20 H.z DAVUT aleyhis selam

Kur'ân-ı Kerim'de ismi geçen 28 peygamberimizin hayatı, risaletleri, mukaddes kitapları.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

20 H.z DAVUT aleyhis selam

Mesaj gönderen nur-ye »

----KURÂN-ı KERÎM'in RESMÎ sıralamasına göre---

20. Hz. Davud : دَاوُود aleyhi's-selâm....
.
Resim

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم
Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyû’l-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ve’s-sahbihi ve Ehl-i Beytihi...


Resim

ALLAHu Zü'l-Celâl'imizin İZni ve İNAYETi ile RABB'ül Âleminimiz SÖZünü, RESÛLALLAH SALLallahu aleyhi ve sellem Efendimizin SESinden buyuruyor:

Resim

فَهَزَمُوهُمْ بِاِذْنِ اللّٰهِ وَقَتَلَ دَاوُدُ جَالُوتَ وَاٰتٰیهُ اللّٰهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاءُ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَفَسَدَتِ الْاَرْضُ وَلٰـكِنَّ اللّٰهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَمٖينَ
Resim---''Fe hezemuhum bi iznillahi ve katele davudu calute ve atahullahul mulke vel hikmete ve allemehu mimma yeşa', ve lev la def'ullahin nase ba'dahum bi ba'dil le fesedetil ardu ve lakinnellahe zu fadlin alel âlemîn.:Derken, Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud, Câlût’u öldürdü. Allah, ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allah’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir.’’
(BAKARA suresi 251. ayet) (Resmi:2/İniş:92/Alfabetik:11)



لُعِنَ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ بَنٖى اِسْرَایٖٔلَ عَلٰى لِسَانِ دَاوُدَ وَعٖيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ
Resim---'' L uinellezine keferu mim beni israile ala lisani davude ve isebni meryem, zalike bima asav ve kanu ya'tedûn.:İsrailoğullarından o küfredenler, hem Davud'un hem de Meryem'in oğlu İsa'nın dili ile lanetlendiler. Bu, onların isyan etmeleri ve hakkın sınırlarını aşmakta olmaları yüzündendi.’’
(MÂİDE suresi 78. ayet) (Resmi: 5/İniş:110/Alfabetik:60)

وَوَهَبْنَا لَهُ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ كُـلًّا هَدَيْنَا وَنُوحًا هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهٖ دَاوُدَ وَسُلَيْمٰنَ وَاَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسٰى وَهٰرُونَ وَكَذٰلِكَ نَجْزِى الْمُحْسِنٖينَ
Resim---'' Ve vehebna lehu ishaka ve ya'kub, kullen hedeyna, ve nuhan hedeyna min kablu ve min zurriyyetihi davude ve suleymane ve eyyube ve yusufe ve musa ve harun, ve kezalike neczil muhsinîn.: başka ona İshak ve Ya'kub'u ihsan ettik ve herbirini hidayete erdirdik. Nuh'u da daha önce hidayete erdirmiştik, onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı, Harun'u da... İşte iyi işler yapanları böyle mükafatlandırırız.’’
(EN'ÂM suresi 84. ayet) (Resmi: 6/İniş:55/Alfabetik:20)



وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِمَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيّٖنَ عَلٰى بَعْضٍ وَاٰتَيْنَا دَاوُدَ زَبُورًا
Resim---''Ve rabbuke a'lemu bi men fis semavati vel ard, ve le kad faddalna ba'dan nebiyyine ala ba'div ve ateyna davude zebûra.:Rabbin göklerde ve yerde olan kimselerin hepsini en iyi bilendir. Andolsun ki biz, peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık. Davud'a da Zebur'u verdik.’’
(İSRÂ suresi 55. ayet) (Resmi: 17/İniş:50/Alfabetik:46)


وَدَاوُدَ وَسُلَيْمٰنَ اِذْ يَحْكُمَانِ فِى الْحَرْثِ اِذْ نَفَشَتْ فٖيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدٖينَ
Resim---''Ve davude ve suleymane iz yahkumani fil harsi iz nefeşet fihi ğanemul kavm, ve kunna li hukmihim şahidîn.: Davud ve Süleyman'ı da (hatırla). Hani onlar ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Hani milletin koyunları (geceleyin) içinde yayılmıştı, biz onların hükmüne şahittik.’’
(ENBİYÂ suresi 78. ayet) (Resmi: 21/İniş:73/Alfabetik:21)


فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَ وَكُلًّا اٰتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُدَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ وَكُنَّا فَاعِلٖينَ
Resim---''Fe fehhemnaha suleyman, ve kullen ateyna hukmev ve ilmev ve sehharna mea davudel cibale yusebbihne vet tayr, ve kunna failîn.:Biz onu(n hükmünü) hemen Süleyman'a bildirmiştik; (zaten) herbirine hüküm ve ilim vermiştik. Davud'la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları buyruk altına aldık. (Bütün bunları) yapan bizdik.’’
(ENBİYÂ suresi 79. ayet) (Resmi: 21/İniş:73/Alfabetik:21)
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Re: 20 H.z DAVUT aleyhis selam

Mesaj gönderen sev-guzel »

Tâlût



İsrailoğullarının meliki. Esas adı Saul'dür.

Kelime olarak "Tâlût" İbranice bir lakabdır. Arapça "Tûl" kelimesi ile alakalı olup, aşırı derecede boylu ve kudretli anlamına gelir (Goldziher, Der Mythosbei den Hebraern, 162 vd.).

Kur'an'da iki yerde Tâlût kelimesi geçmektedir. Birkaç yerde de, ona işaret eden zamirler bulunmaktadır.

Mısır ile Filistin arasında yaşayan Amalika adlı bir kavim vardı. Başlarında Câlût adında bir kral bulunuyordu. Bunlar İsrailoğullarına saldırıp onları perişan ettiler. İsrailoğulları da, kendi peygamberlerinden, düşmanlarıyla çarpışmak için kendilerine bir kumandan tayin etmesini istediler. Onların bu peygamberi, Musa (a.s.)'dan sonraki peygamberlerden biriydi. Onların bu talebi üzerine, peygamberleri onların basına, nesli Ya'kûb (a.s.)'ın oğlu Bunyemin'e dayanan Tâlût'u hükümdar olarak tayin etti (Taberf, Caımiu'l-Beyân, Mısır 1954, II, 595 vd.). Bu durum Kur'an'da söyle ifâde edilmiştir:

"Peygamberleri onlara: "Bilin ki Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi" dedi. Bunun üzerine (onlar): "Biz hükümdarlığa daha layık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkanlar verilmemişken, o bize nasıl hükümdar olur?" dediler. (Peygamberleri): "Allah sizin üzerinize onu seçti. İlimde ve cüssede ona, sizden daha çok üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğine verir. Allah her şeyi ihâta eder ve her şeyi bilendir" dedi" (el-Bakara, 2/247).

İsrailoğulları onun krallığını tasvip etmek istemediler; işi zenginlik ve kısır kavmiyet noktasından ele almaya çalıştılar. Oysa ayette ifâde edildiği gibi, Yüce Allah, Tâlût'a ilimde ve cisimde, maddî ve manevî yönden bir üstünlük vermişti. Maddî yönden iri cüsseli, güçlü, kuvvetli ve güzel olarak yaratmıştı. Manevî yönden de, dinî, siyasî, fen, teknik ve savaş ilimlerinde ona üstün bir başarı ve maharet vermişti. Aynı zamanda o, fakirlere karşı merhametli ve şefkatliydi, yoksulların dertleriyle dertlenir, sıkıntılarını gidermeye çalışırdı. Bir de, Yüce Allah amirliği dilediğine verir. Komutanlık ve amirlik için bunlar önemlidir. Yoksa veraset, soy-sop, ayrı nesepten gelme şartları geçerli ve önemli değildir (el-Beydâvî, Envaru't-Tenzîl ve Esraru't-Te'vîl, Mısır 1955, I, 55).

Tâlût komutanlığı ele aldıktan sonra, askerleriyle Câlût'a karşı cihada çıkıyor ve önce askerlerini deniyor. Askerlerinden ihlaslı ve samimi olanlar belirlendikten sonra, düşmanlarıyla cihada devam ediyor. Yüce Allah bu hususta Kur'an'da şu açıklamada bulunmuştur:

Tâlût, ordusuyla birlikte ayrıldığında dedi ki: "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç avuçlayanlar hariç- onu tatmazsa, o bendendir." Onlardan az bir bölümü dışında ondan içtiler. O, kendisiyle beraber imân edenlerle onu (ırmağı) geçince, onlar (geride kalanlar): "Bugün bizim Câlût'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok" dediler. (O zaman) Allah'a kavuşacaklarına kesin gözü ile bakanlar: "Nice az bir topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir" dediler" (el-Bakara, 2/249).

Tâlat ve askerlerinin, Câlût ve askerlerine karşı cihada hazırlandıklarında, Allah'a karşı yaptıkları niyâz ve duaları, Kur'an'da şöyle haber verilmiştir:

"Onlar, (Tâlût ve ordusu) Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki:-Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır. Adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kafirler topluluğuna karşı bize yardım et" (el-Bakara, 2/250).

Tâlût ile askerlerinin zaferini ve Câlût ile askerlerinin de yıkılışını haber veren bir ayetin meâli ise, şöyledir:

"Derken, Allah'ın izniyle onları bozdular. Dâvûd Câlût'u öldürdü. Allah ona (Dâvûd'a) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allah, insanların bir kısmiyla diğerlerini savmasaydı, dünya bozulurdu. Fakat Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir" (el-Bakara, 2/25 1).

Ayette de ifâde edildiği gibi, Dâvûd (a.s.), Tâlût'un komutasında toplanmış bulunan İsrailoğullarının arasındaydı ve karşı ordunun başında bulunan Câlût'u öldürdü. Böylece İsrailoğulları bu savaşta galip çıktı. Filistin ordusu yenildi. Dâvûd (a.s.) bilâhare Tâlût'un kızı ile evlendi ve onun ölümünden sonra da onun yerine kral oldu (Taberî, Camiu'l-Beyân, II, 627 vd.; İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, Beyrut 1969, 1, 303).

Nureddin TURGAY
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Re: 20 H.z DAVUT aleyhis selam

Mesaj gönderen sev-guzel »

CÂLÛT


Hz. Dâvud (a.s.) zamanında yaşamış, "Amâlika" kralının adı.

"Amâlika" kavmi Akdeniz'in sahilinde, Mısır ile Filistin arasında yaşayan bir milletti. Amâlika kavminin kralı Câlut, Hz. Musa'nın vefatından sonraki bir dönemde İsrâiloğullarına saldırmış, onları yenerek, birçok esir ve kıymetli eşyalarını almış, ülkesine götürmüştü. Esirler içinde İsrâil krallarının bir çok prensi de bulunuyordu. Câlut sadece bunlarla kalmamış, geride kalan İsrailoğulları'na da ağır vergiler koymuştu. HattaTevrât'larını bile almıştı. Bu sırada İsrailoğulları'nın bir peygamberi de yoktu. Bunlar Allah'a yalvararak bir peygamber göndermesini istemişler, Allah Teâlâ da onlara bir peygamber göndermişti. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini, İstanbul 1979, II, 828).

