Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

İNFİTÂR SûRESİ SOHBETİ

Kul İhvÂNi-05.10.2012.. brsbrs.-
Sohbeti Yazan; Hakan

ResimEs-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..

istiğfar antivirüsüMüz: subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

ResimEsselâtü vesselâmı aleyke Ya RasûlALLAH SallALLAHu Aleyhi vesellem istecartü
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim



11. SALÂVÂT-I ŞERÎFE

Muhammed Şemseddin el Hanefî Hz.lerinin salâvâtıdır.

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve Rasûlike en nebiyyîl-ümmîyyi Resim ve alâ âlihi ve sahbihi ve ehl-i beytihi adede mâ alimte Resim ve zînete mâ alimte Resim ve mile mâ alimte salâten ente lehâ ehlün ve hüve lehâ ehlün.

MÂNÂSI: Ey Rabbim, kulun, nebin, resûlün, ümmî nebi, Seyyidimiz Efendimiz, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e, onun âline, ashâbına, ehli beytine, ilminde olanlar adedince, ilminde olanlar ağırlığınca, ilminde olanlar dolusunca, Kendi salâtınla ve ona ait salâtla, salât ve selâm ediver!


ALLAHu zü’l-Celâl bizi affetsin bağışlasın rahmetine gark eylesin HaKKta HaYRda ve rızasında kılsın İnşâe ALLAH. Kur'ÂN-ı Kerimde bazı sûreler vardır başlangıcı bildiğim kadarıyla dört tanedir “i” ile başlayanlar bunlar İsra, İnfitar İhlâs ve İnsan sûreleridir, dört sûre vardır.
Böyle oluşu da ilginçtir.. Bu dört sûrede İsrâ zâten başlı başına SıRR demektir.. Yani gece yürüyüşü diye tercüme ediliyor.. ama SıRR olduğu için gece yürüyüşüdür, sessiz yürüyüştür, bilinmeyen yürüyüştür, karanlıkta yürüyüştür, gece dürbünü olanların göreceği bir yürüyüştür ve kısacası SıRRdır yani baştan sona İsrâ.
İnsan sûresi ise, zaman insanla vardır dehr.. dehr harrın devâmıdır dâimidir, zâhir ve bâtın RuBuBiyet Sıfatlarının Hakikatinin devâmıdır..
Bu ise insanla anlaşılır.. İnsan zamanından, insan hayatından, yaşadığından ibarettir.. Hayvanların ÂN, vakt, zaman ve dehrden haberi yoktur elbette..

İnfitar iç patlamasıdır, iç çatlamasıdır iç kemâlâtının ortaya çıkışı sûresidir..
İhlas herşeyin hülâsasıdır, özetidir.. Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “işte Kur’ân-ı Kerimin üçte birini okuyarak yatın!”
“Nasıl yapalım?”
“İhlas okursanız Kur’ân-ı Kerimin üçte biridir!”

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına: "Sizden biri bir gecede Kur'an-ı Kerim'in üçte birini okumaktan aciz midir?" diye sordu.
"Buna hangimiz güç yetirebilir?" dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahu Ahad, Allahus Samed (İhlâs Sûresi) Kur'ân'ın üçte biridir." buyurdu.
(Ebu Said Hudri radiyallahu anhu’dan; Buhari, Fedailul Kur'an 13, Tevhid 1)

Üçte birinden kasdı Kur’ÂN-ı Kerimin anlatmak istediğinin üçte birini, yani ne nedir?.
Kur’ÂN-ı Kerim ne anlatır?. Yaratan-yaratılan ve arasında yaşanılanı anlatır..
İşte yaratanı anlatan İhlâstır.. Yaşananı anlatan İsrâ ve SON-UÇ-unda ise İnfitârdır ve yaşanan insandan ibarettir diğer varlık yaşadığının farkında olamaz ve sadece yaşar, ne olduğunu anlamadan.. Anlayabileceği kadarını çok iyi anlar ve mutlaka yapar.. Onun dışındakini anlayamaz!..
Güvercin güvercinlikle ilgili bütün özellikleri bilir, karga da karga özelliklerini bilir .. Bizim Teras Tekkesinde güvercinler yem yemek için kıyasıya kavgaya kalkışırlarken bir anda bir karga geliyor oraya , hızla kaçışıp yok oluyorlar.. Pike dalış yapıyorlar aşağıya doğru.. Bakıyorum ki çatının köşesine bir karga konmuş.. güvercinlerimde ne yem ne de kavga telaşı kalmış.. Çünkü karga onları can derdine düşürüp korkutmuş! Onlar kargayı çok iyi ve fıtraten-ezelden tanıyorlar!. Çünkü o hep ve sadece kargalık yapıyor!. Bunlarda güvercinlik yapıyorlar!..
Sistem çok muhteşem bir sistem!.

Hani konuşurken akıl bazında deriz ki mâsivâ seviyelenmemiş şeylerden ibarettir.. Bunu seviyelenmemiş bir akıl için söylüyoruz.. Oysa seviyelenmemiş bir şey yoktur bu âlemde mikroskopla gördüğümüz bir yaratık bile beslenme, sindirim, boşaltım ve üreme sistemleriyle donatılmıştır ve hiçbir zerresi eksik değildir.. Ne fazladır ne de eksiktir, Mükemmeldir Muhteşemdir Mübarektir Muazzamdır ve Mukaddestir..
En küçük bir yaratık dahi olsa bu âlemde seviyelenmemiş bir şey nakil bakımından asla söz konusu değildir.
Bu âlemde canlı cansız her zerre özünden dirilip özünden ölmekte.. Yani yok edilmeden varlığı var olarak devâm etmekte.. YOKluk ve ÇOKluk, AKLın İKİ-lik UÇlarıdır.. Ortası NAKLen TEKliktir..
VARlık ve YOKluk doğum ve ölüm arasına sıkışmış AKIL bakımından ciddi bir problemdir ve esas SEVİYEsiz olan budur..
Bu seviyesizlik İKİlik algılayıcışı AKIL bakımındandır..
Bakın hayvanlarda İKİLİK yoktur. Hayvanlar ne ise onu yapar.. Var olsun ya da olmasın OLAN içindedir, onu bilir ve uygular..
Bir kuş yuva yapmayı bilir ama “ağaç dallarına yapacağımıza efendim işte şöyle biz de insanlar gibi bir apartman yapalım”diyemez!
Oysa insan aklı İKİLİK üzeredir dâimâ.. Emel denilen sonsuz hevâ arzusu, doğum ve ölüm geçilmezlerinin arasında hayatı kurar ve ALLAH celle celâluhu bu hayatı aklın bu gafleti üzere kurmuştur!.
Ve bu gafletinden dolayı da imtihan etmektedir!.
Bunun donuşu, daha ağıra gidişi, aşağıya-derekeye gidişi..
Gaflet, Cehaleti doğurmakta.. Cehalet Dalaleti doğurmakta.. Dalalet ise son-UÇta İhanet gibi akıl imtihanlarının azab olanına doğru, rahmetken zahmet olanına-ESFELine-DEREKElerine doğru indirir!.
Ama İlim Edep İrfan ve Erkan İlliyyin-DERECElerine tırmandığı zaman ise RAHMETuLLAHa SALLeder-ulaştırır..
işte bu aklın, aslında seviyeli oluşu ve ancak seviyesinin insan tarafından BİLinişi BULunuşu..
Yani SEVİYEnin BİLinişi, SEVİYEnin BULunuşu SEVİYEde OLunuşu ve SEVİYEliği YAŞAyışı ..
Bunun içindir, Urvetü’l- vuska.. Rahmetenli’l- âlemin.. Huluku’l- Azîm olan Rasûlullah MuhaMMed aleyhi's-selâm..
Abduhü, Habli’l- Verid Çemberi –ya da küresi- olarak akıl için en UÇ, en İÇ, en ÖZ, SON-UÇ olandır..
Bir çember ki, aklın Varlık Çemberi ..
Sanki Kâbe’nin etrafındaki ilk saf gibidir.. Bu safı küçültürseniz her insan başını Kâbe’ye koyar.. Kâbe’yi kaldırırsanız başlar, başlara değer ve içlerinde kara delik gibi sonsuz bir YARATAN NURU, ya da Nur Kaynağı ya da bizzat ZÂTı, Sıfatı, Esması, Eşyası.. SıRR-ı Süveydâ Seviyesi.. SıRR-ı Âli Seviyesi.. Bir anlamda SıRR-ı Sıfır Nefesi ve Sesi duyulur!.
İşte bu ses Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Sesi bu nefes Er Rahmanın nefesidir!. Ve bu nefes, Âdeme üfürülen nefestir..
Âdem aleyhi's-selâmın “zahr”ından -> “Zâhir zürriyeti” ni doğuran nefestir!. Çokluk nefesidir..
Bu nefes, Meryem aleyha's-selâma üfürülen Kudsî Nefesdir.. TEKliğin Tekemmül Nefesidir.. İsâ aleyhi's-selâmın Alıp-VERdiği TEKLik Nefesidir, Zürriyetsizlik Nefesidir ki, kendisinden başka başında sonunda ERliğin olmadığı bir nefestir!.. Ne babası vardır, ne de oğlu vardır İsâ aleyhi's-selâmın ve TEKE TEKTİR..
Bu ZâTında Mârifet Mahşeridir, TEKlik Mahşeridir, Haşrı Neşridir..
Aynı nefesin Âdem aleyhi's-selâm ve Havva aleyha's-selâm BEDENine üfürülüşü.. “Zahr”ın zâhire çıkarılışı ise, VAHDETin değil KESRETin MAHŞERidir..
Bu zâhirde böyledir Şeriatta ve Şeriatın bâtını olan Tarikatta böyledir..
Amma Mârifette hz. Meryem aleyha's-selâm ve İsâ aleyhi's-selâmın TEKliği vardır.. Zâhir ve bâtında bunlar olurken Evvel ve Âhirin, doğum-ölüm gibi akıl bakımından önünde-sonunda
Allahu nuru’s- semâvatı ve’l- ard ile Rahmetenli’l- âlemin Nuru olan Nur-u Mim bütün âlemi, eşyâ eşrefi ile şereflendirmiştir ve ÂHİR budur..
EVVEL, EMRuLLAHtır ki, aklen halkediliş, sıfaten Rüsûliyettir..
Zâten ise Rububiyettir.. Akıl bakımından Zât ve Sıfat vasıflarının ötesinde, kendinde, kendiliğinde, AHADİYETinde, AHDinde, ASLında ALLAH celle celalehu el Evvel olandır!..
İşte akıl telleri akort edilirse, SEVİYElenirse, Mâsivâ SıRR-ı ki;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahumme Erinal Eşyâe Kemâ Hiye: Rabbim! Eşyânın hakikatini bana göster!” buyurmuştur.

Yâ Rabbî bana eşyanın hakikatını öğret!” buyurduğu Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin eşyanın hakikatı kendindedir.. Eşya hakikatı eşya “Şe’n” demektir.. “şey” iyeliğin şehâdete çıkışıdır.. “İYE”lik Kimlik ve Kişiliktir..
Kimlik bir Niteliktir ve Kişilik bir Niceliktir.. Yani gözüken ve gözükenin içindeki Barbaros gibidir yani Beden Barbaros’u, Ruh Barbaros’u gibidir... İşte bu iyeliğin, ruh sahipliğin, kimliğin-kişiliğin, nitelik ve niceliğin temelinde “ye” harfi vardır, yaşayış vardır.. Yaşayış da zâten budur.. Bâtın iyeliğin şühuda çıkış iyeliğine ne denir?. Yaşayış denir..
“IYYş” buyuruyor Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem “Aişe radiyallahu anha Vâlidemize “Ayşe” demiyor.. “ıyyş “buyuruyor.. Bu bir lakab değildir bu bir inceliktir bu bir harf-i mukatta gibi niteliktir..
Oysa “Hümeyrâ” buyurduğunu hepimiz biliyoruz..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in cennet sevgisi cehennem korkusu arasındaki nefsin hevâsının başıderdine düşmüşlüğünün dışına çıkarılıp bunu SEVİYElenip şey’e; şimdi, şu ANda iyeliğe sahip çıkış, yanan ampülün KebÂN’da oluşunu İdrak Yaşayını, İdrak İştirakını idrak ediş..
Bunu İrade ve İlmen seviyeleyiş “BİZ BİR-İZ” liği, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Sisteminde, Seviyesinde..
Seviyenin kendisi zâten iyelik vücuda gelişliğinin senliğidir. Sen olduğunun bilişidir..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu: Nefsinin Bilen RABBini BİLir”” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

men arefe nefsehu
Kim ki Nurullah ve Nur-u MuhaMMedi anlayan kişidir “men”.. yaşayan kişidir “men”.. yâni MÂSİVÂ AKLını MEVLA NAKLiyle birleştirenler “men” dir.. Arapçada aklı olanlara “men” tümüne birden ya da aklı da olmayanalara “”..
men arefe” kim ki bunu iç rüşdünde aynen yaşarsa.. hangi ampül Keban’a bağlılığını bütün varlığa, ısısıyla ışığıyla gösteriyorsa arefedir, ref’ etmiştir.. ayniyetini yüceltmiştir.. onun için şehâdet ağzıyla, kulağıyla, şurasıyla, burasıyla konuşarak değildir!. Öyle, deyip dememekle bir alâkası yoktur.. şehâdet zâten şehâdet halindedir.. şehâdet lambanın üzerine yazılan bir yazı değildir, “ben yanarım!” demesi değildir.. benim de: “yanarsın!” demem değildir..
şehâdet hiç konuşmasak bile şimdi anahtarına dokunduğun zaman pırıl pırıl görüyor musun, görüyormusun?.
Kul ihvÂNi nerede olursa olsun, ne kadar uzakta olursa olsun, “yemendeki yanımda” görüyormusun?.
ben hiçbir şey söylemeden içte Rabbımın, dışta ALLAH’ımın şâhidiyim!.
benim şehâdetim yaşayışımın adıdır!.
ben onunla varım bunu böyle anlatabilirim sana!” derim..
onun için buyuruyor Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem:

Yemen’deki yanımda!” ve dönüyor diyor ki: “yanımdaki Yemen’de!” Yemen Hadisi meşhur:

“İnnî le-ecidü nefessu 'r-rahmân min kıbeli 'l-“Yemen”:

Resim---Resûlullah sallallâhuu aleyhi ve sellem: "Ben RAHMAN'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum." Buyurdu.
(Gazzalî, İhya: 1/104; 3/222; Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid: 10/55; Aliyyu'l-Kârî, Kübra: s.154; Aclûnî, Keşf: 1/304.)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben RAHMAN'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum." Buyurdu.
(Ahmed b. Hanbelî Ebû Hureyre'nin hadisi olarak rivâyet etmiştir. Bu hadisin râvileri sika/güvenilir kişilerdir.)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "İyi bilin ki; îman Yemen'e mensubtur. Hikmet, Yemen'e mensubtur. Ben, RABBinizin nefesini Yemen tarafından buluyorum." Buyurdu.
(Hafız Heysemî ise Mecmeu'z-Zevaid' de (10/55-56) Ebu Hureyre'den, İ.Ahmed, müsned)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Yemen tarafına sırtını döndüğü bir sırada şöyle buyurmuştur: “Ben RAHMAN'ın nefesini işte şuradan duyuyorum.” Buyurdu.
(Seleme b. Nufeyl es-Sekûnî'den, Beyhakî; Bezzâr, afifler)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Yemen'e işâret ederek: “''Ben Rahman'ın nefesini işte şuradan duyuyorum" Buyurdu.
(Taberanî, Mu'cemul-Kebir)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “"Îman, Yemen 'e mensubtur. Hikmet, Yemen'e mensubtur. Ben, Rahman'ın nefesini Yemen tarafından buluyorum"(Taberanî, Musnedu'ş –Şamiyyîn’de Ebu Hureyre'den)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben RABBinizin nefesini Yemen tarafından duyuyorum" Buyurdu.
(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, Ebu Hüreyre'den)

Ne garip şey bu ampül Keban’da da bile olsa yanmaz bazen!
Çünkü bu ampul patlak, bu ampul çatlak, bu ampul gâfil, bu ampul câhil, bu ampul zâlim..
Kısacası, bu ampul hâlim değil hâin ise?!.
İşte bu akıl, böylesine muhteşem böylesine muhanet bir İKİ-lik üzere halk edilmiştir!
ALLAH celle celâluhu akıllarımızı Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemle SEVİYElesin!.
yâni Müslüman etsin akıllarımızı, Müslüman etsin!.
Çünkü ALLAH celle celâluhu bağımız akıllardır.. Çünkü aklı olmayanın dini yoktur!.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “"Aklı olmayanın dini de yoktur." buyurdu.
(Kenzu’l- Ummal. C14, s.73)

İnfitâr Sûresine gireceğiz tabi inşaallah gireceğiz İnfitâra!.
Ancak bazı konuları çok iyi söz etmezsek, sohbet etmezsek, zevk etmezsek.. yâni SÖZle BİLmezsek SOHBETinde BULunmazsak ZEVKinde OLmazsak;

küllü nefsin zaikatü’l –mevt” gibi, ölür gibi, doğar gibi onda olmazsak asla HAZZını YAŞAyamayız!.
Bu haramdır yâni bu AKLın NAKİLleşmesi, nakil hürmetine aykırıdır!
Bu akıl, nakle hürmet edemez, harameyne giremez!.
Çünkü pistir, çünkü pastır, yalıtkandır..
Çünkü tercih tekemmülüne girmemektedir! Tevhidi ağzıyla, orasıyla, burasıyla konuşmaktadır ve daha yüreğiyle yaşayamamaktadır!
Biz hepimiz çalışmayan âletler gibi âletler taşıyoruz yüreklerimizde!
Hepimiz onun için bedenen bilemiyoruz, aklen demiyorum.. akıl, çünkü hepsinde vardır akıl her yerde kullanılandır.
Olmadığında her şey olmaz, cereyan gibidir çünkü..
Ama bize bu ceryanın kullanılması için verilen; Beden Nefis Kalb ve Ruh gibi sistemleri SEVİYElemediğimiz takdirde, hani ampul ampul diyorum ama ampulün kablosunun ucunda bir fiş var, takılan bir priz var.. Giriş kapımızda bir sigorta var!.
Keban’a kadar trafo var, trafolar var, direkler var, tel var teller var ve Keban var.. Ondan sonra cereyan var ya da yok!.
Onun için bizim “akıl” deyiverdiğimiz şey, akıl deyiverdiğimiz şey hakikatta “olmazsa olmazıdır bizim İnsanımızın”..

Bizim İslam Topluluğumuzun en büyük kayıp ve ayıbı yasak, günah, haram, şu, bu örtülerine örttüğü ve en yakın yol kesicileridir!.
Bunlar çözülmeden islama giriş hakikat bakımından gerçekten hiç mümkün değildir!
Onun için Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem..
Mü’min akıllıdır zekidir, uyanıktır, istikrarlıdır, sağlamdır, aceleci değildir, âlimdir, helal ve harama dikkat edendir.. gibi buyurmaktadır ..
Münafık ise sûrekli tersini yapar; iğneleyici, alaycı, kırıcı, yıkıcı, kılçık gibi sûrekli kırıp parçalayan, yakan yıkan, asla istikrarı olmayan, sûrekli şüphecidir!.
Bakın ne buyuruyor hadis aynen geceleyin karanlıkta ne topladığını bilmeyen oduncu gibi nerden kazanıp nerde harcadığını bilmeyen ve maddî ve manevîhürmete değer şeyleri anlamadan yiyendir..
Geceleri boyunca ne topladığını bilmeyen bir oduncu gibidir nakilsiz akıl!. Ne kadar önemli Enes bin Mâlik’ten Hakimi’t- Tirmizî Nevâdirinde, Deylemin Firdevisinde;
İmamı Ali kerremullahi veche diyor ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi ki insanlara anlayacakları şekilde konuş onların ALLAH celle celâluhui ve Rasulünü yalanlamalarını istermisiniz ?”
Ya anlamazlarsa derlerse ki” kul ihvani kafasından konuşuyor!
Oysa kul ihvani ALLAHu zü’l- Celâlin âyetini, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin hadisini söylüyor.
Ama karşıdaki anlamadığı için kul ihvaniyi değil sahiblerini yalanlıyor!.
Onun için Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem herkesin AKLını SEViye bazında buyurmaktadır:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’min, AKILlı, zeki, uyanık, istikrarlı, sağlam duran, acele etmeyen, âlim, helal ve harama dikkat edendir. Münafık ise; iğneleyici, alaylı sözler söyleyen, Kırıp parçlayan, istikrarlı durmayıp şüphe eden, geceleyin karanlıkta ne topladığını bilmeyen oduncu gibi nerden kazanıp nereye harcadığını bilmeyen haram yiyendir. ” buyurmuştur.
(Enes b. Mâlikten; Hakîm et Tirmizî, Nevadir IV-26; Deylemî, Firdevs IV-175)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanlara anlayacakları şekilde konuşun! Onların Allah ve Resûlünü yalanlamalarını ister misiniz?” buyurmuştur.
(İmam Ali kerremullahi vecheden, Buharî, İlim 49)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sen bir topluma AKILlarının kavrayamacağı bir hadisi anlatma, anlatırsan bu onlar için fitne olur.” buyurmuştur.
(İbni Mes’ud’dan; Müslim, Muakaddime 3)

Bir topluma akıllarının kavrayamayacağı bir hadisi anlatma, anlatırsan bu onlar için bir fitne olur!. Anlattığın hadis onlar için fitne olur!.
Yâni onları daha da yanlışa sürükler, çünkü kavrayamazlar!.
Onun uçin akıllarımızı hayvandan aşağı-belhum e dallun” hayvanlardan aşağı indirmeyelim!

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim---Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi BELHUM eDALLUn ulâike humul gâfilûn(gâfilûne):Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. ONLAR HAYVANLAR GİBİDİR. HATTA DAHA ÇOK DALÂLETTE-dirler-Sapıktırlar.. İşte onlar, onlar gâfillerdir.” (A’râf 7/179)

Hayvanların iç güdüleriyle yaptıklarının daha da altında, akıllıca hayvanlık yapan .. hayvan aklından ->insan aklına.. insan aklından -> sultÂN aklına çıkarmak için biz kaç gün ise ömrümüz, insanlara hizmet edeceğiz diye söylüyoruz !.
24 saatin ne kadarını ayırabiliyoruz ya da ne kadarını yapıyoruz bunların hesabı ayrı!.
Ancak çok şükür bıkmadan usanmadan hepimiz bu yolu seçiyoruz!.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yâ ibn Abbas! Topluma AKILlarının kaldıramayacağı bir hadisi söyleme!” buyurmuştur.
(İbn. Abbasdan, Deylemî, Firdevs V-359)

Abdullah ibni Abbas’a buyuruyor: “topluma akıllarının kaldıramayacağı bir hadis söyleme, akıllarınca konuş!
Yâni yine “Biz Nebîler topluluğu, yâni BİLELİK NURU-nun ALLAH celle celâluhu’dan insanlara sûrekli aktaran can cereyanı taşıyanlar, mürselinler yâni irsal ediciler..
Bütün Türkiye deki ya da dünyadaki tüm âletlere sûrekli cereyan aktarıcılar, getirici götürücüler ki Nebîler topluluğu insanlara akılları oranında konuşmakla emrolunduk!.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Biz Nebîler topluluğu insanlara AKILları oranında konuşmakla emrolunduk” buyurmuştur.
(Ukaylî, ed-Duâfâ, IV, 425; Krş. Zerkeşî, et-Tezkira fi’l Ehâdîsi’l-Müştehira, I, 107; Âmirî, Ceddu’l- Hasîs, I, 200.)

Bu demek değildir ki karşımızda hayvan kadar aklı olmayan bir insan var “bırak onunla konuşmayalım!” değildir..
onunla hayvanca konuşalım amma onu “İNSAN” etmek için hayvanca konuşalım!
Çocukla çocukça konuşalım ama onu büyütmek için konuşalım!
Herkesçe herkesçe konuşalım ama insan sûretinde ve sıfatında ise onu İNSAN SEVİYESİne çıkaralım! İnsan SEVİYEsine çıkınca da SultÂN SEVİYEsine çıkarmaya çalışalım!.
Onun ayaklarının göğe ÇIKacağı DERECE Merdivenleri olalım da yerin dibine indiren Dereke engelleri olmayalım inşâe ALLAH!.

Resim---"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanlar: “ Yâ Rasûlullah senden duyduğumuz bütün sözleri, hadisleri insanlara konuşmuyoruz, anlatmıyoruz.” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evet, bir topluma bir şeyler konuşursunuz da onu AKILları kavramaz da bu durum bazıları için fitne olur.” buyurmuştur.
(İbn Abbas’tan; Zehebî, Mîzânu’l-İtidal, V, 232; İbn Hacer, a.g.e., IV, 140; İbnu’l-Cevzî, el- İlelu’l-Mütenahiye, I, 130.)

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem..
İbni Abbas diyor ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Buyurdu ki ona dediler ki insanlar “Yâ Rasulullah sahabe dedi ki yâni sen ben duyduğumuz bütün sözleri hadisleri insanlara konuşmuyoruz anlatmıyoruz!” dediler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Evet, bir topluma bir şeyler konuşursunuz da onu AKILları kavramaz da bu durum bazıları için fitne olur.” buyurmuştur.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


Yine kadınlar buyruğunda Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem:

Resim---"Ebu Hureyre radiyallahu anhu: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadınlara hitab etti ve onlara öğütler verdi. Sonra şöyle buyurdu: “Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz! Çünkü sizler cehennem halkının çoğunu oluşturmaktasınız.'' Bunun üzerine kadınlardan biri: “Niçin böyle oluyor Yâ Rasûlullah!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Çok lânet etmeniz ve kocalarınızın iyiliklerine nankörlük etmenizden dolayı!” buyurdu. Şöyle devam etti: “AKLı başında ve görüşü sağlam bir erkeğe galib gelebilen AKLı dini eksik sizden başka bir varlık görmedim!” Orada bulunan kadınlardan birisi: “Kadının AKLının ve dininin noksanlığı nedir?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizden iki kadının şahidliği bir erkeğin şahidliğine denktir. Dininizin eksikliğine gelince o da hayızlı olmaktır. Sizden biriniz hayızlı iken üç-dört gün oturur, namaz kılamaz!” buyurdu.
(Tirmizî, İman, 6; Müslim, İman 312)

Resim---"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz ve çok istiğfar ediniz. Çünkü ben Cehennem halkının çoğunun sizler olduğunu gördüm. Orada bulunan AKILlı bir kadın: “Bize ne oluyor ki, çoğumuz ateşlik oluyoruz Ya Rasûlallah?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Çok la’net ediyor ve kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz. AKLı başında erkeğin AKILını çelebilen AKLı ve dini eksik sizden başka bir varlık görmedim” dedi. Kadın: “Ya Rasûlallah! AKIL ve dinin noksanlığı ne demektir.?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “AKL
ı noksan olması iki kadının şahidliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olmasıdır. Kadınlar birçok geceler namaz kılmadan oturuyor, Ramazan’da oruç tutamıyor. Bu da dinin noksan olmasıdır”
buyurmuştur.
(Abdullah b. Ömer’den; Müslim, İman, 34; İbn Mâce, Fiten, 19.)


Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Kadınlara hitap ediyor öğüt veriyor buyuruyor ki “ey kadınlar topluluğu sadaka veriniz çünkü sizler cehennem halkının çoğunu oluşturmaktasınız” Bunun üzerine kadınlardan biri“niçin böyle oluyor ya Rasûlullah” dedi neden böyle bu dedi “biz niye böyle yaratıldık, kadınlık fıtratıyla yaratıldık”..

Elma kızardıkça tadlanır bal gibi olur fıtratı böyledir Ahmet can..
Biber kızardıkça acılaşır zehir olur onunda fıtratı böyledir!.
Niçini nasılını sorgulayacak yargılayacak olan ancak ahmaktır!
Anlayan için ALLAH celle celâluhu HAKK buyurur..
Kadıncağız diyor ki “niçin böyle ya Rasûlullah biz ne yapıyoruz k?”
Ne yaparız ki?.. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: çok lânet etmeniz, kocalarınızın iyiliklerine nankörlük etmenizden dolayı” buyurdu.. böyle buyurdu Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem..

Zamane çocuğu, hür ve özgür, başı dik, burnu bulutu çizen“yaratan da kimmiş?” diyen bir kadın için değil bu!.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin buyurduğu kadın, Nebîyyü’l- Ümmiyy ANAsı olan.. Nübüvvetin anası olan kadın..
Rahîmiyyetin Meryem’i olan bir kadından bahsediyoruz!
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in târifi..
Siz bâtın ni’metini görmek acelece lânet edersiniz, zâhir ni’metinin tümünü teşkil eden kocalarınızla iyiliklerine nankörlük etmenizden dolayı..
buyurdu ve şöyle devâm etti.. aklı başında ve görüşü sağlam bir erkeğe galip gelebilen aklı dini eksik sizden başka bir varlık görmedim.. buyurdu.
Aklı başında ve görüşü sağlam bir erkeğe galip gelebilen, böyle bir erkeğe galip gelebilen aklı ve dini eksik kadından başka bir varlık görmedim..
“yok” buyurulmuyor.. bak TAMmlanmadığı zaman kokan, mahvolan, kimlik bulamayan bir RAHîMİYETten bahsediyor..
Orada bulunan kadınlardan birisi: “Kadının aklının ve dinin noksanlığı nedir yâ Rasûlullah?” diye sordu.
“Aklının ve dininin noksanlığı nedir yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem?.”
“Sizden iki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denktir, dininizin eksikliğine gelince aklınızın eksikliği bu!.” Buyuruyor..
Yâni mutlaka TAMmlanmalısınız ve bir erkeğin Rahmâniyet Sahibiyetinde olan bir erkeğin Rahîmiyyetiyle tamamlanır!.
“Dininizin eksikliğine gelince de hayzlı olmaktır, sizden biriniz hayzlı iken üç dört gün oturur namaz kılamaz, SALL edemez!”
Yâni bu ayıp değil, yasak değil, günah değil yaa!.

Bu hadisten daha güzel daha muhteşem bir Rahmâniyyet ve Rahîmiyyet denkliğini TAMmlayıcılığını,TÜMmleyiciliğini, daha açıklayan bir Akıl Hadisi yoktur !.
Yine bu hadisin bir başka benzeri, ama aynısı, daha doğrusu Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme bir Ensar selâm veriyor diyor ki: “yâ Rasûlullah hangi mü’min faziletlidir?.”

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizin imanca en güzeliniz, ahlâkça en güzel olanınızdır.” buyurdu.
(Hakim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurdu.
(Beyhekiî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir müslüman güzel ahlâkı sayesinde, gündüzleri oruç tutan, geceleri ibadet eden kimselerin derecesine kavuşur.” buyurdu.
(İ. Ahmed, Müsned)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir insan az ibadet etse de, güzel ahlâkı sayesinde en yüksek dereceye kavuşur.) [Taberani]

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İmanı en kuvvetli kişi, ahlâkı en güzel ve hanımına en yumuşak olandır.” buyurdu.
(Tirmizî)

Gelen sahabe Ensar: “hangi mü’min en akıllıdır Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem?”

Resim---İbni Ömer (r.a) diyor ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikteydim. Ensardan bir zat: “Ey Allah’ın Rasûlü, müminlerin hangisi en faziletlidir?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Huyca en iyisidir!” dedi. Adam: “Mü’minlerin hangisi en akıllıdır?” diye sordu. Rasûl-i Ekrem: “Ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonrası için en iyi hazırlığı yapandır. İşte bunlar en akıllı kimselerdir.” buyurdu.
(İbni Mâce)

Resim---Ebu Hüreyre’den rivayet edilen hadis-i şerifte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ölümü çok hatırlayın. Herhangi bir kul ölümü çokça hatırlarsa Allah onun kalbini ihya eder, ona ölümü kolaylaştırır”. buyurdu.
(Deylemî, Firdevs)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ölümü çok hatırlayın. Zira (ölümü hatırda tutmak) günahları temizler ve (kişiyi) dünyada zahid kılar. Ölüm kıyamettir. Ölüm kıyamettir.” buyurdu.
(Kenzu’l- Ummâl)

Ölümü ve âhiri düşünmek ve bu hayatı bu sonuca göre SEVİYElemek, başka ne olabilir ki?
Evet

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Akıllı kişi kendini, nefsini hesaba çeken ve ahireti için çalışandır. Aciz ise nefsinin isteklerine uyan ve Allah’tan boş yere iyi temennide bulunandır.” buyurmuştur.
(Tirmîzî, Sıfatu’l-Kıyâme, 25; İbn Mâce, Zühd, 31. Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 124;Tayalîsî, Müsned, I, 53; Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, VII, 284; Kudâî, Müsnedu’ş-Şihab, I, 140;Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, VII, 350; Beyhakî, Sunenu’l-Kebîr, III, 369; Deylemî, el-Firdevs, III, 310.)

Böyle tercüme ediyoruz, böyle söylemek Arapçada zor.. iyi ve temenni biir kelimedir aslında Arapçada ve o kelime UMMak gibi çok güzel bir kelimedir, muhakak Türkçeye çevirilince şaşıp kalıyorsunuz!.
Bu hadis tüm hadis kitaplarında var.. akıllı kişi nefsini hesabı çeken ve ahret için Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ki, ALLAH celle celâluhu’nun İLK NÛRu, ilk yarattığı ŞEY’..
Evet âhiret için akıllı davranandır!.
Şunu da okuyayım akılla çok ilgili hadis var onları da inşâe ALLAH daha derli toplu yayınlamaya çalışıyorum..
Şimdi MuhaMMedi Tasavvufu yeniden yazıyor gibi, bir daha eksikleri tamamlamaya çalışıyorum!.

Hakimi’t- Tirmîzi’nin Abdullah ibni Ömer’den..
Deminki hadis fakat değişik bir rivâyeti var..
Yine bir adam Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in yanına geliyor: “Hangi mü’min daha akıllıdır?” soruyor.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’minlerden ölümü en çok düşünen ve ona hazırlığı en güzel şekilde yapandır.” Buyuruyor.
Nasıl olacak bu iş?.
Buyuruyor ki “Nur kalbe girdiği zaman kalb genişler ferahlar!” dedi.
Bakın nasıl olacağını cereyan ampule girdi mi ampullük yapar, bütün odayı nura kavuşturur.. Çünkü nur kalbe girdi mi ÖZünden gelen NUR kalbine girdi mi kalb ampulu yandı mı tüm kalb genişler, ferahlar!.
Nedir ışık saçar, nur saçar bu kişinin nefsi, aklı, fikri vicdanı, bedeni hayatı ışığa boğulur!.
İnsanlar : “yâ Nebîallah bunun işareti nedir?”diye sordular.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu kişi âhiret hayatına yönelmesi, ve aldanma dünyasından uzaklaşması, ölüm gelmeden önce hazırlık yapmasıdır!” buyurmaktadır.
Zümer Sûresinin 22. âyetini okudu:

أَفَمَن شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِّن رَّبِّهِ فَوَيْلٌ لِّلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُم مِّن ذِكْرِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
Resim---E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).: Allah, kimin göğsünü İslam'a açmışsa, artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer 39/22)

ALLAH celle celâluhu onun sadrını şerh etmiş, elem neşrah yapmış, yâni ALLAH celle celâluhue lem neşreh leke sadrek” yapmış..
Sadrını.. nefis kendi kendini hapsettiği çelik kasayı.. nefis kendisini hapsetmiş, anahtarını da dışarı atmış, artık çıkamıyor girdiği yerden..
İşte bunu şerheden rahat hakikatRasûlullahî şehâdette yaşayan, şerh eden, HakikatRuBuBiyeti, Hakikat Rüşdünü, şuhuden yaşayış şerhini, özünü, özetini dışarı çıkarışı bizzât sadrında islam olarak ne demek?.

