah’ tır bizim yolumuz. Onun içindir ki “Allah’a ve rasulune teslim olunuz”, “Allah ve rasulune iman ediniz”, “Allah’a ve rasulune tabi olunuz”, “Allah ve rasulune itaat ediniz” dir.

Biz demogog değiliz. Allah’a şükür. Lafazan değiliz. Biz kimseye bir şey alıp, satmayız. Kibirden değil, izzetten söylüyorum, Muhammedi izzetten söylüyorum. Biz bu sadakati terk etmediğimiz sürece bize dokunan Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e dokunur. Biz terk edersek bu haysiyeti, şerefi fark etmez o zaman göğe çıkarsalar da bizi yerin dibindeyiz demektir. Onun için diyorum; halis, muhlis, sıdık ve adil Muhammedi oluş bir şereftir. Yüceliktir. Onun için onlardan asla bir mürşid bulamazsın. Asla onlardan herhangi bir şey bulamazsın. Dünya ve ahiret için onları bir pazara çekemezsin. Onarlın bedeli, kıyası, şartı, sebebi yoktur. Onlar mal değildir. Onlar bulut gibi, rüzgar gibi, ışık gibi ilanihayedir, sebilillahtır.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KALEM Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen tamersah tarik »

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ

Resim---"Ve inneke le alâ hulukın azîm(azîmin).Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin." (Kalem 68/4)

Gerçekten, yemin olsun ki, “inneke” şüphesiz ki sen, “le alâ” muhakkak âli, yüce, büyük, muhteşem, lütfun membaı olan, bir “hulukın azîm” sin.

Senin hılkiyetin, ahlak de, yaratılış de, Allah’ın kudret lütfunu yaratış de, her şeyi söyleyebilirsin. Bu Azîm Allah’a aittir. Bunda acayip olan ne var. Ayıp mıdır bu ışık Keban’a aittir dedim diye, ayıp mıdır laptopun enerjisini Keban veriyor dedim diye, “hulukın azîm” değil midir bu! Keban şu anda üretmiyor mu ki, okus pokusla mı geliyor bana. Hayır, fiilen geliyor. Ama öyle bir yanlışın içine düşmüştür ki İslam alemi, bir kral Allah’ı var, O canı isterse şöyle yapıyor, böyle yapıyor gibi bir saçmalık içinde. Tamamen yanlış zaten. Her şeyiyle yanlış.

Başta söylediğim “nun”, Nurullah; “ve’l- kalem” nur-u Muhammed, “Ve mâ yesturûn” nur-u kainat. Yani; “nun”, zat; “ve’l- kalem” sıfat; “Ve mâ yesturûn” dediğimizde esma ve eşyadan ibarettir Barbaros. Bunlar uydur, kaydır şeyler değildir.

Barbaros:
Burda Hocam, sen, senin için, senin için diyor ya, onları hangi kelimede söylüyor?

Kulİhvani:
“inneke”, “ke”, “leke” yani, muhakkak ki sen, “inneke” şüphesiz ki sen, “ente” sen mesela..

Barbaros:
Çünkü bunu çok tekrar ediyor ayetlerin içerisinde, sanki Teketek’likle alakalı konuşma gibi..

Kulİhvani:
Aynen, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in Rusuliyetinin ne olduğunu anlatıyor bize. Nur-u Muhammed’in ne olduğunu anlatıyor. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve selem buyuruyor, adam da kahkahayla gülüyor, ahmak ya. Allah senin nebiyin, peygamberinin nurunu yarattı, binlerce sene tek başına döndü durdu, çünkü bire şey yok. Kalem var kağıt yok ne olacak. Hoş, döner durur. Teketek Allah tek olsa, Allah var mıdır, yok mudur diye sorsan kime soruyorsun ki? İnsan yok zaten. Onun için Allah’ın varlığı nuruyladır. Allah “Nurussemavatıvelard” dir. Allah’ın nuru olmasa sema ve yer olmaz demektir Türkçesi. Bu “ente” sen, “leke” muhakkak ki sen, “inneke” şüphesiz ki sen, “hulukın azîm” sin, yüce ahlak sahibisin dediğinde ne diyor, “ahlak” nedir desen, işte şunu yapmak, bunu yapmamak..Halbuki ‘ahlak’, ‘huluk’ tur, yaratılıştır, tinettir, özdür, esastır, ana-dır yani. Bunu iyi anlamak lazım. “Ve inneke le alâ hulukın azîm”

فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ

Resim---"Fe se tubsıru ve yubsırûn(yubsırûne).Artık yakında sen göreceksin ve onlar da görecekler."(Kalem 68/5)

“Fe” muhakkak ki, muhakkak, bak. “se tubsıru” sen göreceksin, basariyet, göreceksin, ‘Basar’ ınla. “ve yubsırûn” onlar da görecek. Kim onlar? “Fe se tubsıru”, sen göreceksin dediğinde kim görecek? Rasulullah ve Rasulullah’a teslim olup iman edenler görecek çünkü onlar Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’ in vücudunda hücre gibidirler. Peki, onlar da görecek dediği kim? Ebu Cehil olanlar, kim olacak yani. Böyle şey mi olur diyenler. Şimdi bırak, kralız, şuyuz, buyuz, öyle şey mi olur diyenler. Demiyo mu? Demez mi, sen Dünya işine baksan 14 Temmuzda Kalkavan’ sorsaydın, onun yanına varmak için kırk takla atman lazımdı ki yine varamazdın. Ama bugün kümesin içinde çünkü basit bir hayat yaşıyoruz onu demek istiyorum.

Barbaros:
Peki Hocam şöyle düşünemez miyiz? Burada yakında göreceksin ve görecekler derken, ‘göreceksin’ Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e tek olarak söylüyor bunu, ‘görecekler’ derken de şimdi biz hep nur-u mim’in tevzi kanalı olduğunu görürsek buradaki basiretin yani el-Basir esmasının da senin nurunda tecellisinden ötürü diğerlerinin görmesiyle alakalı bir olay olabilir mi Hocam?

Kulİhvani:
Aynen tabi, onlar ihanet içindeler. “azaben muhina” diyor zaten. Hem Keban’ın elektriğini kulanıyor hem de Keban’ı inkar ediyor. Üstelik kullanıyor. Onu kullanmak zorunda zaten. Sorun buradan geliyor esas. İmkansıza söylemiyor bunu. Aklı olmayana söylemiyor. İmkanı olduğu halde inkar edenlere söylüyor. Adamın aklı zehir gibi. Zehir gibi ama şeytana çalışıyor.