Nihayet, önceleri bir intikam duygusuyla, kendilerine gönderilen Aşmuil veya Şâmuil'e başvurarak, kendilerine dirayetli bir hükümdar ve komutan tayin etmesini istemişlerdi. Bu hükümdar sayesinde çıkarıldıkları yurtlarına dönmek isteklerini dile getirmişlerdi. Peygamberleri de bu istek üzerine, Tâlut ismindeki bilgili, basiretli, cesaret sahibi hükümdarı tayin etti. Fakat İsrailoğulları tayin edilen bu kumandana itiraz ettiler. Her şeyi maddi ölçülere göre değerlendirmeye alışmış olduklarından içlerinden daha zenginleri varken, böyle birisinin tayinine razı olmadılar. Fakat Peygamber, Tâlut'un hem bilgili hem de fiziksel yapı itibariyle bu işe uygun olduğunu söyleyip bu işin ehli olduğunu belirtmiştir (el-Bakara, 2/246-247). Yine Peygamber, İsrailoğulları'na, Tâlut'un hükümdarlığının işâreti olarak içinde atalarına ait bir takım kutsal emânetler ve Tevrat levhaları bulunan kutsal tabutu, meleklerin getirmesi mucizesini göstermiştir (el-Bakara, 2/248).

Bunlardan sonra, Tâlut, İsrailoğulları'nın başına geçip, Câlut'a saldırmak üzere Filistin veya Ürdün nehrini geçerken, ordusunun sabrını veya samimiyetini ölçmek istemişti. Hava çok sıcaktı ve ordusuna nehirden geçerken su içmemelerini söylemişti. Fakat ordusundan bu emre uyanların sayısı oldukça az miktarda kalmıştı.

Fakat Tâlut bu kutsal mücadelesinden caymamış ve Câlut ile savaşa girmiştir. Halbuki savaştan önce ordusundan bazıları, Câlut'un ordusunu görünce: "Bugün Câlut'un ordusuyla karşılaşacak gücümüz yok" demişler ve kumandanlarını bırakarak savaşa girmemişlerdi. Buna rağmen, az sayıda samimi mümin ile beraber savaşa giren Tâlut, Câlût'a karşı savaşı kazanmıştır. Tâlut'un ordusunda bulunan Hz. Dâvud da Câlut'u öldürmeyi başarmıştır.

Hz. Dâvud (a.s.) Tâlut ve Eşmuil (a.s.)'ın vefatından sonra İsrailoğulları'nın başına geçmiş ve kendisine peygamberlik de verilmişti (el-Bakara, 2/249-252). Aynı kıssa biraz daha geniş olarak Kitab-ı Mukaddes, 1. ve 2. Sammel sifrinde geçmektedir.

Kur'an'ın anlattığı bu hadise, samimiyet ve iman gücünün nelere kadir olacağını ve İsrailoğulları'nın azgınlığını gözler önüne sermektedir.

Talat SAKALLI


Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Re: 20 H.z DAVUT aleyhis selam

Mesaj gönderen sev-guzel »

Resim---'' Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem Bedr günü Eshâb-ı kirâmına; "Bugün siz Tâlût'un (söz dinleyen) eshâbı (arkadaşları) adedincesiniz. Onlar mü'min idiler" buyurdu.
(Hadîs-i şerîf-Buhârî)

Resim---'' İsmail aleyhisselâm, Allahü teâlânın emriyle Tâlût'u hükümdâr tâyin etmişti. Tâlût, Filistinliler ve Amâlika kavmi ile harb edip, gâlib geldi. Tâlût'un askeri arasında bulunan Dâvûd aleyhisselâm on sekiz yaşında idi. Filistin ordusundaki cesûr ve çok kuvvetli olan Câlût'u öldürdü. İşmoil aleyhisselâm, Tâlût'un yerine Dâvûd aleyhisselâmı hükümdâr yaptı. O sırada Tâlût harbde öldü. Kırk sene hükûmet sürdü. Yerine Dâvûd aleyhisselâm melik oldu.
(Taberî-İbn-ül-Esir)
En son sev-guzel tarafından 03 Tem 2011, 11:33 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Re: 20 H.z DAVUT aleyhis selam

Mesaj gönderen sev-guzel »

Resim---'' Ebû'd-Derdâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hz Dâvud (aleyhisselâm)'un duaları arasında şu da vardır: "Allahım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli taleb ediyorum Allah'ım! Senin sevgini nefsimden, âilemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl"

Resim---'' Ebû'd-Derdâ der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz Dâvud'u zikredince, onu "insanların en âbidi (yani çok ve en ihlaslı ibadet yapanı)" olarak tavsif ederdi"
[Tirmizî, Da'avât 74, (3485)]
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 20 H.z DAVUT aleyhis selam

Mesaj gönderen nur-ye »

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا دَاوُدَ وَسُلَيْمٰنَ عِلْمًا وَقَالَا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى فَضَّلَنَا عَلٰى كَثٖيرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنٖينَ
Resim---''Ve le kad ateyna davude ve suleymane ilma, ve kalel hamdu lillahillezi faddalena ala kesirim min ibadihil mu'minîn.:Andolsun ki biz, Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik. Onlar: «Bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun» dediler.’’
(NEML suresi 15. ayet) (Resmi: 27/İniş:48/Alfabetik:81)


وَوَرِثَ سُلَيْمٰنُ دَاوُدَ وَقَالَ يَا اَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَاُوتٖينَا مِنْ كُلِّ شَیْءٍ اِنَّ هٰـذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبٖينُ
Resim---''Ve verise suleymanu davude ve kale ya eyyuhen nasu ullimna mentikat tayri ve utina min kulli şey', inne haza le huvel fadlul mubîn.:Süleyman Davud'a varis olup dedi ki: «Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.»
(NEML suresi 16. ayet) (Resmi: 27/İniş:48/Alfabetik:81)


وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ مِنَّا فَضْلًا يَا جِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ وَأَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ
Resim---''Ve lekad âteynâ dâvûde minnâ fadlâ(fadlen), yâ cibâlu evvibî meahu vet tayr(tayre), ve elennâ lehul hadîd(hadîde) .: Andolsun ki, biz Davud'a tarafımızdan bir fazilet verdik. «Ey dağlar! Onunla beraber tesbih edin.» dedik ve bunu kuşlara da (emrettik) ve ona demiri yumuşattık.’’
(SEBE' suresi 10. ayet) (Resmi: 34/İniş:58/Alfabetik:91)


يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَاء مِن مَّحَارِيبَ وَتَمَاثِيلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَّاسِيَاتٍ اعْمَلُوا آلَ دَاوُودَ شُكْرًا وَقَلِيلٌ مِّنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ
Resim---''Ya’melûne lehu mâ yeşâu min mehârîbe ve temâsîle ve cifânin kel cevâbi ve kudûrin râsiyât(râsiyâtin), i’melû âle dâvûde şukrâ(şukren), ve kalîlun min ibâdiyeş şekûr(şekûru) .: Onlar, ona mihrablar, timsaller (heykeller) ve havuzlar gibi çanaklar ve sâbit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı, şükür için çalışın. Ama kullarım içinde şükreden azdır.’’
(SEBE' suresi 13. ayet) (Resmi: 34/İniş:58/Alfabetik:91)


اصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ
Resim---'' Isbır alâ mâ yekûlûne vezkur abdenâ dâvûde zel eyd(eydi), innehû evvâb(evvâbun) .: Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud'u hatırla. Çünkü o, zikir ve tesbih ile bize yönelmişti.’’
(SÂD suresi 17. ayet) (Resmi: 38/İniş:38/Alfabetik:88)



إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْكُم بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاء الصِّرَاطِ
Resim---'' İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis sırât(sırâtı).: Davud'un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona «Korkma!» dediler, «biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.»
(SÂD suresi 22. ayet) (Resmi: 38/İniş:38/Alfabetik:88)


قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنْ الْخُلَطَاء لَيَبْغِي بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِيلٌ مَّا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَأَنَابَ/
Resim---'' Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike ilâ niâcih(niâcihî), ve inne kesîren minel huletâi le yebgî ba’duhum alâ ba’dın illellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfere rabbehu ve harre râkian ve enâb(enâbe). (24. Ayet, secde ayetidir.) Davud dedi ki: «Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten bir cemiyette yaşayanların çoğu mutlaka birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edip de salih amel işleyenler başka. Ama onlar da pek az.» Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden mağfiret diledi, rüku ederek yere kapandı, tevbe ile Allah'a yöneldi.’’
(SÂD suresi 24. ayet) (Resmi: 38/İniş:38/Alfabetik:88)



يَا دَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الْأَرْضِ فَاحْكُم بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوَى فَيُضِلَّكَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ إِنَّ الَّذِينَ يَضِلُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ
Resim---'' Yâ dâvûdu innâ cealnâke halîfeten fîl ardı fahkum beynen nâsi bil hakkı ve lâ tettebiil hevâ fe yudılleke an sebîlillâh(sebîlillâhi), innellezîne yadıllûne an sebîlillâhi lehum azâbun şedîdun bi mâ nesû yevmel hisâb(hisâbi).: Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır.’’
(SÂD suresi 26. ayet) (Resmi: 38/İniş:38/Alfabetik:88)

وَوَهَبْنَا لِدَاوُودَ سُلَيْمَانَ نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ
Resim---'' Ve vehebnâ li dâvûde suleymân(suleymâne), ni’mel abd(abdu), innehû evvâb(evvâbun).:Bir de Davud'a Süleyman'ı bahşettik. Süleyman ne güzel kuldu. Çünkü o seslice tesbih edip Allah'a yönelirdi.’’
(SÂD suresi 30. ayet) (Resmi: 38/İniş:38/Alfabetik:88)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 20 H.z DAVUT aleyhis selam

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim
ـ4ـ وعن عبداللَّه بن عمرو بن العاصِ رضِىَ اللَّهُ عَنْهُمَا. قال: ]أخبرَ رَسُولُ اللَّهِ # أنِّى أقُولُ: وَاللَّهِ ‘صُومنّ النهارَ و‘قومنّ الليلَ ما عشتُ. فقالَ: أنتَ الَّذى تقولُ ذلكَ؟ فقلتُ لهُ: قَدْ قُلتُهُ بأبى أنتَ وأمِّى يا رَسُولَ اللَّه. قال: فإنّكَ تسْتطيعُ ذلكَ، فصمْ وأفطِرْ وقمْ ونمْ، وصمْ من الشهْرِ ثثةَ أيامٍ، فإنَّ الحسنةَ بعشرِ أمثالها، وذلكَ مثلُ صِيَامِ الدهرِ. قلتُ: فإنِّى أُطيقُ أفضَلَ منْ ذلك. قال: فصمْ يوماً وأفطرْ يومينِ. قلتُ: فإنِّى أطيقُ أفضلَ من ذلكَ. قال: فصمْ يوماً وَاَفْطِرْ يَوْماً فذلك صومُ داودَ عليهِ السّمُ، وهوَ أعدلُ الصيامِ، أو أفضلُ الصيامِ. قلتُ: فإنِّى أطيقُ أفضلَ من ذلكَ. قالَ: أفضلَ من ذلكَ[. أخرجه الخمسة إّ الترمذى.وفي أخرى ]ألَمْ أُخْبَرْ أنّكَ تَصُومُ الدّهْرَ، وتَقْرأُ القرآنَ كلَّ لَيْلَةٍ؟ قلتُ: بَلَى يا نبىَّ اللَّهِ ولمْ أُرِدْ إّ الخيْرَ، وفِىهِ قال لى: واقْرأِ القرآنَ في كلِّ شهرٍ. قلتُ: إنِّى أطيقُ أفضَلَ منْ ذلكَ. قال: فاقرأْهُ في كلِّ عشرٍ. قلتُ إنِّى أُطيقُ أفضلَ من ذلكَ. قال: فاقرأْهُ في كلِّ سبعِ ليالٍ و تزِدْ على ذلك، وقال لى رسُولُ اللَّهِ #: إنّكَ تَدْرى لعلّكَ يطولُ بِكَ عُمْرٌ. قال: فشَدَّدْتُ فشُدِّدَ علَىَّ، فلمّا كبرتُ وَددتُ أنِّى قبلتُ رخصةَ رسوُلِ اللَّهِ #[.وفي أخرى نحوه، وفيهِ ]فإذا فعَلْتَ ذلكَ هجمَتْ لَهُ العيْنُ ونَفَهتْ لهُ النفسُ، صامَ منْ صَامَ ا‘بد[ .