İslam; ALLAH celle celâluhu’ya ve Rasûlullah’a teslim olmuş bir sadr yâni nefis.. Kim ki, kimin ki ALLAH celle celâluhu sadrını şerh etmişse İslam olarak, yâni göğsünü islama açmışsa, ÖZe gidiş engellerini kaldırmışsa, pasını pisini silmişse, yâni ampulle Keban’ın arasındaki kopukları bağlamışsa, yalıtkanları iletkenleştirmişse ve,

أَفَمَن شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِّن رَّبِّهِ فَوَيْلٌ لِّلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُم مِّن ذِكْرِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
Resim---''E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin): Allah, kimin göğsünü İslam'a açmışsa, artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer 39/22)

Bakınız, çok ilginç!.
ALLAH’tan bir nur ile” değildir.. Çünkü ÖZde Rabb vardır, yüzde ALLAH celle celâluhu vardır!.

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---''Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.'' (Nûr 25/35)


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.:Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Şah damarınızdan yakın ALLAH celle celâluhu değil Rabbu’l- ÂLemîn vardır..
Neden?.
Çünkü Rabb fiiliyatı şu ÂN-da yapan ALLAH celle celâluhu’nun sıfatının adıdır RuBuBiyyet..
Uluhiyette ise, öyle ÖZde yapma SÖZde yapmaya gelmez, TÜMmler ki,

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---Ve lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l-ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü ALLAH'ındır. ALLAH, her şeyi kuşatan-kapsayandır.”
(Nisâ 4/126)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ” yapar tümünü yutar..
Sığmaz öyle basit bir ÖZe çekmeye felan!.
Ama Allahu zü’l-Celâl ne kadar güzel, DIŞtan ->İÇe buyuruyor..

elem neşrah.. e fe men neşrah..
ALLAH celle celâluhu.. sadrahu.. ALLAH celle celâluhu dışarıdan nasıl.. dışarıdan nasıl.. işte el ele el Allaha..
Ben giderim, ben yaparımlar!.. yaparsın yaparsın da gittiğin yer belli-> 2 metre toprağın altı.. yâni o çok belli.. o alıp verdiği emânet.. nefese ihânet peşinde olduğu için konuşuyor öyle.. yoksa;

أَفَمَن شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِّن رَّبِّهِ فَوَيْلٌ لِّلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُم مِّن ذِكْرِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
Resim---E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).: Allah, kimin göğsünü İslam'a açmışsa, artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.(Zumer 39/22)

E fe men şerehallâhu sadrehu li'l- islâmi
e ->mi.. fe ->derhal.. men ->hemen o kimse ki şu ÂNda, yâni hemen olduğu ÂNda.. yâni “Lambanın anahtarına bastığın ÂNda!” dediğim gibi.. Lamba yanar!..
“şerehallâhu sadrehu lil islâmi”
O’nu islama sokuverdi mi derhal!. Şah damarından yakın OL-ÂN RABB’ının Nurunu alıverir!..yani “fe huve alâ nûrin min rabbih”
Demin dediğim gibi ampul yandı, ev nura kavuşu verdi..
HEPsi, buzdolabı, firin, Tv vs..
fe veylun li'l- kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh
Ancak tersi ne olur?. Birisi diyor ki: “Gerek yok, ben şöyleyim, sen beni biliyor musun kim olduğumu?”
Bilmiyorum!.. “Ben şöyle yaparım, böyle çatarım!” atıyor tutyor güyâ!.
İyi de “fe veylun” yazıklar olsun! Veyl olsun, yâni ona verilen lütuf yaşayışının vücuda gelişine yazıklar olsun! Ona verilen ampullük vasfına yazıklar olsun!. Ona bağlanan cereyâna yazıklar olsun!.

veyL: Vay hâline, yazık, felâket, hüzün ve hüsran. Cehennem'de bir çukur ismi veya Cehennem'in bir kapısına bu isim verilmiştir. Vaid, tehdid makamında kullanılan azab kelimesidir.

Onunla olanlara da olmuştur mâalesef çoluk-çocuk vs..
Zâten o ev karanlıktadır, o beden karanlıktadır, o çevre karanlıktadır!.
Ne mutfak vardır ne tuvâlet vardır, nerede ne yediğini kendi de bilmez artık!.
Yâni nerede ne yapıp ne yediğini bilemez!. Kör, sağı, akılsızdır!.. Yaptığını ve taptığını bilemez ALLAH celle celâluhu korusun!.
fe veylun” kime yazıklar olsun, yuh olsun, veyl olsun?.
li'l- kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh
Şunlara ki, Allahın zikrinden kaskatı donmuşlara, Allahın zikrinden donmuşlardır bunlar artık!. Kendilerinin zikretmesine gerek yok!.
Zâten etmektedir vücutları fıtraten yaratılış SÜNNetULLAHI gereği..
Zâten “sebbeha”nın içinde fiilen kullanıyorlar, sadece AKILLarı diyor ki: “Ben RABBım! ben İLÂHım!” diyor Firavunluk ve Nemrud'luk yapıyor farkında olmadan belki de!.
Onun için zikrullahı “kasiye” ediyorlar, yâni katılaştırıyorlar!.
Bildiğimiz kaskatı kesiyorlar kaskatı da budur zâten kasiyedir!.
Yâni “İye”lik-KİMlik-KİŞİlik Sıfatını “sEn”liğini “sÎn”liğini, kısacası, Kudretullahı kendinde biliştir!.
BULut, buHAR, bir dAMMLa Suyumuz ->Buzlaşmıştır kaskatı!.
Diyor ki: “Hayır ben gördüğünüz gibi “Buz Dağı” yım!” ve vurdunuz mu elinizi parçalarım, yiyemezsiniz, içemezsiniz, ve ben kendime de zâten zâlimim, susuzluktan gebermişim, donmuşum!.”
Gibi bir kaskatılık içindedir..
Adam gibi bir Akışkanlık, bir teslimiyet, bir temizleyicilik İçinde olamamaktadır mâalesef!.
Ondandır ki, ne zaman hüCRRelerim Hakikat-ı MuhaMMediyesine ulaşır, ne zaman zerrelerimin bu zincirleri çözülür!. Ve gök yüzünde gönül semâm'da bu zincirler kanatlara dönüşür de, BUHAR Kuşları gibi uçar gider gök yüzüne!. Ne zaman bu zerrelerim BUZluktan BULUTluğa yâni, BUZluğunu BİLiş, SUluğunu BULuş, BUHARlıkta OLuş, BULUTlukta YAŞAyışa SALL Eder-ULAŞır a Dostlar!..

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---Ve ma erselnake illa rahmetel li’l- âlemîn : (Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ 21/107)

rahmeteli’l- âlemîn” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..
AklEN DÜŞÜNME naklEN DÜŞÜN VE ANLA GÜLüm!.
Gübreye de GÜL de.. Boka da haka da.. “Kullî şey”e “rahmeteli’l- âlemîn” OLuş BİZ BİR-İZ-liğinde OLur bunlar!.
“Kasiyet”.. Kasvet.. Katılık. Sıkıntı. İç sıkıntısı. Kalb katılığı.
Kalbler kaskatı kesilmiş Allahın zikrini DONdurmuş BUZ DAĞı gibi..
ALLAHu zü’l- CeLÂL’i ZİKRetmek, Unutmamak ve de Unutursa hemen Hatırlamak..
“ALLAH celle celâluhu!” demek.. Kim diyor ağzı diyor?
Sadece ağzı mı, bedenimi, Nefsi mi, kalbi mi, RÛHu mu?..
Her şeyi diyor!. Ama ne var ki BİZ insÂNız! Unuturuz!.. Hatırlarız insÂNlık gereğidir bunlar KULLuk imtihÂNımız ki!..
Her zerrelerimiz, her zaman.. Zâten varlığımız ALLAHu zü’l- CeLÂL’in SüNNetuLLAHı gereğince, ZİKRinden gaflet, cehâlet, dalâlethatta ALLAH korusun ZİKRinden ihânet içinde olabiliriz ki ÇÂRE Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemi DUY/UYup Kurtulmak salah ve felahıdır aziz cÂNLarımız!..

Yok Zomm UYKUdan Uyanmaz, Uyurgezerlikten kurtulamaz ve serHOŞluktan AYIKmazsa;
işte bu bunlar “ulâike fî dalâlin mubîn” işte onlar varya onlar, apaçık bir “DALL” içindedirler “SALL” değil haa “DALL” içindedirler!. “mubîn” dirler bunu beyân-bâtıl ederler ve binâ-zâhir ederler!.
Yâni buz dağıyım, buz dağıyım ben, çocuk bile görür!.
Kendileri de beyân ederler..
Bakın neden okuduk biz bu âyeti?.
Şunun için, nedir bunun işareti?.
“MuhaMMedî Nurun kalbe girmesinin bir işareti yok mu, nasıl anlarım benim kalbime nurun girdiğini?.”
Soruyor adamcağız!. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sanki buyuruyor ki: “Eğer kalbine NûR girerse, aklın geleceğini âhiretini düşünür!.
Burada aldanmak;
Akıllarımızı, hayvandan aşağı-“belhum e dallun” hayvanlardan aşağı indirmemiz;

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Resim---Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîran minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi BELHUM eDALLUn ulâike humul gâfilûn(gâfilûne):Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. ONLAR HAYVANLAR GİBİDİR. HATTA DAHA ÇOK DALÂLETTE-dirler-Sapıktırlar.. İşte onlar, onlar gâfillerdir.” (A’râf 7/179)

Dünyanın ebedî olmadığından, uzaklaşır da başım ve sonum nedir diye âhirete yönelir, ölüm gelmeden önce hazırlık yapmamı ANLARsam mesele yok!.
İşte Arapça burada lâzım ölüm gelmeden tâbiri “zâikatü'l- mevt” midir, yok oluş mudur?.

كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَما الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ
Resim---''Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve innemâ tuveffevne ucûrekum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), fe men zuhziha anin nâri ve udhılel cennete fe kad fâz(fâze), ve mâl hâyâtud dunyâ illâ metâul gurûr(gurûri).: Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (Âl-i İmrân 3/185)

Yâni hiçbir şey yapamayacaksın artık hayat hayyy hayat, yâni yaşayış zâhir bâtın yaşayış hakikatını GÖRdün, burada BİLdin, BULdun, OLdun YAŞAdın!. Amma, hayvanlardan aşağı yaşadın!.
O zaman “meyyt” oldun!.
Ne oldu?.
Zâhir ve bâtın yaşayışın üzerine bir örtü örtüldü, daha doğrusu meğer yayını kestiler, lambayı yaktılar!.
Baktın ki, vay anasına meğer sinemaymış!. OYUNmuş!. Meyt budur, zâika budur!.
Bunu zevk ediştir..

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Mûtû kable en temûtu: Ölmeden önce ölünüz!...” '' buyurmaktadır. (Keşfu’l-Hâfâ II-291-2669)

“Ölmeden önce ölüş” ise buna hazır, bunu fiilen biliştir!.
Yok yok testi kırıldı diye derd edecek değilim, “SU” ebedîdir, yerin altında da olsa, aksa da, çaksa da, göklere dahi çıksa da, benim varlığım budur!.
Yoksa annemin babamın bir miligram dahi olmayan yumurtaları değil iken, bir meni zerresi iken,seksen doksan kiloluk bir testi yapmalarından dolayı var değilim!.
Yaratılışta da var idim, yok edilişte değilim!
zâika olacak bir zevke, zevkte olmuş olacak, hazzı yaşayış ve Dâru’s- Selâm.. ve “Uyun”…
ALLAH celle celâluhu işte onun için buyuruyor ALLAHu zü’l- Celâl’in “göğsünü islama açtığı kişi rabbinden bir nur üzere değil midir?”buyuruyor!
Allahın göğsünü islama açtığı, sadrını islama açtığı, şerh ettiği, Açıklayıp YAŞAttığı kişi RABB’inden bir nur üzere değimlidir?. Âyet yok mudur buna göre!.
İşte bu Muhitteki ALLAH celle celâluhu Nurunun, aradaki Beden ve Nefis gaflet, cehâlet her ne ise bunları kaldırıverişi, kendi aslında zâhiren yaşadığı hayatın temeli olan ki, onunla yaşıyor zâten.. ebedî olarak onunla yaşıyor.. lambanın cereyanla yaşadığı gibi.. biz lambanın ışığı gerçek sanıyoruz ama gerçek lambanın ışığı değil ki.. lambaya gelen cereyandır gerçek..
Bunu anlar!.
Ne zaman anlar?.
Ampul aklını başına alırsa, nefsini bilirse RABBini bilirse!.
Bu günümüzdeyse herkes, Rabb diye bir put arıyor!.
Nerde Rabb?. Bir bilsem!.. Ama demiyor ki: “Rabb, benim gibi bir put değildir!. Rabb, Keban gibidir, senin özündeki!..
“Vayy be bende diyordum ki, yaşıyorum! Oysa “Beytu’r- Rabb” mışım Rabbın Beyti benmişim!”

Bu gün bir şiir yazıyordum:

gökler mavi Bursa yeşil
derdimiz renklerde değil
iki gözüm >Ahmet Çakır
Rabb’ına ->Rabb’ınla eğil
!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Böyle bir zevk geçerken araya Ahmet ÇakırcÂN girdi..
ZEVK Ettik..Eğileceksen RaBBına gerçekten, eğilmek istiyorsan, Şahdamarından da yakın/Akraban RaBBınla eğil, nefsinle değil!. Yoksa kazık gibi ayakta kalırız.. ya da kesilmiş bir kereste gibi yere yatarız!.
Onun için şiddetle esen rüzgarlar karşı koyan kuru dalları ve ağaçları kökünden söker ancak..
Hacı Bektaş Velî kaddesALLAHu sırrahuya giderken Barbaros la felan görmüştük orda da öyle aklımda kalmış ekin tarlasına esen rüzgar koca tarlayı âdeta bir deniz dalgası haline getiriyor. Dalgaları görüyorsunuz dalga dalga dalga dalga.. belli tonda esmediği için, belli bir hızda esmediği için deniz dalgası âdeta bir deniz dalgasına dönüşüyor ekin tarlası.. çünkü onlar başını eğiyorlar ve rüzgar zarar vermeden kırmadan geçiyor.. başka bir rüzgar dalgası geliyor.. bir daha eğiliyorlar, bir daha eğiyorlar yâni onlar uyum sağlıyorlar!. SEVİYEleniyorlar rüzgarlara!..

İnşâe ALLAH akıllarımız ALLAHu zü’l-Celâlin lütfü keremiyle, inâyetiyle ve hidâyetiyle Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin huluku’l- azîm şefâti şerefiyle şifâsıyla ve ALLAHu zü’l-Celâlin Nurunu, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Nurunu, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm Nurunu halis ve muhlis sıddık ve adl ile ALLAH celle celâluhu dostlarının pirizlerinden, sözlerinden, özlerinden ve drekt olarak ÖZ prizlerinden bize almak nasib etsin! ALLAH celle celâluhu Afakımızı/MUHİTimizi İslah etsin Enfüsümüzü/MERKEZimizi iflah etsin!. SÎNemizi/Sadrımızı islâma şerh etsin, şarh şarh eylesin şaraha eylesin, yarsın yâni yol açsın!. Yâni ve bizim “elestü biRaBBukum.. kâlû beL” RaBBimizden bir beLÂ/doğruyu bilakis tasdik Nuru alsın!.

İşte o zaman biz MeLÂMetin “LÂM”ında ALLAHın “elif” LÂM’ında “MîM”leşiriz “CİM”leşiriz, KİMleşiriz KİŞİlikleşiriz .. Ve Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeminn Hasbî Hizmette iftihar gözbebekleri oluruz diye dua ediyoruz !. Biz böyle dua ederken hayatın getirdiği kader rüzgarları da, fırtınaları da durmadan bu tarafa/sırf dünyaya çekiyor ve çekecek!. Ancak inşâe ALLAH yürekleri şarh olanlar birbirinlerinden Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in “RaBB sözü -> Rasûl sesini duyanlar ve uyanlar bütün fırtanaya rağmen kopmayan elektrik direkleri hatları gibi Nur-u MuhaMMedî kıyamete kadar taşıyan birlik DİREKleridirler inşâe !. ALLAHBunun için dua ediyoruz, dua edelim.. yoksa, yaşamışız yaşamamışız hepsi bir hikaye!.

Birkaç gün önce ne hikmetse eski arkadaşlarımla uzun zamandır uzun yıllardır irtibat kuramamakta idik..
Ben de kuramamaktayım.. kurmamaktayım da ve ilgilenmemekteydim ..ancak çeşitli şeyler olmuş tabi ünüversite arkadaşlarımız ve neticede bir kaçıyla konuşunca onlar işte bahsediyorlar Türkiyenin zenginlerinden ağaoğulları felan..
Meselâ bunların bazıları bizim arkadaşlarımız idi, sınıf arkadaşımız zengin insanlardı şunlar bunlar..
Sait Türkmenler vesâireler vesâireler vesâireler anlatıyorlar.. şimdi diyorlar ki “işte efendim Sait Bey kardeşimiz ne oldu büyük bir müteaahit oldu” Çok hırslı bir insandı hayatta.. üniversitede birlikte ibâdet ederdik beraber yıllarca şimdilerin bakanı Veysel Eroğlu üçümüz bir odada kalmıştık.. Efendim işte bana diyorlar ki “sen vefâ etmiyorsun arkadaşlarını aramıyorsun! Oysa Sait yıllardır yatalak hasta oldu, yaşıyor ancak hiç konuşamıyor seni soruyor yazarak!. ama bir kelime söyleyemiyor!” “Bazı arkadaşlar gidiyor onunla konuşuyorlar o da seni soruyor, yazıyor bu nerede diyor?” Ben de diyorum ki: “Gerçekten ben neredeydim neredeydim ben 30 senedir.. iyi de nerde aradı o beni?. o arkadaşım nerde aradı, siyasette mi aradı ticarette mi aradı?. beni hangi memlekette aradı ben onu nerde arayacağım!. Bir başka arkadaşımız “işte şöyleydi ,böyle idi dekan oldu bakan oldu sonunda kanser oldu öldü haberin varmı?”

Yok!. Şunu demek istiyorum her yolu kendi yolunun İŞini İşler.. avcının omzunda silâhı vardır tüfeği vardır.. efendim doktorun elinde neşteri vardır.. bunlardan birisi can kurtarmaya diğeri can yakmaya giderler!. Bunlar mesleklerdir, meşreblerdir vesâirelerdir.. ben şunu anlamak isterim ki, vefâ sefâ hepsi güzeldir ama yerindedir, yerindedir, yerindedir.

Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Rozeti takanlar, O’nun Tâlim ve Terbiye OKULundan mezun olanlar, BİZ BİR-İZ birliği içindedir.. CeryÂNları “BİR”likten gelir “BİZ”likte yok olur gider!. Hep beraberdirler ve onlar “bana cereyan geldi haberin varmı?” demezler!.
Ben buradan, TEKeTEK Terastan çok iyi görüyorum, çünkü burası kuş yuvası gibi.. Oturduğum yerden şehrin, karşı mahallelerin elektriği kesiliyor küt diye göçüyor, karanlığa boğluyor!. Ve geldiği anda bütün açık lambalar diyorlar ki: “kulihvÂNi, bize AYNı anda Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Nuru geldi!”
Ben de görüyorum, görüyorum hepinizin yandığını görüyorum, yanmadığını da görüyorum neden?
Gözlerim var da onun için, gözlerim açık inşâe ALLAH!.
Onun için övüyor Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Mü’minleri..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müslüman, elinden ve dilinden müslümanların emin olduğu kimsedir.” buyurdu.
(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’min akıllı, basiretli, uyanıktır. Her işte Allah’ın rızasını gözetir. Acele etmez, ilim sahibidir, haramlardan kaçar.” buyurdu.
(Deylemî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’min, koku satan kimse gibidir. Yanında otursan için açılır. Onunla gezsen veya ortak iş yapsan faydasını görürsün. Onun her işi faydalıdır.” buyurdu.
(Taberani)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’minler, birbirine karşı sevgi ve merhamette, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut huzursuz olup onun tedavisi ile meşgul olunduğu gibi, müslümanlar da böyle birbirine yardıma koşmalıdır.” buyurdu.
(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’min ülfet eder (iyi geçinir), ülfet etmeyen ve ülfet edilmeyende hayır yoktur.” buyurdu.
(Beyhekî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’minin yanına giren, güzel bir bahçeye girmiş gibi ferahlık duyar.” buyurdu.
(Deylemî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’min lanet etmez, kötülemez, müstehcen konuşmaz ve hayasız olmaz.” buyurdu.
(Hakîm)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’min arıya benzer; konduğu dalı kırmaz, oraya zarar vermez. Toplayıp bıraktığı eseri de güzeldir.” buyurdu.
(Beyhekî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’min, yumuşaktır, hafiftir. Munis bir deve gibi boyun eğer, "Ihhh" denince, yer sert olsa da çöker.” buyurdu.
(Beyhekî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’min sert değildir. Yumuşaklığından dolayı ahmak zannedilir.” buyurdu.
(Deylemî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’min geçim ehlidir. Arkadaşına rahatlık verir. Münafık ise geçimsizdir, arkadaşına sıkıntı verir.” buyurdu.
(Dâre Kutnî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Halkın elindekine göz dikmemek, Mü’minin alâmetlerindendir.” buyurdu.
(Dâre Kutnî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Komşusu kötülüğünden emin olmayan, Mü’min olamaz.” buyurdu.
(Buharî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Çevrendekilerle güzel komşuluk et ve kendin için sevdiğini, başkaları için de sev ki müslüman olasın.” buyurdu.
(Harâitî)

Kısacası Mü’min; akıllıdır, zekidir, uyanıktır, istikrarlıdır, sağlamdır.. sağlam ki, sözüne sadakatına, samimiyetine, sabrına ve selâmetine inanılır !.
Zâten Mü’min sözünü, fiilen de yapar ona güvenilir el Mü’min ALLAH celle celâluhudur.

El Mü'min :
Resim

El Emîn olan MuhaMMed aleyhi's-selâmdır!
Emîn: Kalbinde korku ve endişesi olmayıp rahatta olan. Korkusuz. Kendisinden korkulmayan. Kendine inanılan. İtimat edilen. İnanan, güvenen. Çok iyi bilen, şüphe etmeyen.
Benim senin mü’minliğin daha çok denenecek yönleri vardır bu İmtihÂN Âleminde yaşadıkça..
İblis davasında haklı çıktı mü’minlerden çok azı hariç yoldan çıkardı.. Mü’minlerden haa Müslümanlardan değil..

Müslimden de öte Mü’minlerin bazısı hariç olarak ŞEYtÂN davasında haklı çıkmıştır:

وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan mine'l-mûminîn(mûminîne): Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (ALLAH'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
(Sebe 34/20)

Bizim mü’minliğimiz mihenkten geçmedi MuhaMMedî Mihenkten daha..
Biz söylüyoruz ve boş konuşuyoruz.. onun için, zâten onun için bunun;
İlmini BİLmeye MuhaMMedî bir gayret gösteriyoruz!
EDeBini BULmaya MuhaMMedî bir merhamet diliyoruz!
Ki, ALLAH Dostlarından en yakınımızdaki prizden sigortadan yâni bunun irfanında olmaya MuhaMMedî bir Muhabbette İrfÂNında OLmayı umuyoruz yalvarıyoruz!.
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemde bunun ErkÂNını YAŞAmayı MuhaMMedî Hakikatı bahşetmesi için ALLAHımıza yalvarıyoruz!.

sÖZle ÖZle ve diyoruz ki;

قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي
Resim---Kâle rabbişrah lî sadrî.: (Musa A.S): “Rabbim benim göğsümü şerhet (yar, aç).” dedi.(Tâ-Hâ 20/25)

فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِن قَبْلِ أَن يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُل رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا
Resim---Fe teâlallâhul melikul hak(hakku), ve lâ ta’cel bil kur’âni min kabli en yukdâ ileyke vahyuhu ve kul rabbi zidnî ılmâ(ılmen).: Hak olan, biricik hükümdar olan Allah yücedir. Onun vahyi sana gelip tamamlanmadan evvel, Kur'an'ı (okumada) acele etme ve de ki: "Rabbim, ilmimi arttır." (Tâ-Hâ 20/114)

yâ RaBBenâ SÎNemi Sadrımı islâma aç!.
yâ RaBBenâ beni SENden bir nur ile kavuştur, oluştur, aklımı canlandır da, aklım aklını başına alsın!
yâ RaBBenâ aklım, RaBBısından nur alanlar la kıl ki, RaBBısı ile kendisi arasındaki MuhaMMed aleyhi's-selâm arasındaki Kudret Kablosunu BİLeBİLsin, BULaBİLsin, OLaBİLsin ve sonUÇta YAŞAyaBİLsin inşâe ALLAHu TeâLâ!.
İşte o zaman, o zaman Kur'ân-ı Kerim Dili, Keban Sözü bizim kapıya kadar gelen Tevhid Telinin SESi olur.. Eli elimizde olan MuhaMMed aleyhi's-selâmın, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmın, EReNler kaddesallahu sırrahumun elleri öpülmeden de öteye sımsıkı tutulur, sözleri yutulur ve gayrsısı unutulur yoksa yellenmeden teyyâre!
O zaman Kur'ân-ı Kerim BİZi okur, biz de Kur'ân-ı KerimimİZi OKUruz ki okuşuruuz ki, hani var ya SEVmek SEVilmek ve SEVişmek..
İşte öyle candan gönülden OLunca, o zaman OKUrum OKUr ve OKUşuruz inşâe ALLAHu TeâLâ!.
evet şimdi buyurunuz İnfitâr Sûremize…


nOt: bu sohbetten sonra İstanbul'a gittiğimde Said'in ziyaretine gittim.. yürekler acısı ve bir ibret sahnesiydi..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

İNFİTAR SÛRESİ SOHBETİ
05.10.2012

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..


subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Esselatü vesselâmı aleyke Ya RasûlALLAH SallALLAHu Aleyhi vesellem istecartü

''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedîn
Abdike
(MuhaMMedîyyeti) ve
Nebîyyike
(Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike
(Ahmediyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ummiyyi
(Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ve sahbihi ve ehl-i beytihi ve ummetihi... ''

Euzü billâhis- semiul- alîmu mineş- şeytanir-raciym min hemezetihi ve nefhahi ve nefsihi
Bismillâhirrahmânirrahim

Euzu bike RaBBi yahdurunu
bismillâhirrahmânirrahim
elhamdulillâhirRaBBül âlemin..

ALLAHuzülcelal bizi affetsin bağışlasın rahmetine gark eylesin hakta hayırda ve rızasında kılsın inşaALLAH. Kur'ân-ı Kerimde bazı sûreler vardır başlangıcı bildiğim kadarıyla dört tanedir
i ile başlayanlar bunlar İsrâ, İnfitâr, İnsan ve ihlâs ve sûreleridir ki dört sûre vardır bu böyle oluşu da ilginçtir!. Bu dört sûrede İsrâ zâten başlı başına sır demektir. Yâni gece yürüyüşü felan diye tercüme ediliyor ama sır olduğu için gece yürüyüşüdür, sessiz yürüyüştür, bilinemeyen yürüyüştür, karanlıkta yürüyüştür ve gece dürbünü olanların göreceği bir yürüyüştür.. Sırdır yâni baştan sona İsrâ.
İnsan sûresi zaman insanla birlikte vardır.. dehr sınırsız târifsiz müddet ki zaman “dehr”.. “harr”ın devâmıdır, dâimidir zâhir ve bâtın Rububiyyet sıfatlarının hakikatinin devâmıdır bu ise insanla anlaşılır ki insan, zamandan yani insan hayatından ibârettir.. zaman içindeki yaşadığından ibârettir hayat..
İnfitâr iç patlamasıdır, iç çatlamasıdır.. iç kemâlâtının ortaya çıkışı sûresidir.. İhlâs ise herşeyin hülasasıdır özetidir onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem işte Kur’ân-ı Kerimin üçte birini okuyarak yatın nasıl yapalım?
İhlâs okursanız Kur’ân-ı Kerimin üçte biridir üçte birinden kastı Kur'ân-ı Kerimin anlatmak istediğinin üçte birini yâni nedir?. nedir Kur’ân-ı Kerim ne anlatır, yaratan yaratılan ve arasında yaşanılanı anlatır..
İşte yaratanı anlatan İhlâstır.. Yaşananı anlatan İsrâ ve sonucunda İnfitârdır.. Ve yaşanan “insan”dan ibârettir ki, diğer varlıklar yaşadığının farkında olamazlar ve kendi ana kartlarına yüklenen ne ise uonu yapar suç ve cezası yoktur. Onlar sadece yaşar ne olduğunu anlamadan anlayabileceği kadarını çok iyi anlar, onun dışındakini anlayamaz!
Güvercin, güvercinlikle ilgili bütün özellikleri bilir. Karga da karga özelliklerini bilir..
Teras Tekkesinde güvercinler yem yemek için kıyasıya kapışırken üstlerinden bir karga uçuyor hemen bir anda yok oluyorlar.. Birden fırlayıp dalış yapıyorlar aşağıya doğru.. bakıyorum ki çatının köşesine bir karga konmuş ne yem ne de kavga kalıyor çünkü karga onları korkutmuş, onlar kargayı çok iyi tanıyorlar, çünkü o kargalık yapıyor bunlarda güvercinlik yapıyorlar!.
Sistem çok muhteşem bir sistem hani konuşurken akıl bazında deriz ki: “mâsivâ seviyelenmemiş şeylerden ibârettir”
Bunu seviyelenmemiş bir akıl için söylüyoruz.. oysa seviyelenmemiş bir şey yoktur.. bu âlemde mikroskopla gördüğümüz bir yaratığın bile beslenme, sindirim, boşaltım ve üreme sistemleriyle donatılmıştır ve hiçbir zerresi eksik değildir!. Ne fazladır ne eksiktir ki, Mükemmeldir, Muhteşemdir, Mübârektir, Muazzamdır ve Mukaddestir..
En küçük bir yaratık dahi olsa bu âlemde “SEVİYE”lenmemiş bir şey nakil bakımından asla söz konusu değildir. Bu âlemde canlı cansız her zerre özünden yaratılıp özünden yaşatılmakta.. yâni yok edilmeden varlığı var olarak yeniden devâm etmekte ve feyeKÛN da budur..
Yokluk AKLın İKİ-liğinin birisidir.. Varlık ve Yokluk, doğum ve ölüm arasına sıkışmış akıl bakımından ciddi bir problemdir ve esas seviyesiz olan budur.
Bu seviyesizlik, hayatın ikilik algılayıcısı akıl bakımından ikiliktir.
Bakın hayvanlarda ikilik yok hayvanlar, ilahî anakart proğramı ne ise onu yaparlar. Olsun, olmasın olan içindedir.. tüm hayvanlar yuva yapmayı bilirler.. ancak: “ağaç dallarına yapacağımıza efendim işte şöyle bizde insanlar gibi bir apartman yapalım!” diyemez..
Oysa insan aklı ikilik üzeredir daima emel denilen sonsuz hevâ arzusu doğum ve ölüm geçilmezlerinin arasında hayatı kurar..
Ve ALLAH celle celâluhu hayatı aklın bu gafleti üzere kurmuştur ve bu gafletinden dolayı da imtihan etmektedir.. bunun donuşu daha ağıra gidişi, aşağıya derekeye gidişi; gaflet, cehâlet, delâlet ve ihanet gibi akıl imtihanlarının azab olanına doğru, zahmet olanına doğru indirir..
Ama ilim, edeb, irfan ve erkan derecelerine tırmandığı zaman Rahmetullaha ulaştırır..
İşte bu, aklın aslında seviyeli oluşu ancak seviyesinin insan tarafından bilinişi bulunuşu.. yâni seviyenin BİLinişi, seviyenin BULunuşu, seviyede OLunuşu ve SEVİYEliği YAŞAyışı için, “urvetü’l- vuska, rahmetenli’l- âlemin, huluku’l- azîm” olan Rasûlullah MuhaMMed aleyhissâlâtü ve’s- selâm abduhü, habli’l- verid çemberi olarak akıl için en uç, en iç ve sonuç olan bir çember, aklın varlık çemberini çevirir ki, bu sanki Kâbe’nin etrafındaki ilk saf gibidir.. Bu safı küçültürseniz her insan başını Kâbe’ye koyar Kâbe’yi kaldırırsanız başlar başlara değer ve içlerinde kara delik gibi sonsuz bir Yaratan Nuru ya da Nur Kaynağı ya da bizzât; zâtı, sıfatı, esmâsı eşyası, sırrı süveydâ seviyesi.. Sırr-ı Ali seviyesi, bir anlamda sırr-ı sıfır nefesi ve sesi duyulur..
İşte bu ses Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Sesi, bu nefes Er Rahmânın nefesidir.. Bu nefes Âdeme üfürülen nefestir.. Bütün Âdemin zahrından zürriyetini doğuran nefestir, çokluk nefesidir bu nefes Meryem aleyha's-selâma üfürülen kudsî nefesidir.. Tekliğin tekemmül nefesidir.. İsâ aleyhi's-selâm alıp verdiği teklik nefesidir, zürriyetsizlik nefesidir, kendisinden başka başında sonunda ERliğin olmadığı bir nefestir.. Ne babası vardır ne de oğlu vardır.. İsâ aleyhi's-selâm, teke tektir..
Bu zâtında Mârifet Mahşeridir, Teklik Mahşeridir, haşrı neşridir aynı nefesin.. Âdem aleyhi's-selâmın, Havva bedeninde üfürülüşü, zahrın zâhire çıkarılışı ise vahdetin değil kesretin mahşeridir..
Bu zâhirde böyledir şeriatta.. ve şeriatın bâtını olan tarikatta böyledir amma mârifette hz. Meryem ve İsâ aleyhi's-selâm tekliği vardır.. zâhir ve bâtında bunlar olurken, evvel ve âhirin doğum ölüm gibi akıl bakımından önünde sonunda “ALLAHunnuru’s- semavâtı ve’l- ard” ile “Rahmetenli’l- âlemin” Nuru.. Nur-u Mim, bütün âlemi eşya şerefi ile şereflendirmiştir âhir budur.. Evvel emr..ALLAHtır.. aklen halkedilişi sıfaten rusuliyettir zâten rububiyettir akıl bakımından zât ve sıfat vasıflarının ötesinde kendinde kendiliğinde Ahadiyetinde, ahdinde, aslında ALLAH celle celalehu el Evvel olandır..
İşte akıl telleri akort edilirse seviyelenirse mâsivâ sırrı: “İlâhî! Erine'l-eşyâe kemahîye: Allah’ım! Bana eşyanın hakikatini göster.”!” Buyurduğu sırr, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Nurundan yaratılan eşyanın hakikatı yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kendindedir eşya hakikatı..
Eşya, Şe’n demektir.. şey iyeliğinin şehâdete çıkışıdır..
İyelik kimlik ve kişiliktir.. kimlik bir niteliktir, kişilikse bir niceliktir..
Yâni gözüken ve gözükenin içindeki Barbaros gibidir.. yâni beden Barbarosu ruh Barbarosu gibidir..
İşte bu iyeliğin, ruh sahibliğin, kimliğin, kişiliğin, nitelik ve niceliğin temelinde “ye” harfi vardır “yaşayış” vardır.. yaşayış da zâten budur.. bâtın iyeliğin şuhuda çıkış iyeliğine ne denir?. Yaşayış denir..
“aiyş” diyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hz. Aişe vâlidemize. “Ayşe” demiyor ne diyor “Aiyş” diyor.. bu bir lakap değildir bu bir inceliktir bu bir harfi mukatta gibi niteliktir..
Oysa “Hümeyra” dediğini hepimiz biliyoruz..
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in cennet sevgisiyle cehennem korkusu arasındaki nefsin hevâsının, başı derdine düşmüşlüğünün dışına çıkarılıp bunu seviyeleyip.. “şey”e şimdi, şu ANda iyeliğe sahib çıkış, yanan ampülün Kebanda-Merkezde AYNı ANda BİZ BİR-İZ OLuşunu idrak, yaşayını idrak, iştirakını idrak ediş.. Bunu irade ve ilmen seviyeleyiş BİZ BİR-İZ liği.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Sisteminde, seviyesinde seviyenin kendisi zâten iyelik vücuda gelişliğinin senliğidir.. sen olduğunun bilişidir..


Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Kim nefsini bilirse kesinlikle Rabb’ini de bilir. ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Kim ki Nurullah ve Nur-u MuhaMMedî anlayan kişidir, “men” yaşayan kişidir “men” yâni mâsivâ aklını Mevlâ nakliyle birleştirenler “men”dir.. “men arefe” kim ki bunu iş rüşdünde aynen yaşarsa hangi ampül Kebana bağlılığını bütün varlığa ışısıyla-ışığıyla gösteriyorsa “arefe”dir, ref’ etmiştir, ayniyetini yüceltmiştir..
Onun için şehâdet, ağzıyla kulağıyla şurasıyla burasıyla konuşarak değildir. Öyle deyip dememekle bir alâkası da yoktur. Şehâdet, zâten şehâdet halindedir.. Şehâdet lambanın üzerine yazılan bir yazı değildir “ben yanarım!” demesi-yazması değildir, “benimle yanarsın” demem de değildir. Şehâdet, hiç konuşmasak bile, şimdi anahtarına dokunduğun zaman pırıl pırıl görüyormusun?. Görüyormusun kul ihvANi nerede olursa olsun ne kadar uzakta olursa olsun.. “yemendeki yanımda görüyormusun?”
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem:

“Yemen’deki yanımda!” ve dönüyor diyor ki: “yanımdaki Yemen’de!” Yemen Hadisi meşhur:
“İnnî le-ecidü nefessu 'r-rahmân min kıbeli 'l-“Yemen”:


Resim---Resûlullah sallallâhuu aleyhi ve sellem: "Ben RAHMAN'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum." Buyurdu.

(Gazzalî, İhya: 1/104; 3/222; Heysemî, Mecmeu'z-Zevaid: 10/55; Aliyyu'l-Kârî, Kübra: s.154; Aclûnî, Keşf: 1/304.)

Ben hiçbir şey söylemeden ALLAHın şâhidiyim benim şehâdetim yaşayışımın adıdır ben onunla varım!
Bunu böyle anlatabilirim sana der onun için buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Yemendeki yanımda” ve dönüyor diyorki “yanımdaki yemende” ne garip şey bu?.
Ampül Kebanda da olsa yanmaz!. Çünkü bu ampul patlak, bu ampul çatlak, bu ampul gâfil, bu ampul câhil, bu ampul zâlim, bu ampul hâlim değil hain ise işte bu akıl böylesine muhteşem böylesine muhanet bir “İKİ-şey”lik üzere halk edilmiştir..

ALLAH celle celâluhu akıllarımızı seviyelesin yâni, İKİ-şeylik-ŞeytÂNlıklarımızı, Müslüman etsin.. Akıllarımızı Müslüman etsin çünkü ALLAH celle celâluhuyla bağımız akıllardır.. Çünkü aklı olmayanın dini yoktur..

İnfitâra gireceğiz tabi inşaALLAH gireceğiz infitâra..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

kısaca özetlersek;

Ancak bazı konuları çok iyi SÖZ etmezsek, SOHBET etmezsek, ZEVK etmezsek.. yâni sözle bilmezsek, sohbetinde bulunmazsak, zevkinde olmazsak, “Kullu nefsin zâikatu'l-mevt” gibi ölür gibi doğar gibi onda olmazsak asla HAZZını yaşayamayız..
Bu haramdır, yâni bu aklın nakilleşmesi, nakil hürmetine aykırıdır.. Bu akıl nakle hürmet edemez harameyne giremez yâni.. çünkü pistir, çünkü pastır, çünkü tercih tekemmülüne girmemektedir.. Tevhidi, ağzıyla orasıyla burasıyla konuşmaktadır da, yüreğiyle yaşayamamaktadır..
Biz hepimiz çalışmayan âletler gibi âletler taşıyoruz yüreklerimizde.. Hepimiz onun için bedenen bilemiyoruz.. Aklen demiyorum akıl çünkü hepsinde vardır akıl her yerde kullanılan bir şeydir. Akıl olmadığında hiç bir şey ki, her şey olamaz, cereyan gibidir çünkü.. ama biz bu ceryanın kullanılması için verilen Beden Nefis Kalb ve Ruh gibi sistemleri SEVİYElemediğimiz takdirde, hani ampul, ampul diyorum ama ampulün kablosunun ucunda bir fiş var ve bu fişe takılan bir priz var!.. Eviyin kapısında bir sigorta var!. Keban’a kadar trafolar var, direkler var, teller var ve Keban var!.. İşte ondan sonra cereyan var, ya da yok!.
Onun için bizim akıl deyiverdiğimiz şey nedir?. Akıl deyiverdiğimiz şey hakikatta insÂNın olmazsa olmazıdır.. Bizim topluluğumuzun en büyük kayıp ve ayıbı yasak, günah, haram, şu bu örtülerine örttüğü ve en yakın yol kesicileridir!. İşte bunlar çözülmeden islâma giriş hakikat bakımından gerçekten hiç mümkün değildir!.
Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mü’min akıllıdır zekidir, uyanıktır istikrarlıdır, sağlamdır, aceleci değildir, âlimdir, helal ve harama dikkat edendir buyurmaktadır sayısız hadis-i şeriflerinde..
Münafık ise sûrekli tersini yapar, iğneleyici, alaycı, kırıcı, yıkıcı, kılçık gibi sürekli kırıp parçalayan, yakan, yıkan asla istikrarı olmayan.. sürekli şüpheci!.
Bakın ne buyuruyor hadis aynen geceleyin karanlıkta ne topladığını bilmeyen oduncu gibi nerden kazanıp nerde harcadığını bilmeyen ve maddî ve manevî hürmete değer şeyleri anlamadan yiyendir geceleri boyunca ne topladığını bilmeyen bir oduncu gibidir..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Mü'min yiğittir, zekidir, dikkatlidir, itaatlidir, acele etmeyendir, âlimdir, takva sahibidir. Münafık ise, insanları arkalarından çekiştiren ve yüzlerine karşı dil uzatan bir cehennem odunudur. Şüpheli şeylerde durmaz, harama riayet etmez, tıpkı gece odun toplayan kimse gibi, nereden kazandığına, nereye harcadığına ehemmiyet vermez."

(Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevî, Râmuz el-Ehadis, no: 2860)
Ve akıl ne kadar önemli..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Biz Nebîler topluluğu insanlara AKILları oranında konuşmakla emrolunduk” buyurmuştur.

(Ukaylî, ed-Duâfâ, IV, 425; Krş. Zerkeşî, et-Tezkira fi’l Ehâdîsi’l-Müştehira, I, 107; Âmirî, Ceddu’l- Hasîs, I, 200.)

anlamazlarsa derlerse ki kulihvani kafasından konuşuyor oysa kulihvani ALLAHu zü’l- Celâlin âyetini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem İn hadisin söylüyor ama karşıdaki anlamadığı için kulihvaniyi değil sahiblerini yalanlıyor

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cahillere hikmetten bahsetmeyiniz.” buyurdu.

(Müslim, Mukaddime, 3; Aclûnî, Keşfü’l-Hafa, I, 225)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bir kavme akıllarının kavrayamayacağı bir söz söylemen doğru olmaz. Eğer böyle yaparsan onlardan bir kısmı için mutlaka fitne olur.” buyurdu.
(Ebu Davud, Edeb, 23; Aclûnî, age., I, 195)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
إنّا معاشرَ الأنبياء أُمرْنا أن نُكلّم الناسَ على قَدر عُقُولهم

:“Biz peygamberler topluluğu, daima insanların seviyelerine inmek ve onların anlayabilecekleri şekilde konuşmakla emrolunduk." buyurdu.

(Zebidî, İthaf'u Sade, 2/65)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : أَنـزلُوا النَّاسَ مَنَازِلَهُمْ

:“İnsanlara akılları nisbetinde konuşun.” buyurdu.

(Ebû Davud, Edeb, 20; Münâvî, Feyzü'l-Kadir, 3/75)

Bir topluma seviyelemeden, akıllarının kavrayamayacağı bir hadisi ya da bilgiyi anlatmak onlar için bir fitne olabilir. yâni onları daha da yanlışa sürükleyebilir çünkü kavrayamazlar.. onun uçin akıllarımızı “belhum e dallun” dan hayvanlardan da aşağı dşürüveririz. Hayvanların bile iç güdüleriyle yaptıklarından da daha altında.. akıllıca hayvanlık yapan akıldan, hayvan aklına, hayvan aklından insan aklına ve sonunda insan aklından SultÂN aklına çıkarmak için biz, kaç gün ise ömrümüzü insanlara hizmet edeceğiz diye söylüyoruz.. yirmi dört saatin ne kadarını ayırabiliyoruz yada ne kadarını yapıyoruz, bunların hesabı ayrı.. ancak çok şükür bıkmadan usanmadan hepimiz bu yolu seçiyoruz.. bakınız ey ibni Abbas.. Abdullah ibni abbas’a buyuruyor.. “topluma akıllarının kaldıramayacağı bir hadis söyleme, akıllarınca konuş!”
Yine “biz Nebîler topluluğu” yâni BİLElik NURUnu ALLAHtan insanlara sûrekli aktaran, can cereyanı taşıyanlar ki, mürselinler.. yâni irsal ediciler.. bütün Türkiye deki ya da dünyadaki tüm âletlere sûrekli cereyan aktarıcılar, getirici, götürücüler ki: “Nebîler topluluğu insanlara akılları oranında konuşmakla emrolunduk!”
Bu demek değildir ki “karşımızda hayvan kadar aklı olmayan bir insan var bırak onunla konuşmayalım” değildir onunla hayvanca konuşalım amma onu insan etmek için hayvanca konuşalım.. çocukla çocukça konuşalım, ama onu büyütmek için konuşalım.. Herkesçe herkesçe konuşalım ama insan sûretinde ve sıfatında ise onu insan seviyesine çıkaralım.. İnsan seviyesine çıkınca, SultÂN seviyesine çıkarmaya çalışalım.. Ve Muhammedî Hasbî Hizmetle onun ayaklarının çıkacağı DERECE merdivenleri olalım.. DEREKE engelleri olmayalım inşALLAH..

Evet kısa kısa şöyle.. sizler de ne düşünüyorsunuz?. Barbaros buyurunuz ondan sonra girelim inşALLAH.


Barbaros: Hocam ALLAH celle celâluhu razı olsun önemli kısımlara girdiniz akla girdiniz hamd olsun her zamanki gibi.. Çünkü gördüğüm kadarıyla onun önemini İslam âleminin unuttuğu bir kavramdı. En önemli kavramını, aklı insana verilen en büyük ni’metlerden biri olan aklı, İslam âlemine anlatmak için hamd olsun uğraş vermektesiniz.. sizi bundan dolayı görüyorum hep çalışmalarınızda sûrekli akıl öne çıkıyor hamd olsun.. ikincisi bu konuşma içerisinde kadınla ilgili olan âyeti kerimelerin içerisinde en çok taşa tutalan ve tartışma kadın erkek haklarından tutun başka şeylere kadar kadınlara haraket içerdiği düşünceleri ile yaklaşılan ve bir çok ilâhiyatçının kaçtığı eleştirilmekten korktuğu için daha doğrusu düşünemediği bazı hadisi şerifleri Rahmâniyet ve Rahîmiyyet açısı ile yaklaşıp akılla ve dinle ilgili olarak bunları bağdaştırıp açıkladığınız için teşekkür ederim!
Bunlar bu kısımlar yazılıp önemi anlaşılmalı yâni bir çok insanca tartırışılan hadisi şerifte bildiğimiz gibi akıl insan oğluna verilmiş büyük bir ni’mettir. Ve maalesef İslam âlemi bunun değerini bilememekte.
Kur’ân-ı Kerimin içerisine ise bir türlü girememekteyiz.. çünkü kelimelerin ve kavramların mânâlarını iyice idrak edemeden, anlayamadan, bir türlü birleşme ve açılım olmamakta.. her şey tek bir düzey üzerinde tek bir boyut üzerinde geçip gitmekte.. İslam âlemindeki yapılan bu, şu anda yurt dışında da izlediğim kadarıyla da insanlığın diyelim ki hümanizmanın kabul etmediği şeylere ters düşen hümenistçe yaklaşım dedikleri yaklaşımlarla anlayamadıkları şeyleri taşa tutan insanların yaptığı çeviri tarzları ve bakış açışlarıyla kendi dini İslam da boğulup durmaktalar..

Kur’ân-ı Kerim hem hadisi şerifler bir çok şey ona göre nasibini almakta iken bazı insanlar tarafından kendi içendeki hani diyorsunuz ya “fırıncının çocuklarına fırını taşlattırıyorlar!” diye öyle bir durum içerisinde İslam Âlemi kendi içinde.. ve onları onu takıp etmeye çalışan insanlar tarafından ona zarar verilmeye çalışılmakta..
Bizse bu sûreç içerisinde elimizden geldiğince bu kavramlara değinip bu sistemlerin içerisinde çözebildiğimiz kadar yapmaya çalışıyoruz hamd olsun!.
Görebildiğimiz kadarıyla anlatmaya idrak etmeye uğraşıyoruz.

Bugün bu akşam burada oturuyordum hocam.. bir hanımla çocukları arabaya koyarkan karşıda annemin komşunun en alt katında bir kadın benim ismimi söyledi.. sizi dedi birisiyle tanıştırmak istiyorum dedi ben de şaşırdım ALLAH ALLAH kiminle tanıştıracak diye..
Çünkü kadını da tanımıyorum çünkü apartmanın alt katında bir kadıncağız bir balkonda iki üç kişi oturuyordu.. o balkona doğru yaklaştım yaşlıca bir adam oturuyor balkonda o kadıncağızın misafirleriymiş.. Bursa’dan gelmişler o yaşlı beyefendiyi tanıştırmak istiyormuş bana kadın..
“Sizin Hocanız dedi Bursa’daymış da dedi eeee bunlarda benim misafirlerim Bursa’dan” deyince ben elimi uzattım yaşlı adama şey yapmak için tokalaşmak için o da benim elimi öpüverdi ve tuttu: “Siz dedi hangi koldansınız dedi hocanız?” dedi.
Ben dedim “Hocam meLÂMetiz biz dedim hocam melamiyiz!.”
kendisi Nakşibendi kolundanmış Mudanyalıymış Mehmet Bey diye birisi bizim anahtarcıya benziyor, Anahtarcı Ali.. Eli yüzü yaş olarak siması olarak..
Eee bu Bursa daki Ulucamide arka tarafında bir antikacı varmış Çağrı Antikacı diye.. onlarla da orada o dükkanın sahibiyle bursa da etrafındaki dükkanı tanıyormuş galiba Ahmet beydi.. selâm söyledi hanımefendi “keşke dedi o dükkana uğrasa da da hoca efendi, çay içse Ahmet beyle” felan dedi ben de dedim ki söylerim iletirim kendisine ee onu da size söylemek istedim şimdi ben de şaşırdım hiç kimseyle ilgimiz alakamız yok.. çünkü ben herhalde dedim bizim bu şekil şeyleri bilmediğim için âdetleri bilmediğim için hocam.. herhalde dedim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Veya size karşı bir saygı babında yapılan bazı davranışlar diye düşündüm, o şekilde düşündüm.. kendi nefsime dahil bir şey düşünmedim Hocam ancak o da aklıma geldi onu söylemek istedim Hocam..

İnfitâr sûresine girmeden akılla ilgili bu açıklamaların yapılması çok güzel oldu çünkü sonuçta aklımız, insanın yaşayışındaki en önemli şey olduğu için gelişmesi gereken kemâlât göstermesi ilmine infitâr etmesi gereken, fatara etmesi gereken, patlayıp açılması gereken, zilzal sûresindeki zelzeleye tutulması gereken, eee bir çiçek gibi gibi açılması gereken bir tohum nakli ki, kendi içinde fışkırması gereken bir varlık olduğu için tabiî ki ilk önce yer alması gerekir ki girebilelim o bakımdanda çok iyi oldu hamd olsun!
Hayvanlar için ikiliğin olmaması ne ise onu yapmış olması kendi programlarına göre hareket etmesi orayı da sürekli düşünüyorum o hususta da söylediğiniz kısım ben her zaman için düşündüğüm şeyler olmuştur..
Yâni üzerinde onların nasıl dünyaya hayata nasıl baktıklarını sûrekli gözlemlemekteyim, düşünmekteyim.. onlar nasıl bakıyorlar, nasıl yaşıyorlar?
Sadece basit bir iç güdüyle mi hareket ediyorlar yoksa daha başka neleri idrak edebiliyorlar veya anlayabiliyorlar?
İnsanın anlayış ve idrakinin dışındada onlara verilen aklı, cüz’i şekilde kullanabilmek miktarı mevcut olmalı ki bazı hayvanlar terbiye edilebiliyor bu da onların tabi programlarında mevcut olan bir şey aslında bu konularda beni bazen sûrekli düşündürmekte aklıma gelen bunlar hocam teşekkür ederim!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Kulihvani:
ben teşekkür ederim Barbaros sağol!. doğru dersin biz erkekler bir derece faziletli yaratılmıştır, fazla yaratılmıştır âyeti vardır:

وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلاَثَةَ قُرُوَءٍ وَلاَ يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَلِكَ إِنْ أَرَادُواْ إِصْلاَحًا وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ
Resim---
“Vel mutallakâtu yeterabbasne bi enfusihinne selâsete kurûin, ve lâ yahıllu lehunne en yektumne mâ halakallâhu fî erhâmihinne in kunne yu’minne billâhi vel yevmil âhır(âhıri), ve buûletuhunne ehakku bi reddihinne fî zâlike in erâdû ıslâhâ(ıslâhan), ve lehunne mislullezî aleyhinne bil ma’rûf(ma’rûfi), ve lir ricâli aleyhinne dereceh(derecetun), vallâhu azîzun hakîm: Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç ay hali (ya da ay halinden üç temizlenme) beklerler. Allah'ın onların dölyatağında yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz ; Allah'a ve Âhiret gününe inanıyorlarsa bunu gizlemezler. Kocaları barışmak, arayı düzeltmek istiyorlarsa, belirlenen bekleme süresi (iddet) içinde eşlerini geri almaya daha haklıdırlar. Kadınların erkekler üzerinde, erkeklerin de kadınlar üzerinde örfe uygun denk hakları vardır. Ne var ki erkeklerin onlar üzerinde bir üstün derecesi mevcuttur. Allah elbette çok üstündür, çok güçlüdür ve hikmet sahibidir.” (Bakara 2/228)

Ancak Kur'ân-ı Kerimde “insÂN” çok iyi ANLAmak lâzıdır ki kısaca göz atarsak:

İnsanların KÂİNÂTta diğer yaratıklara üstünlüğü:


وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---
Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri vel bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ: Andolsun, biz Ademoğlunu yücelttik; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık- şereflendirdik, kerim kıldık (İsrâ 17/70)

وَاللّهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ فِي الْرِّزْقِ فَمَا الَّذِينَ فُضِّلُواْ بِرَآدِّي رِزْقِهِمْ عَلَى مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَهُمْ فِيهِ سَوَاء أَفَبِنِعْمَةِ اللّهِ يَجْحَدُونَ
Resim---
Vallâhu faddale ba’dakum alâ ba’dın fîr rızk(rızkı), femellezîne fuddılû bi râddî rızkıhim alâ mâ meleket eymânehum fe hum fîhi sevâ’(sevâun), e fe bi ni’metillâhi yechadûn: Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar?” (Nahl 16/71)

الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاء بِمَا فَضَّلَ اللّهُ بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُواْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِّلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّهُ وَاللاَّتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلاَ تَبْغُواْ عَلَيْهِنَّ سَبِيلاً إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيًّا كَبِيرًا
Resim---
Er ricâlu kavvâmûne alân nisâi bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim. Fes sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun lil gaybi bi mâ hafizallâh(hafizallâhu). Vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne vahcurûhunn (vahcurûhunne) fîl medâcıı vadrıbûhunne, fe in ata’nekum fe lâ tebgû aleyhinne sebîlâ(sebîlen). İnnallâhe kâne aliyyen kebîrâ: Allah'ın insÂNlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.” (Nisâ 4/34)

وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُواْ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
Resim---
Ve li kullin derecâtun mimmâ amilû, ve mâ rabbukebi gâfilin ammâ ya’melûn: Herkesin yaptıkları işlere göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.” (En’am 6/132)

Zürriyyet Zincirinde Rahimiyyet Tekvin Sıfatını taşıyan ANNEliği iyi ANLAmalıyız:

وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---
“Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh(rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn: Kaynaşmanız- sükûn bulmanız için size kendi (cinsi)nizden- sizin nefslerinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (Rûm 30/ 21)

EŞİTliği alçaklık yada yükseklik olarak kabul eden bir toplum ya da, bir akıl sistemi İFRAT-maximum ve TEFRİT-minumum batağına saplanmıştır!. Cehennemi istiyorum ancak yandırıcı mı olsun dondurucu mu olsun tercihi İKİliğinde kalmıştır!.
Hakk YOL İ’TİDÂL-ceNNetine şu ÂN, Şe’ÂNuLLAhta asla gelmemiştir/Yaşayıp ŞÂHİDi Olamamıştır!.
“Ben dondurucu bir cehennem istiyorum iblis gibi!.”
"Ya da yandırıcı bir cehennem istiyorum Firavun gibi!.”

Bu İKİ ŞEYlik -> ŞEY-t-ÂN-lığını seçtiği sûrece ortadaki, NÖTR ÇİZgisindeki YANması-DONmasız HaYYat ceNNetini bulamayacaktır!.
“Benim vüCÛD ısım ya 300 C olsun ya 500 C olsun!” yanlışında koşturmkta bir ÖMÜR boyunca ne yazık!.
“370 C olsun da adam gibi “BERDEN SELÂMEN” insÂN gibi YAŞAyayım!” demiyor!
Yok diyor.. Kaldı ki biz İmtihÂN ÂLEMinde TERCİH yüklenmiş bir akıl ile yaratılmışız zâten!. Bununla imtihan ediliyoruz bu olmazsa sistem kalkar ortadan.. Şeytanı aradan çektiğiniz anda; çırıl çıplak iken çırıl çıplaklığının farkında olmayan Âdem-Havva, ŞEHÂDET ve ŞEHVET ağaçları baka kalırlar ceNNetlerinde..
Hani erkek ve dişi ağaçları varya BİRBİRLerisiz üreyip-olgunlaşamazlar.. Şehvetten şehâdeti doğuran şeydir çünkü ZITLARın İKİLik ZEVKi..
Güldür herkesin gözündeki güzel, ancak gülün gübresi onun ANAsıdır.. Olmazsa Olmazıdır!.. ERKEK ile DİŞİ gibi..
ERİL, TAMM-layan-RahmÂNiyyet teceLLîsi..
DİŞİL, TÜMM-leyen- RahÎmiyyet teceLLîsidir bu ÂLEMde..

Onun için erkeğin bir derece faziletli oluşu üstünlüğü anlamında değil, tam tersine ki, tam tersine HAYY DİRİlik ve Akıl Tohumudur..
DİRİliğin tarlası, bedenlerin fabrikası, HAYy TEZGÂHı ise kadındır?.
Şimdi, “Tarla mı üstündür tohum mü üstündür?” lafını rençber olmayan çiftçi olmayan ahmak söyler ancak!.

Bağların gözü açılır köylerde ilkbaharda, omcalrın diplerindeki toprak alını yalak yapılır ki oralara “könn” yâni “geniz ne”siyle könnn derler köyde könn.. könn nedir, yanmış hayvan gübresidir.. kış boyunca âhirlardaki hayvan gübreleri alınır bir yere konulur o yağmurun karın altında yer üzerinde kışın yanmaya başlar.. o soğukta yandıkça fışkırır çıkar yanar yâni..
ve baharda toprağa verilir üstü kapılır ve yaz aylarında da şeker şerbet keser, bal keser üzümler..
işte bu gerçeği, bunu bilemeyenler o gübrenin düşmanıdırlar..
çünkü onun aklı şeytandır onun aklı iki uçta “OLsun!. OLmasın!.”da İKİlik ceheNNemindedir.. zâten cehennemi yaşamaktadır ve fiilen içindedir şu anda fiilen..
Onun için şehvetsiz şehâdetler, denenmemiş şehâdetlerdir ve kuru laf şehâdetleridir!.
Ben anlamam ateşsiz bişen aşlar, insÂNlık âleminin aşı değildir başka âlemlerin aşıdır!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sofrasında bişen aş ateşte pişen aştır!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hiç bir yemeğin altına hava üfürerek pişirmemiştir, ateş yakarak pişirmiştir.
Dokuz kadın ANNElerimİZin ateşlerii üfürülmüştür Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ABDuHU Aşının ALTına!.

MuhaMMedî bir Mü’min olarak “Kadını Müslüman et!”meyen kişinin; anası, eşi, kızı, gelini ve kız kardeşi gİZLi kâfirdir ve kendisinin sözde Müslümanlığı bana lâzım değildir!.
ALLAHuâlem ALLAHu zü’l- Celâle de lâzım değildir!.
Zâten mümkün de değildir ayrıca.. çünkü Rahimiyyetsiz DOĞuş yokk!
er RahmÂN ce er RAHîM ALLAH celle celâluhudur ancak bu SIFATLarın TeCELLÎnde..
MuhaMMedîyetin temeli Rasûliyet RahmÂNiyetidir..
Nübüvet doğrudan Rahîmiyyettir.. Onun için Nebîyyü’l- ÜMMîdir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.. ÂLEMlere Rahmet ve NÛR-u MîM ÜMMÜdür-ANAsıdır..
Nebîyyü’l- ÜMMî olmakla hâşâ okuma yazma bilmez bir câhil değildir.. UMMandır.. UMMan yutucudur, temeldir TEKliktir.. Tek dAMMladır.. tek damlada “KÜLLî ŞEY”i yutar..
İslâm olmamış bir akıl.. İslâm olmamış bir şeytan.. İslâm olmamış bir kadın.. İslâm olmamış bir nefis sahibi Erkek elbette boş konuşur ve Erlik kim o kim?!.
Onun için ALLAH celle celâluhui bize yardım etsin!.

Bize yardım etsin ki, biz neleri yıkmalıyız, yıkabilmeliyiz ki onun yerine yıktığımız yerden hazineler çıkaralım.. hani var ya neyi verdik diyor Kefh Sûresinde, dördüncüsü nedir?.
Efendim bir masal anlatılmıyor Kefh Sûresinde..
Kelamullah musa aleyhi's-selâm bir beşer sûretindeki ZÂTa: “bana Ledünn İlmini öğret!” “Sen sabredemezsin!. Çünkü insÂNlık alışkanlığın var!” “Ederim!.” “Söz mü?” “söz!”
“Tamam bir nefsi öldürdüm gitti!”
“sen haksız yere öldürdün bu çocuğu!”
“Demedim mi sana sabredemezsin!” ..

Bize ekmek vermeyen bu adamın duvarını yaptın mı?”.. yaptı gitti..
Dur bakalım geri dönelim ne diyor üçüncüsünde..
Orada bir yetim bir öksüz var onlar “RÜŞD”e ersinler ki, bu duvarın altındaki hazine onların olsun, yoksa haramîler ele geçirirler!.
Kim haramiler?. Müslüman olmamış ŞEY-t-ÂN-lıklarımız AKLımızdaki.. Ümmî tarafın, Rahîmiyyetten doğmuş RÜŞDe ERmemiş daha TIFL-BeBe tarafın.. SILAnın ümmî olmamış Rahmâniyet tarafı..

Bu ÂLEMde RÜŞDüne ERip- MuhaMMedî Mü’min OLmadan; AKLen Öksüz NAKLen yetim OLan benim NEFSimden başkası kim var ki!. Yada iki Yetim olan Nefsim ve RÛHum..


فَانطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَن يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنقَضَّ فَأَقَامَهُ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَاتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا
Resim---
Fentalekâ, hattâ izâ eteyâ ehle karyetin istat’amâ ehlehâ fe ebev en yudayyifûhumâ fe vecedâ fîhâ cidâren yurîdu en yenkadda fe ekâmeh(ekâmehu), kâle lev şi’te lettehazte aleyhi ecrâ: Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misâfir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi.” (Kehf 18/77)

وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ وَكَانَ تَحْتَهُ كَنزٌ لَّهُمَا وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحًا فَأَرَادَ رَبُّكَ أَنْ يَبْلُغَا أَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنزَهُمَا رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ أَمْرِي ذَلِكَ تَأْوِيلُ مَا لَمْ تَسْطِع عَّلَيْهِ صَبْرًا
Resim---
“Ve emmel cidâru fe kâne li gulâmeyni yetîmeyni fîl medîneti ve kâne tahtehu kenzun lehumâ ve kâne ebûhumâ sâlihâ(sâlihan), fe erâde rabbuke en yeblugâ eşuddehumâ ve yestahricâ kenzehumâ rahmeten min rabbik(rabbike) ve mâ fealtuhu an emrî, zâlike te’vîlu mâ lem testı’ aleyhi sabrâ: Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.” (Kehf 18/82)

Ne zaman RÜŞDe ERErdim.. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Yüreğinde;

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu" buyurmuştur.

(Aclunî, Keşfü'l-Hâfâ II/343 (2532)

Ne diyorum, senin Müslüman olmamış yerini bulmamış İLK SÖZünün isbatı..
sen “illALLAH!” de istediğin kadar ki, “lâ ilâhe” ne olacak, gereksiz mi?.
Gereksiz değil, gübre ne olacak?. gübre NAR olacak, NUR istiyorsun çünkü!. İşte bütün bu bizim bu nar nur dediğimiz nedir Rububiyet yansıması, Rububiyet Nurudur..
Bizim nurumuz “ALLAHu nuru’s-semavâtı ve’l- ard” amma ALLAHın yarattığı şeylerdir bunlar..
BİLeBİLdiğim ANLAdığım kadarıyla demek isterim ki,
ZÂT ->SIFAT ->ESMÂ ->EŞYÂ OLuşumunda cansız zannettiğimiz demire, demirlik esmâsı yüklenmiştir sadece..
ya da ne ise onun kendisinin esmâsı.. başka birisine bir elmaya elmaca esmâlar yüklenmiştir..
Ama insÂNa “tÜMM ESM” yüklenmiştir ve onun için AKIL-Hakk BAĞI diyoruz.. ve bu hayatta İnsanlar kadar sonsuz bir akıl cümbüşü görüyoruz.. onun için “ahseni takvim üzerine yaratıldınız”
Sizin kıvamınız-takviminiz “RaBBa Rücu” edecek şekildedir!.
Ama biz insÂNlar hayalen, RaBBı âhirete çadır kurmuş bizi bekleyen bir kral sandığımız sûrece zâten küfürümüz devâm edecektir!.
Ve kendimiz gibi birisi olarak kabul ettiğimiz için; duamızı ona göndeririz, ona yakarırız, ona ibâdet ederiz sanki el ÂN-her ÂN ŞAHDAMARımızdanda AKRABA değil miş gibi..

Ahmet Çakırcan, eğileceksen RaBBınla eğil!
Sadece oranla buranla değil, aklın fikrinle de değil, RaBBınla RaBBınla eğil!.
“RaBBımı RaBBımla gördüm” buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..


Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:” RABBımı RABBımla tanıdım. Eğer RABBımın yardımı olmasaydı Onu tanıyamazdım! (bulamazdım.)'' buyurmuştur.
(Gürüzânfer, Ehadis-i Mesnevi shf. 2)

Onun için Barboros ve SILa canlar, zâten gerisi gerisi ne olacak Bedelya Kızımıza kitap lâzım alacaksın kardeşim!. yedi renk renkli kâlem alacaksın, ekmeğine suyuna bakacaksın, uykusuna bakacaksın, ilacına milacına dikkat et!. Dikkat et güzel şeyleri öğrenmesine, yapmasına, kabiliyetlerini ortaya çıkarmasına hizmet et!.
SON-uÇ ne olacak biliyor musunuz?.
Mükemmel Mükemmil bir anne olacak Bedelya!.Gelecek Bedelya’ların ayağını basacağı yer olacak!.
Bu işte, bunun için herkes laf kâfiri laf Müslümanı olmaya çalışıyor halbuki laf değil yaşayan kâfir yaşayan Müslüman olmak daha ER-ce bir iştir ve doğru bir iştir!
İşte bunlar tüm bizim bu bulaşıklarımızdan, dolaşıklarımızda ve yalaşıklarımızdan!.
Kurtulmamız da ancak, Kur'ân-ı Kerimle olur ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile olur!.
Tabi ki bir sistematik meselesidir bizim zamanlarımız çok hızlı geçiyor yâni!
Ben şahsen farkında değilim adamcağız söylüyor işte felan felan gitti felan felan şu şunu yaptı, bu oldu.. ben hiç öyle düşünmüyorum ALLAHa şükür sıhhatım iyi çalışıyorum.. çok da memnunum nefsen duymuşsam.. zevk duymanın ötesinde ruhen haz duyuyorum.. amma yeteri kadar ürün veremiyorum yeteri kadar olamıyor.. keşke olsa daha çok olsaydı, daha tez olsaydı, daha net olsaydı!.
Kafamızdan, aklımızdan, fikrimizden uydurma meselesi değil bu!.
Dedim ya Kur’ân-ı Kerimi Kur’ânca DİLiyle okumak.. Kur’ân-ı Kerimi beni BENce okumasıyla okumak ve okutmak değil “okuş”-maktan bahsediyorum İçli-DIŞlı..

İşte bu bu “insÂNı İNSÂN eder” büyük harflerle.. O sensin SultÂN-ı insÂN.. şüphesiz ki bence onlar,ALLAH Dostlarıdır.. Bunlar bizin SultÂNlarımızdır..
Rahmânî insÂN, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmdır.. RaBBanî insÂN şeksiz şüpesiz MuhaMMed aleyhi's-selâmdır!.

Bunlar bir üstünlük alçaklık değildir.. Bunlar bir “MuhaMMedî SEVİYE”dir..
Üstünlük ve alçaklığı; körler, sağırlar ve kalbleri şerh edilmemiş kalbi kilitli, kalbi hatimli, kalbi mühürlü OLuşu tercih edenlerdir..
Yoksa Bedelya’ya sorsanda bilir ki ne Keban yüksektir ne de ampul alçaktır..
O yükseklik ve alçaklık AKLın İKİLiği-ŞEY-t-ÂN-lığından ibârettir..
Onun Müslüman edilmesi ise RÜŞDe Eren NEFSin, HAKKı ->hakça görmesidir inşâe ALLAH aziz cANLarımız!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


Evet öyle değil mi Ahmet can?

Doğru söylüyorsunuz hocam ALLAH celle celâluhu razı olsun yâni bu akılla ilgili gerçekten çok çalışmamız lâzım. çokta kafamızda oturması lâzım. bilmiyorum şimdi aklımızı kullanmamız gerekiyor eğer aklımızı kullanmamız için de ne yapmamız lâzım? tefekkür etmemiz lâzım tefekkür ettiğimizde tefekkür etmek nedir bunu iyi kafamızda oturtmamız, aklımızda oturtmamız bu kavramları iyi düşünmemiz lâzım. Düşündüğümüz de bir sonuca ulaşmamız lâzım. bildiğiniz gibi bu arkadaş burda teknik mühendislik bilen sonuca ulaşmazsak yaptığımız o sûrecin bir anlamı yok boşa geçmiş bir eylem.. boşa düşündüğümüzdede bir sonuca ulaştığımızda bunu da uyguladığımızda ancak aklımızı gerçekten kullanmış oluruz burada da Hz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in: “kim ihlâsla la ilâhe ilallALLAH derse cennete girer!”