“Fe se tubsıru”, Sen ve Hizbullah görür, göreceksiniz yani. Muhakkak görürsünüz, geniş zaman aslında bu. Yakında göreceksin falan diyor ama görürsün geniş zaman daha doğru bence. “ve yubsırûn” onlar da görürler. Kim onlar hizbuşşeytan. Çünkü dünya bunun üzerine kurulmuştur, ikilik üzere kurulmuştur. İkilik üzere yani. Ve bu ayetlerin gelişi tercihi seçmek için. Cennet ve cehennemi anlatmasının sebebi, söyleyim de sen ona göre tercih et, bilmiyorum deme yani.
Peki “fe se tubsıru ve yubsırûn” Hakkı ve hayrı görenler, görmek istemiyoruz deyip batıl ve şerri görenler;

بِأَييِّكُمُ الْمَفْتُونُ
Resim---"Bi eyyikumul meftûn(meftûnu).Sizin hanginiz meftun (şaşkın)?"
(Kalem 68/6)

Hanginiz meftun. Fitneye düştü, fitnede kaybetti. “bi eyyikum” sizin hanginiz, senin gibi görenler mi, ebu cehil gibi görmeyenler mi. Hangisi fitnede kaybetti? Soruyor bak. “Bi eyyikumul meftûnu” Sizin hanginiz meftun. ‘Meftun’; şaşkındır, fitneye düşmüştür, fitne ehlidir yani, ikilikte kalmıştır, ‘fetene’ olmuştur. Keni içindeki nurunu inkar edendir. Fitne budur. Böyle şey mi olur ya. Hocam ben pille çalıştırıyorum aleti, olabilir. Ben de sana derim ki, valla senin pil bugün bitmezse yarın biter! Ama fitne öyle değildir. Daha beterdir. Keban da kim oluyor demektir. Öyle değil. “Bi eyyikumul meftûnu” sizin hanginiz fitneci, fitneye düşmüş, ‘el meftun’ halde. Bilinen meftun yani. Açık seçik. Adam açık seçik söylüyor. Münafıklık yapıyor, hainlik yapıyor, açıkça icra ediyor. Bu fitne değil mi? Çoluk, çocuk, DAEŞ tir her neyse kurşuna diziyor, masumları, kadınları öldürüyor, bunları kimin için yapıyorsun? Allah için yapıyorum. Bunun Allah’ ı kim? Sorusunun cevabı; şeytan. Açık bunlar. Kim fitneye düşmüş, bunlar.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KALEM Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen tamersah tarik »

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
Resim---"İnne rabbeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne)." (Kalem 68/7)

Muhakkak ki senin Rabbin; O, kim Kendi yolundan saptı, çok iyi bilir ve O hidayete ermiş olanları da çok iyi bilir.

Haa, fitneciyi mi soruyorsun diyor ve cevap veriyor; “İnne rabbeke” , şüphesiz ki senin Rabbin, “huve a’lemu”, bilmektedir, bilir, bilicidir o, çünkü “A’lem” dir, “A’llam” dır, “A’lim” dir.

“bi men dalle an sebîlihî”, kim kendisinin yolundan saptığını dalalate düştüğünü bilir. Her kim ki saptıysa muhakkak ki Allah bilir. Kim şeytanın peşine düştüyse, şeytanlık yapıyorsa onu bilir. Çünkü kendi yarattı onları yani.

“ve huve a’lemu” ve yine O bilir ki, “bil muhtedîn”, kim hidayete ermişse Allah onları da bilir. Bak nereye gitti, sapıklar nerde, “yubsirun”lar, hidayete erenler nerde, “se tubsıru” senin gözünle görenler. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in gözünden özünden görenler.

Bu bir hikaye değil, masal değil, hakikattır Barbaros! Sevgili Hocamın, Münir Hocamın ruhu şad olsun. Diyor ya, vaaz ederken kalkıyor kürsüden: Ulan öküz, vallahi, billahi, tillahi kırklardanım diyor demi. Yedilerdenim diyor. Şuradan indirmesin beni Allah aşağıya diyor. O Münir DERMAN ki alnının çatına kurşun sıksan saçının telini alamazsın. Neden diyor? Heyecanlandığı için söylüyor da, fakat inancı da öyle. Hakikatı da o, hali de o zaten. Hali de o. Çünkü O, muhtedin. Hidayete ermişlerden. Burda külhanbeylik falan yapmaya gerek yok. Öyle zaten. Adam küfrüyle iftihar ediyor da Hakan niye imanıyla iftihar etmiyormuş. Muhammedi imanla nasıl iftihar edilmez. Eder tabi. Bu riyakarlık mı yapıyor, hayır. Adam bütün fuhşiyatı işlerken serbest yapıyor da ben Allah’ın namazını kılmaktan utanacam, kaçınacam.

فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّبِينَ
Resim---"Fe lâ tutııl mukezzibîn(mukezzibîne).Öyleyse yalanlayanlara itaat etme." (Kalem 68/8)

Bak şimdi saymaya başlıyor. Hizbuşşeytanı görecekler vardı ya kim onlar, kim? “bi men dalle an sebîlihî” Allah’ın yolundan sapanlar, kim bunlar? Sayıyor şimdi, “Fe lâ tutııl mukezzibîn” sakın itaat etme. Bak itaat son raddedir. Teslimiyet, iman, tabi oluş ve itaat ayetleri var. Yazdık, çizdik oralara koyduk, biliyorsunuz. Niçin koyduk? Koca Kur’an-ı Kerim içinde göremezler, körler diye koyduk. Adam profesör bana sordu; bir de ‘haşa’ çekti yani. “Allah’a inanmak varken bir de Rasulune mi inanıcaz” dedi. Çünkü profesör ama, “Allah ve Rasulune iman edin” ayetinden haberi yok onun. “Ortağın mı” dedi. “Ahmak” dedim, “Allah’ın nuru Allah’ın ortağı mı?”, Kebanın ceryanı Kebanın ortağımı?, Ampul Kebanın ortağı mı? Adamın kafası şeytanlıkta. İkilikte, küfürde yani. Heyecanlandırıyo beni.

“Fe lâ tutııl mukezzibîn”; bu kezzaplara, bu Hakkı ve hayrı yalanlayanlara uyma! Var ya hani Rahman suresinde. “ Kezziban” lar var ya. Çift yalancılar. Sakın onlara itaat etme. Teslimiyeti geçmiş, iman oluşu geçmiş, tabi oluşu geçmiş, son raddeye gelmiş, sakın sakın bunların itaatçisi olma. Neden? Fiili peşin peşin işletirler. Adam ahmak. Hiç faiz yemiyor. Karşı da. Ama diyor ki, ‘faiz helaldir’ diyor. İşte kafirin kendisi. Belki faiz yese, ya Rabbi kusura bakma elimdeki imkansızlıktan yedim dese günahkar olacak paçayı kurtaracak ama, itaati terk ettiği için, Kur’an-ı Kerim’e itaati terk ettiği için, Resûlullah’a, Kelamullah’a, Rasulullah’a, Allah’a itaati terk ettiği için ne olur direk kafir olur. Günahkar bile olmaz yani.

“Fe lâ tutııl mukezzibîn”, dikkat edin yalancılara itaat etme.

وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
Resim---"Veddû lev tudhinu fe yudhinûn(yudhinûne)."(Kalem 68/9)

Onlar senin müsamaha göstermeni temenni ettiler (istediler), o zaman onlar da müsamaha göstereceklerdi.
“Veddû” onlar dua ederler, dilerler, temenni ederler. “Veddû” dua yani bildiğimiz, isterler.
“lev tudhinu fe yudhinûn” senin müdahale etmeni isterler, yani müsamaha göstermeni, biraz daha şöyle şeyleri genişletmeni..

Barbaros:
İhanet kökü de var mı Hocam?

Kulİhvani:
Hayır. Aslı “dehene” , müdahele yani. Müsamaha göstermek. “Allah faiz haramdır, lanet etsin diyor ama, sen de faiz haram değildir deyiver ya.” İşte orda müsamaha göster diyor yani. Onların başka putları varsa onlara da biraz imkan tanı falan. Oluversin gibi. Anahatlar var ana! Bahane ara, üretiyor. Onların keyfine gelsin diye bahane uyduruyor yani. “müdahane” yap diyor. İsterler ki müdahene yapasın, onlar da yapsınlar sana. Onlar da biraz yaklaşsınlar diye. Müsamaha göster ki, onların duası bu, onlar da müsamaha gösterecekler, öyle yaparsan. Yaklaşalım birbirimize diyorlar ama senden ne istiyorlar? Ana’yı istiyorlar, ceryanı kesecekler.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KALEM Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen tamersah tarik »

وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَّهِينٍ
Resim---"Ve lâ tutı’ kulle hallâfin mehîn(mehînin)." (Kalem 68/10)

Lüzumsuz yere çok yemin edenlerin hiçbirine itaat etme.
“Ve lâ tutı’ kulle hallâfin mehîn” işte ihanet burda çıktı.
“Ve lâ”; asla, kesinlikle, yemin olsun ki, “tutı’ “ itaat etme.
“kulle” her bir, “hallâfin mehîn”; “muhin” ihanet eden. Bayağı, basit, lüzümsuz, ama kökü burada ihanettir. Neye ihanet ediyor. Allah’a, Kelamullah’a, Rasulullah’a ihanet ediyor, çünkü öze indiği için. “hallâf” kimdir? Hilaf edenler, yemine sarılanlar, yeminle pekiştirenler, Allah’ı şahit gösterip Allah’ a ihanet edenler. En doğru laf bu, bence. “hallâfin mehîn”, “hallâf” çok çok demek bir defa. Hilafın çoğu yani. Aslında hilaf ehliyken, ihtilaf yaparken, ayrılık yaparken, bir de bunu ihanet için yaparken, masum gözüküyor çünkü. “lüzumsuz yere çok yemin edenler ‘hallaf’ tır, doğrudur ama bunlar hilaf iken yeminin arkasına sararlar o hilaflarını. Muhalif olduklarını.
“mehîn”; onlar ihanet ehlidir, sakın onlara itaat etme. 2 oldu galiba.

هَمَّازٍ مَّشَّاء بِنَمِيمٍ
Resim---"Hemmâzin meşşâin bi nemîm(nemîmin)." (Kalem 68/11)

Devamlı kusur arayanlara, lâf taşıyanlara (itaat etme).
“Hemmâzin meşşâin bi nemîm”; Bunlar ‘hemeze’ ehlidirler. Yani kusur arayan ve “meşşâin” dılar. Durmadan laf taşırlar, birinin kusurunu noksanını ararlar.
“bi nemîm” ; bunlar durmadan sokuştururlar bişeyleri. Yani, ‘hemmez’ dirler durmadan ayıplar, çekiştirir, kusur arar, noksan bulur. “meşşâin” bunu neden yaparlar, laf taşımak için yaparlar, ara bozmak için.”bi nemîm”; “nemîm” nedir? Bunların arada taşıdığı laf, söz, hareket, göz atma, kaş atma, bunlar “nemîm” dir. “nemam” dır, “nemim”dir. Neden yaparlar bunu? Bir kimse aleyhindeki sözleri bozgunculuk yapmak maksadıyla bir başkasına koğucudur, nemmamdır. Onu hemen yetiştirir ki, işini görsün, neydi işi? İşi, söyledi ya, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’ in gözüyle değil, şeytanın ikilik gözüyle görenler. Onlar, hizbuşşeytanlar.

مَنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ
Resim---"Mennâın lil hayri mu’tedin esîm(esîmin)." (Kalem 68/12)

Hayrı devamlı engelleyenlere, haddi tecavüz eden günahkârlara (itaat etme).
“Mennâın lil hayri mu’tedin esîm”; “Mennâın” men edicidirler, “lil hayri” hayrın her türlüsünden men ederler. “mu’tedin esîm” günah konusunda ise bunlar, adidirler yani tecavüzcüdürler. Bütün günahları işlemekte hiç bir mahsur görmezler, hayrı menederler, şerri emrederler gibi yani. Hiçbir sınır koymazlar kötülüğe. Hepsini serbest hale getirirler, bunlara da uyma, itaat etme yani.

عُتُلٍّ بَعْدَ ذَلِكَ زَنِيمٍ
Resim---"Utullin ba’de zâlike zenîm(zenîmin)." (Kalem 68/13)

Kötülük yapan zorbalara, bundan başka haram yiyen günahkârlara (itaat etme).
“Utullin ba’de zâlike zenîm”; “Utullin” kim bunlar? Battal insanlar, atıl insanlar, kötü kalpli, zorba, zalim, atıl, yani hiç işe yaramayan, hep varlığı kötülük için olan atıl insanlardır. Yani ‘atıl’ ne demek? İşi gücü şer olan, yaramazlık, “Utullin” bunlar şiddetle yaramaz, kötülükçü insanlardır.
“ba’de zâlike zenîm”; “ba’de” sonra, “zâlike” bundan sonra, “zenîmin” kim bu “zenim” olanlar? Soyu bozuk insanlar. Günahı kendisine iş edinenler. Aslı nedir bu kelimenin? O kavimden olmayıp, sonradan oraya katılan aşağılık bozguncu insan demektir. ‘zeneme’ kökündendir. Bu zenim kandırıcı işi gücü bunların kaypaklıktır. “Utullin ba’de zâlike zenîm”, bundan başka böyle işi gücü başkalarına zorbalık ve soysuzluk yapmak olanlara da itaat etme.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KALEM Sûresi Sohbeti-II

Mesaj gönderen tamersah tarik »

أَن كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ
Resim---En kâne zâ mâlin ve benîn(benîne).

Mallara ve oğullara sahip olmaları (sebebiyle onlara itaat etme).
“En kâne zâ mâlin ve benîn”; niye yapıyorlar, “En kâne” şunun için, şöyle diye ki, “zâ mâlin ve benîn” diyorlar ki bizim malımız çok, çoluk çocuğumuz çok, diyorlar da böyle yapıyorlar. Bunlara itaat etme. Malları varmış, ‘benin’ ‘ibn’ çoğulu. Oğlu ve oğulları yani. Çok oğlu varmış, mal sahibiymiş de. Bu buna bu hakkı veriyormuş yani. Atıl, hayrı yasaklayan, şerri işleten, zenim insan, soysuz insan yani bunlardan uzak dur. Bakın nereye gitti, nasıl başlamıştık. Zatullah, ‘nun’, nurullah, sıfatullah yani, ‘kalem’ Rasulullah, “ve yesturun” kainat nuru, külluhum. Kainat nuruna girince çiftleşti iş. Hep çift oldu. İnkar-ikrar, gübre-gül, herşey orda olmaya başladı. İşte orada diyor bunları.

إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
Resim---İzâ tutlâ aleyhi âyâtunâ kâle esâtîrul evvelîn(evvelîne).

Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: “(Bunlar) evvelkilerin masalları.” dedi.
“İzâ tutlâ aleyhi âyâtunâ kâle esâtîrul evvelîn”; buraya kadar bunlara itaat etme diye saydı. İşi nereye getirdi bakın, sonuca bakın. İşi mal ve oğlanlara getirmesinin bir sebebi var. Mal, zahirdeki varlıklarının temelidir, “benin” ise nesillerinin temelidir, kıyamete kadar gelecekleri de böyledir bunların, çünkü o silsile onu yürütüyor.
“İzâ”, neden böyle bunlar? “İzâ tutlâ aleyhi âyâtunâ”, “İzâ tutlâ” tilavet edildiğinde, okunduğunda, “aleyhi” onlara, “âyâtunâ” ayetlerimiz, “kâle esâtîrul evvelîn” ne derler, ‘ya bu eski, evvelin masalları, hikayeleri’ ‘esâtîr’ esatirleri, satırları, ‘yesturun’un satırları. Orda ‘yesturun’ burda ‘esatir’ oldu. Temeli aynı, kökü ‘ setere’ yani. “esâtîrul evvelîn” onlar evvelkilerin masalları, işte dindir, cennettir, cehennemdir, işte Yunan kralları gibidir falandır, ya da hristiyanlık, yahudilik, sen aslansın herşey helaldir sana, şu helaldir, bu helaldir, öldürmek helaldir, çalmak helaldir. Bunlar Musa aleyhisselamın kelamı mıdır? Hayır, kimin kelamıdır? Firavunun kelamıdır. Yani alakası hiç yoktur.

سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ
Resim---Se nesimuhu alâl hurtûm(hurtûmi).

Biz yakında onun burnu üzerine damga basacağız.
“Se nesimuhu alâl hurtûm”; aah, ah. Onlar öyle mi diyorlar. Eskilerin masallarını mı anlatıyor Allah diyorlar, öyle mi? “Se nesimuhu” “alâl hurtûm” onların hortumlarının üzerine damga vuracağız. Damgalayacağız. “Se” yapacağız “ne” biz, “simuhu”, onun ismi Allah’ın ismini kızgın bir demir gibi hortumlarının üstüne basacağız diyor. Burnunun üzerine, hortum yani, fil hortumu gibi, o burunlarına o pis hortumlarına, damgayı basacağız. Damgadan kasıt, ismini oraya kazımak, ‘simuhu’. Hakan bilir ki, köyde herkesin davarı vardır ve onların üzerine ya bıçakla kulağını keser arkadan bıçık açar,o falanındır; kulağının önünü oyar sağ tarafı o filanındır. Yavruyken yaparlar ki artık o koyunun sahibi odur. Ya da damga vurular.bir harf, bu 1989 da Hacca gittiğimizde vardır. Sonra gene gördüm ama eskisi kadar değil. O zamanlar bir kavim gelmişti, hepsinin sol yanağında ‘H’ harfi, çocukken basılmış ‘H’ harfi vardı o kavimin. Hepsinin yüzünde o yanık izini görüyorsun ‘H’ harfini. Öyle tanışıyolar. Beslemeden Kabe’ye kadar katiyen yan yana yürümüyorlardı. Arka arkaya yürüyorlardı. Ta Kabe’ye kadar. Aynen Afrika daki gibi. Çünkü o sistem, hayat öyle geçmiş.
“Se nesimuhu alâl hurtûm”; bu tabii ki hortum, Muhammedi taraf oluş, yani ‘mim’ tarafından oluşun Rusuli hitamı, onu görecekler yani, çünkü cennet ve cehennm de Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in nurundan yaratılmıştır, bunu görecekler acısını tatlısını.

إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ
Resim---İnnâ belevnâhum ke mâ belevnâ ashâbel cenneti, iz aksemû le yasrimunnehâ musbihîn(musbihîne).
Muhakkak ki Biz, onları belâya uğrattık. Bostan mahsulünü mutlaka, sabah erkenden (fakirlere göstermeden) devşirmek için yeminleşen bostan sahiplerini belâya uğrattığımız gibi.
“İnnâ belevnâhum ke mâ belevnâ ashâbel cenneti, iz aksemû le yasrimunnehâ musbihîn”; “İnnâ” biz var ya biz “belevnâ” biz belaya tabi tuttuk onları, ‘bela’.
EstaizüBillah; “yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ” gibi bir ayettir bu.

Resim---"Ellezî halâka’l- mevte ve’l- hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ (amelen), ve huve’l- azîzu’l- Gafûr (gafûru).: “Sizin hanginizin en güzel ameli yapacağını” imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Ve O; Aziz’dir, Gafûr’dur.” (Mülk 67/2)

‘Belevna’ , belaya tabi tuttuk, ne belasına elest belasına tabi tuttuk. Söz verdiler, geldiler ne diyorlar, Rabb da kimmiş haşa. Biz canımızın istediğini yaparız diyorlar.
“İnnâ belevnâhum ke mâ belevnâ ashâbel cenneti”; şimdi bir misal anlatıyor Allah-u zül Celal fakat gerçek misal gibi anlatıyor. Bir bela düşünün ki “ashâbel cenneh” cennet sahipleri var. Cennetlerini kurmuşlar. Efendim cennet anlaşılmıyor, ne diyelim? Bostan diyelim, bağ diyelim, bahçe diyelim, iyi diyelim… Cennetin ne olduğunu bilmeyen var mı? Var. Yani cennet cennettir. Ama neden burada bostan, bahçe demek zorunda kalıyorsun? Anlatacağı hikayeden dolayı. Ama hiç fark etmez. Öyle de anlatsan, böyle de anlatsan değişmez. Diyelim ki adam yalancı bir cenneti gerçek bir cennet zannetmiş.
“ashâbel cenneti”, o bostan sahiplerini, bahçe sahiplerini belaya nasıl belaya tabi tuttuysak bela tabi tutalım kimi? Hortumlayacaklarımızı. Allah’ı inkar edenleri yani.
“iz aksemû le yasrimunnehâ musbihîn”; biz onları bir belaya uğratıyoruz seçtikleri yoldan dolayı tercihleri öyle olduğu için, “İnnâ belevnâhum” biz onları belaya tabi tuttuk. Uğrattık yani, “belevnâhum” çünkü seçtiler onu. “ke mâ belevnâ” şöyle gibi ‘ke’ gibi ‘ma’ o şey gibi ki “belevnâ” belaya tabi tutmuştuk, “ashâb” sahibini “el cenneh” cennet sahiplerini, “iz aksemû” ‘iz’, -dığınıda, ‘aksemû’ kasem ettiklerinde, yemin ettiklerinde, bostan sahipleri yemin etmişler. “le yasrimunnehâ musbihîn”, ‘musbihîn’ sabah olduğunda, ‘le’ muhakkak ‘yasrimunnehâ’ ona yani bahçeye, bostana, ne yapacaklarmış? ‘srimunne’ yapacaklarmış. Böyle bir tane koymadan sırım gibi çıkaracaklarmış. Sabah olsun bu bahçedeki mahsullerin tümünü bir tane koymadan toplayacağız diye yemin etmişler. Bu bostanın mahsulünü sabah erkenden, niye öyle yapıyorlar? Niye sabah erkenden, başka birisine bir tanesini vermemek için. Kimseye göstermeden, sabah erkence, devşirmek için yeminleşiyorlar bunlar. Onları öyle bir belaya tabi tuttuk. Akşamdan böyle.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KALEM Sûresi Sohbeti-II