وَفِيهِ ]فَصُمْ صَومَ داودَ علَيْهِ السّم: كَانَ يَصُومُ يَوْماً ويُفْطِرُ يوْماً، وََ يَغِرُّ إذَا َقَى[.وفي أخرى ]قَالَ: أحَبُّ الصِّيَامِ إلى اللَّهِ تعالى صِيَامُ دَاودَ عَلَيْهِ السّم، وَأحبُّ الصّةِ إلى اللَّهِ تعالى صَةُ داودَ: كَانَ يَنامُ نِصْفَ اللّيلِ وَيَقُومُ ثُلثُهُ وَيَنَامُ سُدسَهُ، وَكَانَ يَصُومُ يَوْماً ويُفْطِرُ يوْماً[

.4. (73)- Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e benim "Hayatta kaldığım müddetçe vallahi gündüzleri oruç tutacağım geceleri de namaz kılacağım" dediğim haber verilmiş. Beni çağırtarak,: "Sen böyle böyle söylemişsin doğru mu?" dedi. "Annem babam sana feda olsun, evet böyle söyledim ey Allah'ın Resûlü" dedim. "İyi ama, dedi, sen buna güç yetiremezsin, bazan oruç tut, bazan ye; gece kalk, uyu da. Ayda üç gün tut (bu yeter), zira hayırlı işleri Allah on misliyle kabul ederek ücret veriyor. Bu üç gün, aynen yıl orucu yerine geçer" buyurdu. Ben: "Söylediğinizden daha fazlasına güç yetiririm" dedim. "Öyleyse, dedi, bir gün oruç tut, iki gün ye" Ben tekrar "Bundan başkasına da güç yetiririm" dedim. "Öyleyse, dedi, bir gün tut, bir gün ye. Bu Hz. Dâvud aleyhisselam'ın orucudur. Bu en kıymetli oruçtur -veya en efdal oruçtur.-" Ben yine: "Ben bundan daha fazlasına güç yetiririm" dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bundan efdali yoktur" buyurdu.
Buhârî, Savm 54, 55, 56, 57, 58, 59, Teheccüt 7, 19, Enbiya 37, Fedâilu'lkur'ân 34, Nikâh 89, Edeb 84, İsti'zan 38; Müslim, Sıyâm 181-194, (1159); Ebu Dâvud, Sıyâm 53, (2425); Nesâî, Sıyâm 76, (4, 209-210); Tirmizî, Savm 57, (770).

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Re: 20 H.z DAVUT aleyhis selam

Mesaj gönderen sev-guzel »

ResimFasil : FEZAİL BÖLÜMÜ
Konu : Bazı Peygamberlerin Faziletleri - Hz. Süleyman (as)
Ravi : Ebu Hüreyre
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "İki kadın vardı. Bunların beraberlerinde iki de çocukları vardı. Bir kurt gelerek bu çocuklardan birini kapıp kaçırdı. Kadın, arkadaşına: "Kurt senin çocuğunu kaçırdı!" dedi. Diğeri ise: "Hayır, senin çocuğunu alıp gitti!" dedi. Bunlar (ihtilafa düşüp) Hz. Davud aleyhisselam`a dava açtılar. Hz. Davud, büyük kadın lehine hükmetti. Küçük, hükme razı olmayınca, davayı Hz. Süleyman`a götürdüler. Hz. Süleyman aleyhisselam: "Bir bıçak getirin, çocuğu ikiye böleyim, size birer parça vereyim!" diye hükmetti. Küçük kadın: "Böyle yapma! Allah`ın rahmetine mazhar ol! Çocuk onundur." dedi. Hz. Süleyman bu cevap üzerine çocuğun küçük kadına ait olduğuna hükmetti.
HadisNo : 4340


ResimFasil : FEZAİL BÖLÜMÜ
Konu : Bazı Peygamberlerin Faziletleri - Hz. Davud (as)
Ravi : Ebu Hüreyre
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Davud aleyhisselam`a okumak (Kur`an) kolaylaştırılmıştı. Böylece hayvanının eğerlenmesini emreder, eğerlenmezden önce (baştan sona Kur`an`ı) okurdu. O, kendi el emeğiyle kazandığından başka bir şey yemezdi."
HadisNo : 4339


ResimFasil : KESB (KAZANÇ) BÖLÜMÜ
Konu : Helal Kazanca Teşvik; Haramdan Sakındırma
Ravi : Mikdam İbnu Ma`dikerb
Hadis : Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Beni Adem`den) hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir taamı asla yememiştir. Allah`ın peygamberi Davud aleyhisselam elinin emeğini yerdi."
HadisNo : 5165
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: 20 H.z DAVUT aleyhis selam

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

Fasil : ALEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ
Konu : Alemin Yaratılışı Hakkında
Ravi : Ebu Hüreyre
Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah Teala, Hz. Adem (a.s)`i yarattığı ve ruh üflediği zaman, Adem hapşırdı ve elhamdülillah diyerek, izni ile Teala`ya hamdetti, Rabbi de ona: "Ey Adem, yerhamukallah (Allah sana rahmet etsin), (mukarreb) meleklerden şu oturan gruba git ve "Esselamu aleyküm" de!" dedi. (Hz. Adem öyle yaptı. Hitab ettiği melekler): "Ve aleyke`s-selamu ve rahmetullahi ve berekatuhu!" diye karşılık verdiler. Sonra Adem (a.s) Rabbine döndü. Rabbi ona: "Bu cümle senin ve evladlarının aralarındaki selamlaşmadır" dedi. Allah Teala hazretleri, elleri kapalı olduğu halde Adem`e: "Dilediğini seç" dedi. Hz. Adem: "Rabbimin sağ elini seçtim! Rabbimin iki eli de sağdır, mübarektir" dedi. Sonra Allahu Teala hazretleri sağ elini açtı. İçinde Hz. Adem ve onun zürriyeti(nin emsalleri) vardı. Hz. Adem (a.s): "Ay Rabbim, bunlar nedir?" dedi. Rabb Teala: "Bunlar senin zürriyetindir" dedi. Her insanın iki gözünün arasında ömrü yazılıydı. Aralarında biri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi. Hz. Adem: "Ey Rabbim! Bu kimdir?" dedi. Rabb Teala hazretleri: "Bu senin oğlun Davud`dur. Ben ona kırk yıllık ömür takdir ettim" dedi. Adem aleyhisselam: "Ey Rabbim onun ömrünü uzat!" talebinde bulundu. Rabb Teala: "Bu ona takdir edilmiş olandır!" deyince. Adem: "Ey Rabbim, ben ona kendi ömrümden altmış senesini verdim" diye ısrar etti. Bunun üzerine Rabb Teala: "Sen ve bu (talebin berabersiniz)." buyurdu. Sonra Adem cennete yerleştirildi. Allah`ın dilediği kadar orada kaldı. Sonra cennetten (arza) indirildi. Adem burada kendi ecelini yıl be-yıl sayıp hesaplıyordu. Derken ölüm meleği geldi. Hz. Adem (a.s) ona: "Acele ettin, erken geldin. Bana bin yıl ömür takdir edilmiştir" dedi. Melek: "İyi ama sen oğlun Davud`a altmış senesini verdin" dedi. Ne var ki O bunu inkar etti, zürriyeti de inkar etti; o unuttu, zürriyeti de unuttu." Resulullah (sav) ilave etti: "O günden itibaren yazma ve şahidlik emredildi."
Hadis No : 1699



Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
tamersah tarik
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 778
Kayıt: 19 Eyl 2008, 02:00

Re: 20 H.z DAVUT aleyhis selam

Mesaj gönderen tamersah tarik »

Dâvûd Aleyhısselamın Soyu:
Dâvûd b.İşâ[1] Aleyhisselâm; Yehûza b.Yâkub, b.İshak, b.İbrahim Aleyhisselâmın soyundandır. [2]

Dâvûd Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Dâvûd Aleyhisselâm: kısa boylu[3], hastalıklı, ak tenli, mavi gözlü, kırmızı yüz­lü, ince bacaklı, düz[4] ve az saçlı idi. [5]
Tepesinin saçı dökülüp açılmıştı. [6]
Gür ve güzel sesli, güzel huylu[7], temiz kalbli[8] ve çok anlayışlı idi. [9]

Dâvûd Aleyhisselâmın Hor Görülüşü Ve Kendisine Davar Güttürülüşü:
İsa´nın, Dâvûd Aleyhisselâmdan başka, duvar gibi on iki oğlu daha vardı.
Dâvûd Aleyhisselâm, kısa boylu ve vücudca, çelimsiz olduğu için, babası İşa, onu, hor görür, insanlar arasına çıkarmaktan utanır, ona, davarlarını güttürürdü.
Onu, Şemûyel Aleyhisselâma da, öteki oğullarıyla birlikte göstermek istememişti. [10]