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim ihlaslı olarak La İlahe İllallah derse cennete girer." Buyurdu.
(Hadis sahihtir. Ahmed, Taberani, İbn-i Mundih, İbn-i Hibban "Sahih’inde", Ebu Naim "El-Hılye’sinde" rivayet ettiler ve sahih dediler.)

Resim---Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim ihlaslı olarak La İlahe İllallah derse cennete girer."
Bunun üzerine şöyle soruldu: "Buradaki ihlas nedir ya Rasulullah!"
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah’ın sana haram kıldığı şeyleri yapmaktan seni engellemesidir."

(El-Hatib (Tarih’inde, Ebu Naim "El-Hilye" sinde tahriç etmişlerdir.)

Hadisi şerifinde daha sonra orda bulunan mü’minler soruyor ki: “yâ Rasûlullah ihlâs nedir?”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de cevâp veriyor:”ALLAHın haram kıldığı şeylerden kendini men’ etmektir!”
Bu men etmeye baktığınız zaman, nefs yasaklara karşı bir şey duyuyor yâni baskıcı olmaya kalktığınız zaman bu haramlara karşı; “yapma, yapmayacak, yapmayacağım!” dediğiniz zaman bir yere kadar ki, ondan sonra bir patlama yaşıyorsunuz ki daha kötüsünü yapar hale geliyorsunuz budurum da tefekkürle ancak insÂNın nefsini ikna ederek tefekkür sonucunda bir sonuç elde ettikten sonra nefsine bunu anlatması bunu ikna edici taklitten tahkike geçibilmemiz sonucunda ancak bunu ALLAHın haram kıldığı şeylerden kendini men edebileceğini düşünüyorum böylece de ihlâs ile “lâ ilâhe illALLAH” diyebileceğimiz bir yapıya ulaşabiliriz diye düşünüyorum hocam!. ALLAH celle celâluhu razı olsun!.

Sizden de cÜMMLemizden de ALLAH celle celâluhui razı olsun ÇakırcÂN!.
Barbaros ben bahsettiğim kişiyle ilgili bir şey söylemedim onu da söylemek lâzım.. Bizim yolumuzda, her şey istenmeden verilir, sorulmadan söylenir.. istenmeden verilir ki, lâzım ve lâyık ne ise getirilir verilir TaMaMlanır.. yeterki biz hazır olalım, huzulda olalım ki, hızır zâten ordadır..

Onun için doğru anlamalıyız..
Şimdi Emir SultÂNda Cuma namazını kılmayı azmettim, gittim oraya bahçe o yerde hasırlar serilmiş o uçta yerde oraya oturdum.. önümde bir kişi çok yaşlı belki yüz yaşında var.. çok yaşlı çünkü bir taburede oturuyor ama yüz o kadar eskimiş ki asırlık bir insÂN kıyama kalkamıyor.. yâni hep orda duruyor yanında bir çok güzel giyinmiş bir insÂN simsiyah takım elbiseli birisi var.. ancak, onların ezan okunurken ve genel duruşları, o haşyet ve huzu’ları bende cezbe uyandırdı.. yâni onlar içerden duyuyor gibi içime öyle bir koku ve görüş doğdu.. namaz bittikten sonra o yaşlı dede kalktı yerinden.. orda bir beyaz baston vardı ben görmüştüm onu önde ve demiştm ki bu, gözü görmeyen bir insÂNa ait.. öyle bir a'mâ beyaz bastonu işte.. onu aldı geldi o yanındaki genç, ben bir arkalarındayım çünkü.. ona verdi o da onu katladı yanına koydu dua etmeye devâm etti.. herkes çıkıyor o dua etmeye devâm ediyor.. sonra Dede, onunla musaffa etti ben de kalkmak üzereydim birkaç kere dönüp baktı görüştük gençle.. çünkü o bana yanındaki gözü görmeyen insÂNı işaret etti.. ben de oraya vardım hep beraber musaffa ettik.. şimdi o a’mâ-kör olan konuşuyor diyor ki: “kar gibi ak saçların omuzundan aşağı bir şelâle gibi köpük köpük aktıkça….”
Söylüyor da söylüyor!.. kör kim gözlü kim?.. ya da şunu söylüyor bunu söylüyor DeDemm.. amma başka bir şey söylüyor!..
şunu demek istiyorum bunlar tüm bizim yolumuzun ni’metleridir bu MuhaMMedî Hak AŞK Yolumuzun..
bütün bu YOL, YOLcu, YOLdaş, YOLLuk ki, tÜMMü de MuhaMMedîdir, Rasûlî ve RaBBanîdir..
Onun için “BİZ BİR-İZ” de güzellikler hep Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki, “Rahmetenli’l- âlemîn” BULutundan yağar..
Sonra insÂNların AKILLarınca zAHMET ve rAHMET diye ANılır..

Onun içinde Ahmet Efendi ya da başka Efendiler vardır, doğrudur..
çok değerli insÂNlar şüphesiz ki vardır ama biliyorsunuz biz, körsen bir hayat yaşarız.. basit bir hayat yaşarız.. bir yıldır Burası Bursa'mda, burdayım her zaman söylüyorum size ki, adımı soyadımı bilen dört kişi yoktur.. Uzletteyim ve de gurbetteyim..
Şu bakımından yoktur çünkü bizim irtibatımız olamıyor olmuyor KİMselerle.. kendimiz de bir şey yapamasak bile kendimiz böyle kapalılık içindeyiz çok şükürler olsun..
Ama bir gün nasib olursa o Ahmet Efendiyle de görüşürüz ama bizim de bir Ahmet Efendimiz var ALLAH celle celâluhu razı olsun, çok şükürler olsun.. bize her bakımdan ALLAHüzülcelâlin bir güzelli bir ikramı bu YOLda bir TEKER hamd olsun Ahmed Çakırcanımız.. ALLAH celle celâluhu bahtımızı yâr etsin ve dâim kılsın ve Huzurullahta; öbür tarafata, gelecekte değil şimdi şuANda Şe’ÂNda inşALLAH Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in gönül hoşnutluğu ve ALLAHuzülcelâle kavuşanlardan eylesin!.
Ve ALLAH celle celâluhu, yüce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin AHMeDîyyetinde hepimizi “AHMED” leştirsin inşALLAH!.
Evet saatimiz doldu, ama sözümüz de var.. yine kısaca bir infitâr yapalım söz yerini bulsun on birde bırakacaktık ama biraz geç başladık işi olan da işine bakabilir yâni..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »



إِذَا السَّمَاء انفَطَرَتْ
Resim---İze’s- semâunfetaret.: Gök, çatlayıp yarıldığı zaman,” (İnfitâr 82/1)

İn”, eğer ise vs gibi bir harf-i cerdir Arapçada.. “in” geldi mi “in illâ” dedi mi, eğer bu olursa bir şart eki dir yâni..
İnşâe ALLAH diyoruz ki, “ALLAH celle celâluhu izin verirse”demektir.
ALLAH celle celâluhu niye izin vermesin kardeşim ALLAH celle celâluhu hakkı ve hayrı emretmiştir, bâtılı ve şerri yasaklamıştır!.
sen ne diyorsun “inşaeALLAH” demekle.. yâni ALLAH celle celâluhu izin veriyor zâten.. sen TERCİHinle verme desen de.. zâten ALLAH celle celâluhu bâtına izin verirse ALLAH celle celâluhu izin verirse..
adamı öldüreceğim!” dediğin anda ALLAH celle celâluhu derhâl âyetini koyar gözününü önüne Müslümansın yaa!:

مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
Resim---Min ecli zâlik (zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fîl ardı fe ke ennemâ katelen nâse cemîa(cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahyen nâse cemîa(cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bil beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fîl ardı le musrifûn: Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.” (Mâide 5/32)

Sen tercihini seçersin de seçtiğini elbette TEK YARATıcımız ALLAH celle celâluhu Yaratır olayı..

وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ بِالْحَقِّ وَيَوْمَ يَقُولُ كُن فَيَكُونُ قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّوَرِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
Resim---''Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), ve yevme yekûlu kun fe yekûn(yekûnu), kavluhul hakk(hakku), ve lehul mulku yevme yunfehu fîs sûr(sûri), âlimul gaybi veş şehâdeh(şehâdeti), ve huvel hakîmul habîr(habîru).Gökleri ve yeri, yerli yerince yaratan O'dur. Bir şeye «ol» dediği gün hemen oluverir. O'nun sözü haktır. «Sûr»a üfürüldüğü gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı bilendir. O, hikmet sahibi, her şeyden haberdardır.'' (En'âm 6/73)

Bir insÂNı öldüren bütün insÂNları öldürmüş demektir Hakk TeâLâ katında..
Yâni o demek değil “İnşâe ALLAH
İnşaeALLAH, “ŞeN-ŞeÂN”e ki her ÂN Yeniden YENİsin yaratmak İŞLemi..
Hakka ve Hayra iştirak etmek istiyorum!” demektir.. “şu andaki Şe’ene iştirak edersem” demektir..
Bu çok önemlidir, bu çok önemlidir işte!. bunu anladığı anda İnsanda, ne kibir kalır, ne hased kalır, ne fesad kalır, ne pis kalır, ne pas kalır!.
ALLAH celle celâluhu!” diyen ALLAH celle celâluhu KULU Oluverir!.
Bu öyle bir muhteşemlik ki, MuhaMMedîdir.. muhteşemlik ve ihtişamdır ki öyle bir huluku’l azim.. Azamet ve Muazzamlıktır ki, öyle bir Mükerremlikdir ki, insÂN ki, bu kerem üzere yaratılmıştır bu ikram üzere yaratılmıştır..:
İnsÂN’ın Mükerrem Tekvin Tecellîsi Serüveni..

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fîl berri ve’l- bahri ve razaknâhum minet tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ: Andolsun, biz Âdemoğlunu yücelttik-mükerrem kıldık; onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla) taşıdık, temiz, güzel şeylerden rızıklandırdık ve yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık.” (İsrâ 17/70)

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
Resim---Lekad halakne’l- insâne fî ahseni takvîm: Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde-kıvamda yarattık.(Tîn 95/4)

Bu öyle Mukaddestir ki, doğrudan doğruy Kudsî Makama sokar, Akdese sokar yâni.. yânisi, can ceRReyÂNını bağlayıverir inşaeALLAHu TeâLâ!.
Ben yüreğimdeki Şe’eni, fiilen yaratış sıfatını yâni kendi özüne senin özüne yerleştirilendir “RaBB”.. ALLAHta olan değildir hâşâ!.
Sendekinin adıdır o, senin öbür ucuyun adıdır, “OL!”uş adıdır.. “OL!”uş “OL!”uş.. “OL!”uşu mikroskopta göremiyorlar.. Ahmed’i, babasının beline gittiğinde göremiyorlar mikroskopta.. o “OL!”uş un adıdır RuBuBiyet Sıfatı.. Onun için İnşâe ALLAH sen orayla burayı bir bağlasan.. bağlasam ben yâni.. ben ben Şe’en Nurunu ordan bir alsam ben..
ALLAHunuru’s-semavâti ve’l-arz”ı o zaman var ya, ekmek gibi yeri,m su gibi içerim!..
Oh be kurtuldum şu Firavunluktan, İblisten!” derim.. daha da ben ne dersem kâfir olurum..
İşte “in” böyle bir şeydir.. onun için de “inşirah” deminden okuduk fiilen şerh ediş.. inşikak, ikiye yarılma.. inşikak, çatlama.. infitâr, açılma insÂNın nura sahiblik, nura senlik, nura sÎnlik.. İşte bunu, eğer bunu bir kaldırabilirsen o zaman isyan kalkar, isyan kalkar insÂNoğlunda ne nisyan-unutkanlık ne isyan-azgınlık kalır ve artık “insÂNlık” başlar..
Kur'ân-ı Kerim tâbirleri muazzamdır.. şu anda Arabistan da konuşan adamın infitâr la inşirahla bir işi yok kelimelerin çoğu Arapçada kullanılmaz bile.. yâni kendi işlerine uygun olanı kullanırlar.. bunları kullansalar da bu anlamda değildir..
Evet infitâr nerden aklımıza düştüyse düştü bir zamanlar böyle.. Buyurunuz inşâe ALLAHu TeâLâ..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Bismillâhirrahmânirrahim

إِذَا السَّمَاء انفَطَرَتْ
Resim---İze’s- semâun fetaret: Gök, çatlayıp yarıldığı zaman,” (İnfitâr 82/1)

İz, dığında iza, izin olduğunda ve bu sahiblik ortaya, bu işin oluşu ortaya çıktığında, yâni fiilen zuhura geldiğinde, es semâun, esmâlar, semâlar gökyüzü olsun.. ben de esmâlar dedim ne var aynı kelime.. yâni infetera çatladığında fatara olduğunda yâni insÂNın içindeki RuBuBiyet tarafı, akıl tarafı açıldığında, esmâ açılımı gibi.. açıldığında yâni esmâlar esmâları kat kata beden bir esmâdır, nefis de bir esmâdır, kalb de bir esmâ tabakasıdır, ruh da öyledir.. Sır, hafi, ahfa, akdes de öyledir.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem de bir tabakadır.. Rasûl bir tabakadır.. ALLAHa karşı tabakadan kastım böyledir.. ne yapacaktık yahu ne gerek var 114 elemente hepsi hidrojen mi olsun diyecektik!. yok öyle değildir işte bu ne diye böyle uğraştırıyorsun bizi 18 sene çocuk büyüteceğiz diye bir “okus pokus” yapsaydık da oluverseydi!. yok öyle bir hayat yok!.
İze’s- semâun fetaret” gökler yarıldığında semâ yarıldığında gök iç âlemi, esmâ âlemi, bâtın âlemi.. çünkü eşya zâhirdir esmâ bâtındır, sıfat sıfattır âhirdir ama zât derler öyle diyelim hadi yâni öyle diyelim olan ortada Rasûlullahtır.. Rasûl ve ALLAH celle celâluhu arasında işler olmaktadır, orda olmaktadır işler bunu anlamak şu anda biraz zor ama anlarız bir gün evet gökler parçalandığında açıldığında çatlayıp yarıldığında..

وَإِذَا الْكَوَاكِبُ انتَثَرَتْ
Resim---Ve ize’l- kevâkibunteseret.: Yıldızlar, dağılıp yayıldığı zaman,” (İnfitâr 82/2)

Bu kevâkibler kesere olduklarında kesere tesbihin ipinin kopmasıdır o koptu mu toplayabilirsen topla!. İşte “Hocam eğer teşbihler demirden olsaydı ben de yürek mıknatısımı tutuverirdim bunların arkasından.. “gelin çocuklar!” derdim “fırrııııııt” deyip uçuverirlerdi oraya bilmiyorum amma bu kevkebleri kevâibleri..
kevâib nedir diyorsun?.
tüm bakın bütün tefsirlere hepsinde efendim yıldızlar döküldüğünde, gezegenler yapıldığında, ay güneş indiğinde felan felan.. aa öyle mi kevâiba öyle haa kevâiba.. peki o “Ve kevâıbe etrâbâ” ne olacak ve “Ve ke’sen dihâkâ

وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا
Resim---Ve kevâıbe etrâbâ: Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.” (Nebe 78/33)

وَكَأْسًا دِهَاقًا
Resim---Ve ke’sen dihâkâ: Dopdolu kadehler.” (Nebe 78/34)

Aynı kelime kevâiba.. Kur’ân-ı Kerim tâbiri ikisi de.. orada kevâib kevâib etrâbâ, göğsü yeni tomurcuklanmış kız çocuğu memesi olacak, burada iseyıldız olacak neden?. Araplar böyle diyor diye!. Hangi Araplar diyor?.
Ben tefsirlerin çoğuna baktığım zaman islâmdan önceki Arap Şâirlerini örnek gösterirler şu şâir kevkâbe, yıldız demişti gibi.. Bende diyorum ki İslamdan önceki şâir değil, islâmdan sonraki şâir değil, şu ÂN ŞeÂNın şeârını şehâdette yürüten, bana RuBuBiyet sözü, Rusuliyet sözü söyle!.

Ve ize’l- kevâkibunteseret
Bu âyetteki “kevâib”e gelince.. ben anlatmıştım Hasan Dağında Muhammedî Tasavvufu yazarken “ben buna razı değilim!” dedim.. “benim için cennette öyle efendim gulam, oğlan çocuğu verilecekmiş, yok göğsü tomurcuklanmış kız çocuğu verilecekmiş!”
İşte Efendim, o zaman ALLAHu zü’l- CeLÂL, lütf ü keremiyle Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem sâyesinde “hecele” denmiştir. Ben de bilebildiğim kadarıyla: “kevâibâ, kib, kub, keb, kab, kâbe!” deyince “dur! o sensin, devâm et!” “etribâ, türâb toprak.. etrâb, en toprak ki, elendiğinde üstünde bir şey kalmayan, elekte bir şey kalmayan un gibi toprağa etrâb denir.. Undan ufak.. Neymiş kevâiba etriba?. “Benlik Kâbesi”nin tuz buz oluşuymuş, su gibi eriyip akmasıymış, un gibi elenmesiymiş, kendinden geçişiymiş!. Kız çocuğunun göğsü möğsü değil imiş!. Şehvetin Şeytanları böyle düşünüyor, Şehâdetin şâhidleri değil Ahmet can!.
Ve ize’l- kevâkibunteseret
Ah ah bunlar, çok çalışma isteyen şeyler.. bunlar çok çok çalışma isteyen şeyler.. meselâ “tesere” gömlek giymektir.. “intesere” gömlek çıkarmaktır..
Ve ize’l- kevâkibunteseret
Kâbe’nin örtüsünü çıkarsak” desem kendime.. şimdi “bu deli muhakkak” ya da “ne yapıyor bu, içi boş ev!” derler.
Nerde var böyle ev, kimin evinin içi boş!. ALLAH’ın Evinin mi içi boş?. Herkesin dolu da..
yâni nedir Kâbe örtüsü?.
kâinât örtüsü!. Ne olur kaldırsak, kara donu soysak ne olur?. Çıplak mı kalır Hacerü’l- Esved!.
İşte infitâr.. belâlı bir sûredir Barbaros!. “desem öldürürler demesem öldüm”e gider iş..
Ve ize’l- kevâkibunteseret
Yıldızların düzeni bozulup tesbih gibi kırıldığında, efendim gökden bir düzüne maytap atıldığında.. ya da Kâbe’nin setri-örtüsü kaldırıldığında Beytullah’ın; “beyt”i, “buz”u eridiğinde, beyt buzu eridiğinde.. ALLAH celle celâluhu kalır değil mi canım?.
Onun için;

لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ
Resim---Li îlâfi kureyş (kureyşin): Kureyş'i (birbirine) ülfet ettirdiği-bir araya getirip anlaştırdığı- için,” (Kureyş 106/1)

إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاء وَالصَّيْفِ
Resim---Îlâfihim rıhlete’ş- şitâi ve’s- sayf: Yaz ve kış yolculuğunda onları (güvenliğe kavuşturduğu ya da başkalarıyla) ısındırıp yakınlaştırdığı için,(Kureyş 106/2)

فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ
Resim---Fe’l- ya’budû rabbe hâze’l- beyt: Şu Ev (Ka'be'n)in Rabbine kulluk etsinler;” (Kureyş 106/3)

الَّذِي أَطْعَمَهُم مِّن جُوعٍ وَآمَنَهُم مِّنْ خَوْفٍ
Resim---Ellezî at’amehum min cûın ve âmenehum min havf: Ki O, kendilerini açlıktan (kurtarıp) doyuran ve korkudan güvenliğe kavuşturandır.'' (Kureyş 106/4)

Fe’l- ya’budû rabbe hâze’l- beyt
Hemen ibâdet et, RaBBe haze’l- beyt, şu beytin RaBBine..
Adam tak oturtuyor “Kâbenin RaBBine” diye.. öyle olsaydı ALLAH celle celâluhu “Kâbenin RaBBi” buyururdu.. “Şu beytin” buyuruyor.. şu şu şu haze’l- beyt.. “haze’l- beyt” buyurduğunda, elini kafana bir vur önce bakalım.. ANLA ki Rabbımız Şahdamarından da AKRABAn YAKINın.. ve Ben ve bedenim dediğin bal gibi Beytü’r- RABB..
Mekke’deki Kâbemiz, ALLAHın beyti duruyor yerinde..
haze’l- beyt” bir vur bakayım kafana, akıl tasına.. bir bak bakalım kim miş beyt..
Beytu’rBeytullah ne?.
- RaBB ne?.

Ben bu Kalb Kâbe’min setrini, şu beden çöplüğünü, nefis çölünü nasıl geçeceğim?. ALLAH celle celâluhu aşkına, “Ve ize’l- kevâkibunteseret” teseret olacak.. Kur'ân-ı Kerim okumak için bir tek şart vardır tek ki, abdestli olacaksın, guslletmiş olacaksın!. Gusl, abdest.. abdest sözü-kelimesi, benim en anlamsız bulduğum kelimelerdendir.. çünkü farsçadır oturtamazsın.. Çince konuşuyor gibi olur.. ama olur dediğin zaman.. Cenâb, Büyüklük ifade etmek için, hürmet maksadı ile söylenir.. Cenâbı ALLAH celle celâluhu gibi.. ama cenâbet dediğin zaman tam tersi; pislik, gusletmesi lâzım gelen kimse, uzaklık demektir.
Şeytanın cenâbetliği ile ALLAHın Cenâblığının nasıl aynı şeyin iki yüzü olduğunu görürsünüz!
Gusül dediğin zaman senin varlığıyın başında anne babayın yaptığı güsul ile senin öldüğünde kafana dökülen vücuduna dökülen gasl-gasıl-gusül var!. ya hani son yıkanışın var ya aynı şeydir..
İşte Kur'ân-ı Kerim OKUmak, guslü gerektiriyor!.
“GuSL” nedir?. SaLL galibiyetidir.. sallın galibiyetidir.. dünyadaki bütün insÂNlar diyorlar ki “bu parmak Tarığ’ın değil keseceğiz!”
Tarık da diyor ki: “Yüz milyar insÂNda olsa bu parmak benim! benim sallım bu! bu akıl bende olduğu sûrece benim parmağım! benim değil diye kesemezsiniz!”
Tarık bundan o kadar emin ki, o kadar mü’min ki, o kadar doğru ki, o kadar gusl içinde ki, gasl içinde ki, asla dönmez!.
Kur'ân-ı Kerim okumanın tek şartı budur ve SaLL galibiyetidir, ganiliğidir.. benliği senliği bırakıp “nefsini bilen RaBBini bilir”..
ne olur?. biz olur!.
kim olur?.
BİZ, abd ile RaBB AKRABalığı olur!.
Nere gitti Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem?
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem bir tarafa gitmedi, benliğim gitti kalan Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem NÛRu kaldı ortada.. Nuru MuhaMMed, NÛR-u MîM kaldı.. yâni onun için zor işler!..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَإِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْ
Resim---Ve ize’l- bihâru fucciret.: Denizler, fışkırtılıp taşırıldığı zaman,” (İnfitâr 82/3)

Evet ve bihar.. bahr deniz.. bihar denizler.. ne olmuşlar fucciret olmuşlar ne demek bu.. fırkışmak, kaynamak, taşmak, kahve taşar gibi felan denizler böyle kabarıp taştığında.. evet akılsız bir akıl için b,ir fırtına gibi anlatılan bu şey bende sende bizde nasıl oluyor?.
bir damladan yaratılan damlanın biharı nedir?.
harra bileliği nedir?
harra succeden nedir?

hep söylüyor Münir Hocam bazen işte “burada Kur'ân-ı Kerimde bir âyet vardır secde farz-ı ayındır okunursa derhal secdeye kapanmandır” diyor.. “bir atım atamazsın” diyor. yâni olduğun yerde secde yapmak zorundasın “harra succeden”dir çünkü..
harra bileliği ne dir?
haramda burdan gelir.. MuhaMMedî harra demektir Muharremde buradan gelir.. harra ne ki insÂNın şah damarından yakın olan RaBBısıyla RuBuBiyet işlemlerine iştirak hakikatına, MuhaMMedî Hakikatına Sahiblik Bileliğidir bihar ve fucciret ..fucretin ne olduğunu çocuk bile bilir fecrdir.. bunlar bildiğimiz fecrdir.. o da, böyledir ışığın fışkırıp taşmasıdır ..ampul fuccuret olduğunda feciret değil de fuccuret olduğunda ne olur bilen bilir ki uluhiyetten gelir.. hicret olsaydı Rasûliyetten gelirdi.. hecret olsaydı benden gelirdi.. ben zevk ediyorum.. ben meal vermiyorum.. benim meal verecek bir hâlim yok.. çünkü ben bir kuran profesörü değilim alâkam onlar kadar derin değil.. bilmem o işleri ben.. benim bildiğim şey başka şey.. onlar yanlış vs. değil.. öyle şey bize kapalıdır o kapılar.. çünkü biz halis muhlis sıddık ve adil MuhaMMedîyiz.. ALLAH celle celâluhu hiçbir bir emelimizi koymamıştır.. ne övülmek ne sövülmek.. hiç umurumuzda olmaz ALLAHın izni ve inâyetiyle.. bütün kâinât bir tarafa gelse boşa gelir.. biz gasl edilmişiz gasl.. biz doğarken ölmüş ve yıkanmışız çok şükürler olsun.. çünkü MuhaMMedîyiz..

işte Ve izelbiharu fucciret. O bir damla ferce kalkıverdi mi var ya bir damla kâinâtı fuccire yapar.. bu harra ve cerre fiillerini çok basitçe görüyoruz aslında bizim şu yaptığımız sohbet bir kuran sohbeti değil..
bunlar düzgün bir şekilde yazılmalı çizilmeli belli sistemler içine oturtulmalı. ama biz burada bir avuç insÂNız birbirimize karşı gönül muhabbetimiz var, MuhaMMedî MuhaBBetimiz var zevk ediyoruz.
zevk ediyoruz çekip gidersek arkamızda nefesimiz kalmazsa da sesimiz kalsın diye!
bu böyle olmuş diyor, hep onun için diyor Münir Derman kaddesallahu sırrahu “bir kişi için yazdım niye tek bir kişi?
Yeter de ondan.. yokluktan ve çokluktan ötede “tek” kişinin tekliği bin kere evlâdır. yeter ki okuşsunlar Kur’ân-ı Kerimle..
o Kur’ân-ı Kerimi okumuş, Kur’ân-ı Kerim onu okumuş” demiyorum.. Kokuşur gibi okuşsunlar,koyun-kuzu gibi ana-bebek gibi..

İşte “Ahmet hasbî hizmette” diye buna denir..
elli tana Ahmet var dışarıda, öyle konulmuş isimleri.. Hırsız Ahmet var, İpsiz Ahmet var, şu Ahmet var, bu Ahmet var!.
İyi de bir de Ahmet Çakır var kardeşim!”
Dur bakalım çakır mı nedir gözü, ben değil Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem görecek!.
İşte burada MuhaMMedî Gayyret, MuhaMMedî Merhamet, MuhaMMedî Muhabbet ve MuhaMMedî Hakikat imtihanından geçer Ahmet Çakır..
Bunlar olurken nasıl olur?
İşte böyle olur, içi patlar çatlar damlası denize döner, harrını cerr eder “Ve ize’l- bihâru fucciret” içerdeki harareti Keban bağlantısı ampulden fecr eder.. yer gök ALLAH celle celâluhu NÛRu keser.. böyle hadisler vardır “onlar geçerken evler ağaçlar dağlar taşlar secde eder onlara” diye.. onlar yemin etseler ki yarın ALLAH celle celâluhu güneşi bu taraftan doğuracak vALLAHi ALLAH celle celâluhu onları yalancı çıkarmaz hadisleri vardır

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Nice başı saçı dağınık, kimsenin şekil olarak kıymet vermeyip basit gördüğü insanlar vardır ki, bir şeyin olması için Allah’a yemin etseler, Allah onları yalancı çıkarmaz, istediklerini verir. Onlar Allah katında böyle hatırlı kimselerdir. Bera b. Malik de onlardan birisidir.” (Tirmizî Menâkıb 3853)

bir damla su Barbarosun aslı astarı bir damla bile değil.. onu da “sen atmadın ben attım” buyuruyor.. Ve izelbiharu fucciret.
Böyle bir insÂN temel günü teşkil eden yaratıldığı bir damla suyun fuccireti akıl âlemi, anlayış âlemi, manevî âlem, iç âlem dediğim.. o hani esmâ anlayışı aklın fetara tarra oluşumuz.. içindeki “tara”lık.. RuBuBiyet tarafı mı dersin, tayfı mı dersin, tavafı mı dersin ne dersen de..
İşte “O” döndürüyor bütün atomuları, zeRREleri küRReleri.. şunu bunu tavaf ettiren etrafında, merkezindeki..
nere gitti bizim Kâbe?.
İşte onun için buyuruyor ALLAH celle celâluhuVe ize’l- kevâkibunteseret.: Yıldızlar, dağılıp yayıldığı zaman,”
O’nun Kâbesi ne olurmuş.. senliğinde serre olurmuş sere.. tara, cerre, harra değil serre olurmuş..
İşte O’nun esmâları.. RuBuBiyet Tarafı, Tavafı Tayfına geçerse..
esmâ ne idi?.
eşyanın anası babası idi.. yâni akıl âlemi idi, nefis âlemi idi.. işte bu KİMse fatara olursa ki, özünden dönmeye başlarsa kim durduracak bunu?. ALLAH celle celâluhu aşkına, hangi teknik hangi devirde DEVR eden “ALLAH atomu”nu DURdurup döndürmeyecekmiş?.
Artık ne tekniği kardeşim, adamın kendisinde milyarlarca hücreler ki atomlar dönüyor şu anda!.
Çünkü infatarat, onun fıtratında vardır, bu bu özellik yaratılışında böyledir.. kendisi ALLAHın NÛRudur, esmâyı yükleyende O’dur oraya ve özündeki de RuBuBiyettir ki her AN YENİden Yaratış KÛN feyeKÛNu..
Onun için setr, setere, setretmek, resete, retese tüm bu üçlüler yer değiştirseler bile kendi familyasını kurar..
Fecr de öyledir ve aynı şeydir efendim “cifr” dersin “fecr” dersin “ferc” dersin.. Ana rahmindir “ferc” aynı şeydir.. fecir de öyledir her sabah fışkırır çıkar IŞIK.. Anam, anamın rahminden yedi çocuk fışkırmış çıkmıştır..
Aynı şeydir güneşin doğuşu “fecr” de.. bizim doğşumuz “fecr” değil mi, “cerre” ediş değil mi?. burdaki fark, bizim içimizdeki cerre “cerr” dir ki teknikte MEREKEZ-KAÇ Kuvvetiyle MEREKEZ-ÇEK Kuvveti dengede olmasaydı ATOMların çekirdeği elektronlarını fırlatıverirdi sonsuza…

وَإِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْ
Resim---Ve ize’l- kubûru bu’siret.: Ve kabirlerin içi “deşilip dışa atıldığı- çevrildiği, alt üst edildiği” zaman;” (İnfitâr 82/4)

Buyurun kabirlerin altı üstüne gelince yâni hâşâ, ALLAHu zü’l- CeLâL “işte herkesin kaşı gözü toprağa kaybolmasın onları tekrar yerine koyalım!.” diyecek değil..
Neden bahsediyorsun sen, neden bahsediyorsun seksen senelik hayatımızda Brezilya’dan gelen ithal elmaları yiyoruz Brezilya taşı toprağı şunu bunu, ne bileyim Yemen’den gelen kahve içiyiyoruz, şurdan şu burdan bu.. Bunlar akıl pazarının oyunlarıdır aklın..
ALLAHu zü’l- CeLâLin kabire mabire ihtiyacı yoktur..
ALLAH celle celâluhu üç zaman kullanmaz, iki zaman kullanmaz ALLAH celle celâluhu zaman kullanmaz.. ALLAH celle celâluhuÂN”da halk eder AKIL için..

Ve ize’l- kubûru bu’siret” kabirleri busiret yine serre fiili.. yâni ayniyeti bileliği.. serre ayniyet bileliği ne ise efendim işte kabirlerin altı üstüne çevirmek..
kabir nedir?.
mezardır öylemidir acaba?


Resim---Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “ Mûtû kable en temûtû: Ölmeden önce ölünüz! ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II-291-2669)

Siz ölmeden önce ölün!. Bakın Kâbeyi yerle bir ettik.. “ben”lik Kâbemizden bahsediyorum.. beden ve nefis Kâbesinden bahsediyorum.. hani diyor ya: “Bana Barbaros Sert” derler.. Barbaros Sert olsa ne olacak, yumuşak olsa ne olacak ki yok oldu gitti..
Ki daha İŞ var?
Ne var?

RuBuBiyet Bileliğinin kudretine ulaşmak var!.
Onun için buyuruyor Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “Onlar Allah katında böyle hatırlı kimselerdir!”
Bakın dört şey gördük burda bırakacağım zâten..
ne gördük kardeşim?
birincisi, bizim es semâmız içimizde farra oldu,
ikincisi bizim kevâibimiz kabımız küpümüz şunumuz bunumuz setr içinde idi.. bizim senlik setrimiz serre oldu bitti, toz toprak oldu..
üçüncüsü, bizim bir damla harrımız harramızı yapan varlığmızın tümü, -RuBuBiyet Hakikatı bir damla sudan yaratılan-
bu ne olmuş?
Cerre olmuş.. dördüncüsü, o zaman biz öldük galiba vallahi öldük o zaman.. kabirlerimizde ne olmuş yine serre olmuş ama “ayn”en serre olmuş “uyn”en serri olmuş.. “cennâtin uyun” olmuş ne güzel bu dört aşama..

كَمْ تَرَكُوا مِن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Resim---Kem terekû min cennâtin ve uyûn(uyûnin).: Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!” (Duhân 44/25)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


عَلِمَتْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ
Resim---Alimet nefsun mâ kaddemet ve ahharet.: (Artık her) Nefis önceden takdim ettiklerini ve ertelediklerini bilip öğrenmiştir.” (İnfitâr 82/5)

Âlimet nefsun ma kaddemet ve ahharet.”
VALLAHi 'Âlimet.. öyle bir âlim oldu ki, öyle bir ilim sahibi, öyle bir öğretildi, öyle bir yaşadı gitti ki!. bu aşamada nefsun, her bir nefis bu dört aşamayı geçiren her bir nefis!. ne olmuş?. “âlimet nefsun ma kaddemet ve ahharet” bilmiş!. neyi bilmiş?. takdim ettiğini bilmiş ve âhirini bilmiş!. gönderdiğini ve bıraktığını bilmiş!. hımmmmm bakın, nefsin kendini bilmesi nasıl oLuyor!. OLsun, oLmasın!. gitsin, kalsın!. dünya ve âhiret efendim cennet cehennem!. efendim şu bu!. tümünün nasıl MuhaMMedî SEVİYEde OLuşu.. olsun olmasına OLANda, takdim edileni ve tehir edileni şu anda nasıl biliyor nefis!. nasıl biliyor kendini “kendini biLen nefis RaBBini biLir!” o zaman ne olur? “kendini bulan nefis RaBBını buLur” evet sonra “kendinde olan nefis RaBBında olur” evet sonra?.
“kendinde kendini yaşayan yâni nefsin bir defâ kendi içindeki senlik sînlik “sîn sırrının nuru”dur bu!.
nereye gitti RaBBı?. kendinde yaşayan RaBBında yaşar!.
Ya da “kendinde yaşayan RaBBıyla yaşar!..