Mesaj gönderen tamersah tarik »

وَلَا يَسْتَثْنُونَ

Ve lâ yestesnûn(yestesnûne).

Ve bir istisna yapmıyorlar.

“Ve lâ yestesnûne”; asla istisna yapmıyorlar. Hiç kimseye vermeyecekler yani. O bahçeden kimseye bir gram vermeyecekler. “Ve lâ yestesnûne”, istisna da yapmıyorlar. Ya akraba olur, yetim olur, öksüz olur, şöyle olur, böyle olur yook. Yemin ediyorlar çünkü. Katiyen kimseye vermeyeceğiz diyorlar. Akşamdan. Hele bir sabah olsun diyorlar yani.

فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ
Fe tâfe aleyhâ tâifun min rabbike ve hum nâimûn(nâimûne).

Fakat onlar uyuyorken, Rabbin tarafından gönderilen bir afet onun (bostan mahsullerinin) üzerinde dolaştı.

“Fe tâfe aleyhâ tâifun min rabbike ve hum nâimûn”; “Fe tâfe”, ‘fe’ fakat, bundan sonra, ‘tâfe’, bir tufan oldu yani. Bir şey tavaf etti, tavf etti, dolaştı yani. Bir şey oldu yani. “aleyhâ tâifun” bir tufan, tayfun, kasırga, dolaşan bir şey, bela, dert, keder, yangın, her ne ise tufan yani. ‘tâfe’ yaptı. Tufan geldi ‘tâfe’ yaptı, sarıverdi bahçeyi, yutuverdi. “min rabbike” ve bu Rabbinden geldi. “ve hum nâimûn”, onlar ne yapıyorlardı? Uyuyorlardı! Uyuyorlardı onlar o iş olurken, tufan yok ederken o güzelim bahçelerini, cennetlerini cehenneme çeviriken onlar uyuyorlardı. “nâimûn”, uyuyorlardı yani. Keyiflerine bakıyorlardı, sabah toplıycaklardı.

فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ
Fe asbahat kes sarîm(sarîmi).

Böylece (mahsul) simsiyah oldu (bahçe kara toprak gibi oldu).
“Fe asbahat kes sarîm(sarîmi)” ; ‘fe’ işte böylece, ‘asbahat’ sabah oldu. Sabahlandı. ‘kes sarîmi’, sırım gibi oldu, sırım. Onlar sırım gibi yapacaktı ya, hiç meyve bırakmayacaklardı ya, sırım nedir, sırım? Hakan’ın dili yok. Sırım; köyde çarık dikilir, çarığı dikmek için ip yerine deri kullanılır. O deriler güneşte kurutulur, ip gibi yapılır. Böyle, sağlamdır, fakat üzerinde hiçbir şey yoktur. Arapça kökenlidir, sırım. Yörükçede. Nedir? Bi yerde ne görüyorlar sabah olunca. Sanki sırımlar görüyorlar. Yani, kapkara toprak, kömürleşmiş, ağaç var fakat kömür ağaç. Sırım olmuş yani. Gördükleri bu. Sabah bir bakıyorlar ki, ‘Fe asbahat’ sabah oldu, sabah bu halde oldu yani, ‘asbahat’ olmak fiili olarak da kullanılıyor ama, bildiğimiz sabahtır yani. Neticede gün aydınlanınca, karanlık aydınlanınca, neyi gördüler? Sırım haline gelmiş bahçeleri. O cennet bahçeleri, cehennemin zümerasına dönüşmüş. Neden dönüşmüş acaba?

فَتَنَادَوا مُصْبِحِينَ
Fe tenâdev musbihîn(musbihîne).

Nihayet sabah olunca birbirlerine seslendiler.
“Fe tenâdev musbihîn”; ‘Fe tenâdev’, nida ettiler. Yani birbirlerini çağıdırlar. ‘musbihîn’, sabaha erişince, haydi ey millet kalkın erkenden, akşamdan kararlaştırdığımız şeyi yapalım, dediler. Sabah olunca nidalaştılar.

أَنِ اغْدُوا عَلَى حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَارِمِينَ
Enıg’dû alâ harsikum in kuntum sârımîn(sârımîne).
Eğer devşirecekseniz, tarlanıza sabah erken gidin!
“Enıg’dû alâ harsikum in kuntum sârımîn”; ‘en’ diye, ne diye? ‘g’dû’, erken erken gitmek için, erkenden gitmek için, alacakaranlıkta gitmek için, ‘alâ harsikum’ ne diye çağırıyorlar, ey millet kalkın, niye kalkacaklar? ‘Enıg’dû’ erkence gitmek için ‘alâ harsikum’ tarlanızın başına erkence gitmek için kalkın dediler. ‘in kuntum sârımîn’ , eğer siz meyvelerinizi toplayıpi bahçeyi bomboş bırakmak istiyorsanız hadi kalkın artık dediler. Birbirlerini de uyarıyorlar. Niye uyarıyorlar? Çünkü onlar ‘sârımîn’ insanlar yani. Paylaşmadan, dağıtmadan, kendi çıkarlarına bir an önce orayı, o cenneti, kendilerinin mahsulünü almak için.

فَانطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ
Fentalekû ve hum yetehâfetûn(yetehâfetûne).
Bundan sonra aralarında gizlice konuşarak (evden) ayrıldılar.
“Fentalekû ve hum yetehâfetûn” ; ‘Fentalekû’ intikal ettiler. ‘Fe’ müteakiben, böyle birinin çağırdıktan sonra herkes evinden kalktı bahçeye doğru yürü yani, intikal. ‘entalekû’ intikal etti. Ordan ayrılıp, bahçeye doğru yürüyorlar. ‘ve hum yetehâfetûn’, bunlar hafi konuşuyorlar. Artık evlerinden kalkanlar yollarına giderken fıs fıs konuşuyorlar. Gizlice konuşarak evden ayrılıyorlar. ‘entalek’ ları bahçeye giderken hiç kimse duymayacak seslerini falan. Kaldırdılar birbirlerini ama, giderken aralarında konuşarak gidiyorlar. Ne konuşuyorlar? Gizlice, yavaş yavaş, fısır fısır, bişey konuşuyor bunlar. Bunlar da bir taife yani aralarında konuşuyorlar. Konuştukları şuymuş;

أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ
En lâ yedhulennehâl yevme aleykum miskîn(miskînun).