Dâvûd Aleyhisselâmın Davar Güderken Karşılaştığı Haller:
Dâvûd Aleyhisselâm, bir gün[11], babasının yanına gelip[12]:
"Ey Babacığım! Ben, şu sapanımla, attığım her şeyi, muhakkak, vuruyor, yere düşürüyorum!" dedi. [13]
Babası:
"Ey oğulcuğum! Seni, müjdelerim: Allah, senin rızkını, Sapanının içine, koy­muştur!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, başka bir gün, yine, babasının yanına gelip
"Ey babacığım! [14] Dağlar arasına girdiğimde, yuvasında duran bir arslana rastladım! Hiç korkmadan, onun üzerine binip kulaklarını tuttum!" dedi[15]
Babası:
"Müjdelerim seni ey oğulcuğum! Hiç şüphesiz, bu da, Allah'ın, sana verdiği bir hayırdır." dedi. [16]
Dâvûd Aleyhisselâm, yine, başka bir gün de, babasına gelip[17]:
"Ey babacığım! [18] Ben, dağların arasında yürüyüp giderken, Allâh'ı, Tesbih ediyor (Sübhânallâh!) diyorum.
Hiç bir dağ kalmamak üzere, bütün dağlar, benimle birlikte, Allah´ı Tesbih edi­yor, (Sübhânallâh!) diyorlar." dedi.
Babası:
"Müjdelerim seni ey oğulcuğum! Hiç şüphesiz, bu da, Allah'ın, sana verdiği bir hayırdır." dedi. [19]
Dâvûd Aleyhisselâmın babası, çok yaşlı bir ihtiyardı,
Dâvud Aleyhisselâmın kardeşleri, Câlut´la savaşmak üzre, Tâlut´la birlikte git­mişlerdi.
Dâvûd Aleyhisselâm, babasının davarlarını gütmek üzere, geride kalmıştı.
İsrail oğullarıyla Amâlıkalar, çarpışmak için, birbirlerine yaklaşmış bulunu­yorlardı.
Dâvûd Aleyhisselâm, davarlarını yayarken, kendisine bir ses geldii ki: "Ey Dâvûd! Sen, Câlût´u, öldüreceksin!
Sen, şurada durup ne yapacaksın? Haydi, davarlarını, Rabb´ına, emânet et de, kardeşlerine kavuş!
Tâlût; Câlût´u, öldürecek kimseye, malının yarısını vermeyi ve kızını da, onun­la evlendirmeyi va´d etmiş bulunmaktadır!" diyordu.
Dâvûd Aleyhisselâm, hemen, davarlarını, Rabb´ine emânet etti. Gidip babası­nın yanına vardı.
Babası, ona:
"Sen, davarlarını, ne yaptın?" diye sordu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Ben, onlara, en koruyucu Birini, Vekil ettim!" deyince, babası, onun bu sö­zünden, davarlara, ancak, çoban arkadaşlarından bazısını vekil ettiğini sanmıştı.
Savaşa giden kardeşleri için azık hazırlayıp:
"Ey oğulcuğum! Hemen, kardeşlerinin yanına git. Düşmanları karşısında, on­ları, güçlendirmek üzere, yaptığımız şeyleri, kendilerine teslim et!
Durumlarını, gör, benim yanıma ve işinin başına dönmekte acele et!" dedi.
Dâvûd Aieyhisselâm, kardeşlerinin azıklarını, asasını, torbasını ve sapanını yük­lenip hemen yola çıktı.
Yolda giderken, bir taş:
"Ey Dâvûd! Beni, götür! Senin için -Allah´ın izniyle- Câlût´u, öldüreyim!" diye­rek seslendi.
Dâvûd Aleyhisselâm, onu, alıp torbasına koydu. Sonra, yoluna devam etti.
Başka bir taş, ona:
"Ey Dâvûd! Beni de, al!" diye seslendi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
"Sen, kimsin?" diye sordu.
Taş:
"Ben, İshak´ın taşıyım ki, o, benimle, şunları, şunları, öldürdü!
Ben -Allah´ın izniyle- Câlût´u, öldürürüm!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, onu da, alıp torbasına koydu.
Sonra, yoluna devam etti.
Daha başka bir taşa rastladı ki:
"Ey Dâvûd! Beni de, yanına al!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
"Sen, kimsin?" diye sordu.
Taş:
"Ben, Yâkub´un taşıyım. Ben -Allah´ın izniyle- Câlût´u, öldürürüm!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
"Sen, onu, nasıl öldüreceksin?" diye sordu. Taş:
"Ben, rüzgârdan, beni -Câlût´un tolgasına ulaştırıp alnına değdirmesi için- yar­dım etmesini isterim ve onu, öldürürüm!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, onu da, alıp torbasına koydu.[20] İşte, Dâvûd Aleyhisselâm; böylece, yolda rastlayıp:
"Ey Dâvûd! Bizi al! Câlût´u, bizimle vurup öldürürsün!" diyerek seslenen üç taşı alıp torbasına yerleştirmişti. [21]

Dâvûd Aleyhisselâmın Câlût´la Karşılaşıp Onu Öldürüşü:
Dâvûd Aleyhisselâm, gelince, Tâlût, Yağ Boynuzunu, onun başına koydu.
Boynuzdaki yağ, kaynamağa başladı.
Dâvûd Aleyhisselâm, yağdan, süründü.
Tennûr´u da, vücûdu, doldurdu. [22]
Buna, Şemûyel Aleyhisselâm da, Tâlût ta, İsrailoğulları da, sevindiler.[23]
Tâlût, Dâvûd Aleyhisselâma:
"Sen, Câlût´u, öldürürsen, kızımı, seninle evlendirsem ve ülkemde senin hük­münü de, geçerli kılsam olmaz mı?" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Olur!" dedi.
Tâlût; atını, zırhını ve silahlarını, Dâvûd Aleyhisselâma verdi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ata, bindi. Silahlandı, kuşandı.
Biraz gittikten sonra, kalbinde, bir büyüklenme ve onurlanma his edince, ace­le, Tâlût´un yanına döndü.
Tâlût´un çevresindeki kimseler:
"Delikanlı, korktu!" dediler.
Dâvûd Aleyhisselâm, gelip Tâlût´un önünde durdu.
Tâlût:
"Sana, ne hal oldu?" diye sordu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Bırak beni de, onunla, istediğim gibi, çarpışayım!" dedi.
Tâlût:
"İstediğini, yap!" deyince, at ve silahlarını, bıraktı. Sapanını, alıp [24] Câlût´a doğru ilerledi.
Câlût: insanların en güçlüsü ve en katı yüreklisi idi. [25]
Başına, ağır bir demir Tolga geçirmiş; irilikte ve güçlülükte benzeri bulunma­yan alaca bir ata da, binmişti. [26]
Câlût, Dâvûd Aleyhisselâmı görünce, Allah, onun kalbine bir korku düşürdü. [27]
Dâvûd Aleyhisselâma:
"Sen mi, benimle çarpışmak için karşıma çıktın?" diye sordu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Evet!" dedi.
Câlût:
"Hay oğulcuğum! Köpeğe taş atıldığı gibi, sen de, bana, Sapanla taş mı ata­caksın?!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Evet! Sen, köpekten de, kötüsün!" dedi. [28]
Câlût:
"Ey genç! Geri dön! Seni, öldürmeye acıyorum!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Hayır! Belki, ben, seni öldüreceğim!" dedi. [29]
Câlût kızdı:
"Sen, artık, hakettin: Ben, senin etini, vahşi hayvanlarla gök kuşları arasında bölüştürecek, onlara, yem edeceğim!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Bismillah! Belki, Allah, senin etini, vahşi hayvanlarla gök kuşları arasında bö­lüştürecek, yem edecektir!" dedi. [30]
Hemen, Torbasından bir taş çıkarıp sapanına koydu. Her taşı, çıkarıp Sapanına koyarken: "Bu, Atam İbrahimin ismiyle! Bu, Atam İshak´ın ismiyle!
Bu, Atam İsrail´in (Yâkub´un) ismiyle![31] diyordu. [32] Diğer rivayete göre:
Torbasından ilk taşı alırken: (Bismillâhi İlâh-i İbrahim = İbrahimin İlâhı olan Allâh'ın ismiyle!" dedi ve onu, Sapanına yerleştirdi.
İkinci taşı alırkan: (Bismillâhi İlâh-i İshak = İshak´ın İlâhı olan Allah´ın ismiyle!" dedi ve onu, Sapanına, yerleştirdi.
Üçüncü taşı alırken: Bismillâhi İlâh-i Yâkub = Yâkubun İlâhı olan Allah´ın ismiy­le!" dedi ve onu, Sapanına yerleştirdi. [33]
Dâvûd Aleyhisselâm, elini, Sapanın içine soktuğu zaman,´[34], koymuş olduğu üç taşın, bir taş haline geldiğini gördü.[35]
Yüce Allah, Meleklerine, Vahy edip:
"Kulum Davud´a, yardım ediniz!" buyurdu. [36]
Dâvûd Aleyhisselâm, Sapanına koyup attığı üçüzlü taşla, Câlût´u, iki gözünün arasından vurdu!
Taş, Câlût´un başını, delip arkasından çıktı. [37] Câlût´u, ölü olarak yere düşürdü. [38] Ve deydiği, herkesi de, öldürdü. Câlût´un ordusu, bozguna uğradı. [39]
Tâlût; düşmanına karşı, Allah´ın yardımıyla muzaffer olarak İsrail oğullarıyla birlikte savaş meydanından ayrıldı[40]
Tâlût, kızını, Dâvûd Aleyhisselâmla evlendirdi. [41] Servetinin yarısını da, ona, verdi[42]. Mülkünde Onun Mührünü de, geçerli kıldı. [43]
Başka rivayete göre: Tâlût, yönetimin üçte birini de, Dâvûd Aleyhisselâma bıraktı.[44]

Tâlût´un Dâvûd Aleyhisselâmı Kıskanarak Öldürmeğe Kalkışı:
Halkın, Dâvûd Aleyhisselâma meyledip sevgi göstermeğe başladıklarını görün­ce, Tâlût´un, kıskançlığı tuttu, onu, öldürmeğe kalktı. [45]
Fakat, Yüce Allah, Dâvûd Aleyhisselâmı, onun sû-i kasdinden korudu. [46]
Dâvûd Aleyhisselâm, ona, mukabelede bulunmaktan[47], onun mülkünde ona, kıskançlık göstermekten kaçındı. [48]
Ona:
"Allah, Davud´a rahmet etsin!
O, benden daha hayırlıdır!
Ben, fırsat bulunca, onu, öldürmeğe kalkıyorum!
Halbuki, o, fırsat bulunca, beni, öldürmekten el çekiyor!" dedirtti. [49]
Tâlût, en sonunda, yaptıklarına pişman olup Şemûyel Aleyhisselâmın kabrine giderek tevbe etmiş, oğulları ile birlikte katıldığı savaşta öldürüldükten sonra, Dâ­vûd Aleyhisselâm, İsrail oğullarının yönetimini, tamamı ile ele almış[50], işi, git­tikçe, büyümüştür. [51]
Sanıldığına göre: Dâvûd Aleyhisselâmın hükümdarlığı; Rum kralı Dakyanus ve Eshab-ı Kehf zamanında[52], Keyhusrev b.Syavş´in asrında idi. [53]