Lambanın ışığı var, Lamba mı yaşıyor?. Keban mı yaşıyor Lambada?
Keban kim, Lamba kim kardeşim?. ben IŞIKtan anlıyorum!.
yâni işimiz gücümüz yok burdan Keban’a kadar direk mi sayacağız..
yâni şimdi Ahmet Çakırcan diyecek ki: “Hocam benim bir milyar altıyüz dört tane dedem mi varmış?.” Diyecek.. ya da: “benden sonra gelecek hocam?”benim ALLAHın izniyle kıyamete kadar iki milyar ahmedim mi gelelcek neslimden?.”
Nenim nefsim olarak, bunlar neyimize lâzım?. Hepsi doğrudur ama hiçbir şeye lâzım değil hayatın ve Sünnetullahın gerçekleri..

mâ kaddemet ve ahharet.”
Bize lâzım olan, şu anki Ahmete lâzım olan: “Alimet nefsun mâ kaddemet ve ahharet” İşte böyle olursa nefis bunu bilir, akıl seması şey oluyor efendim, bir damla suyu şey oluyor >kabı.. var ya bizim Nuryenin kab Kâbesi.. O öyle oluyor ve kabirleri “busiret” oluyor!.
şimdi biz ne yapacağız havası gitti, suyu gitti efendim, ateşi gitti, kabiri gitti!. eee kabının toprağını da yok ettik!. Aldık mı elinden dört unsurunu Nuriye’nin.. Nuriye de diyor ki: “Teşekkür ederim çünkü, benim nefsin daha yeni bildi “âlimet nefsun” nefis bildi!. “ulan ben geleceğe ne gönderdim, geçmişte ne bıraktım!.” Dedi..
haaah ne takdim ettim.. ve neler yapacağımı daha umut ediyorum..
Tüm bunlar, “olsun!.”la “olmasın!.”ı sıkıştırıverdi “OLÂN”ın ki şu ÂN’nın içine..
ve altıncı âyet ne ilginç bakın!.

يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ
Resim---Yâ eyyuhe’l- insânu mâ garreke bi Rabbike’l- kerîm (kerîmi).: Ey insan, “el Kerîm/üstün kerem sahibi” olan Rabbine karşı seni aldatıp yanıltan nedir?(İnfitâr 82/6)

Yâ eyyuhel'insÂNu
Ey insÂNoğlu, insÂN.. insÂN sıfatında tüm-küllühum esmâ bahşedilmiş lütfedilmiş ey insÂN!. “mâ garreke bi Rabbike’l- kerîm”
Efendim, garur, gurur kandırmak, garra diyor!. diyor ama benim içimdeki biri diyor ki “garra o değil” diyor..
“Garra, zâhir ve bâtın Rububiyet Galibiyetine ULAŞımdır” diyor!.
Bu negatif olursa Firavun olur şöyle der:

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Resim---Fe kâle ene rabbukumul a’lâ: Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim." (Nazilat 79/24)

pozitif olursa pozitif olursa RaBBanî insÂN olur, yâni insÂN olur, Musâ aleyhi's-selâmca insÂNî insÂN olur ve şöyle der:

وَقَالَ مُوسَىٰ يَا فِرْعَوْنُ إِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim---Vekâle mûsâ yâ fir’avnu innî rasûlun min rabbi-l’âlemîn(e): Musâ dedi ki: “Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim.(A’râf 7/104)

Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm ELİnde ELi OLANLar SultÂN insÂN olur!
Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm yüreğinde RaBBanî insÂN olur!.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yüreğinde Rahmânî insÂN olur!
Onun cereyânı Keban’dan dost doğru gelir, Sırat-ı Mustakîm üzere gelir!.
Ve o odur, o kimsedir Abdu’r- RaBB!.

يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,” (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten: Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.” (Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---Fedhulî fî ibâdî: Gir kullarımın içine!” (Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---Vedhulî cennetî: Ve cennetime gir!(Fecr 89/30)

Bütün ibâdler bir tek noktaya toplanıverdi.. bir damlaya yâni..
Gerçekte de böyledir, fiziken de böyledir, mânen de, maddeten de böyledir..
İşte “gara” oldular yâni hareke..
Yâ eyyuhe’l- insânu mâ garreke bi Rabbike’l- kerîm
El Kerîm olan RaBBinden seni ayıran ne?. Seni ne kandırdı, ne aldattı?.
“Ey insÂN anladın mı sen seni kerîm olan RaBBına ne gark etti?” diyorum!. Ne diyeceksin, ne diyeceksin?.
“Tamam “garre” oldum/aldandım.. nefsime uydum dagark oldum”
Ve dedim ki: “Fe kâle ene rabbukumul a’lâ: Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim." Dedim..
Demekle oldum mu?. bir ve de bir daha şeytan oldum!.
Hayır öyle demedim “ben RaBBımı BİLdim-BULdım- gark OLdum!”
Oldum mu “Hizbullah”ım!. Elhamdulillahi, hamd olsun oldum!.
Var mıydı başka iş veya YOL?. Ya Hizbullah ya da Hizbuşşeytan’dan başka hizib varmıydı?. Yoktu!.
Bu nerede vardı?.
Akıl Şeytanlığında-İKİliğinde vardı!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Ya Müslüman olursa VALLAHi iyiliği emreder evet bu gün yediyi de okuyalım yedinci âyette kalmış olalalım.

الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
Resim---Ellezî halakake fe sevvâke fe adelek (adeleke).: Ki O, seni yarattı, “sana bir düzen içinde biçim verdi” ve seni bir i’tidal üzere kıldı.” (İnfitâr 82/7)

“Ellezi”, o kerim olan RaBBin ki “halekake” seni halak etti “fe sevvâke” ve seviyeledi ve “adeleke” ve addele i’tidal üzere-uygun kıldı seni.. böyle bir RaBBa nasıl gark olunmaz da terk olunur.. o ALLAH celle celâluhu buyurdu ki, şu anda seni i’tidal üzere kıldı başlarken onu dedim bu âlemde seviyesizlik yoktur.. sivrisineğin midesi ile benim midem arasında fark yoktur, ona lâzım ve lâyık olan her şey yapılmıştır.. beşer aklıyla seviyelenecek bir şey yoktur.. keçilik de koyunluk da kuşluk da taşlık da başlıkta insÂNlıkta aklında seviyelenecek vardır i’tidal üzeredir.. Kâinât ALLAHın nurudur.. çünkü insÂNdaki sorun ise adale deriz adale kas mas felan hep bu adale i’tidal üzere kılınmıştır.. Ahsen-i takvim üzerine, en uygun kıvamda kılınmıştır, ifrat ve tefrit üzere kılınmamıştır.. Bunlar insÂNa verilmemiştir, tırnağını kestiği gibi kalbiyle oynayamaz.. yüz bin sene çalışsın yüz bin sene tık tık tık çalışır şekilde yaratılmıştır.. Sistem muhteşemdir adil bir sistemdir i’tidal üzeredir.. Lütfullah dâimiyetini aynen vermiştir ALLAH celle celâluhu.. geçicidir, iğretidir, izafîdir sonu vardır.. vardır da, sen bu arayı hallet bakalım da, doğumun ile ölümün arasında bir insÂN ol da..

“feadeleke fesevvake” beden âlemindeki bu i’tidal akıl âlemindeki seviyesizlik esmâ seviyesizliği de kullehum.. ama seviyelenmesi bazı şeylere, tercihe bırakılmıştır.. onun için, garrake hemin firavunlaştırılar garreke hemen RaBBanîleştiriyor felan açık fesavvake.. ee akıl ve yâni nefisle seviyelense ne olur halâka olur halâka olur kudretullah lütfu uluhiyetine geçer.. Huluku’l- azîm olan MuhaMMed aleyhi's-selâm ahlâkında oluş başlar.. Huluku başlar uluhiyet başlar.. çünkü El Halîk ALLAH celle celâluhu dahası yok.. kim bu ellezi işte onun sahibi lütuflarının sahibi kendisidir.. dördüncüsü kimmiş o, o kim kardeşim.. o kim olacak biraz önceki âyetteki vardı ya o:

يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ
Resim---Yâ eyyuhe’l- insânu mâ garreke bi rabbike’l- kerîm (kerîmi).: Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp yanıltan nedir?” (İnfitâr 82/6)

“RaBBuke’l- kerim” senin kerim olan RaBBin, yâni sana ikram eden RaBBin bana ne ikram etti.. hangi kargoyla gönderildi?. Kargoyla göndermedi, kabloyla gönderdi Keban elektiriği gibi gönderdi ALLAH celle celâluhu.. Nurunu, Nur-u Mimle nuru, Ehl-i Beytle nuru.. ALLAH Dostlarıyla Veliyullahla Nuru, seninle, benimle, onunla bizimle gönderdi ve gönderiyor hâlâ.. Nefeslerimizi gönderdiği gibi, her şeyimizi yeniden yarattığı gibi, ikram ettiği gibi.. RaBBuke’l- ikram “RaBBuke” buyuruyor “ALLAHu’l- kerim” demiyor niye?. Bunu hep vurguluyorum Merkeziyet ve Muhitiyeti çok iyi anlamak lâzım.. Rububiyet ve Uluhiyeti ki, aradaki Abdiyeti anlayalım..
İşte o RaBBuke’l- kerim ne yapmış?.
RaBBuke’l- kerim yapmakta her an.. Her an yeniden halk etmekte, her an da seviyelemekte, her anda i’tidal üzere yaratmakta..
Ahseni takvim üzere mükemmel kıvamda kılmıştır.. bütün EsmâuLLAH İnsan aklınaa yüklendiği için ya da akıl o olduğu için..
sınırsız akla göre sınırsız insan, sınırsız özellik taşıyan, güzellik taşıyan, esneklik taşıyan, kıvam taşıyan, alışkanlık ve akışkanlık-kıvam taşıyan, taşıyan bir yapıdadır ki Kur'ân-ı KerimimİZz;

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
Resim---Lekad halakne’l- insâne fî ahseni takvîm (takvîmin).: Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.” (Tîn 95/4)

ahsen: husn sahibi, ihsÂNa ayna, Sîn Hakikatı sahibi..
takvîm: kıvam, akışkanlık ULAŞaBİLirlik takvimi, proğramı, zaman ve mekÂNı ve İşleyeceği İŞLerin Lâzım ve LÂyıkı kendine YÜKLenmiş ham AKIL ki NAKLen TAMM AKıL EDeBİLmek İnsÂNlik hüneri..


Çünkü bu ikramı RaBBukel Kerim, mükerrem kılmıştır, bu ikramı Aldığını anlayacak tarzda kılmıştır.. Sünnetullahta, tavırda, tarzda, stilde kılmıştır insÂNoğlunu İnşâe ALLAH.. Onun için Kur’ân-ı Kerim neşemiz, neşvemiz, nüvemiz MuhaMMed aleyhi's-selâmın İnşâe ALLAH yüreğinde olsun.. Bizim sözlerimiz bize aittir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme çağrıdan ibârettir İnşâe ALLAH..
Vvet çok geç oldu sizler için..
Biz İnfitâr Sûresini iki dakika okuruz “tak tak tak” geçeriz bir rüzgar geçse bile bir serinlik getirir de, bizimkisi hiç fayda sağlamaz boşa gider..
Oysa kendi içimizdeki olgunlaşmalar, hamile kalan bir kadın gibidir..
Kendi bile bilemez yok kurbağa testi, yok şu testi, bu testi yaptırır hanımına.. bildiği zaman ise sevinir.. sonra herkes bilir karnı burnunda bir kadın gördüm Uzun Çarşıda.. bu gün yarın doğuracak şekilde, herkes bakıyordu çünkü görmemek mümkün değil..
Kemâlât var böyle yavaş, böyle emin, böyle dostdoğru gider.. Ne zaman “kendini bilen RaBBini bilen”lerin O, RaBBu’l- Kerimleri; hılkıyetlerinde, hâlâkelerinde, sevâkelerinde, adelekelerinde fiilen işin başındadır, “Şe’en”dedir.. Şu ANdadır.. Şâhidi olmak ise ağzıyla değil, orası burası değil!.. kullühum esmâ.. kullühum tüm eşyadan ibârettir, akıldan ibârettir.. Akıl bunu anladığı ANda, işte artık konuşmaz!. Kim konuşur?. RaBBuke’l- kerim konuşur.. O kimse de, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sesinden duyar.. Neyle duyar?. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kulağıyla duyar!. Evet evet görür.. görür mü?.. görür Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in gözüyle.. “RaBBini RaBBiyle görür”
Bana göre “hayır” diyen kâfirdir.. zâten kendine kâfirdir.. kendindeki kıymet ve değeri örttüğü için kâfirdir.. ALLAH celle celâluhuya karşı kâfir değildir.. o kendine kâfirdir..
“ey nefislerine zülmedenler” var:

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim---Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh (rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ (cemîan), innehu huvel gafûru’r- rahîm (rahîmu).: De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen)." (Zumer 39/53)

Zülm nedir?. “Zıll”dır zıll; karanlığın cifirisidir, yok ediştir, mahvediştir, yazık ediştir.. Gaflet, cehâlet dalâlet ihanete vardı mı daha yok yapacak bir şey yok.. yâni ALLAH celle celâluhu kimseye vermesin bir şizofrenik hasta işte.. Antalya daki suçsuz yere üç polisi öldürmüş babası Burdurdaymış adama haber vermişler adam diyor ki: “O böyle şeyleri yapmaz!” diyor. “tavşan avına giderdik tüfeğin tetiğini kaldırmazdı!.” diyor “şey olurdu, onun mezarına gitmeyeceğim!” diyor.. “İnsÂNları öldürdü suç suz yere!” diyor.. “Akıl hastasıydı ama öldürdü!” diyor..

Şuna bakar mısınız, şuna bakar mısınız?. Sahib çıkmadığı oğlu değil gibi.. ALLAH kimseye vermesin!. İşte bu insÂN nefsinin özündeki MuhaMMedî Merhamete, Muhabbete ve Hakikata bağlılığı.. Kendi eli bile olsa tokat vuran, öbür eli bileğinden tutmalı “vuramazsın!” demeli neden?. Sen adil yaratıldın, i’tidal üzere yaratıldın, sen seviyelendin, bu hılkıyet üzere halk edildin.. Sen, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem imanına i’tidal etmek zorlundasın!. Çünkü “fe adeleke”desin.. amelinle, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin imanına iştirak etmek zorundasın!. çünkü “fe sevvâke” desin Barbaros.. Seviyelendin bu şekilde ahlâkına, hılkıyetine halk ediliş her an halk edilişine uymak zorundasın!. Çünkü ve “halakake”sin.. “nasıl yapayım?” deme kendine.. bunları bildiğin zaman bildiğin, kim olduğun ve yaşadığın RaBBuke’l- Kerimdir.. Elhamdulillâhirrabil âlemin.. Dert edecek bir şey yok!. Âletler çok güzel dizayn edilmiştir, cereyanı bulduğu zaman buzdolabı başlar dondurmaya, fırın başlar yandırmaya, lamba da başlar yanmaya.. Keyfin tıkır olup heç sana yapacak bir şey kalmaz!. Teşekkür etsen ne?. etmesen ne!.
ALLAH celle celâluhu gülmez hâşâ.. ALLAH celle celâluhu gülen gözlerde güler.. ALLAH celle celâluhu ağlamaz, ALLAH celle celâluhu ağlayan masumlarda ağlar.. öyle hadisler vardır ki akıl şaşa kalır..

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, ALLAHu zü’l- CeLÂL’den naklen anlatıyor: " Allah şöyle buyurdu: “Ey âdemoğlu hasta oldum, ziyaretime gelmedin.”
Âdemoğlu sordu: “Ya Rabbi sen âlemlerin Rabbisin... Seni nasıl ziyaret edeyim?”
ALLAHu zü’l- CeLÂL buyurdu: 'Bilmiyor musun? Falan kulum hasta oldu... Ama sen onu ziyaret etmedin. Eğer onu ziyaret etseydin Beni yanında bulacaktın”...
ALLAHu zü’l- CeLÂL devamla buyurdu: “Ey Âdemoğlu, senden yemekle doyurulmamı istedim, ama sen Beni doyurmadın”.
Âdemoğlu sordu: “Yâ Rabbî! Seni yemekle nasıl doyurayım? Sen âlemlerin Rabbisin!”
ALLAHu zü’l- CeLÂL: “Falan kulum senden yemek istedi. Ama ona yedirmedin. Bilemedin mi? Ona yedirseydin Beni yanında bulacaktın”.
ALLAHu zü’l- CeLÂL devamla buyurdu: “Ey Âdemoğlu, senden su istedim, ama vermedin”. Ademoğlu sordu: 'Yâ Rabbî! sana nasıl su vereyim? Sen Alemlerin Rabbisin”.
ALLAHu zü’l- CeLÂL:“Falan kulum senden su istedi, vermedin. Ona su verseydin Beni yanında bulacaktın... Bunu da mı anlayamadın?"
(Sadreddin-i Konevî, Hadis-i Erbain)

Biraz düşününce, bize ALLAH celle celâluhu en büyük hizmetçi.. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem en büyük hizmetçi.. Sonra Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm en büyük hizmetçi.. Sonra ALLAH Dostları en büyük hizmetçi..
ve ben nasıl bir haydutum ki, nasıl bir dalâlet, yâni gaflet ve cehâlet en azından içindeyim ki.. ama ben de kendimi bilmiyorum..
Öyle derdi anam biz küçükken.. Belkiya diye bir adam vardı.. Belkiya idi ama ona “Belgıya” derlerdi.. Belkiya nın oğulları çok yaramazdı.. Sen ne dersen de, kavga ederlerdi, hiç şaşmaz.. yâni bir sebep bulurlardı.. sanki, kavga üzerine yaratılmışlardı.. eeee küçüğü büyüğü böyleydi..diyelim ki biz 10 yaşındayız o çocuk 5 yaşında sana taş atar, sen de gidip onu tepelemek istersin ama, anam derdi ki: “Anam o çocuklar kendini bilmiyor, onlar kendini bilmiyor.. onlara uymayın sakın.. bak hiç büyük küçük demiyorlar, onlar kendilerini bilmiyor, onlara uymayın, uzak durun!” derdi.
“Kendini bil”meği ilk duyuşumdu.. o zaman sözün özü, hası.. onun için ben diyorum ki ve dedim ki: “Kendini bilene babasının kanı helâl olsun kendisini bilmeyene ise, anasından emdiği süt haram olsun!”
Bu âlemde zâten olacak..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Evet bir söyleyecek bir şeyin var mı Hümeyra?.

Hümeyra: Çok teşekkür ederim hocam ALLAH celle celâluhu razı olsun en baştaki Kur’ân-ı Kerim için anlattığınız ifâdelerden aklıma geleni kısaca ifâde etmek istiyorum.. İhlas sûresi Kur’ân-ı Kerimin üçte biri mânâsı demiştiniz buradan şöyle anlayabilir miyim ihlâs sûresinde Kur’ân-ı Kerimde “KUL” ile başlayan 4 sûreden bir tanesi olan ihlâs sûresinde hani “Lâ ilâhe illâ ALLaH” derken, ilk başta tanrılar yoktur mânâsında bir olumsuz yokluk anlatıyorum.. İhlas Sûresinin içine de baktığımızda doğmamıştır doğurmamıştır şu dur budur ne olmadığı anlatılmakta 3 kere bunu okuduğunuzda ve Fâtiha Sûresini okuduğumuzda orada da Cenâb-ı ALLAH’ın ne olduğu “Errahmânirrahîm”dir işte o şekilde ifâde edilmekte.. Yâni bu iki sûre kelime-yi tevhid gibi birbirini tamamlamakta diye anladım. 3 kere İhlası Şerifeyi okuyup ardından Fâtiha-yı Şerifeyi okuduğumuz zaman özde Kur’ân-ı Kerimi hatmetmiş olmak ve daha da özünde kelime-yi tevhidi bâtınımızda ilân etmiş olmak gibi bir şey anladım.. ama çok teşekkür ediyorum ALLAHrazı olsun hocam!.

kul ihvÂNi: Evet söylediğin gibi biz çok İhlas Sûresindeki leddeleri, veledleri, ceddeleri tam çözmüş değiliz.. Arabistana Hacca giderseniz Cidde Şehri vardır..
“Cidde”, “nine” demektir nine.. Hava Vâlidemizin kabr-i şerifi oradadır, Cidde'dedir ve o şehre Cidde denmiştir. “Ced” de, “dede” demektir.. cüdde de vardır bunlar uydurma şeyler değildir.. zâhir ve bâtın ceDDe, dâimiyet cemiyetinin insÂNı çekişi.. Rahmâniyete çekişi cedde.. Rahîmiyyete çekişi cidde.. Yluhiyete çekişi cüdde..
“vüCÛD” diyoruz.. vücûd, Vâcibu’l- Vücûd olanın halidir.. bizim kişi feyeKÛN MevcCÛDluğudur, vücûd değil ki..
Muhiddin Arabî kaddasallahu sırrahunun Vahdetü’l- Vücûdunu iyi anlamalıyız.. Hepimiz ALLAHtayız, ALLAH celle celâluhu
AKLı NAKLe ulaşmamışlarca, ALLAH celle celâluhuna ulaşarak insÂNı ilâhlaştırma anlaşılıyor!. Halbuki söylediği şeyi iyi anlamalıyız. Vahdet-i Vücûd olan Vâcibü’l- vücûd olan ALLAHu zü’l- CeLÂLdir.. Bahsedilen ise, Vahdet-i MevcCÛddan bahsediliyor.. Daha Kesretin Vahdetini bulamadık, daha elli kâlem, yüz kâlem sayıyor Barbaros, bir milyar varlık sayıyor oysa ALLAHu zü’l- CeLâL “küLLî Şey’in” buyuruveriyor tek kâleme indiriveriyor.. küLLî Şey’in buyuruyor, uğraşmıyor.. küLLî Şey’ tek kâlem olunca bindiriveriyor bir noktaya her şeyi.. integral-türev gibi.. kardeşlerini göbek bağlarından çeksen annenvebaban zinziri Âdem Havva alehumu's-selâmda noktalanır..
Dediğin doğru evet, yâni ihlâsın içindeki o tam girmemize rağmen o üç âyet ama Kur’ÂN-ı Kerim, pek çok hadis-i şerifte buyuruyor:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kur'an-ı kerimde hayrı en çok olan sure Fatihadır.” Buyurdu.
(İ. Ahmed)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İhlâs sûresini okumak, Kur'an-ı kerimin üçte birini okumaya denktir.” Buyurdu.
(Buharî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “On kere İhlâs okuyana Cennette bir köşk verilir.'' Buyurdu.
(İ. Ahmed)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yatarken yüz kere İhlâs okuyan Cennete girer.” Buyurdu.
(Tirmizî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İhlâs okuyan Müslümana Cennet vacib olur.” Buyurdu.
(Nesaî)

Bunlar mânâ bakımındandır.. mânâ bakımındandır İnşae ALLAH “kul” diye başlayan dört sûre hem o civarlardadır ve yine dördü birbirini tümleyendir..
ne bakımlardan tümlerler?.
Dediğiniz gibi İhlâs sûresinde ALLAHu zü’l- CeLâLin ahad olduğu samed olduğu ve ne olmadığı anlatılırken Fâtiha sûresinde ahadiyet ve samediyetten hiç bahsedilmeden Uluhiyet, Rububiyet, Rahmâniyet, Rahîmiyyet ve Mâlikiyet.. Beşi birden dökülür arkasından “İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn
İyyâke na’budu”, biz kuluz, abdiz ancak SANA KULLuk ederiz.. “iyyâke nestaîn” ancak SANA iâne ederiz.. iâne ödünç almaktır değil mi.. yâni iâne veriyoruz deriz.. yâni geri almamak üzere ya da borçlu çıkarmamak üzere alınan yardıma iâne denir.. istiâne diyoruz..
nerden edeceksin söyle bakalım biz abdiz, isteyeceğiz nerden istiyoruz?.
Nerden mi isteyeceğiz?.
Nerden isteyeyim ben, eğer benim ampul Keban’dan ışık getirmiyorsa, ben onu çöpe atarım, boşuna taşımam yâni.. haaah işte onu söylüyorum.. istiâne budur zâten şimdiyedir.. şimdiyedir düne yarına değildir.. şimdiye şu ÂNınaa şâhidsin!. Mezardakiler şâhid değildir, neyin şâhidi olacak!..
Doğmamış olan da, şâhid değildir!.
Neyin şâhidi olacak, imtihan salonuna girmeyen imtihanda mıdır?.
Hayır değildir..
Bu günde böyle geçti kara gözlü sevgili.. evet hayal içinde geçti.. diyor.. Ama işte bu hayalleri hakikata çevirmenin yolu da İnşâe ALLAH birbirimize gıyabi maddî manevî, dünyamızı, âhiretimizi.. ALLAH celle celâluhu dünyamızı islah etsin, âhiretimiz iflat etsin!. Dünyamızı ve âhiretimizi seviyelesin!. Dinimizi de i’tidal üzerinde kılsın!. Bizi dünya ve âhiret dertlerinden kurtarsın İnşâe ALLAH!. O da bir âlemdir dünya cehennemi âhiret cenneti ve benim tercihim ben cennete girmek istersem.. RaBBu’l- Âlemin de buyur derse, seçme hakkı verirse, ben Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in yüreğinde girmeyi tercih ederim!.

ve benim inancıma göre zâten Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin yüreğidir kevseri, keremi, cenneti, uyumu, tümü böyledir.. bu bu kara sevdânın temeli bir Haceri Esved bağıdır..
O gündür bü gündür maddeten mânen, kıyamete kadar ALLAH celle celâluhu bu bağımızı hakkta hayırda rızasında, salih nesiller olarak hasbî hizmette kullansın benlik başlarımızı MuhaMMedî mahviyette mahvetsin!. Bizi korusun, gözetsin İfrat ve Tefritten İ’tidal üzere kılsın!. Kalblerimize ilâhi ilhamları, MuhaMMedî aşk ve meşki versin!. Ve geride bıraktığımız İzler, bizim dilimizle elimizle her şeyimizle tertemiz edeceğimiz Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in “İZ”leri olsun İnşae ALLAH!.

Bu özellik ve güzelliklerimizle geçmişimizi ALLAH celle celâluhu bağışlasın!. Hatalarımız oldu, noksanlarımız oldu.. olacak.. olur da zâten.. “kusurumuza bakmasın!” demek istiyorum.. bunların tevbe istiğfarı bunların tevbe istiğfarını Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in tevbe istiğfarında BİZ BİR-İZ etsin!.
Gelecek için dualarımızı Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in dualarında AYNiyet ve gAYNiyetin kılsın!.
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in razı olduğu işleri yapmamızda kalblerimize Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in o meşhur “RaRÜŞDüne erdirsin!.
Rızasına.. rıza “dad”la yazılır ze ile değil.. o “dad”ır.. ordaki dad, zayi ve ziya olur.. her şey ikilidir bu âlemde.. herşey ikilidir.. basit birşeydir ama ikilidir..Zıtların Zevki ÂLEMi..

Aynı ana üç çocuk doğuruyor.. Ebu Lehebin adı ebu leheb değildir şimdi bende bilmiyorum biliyordum ama hatırlayamıyorum.. Ebu Leheb, Kur’ân-ı Kerimdeki ismi böyledir.. gerçek ismi, arapların dediği de “ebu leheb” değildir.. gerçeği de o değildir ama hz. Hamza’nın ismi hep Hamza’dır.. İşte Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Ninesi, çocuklar doğuruyor birisinin adı neyise de bileyim, ebu lehebin adı da ukey olsun hatırlamıyorum birisinın adı Abdullah birisinin adı da Hamza..
Abdullah gerçekten Abdullah, Abdullahtan Abdullah doğmuş bir göbek bağı sadece Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemle babası arasındaki bağ.. yoksa aynı ana rahminde aynı damar canda kanda buluşuverecekler iyiside kötüsü de..yâni arada göbek farkı yok demek istiyorum.. bakar mısın şu işe ki, birisi Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem inkar ediyor Ebu Leheb oluyor.. Öteki de kabul ediyor şehid oluyor.. Ne kadar yakın değil mi ve ne kadar uzak Hakka ve Hayra!.

ALLAHu zü’l- CeLâL
in son nefeslerimizde Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin hidâyetine şuhûd nasib etsin! Hedâsına yâni dâimiyet hüviyetine bizi de iştirak eylesin!.
Çünkü biz zâten öyleyiz şu anda..
Biz zâten RaBBımızlayız..
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemleyiz.. Esmâlarlayız Nûrlarıyız biz zâten!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

ALLAHu zü’l- CeLâLin; “hılk” ettiği gibi, “sev” ettiği gibi, “adl” ettiği gibiyiz!. Hakka ve Hayra Uyanır Ayıkırsanız hepinizin ayaklarının altını öperim!. Beni de uyandırırsanız.. benim uykumda söylediğim uykuda başıma gelen boş ilâhi okumalar ya da yellenmelerden kurtarmış olursunuz!. Ben uyanırsam bütün kâinât uyanır!. Benim şeytanımı Müslüman ederseniz, bütün kâinâta iyiliği emreder kâinât cennet keser.. Kâinât Kevser keser.. Ve o zaman Beytullah, Beytu’r- RaBB, Beytu’r- Resûl ve Ehl-i Beyt kimimiş anlarım İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Es Selâmü aleyküm ve rahmetullah demeden önceçok önemli bir UYarı bir hadis var ALLAH celle celâluhu korusun!.:

Resim---Resûlullah (sallALLAHu aleyhi ve sellem): “Ragime enfü raculin zükürtü indehu felem yusallî aleyye: yanında adım zikrolunup da bana salâvât getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün!" buyurmuştur.
(Tirmizî, Daavat 100; İ.Ahmed N/254)

Resim
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

''Allâhumme salli ve sellim; ALLAHım ben sall etmeyi tercih ediyorum dall etmeyeceğim şunu yapmayacağım bunu yapmayacağım demiyorum yapmayacağım da demiyorum ben diyorum ki, ben önce şu kendimle işimi bir çözeyim sall etmek istiyorum “sall”.. Bu “Ya eyyetühennefsülmutmeinnetü İrci'iy ila RaBBiki radiyeten merdiyyeten.” “VefirrelâlLAH”… bir dakika ALLAHa fırlamadan önce şunları bir hallet!.
öyle değil, o sall etmek istiyorum ALLAHümme salli nedir?
ALLAHa sallin sebebi alâ seyyidinâ MuhaMMedîn ancak Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem e salleder demek olan salâvâtla mümkün.. Karışmasın diye SallALLAHu, SallRasûlullah demiyoruz salâvât diyoruz.. salâvât diyoruz o da sall, aynı sall.. Rasûlsuz ALLAH celle celâluhu yok hâşâ!. sall nerden olacak Alâ MuhaMMedîn Abdike ve Resûlüke.. ben de abd olarak ben de abdike olarak teslim olmak istiyorum ne güzel.. ve, ve Nebîyyike ve Veliyyike.. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin Eli Ehl-i Beytinin ELİnde..
Ve zâten şimdi eli Ehl-i Beytinin elinde olmayanın eli kimin elindedir acaba?.
Nebîyyikenin içinde kim var?
Nebîyike nerde hitam buldu?

Nünüvvet, velâyete derc oldu.. işte ehli beyt velâyetinin içine derc oldu.. velâyet kablosunun içine Ehl-i Beyt Cereyanı gelmekte ŞeÂNda şu ÂNda bize.. kanıyla canıyla imanıyla ŞeÂNuLLAHta niyle İnşae ALLAH!.
ve Rasûluke ve Nebîyi Ümmiyyike Âline, Ehl-i Beytine ve Ashabına ve ümmetine ve İnşae ALLAH.. ve ÂLihi kim MuhaMMedîyse o cÜMMleten, kuş kurt,ins, cin tüm kâinât Rahmetenli’l- Âlemin ÂLidir Âilesidir.


Es selâmu aleyküm ve rahmetullah. Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Aziz kardeşlerim İnfitâr Sûremizi bitirelim İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..

فِي أَيِّ صُورَةٍ مَّا شَاء رَكَّبَكَ
Resim---Fî eyyi sûretin mâ şâe rekkebek(rekkebeke).: Dilediği bir surette seni tertib etti.” (İnfitâr 82/8 )


rakkebe-ke: terkip etti, tertip etti, farklı şeyleri biraraya getirdi

Fî eyyi suretin” fî, içinde hususunda “eyyi suretin” hangi sûrette “mâ şâe” “maşâeALLAH” değil “mâ şâe RaBB”.. RaBB, şâe-Şe’N diyoruz.. Nurun -> “şey”e gelişidir ŞeÂN-ŞeN.. ALLAH için şehâdete gelişidir.. “İnşâe ALLAH” diyorsun İnşâe ALLAH.. ALLAH izin verirse.. ALLAH niye izin vermesin.. “Şey”i yaratan-yapan ALLAH celle celâlihudur. ŞeÂN-ŞeNi her anda, bir saniye bile süre biçilemez.. ALLAH celle celâlihu, sonsuz kısa zamanda, yani yeniden yaratandır.. “rekkebeke” seni her ÂN yeniden, hiç kimsenin plan, proje, hesapi kitap vs..si olmadan farklı şeyleri bir araya getirip, yeniden terkip ve tertip edip yaratan ALLAH celle celâlihu..
Dünya işine benzemeyen bir şekilde ALLAH celle celâlihu, bütün esmâlarının tümünün, sıfat ve zât sahibidir..

Bir adam yerinden kalkıyor.. Barbaros sen oturup sayacaksın sırayla, kafası kalktı, kulağı kalktı, adam kalktı gidiyor.. rakkebek böyle bir tertip ve düzendir.. HaKk TeÂLÂ seni seviyeledi ve sûret verdi.. zâhiri sûretin ve bâtıni seviyen-Sîretin.. RaBBın seni, Sûret ve Sîret Sahibi kıldığı şeye denir rekkebek.. Sûret, kaştır gözdür şudur budur.. Sîret-Seviye ise Ruhun “sen” liğidir.. Bu öyle garib bir şeydir ki, şah damarından yakın RaBB vardır “vekanelALLAHu bikülli şeyin muhit” tir.. insÂN aklına sorsan “merkezde ALLAH celle celâlihu olmalıydı” diye hükmeder.. o zaman da sen sorarsın ona: “merkez içerde mi dışarda mı?”.. onun için sen mi, akıl mı sanal?.
kâinât mı sanal?.

daha belirsiz..
gerçekten var mı dışardakiler?.
Yoksa, akıl mı sanal?.

bunları çözmek kolay değil!.
elestü biRaBBukum?.” “kâlu belâ!.” .. “ ilâhe illâ ALLAH” bitti.. hiç kimsenin haberi bile yok “kâlu belâ!.” ..
bir yere geldik a dan z ye soruyorsun “Eşhedu enla ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne muhammede’r- Rasûlullah” demezsen yandın!.” Diyorsun..
fî eyyi suretin” hangi surette?. “” o şey ki.. “şâe” diledi, yarattı.. yani ŞeN yaptı.. “rekkebek” terkib etti, tertip etti.. zâhir ve bâtın olarak onu kullanmaktasın.. diyorsun ki “ben bu gün hocam, şöyle yaptım şöyle yaptım ellerimle ayaklarımla yürüdüm, ayakkabını çıkardım şunu şöyle yaptım bunu böyle.. “ALLAHuekber” dedim.. bütün zâhir ve bâtınını anlatıyorsun.. “rakkabeke” sana ait ne demek? Rakkabeke de “ke” sensin zâten, onu at çıkar, “rakkebnedir?. bir insÂNın kendisine ait parmağı vardır, parmağını prize sokarsa parmağının ucu değer.. bu be böyle bir “BİLE”liktir.. “Nebî” deki “BİLE”lik de be böyledir.. “bism”deki “BİLE”lik de böyledir.. “belâ”daki “BİLE”lik te böyledir.. “elestü bi RaBBukum”daki “bi” de böyledir.. yani işte bunun çift, zâhir ve bâtın KEVNiyetine geliş rüşdüne denir rakkeb.. bunu ancak o anlar.. o zaman “şâe” yi anlar işte.. İnşâe ALLAH!. elbette İnşâe ALLAH!. ALLAH celle celâlihu İZNiyle İnşâe ALLAH..
Bu izin ne izin?.
burda izin nerde, dilemek nerde?.burda dilemek “şâe” de.. dilemek diye fiiller var arapça.. ama başka tercüme edemezsin ki.. “her an “ŞeN”dedir.. bizce “ŞeÂN” yazarsın, her ÂN bir iştedir.. geç, bir daha bir kelime söyleme hiç!. Bu değil şeâ odur ki, “küllî şey”in..

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---Yes’ eluhu men fi’s- semâvâti ve’l- ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.: Göklerde ve yerde olan ne varsa O'ndan ister. O, her gün bir iştedir.(Rahmân 55/29)

ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VE’L- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.(Nûr 24/35)

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in MUHÎTâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatan-kapsayandır.” (Nisâ 4/126)

Küllî Şey”in gülgübre mi olduğu değil OLÂN’ın, her AN ŞeÂNda yENiden YARATAN’ın NÛRu olduğu NAKLen.. gerisi zâten AKLen..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدِّينِ
Resim---Kellâ bel tukezzibûne bi’d- dîn (dîni).: Asla, hayır; siz dini yalanlıyorsunuz;” (İnfitâr 82/ 9)

Kellâ asla kesinlikle, bel bilâkis tam tersi yâni “tukezzibûne bi’d- dîn”i yalanlıyorsunuz ..
ne zaman?.
kıyama kalkmayanlar, kendinde kâim olamayanlar, dâim olamayanlar, kendi dâimiyetlerini ebedî dâimiyetlerini ezeli kâimiyetlerine bağlayamayanlar.. bağlanmazsa ara kesitte “be bile”liğini bulamaz ve işte geçici olarak öyle bir varlık bile yok.. oysa, ses bile havada kaybolamaz.. hiçbir şey kaybolamaz..

وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا
Resim---Ve lillâhi mâ fî's- semâvâti ve mâ fîl ard (ardı). Ve kânallâhu bi kullî şey’in muhîtâ (muhîtan): Ve, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Ve Allah, herşeyi kuşatandır.(Nisâ 4/126)

Ve kânallâhu bi kullî şey’in muhîtâ” tir.. çünkü ALLAHunurussemavatı vel arddir. sen semâların altlarını delip çıkamazsın..

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَن تَنفُذُوا مِنْ أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانفُذُوا لَا تَنفُذُونَ إِلَّا بِسُلْطَانٍ
Resim---''Yâ ma'şerel cinni vel insi inisteta'tum en tenfuzû min aktâris semâvâti vel ardı fenfuz(fenfuzû), lâ tenfuzûne illâ bi sultân(sultânin).: Ey insan ve cin topluluğu! Semaların ve arzın kuturlarından (çaplarından) nüfuz etmeye (çıkıp gitmeye) eğer gücünüz yetiyorsa, haydi nüfuz edin (geçip, çıkın)! Bir sultan (bir mürşid) olmaksızın nüfuz edemezsiniz (geçip çıkamazsınız).” (Rahmân 55/33)

Bu mümkün mü, neyle delip çıkacaksın, boş laflardır onlar.. uzay büyüyormuş da, şişiyormuş da nereye şişiyor? uzayın arkasında bir boşluk mu varmış?.
hangi boşluk?.
öyle bir şey yok!. Teknik olarak yok!. akıl doluda onun için yok!. Sonsuz, bir târiftir ki o, varılamayan yerdir!. öyle şey mi olur, yâni ALLAH bir toplum içinde mi?. ALLAH kürenin içinde mi?. kînâtın dışında bir boşluk var haa?.. öyle şey mi olur.. sen bırak onu akıl akıl.. akıl istediği kadar NASA olsun, uzaya gitsin, beriye gitsin, öteye gitsin bunlar Kur’ân-ı Kerim içinde bir harf bile değil..


وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ
Resim---Ve inne aleykum le hâfızîn (hâfızîne).: Oysa gerçekten sizin üzerinizde koruyucular var,(İnfitâr 82/ 10)
Hâfızîne: hıfzeden, hafaza melekleri

Ve inne şüphesiz bak bak.. ve inne şüphesiz ki aleyküm sizin üzerinize le muhakkak hafiziyne bir muhafizine var, bir muhafız var.. işte bunu söylüyorum.. öyle bir şey yok.. varsa ona anaşri derler, kanser derler yâni sistemi bozan bir sorun olan odur zâten..
nedir kanserin temeli?.
biliyorsunuz tek hücreden meydana gelen hücreler belli proğram dahilinde ürerken bazı hücreler üremeyip bekliyor, öyle bir zaman geliyor ki kural dışı üremeye başlıyor.. bir ur meydana getiriyor.. mikrop değil, virüs değil, şu değil, bu değil!. kendi kendi içinden kendi üremeye başlıyor ve bunun zararını faydasını vüCÛD Sistemi tanıyamıyor.. çünkü, karaciğerden hiç farkı yok diyor.. halbu ki karaciğeri yok eden bu ur.. işte sistemin kendi içinde muhafızı var efendim.. muhafızı melekleri mi vardı kardeşim.. ne meleği, ne şunu ne bunu.. BİZ BİR-İZ diyorsun, parça parça bölüyorsun benim vücûduma yüzbin tane isim takıyorsun.. sonra diyorsun ki işte yüzbin tane Barbaros var.. kardeşim, Barbaros bir tane.. neresine iğne batırırsan batır canı oradadır “ığğğhh” diye çöker..

كِرَامًا كَاتِبِينَ
Resim---Kirâmen kâtibin (kâtibîne).: Değerli yazıcılar var,(İnfitâr 82/ 11)

kiramen kâtibiyn bunlar.. her ÂN kitaplarını yazan muhafızlar var.. aleyküm üzerinizde derken sanki masanın üzerinde şey varmış gibi konuşuluyor bardak var.. “ALLAHümme salli alâ MuhaMMedîn” dediğindeki alâ ile buradaki alâ aynıdır, aynı kelimedir aleyküm.. sizin üzerinize alâ, onun üzerine aleyha, aleyhu, aleyhi aynı aynı.. ne demek buradaki üzerine?. üzerineyi Türkçede nasıl anlarsın?. kimse anlayamıyor onun için “üzerine” dedin mi işte şaşıp kalıyor.. üzerine diyor üzerine diye bir kelime yok.. öyle bir bahsederek üzerine.. öyle bir üzerine ki, “Keban’ın elektriği alâ ampul” desem ne anlıyorsan?. onu anla.. öyle bir üzerine ya.. işte içinin içine yâni üzerine ise eğer içini anlatamadığı için bir kelime koymak zorunda kalıyor.. işte bunun adı neyimiş.. ketebe, kitap nedir ?. “bilelik senliğinin kevniyete geçişi”dir.. yâni çok basit, ampulün yanmasıdır.. kerem de budur zâten.. aksi takdirde Keban’dan bana ne, ampulden bana ne?. ben karanlıktayım umurunda mı insÂNların.. insÂNlar kendi şartlandırdıkları RaBBlarına taptıkları için..

“bu gün oruç tuttum ya RaBBim memnun oldun mu?.”
şöyle yaptım, böyle çattım!. yapmasa bir şey olacak mış gibi!. “ALLAHuekber!.” Dedi.. “ALLAH küçüktür” dese ne yazar, mesele o değildir ki.. çok basit bir şey vardır MuhaMMedîyette.. Hakikat-ı MuhaMMedîye yanıyor mu onu söyle?.
Cereyan var mı, yok mu?.
Ne yaptığını sonra konuşacağız kiramen kâtibiyn budur.. nasıl anlatılır akıla başka, nasıl anlatılırdı bizim anlamaya çalıştığımız şekilde nasıl anlatacaksın?. bu gün Muhuddin Arabînin eserinde ona dikkat ettim bakınz.. şimdi biz estiriyoruz, kestiriyoruz umurumuzda değil..
Yolumuzda iz bizim değildir, yol da bizim değildir amma zaman zaman şöyle diyoruz böyle diyoruz nedir bunlar?. çok güzel sözler bırakmak değildir.. kitaplar dolusu şeyleri basit bir cümleyle iki cümleyle insÂNların kafalarındaki yolları bulmalarına hizmet etmektir.. gece karanlıktaki sokak lambaları gibidir bu, bir sistematik iştir.. bakın Muhiddiyn Arabînin eserlerini ben not çıkararak üç kere okudum sonra bıraktım.. “Kur’ân-ı Kerimi çözünce hallederim bunu İnşae ALLAH” dedim..
neden?.
çünkü sistematik yoktu ortada.. bakma sen, ben şimdilerde daha Muhiddin Arabinin Mimini bile bilmeyen insÂNlar, ondan bir iki kelime alıp aktarıyor.. çünkü oyuncak haline gelmiştir.. “bütün insÂNlar kâfirdir” diyor hadi buyur bakalım.. evet “bütün insÂNlar kâfirdir” diyor çık işiniçinden Kur'ÂN-ı Kerîmsiz bakıyım?. o zaman bende diyorum ki Kur'ÂN-ı Kerîmdeki “Hizbullah”ın örtüsü “Hizbuşşeytan”dır..
ben bir damla damlanında merkezindeki RaBBımı bir avuç leşimle örtüyorum” diyorum..
ne olacak?.
sistematik lâzım.. onu demek istiyorum.. sistematik bulmadığımız takdirde hiçbir yere varamayız.. ancak boşuna konuşup “öyle olmuş böyle olmuş” diyen insÂNlar.. yoksa kardeşim Âdem aleyhisselâmın Kabil’i, Habil’ini katletmiştir.. Ancak kıyamete kadar Deccale kadar sûrecek bu mesele.. bunlar, sinemada seyredilen filimdeki olaylar gibidir.. herkes kendi dizisini seyreder geçer gider.. oynar, izler ve kayda alınır geçer gider.. mesele onların dışındadır.. akıl bakımından söylemek istiyorum.. ölmeyen akıllar, ebedîyet bulan akıllar, MuhaMMed aleyhisselâm da buluşan akıllar, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin beden kapıcılığından çıktığı takdirde, mutlak anlamda “ ilâhe illâ ALLAH MuhaMMeden Rasûlullah”ın içinde olur.. “ ilâhe illâ ALLAH” diyen cennete girer” diyor.. adam da diyor ki “tamam ilâhe illâ ALLAH” dedim cennete gireceğim!.” ula kardeşim “ ilâhe illâ ALLAH” diyenler “MuhaMMede’r -Rasûlullah” cennetine girer diyor.. ALLAHını seversen Rasûlsuz, ALLAH arıyor.. onun için kiramen kâtibiyn, şerefli yazıcılar, üstün yazıcılar.. kiramen, ikram var ya “zü’l- celâli ve’l-ikram” bir şey diyeceksin ama MuhaMMedî Hakikatın.. MuhaMMedî Hakikat olan, Rusuliyyetin kevniyete gelişi, arakesitte RaBBla burun buruna getirir insÂNı.. “kendini bilen RaBBini bilir” derken Arapça ve Türkçe yaz onu bakayım nereye gider.. RaBB orda sen burda RaBBini bilen kendini bilen bilen bilenin üzerine bindiği anda o bilinen MuhaMMed aleyhisselâm Resûldur yâni ara kesitteki NÖTRdür.. yâni onu demek istiyorum.. bir ben varım ya.. RaBBî bir Sen varsın..
Yâ RaBBi nerde buluşuruz?.
buluşamazsın hemen ara kesite koş!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ
Resim---Ya’lemûne mâ tef’alûn (tef’alûne).: Her yapmakta olduğunuzu bilirler.” (İnfitâr 82/12)

Bu şerefli-keremli yazıcılar, kirâmen kâtibinler.. O kitabın harfleri ikrâm edilen kitabın harfleri, eller ayaklar gözler akıllar fikirler vicdanlar güller gübreler.. yâni kısaca CÜMMLesi, “ALLAHu nuru’s- semâvâtı ve’l-ard” cÜMMLesini bilirler..
mâ tef’alûn” fiilleri de bilirler..yaptıklarınızı da..
nedir fiil?.
ne olacak?.

KULLuk Tiyatrosuna çıkardık: “Barbaros yarım saat rol yapacaksın!”dedik.. o da “Bizans İmparatoruyum.. Muhteşem yüzyıldaki Süleymanım!.”dedi, çıktı.. kostüm giydi..
Hayatta yaptığı da bu zâten.. bunların doğru olmadığını eli de biliyor, ayağıda biliyor, kalbi de kafası da, aklı da, fikri de, vicdanı da biliyor!. Amma, bunları gerçek sanıp sanalı yapıyor.. bilinen bu..
Onun için buyuruyor Kur’ÂN-ı Kerimde YâSîn Sûresinde;

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Resim---El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şahitlik etmektedir.” (YâSîn 36/65)

kiramen kâtibiyn” dedik ya..ham akıllı insanlar.. “elinde kâlemle melek” arayanlar, elbette çok melekesiz kalacaklar ve çok yazık olacak onlara.. Şeyperestlik etmekteler.. yâni burdaki mesele önemlidir..

Beden-Sadr-Kalb-Fuad-LüB-LüBb’ül-LüB, habl’il-Verîd ve de AKDES..
Ama Ulaşılamayan MERKEZ-de O RABBu’l-ÂLEMin celle celâluhu..

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBu ileyhi min hablil verîdi : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

Evet hayat bir vesvesedir ama, burdaki “senlik seviyelenmesi”ni de görmek lâzım.. hâşâ bu işi Firavunca: “sen beceremiyorsun RaBBım!. ben bir yapayımda sen seyret!.”Der gibi.. tüm mesele burdan geliyor zâten..
bunu kimler yapmıyor?.
kontak yapmayanlar, arızalı olmayanlar ve HAKk’a bağlı olanlar, tam bağlı olanlar.. İşte bu ampullerden çıt çıkmıyor hiç!.
Bunlar gök yüzündeki güneş gibi, RaBBlarının Keban’ının ışığını-NÛRunu almakta ve: “yakıyorum!. Yakmıyorum!.”bile demiyorlar!.
“Ne Keban’ı kardeşim, ne Keban’ı, ne ampulü körmüsün?.”Buyuruyor..
Ötekisi akıl çatlağı ve çat buyuruyor çıt buyuruyor patlıyor.. ya da karanlıkta yalan gibi bir karanlıkta kalıyor..
Barbaros: Evet Hocam, 500 mumluk ne bileyim ben philips ampullerimiz var, öyle avizelerimiz var elektrik yok, ışık yok neden?.

Neden olacak ampullerinin, şah damarından yakın olan RaBBları yok!. Varsa da anahtarı kapalı.. ya da bir yerde kopukluk var!. bir şey var yâni!.
ve nanu AKREBu ileyhi min hablil verîd
Buradaki yine aynen deminki “ileyhi” gibidir, onun üzerine yâni ona, onunla öyle içli dışlıyız ki,
o kim?.
insÂN ve nefsi, habli’l- verîdde hem öyle yakınız ki, yâni onun gideceği TEK-bir yer var!. değil mi gerisin geriye çek çek çek çek Barbaros’u, nereye kadar çekersin?..
nereye kadar?.

alâka” ya kadar çekersin, daha da götürürsen zigota-döllenmiş yumurtaya kadar.. daha da götürürsen eğer.. ortadan ikiye AYıR, yarısını annesine ver yarısını babasına ver.. “erkek tohumu ana tohumu” de çık İŞin içinden gitsin!.
Ne yapacaksın yâni, gideceği bir yer var, oraya kadar o..

Alâk Sûresi budur zâten oraya kadar Barbaros!.. Barbaros döllenmiş bir yumurtadır, ilk defâ.. yoksa yarısı ordadır Rahîmiyyette yarısı Rahmâniyettedir.. Habli’l- Verîd tıpkı böyledir, ilk nokta gibidir, ondan önce Yaratık için bir birlik noktası yoktur.. zerresi- küresi yoktur.. yâni nüvesi yoktur, çekirdeği yoktur.. nüvesi, ilki yoktur.. böyle içerden, bu kadar yakın olan bir RaBBu’l- Âlemîn ve dışardan yutan bir ALLAH celle celâlihu nasıl böyle kiralık melek tutacak da, hâşâ kağıt kâlem verip de yazdıracak!. yâni Keban’ın bir gözcüye ihtiyacı mı var?.
Ampuldeki, kiramen kâtibini mahkeme kâtibi zannedenler, mahkemeden habersizler!.

Onun için sistematik şart.. Biz, sûrekli istediğimiz kadar Kur’ÂN-ı Kerim sohbeti yapalım, sistemâtiği çözmediğimiz, ortaya koymadığımız takdirde hep öncekilerin söylediklerini bizde tekrar etmiş olacağız..Oysa esas o değil!. Esas o değil, Kur’ân-ı Kerim bütün meyvelerin ve sebzelerin yetiştiği muhteşem bir bahçe, CeNNet bahçesi.. ama biz acımızdan ölüyoruz, tıpkı kavanozun içindeki bal gibicennet ancak ağzı kapalı.. her birimiz ise ham aklımızla hayvan gibi kavonuzun camına saldırıyoruz dişlerimizle.. karşılaştığımız ise sanal bir cam.. ve gördüğümüz BALı, gördüğümüzü asla yiyemiyoruz!.

إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ
Resim---İnne’l- ebrâre lefî naîm (naîmin).: Şüphesiz ebrâr olanlar, elbette nimetler(le donatılmış cennetler) içindedirler.” (İnfitâr 82/ 13)

İç-Dış kıyama kalkışlar, patlamalar, çatlamalar, öyle olanlar, olmayanlar on üçüncü âyete gelince ne buyuruyor.. “İnne’l- ebrâre lefî naîm
Onlar ni’met içindedirler..
Hani vardı ya ALLAH Dostlarımız;
Ebdâllar-bedelsizler,
Ebrârlar-en iyiler- birre ulaşanlar,
Ehyârlar-en hayırlılar kıyassızlar hayırı seçenler,
Ehrârlar–en hür olanlar sebebsiz yaratılanlar, sebepsiz yaşayanlar sebebi Hakk bilip bakasını tanımayanlar, mutlak hürler!.

إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ*
Resim---İnnemâ yu’minu bi âyâtinellezîne izâ zukkirû bihâ harrû succeden ve sebbehû bi hamdi rabbihim ve hum lâ yestekbirûn (yestekbirûne).: Bizim ayetlerimize, ancak kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayan (müstekbir olmayan)lar iman eder.” (Secde 32/15)

Ki, onlar “hurr”a aynen sahibidirler.. onlar “harrû succeden yapanlar”.. onlardır ebrârlar..
Ebrâr nedir?.
BeRR: (c.: Ebrâr) Va'dinde sâdık. Sözünde duran. Muhsin. Keremkâr. * Nimetleri herkese, umuma ihsan eden. * Gerçeklik, sıdk.
BiRR: Temizlik. * Günahtan çekinmek. * Takvâ. * İn'âm ve ihsan etme. * Amel-i sâlih, iyi amel. * Koyunu sevketmek. * Gönül, kalb.
EBRâR: (Berr. c.) Özü sözü doğru olanlar, hamîyetliler. Sâdıklar. İyiler.


E-B-R-R.. Elif, be, re, re.. dir yâni.. kim ki, akıl içindeki, enfusu olan akıl içindeki, en içteki, şah damarından yakın daha içte ki, daha da Yıkını-AKRABAsı olan “RaBB”ını, Habli’l- Verîd gibi olan “RasûLİLE-bİLE GÖRür, BULur BİLELiğe BAĞLrsa bu kimse “ALLAH”ın ŞeÂN-şu ÂN ŞâhiDi olur!. “Elif”in şâhidi olur.. bakınız çok basit bir şey gibidir.. bu çözümdür.. ebrâr budur..
Haa eğer bir zavallı soytarı: “İçerde “RaBB” var ve o hâşâ Ahmed, Ali gibi birisi.. dışarda da ALLAH” var o da başka birisi!.” ZANNedip demekteyse geç-git işine ALLAHını seversen.. bırak o câhili debellensin çöplüğünde geberene kadar..
Onun için diyorum “SUyun testisi BUZdandır”diye..
Ama anlatamazsın, anlatamazsın Kur’ÂN-ı Kerime göre anlatamazsın o aklına tapana, adamına tapana..
Akıl, buzluktan çözülmediği için ne yapsın?.
Halbu ki, çözülürse ebrârdır.. Zâten içindeki RuBuBiyyet Kudsiyetini BİLirse, Rusûliyyet habli’l- verîdliğini ki, o “habl” ise, “Belâ’nın Hakikatı” demektir.. Habi’l- Verîd, vurûd olan demektir, vârid oluş, ilk vücûda geliştir..

Onun için bazı şeyler var.. Münir kaddesallahu sırrahu Hocam buyuruyor ya “söylenemezler” diye.. HakikatMuhaMMedî ile Belânın hakikatı.. Uğraşdır artık adamın “belâ” dediği, kötülük.. haram dediği, yasak..çivilemiş mânâsını değiştiremezsin.. yâni haram, haram; yasak, ayıp vs.. Oysa Kâbe’ye “Mescid-i Haram” buyuruluyor.. Yasak, ayıp mescid mi yâni hâşâ!.
Oturtuyor oraya, kaldıramazsın artık onu, ayıbından, yasağından, şunundan bunundan.. sökemezsin onu Anka’nın dedesi rahmetli Rasim âbi vardı, amcamın oğlu o da meşayihdi yâni tasavvuf ehli insÂNdı, çok değerliydi vefât etti sonra.. kırk elli yıllık tasavvuf ehli insÂNdı.. bizim Siirti Hocama da bağlanmıştı.. bizim de en yakın insÂNımızdı Rasim abi.. Rasim abi diyor ki: “Ali Emmi varıdı”diyor Rasim abi çok iyi bir insÂNdı, ben de çok geç öğrendim, amma emekli olduktan sonra çokça gizli hayır işleri vardı.. takip edermiş o nerde böyle odun kömür alamayan fakir kimse varsa.. Aksaray soğuk yer çâresiz kalan insÂN varsa onları tabi takip ediyor köy kökenli onları gidiyor buluyor ve oraya bir torba kömür yıkıyor, odun yıkıyor, ekmek veriyor, şunu yapıyor, bunu yapıyor.. ama hiç kimse bilmiyor, böyle bir şey bu gizli hayr ALLAH celle celâlihu için OLunca..
O kişi göçmenmiş, muhacır gelmiş nerden gelmişse çok fâkir bir insÂN fakat iyi bir insÂN yâni bildiği kadarıyla.. hep gelirken bir müddet yok oluyor câmiye gelmiyor.. câmiye gelmiyor da, ne oldu?. “Ali Emmi çok hasta!”demişler.. o da bana nalatyor:“Bir şeyler aldım gittim, koca bir dam ev, tek göz.. odun kömür de göndermiştim ona!”diyor.. “Yâni ben varınca: “Ooo hocamın oğlu hoş gelmişen!”dedi. Babası Hoca amcamın zamanından o odam, eskilerden, yaşlı.. “Eee nasılsın Ali emmi?”dedim.“İyiyim işte şöyle böyle ama hastayım, şuyum buyum! “dedi. Ben de:“Namazları kılabiliyon mu Ali Emmi” dedim.. “Rasim Efendi hâlim yok, namazları kılamıyom amma, şıhımızın söylediği iki rekat tesbih namazını ooturduğum yerden kılıyorum terk etmedim!.”demiş..

İşte bakın, o adamcağıza nasıl öğretilmiş ve cahil bırakılmış ve körükörüne ŞEYHine bağlılık: “Farz Namazları kılamıyorum ama, Şıhımızın söylediği iki rekat tesbih namazı ki kılıyorum dâima!” demiş..

Şimdi bu işte bu bu şekilde anlar adamcağız, tarikat tesbihini çekmeden önce iki rekat namaz kılınıyordu hep.. “onu kılıyorum ama farz namazlarını kılamıyorum!.” diyor..

Haa Kur'ÂN-ı Kerîm anlaşılmazsa KULLara KULLuk başlar!.
Anlaşılır ise; sırt üstü yatarken, gözleriyle teyemmüm eder, yürekleriyle namaz kılar.. ayaklarından asarsan yine kılar!. “Namaz”dan-SALLdan çıkmaz ki kılsın zâten!.

Bu hakikattir.. hakikattir.. “Efendim işte şuramı yıkadım, buramı yıkadım veee abdest aldım!.”
İyi de, ağzının içi ne olacak, kafanın içi ne olacak, kalbiyin içi ne olacak?!. “Yoook onlardan bir şey olmaz!.”diyorsan..
Kendi câhil aklınca doğru söylüyorsun, gerçekten doğru söylüyorsun ben bir şey demiyorum.. buğday tanesi kadar idrar çıksın abdesti bozar.. ama içerde bir litre var bir şey yapmaz sidik abdeste..
İyi de biz hiç anlamayacak mıyız bunu?.
Yâni şimdi biz Kur’ân-ı Kerimin İnfitâr Sûresinin 13. Âyetindeki..

إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ
Resim---İnne’l- ebrâre lefî naîm (naîmin).: Şüphesiz ebrâr olanlar, elbette nimetler(le donatılmış cennetler) içindedirler.” (İnfitâr 82/ 13)

Ve de;

وَإِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ
Resim---Ve inne’l- fuccâre le fî cahîm (cahîmın).: Ve şüphesiz facir (kötü) olanlar da, elbette çılgınca yanan ateşin içindedirler.” (İnfitâr 82/ 14)

Fâcir: Fücur ve fısk işleyen. Haktan sapan. Haram ve günaha dalmış kötü insan. Günah işleyen.
Fuccâr: çokça fâcir. Günahkârlar. Açıktan günah işleyenler.


Onlar da nâimde değil, cahîmdedirler.. füccâr olanlar da, kötüler de muhakkak ateştedirler..
fuccâr kötü müdür?.
Kardeşim Arapçada fuccâr kötü müdür, fecir kötü müdür, fecr kötü müdür?.. Hamîm kızgın ateş demek, cahîm gibi dir.. aynı hamîm canciğer dosd demektirsımsıcak dost.. açın bakın nur sûresinin 60. Âyetinde hamîm dostlarınız diye hamîm kelimesiyle söyleyecektir.. bir başka yerdeyse hamîm kaynar su diye târif edecektir.. aynı Kur’ân-ı Kerimin içinde “muhamî” diyorsun “avukat” demektir, hamî yapan, koruyan demektir.. hamî koruyan demektir..
Hamî: Himaye edici, himaye eden. Koruyucu, koruyan. Kayırandır.

Şunu demek istiyorum ebrâr ne ise.. fuccâr da, içi kendine çekendir “cerr”edendir dışarı cerredendir, RaBBlığa kalkışandır Firavunluk edendir.. İşte bu MuhaMMedî Hakikatı kendinde NEFsine Cem’ edendir “ALLAH” tan felân bahsetmesine gerek yok, boş konuşuyor neden?.
Neden boş konuşuyor?.
Çünkü; Keban Bursa’ya bin kilometre cereyan getireceğim diyor.. “Kebanda cereyan var mı?”soruyor bana.. “var!. “getiririm!.”..“getiremezsin, bin kilometre kablo lâzım, bin bin bin tane dağda, gölde, beldeler aşacaksın, öyle kolay değil o iş!. o irSaLL senin benim keyfimle değil!” desen de boşuna.. “O kendini BİLmez NEFsine KUL Olmuş EMMâre Nefsin kendi kendine fuccârı olur” demek istiyorum.. ALLAH celle celâlihu, hiç bir zaman hâşâ kendi yarattıklarıyla eğlence yapmaz, alay etmez, hor görmez, kötü görmez hâşâ!. hâşâ ALLAH celle celâlihumuza hiç yakışır mı böyle şey yok yok!.
İnsÂN ancak kendi kendine yapar ne yapmış olursa bu İmtihÂN ÂLeminde..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


وَإِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ
Resim---Ve inne’l- fuccâre le fî cahîm (cahîmın).: Ve şüphesiz facir (kötü) olanlar da, elbette çılgınca yanan ateşin içindedirler.” (İnfitâr 82/ 14)

Onlar devâmlı cicinde bulundukları cehennem içinde olanlar şu anda öyleler zâten..

يَصْلَوْنَهَا يَوْمَ الدِّينِ
Resim---Yaslevnehâ yevme’d- dîn (dîni).: Din günü ona yaslanacaklardır(İnfitâr 82/ 15)

Yaslevnehâ” Onlar nereye saLL etmişler, yaslanmışlar, akmışlar, SıLa etmişler “yevme’d- dîn”i.. yâni o yakıcı cahîme sıla edeceklermiş din gününde.. din günü neydi?. âhiret idi.. bu gün ne günü?.Mâliki yevmid’- din.. âhiretin sahibi!. peki bu günün sahibi kim?. haa işte bu âhiretten, geçmişten ve gelecekten ne zaman kurtaracağız insÂNları bilemiyorum!. Hayalî ve gelecek cennet ve cehennemden ne zaman kurtaracağız da Mâliki yevmid’- din gününde, şu din gününde bu mülkün sahibi kim?.ALLAHuekber!” demek istiyorum diye ne zaman diyeceğiz!.
İşte bu SILA burdaki SALL, yine bildiğimiz SALÂTın saLLıdır bu.. “Yaslevnehâ” ordaki saLL bildiğimiz saLLdır.. “yaslanırlar”demek yetmez!. Ne yaslanması, atılmaksı yok!.
SALL etmek var!. Ampul, Keban’a şeÂNuLLAHta el ÂN-şu ÂN SALL ediyor!. SALL budur, ne getiriyor ne götürüyor görmüyor musun ne getirip ne götürdüğünü!. Nakliye mi yapıyor?. Benim canım benden bir şey mi alıp götürüyor, varlığım onunla, onun varlığı benimle tAMMlanmış, tÜMMlenmiş, bir şey olmuş Zâhir ve Bâtın Lütfullaha fiilen sahibim ben, şakadan değil!. Benim şah damarımdan yakın olan RaBBu’l- âlemin’in ÖZÜMden de AKRABAm!.
ve kânALLAHu biküllî şeyin muhit olan-her şeyi hava gibi kapsayan-yutan ALLAHu zü’L- CeLÂLdir.. ve OLAN TEKtir ve: “ALLAHu Nuru’s- Semâvâtı ve’l- Ârd”ı hakikattır ve SALL budur ve buna İŞTİRAK gerçeğidir..çünkü;

وَمَا هُمْ عَنْهَا بِغَائِبِينَ
Resim---Ve mâ hum anhâ bi gâibîn (gâibîne).: Ve onlar, ondan (alevli ateşten) gaib olacak (kaybolacak, yanıp bitecek) değillerdir.” (İnfitâr 82/ 16)

İyi bakın asla onlar tercihlerindeki ondan gayb olamazlar.. yâni ne alâkası var “ayrılamazlar”ın.. “gayb”ı ayrılamazlar diye nasıl tercüme edersin?. şöyle desen ya, onların kendileri cehennemdirler.. kendilerinde olan cehennemi göremiyorlar, Tercihleri OLANı göremiyorlar çünkü..
GAYB nedir?. GAYB, olduğu halde görülemeyendir ki, Şahdamarımızdan da akraba ve, var olup da gözükmeyendir.. onlar o cehennemlik içinde olduklarını anlayamıyorlar.. yâni sen istediğin kadar buz de!. buz da diyecek ki: “ne suyu kardeşim, ben varım ve yaşasın buz!.” diyecek yâni..

وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ
Resim---Ve mâ edrâke mâ yevmu’d- dîn (dîni).: Din gününü sana bildiren şey nedir?(İnfitâr 82/ 17)

Ve mâ edrâke mâ yevmu’d- dîn” soruyor Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’e ALLAHu zü’l- CeLâL!. sen idrak edebildin mi? “din günü” nedir?. din günü nedir, din gününü sen idrak ettin mi?.

ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ
Resim---Summe mâ edrâke mâ yevmu’d- dîn (dîni).: Ve yine din gününü sana bildiren şey nedir?(İnfitâr 82/ 18)

Arapçada bağlama edâtları:
Fe: hemen, derhal, müteakiben-takib ederek bağlar.. (Buna ta'kib edâtı denir) "Sonra, hemen" mânalarını ifâde için fiillerin başına getirilen edât harfi. (Bak: Harf-i atıf) Bazan mecaz olarak vav yerinde de kullanılır.
Ve: çok olmayan aralıkla bağlaçtır. Gr: "Dahi, de, hem, ile, berâber" mânâlarına bağlama edâtı.
Sümme: zaman geçebilir ama bağlama yapar.. Sonra, ba'dehu gibi mânalara gelen bir zarftır. Bazan istiâre olarak "vav" mânâsına da kullanılır. * Harf-i atıftır. Sonraki mânayı evvelkiyle bağlar veya tertib, mühlet iktizasını ifade eder.


Epey sonra bir daha soruyorum!” buyuruyor.. idrak edebildin mi din gününü nedir?.
Aklın iki ucu var, iki ucundaki Zâhir ve Bâtındaki “din gününü söyle” buyuruyor..

يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِّنَفْسٍ شَيْئًا وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ
Resim---Yevme lâ temliku nefsun li nefsin şey’â (şey’en), ve’l- emru yevmeizin lillâh (lillâhi).: Hiçbir nefsin bir başka nefse herhangi bir şeye güç yetiremeyeceği gündür; o gün emir yalnızca Allah'ındır.” (İnfitâr 82/ 19)

Temlik: Mal sahibi etmek. Birine mülkü kazandırmak, sahib etmek. Mülk olarak vermek.

O din günü var ya o din günü, o öyle bir gündür ki “lâ temliku” kimse mülk edinemez.. nefsun, hiçbir nefis o din gününde mülk sahibi olamaz.. “linefsin şey’â” hiç bir nefis için asla böyle şey yoktur.. şey, en şey olarak böyle bir şey yoktur.. ALLAH ALLAH!.. Din gününe biz ulaşsak; elimiz, ayağımız, aklımız, fikrimiz, vicdanımız diye bir şey olmayacakmış.. EHLuLLAH..
ve’l- emru yevmeizin lillâh” orada ancak ALLAHın emri vardır!. o “yevmiddin”e varanlar, bulanlar ne yaparlarmış?. EMRm ALLAHındır!. Sen atmadın ALLAHu zü’L- CeLÂL attı!.
Ne zaman OL-du/yor/cak.. mış?..
Bu hep âhirette mi olacak?. bu gün ne olacak?.

KûN feye KûN.. KûN feye KûN her ÂN ŞeÂNda.. “sebbaha”da bütün sistem-KüLlî ŞEyy..
şimdi ne oluyor?.
Emir bu gün değilde hangi günde?.

Neden bahsediyorsun, esas sorun orda değil!. “yevmiddin” ile “yevmeizin”i anlayamayışımızda.. İkisi de “yevm” birisi “izin” birisi “din”.. işte o dini izin haline getirebilmek.. ne farkı var izinle “ŞeNne olacak?.
Birisinde kendi dâimiyetini görür.. birisinde eli ayağa her şeyinin boşa çıktığını anlar, rahatlar.. yâni çırpınmaktan vazgeçer!.

İşte burdaki temlik/mülk edinme, mülk kazandırma sahib kılma sahib çıkma çıkarma vs. temlik dediğimiz kullanma hakkını bile elinden alıyor.. BİZ BİR-İZe gark oluyor..tıpkı Marmara Denizine düşen bir dAMMLacık GÖZ YAŞım gibi..
Onun için İmam Ali kerremallahu vechehu ne buyuruyor: “bütün KuLLuk Perdelerim kaldırılsaydı dahi YAKîNim artmazdı!.” Buyuruyor..
Tüm engeller kalksaydı YAKîNim artmazdı!.
Ben de buyuruyorum ki: “Belki de artardı!?.” Elbette kılçık soru yâni artabilirdi!..
İmam Ali kerremallahu vechehu Babam da bana buyuruyor ki: “Be oğlum zâten perde yoktur ki!. nerden çıkardın perdeyi perde olsaydı ampul yanarmıydı!.” buyuruyor gibi..
perde aklında” buyuruyor.. yâni “perde kaldırılsaydı YAKîNim artmazdı” demek..
Görmediğime tapmam!” demek de budur..
putçular derler ki “nerde bulmuş RaBBısını!” derler elbet ham, materyalist ve nakilsiz akıllarıyla..
insÂN.. şikak inşikak.. fatara in fatara.. insÂN da aynı “in”den gelir yine.. aslında “sin”dir aslı “insin”dir.. şikaktır, inşikaktır.. şerehadır, inşirahtır.. fataradır, infitârdır.. kevndir, tekvindir tüm bunlar.. Kur’ân-ı Kerime baktığımızda İnsÂN Sûresi, İnşikak Sûresi, İnşirah Sûresi, İnfitâr Sûresi Tekvir Sûresi..

Zilzal Sûresi gelir.. gelir Barbaros senin göğsün patlar içindeki dışına çıkar yaptığınız toz zerresi kadar hayır ve şerri görürsün.. evet infitâr.. bitirelim diye çok söylüyorduk çok ilginçtir akıllarımızda şöyle bir tohumlama olarak kalsın diye söylüyorum ve tabi ki hepimizde çok iyi biliyoruz ki hepimizin aklı yaşadığımız sûrece böyle olacaktır..
akıllarımız çocuk gibidir nasıl küçük çocuğa bir şey anlatırsın çok hoşuna gider “biliyorum” der sevinir ..ortaokul anlatırsın, ilkokul çocuğa anlattım diye ortaokulu biraz değişik şey anlatırsın daha değişik, daha da büyüdükçe yeni şeyler öğreniyor.. halbuki söylediği şey sen öğretmezsin biliyor.. çünkü ilkokulda söyledin, ortaokulda, lisede, üniversite de söyledin.. hep aynı şeyi söyledin.. ama kendi hazmı kadar söylediysen doğru söyledin.. bizler de böyleyiz akıllarımızın tekemmülü bundan ibârettir.. zâten TEVHİD de bundan ibârettir..

Onun için ölüm denilen mefhumda kimse bir şey götüremiyor hiçbir zerre dahi hiç.. çünkü bütün mesele aklın ve vicdanım tekemmülünden ibârettir.. “şunu yaptın bunu yaptım!.” İşte eee, ALLAHın takdiri ne ise onu yaparsın.. hiç kafanı yorma her ne olmuşsa olacaktır.. kimseye zarar vermeden, kötülük yapmadan, bir yanlışlık yapmadan, kasıt yapmadan ALLAH'ın ni’metlerinin tümünden en güzel şekilde yararlanarak faydalanarak, en güzel şekilde yaşayarak, teşekkür ederek, şükrederek güle oynayı fakat, aklı ve fikri vicdanı eğiterek, HAKk’ın şâhidi olarak, cehennemini cennetin tümünü buraya toplayıp arakesitinde ÂRİF-i BİLLAH olmayı İnşae ALLAHMMLemize nasib buyursun ALLAHu zü’L- CeLÂL İnşâe ALLAH!.

Evet bu gece benim söyleyeceklerim bunlar.. bir şeyler sormak isteyen varsa sorsun yoksa bu gün bu kadar..
Nur-ye: “hatim dualarımız vardı onları yapsak..”

Kulihvâni: önümüzdeki hafta yapalım mı barbarosla Ahmet de olur İnşae ALLAH öyle yapalım tamam mı daha şiyiey olur onlarında olması iyi olur tamam mı canım!.

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke velhamdulillahi RaBBu’l- âlemin


Resim ''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''

bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!
bî-RAHMetike yâ erhame'r- rahîmiyn!.
İrhamNÂ yâ RABBBeNâ ceLLe ceLÂLihuu!..

Rabbenâ yessir velâ tuassir! (Rabbımız kolaylaştır, zorlaştırma)
Rabbenâ temmim bi'l- Hayrünâ!.. (Rabbımız hayrımızı tamamla!..)

Ey Ezelî-Ebedî hayrı ve birr-u-ihsânı bol ve sonsuz ve şânı yüce olan RABB’imiz: Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin şu DUÂsını BİZim için de kabul buyur: “ALLAHumme islâh ümmet-i Muhammed,
ALLAHumme Ferec ummet-i Muhammed,
ALLAHumme irham ummet-i Muhammed rahmeten ammeten!

ALLAHım ummet-i Muhammed’i islâh et!
ALLAHım ummet-i Muhammed’e ferec ver! (çıkış yolu, kurtuluş sebebi)
ALLAHım ummet-i Muhammed’e merhâmet et! Umûmen hepsine Yâ RABB’imiz
!”

ALLAHı Zü'l-Celâlin salât selâmeti selâmi kelâmi ve melâmı cümlemizin HAKK ve HAYR üzerimize olsun. İnşâe ALLAH!..



ResimEs-selâmü aleyküm ve rahmetullah..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

İnfitâ Sûremize bir daha dönelim hızlıca..
Akıllarımız vardır.. akılın her yerde kullanılışı bir olmadığından, her şey gibi olamaz.. Akıl, cereyan gibidir çünkü.. ama biz bu ceryanın kullanılması için verilen Beden, Nefis, Kalb ve Ruh gibi sistemleri seviyelemediğimiz takdirde hâni ampul gibi.. ampul diyorum ama ampulün kablosunun ucunda bir fiş var ve takılan bir priz var.. evin kapısında bir sigorta var.. Keban’a kadar trafolar var, direkler var, teller var ve Keban var!.
Ondan sonra ceryan var ya da, yok!.
Onun için, bizim AKIL deyiverdiğimiz şey, akıl deyiverdiğimiz şey hakikatta olmazsa olmazımızdır..
Bizim topluluğumuzun en büyük kayıp ve ayıbı; yasak, günah, haram, şu bu örtülerine örttüğü ve en yakın yol kesicileridir.. bunlar çözülmeden islâma giriş hakikat bakımından gerçekten hiç mümkün değildir.. onun için Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in buyruklarına bakmalıyız İnşâe ALLAH!.. Mü’min akıllıdır, zekidir, uyanıktır, istikrarlıdır, sağlamdır aceleci değildir, âlimdir helâl ve harama dikkat edendir.. buyrukları vardır.. münafık ise sürekli tersini yapar iğneleyici, alaycı, kırıcı, yıkıcı, kılçık gibi sürekli kırıp parçalayan, yakan, yıkan, asla istikrarı olmayan, sürekli şüpheci.. bakın ne buyuruyor hadis-i şerif..

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’min, AKILlı, zeki, uyanık, istikrarlı, sağlam duran, acele etmeyen, âlim, helal ve harama dikkat edendir. Münafık ise; iğneleyici, alaylı sözler söyleyen, Kırıp parçlayan, istikrarlı durmayıp şüphe eden, geceleyin karanlıkta ne topladığını bilmeyen oduncu gibi nerden kazanıp nereye harcadığını bilmeyen haram yiyendir. ” buyurmuştur.
(Enes b. Mâlikten; Hakîm et Tirmizî, Nevadir IV-26; Deylemî, Firdevs IV-175)

aynen geceleyin karanlıkta ne topladığını bilmeyen oduncu gibi, nerden kazanıp nerde harcadığını bilmeyen ve maddî ve manevî hürmete değer şeyleri anlamadan yiyendirmünafık.. geceleri boyunca ne topladığını bilmeyen bir oduncu gibidir..
AKIL ne kadar önemli bakınız.. Enes bin Mâlik’ten Hakîmet tirmizî nevâdirinde, Deylemî’nin firdevisinde, İmamı Ali kerremallahu vechehu buyuruyor ki Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem bana dedi ki insÂNlara anlayacakları şekilde konuş onların ALLAH ve Rasûlünü yalanlamalarını ister misiniz?.

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanlara anlayacakları şekilde konuşun! Onların Allah ve Resûlünü yalanlamalarını ister misiniz?” buyurmuştur.
(İmam Ali kerremullahi vecheden, Buharî, İlim 49)

Ya anlamazlar da, derlerse ki “Kulihvâni kafasından konuşuyor!.”
Oysa Kulihvâni ALLAHu zü’L- CeLâL’in âyetini Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in hadisini söylüyor.. ama karşıdaki anlamadığı için KulihvÂNiyi değil sahiblerini yalanlıyor..
Yine Müslim’de ibni Mesud radiyallahu anhu’ya buyuruyor ki:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sen bir topluma AKILlarının kavrayamayacağı bir hadisi anlatma, anlatırsan bu onlar için fitne olur.” buyurmuştur.
(İbni Mes’ud’dan; Müslim, Muakaddime 3)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yâ ibn Abbas! Topluma AKILlarının kaldıramayacağı bir hadisi söyleme!” buyurmuştur.
(İbn. Abbasdan, Deylemî, Firdevs V-359)

Sen bir topluma akıllarının kavrayamayacağı bir hadisi anlatma anlatırsan bu onlar için bir fitne olur.. anlattığın hadis onlar için fitne olur.. yâni onları daha da yanlışa sürükler.. çünkü kavrayamazlar..
Onun uçin akıllarımızı “belhum edallun” dan da aşağılara çekmemeliyiz.. hayvanların iç güdüleriyle yaptıklarından da daha altında, akıllıca hayvanlık yapan akıldan..
Akıllarımızı; hayvan aklına, hayvan aklından insÂN aklına, insÂN aklından da SultÂN aklına çıkarmak için biz, kaç gün ise “ömrümüzü insÂNlara hizmet edeceğiz!.” diye söylüyoruz.. yirmi dört saatin ne kadarını ayırabiliyoruz, ya da ne kadarını yapıyoruz bunların hesabı ayrı.. ancak çok şükür bıkmadan usanmadan hepimiz bu yolu seçiyoruz..
yine ey ibni Abbas Abdullah ibni abbasa buyuruyor topluma akıllarının kaldıramayacağı bir hadis söyleme akıllarınca konuş.. yâni yine:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Biz Nebîler topluluğu insanlara AKILları oranında konuşmakla emrolunduk” buyurmuştur.
(Ukaylî, ed-Duâfâ, IV, 425; Krş. Zerkeşî, et-Tezkira fi’l Ehâdîsi’l-Müştehira, I, 107; Âmirî, Ceddu’l- Hasîs, I, 200.)

Biz nebîler topluluğu, yâni BİLElik NURUnun ALLAHtan insÂNlara sürekli aktaran can cereyanı taşıyanlar, mürselinler.. yâni irsal ediciler.. bütün Türkiyedeki ya da, dünyadaki tüm âletlere sürekli cereyan aktarıcılar, getirici-götürücüler ki Nebîler Topluluğu, insÂNlara akılları oranında konuşmakla emrolunduk!.
Bu demek değildir ki karşımızda hayvan kadar aklı olmayan bir insÂN var bırak onunla konuşmayalım değildir.. onunla hayvanca konuşalım amma onu insÂN etmek için hayvanca konuşalım.. çocukla çocukça konuşalım ama onu büyütmek için konuşalım.. herkesçe herkesçe konuşalım ama insÂN sûretinde ve sıfatında ise onu insÂN seviyesine çıkaralım.. insÂN seviyesine çıkınca SultÂN seviyesine çıkarmaya çalışalım.. onun ayaklarının çıkacağı derece merdivenleri olalım, dereke engelleri olmayalım İnşâe ALLAH!.

Yine Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'den;
Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İnsanlar: “ Yâ Rasûlullah senden duyduğumuz bütün sözleri, hadisleri insanlara konuşmuyoruz, anlatmıyoruz.” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evet, bir topluma bir şeyler konuşursunuz da onu AKILları kavramaz da bu durum bazıları için fitne olur.” buyurmuştur.
(İbn Abbas’tan; Zehebî, Mîzânu’l-İtidal, V, 232; İbn Hacer, a.g.e., IV, 140; İbnu’l-Cevzî, el- İlelu’l-Mütenahiye, I, 130.)

Resim---Ebu Hureyre radiyallahu anhu: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadınlara hitab etti ve onlara öğütler verdi. Sonra şöyle buyurdu: “Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz! Çünkü sizler cehennem halkının çoğunu oluşturmaktasınız. Bunun üzerine kadınlardan biri: “Niçin böyle oluyor Yâ Rasûlullah!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Çok lânet etmeniz ve kocalarınızın iyiliklerine nankörlük etmenizden dolayı!” buyurdu. Şöyle devam etti: “AKLı başında ve görüşü sağlam bir erkeğe galib gelebilen AKLı dini eksik sizden başka bir varlık görmedim!” Orada bulunan kadınlardan birisi: “Kadının AKLının ve dininin noksanlığı nedir?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sizden iki kadının şahidliği bir erkeğin şahidliğine denktir. Dininizin eksikliğine gelince o da hayızlı olmaktır. Sizden biriniz hayızlı iken üç-dört gün oturur, namaz kılamaz!” buyurdu.
(Tirmizî, İman, 6; Müslim, İman 312)

Elma kızardıkça tadlanır bal gibi olur fıtratı böyledir Ahmet can.. biber kızardıkça acılaşır zehir olur onunda fıtratı böyledir.. Niçini nasılını sorgulayacak yargılayacak ancak ahmaktır!.
Anlayan için ALLAHtır..Bakınız kadıncağız buyuruyor ki “niçin böyle ya Rasûlullah biz ne yapıyoruz ki ne yaparız ki?.”
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “çok lânet etmeniz kocalarınızın iyiliklerine nankörlük etmenizden dolayı” buyurdu..
Böyle buyurdu Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem..
Sözüm ona Cumhuriyet çocuğu, hür ve özgür, başı dik burnu bulutu çizen “yaratan da kimmiş?.” diyen bir kadın için değil bunlar..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin buyurduğu kadın, Nebîy-yi ümmî olan Nübüvvetin anası olan, kadın Rahîmiyyetinin Meryemi olan bir kadından bahsediyor..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem buyuruyor ki: “siz bâtın ni’metini görmeden acelece lânet edersiniz, zâhir ni’metinin tümünü teşkil eden kocalarınızın iyiliklerine nankörlük etmenizden dolayı” buyurdu ve şöyle devâm etti:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz ve çok istiğfar ediniz. Çünkü ben Cehennem halkının çoğunun sizler olduğunu gördüm. Orada bulunan AKILlı bir kadın: “Bize ne oluyor ki, çoğumuz ateşlik oluyoruz Ya Rasûlallah?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Çok la’net ediyor ve kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz. AKLı başında erkeğin AKILını çelebilen AKLı ve dini eksik sizden başka bir varlık görmedim” dedi. Kadın: “Ya Rasûlallah! AKIL ve dinin noksanlığı ne demektir.?” diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “AKL
ı noksan olması iki kadının şahidliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olmasıdır. Kadınlar birçok geceler namaz kılmadan oturuyor, Ramazan’da oruç tutamıyor. Bu da dinin noksan olmasıdır”buyurmuştur.
(Abdullah b. Ömer’den; Müslim, İman, 34; İbn Mâce, Fiten, 19.)

“Aklı başında ve görüşü sağlam bir erkeğe galib gelebilen aklı dini eksik sizden başka bir varlık görmedim!” buyurdu.
“Aklı başında ve görüşü sağlam bir erkeğe galib gelebilen, böyle bir erkeğe galib gelebilen aklı ve dini eksik kadından başka bir varlık görmedim, yok buyurmuyor bak.. tamlamlanmadığı zaman, tamlanmadığı zaman; kokan, mahvolan, kimlik bulamayan bir Rahîmiyyetten bahsediyor.. orada bulunan kadınlardan birisi “kadının aklının ve dinin noksanlığı nedir ya Rasûlullah?” diye sordu.. “aklının ve dininin noksanlığı nedir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem?.”
“Sizden iki kadının şâhidliği bir erkeğin şâhidliğine denktir, dininizin eksikliğine gelince aklınızın eksikliği bu” buyuruyor.. yâni mutlaka tamlamlanmalısınız ve bir erkeğin Rahmâniyet Sahibiyetinde olan, bir erkeğin Rahîmiyyetiyle tamamlanır.. “dininizin eksikliğine gelince de hayzlı olmaktır.. sizden biriniz hayzlı iken üç dört gün oturur namaz kılamaz, sall edemez..”
Yâni bu ayıp değil, yasak değil, günah değil yaa.. bu hadisten daha güzel daha muhteşem bir Rahmâniyet ve Rahîmiyyet denkliğini tammlayıcılığını tümmleyiciliğini daha açıklayan bir akıl hadisi yoktur..
Yine bu hadisin bir başka benzeri ama aynısı daha doğrusu..
Resim---Abdullah İbni Ömer Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte iken Ensardan bir kişi gelerek selâm verdikten sonra: “Yâ Rasûlullah! Hangi mü’min en faziletlidir?” diye sorunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ahlâkı en güzel olanıdır” buyurdu. Gelen kişi: “Hangi mü’minler en AKILlıdırlar?” diye sorunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Onlardan ölümü en çok düşünen ve ahiret için hazırlığı en güzel şekilde yapanlardır. İşte bunlar en AKILlılarıdır.” buyurdu.
(İbn Mâce, Zühd, 31)

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeme bir ensar selâm veriyor buyuruyor ki “yâ Rasûlullah hangi Mü’min faziletlidir.”
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “Ahlâkı en güzel olandır!.” Buyurdu.. gelen sahabe ensar: “hangi Mü’min en akıllıdır?.”
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: “Onlardan ölümü en çok düşünen ve âhiret için hazırlığı en çok yapanlar. işte bunlar en akıllılardır!” buyurdu.

Ölümü ve âhiri düşünmek ve bu hayatı bu sonuca göre seviyelemek..
Başka ne olabilir.. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Yine:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “AKILlı kişi kendini, nefsini hesaba çeken ve ahireti için çalışandır. Aciz ise nefsinin isteklerine uyan ve Allah’tan boş yere iyi temennide bulunandır.” buyurmuştur.
(Tirmîzî, Sıfatu’l-Kıyâme, 25; İbn Mâce, Zühd, 31. Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 124; Tayalîsî, Müsned, I, 53; Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, VII, 284; Kudâî, Müsnedu’ş-Şihab, I, 140; Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, VII, 350; Beyhakî, Sunenu’l-Kebîr, III, 369; Deylemî, el-Firdevs, III, 310).

Akıllı kişi kendini nefsini hesaba çeken ve âhiret için çalışandır.. aciz kişi ise nefsinin isteklerine uyan ALLAHtan boş yere iyi temennide bulunandır..
Akılsız kişi kimimiş?.
“Nefsinin isteklerine uyuyor, boş yere ALLAHtan iyi temennilerde bulunuyor” buyuruyor..
Bunun Arapçasıyok.. hep yandığım şey hadislerin Arapçasını bulamamaktır böyle tercüme ediyor.. temenni buyuruyor böyle söylemek Arapçada zor iyi ve temenni biir kelimedir aslında Arapçada ve o kelime ummak gibi çok güzel bir kelimedir muhakkak..Türkçeye çevirilince şaşıp kalıyorsunuz..
Bu hadis tüm hadis kitaplarında var.. akıllı kişi nefsini hesabı çeken ve âhiret için; Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, ALLAHın ilk yarattığı şey.. evet âhiret için akıllı davranandır..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Şunu da okuyayım, akılla çok ilgili hadis var.. onları da İnşâe ALLAH daha derli toplu yayınlamaya çalışıyorum.. onun içindir ki, “MuhaMMedî Tasavuf”u yeniden yazıyor gibi bir daha eksikleri tamamlamaya çalışıyorum..

"Enes b. Mâlik’i, annesi Ümmü Süleym Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme getirdi ve: “ Yâ Rasûlullah! Senin hizmetçin Enes AKILlı ve çıplaktır, ona dua et, eğer istersen ona kıyâfet ver” dedi.
(Beyhakî)

Resim---"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “AKILlı kişi nefsini hesaba çeken ve ahireti için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allahın ilk yarattığı şey kalemdir. Sonra NûN’u yarattı ki o divittir. Sonra ona: “Yaz!” buyurdu. O: “Ne yazayım?” diye sorunca ALLAH celle celâluhu:” Kıyamete kadar olacak her ameli, eseri, rızkı, tüm olacAKLarı ve olamyacAKLarı yaz!” buyurdu. ALLAH celle celâluhunun:

ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ
Resim---Nûn vel kalemi ve mâ yesturûn(yesturûne): Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.” (Kalem 68/1)

Âyetinin anlamı budur. Sonra kalemi mühürledi ve kalem konuşmadı kıyamete kadar da konuşmayacak. Sonra AKLı yarattı ve: “İzzetime yemin olsun ki seni sevdiklerime tam, sevmediklerime eksik vereceğim!” buyurdu.
(Hakîm et Tirmizî, Nevâdir, II, 60)

Hakîm et Tirmizî’nin, Abdullah ibni Ömerden.. deminki hadis.. fakat değişik bir rivâyeti var..

Resim---"Abdullah İbni Ömer Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte iken Ensardan bir kişi gelerek selâm verdikten sonra: “Yâ Rasûlullah! Hangi mü’min en faziletlidir?” diye sorunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ahlâkı en güzel olanıdır” buyurdu. Gelen kişi: “Hangi mü’minler en AKILlıdırlar?” diye sorunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Onlardan ölümü en çok düşünen ve ahiret için hazırlığı en güzel şekilde yapanlardır. İşte bunlar en AKILlılarıdır.” buyurdu.
(İbn Mâce, Zühd, 31)

Resim---Bir kimse, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geliyor: “Hangi Mü’min daha akıllıdır?” diye soruyor. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Mü’minlerden ölümü en çok düşünen ve ona hazırlığı en güzel şekilde yapandır?”
Nasıl olacak bu iş?.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hadislerinde buyuruyor ki: “Nur kalbe girdiği zaman kalb genişler ferahlar..”

Resim---"Hakim Tirmîzî’nin senedsiz olarak İbn Ömer’den naklettiğine göre: “Bir adam Rasulullah’ın yanına geldi ve hangi mü’min daha AKILlıdır? diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Onlardan ölümü en çok düşünen ve ona hazırlığı en güzel şekilde yapandır. Nur kalbe girdiği zaman kalb genişler, ferahlar.’ dedi. İnsanlar: “ Yâ Allah’ın Nebisi, bunun işâreti nedir?’ diye sorunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Âhiret hayatına yönelme ve aldanma dünyasından uzAklaşmak, ölüm gelmeden önce ona hazırlık yapmaktır.’ buyurdu ve “Allah’ın göğsünü İslam’a açtığı kişi Rabb’inden bir nur üzerinde değil midir?” (Zümer 39/22) âyetini okuyarak cevap verdi.”
(Hakîm et-Tirmîzî, Nevâdir, I, 415.)

Bakın nasıl olacağını cereyân ampule girdi mi ampullük yapar ve bütün odayı nura kavuşturur.. çünkü nur kalbe girdi mi özünden gelen nur kalbine girdi mi, kalb ampulu yandı mı, tüm kalb genişler ferahlar nedir?. ışık saçar, nur saçar bu kişinin nefsi, aklı, fikri, vicdanı, bedeni, hayatı ışığa boğulur.. insÂNlar “yâ NebîALLAH bunun işâreti nedir?” diye sordular. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Bu kişinin âhiret hayatına yönelmesi ve aldanma dünyasından uzaklaşması, ölüm gelmeden önce hazırlık yapmasıdır.. buyurmaktadır.. zümer sûresinin 22. âyetini okudu..

أَفَمَن شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ فَهُوَ عَلَى نُورٍ مِّن رَّبِّهِ فَوَيْلٌ لِّلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُم مِّن ذِكْرِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
Resim---"E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin): Allah, kimin göğsünü İslam'a açmışsa, artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalbleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.(Zümer 39/22)

Resim---Avf b. Malik şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iki kişi arasında hüküm verdi. Aleyhine hüküm verilen kişi: Kendisine haksızlık yapıldığını îmâ edercesine “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir.’ deyince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem haksız yere bu şekilde konuştuğu için onu azarladı, aleyhinde bir şeyler söyledi ve “Sana AKILlı davranmanı tavsiye ediyorum. Muhakkak ki Allah Teâlâ AKILlı kişiyi över ve acizi kınar, eğer hAKLı olduğun bir konuda bir şey sana galib gelerek hakkını gasbederse; Allah bana yeter, O ne güzel vekildir de!” dedi.”
(Ebû Dâvud, Akdiyye, 28; Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, XVIII, 54, 75.)

"E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi
efemen kimdir ki, şerehALLAHu sadrahu, ALLAH onun sadrını şerh etmiş, elem neşrah yapmış.. yâni ALLAHelem neşrehleke sadrake” yapmış sadrını ki, nefsi.. nefsin kendi kendini hapsettiği çelik kasayı.. nefs, kendisini hapsetmiş anahtarını da dışarı atmış ve artık çıkamıyor girdiği yerden.. işte bunu şerheden, rahat hakikatı Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemi şehâdette yaşayan, şerh eden.. HakikatRuBuBiyeti, hakikat rüşdünü şuhuden yaşayış şerhini, özünü, özetini dişârı çıkarışı bizzât sadrında islâm olarak..

Ne demek İslam?.
ALLAH ve Rasûlullaha teslim olmuş bir sadr.. yâni kimin ki, ALLAH sadrını şerh etmişse İslam olarak, yâni göğsünü islâma açmışsa, ÖZe gidiş engellerini kaldırmışsa, pasını pisini silmişse.. yâni Ampul ile Keban’ın arasındaki kopukları bağlamışsa, yalıtkanları iletkenleştirmişse
fe huve alâ nûrin min rabbih
İşte o kimse, RaBBından bir nur üzeredir, nur iledir..
Bakın çok ilginç ALLAHtan bir nur ile değildir.. çünkü ÖZde RaBB Sıfatı vardır, yüzde ALLAH celle celâlihu vardır..
ALLAHunuru’s- semâvâtı ve’l-ârd”dır, ama şah damarınızdan yakın ALLAH celle celâlihu değil RaBBu’l- Âlemîn vardır.. neden?.
çünkü RaBB fiiliyatı, RuBuBiyyeti şu ÂNda yapan ALLAH celle celâlihu sıfatının adıdır.. Uluhiyette ise, öyle ÖZde yapmaya, sÖZde yapmaya gelmez, tÜMMler “vekânALLAHu bi küllî şeyin muhit” yapar.. Tümünü yutar.. sığmaz öyle basit bir ÖZe çekmeye felân.. ama ALLAHu zü’l- CeLâL, ne kadar güzel DIŞtan İÇe buyuruyor: “elem neşrah.. E fe men şereh”.. ALLAH sadrahu ALLAH dışarıdan dedim.. nasıl dışarıdan, nasıl dışarıdan?. İşte el ele, el ALLAHa.. ben giderim, ben yaparım.. yaparsın yaparsın yaparsın gittiğin yer belli, iki metre toprağın altı.. yâni o çok belli o, alıp verdiği emânet nefese ihânet peşinde olduğu için konuşuyor öyle.. yoksa "E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi
fe, derhal.. men.. hemen o kimse şu anda, yâni hemen olduğu anda.. yâni “anahtara bastığın anda elektirik var!” dediğim gibi.. onu islâma sokuverdi mi, derhal şah damarından yakın nurunu alıverir.. demin dediğim gibi ampul yandı ya, ev nura kavuşuverir..

fe veylun li’l- kâsiyeti kulûbuhum
fe veylun, ancak tersi ne olur?.
Birisi diyor ki “gerek yok ben şöyleyim, sen beni biliyor musun, kim olduğumu bil, ben şöyle yaparım böyle çatarım!.”
fe veylun, yazıklar olsun.. vefeylün, veyl olsun.. yâni ona verilen lütuf yaşayışının vücûda gelişine yazıklar olsun.. ona verilen ampullük vasfına yazıklar olsun.. ona bağlanan cereyâna yazıklar olsun.. onunla olanlara da olmuştur.. zâten o ev karanlıktadır, o beden karanlıktadır, o çevre karanlıktadır.. ne mutfak vardır ne de tuvâlet vardır.. nerede ne yediğini kendi de bilmez ki artık.. yâni nerede ne yapıp ne yediğini bilmez.. yaptığını ve taptığını bilmez ALLAH korusun!.

fe veylun.. kime yazıklar olsun, yuh olsun, veyl olsun.. ALLAHın zikrinden kaskatı donmuşlara.. ALLAHın zikrinden donmuşlardır bunlar artık kendilerinin zikretmesine gerek yok.. zâten etmektedir vüCÛDları zâten sebbehanın içinde, fiilen kullanıyorlar.. sadece akılları diyor ki: “benim hevesim RaBBım!. Benim hevâm ilâhım!.” diyorlar.. onun için zikrullahı kasiye ediyorlar yâni katılaştırıyorlar.. bildiğimiz kaskatı kesiyorlar, buz gibi oluş, kaskatı da budur zâten, kasiyedir.. yâni iyelik sıfatını “sen”liğini “sÎn”liğini.. Kudretullahı kendinde biliştir.. buzlaşmıştır: “ben gördüğünüz gibi Buz Dağıyım, vurdunuz mu elinizi parçalarım, yiyemezsiniz, içemezsiniz.. ben kendim de zâten, susuzluktan gebermişim, donmuşum..” der gibi bir kaskatılık içindedir.. bir akışkanlık, bir teslimiyet, bir temizleyicilik asla olmaz..”

yâni onun için, ne zaman hücrelerim HakikatMuhaMMedîyesine ulaşır.. ne zaman zerrelerimin bu zincirleri, gök yüzünde, gönül semâmda, bu zincirler kanatlara dönüşür de, buhar kuşları gibi uçar gider gök yüzüne.. ne zaman bu zerrelerin buzluktan bulutluğa, yâni;

BUZluğunu BİL
SUluğunu BUL
BUHARlıkta OL
BULUTlukta YAŞAyış..

Rahmetenli’l- âlemin, boka da, haka da.. güle de, gübreye de kulli şeye rahmetenli’l- âlemin oluşu, “BİZ BİR”-liğinde olur.. “BİZ BİR-İZ”-liğinde oluruz İnşâe ALLAH!.

Kasiyetli kalbler, kaskatı kesilmiş ALLAHın zikrini unutmuş..
ALLAHı zikretmek.. “ALLAH!” demek?. “ALLAH!”demek.. “ALLAH!” demektir.. kim buyuruyor?. ağzı buyuruyor.. oysa, ağzı her şeyi söylüyor.. oysa, her zerreleri-hücreleri her zaman zâten zikretmekte.. varlığı ALLAH Nuru.. İşte bundan gaflet.. bundan gaflet, bundan cehâlet, bundan dalâlet, bundan ihanet doğmakta..

Ulâike, işte onlar var ya onlar.. fî dalâlin mubîn.. bunlar apaçık bir DALL içindedirler SALL değil.. DALL içindedirler.. mubîndirler bunun beyan ederler, ve binâ ederler.. yâni buz dağıyım, buz dağıyım!. Bu HÂLini, çocuk bile görür.. kendileri de beyân ederler..

Bakın neden okuduk biz bu âyeti?. şunun için, nedir bunun işâreti ki?. ya Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin buyurduğu nurun kalbe girmesinin bir işâreti yok mu?. nasıl anlarım benim kalbime nurun girdiğini?.
soruyor adamcağız.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Buyuruyor ki: “eğer kalbine nur girerse aklın; geleceğini, âhiretini düşünür ve bu aldanmak dünyasi olan “belhum edallun-Hayvandan da aşağı” olan dünya hayatınının, ebedî olmadığından uzaklaşırda, “başım ve sonum nedir?” diye âhire yönelir.. “ölüm gelmeden önce hazırlık yapmak lâzım” der.. işte Arapça burada lâzım.. ölüm gelmeden tâbiri “zaikatü’l- mevt” midir?. “yok oluş mudur?”.. yâni hiçbir şey yapamayacaksın artık, hayat hayyy hayy at yâni yaşayış, zâhir bâtın yaşayış hakikatını gördün.. burada BİLdin BULdun OLdun YAŞAdın.. ama hayvanlardan aşağı yaşadın!. o zaman “meyyt” oldun!.. ne oldu?. zâhir ve bâtın yaşayışın üzerine bir örtü örtüldü.. daha doğrusu, meğer yayınlamayı kestiler.. “vay bee meğer şeymiş yahu sinemaymış!.” İşte meyt budur, zaika budur.. bunu zevk ediştir.. ölmeden önce ölüş ise, buna hazır bunu fiilen biliştir.. “yok yok testi kırıldı'' diye dert edecek değilim, bu su ebedîdir yerin altında da olsa aksa da çaksa da göklere dahi çıksa da benim varlığım budur.. yoksa, annemin babamın birleştiğinde, bir miligram dahi değil iken, bir meni zerresi iken, seksen doksan kiloluk bir testi yapmalarından dolayı var değilim.. ilk yaratılışta da vardım, yok edilişte değilim.. zaika olacak bir zevke.. zevkte olmuş olacak hazzı yaşayış.. Dâru's- Selâm ve Uyun ALLAH işte onun için buyuruyor “ALLAHu Zülcelâl’in göğsünü islâma açtığı kişi RaBBinden bir nur üzere değil midir?” buyuruyor.. ALLAHın göğsünü islâma açtığı, sadrını islâma açtığı, şerh ettiği kişi RaBBinden bir nur üzere değil midir.. âyet yok mudur buna göre.. işte bu muhitteki ALLAH nurunun aradaki beden ve nefis, gaflet cehâlet her ne ise bunları, kaldırıverişi kendi aslında zâhiren yaşadığı hayatın temeli olan, onunla yaşıyor zâten.. ebedî olarak onunla yaşıyor.. lambanın cereyânla yaşadığı gibi biz lambanın ışığını gerçek lamba sanıyoruz ama, gerçek lambanın ışığı değil, lambaya gelen cereyandır.. bunu anlar.. ne zaman anlar? ampul aklını başına alırsa, nefsini bilirse, RaBBini bilir.. Oysaa herkesler bir yerlerde, RaBB diye bir put arıyorlar!. “nerde RaBB bir bilsem?”.. ama demiyor ki “RaBB benim gibi bir put değildir.. RaBB, Kebandır Özündeki.. vay be bende diyordum ki “yaşıyorum.. oysa Beytu’r -RaBB mışım.. Beytu’r- RaBB, RaBBın Beyti benmişim.. bende RaBB!.

Onun için bu gün bir şiir yazıyordum:

Gökler mavi Bursa yeşil
Derdimiz renklerde değil
İki gözüm Ahmet Çakır
RaBBına. RaBBınla eğil!.


öyle bir zevk geçerken araya: “Ahmet Çakır, eğileceksen RaBBına, gerçekten eğilmek istiyorsan, RaBBınla eğil, nefsinle değil..'' yoksa kazık gibi ayakta kalırız.. ya da, kesilmiş bir kereste gibi yere yatarız.. onun için şiddetle esen rüzgarlar karşı koyan kuru dalları ve ağaçları kökünden söker deviriverir..
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

Resim İnfitÂrr..

Sanıyorum Hacı Bektaş’a giderken Hakan, Barbaros, Nuriye, Halimlerle görmüştük orda da öyle idi, aklımda kalmış ekin tarlasına esen rüzgar koca tarlayı âdeta bir deniz dalgasına getiriyor. Dalgaları görüyorsunuz dalga dalga dalga dalga belli tonda esmediği için, belli bir hızda esmediği için deniz dalgası âdeta bir deniz dalgasına dönüşüyor ekin tarlası.. çünkü onlar tâze yemyeşil, başını eğiyorlar o rüzgar geçiyor.. başka bir rüzgara bir daha eriyorlar.. bir daha eğiyorlar.. yâni onlar uyum sağlıyorlar SEVİYEleniyorlar rüzgarla..

İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!. akıllarımız ALLAHu zü’l- CeLâLin lütfü keremiyle, inayetiyle, hidâyetiyle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Huluku’l- Azîm şefâti şerefiyle, şifâsıyla ve ALLAHu zü’l- CeLâLin Nurunu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Nurunu EhL-i Beyt aleyhumusselâmın Nurunu halis, muhlis, sıdık ve âdil ALLAH Dostlarının pirizlerinden, sözlerinden, özlerinden prizlerinden bize almak nasib etsin!.
ALLAH celle celâlihu, MUHİTimizi-DIŞımızı İslah etsin, MERKEZimizi iflah etsin, SADRımızı islâma şerh etsin, şarh şarh eylesin, şaraha eylesin, yarsın yâni HAKk’a ve Hayr’a yol açsın!.
yâni ve bizim “elesti bi RaBBuku?” “kâlû belâ!.”.. RaBBimizden bir Belâ Nuru alsın!. o zaman biz meLÂMetin LÂMında, ALLAHın ELİF LÂMında MİMleşiriz, CİMleşiriz, KİMleşiriz, KİŞİlikleşiriz ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Hasbî Hizmette, iftihar gözbebekleri oluruz İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!. diye dua ediyoruz!.
Biz böyle dua ederken, hayatın getirdiği kader rüzgarları da, fırtınaları da durmadan BİZi bu tarafa çekiyor ve KULLuk İmtihanı bu elbette çekecek!.
Bütün fırtanaya rağmen kopmayan elektrik direkleri, hatları gibi Nur-u MuhaMMedî kıyamete kadar taşıyan BİZ BİR-İZ-lik direği OLuruz İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Bunun için dua ediyoruz.. dua edelim bu HaYyatta yaşamışız yaşamamışız hepsi bir hikaye.. birkaç gün önce ne hikmetse, üniversite arkadaşlarım uzun zamandır uzun yıllardır benimle irtibat kuramamaktadırlar bende kuramamaktayım ve kurmamaktayım da ilgilenmemekteyim de.. ancak çeşitli şeyler olmuş tâbi ünüversite arkadaşlarımız ve neticede bir kaçıyla konuşunca.. onlar işte bahsediyorlar türkiyenin ağaoğulları felân meselâ bunların birisi bizim arkadaşımız dı sınıf arkadaşımız meşhur zengin insÂNlardı.. şunlar bunlar Sait Türkmenler vesâireler vesâireleri anlatıyorlar.. şimdi diyorlar ki: “İşte efendim Said Bey kardeşimiz ne oldu bil,yor musun?. Büyük bir müteahhid, çok hırslı bir insÂNdı hayatta.. üniversitede aynı odalarda kalırdık.. ibâdet ederdik beraber yıllarca şu bakan olan Veysel Eroğlu üçümüz bir evde kaldık.. Efendim işte bana diyorlar ki: “Said yıllardık yatalak..Sen vefâ etmiyorsun arkadaşın konuş yaşıyor.. ancak hiç konuşamıyor.. sizi duyuyor ama bir kelime söyleyemiyor.. Arkadaşlar gidiyor onunla konuşuyorlar o da seni soruyor yazıyor.. Latif nerde diyor?.”
Nen de diyorum ki: “Gerçekten ben nerdeydim, neredeydim ben otuz senedir nerde?. O arkadaşım nerde aradı?. Siyasette mi aradı, ticarette mi aradı.. hangi “..et”te beni, hangi memlekette aradı.. ben onu nerde arayacağım!..”
Bir başka arkadaşımız işte şöyleydi böyle idi, dekan oldu, bakan oldu sonunda kanser oldu öldü haberin varmı?. Yok!..

Şunu demek istiyorum, her YOLcu, kendi YOLunun İŞini İŞLer!.
Avcının omzunda silâhı vardır, tüfeği vardır.. Efendim doktorun elinde neşteri vardır.. Birisi can kurtarmaya koşarken..birisi can yakmaya koşarlar..Çünkü bu işler, bunlar FıTRî Mesleklerdir, Meşreblerdir vesaireleridir..

Ben şunu vefâ sefâ hepsi güzeldir ama, yerindedir yerindedir yerindedir.. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Rozeti takanlar BİZ BİR-İZ BİR-liği içindedir.. Cereyânları BİRlikte gelir BİZlikte yok olur gider.. hep beraber onlar.. “bana cereyân geldi haberin var mı?.” Demezler..

Burası BURsamda TEKe TEK TERAS TEKKemde beni buradan çok iyi görüyorum.. çünkü burası kuş yuvası gibi.. oturduğum yerden şehrin karşı mahallenin elektriği kesiliyor.. küt diye göçüyor karanlığa boğluyor şehir.. geldiği anda bütün açık lambalar diyorlar ki: “Kulihvâni uyan!. BİZe AYNı ANda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem NURu geldi görr!
Ben görüyorum, görüyorum hepinizin yandığını görüyorum!. yanmadığını da görüyorum neden?.. gözlerim var da onun için.. gözlerim açık İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Onun için buyuruyor Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mü’min uyanıktır akıllıdır zekidir uyanıktır, istikrarlıdır, sağlamdır..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü'min; zekidir, akıllıdır, uyanıktır" buyurdu.
(Kuzâî, Şihâb’ül Ahbâr, 89)

Mü’mini Sağlam Sözüne Sadakatına Samimiyetine Sabrına ve Selâmetine inanılır.. Zâten fiilen de yapar ki, ona güvenilir..

El Mü'min :
Resim

el Mü’min ALLAH celle celâlihudur..
El Emîn MuhaMMed aleyhisselâm dır..
Benim senin Mü’minliğimizi ise, bu hayatta daha çok denenecek olan hususutur..
Kur'ÂN-ı Kerîm Uyarmaktadır ve KULLUk İmtihanımız ne kadar çetin ki, ALLAHû zü’l- CeLÂL, Kur'ân-ı Kerimde bir tek âyette şeytan davasında haklı çıktı buyuruyor:

Müslimden de öte Mü’minlerin bazısı hariç olarak ŞEYtÂN davasında haklı çıkmıştır:

وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan mine'l-mûminîn(mûminîne): Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (ALLAH'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.(Sebe 34/20)

Dikkat ediniz ki, “Mü’minlerden bazısı” buyuruluyor, Müslümanlardan değil!. Bizim Mü’minliğimiz ise daha MuhaMMedî Mihenkten-ELekten geçmedi henüz!. MuhaMMedî Mihenkten Geçtiğimiz belli değil daha, ortada biz söylüyoruz: “MuhaMMedîyiz!.” Diye.. OLuruz İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Onun için zâten, onun için bunu BİLmeye bunun İLMini BİLmeye MuhaMMedî bir gayret gösteriyoruz.. Bunun EDEBini BULmaya MuhaMMedî bir mERHAMet diliyoruz!. MuhaMMedî ALLAH Dostlarından, en yakınımızdaki TEVHİD Prizinden, SeLÂMet Sigortasından..
Yâni MuhaMMedî İrfÂNında OLmaya MuhaMMedî bir muHABBEt Umuyoruz, yalvarıyoruz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde Olmaya!.
Ve bunun ErkÂNını YAŞAmaya MuhaMMedî Hakikatı bahşetmesi için ALLAHımıza yalvarıyoruz!.
SÖZle ÖZle ve diyoruz ki: “Yâ RaBBenâ neşrah Sadrî ve’l- İslam: Sadrımı islâma aç yâ RaBBenâ!. Beni RaBBimden bir Nura kavuştur, Oluştur!. Aklımı canlandır ki, aklım aklını başına alsın!.”

RaBB’ısından Nur alanlar RaBB’ısı ile kendisi arasındaki “MuhaMMedî Kudret Kablosu”nu BİLirler ki, böyle OLaBİLir.. Böyle olur zâten.. İşte o zaman, o zaman Kur’ÂN DİLi, Keban SÖZü, BİZim kapıya kadar gelen Bakır TELLerin SESi OLur!. ELi ELimizde OL-ÂNa MuhaMMed aleyhisselâmın, EhL-i Beyt aleyhumusselâmın, Hakk Eren radiyallahu anhumun ELLeri öpülmeden de öte, sımsıkı TUTulur, SÖZleri YUTulur!. Ve işte o zaman Kur’ÂN BİZi okur, BİZ Kur’ÂNı OKUruz, OKUşuruz İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Hâni var ya, SEVmek SEVilmek ve SEVişmek!.
İşte o zaman OKUrum OKUr ve OKUşuruz İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!. evet şimdi İnfitâr Sûremize GİReriz İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »


Evet kısa kısa şöyle sizlerinde ne düşünüyorsunuz Barbaros buyurunuz ondan sonra girelim İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!..

Barbaros: Hocam ALLAH razı olsun.. önemli kısımlara girdiniz, akla girdiniz hamd olsun her zamanki gibi.. çünkü gördüğüm kadarıyla, Akıl, önemini İslam âleminin unuttuğu bir kavramdı. En önemli kavramını aklı, insÂNa verilen en büyük ni’metlerden biri olan aklı, İslam Âlemine anlatmak için hamd olsun uğraş vermektesiniz.. Sizi bundan dolayı, görüyorum hep çalışmalarınızda sürekli öne çıkıyor hamd olsun.. ikincisi bu konuşma içerisinde kadınla ilgili olan âyeti kerimelerin içerisinde en çok taşa tutalan ve tartışma kadın erkek haklarından tutun başka şeylere kadar kadınlara haraket içerdiği düşünceleri ile yaklaşılan ve bir çok ilâhiyatçının kaçtığı eleştirilmekten korktuğu için daha doğrusu düşünemediği bazı hadisi şerifleri Rahmâniyet ve Rahîmiyyet açısı ile yaklaşıp akılla ve dinle ilgili olarak bunları bağdaştırıp açıkladığınız için teşekkür ederim..
Bunlar bu kısımlar yazılıp önemi anlaşılmalı yâni bir çok insÂNca tartırışılan hadisi şerifte, bildiğimiz gibi akıl insÂN oğluna verilmiş büyük bir ni’met ve maalesef İslam âlemi bunun değerini bilememektedir.

Kur’ân-ı Kerimin içerisine ise bir türlü girememekteyiz.. çünkü kelimelerin ve kavramların mânâlarını iyice idrak edemeden, anlayamadan bir türlü birleşme ve açılım olmamakta.. her şey tek bir düzey üzerinde, tek bir boyut üzerinde geçip gitmekte.. İslam âlemindeki yapılan bu.. şu anda yurt dışında da izlediğim kadarıyla, insÂNlığın diyelim ki hümânizmanın kabul etmediği şeylere ters düşen hümenistçe yaklaşım dedikleri yaklaşımlarla anlayamadıkları şeyleri taşa tutan insÂNların yaptığı çeviri tarzları ve bakış açışlarıyla Din-i İslam da boğulup durmakta.. bundan hem Kur’ân-ı Kerim, hem hadisi şerifler ve bir çok şey ona göre nasibini almakta.. insÂNlar tarafından kendi içendeki diyorsunuz ya “fırıncının çocuklarına fırını taşlattık” diye..işte öyle bir durum içerisinde İslam.. kendi içindeki onu takıp etmeye çalışan insÂNlar tarafından ona zarar verilmeye çalışılmakta.. biz ise bu süreç içerisinde elimizden geldiğince bu kavramlara değinip, bu sistemlerin içerisinde çözebildiğimiz kadar yapmaya çalışıyoruz hamd olsun.. görebildiğimiz kadarıyla anlatmaya idrak etmeye uğraşıyoruz..

Bugün bu akşam burada oturuyordum.. Hocam bir hanımla çocukları arabaya koyarken karşıda annemin komşusunun en alt katında bir kadın benim ismimi söyledi.. “ben de sizi dedi birisiyle tanıştırmak istiyorum” dedi.. ben de şaşırdım ALLAH ALLAH kiminle tanıştıracak diye.. çünkü kadını da tanımıyorum.. çünkü apartmanın alt katında bir kadıncağız bir balkonda iki üç kişi oturuyordu.. o balkona doğru yaklaştım.. yaşlıca bir adam oturuyor balkonda.. o kadıncağızın misafirleriymiş.. Bursa’dan gelmişler o yaşlı Beyefendiyi tanıştırmak istiyormuş bana kadın.. “sizin hocanız dedi Bursa’daymış da” dedi.. eeee bunlarda benim misâfirlerim Bursa’dan deyince ben elimi uzattım yaşlı adama, şey yapmak için tokalaşmak için.. o da benim elimi öpüverdi, tuttu “siz dedi hangi koldansınız dedi hocanız” dedi.. ben dedim “Hocam meLÂMetiz biz dedim hocam melâmiyiz!.” Kendisi Nakşibendi kolundanmış Mudanya’lıymış Mehmet bey diye şeye benziyor, anahtarcıya benziyor.. Anahtarcı Ali eli, yüzü yaş olarak simâ olarak.. eee bu Bursa daki Ulu Câmide arka tarafında bir antikacı varmış “Çağrı Antikacı” diye.. onlarla da orada o dükkanın sahibiyle Bursada etrafındaki dükkanı tanıyormuş galiba.. Ahmet bey diye selâm söyledi hanım efendi.. keşke dedi o dükkana uğra da da Hoca efendi çay içte Ahmet beyle felân dedi.. ben de dedim ki “söylerim iletirim kendisine”.. ee onu da size söylemek istedim şimdi ben de şaşırdım.. çünkü ben herhalde dedim bizim bu şekil şeyleri bilmediğim için âdetleri bilmediğim için Hocam herhalde dedim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem veya size karşı bir saygı bâbında yapılan bazı davranışlar diye düşündüm.. o şekilde düşündüm kendi nefsime dahil bir şey düşünmedim.. Hocam o da aklıma geldi onu söylemek istedim..

Hocam İnfitâr Sûresine girmeden, akılla ilgili bu açıklamaların yapılması çok güzel oldu.. çünkü sonuçta aklımız bu.. insÂNın yaşayışındaki en önemli şey olduğu için gelişmesi gereken kemâlât, göstermesi ilmine infitâr etmesi gereken, fatara etmesi gereken, patlayıp açılması gereken, Zilzal Sûresindeki zelzeleye tutulması gereken.. eee bir çiçek gibi gibi açılması gereken bir tohum.. Nakli kendi içinde fışkırması gereken bir varlık olduğu için tâbiî ki ilk önce yer alması gerekir ki, girebilelim.. o bakımdan da çok iyi oldu hamd olsun.. hayvanların ikilik yok.. hayvanlar için ikiliğin olmaması ne ise, onu yapmış olması kendi programlarına göre hareket etmesi.. orayı da sürekli düşünüyorum.. o hususta da söylediğiniz kısım, benim her zaman için düşündüğüm şeyler olmuştur.. yâni üzerinde onların nasıl dünyaya, hayata nasıl baktıklarını sürekli gözlemlemekteyim, düşünmekteyim.. onlar nasıl bakıyorlar, nasıl yaşıyorlar.. sadece basit bir iç güdüyle mi hareket ediyorlar.. yoksa daha başka neleri idrak edebiliyorlar veya anlayabiliyorlar.. insÂNın anlayış ve idrakinin dışındada onlara verilen akl-ı cüz’i şekilde kullanabilmek miktarı mevcut olmalı ki bazı hayvanlar terbiye edilebiliyor.. bu da onların tâbi programlarında mevcut olan bir şey.. aslında bu konularda beni bazen sürekli düşündürmekte.. aklıma gelen bunlar hocam teşekkür ederim!.


Kulihvâni:
Ben teşekkür ederim Barbaros, sağol.. doğru biz erkekler bir derece faziletli yaratılmıştır.. fazla yaratılmıştır âyeti vardır..

وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلاَثَةَ قُرُوَءٍ وَلاَ يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِي أَرْحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَلِكَ إِنْ أَرَادُواْ إِصْلاَحًا وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكُيمٌ
Resim---''Vel mutallakâtu yeterabbasne bi enfusihinne selâsete kurûin, ve lâ yahıllu lehunne en yektumne mâ halakallâhu fî erhâmihinne in kunne yu’minne billâhi vel yevmil âhır(âhıri), ve buûletuhunne ehakku bi reddihinne fî zâlike in erâdû ıslâhâ(ıslâhan), ve lehunne mislullezî aleyhinne bil ma’rûf(ma’rûfi), ve lir ricâli aleyhinne dereceh(derecetun), vallâhu azîzun hakîm(hakîmun).: Boşanmış kadınlar üç kur (üç ay hali müddeti) kendi kendilerine beklerler (hamile olup olmadıklarına bakarlar). Eğer Allah’a ve yevm’il âhire îmân ediyorlarsa, rahimlerinde Allah’ın yaratmış olduğu şeyi gizlemeleri onlar için helâl olmaz. Şâyet onların kocaları barışmak (arayı düzeltmek) isterlerse, bu (bekleme süresi) içinde onlara tekrar geri dönmeye (başkasından) daha çok hak sahibidirler. Erkeklerin, kadınları üzerinde (hakları) olduğu gibi, kadınların da erkekleri üzerinde maruf (hakları) vardır. Erkeklerin, kadınların üzerindeki (hakkı) bir derece daha üstündür. Ve Allah, Azîz’dir, Hakîm’dir.” (Bakara 2/228)

Eşitliği, alçaklık ya da yükseklik olarak kabul eden bir toplum ya da bir akıl sistemi, ifrat ve tefrit batağına saplanmıştır.. cehennemi istiyorum ancak yandırıcı mı olsun, dondurucu mu olsun tercihinde kalmıştır.. cennete asla gelmemiştir.. ben dondurucu bir cehennem istiyorum İblis gibi.. yandırıcı bir cehennem istiyorum Firavun gibi.. bunu seçtiği sûrece ortadaki cenneti bulamayacaktır.. “benim vüCÛD ısım, ya 300 C olsun ya 500 C olsun!” demekte..
“Orta YOL CeNNetinde vüCÛD ısım 370 C olsun da adam gibi yaşayayım!” demek yok!. illâ oraya yüklenmiş bir akıl ile yaratılmışız zâten, bununla imtihan ediliyoruz.. bu olmazsa sistem kalkar ortadan.. Şeytan’ı sahneden çektiğiniz anda, çırıl çıplak iken çırıl çıplaklığının farkında olmayan şehvet ve şehâdet ağaçları baka kalırlar.. hâni erkek ve dişi ağaçları var ya olgunlaşamazlar.. şehvet, şehâdeti doğuran şeydir.. çünkü güldür herkesin gözündeki-gönlündeki.. ancak gülün gübresi ana.. GÜLün tamlayanı tümleyenidir.. onun için erkeğin bir derece faziletli oluşu üstünlüğü anlamında değil, tam tersine.. tam tersine erkek, hayy-dirilik ve akıl tohumudur.. diriliğin tarlası, bedenin fabrikası, hay tezgahı ise kadındır.. “tarla mı üstündür, tohum mü üstündür?” lafını rençber olmayan, çiftçi olmayan ahmak söyler.. bağların gözü açılır köyde, ilkbaharda oralara könn könn yâni geniz ne’siyle könnn derler.. könn könn nedir yanmış hayvan gübresidir.. kış boyunca ahırlardaki hayvan gübreleri alınır bir yere konulur, o yağmur yer üzerinden kış geçer ve yanmaya başlar.. o soğukta fışkırır çıkar ki, yanar yâni.. ve organik gübre toprağa verilir, üstü kapatılır.. yaz aylarında da şeker şerbet keser bal keser üzümler.. bunu bilemeyen o gübrenin düşmanıdır.. çünkü onun aklı, şeytandır.. o ahmağın aklı, iki uçta da “olsun!. Olmasın!.”da.. ikisinin cehennemindedir.. zâten cehennemi yaşamaktadır, içindedir şu anda fiilen.. onun için şehvetsiz şehâdetler, denenmemiş şehadetlerdir, laf şehadetleridir.. ben anlamam ateşsiz bişen aşlar insÂNlık âleminin aşı değildir, başka âlemlerin aşıdır..

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in sofrasında bişen aş, ateşte pişen aştır.. Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, hiç bir yemeğin altına üfürerek pişirmemiştir.. ateş yakarak pişirmiştir.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ÇİLLEsinde dokuz kadın ateşi üfürülmüştür Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in aşına..
Kadınını Müslüman etmeyen kişinin; anası, eşi, kızı, gelini ve kız kardeşi kâfirdir ve kendisinin Müslümanlığı bana lâzım değildir..
ALLAHuâlem ALLAHu zü'l-celâle de lâzım değildir.. zâten mümkün de değildir ayrıca..
Çünkü Rahîmiyyetin ASLı, er Rahmân ALLAH celle celâlihudur.. MuhaMMedîyetin temeli; Rasûliyet Rahmâniyettir, Nübüvet Rahîmiyyettir.. Onun için Nebîyyü’l- Ümmîdir Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem.. Nebîyyü’l- Ümmî olmakla hâşâ câhil değildir, ummandır.. umman yutucudur temeldir, TEKLİKtir.. tek damladır tek damlada küllî şeyi yutar..

İslâm olmamış bir akıl, islâm olmamış bir şeytan, islâm olmamış bir kadın, islâm olmamış bir nefis, boş konuşur!.
Onun için ALLAH celle celâlihu bize yardım etsin.. bize yardım etsin, biz neleri yıkmalıyız ki, yıkabilmeliyiz ki, onun yerine yıktığımız yerden hazineler çıkaralım..
Hâni var ya, neyi verdik buyuruyor Kehf Sûresinde.. dördüncüsü nedir?. işte “efendim bir masal anlatılıyor Kehf Sûresinde Kelâmullah Musa aleyhisselâm a bir beşer sûretinde bir sıfat “bana ledünu öğret!” “Sen sabredemezsin!.”
Çünkü insÂNlık alışkanlığın var.. öğretirim, söz mü?. Söz.. tamam bir nefsi öldürdüm gitti.. “sen haksız yere öldürdün bu çocuğu” “demedim mi sana sabredemezsin!.” deldi gitti.. çocuğu öldürdün mü?. öldürdün gitti efendim.. bu adamın duvarını yaptınmı?. yaptın gitti.. dur bakalım geri dönelim ne buyuruyor üçüncüsünde “orada bir yetim, bir öksüz var onlar rüşde ersinler ki bunun altındaki hazineleri onların olsun, yoksa haramiler ele geçirir?.”
Kim haramiler?. Senin Müslüman olmamış Ümmî tarafın.. Rahîmiyyet tarafın.. SILAyın Ümmî olmamış Rahmâniyet tarafı.. ne diyorum senin Müslüman olmamış, yerini bulmamış tarafın.. sen istediğin kadar “İLLALLAH!.” De.. istediğin kadar “Lâ iLâhe!.” De.. ne olacak?. gereksiz mi?.
Gereksiz değil.. gübre ne olacak?. gübre nar olacak, nur istiyorsun çünkü!. İşte bütün bunlar, bizim bu nar nur dediğimiz nedir?. Rububiyyet Yansıması, Rububiyyet Nurudur BİZim Nurumuz..

KüLLî ŞEYy ALLAH celle celâlihu NÛRu..


ResimKüLLî ŞEYy -> ALLAHın NÛRu.:

GÜLün GÜBresi ->AKLIndır!..

ALLAH celle celâluhu Ez Zâhir ALLAH celle celâluhu..


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---
“ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VE’L- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.”(Nûr 24/35)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Kul İhvÂNi İnfitâr Sûresi Sohbeti

Mesaj gönderen Hakan »

ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VE’L- ARD
Amma ALLAHu zü’L- CeLÂL’in yarattığı şeylerdir bunlar..

Demek istiyorum ki ZÂT SIFAT ESMÂ ve EŞYA Oluşumunda, cansız zannettiğimiz demire, demirlik esmâsı yüklenmiştir sadece.. ya da ne ise onun kendisinin esmâsı.. başka birisine bir elmaya, elmaca esmâlar yüklenmiştir..
Ama insÂNa küllühum TÜMM ESMÂLAR yüklenmiştir.. Onun için AKIL diyoruz küllühuma.. zâten onun için böyle sonsuz bir akıl cümbüşü görüyoruz.. onun için “ahseni takvim üzerine yaratıldınız, sizin kıvamınız RaBBa rücu edecek şekildedir..

خَلَقَ الْإِنسَانَ
Resim---Halaka’l- insân (insâne): İnsÂNı yarattı.” (Rahmân 55/3)

فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ مِمَّ خُلِقَ
Resim---Fel yenzuri’l- insânu mimme hulık (hulıka): İnsÂN bir baksın, hangi şeyden yaratıldı?(Târık 86/5)

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
Resim---Lekad halakne’l- insâne fî ahseni takvim (takvîmin): Doğrusu, biz insÂNı en güzel bir biçimde yarattık.(Tîn 95/4)

Ama Ahmaklar, RaBBımız TeÂLÂ’yı, âhirete çadır kurmuş bizi bekleyen bir Kral sandığı sûrece, zâten küfürümüz devâm edecektir ve kendimiz gibi birisi olarak kabul ettiğimiz için, ona dua göndeririz, ondan yakarırız ona ibâdet ederiz, şu bu..
Demin ben masum dedim Ahmed Çakır eğileceksin, RaBBınla eğil!.
Oranla buranla değil, aklın fikrinle de değil, RaBBınla..
Ne buyuruyor Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem?.:

Resim---Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem : "RaBBımı RaBBımla tanıdım. Eğer RaBBımın yardımı olmasaydı Onu tanıyamazdım!' (bulamazdım.)" buyurmuştur.
(Gürüzânfer, Ehadis-i Mesnevî shf. 2)

Onun için zâten gerisi gerisi ne olacak Bedelya kızımııza kitap lâzım alacaksın Barboros kardeşim.. Yedi renk renkli kalem alacaksın, ekmeğine suyuna bakacaksın.. Uykusuna bak ilâcına milacına dikkat et.. dikkat et güzel şeyleri öğrenmesine yapmasına.. kabiliyetlerini ortaya çıkarmasına hizmet et!.
ne olacak biliyor musun?.
Mükemmel, mükemmil bir anne olacak gelecek Bedelya’ların ayağını basacağı yer olacak bu Âlemde..
İşte bunun için herkes laf kâfiri, laf Müslümanı olmaya çalışıyor!. halbuki laf değil, yaşayan kâfir, yaşayan Müslüman olmak daha ERce bir iştir ve doğru bir iştir!.
İşte bunlar, bizim bu bbulaşıklarımızdan, dolaşıklarımızda ve bu yalaşıklarımızdan kurtulmamız da.. ancak bu iş, Kur’ÂNla olur ve Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ile olur.. tâbi ki bir sistemâtik meselesidir.. bizim zamanlarımız çok hızlı geçiyor.. yâni ben şahsen farkında değilim.. adamcağız söylüyor işte felân felân gitti felân felân şunu yaptı, bu şu oldu.. ben hiç öyle düşünmüyorum ALLAHa şükür.. sıhatım iyi çalışıyorum.. çok da memnunum ruhen zevk duymuşsam.. zevkten öte zevk duymanın ötesinde, ruhen haz duyuyorum.. amma yeteri kadar ürün veremiyorum, yeterli kadar olamıyor.. keşke olsun.. daha çok olsaydı, daha tez olsaydı, daha net olsaydı.. kafamızdan, aklımızdan, fikrimizden uydurma meselesi değil bu.. dedim ya Kur’ân-ı Kerimi Kur’ÂNca okumak Kur’ân-ı Kerimin beni bence okuması okumak ve okutmak değil okuşmaktan bahsediyorum..
İşte bu bu insÂNı İNSÂN eder.. büyük harflerle İNSÂN.. o sensin SultÂN olan insÂN.. şüphesiz ki bence, ALLAH Dostlarıdır bunlar.. Bizim SultÂNlarımızdır.. Rahmânî insÂN EhL-i Beyt aleyhumusselâmdır.. RaBBânî insÂN, şeksiz şüpesiz MuhaMMed aleyhisselâm dır.. Böyle OLuş ise, bir üstünlük alçaklık meselesi değildir.. bunlar bir SEViyedir..

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ
Resim---Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn (yerciûne).: SAĞIRdırlar, DİLsizdirler, KÖRdürler. Bundan dolayı dönmezler.(Bakara 2/18)

هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ
Resim---Hâzâ zikr (zikrun), ve inne li’l- muttekîne le husne meâb (meâbin).: Bu (Kur’ân-ı Kerim), bir Zikir’dir. Ve muhakkak ki muttakiler (takva sahipleri) için sığınakların en güzeli (Allah’ın Zat’ı) vardır.(Sâd 38/49)

Üstünlük ve alçaklığı körler sağırlar ve kalbleri şerh edilmemiş, kalbi kilitli, kalbi hatimli, kalbi mühürlü ki, bunu tercih edenlerdir..
Yoksa Bedelya ya sorsan da bilir ki, ne Keban yüksektir ne de Ampul alçaktır.. o yükseklik ve alçaklık aklın şeytanlığından ibârettir.. Şeytanın Müslüman edilmesi ise, Hakkı hakça görmesidir İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!. evet öyle değil mi Ahmed can?.

Ahmed can:Doğru söylüyorsunuz hocam ALLAH razı olsun yâni bu akılla ilgili gerçekten çok çalışmamız lâzım.. çokça kafamıza oturması lâzım.. bilmiyorum şimdi aklımızı kullanmamız gerekiyor eğer aklımızı kullanmamız içinde ne yapmamız lâzım?. tefekkür etmemiz lâzım.. tefekkür ettiğimiz de, tefekkür etmek nedir?. bunu iyi kafamızda oturtmamız aklımızda oturtmamız bu kavramları iyi düşünmemiz lâzım.. düşündüğümüzde bir sonuca ulaşmamız lâzım.. bildiğiniz gibi bu arkadaş burda teknik mühendislik bilen biri.. sonuca ulaşmazsak yaptığımız o sürecin bir anlamı yok boşa geçmiş bir eylem boşa düşündüğümüzde de bir sonuca ulaştığımızda bunu da uyguladığımızda ancak aklımızı gerçekten kullanmış oluruz.. burada da Hz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in “kim ihlâsla la ilâhe ilallALLAH derse cennete girer” hadisi şerifi:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kim ‘lâ ilâhe illallah derse Cennete girer!” buyurdu.
(Buhârî, Îmân 33, İlim 33, Salât 46, Teheccüd 36, Et’ıme 15, Rikâk 51, Tevhîd 36, 51; Müslim, Îmân 8, 84, Mesâcid 47; Tirmizî, Îman 17; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 45/483; Tayâlisî, Müsned 1/356; Bezzâr, Müsned 17/314; İbn-i Huzeyme, Sahîh 3/304. Bazı rivayetlerde bu beyanın, “Her kim, ‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah’ derse Cennete girer” ilavesiyle rivayet edildiği de vakidir. Bkz. Taberânî, Kebîr 20/41)
Daha sonra orda bulunan Mü’minler soruyor ki ya Rasûlullah ihlâs nedir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de cevâp veriyor ALLAHın haram kıldığı şeylerden kendini men’ etmektir.. bu men’ etmeye baktığınız zaman nefs yasaklara karşı bir şey duyuyor.. yâni baskıcı olmaya kalktığınız zaman bu haramlara karşı “yapma, yapmayacak, yapmayacağım” dediğiniz zaman, bir yere kadar ondan sonra bir patlama yaşıyorsunuz ki daha kötüsünü yapar hale geliyorsunuz.. bu durum da tefekkürle ancak insÂNın nefsini ikna ederek, tefekkür sonucunda bir sonuç elde ettikten sonra nefsine bunu anlatması, bunu ikna edici taklitten tahkike geçibilmemiz sonucunda ancak bunu ALLAHın haram kıldığı şeylerden kendini men’ edebileceğini düşünüyorum.. Böylece de ihlâs ile “Lâ ilâhe illallah!.” diyebileceğimiz bir yapıya ulaşabiliriz diye düşünüyorum Hocam ALLAH razı olsun..


kulihvÂNi: Sizden de ALLAH razı olsun.
Barbaros, ben bahsettiğim kişiyle ilgili bir şey söylemedim onu da söylemek lâzım.. Bizim yolumuzda her şey istenmeden verilir, sorulmadan söylenir.. istenmeden verilir lâzım ve lâyık ne ise getirilir.. yeter ki biz hazır olalım, huzurda olalım, Hızır zâten ordadır..
Onun için şimdi Emir SultÂN da Cuma namazını kılmayı azmettim.. gittim oraya bahçe o yerde hasırlar serilmiş o uçta, yerde.. oraya oturdum önümde bir kişi var.. çok yaşlı belki yüz yaşında var çok yaşlı.. çünkü bir taburede oturuyor.. ama yüzü o kadar eskimiş ki asırlık bir insÂN kıyama kalkamıyor.. yâni hep orda duruyor yanında da çok güzel giyinmiş bir insÂN, siyah takım elbiseli birisi var.. ancak onların ezânı duyuşları ve duruşları o haşyet ve huzu’ları bende cezb uyandırdı.. yâni onlar içerden duyuyor gibi içime öyle bir koku ve görüş doğdu.. namaz bittikten sonra o yaşlı dede kalktı yerinden.. orda bir beyaz baston vardı ben görmüştüm onu önde.. dedim ki “gözü görmeyen insÂNa ait öyle bir beyaz baston” onu aldı geldi, o yanındaki.. ben bir arkalarındayım çünkü.. ona verdi o da onu katladı yanına koydu.. dua etmeye devâm etti herkes çıkıyor o dua etmeye devâm ediyor.. sonra Dede onunla musaffa etti.. bende kalkmak üzereydim.. birkaç kere dönüp baktı görüştük.. çünkü o yanındaki gözü görmeyen insÂNı işâret etti.. ben de oraya vardım hep beraber musaffa ettik.. şimdi o a’mâ olan konuşuyor diyelim ki, saçlarımın omuzumdan aşağı bir şelâle gibi köpük köpük aktığını söylüyor.. peki de, kör kim gözlü kim?. ya da şunu söylüyor bunu söylüyor Dede de, başka bir şey söylüyor.. şunu demek istiyorum bunlar tüm bizim yolumuzun GÖNÜL GÖZLü ni’metleridir bu yolun.. bütün bu Yol Yolcu Yoldaş Yolluk tümü MuhaMMedîdir ve Rasûlî ve RaBBânîdir.. Onun için “BİZ BİR-İZ” de güzellikler hep Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin “rAhmedenli’l- âlemin bulutu”ndan yağar..
Sonra insÂNlar da, zAhmed ve rAhmed diye anılır..

Onun içinde Ahmed Efendi ya da başka efendiler vardır, doğrudur çok değerli insÂNlar vardır.. şüphesiz ki, vardır.. ama biliyorsunuz biz biliyorsunuz körsen bir hayat yaşarız, basit bir hayat yaşarız.. bir yıldır burdayım her zaman söylüyorum adımı, soyadımı bilen dört kişi yoktur Burasıı BURSA’da.. şu bakımından yoktur, çünkü bizim irtibatımız olamıyor, olmuyor.. kendimizde bir şey yapamasak bile kendimiz böyle kapalılık içindeyiz çok şükürler olsun.. ama bir gün nasib olursa o Ahmed Efendiyle de görüşürüz.. ama bizim de bir Ahmed efendimiz var, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ki, ALLAH razı olsun çok şükürler olsun.. bize her bakımdan ALLAHüzü’L- CeLâL’in en güzell bir ikrâmı.. bu yolda binbir kerre hamd olsun.. ALLAH bahtımızı yâr etsin ve dâim kılsın!. Ve Huzurullahta, öbür tarafta, gelecekte değil, şimdi şu ÂNda ŞeÂN-da İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem in gönül hoşnutluğu ve ALLAHu zü’l- CeLâLe kavuşanlardan eylesin ve ALLAHu zü’L- CeLÂLimiz, Ahmediyette hepimizi “Ahmed”leştirsin İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.

Evet saatimiz doldu ama sözümüz de var yine kısaca bir infitâr yapalım söz yerini bulsun on birde bırakacaktık ama biraz geç başladık işi olan da işine bakabilir yâni İnşâe ALLAHu TeÂLÂ!.
Resim
Cevapla

“Kuran-ı Kerim Sohbetleri” sayfasına dön