Sakın bugün oraya (bostana) sizin yanınıza bir yoksul girmesin.
“En lâ yedhulennehâl yevme aleykum miskîn.” ; ‘en’ diye, ‘lâ yedhulennehâl’ asla dahil olamayacak kardeşim diyor. Bahçeye kimse girmeyecek. ‘yevme aleykum miskîn’ sizin yanınıza miskin katiyen girmeyecek kardeşim. Miskin kim? Sakin olmuş, ekmek alamayan, yol bulamayan, fakir fukara insan. Miskin en zayıf da olsa, bugün bahçeye girmesi yasak kardeşim. Çünkü meyve toplayacağız. Diyorlar. Konuştukları bu gizli gizli. ‘lâ yedhulennehâ’ asla dahil olamayacak, ‘el yevme’ bugün ‘aleykum’ sizin üzerinize kimse gelmeyecek oraya, ‘miskîn’ de olsa. Girmiyecek kardeşim.

Bunları okurken, şeyleri de düşünmeniz gerekir. Hani bu ‘mürşid’dir bozuntular falan var ya. Allah’ın ilmini, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yolunu, kendinden başka bilmeyen, buradan kimse bişey anlayamaz falan feşmekan, bunlar buralara hep girebilir yani dikkat etmek lazım.

وَغَدَوْا عَلَى حَرْدٍ قَادِرِينَ
Ve gadev alâ hardin kâdirîn(kâdirîne).

Ve (yoksulları) men etmeye güçleri yetecek (diye) sabah erkenden gittiler.
“Ve gadev alâ hardin kâdirîn”; ‘Ve gadev’ sabah, ‘guduv’ sabah erken gitmek yani, sabahın köründe gitmek, erkence gitmek, ‘gudev’ aslında sabah ezan okunmayla güneşin doğumu arasındaki zaman dilimi. Evet Barbaros ne dedin?

Barbaros:
İlmi kabzolan insanlar var ya, hep anlatırlar, İmam-ı Gazali’ den tutun, böyle hadiseler vardır. Birden bildiği her şeyi unutur. Biriktirir, biriktirir, biriktirir, aklına, biyerde bi edepsizlik, yaptığında unutur ya onun gibi.

Kulİhvani:
Evet.

“Ve gadev alâ hardin kâdirîn”, ‘Ve gadev’ ne sanıyor bunlar? Nereye gidiyorlar? ‘hardin kâdirîn’ onları ‘hard’etmek için. ‘Hard’ etmeye ‘kâdirîn’ güçleri yetecek diye. Fakir gelsin, miskin gelsini dilenci gelsin, acından ölen gelsin, kafasını kırarız lan diyorlar. Çünkü ‘hard’ larını almışlar. Onları mahrum edecek güçleri var çünkü. Bu şekilde gidiyorlar. Bu bahçeye hiç kimse gelip bizden bir zırnık alamaz diyorlar. Çok güçlüyüz diyorlar. ‘kâdirîn’ biz kadiriz diyorlar. ‘hardin kâdirîn’ onlar ‘hard’ a gücü yetenler, ‘hard’ etmeye. Mahrum bırakmaya. Sadece kendilerinde olup, başkasında olamaz. ………… sahipleri yani, men etmekte engel olmakta ‘hared’ herifler. Çok gaddar adamlar, gaddar. Sabahın köründe niye gidiyorlar bunlar? Erkence gidip hiç kimseyle uğraşmadan, gerçi güçleri de yetiyormuş, kadirmişler, hiç kimse de zorla alamazmış. Böyle yolda gidiyorlar daha bunlar. Akşamdan bıraktıkları cennetlerine.
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ
Fe lemmâ raevhâ kâlû innâ le dâllûn(dâllûne).

Fakat onu (bostanın halini) görünce: “Muhakkak ki biz, gerçekten dalâlette olan kimseleriz.” dediler.

“Fe lemmâ raevhâ kâlû innâ le dâllûn”; ‘Fe lemmâ’ vakta ki, bişey olmuş ki, ‘raevhâ’ onu bir gördüler, bahçeyi ‘kâlû’ dediler ki, ‘innâ’ biz var ya biz, ‘le’ muhakkak ne olmuşuz biliyor musun, ‘dâllûn’ biz yolumuzu sapmışız, bostanı görünce, bura bizim bahçe değil. Bizim bahçe değil, akşamki bahçe değil bu. Bostanın halini görünce..biz böyle düşünmüyorduk, akşam böyle bırakmamıştık. Kaldı ki içinden bir iğne ucu kadar kimseye vermemeye yemin ettik. ‘le dâllûn’ Allah kimseyi böyle yapmasın. Bir ömür uğraştırıp da sonunda zırnığa muhtaç etmesin. Yani cennetlerini yangın yerine çevrilenlerden etmesin. Onun için de etmemesi için de Resûlullah sallallâhu aleyhi ve selem’in ve Allah dostlarını terk etmemek lazım. Ederse ……. 1:32:41 amma ‘raevhâ kâlû innâ le dâllûn’ Allah Allah biz yolu şaşırmışız galiba diyor. ‘dallun’ olduk yani. Sapanlardan olduk, nasıl olmuş bu iş böyle diye.. Sonra ne diyorlar;

بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
Bel nahnu mahrûmûn (mahrûmûne).

Hayır, biz mahrum olan kimseleriz.
“Bel nahnu mahrûmûn”; ‘bel’ yok yok bilakis, tam bizim bahçelere gelmişiz. Ancak ‘nahnu mahrûmûn’ biz mahrum edilmişiz. Haram olmuş bizim bahçe bize diyorlar. Duman olmuşuz duman diyorlar..mahrum edilmişiz, mahrum olduk, ona buna vermeyi bırak bir damla kalmamış.

قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
Kâle evsatuhum e lem ekul lekum lev lâ tusebbihûn(tusebbihûne).

Onların en makul düşüneni: “Ben, size eğer (Allah’ı) tesbih etmiyorsanız, olmaz (tesbih etmeniz gerekir) demedim mi?” dedi.