Dâvûd Aleyhisselâmın Peygamber Oluşu Ve Bazı Faziletleri:
Yüce Allah; Dâvûd Aleyhisselâma saltanat verdiği gibi, Hikmet (Peygamberlikle, vermiş[54], kendisinde hükümdarlıkla Peygamberliği birleştirmiş[55], kendisine, se­mavî kitablardan Zebur´u indirmiştir. [56]
Dâvûd Aleyhisselâm; İsrail oğullarına kral olduğu zaman, kılık değiştirip ken­disini belirsiz ederek halk arasına karışmayı ve kendisinin icrâât ve gidişatı hak­kında soruşturma yapmayı âdet edinmişti. [57]
Çarşıda, pazarda[58], gördüğü kimsenin, hemen yanına varır: Ona:
"Dâvûd hakkında ne dersin?" diye sorar, o da, onu sever ve hayırlı olduğunu söylerdi. [59]
Kendisi hakkında soruşturma yapıp ta, ibâdette, gidişatta ve adalette hayırlı olduğunu övmeyen bir kimse yoktu. [60]
Dâvûd Aleyhisselâm; böyle, her karşılaşıp sorduğu kimselerden:
"O, kendisi için de, ümmeti için de, Allah´ın, yaratıklarının hayırlısıdır!" ceva­bını aldığı[61] günlerden bir günde idi ki[62], Yüce Allah insan suretine koyduğu bir Meleği, onunla karşılaştırdı. [63]
Dâvûd Aleyhisselâm, onu, görünce[64], âdeti vechile[65], başkalarına sora gel­diği gibi[66], kendisini, ona da, sordu. [67]:
"Şu kral Dâvûd hakkında ne dersin?" dedi. [68]
Melek insan:
"O, ne iyi adamdır! [69] Kendisi ve ümmeti için, insanların hayırlısıdır! [70]
Ne olurdu, kendisinde olan bir şey de, olmasaydı[71], Kâmil olurdu!" dedi. [72]
Dâvûd Aleyhisselâm, buna hayret ve merak ederek[73]:
"Ey Allah'ın kulu! [74] Nedir o şey?" diye sordu. [75]
Melek insan:
"Dâvûd[76], Beytülmal´dan[77], Müslümanların malından[78], yiyor[79], rızıklanıyor[80] ev Halkına da, yediriyor. [81]
Ne olurdu o, Ev halkına, Beytülmaldan yedirmeseydi! [82]
Keşke, kendisi, elinin emeğinden yeseydi, faziletlerini, tamamlardı!" dedi. [83]
Bu, Dâvûd Aleyhisselâmı[84] uyarmağa yetti. [85]
Yüce Allah´a:
"Ey Allâh'ım! Rızkın, en güzeli, hangisidir?" diye sordu.
"Ey Dâvûd! Elinin emeğidir!" buyuruldu. [86]
Dâvûd Aleyhisselâm, hemen geri döndü. [87]
Kendisini ve Ev halkını[88], Beytülmal´a muhtaç etmeksizin[89], elinin emeğiyle geçindirecek[90] bir geçim yolu ihsan etmesini[91], bir sanat[92] öğretmesini[93] ve onu, kendisine kolaylaştırmasını[94] Yüce Allâh´dan diledi. [95]
Yüce Allah da, ona, demiri, hamur gibi yumuşatacak bir kudret ihsan etti. [96]
Demir; ateşe sokulmaksızın, çekiçle vurulmaksızın, Dâvûd Aleyhisselâmın elin­de mum, hamur ve çamur gibi olur, Dâvûd Aleyhisselâm, onu, istediği şekle koyardı. [97]
Yüce Allah, ona, zırh gömlek yapma sanatını da, öğretti. [98] Bu, Yüce Allah´ın, onun için seçtiği bir sanattı. [99] O, böylece, zırh gömlek yapıcısı oldu. [100]
Dâvûd Aleyhisselâm, zırh gömlek yapanların ilki olduğu gibi[101], onu, giyen­lerin de, ilki idi. [102]
Ondan önce, zırh, gömlek halinde değil, levha halinde yapılır ve kullanılırdı. [103]
Dâvûd Aleyhisselâm, zırh gömlek yapmağa koyuldu. [104]
Lukman Hakîm, hiç zırh gömlek görmemişti. [105]
Dâvûd Aleyhisselâmı, zırh gömlek yaparken görünce[106], teaccüb etti. [107]
Bunun, ne olduğunu, bilmediği için, Dâvûd Aleyhisselâma sorup öğrenmeğe isteklendi ise de, Dâvûd Aleyhisseiâmın onu örüp boşalmasına kadar susmayı tercih etti, [108] Hikmeti, onu, ona sormasına engel oldu. [109]
Ne ona, ne yaptığını sordu, ne de o, haber verdi.[110]
Dâvûd Aleyhisselâm, kalkıp zırh gömleği, sırtına giyindi ve:
"Savaş eri için, ne güzel bir gömlektir!" dedi.
Lukman Hakîm, onunla, ne yapılmak istendildiğini, öğrenince[111]:
"Susmak, Hikmettir!
Fakat, susanı, pek azdır!" dedi. [112]
Dâvûd Aleyhisselâm; her gün, Bir zırh gömlek yapar[113], yaptığı[114] her zırhı, dört bine satar[115], bundan, hem kendisinin, hem ev halkının geçimini sağlar, hem de, yoksullara ve züğürtlere tasaddukta bulunurdu. [116]
Rivayete göre: kazancının üçte birini, hemen fakirlere tasadduk eder, üçte biri ile kendisine ve Ev halkına yetecek geçimlik satın alır, üçte birini ise, başka bir Zırh yapıncaya ve bir günden o bir güne kadar tasadduk etmek üzre, yanında tutardı. [117]
Dâvûd Aleyhisseiâmın, hurma yaprağından yaptığı zenbili çarşıya gönderip sat­tırarak onun parasıyla geçindiği de, rivayet edilir. [118]
Peygamberimiz Aleyhisseiâmın da, açıkladıkları gibi: Dâvûd Aleyhisselâm: "Kendi elinin emeğinden başkasını, yemezdi." [119] Dâvûd Aleyhisselâm; zamanını, üçe ayırmış:
Bir gününü, halk arasında hüküm vermeğe,
Bir gününü, tenhâya çekilip Rabbına ibâdet etmeye,
Bir gününü, kadınlarıyla meşgul olmaya tahsis etmişti. [120]
Diğer rivayete göre: Zamanını, dörde ayırmış:
Bir gününü, kadınlar ile meşgul olmaya,
Bir gününü, ibâdete,
Bir gününü, İsrail oğulları arasında hüküm vermeğe tahsis etmişti.
Dördüncü günde ise, İsrail oğullarına hatırlatmada, uyarmada bulunur, onlar da, ona, hatırlatmada, uyarmada bulunurlar´[121], o, onları, ağlatır, onlar da, onu, ağlatırlardı. [122]
Dâvûd Aleyhisselâm; her gecenin yarısında uyur, üçte birinde namaz kılardı.
Gecenin altıda birinde yine uyurdu. [123]
Kendisi, insanların en çok ibadetlisi idi. [124]
Yüce Allah, ibâdet için, ona büyük güc ihsan etmişti[125]
Dâvûd Aleyhisselâm; Allâh'a ibâdet için, en faziletli vakitleri araştırırdı.
Nitekim bir gün, Cebrail Aleyhisselâma:
"Ey Cebrail! Hangi gece, efdaldir?" diye sormuş, Cebrail Aleyhisselâm da:
"Ey Dâvûd! Seher vaktinde Arş´ın titreyişinden başkasını, bilmiyorum!" demişti. [126]
Dâvûd Aleyhisselâm; bir gün oruç tutar, bir gün, iftar eder´[127], yılın yarısını, oruçlu geçirirdi. [128]
Çok mütevazı´ idi.
Mescidlere girer, göz ucuyla, İsrail oğullarının halkalandıkları yere bakar, yan­larına varıp oturur ve:
"Miskîn, miskinlerin aralarında yakışır!" derdi. [129] Dâvûd Aleyhisselâm, çok ağlardı. [130]´
Yere kapanıp o kadar ağlardı ki[131] otlar, yeşerirdi...
Yüce Allah:
"Ey Dâvûd! [132] Ne istiyorsun[133]
Malını, çocuklarını[134], ömrünü[135], saltanatını[136] artırmamı mı istiyorsun?" di­ye Vahy etti. [137]
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Yâ Rabb! Beni, yarlığa!" demiş[138] ve yarlıganmıştı. [139]
Dâvûd Aleyhisselâm:
"İlâhî Ben, Sana, nasıl hakkıyle şükredebilirim ki: Senin nimetin olmadıkça, Sana, şükretmeye de, güc yetiremem!" dedi.
Yüce Allah, ona:
"Ey Dâvûd! Sana gelen nimetin, benden olduğunu, biliyorsun değil mi? buyurdu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Evet yâ Rab!" dedi.
Yüce Allah:
"Ben, bunu, senin tarafından şükür olarak kabul ettim!" buyurdu. [140]
Dâvûd Aleyhisselâm:
"İlâhî! Saçımın her teli, iki dil olup bütün zaman boyunca gece ve gündüz, Se­ni, Tesbih ve Takdis etselerdi, yine, Senin nimet hakkını ödeyemezdim dedi. [141]
Dâvûd Aleyhisselâm; insanların en çok sabırlısı, en çok uluslusu, öfkesini en çok yeneni idi. [142]

Dâvûd Aleyhisselâmın Mescidi Aksâ´yı Yaptırmağa Teşebbüs Edişi:
Dâvûd Aleyhisselâmın zamanında, israiloğulları, öldürücü bir Taun hastalığı­na yakalanmışlardı.
Dâvûd Aleyhisselâm, İsrail oğullarını Beytülmakdis´te bir yere götürmüş[143] Sahra´nın yerinde durup Taunu, onlardan kaldırmasını, onların kabullendikleri üç gün kütle halinde ölme cezasından afvedilmelerini orada Allah´dan dilemiş, Allah da, onun duasını kabul ederek onlardan ölümü[144] ve Tâûnu kaldırmıştı. [145]
Dâvûd Aleyhisselâm, o sırada, Meleklerin ellerindeki sıyırılmış kılıçlarını, kınla­rına sokarak Sahra´dan, semâya, altun merdivenden yükseldiklerini görmüş[146], İsrail oğullarına:
"Yüce Allah, size ihsan ve merhamet etti. Ona, şükrünüzü, yenileyiniz! demişti.
İsrail oğulları:
"Ne yapmamızı, bize emredersin?" diye sordular.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Allah´ın, size merhamet ettiği şu Kaya´nın üzerini, Mescid edinmenizi, emre­diyorum! [147]
Çünkü, orası, Mescid edinilmeğe lâyık bir yerdir. [148]
Onun içinde siz ve sizden sonrakiler, Allah´ı zikirden uzak kalmayacaklardır" dedi.
Bunun üzerine, orada bir Mescid yapmak istedikleri zaman, yanlarına iyi halli, fakir bir adam gelip İsrail oğullarına:
"Benim, bu yerin içinde bir yerim vardır ki, benim, ona ihtiyacım var!
Beni, hakkımdan men etmeniz, size helal olmaz!" dedi. İsrail oğulları: "Ey kişi!
İsrail oğullarından, şu Kaya üzerinde senin hakkın gibi hakkı olmayan bir kim­se yoktur!
Sen, insanların en pintisi olma ve bu hususta, bizi sıkıntıya sokma!" dediler. Fakir adam:
"Ben, hakkımı, biliyorum.
Siz ise, hakkınızı, bilmiyorsunuz!" dedi.
İsrail oğulları:
"Rızan ile, gönlünden koparak vermezsen, biz, onu, senden zorla alırız!" dediler.
Fakir adam:
"Siz buna, Allâh'ın hükmünde, Davud´un hükmünde bir dayanak buldunuz mu?" dedi.
Durum, Dâvûd Aleyhisselâma haber verildi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Onu, razı ediniz!" dedi.
İsrail oğulları:
"Ey Allâhın Peygamberi! Orayı, ondan, kaça satın alalım?" diye sordular.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Onu, yüz koyuna satın alınız!" dedi.
Fakir adam:
"Ey Allâh'ın Peygamberi! Bana, biraz artır!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Onu, yüz sığıra, satın alınız!" dedi.
Fakir adam:
"Biraz daha artır!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Onu, yüz deveye satın alınız!" dedi.
Fakir adam:
"Ey Allâh'ın Peygamberi! Biraz daha artır!
Sen, bunu, Allah için satın alıyorsun.
Allah ise, Kerîm´dir, pinti değildir!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Haydi, sen de, bir şey söyle, bu hususta bir hüküm ver!" dedi.
Fakir adam:
"Hakkımı, bir zeytun, bir hurma ve bir üzüm bahçesi karşılığında satın " dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Olur!" dedi.
Fakir adam:
"Onu, sen, Yüce Allah için satın al, pintilik etme!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Sen, dilediğini, iste!" dedi.
Fakir adam:
"Sen, Allah katında benden daha şereflisindir.
Onun karşısında, oğluma, yüksek bir duvar yaptır ve onu, altunla, istersen, gü­müşle doldur!" dedi.
Dâvûd Almeyhisselâm:
Bu, kolaydır!" dedi.
Fakir adam, İsrail oğullarına dönüp:
"Bu, o muhlis tevbekârdır!" dedikten sonra, Dâvûd Aleyhisselâma:
"Ey Allah'ın Peygamberi! Allah´ın, benim bir tek günahımı bağışlaması, bana, bağışlanacak her şeyden daha sevgilidir.." dedi. [149]
Mescid-i Aksa arsası hakkındaki başka bir rivayette, fakir adam yerine, bir genç gösterilir ve hâdise, şöyle anlatılır:
Dâvûd Aleyhisselâm, arsa sahibi gencin yanına varıp:
"Ben, burada, oğluma, Allah rızası için bir Mâbed yapmakla emrolundum!" der.
Genç:
"Allah, sana, burayı, benim rızam olmaksızın, almanı da, emretti mi?" diye sorar.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Hayır!" der.
Yüce Allah, Dâvûd Aleyhisselâma:
"Yer yüzünün hazinelerini, senin emrine verdim. Onu, razı et!" diye Vahy eder.
Bunun üzerine, Dâvûd Aleyhisselâm, gencin yanına gidip:
"Seni, razı etmek için emrolundum.
Sana, bu yerin için, bir Kantar altun!" der.
Genç:
"Kabul ettim ey Dâvûd!
Fakat, sorarım sana: bu yer mi daha hayırlı ve kıymetlidir? Yoksa, bir Kantar altun mu?" der.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Hayır! Senin yerin daha hayırlı ve kıymetlidir!" diye cevap verir.
Genç:
"Öyle ise, beni, razı et!" der.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Sana, üç Kantar!" der.
Fakat, genç, artırıldıkça;
"Beni, razı et!" demeye devam eder.
Dâvûd Aleyhisselâm, dokuz Kantara kadar yükseltir.
Yeri satın aldıktan sonra, Mescid´in inşasına başlar, Duvarların örülmesi bittiği sırada, üçte ikisi yıkılır. [150]
Dâvûd Aleyhisselâm, Mescidin yapımını tamamlayamadan vefat etmiş ve ta­mamlamasını, oğlu Süleyman Aleyhisselâma vasiyet etmiştir. [151]

Kur´ân-ı Kerimin Dâvûd Aleyhisselâm Hakkındaki Açıklaması :
Dâvûd Aleyhisselâm hakkında Kur´ân-ı Kerim´de şöyle buyrulur:
"Derken (İsrail oğulları) Allanın izniyle, onları (düşmanlarını) bozguna uğrattılar.
Dâvud da, Câlût´u, öldürdü.
Allah da, ona, saltanat ve Hikmeti (Peygamberliği) verdi ve daha dilemekte ol­duğundan da, bazı şeyler öğretti.
Eğer, Allah; insanların bir kısmını, bir kısmıyla önleyip savmasaydı, yer (yüzü) muhakkak, fesada uğrardı.
Fakat, Allah, âlemlere karşı, büyük fazi (ve inayet) sahibidir." [152]
".....And olsun ki: biz, Peygamberlerin kimini, kiminden üstün kılmışızdır.
Davud´a da, Zebur verdik.´[153]
"İsrail oğullarından olup ta, küfredenlere, Davud´un da, Meryem oğlu İsânın da, diliyle lanet olunmuştur.
Bunun sebebi: isyan etmeleri ve ifrata sapmaları idi.
Onlar, işledikleri her hangi fenalıktan birini vazgeçirmeğe çalışmazlardı.
Gerçekten, yapmakta devam ettikleri (o hal) ne kötü idi!" [154]
"Davud´u ve Süleyman´ı da, (an!)
Hani onlar, ekin (bağ meselesi) hakkında hüküm veriyorlardı.
Hani, kavmin davarı (geceleyin) çobansız olarak ekinin (bağın) içinde yayılmış (zarar yapmış)tı.
Onların (verdikleri) hükmün biz Şâhidleri idik.
Biz, o(nun fetvası)nı, hemen Süleymana anlatmıştık.
(Zâten) biz, her birine hükm ve İlim vermiştik.
Dağları ve kuşları, Dâvûd ile birlikte Teşbih etmek üzre râm etmiştik. (Bütün) bunları, yapanlar, biz idik.
Biz, ona, sizin için, sizi, muharebenin şiddetinden korumak için, giyecek (Zırh) sanatını öğrettik.
Şimdi, siz (bundan dolayı) şükredenler misiniz?" [155]
And olsun ki: biz, Davud´a ve Süleyman´a İlim vermişizdir.
(Bundan dolayı) onlar:
"Bizi, Mü´min kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah´a hamd olsun! dediler.
Süleyman, Davud´a, Mirasçı oldu.
"Ey insanlar! Bize, kuşların dili öğretildi.
Bize, her şeyden verildi.
Şüphesiz ki: bu, apaçık bir üstünlüğün ta kendisidir" dedi. [156]
"And olsun ki: biz, Dâvûda tarafımızdan bir imtiyaz vermişizdir.
(Dağlara): Ey dağlar! Onunla birlikte Teşbih ediniz! (dedik)
Kuşlara da (bunu, emrettik).
Ona, demiri de (mum gibi) yumuşattık.
"(Bütün bedeni örtecek) uzun Zırhlar, yap! (Onları) dokumada intizamı gözet!" diye (emrettik)
(Ey Dâvûd Hanedanı!) iyi amel (ve hareketlerde bulununuz!
Çünkü, hakikat, ben, ne yaparsanız, gören´im!" [157]
"(Ey Resulüm!) Onlar, ne derlerse, sabret!
Kulumuzu, o kuvvet sahibi Davud´u, hatırla!
Çünki, o, dâima, (Allâhın rızasına) dönen bir (Zat) idi.
Gerçekten, biz, dağları (kendisine) müsahhar kıldık ki, bunlar, akşamleyin ve kuş­luk vakti, onunla birlikte durmayıp Teşbih ederlerdi.
(Her yandan, ona doğru) toplanıp gelen kuşları da, kendisine râm ettik.
(Gerek o dağlardan, gerek bu kuşlardan) her biri (itâatla ona) dönücü idi.
Ona, mülkünü de, kuvvetlendirdik.
Ona, Hikmet ve Fasl-ı hitab verdik.
Sana, o davacıların haberi geldi mi?
Hani, onlar, duvardan Mescide tırmanmışlardı.
O vakit, Davud´un karşısına girivermişlerdi de, o, bunlardan, telaşa düşmüştü.
Korkma! (biz) iki dâvâcı(yız)
Birimiz, öteki(nin hakkı)na tecavüz etti.
Şimdi, sen, aramızda adaletle hükmet, aşın gitme!
Bizi, doğru yolun ortasına çıkar" dediler.
(Onlardan biri):
Şu, benim kardeşimdir. Onun, doksan dokuz dişi koyunu var.
Benim ise, bir tek dişi koyunum var.
Böyle iken, o: onu, bana ver! dedi.
Mücadelede beni yendi.
(Dâvûd):
And olsun ki: o, senin dişi koyununu, kendi dişi koyunlarına (katmak) istemesiy­le, sana, zulm etmiştir.
Gerçekten, (Mallarını, birbirine) katıp karıştıran (ortak)ların çoğu, mutlaka birbi­rine haksızlık edendir.
İman edip te, güzel güzel amel (ve hareketlerde bulunanlar müstesna!
"Fakat, bunlar da, ne kadar azdır" dedi.
Dâvûd, sandı ki, biz, kendisine, mutlaka bir azab hazırladık.
Bunun üzerine, o, Rabb´ından setr (ve himaye) edilmesini istedi.[158]
Rükû ile yere kapandı.[159]
(Allâha) döndü.
Biz de, onu, Salih (bir Zat olarak intihab) ettik.
Nezdimizde onun muhakkak bir yakınlığı ve bir akıbet güzelliği vardır.
Ey Dâvûd! Biz, seni yeryüzünde Halîfe yaptık.
O halde, insanlar arasında hak (ve adâlet)le hükm et!
(Hükmünde) hevâ (ve hissiyatına) tâbi olma ki, bu, seni, Allah yolundan saptırır.
Çünkü, Allah yolundan sapanlar (yok mu?) hisab gününü unuttukları için, onla­ra, pek çetin bir azab vardır. [160]

Dâvûd Aleyhisselâmın Vefatı:
Dâvûd Aleyhisselâm, son zamanlarında, bir gün Yüce Allah´a:
"Yâ Rab! Ömrüm uzadı, yaşım, büyüdü. Bacaklarım, zayıfladı!" diyerek halini arz etmişti.
Yüce Allah, ona:
"Ey Dâvud! Ne iyidir o kişi için ki, ömrü, uzamış, ve ameli, güzel olmuştur!" diye Vahy buyurdu. [161]
Dâvûd Aleyhisselâmın hastalığı şiddetlenip ağırlaşınca, oğlu Süleyman Aley-hisselâma:
"Sen, İlâh´ın olan Rabb´ın tavsiyelerine göre amel ve hareket et!
O´nun, Mûsâ b.İmran´a indirmiş olduğu Tevrat´taki Mîsakları, Ahidleri ve Tav­siyeleri, koru!" dedi. [162]
Dâvûd Aleyhisselâm, ailesi hakkında son derece kıskançtı.
Dışarıya çıktığı zaman, kapılar, kilitlenir, kendisi, dönünceye kadar, ailesinin yanına, hiç kimse giremezdi.
Kendisi, yine, bir gün, dışarı çıkmış, kapılar kilitlenmişti.
Zevcelerinden birisi, evin kapısını açıp ta, evin ortasında bir adamın dikilip dur­duğunu görünce, kendi kendine:
"Evde, bir kimse var!?
Ev, kilitli olduğu halde, bu adam, eve, nereden girdi?!
Vallahi, Dâvûd, bize, bağırır, çağırır, azab eder!" dedi.
Tam o sırada, Dâvûd Aleyhisselâm da, gelip adamın, evin ortasında ayakta dikildiğini görünce[163] ona :
"Seni, bu eve, bu vakitte, izinsiz olarak kim soktu?! dedi[164] ve:
"Sen, kimsin?" diye sordu.
Adam:
"Ben, öyle bir kimseyim ki: krallardan korkmam ve hiç bir şey de, benden imtina´ edemez, korunamaz! [165]
Ben, kralların yanlarına, izinsiz girerim!" dedi. [166] Dâvûd Aleyhisselâm:
"Öyle ise, sen[167], Vallahi, [168] Ölüm Meleğisin!" dedi. [169]
Adam:
"Evet!" dedi. [170]
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Hoş geldin Allah´ın emriyle!" dedi. [171]
"Sen, dâvetci olarak mı? Yoksa, ölüm haberi getirici olarak mı geldin?" diye sordu.
Ölüm Meleği:
"Ölüm haberi getirici olarak geldim!" deyince Dâvûd Aleyhisselâm:
"Bundan önce[172], ölüme hazırlanmam için, bana, haber göndersen olmaz mı idi?" dedi.
Ölüm Meleği:
"Ben, sana[173], kaç kereler[174], pek çok kereler[175] haber göndermişimdir. [176]
Sen, uyanmadın!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Senin, bana gönderdiğin[177] Elçin, kimdi?" diye sordu. [178]
Ölüm Meleği:
"Ey Dâvûd! [179] Baban[180] İşa[181], nerede? [182]
Annen, nerede[183]
Kardeşin[184], nerede?´[185]
Komşun[186], nerede? [187]
Tanıdıkların[188], filan, filan[189] neredeler?" diye sordu. [190]
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Onların hepsi[191], öldüler!" dedi. [192]
Ölüm Meleği:
"Bilemedin mi ki[193]: onlar, sana:
Sen de, muhakkak, onlar gibi, öleceksin!" diyen[194], sana, ölüm nöbetini teb­liğ eden[195], benim birer Elçilerimdi!" dedi. [196]
Dâvûd Aleyhisselâm, Mihrabından inerken, Ölüm Meleği, onun yanına varmış bulunuyordu.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
"Beni, bırak ta, ya aşağı ineyim, ya da, yukarı çıkayım!" dedi. Ölüm Meleği:
"Ey Allanın Nebîsi! Yıllar, aylar, yiyecek ve içecekler tükendi artık!" dedi. Dâvûd Aleyhisselâm, hemen Mihrabın basamaklarından bir basamağın üzerin­de secdeye kapandı.
Ölüm Meleği, onun ruhunu secdede iken, kabzetti.
Dâvûd Aleyhisselâmın vefat ettiği gün, cumartesi günü idi. [197]
Dâvûd Aleyhisselâm, o zaman, yüz yaşında idi. [198]
Dâvûd Aleyhisselâm, yıkanıp kefenlendikten sonra -Süleyman Aleyhisselâmın emriyle- kuşlar, Dâvûd Aleyhisselâmın cesedini, kanadlarıyla gölgelediler. [199]
Dâvûd Aleyhisselâmın on dokuz oğlu vardı. Hükümdarlığa, Hikmetine ve bilgi­sine ve Peygamberliğine, oğullarından, yalnız Süleyman Aleyhisselâm vâris oldu. [200]
Ona ve gönderilen bütün Peygamberlere Selâm olsun![201]

Dâvûd Aleyhisselâma Peygamberimiz Ve Ümmeti Hakkında İnen Vahy:
Rivayete göre: Dâvûd Aleyhisselâma, Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm ve Ümmeti hakkında şöyle Vahy edilmiştir:
"Ey Dâvud! Senden sonra, Sâdık ve Seyyid bir Peygamber gelecektir ki, onun ismi: Ahmed ve Muhammed´dir.
Ben, ona, hiç bir zaman kızmam ve o da, beni, hiç bir zaman kızdırmaz.
O, bana âsi olmazdan önce, ben, onun bütün geçmiş ve gelecek kusurlarını bağışlamışımdır.
Onun ümmeti de, rahmete ermiştir.
Nafilelerden, Peygamberlere verdiklerimin mislini onlara da, vermişimdir.
Nebilere ve Resullara Farz kıldığım şeyleri, onlara da, Farz kılmışımdır.
Kıyamet günü, onlar, bana, gelecekler, onların nurları, Peygamberlerin nurları gibidir.
Kendilerinden önceki Peygamberlere farz kıldığım gibi, her namazda abdest alıp temizlenmelerini, onlara da, Farz kıldım.
Kendilerinden önceki Peygamberlere emrettiğim gibi, cünüplükten gusl etme­lerini, onlara da, emrettim.
Kendilerinden önceki Peygamberlere emrettiğim gibi, Hacc etmelerini, onlara da, emrettim.
Kendilerinden önceki Peygamberlere emrettiğim gibi, Cihadı, onlara da em­rettim.
Ey Dâvud! Ben, Muhammed´i, ve onun Ümmetini, kendilerine verip başkaları­na vermediğim altı hasletle ki;
Yanılma ve unutmalarından dolayı, muâhaze etmemek,
Kasitsiz olarak işledikleri günahlarından dolayı, benden mağfiret diledikleri za­man, bağışlamak,
Gönüllerinden koparak Âhiretleri için gönderdikleri şeylere, hemen dünyada, kat kat karşılık vermek, Âhirette de, onlar için katımda kat kat sevap biriktirmek... suretiyle, bütün Ümmetlere üstün kıldım.
Onlar; kendilerine verdiğim belâ ve musibetlere katlanır: "Bizler, Allah´ın kullarıyız ve Ona, dönücüleriz!" derler.
Onlar, bana düa ederlerse, yâ acilen veya kendilerinden, kötülüğü kaldırmak, ya da, kendileri için, Âhirette sevap biriktirmek sûretile, dualarına icabet ederim.
Ey Dâvud! Muhammed´in Ümmetinden, kim, "Allâh´dan başka ilâh yoktur, O, birdir, onun şerîki yoktur!" diye şehâdet ve tasdîk ederek bana gelirse, o, katım­da, Cennetimde ağırlanır, ikramımı görür.
Kim de, Muhammed´i, yalanlar veya onun, tarafımdan getirip tebliğ ettiklerini yalanlar ve Kitabımla alay eder olduğu halde, bana gelirse, kabrinde onun üzeri­ne azap yağdırır dururum!
Melekler de, onun yüzüne ve arkasına vurur, sonra da, kendisini, Cehennemin en dibine sokarlar..." [202]


--------------------------------------------------------------------------------

[1] ibn.Sa´d-Tabakat c.1,s.S5, ibn.Kuteybe-Maarif s.21, Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Miistedrek c.2,s.585.
[2] ibn.Sa´d-Tabakat c.1,s.55, Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek c.2,s 585, Sâlebi-Arais s.275, ibn.Asakir-
Tarih c 5.S.190, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.223.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/179.
[3] ibn.Kuteybe-Maarif s.21, Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek c.2,s.585, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.19O, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.223.
[4] Sâlebî-Arais s.275.
[5] Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek c.2,s.585, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.223.
[6] ibn.Kuteybe-Maarif s.21.
[7] Sâlebi-Arais s.275.
[8] Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek c.2,s.585, Sâlebî-Arais s.275, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.19O.
[9] Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek c.2,s.585, Sâlebî-Arais s.275.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/179.
[10] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.219.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/179.
[11] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.219-220.
[12] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270.
[13] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî s.270, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O..
[14] Taberî-Tarih C.1.S.245, Sâlebî-Arais s.270.
[15] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O.
[16] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270.
[17] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s220.
[18] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270.
[19] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.220.
[20] İbn.Asâkir-Tarih c.5,s. 190-191.
[21] Taberî-Tarih C.1.S.245, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/180-182.
[22] Taberî-Tarih c.1,s.245.
[23] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O.
[24] Sâlebî-arais s.271.
[25] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.271.
[26] Sâlebî-Arais s.271.
[27] Taberî-Tarih d.s.245, Sâlebî-Arais s.271.
[28] Sâlebî-Arais s.271.
[29] Taberî-Tarih C.1.S.245.
[30] Sâlebî-Arais s.271.
[31] Davud Aleyhisselâm, Atalarına aid olan o taşları, onların adına, düşmana atacağını söylemek istemiştir.
[32] Taberî-Tarihc.1,s.245.
[33] Sâlebî-Arais s.271.
[34] İbn.Asâkir-Tarih c.5,s.191.
[35] Taberî-Tarih c.1 ,s.245, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1 ,s.55, Sâlebî-Arais s.271, İbn.Asâkir-Tarih c.5,s.191, Ebülfidâ-Elbidaye vennihaye c.2,s.9.
[36] İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.49.
[37] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.271, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O
[38] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.55, ibn.Asakir-Tarih c.7,s.49
[39] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.271,272, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O
[40] İbn.Asakir-Tarih C.7.S.49
[41] Taberî-Tarih c.1,s.245, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.49, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O
[42] İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.49
[43] Taberî-Tarih c.1,s.245, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O.
[44] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.56.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/182-184.
[45] Taberî-Tarih c.1 ,s.245, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1 ,s.55, Sâlebî-Arais s.277, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.49, Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.220-221.
[46] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.56.
[47] Taberî-Tarih c.1,s.245-246, Sâlebî-Arais s.272-273, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.221.
[48] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.56.
[49] Taberî-Tarih c.1,s.245-246, Sâlebî-Arais s.273, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.221.
[50] Taberî-Tarih c.1,s.246, Sâlebî-Arais s.274, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.222.
[51] Mes´udî-Mrucuzzeheb c.1,s.56.
[52] Dineverî-El´ahbar s.18.
[53] Dineverî-El´ahbar s.20.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/185.
[54] Bakare: 251.
[55] Sâlebî-Arais s.275, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.223, Ebülfida-Tefsir c.3,s.226 Sâlebî-Arais s.275, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.223, Ebülfida-Tefsir c.3,s.226.
[56] Isrâ: 55.
[57] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, Kurtubî-Tefsir c.14,s.266, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124.
[58] İbn.lyas-Bedâyizzühûr s.151.
[59] Sâlebî-Arais s.278, Hâzin-Tefsir c.3,s.483.
[60] Ebülfida-Tefsir c.3,s.527
[61] ibn.Asakir-Tarih c.5,s.193
[62] Sâlebî-Arais s.278
[63] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.193, Nesefî-Medarik c.3,s.319, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124.
[64] Sâlebî-Arais s.278.
[65] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf c3,s.282, Nesefî-Medarik c.3,s.319, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124.
[66] İbn.Asâkir-Tarih c.,8.193, Nesefî-Medarik c.3,8.319, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir C.3.S.527, Ebussuud- Tefsir c.7,s.124.
[67] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, ibn.Asâkir-Tarih c.5.8.193. Nesefî-Medarik c.3,8.319. Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124.
[68] Kurtubî-Tefsir c.14,s.266.
[69] Sâlebî-Arais s.278, Zernahşerî-Keşşaf C.3.S.282, Kurtubî-Tefsir c.14,s.266, Nesefî-Medarik c.3,8.319, Hâzin-Tefsir, c.3,s.483, Ebüssuud-Tefsir C.7.S.124.
[70] ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.193, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[71] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerîc.3,s.282, İbn.Asakirc.5,s.193, Kurtubî-Tefsir c.14,s.266, Nesefî-Medarik c.3,s.319, Hâzin c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527, Ebüssuud-Tefsir C.7.S.124.
[72] İbn.Asâkir-Tarih c.5,s.193, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[73] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebüssuud-Tefsir C.7.S.124.
[74] Sâlebî-Arais s.278, Hâzin-Tefsir C.3.S.483.
[75] Sâlebî-Arais s.278, ibn.Asakir-Tarih C.5.S.193, Kurtubî-Tefsir c.14,s.266, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebulfıda-Tefsır C.3.S.527.
[76] Sâlebî-Arais s.278.
[77] Sâlebî-Arais s.278, Kurtubî-Tefsir c. 14,8.266, Nesefî-Medarik c.3,s.319, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir c 3.S.527, Ebüssuud-Tefsir C.7.S.124
[78] İbn.Asakir-Tarih c.5,s.193, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[79] Sâlebî-Arais s.278, İbn.Asakir-Tefsir c.3,s.527, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124
[80] Kurtubî-Tefsir c.14,s.266.
[81] Sâlebî-Arais s.278, ibn.Asakir-Tarih c.5,s.193, Nesefî-Medarik C.3.S.319, Hâzin-Tefsir C.3.S.483, Ebülfida-Tefsir, c. 3, s. 257.
[82] Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, Ebüssuud-Tefsr c.7,s.124.
[83] Kurtubî-Tefsir C.14.S.266.
[84] Sâlebî-Arais s.278, ibn.Asakir-Tarih C.5.S.193, Nesefî-Medarik c.3,s.319, Hâzin-Tefsir c.3,s 483, Ebülfida-Tefsir C.3.S.527.
[85] Sâlebî-Arais s.278, Hâzin-Tefsir c.3,s.483.
[86] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.91.
[87] Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, Kurtubî-Tefsir c.14,s.266.
[88] Sâlebî-Arais s.278, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.193, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[89] Sâlebî c.278, Zemahşeri c.3,s.282, ibn.Asakir c.5,s.193, Fahrurrazi-Tefsir c.25,s.246, Nesefî-Medarik c.3,s.319, Hâzin c.3,s.483, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124.
[90] İbn.Asakir-Tarih c.5,s.193, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[91] Sâlebî s.278, Zemahşerî c.3,s.282, Nesefî C.3.S.319, Hâzin c.3,s.483.
[92] Kurtubî-Tefsir c.14, sİ266.
[93] ibn.Asakir C.5.S.193, Kurtubî C.14.S.266, Ebülfida C.3.S.527.
[94] Kurtubî-Tefsir c.14,s.266.
[95] Sâlebî s.278, Zemahşerî c.3,s.282, ibn.Asakir c.5,s. 193, Nesefî c.3,s.319, Hazin C.3.S.483, Ebüssuud c.7,s.124.
[96] Sebe´: 10, Taberî-Tarih c.1,s.248, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.56, Sâlebî-Arais s.278, ibn.Asakir-Tarih c.5,s.193, Fahrurazî-Tefsir c.2),s.246, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.223, Kurtubî-Tefsir c.14,s.266, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir C.3.S.527 .
[97] Sâlebî-Arais s.278.
[98] Taberî-Tarih c.1 ,s.248, Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf C.3.S.282, İbn.Asakir-Tarih c.5,s.193, Fahrurrazî-Tefsir c.25,s.246, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.223, Kurtubî-Tefsir c.14,s.266, Nesefî-Medarik c.3,s.319, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124
[99] Fahrurrazî-Tefsir c.2),s.246.
[100] Hâkim-Müstedrek c.2,s.596.
[101] Sâlebî s.278, İbn.Asakir c.5,s.194, İbn.Esîr c.1,s.223, Kurtubî c.14,s.267, Hâzin c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir C.3.S.527.
[102] Sâlebî s.278, Zemahşerî c.3,s.282, Kurtubî c.14,s.267, Nesefî-Medarik c.3,s´.319, Ebüssuud c.7,s.124.
[103] Sâlebî s.278, Zemahşerî c.3,s.282, Kurtubî c.14,s.267. Hâzin C.3.S.483.
[104] İbn.Asakir-Tarih c.5,s.193, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[105] İbn.Abd.Rabbih-Ikdülferîd c.2,s.471.
[106] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.159. İbn.Abd.Rabbih-Ikdülferîd c.2,s.471, Sâlebî-Arais s.279.
[107] ibn.Abd.Rabbih-Ikdülferîd c.2,s.471, Hâkim-Müstedrek c.2,s.422.
[108] Şâlebî-Arais s.279.
[109] Hâkim Müstedrek c.2,s.422.
[110] ibn.Abd.Rabbih-lkdülferîd c.2,s.471.
[111] Sâlebî-Arais s.279.
[112] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.132, İbn.Abd.Rabbih-lkdülferîd c.2,s,471, Sâlebî-Arais s.279, Hâkim-Müstedrek c.2,s.423.
[113] Hâkimüttirmizî-Nevâdirül´usûl s. 112, Süyüfî-Dürrülmensûr C.5.S.227.
[114] İbn.Asâkir-Tarih c.5,s. 193-194, Kurtubî-Tefsir c.14,s.266, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[115] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, Kurtubî-Tefsir c.14,s.267, Nesefî-Medarik c.3,s.319, Hâzin-Tefsir C.3.S.483, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124-125.
[116] Aynı Kaynaklar.
[117] İbn.Asâkir-Tarih c.5,s.194, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[118] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.551, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.117.
[119] Buharî-Sahih c.4,s.133, Taberânî-Mûcemüssagîr c.1,s.15, Deylemî-Elfirdevs c.3,s.27O.
[120] Taberî-Tarih c.1,s.249, Hâkim-Müstedrek c.2,s.586, Sâlebî-Arais s.279, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.224.
[121]Taberî-Tarih c.l,s.25O, Sâlebî-Arais s.280.
[122] Taberi-Tarih c.1,s.25O.
[123] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.16O, Buharî-Sahih c.4,s.134, Ebû Davûd-Sünen c.2,s.328, İbn.Mâce-sünen
C.1.S.546.
[124] İbn.Asâkir-Tarihc.5,s.192, Heysemî-Mecmauzzevaid C.8.S.206 .
[125] Taberî-Tarih c.1,s.248.
[126] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.24O, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s. 89.
[127] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.16O, Buharî-Sahih c.4,s.134, Ebü Dâvûd-Sünen c.2,s.328, ibn.Mâce Sünen C.1.S.546.
[128] Taberî-Tarih c.1 ,s.248, Salebi s.286, İbn.Asakir c.5,s.192, ibn.Esîr-Kâmil c.1 ,s.223, Ebülfidâ-Elbidayye venni-haye c.2,s.ıo.
[129] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.92, Hakîmüttirmizî-Nevâdirül´usûl s.224.
[130] Taberîc 1 s 248 Mes´ûdî-Murucuzzehebc.1,s.57, Sâlebîs.285, İbn.Asakir c.5,s. 196, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.223.
[131] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c. 13,s.210.
[132] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.210, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.89.
[133] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.21O.
[134] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.210, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.89.
[135] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.210.
[136] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.89.
[137] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.210, A.b.Hanbel-Ezzühd s.89.
[138] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.89.
[139] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.21O.
[140] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.91-92.
[141] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.2O9, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.88.
[142] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.106.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/185-190.
[143] Taberî-Tarih C.1.S.252, Ibn.Esîr-Kâmil d.s.227.
[144] Taberî-Tarih c.1,s.252.
[145] Sâlebî-Arais s.307, ibn.Esir-Kâmil c.1,s.227.
[146] Taberî-Tarih C.1.S.252, Sâlebî-Arais s.307.
[147] Sâlebî-Arais s.307-308.
[148] Taberî-Tarih c.1,s.252.
[149] Sâlebî-Arais s.207-308.
[150] Semhûdî-Vefâülvefâ c.2,s.484-485.
[151] Taberî-Tarih c.1,s.252, Sâlebî-Arais s.308, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.227.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/191-194.
[152] Bakare: 251.
[153] İsrâ: 55.
[154] Mâide: 78-79.
[155] Enbiyâ: 78-80.
[156] Nemi: 15-16.
[157] Sebe´: 10-11
[158] Ahd-i Atîk´in ikinci Samuel bahsinin 11. babında görülen ve değil bir Peygamberin, hattâ her hangi namuslu bir insanın bile tenezzül ve irtikâp etmeyeceği bir kötülüğü, Peygambere isnad eden -yâni hâşâ Dâvûd Aley-hisselâmın, israil oğulları gazilerinden Oriyanın, karısına göz dikip onunla temasta bulunması ve Oriyayı, tek­rar tekrar savaşlara sokarak kendisinin öldürülmesini sağladıktan sonra, karısını alması gibi, Peygamberlik şanile asla bağdaşmayan bir israîliyata bazı tefsir ve tarihî kitaplarımızda yer verilmesi, ne büyük gaflet ve hatadır.
Hz.Ali; Dâvûd Aleyhisselâm kıssasını, kıssacıların rivayet ettikleri şekilde kabul ve nakl eden kimseye iki Hadd yâni yüz altmış sopa vuracağını söylemiştir. (Sâlebî-Arais s.281. Kurtubî-Tefsir c.15,s.185. Nesefî-Medarik c.3,s.38. Hâzin-Tefsir C.4.S.35, Beyzavî-Tefsir c.2,s.308, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.222)
[159] Secde âyetidir.
[160] Sâd: 17-26.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/194-196.
[161] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.204.
[162] YâkutnTarih c.1,s.56.
[163] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419 Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.17 Heysemî-Mecmauzzevaid C.8.S.206-207.
[164] Sâlebî-Arais s.292.
[165] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.2.S.17, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O7.
[166] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Sâlebî-Arais s.292, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[167] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Sâlebî-Arais s.292, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.228, Ebülfida-Elbidaye venniha-ye c.2,s.17, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O7.
[168] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s. 17, Heysemî-Mecmuazzevaid c.8,s.2O7
[169] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Sâlebî-Arais s.292, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228, Ebülfida-Elbidaye venniha­ye c.2,s.17, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O7
[170] Sâlebî-Arais s.292, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228
[171] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.17, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O7.
[172] Sâlebî Arais s.292.
[173] Sâlebî-Arais s.292, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[174] Sâlebî-Arais s.292, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.228 .
[175] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[176] Sâlebî-Arais s.292, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[177] Sâlebî-Arais s.292.
[178] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[179] Sâlebî-Arais s.292.
[180] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[181] Sâlebî-Arais s.292.
[182] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[183] Sâlebî-Arais s.292.
[184] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[185] Sâlebî-Arais s.292.
[186] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[187] Sâlebî-Arais s.292..
[188] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[189] Sâlebî-Arais s.292.
[190] Sâlebî-Arais s.292 ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[191] Sâlebî-Arais s.292.
[192] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[193] Sâlebî-Arais s.292.
[194] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[195] Sâlebî-Arais s.292.
[196] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[197] Hâkim-Müstedrek c.2,s.433, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s,17.
[198] İbn.Sa´d-Tabaksat c.1,s.28-29, Taberî-Tarih c. 1,8.252, Hâkim-Müstedrek c.2,s.586, Sâlebî-Arais s.292, Deylemî-Firdevs c.3,s.269, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.16, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O6.
[199] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.17 Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O7..
[200] Sâlebî-Arais s.292 ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[201] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/197-199.
[202] Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1, s.282-283, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.62-63.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/200-201.
Resim
Cevapla

“►Kuranda Geçen 28 Peygamber◄” sayfasına dön