“Kâle evsatuhum e lem ekul lekum lev lâ tusebbihûn”; ‘Kâle evsatuhum’ dedi ki onlardan içlerinden vasat olan birisi, yani makul düşünen, orta düşünen birisi, onların ortası düşünenler de var. İfrat var, tefrit var, vasat var. Diyor ki, ‘e lem ekul’ ben demedim mi, ‘lekum’ size demedim mi kardeşim diyor. ‘lev lâ tusebbihûn’ keşke olsaydı, etseydiniz, tutsaydınız, ‘tusebbihûn’ Allah’ı tespih etmiyorsunuz, Allah’ın sebbahasını nasıl göz ardı edersiniz demedim mi diyor. Tespih çekmiyorsunuz diye tercüme edemezsiniz tespihi. Tespih etmiyorsunuz derken, Allah Allah diye çekmek değil yani, Allah Allah yaşamak! Allah Allah çekmek başka, Allah Allah yaşamk başka. Söz, sohbet, zevk , haz, işte bunu yaşamak. Bilmek, bulmak, olmak, yaşamak var ya. Yaşamadıktan sonra yalan. ‘Kâle evsatuhum e lem ekul lekum lev lâ tusebbihûn’ ben size söyleyip durmuyormuyum, her an sebbaha da olan Allah u zül Celal’in bu halini niye görmüyorsunuz. Yaratıcı olarak kabul etmiyorsunuz da malına mülküne canına herşeyine sahip çıkıp zalımlığa kalkıyorsunuz demedim mi diyor onlardan makul düşüneni, vasat olanı. Ben bunu size söylemiştim diyor. Söylemiş demek ki. Ya biraz orta, vasat düşünün yani, bişeyler yapın. Onlar ne diyorlar?

قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
Kâlû subhâne rabbinâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne).
“Bizim Rabbimiz Sübhan’dır (yücedir, herşeyden münezzehtir). Muhakkak ki biz, zalim kimseler olduk.” dediler.

“Kâlû subhâne rabbinâ innâ kunnâ zâlimîn” ; ‘Kâlû’ dediler ki, ‘subhâne rabbinâ’ ey Rabbımız, sen gerçekten subhansın. İyi de kardeşim biz şimdi ‘subhan’a ne diyelim? Yücesin, ‘ali’ de yüce, ‘Kadir’ desek ‘kadir’ var zaten, ‘subhan’ ne demek ‘subhan’? ‘Yusebbihu lehû mâ fi's-semâvâti vel ardi’ ne demek? Şimdi, şu anda, atom dönüşündeki gibi her an yeniden yaratmaya devam etmekte. ‘Kâlû’ dediler ki, ‘subhâne rabbinâ’ ey Rabbimiz sensin her an yeniden yaratıp duran, ‘innâ kunnâ zâlimîn’ bizse ‘alimin’ olacağın yerde ‘zalimin’ olduk. ‘innâ’ dikkat edin bakın kaç kere, ‘kalu’ dediler ki, ‘subhâne’ sen subhansın, ‘rabbinâ’ ey Rabbimiz, ‘inna’ biz var ya biz, ‘kunnâ’ biz var ya biz, kaç oldu 5-6 defa ‘şed’ leri çakıyor. Biz var ya biz biz biz, zalimlerden olduk. Allah’ın nimetini kendi nimetimiz zannettik. Miskin girmesin, Miskin kelimesini biz fakir, fukara diye anlaştık ama o kadar da değil yani. ‘Miskin’ Allah’ ta sükun bulanlardır. Muhammed aleyhisselamın yüreğinde sükunete erenlerdir. Sekinet-i Muhammediyeye ulaşanlardır. Aklı ona buna ermeyenler değildir. …..... ?? aklı ona öyle gözükür, çünkü bilir ki herşeyi Allah her an yeniden yaratmaktadır, her işin vakti vardır, vaktin sahibi de Allah’tır, onun için ne diyoruz biz, Hakan Arif Yıldız’a, Hakan kardeşim, koçum, Allah’tan hayır iste, en iyisini yapan odur, indirir bindirir türlü türlü kapıları açar, kapıları kapatır, biz hakta ve hayırda yardımlaşalım. Birbimizin hak ve hayrına dua edelim. Şöyle yap ya Rabbi, böyle yapma demeyelim, hayır ver ya Rabbi diyelim. Öyle ayetler var, siz hayır dersiniz şerdir, şer dersiniz hayırdır, ne demek bu? Hayırı bana bırakın demektir. Sen tayin etme. Allah’ım bana hayır ver de! Nerden biliyosun hayırın nerde olduğunu. Hakan diyor ki, dayı bostan istiyorum da afedersin gül isterim de gübre istemem iyi oğlum da o da altın tozunda çıkmaz yani. Onu görmek gerekiyor. Hayırı Allah nerde halk ederse o bilir.

Evet sanıyorum iyi anlaşılmıştır. Ey Rabbim subhan olan Allah, ‘Yusebbihu lehû mâ fi's-semâvâti vel ard’ yapan Allah, her an yeniden yaratan Allah, yoketmek kelimesi yok, her an yeniden yaratmak var. Yokluk yok çünkü. Öyle bir kelime yok. Varından var eden Allah, nurundan var eder Allah. Aklı ermeyen zavallı mahluklar derler Allah varken bir de yokluk var diye. Allah yoktan var ediyor derler. Çünkü anlatamadığı için…Anlamadığı için, anlatamadığı için Allah varken bir de yokluk sanki yokluk diye bir yer varmış gibi yoktan var ediyor diyor. Öyle bir şey yok. Allah nurundan yaratır. “Allâhu nûrus semâvâti vel ard”.
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: Kul İhvÂNi KALEM Sûresi Sohbeti-II

Mesaj gönderen tamersah tarik »

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
Fe akbele ba’duhum alâ ba’dın yetelâvemûn(yetelâvemûne).
Bunun üzerine birbirlerine, kınayarak karşılık verdiler.

“Fe akbele ba’duhum alâ ba’dın yetelâvemûn”; Vay,vay, vay, vay, vayyy…Bak! Nasıl Melamete girdiler Hakan görüyor musun? Bok çukurundan çıkmaya başladılar. Neden? Çünkü hep söylüyoruz; ‘Melanetten Melamet, Melametten Selamet Doğar’! gübreden gül çıkar. Boktan bostan çıkar, altın tozundan ancak altın tozu çıkar yersen canını okur gebertir yani. Çünkü o iş başka iş.

‘Fe’ bunun üzerine, ‘akbele’ mukabele ettiler, karşılık verdiler, ‘ba’duhum alâ ba’dın’ birbirlerine karşı konuşmaya başladılar, mukabele ediyorlar, diğerleri. Ne diyorlar? ‘yetelâvemûn’ demeleri şu; birbirlerini levm etmeye başladılar. Kınamaya başladılar, karşılıklı. İşte, sen miskinleri sokmayalım dedin de, halbuki iyilik yapmak lazımdı, Allah her an yeniden yaratıyordu, bize hak ve hayır verirdi. Senin yüzünden oldu, benim yüzümden oldu bazısı bazısına birbirine; ne diyodu anam çocuklara kızdımı; ‘birbirinden eli yüzü kara kara tavuk yavrularım’ derdi anam. Çocuklar birbirine kızdımı o onu şikayet etti mi öyle derdi. ‘ah benim birbirinden eli yüzü kara kara tavuk yavrularım’ derdi, yani hepiniz suçlusunuz diyor. ‘Fe akbele ba’duhum alâ ba’dın yetelâvemûn’ onlar melamete girerler. ‘ levm’ ederler. Birbirlerini açık seçik kınamaya başlarlar, kendilerini de yani. Arkadaş biz bu işi yanlış yaptık kardeşim. Miskine bir tek lokma vermeyeceğiz dedik, karı bırak anayı da kaybettik, derler.

Şimdi vakit geçti. 30 da kalalım inşeAllah. Tamam mı Barbaros? O zaman bunu Hakan yazmıştı. Önümüzdeki hafta da galiba 52 ayet bu sure, önümüzdeki hafta ameliyat olcam gerçi ama, ondan sonraki hafta falan Allah’ın denkleştirdiğinde tamamlarız. Bir an önce onu da yazarız ve Tarık sen yazarsın bu bölümü ve bundan sonrakini. Öbürleriyle birleştirir bir ‘kalem’ sohbeti haline getiririm inşeAllah.

Sormak istediğiniz bir şey varsa sorabilirsiniz. Yoksa sizin yarın işiniz gücünüz var. Bizim at, avrat, şahı teber. Ya Allah Ya Bismillah der Hakan! Gitti gider. Evlat. Rahmetli Hacı Osman Efendi öyle derdi. ‘ Evlat, evlat, evlat, evlat, ne günler gördük biz’ öyle derdi yani. Allah’a şükürler olsun. Allah cümlesine rahmet etsin.

Subhâneke allâhumme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke.

Her ne yapacaksak, Rasulullah’ta Allah için yapalım. Tekrar söylüyorum. ‘Rasulullah’ta Allah için yapalım.’ sallallahu aleyhi ve sellem de yani. Rasulsuz Allah şeytandır. Allah’sız Rasul de şeytandır! Unutmayalım. Onun için Allahu zül Celal; ALLAH ve Rasûlune teslim olun, ALLAH ve Rasûlune iman edin, ALLAH ve Rasûlune tabi olun, ALLAH ve Rasûlune itaat edin. Neden? Çünkü Allah’ın eli Rasulullah’tır. Bunu anlamak lazım. Yedullah’tır yani. Daimiyet yaşayışını O’ndan alırsın. Kebandan aldığın gibi ceryanı Rasulullah’ tan alırsın. O getirir sana. Başka yolu yok. Bunu anlamak için dünyadaki bütün insanları götür, Havva validemizin rahmine koy, olmadı, Havva validemizi Adem zahrıne çek, anlarsın o zaman, anlarsın o zaman dediğimi! Yoksa kafan karışır. Kızılderili, sarı derili, öte, böte derken, kafa iyice karışır. Merkeze çekiverdiğin zaman ise rahat edersin. O zaman, “subhâneke allâhumme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyk” dersin.

Allah’ım bizi affet, bağışla, bize merhamet et, rahmet et, hakta ve hayırda rızanda kıl, bizi görünür görünmez dertten, kederden, kötülüklerden, şerlerden, şeytanlıklardan koru, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hak ve hayrıan ulaştır inşeAllahurrahman. Aklımızı fikrimizi sekineti Muhammediye aleyhissalati vesselamın içinde tut, derdi olan kardeşlerimizin dertlerine derman ol ya Rabbülalemin. Dertlerini dermana çevir inşeAllah diye dua ederiz. Zorda olanları, korda olanları Allah’ım Nur-u Muhammed içerisinde kılsın inşeAllah. Merhamet etsini, rahmet etsin ve bunları hak ve hayıra yönlendirsin. Kurtuluş çıkışları, ferecler versin inşeAllah. Es selâmu aleyküm ve rahmetullah ve berekatuhu. Eskiden çok söylerdik. Gaybi duacılar olalım diye. Gaybi duacıları olalım birbirimizin. Dua bağını koparanlar Allah’la bağlarını koparırlar. ‘Siz duanız olmasaydı neye yarardınız’ ayetinden dolayı. Dua ayniyeti, daimiyete bağlamaktır. Bu ancak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’le mümkündür. Rasulullah sallallahu aleyhi ve selemde eli olan Allah dostlarının eliyle mümkündür. Bu üstünlük alçaklık değildir. Bunlar kebandan buraya kadar gelen elektrik direkleri gibidir. Kimi aşağıda kimi yukarıdadır ancak bu ceryanı taşırlar. Birbirlerinden ne alçaktır, ne yüksektir, ancak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem seviyesindedirler. Ancak geri zekalı, ahmaklar, hayvandan da aşağı olan insanlar birbirlerini yüceltir ya da alçaltır. BİZ-BİR-İZ hepimiz Muhammediyiz. Elhamdulillahirabbulalemin. Bu sözümüz para etmiyorsa, sakın sakın dert etme Hakan o pazar bizim değildir yavrum. Bunda bir şey yok. Elbette yani. Sebze pazarı başka, hayvan pazarı başka, altın pazarı başka, her pazarlar başka…

Şunu demek istiyorum; bizim bazarırımız BİZ-BİR-İZ bazarıdır. Yani Allah u zül Celal’in ‘nahnu’ bazarıdır. ‘BİZ’ pazarıdır. Bizim Allah’ımız BİZ’i hava gibi yutmuştur. ‘Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎT’ tir. Ve bizim Rabbımız şah damarımızdan yakın akrabamızdır. Kelimeyi ben koymuyorum, kendisi koyuyor. Akraba deyince niye bozuluyorsun kardeşim! Ampulün akrabası olunca Keban ağırına mı gidiyor? Ne diyeydim sana yani? Keban’ı Himelayaların başına kaya gibi çıkarıp da ne yapacaktım yani. Hayattan haberi yok çünkü. Onun için kimseye söyleyecek bir lafımız yok. Biz böyle bu sohbetlerde birbirimizi ikna etmeye çalışmıyoruz. Tahkik imana ulaşmaya çalışıyoruz hep beraber, bir de geleceğe iz bırakmak istiyoruz, kendi izimizi değil, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in BİZ-BİR-İZ izini bırakmaya çalışıyoruz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den elimizi koparmamaya çalışıyoruz. Dilimizi koparmamaya çalışıyoruz. Halimizi koparmamaya çalışıyoruz. Bunun ancak hasbi hizmetle olduğunu çok iyi biliyoruz. Biliyoruz ki Allah u zül Celal’ e ibadet edilir, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hizmet edilir. Ve biliyoruz ki; hizmetsiz ibadet, bunu bilmiyorum kime yapıyorsa ona gider. Ama Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hasbi hizmet, deniz feneri gibidir. Buraya gelin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem burada demek, hepimizin Hak görevidir. Ümmet görevidir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in hakkıdır. ‘bi hakkı edaen’ hakkını eda etmek için.

Allahümme ve sellim ve bârik alâ seydina MuhaMMedin nuru'z- zât, sırrı sarii fi'l- cemîl esmâyı ve's- sıfat. Bi adedike ilmiken dâimen kesiren mubâreken tayyiben fihi Yâ Rabbu’l- Âlemin!.

Es-SeLâmu aLeykum ve RahmetuLLâhi ve Berekâtuhu.
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön