HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Peygamber Efendimizin (sav) mübarek sözleri ve Kudsi Hadisler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

Resim

SELÂM ki =>Es SELÂMına
DÂRü’s- SELÂM GİdenLere
=>RESÛLuLLAH KELÂMına
=>HASBî HİZMEt EDenLere!.


HADİS-i ŞERîFLer
HADİS-i ŞERîF İMAMLARIMIZ..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İlim Çin’de de olsa alınız.” buyurmuştur.
(İmam-ı Deylemî; İmam-ı Taberanî; İmam-ı Beyhekî; İmam-ı İbni Adiy; İmam-ı İbni Abdilber gibi hadis âlimleri ve Hüccetü’l- İslam ünvanı ile meşhur olan İmam-ı Gazalî)



ResimİMAM DEYLEMÎ KİMdir?.:

Fıkıhta Şâfiî mezhebine bağlı olup devrinde Hemedan ve çevresinde yaygın olan Şîa, Hâricîlik, Mu‘tezile gibi fırkalara kapılmamış ve sünneti savunmuştur.
Yüzünün ve ahlâkının güzelliği ve az konuşmasıyla ün yapmış olan Deylemî 9 Receb 509 (28 Kasım 1115) Pazar günü Hemedan’da vefât etti.

Çoğu zaman sadece “Deylemî” diyerek ifade edilen eserin asıl adı "Kitâbü’l- Firdevs bi-meŝûri’l-hiŧâb"dır. Ancak daha çok “Firdevsü’l- Ahbâr” diye tanınmıştır.
Deylemî: “Devrindeki halkın, özellikle de hemşehrilerinin hadislerden ve senedlerinden uzaklaşmaları sebebiyle sahih rivâyetle sahih olmayanı birbirinden ayıramadıklarını, bu yüzden hadis eserlerine değil kıssacı vâizlerin uydurdukları, hurafelerin peşine düştüklerini gördüğü” için bu eseri kaleme aldığını söylemektedir.
Kudâî’nin (ö. 454/1062) daha çok ahlâk hadislerinden meydana gelen "Şihâbü’l-Ahbâr" adlı eseri onun bu çalışmasına esas olmuştur.
Kitapta sünnetlere, ahlâkî öğütlere, faziletli amellere, vaaz, mesel ve cezâlar gibi konulara dair 9056 hadis alfabetik olarak sıralanmış, halkın kolayca faydalanabilmesi için hadislerin senedleri zikredilmeden sahâbî olan râvinin adı verilmekle yetinilmiştir..
Deylemi’nin, "Riyâzü’l-üns li-ukalâi’l-ins" adında başka bir eseri daha vardır. Bu kitap, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile ondan sonra gelen halifelere dair bir eserdir.
(Brockelmann, GAL, I, 419; bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Deylemi, Firdevsü’l-ahbâr md.)


İMAM DEYLEMî’nin Naklettiği Hadislerden Bazı Örnekler:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Gıybetini yaptığı kişi, gıybet edeni affetmedikçe, mağfiret olunmaz.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dünyanızı düzeltmeye çalışın! Yarın ölecekmiş gibi de âhiret için amel edin.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dünya âhiretin tarlasıdır.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAHu TeÂLÂ: “Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdim.” buyurdu.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şu beş şey ibâdettendir: Az yiyip içmek, câmide oturmak, Beytullaha bakmak, Mushaf’ı açıp okumadan bakmak ve salih âlimin yüzüne bakmak.” buyurmuştur. buyurmuştur.
(Deylemî)




Resim İMAM TABERANÎ KİMdir?.:

Meşhur tefsir, hadis ve fıkıh âlimlerindendir. İsmi, Süleymân bin Ahmed bin Eyyub bin Mutayr eş-Şâmi el-Lahmi et-Taberanidir. Künyesi Ebul-Kasım’dır. 873 (H.260) senesi Safer ayında Şam’ın Taberiyye kasabasında doğdu. İsfehan’a yerleşti. 970 (H.360) senesi Zilkâde ayının sonlarına doğru 100 yaşlarında vefât etti. İsfehan Şehrinin girişinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Eshabından olan Hammâd ed-Devrî’nin kabri yanına defnedildi.

İ. Taberanî hakkında çok fazla ayrıntılı bilgi yoktur; Çok sınırlı bilgiler mevcuttur. İlk eğitimi, çocukluğunda kimlerden ders aldığı, eğitim amacıyla nerelere gittiği kesin olarak bilinmemektedir. Hakkındaki bilgiler daha çok gençlik dönemi, ilmi hizmetleri ve rivâyet ettiği hadislerle sınırlıdır.
Taberanî’nin ünlü bir kişiliğe sahip olması, çok sayıda hadis rivâyet etmesi ve güçlü hafızası ile şöhret bulması, iyi bir eğitim gördüğüne işaret etmektedir. İlmi dirayeti ve ulaştığı seviye aynı zamanda, dönemin büyük âlimlerinden ders aldığını da hatıra getirmektedir. Ders aldığı hocalar arasında; Ebu Züra es-Sakafî, Haşim bin Mürsed et-Taberanî, İshak ed-Debrî, İdris el-Attar, Hafs bin Ömer, Beşir bin Musa, Abdullah bin Mahmud, Ali bin Abdülaziz el-Begavî, Yahya bin Eyyüb el-Allat gibi ünlü isimler sıralanmaktadır. Bunların dışında da bazı kimselerin ilminden istifade ettiği belirtilmektedir.

Büyük hadis âlimlerinden olan Taberanîhazretleri, güvenilir, sağlam, hadiste hüccet, yani üç yüz binden fazla hadis-i şerifi senetleriyle birlikte ezbere bilen unvanına sahiptir. Onun ilmi ve rivâyet ettiği hadis-i şerifler, bütün İslam âlemine yayıldı. Kendisine: “Bu kadar hadis-i şerifi ezberleme bahtiyârlığına nasıl kavuştun?” diye sorulduğunda: “Otuz sene kuru hasır üzerinde uyudum!.” buyurdu.

İlim tahsili için rahatı terk ederek sade bir hayat yaşadı. Otuz üç sene ilim uğrunda seyahat yaptı. Bu yolda fedakârlıktan kaçınmadı. Her işini ALLAHu TeÂLÂnın rızası için yapar ve insanları Cehennem ateşinden kurtarmak için çalışırdı. Talebelerinden Ebu Abbas Şirazî, Taberanî’den üç yüz bin hadis-i şerif yazdığını, güvenilir, sağlam bir muhaddis olduğunu bildirmekte ve hocasının ne derece ilim sahibi olduğunu vesikalandırmaktadır.

Taberanî, ilim uğruna her sıkıntıya göğüs gerdi. Maddî ve mânevî önemli sıkıntılar çekti. Yıllarca hasır üzerinde uyuduğu ve bu gayreti sonucu binlerce hadisi ezberine aldığı belirtilmektedir. İlim uğruna rahat yaşamayı terk etti. Hayatı boyunca sade bir hayat yaşadı. Hadis öğrenmek ve ilmini biraz daha arttırmak için otuz üç sene boyunca seyahatlerde bulundu.

Taberanî, Allah’ın rızasını her şeyin üzerinde tuttu. Bir taraftan ilim öğrenirken diğer taraftan insanların hidâyet yolunu bulmalarına yardımcı olmaya çalıştı. Talebeleri, hakkındaki övgü dolu sözlerini eserlerine kaydettiler. Yüz yıla yakın bereketli bir ömür sürdükten sonra 970 yılında Isfahan’da vefât etti. Vefât ettikten sonra, Isfahan’da türbesi bulunan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sahabelerinden Hammad ed-Devrî’nin kabrinin yanına defnedildi.
Yazmış olduğu başlıca eserleri:
Mu’cem-ül-Kebir, Mu’cem-ül-Evsat ve Mu’cem-üs-Sagir’dir..



İMAM TABERANî’nin naklettiği hadislerden bazı örnekler:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Müslümanlar arasında sevgi ve dostluk, atadan evlâda miras kalır.” buyurmuştur.
(Taberanî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kişinin parmakla gösterilir olması, kötülük olarak ona yeter.” buyurmuştur.
(Taberanî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah İslâm Dini için kolaylıktan hoşlanmış; güçlüğü ise çirkin görmüştür.” buyurmuştur.
(Taberanî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her takvâ sahibi, MuhaMMed’in (üzerine rahmet ve selâm olsun) Ehl-i Beytindendir.” buyurmuştur.
(Taberanî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kişi, hanımının ve çocuklarının rızkını karşılamak için çalışmaya çıkarsa, Allah yolundadır. Yaşlı anne ve babasının bakımını sağlamak için yola çıkarsa, Allah yolundadır. Nefsini harama karşı korumak niyetiyle çalışmaya çıkarsa, Allah yolundadır. Eğer insanlara gösteriş ve başkalarına öğünmek için yola çıkarsa, Allah yolunda değil, şeytanın yönlendirdiği yoldadır.” buyurmuştur.
(Taberanî)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

İMAM MÜNAVî KİMdir?.:

ResimİMAM MÜNAVî KİMdir?.:

Zeynüddîn Muhammed Abdürraûf b. Tâcil'ârifîn b. Nûriddîn Alî el-Münâvî el-Haddâdî (ö. 1031/1622), hadis âlimi, fakih ve sufî.
952'de (1545) Kahire'de doğdu. Büyük dedesi Şehâbeddin Ahmed, VII. (XIII.) yüz¬yılda Tunus'taki Haddâde köyünden Mısır'¬daki Münyetü Benî Hasîb'e gelip yerleşti¬ği için, Haddâdî ve Münâvî (Münevî), ayrıca Kahiri ve Şafiî nisbeleriyle anılmıştır.
Eserleri: Münavi hadis ilminde on yedi, Fıkıh ilminde yedi, Kelam ilminde dört, Biyografi-Siyer-Şemail alanında on, Ahlak ve Tasavvufla ilgili dört, Dil ve Edebiyatla ilgili iki, Felsefe iki, Tıp ilminde bir eser kaleme almıştır.
Feyzü'l- Kadir Şerhu'l-Camii's-Sağir: İ.Süyûtî'ye ait eserin şerhleri arasında en çok kabul görenidir. Münâvî hadisleri genişçe şerhetmiş, bazı yerlerde hadislerin râvileri hakkında bilgi vermiş, ancak çok defâ hadisin sıhhatine dair görüş belirtmemiştir.


İMAM MÜNAVî’nin Naklettiği Hadislerden Bazı Örnekler:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır.” buyurmuştur.
(İmam-ı Münavî; Beyhekî; İmam-ı Rabbanî ve Ali Müttakî, Kenzü’l- Ummal.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dünya, âhiretin tarlasıdır.” buyurmuştur.
(İmam-ı Münavî, imam-ı Deylemî, Hakim-i Nişaburî, imam-ı Gazalî)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimİMAM DEYLEMî KİMdir?.:

Fıkıhta Şâfiî mezhebine bağlı olup devrinde Hemedan ve çevresinde yaygın olan Şîa, Hâricîlik, Mu‘tezile gibi fırkalara kapılmamış ve sünneti savunmuştur.
Yüzünün ve ahlâkının güzelliği ve az konuşmasıyla ün yapmış olan Deylemî 9 Receb 509 (28 Kasım 1115) Pazar günü Hemedan’da vefât etti.

Çoğu zaman sadece “Deylemî” diyerek ifade edilen eserin asıl adı "Kitâbü’l-Firdevs bi-meŝûri’l-hiŧâb"dır. Ancak daha çok “Firdevsü’l-ahbâr” diye tanınmıştır.
Deylemî, “devrindeki halkın, özellikle de hemşehrilerinin hadislerden ve senedlerinden uzaklaşmaları sebebiyle sahih rivâyetle sahih olmayanı birbirinden ayıramadıklarını, bu yüzden hadis eserlerine değil kıssacı vâizlerin uydurdukları, hurafelerin peşine düştüklerini gördüğü” için bu eseri kaleme aldığını söylemektedir.
Kudâî’nin (ö. 454/1062) daha çok ahlâk hadislerinden meydana gelen "Şihâbü’l-ahbâr" adlı eseri onun bu çalışmasına esas olmuştur.
Kitapta sünnetlere, ahlâkî öğütlere, faziletli amellere, vaaz, mesel ve cezâlar gibi konulara dair 9056 hadis alfabetik olarak sıralanmış, halkın kolayca faydalanabilmesi için hadislerin senedleri zikredilmeden sahâbî olan râvinin adı verilmekle yetinilmiştir..
Deylemi’nin, "Riyâzü’l-üns li-ukalâi’l-ins" adında başka bir eseri daha vardır. Bu kitap, Hz. Peygamber (asm) ile ondan sonra gelen halifelere dair bir eserdir.
(Brockelmann, GAL, I, 419; bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Deylemi, Firdevsü’l-ahbâr md.)



İMAM DEYLEMî’nin Naklettiği Hadislerden Bazı Örnekler:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Âfiyet on kısımdır; dokuzu helâlden geçimini sağlamakta, biri de diğer şeylerdedir.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İbâdet on kısımdır; dokuzu sükûtta, biri helâl kazançtadır.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAHu TeÂLÂ: “Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdim.” buyurdu.” buyurmuştur.
(imam-ı Münavî, imam-ı Deylemî, Hakim-i Nişaburî, İmam-ı Gazalî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dünyanızı düzeltmeye çalışın! Yarın ölecekmiş gibi de âhiret için amel edin.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şu beş şey ibâdettendir: Az yiyip içmek, câmide oturmak, Beytullaha bakmak, Mushaf’ı açıp okumadan bakmak ve salih âlimin yüzüne bakmak.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Gıybetini yaptığı kişi, gıybet edeni affetmedikçe, mağfiret olunmaz.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dünya, âhiretin tarlasıdır.” buyurmuştur.
(İmam-ı Münavî, İmam-ı Deylemî, Hakim-i Nişaburî, İmam-ı Gazalî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İlim Çin’de de olsa alınız.” buyurmuştur.
(imam-ı Deylemî, imam-ı Taberanî, imam-ı Beyhekî, imam-ı ibni Adiy, imam-ı ibni Abdilber gibi hadis âlimleri ve Hüccet-ül islam ünvanı ile meşhur olan imam-ı Gazalî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kadınlara itaat pişmanlıktır.” buyurmuştur.
(Hakim, Deylemî, İbni Lâl, İbni Asakir)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dünyanızı düzeltmeye çalışın! Yarın ölecekmiş gibi de âhiret için amel edin.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şu beş şey ibâdettendir: Az yiyip içmek, câmide oturmak, Beytullaha bakmak, Mushaf’ı açıp okumadan bakmak ve salih âlimin yüzüne bakmak.” buyurmuştur.
(Deylemî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Gıybetten sakının; çünkü gıybet, zinâdan daha şiddetlidir. Kişi zinâ edip tevbe eder de, (bir daha yapmazsa), ALLAHu TeÂLÂ onun tevbesini kabul eder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolmaz!.” buyurmuştur.
(İbni Ebid-Dünya, Deylemî, Taberanî, Beyhekî, Tergib ve Terhib, İ. Şaranî, İ. Gazalî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Gıybetini yaptığı kişi, gıybet edeni affetmedikçe, mağfiret olunmaz.” buyurmuştur.
(Deylemî)
Resim
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimİMAM-ı HÂKİM-i NİŞABURÎ KİMdir?.:

Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah en-Nisâbûrî (923-1014) tasnif devrinin (hadisleri sınıflandırıp düzenleme döneminin) ünlü hadisçilerindendir. Hadis ilmindeki şöhretinden dolayı kendisine “Hâkim” ünvânı verilmiştir.

Milâdî 923 senesinde Nişabur’da doğan İmam-ı Hâkim, babasının ve dayısının yakın ilgisiyle çok küçük yaşlarda hadis öğrenmeye başladı. Yirmi yaşlarında memleketi dışındaki hadis merkezlerine seyahatlere çıktı. Horasan, Mâveraünnehir, Irak ve Hicaz bölgelerini dolaşarak iki bin civarında hocadan hadis aldı. Bu hocalarını “Mu’cemü’ş-Şüyûh” adlı eserinde anlattı. İmam-ı Hâkim’in, tarih ve hadis ilmine dair bir çok eseri vardır. Kendi memleketinin tarihini “Tarih-u Nisâbûr” adıyla ilk defâ kendisi yazdı. Bilhassa, hadis ilmine dair olan Ma’rifetü Ulûmi’l-Hadis adlı eseri, sahasının en değerli kaynaklarından biridir.
İmam-ı Hâkim, Sâmânoğulları devrinde Nişabur (970) ve Cürcan kadılığı da yaptı.

İmam-ı Hâkim’in kuşkusuz hadis sahasında yazdığı en ünlü eseri “el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn”dır. Hadis ilminde “müstedrek” kelimesi, “Bir hadis âliminin, kendi şartlarına göre sahih olduğu hâlde, eserine koymadığı sahih hadisleri toplamak ve bunları müstakil bir kitapta sınıflandırmaya tâbi tutmak” mânâsına geliyor. Bu tariften de anlaşıldığı üzere, Müstedrek kitapları sahih hadis kitapları üzerine yapılır.

İmam-ı Hâkim’in “Müstedrek”i, Buhâri ve Müslim’in “el-Câmiu’s-Sahîh”lerinin bir çeşit zeyli, yani tamamlayıcı eki gibidir ve o sahihlerin plânını takip etmiştir. Hacim bakımından Buhârî ve Müslim’in naklettiği hadislerin toplamına yakın olduğu söylenebilir. Müstedrek, daha sonra kaleme alınan pek çok kitaba kaynaklık etmiştir. Pek çok kitapta bulunmayan hadisler burada bulunabilmektedir.

Müstedrek’te, doğruluk ve güven açışından hadisler dört grupta toplanmıştır:
1-) Buhârî’nin şartına göre sahih olup da, onun Câmi’us-Sahîh’inde bulunmayan hadisler.
2-) Müslim’in şartına göre sahîh olup da onun Câmi’us-Sahîh’inde bulunmayan hadisler.
3-) Buhârî ve Müslim’in şartlarına uyduğu hâlde, her ikisinin de beraberce Câmi’us-Sahîh’lerinde bulunmayan hadisler.
4-) Buhârî ve Müslim’in şartlarına uymayan, fakat kendisinin sahîh olduğuna kanaat getirdiği hadisler.



İMAM-ı HÂKİM-i NİŞABURÎ ’nin Naklettiği Hadislerden Bazı Örnekler:

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Dünya, âhiretin tarlasıdır.” buyurmuştur.
(İmam-ı Münavî; İmam-ı Deylemî; Hakim-i Nişaburî; İmam-ı Gazalî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Âlim ile oturmak, yüzüne bakmak ibâdettir.” buyurmuştur.
(Hakim-i Nişaburî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ali’nin güzel yüzüne bakmak ibâdettir.” buyurmuştur.
(Hakim-i Nişaburî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kadınlara itaat pişmanlıktır.” buyurmuştur.
(Hakim-i Nişaburî; Deylemî; İbni Lâlİ İbni Asakir.)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimİMAM GAZALÎ KİMdir?.:

İmam Gazalî 1058 yılında İran’ın Horasan vilayetinin Tûs kazasında dünyaya gelmiştir. Büyük Selçuklu Devleti devri alimlerinden olarak bilinmektedir. Fakir bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur. Küçük yaşlarda çalışmak zorunda kalmıştır. İslam ilimleri alanında tahsil görmek için birçok memleket dolaşmıştır.
Fıkıh, tefsir, hadis alanlarında dersler alarak tahsil hayatına başlamıştır. Dönemin en değerli hocalarından yüksek tahsil elde etmiştir. Tahsil hayatında yükseldiği gibi idareci olarak da vazifeler almıştır. Büyük Selçuklu Devleti’nde Nizamiye Medreseleri olarak bilinen medreselerde müdürlük yapmıştır.

Büyük Selçuklu Devleti devrinin en önemli şahsiyetlerinden biri olmuştur. İslam’ın hedef alındığı ve mağlup edilmeye çalışıldığı yıllarda felsefe alanında da dersler alarak felsefe, mantık ve temel bilimler alanında söz sahibi hale gelmiştir. İslam’ın müdafaa edilmesinde temel İslami ilimleri araç olarak kullanıp mücadele etmiştir.
Tedrisat hayatı da olan İmam Gazali’nin günümüze kadar ulaşan ve her evin kütüphanesinde bulunan “İhyâu Ulumi’d- Din” isimli bir de kitabı bulunmaktadır. Birçok eser yazan İmam Gazali, en çok bu eseriyle tanınmıştır. Temel İslamî ilimler alanında yazılmış en özgün eserlerden biridir. “Din İlimlerinin İhyâsı” anlamına gelmektedir.
Bu eserle Huccetül İslam yani İslam’ın Belgesi olarak tanınmıştır. 12. yüzyılın başlarında vefât etmiştir. Eserleri çağlara ışık tutmuş ve sonraki nesillere ilham kaynağı olmuştur.

İmam Gazali’nin eserlerinden bazıları şu şekildedir:
1-) İhyâu Ulumi’d- Din.
2-) Kimya-yı Saadet.
3-) El Munkizu Mine’d- Delâl.
4-) Tuhlefu’l- Felasife.
5-) El Kıstatü’l- Müstakîm.
6-) Bidayetü’l- Hidâye..



İMAM GAZALÎ’nin Naklettiği Hadislerden Bazı Örnekler:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ümmetimden iki sınıf iyi olursa, insanlar da iyi olur: Yöneticiler ve âlimler.” buyurmuştur.
(İ. Gazalî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Gıybetten sakının; çünkü gıybet, zinâdan daha şiddetlidir. Kişi zinâ edip tevbe eder de, (bir daha yapmazsa), ALLAHu TeÂLÂ onun tevbesini kabul eder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolmaz!.” buyurmuştur.
(İbni Ebiddünya; Deylemî; Taberanî; Beyhekî; Munzirî, Munzirî,Tergib ve Terhib, İ. Şaranî, İ. Gazalî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dünya, âhiretin tarlasıdır.” buyurmuştur.
(İmam-ı Münavî, İmam-ı Deylemî, Hakim-i Nişaburî, İmam-ı Gazalî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İlim Çin’de de olsa alınız.” buyurmuştur.
(İmam-ı Deylemî, İmam-ı Taberanî, İmam-ı Beyhekî, İmam-ı ibni Adiy, İmam-ı ibni Abdilber gibi hadis âlimleri ve Hüccet-ül islam ünvanı ile meşhur olan İmam-ı Gazalî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kırk gün ihlasla Allah’a kulluk edenin, kalbinden diline hikmet pınarları akar.” buyurmuştur.
(Ebu Nuaym, Ebuş-şeyh, İ. Gazalî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hayvanların otu yediği gibi, mescidde konuşmak da sevabları yer, yok eder.” buyurmuştur.
(İ.Gazalî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ümmetimden iki sınıf iyi olursa, insanlar da iyi olur: Yöneticiler ve âlimler.” buyurmuştur.
(İ.Gazalî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Gıybetten sakının; çünkü gıybet, zinâdan daha şiddetlidir. Kişi zinâ edip tevbe eder de, (bir daha yapmazsa), ALLAHu TeÂLÂ onun tevbesini kabul eder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolmaz!.” buyurmuştur.
(İbni Ebid-Dünya, Deylemî, Taberanî, Beyhekî, Tergib ve Terhib, İ. Şaranî, İ. Gazalî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kıyamet gününde, Allah’ın (lutfedeceği) gölgesinden başka gölge ve sığınak olmayacaktır. Bu gölgeden de sadece yedi grup insan istifade edecektir. Bunlar, yönettiği halkı arasında adaletli davranan sultan, Rabbine kulluk etme iştiyakıyla yetişen genç, kendisi çarşıdayken bile gönlü mescidde olan kimse, birbirlerini Allah için seven iki kimse, tenha bir yerde Allah’ı zikredip gözü yaşla dolan kimse, mal ve güzellik sahibi bir kadın kendisiyle beraber olmayı (zinayı) teklif ettiğinde ben Allah’dan korkarım diyen kimse ile infak ettiğinde sağ elinin verdiğini sol elinin bilmediği kimsedir.” buyurmuştur.
(Gazzâlî, et-Tibru’l-mesbûk, 14-15.)

Bu hadis, mânâyı değiştirmeyen bazı lafız farklılıkları ile Kütüb-i sitte müellifleri tarafından eserlerinde tahric edilmiştir.
(Bkz., Buhârî, Zekat, 16 (1423); Müslim, Zekat, 91 (1031); Tirmizî, Zühd, 53 (2398); Nesâî, Adâbu’l-kudât, 1 (5395); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I-VI, (Amman, 2003), II, 440.)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Üç kimse vardır ki, Allah onlara rahmet nazarıyla bakmaz; Zalim ve yalancı sultan, zina eden ihtiyar ve kibirli fakir” buyurmuştur.
(Müslim, İman, 172 (107); Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 480. Gazâli, et-Tibru’l-mesbûk, 80.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Güçlü ve cesur olan, başkalarını güreşte yenen değil, (öfkelenince) nefsine hakim olandır.” buyurmuştur.
(Gazâli, et-Tibru’l-mesbûk, 80.)

Hadis bazı lafız farklılıklarıyla Kütüb-i tis’a müelliflerince eserlerinde tahric olunmuştur.
(Bkz., Buharî, Edeb, 76 (6114); Müslim, Birr, 107 (2609); Muvatta, Husnü’l-huluk, 12 (1681)


Resim---Ebu Tâlib el-Mekkî kanalıyla, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Cimâ kuvvetim azalınca kardeşim Cebraîle bunu şikâyet ettim. Bana Herîse (denilen yemeği) yememi tavsiye etti. Ondan sonra belimin daha güçlendiğini gördüm.” buyurmuştur.
(Gazzâli, Sirru’l-âlemeyn, 24-25.)

Cimâ.: Cinsi münâsebet. Çiftleşmek.
Herîse.: Keşkek yemeği.


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Habeşli bir köle olsa bile, yöneticinize itaat ediniz” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Cihâd, 39 (2861); Nesâî, Bey’at, 26(4192; Gazzâli, Sirru’l-âlemeyn, 53.)

Muhtevâ olarak benzer bir rivâyet için (bkz., Müslim, İmaret, 36 (1837).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Benden sonra, yalan söyleyen, zulmeden yöneticiler olacaktır. Kim onların yalanını onaylar, zulümlerine yardım ederse, o benden değildir, benim de onunla bir işim yoktur. Onlar, (Kıyamette) havz başında benim yanıma gelemez” buyurmuştur.
(Gazzâlî,, İhyâ; II, 140; Bkz. Tirmizî, Fiten, 72 (2266); Nesâî, Bey’at, 36 (4208); Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 96.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir'' buyurmuştur.
(Gazâlî, İhyâu ulûmi’d-dîn, I-IV,(Mısır, 1939), II, 237; Müslim, İman, 78; Ebu Dâvud, Fiten, 11 (2179); Nesaî, İman 17 (5008); İbn Mâce, Fiten, 20 (4013))

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, en faziletli cihad hangisidir sorusuna: “Zalim sultanın yanında hak olan sözü söylemektir” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Fiten, 20 (4012); Gazâlî, İhyâu ulûmi’d-dîn, I-IV,(Mısır, 1939), II, 237.)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimİMÂM CELALEDDİN SUYUTÎ KİMdir?.:

İslam âlimlerinin büyüklerindendir. Risâle-i Nur'da kendisinden, "uyanık iken, çok defâ peygamber sohbetine mazhar olan" (Sözler, s. 451), ve "Sahih Hadislerin elmaslarını, diğer sözlerden ve mevzuattan ayrıştıran" (Mektubat, s. 114) şeklinde sözedilir. Asıl adı Abdurrahman'dır. Celaleddin lakabı babası tarafından kendisine verildi. Künyesi, Celaleddin Ebü'l-Fazl Abdurrahman bin Kemaleddin Ebi Bekr bin Muhammed el-Huzayri es-Süyutî el-Şafii şeklindedir.
Abdurrahman, 1445 yılında Mısır'ın Esyut şehrinde doğdu. "Süyutî" lakabının sebebi doğduğu bu yerden kaynaklanmaktadır. Babası Kemaleddin Ebi Bekr, Şafii mezhebi fıkıh alimlerindendir; ayrıca başka ilimlerde de önemli bir yeri vardır. Abdurrahman, henüz altı yaşında iken babası vefât etti. Babasının sadık dostlarından Kadı İzzeddin Ahmed bin İbrahim Kinanî himayesinde yetişti. Bu hocası tarafından kendisine Ebü'l-Fazl künyesi verildi.
Abdurrahman, çok sayıda eser okudu. Genç yaşta tefsir, hadis, fıkıh, nahv, meani, beyan, bedi, lügat ve daha bir çok dalda ihtisas sahibi oldu. İlk eserini on yedi yaşında yazdı. Hadis ve Arapça ilimler alanında zamanın önemli alimlerinden kabul edilen Takiyüddin Şibli el-Hanefi'den dört yıl boyunca ders aldı. Yine allamelerden Muhyiddin Kafiyeci'nin yanında on dört yıl kaldı. Hocasından, tefsir, usul, Arapça, meani ve diğer alanlarda dersler alarak icazet (diploma) aldı.
Kısa zamanda şöhret sahibi oldu. Derslerini takib eden talebelerinin yanında bazı müderrisler de iştirak etti. Özellikle hadis konusunda uzmanlaştı ve bu alanda verdiği fetvalar büyük kabul gördü. Kuvvetli hafızaya sahip olması, eserleri çok kısa sürede okuyup içeriklerine hakim olması, sorulan her soruya cevap vermesine imkan sağladı. Hatta bir eserle ilgili olarak sorulan soruya, kaçıncı sayfa ve satırda olduğunu bilecek ve gösterecek şekilde bir nimete mazhar oldu. İki yüz bin hadis ezberledi.

Genç yaşta Şam, Hicaz, Yemen, Hindistan ve Sudan'ı gezdi. Hac farizası için gittiği Mekke'de bir süre kaldı. Bunların dışında Dimyat, Feyyun ve İskenderiye gibi Mısır'ın bazı bölgelerini de dolaştı.
Hadis alanında önemli bir birikime sahip olduktan sonra ders vermeye başladı. Hocalığının yanında bir çok eser de yazdı. Ömrünün sonuna kadar eser yazmaya devam etti. Bu maksatla Nil Nehri adacıklarından biri olan Er-Ravza'daki evinde adeta inziva hayatı yaşayarak eser yazdı. Eserlerine kaydedeceği Hadis-i Şerifleri mana aleminde Peygamber Efendimizin aleyhisselâm tasdikine sunduktan sonra yazdı.

Süyutî'nin hadis ilmindeki vukufiyetine ve ehil kişiliğine Risâle-i Nur'da da işaret edilmektedir. Bediüzzaman, Mucizat-ı Ahmediye Risâlesi'nde hadislerin nasıl bir süzgeçten geçtiğini, İslam alimlerinin ne kadar hassas davrandıklarını ve başta mezheb imamları olmak üzere asırlar boyunca bu alanda yapılan titiz çalışmayı örnekleriyle aktarmaktadır.
Süyutî, tasavvuf alanında da önemli bir yere sahiptir.
Süyutî, ilmi kariyerinin yanında örnek ahlâkı ile de herkesin sevgisini kazandı. Kimseden ihsan ve hediye talep etmediği gibi kabul de etmedi. Çok büyük geçim sıkıntısı çektiği zaman, çok zengin olan kütüphanesinden bazı kitapları satma pahasına da olsa hediye kabul etmemeyi tercih etti. 1505 yılında Mısır'da vefât ederek Hakk'ın rahmetine kavuştu. Türbesi, Kahire'de Babü'l-Karafe civarındadır.

Eserleri:
Celaleddin Süyutî, muhtelif ilim dallarında altı yüze yakın eser yazdı. Eserlerinin önemli bir kısmının derleme olması ve değişik kaynaklardan aldıklarını aktarması, çalışmalarına bir eksiklik getirmediği gibi, bazı konuların günümüze kadar ulaştırılıp insanların istifadesine sunulmasında önemli katkısı oldu. Hemen her konuda eser yazdı. Eserlerini; Kur'anî ilimler, hadis, fıkıh, dil ve edebiyat, usul beyan ve tasavvuf, muhtelif meseleler olmak üzere altı sınıfa ayırdı.
Tercümanü'l-Kur'an fi-tefsirü'l-müsned, Kitabü'l-Dürre'l-Mansur, Lübabü'l-nukul fi ashabü'l-nüzul kaleme aldığı tefsir kitaplarındandır. Yeni Asya Neşriyatı tarafından da (muhtasarı, tercüme ve şerhi ) yayınlanan Camiü's-Sağîr adlı hadis külliyatı İslami eserler arasında ehemmiyetini asırlarca korumuş ve korumaya devam etmektedir. Özellikle Osmanlı uleması bu esere büyük alaka göstermiştir. El-Müzhir fi ulumü'l-lüga adlı eseri, dil bilgisi ve lügat çalışması ile ilgili alanlar için zengin muhteviyatlı ve ansiklopedik bir eserdir.
Süyutî, bunların dışında tarih, ahlâk, tıp ve daha bir çok alanda önemli eserler vücuda getirerek büyük bir miras bırakmıştır.



İMAM SUYUTî’nin Naklettiği Hadislerden Bazı Örnekler:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Âlimlerin mürekkebi, şehidlerin kanı ile tartılır, âlimlerin mürekkebi, ağır gelir” buyurmuştur.
(İbni Neccar; Hatib-i Bağdadî; İmam-ı Süyutî ve Şafii âlimlerinden İmam-ı Rafii ve ikinci bin yılın müceddidi İmam-ı Rabbanî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İşlerin hayırlısı vasat/orta olanıdır.” buyurmuştur.
(Deylemî; Beyhekî; İ. Gazalî; İ. Süyutî; Hadika Berika)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hikmetin başı Allah korkusudur.” buyurmuştur.
(İ. Asakir; Beyhekî; İ. Süyutî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: Mü’minin firasetinden korkun, o Allah’ın nuru ile bakar." buyurmuştur.
(Buharî; Tirmizî; İ. Cerir; İ. Süyutî)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimİMAM MUHAMMED BİN CA’FER EL-HARÂİTÎ KİMdir?.:

Hadîs âlimi. Künyesi Ebû Bekr olup, adı Muhammed bin Ca’fer bin Muhammed bin Sehl bin Şâkir’dir. Aslen Samerrâlı olan Muhammed bin Ca’fer, 240 (m. 854) senesinde doğmuştur. Kendisini hadîs alanında yetiştiren Muhammed bin Ca’fer, edebiyatla da ilgilenmiştir. 327 (m. 938) yılında Filistin’de vefât etmiştir. Askalân’da vefât ettiği de söylenir.
Muhammed bin Ca’fer; İbrâhîm bin el-Cüneyd, Abbâd bin Velîd el-Guberî, Hammâd İbni Hasen bin Abese, Hasen bin Urfet, Amr bin Şebet, Tâhir bin Hâlid bin Bezzâr, Abbâs bin Abbâs et-Terekkifî ve birçok âlimden ilim öğrenmiş ve hadîs-i şerîf dinlemiştir.
Şam’a gidip, orada hadîs ilmiyle meşgûl olan Muhammed bin Ca’fer’in rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler, Şam’da yayılmıştır. Kendisinden; Ali ve Abdülmelik isimlerinde iki âlim hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir. Zehebî, Muhammed bin Ca’fer’in sika (güvenilir) bir muhaddis olduğunu zikretmektedir.



MUHAMMED BİN CA’FER EL-HARÂİTÎ’nin “Mekârimü’l- Ahlâk” Kitabında rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden bazı örnekler.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Fâsıkı, hayasızı gıybet etmek günah olmaz.” buyurmuştur.
(Harâitî; Ebu Nasr; Deylemî; İbni Asakir; İbni Ebiddünya; Beyhekî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yemeğin hayırlısı, kalabalıkla yenilen yemektir.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Misâfiriniz geldiği zaman, ona ikram ediniz.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Îmânın en sağlam kulpu, Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Girdiğiniz ev halkına selâm verin. Çünkü selâm verdiğiniz eve şeytan girmez.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ey Enes! Abdeste devam et ve abdesti güzel al ki, ömrün uzasın. Karşılaştığın herkese selâm ver ki, hasenatın çoğalsın. Evine girdiğin zaman ehl-i beytine selâm ver ki, evinin iyiliği ve bereketi artsın.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Üç tane kızı olup, ihtiyâçtan kurtarıncaya kadar onlara iyi bakan, yedirip giydiren kimse, elbette Cenneti kazanır. Ancak affedilmeyecek bir günah işlemiş olursa, o müstesnadır.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her kimin kız çocuğu olur da, onu terbiye eder ve terbiyesini güzel eder, gıda verir ve gıdalarını güzel verir ve ALLAHu TeÂLÂnın kendisine verdiği ni’metlerden ona da bolluk gösterirse, o kız çocuğu onun için bereket ve Cehennemden kurtarıp Cennete girmesi için bir kolaylık vesîlesi olur.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Üç kızı ve üç kız kardeşi olup da, onların geçim sıkıntılarına ve zararlarına katlanan kimseyi, (onlara merhametinden dolayı) ALLAHu TeÂLÂ Cennete kor.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAHu TeÂLÂ, benden önce Cennete girmeği bütün insanlara haram etmiştir. Fakat sağımda beni geçmeğe çalışan bir kadın görürüm ve “Beni geçmek isteyen bu kadın kimdir?” derim. Denilir ki: Yâ MuhaMMed! Bu, genç yaşında kocası ölen güzel bir kadındır ki; yanındaki yetim çocuklarının, (bütün sıkıntılara katlanarak namus ve iffetiyle)başını bekledi ve onları büyüttü. İşte mükâfat olarak ALLAHu TeÂLÂ ona bu mertebeyi verdi.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hangi bir müslüman ki, din kardeşini müdâfaa ederse, ALLAHu TeÂLÂ onu kıyâmet gününde Cehennem ateşinden korur.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kardeşinin bir ihtiyâcını gideren bir kimse, ömrü boyunca Allaha kulluk etmiş gibidir.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bir kimsenin sıkıntı ve kederini gideren veya bir mazlûma yardım eden kimseyi, ALLAHu TeÂLÂ yetmişüç kere mağfiret eder.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Komşu hakkının nelerden ibâret olduğunu bilir misiniz? Yardım dilerse yardımına koşmak, ödünç isterse ödünç vermek, muhtaç olursa ihtiyâcını gidermek, hastalanırsa geçmiş olsuna gitmek, ölürse cenâzesinde bulunmak, sevinçli günlerinde göz aydınlığına gitmek ve felâketli günlerinde ta’ziyesine koşmaktır. Müsâadesini almadan, havasını kesecek şekilde evini onun evinden daha yüksek yapma. Komşuna eziyet etme. Satın aldığın meyveden ona da ver. Veremiyeceksen gösterme. Çocuğun, onun çocuklarına karşı bu meyveleri sokak ortasında yemesin. Tencerende pişen yemeğin râyihası (kokusu) ile onu incitme. (Sonra devamla): Komşu hakkının ne demek olduğunu biliyor musunuz? Varlığımı yed-i kudretinde bulunduran Allaha yemîn ederim ki, komşu hakkını, ALLAHu TeÂLÂnın rahmetine mazhar olan kimseler ödeyebilir.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Mükâfatı en çok verilen tâat, sıla-i rahmdir. Hattâ bir ev halkı kötü kimselerden bile olsa, sıla-i Rahm sayesinde malları da çoğalır, nüfusları da artar.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sizden birinize hizmetçi yemek yedirdiği zaman, onu da sofraya oturtsun. Bunu yapamazsa, hiç olmazsa yemekten biraz versin.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAHu TeÂLÂ seni takvâ ile azıklandırsın, günahlarını bağışlasın ve her nereye yönelirsen sana hayrı nasîb etsin.” (Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir kimseye bu şekilde duâ etmişti.) buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İnsanın çoluk çocuğuna bırakacağı, Allah katında en hayırlı halefi; yola çıkacağı esnada, her rek’atinde Fâtiha ve İhlâs okumak üzere kılacağı dört rek’at namaz, sonra da: “Allahım, bu namazı senin rızân için kıldım. Benim ailemi ve malımı koru” demesidir. İşte o namaz, dönünceye kadar malının korunmasına vesîle olur.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allahım! Perşembe günü erkenden yola çıkan ümmetimin işlerini bereketlendir.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yatarken siyah sürme kullanın; zirâ siyah sürme gözün ışığını arttırır ve göz kirpiklerinin bitmesine yardımcı olur.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAHu TeÂLÂ bu dîni (İslâm dînini) kendi zâtı için hâlis kıldı. Sizin bu dininize cömertlik ve güzel huydan başkası yaraşmaz. Aman, dîninizi bu iki hasletle süsleyiniz.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allahım, hilkatimi güzel yarattığın gibi, ahlâkımı da güzelleştir.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allahım, senden sıhhat, afiyet ve güzel ahlâk isterim.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Güneşin donmuş suyu eritmesi gibi, güzel ahlâk da günahları eritir.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kendisinde şu üç haslet veya bunlardan biri bulunmayanın hiç bir ameline kıymet vermeyiniz. İsyandan kendini alıkoyacak takvâ ve Allah korkusu, kötüye karşı susmasını bildirecek hilm (yumuşaklık), insanlarla geçim sağlayacak güzel ahlâk.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ “Mü’minin lisânı, kalbinin ötesindedir. Birşey söyleyeceği zaman, önce onu düşünür ve sonra konuşur. Münâfık bunun aksine, kalbi dilinin ötesindedir. Birşey, söyleyeceği zaman düşünmeden onu söyler.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ “Benim için altı şeye kefâlet edin, ben de sizin Cennete girmenize kefâlet edeyim: Konuştuğunuz zaman yalan söylemeyin. Söz verdiğiniz zaman sözünüzde durun. İtîmâd edildiğiniz zaman emânete hıyânet etmeyin. Gözünüzü haramdan çekin. Edeb yerinizi koruyun. Elinizi haramdan çekin.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dört haslet sende bulunduğu takdîrde, diğer ayıpların sana zarar vermez. Bunlar: Doğru konuşmak, emâneti korumak, güzel huy ve haramdan sakınmaktır.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Mûsâ aleyhisselâm ALLAHu TeÂLÂya “Yâ Rabbi! Senin katında en azîz kulun kimdir?” diye sordu. ALLAHu TeÂLÂ da, “İntikama gücü yeterken affeden kimsedir” buyurdu.” buyurmuştur.
(Harâitî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah cömerddir, cömerdliği ve güzel ahlâkı sever, kötü ahlâkı sevmez.” buyurmuştur.
(Harâitî)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimİMAM-ı BEYHEKÎ KİMdir?.:

Meşhur hadis ve fıkıh âlimi. İsmi Ahmed bin Hüseyin, künyesi Ebu Bekir'dir. Nişabur'un Beyhek Kasabasından olduğu için “Beyhekî” diye meşhur olmuştur. Beyhek kasabasına bağlı Hüsrevcird köyünde 994 (H. 384) senesinde doğdu, 1066 (H. 458)da Nişabur'da vefât etti.

Küçük yaşta ilim tahsiline başlayan Beyhekî zekasının keskinliği, hafızasının kuvveti, öğrendiği şeyler üzerindeki arzusu ve ilim öğrenmekteki ihlası ile hocalarının dikkatlerini üzerine topladı. Beyhekî; Horasan, Bağdat, Kufe ve Mekke gibi ilim merkezlerinde zamanın âlimlerinden akli ve nakli ilimleri tahsil etti. Yüzden fazla hocadan hadis öğrendi. Ebul-Feth Nasır bin Muhammed Ümeri'den fıkıh ilmini, Hakim'den hadis ilmini, İbni Fürek'ten kelam ilmini, Ebu Ali Rodbari'den tasavvuf ilmini öğrendi. Büyük âlim oldu, kendisine ilmin minaresi denildi. Pek çok âlim yetiştirdi. Şeyhülislam Ebu İsmail el-Ensarî, Zahir bin Tahir, Ebu Abdullah el-Feravî, oğlu İsmail bin Ahmed onun yetiştirdiği âlimlerdendir.

Kelam ilminde Ehl-i sünnet itikadına büyük hizmetler yaptı. Çeşitli ilimlerde bilhassa hadis, fıkıh ve kelam ilmine ait yüzlerce eser yazdı. Horasan'da hadis ilminde onun izni olmadan, o icazet (diploma) vermeden kimse hadis ilminden söz edemezdi. Şafii fıkhı öğretmesi için Nişabur'a çağrıldı. Her ne kadar memleketine dönmek istediyse de 9 Nisan 1066 (H. 10 Cemazilevvel 458) da vefât etti. Cenâzesi yakın olan Beyhek kasabasına götürüldü.

İlim ve fazilette yüksek bir zat olan Beyhekî hazretleri, devamlı okur, araştırır, tasnif eder, eserlerini öğrencilerine okutur, ilimle meşgul olur, fakirliğe sabreder, halinden hiç şikayet etmezdi. Az yer az içerdi. Kırk dört yaşından sonra vefâtına kadar otuz sene bayram günleri hariç devamlı oruç tutmuştur..


İMAM-ı BEYHEKÎ'nin ESERLERİ.:
1-) Es-Sünen-ül-Kübrâ: Hadis-i şerif kitabı olup, on cilttir. Eshab-ı kiram ve Tabiinin isimleri, senet ve ravileri içerisine alan bir fihristi vardır.
2-) Es-Sünen-üs-Sugra: İki cilttir.
3-) Kitabü'l-Esma ve’s- Sıfat: İki cilttir.
4-) Delailü’n- Nübüvve: Üç cilttir.
5-) Menakıbü’ş- Şafi
6-) Mârifetü’s- Sünen ve’l- Asar: Eser dört cilttir.
7-) Şu'abü’l- İman
8-.) Et-Tergib ve’t-Terhib
9-) Kitabü’z-Zühd-il-Kebir
10-) El-Ba'sü ve’n-Nüşur
11-) Fedailü’s- Sahabe
12-) El-Medhal ile’s- Süneni’l- Kübrâ
13-) El-Mebsut
14-) El-Adab
15-) El-İtikad ala Mezhebi’s- Selefi Ehli’s- Sünneti ve’l- Cemâ'a
16-) Ahkâmü’l- Kur'ân..



İMAM-ı BEYHEKÎ'nin rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden bazı örnekler.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır” buyurmuştur.
(İmam-ı Münavî, Beyhekî, İmam-ı Rabbanî ve Kenzu’l-Ummal)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İşlerin hayırlısı vasat/orta olanıdır.” buyurmuştur.
(Deylemî, Beyhekî, İ.Gazalî, İ.Süyutî, Hadika, Berika)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hikmetin başı Allah korkusudur.” buyurmuştur.
(İ.Asakir, Beyhekî, İ.Süyutî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Namaz dinin direğidir..” buyurmuştur.
(Taberanî, Beyhekî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İbâdet on kısımdır; dokuzu helâl kazanmak, biri diğer ibâdetlerdir.” buyurmuştur.
(Beyhekî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şu üç şey için Arabı sevin: Ben Arabım, Kur'ÂN Arapça, Cennet dili de Arapçadır.” buyurmuştur.
(Taberanî; Beyhekî; İbni Asakir; Ukaylî; Hakim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Gıybetten sakının; çünkü gıybet, zinâdan daha şiddetlidir. Kişi zinâ edip tevbe eder de, (bir daha yapmazsa), ALLAHu TeÂLÂ onun tevbesini kabul eder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolmaz!.” buyurmuştur.
(İbni Ebiddünya; Deylemî; Taberanî; Beyhekî; Munzirî, Munzirî,Tergib ve Terhib, İ. Şaranî, İ. Gazalî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İlim Çin’de de olsa alınız.” buyurmuştur.
(İmam-ı Deylemî, imam-ı Taberanî, imam-ı Beyhekî, imam-ı ibni Adiy, imam-ı ibni Abdilber gibi hadis âlimleri ve Hüccet-ül islam ünvanı ile meşhur olan imam-ı Gazalî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Fâsıkı, hayasızı gıybet etmek günah olmaz..” buyurmuştur.
(Haraitî, Ebu Nasr, Deylemî, ibni Asakir, ibni Ebiddünya, Beyhekî)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

İMAM İBN ADÎYy KİMdir?.:

ResimİMAM-ı İBN ADÎYy KİMdir?.:

Ebû Ahmed Abdullāh b. Adî b. Abdillâh el-Cürcânî (ö. 365/976)
“el-Kâmil” adlı eseriyle tanınan Hadis Hâfızı ve Münekkit.

277 yılı Zilkadesinde (Şubat 891) Cürcân’da doğdu. Kendi bölgesinde “İbnü’l-Kattân”, hadis âlimleri arasında “İbn Adî” diye tanındı. Arapça’yı iyi bilmediğine dâir rivâyetlerden onun Arap asıllı olmayıp Türk soyundan geldiği tahmin edilmektedir. İlim geleneğine sahip bir ailede yetişti. Babası, Ebû Zür‘a er-Râzî’nin talebeleri arasında yer aldığı gibi anne tarafından dedesi Halîl b. Ahmed el-Hemedânî ve kardeşi Ebû Abdullah Muhammed b. Adî meşhur birer âlimdi. İbn Adî’nin oğulları Adî, Mansûr ve Ebû Zür‘a da başkalarından hadis okumuşlardı. On üç yaşında kendi memleketinde başladığı hadis öğrenimini tamamladıktan sonra ilim tahsili için ilk seyahatini 297 (910) yılında Mısır’a yapan İbn Adî, 305’te (917) İskenderiye’den Semerkant’a kadar pek çok yeri, özellikle Suriye, Irak, Horasan, Cibâl, Mekke ve Medine’yi dolaştı. Bu amaçla gittiği şehirler arasında Adana, Antakya, Harran ve Nusaybin de bulunmaktadır. Tâceddin es-Sübkî ondan tahsil için diyâr diyâr dolaşan seçkin bir âlim diye söz eder. Seyahat ettiği yerlerde Mâlik, Evzâî, Süfyân es-Sevrî, Şu‘be b. Haccâc, İsmâil b. Ebû Hâlid ve daha birçok kişinin hadislerini topladı. Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî, Nesâî, Hasan b. Süfyân en-Nesevî, Abdân el-Ahvâzî, Ca‘fer b. Muhammed el-Firyâbî, İbn Huzeyme, Zekeriyyâ b. Yahyâ es-Sâcî ve Ebü’l-Kāsım el-Begavî İbn Sa‘îd el-Hâşimî Muhammed b. Osman b. Ebû Şeybe, Ebû Arûbe Hüseyin b. Muhammed el-Cezerî gibi birçok ünlü kişi onun hocaları arasında yer alır. Yine hocalarından İbn Ukde başta olmak üzere Hâkim en-Nîsâbûrî, Ebû Sa‘d el-Mâlînî, Hamza es-Sehmî, Ebû Abdullah eş-Şîrâzî, Ebû Hâmid el-İsferâyînî Ebü’l-Hüseyin Ahmed b. Muhammed el-Horasânî, kendisinden faydalanmış meşhur isimlerden bazılarıdır. İbn Adî’nin, el-Kâmil’de bazı kimselerin bid‘at ehli fırkalara mensubiyeti sebebiyle zayıf sayıldıklarını söylemesinden (Züheyr Osman Ali Nûr, I, 87-90) Ehl-i Sünnet’e bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Amelde ise Şâfiî mezhebindendir.

Güçlü bir hâfızaya sahip olan İbn Adî rivâyetlerdeki gizli kusurlar (illetler) ve hadis ricâli konularında otorite idi. Birçok hadisi tek başına rivâyet etmiş (bk. FERD), oğulları Adî, Ebû Zür‘a ve Mansûr da bu hadisleri ondan nakletmişlerdir. Cerh ve ta‘dîl sahasındaki maharetiyle dikkat çekmiş, bu konuda 224 civarında farklı terim kullanmıştır (a.g.e., II, 158). Çok defâ cumhurla aynı cerh ve ta‘dîl lafızlarına yer vermekle birlikte ilk defâ kendisinin kullandığı bazı terimler yanında aynı terimleri farklı anlamda kullandığı da olmuştur. Hemen bütün cerh ve ta‘dîl âlimleri onun hadis râvileri hakkındaki görüşlerini delil kabul etmiş, Zehebî, kendisini Ahmed b. Hanbel, Buhârî ve Dârekutnî gibi mutedil ve insaflı hadis münekkitleri arasında saymıştır. Talebesi Hamza es-Sehmî ile Ebû Ya‘lâ el-Halîlî, İbn Adî’nin son derece sağlam ve güçlü bir hâfızaya sahip olduğunu söylemiş, hadis hâfızı Ahmed b. Ebû Müslim el-Fârisî de onun gibi hâfızası güçlü birini görmediğini belirtmiştir.

İbn Nâsırüddin, İbn Adî’yi büyük bir hâfız, güvenilir bir imam olarak kabul etmişse de Ebü’l-Velîd el-Bâcî onu, “Hadisinde bir sakınca yok” diye nitelendirerek ikinci derecede güvenilir bir âlim saymış, bu arada kendisini tenkit edenler de olmuştur. Ancak bu tenkitler daha çok onun râvi kusurlarını tesbitteki aşırılığına yöneliktir. Sadece zayıf râvileri ele aldığı el-Kâmil’de bazı sahâbîlere ve tanınmış mezheb imamlarına da yer vermesi ona yöneltilen tenkitlerin asıl sebebini oluşturmaktadır (Leknevî, s. 340-341, 351). İbn Adî’ye yöneltilen diğer tenkitler arasında, yine bu eserinde bir râvinin biyografisini kaydederken o râvi vasıtasıyla nakledilen zayıf bir hadisi zikretmesi ve bu zayıflığın başka bir râviden kaynaklansa bile biyografisini yazdığı kimseden kaynaklandığı intibaını vermesi zikredilebilir. Ayrıca mezheb taassubuyla hareket edip meselâ güvenilir birçok Hanefî âlimini itham ederken zayıflığı sabit olan bazı Şâfiî âlimlerini temize çıkarmaya gayret göstermiştir (Zeylaî, Naśbü’r-râye, M. Zâhid Kevserî’nin girişi, s. 57).

İbn Adî 365 Cemâziyelâhirinde (Şubat 976) Cürcân’da vefât etti ve Kürz b. Vebre Mescidi yakınına gömüldü. Abdülkerîm es-Sem‘ânî (ö. 562/1167) onun kabrini ziyaret ettiğini söylemektedir.

Abdullah bin Adîy Hazretleri vefât ederken son sözü şu oldu:

“Yâ Rabbi! Namusumu senin dininle zinetlendirdim. Sen de bu günahkâr kulunu aziz eyle! Senden başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam senin kulun ve Resûlündür.”


ESERLERi.:

1-) el-Kâmil fî đu’afâ’i’r-ricâl (el-Kâmil fi’l-cerĥ ve’t-ta’dîl, el-Kâmil fî ma’rifeti’đ-đu’afâ’ ve’l-metrûkîn mine’r-ruvât, el-Kâmil fî ma’rifeti đu’afâ’i’l-muĥaddiŝîn).
2200’den fazla zayıf râvinin biyografisini ihtiva etmektedir.

2-) Esâmî men revâ ‘anhüm Muĥammed b. İsmâ’îl el-Buħârî min meşâyiħihî elleźîne źekerahüm fî Câmi’ihi’ś-śaĥîĥ..
Bazı kaynaklarda Esmâ’ü (Tesmiyetü) şüyûħi’l-Buħârî diye zikredilmektedir. Müellifin, Buhârî’nin el-Câmi’u’ś-śaĥîĥ’te kendilerinden rivâyette bulunduğu 296 hocasının adlarını alfabetik olarak sıralayıp bazıları hakkında kısaca bilgi verdiği, bazılarının ise adını zikretmekle yetindiği bu küçük hacimli eseri.

3-) Müsnedü Ebî Ĥanîfe.
Ebü’l-Müeyyed Muhammed b. Mahmûd el-Hârizmî, Ebû Hanîfe’ye ait on beş müsnedden altıncısını İbn Adî’nin derlediğini söylemektedir (Câmi’u’l-mesânîd, I, 5, 72-73).

4-) Esmâ’ü’ś-śaĥâbe.
Bir nüshası günümüze ulaşan eser İbn Hacer tarafından el-İśâbe’nin muhtelif yerlerinde nakledilmiştir (Sezgin, I, 399).

İbn Adîy’in ayrıca:
el-İntiśâr ‘alâ muħtaśari’l-Müzenî fî furû’i’l-fıķhi’ş-Şâfi’î (Îżâĥu’l-meknûn, II, 274),
Kendilerinden faydalandığı çok sayıdaki âlim hakkında bilgi verdiği Mu’cem (fî esmâ’i şüyûħihî), Cem’u eĥâdîŝi’l-Evzâ’î ve Süfyâni’ŝ-Ŝevrî ve Şu’be ve İsmâ’îl b. Ebî Ħâlid ve cemâ’at mine’l-muķıllîn ve Müsnedü hadîsi Mâlik b. Enes adlı eserleri bulunduğu belirtilmektedir..


İMAM İBN ADÎYy'in rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden bazı örnekler.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İlim Çin’de de olsa alın!” buyurmuştur.
(İmam-ı Deylemî; İmam-ı Taberanî; İmam-ı Beyhekî; İmam-ı İbni Adiy; İmam-ı İbni Abdilber.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim babasının veya anasının veya bunlardan birisinin kabrini cuma günü ziyaret ederek orada Yasin Sûresini okursa, Allah kabir sahibini bağışlar." buyurmuştur.
(İbn Adiy, 1/286; Ebu Nuaym, Ahbâr el-Asbahân, 2/344-345)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ümmetime iletmek üzere kırk hadis ezberleyene şefaat ederim.” buyurmuştur.
(İbni Adiy)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Çarşıdan turfanda meyve alıp evine getiren, sadaka sevabı alır. Getirdiğiniz meyveyi, erkek çocuklarından önce kız çocuklarına verin! Kadınları, kızları sevindiren, Allah korkusundan ağlayan gibi çok sevap kazanır. Allah korkusundan ağlayana Cehennem haramdır." buyurmuştur.
(İbni Adiy)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Nazar insanı mezara, deveyi kazana sokar.)” buyurmuştur.
(İbni Adiy)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimİMÂM İBN-i ABDİLBERR KİMdir?.:

Endülüs’te yetişen, Mâlikî mezhebi fıkıh ve hadîs âlimlerinden. İsmi Cemâleddîn Yûsuf bin Abdullah bin Muhammed bin Abdilberr-i Kurtubî. Künyesi Ebû Ömer’dir, “İbn-i Abdiberr” diye tanınır. Kendisine “Hâfızü’l-Magrib” de denir. Fıkıh, hadîs, edebiyat, târih ve diğer ilimlerde derin âlim idi. Lizbon ve Şinterin kadılıklarında bulunmuştur. 368 (m. 978)’de Rebî’-ül-âhir ayında Cum’a gecesi Kurtuba’da doğdu. 463 (m. 1071)’de Şâtibe’de vefât etti. Memleketinde bulunan âlimlerden ilim tahsil ettikten sonra, İslâm âleminde ilim merkezleri olan yerleri gezdi. Oralarda bulunan âlimlerle görüşüp, kendilerinden ilim öğrendi. Mısır’da ve Mekke’de hadîs âlimlerinden icâzet (diploma) aldı. Bu ilimde çok ilerleyip, zamanındaki hadîs âlimlerinin en büyüklerinden oldu. Hadîs ilminde Hâfız idi. Ya’nî yüzbinden ziyade hadîs-i şerîfi, rivâyet edenlerin hâl tercümeleri ile birlikte ezbere bilirdi.

İbn-i Abdilberr ( radıyallahü anh ) çok kitap yazdı. Yazdığı kıymetli kitaplardan ba’zıları şunlardır:
Ed-Dürer fî ihtisâr-il-megâzi ves-siyer, el-Aklü vel-ukalâ, (Eshâb-ı Kirâmın hâl tercümelerini anlatan) el-İsti’âb, Câmi’u beyân-il-ilm, el-Medhal, Behcet-ül-mecâlis, et-Temhîd, el-İstizkâr, el-Kasd-ül-ümem, el-İnsâf fî mâ beyn-el-ulemâ-i min-el-ihtilâfi-el-kâfî fil-fıkh..

Kâdı Ebü’l-Velîd el-Bâcî ( radıyallahü anh ) buyurdu ki; “Hadîs ilminde, Endülüs’de İbn-i Abdilberr gibisi yoktur. Zamanındaki hadîs âlimlerinin en yükseği idi.”

İbn-i Abdilberr ( radıyallahü anh ), Mâlikî mezhebi âlimlerinden idi. Bununla beraber diğer üç mezhebin fıkıh bilgilerini de çok iyi bilirdi. Ve bu husûsda, diğer âlimler tarafından sened kabûl edilirdi. İmâm-ı a’zam hazretlerine ve diğer mezheb imamlarına olan muhabbet ve bağlılığı pek ziyâde idi. “Ebû Hanîfe’ye dil uzatmayınız ve ona dil uzatanlara inanmayınız. Allaha yemîn ederim ki, ondan daha üstün, ondan daha vera’ sahibi ve ondan daha bilgili kimse bilmiyorum!.” buyururdu.


İbn-i Abdilberr’in (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden ba’zıları:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İlim Çin’de de olsa alın!” buyurmuştur.
(İmam-ı Deylemî, imam-ı Taberanî, imam-ı Beyhekî, imam-ı İbni Adiy, imam-ı İbni Abdilber) buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Her şeyin bir direği, dayanağı vardır. İslamın dayanağı da âlimlerdir.” buyurmuştur.
(İbni Abdilber)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kim rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını severse, sıla-i rahm yapsın.” buyurmuştur.
(İbni Abdilber)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İnsanlara merhamet etmiyene, ALLAHu TeÂLÂ merhamet etmez.” buyurmuştur.
(İbni Abdilber)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allaha ve âhıret gününe imân eden kimse, komşusuna iyilik etsin. Allaha ve âhıret gününe imân eden kimse, misâfirine ikram etsin. Allaha ve âhıret gününe îmân eden kimse, ya hayır söylesin, yahut sussun.” buyurmuştur.
(İbni Abdilber)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ümmetimden iki sınıf düzelirse, bütün insanlar düzelmiş olur. Bozuldukları, vakit, bütün insanlar da bozulur. Bunlar da; âmirler ile âlimlerdir.” buyurmuştur.
(İbni Abdilber)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sâdık ve emîn tüccâr, kıyâmet gününde şehidlerle beraberdir.” buyurmuştur.
(İbni Abdilber)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Rızkın onda dokuzu ticârettedir.” buyurmuştur.
(İbni Abdilber)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kazancın en faziletlisi, elle kazanılandır.”
buyurmuştur.
(İbni Abdilber)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kazanan rızıklanmıştır. İhtikâr (karaborsacılık) yapan ise lânetlenmiştir.” buyurmuştur.
(İbni Abdilber)

Resim---Abdullah İbni Mes’ûd rivâyet etti: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “İlim yok olmadan evvel ilim öğrenin, İlmin yok olması demek, âlimlerin ölmesi demektir, İlim öğrenin. Çünkü hiçbiriniz, öğrendiklerinize ne zaman muhtaç olacağınızı bilemezsiniz.” buyurmuştur.
(İbni Abdilber)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kimse anasından âlim olarak doğmaz, ilim, çalışmakla kazanılır.” buyurmuştur.
(İbni Abdilber)

Resim--- Ebüdderdâ’nın rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Sabah akşam ilimle uğraşmayı cihâd kabûl etmeyen kimse, hem akılsız, hem de kısır görüşlüdür.”
buyurmuştur.
(İbni Abdilber)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimİMÂM İBNÜ’n-NECCÂR el-BAĞDÂDÎ KİMdir?.:

Ebû Abdillâh Muhibbüddîn Muhammed b. Mahmûd b. el-Hasen b. Hibetillâh el-Bağdâdî (ö. 643/1245)
İbn-i Neccâr hazretleri, Hadîs hâfızı, târih, nahiv, tecvîd, kırâat ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi, tabîbdir.
23 Zilkade 578’de (20 Mart 1183) Bağdat’ta doğdu.
Babası marangoz olduğu için İbnü’n-Neccâr diye tanındı. Mübârek el-Vâsıtî, Ali b. Mübârek b. Bâbeveyh, Musaddak b. Şebîb el-Vâsıtî gibi hocalardan Arap dili, amcası Ebü’l-Kāsım Ali b. Hasan’dan hadis öğrendi. İlimle meşgul olduğu belirtilen annesi Safiyye bint Kesîr’den istifade etti. 587’de (1191) ailesiyle birlikte hacca giderek Hicaz’ın bazı hocalarından hadis dinledi. Hac dönüşü hadis alanında yoğunlaşarak Bağdat’ın tanınmış hocalarından faydalanmaya çalıştı. 607’de (1210) tahsil amacıyla Hicaz’a gitti; bir yıl kaldıktan sonra Dımaşk, Halep ve Musul’a uğrayıp Bağdat’a döndü. Bu seyahatlerine devam eden İbnü’n-Neccâr yaklaşık yirmi sekiz yıl Şam, Mısır, Hicaz, Yemen, İsfahan, Horasan, Merv, Herat, Nîşâbur, Azerbaycan gibi yerleri dolaşarak aralarında Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî başta olmak üzere İbn Sasrâ, İbnü’l-Mufaddal, İbn Sükeyne, Ebü’l-Yümn el-Kindî gibi âlimlerin ve bazı hanımların da bulunduğu pek çok hocadan istifade etti. Mısır’da el-Melikü’l-Kâmil Muhammed’in ihsanına nâil oldu, ancak oraya yerleşmesi teklifini kabul etmeyerek (İbnü’ş-Şa“âr, V, 436) Bağdat’a döndü (624/1227). 631’de (1234) Müstansıriyye Medresesi kurulunca burada görev aldı; üç yıl sonra hadis bölümünün, ardından da medresenin şeyhliğine tayin edildi ve ölünceye kadar bu görevini sürdürdü. Yetiştirdiği pek çok talebe arasında Yâkūt el-Hamevî, bütün kitaplarını ve rivayetlerini nakletmesi hususunda icâzet verdiği İbnü’ş-Şa“âr ve İbnü’s-Sâbûnî gibi şahsiyetler sayılabilir. Kitaplarını Nizâmiyye Medresesi’ne vasiyet eden İbnü’n-Neccâr 5 Şâban 643’te (26 Aralık 1245) Bağdat’ta vefât etti ve Şühedâ Kabristanı’na defnedildi. Hadis ilimlerinde, özellikle de isnad konusunda otorite olduğu söylenen ve kırk yıl süreyle hadis rivayetiyle meşgul olduğu belirtilen İbnü’n-Neccâr’ı Yâkūt el-Hamevî sika ve hüccet olarak niteleyip tarih ve edebiyatla ilgili konuları iyi bildiğini söylemiş, Zehebî de onun sağlam bir hadis hâfızı olduğunu belirtmiştir.

Bağdad gibi bir ilim merkezinde, ilim sahibi bir ailenin çocuğu olarak dünyâya gelen İbn-i Neccâr, on yaşında iken hadîs-i şerîf ilmi ile meşgûl olmaya başladı... Kıymetli eserler yazdı...
Şam, Mısır, Hicaz, İsfehan, Merv, Hirât, Nişâbûr gibi şehir ve bölgelere gitti. 624 (m.1227) yılında, ilk çıkışından yirmi yedi sene sonra Bağdad’a döndü ve orada pek kıymetli eserler yazdı. Müstensıriyye Medresesi açılınca, orada hadîs ilimleri okuttu...


ESERLERİ.:

1-) Źeylü Târîħi Baġdâd. Hatîb el-Bağdâdî’nin eseri üzerine yazılmış bir zeyildir.
2-) ed-Dürretü’ŝ-ŝemîne. İbnü’n-Neccâr’ın Medine’de 592’de (1196) tamamladığı belirtilen (Ahmed b. Aybek ed-Dimyâtî [nşr. M. Mevlûd Halef], neşredenin girişi, s. 22) ve bir mukaddimenin ardından Medine’de İslâm öncesi ve sonrası yaşanan önemli olaylar, şehrin coğrafî yapısı, bu şehirde bulunmanın faziletleri, Mescid-i Nebevî’nin değeri ve şehrin diğer mescidleri gibi konuların daha çok hadisler ışığında incelendiği on sekiz bölümden meydana gelen bir eserdir.
3-) Taĥķīķu’n-nuśra bi-telħîśi me’âlimi dâri’l-hicre.
4.-) el-Kemâl fî aħbâri (ma’rifeti)’r-ricâl..


İbnü’n-Neccâr’ın kaynaklarda adı geçen diğer eserleri de şunlardır:

el-Ķamerü’l-münîr fi’l-müsnedi’l-kebîr, İħbârü’l-müştâķ ilâ aħbâri’l-’uşşâķ, el-Ezhâr fî envâ’i’l-eş’âr, İžhâru ni’meti’l-İslâm ve işhâru niķmeti’l-ecrâm, el-’Avâlî, Kenzü’l-eyyâm (imâm) fî ma’rifeti’s-sünen ve’l-aĥkâm, Mecmû’u ġureri’l-fevâ’id ve menŝûru düreri’l-ķalâ’id, Neŝrü’d-dürer, Nesebü (Ensâbü)’l-muĥaddiŝîn ile’l-âbâ’ ve’l-büldân, el-Elķāb, es-Sâbıķ ve’l-lâhiķ, el-Müttefiķ ve’l-müfteriķ, el-Muħtelif ve’l-mü’telif (İbn Mâkûlâ’nın el-İkmâl’ine zeyil olarak yazılmıştır), Mu’cemü’ş-şüyûħ (400’ü kadın olmak üzere 3400 hocasının isimlerini kaydettiği bir eserdir), Ravżatü’l-evliyâ’ fî mescidi Îlyâ, Selvetü’l-vaĥîd, eş-Şâfî fi’ŧ-ŧıb, el-’İķdü’l-fâ’iķ fî ‘uyûni aħbâri’d-dünyâ ve meĥâsini tevârîħi’l-ħalâ’iķ, el-Kâfî fi’ś-śalâĥ, ‘Uyûnü’l-fevâ’id (Ġurerü’l-fevâ’id, altı cilt [Zehebî, A’lâmü’n-nübelâ’, XXIII, 133; Kütübî, IV, 37]), Nehcü’l-iśâbe fî ma’rifeti’ś-śaĥâbe, Cennetü’n-nâżırîn fî ma’rifeti’t-tâbi’în, ez-Zehr fî meĥâsini şu’arâ’i’l-’aśr, Menâķıbü’l-İmâm eş-Şâfi’î, Nüzhetü’l-verâ (ķırâ) fî aħbâri (Ümmi)’l-ķurâ, Şerĥu’l-Mufaśśal (Zemahşerî’nin el-Mufaśśal fi’n-naĥv’inin şerhidir), Şerĥu Hırzi’l-emânî (Şâtıbî’ye ait eserin şerhidir).
Kitaplarını Vakfetti..
İbn-i Neccâr hazretlerinin kimsesi yoktu. Hiç evlenmedi. Ömrü boyunca yalnız ALLAHu TeÂLÂ’nın dinine hizmetle meşgûl oldu. Kimseye muhtaç olmadı. Kimseden bir şey istemedi, isteklerini yalnız ALLAHu TeÂLÂ’ya arz eder, ihtiyâcını ondan isterdi. Vefât etmeden önce, kitaplarını Nizamiye Medresesi’ne vakfetti. Seyahatleri esnasında kendisine hediye edilen bir miktar parası vardı. Bu para ile geçinirdi.
“Yâ Rabbi, beni kimseye muhtaç etme. Param bittiğinde canımı da al!.” diye dua ederdi. Nihayet elindeki para bitti. O gün tekrar dua edip: “Yâ Rabbi, bana ihsan ettiğin dünyalıklar nihayet bitti. Artık bu dünyada işim kalmadı. Canımı al.” diye dua etti ve hemen ruhunu teslim etti.


İbn-i Neccâr’ın (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden ba’zıları:

Resim---İbn-i Neccâr’ın; Ebû Hüreyre’den (radıyallahü anh) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte, Resûlullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Bir kimse bildiği ilmi gizlerse, kıyâmet gününde ateşten bir gemle gemlenir” buyurmuştur.

Resim---İbn-i Neccâr’ın; Enes (radıyallahü anh) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte,
Bir kimse Resûlullah Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) huzûrlarına gelerek: “Ey en hayırlımız! En hayırlımızın oğlu! Ey efendimiz ve efendimizin oğlu!” diye çeşitli sözlerle Resûlullah Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) hitâb etmeye cür’et etti. Resûlullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Ben size ne söylemişsem, onu söyleyin. Sizi şeytan saptırmasın. Bana ALLAHu TeÂLÂ’nın verdiği mevkîyi verin. Ben, Allahın kulu ve Resûlüyüm”
buyurmuştur.

Resim---İbn-i Neccâr’ın; Ömer bin Ebû Seleme’den (radıyallahü anh) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte, Bir gün Resûlullah Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) beraberinde yemek yemekle şereflenmiştim. Ben, tabağın orasından burasından yemeye başladım. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Önünden ye!.” buyurmuştur.

Resim---İbn-i Neccâr’ın Ebû Hüreyre’den ( radıyallahü anh ) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte, Resûlullah ( aleyhisselâm ); “Bir kimse bildiği ilmi gizlerse, kıyâmet gününde ateşten bir gemle gemlenir” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Âlimlerin mürekkebi, şehidlerin kanı ile tartılır, âlimlerin mürekkebi, ağır gelir” buyurmuştur.
buyurmuştur.
(İbni Neccâr; Hatib-i Bağdadî; İmam-ı Süyutî ve Şafii âlimlerinden İmam-ı Rafii ve ikinci bin yılın müceddidi İmam-ı Rabbanî)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimHATÎB el-BAĞDÂDÎ KİMdir?.:

Ebû Bekr Ahmed b. Alî b. Sâbit el-Bağdâdî (ö. 463/1071)

Târîħu Badâd adlı eseriyle tanınan hadis hâfızı ve tarihçi.
23 Cemâziyelâhir 392’de (9 Mayıs 1002) (Târîħu Baġdâd, XI, 266) Mekke-Medine yolu üzerindeki Vâdilmelel’in Guzeyye kasabasında dünyaya geldi.

Hatîb el-Bağdâdî’nin soyu Kûfe civarında oturan bir Arap aşiretine dayanmaktadır. Hatîb lakabının kendisine, kıraat âlimi Ebû Hafs el-Kettânî’den Kur’an öğrenen ve Bağdat’ın güneybatısında Dicle nehri üzerindeki Derzîcân köyünde yirmi yıl hatiplik yapan babası Ebü’l-Hasan Ali’den intikal ettiği söylenmişse de muhtemelen kendisi de bu köyde aynı vazifeyi devam ettirmesi sebebiyle Hatîb diye tanınmıştır.

On bir yaşında iken İbn Rezkūye diye bilinen muhaddis ve fakih Muhammed b. Ahmed el-Bağdâdî’den hadis dersi almaya başladı.
Hatîb de henüz yirmi üç yaşında iken muhtemelen önce İsfahan’a, oradan da Hemedan, Rey ve Nîşâbur’a gitti; dönüşte Dînever’e uğradı. Hatîb’in, Bağdat’a geldi.
Hatîb el-Bağdâdî, tahsilini tamamladıktan sonra yirmi yıldan fazla bir süre bütün vaktini Târîħu Baġdâd’ı yazmaya ayırdı. 444 (1052-53) yılında bu en önemli çalışmasını tamamlayınca (Târîħu Baġdâd, s. 172) hac görevini ifa etmeye karar verdi. Aynı yıl Dımaşk’a ve Sûr’a uğradıktan sonra Hicaz’a gitti. 445’te (1053-54) hac maksadıyla Mekke’ye gelen tanınmış muhaddis Kudâî’den hadis rivayet etti. Bu sırada seksen yaşında olan ve Mekke’de mücâvir olarak bulunan Śaĥîĥ-i Buħârî’nin ünlü râvisi Kerîme bint Ahmed’den bu eseri beş günde okudu.
Hac esnasında kendisinden hadis öğrenmek isteyenlere hadis rivayet ettiği belirtilen Hatîb, Medine’deki âlimlerden de faydalandıktan sonra hac dönüşü 446 (1054-55) yılında Şam’a uğradı, oradan Beytülmakdis’e geçerek Dımaşklı hadis hâfızı Ebû Muhammed Abdülazîz b. Ahmed el-Kettânî’den hadis rivayet etti.
Bağdat’ta ölmeyi arzu eden Hatîb Şâban 462’de (Mayıs 1070) bu şehre dönmeye karar verdi; ticaretle meşgul olan arkadaşı ve talebesi muhaddis Abdülmuhsin eş-Şîhî onu Bağdat’a götürme görevini üstlendi. Hatîb, yolu üzerindeki Trablus ve Halep’te rivayette bulunarak dört ay sonra Bağdat’a ulaştı ve el-Câmiu’l-Mansûrî’de tekrar ders okutmaya başladı. 15 Ramazan 463’te (16 Hazirân 1071) hastalandı. Dımaşk’tan büyük bir servetle dönen Hatîb, hiç evlenmediği ve bir mirasçısı da bulunmadığından halifeden izin alarak bütün servetini başta muhaddisler olmak üzere çeşitli kimselere ve yerlere dağıttı, kitaplarını da vakfetti. 7 Zilhicce 463 (5 Eylül 1071) tarihinde Bağdat’ta Nizâmiye Medresesi’nin yanındaki evinde vefât etti. Hadis okuttuğu el-Câmiu’l-Mansûrî’de cenaze namazını hocası muhaddis İbnü’l-Mühtedî-Billâh kıldırdı ve arzu ettiği üzere Bâbülharb’de Bişr el-Hâfî’nin kabrinin yanına defnedildi..

Hatîb el-Bağdâdî vakur bir insandı. Giyimine önem vermesine ve heybetli görünmesine rağmen son derece mütevazi olduğu kaydedilir. Hatîb’in el yazısı da çok güzeldi.

Târîħu Baġdâd’da Hatîb’in bazı mezheplerin tanınmış şahsiyetleri aleyhindeki rivayetlere yer vermesi o mezhep taraftarlarının ağır tenkidine uğramıştır.
Hatîb ile Hanbelîler arasındaki ihtilâfın nereden kaynaklandığı ise kesin olarak bilinmemektir.

İtikadda Eş‘arî olan Hatîb’in fıkıhla ilgili bütün eserleri de Şâfiî fıkhına dairdir.

Ebû Hanîfe aleyhindeki rivayetlere eserinde yer vermesi sebebiyle Hatîb’e çeşitli devirlerde reddiyeler yazılmıştır.

ESERLERi.:
Kaynaklarda Hatîb el-Bağdâdî’ye nisbet edilen eserlerin sayısı elli dört ile 100 arasında değişmektedir. Onun 453 (1061) yılına kadar elli dört kitap yazdığı, ayrıca hayatının son on yılında da birçok eser kaleme aldığı dikkate alınırsa 100 rakamının gerçeğe daha yakın olduğu söylenebilir (Sem‘ânî, V, 151).

A-) Târîħu Baġdâd..
B-) Hadis Usulü. el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye.: Usûl-i hadîsin ilk ve en önemli kaynaklarından biri olup hadis ilimlerini, hadis terimlerini ve usul meselelerini bilmeden hadis rivayetine kalkışan kimseler için kaleme alınmış, daha önceki usul kitaplarında temas edilmeyen pek çok hadis meselesi, sünnetin dindeki yeri, nasların teâruz ve tercihi gibi konular senedleriyle birlikte işlenmiştir.
C-) Hadis Ricâli.: Muvażżıĥu evhâmi’l-cem’ ve’t-tefrîķ. İsimleri baba ve dedelerinin isimleriyle aynı olan râvilerin, ayrıca farklı adlarla anılan kişilerin, dolayısıyla sikalarla zayıf râvilerin birbirine karıştırılmasını önlemek için yazılan eserlerin en önemlilerinden biridir.
D-) Hadis Metinleriyle İlgili Çalışmaları.
E-) Diğer Eserleri.: Bunların dışında kaynaklarda zikredilmemekle beraber pek çok eseri vardır. Ancak bu eserlerin bir kısmı ölümünden sonra yanmıştır (Sübkî, IV, 33). A)


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Âlimlerin mürekkebi, şehidlerin kanı ile tartılır, âlimlerin mürekkebi, ağır gelir” buyurmuştur.
(İbni Neccâr; Hatib-i Bağdadî; İmam-ı Süyutî ve Şafii âlimlerinden İmam-ı Rafii ve ikinci bin yılın müceddidi İmam-ı Rabbanî)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cömertlik on kısımdır; dokuzu Sudan’da biri diğer yerlerdedir.)" buyurmuştur.
(Hatîb)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Cimrilik on kısımdır; dokuzu Fars’ta (İran’da), biri diğer insanlardadır.)" buyurmuştur.
(Hatîb)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kibir, on kısımdır; dokuzu Rum’da, biri diğer insanlardadır.)" buyurmuştur.
(Hatîb)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Mü’mine, Rabbine kavuşuncaya kadar rahat yoktur.” buyurmuştur.
(Hatîb; İbni Nasr)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

Resim İBNi ASÂKÎR (Ali bin Hasen) KİMdir?.:

Hadîs ve fıkıh âlimi. Künyesi Ebü’l-Kâsım olup ismi, Ali bin Hasen bin Hibetullah bin Abdullah bin Hüseyn ed-Dimeşkî eş-Şâfiî’dir. İbn-i Asâkir lakabı ile meşhûr oldu. Bu lâkabı ailesinde ilk alan odur. Ancak bu lâkabı almasının sebebi bilinmemektedir.

İbni Asâkir 499 (m. 1105) senesinde Şam’da doğdu. 571 (m. 1175) senesinde, doğduğu yerde vefât etti. Cenâzesinde zamanın sultânı Selahaddîn-i Eyyûbî de hazır bulundu. Bâbü’s- Sagîr Kabristanına defn edildi.

Babası Hasen bin Hibetullah, vefâtı: 519 (m. 1125) sâlih ve âdil bir zât idi. Fıkıh âlimi Nasrü’l- Makdisî ile beraber bulundu ve ondan Sahîh-i Buhârî’yi dinledi. Ebü’l-Fadl bin Hayrûn’dan icâzet aldı. Altıncı asırda, ilmî şöhreti bulunan, İmâm, muhaddis ve ulemâ ile dolu bir evin reîsi idi.

İbn-i Asâkir’in kızkardeşi, Muhammed bin Ali bin Muhammed bin el-Feth es-Sülemi’nin nikâhı altında idi. Sülemî’nin evi de ilim ve fazilet yuvası idi..

İbn Asâkir, 529’da (1135) son büyük ilmî seyahatini hadisçilik açısından önemli bir merkez olan Horasan bölgesine yaptı ve İsfahan, Merv, Nîşâbur, Herat gibi ilim merkezlerini dolaştı. Bu sırada Kitâbü’l-Ensâb müellifi Abdülkerîm es-Sem‘ânî ile tanıştı ve seyahatinin bir bölümünü onunla beraber gerçekleştirdi. Sem‘ânî birlikte hadis dinlediklerini, onun vasıtasıyla icâzet aldığını ve el-Muʿcemü’l-müştemil’inden faydalandığını yazar
(et-Tahbîr, I, 291, 321, 383). İbn Asâkir, bu seyahatinde Horasan ve çevresindeki otuz dört şehri ziyaret ederek (Yâkūt, XIII, 75) İslâm dünyasının doğusundaki âlimlerle tanışmış ve bilgi alışverişinde bulunmuştu. Bu yolculuklar sırasında erkek kadın ayırımı yapmaksızın pek çok âlimden hadis aldığı ve 1300 erkek, seksen kadından hadis dinlediği rivayet edilmektedir (Yâkūt, XIII, 76). Onun, Kitâbü’l-Erbaʿîne’l-büldâniyye ve el-İşrâf ʿalâ maʿrifeti’l-etrâf gibi bazı kitaplarını da bu günlerde tasnif veya telif ettiği görülür (el-İşrâf, vr. 2a-6b; İbn Hallikân, III, 309).

HOCALARI.:
İbn-i Asâkir, 505 (m. 1111) yılında daha altı yaşında iken babası ve kardeşinin teşvikiyle ilme başladı, İlim öğrendiği hocaların sayısı binüçyüze ulaştı. Hadîs ilmini Şam’da; Ebü’l-Kâsım en-Nesib, Kıvam bin Zeyd, Sebî’ İbni Kırat, Ebü’l-Hasen Sülemî, Ebû Tâhir el-Hanâî, Ebü’l-Hasen İbni Mevâzîni’den. Bağdad’da; Ebü’l-Kâsım bin Hasin, Ebü’l-Hasen Dîneverî, Ebü’l-İzz İbni Kâdîş, Ebû Gâlib İbni Bennâ, Ebû Abdullah el-Bâri’, Kâdı el-Maristân ve başkalarından. Mekke’de; Abdullah bin Muhammed el-Gazzâl, Ali bin Hasen Belhî ve Ömer bin İbrâhim Zeydî’den. Kûfe’de; Ebû Abdullah el-Ferârî, Hibetullah bin Zebidî ve Abdülmün’im bin Kuşeyrî’den, Nişâbûr’da; Sa’îd bin Ebi Recâ, Hüseyn bin Abdülmelik el-Hallâl’dan. İsfehân’da; Yûsuf bin Eyyûb Hemedânî’den. Merv’de; Temim İbni Ebî Sa’îd el-Cürcânî’den dinledi. Fıkıh ilmini, Şam’da Ebül Hasen Sülemî’den ve Bağdad’da Ebî Sa’d Kirmânî’den öğrendi.
Diğer hocalarının isimleri, Târih-i Dımeşk adlı eserin, neşredilen kısmının sonunda mevcûttur..


TALEBELERİ.:
İbn-i Asâkir, 533 (m. 1138) senesi ile 571 (m. 1175) senesi arasında aralıksız ders verdi. Bu esnada eserlerini tasnif ve te’lîf etti. İbn-i Asâkir, talebe yetiştirirken bile, hadîs dinlemek için hiçbir fırsatı kaçırmadı. Emr-i ma’rûf ve nehy-i münkerden bir ân bile geri kalmadı. Ders okutması o kadar meşhûr oldu ki, nasıl kendisi ilim öğrenmek için uzak yerlere gittiyse, başkaları da ilim tahsil etmek için uzak yerlerden onun yanına geldiler. Sultanlar dahî ilim meclisine gelir sohbetini dinlerlerdi. Hakkı söylemekten hiçbir zaman çekinmedi.
Yetiştirdiği talebelerden ba’zıları şunlardır.: “Ma’mer bin Fakir, Ebü’l-Alâ el-Hemedânî, Ebû Sa’d Sem’ânî, oğlu Kâsım Nâsır-us-sünne, Ebû Ca’fer Kurtubî, Zeyn-ül-emnâ Ebü’l-Berekât bin Asâkir, kardeşi Fahrüddîn, yeğeni İzzeddîn en-Nesâbe, Abdülkâdir rûhâvî, Ebü’l-Kâsım bin Sasrî, Yûnus bin Muhammed el-Fârûkî, Ebû Nasır eş-Şîrâzî, Muhammed bin İbni Ahî el-Beyân, Ebû İshâk İbrâhim İbni Huşuî, Yûnus bin Mensûr Sekbânî Muhammed bin Rûmî, Muhammed bin Gassân el-Hımsî, Müslim bin Ahmed el-Mâzinî, Abdurrahmân bin Râşid Sevâî, Ömer bin Abdülvehhâb Berâziî, Atîk Selmânî, Behâuddîn Ali İbni Cümeyzî, Reşidüddîn bin Mesleme, Sedidüddîn Mekkî bin Alan ve daha yüzlerce kişi ondan ilim öğrenip rivâyette bulundular.

İbn-i Asâkir, iki âdil hükümdârı gördü. Bunlar; Nûreddîn Mahmûd bin Zengî ve Selâhaddîn Yûsuf bin Eyyûb’dür. Bu hükümdârlar, kendisinden hadîs-i şerîf dinlediler ve fıkıh öğrendiler. İbn-i Asâkir vefât ettiği zaman, Sultan Selâhaddîn-i Eyyûbî cenâzeyle ilgilendi ve cenâze namazında bulundu..


ESERLERİ.:
İbn Asâkir İslâm dünyasında tasnif ve telifinin çokluğu ile tanınmış bir şahsiyettir.:
1-) Târîhu medîneti Dımaşk. Müellifin en hacimli eseridir.
2-) Kitâbü’l-Erbaʿîne’l-büldâniyye.
3-) el-Erbaʿûn fi’l-hassi ʿale’l-cihâd.
4-) Tebyînü keZibi’l-müfterî fîmâ nüsibe ile’l-İmâm Ebi’l-Hasan el-Eşʿarî.
5-) Keşfü’l-mugattâ fî fazli’l-Muvatta’. Mâlik b. Enes’in el-Muvatta’ adlı eserinin kıymetini ortaya koymak amacıyla yazılmış.
6-) el-Muʿcemü’l-müştemil ʿalâ Zikri esmâ’i şüyûhi’l-e’immeti’n-nübel. İbn Asâkir bu çalışmasında kendilerinden hadis almış olduğu hocalarını bir araya toplamış ve bunlara günümüze ulaşmayan pek çok eserden faydalanarak Buhârî ve Müslim’in hocalarını da ilâve etmiştir. Zehebî kitabı özetlerken bazı eklemeler de yapmıştır. Eser Sekîne eş-Şihâbî tarafından neşredilmiştir (Dımaşk 1981).
7-) Tertîbü esmâ’i’ṣ-ṣahâbe elleZîne ahrece hadîsehüm Ahmed b. Hanbel fi’l-Müsned. Kitapta Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inin ilmî kıymeti, tertip ve tanzimi hakkında bilgi verildikten sonra sahâbî râviler alfabetik düzenle sıralanmakta ve rivayetlerinin el-Müsned’in hangi bölümlerinde geçtiği kaydedilmektedir.
8-.) el-İşrâf ʿalâ maʿrifeti’l-etrâf. Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce’nin sünenleri üzerine yapılmış ve sahâbî râvilere göre alfabetik sırayla düzenlenmiş bir etrâf kitabıdır.
9-) Emâlî. İbn Asâkir’in Dımaşk Emeviyye Câmii’ndeki meclislerinde okuttuğu hadislerin bir araya toplanmasından meydana gelmiştir.
10-) Tebyînü’l-imtinân bi’l-emr bi’l-ihtitân. M. Fethî es-Seyyid tarafından yayımlanmıştır.
11-) Ahbâr li-hıfzi’l-Kur’ân.

Bunun dışında İbn Asâkir’e nisbet edilen çok sayıda eserden bazıları şunlardır: Takviyetü’l-münne ʿalâ inşâ’i Dâri’s-sünne, el-Muvâfakāt ʿalâ şüyûhi’l-e’immeti’s-sikāt, TehZîbü’l-mütelemmis min ʿavâlî Mâlik b. Enes, et-Tâlî li-hadîsi Mâliki’l-ʿâlî, Mecmûʿu’r-regā’ib mimmâ vakaʿa min ehâdîsi Mâliki’l-garâ’ib, el-Muʿcem li-men semiʿa minhü ev ecâze lehû, Men semiʿa minhü mine’n-nisvân, Fazlü aṣhâbi’l-hadîs, Kitâbü’l-Müselselât, el-Müstefîd fi’l-ehâdîsi’s-sübâʿiyyeti’l-esânîd, Men vâfakat künyetühû künyete zevcetih, Kitâbü’l-Erbaʿîne’t-tıvâl, Kitâbü’l-Cevâhir ve’l-le’âlî fî ebdâli’l-ʿavâlî, Kitâbü’l-Makāleti’l-fâzıhâ li’r-risâleti’l vâziha, el-Kavlü fî cümleti’l-esânîd fî hâdisi’l-mü’eyyed, Zikrü’l-beyân ʿan fazli kitâbeti’l-Kur’ân, el-İnZâr bi-hudûsi’z-zelâzil
(İbn Asâkir’e nisbet edilen diğer eserler için bk. Yâkūt, XIII, 76-83; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâ’, XX, 558-562; Târîhu Dımaşk: Terâcimü’n-nisâ’, neşredenin girişi, s. 25-27).


İbni Asâkir’in (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden ba’zıları:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür.” buyurmuştur.
(İbn Asâkir)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Fâsıkı, hayasızı gıybet etmek günah olmaz.” buyurmuştur.
(İbn Asâkir; Haraitî; Ebu Nasr; Deylemî; İbni Ebiddünya; Beyhekî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kadınlara itaat pişmanlıktır.” buyurmuştur.
(İbn Asâkir; Hakim; Deylemî; İbni Lâl)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de âhiret için çalışınız.” buyurmuştur.
(İbn Asâkir)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şu üç şey için Arabı sevin: Ben Arabım, Kur'ÂN Arapça, Cennet dili de Arapçadır.” buyurmuştur.
(İbn Asâkir; Taberanî; Beyhekî; Ukaylî; Hâkim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hikmetin başı Allah korkusudur.” buyurmuştur.
(İbn Asâkir; Beyhekî; İ. Süyutî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yarın ölecekmiş gibi âhirete ve hiç ölmeyecekmiş gibi dünya işlerine çalışınız!.” buyurmuştur.
(İbn Asâkir)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

Resim ALİ el-MUTTAKÎ el-HİNDÎ KİMdir?.:

“KeNZü'L- UMMaL” adlı hadis kitabının müellifi olmakla meşhur Hindistanlı sufî ve hadis âlimidir.
Alaeddin Ali bin Hüsameddin İbn Kadıhan el-Kadiri eş-Şazeli el-Hindi el-Burhanpuri (el-Muttaki el-Hindi).:


h. 885’te (m. 1480) Orta Hindistan’da Burhânpûr’da doğdu.
1536’da Mekke’ye gitti. Muhammed es-Sekafî’den Kādiriyye, Şâzeliyye ve Medyeniyye hilâfeti alarak irşad faaliyetlerine başladı. Öte yandan dinî ilimler tahsiline devam edip İbn Hacer el-Heytemî gibi âlimlerden ders gördü. 944-961 (1537-1554) yılları arasında Hindistan’a giderek Gucerât başkadısı oldu; icraatından rahatsız olan çevrelerin Sultan ile aralarını açma girişimleri üzerine tekrar Mekke’ye döndü. Hayatının geri kalan kısmını Mekke’de ilim tedrîsi ve irşad faaliyetleriyle geçiren Müttakî el-Hindî 2 Cemâziyelevvel h. 975 (m. 4 Kasım 1567) tarihinde vefât etti.

Kaynaklarda sûfîliğin yanı sıra hadis ve fıkıh âlimi olarak tanınan Müttakî el-Hindî’nin Mekke’deki dergâhının hem ilim ve irşad merkezi, hem de özellikle Hindistan’dan gelen Hacılarla yardıma muhtaç insanların barındığı bir mekân olduğu, masraflarının Gucerât Sultanlarının gönderdiği malî destekle kendisi ve talebelerinin kitap istinsahından elde ettikleri gelirlerle karşılandığı belirtilmektedir. Hicâz’daki Osmanlı İdaresinden de itibar görmüş, Osmanlı topraklarından kendisine intisap edenler olmuştur. Mâlvâ ve Gucerât sultanlıkları ile iyi ilişkileri yüzünden Hindistan’da Bâbürlü yükselişini pek hoş karşılamadığı anlaşılmaktadır.

Müttakî el-Hindî‘nin hayatı, faaliyetleri ve çeşitli eserlerinde ortaya koyduğu fikirleri değerlendirildiğinde onun tasavvufta ıslah ve ihya hareketlerinin öncülerinden olduğu görülür. Tasavvuf anlayışını dinî ilimleri esas alarak temellendiren Müttakî, ilim sahibi olmadan mürşid olunamayacağını, tasavvufa yönelen kişinin önce temel dinî ilimleri öğrenmesi gerektiğini söyler. Ona göre şeyhlik makamı tevârüs edilen bir mertebe değil, ilim ve çile ile hak edilen bir mertebedir. Mutasavvıflar kendilerini toplumdan soyutlamak yerine toplumun içinde aktif olarak bulunmalı ve halka örneklik etmelidir. Riyâzet ve inzivâ hayatın belli dönemlerinde faydalı ise de sürekli olmamalıdır. Tarikat mensuplarının en bâriz vasfı dinî ve ahlâkî değerleri günlük hayatlarına yansıtmalarıdır. Cezbe ve istiğrak gibi mânevî hallerin açıkça ortaya konması doğru bir davranış değildir. İlim şeyh-mürid ilişkisinde ve intisapta birinci derecede belirleyici olmalıdır. Şeyhin insanî ve dünyevî vasıflarına bağlanmakla tasavvufî olgunluk elde edilemez. Meselâ şeyhin kullandığı eşyâya ve yaşadığı mekânlara özel anlam yüklenmesinin veya onun hazîresinde defnedilmek istenilmesinin dinî açıdan teşvik edilecek bir tarafı yoktur. Müttakî el-Hindî’in mûsiki ve semâyı benimsemediği ve Hindistan’daki tarikatların uygulamalarını eleştirdiği belirtilmektedir.

Müttakî el-Hindî’nin hadis, tasavvuf ve diğer ilimlere dair Arapça ve Farsça çoğu risâle hacminde 100’ü aşkın eser kaleme aldığı kaydedilmektedir.

Ali Müttakî el-Hindî, İmam Süyûtî’nin Cemu’l- Cevâmi, el-Câmiu’s- Sagîr ve Ziyâdetü’l- Câmi adlı üç hadis kitabını cem' ederek hazırladığı kitaba “Kenzü’l- Ummâl fî Süneni’l- Aķvâl ve’l- Efâl” adını vermiştir. Haydarâbâd baskısına göre 46.180, Beyrut neşrine göre 46.624 hadis bulunmaktadır.
Kenzü’l-ummâl’in telifi üzerine Ali Müttakî el-Hindî için hocası Ebü’l-Hasan el-Bekrî.: “Bütün insanlığın Süyûtî’ye, Süyûtî’nin de Müttakî’ye minnet borcu vardır” demiştir..


Kaynak:
Azmi Özcan, "Muttaki el-Hindi", Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt: 32, s. 222-223..
İbrahim Canan, "Kenzü'l-ummâl", Diyanet İslam Ansiklopedisi, cilt: 25, s. 262-263..


ALİ el-MUTTAKÎ el-HİNDÎ.:

885’te (1480) Orta Hindistan’da Burhânpûr’da doğdu. Bazı kaynaklarda babasının adı Hüsâmeddin Abdülmelik olarak zikredilmektedir. Ailesi Cavnpûrludur. Hayatı hakkında temel bilgiler, müridi Şeyh Abdülhak b. Seyfeddin ed-Dihlevî’nin Zâdü’l-müttakîn adlı eserine dayanmaktadır. Çocuk yaşta iken babasını kaybeden Müttakî el-Hindî ilk öğrenimini Şah Bâcen Burhânpûrî’nin yanında gördü. Burhânpûrî’nin vefâtı üzerine 15 yaşında Mâlvâ Sultanı Gıyâseddin Şah’ın hizmetine girdi. Bir müddet sonra saraydaki itibarlı hayattan sıkılıp tasavvufa yöneldi ve hocasının oğlu Abdülhakîm Çiştî’ye intisap etti. Ardından Mültan’a giderek sülûkünü Şeyh Hüsâmeddin Mültânî’nin yanında tamamladı. Bu dönemde günlerini riyâzet ve ilim tahsiliyle geçirdi. Mültan’dan Gucerât’a, Gucerât Sultanı Bahadır Şah’ın Bâbürlü Hükümdarı Hümâyun’a mağlûp olmasının ardından 1536’da Mekke’ye gitti. Burada Şeyh Ebü’l-Hasan Tâcü’l- Ârifîn el-Bekrî’nin halkasına dahil oldu. Muhammed es-Sekafî’den Kādiriyye, Şâzeliyye ve Medyeniyye hilâfeti alarak irşad faaliyetlerine başladı. Öte yandan dinî ilimler tahsiline devam edip İbn Hacer el-Heytemî gibi âlimlerden ders gördü. 944-961 (1537-1554) yılları arasında Gucerât Sultanı III. Mahmud’un davetiyle Hindistan’a giderek Gucerât başkadısı oldu; icraatından rahatsız olan çevrelerin III. Mahmud ile aralarını açma girişimleri üzerine tekrar Mekke’ye döndü. Hayatının geri kalan kısmını Mekke’de ilim tedrisi ve irşad faaliyetleriyle geçiren Müttakî el-Hindî 2 Cemâziyelevvel 975 (4 Kasım 1567) tarihinde vefât etti.
Müridlerinden Şeyh Abdülvehhâb el-Müttakî onun hakkında
“İthâfü’t-takî fî fażli’ş-Şeyh ʿAlî el-Müttakî, Abdülkādir el-Fâkihî “el-Kavlü’n-nakî fî menâkıbi’l-Müttakî” adıyla birer eser kaleme almışlardır..

Kaynaklarda sûfîliğin yanı sıra hadis ve fıkıh âlimi olarak tanınan Müttakî el-Hindî’nin Mekke’deki dergâhının hem ilim ve irşad merkezi, hem de özellikle Hindistan’dan gelen hacılarla yardıma muhtaç insanların barındığı bir mekân olduğu, masraflarının Gucerât sultanlarının gönderdiği malî destekle kendisi ve talebelerinin kitap istinsahından elde ettikleri gelirlerle karşılandığı belirtilmektedir. Hicaz’daki Osmanlı idaresinden de itibar görmüş, Osmanlı topraklarından kendisine intisap edenler olmuştur. Mâlvâ ve Gucerât sultanlıkları ile iyi ilişkileri yüzünden Hindistan’da Bâbürlü yükselişini pek hoş karşılamadığı anlaşılmaktadır.

Müttakî el-Hindî’nin hayatı, faaliyetleri ve çeşitli eserlerinde ortaya koyduğu fikirleri değerlendirildiğinde onun tasavvufta ıslah ve ihya hareketlerinin öncülerinden olduğu görülür. Mevcut literatürde Hindistan’da bu tür arayışların daha sonraki dönemlerde yaşayan İmâm-ı Rabbânî ve Şah Veliyyullah ed-Dihlevî’ye dayandırılması Müttakî’nin uzun süre Hicaz’da yaşamasıyla ilgili olmalıdır. Tasavvuf anlayışını dinî ilimleri esas alarak temellendiren Müttakî ilim sahibi olmadan mürşid olunamayacağını, tasavvufa yönelen kişinin önce temel dinî ilimleri öğrenmesi gerektiğini söyler. Ona göre şeyhlik makamı tevârüs edilen bir mertebe değil ilim ve çile ile hak edilen bir mertebedir. Mutasavvıflar kendilerini toplumdan soyutlamak yerine toplumun içinde aktif olarak bulunmalı ve halka örneklik etmelidir. Riyâzet ve inzivâ hayatın belli dönemlerinde faydalı ise de sürekli olmamalıdır. Tarikat mensuplarının en bâriz vasfı dinî ve ahlâkî değerleri günlük hayatlarına yansıtmalarıdır. Cezbe ve istiğrak gibi mânevî hallerin açıkça ortaya konması doğru bir davranış değildir. İlim şeyh-mürid ilişkisinde ve intisapta birinci derecede belirleyici olmalıdır. Şeyhin insanî ve dünyevî vasıflarına bağlanmakla tasavvufî olgunluk elde edilemez. Meselâ şeyhin kullandığı eşyaya ve yaşadığı mekânlara özel anlam yüklenmesinin veya onun hazîresinde defnedilmek istenilmesinin dinî açıdan teşvik edilecek bir tarafı yoktur. Müttakî el-Hindî’nin mûsiki ve semâyı benimsemediği ve Hindistan’daki tarikatların uygulamalarını eleştirdiği belirtilmektedir. Scott Alan Kugle, Müttakî el-Hindî ve tasavvufî görüşleri üzerine bir doktora tezi hazırlamıştır..


ESERLERi.:
Müttakî el-Hindî’nin hadis, tasavvuf ve diğer ilimlere dair Arapça ve Farsça çoğu risâle hacminde 100’ü aşkın eser kaleme aldığı kaydedilmektedir.
Yayımlanmış eserleri şunlardır.:
1-) Kenzü’l-ʿummâl* fî süneni’l-akvâl ve’l-efʿâl. Süyûtî’nin Cemʿu’l-cevâmiʿ ile el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġîr’i ve onun zeyli niteliğindeki Ziyâdetü’l-Câmiʿ adlı kitapları esas alınarak hazırlanan eser müellifin en tanınmış çalışmasıdır. Âlimler tarafından kullanılan bir kaynaktır. Bazı zayıf rivayetler çermektedir. Kenzü’l-ʿummâl’in Hindistan’da çeşitli baskıları yapılmış (nşr. Muhammed Vahîdüzzamân, I-VIII, Haydarâbâd 1312/1895, 1364-1369/1945-1949), daha sonra bu baskı esas alınıp notlar eklenerek yeniden yayımlanmıştır (nşr. Bekrî Hayyânî - Saffet Sekkā, I-XVI, Halep 1387-1393/1970-1977; Beyrut 1969, 1979, 1981, 1985, 1990-1991).

2-) Müntehabü Kenzi’l-ʿummâl. Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inin kenarında basılmıştır (I-VI, Kahire 1313/1895).

3-) Tebyînü’ṭ-ṭuruk. Müttakî el-Hindî’nin tasavvufa dair kaleme aldığı ilk risâledir. Muhammed Sagîr Hasan Ma‘sûmî eseri müellif hakkında bir inceleme, karşılaştırılmalı metin ve İngilizce tercümesiyle birlikte yayımlamıştır (IS, III/3 [1964], s. 339-374).

4-) el-Burhân fî ʿalâmâti mehdiyyi âhiri’z-zamân. Câsim b. Mühelhel tarafından bir incelemeyle birlikte neşredilmiş (Küveyt 1988), bir başka baskısı da Tanta’da yapılmış (1992), eser ayrıca Türkçe’ye tercüme edilmiştir (Âhir Zaman Mehdî’sinin Alâmetleri, trc. Müşerref Gözcü, İstanbul 1986).

Müttakî’nin diğer bazı eserleri de şunlardır.:
Cevâmiʿu’l-kelim, el-Hikemü’l-ʿirfâniyye, el-Burhânü’l-celî fî maʿrifeti’l-velî, Esrârü’l-ʿârifîn ve siyerü’ṭ-ṭâlibîn, ʿUmdetü’l-vesâʾil, Şemâʾilü’n-nebî, ed-Dürrü’l-meknûn ve’s-sırrü’l-maṣûn, Tenbîhü’l-ahibbâʾ fî ʿalâmeti’l-mahabbe, ʿUrvetü’s-selef ve’l-halef fi’t-taṣavvufi’l-münbeset mine’l-Kitâb ve’s-Sünne, Fethu’l-cevâd, Vesîletü’z-zâhire fî salṭanati’d-dünyâ ve’l-âhire, Muhtaṣarü’n-nihâye, İrşâdü’l-Kurʾâniyye, Zâdü’ṭ-ṭâlibîn (eserlerinin tam bir listesi için bk. Kugle, s. 617-630).

Kenzu’l- Ummal, Suyutî’nin Cemu’l-Cevami ve Camiu’s-Sağir’inin belli bir düzene (ala’l-ebvaba) göre yeniden tasnif edilen ve bazı ilâveler de yapılarak hazırlanan bir derlemedir. Âlimler tarafından kullanılan bir kaynaktır. Bazı zayıf rivayetler çermektedir..


ALİ el-MUTTAKÎ el-HİNDÎ'nin Rivâyet Ettiği Hadîs-i Şerîflerden Ba’zıları.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Fukahâ (fakihler) ve müctehidîn-i izam (büyük islâm âlimleri)ne- yânındaki (arasındaki) ihtilâf, tevs-i dâire-i şerîat'a (şeriat dairesini genişletmeye) ve teshîl-i muâmelât-ı ümmet'e (ümmetin dîni muamelelerini kolaylaştırmaya) medâr (vesile) olduğundan mahz-ı rahmettir (rahme- tin ta kendisidir.)” buyurmuştur.
(el-Müttekî, Kenzü'l-ummal, X, Hadis no: 28686)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Vâlideyn'e (ana-babaya) hizmet ve itaat ve ihsan sebebiyle CENÂB-ı ALLAH insanın ömrünü müzdâd buyurur (artırır). Yânı vücûduna sıhhat, kalbine vüs'at (ferahlık) İhsan eder de enfâs-ı ma'dûdesini (sayılı nefeslerini) az bir zamanda ikmâl eylemez” buyurmuştur.
(el-Müttekî, Kenzü'l-ummal, XVl, hadis no: 45467)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ÜÇ ŞEY vardır ki onlarla amel ve ibâdet müfîd (faydalı) olamaz. Birincisi CENÂB-ı ALLAH'a şirk, ikincisi mü’min olan ebeveyn'e (ana- babaya) isyan, üçüncüsü saff-ı harbden firardır (savaşta cepheden kaç- maktır)” buyurmuştur.
(el-Müttekî, Kenzü'l-ummal, XVI, hadis no: 43824, 43937)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Komşunun komşu üzerinde azîm (büyük) hakkı vardır.” buyurmuştur.
(el-Müttekî, Kenzü'l-ummal, IX, hadis no: 34906)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Din kardeşinin dünyevî ve uhrevî bir müşkilini (sıkıntısını) halleden kimse için hacc ve umre gibi bir sevâb yazılır.” buyurmuştur.
(el-Müttekî' Kenzü'l-ummal, XV; tıadis no: 43053)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Aklın başı nâs ile (insanlarla) mülâyemet-(yumuşak muamele) ve hüsn-i muaşerettir (iyi geçinmedir)” buyurmuştur.
(el-Müttekî, Kenzü'l-ummal, ili, hadis no: 7170)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Herkesten kavî olmasını arzu eden kimse CENÂB-ı Hakk'a tevekkül etsin” buyurmuştur.
(el-Müttekî, Kenzü'l-ummal, III, hadis no: 5686)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hâlim (yumuşakbaşlı) olanlar dünyada ve âhirette büyük ve muhteremdirler.” buyurmuştur.
(el-Müttekî, Kenzû'l-ummal, XIII, hadis no: 581)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yâni hilim (yumuşakbaşlılık) nübüvvete karib bir fazîiettir (peygamberliğe yakın bir özelliktlr)” buyurmuştur.
(el-Müttekî, Kenzü'l-ummal, III, hadis no: 5813, XVI, Hadis no: 44123)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey insanlar, vakar ve haysiyetinizi muhafaza ediniz” buyurmuştur.
(Buhârî, hacc 94. iman 42, ezan 21; Müslim, hacc 267; Ebû Dâvud. menâsik 63; Tirmîzî, hacc 54; Nesâî. menâsik 203, 204, 215, 219; Dârimî, salât 59, menâsik 59; Ahmed b. Hanbel, I, 2i; 244. 269, 277, VI. 201, 202, 207, 379.)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hayâ ve hicâbın azlığı alâim-i küfürdendir (küfür alâmetlerin- dendir)” buyurmuştur.
(el-Mütıekî, Kenzü'l-ummal, III, hadis no: 5790)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Benî Âdem'in (insanoğlunun) başına gelen günahların ekserîsi lisanındandır.” buyurmuştur.
(el-Müttekî, Kenzü'l-ummal :III, hadis no: 7841)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “CENÂB-ı HAKk'ın kaza ve kaderine razı olandan CENÂB-ı HAKk razı olur.” buyurmuştur.
(el-Müttekî, Kenzü'l-ummal, III, hadis no: 5956)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Muhabbetullah'ın alâmeti zikrullahı sevmek olduğu gibi, buğzunun alâmeti dahi zikrini buğz etmektir (sevmemektir).” buyurmuştur.
(el-Müttekî, Kenzü'l-ummal, I, hadis no: 1776)

Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ağlamak Rahmet-i RahmÂNdan, bağırmak, çağırmak ise iğva-yi şeytandandır”
buyurmuştur.
(el-Müttekî, Kenzü'l-ummal, XV, hadis no: 42415)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimUKAYLÎ KİMdir?.:

Ebû Ca‘fer Muhammed b. Amr b. Mûsâ el-Ukaylî (ö. 322/934)
Cerh ve ta‘dîl âlimi, muhaddis.


Mekke ve Medine’de yaşadığı bilinen Ukaylî’nin dedesi dışındaki aile fertlerine dair bilgi yoktur. Hayatı boyunca bir iki defâ Mısır ve Rey’e ilmî seyahat (rihle) yaptığı anlaşılmaktadır. Hocaları arasında anne tarafından dedesi Yezîd b. Muhammed el-Ukaylî, Muhammed b. İsmâil es-Sâiğ, İshak b. İbrâhim ed-Deberî, Ali b. Abdülazîz el-Begavî, Muhammed b. Mûsâ el-Belhî, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel ve Nesâî gibi âlimler vardır.

Mesleme b. Kāsım el-Endelüsî, Ebü’l-Hasan Muhammed b. Nâfi‘ el-Huzâî, İbnü’l-Mukrî el-İsfahânî ve Yûsuf b. Ahmed b. Dahîl el-Mısrî öğrencilerinden bazılarıdır.
Çok eser verdiği kaydedilen Ukaylî, Rebîülevvel 322’de (Şubat-Mart 934) Mekke’de vefât etti. Ukaylî güvenilir bir muhaddis olarak tanınmış, hadisleri çoğunlukla ezberinden rivâyet etmiş, hâfızasının sağlamlığını denemek isteyenler onun yanılmadığını görmüştür. Günümüze ulaşan veya sadece isimleri bilinen eserleri Ukaylî’nin yoğun biçimde ricâl ve cerhta‘dîl alanlarında faaliyet gösterdiğine işâret etmekte; cerh ve ta‘dîl ilminin büyük otoriteleri Buhârî, Müslim, Ebû Zür‘a er-Râzî, Ebû Hâtim er-Râzî ve Nesâî gibi müelliflerden sonra yetişmiş metodolojik tasnif dönemine mensup ricâl âlimlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır. Ukaylî Ebû İshak es-Sebîî, Ebû Hanîfe, Ebü’z-Zinâd, İbn Ebû Leylâ, Ebû Yûsuf, Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî, Züfer b. Hüzeyl, Hasan b. Ziyâd el-Lü’lüî ve Abdürrezzâk es-San‘ânî hakkındaki tenkitlerinde aşırıya kaçtığı için eleştirilmiştir.

Ukaylî’nin özellikle Ali b. Medînî gibi hadis ilminin meşhur isimlerinden birini mihne olayı sırasındaki tavırları yüzünden, ayrıca Cehmiyye’ye meylettiği gerekçesiyle eleştirmesi (ed-Du’afâ’, III, 235-240) Zehebî, Leknevî ve Kevserî gibi âlimler tarafından sert biçimde tenkid edilmesine yol açmıştır. Onun ed-Du’afâ’ü’l-kebîr’e aldığı birçok râvi hakkında kullandığı, “Rivâyetinin mütâbii yoktur” sözünün doğrudan bir cerh gerekçesi sayılmadığı belirtilmiş, ayrıca bazı râviler hakkındaki tenkitlerini zayıf râvilerden gelen bilgilere dayanarak yaptığı için eleştirilmiştir.


ESERLERi.:
1-) Ed-DU’AFÂ’ü’l-KEBÎR.: Çeşitli gerekçelerle hadiste zayıf sayılan, kendisine yalancılık veya uydurmacılık isnad edilen râvilere dair önemli eserlerden biri olup Yahyâ b. Maîn, Buhârî ve Ahmed b. Hanbel müellifin bu çalışmasında en çok faydalandığı hadis münekkitleridir. Selefî neşrine göre sayıları 2105 olan bu râviler eserde sadece ilk isimlerine göre alfabetik sıralanmıştır (nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî, Beyrut 1404/1984; nşr. Hamdî b. Abdülmecîd es-Selefî, Riyad 1420/2000). M. Zâhid Kevserî’nin bu eseri tenkit için kaleme aldığı Naķdü Kitâbi’d-Du’afâ’ li’l-’Uķaylî adlı basılmamış bir çalışması vardır. ed-Du’afâ’ üzerine Abdullah Ali Ahmed Hâfız doktora tezi (1399, Câmiatü Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye külliyyetü usûli’d-dîn), Şûle Coşkun yüksek lisans tezi (2002, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) hazırlamıştır.
2-) KİTÂBü’s-SAHÂBe.: İbn Abdülber en-Nemerî’nin el-İstî’âb, İbn Hacer el-Askalânî’nin el-İsâbe adlı eserlerinin kaynaklarından olan kitabın günümüze ulaşıp ulaşmadığı tesbit edilememiştir.
3-) el-CERh ve’t-TA’DÎL.: Bu eserin de zamanımıza kadar gelip gelmediği bilinmemektedir. 4-) KİTÂBü’l-’İLEL.: Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî’nin ed-Du’afâ’ü’l-kebîr’deki bir ifadeye (IV, 351) dayanarak Ukaylî’ye nisbet ettiği bir eser olup hakkında bilgi yoktur..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şu üç şey için Arabı sevin: Ben Arabım, Kur'ÂN Arapça, Cennet dili de Arapçadır.” buyurmuştur.
(Taberanî; Beyhekî; İbni Asakir; Ukaylî; Hâkim.)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimİBN HİBBÂN KİMdir?.:

Ebû Hâtim Muhammed b. Hibbân b. Ahmed el-Büstî (ö. 354/965)
Hadis ve Fıkıh Âlimi..


277’de (890) bugünkü Afganistan’ın Sicistan bölgesinde harabeleri bulunan Büst’te doğdu. Arap kabilelerinden Temîm’e mensub olduğu için Temîmî nisbesiyle de anılır. İlk öğrenimini Büst ve çevresinde yaptı. Yirmi üç yaşlarında iken tahsil maksadıyla Taşkent’teki İsbîcâb’dan başlayarak Horasan, Mâverâünnehir, Irak, Hicaz, Şam, Mısır ve İskenderiye’ye kadar uzanan bir seyahat gerçekleştirdi; başta hadis olmak üzere fıkıh, Arap dili, kelâm, felsefe, tıp ve ilm-i nücûm alanlarında birçok hocadan faydalandı ve âlî isnadla rivâyet imkânı buldu. Basra’da en yaşlı hocası muhaddis, edip ve tarihçi Ebû Halîfe Fazl b. Hubâb el-Cumahî ile Zekeriyyâ es-Sâcî, Mısır’da Nesâî, Musul’da Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî, Nesâ’da Hasan b. Süfyân, Harran’da Ebû Arûbe, Buhara’da Büceyrî, Nîşâbur’da Muhammed b. İshak es-Serrâc gibi âlimlerden hadis rivâyet etti. Nîşâbur’da kendisinden hadis ve fıkıh dersleri aldığı İbn Huzeyme’nin metodunu benimsedi. Ayrıca Mufaddal b. Muhammed el-Cenedî, Ebü’l-Abbas ed-Degūlî, İbn Ebû Dâvûd, İbn Cevsâ ve İbn Ebû Hâtim’den faydalandı. Dârekutnî, Ebû Abdullah İbn Mende, Hâkim en-Nîsâbûrî, İbn Habîb en-Nîsâbûrî, Muhammed b. Ahmed en-Nûkātî, Abdurrahman b. Muhammed el-İdrîsî, Târîħu Buħârâ müellifi olup Guncâr diye anılan Muhammed b. Ahmed el-Buhârî gibi âlimler onun talebeleri arasında yer aldı.

Eserleriyle olduğu kadar takvâsıyla da tanınan İbn Hibbân’ı Sâmânoğulları emîrleri Semerkant, Nesâ ve daha başka yerlere kadı tâyin etmişlerdir. Sâmânî Emîri Ebü’l-Muzaffer, Semerkant’ta hadis talebeleri için İbn Hibbân’ın adına bir suffe yaptırmış, İbn Hibbân da burada 330 (941-42) yılına kadar hadis ve fıkıh okutmuştur. 334 (945-46) ve 337’de (948-49) Nîşâbur’da imlâ meclisleri kurarak hadis dersleri vermiş, kendi adına yaptırılan hangâhta bazı eserlerini yazdırmıştır. Nîşâbur’daki ilk imlâ meclisinde henüz on üç yaşındaki Hâkim en-Nîsâbûrî’yi müstemlî olarak çalıştırdığı bilinmektedir.

İbn Hibbân’ı kıskanan bazı kimseler onun nübüvveti ilim ve amelden ibâret saydığını ileri sürmüşlerse de Zehebî, büyük bir imam kabul ettiği İbn Hibbân’ın peygamberlikle ilgili görüşünün yanlış anlaşıldığını belirtmiştir. Ona göre İbn Hibbân ilim ve amel sahibi olmayan kimsenin peygamber olamayacağını söylemiş, bu iki özelliğin peygamberde en mükemmel şekilde bulunduğunu ifade etmiştir (Mîzânü’l-i’tidâl, III, 507-508). İbn Hacer de bu konuda İbn Hibbân’ı savunmuş, onun gibi sağlam inançlı bir âlimin nübüvvetin mükteseb olduğu yönündeki felsefî mânayı kastetmediğini belirtmiştir (Lisânü’l-Mîzân, V, 114). İbn Hibbân, Sîstan’da bulunduğu sırada Müşebbihe taraftarlarınca da kelâm ve felsefeyle meşgul olduğu ileri sürülerek zındıklıkla itham edilmiş, katli için halifeden emir istendiği söylenmiştir. Bunun üzerine Sîstan’ı terkeden İbn Hibbân Semerkant’a sığınmış, aynı çevreler tarafından orada da rahatsız edilince Semerkant’tan ayrılmak zorunda kalmıştır. Sübkî’ye göre ise Sîstan’dan sürüldüğü belirtilen İbn Hibbân değil Mücessime’den olduğu söylenen Hâce Abdullah-ı Herevî’dir. İbn Hibbân 21 Şevval 354’te (20 Ekim 965) Büst’te vefât etti ve evinin yakınındaki hadis medresesinde defnedildi..

Kaynaklarda “hadis hâfızı, Horasan’ın hadis şeyhi” gibi ifadelerle anılan ve hadislerin sıhhatini belirleme, hadis râvilerini cerh ve ta‘dîl etme konularındaki çalışmalarıyla tanınan İbn Hibbân, râvilerin sıdk ve adaletinin tamamlanmasında onların ilim sahibi olmalarını şart koşmuş, fâkih olmayan sika râvinin ezberinden rivâyet ettiği hadisleri hadisin metninde hata yapabileceği için, sika bir fâkihin ezberinden yaptığı rivâyetleri de senedde yanılabileceği ihtimaliyle sakıncalı görmüş, cerhedildiği bilinmeyen her şahsı, râvisi âdil olmak şartıyla âdil sayıp rivâyetlerini el-Müsnedü’s-saĥîĥ’ine almış, mezhebinin propagandasını yapan bid‘atçıların rivâyetleriyle ihticâc edilemeyeceğini ileri sürmüştür. İbn Hibbân’ın râvilerin ta‘dîlinde müsamahakâr olduğu, cerhe yönelik tenkidlerde ise sert davrandığı belirtilmektedir. Kendisi râvileri cerhederken çok ihtiyatlı davrandığını, bir kimseyi sika veya zayıf olarak nitelediği takdirde onun böyle olduğuna dair elinde sağlam deliller bulunduğunu söylese de İbn Hibbân’ın bu nitelendirmeleri bazı hadis imamlarınca dikkate alınmamıştır. Zehebî, İbn Hibbân’ı cerh konusunda aşırı davrandığı ve âni karar verdiği için eleştirmiş, İbn Hacer de kendisine bazı râvilerin cerhi hususunda benzer tenkidler yöneltmiştir. Talebesi Hâkim en-Nîsâbûrî hocasının hadis, fıkıh, lugat ve vaaz alanlarındaki üstün bilgisine işâret etmiş, Hatîb el-Bağdâdî onun hâfız, sika ve derin anlayış sahibi olduğunu belirtmiş, Yâkūt ise kendisini asrın imamı ve allâme diye övmüştür..


ESERLERi.:
1-) el-Müsnedü’s-saĥîĥ* ‘ale’t-teķāsîm ve’l-envâ’ (Saĥîĥu İbn Ĥibbân, es-Sünen, et-Teķāsîm ve’l-envâ’).:
Klasik tasnif metotlarından farklı olarak emirler, nehiyler, haberler, mubahlar ve Peygamber’in fiilleri şeklinde beş bölüm halinde düzenlenen ve sahih hadisler yanında hasen hadisleri de ihtiva eden eserin tamamı günümüze ulaşmamıştır. Abdülmuhsin el-Yemânî tarafından yayımlanan eseri (I-III, Medine, ts.), İbn Balabân (ö. 739/1339) el-İĥsân fî taķrîbi Saĥîĥi İbn Ĥibbân adıyla bablara göre yeniden düzenlemiştir (I-IX, Beyrut 1407/1987).
2-) eb-Biķāt* (Târîħu’ŝ-ŝiķāt, eŝ-Ŝiķāt mine’s-saĥâbe ve’t-tâbi’în ve etbâ’i’t-tâbi’în).: Râvileri tanıtan alfabetik bir eserdir. Giriş bölümünde Hz. Peygamber’in hayatı ve gazveleri kısaca anlatılmış, 335 (946-47) yılına kadar gelen halife ve meliklerin iktidar dönemlerinin özet halinde tarihçesi verilmiştir. Eser Muhammed Abdülmuîd Han’ın yönetiminde Muhammed Abdürreşîd tarafından yayımlanmıştır (I-IX, Haydarâbâd 1393-1403/1973-1983).
3-) Târîħu’s-saĥâbe elleźîne ruviye ‘anhüm el-aħbâr (Esâmî asĥâbi’l-kirâm, Esmâ’ü’s-saĥâbe, Ma’rifetü’s-saĥâbe).:
eŝ-Ŝiķāt’ın sahâbe tabakası bölümünden ibâret olan ve 1608 sahâbînin biyografisini ihtiva eden eseri Bûrân ed-Dannâvî neşretmiştir (Beyrut 1408/1988).
4-) Kitâbü (Ma’rifeti)’l-mecrûĥîn mine’l-muĥaddiŝîn ve’d-du’afâ’ ve’l-metrûkîn (Kitâbü’l-Mecrûĥîn, Kitâbü’d-Du’afâ’, Kitâbü’l-Cerĥ ve’t-ta’dîl).:
Rivâyetleri tenkid edilen râvilere dair alfabetik bir eser olup giriş bölümünde cerh ve ta‘dîl faaliyetlerinin tarihçesi özetlenmiş, yirmi çeşit cerh sebebi hakkında geniş bilgi verilmiştir. Râvilerin hangi sebeplerle cerhedildiğini belirten eser zayıf ve mevzû hadisleri tanımada önemli bir kaynaktır. İbnü’l-Cevzî’nin el-Mevzû’ât’ında geniş ölçüde faydalandığı eseri Hâfız Azîz Bey el-Kādirî en-Nakşibendî..


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Âhir zamanda bazı kimseler, mescidlerde dünyadan konuşacaklar, dünya kelâmı söyleyecekler. Onlarla beraber olmayın!” buyurmuştur.
(İ. Hibbân.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Gıybet, etmek leş yemekten daha kötüdür.” buyurmuştur.
(İ. Hibbân.)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimEBÛ NUAYM el-İSFAHÂNÎ KİMdir?.:

Ebû Nuaym Ahmed b. Abdillâh b. İshâk el-İsfahânî (ö. 430/1038)
Hilyetü’l-evliyâ’ Müellifi, Hadis, Kelâm, Tasavvuf Âlimi ve Tarihçi...


Receb 336’da (Ocak-Şubat 948) İsfahan’da doğdu. Bazı kaynaklarda 330 (941-42) veya 334’te (945-46) doğduğu ileri sürülmüştür. Fars asıllı bir âileye mensubtur. Dedelerinden Mihrân, Ca‘fer b. Ebû Tâlib’in torunu Abdullah b. Muâviye’nin (ö. 129/746-47) teşvikiyle İslâmiyet’i kabul etmiştir. Babasının anne tarafından dedesi olup Arûsü’z-zühhâd diye meşhur olan Muhammed b. Yûsuf b. Ma‘dân (ö. 184/800) İsfahan’ın meşhur sûfîlerindendir. Ebû Nuaym zamanında onun zühd mektebi hâlâ faaliyetini sürdürmekteydi. Babası Ebû Muhammed Abdullah (ö. 365/976), hadis toplamak üzere Suriye ve Irak’a seyahatler yapan bir hadis hâfızıdır..

Devrin önemli ilim merkezlerinden İsfahan’da yaşayan Ebû Nuaym, sekiz yaşından itibâren Ebü’ş-Şeyh ve İbnü’l-Mukrî el-İsfahânî gibi hadis âlimlerinden ders almaya başladı. Diğer taraftan babası İsfahan dışındaki birçok âlimden onun adına icâzet aldı. Bunlar arasında Suriyeli muhaddis Hayseme b. Süleyman, Nîşâburlu Ebü’l-Abbas el-Esam, Basralı İbn Dâse zikredilebilir. Ebû Nuaym 356 (967) yılında çıktığı ilmî seyahati sırasında Askerimükrem, Tüster, Ahvaz, Basra, Vâsıt, Kûfe, Bağdat, Mekke ve Eyle gibi ilim merkezlerine giderek buralardaki hadis âlimlerinden rivâyette bulundu. Assâl, Ebû Bekir el-Ciâbî, Taberânî ve Ebû Bekir el-Katîî gibi muhaddislerden faydalandı. Suriye’ye gitme arzusuna rağmen Fâtımîler’in sebep olduğu karışıklıklar yüzünden buna mavaffak olamadı. Muhtemelen ikinci bir seyahatinde Cürcân ve Horasan bölgelerine giderek Esterâbâd, Cürcân ve Nîşâbur’daki âlimlerden hadis öğrendi. Ebû Nuaym, yegâne râvisi olduğu pek çok âlimden hadis nakletti ve hocalarına dair Mu’cemü’ş-şüyûħ adlı bir eser kaleme aldı. Kendisinden rivâyette bulunan birçok muhaddis arasında Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Sâlih el-Müezzin, Ebû Ali el-Vahşî ve Ebû Nuaym’ın hemen bütün eserlerini rivâyet eden muhaddis ve kıraat âlimi Ebû Ali el-Haddâd gibi tanınmış âlimler vardır. Uzun ömrü boyunca topladığı birçok hadisin âlî* isnadına sahip olması sebebiyle muhaddisler ondan hadis öğrenmek için İsfahan’a akın etmişlerdir.

Ebû Nuaym 20 Muharrem 430 (22 Ekim 1038) tarihinde İsfahan’da vefât etti. Kaynaklar onun büyük bir sûfî, meşhur bir muhaddis ve tarihçi olduğu hususunda birleşirler. Ancak Ebû Nuaym, bir sûfî olmaktan çok zühd ve takvâsıyla tanınan bir tasavvuf tarihçisi kabul edilmelidir. Nitekim sûfî tabakat kitaplarında kendisine yer verilmemesi de bunu gösterir.

Hatîb el-Bağdâdî’nin, Ebû Nuaym’ı bazı hadis terimlerini yerli yerinde kullanmamakla itham etmesini doğru bulmayan Zehebî (Mîzânü’l-i’tidâl, I, 111) onun hadis ilimlerini iyi bildiğini, ancak mevzû hadisleri mevzû olduğunu belirtmeksizin eserlerine almakla hata ettiğini söylemiştir. Çağdaşı ve hemşehrisi Hanbelî Ebû Abdullah İbn Mende, o devirde Hanbelîler’le Eş‘arîler (Şâfiîler) arasında ileri seviyede olan mezhep taassubu sebebiyle Ebû Nuaym’ı ağır ifadelerle suçlamış, Ebû Nuaym da ona karşılık vermiştir. Bu iki âlimin birbiri hakkında kullandığı ifadeler, Zehebî gibi kendilerini takdir edenlerce de hoş karşılanmamıştır. Hanbelî âlimlerinin Ebû Nuaym’ı suçlamasında, onun kelâm ilmiyle uğraşmasının ve özellikle Eş‘ariyye taraftarı olmasının rolü büyüktür. Hanbelîler’in Ebû Nuaym hakkındaki ithamları İbnü’n-Neccâr, Bağdâdî, Zehebî ve Sübkî gibi Şâfiî âlimleri tarafından cevaplandırılmıştır. Sübkî onun fıkıhla tasavvufu uzlaştırdığını, hıfz ve zabtta, rivâyet ve dirayette en yüksek mertebeye çıktığını söyleyerek kendisini mübalağalı şekilde över (Tabakāt, IV, 18).

Ebû Nuaym ile İbn Mende arasındaki tartışma, İsfahan’daki Şâfiî ve Hanbelî hadisçilerini karşı karşıya getirmiştir. Ebû Nuaym’ın Hanbelîler’i, Kur’ân ve hadislerdeki teşbihe dair ifadeleri lugat mânalarıyla anlamalarından dolayı tenkid etmesine karşılık İbn Mende Ebû Nuaym’ı dinî geleneklere bağlı olmayan bir akîdeye sahip olmakla suçlamıştır. Bu tartışma yüzünden Hanbelî mezhebine mensub talebeleri onunla ilişkilerini kesmişler ve kendisini İsfahan’daki büyük câmiye sokmamışlardır. Abdülvehhâb eş-Şa‘rânî onun İsfahan’dan da çıkarıldığını ve muhaliflerince öldürüldüğünü söyler. 420’de (1029) Gazneli Mahmud’un oğlu Mesud’un İsfahan’da adı geçen câmide yaptığı katliam sırasında Ebû Nuaym’ın câmide bulunmaması taraftarlarınca onun bir kerâmeti olarak değerlendirilmiştir..

Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin el-Mu’tekad (el-İ’tikād), es-Sıfât, Tesbîtü’l- imâme, Delâ’ilü’n-nübüvve, Sıfatü’l-cenne, el-Fiten, Zikrü’l-Mehdî ve nü’ûtüh, er-Red ‘ale’l-Lafzıyye ve’l-Hulûliyye gibi eserlerinin bir kısmı doğrudan veya dolaylı olarak kelâmla ilgilidir. Bunlardan bazıları günümüze ulaşmıştır. İncelenebilen eserlerinden, onun kelâmla ilgili özgün görüşlere sahip olmadığı anlaşılmaktadır. Eserlerine aldığı rivâyetler konusunda titizlik göstermemesi sebebiyle çeşitli itikadî mezhep mensubları bu eserlerde Ebû Nuaym’ın kendi görüşlerine meylettiğini gösteren örnekler bulabilmişlerdir. Nitekim Zehebî, Sübkî ve İbnü’n-Neccâr gibi Eş‘arî âlimleri onu kendi mezheplerinden saydıkları için Şiî ve Hanbelî müelliflerin ithamlarına karşı savunmuşlardır. Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir Ebû Nuaym’ı Eş‘arî tabakatı içinde sayarken (Tebyînü kezibi’l-müfterî, s. 246) Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî de Eş‘arîliğe meyli olduğunu kaydeder (el-Muntazam, XV, 268; XVI, 134). Takıyyüddin İbn Teymiyye ise Ebû Nuaym’ın İbn Mende ile yaptığı Kur’ân’ın lafzı konusundaki tartışmada tilâvetin mahlûk olduğu görüşünü savunduğunu ve bu hususta er-Red ‘ale’l-Lafzıyye ve’l-Hulûliyye adlı eseri yazarak Selef’e ve selefî görüşleri savunan İbn Mende’ye karşı çıktığını belirtir (Muvâfakatü sahîhi’l-menkūl, I, 160).

Öte yandan bazı Selefî müellifler Ebû Nuaym’ın Selef yanlısı olduğunu savunmuşlardır. Meselâ İbn Teymiyye, Muvâfakat’taki görüşünün aksine Mecmû’u fetâvâ’sında onun Ahmed b. Hanbel taraftarı olduğunu, “Bizim yolumuz kitap, sünnet ve icmâ-ı ümmete tâbi olan Selef yoludur” dediğini, sıfatlar konusunda Selef’in görüşlerine benzer düşünceler taşıdığını nakleder. Ebû Nuaym’ın lafız konusunda söylediklerinin İmam Ahmed’in görüşlerine ters düşmediğini belirten İbn Teymiyye onun kitabının er-Red ‘ale’l-Hurûfiyyeti’l-Hulûliyye, İbn Mende’nin eserinin ise er-Red ‘ale’l-Lafzıyye adını taşıdığını, her ikisinin de sıfatları inkâr edenleri hedef aldıklarını belirtir (Mecmû’u fetâvâ, V, 190; XII, 209). İbn Mende’nin Kitâbü’l-Îmân’ını neşreden Ali b. Muhammed el-Fakîhî, Ebû Nuaym ile İbn Mende arasındaki ihtilâfı benzer bir yaklaşımla açıklar. Ona göre İbn Mende tilâvet ile metlûvvü (Kur’ân) kasteder ve onu yaratılmamış kabul eder. Ebû Nuaym’ın ise tilâvetten, okuyan kişiden çıkan sesi kastettiğini ve bu sesi mahlûk saydığını, böylece aslında her ikisinin de aynı görüşü savunduklarını ve Selef’e bağlı kaldıklarını söyler (Kitâbü’l-Îmân, I, 47-48).

Sıfatü’l-cenne gibi eserlerinde konulara yaklaşım biçimiyle Zehebî ve Süyûtî’nin onun el-İ’tikad ve es-Sıfât adlı eserlerinden yaptıkları iktibaslar dikkate alınarak Ebû Nuaym’ın Selefî bir eğilim taşıdığını söylemek mümkündür. Onun Şiî olduğunu söyleyen Mirza Muhammed Bâkır el-İsfahânî ve İbn Şehrâşûb gibi Şiî müellifleri ise iddialarına delil olarak bazı eserlerinde, özellikle Hilyetü’l-evliyâ’da Hz. Ali hakkında yer alan rivâyetlerle Mâ nezele mine’l-Kur’ân fî Emîri’l-mü’minîn ‘Alî b. Ebî Tâlib, Kitâbü Menkıbeti’l-mutahharîn, Zikrü’l-Mehdî ve nü’ûtüh gibi eserlerini göstermektedirler. Ancak bunlar onun Şîa’ya nisbeti için yeterli sebepler değildir. Zirâ Ebû Nuaym’ın Hilyetü’l-evliyâ’da, duyduğu bütün rivâyetleri naklettiğini ve bunlar arasında pek çok zayıf, hatta uydurma rivâyetlerin bulunduğunu Sünnî âlimlerin yanı sıra Şiî âlimler de kabul ederler (İbn Teymiyye, Minhâcü’s-sünne, VII, 52). Ebû Nuaym Tesbîtü’l-imâme, Ma’rifetü’s-sahâbe gibi eserlerinde Hilye’dekinin aksine haberleri ayıklamaya çalışmıştır. Ayrıca Tesbîtü’l-imâme adlı kitabında (s. 45-53) ashaba ta‘neden Şîa’yı tenkid etmiştir. Ebû Nuaym’a ait olduğu söylenen Mâ nezele mine’l-Kur’ân fî Emîri’l-mü’minîn ‘Alî b. Ebî Tâlib adlı eser ise sadece Şiî yazarlarca ona nisbet edilmekte olup Şîa dışındaki kaynaklarda onun böyle bir eser yazdığından söz edilmemektedir. Bu sebeple söz konusu eserin Ebû Nuaym’a ait olması ve dolayısıyla onun Şîa’ya nisbeti mümkün görünmemektedir (Zerrinkûb, s. 186).

ESERLERİ.:
1-) Hilyetü’l-evliyâ’* ve tabakātü’l-asfiyâ’.: 800 kadar sûfî ve zâhidin biyografisini büyük ölçüde kronolojik sırayla, zaman zaman da faziletlerine göre ele almaktadır. Aşere-i mübeşşere ile başlayan eser diğer zâhid sahâbîler, ehl-i Suffe, tâbiîn ve tebeü’t-tâbiîn nesilleriyle müellifin zamanına kadar yaşayan zâhidleri ihtiva etmektedir (I-X, Kahire 1351-1357/1932-1938).

2-) Delâ’ilü’n-nübüvve*.: Hz. Peygamber’in nübüvvetini ispat etmek maksadıyla yazılan ve bu konuda delil sayılabilecek hârikulâde olaylarla ilgili rivâyetleri bir araya getiren eser ilk olarak Haydarâbâd’da (1320), daha sonra da Halep’te (1397/1977) yayımlanmıştır.

3-) Zikru ahbâri İsbahân.: Târîhu İsbahân adıyla da tanınan eser, İsfahan’a dair daha sonra yazılan kitaplara kaynak teşkil etmiştir. Eserin giriş kısmında, Arap olmayan milletlerin ve bilhassa İranlılar’ın faziletleri hakkında hadis diye rivâyet edilen çeşitli sözlerle İsfahan’ın kuruluşuna, fethine ve özelliklerine dair bilgiler verilmekte, ardından başta muhaddisler olmak üzere bu şehre mensub din âlimleri alfabetik sırayla ele alınmaktadır. Bir âlimin hangi tarihte İsfahan’a geldiği, oradan ne zaman ayrıldığı, ne zaman vefât ettiği gibi bilgiler özellikle kaydedilmektedir. Eser iki cilt halinde önce Sven Dedering (Leiden 1931-1934), daha sonra da Seyyid Kisrevî Hasan (Beyrut 1990) tarafından neşredilmiştir.

4-) Ma’rifetü’s-sahâbe.: Giriş mahiyetinde olmak üzere bazı sahâbe grupları ve sahâbenin değeri hakkında bilgi verildikten sonra aşere-i mübeşşere ve adı Muhammed olan ashapla esere başlanmakta, ardından diğer sahâbîlerin biyografileri alfabetik sırayla verilmektedir. Eserin tamamı Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde iki cilt halinde mevcuttur (III. Ahmed, nr. 497, I. cilt 353 varak, II. cilt 367 varak). Son kısmının Millet Kütüphanesi’nde (Feyzullah Efendi, nr. 1527) bulunduğuna dair bilgi ise yanlış olup bu numarada müellifin Hilyetü’l-evliyâ’sı kayıtlıdır. Cemmâîlî diye tanınan Abdülganî el-Makdisî, bu eseri tenkid etmek için Tebyînü’l-isâbe li-evhâmin hasalet li-Ebî Nu’aym fî Ma’rifeti’s-sahâbe adlı bir eser kaleme almıştır. Ma’rifetü’s-sahâbe, Topkapı nüshası ile diğer bazı eksik nüshaları esas alınarak Muhammed Râdî b. Hâc Osman tarafından yayımlanmıştır (I-III, Medine-Riyad 1408/1988).

5-) Kitâbü’d-Du’afâ’.: İbn Hacer el-Askalânî’nin dediği gibi müellif bu kitabı el-Müsnedü’l-müstahrec ‘alâ Sahîhi Müslim adlı eserine mukaddime olarak yazmış, orada geçen ve muhtelif âlimler tarafından tenkid edilen 289 zayıf râvinin durumunu belirtmiştir. Eser Fâruk Hamâde tarafından yayımlanmıştır (Dârülbeyzâ 1405/1984).

6-) Sıfatü’l- Cenne.: Cennet ve cennet hayatıyla ilgili 454 hadisin bir araya getirildiği eseri Ali Rızâ Abdullah tahkik ederek iki cilt halinde neşretmiştir (Dımaşk 1407-1408/1987-1988; Beyrut 1988).
7-) Fazîletü’l-’âdilîn.: Adaletle ve âdil kimselerle ilgili sahih, zayıf ve mevzû otuz yedi hadisi ihtiva eden bu risâledeki rivâyetler Muhammed b. Abdurrahman es-Sehâvî tarafından Tahrîcü ehâdîsi’l-’âdilîn adıyla değerlendirilmiş, eseri Meşhûr Hasan Mahmûd Selmân tahkik ederek yayımlamıştır (Amman 1408/1988). Neşre esas alınan nüshanın sonunda bulunan ve Ebû Nuaym’ın rivâyeti olmayan aynı konudaki sekiz hadis de risâle ile birlikte basılmıştır.
8-.) el-Müsnedü’l-müstahrec ‘alâ Sahîhi Müslim.: Türkiye (Bursa), Mısır, Suriye ve İngiltere’de nüshaları bulunmaktadır (Brockelmann, GAL, I, 446; Suppl., I, 617). Ebû Nuaym’ın ayrıca Buhârî ve Müslim’in el-Câmi’u’s-sahîĥ’leri ve İbn Huzeyme’nin et-Tevhîd’i üzerine de müstahrecleri bulunduğu kaynaklarda zikredilmektedir.
9-) Kitâbü Tıbbi’n-nebî.: Hz. Peygamber’in tıpla ilgili tavsiye ve uygulamalarına dair rivâyetleri ihtiva eden eserin Antalya (Akseki Yeğen Mehmet Paşa, nr. 200, 198 varak) ve Adana (İl Halk, nr. 1156, 35 varak) kütüphanelerinde birer nüshası, Süleymaniye Kütüphanesi’nde de (Kadızâde Mehmed, nr. 349, 107 varak) bir Türkçe tercümesi bulunmaktadır (eserin diğer nüshaları ve muhtasarları için bk. Brockelmann, GAL, I, 445-446; Suppl., I, 617).
10-) Tesbîtü’l-imâme ve tertîbü’l-hilâfe.: el-İmâme ve el-İmâme ve’r-red ‘ale’r-Râfiza adlarıyla da anılmaktadır. Ebû Nuaym, çeşitli fırkaların imâmet konusundaki siyasî tercihlerine delil olmak üzere en faziletli sahâbîyi tesbite çalışırken ihtilâfa düştüklerini, kendisinin bu ihtilâfı gidermek maksadıyla bu eseri kaleme aldığını söyler. Ashabın faziletine dair âyetleri zikrettikten sonra başta dört halife olmak üzere çeşitli sahâbîlerin faziletlerine dair hadisleri nakleder. 225 rivâyetin yer aldığı eseri İbrâhim Ali et-Tihâmî, Köprülü Kütüphanesi’ndeki (Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 1617, 48 varak) yegâne nüshasına dayanarak neşretmiştir (Beyrut 1497/1986).
11-) Kitâbü’l-Erba’în ‘alâ mezhebi’l-mütehakkıkîn mine’s-Sûfiyye.: Tasavvuf ehlinin ahlâk ve davranışlarına esas teşkil eden kırk hadisi içeren eser Bedr Abdullah el-Bedr tarafından yayımlanmıştır (Beyrut 1414/1993).
12-) Fezâ’ilü’l-hulefâ’i’l-erba’a ve gayrihim.: Köprülü Kütüphanesi’nde bir nüshası bulunmaktadır (Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 40, vr. 233-251).
13-) Câmi’u ed’iyyeti’n-nebî.: Eserin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Çorlulu Ali Paşa, nr. 284/2, vr. 62-133).
14-) el-Emâlî.: İki mecliste imlâ ettiği bazı rivâyetlerini ihtiva eden eser Köprülü Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 252, vr. 9-10, 83-86).
15-) el-Müntehab min Kitâbi’ş-Şu’arâ’.: Abdülazîz b. Nâsır el-Mâni‘ tarafından yayımlanmıştır (Riyad 1982).
16-) Cüz’ min kitâbi Riyâzeti’l-ebdân.: Günümüze ulaşmayan Riyâzetü’l-ebdân adlı kendi eserinin bir bölümü olup basılmıştır (Riyad 1408/1988).
17-) en-Nûrü’l-müşte’al min kitâbi Mâ nezele mine’l-Kur’ân fî ‘Alî ‘aleyhi’s-selâm.: Ebû Nuaym’a nisbet edilen Mâ nezele mine’l-Kur’ân adlı eserden Muhammed Bâkır el-Mahmûdî tarafından toplanıp tertip edilmiştir (Tahran 1406/1986).

Kaynaklarda Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin şu kitaplarından da söz edilmektedir.:
Mu’cemü’ş-şüyûh, Kitâb fî ‘ulûmi’l-hadîs, Tesmiyetü ashâbi ‘Alî ve’bni Mes’ûd, Riyâzetü’l-müte’allimîn, el-Mu’tekad, el-Mesâcid, Zikrü’l-Mehdî ve nü’ûtüh, es-Sıfât, Kurbânü’l-müttakîn fî enne’s-salâte kurretü ‘ayni’l-’âbidîn, Erba’ûne hadîsen ‘alâ mezhebi Ehli’s-sünne ve’l-cemâ’a, el-Evâ’il, ‘Amelü’l-yevm ve’l-leyle, es-Sü’âl, Menâkıbü’ş-Şâfi’î, Tesbîtü’r-rü’yâ, el-Müselselât, Müsnedü ‘Abdillâh b. Dînâr el- Adevî, Cüz’ ‘ fî men yüknâ bi-Ebî Rebî’a, el-Muhibbîn ma’a’l-mahbûbîn. Brockelmann, Ebû Nuaym’a nisbet edilen Kitâbü’l-Emvâl’in (Kahire 1337) ona aidiyetinin şüpheli olduğunu söylemektedir (GAL Suppl., I, 617).

Ebû Nuaym’ın biyografisini Ebû Tâhir es-Silefî Ahbâru Ebî Nu’aym (Zehebî, A’lâmü’n-nübelâ’, XVII, 458), Abdülhafîz Ali el-Karenî de el-Hâfız Ebû Nu’aym el-İsfahânî el-fakîh el-muhaddis es-sûfî el-müverrih (Kahire 1987) adlı eserlerinde kaleme almışlardır..



Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hikmet, on kısımdır, dokuzu ALİ’de, biri diğer insanlardadır” buyurmuştur.
(Ebu Nuaym)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kırk gün ihlâsla ALLAH’a kulluk edenin, kalbinden diline hikmet pınarları akar.” buyurmuştur.
(Ebu Nuaym, Ebu’ş- Şeyh, İ. Gazalî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gülerek günah işleyen, ağlayarak Cehenneme gider.” buyurmuştur.
(Ebu Nuaym.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Üç şeye bakmak ibâdettir: Ana babanın yüzüne, Mushaf’a ve denize bakmak.” buyurmuştur.
(Ebu Nuaym.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Kim babasının veya anasının veya bunlardan birisinin kabrini cuma günü ziyâret ederek orada Yâsîn Sûresini okursa, ALLAH kabir sahibini bağışlar." buyurmuştur.
(İbn Adiy, 1/286; Ebu Nuaym, Ahbâr el-Asbahân, 2/344-345.)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimABDÜLAZÎM MÜNZİRÎ KİMdir?.:

Abdülazîm bin Abdülkavî bin Abdullah bin Selâme bin Sa’d bin Sa’îd el-Münzirî (d. 581 (m. 1185) - ö. 656 (m. 1258)
Et-Tergîb vet-Terhîb Müellifi, Hadis, Fıkıh, Tasavvuf Âlimi ve Tarihçi...


Hadîs âlimi. Künyesi Ebû Muhammed olup ismi, Abdülazîm bin Abdülkavî bin Abdullah bin Selâme bin Sa’d bin Sa’îd el-Münzirî’dir. Lakabı Zekîyüddîn olup, Abdülazîm Münzirî diye meşhûr oldu. Aslen Şamlıdır. Münzirî denmesi, büyük dedelerine nisbeti sebebiyledir. Abdülazîm Münzirî, 581 (m. 1185) senesi Şa’bân ayı başında Mısır’ın Fustat şehrinde doğdu. 656 (m. 1258) senesi Zilka’de ayının dördüncü Cumartesi günü vefât etti. Ertesi gün öğleden sonra ders verdiği Kâmiliyye Hadîs Medresesi’nde cenâze namazı kılındı ve cenâzesi, Şam’daki “Şefh-ül-maktam” denilen kabristana defnedildi..

İLİM ÖĞRENMESİ.: Abdülazîm Münzirî’nin ilim öğrenme arzusu çoktu. Kur'ÂN-ı Kerîm okuması çok güzeldi. Kırâat ilmini Şeyh Ebü’s-Semâ Hâmid bin Ahmed bin Habd el-Ensârî el-Ertâhî’den öğrendi. Mısır’daki Atîk Câmii civârındaki Nâsıriyye Medresesi’nde Ziyâüddîn Ebü’l-Kâsım Abdurrahmân bin Muhammed bin İsmâil el-Kureşî’den fıkıh öğrendi..

Hadîs ve Diğer İlimlerdeki Yeri.: Abdülazîm Münzirî, hadîs ilminde çok üstün bir dereceye kavuştu. Asrının Hâfızı idi..
Abdülazîm Münzirî, Hadîs İlmi yanında, Fıkıh İlminde de mütehassıs idi. Ebû İshâk Şîrâzî’nin “Et-Tenbîh” kitabına yaptığı onbir cildlik Münzirî Şerhi, onun fıkıh ilmindeki üstünlüğünü gösterir..
Münzirî, ilimde üstün bir dereceye ulaştığı zaman, asrındaki âlimler arasında hürmet ve saygı gördü. Elli yaşını geçmiş olduğu bir zamanda, Melik Kâmil tarafından “Dârü’l-hadîsi’l-Kâmiliyye Medresesi”ne baş müderris (rektör) tâyin edildi. Abdülazîm Münzirî, geri kalan ömrünü burada ilim öğretmekle geçirdi..

ESERLERİ.:
Abdülâzim Münzirî, Târih İlmine vâkıf, esas i’tibâriyle Hadîs ve Fıkıh Âlimi idi. Daha çok hadîs ve fıkıh alanında eserler yazdı. Yazdığı eserleri şöyle gruplandırılabilir.:

Hadîs Alanında Yazdığı Eserler.:
1-) Erbeûne hadîsen fi’l-ahkâm (El-Erbeûn el-Ahkâmiyye),
2-) Erbeûne hadîsen fî istinâi’l-ma’rûf beyne’l-müslimîn ve kadâi Havâicihim,
3-) Erbeûne hadîsen fî fadli’l-ilm ve’l-Kur’ân ve’z-zikr ve’l-kelâm ve’s-selâm ve’l- musâfeha,
4-) Erbeûne hadîsen fî fadlı kadâi’l-havâic,
5-) Erbeûne hadîsen fî hidâyeti’l-insan li fadlı tâati’l-İmâmi ve’l-adli ve’l-ihsân.
6-) Et-Tergîb vet-Terhîb.: Âlimler bu eseri övdüler. İbn-i Hacer bu eseri özetledi, İbrâhim bin Mahmûd ed-Dımeşkî eser için ta’lik yazdı, İmâm-ı Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî hazretleri. Mektûbât adlı eserinin birinci cild yüzkırkyedinci mektûbunun sonunda bu kitabı medhetti. Muhammed Hayât bin İbrâhim es-Sindî bu eseri şerh etti. Bu eser dört cild olup. Münzirî Hazretleri, çeşitli fıkhî ve i’tikâdî konulardaki hadîs-i şerîfleri, bölümler altına yazmıştır.
7-) Cüzü’l-Münzirî.
8-.) El-Cem’u beyne’s-Sahîhayn,
9-) Zevâlü’z-Zama’fi zikri men İstegâse bi Resûlillah mine’ş-Şiddeti ve’l-Umyi.
10-) Sahîhü’l-Münzirî.
11-) Amelü’l-yevm ve’l-leyleti.
12-) Kifâyetü’l-Müteabbid ve’t-Tuhfetü’l-Mütezehhid.
13-) Mecâlisün fî savmi yevmi Aşure.
14-) Muhtasâru Sünen-i Ebî Dâvûd (el-Müctebâ mine’s-Sünen).
15-) Muhtasâru süneni’l-Hatîbi’l-Bağdâdî.
16-) Muhtasâru Sahîh-i Müslim.
17-) El-Muvâfakat.

Fıkıh İlmine Dâir Yazdığı Eserler.:
1-) El-Hılâfiyyât ve Mezhebü’s-Selef.
2-) Şerhü’t-tenbîh li Ebî İshâk eş-Şîrâzî.

Târih İlmine Dâir Yazdığı Eserler.:
1-) El-A’lâm bi Ahbâri Şeyhi’l-Buhârî Muhammed bin selâm.
2-) Târîhu men dehale’l-Mısr.
3-) Tercümetü Ebî Bekr et-Tartûşî.
4-) Et-Tekmiletü li vefeyâtin nekaleti.
5-) El-Mu’cemü’l-mütercim..


Resim

Et-TERGÎB ve’t-TERHÎB.:

Abdülazîm Münzirî kaddesallahu sırrahu'nun “Et-Tergîb vet-Terhîb” adlı eseri Hadis-i Şerif Eseri gerçekten bir MuhaMMedî Hasbî Hizmet Yadiğârıdır ve incelemek gerek.:

TERGÎB.: Şevklendirme, ümidlendirme. Rağbet verdirme. İsteklendirme..
TERHÎB.: Korkutmak. Fazla korkutmak..

İhlâs, ilim, namaz, alım satım, edep, zühd, cennet ve cehennem gibi konularda dinin yapılmasını ve yapılmamasını istediği şeylere dair hadislerin genellikle Kütüb-i Sitte, İmam Mâlik’in el-Muvattaʾı, İbn Hibbân ve İbn Huzeyme’nin eş-Şahîh’leri, Ahmed b. Hanbel ve Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî’nin el-Müsned’leri, Taberânî’nin üç Muʿcem’i ve Hâkim en-Nîsâbûrî’nin el-Müstedrek’i gibi hadis kaynaklarından seçilerek konularına göre yirmi beş bölüm halinde sıralanmasıyla meydana gelmiş olup senedlerde sahâbî dışındaki râviler zikredilmemiştir.
Müellif sahih, hasen ve güvenilebilecek zayıflıktaki rivâyetleri “an” harfiyle göstermekle yetinmiş, ayrıca hadisin sağlamlık derecesini belirtmemiştir. Zayıf olduğu anlaşılan rivâyetleri de “an” harfiyle göstermekle beraber rivâyetin sonunda ona ne ölçüde güvenilebileceğine işaret eden mevkuf, mürsel, münkatı‘, garîb gibi değerlendirmeler yapmıştır. Mevzû, çok zayıf ve zayıf diye nitelenebilecek rivâyetleri de “ruviye” kelimesiyle ifade etmiştir. Eser tertibi, kendine has bir metotla da olsa hadislerin güvenilirlik derecesinin belirtilmesi, az kullanılan bazı kelimelerin açıklanması, tergîb ve terhîb konusunda mükerrerleriyle birlikte 5472 hadisi ihtiva eden hacimli bir kitap olması gibi sebeplerle İslâm Dünyasında şöhret kazanmıştır..

Eser üzerinde şerh ve ihtisar türünden çeşitli kitaplar yazılmıştır. Şerhleri arasında Hasan b. Ali el-Feyyûmî (nüshaları için bk. Brockelmann, GAL Suppl., I, 627), Menûfî, Muhammed Hayât b. İbrâhim es-Sindî gibi âlimlerin Şerhu’t-Tergîb ve’t-terhîb’leri; muhtasarları arasında Ebû Yâsir Muhammed b. Ammâr el-Mısrî’nin et-Takrîb fi’htiṣâri’t-Tergîb ve’t-terhîb, İbnü’d-Deyrî diye anılan Muhammed b. Ebû Bekir es-Safedî’nin et-Takrîb ilâ kitâbi’t-Tergîb ve’t-terhîb (nşr. Mustafa Dîb el-Bugā - Muhammed İsâm Arrâr, I-II, Dımaşk-Beyrut 1411/1991), İbn Hacer el-Askalânî’nin 855 sahih rivâyeti bir araya getirip râvileri Hakkındaki görüşlerini kısaca belirttiği Muhtaṣarü’t-Tergîb ve’t-terhîb li’l-Münzirî (nşr. Muhammed Ali Subeyh, Kahire 1352/1933; nşr. Habîburrahman el-A‘zamî v.dğr., Bombay 1380/1960; Beyrut 1401/1981, 1407/1987; nşr. Abdullah Haccâc, Kahire 1400/1979, 1402/1981, 1404/1983, 1409/1989; nşr. Muhammed el-Mecdûb, Kahire-Tunus 1400 ve Tehzîbü’t-Tergîb ve’t-terhîb adıyla, Kahire 1413) adlı eserleri, Bahrak ve Ahmed b. Ali eş-Şerefî ez-Zimârî, Muhammed Yahyâ b. Emân el-Hindî gibi âlimlerin çalışmaları ve Abdülazîz b. Muhammed b. İbrâhim Âlü’ş-şeyh’in Kutûfü’s̱-s̱emer ve ʿukūdü’d-dürer min kelâmi seyyidi’l-beşer’i (Riyad 1407/1987), Yûsuf el-Kardâvî’nin notlar ve fihristler ekleyerek hazırladığı el-Müntekā min Kitâbi’t-Tergîb ve’t-terhîb li’l-Münzirî’si (I-II, Devha 1406-1409/1986-1989; Mansûre 1414/1993) anılabilir. Ahmed b. Ebû Bekir el-Bûsîrî Tuhfetü’l-habîb li’l-habîb bi’z-zevâʾid ʿale’t-Tergîb ve’t-terhîb adlı eserini, yine kendisine ait İthâfü’l-hıyere’den ve Şehredâr b. Şîrûye ed-Deylemî’nin Müsnedü’l-Firdevs’inin zevâidinden derlediği hadislerle et-Tergîb ve’t-terhîb’e bir zeyl olarak kaleme almıştır. Nâcî lakabıyla bilinen Ebû İshak İbrâhim b. Muhammed ed-Dımaşkî, et-Tergîb ve’t-terhîb’de gördüğü bazı hataları esere ilâve ettiği bilgilerle beraber ʿUcâletü’l-imlâʾi’l-müteyessira mine’t-teznîb ʿalâ mâ vakaʿa li’l-hâfızi’l-Münzirî mine’l-vehmi ve gayrihî fî kitâbihi’t-Tergîb ve’t-terhîb adlı eserinde ele almıştır (nşr. Muhammed b. Abdullah b. Ali el-Kannâs - İbrâhim b. Hammâd er-Reyyes, I-V, Riyad 1420/1999). Yûsuf b. İsmâil en-Nebhânî, İthâfü’l-müslim bimâ fi’t-Tergîb ve’t-terhîb min ehâdîs̱i’l-Buhârî ve Müslim adlı kitabında Buhârî ve Müslim’den sadece birinin tahriç ettiği veya her ikisinin ittifak ettiği 1080 hadisi derlemiştir (nşr. Me’mûn es-Sâğırcî, Beyrut-Dımaşk 1411/1991). Nâsırüddin el-Elbânî, Ṣahîhu’t-Tergîb ve’t-terhîb ile (I-II, Beyrut 1402/1982, 1406/1986; Riyad 1408/1988; I-III, 1421/2000) Żaʿîfü’t-Tergîb ve’t-terhîb (I-II, Riyad 1421/2000) adlı çalışmalarını kaleme almıştır. et-Tergîb ve’t-terhîb ilk defa Mişkâtü’l-Meṣâbîh’in kenarında basılmış (Delhi 1217), daha sonra müstakil neşirleri yapılmıştır (Dehli 1300; I-II, Kahire 1324-1326/1906-1908; nşr. Mustafa Amâre, I-V, Kahire 1346, 1352, 1373, 1388/1968; I-IV, Beyrut-Riyad 1401/1981; I-IV, Beyrut 1405; nşr. Muhammed Halîl Herrâs, I-II, Kahire 1390/1970, 1397/1977; nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd, I-VI, Kahire 1373, 1379/1960, 1381/1962, 1399/1979). Eseri Ahmet Muhtar Büyükçınar, Ahmet Arpa, Durak Pusmaz ve Abdullah Yücel’den oluşan bir heyet Türkçe’ye tercüme etmiş (I-VII, İstanbul 1984), fihristini de Mustafa Amâre neşrini esas alarak Hâlid Abdurrahman el-Ak, Muhammed İdrîs ve Hamdî Zemzem Fehârisü’t-Tergîb ve’t-terhîb adıyla (Dımaşk-Beyrut 1409/1988), Adnân Muhammed Ar‘ûr da Fehârisü Kitâbi’t-Tergîb ve’t-terhîb adıyla (Riyad 1410/1989) hazırlamışlardır..


Et Tergîb ve’t-Terhîbde Rivâyet Ettiği Hadîs-i Şerîflerden Bâzıları.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kimse ile münâkaşa etmeyen, haklı olsa bile, dili ile kimseyi incitmeyen müslümanın Cennete gireceğini size söz veriyorum. Şaka yapmak, yanındakileri güldürmek için olsa bile yalan söylemiyenin Cennete gireceğini size söz veriyorum, iyi huylu olanın, Cennetin yüksek derecelerine kavuşacağını size söz veriyorum!” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sıcak su buzu erittiği gibi, iyi huylu olmak, insanın günahlarını eritir, yok eder. Sirke balı bozduğu, yenilmez hâle soktuğu gibi, kötü huylu olmak, insanın ibâdetlerini bozar, yok eder.” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsan, yumuşaklığı, tatlı dili sebebiyle, gündüzleri oruç tutanların ve geceleri namaz kılanların derecelerine kavuşur.” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Selâm verirken güler yüzlü olana, sadaka verenlerin kavuştukları sevâblar verilir.” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse, kırk gün Allah rızâsı için ihlâs ile amel ederse, hikmet menba’ları, kalbinden diline fışkırır.” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanı tehlikeye düşüren şeyler; benimsenen cimrilik, arkasından gidilen nefsânî arzular ve kişinin kendisini beğenmesidir.” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cumaâ namazı kılmayanların kalblerini, ALLAHu TeÂLÂ mühürler, gâfil olurlar.” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “CeNNet, cömertlerin yeridir.” buyurmuştur.

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hased etmekten sakınınız. Biliniz ki, ateş odunu yok ettiği gibi, hased de, iyilikleri yok eder.” buyurmuştur.
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

ResimEBU CAFER TABERÎ KİMdir?.:

Muhammed bin Cerîr Taberî (839 - 923), 9. yüzyılda yaşamış din ve tarih bilgini. İran'da tarihî bir bölge olan Taberistan'da (günümüzde Mazenderan) doğduğu için “Taberî” olarak ünlenmiştir. En önemli eserlerinden ikisi, İslâm dünyasında çok rağbet görmüş bir tefsir kitabı olan “Tefsiru’l- Taberî” (Türkiye'de 'Taberî Tefsiri' ismiyle bilinmekte ve yayınlanmaktadır) ve “Taberî Tarihi”dir.

HAYATı.:
Ebu Cafer Taberî, Taberistan'da Hazar Denizi'ne sahili olan Mazenderan Eyaleti'ne bağlı Amul şehrinde varlıklı bir âilede tahminen 838-9 yılında kış aylarında doğmuş ve ilk eğitimini burada yapmıştır. O erken büyümüş yedi yaşında hafız olmuş, sekiz yaşında imam, dokuz yaşında hadis ezberlemeye başlamıştır. 12 yaşında iken doğduğu memleketi bırakıp, İlim tahsili için Rey, Basra, Kufe, Medine, Suriye ve Mısır gibi şehir ve ülkeleri dolaştıktan sonra, Hilâfet merkezi olan Bağdat'a yerleşmiştir. Zamanında hadis, fıkıh (Hanefi, Şafiî ve Malikî fıkıhları), kırâat, tarih ve edebiyat sahalarında meşhur olan birçok âlimden ders almıştır, yetiştikten sonra da bütün bu ilimlerde eserler vermiştir..
Fıkıhta önceleri Şafiî Mezhebine mensub iken, sonradan mutlak müctehidlik mertebesine ulaşmıştır. Kaynaklar onun, “Cerirî” adında sonraları ortadan kalkmış olan bir mezbebin imamı olduğunu kaydederler. Kaynaklar Taberî'nin, Ahmed bin Hanbel'den ilim almak üzere Bağdat'a geldiğini ancak onun vefâtından sonra Bağdat'a ulaşabildiğini, bunun üzerine memleketine dönmeyerek Basra, Kufa ve Vasit'de bilginlerden ilim tahsiline devam ettiğini belirtiyorlar.

ÖLÜMÜ.:
Ömrünü İslâmiyet’i yaymaya adayan Ebu Cafer Taberî, sahip olduğu eşsiz bilgilerini paylaşırken dört mezhebde birden âlim olmayı başarmıştır. 19 Şubat 923 yılında Bağdat'ta vefât eden Ebu Cafer Taberî, “Rahbet-i Ya’kub” denilen mahallede, öldüğü kendi evine muhaliflerinin çokluğu sebebiyle, ölümü gizli tutularak geceleyin defnedilmiştir..

Ebu Cafer Taberî, özellikle tefsir alanında ünlü olup, tefsiri ile tanınmıştır. “Câmiu’l-beyÂN et-te’vilü’l-Kur’ÂN” adlı bu eseri, Eshab-ı kiramın ve Tabii’nin rivâyetlerini toplayan en geniş tefsirlerdendir. Kendisine gelen rivâyetleri çeşitli yönlerden inceleyen Ebu Cafer Taberî, Âyet-i Kerimelerden çıkarılan hükümleri bildirip, Arapça kaideleri hakkında da bilgi vermiştir. Daha önce yazılmış pek çok tefsirindeki bilgileri, eserinde değerlendirmiştir.
Eserin mukaddimesinde; Kur’ÂN-ı Kerim hakkında bilgiler vermektedir. Bu eser, âlimler tarafından çok beğenilmiş ve insanlar Taberî Tefsirini ilk önce kopya etmiş, daha sonra huzuruna gelip onun ağzından açıklamasıyla birlikte dinleyerek kendi yanlışlarını düzeltmişlerdir. Böylece yüzlerce âlim kendisinin öğrencisi olmuş her biri en az birer tane Taberî Tefsiri yazarak, Taberî’nin ilminin yayılmasına vesile olmuşlardır. Taberî Tefsiri, daha sonra gelen âlimlerin bir çoğu tarafından kaynak olarak kullanıldı. “Câmiu’l-beyÂN et-te’vilü’l-Kur’ÂN” adlı bu tefsiri 23 cilt olup, birçok defâ basılmıştır..

İmâm Taberî radiyallahu anhu;
Kur’ÂN-ı Kerim'in Kur’ÂN'la tefsir edilmesini aşırı derece arzuluyordu..
Kur’ÂN-ı Kerim'i Peygamber Sünneti ile tefsir etmiştir..
Kur’ÂN-ı Kerim'i sahabe ve tâbiûnun sözleriyle tefsirini etmiştir..

Bir örnek Olarak;


حَافِظُواْ عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى وَقُومُواْ لِلّهِ قَانِتِينَ
“Hâfizû alâ’s- salavâti ve’s- salâtil vustâ ve kûmû lillâhi kânitîn (kânitîne).: Salâvât'a (namazlara) ve salât-ı vusta'ya (orta namaza) hafîz olun (koruyun, bu namaza kesintisiz devam edin). Ve kalkın, ALLAH için kânitin olun (ALLAH'ın huzurunda huşû içinde ve saygı-bağlılık ile uzun süre durun)!” (Bakara 2/238)

Taberî bu âyetin tevili hakkında sahabe ve tâbiûndan çok sayıda rivâyetlere yer vermiş ve sonra şu sözüyle onların hüccetlerini zikretmiştir.:
“Bunu diyenin hükmî gerekçesi şu sözdür: Muhammed b. Ma‘mer, Ebû Âmir’den, o, Muhammed’den; yani Ebû Talha’dan, o, Zebîd’den, o da Murre’den bana haber verdiğine göre Abdullah dedi ki.: “Müşrikler Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ı güneş sararıncaya –veya kızarıncaya- dek ikindi namazından alıkoydular da, bunun üzerine.: “Bizi orta namazdan alıkoydular. ALLAH onların karınlarını ve kabirlerini ateşle doldursun!” buyurdu.

Muhammed b. el-Müsennâ, Muhammed b. Cafer’den, o, Şube’den, o, Amr b. Ebû Hakîm’den, o, Zibrikân’dan işitmiş olarak, o, Urve b. Zübeyr’den, o da Zeyd b. Sâbit’ten bize haber verdiğine göre Zeyd demiştir ki.: “Rasûlullâh (aleyhisselâm) gündüzün ortasında öğleyi kıldırırdı. Hz. Peygamber (aleyhisselâm) ashabına bu namazdan daha çetin bir namaz kıldırmamıştır. Bunun üzerine.: “Namazlara ve orta namaza devam edin!” âyeti inmiştir.."

ESERLERi.:
Ebu Cafer Taberî’nin yazdığı “Tarihü’l-ümem ve’l-müluk” adlı tarih kitabı çok meşhurdur. “Ahbaru’r-Rusul ve’l- müluk”, kısaca “Tarih-i Taberî” de denilmektir. Bu eserinde ilk insan Âdem’in yaradılışından, Hz.MuhaMMed (aleyhisselâm)’in hicretine kadar olan hadiseleri, duyduğu ve tarih kitaplarında gördüğü bilgilere göre yazmıştır. Ebu Cafer Taberî’nin hicretten sonraki olayları da vesikalara ve rivâyetlere göre geniş bir biçimde anlatmıştır.

Ebu Cafer Taberî'nin yazdığı eserlerin birçoğu kaybolmuş ve zamanımıza kadar ulaşamamıştır. Taberî'nin eserlerinden bazıları şunlardır:
Tarih er-Rusül ve'l- Muluk ve'l- Hulafa.: Bu tarihsel kayıtlar eseri, İslâm erken tarihi ve Emeviler ile Abbasiler hanedanlığı üzerine bir kaynak oluşturur..
Cami'ul Beyân an Tevili’l- Kur'ÂN: Kısa adıyla Tefsir'ut Ṭaberi, 883 yılında tamamladığı bu eseri 'Taberî Tefsiri' olarak da bilinir. Taberî bir tarihçi olması kadar rivâyet tefsirlerinin anası olarak kabul edilen bu tefsiri ile de şöhret olmuştur. 1903 yılında ilk defa Kahire'de 30 cilt kapsayan kitap olarak basılmıştır..
Taberî’nin günümüze tam olarak ulaşan iki eserinden biridir. İslâm dünyasında Kur’ÂN âyetleriyle ilgili Hz. Peygamber, ashab, tabiîn ve tebeu’t-tâbiînden gelen rivâyetleri toplamasıyla meşhur olan hacimli tefsiridir. Eserin birçok muhtasarı yanında tercümeleri de bulunmaktadır. Muhammed Ali es-Sâbûnî ve Salih Ahmed Rızâ’nın hazırladığı Muhtasaru Tefsîri’t-Taberi, Kerim Aytekin ve Hasan Karakaya ile (I-IX, İstanbul 1996) Mehmet Keskin (I-VI, İstanbul, ts.) tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
Gaririya.
Kitabü İhtilafu'l -Fukaha.: Bu eseri İhtilâfu Ulemâi'l-Emsar Ahkâmi Şerâii'l-İslâm adıyla 1933'te yayımlanmıştır.
Usulu'l- Fıkıh.
Letâifu'l -Kavl fi Ahkam-i Şerai'l-İslâm.: Usul-i fıkha dâir yazdığı bir eserdir.
Kitabu'l -Kıraat ve Tenzilu'l- Kur’ÂN.
Kitabu Şerhi's- Sünne.: Mezhebî ve İtikâdî konuları içeren eser Mısır ve Mumbai'de (1321) basılmıştır.
Kitab-u Adabi Menasiki'l- Hacc.
Kitab-u Adabi'l- Kudât.
Kitabu'l- Muciz fi'l- Usul.
Kitabu'l- Garib ve't Tenzil ve'l- Aded..
El-Müsterşid fi ulumi’d-din.
Tehzibü’l-asâr,
Et-Tebşir fi usulü’d-din.
Tarihü’r-rical mine’s-Sahabeti ve’t-Tabiin.
Cüz’ün fil-İ’tikad..

Resim

Şu BEYit de ona aittir.:

“İki tabiat vardır ki ikisi de bana göre değildir; biri zenginliğin verdiği şımarıklık, diğeri fakirliğin sebep olduğu zillettir..
Bir gün zengin olursan, sakın şımarmayasın!. bir gün de fakir düşersen, asla zelil olmayasın!.”
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

Resim ابن أبي الدنيا İBN EBÜ’d-DÜNYÂ KİMdir?.:

Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ubeyd el-Kureşî el-Bağdâdî (ö. 281/894)
Çok sayıdaki eseriyle tanınan muhaddis, mutasavvıf, eğitimci ve Hanbelî fakihi.. Dokuzuncu yüzyılda yetişen hadis, siyer ve tarih alimi. İsmi, Abdullah bin Muhammed, künyesi Ebu Bekr’dir. İbn-i Ebi'd-dünyâ diye meşhur olmuştur. 823 (H.208) senesinde Bağdat’ta doğdu, 894 (H.281) senesinde Bağdat’ta vefât etti.


HAYATı.:

208’de (823) Bağdat’ta doğdu. Dedelerinden biri Ümeyyeoğulları’nın âzatlısı olduğu için Kureşî nisbesiyle de anılır. Kaynaklarda âilesi hakkında ve İbn Ebü’d-Dünyâ olarak tanınmasının sebebine dâir bilgi yoktur. Erken yaşta Kur’ÂN öğrendi. Muhaddis olan babasından başka Ali b. Ca‘d, İbn Sa‘d, Ebû Hâtim er-Râzî, Ahmed b. İbrâhim ed-Devrakî, Ahmed b. Menî‘, İbrâhim b. Saîd el-Cevherî, Bişr b. Velîd el-Kindî, Ebû Hayseme Züheyr b. Harb, İbn Sellâm el-Cumahî, Ebû Kılâbe er-Rekâşî gibi âlimlerden hadis dinledi; Kütüb-i Sitte müelliflerinin faydalandığı hocaların birçoğundan rivâyette bulundu. Ahmed b. Hanbel’in talebesi oldu. Zühde dâir eserleriyle tanınan Muhammed b. Hüseyin el-Bercülânî’den (Bürcülânî) on yıldan fazla bir süre istifade etti. Halef b. Hişâm’dan kıraat, Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm’dan edebiyat, Mahmûd b. Hasan el-Verrâk’tan şiir, İbn Sa‘d’dan tarih ve siyer konusunda faydalandı. Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî onun hocalarının isimlerini ihtiva eden bir eser yazmıştır (Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XIII, 397).
Kendisinden hocası Hâris b. Ebû Üsâme ile İbn Ebû Hâtim, Hüseyin b. Safvân el-Berzeî, Kâsım b. Asbağ, Ebû Bişr ed-Dûlâbî, İbn Mâce ve İbn Huzeyme’nin de aralarında bulunduğu birçok kişi hadis rivâyet etti. Âlî isnadla hadislerini en son rivâyet eden talebesinin Fahreddin b. el-Buhârî olduğu söylenmektedir. Hac yolculuğu dışında ilmî seyahatleri son derece sınırlı olan İbn-i Ebi'd-dünyâ (a.g.e., XIII, 399) 14 Cemâziyelevvel 281 (22 Temmuz 894) tarihinde vefat etti; Bağdat’ın güneyinde bulunan Şûnîziyye Mezarlığı’na defnedildi. Kütübî vefat tarihini 282 (895) olarak zikretmiştir.
Aynı zamanda Hanbelî Fakihi ve Eğitimci olan İbn-i Ebi'd-dünyâ, idarecilerle yakın ilgisi dolayısıyla Bağdat’ın önde gelen şahsiyetleri arasında yer aldı. İnsanları çok iyi tanıyan ve duruma göre konuşmasını bilen etkili bir hatipti. Halifelerin çocuklarının eğitimiyle meşgul oldu ve Abbâsî halifelerinden Mu‘tazıd-Billâh ile oğlu Müktefî-Billâh onun tarafından eğitildi. Özellikle ahlâka dâir eserlerinden Gazzâlî, tarihe dâir eserlerinden Hatîb el-Bağdâdî, Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî gibi pek çok âlim istifâde etti.

İbnü’n-Nedîm’in zâhid ve mutasavvıf müellifler arasında zikrettiği İbn-i Ebi'd-dünyâ, daha çok mânevî eğitim ve karakter terbiyesine yönelik eserler yazmış, zühd ve takvâ ile ilgili hadisleri derlemeye öncelik vermiştir. Bu temayülü sebebiyle olmalı ki tasavvufa dâir eserleriyle meşhur Muhammed b. Hüseyin el-Bercülânî’den rivâyette bulunmayı sika bir hadis hâfızı olan Affân b. Müslim’den rivâyette bulunmaya tercih ettiği belirtilmiştir. Çok sayıda kitap yazmasında da onun bu yaklaşımının etkisi olmuş, eserlerinde dönemin rivâyet geleneğini sürdürmekle birlikte sosyal eğitim yönünü öne çıkarmıştır.

Batılı araştırmacıların İbn-i Ebi'd-dünyâ’nın bazı eserlerini neşretmelerinin en önemli sebebi, eserlerinde diğer peygamberlere ve geçmiş ümmetlere dâir rivâyetlere sıkça yer vermesidir. Ayrıca şarkiyatçılara göre İbn-i Ebi'd-dünyâ’nın Eserlerinin muhtevasında Hinduizm’in, Budizm’in ve Yunan filozoflarının eserlerinden iktibaslar görmek de mümkündür (Bellamy, MW, LIII/1 [1963], s. 109).
Bu bakış açısı dolayısıyla şarkiyatçılar onu, İslâm’ın zühd anlayışı ile felsefî yönü ağır basan eski gelenekler arasında bir aracı kabul etme eğilimindedir.

İbn-i Ebi'd-dünyâ için Sâlih Cezere ve Ebû Hâtim er-Râzî “sadûk”, İbnü’l-Cevzî “sika sadûk” terimlerini kullanırken Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî, İbn Hacer el-Askalânî, Sehâvî ve Zebîdî onu hadis hâfızı olarak nitelendirmişler, bazı râvilerin tenkidinde zaman zaman görüşüne başvurmuşlardır (İbn Hacer, II, 277; IX, 398). Münker hadisler rivâyet etmesiyle tanınan Muhammed b. İshak el-Lü’lüî el-Belhî’den (Hatîb, X, 90) ve İbn Ebû Hâtim’in yalancılar arasında saydığı Muhammed b. İshak b. Yezîd ed-Dabbî’den rivâyette bulunması sebebiyle tenkid edilmişse de (İbnü’l-Cevzî, V, 148-149) hadiste hâfızlık derecesine çıkmış bir kimse olduğu için uydurma rivâyetleri ayırd edebileceği ve bu tür kişilerden yaptığı rivâyetlerin son derece sınırlı olduğu belirtilmiştir. Onun sadece nâzil isnadlarla meşgul olduğu iddiası doğru olmayıp kendisinin nisbî olarak âlî rivâyetleri vardır. İbn-i Ebi'd-dünyâ ayrıca, tanınmayan kimselerden ve akranı şahsiyetlerden rivâyette bulunduğu gerekçesiyle eleştirilmiştir (Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XIII, 399).
Ancak Hocalarının büyük çoğunluğunun Kütüb-i Sitte’de rivâyetleri yer alan muhaddisler olduğu, geri kalan az sayıda kişinin tanınmayan râviler arasında bulunduğu, Ebû Kılâbe er-Rekâşî, Tirmizî, Abbas ed-Dûrî gibi akranından ve İbn Ebû Hâtim gibi talebelerinden rivâyette bulunmasının ise tenkid sebebi sayılmayacağı belirtilmiştir (İbn-i Ebi'd-dünyâ, Kitâbü’s-Samt, neşredenin girişi, s. 66)..

ESERLERi.:
İbn-i Ebi'd-dünyâ İslâmî ilimlerin her alanında eser veren bir müelliftir. Sayılarının 300’e kadar çıkarılması ve bir kısmının günümüze ulaşıp ulaşmadığının bilinmemesi dolayısıyla bazı eserlerinin gerek muhtevası gerekse ismi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür.:

A-) Hadis.:
1. Kamʿu’l-eşrâr ʿan cerîmeti’l-intihâr; 2. Cüzʾ fîhi hâlü İbn-i Ebi'd-dünyâ ve mâ vakaʿa ʿâliyen min hadîsih.; 3. el-Ehâdîsü’l-erbaʿûn; 4. Fevâʾid min hadîsi Ebi’l-Hayr..

B-) Zühd ve Tasavvuf.:
1. el-ʿAzame.; 2. el-Cûʿ.; 3. el-Ehvâl (Ehvâlü’l-kıyâme).; 4. el-Emr bi’l-maʿrûf (ve’n-nehy ʿani’l-münker).; 5. el-Evliyâʾ.; 6. el-Ferec baʿde’ş-şidde.; 7. Fezâʾilü (Fazlü) ʿaşri zi’l-hicce (Fazlü’l-ʿaşr).; 8. Fezâʾilü (şehri) Ramazân; 9. el-Hayr(ü’l-Hâtim). el-Hâtim; 10. el-Hem ve’l-huzn (ve’l-kemed) ; 11. el-Hilm.; 12. Hüsnü’z-zan billâhi ʿazze ve celle (teʿâlâ). ; 13. Islâhu’l-mâl.; 14. el-İHvân: el-Mütehâbbûn fillâh beşâşetü’l-aH li-eHîh.; 15. el-İHlâs ve’n-niyye; 16. el-İʿtibâr ve aʿkâbü’s-sürûr ve’l-ahzân (Aʿkâbü’s-sürûr ve’l-ahzân).; 17. İstınâʿu’l-maʿrûf; 18. el-Kanâʿa ve’t-taʿaffüf ; 19. Kazâʾü’l-havâʾic. el-Havâʾic; 20. Kısarü’l-emel; 21. Kitâbü’l-Mevt.; 22. Muhâsebetü’n-nefs ve’l-izrâʾü ʿaleyhâ.; 23. Mücâbü’d-daʿve.; 24. er-Ruhbân.; 25. er-Rikka ve’l-bükâʾ.; 26. er-Rızâ ʿanillâh ve’s-sabr ʿalâ gazâʾih; 27. es-Sabr ve’s-sevâb ʿaleyh; 28. es-Sumt ve âdâbü’l-lisân.; 29. eş-Şükrü lillâhi teʿâlâ.; 30. et-Teheccüd ve kıyâmü’l-leyl; 31. et-Tevâzuʿ ve’l-Humûl; 32. et-Tevbe.; 33. et-Tevekkül ʿalallâh.; 34. el-ʿUkūbât; 35. el-ʿÖmr ve’ş-şeyb; 36. el-ʿUzle ve’l-infirâd; 37. el-Veraʿ.; 38. el-Yakîn.; 39. Zemmü’l-bagy.; 40. Zemmü’d-dünyâ.; 41. Zemmü’l-gıybe ve’n-nemîme.; 42. Zemmü’l-hased; 43. Zemmü’l-melâhî.; 44. Kitâbü’l-Hâʾifîn..

C-) Ahlâk ve Edeb.:
1. el-Cîrân; 2. el-İHvân; 3. Kıra’ḍ-ḍayf ; 4. Mekârimü’l-aHlâk.; 5. Müdârâtü’n-nâs; 6. et-Takvâ; 7. el-Vecel..

D-) Tarih ve Tabakat.:
1. el-İşrâf fî menâzili’l-eşrâf.; 2. Maktelü’l-imâm emîri’l-müʾminîn; 3. Men ʿâşe baʿde’l-mevt.; 4. Hilmü Muʿâviye.; 5. Tagyîrü(Tegayyürü)’z-zamân; 6. AHbârü’l-cüfâti(‘s-sikâti’s-sebât) ʿinde’l-mevt; 7. AHbârü’l-Hulefâʾ..

E-) Akaid.:
1. el-Hevâtif; 2. Sıfatü’l-cenne ve mâ eʿaddallâhü li-ehlihâ mine’n-niʿam; 3. Sıfatü’n-nâr.; 4. AHbârü’l-kubûr..

F-) Fıkıh.:
1. Zemmü’l-müskir. ; 2. el-ʿÎdeyn..

G-) Kıraat.:
1. Hurûfu Halef.; 2. el-Vakf ve’l-ibtidâʾ..

H-) Edebiyat.: Kelâmü’l-leyâlî ve’l-eyyâm..

I-) Diğer Eserleri.: 1. el-ʿAkl ve fazlüh ve’l-yakîn. ; 2. el-ʿİyâl. ; 3. el-Maraz ve’l-keffârât.; 4. el-Matar; 5. Mekâʾidü’ş-şeytân; 6. el-Menâmât.; 8. Kitâbü’l-Muhtazarîn.; 9. Kitâbü’l-Mütemennîn..


Resim

İBN EBÜ’d-DÜNYÂ.:


Târih, siyer ve hadîs âlimi. Künyesi Ebû Bekir olup, ismi Abdullah bin Muhammed bin Ubeyd bin Süfyân bin Kays’dır. 208 (m. 823) senesinde Bağdâd’da doğdu. Aslı Kureyşlidir. Halifelerin çocuklarını terbiye eder, onlara Dînî Bilgiler öğretirdi. 281 (m. 894) senesinde Bağdâd’da vefât etti.
İbn-i Ebi'd-dünyâ, başta babası olmak üzere, Ahmed bin İbrâhîm el-Musûlî, Ahmed İbni Ebî İbrâhîm ed-Devrekî, Ali bin Ca’d, İbrâhîm bin el-Münzir, Halet İbni Hişâm el-Bezzâr, Züheyr bin Harb, Abdullah bin Avn, Süreyc bin Yûnus, Süleymân el-Vâsıtî, Kâmil bin Talha el-Cahderî, Mensûr bin Ebî Müzâhim, Ebû Ubeyd Kâsım bin Sellâm, Ebü’l Ahves Muhammed bin Hayyan, el-Begâvî, İbn-i Sa’d (Vâkıdî’nin kâtibi), Dâvûd bin Reşîd, Hasan bin Hammâd. Seccade, el-Buhârî, Ebû Dâvûd es-Sicistânî ve birçok âlimden okumuş ve rivâyette bulunmuştur.

İlmî Çalışmaları neticesinde büyük bir itibara sâhib olan İbn-i Ebi'd-dünyâ’ya Bağdâd’da halifeler ikramda bulunmuşlardır. Kendi çocuklarına hocalık yaptırdıkları İbn-i Ebi'd-dünyâ’ya her ay belirli ücret öderlerdi. Nitekim, Ebû Zer şöyle anlatır.: “Her ay aldığı onbeşbin dinarı ölünceye kadar ona verdim. Halifelerin çocuklarının dilini ALLAHu TeÂLÂ'nın zikriyle açıyordu. Bu durumu bizzat Müktefibillah zamanında görmek mümkündür. O, Muktedir’in Hocasıdır.”
İbn-i Ebi'd-dünyâ, başta İbn-i Mâce olmak üzere, İbrâhîm İbni Cüneyd, Haris bin Ebî Üsâme, Abdurrahmân İbni Ebî Hatim, Ebû Ali bin Huzeyme, Ebü’l Abbâs bin Ukde, Abdullah bin İsmail, İbn-i Beriyye el-Hâşimî, Ebû Bekir Devlâbî, Muhammed bin Halet, Veki’, Ebû Bekir Muhammed bin Ahmed bin Ebî Halet, Ebû Ca’fer bin el-Buhturî, Ebû Sehl bin Ziyâd el-Kattân, Muhammed bin Yahyâ bin Süleymân el-Mervezî, Ebû Bekir Ahmed bin Mervân ed-Dîneverî, Ebû Ali el-Hüseynbin Safvân el-Burzeî, Ebü’l Hasan Ahmed bin Muhammed bin Ömer en-Nişâbûrî, Ali bin el-Ferec bin rûh el-Ukberî, Ebû Bekir en-Necâd, Ebû Bekir Muhammed bin Abdullah İbni İbrâhîm eş-Şâfiî ve daha birçoklarına hadîs-i şerîf ve ilim öğretmiştir.
İbn-i Ebi'd-dünyâ âlimler arasında iyi bir intiba bırakmıştır. Nitekim, Sâlih bin Muhammed ve İbn-i Ebî Hâtim’in babası: “O, sâdıktır” demişlerdir..

Buyurdu ki.:
“Hocanın hakkı, babanın hakkıdır. Akıl ve mürüvvet ehline göre, Terbiye vermek, babanın hakkıdır.”
“Edebi gözetmeye, En lâyık olan Ehl-i Beyt’dir.”


İbn-i Ebi'd-dünyâ çok güzel konuşurdu. Kendisini dinleyenleri istediği zaman ağlatır. İstediği zaman güldürürdü. İbn-i Ebi'd-dünyâ ahlâkı güzelleştirmeyi gaye olarak alan üçyüze yakın kitap yazmış ve kitablarında birçok hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Yazdığı eserlerin bir çoğu günümüze ulaşamamıştır. Eserlerinin bir kısmı Mısır’da ve Hindistan’da basılmıştır.

Resim Rivâyet Ettiği Ba’zı HaDîS-i ŞeRîFLer.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Tövbe eden, ALLAH’ın sevgilisidir. Günahlardan tövbe eden, hiç günâh işlememiş gibidir.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Israr ettiği halde (devamlı işlediği halde) günahlardan tövbe eden, ALLAHu TeÂLÂ ile istihzâ (alay) etmiş gibidir.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir kimse tanıdığının kabrine uğrayıp selâm verirse, meyyit onu tanır ve cevâb verir. Tanımadığı meyyite selâm verirse, meyyit sevinir ve cevâb verir.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her istediğini yemek, isrâftandır.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Fuhuş (kötü söz) söyleyenlerin Cennete girmeleri haramdır.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gıybetten kendinizi sakının; zirâ gıybet zinâdan daha şiddetlidir. Çünkü zinâ eden kimse, tövbekâr olur. ALLAHu TeÂLÂ da kendisini affeder, fakat gıybet edilen affedinceye kadar, gıybet eden affedilmez.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Gıybet ettiğin adamın gıybetinin keffâreti, onun için istiğfar etmendir.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Adamın biri Cehennemde bin sene kalır ve.: “Yâ Hannân, Yâ Mennân” tesbihine devam eder. ALLAHu TeÂLÂ Cebrâil’e.: “Git onu bana getir” diye emreder. Cebrâil (aleyhisselâm) adamı bulur, ALLAHu TeÂLÂnın huzûruna getirir. ALLAHu TeÂLÂ ona.: “Yerini nasıl buldun?” diye sorar. Adam: “Yerlerin en kötüsü” cevâbını verir. ALLAHu TeÂLÂ.: “Onu yerine götürün” buyurur. Adam giderken geriye döner bakar ve baka baka gider. ALLAHu TeÂLÂ ona.: “Nereye bakıyorsun?” diye sorar. Adam.: “Beni Cehennemden çıkardıktan sonra, bir daha oraya iâde etmiyeceğini umuyorum da onun için geri dönüp bakıyorum!.” der. ALLAHu TeÂLÂ.: “O hâlde bunu Cennete götürün” buyurur.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAHu TeÂLÂ, kıyâmet günü, kimsenin hatırına gelmiyecek şekilde büyük bir umûmî af ilân edecek, hattâ şeytan bile bu afdan kendisine birşey isâbet eder mi diye ümitlenecektir.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAHu TeÂLÂya yönelen kimseye, ALLAHu TeÂLÂ her husûsta yeter ve ummadığı yerden onu rızıklandırır.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hiddetini yenen kimsenin kusurunu ALLAHu TeÂLÂ örter.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hangi bir kul ki, ona dîni hakkında ALLAH tarafından bir nasîhat ve bir öğüt gelirse, o, ALLAH tarafından kendisine gönderilmiş bir ni’met ve lütûftur. Onu kabûl eder ve gereğini yerine getirirse ne güzel, kabûl etmezse, günahının çoğalması ve ALLAH’ın gazâbının çoğalması bakımından onun aleyhinde bir delîl olur.”
Birgün Resûl-i ekrem üç tane odun aldı. Birini önüne, birini de yan tarafına dikti. Diğerini de uzaklara attı. Sonra.: “Burada neyi temsil ettiğimi biliyor musunuz?” buyurdu. Eshâb-ı kiram.: ALLAHın Resûlü bilir” deyince, Resûl-i ekrem.: “Bu insan, bu da eceli, uzaklarda olan emelidir. O, emellerinin peşinde koşar, fakat eceli onu yakalar, emeline ulaşamaz.”
“Emellerinizi kısaltın, ölümünüzü gözünüzün önüne getirin ve ALLAHtan hakkıyla hayâ edin.”
buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bugünkü güne nisbetle akşama ne, kadar vakit kaldı ise, dünyâ gününe nisbetle kıyâmete de o kadar vakit kalmıştır.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH kimi doğru yola koymak isterse, onun kalbini İslâmiyete açar.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Şeytan Âdemoğluna, kanın damara hululü gibi hulul eder. Onun giriş yollarını açlık ve susuzlukla daraltın.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kul, haklı da olsa münâkaşayı terk etmedikçe, îmânı kemâle ermez.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAHu TeÂLÂ, sokaklarda dolaşıp aşikâre fuhuş ve çirkin söz söyleyenleri sevmez.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizden biriniz nereye gideceğini bilmeden ve hattâ Cennet veya Cehennemdeki yerini görmeden dünyâdan çıkmaz.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ölüm meleği bir adamın canını almağa gitti. Kalbini yokladı, kalbinde birşey bulamadı. Çenesini ayırdı baktı ki, dili, bir kenarda Kelime-i Tevhîdi getiriyor. Bu Kelime-i İhlâs sâyesinde günahları mağfiret edildi.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mezarları ziyâret et ki, bu sâyede âhıreti hatırlarsın, ölüleri yıka. Çünkü düşmüş olan bedenlerle uğraşmak, insana nasîhattir. Cenâze namazını kıl, belki o senin kalbine hüzün getirir. Mahzûn insanlar ise ALLAH’ın himâyesindedir.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ölüm, kıyâmet demektir. Ölmüş olanın, kıyâmeti kopmuş demektir.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ölü mezara konduğu vakit, mezar.: “Yazıklar olsun sana ey Âdemoğlu, benim hakkımda seni kim aldattı? Benim fitne, karanlık, yalnızlık ve kurtlar, böcekler yeri olduğumu bilmiyor muydun? Üzerimde bir ileri bir geri gezinip dururken beni düşünmedin mi?” der. Şayet iyi insan ise, onun nâmına bir yetkili mezara cevâb verir ve der ki.: “Bu kişi, emr-i ma’rûf ve nehy-i münker etti ise ne dersin?” Mezar.: “O zaman ben onun için yeşil bir bahçe olurum. Cesedi de nûr olur ve rûhu ALLAHa yükselir.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben, sizi Cehennemden uzaklaştırıp, Cennete yaklaştıracak her neyi biliyorsam, onu size emrettim; Cennetten uzaklaştırıp, Cehenneme yaklaştıracak neyi biliyorsam ondan da menettim. Rûhü’l-Emîn (Cebrâil aleyhisselâm) benim kalbime şöyle ilham etti.: “Biraz geç olsa da, rızkını tamamen almadan kimse ölmeyecektir ALLAHtan korkun ve rızkınızı helâlden arayın.”
Rivâyetin sonunda “Rızkınızın gecikmesi, sizi harama sevk etmesin. ALLAH katında bulunan rızık ve herhangi bir şeye mâsiyet ile erişilmez.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Zâlime yaşaması için DUÂ eden, yeryüzünde ALLAHa isyan edilmesini sevmiş olur.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Fâsık övüldüğü zaman, ALLAHu TeÂLÂ gazâblanır.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH için kardeşlik edinen kimseye, ALLAHu TeÂLÂ, Cennette, hiç bir ameli ile ulaşamıyacağı yüksek dereceye kendisini yükseltir.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her kim ALLAH için bir dost edinirse, ALLAHu TeÂLÂ onun için Cennette yeni bir derece (makam) yaratır.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bulunduğu mecliste din kardeşinin aleyhinde konuşulurken ona yardım etmeğe ve onu müdâfaaya gücü yeterken, bu yardımda bulunmayan kimseyi, ALLAHu TeÂLÂ dünyâ ve âhirette zelîl eder. Yanında, bir din kardeşinin aleyhinde konuşulurken, müdâfaasına gücü yetip de onu müdâfaa eden kimseyi de, ALLAHu TeÂLÂ dünyâ ve âhirette yardımına mazhar kılar.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAHım! Senden âcil şifâ veya verdiğin belâya sabır veya dünyâdan rahmetine göç etmeği isterim!” de! Emîn ol bunlardan biri sana verilecektir.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Yâ Ebâ Hüreyre! Sana, ölüm döşeğine yatan bir hastanın, daha ilk günde okuması ile ateşten kurtulmağa hak kazanacağı bir DUÂyı öğreteyim mi?” buyurdu.
Ebû Hüreyre.: “Evet bildir yâ Resûlullah!” deyince, Resûl-i ekrem.: “ALLAHtan başka ilâh yoktur. Öldüren ve dirilten O’dur. Kendisi, ölmeyen birdir. Kulların ve milletlerin RABBi olan ALLAHı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Herhalde O’na hamd ederim. ALLAH, gerçekte herşeyden büyüktür. O’nun Büyüklüğü, Kudret ve Celâli, her yerde bellidir. ALLAHm, bu hastalığım, ölüm hastalığı ise, benim rûhumu iyilerle haşreyle. İyileri Cehennem ateşinden koruduğun gibi, beni de Cehennem ateşinden koru!.” dersin.”
buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Tegannî ile sesini yükselten kimseye, ALLAHu TeÂLÂ iki şeytan musallat eder. Bu şeytanlar, o kimsenin omuzları arasında dururlar ve bitirinceye kadar göğsünü tekmelerler.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kadınlarınız azdığı, gençleriniz isyana daldığı ve sizler de cihâdı terk ettiğiniz zaman, hâliniz nice olur?” buyurdu.
Eshâb-ı kiram.: “Böyle şey olacak mı, yâ Resûlullah?” diye sorduklarında,
Resûl-i ekrem.: “Evet, varlığım kudret elinde olan ALLAHa yemîn ederim ki, bundan daha kötüsü olacaktır.” buyurdu.
Eshâb-ı kiram.: “O hangisidir, yâ Resûlullah?” diye suâl ettiler.
Resûl-i ekrem.: “Yâ ma’rûf ile emr ve münkerden nehyetmediğiniz zaman, hâliniz nice olur?” buyurdu.
Eshâb-ı kiram.: “Bu da mı olacak, yâ Resûlullah?” diye suâl ettiklerinde,
Resûl-i ekrem.: “Evet, bu ve bundan daha şiddetlisi olacak.” buyurdu.
Eshâb-ı kiram.: “O hangisidir, yâ Resûlullah?” diye sordular.
Resûl-i ekrem.: “Ya kötülük ile emredip, iyilikten menettiğiniz zaman, hâliniz nice olur?” buyurdu.
Eshâb-ı kiram.: “Yâ Resûlullah, böyle şey de olacak mı?” dediler.
Resûl-i ekrem.: “Evet, nefsim kudret elinde olan ALLAHa yemîn ederim ki, bunun daha fenâsı olacaktır. ALLAHu TeÂLÂ şöyle buyurur.: “Zâtıma kasem ettim; onlara öyle bir fitne ve belâ veririm ki, halîm olanları da şaşırır!.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Adamın biri, güneşin altında, kızgın kumlar üzerinde, çıplak olarak kendisini dağlayıp duruyordu. Bu sırada Resûl-ı ekrem’i bir ağacın gölgesinde gölgelenirken görünce, hemen yanına giderek.: “Nefsim azdı, onu terbiye için böyle yapıyorum!” dedi. Resûl-i ekrem.: “Böyle bir mecbûriyetin yoktu, fakat senin için gök kapıları açıldı. ALLAHu TeÂLÂ seninle, gökdeki meleklere iftihar ediyor” buyurdu ve Eshâbına dönerek.: “Bundan azıklanın, ya’nî bunun DUÂsından yararlanın” buyurdu. Bunun üzerine orada bulunanlardan biri.: “Bana DUÂ et!” diğeri.: “Bana DUÂ et!” diye ileri atılınca, Resûl-i ekrem.: “Hepsine birden DUÂet!” buyurdu. Adam.: ALLAHım, takvâyı bunlara azık et!. Bunları işlerinde hidâyette kıl!” diye DUÂ etti.
Resûl-i ekrem de.: ALLAHım, bunu doğrula!.” diye DUÂ etti.
Adam da devamla.: ALLAHım, varacakları yeri Cennet et!.” diye DUÂ etti.”
buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ölümü anın! İyi biliniz ki, nefsimi kudret elinde bulunduran ALLAHa yemîn ederim ki, benim bildiğimi siz bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Açı doyur, susuzu sula, ma’rûfu emret, münkerden nehyet. Bunlara gücün yetmezse, hayır olmayan sözlerden dilini çek!.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Tövbe eden ALLAH’ın sevgilisidir. Günahlardan tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir!.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kul haklı da olsa, münakaşayı terk etmedikçe imanı kemâle ermez.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her kim ALLAH için bir dost edinirse, ALLAHu TeÂLÂ onun için Cennet’te yeni bir derece (makam) yaratır.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Açı doyur, susuza su ver, ma’rufu (iyiliği) emret, münkerden (kötülükten) nehyet (sakındır). Bunlara gücün yetmezse hayır olmayan sözlerden dilini çek!.” buyurmuştur.
(İbn-i Ebi’d-dünyâ)

ESERLERi.:
İbn-i Ebiddünyâ’nın yazmış olduğu eserlerden ba’zıları şunlardır.: “Mekârim-i ahlâk, Kitâb-üz-zühd, Kitâbü’s-samt, Mevâizu’l-hunefâ, Kitâbü’n-niyye, Kitâb-üt-teheccüd, ed-DUÂ ve’l-maraz ve’l-keffâret, Müsned-i Kebîr, Mekâidü’ş-şeytan, Kitâbü’l-ihvân, Kitâbü men Âşe Ba’d-el-Mevt, Zikr-ül-mevt, Kitâb-ül-kubûr, en-Nevâdir, er-Regâib, Ahbâr-ı Kureyş, el-Ferec ba’de’ş-şidde, Kitâb-üş-şükr, Kitâb-ül-yakîn, Kitâb’ül-harâtif, Kitâb-ül-eşrâf, Kitâb-ül-azama, Fada’ül-aşri zi’l-hicca, Kitâb-ül-akl ve-fadlihi..
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

Resim الدارقطني DÂREKUTNÎ KİMdir?.:


Ebü’l-Hasen Alî b. Ömer b. Ahmed ed-Dârekutnî (ö. 385/995)
Hadis hâfızı ve kıraat âlimi..


HAYATı.:
306’da (918) Bağdat’ın bir semti olan Dârülkutn’da doğdu. Babası da bir muhaddis olduğu için daha çocukken ilim meclislerinde bulunmaya başladı ve hıfzını tamamladı. Bağdat, Basra, Kûfe ve Vâsıt gibi ilim merkezlerini dolaşarak bu yerlerdeki âlimlerden ders aldı. Hocaları arasında Ebü’l-Kāsım el-Begavî, İbn Ebû Dâvûd, Mehâmilî gibi devrin meşhur muhaddisleri bulunmaktadır. Ebû Saîd el-İstahrî’den Şâfiî fıkhını, Ebû Bekir en-Nakkāş ve İbn Mücâhid’den kıraat ilmini okudu. Çok küçük yaşta başladığı tahsil hayatını bir ömür boyu sürdürdü. 357’de (968) Şam ve Mısır’a giderek oralarda hem hadis okuttu, hem de buralardaki âlimlerden faydalandı. Dârekutnî’nin tanınmış talebeleri arasında Bâkıllânî, Ebû Hâmid el-İsferâyînî, Ebû Zer el-Herevî, Hâkim en-Nîsâbûrî, Ebû Bekir el-Berkānî, Abdülganî el-Ezdî, Ebû Nuaym el-İsfahânî ve Ebü’t-Tayyib et-Taberî gibi meşhur âlimler yer almaktadır. Edebiyat ve şiire olan merakı dolayısıyla çeşitli divanları ezberledi. Seyyid Himyerî’nin divanını ezbere bildiği için kendisini Şiîlik’le itham edenler oldu. Halbuki Bağdatlılar’ın Hz. Osman ile Hz. Ali’den hangisinin daha faziletli olduğuna dair kendisine yönelttikleri soruya Hz. Osman’ın daha faziletli olduğunu söyleyerek cevap vermesi bile (Zehebî, XVI, 457) onun Sünnî bir âlim olduğunu göstermeye yeterlidir. Nitekim İbn Hacer el-Askalânî de Şiî olduğu iddiasını reddetmiştir (Lisânü’l-Mîzân, VI, 249).
Ömrünün sonlarında hacca giden Dârekutnî 8 Zilkade 385’te (4 Aralık 995) Bağdat’ta vefat etti. Bâbüddeyr Kabristanı’nda Ma‘rûf-i Kerhî’nin yanına defnedildi.

Güçlü hâfızası ve zekâsı, derin anlayışı ve takvâsıyla devrinin en önde gelen simalarından biri olan Dârekutnî’ye pek az kişiye nasip olan “emîrü’l-mü’minîn fi’l-hadîs” pâyesi verilmiştir. Ancak Dârekutnî, yaşadığı yüzyılda kendisi gibi başka bir muhaddisin bulunup bulunmadığını soran birine, “Kendinizi beğenip temize çıkarmayın” (en-Necm 53/32) meâlindeki âyeti okuyarak cevap vermiştir. Abdülganî el-Ezdî ondan hocam diye söz eder; Ali b. Medînî ve Mûsâ b. Hârûn kendi devirlerinde nasıl birer hadis otoritesi iseler Dârekutnî de kendi zamanında öyledir, derdi. Dârekutnî kıraat ve nahiv ilimlerinde de üstat kabul edilmiş, fıkıhta Şâfiî mezhebini benimsemiş görünmekle beraber fıkhın inceliklerini bütünüyle kavrayan bir âlim olarak taklit yoluna gitmemiştir. Onun muhaddisler hakkındaki değerlendirmeleri daha sonraki âlimler tarafından kesin hüküm olarak benimsenmiş, Hatîb el-Bağdâdî’ye göre ilelü’l-hadîs, esmâü’r-ricâl gibi ilimler Dârekutnî ile sona ermiştir.
Dârekutnî, devrine göre en kısa sened kabul edilen ve dört râvisi olan (rubâî) rivâyetlere de sahipti. Aynî onun zayıf sayılması gerektiğini ileri sürmüşse de ne Dârekutnî’nin çağdaşı olan âlimler ne de daha sonrakiler böyle bir görüş belirtmemiş, herkes onu güvenilir bir muhaddis olarak kabul etmiştir. Dârekutnî, Selef akîdesini benimsediği için kelâm konuları üzerinde durmamış ve bu hususta münakaşa etmekten kaçınmıştır.

ESERLERİ.:
Dârekutnî’nin, büyük kısmı hadis ilimlerine ait olmak üzere otuzdan fazla eser ve risâlesi günümüze ulaşmış bulunmaktadır. Bunların başlıcaları şunlardır.:

1-) SÜNEN.: Fıkıh konularına dair hadislerin muhtelif rivâyetlerini bir araya toplayan eser Kütüb-i Sitte’den farklı bir yapıya sahiptir. Meselâ es-Sünen’in ilk bahsi olup “Kulleteyn” hadisi diye bilinen rivâyetin beş değişik şekline dair elli dört farklı senedi zikretmiştir. Hatîb el-Bağdâdî, bunun müellifin fıkhî ihtilâflara olan derin vukufunu gösterdiğini söylemektedir. Dârekutnî es-Sünen’de ayrıca ricâlle ilgili değerlendirmelere fazlaca yer vermiş, onun bu tenkidleri İbn Züreyk el-Hanbelî (ö. 803/1401) tarafından Men tekelleme fîhi’d-Dârekutnî fî Kitâbi’s-Sünen mine’d-duʿafâʾi ve’l-metrûkîn ve’l-mecrûhîn (Zâhiriyye, Mecmûa, nr. 33, 22 varak) adıyla bir araya getirilmiştir (Sezgin, I, 207). Ancak râvileri çok iyi tanımasına rağmen eser sünenlere nisbetle daha fazla zayıf, münker hatta mevzû hadis ihtiva etmektedir. es-Sünen Delhi’de (1306), Ebü’t-Tayyib Şemsü’l-Hak el-Azîmâbâdî’nin et-Taʿlîku’l-mugnî ʿalâ Süneni’d-Dârekutnî adlı kitabıyla birlikte dört cilt olarak basılmıştır. Ebû Muhammed Abdullah b. Yahyâ el-Cezâirî’nin (ö. 682/1283) Tahrîcü’l-ehâdîsi’d-dıʿâf min Süneni’d-Dârekutnî adlı elli altı varaklık eseri Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Ayasofya, nr. 464).

2-) Kitâbü’d-Duʿafâʾ ve’l-metrûkîn.: 632 zayıf ve metrûk râviyi alfabetik olarak kısa notlarla tanıtan eser Subhî el-Bedrî es-Sâmerrâî tarafından yayımlanmıştır (Beyrut 1406/1986).

3-) Suʾâlât.: Bu adla başlayan ve cerh ve ta‘dîle dair Hâkim en-Nîsâbûrî, Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî, Hamza b. Yûsuf es-Sehmî, Ebû Bekir el-Berkānî, Ebû Zer el-Herevî, Ebû Nuaym el-İsfahânî ve Abdülganî el-Ezdî tarafından Dârekutnî’ye sorulan soruları ve cevaplarını ihtiva eden eserler vardır. Bunlardan Hâkim ile Hamza b. Yûsuf es-Sehmî’nin sorularına dair olanı Muvaffak b. Abdullah b. Abdülkādir tarafından Riyad’da, Berkānî’nin sorularını ihtiva edeni ise Abdürrahîm Muhammed el-Kâşgarî tarafından İslâmâbâd’da 1404’te (1984) yayımlanmış, Sülemî’ye dair olanı üzerinde de Halîl Hasan Hammâde yüksek lisans tezi hazırlamıştır (el-Müʾtelif ve’l-muhtelif, nâşirin girişi, I, 47-48).

4-) ʿİlelü’l- Hadîs.: Dârekutnî’nin talebesi Ebû Bekir el-Berkānî’ye ezberinden yazdırdığı, onun da müsned tertibine koyduğu eser beş cilt hacminde olup yazmaları çeşitli kütüphanelerde bulunmaktadır (Sezgin, I, 207). Eser el-ʿİlelü’l-vâride fi’l-ehâdîsi’n-nebeviyye adıyla Mahfûzürrahman Zeynullah es-Selefî tarafından yayımlanmaya başlamıştır (I, Riyad 1405).

5-) Garîbü’l- Hadîs.: Hindistan’da (Râmpûr 511/1 lugat, 316) bir nüshası bulunan eseri Kâtib Çelebi Garîbü’l-luga adıyla vermekte (Keşfü’z-zunûn, II, 1208) ve İbnü’l-Kayserânî’nin (ö. 507/1113) burada mevcut hadisleri bir araya getirerek kitap üzerinde bir etrâf çalışması yaptığını söylemektedir. Ancak bu eser, Dârekutnî’nin el-Fevâʾidü’l-efrâd’ı üzerine yazılmış olan el-Etrâf li’l-efrâd li’d-Dârekutnî olmalıdır.

6-) el-İlzâmât ʿale’s-Sahîhayn (ʿalâ sahîhayi’l-Buhârî ve Müslim).: Hâkim en-Nîsâbûrî’nin el-Müstedrek’i gibi, Buhârî ve Müslim’in şartlarına uyduğu halde Sahîhayn’da yer almayan yetmiş hadisi toplayan müsned tertibinde bir eserdir. Ebû Abdurrahman Mukbil b. Hâdî el-Vâdiî tarafından yayımlanmıştır (Beyrut 1405/1985, 2. bs.). Dârekutnî’nin çağdaşı Ebû Mes‘ûd ed-Dımaşkī bu eserde Sahîh-i Müslim’e yöneltilen iddiaları cevaplandırmak üzere bir reddiye yazmıştır (Sezgin, I, 208).

7-) Kitâbü’t-Tetebbu.: Buhârî ve Müslim’in sahîhlerinde yer alıp da Dârekutnî’nin illetli olduğunu söylediği 218 hadisi ihtiva eden bir cüzdür. İbn Hacer el-Askalânî Hedyü’s-sârî’de (I, 100-137), bunlardan Buhârî ile ilgili olan 110 hadisi tek tek ele alarak Dârekutnî’nin iddialarına cevap vermiştir. Rebî‘ b. Hâdî Umeyr el-Medhalî de Dârekutnî’nin Müslim’e yönelttiği tenkidleri Beyne’l-imâmeyn Müslim ve’d-Dârekutnî adlı yüksek lisans tezinde incelemiştir (Mekke Ümmülkurâ Üniversitesi, 1396/1976). Kitâbü’t-Tetebbuʿ, el-İlzâmât ile birlikte Ebû Abdurrahman Mukbil b. Hâdî el-Vâdiî tarafından yayımlanmıştır (el-İlzâmât ve’t-Tetebbuʿ, Beyrut 1405/1985, 2. bs.).

8-.) Zikru esmâʾi’t-tâbiʿîn ve men baʿdehüm mimmen sahhat rivâyetühû ʿinde’l-Buhârî ve Müslim.: Râvilerin sadece ismen zikredildiği bu eser Bûrân ed-Denâvî ve Kemâl Yûsuf el-Hût tarafından yayımlanmıştır (I-II, Beyrut 1406/1985).

9-) Ricâlü’l-Buhârî ve Müslim.: Haydarâbâd’da (Âsafiye, Ricâl, nr. 172, 40 varak) bulunan bu eserin Zikru esmâʾi’t-tâbiʿîn ile Esmâʾü’s-sahâbeti’lletî ittefeka fîhe’l-Buhârî ve Müslim ve mâ inferede bihî küllün minhümâ adlı risâleyi de ihtiva ettiği söylenmektedir (el-Müʾtelif ve’l-muhtelif, nâşirin girişi, I, 43, dipnot 2). Sezgin Esmâʾü’s-sahâbe’nin 103 varak olduğunu kaydetmektedir (GAS, I, 208).

10-) el-Müʾtelif ve’l-muhtelif.: İsim, künye, lakap ve nisbeleri yazılışta aynı veya birbirine yakın olup okunuşta farklılık gösteren kimselere dair bu eser Muvaffak b. Abdullah b. Abdülkādir tarafından biri fihrist olmak üzere beş cilt halinde yayımlanmıştır (Beyrut 1406/1986).

11-) Ehâdîsü’l-Muvattaʾ ve’ttifâku’r-ruvât ʿan Mâlik ve’htilâfühüm ziyâdeten ve naksan.: Risâle Zâhid Kevserî’nin yazdığı bir mukaddimeyle birlikte İzzet Attâr el-Hüseynî tarafından yayımlanmıştır (Kahire 1365/1946).

12-) el-Fevâʾid.: Dârekutnî’nin el-Fevâʾidü’l-efrâd, el-Fevâʾidü’l-müntekātü’l-garâʾibü’l-hisân, el-Fevâʾidü’l-müntekātü’l-hisân li’bn Maʿrûf, el-Fevâʾidü’l-müntehabetü’l-(müntekātü’l-) garâʾibü’l-ʿavâlî gibi her biri beş on varak hacminde on altı kadar fevâidi bulunmaktadır (bk. Sezgin, I, 208; el-Müʾtelif ve’l-muhtelif, nâşirin girişi, I, 50-53).

13-) Kitâbü’s-Sıfât.: Ehâdîsü’s-sıfât olarak da bilinen eser, Dârekutnî’nin Kitâbü’n-Nüzûl’ü (Ehâdîsü’n-nüzûl) ile birlikte Ali b. Muhammed b. Nâsır el-Fukayhî tarafından “Silsiletü akāidi’s-Selef” serisinde yayımlanmıştır (Beyrut 1983).

14-) Kitâb fîhi mâ verede mine’n-nusûsi’l-vâride fî kitâbi’llâh ve’l-ehâdîsi’l-müteʿallika bi-rüʾyeti’l-bârî.: Bir nüshası İspanya’da Escurial Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (nr. 1445, 154 varak).

15-) Fezâʾilü’s-sahâbe ve menâkıbühüm.: Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer’in faziletlerine dair olan bu risâlenin yazma bir nüshası Zâhiriye Kütüphanesi’ndedir (Mecmû, nr. 47/2, vr. 14a-24b).

16-) Kitâb fîhi erbeʿûne hadîsen min Müsnedi Büreyd b. ʿAbdillâh b. Ebî Bürde.: Eserin yazma bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Şehid Ali Paşa, nr. 541, vr. 136a-174b).

17-) Kitâbü’l-Kırâʾât.: Ömrünün sonlarına doğru kıraat okutan müellif, sahasında ilk defa kıraat esaslarını belli bablara ayırarak açıklayan bu eseri yazmış, kendisinden sonraki kıraat âlimleri kitap telifinde Dârekutnînin bu eserindeki metodunu benimsemişlerdir (Keşfü’z-zunûn, II, 1449).

18-) Kitâbü’l-Eshiyâʾ ve’l-ecvâd.: Kaybolduğu sanılan eserin Bankipûr nüshası S. Vecâhet Hüseyin tarafından Kalküta’da yayımlanmıştır (JASB, New serie 30 [1934], s. 39-149).

19-) Ahbâru ʿAmr b. ʿUbeyd.: Mu‘tezile’nin ileri gelenlerinden biri olan ve zâhidliğiyle tanınan Amr b. Ubeyd ve görüşlerine dair bu risâle basılmıştır (Beyrut 1967).

Dârekutnî’nin bunlardan başka Kitâb fî beyâni nüzûli’l-cebbâr külle leyletin min ramażân, Kitâbü’l-İhve ve’l-uhuvve (el-ehavât), el-Ehâdîsü’r-rubâʿiyyât gibi eserleri vardır (bk. Sezgin, I, 209). Bu sonuncu kitap, Humâsiyyâtü’d-Dârekutnî diye anılan ve onun es-Sünen’indeki kırk kadar humâsî rivâyeti ihtiva eden eser olmalıdır (Şâkir Mahmûd Abdülmün‘im, I, 333). Muhtelif kaynaklarda belirtildiğine göre Dârekutnî’nin seksen kadar eseri olup (bk. el-Müʾtelif ve’l-muhtelif, nâşirin girişi, I, 41-56) bunlar arasında Esmâʾü’l-müdellisîn, Tashîfü’l-muhaddisîn, Şüyûhu’l-Buhârî, Kitâbü’l-ʿİlel, Garâʾibü Mâlik (Ehâdîsü Mâlik elletî leyse fi’l-Muvattaʾ), el-Müdebbec, Müsnedü Ebî Hanîfe de yer almaktadır..
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

Resim الدارقطني DÂREKUTNÎ KİMdir?.:


Ebü’l-Hasen Alî b. Ömer b. Ahmed ed-Dârekutnî (ö. 385/995)
Hadis hâfızı ve kıraat âlimi..


HAYATı.:
Büyük hadîs âlimi, her türlü ilimde zamanının bir tanesi olup, asrının en meşhûrlarındandır. İsmi, Ali bin Ömer bin Ahmed bin Mehdî bin Mes’ûd bin Nu’man bin Dinar bin Abdullah el-Bağdâdî olup, künyesi, Ebü’l-Hasen’dir. “Dâre Kutnî” diye meşhûr olmuştur. Şafiî Mezhebinde idi. Bağdâd’ın Dâre Kutn mahallesinde 306 (m. 918) yılında doğmuştur. Zamanının en meşhûr muhaddislerinden hadîs-i şerîf öğrenmek için; Basra, Kûfe, Vasıt, Suriye ve Mısır’a gitmiştir. Tekrar Bağdâd’a döndü. İlimde zamanının üstadı oldu ve pekçok âlim yetiştirdi. 385 (m. 995) Zilka’de ayının sekizinci Çarşamba günü seksen yaşında Bağdâd’da vefât etti. Bâb-ud-Deyr mezarlığında Ma’rûf-i Kerhî’nin (radıyallahü anh) yanına defn edildi.

Dâre Kutnî; Ebu’l-Kâsım el-Begavî, Ebî Bekr bin Ebî Dâvûd İbni Sa’îd, Muhammed bin Hârûn el-Hadramî, Ali bin Abdullah bin Mübeşşir el Vasıtî, Ebû Ömer Muhammed bin Yûsuf el-Kâdî, Ahmed bin Kâsım (Ebu’l-Leys el-Ferâidî’nin kardeşi), Ebû Sa’îd el-Adevî, Yûsuf İbn-i Ya’kub Nişâbûrî, Ebû Hamîd bin Hârûn el Hadramî, Sa’îd bin Muhammed bin Yûsuf, Muhammed bin Nûh el-Cünd Yesâbûrî Ahmed bin Îsâ bin es-Sekîn el-Beldî, İsmail bin Abbas el-Verrâk, İbrâhîm bin Hammâd el-Kâdî, Abdullah bin Muhammed bin Sa’îd, Ebû Tâlib Ahmed bin Nasr el-Hâfız ve daha pek çok büyük âlimden hadîs-i şerîf öğrenmiş, ilim almıştır.
İbn-i Mücâhid (vefâtı 323), Muhammed bin Hasen en-Nakkaş (vefâtı 351) ve diğer ba’zı âlimlerden kırâat ilmini öğrenmiş, Ebû Sa’îd el-İstahrî’den (vefâtı 328) ise fıkıh ilmini almıştır. Uzun zaman edebiyat ilmiyle de meşgûl olup, edebiyatta da üstad olmuş idi.

Kendisinden de; Ebû Hamid İsferânî, Ebü’l-Abdullah Hakim, Abdülganî İbni Sa’îd el-Mısrî, Temmam-ür-Razî, Ebû Bekr el-Berkanî, Ebû Zer Abd İbni Ahmed, Ebû Nuaym el-İsfehânî, Ebû Muhammed bin Hallal, Ebû Kasım et-Tenuhî, Ebû Tahir bin Abdürrahîm el-Kâtib, Kâdı Ebü’l-Tayyib Taberî, Ebü’l-Hasen el-A’tikî, Hamza es-Sehmî, Ebû Muhammed el-Cevherî ve daha pekçok âlim ilim öğrenmiş, rivâyetlerde bulunmuştur. Fakat içlerinde en meşhûr olanları; Hakim Nişâbûrî (vefâtı 405), Ebû Hamîd İsfehânî (vefâtı 406), Ebü’t-Tayyib Taberî (vefâtı 450) ve meşhûr, Hilyet-ül-evliyâ kitabının sahibi Ebû Nuaym el-İsfehânî’dir.

Ebü’l-Hasen Dâre Kutnî, hadîs ilminde hafız olup, yüzbin hadîs-i şerîfi sened ve râvileriyle ezbere bilirdi. Çok meşhûr bir âlim, fazîletler sahibi, muhaddis-i kâmil ve ilmiyle de amel eden bir zât idi. Hadîs ilminde, hadîsin illetlerini bilmede, zamanının bir tanesiydi. Rivâyet ettiği hadîsler doğru ve sağlamdı. ALLAHu TeÂLÂnın dînine uymakta çok gayretliydi. Ondan sonra hadîs ilminde illetler mevzû’unda onun gibi bir âlim gelmedi ve bu ilim onunla tamam oldu ve mühürlendi, denilmiştir. Zamanında hadîs, fıkıh, kırâat ve nahiv ilminde parmakla gösterilecek şekilde tanınır, ilminden istifâde edilirdi.

Ebü’t-Tayyib.: Dâre Kutnî, hadîste emîrü’l-mü’minîn idi” buyurmuştur.
Hakim.: Dâre Kutnî, hadîs ilminde hafız, kuvvetli fehim sahibi, şüphelilerden uzaklaşan, kırâat ilminde ve nahivde imam olan, asrının bir tanesi bir zât idi. 367 senesinde dört ay Bağdâd’da kalıp, gece ve gündüz onunla beraber bulundum ve onun, bana anlatılanların çok fevkinde (üstünde) bir âlim olduğunu anladım.”
Hatîb-i Bağdadî ise.: Dâre Kutnî, asrının bir tanesi, zamanının imâmı ve müracaat kapısı idi. Hadîs ilmi onunla son bulmuştur. Hadîsin illetlerini, hadîs âlimlerini ve hadîs râvilerinin hallerini bilme, onunla mühürlenmiştir. Doğruluk ve emânet sahibi bir zat olup, sika (sağlam, güvenilir) idi. Hadîs ilmi dışındaki diğer ilimlerde de üstaddır. Mesela; kırâat ilmi. Bu ilimde muhtasar (kısa) bir kitabı olup, bu kitabın başında kırâat ilminin kısımları üzerinde ma’lûmat vermek sûretiyle, yeni bir usul ortaya koymuş ve bu usulü sonra gelen âlimler tarafından takib edilmiştir. Dâre Kutnî, fıkıh ilminde de büyük âlimdir ki, onun yazmış olduğu SüNeN hadîs kitabı buna delâlet eder. O, Ebû Sa’îd el-İstahrî’den Şafiî Fıkhını öğrenmiştir.”

Reca bin Muhammed, Dâre Kutnî’ye; “Kendin gibi bir âlim gördün mü?” diye sordu. Dâre Kutnî, Necm sûresi 32. âyetindeki, nefslerin temize çıkarılmamasını beyân eden kısmı okudu. Reca bin Muhammed bunda çok ısrar edince.: “Benim topladığım şekilde (hadîs-i şerîfi yazdıktan sonra onunla ilgili fıkhî hükümleri beyân ederek) toplayan görmedim.” buyurdu.

Ebû Zer Abd bin Ahmed, Hatim bin Beyyi’e.: Dâre Kutnî gibisini gördün mü?” diye sordu. Hatim.: “O, kendi gibisini görmedi. Nasıl olur da ben onun gibisini görürüm” cevâbını verdi.
Ezherî ise şöyle buyurdu.: Dâre Kutnî, çok zekî idi. Hangi ilimden olursa olsun onun yanında bir şeyden bahsedildiği zaman, onun o ilimde mutlaka bir ma’lûmâtı olduğu görülürdü. Muhammed bin Talha, Dâre Kutnî ile beraber bir yemek da’vetinde bulundu. Söz yemekten açıldı. Konuşma Dâre Kutnî’ye gelince, yemek yeme âdabının en ince bilgilerine varıncaya kadar anlattı. Gecenin çoğu bununla geçti.”

Yine Ezherî şöyle anlatır.: Dâre Kutnî’yi, İbn-i Ebîl-Fevaris’e hadîs ilminin illetleri husûsundaki bir sorusuna cevap verirken gördüm. Sonra şöyle dedi.: “Yâ Ebü’l-Feth, şark ve garb arasında, bu ilmi benden daha iyi bilen yoktur.”
İmâm-ı Zehebî ise, “Bu müthiş bir şeydir. Kim bu sözün kıymetini anlamak isterse, Dâre Kutnî’nin “el-İlel” kitabını mütâlâa etsin” buyurmuştur.
Hâfız Abdülganî bin Saîd.: Resûlullahın (aleyhisselâm) hadîslerini bilme husûsunda insanların en iyisi Dâre Kutnî’dir; Ali bin el-Medînî kendi vaktinin, Mûsâ bin Hârûn kendi vaktinin, İbn-i Ömer Dâre Kutnî de kendi vaktinin en iyisi, en âlimidir.”
İmâm-ı Buhârî’nin Sahîh’i ve daha başka hadîs kitaplarında, ba’zı hadîs-i şerîfler senedinin (hadîs-i şerîfin rivâyet edenler kısmının) başından bir veya birkaç kişi atlanarak, sadece, falan söyledi, falandan bildirildiği gibi ifâdeler kullanılıyor, rivâyet edenlerin isimleri söylenmiyordu. Dâre Kutnî, falan falandan kelimelerini kaldırarak, onların yerine, rivâyet edenlerin bizzat ismini yazdı. Dâre Kutnî buna, hadîs ilminde ilk olarak ta’lik ismini verdi..

Yine kendisinin metin ve isnadında, ba’zı râviler tarafından yapılan, ba’zı râvilerin atlanılmasına (musahhaf), böyle hadîslere de (musahhaf hadîsler) denmiştir. Metin ve isnadlara tam ma’nasıyla vâkıf hadîs imamlarının bilebileceği bu çeşit illet, hadîs ilminin en mühim konularından biridir. İşte, Dâre Kutnî bu mevzû’daki ilmi ve tasnîf ettiği kitabıyla çok büyük şöhrete kavuşmuştur. Böylece Dâre Kutnî, kendisinden sonra gelen her âlime ışık tutmuş, rehberlik yapmış büyük bir âlim, ilmiyle amel eden büyük abid olmuştur.

Buyurduğu şu söz, onun ilminin en açık alâmetlerindendir.: “Ey Bağdadlılar, ben sağ iken, hiçbir kimse Resûlullaha (aleyhisselâm) yalandan söz isnâd edebilir zannetmeyiniz.” buyurmuştur. Zamanındaki bid’at ehli, bozuk inanç ve amel sahibi kimseler ile büyük mücâdeleler yapmış, onlarda söz söyleyecek herhangi bir hal bırakmayıp, böylece Ehl-i Sünnet vel-cemâate, i’tikâd ve amel bakımından büyük hizmeti olmuştur..
Ebû Nasr bin Mâkul.: “Rü’yâmda âhiret bana gösterildi. Dâre Kutnî’nin halinden sordum. Bana.: “Şu Cennette imam diye çağırılan zât mı?” denildi..

DÂRE KUTNÎ’nin ESERLERİ.:

Bunların en meşhûru, “Sünen” hadîs kitabıdır. Bu eserinde, diğer sünen kitaplarının belli şekline uymayarak, yahut mühim fıkıh mes’elelerine dâir hadîsleri ve bunların muhtelif rivâyetlerini (senetlerini) verir. Bu eseri, onu fıkıh ilmindeki yüksek derecesini göstermeye kâfidir. “İlelü’l-hadîs” kitabı, hafızasından talebelerine yazdırdıklarından meydana gelmiş olup neşredilmiştir. “İlzâmât ale’s-Sahihayn” adlı eserinde, Buhârî ve Müslim’in hadîs alma şartlarına uyduğu hâlde, eserlerine almadıkları Sahih Hadîsleri toplamıştır.
Kitâbu’l-istidrâkât ve’t-tetebbu’.: Buhârî ve Müslim’deki ba’zı hadîsler hakkında bilgi vermektedir.
Ayrıca Kitabü’l-erba’în, Kitâbü’l-ifrâd, Kitâbu’l-emâlî, Kitâbü’l-müstacâd, Kitâbu’r-rü’yâ, Kitabü’t-tashîf, Kitabü’l-kırâat gibi çok kıymetli kitapları vardır.

DÂRE KUTNÎ’nin Rivâyet Ettiği HADÎS-i ŞERÎFLERden Ba’zıLarı.:

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ferâiz İlmini öğrenmeye çalışınız. Bu ilmi gençlere öğretiniz. Ferâiz ilmi din bilgisinin yarısı demektir. Ümmetimin en önce unutacağı şey, bu ilim olacaktır.” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Enes bin Mâlik’in şöyle dediğini rivâyet etti.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAHu TeÂLÂnın gönderdiği hiçbir Peygamber yoktur ki, yüzü ve sesi güzel olmasın! Peygamberimize (aleyhisselâm) gelince; O yüz ve ses bakımından bütün peygamberlerin en güzelidir.” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Hazreti Aişe vâlidemizden rivâyetle haber veriyor.: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Benim üzerime salât-ü selâm getirmeyenin namazını “ALLAHu TeÂLÂ kabûl etmez.” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bütün hastalıkların başı fazla yemekdir..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Vefâtımdan sonra kim beni ziyâret ederse, beni hayatımda ziyâret etmiş gibi olur..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Benim evimle (bir rivâyette ise kabrimle) minberim arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir. Benim minberim, Cennet bahçelerinden bir bahçenin üzerindedir..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim ki, Mekke’de veya Medîne’de hac veya umreyi yaparken ölürse, “ALLAH o kimseyi kıyâmet günü öyle diriltir ki, kendisinden hesap sorulmaz, hiç bir azâb da görmez..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hac edip kabrimi ziyâret eden kimse, beni diri iken ziyâret etmiş gibi olur..” buyurdu. (Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Hac edip de, beni ziyâret etmiyen kimse, beni incitmiş olur..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kabrimi ziyâret edene, şefaatim vâcib oldu..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Mü’min, mü’minin aynasıdır..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Benden sonra ba’zı kimseler çıkacak. Onlara rastlarsanız, öldürünüz! Çünkü onlar, müşriktir..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Ali (kerremallahu vechehu).: “Bunun alâmeti nedir?.” diye sordu,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Onlar sana aşırı bağlılık gösterecek, sende bulunmayacak şeyleri, sana söyleyeklerdir. Bunlar, Ebû Bekr’le, Ömer’i kötülerler. Bunlara söğerler. Eshâbıma söğenlere, “ALLAHu TeÂLÂ ve melekler ve bütün insanlar la’net etsin..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAHu TeÂLÂnın, meleklerin ve bütün insanların la’neti, ümmetimi gaşyeden kimsenin üzerine olsun” buyurdu. “Ümmetinizin gaşyi nedir?” diye Eshâb-ı kiram sordular. Peygamberimiz cevâbında.: “Dinde olmayan bir şeyi (bid’at) çıkarıp, insanları onu yapmaya sürüklemektir.” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Abdest alırken “ALLAHu TeÂLÂnın ismini zikreden, Besmele-i şerîf ile başlayan kimsenin bütün bedeni, Besmele-i şerîf söylemiyenin ise, yalnız yıkadığı (abdest) a’zâları (küçük günahlardan) temizlenir..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hazreti Bilâl’e.: “Yâ Bilâl (ezan ve namaz ile) bizi rahatlandır.” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Namazınızın tamamlanmasını (kamil olmasını) isterseniz, imamete en hayırlınızı geçiriniz.” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Ebû Hureyre’den rivâyetle Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Namazını vaktin sonunda kılan kimse; namazını kaçırmış olmamakla beraber, ilk vakitte kılmadığından dolayı kaybettiği fazîlet, bütün dünyâ ve içindekilerden daha hayırlıdır.” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cum’a günü benim üzerime seksen salevât-i şerîfe getiren kimsenin, “ALLAHu TeÂLÂ seksen yıllık günahını mağfiret eder.” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizden biriniz bir arkadaşının bir iyiliğini bilirse, onu duyursun. Zîrâ, bu o kimseyi iyiliğe teşvîk eder ve iyiliğe olan hevesini artırır..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Her şeyin bir anahtarı vardır. Cennetin anahtarı da fakîr ve miskînleri sevmekdir. Fakîr ve miskînler, sabırları sebebiyle kıyâmet günü “ALLAHu TeÂLÂya yakîn bulunacaklardır..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kul, birçok iyi ameller işler. Bu ameller mühürlü bir zarfla melekler tarafından ALLAH’a yükseltilir ve bu zarf ALLAHın huzûruna konur. “ALLAHu TeÂLÂ.: “Bu zarfı atınız, zîrâ bunun içindeki amel, benim rızâm için yapılmamıştır” buyurur. Sonra ALLAHu TeÂLÂ melekleri çağırır ve.: “Şu şu amelleri ona yazınız” buyurur Melekler.: “Yâ RABBî, o bunların hiçbirini yapmadı!” derler. “ALLAHu TeÂLÂ.: “Yapmadı amma, yapmaya niyet etti” buyurur..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAHu TeÂLÂnın indinde bir dirhem faiz, otuz zinâdan daha büyük günahtır.” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir mü’minin, din kardeşi hakkında gıyaben yaptığı duâ reddolmaz.” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAHu TeÂLÂ bu dîni kendi zâtı için hâlis kıldı. Sizin bu dîninize cömertlik ve güzel huydan başkası yakışmaz. Dikkat ediniz, dîninizi bu iki hasletle süsleyiniz..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAHu TeÂLÂ bütün velîlerini (dostlarını), cömert ve güzel ahlâklı kılmıştır..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cömertlik Cennette bir ağaçtır. Cömerd olan kimse, onun bir dalını yakalamıştır. O dal, onu Cennete götürmeden bırakmaz. Cimrilik de Cehennemde bir ağaçtır. Cimri de bu ağacın bir dalına yapışmıştır. O dal, o kimseyi Cehenneme götürmeden bırakmaz..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Cömerdin (ikram ettiği) yemeği şifâ, cimrinin (ikram ettiği) yemeği ise hastalıktır..” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: Peygamberimiz (aleyhisselâm): “Ümmetimin sâlihlerinin Cennete girmeleri, namaz ve oruçları sebebiyle değil, cömerdlik, müslümanlara karşı kalblerinde kötülük beslememeleri ve müslümanlara nasithatleri sayesindedir.” buyurdu.
(Dâre Kutnî, Sünen)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

Resim لذهبي ZEHEBÎ KİMdir?.:


Zehebî veya tam adıyla Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osmân ez-Zehebîet-Türkmânî (Arapça.: شمس الدين محمد بن أحمد بن عثمان, d. 6 Ekim 1274, Şam - ö. 4 Şubat 1348, Şam), Suriyeli hadis hafızı, tarihçi ve kıraat âlimi.


HAYATı.:
Türkmen bir âilenin çocuğu olarak 1274 senedinde Dımaşk'ta doğmuştur. Babası altın işleme işiyle uğraşan Şehâbeddin Ahmed'dir. Bu sebebden dolayı “Zehebî “diye anılmıştır. Hadis, fıkıh, tarih okudu. İlimde ilerlemek için Kudüs, Hama, Trablus, Tebük gibi pek çok şehri dolaştı. 1296 yılında Mısır'a gitti ve burada çeşitli âlimlerden eğitim aldı. 1299 yılında babasının vefâtının ardından, hacca giderek Mekke ve Medine'de çeşitli âlimlerden eğitim aldı. 1300 yılından itibaren nahiv, hadis tarihi, tarihle uğraştı. Üç yüze yakın eser kaleme aldı. 4 Şubat 1348 tarihinde Dımaşk’ta öldü..

ESERLERİ.:
Zehebî özellikle hadis, tarih ve terâcim konularında emsalsiz bir âlimdir. Elliyi aşkın eser üzerine yaptığı ihtisar vb. çalışmaların her biri ciddi emek, dikkat ve ilmî birikim ürünüdür.
Zehebî’nin en çok eser verdiği alanlardan biri hadistir. İbn Hacer’e göre Zehebî hadis konusunda derinleşmiş, bu alanda kaynak niteliğinde pek çok kitab ortaya koymuş, asrının en çok eser veren âlimi kabul edilmiştir (ed-Dürerü’l-kâmine, III, 337).
Tahsil için birçok yere gitmesi, pek çok hocadan faydalanması ona bu ilimde farklı bir üstünlük kazandırmış, onu katı ve kuru bir nakilciliğe değil özcü ve eleştirici bir anlayışa ulaştırmıştır. Safedî’ye göre Zehebî’de ne muhaddislerin donukluğu ne de nakilcilerin anlamsız şekilciliği vardır. Aksine o çeşitli grupların fikirlerine, Selef âlimlerinin görüşlerine, mezheb ve fırka mensuplarının sistemlerine hakkıyla vâkıf ve nâfiz bir bakış açısına sâhibdi. Aynı zamanda önemli bir eleştirmen olan Zehebî naklettiği metinlerdeki kusur ve illetlere, rivâyet zincirinde kapalı olan yerlere, râvilerde bulunabilecek cerh noktalarına mutlaka temas ederdi. (el-Vâfî, II, 163).
Hadislerin hem metinlerini hem senedlerini tenkid edebilen böylesine geniş kapsamlı bir bakış açısını kazanmasında muhtemelen, yetişme çağlarında içinde bulunduğu dörtlü gruptan üçünün (Birzâlî, İbn Teymîyye ve Mizzî) etkisi olmuştur. Zehebî’nin ricâl tenkidi sahasındaki kudreti ve başarısının en açık delili “Mîzânü’l-iʿtidâl fî naḳdi’r-ricâl” olup bu kitab gerek çağdaşları gerekse daha sonra gelenler tarafından onun en değerli eseri kabul edilmiştir. (Sübkî, V, 217; Ebü’l-Mehâsin el-Hüseynî, s. 35; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, I, 4).
“Asrın Muhaddisi” unvanıyla anılan Zehebî için İbn Hacer el-Askalânî =>“Asrın Hâfızı” ifadesini kullanmış, hatta yaptığı DUÂlarda onunla aynı ilmî seviyeye çıkmayı ALLAH’tan istemiştir. (Şemseddin es-Sehâvî, el-İʿlân bi’t-tevbîh, s. 98, 126).
Öte yandan, hadis âdâbına riayet etmeyen ve yalnızca birtakım câhil şeyhlerden çokça hadis rivâyet etmeye önem veren zamanın muhaddislerini eleştirmiştir. Hadis talebelerine ise öncelikle Muhammed b. Fütûh el-Humeydî’nin el-Cemʿ beyne’s-Sahîhayn; İbnü’l-Harrât’ın el-Ahkâmü’s-sugrâ ve Ziyâeddin el-Makdisî’nin el-Ehâdîsü’l-muhtâre adlı kitablarını istinsah ederek onların üzerinde durmalarını ve Beyhakī’nin eserlerinden çokça yararlanmalarını tavsiye etmiştir. (Beyânü zegali’l-ʿilm, s. 6-8).

Vefâtından birkaç yıl önce “gözüne inen su” (muhtemelen katarakt) dolayısıyla Zehebî’nin görmesi giderek zayıfladı ve bir müddet sonra göremez oldu. Zehebî 3 Zilkade 748 (4 Şubat 1348) tarihinde Dımaşk/Şam’da vefât etti. kaddesallahu sırrahu..

1-) Tarihü’l-İslam.
2-) Siyeru A’lâmü’n-Nübelâ.
3-) Düvelü’l-İslâm
4-) el-İber fi Haberi Men Ğaber.
5-) el-Muhtasar el-Muhtâc İleyh min Târih İbn el-Dübeysî.
6-) Tecrîdü Esma es-Sahabe.
7-) Tabakât el-Kurrâ.
8-.) Mizan el-İtidâl fi Nakd el-Ricâl.
9-) el-Müktenâfi Serd el-Künâ.
10-) Kitab el-Müştebih fi Esmâ el-Ricâl.
11-) Mu'cem eş-Şüyûh.
12-) Tehzîb et-Tehzîb.
13-) el-Kâşif fi Esma' er-Ricâl.
14-) Tezkiret el-Huffâz..
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

Resim لذهبي ZEHEBÎ KİMdir?.:

Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osmân ez-Zehebî et-Türkmânî el-Fârikîed-Dımaşkî(ö. 748/1348)
Hadis hâfızı, tarihçi ve kirâat âlimi.


HAYATı.:
3 Rebîülâhir 673’te (6 Ekim 1274) Dımaşk’ın sayfiye köylerinden Batna’da (Kefrebâtnâ) doğdu. Türkmen asıllı olan âilesi Diyarbekir’e bağlı Meyyâfârikîn’da (Silvan) yaşamış olup Temîmoğulları’nın mevlâsıdır (Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 77). Bundan dolayı Zehebî kendini Fârikînisbesiyle de kaydetmiştir. Doğum ayı ve yılını kendisi belirtmiş (Maʿrifetü’l-kurrâʾ, III, 1358), doğum gününü İbn Hacer tasrih etmiştir (ed-Dürerü’l-kâmine, III, 336). M. Şemsettin Günaltay gibi bazı yazarların Zehebî’nin doğduğu ve ilk öğrenim gördüğü yer olarak Meyyâfârikîn’ı zikretmesi bir yanılgı eseri olmalıdır. İbrahim Kafesoğlu da benzer bir yanılgıyla Zehebî’nin muhtemelen Meyyâfârikîn’da doğup daha sonra Dımaşk’a gittiğinden söz etmektedir. Önceleri İbnü’z-Zehebî diye bilinmiş ve bazı eserlerinde o da kendisinden bu lakapla söz etmişse de (meselâ bk. Muʿcemü’ş-şüyûh, I, 21) Safedî, Tâceddin es-Sübkî, Ebü’l-Mehâsin el-Hüseynî ve Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr gibi çağdaşları ve talebeleri daha sağlığında onu “Zehebî” nisbesiyle anmış ve bu nisbe ile tanınmıştır. Babasının dedesi Kaymaz Meyyâfârikîn’da yaşamış, hac görevini yerine getirmiş, 100 yaşını aşmışken 661’de (1263) vefât etmiştir. Bir marangoz olan dedesi Osman da 683’te (1284) yetmişin üzerinde bir yaşta iken ölmüştür (a.g.e., I, 436). Âilesiyle birlikte Meyyâfârikîn’dan Dımaşk’a göç eden kişi muhtemelen bu zattır. Babası Şehâbeddin Ahmed ise altın işleme sanatıyla uğraşmış, bu sebeple Zehebî diye tanınmıştır. Şehâbeddin 666’da (1267-68) Mikdâd b. Hibetullah el-Kaysî’den Buhârî’nin el-Câmiʿu’s-sahîh’ini dinlemiş, hayatının son yıllarında hacca gitmiş ve 30 Cemâziyelevvel 697’de (15 Mart 1298) vefât etmiştir (a.g.e., I, 75; II, 341). Zehebî’nin halası ve dayısı onun üzerinde etkili olan iki akrabasıdır. Bazı âlimlerden icâzeti bulunan halası ve aynı zamanda sütannesi hâce Sittülehl bint Osman’dan rivâyette bulunmuştur. Dayısı, Ebû İsmâil Ali b. Sincir (Sencer) b. Abdullah el-Mevsılî ed-Dımaşkîez-Zehebî olup Zehebî onunla birlikte Ba‘lebek’te Tâceddin Abdülhâlik b. Abdüsselâm ile diğer bazı hocalardan faydalanmış ve kendisinden hadis rivâyet etmiştir. Böyle bir âile ortamında büyüyen Zehebî’nin âilenin tek çocuğu olduğu tahmin edilmektedir. Zirâ kendisi yakın akrabasından söz ettiği halde herhangi bir kardeşinin adını zikretmemiştir (Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 88).

TAHSİL HAYATI.:
Zehebî ilk bilgilerini Busbus lâkabıyla tanınan Ali b. Muhammed el-Halebî’den aldı. Dört yıl süren bu eğitimin ardından Kur’ÂN tahsili için Dımaşk’ın Şâgûr mahallesinde imamlık yapan Mes‘ûd b. Abdullah el-Agazâzî’nin yanına gitti ve ona arz yoluyla kırk hatim okudu. Erken yaşta ilim meclislerine devam etmeye başladı. 683’te (1284) İbnü’l-Vekîl el-Osmânî’den dârülhadiste Müslim’in el-Câmiʿu’s-sahîh’ini dinledi. 686’da (1287) İbnü’l-Mufaddal el-İskenderânî’nin oruçla ilgili bir kitabını senedleriyle birlikte gördüğünü söylemesi de (Tezkiretü’l-huffâz, IV, 1391) onun erken yaşlarda ilimle uğraştığını göstermektedir. Gençlik yıllarında kirâat ilmine yoğunlaştı. 691’de (1292) Fâzılî diye bilinen Şeyhülkurrâ Ebû İshak Cemâleddin İbrâhim b. Dâvûd el-Askalânî ed-Dımaşkî’nin kirâat derslerine devam etti. Kıraat âlimi Alemüddin es-Sehâvî’nin talebelerinden olan bu zattan “el-cem‘u’l-kebîr” (meşhur yedi veya on kirâat imamının okuyuş farklılıklarını aynı okuyuşta icra etme) metoduyla kirâat okudu. Ancak bu dersler felçli olan hocasının durumunun ağırlaşması yüzünden Kasas sûresine kadar devam edebildi (Muʿcemü’ş-şüyûh, I, 135). O yıl aynı metotla İbrâhim b. Gâlib b. Şâver el-Bedevî el-Himyerî’den kirâat tahsilini sürdürdü. Talebelerinden Ebü’l-Mehâsin el-Hüseynî’nin belirttiğine göre ayrıca Ebû Abdullah b. Cibrîl el-Mısrî’den Ebû Amr ed-Dânî’nin et-Teysîr fi’l-kırâʾâti’s-sebʿ, Kâsım b. Fîrruh eş-Şâtıbî’nin Hırzü’l-emânî ve vechü’t-tehânî adlı eserlerini esas alıp yedi kirâate göre bir hatim okudu (Zeylü Tezkireti’l-huffâz, s. 36). Kirâat ilmindeki ilerlemesini çeşitli hocalara talebelik yaparak sürdürdü ve İbnü’l-Cezerî’nin kaydettiğine göre yine cem‘ metoduyla “Âlem” diye meşhur Talha b. Abdullah el-Halebî’den bir hatim indirdi (Gâyetü’n-Nihâye, II, 71). Ebû Abdullah Muhammed b. Ca‘fer et-Tela‘ferî’nin tecvid konusunda te’lif ettiği mukaddimeyi 691’de (1292) kendisinden yazdı (Muʿcemü’ş-şüyûh, II, 181). 693’te (1294) gittiği Ba‘lebek’te cem‘ yoluyla Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Mübârek el-Muvaffak en-Nasîbî’den bir hatmi elli günde tamamladı. Ardından kirâat tahsiline İskenderiye’de devam etti. Önce Yahyâ b. Ahmed es-Savvâf’tan faydalanmak için 695’te (1296) yanına gittiyse de bu zatın gözlerini kaybetmiş ve kulaklarının da iyice ağırlaşmış olduğunu gördü. Ali b. Hasan el-Hilaî’nin tahriç edip Ahmed b. Hüseyin eş-Şîrâzî’nin bir araya getirdiği hadisleri ihtiva eden el-Hileʿiyyât’tan güçlükle bir cüz okuyabildi. Ardından yine cem‘ usulüyle kırâat-i seb‘aya başlayıp Fâtiha sûresiyle Bakara Sûresinden bir miktar okuduktan sonra burada daha fazla zaman kaybetmeden İskenderiye’de Sahnûn lâkabıyla tanınan Abdurrahman b. Abdülhalîm’in derslerine intikal etti (Maʿrifetü’l-kurrâʾ, III, 1374-1376). Önce hocasından bir cüz okudu, ardından Nâfi‘ b. Abdurrahman’ın Verş ve Âsım b. Behdele’nin Hafs rivâyetlerini cemederek on bir günde hatmi tamamladı. Ebû Bekir Mecdüddin b. Muhammed el-Mürsî’den kırâat-i seb‘a için bir hatim indirdi ve Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed b. Mansûr el-Halebî el-Hâdırî’den kırâat-i seb‘a okudu. Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Ukaylî’den eş-Şâtıbiyye’yi dinledi. Ebû İshak İbrâhim b. Fellâh el-İskenderânî’den kirâat dersleri aldı, eş-Şâtıbiyye’yi Ebû Abdullah Muhammed b. Abdülkerîm et-Tebrîzî’den de dinledi. Sıbtu’l-Hayyât’ın el-Mübhic fi’l-kırâʾâti’s-sebʿ el-mütemmeme bi-İbn Muhaysın ve’l-Aʿmeş ve Yaʿkûb ve Halef ve el-Kifâye fi’l-kırâʾâti’s-sit adlı eserleriyle İbn Mücâhid’in Kitâbü’s-Sebʿa’sını Ebû Hafs Ömer b. Abdülmün‘im İbnü’l-Kavvâs’tan, Ebû Amr ed-Dânî’nin et-Teysîr’ini Muhammed b. Câbir el-Vâdîâşî’den okudu; bu zattan başka alanlarda da faydalandı (Maʿrifetü’l-kurrâʾ, III, 1497). Ancak Zehebî tahsiline çok emek verdiği kirâat ilmini tedrisle fazla meşgul olmadı, kirâat ve Kur’ÂN ilimlerine dair fazla eser vermedi. İbnü’l-Cezerî, Kur’ÂN’ın tamamını Ebû Amr b. Alâ’nın kirâatiyle ondan sadece Şihâb Ahmed b. İbrâhim el-Menbicî’nin okuduğunu bildiğini, bu zatın ayrıca cem‘ yoluyla Zehebî’den Bakara sûresini öğrendiğini, İbrâhim b. Ahmed eş-Şâmî ile İbnü’l-Lebbân’ın ve diğer bazı kimselerin kendisinden bazı kirâat vecihlerini rivâyet ettiklerini, Yahyâ b. Ebû Bekir el-Bûnî’nin de eş-Şâtıbiyye’yi dinlediğini zikreder (Gâyetü’n-Nihâye, II, 71).
On sekiz yaşında hadis tahsiline başlayan Zehebî’nin (Sübkî, V, 216) bu alana yönelmesinde Alemüddin el-Birzâlî’nin, “Senin yazın muhaddislerin yazısına benziyor” diyerek onun hattını övmesi etkili oldu. Kendisinden “mütkın, hüccet, muallimimiz, arkadaşımız, Şam Muhaddisi, asrın tarihçisi” diye söz ettiği Birzâlî’den 694 (1295) yılında ders okudu ve ondan çok faydalandı (Muʿcemü’ş-şüyûh, II, 115-116). Zehebî’nin muhtemelen hadis tahsiline yönelmesinden sonra önde gelen üç âlimle kurduğu, hayatı boyunca süren yakın ilişki dikkat çekmektedir. Bunlar Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî, Takıyyüddin İbn Teymiyye ve Alemüddin el-Birzâlî’dir. Zehebî yaş itibariyle en küçüğü olduğu bu grubun üyeleriyle hem arkadaşlık kurdu hem de hoca-talebe ilişkisi içinde bulundu. İlmî şahsiyetinin teşekkülünde her bir arkadaşının etkisi bulunmakla birlikte, “Rüknülyemânî ile Makâm-ı İbrâhim arasında yemin etmem istense yemin ederim ki ilimde onun gibisini görmedim, kendisi de bir benzerini görmemiştir” sözleriyle tanıttığı İbn Teymiyye’nin, Zehebî’nin üzerindeki etkisinin çok daha fazla olduğunda şüphe yoktur. Ancak Zehebî, İbn Teymiyye’ye olan hayranlığına rağmen gerektiğinde onu eleştirmekten geri kalmamış, bu konuda en-Nasîhatü’z-Zehebiyye li’bn Teymiyye adıyla bir de risâle kaleme almıştır. Öte yandan İbn Teymiyye ile yakınlığı ona bazı sıkıntılar da yaşatmıştır. Nitekim fıkıhta Şâfiî olmasına karşılık Hanbelî akaidini benimsediği ileri sürülerek eleştirildi, arkadaşı Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî’nin 742’de (1341) vefâtı üzerine boşalan Dârülhadîsi’l-Eşrefiyye şeyhliğine getirilmesi söz konusu edildiğinde Eş‘arî olmadığı gerekçesiyle bu göreve tayini Şâfiîler tarafından engellendi (Sübkî, VI, 170-171).

Zehebî, Dımaşk’ta kirâat hocalarından Ebû Hafs Ömer b. Abdülmün‘im İbnü’l-Kavvâs ile Ebü’l-Fazl Ahmed b. Hibetullah b. Asâkir ve Yûsuf b. Ahmed el-Gassûlî’den; Mısır’da İbnü’z-Zâhirî diye bilinen Ebü’l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Abdullah el-Halebî, Ebü’l-Meâlî Ahmed b. İshak el-Eberkûhî, Ebü’l-Feth İbn Dakîkul‘îd ve Abdülmü’min b. Halef ed-Dimyâtî’den; İskenderiye’de Ebü’l-Hasan Tâcüddin Ali b. Ahmed b. Abdülmuhsin el-Hâşimî el-Garrâfî’den; Ba‘lebek’te kendisinden çok faydalandığını söylediği Tâceddin Abdülhâlik b. Abdüsselâm el-Ba‘lebekkî’den; Halep’te, “Ondan çok şey öğrendim; dinî hayatı, vakarı, aklı ve iffetiyle çok mükemmel bir şeyhti” dediği Sünkur b. Abdullah ez-Zeynî’den ve Zeyneb bint Ömer el-Kindiyye’den; Nablus’ta İmâdüddin Abdülhâfız b. Bedrân en-Nablusî’den; Mekke’de Ebû Amr Fahreddin Osman b. Muhammed et-Tevzerî’den; ayrıca gerek bu yerleri ziyâreti sirâsında gerekse Medine, Hama, Humus, Trablus, Remle, Bilbîs, Kerek ve Kudüs gibi merkezlere yaptığı seyahatler vesilesiyle tanıştığı pek çok âlimden ilim tahsil etti (Safedî, el-Vâfî, II, 164-165; Nektü’l-himyân, s. 242; Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 89, 95). Ancak Zehebî’nin seyahatleri genelde fazla sürmezdi. Muhtemelen âilenin tek çocuğu olduğundan babası onun bir seferde dört aydan fazla bir süre ayrılmasına izin vermezdi. Zehebî, Târîhu’l-İslâm’da 698 (1298-99) yılı olaylarını kaydederken, “Emîr Şemseddin el-Ayıntâbî bizimle haccetti” dediğine göre o da aynı yıl hac görevini ifa etmiş olmalıdır. Hayatı boyunca süren tahsil yılları içinde Zehebî özellikle nahiv, edebiyat, şiir, tarih gibi alanlarda pek çok temel eseri zamanın en değerli hocalarından dinledi, bazı kitapları çeşitli âlimlerden tekrar tekrar okudu. 740 (1339) yılından sonra talebelerinden Burhâneddin eş-Şâmî’den bir cüz dinlediğine dair İbn Hacer’in verdiği bilgi onun tahsil hayatının ömrünün son yıllarına kadar devam ettiğini göstermektedir (İnbâʾü’l-Gumr, III, 399-400; ayrıca bk. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 96-98; Abdüssettâr eş-Şeyh, s. 65-70).

Vefâtından birkaç yıl önce “gözüne inen su” (muhtemelen katarakt) dolayısıyla Zehebî’nin görmesi giderek zayıfladı ve bir müddet sonra göremez oldu. Nitekim kendisi de Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’in biyografisini yazarken görme yetersizliğiyle ilgili problemine işâret etmektedir (Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XIII, 525). Bazı müellifler onun 741 (1340) yılında gözlerini kaybettiğini söylemiş (Ebü’l-Mehâsin el-Hüseynî, s. 36; Takıyyüddin el-Fâsî, II, 54; Nuaymî, I, 79), Safedî bunun ölümünden dört yıl veya daha fazla bir zaman önce gerçekleştiğini belirtmiş (el-Vâfî, II, 165), Sübkî ise “vefâtından az bir süre önce” ifâdesini kullanmıştır (Tabakât, V, 217). Bu farklı ifâdeler, Zehebî’nin bazı eserlerinin te’lif tarihinin doğru tesbiti açısından göz önünde bulundurulması gereken hususlardır. Sübkî’nin tesbitini tercih eden Abdüssettâr eş-Şeyh, Zehebî’nin gözlerini 744 yılının sonlarında (Mart-Nisan 1344) veya daha sonra kaybetmiş olabileceğini, zirâ Düvelü’l-İslâm ve Tezkiretü’l-huffâz üzerinde bu tarihlere kadar çalıştığını, göremez hale geldikten sonra kâtip kullanarak te’lif çalışmasını sürdürdüğüne dair herhangi bir bilgi de bulunmadığını ileri sürmüştür (el-Hâfız ez-Zehebî, s. 532-533). Ancak konuya müellifin Maʿrifetü’l-kurrâʾ adlı eserine yaptığı ilâveler açısından bakıldığında onun gözlerini 741 (1340) yılında tamamen kaybettiğini düşünmek mümkün görünmemektedir. Eserin sonlarında yer alan 1180, 1183, 1187, 1196, 1204, 1227 numaralı biyografilerdeki vefât tarihleri 742, 743, 745, 746 ve 747 olarak zikredilmiştir. Bu tarihlerin daha sonra bir başkası tarafından ilâve edildiğini düşünmek ilmî teamüller ve kitabın iç düzeni açısından mümkün değildir. Zirâ müellifin ardından vefât eden kişilerin biyografilerinde ölüm tarihleri yazılmamıştır (meselâ bk. 1214, 1216, 1221, 1225 numaralı biyografiler). Buna bir istisna teşkil eden İbnü’s-Sâiğ’in biyografisinde (nr. 1224) vefât tarihinin görülmesi muhtemelen müstensih tarafından yapılan, ilmî teamüle uygun bir ilâvedir. Zirâ ilgili yerde ilâveden önce Zehebî’nin sözünün sonuna gelindiğini göstermek üzere ”انتهى“ (intehâ) tabiri kullanılmıştır. Zehebî’nin gözlerini tedrîcî bir şekilde kaybettiği dikkate alınırsa onun bu probleminin ortaya çıktığı tarihle hiçbir şey okuyup yazamayacak duruma geldiği günler arasında birkaç yıl geçmiş olması veya bu sürecin vefâtına yakın tarihlere kadar sürmesi mümkündür. Sübkî’nin “az bir süre” ifâdesi bu düşünceyi desteklemektedir. Bu durumda yorucu çalışmalar yapmasa da bazı eserlerine notlar kaydetmeye devam ettiği anlaşılmaktadır. Maʿrifetü’l-kurrâʾın İstanbul Millet Kütüphanesi nüshasına, hatta Paris ve onun paraleli olan İstanbul Beyazıt Devlet kütüphaneleri nüshalarına yaptığı ilâveler bunu göstermektedir.

Zehebî 3 Zilkade 748 (4 Şubat 1348) tarihinde Dımaşk’ta vefât etti. Tâceddin es-Sübkî’nin kaydettiğine göre babası Takıyyüddin es-Sübkî, Zehebî’yi Ümmüssâlih Medresesi’ndeki ikametgâhında 3 Zilkade 748 Pazartesi günü akşamdan önce ziyâret etmiştir. Onun.: “Nasılsın?” sorusuna Zehebî.: “Yolcuyum” cevabını vermiş, ardından da.: “Akşam namazı vakti girdi mi?” diye sormuş, Sübkî.: “İkindi namazını kılmadın mı?” deyince Zehebî ikindiyi kıldığını, ancak henüz akşam namazını kılmadığını söylemiştir. Bunun üzerine Sübkî ona akşamla yatsıyı cem’ ederek kılmanın hükmünü sormuş, o da bunun câiz olduğunu bildirmiş ve bir müddet sonra iki namazı cem’ ederek akşam vaktinde kılmış, yatsıdan sonra -gece yarısından önce- ruhunu teslim etmiş ve muhtemelen Bâbüssagîr Mezarlığı’na defnedilmiştir (Sübkî, V, 217).
Fâtıma bint Muhammed b. Nasrullah b. Kamer ed-Dımaşkıyye ile evlenen Zehebî’nin bu evlilikten her biri ilimle meşgul olan üç çocuğu dünyaya gelmiştir. Emetülazîz Ümmü Seleme bunların en büyüğüdür ve bazı âlimlerden icâzeti vardır. Zehebî, Ebü’d-Derdâ Abdullah’ın pek çok âlimden faydalanmasını sağlamış, kendisi de ona hadis okutmuştur. Ebü’d-Derdâ genç yaşta ölmüştür (754/1353). Diğer oğlu Ebû Hüreyre Abdurrahman da birçok âlimden yararlanmış, babası ile birlikte pek çok hadis cüzü dinlemiş, 799’da (1397) vefâtına kadar hadis okutmuştur. Zühd ve takvâsıyla tanınıp sâlih kişiliğinden, geceleri kalkıp ibadet ettiğinden ve iyilik severliğinden söz edilen Zehebî zamanında ilim çevrelerinin ilgi odağı haline gelmiş, eserlerini okumak, dinlemek ve istinsah etmek için ilim tâlibleri her taraftan Dımaşk’a akın etmiştir (İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, III, 337). Çeşitli medreselerde uzun yıllar ders okutması dolayısıyla temayüz etmiş bazı şahsiyetler onun çevresinde yetişmiştir. Zehebî’den faydalanan tanınmış âlimler arasında Tâceddin es-Sübkî, hocası Alemüddin el-Birzâlî, Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, İbn Râfi‘, İbn Receb el-Hanbelî gibi isimleri zikretmek mümkündür..

ÖĞRETİM HAYATI ve İLMÎ ŞAHSİYETİ.:
Zehebî’nin ilk öğretim görevi, Safer 693’te (Ocak 1294) hastalanan kıraat hocası Muhammed b. Abdülazîz ed-Dimyâtî’nin Emeviyye Câmii’ndeki vazifesini devralmasıyla başladı. Safer 703’te (Eylül-Ekim 1303) Batna Mescidi hatibi olarak oraya yerleşti (İbn Kesîr, XIV, 28). Bu arada en büyük eseri Târîhu’l-İslâm’ın te’lifiyle uğraştı. Onun Batna’da 718 (1318) yılına kadar devam eden ikameti te’lif çalışmaları bakımından bir fırsat teşkil etti. Ümmü’s-Sâlih Türbesi’ndeki dârülhadis şeyhi Kemâleddin Ahmed b. Muhammed eş-Şerîşî’nin vefâtının ardından 22 Zilhicce 718’de (14 Şubat 1319) onun yerine getirildi (İbn Kesîr, XIV, 88). İkametini de buraya nakleden Zehebî vefâtına kadar burada yaşadıysa da Batna’daki hatiplik görevinin, Şehâbeddin Ahmed b. Cebel’in vefâtıyla boşalan Zâhiriyye Dârülhadisi şeyhliğini üstlendiği 17 Cemâziyelâhir 729 (18 Nisan 1329) tarihine kadar sürdüğü anlaşılmaktadır (a.g.e., XIV, 143). Alemüddin el-Birzâlî’nin 739’da (1339) vefâtı üzerine Zehebî, Nefîsiyye Dârülhadisi’nde ondan boşalan hadis hocalığını ve aynı yıl tâmirâtı tamamlanan Tengiziyye Dârülhadisi şeyhliğini de uhdesine aldı; nitekim vefât ettiğinde beş ayrı hadis şeyhliği görevi uhdesinde bulunuyordu: Urviyye, Fâzıliyye, Tengiziyye, Nefîsiyye ve Ümmü’s-Sâlih Türbesi (Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 109-110; Abdüssettâr eş-Şeyh, s. 270-280).

Zehebî özellikle hadis, tarih ve terâcim konularında emsalsiz bir âlimdir. Elliyi aşkın eser üzerine yaptığı ihtisar vb. çalışmaların her biri ciddi emek, dikkat ve ilmî birikim ürünüdür. Müellif bunları ihtisar ederken aynı zamanda ikmal etmiş, ta‘likler yazmış, tenkit ve tahkiklerde bulunmuştur. Bunların içinde Hâkim en-Nîsâbûrî’nin el-Müstedrek ʿale’s-Sahîhayn’ı, Beyhakî’nin es-Sünenü’l-kübrâ’sı, Hatîb el-Bağdâdî’nin Târîhu BaGdâd’ı, Ebü’l-Kâsım İbn Asâkir’in Târîhu medîneti Dımaşk’ı, İbnü’l-Esîr’in Üsdü’l-Gâbe fî maʿrifeti’s-sahâbe’si, İbnü’l-Kıftî’nin İnbâhü’r-ruvât’ı, Yûsuf b. Abdurrahman el-Mizzî’nin Tehzîbü’l-Kemâl fî esmâʾi’r-ricâl’i gibi temel kaynaklar yer almaktadır. Kirâat ilmindeki ihtisasına rağmen Zehebî’nin bu alanın usulü hakkında sadece iki eseri bilinmektedir. Öte yandan onun kirâatteki birikimini, Şemseddin es-Sehâvî’nin “oldukça muhtevalı” diye nitelediği Maʿrifetü’l-kurrâʾi’l-kibâr adlı biyografik eserinde ortaya koyduğu görülür. Zehebî’nin kendi döneminin kurrâsı ve kirâat anlayışı hakkında yaptığı değerlendirme ve uyarılar ilginçtir. Onların Kur’ÂN tilâvetinde tecvid kurallarını uygulamada aşırılığa kaçtıklarını ve tasannu yaptıklarını, bunun da mânayı gözeterek tilâvet etmekten kendilerini uzaklaştırdığını belirtir ve özellikle farklı kirâat rivâyetlerini aynı okuyuşta cem’etmenin sakıncalarına işâret eder. Ona göre Kur’ÂN okumaktan maksat onun yüce anlamları üzerinde düşünmek ve kirâat esnasında huşû içinde bulunmaktır (Beyânü zegali’l-ʿilm, s. 4-5).
Zehebî’nin en çok eser verdiği alanlardan biri hadistir. İbn Hacer’e göre Zehebî hadis konusunda derinleşmiş, bu alanda kaynak niteliğinde pek çok kitap ortaya koymuş, asrının en çok eser veren âlimi kabul edilmiştir (ed-Dürerü’l-kâmine, III, 337). Tahsil için birçok yere gitmesi, pek çok hocadan faydalanması ona bu ilimde farklı bir üstünlük kazandırmış, onu katı ve kuru bir nakilciliğe değil özcü ve eleştirici bir anlayışa ulaştırmıştır. Safedî’ye göre Zehebî’de ne muhaddislerin donukluğu ne de nakilcilerin anlamsız şekilciliği vardır. Aksine o çeşitli grupların fikirlerine, Selef âlimlerinin görüşlerine, mezhep ve fırka mensuplarının sistemlerine hakkıyla vâkıf ve nâfiz bir bakış açısına sahipti. Aynı zamanda önemli bir eleştirmen olan Zehebî naklettiği metinlerdeki kusur ve illetlere, rivâyet zincirinde kapalı olan yerlere, râvilerde bulunabilecek cerh noktalarına mutlaka temas ederdi (el-Vâfî, II, 163). Hadislerin hem metinlerini hem senedlerini tenkit edebilen böylesine geniş kapsamlı bir bakış açısını kazanmasında muhtemelen, yetişme çağlarında içinde bulunduğu dörtlü gruptan üçünün (Birzâlî, İbn Teymiyye ve Mizzî) etkisi olmuştur. Zehebî’nin ricâl tenkidi sahasındaki kudreti ve başarısının en açık delili Mîzânü’l-iʿtidâl fî nakdi’r-ricâl olup bu kitap gerek çağdaşları gerekse daha sonra gelenler tarafından onun en değerli eseri kabul edilmiştir (Sübkî, V, 217; Ebü’l-Mehâsin el-Hüseynî, s. 35; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, I, 4). “Asrın Muhaddisi” unvânıyla anılan Zehebî için İbn Hacer el-Askalânî “asrın hâfızı” ifâdesini kullanmış, hatta yaptığı dualarda onunla aynı ilmî seviyeye çıkmayı ALLAH’tan istemiştir (Şemseddin es-Sehâvî, el-İʿlân bi’t-tevbîh, s. 98, 126). Öte yandan, hadis âdâbına riayet etmeyen ve yalnızca birtakım câhil şeyhlerden çokça hadis rivâyet etmeye önem veren zamanın muhaddislerini eleştirmiştir. Hadis talebelerine ise öncelikle Muhammed b. Fütûh el-Humeydî’nin el-Cemʿ beyne’s-Sahîhayn, İbnü’l-Harrât’ın el-Ahkâmü’s-suGrâ ve Ziyâeddin el-Makdisî’nin el-Ehâdîsü’l-muhtâre adlı kitaplarını istinsah ederek onların üzerinde durmalarını ve Beyhakî’nin eserlerinden çokça yararlanmalarını tavsiye etmiştir (Beyânü zegali’l-ʿilm, s. 6-8).

Gençlik yıllarında tarih ve ricâl konularındaki bazı önemli eserler üzerinde ihtisar çalışmaları yapması Zehebî’nin bu alanda geniş bilgi edinmesini sağlamış, bu sayede pek çok eser te’lif etmiştir. Bunların içinde en önemlisi ve en hacimlisi Târîhu’l-İslâm ve vefeyâtü’l-meşâhîr ve’l-aʿlâm’dır. Zehebî’nin bu alandaki birikimi üstün yetenekleriyle birleşince ricâlin değerlendirilmesi konusunda güvenilir sonuçlar ortaya çıkmıştır. Ayrıca tarihî olayların incelenmesinde sened ve metin tenkidi konusu, tenkidin sadece muhaddislerle sınırlı kalmayıp kelâmcılar ve mutasavvıflar gibi diğer ilim erbabının yanı sirâ devlet adamlarının da eleştirilebilmesi şeklinde çeşitlenmiş, yeni ve ciddi boyutlar kazanmıştır. Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, İzzeddin İbnü’l-Esîr, Bedreddin el-Aynî gibi âlimlerin yaptıkları nakillerin pek çoğunda kaynak göstermemelerine ve bunun o günün anlayış ve uygulamalarında normal görülmesine karşılık Zehebî bu konuyu önemsemiş, gerek biyografik bilgilerde gerekse tarihî olaylarla ilgili nakillerde kaynakları zikretmeye itina göstermiştir. Zehebî’nin biyografilerini verdiği kişiler hakkındaki başta gelen kaynakları bu kişilerin çağdaşları olan güvenilir âlimlerin eserleridir. Çağdaşlarından tanıdığı kimseler hakkında ise bizzat kendi kanaatlerine önem vermiştir. Aynı titizlik tarihî vak‘alara dair metin tenkidi için de geçerlidir. Olayları eleştiri süzgecinden geçirmesi yanında aynı haber veya bilgi hakkında karşılaştığı farklılıklar arasında belirli kriterlerle tercihler yapmış, olayın veya haberin aslını araştırmıştır (Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 455). Zehebî, güvenilir kaynaklarda yer alıp sika kimselerden nakledilse de aklen mümkün görmediği haberleri reddetmekte hiç tereddüt etmemiştir. Çünkü ona göre ricâlin ve olayların tenkit ve değerlendirilmesi hususunda ictihad kapısı açıktır. Aynı şekilde güvenilir âlimlere olan saygısını saklı tutmak kaydıyla onları da inceleyip eleştiri süzgecinden geçirme gereği duymuştur. Cerh ve ta‘dîl üstatlarından Ahmed b. Sâlih et-Taberî, Ebü’l-Hasan el-İclî, İbn Ebû Hâtim, İbn Adî, İbn Hibbân, Ebû Abdullah İbn Mende, Hatîb el-Bağdâdî, Ebü’l-Kâsım İbn Asâkir gibi şahsiyetlerin verdikleri bazı bilgileri ve yaptıkları değerlendirmeleri reddetmesi bunun bir örneğidir (a.g.e., s. 448-449). Meselâ Hatîb el-Bağdâdî’nin Bağdat’ta 60.000 hamam bulunduğuna dair rivâyetini (Târîhu BaGdâd, I, 117) naklettikten sonra, “Ben buna inanmadığım gibi bunun onda biri kadar olduğuna da inanmam” demiştir (Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 457). Tâceddin es-Sübkî’nin onun için “cerh ve ta‘dîl şeyhi” demesi (Tabakât, V, 216), Şemseddin es-Sehâvî’nin kendisinden, “Ricâl tenkidi konusunda her şeyi derinliğine inceleyenlerdendi” diye söz etmesi (Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 127) onun bu konudaki otoritesine ve titizliğine işâret eder.

Zehebî hakkında eski kaynaklarda mütekellim, müfessir gibi nitelemeler yapılmaması, hadis ve tarih alanındaki büyük otoritesinin diğer alanlardaki bilgisini gölgelemesi yüzünden olmalıdır. Kendisi bazı önemli akaid kitaplarını ihtisar ettiği gibi kelâm ilmine dair te’lif eserler de ortaya koymuştur. Zehebî’nin akaiddeki yolu hadise dayalı Selef yoludur. Konuyla ilgili eserlerinde ağırlıklı unsur Kur’ÂN âyetleriyle Hz. Peygamber’in hadisleridir ve bu metodundan dolayı bazı eleştirilere hedef teşkil etmiştir. Akaide dair söz ederken o konuda tartışmaya girmemenin daha doğru olduğunu söylese de (Tezkiretü’l-huffâz, II, 600) Mu‘tezile’nin bid‘at üzere bulunduğunu belirtmekte sakınca görmemiş (a.g.e., III, 1122), Yunan filozofları için ağır ifâdeler kullanmıştır (Ehlü’l-miʾe fe sâʿiden, s. 115). Fıkhü’l-hadîs konusundaki dirâyetine de işâret edilen Zehebî’den fakih diye söz eden bulunmamakla birlikte kendisinin fıkha dair te’lifleri mevcuttur. Bazı fıkıh eserlerini ihtisar etmesi yanında usûl-i fıkıhta ve çeşitli fıkhî bahislerde kitap ve risâleler yazmış, pek çok fıkhî meseleye dair görüşleri eserlerinde yer almıştır. Onun fıkhında da ağırlıklı unsur Kur’ÂN ve Sünnet’tir. Öte yandan Zehebî’nin tefsir alanındaki birikiminin de yeterince dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır. Suûd b. Abdullah el-Fenîsân’ın yaptığı çalışmada açıkça görülmüştür ki Zehebî’nin çeşitli eserlerinde serpiştirilmiş olarak gerek rivâyet gerekse dirâyet tefsirine dair yazdığı şeyler -bütün sûreleri içine almak üzere- bir kitap teşkil edecek hacme ulaşmaktadır. İlmî hayatının ilk dönemlerinde şiirle de meşgul olan Zehebî bazı hocalarından şiirler rivâyet ettiği gibi (meselâ bk. Muʿcemü’ş-şüyûh, I, 29-30, 48, 80-81, 103, 173, 224, 264) kendisine ait nazımlar da mevcuttur. Tedlîs yapanların isimleri hakkında yazıp Abdülazîz b. Muhammed b. Sıddîk el-Gumârî’nin et-Teʾnîs bi-şerhi Manzûmeti’z-Zehebî fî ehli’t-tedlîs adıyla şerhettiği kasidesi (Beyrut 1404) bunlardan biridir (Sübkî, V, 218-219). Ayrıca Târîhu’l-İslâm’da şairlerin biyografilerine ve şiirlerine geniş yer ayırması onlara ve şiirlerine duyduğu ilginin bir sonucu olmalıdır. Zehebî’nin hattı sanatkârane değilse de düzgün ve yazı kurallarına uygundur.

Zehebî bazı eleştirilere uğramış ve hakkında ağır ifâdeler kullanılmıştır. Onu eleştirenlerden biri, çağdaşlarından İbnü’l-Murâbıt diye meşhur Ebû Amr Muhammed b. Osman el-Gırnâtî’dir (ö. 752/1351). Gırnâtî birâz da yakışıksız bir üslûpla Zehebî’nin müteahhir şahsiyetlere ait bazı biyografilerde onların olumsuz yanlarını zikrettiğini, Târîhu’l-İslâm’ın dörtte birinin gıybetten ibaret bulunduğunu ileri sürmüştür. Bu tenkit İbn Hacer el-Askalânî ve Şemseddin es-Sehâvî gibi âlimler tarafından reddedilmiş, Zehebî’nin eleştirilerinin iyi niyete dayalı, gerekli tesbitler ve uyarılar olduğu ifâde edilmiştir (el-İʿlân bi’t-tevbîh, s. 87-98; Abdüssettâr eş-Şeyh, s. 235, 238-241). Benzer bir yaklaşım da Zehebî’nin bir kitabında yazdıklarına öfkelendiği için aynı kitabın sayfa kenarına yakışıksız ifâdeler yazan kurrâdan, İbn Bushân (Bashân) diye bilinen Şemseddin Muhammed b. Ahmed ed-Dımaşkî’de görülür. Şemseddin es-Sehâvî’nin iddiasına göre Zehebî, Muʿcemü’ş-şüyûh’unda (II, 140-150) İbn Bushân’ın biyografisini yazarken kendisine gerekli cevabı vermiş, Maʿrifetü’l-kurrâʾ adlı kitabından da biyografisini çıkarmıştır (el-İʿlân bi’t-tevbîh, s. 95-96). Ancak İbn Bushân’ın Muʿcemü’ş-şüyûh’taki biyografisinde bu konuya dair herhangi bir ifâde bulunmadığı gibi Maʿrifetü’l-kurrâʾda biyografisine onun hakkında olumsuz bir görüş belirtilmeden yer verilmiştir. Sehâvî’nin anlattığı olumsuz ifâdeler muhtemelen daha sonra Zehebî tarafından Muʿcemü’ş-şüyûh’tan çıkarılmış ve İbn Bushân’ın biyografisi Maʿrifetü’l-kurrâʾda tekrar kaydedilmiştir. Tâceddin es-Sübkî de Zehebî’nin ilmî otoritesine vurgu yapan görüşleri yanında bazı konularda onu eleştirenlerden biridir. Hanbelîler’in görüşlerine aşırı derecede bağlı olduğunu, Hanefî ve Şâfiîler hakkında bazı sözler sarfettiğini ve Eş‘arîler’i küçültücü ifâdeler kullandığını, mutasavvıfların aleyhine hareket ettiğini ileri sürmüş, ayrıca bazı biyografileri çok geniş, bazılarını ise gereğinden kısa tuttuğunu söylemiştir (Sübkî, I, 198; V, 216-217). Ancak Zehebî’nin eserlerindeki örnekler üzerinde yapılan incelemeler sonucunda Sübkî’nin eleştirileri isabetsiz bulunmuştur (Abdüssettâr eş-Şeyh, s. 235-237, 241-263). Diğer taraftan İzzeddin el-Kinânî de Sübkî’nin bu tutumunu kınamış, onu edebi kıt, insafsız ve Ehl-i Sünnet hakkında bilgisiz olmakla suçlamıştır (Şemseddin es-Sehâvî, el-İʿlân bi’t-tevbîh, s. 95).

ESERLERİ.:
Te’lif, ihtisar ve tahrîc türünde 300’e yakın eser kaleme alan Zehebî’nin Aksâmü’l-Kurʾân el-müsemmâ bi’t-tibyân (Kahire 1231) ve et-Telvîhât fî ʿilmi’l-kırâʾât’ın (Brockelmann, II, 47) dışında başlıca eserleri şöylece sıralanabilir:
A-) AKAİD ve FIKIH.:
1-) el-Erbaʿîn fî sıfâti rabbi’l-ʿâlemîn.: Şam’da Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye’de bulunan birinci cüzü (nr. 11/3748) Abdülkâdir b. Muhammed Atâ Sûfî’nin tahkikiyle neşredilmiştir (Medine 1413).
2-) Kitâbü’l-ʿArş.: ALLAH’ın arşa istivâ etmesi hususunu nasların te’viline gitmeden Selef’in anlayışına göre ele alan müellif, eserin girişinde ilgili âyet ve hadisleri zikrettikten sonra sahâbeden başlayarak pek çok âlimin bu anlayışı destekleyen görüşlerini sirâlamıştır (nşr. Muhammed b. Halîfe et-Temîmî, I-II, Riyad 1420/1999). Bu yayının I. cildi nâşirin açıklamalarından meydana gelmektedir. Bazı müellifler el-ʿUlüv adlı kitapla bu eserin aynı olduğunu söylemişse de bunun yanlış olduğu anlaşılmaktadır (neşredenin girişi, I, 350-354).
3-) el-ʿUlüv li’l-ʿaliyyi’l-Gaffâr fî sahîhi’l-ahbâri ve sekîmihâ.: Bir önceki eseri tamamlamak üzere yazılmıştır (Kahire 1332; Kitâbü’l-ʿUlüvvi li’l-ʿaliyyi’l-ʿazîm ve îżâhi sahîhi’l-ahbâri min sekîmihâ adıyla nşr. Abdullah b. Sâlih el-Berrâk, Riyad 1420/1999). Muhammed Nâsırüddin el-Elbânî tarafından ihtisar edilen (Beyrut 1412/1991) eser hakkında Zâhid el-Kevserî, “Zehebî bu kitabı yazmasaydı dini ve itibarı bakımından daha iyi olurdu” demiştir (Süyûtî, s. 348 [dipnot 2]).
4-) Kitâbü’l-Kebâʾir ve tebyînü’l-mehârim.: Pek çok baskısı yapılan eserin (Kahire 1378; Riyad 1380; Beyrut 1400; Bağdat 1982; Tunus 1986; nşr. Muhyiddin Müstû, Beyrut 1404/1984) Türkçe tercümeleri de vardır.
5-) Risâle latîfe teteʿalleku bi’l-imâmeti’l-ʿuzmâ.: (Nuruosmaniye Ktp., nr. 4976, vr. 20-23).
6-) en-Nasîhatü’z-Zehebiyye li’bn Teymiyye.: (er-Risâletü’z-Zehebiyye ilâ İbn Teymiyye; Beyânü zegali’l-ʿilm ve’t-taleb ile birlikte, Dımaşk 1347). Abdüssettâr eş-Şeyh, bazı çirkin ifâdelerin bulunduğu risâlenin Zehebî’ye nisbetinin doğru olmayacağını ileri sürmüşse de (el-Hâfız ez-Zehebî, s. 350-352) Beşşâr Avvâd Ma‘rûf bu görüşe katılmamıştır (ez-Zehebî, s. 146-147).
7-) Hukûku’l-câr.: (Köprülü Ktp., nr. 1584, vr. 32-129).
8-.) Teşbîhü’l-hasîs bi-ehli’l-hamîs.: Müslümanları özellikle bayram günlerinde hıristiyanlara benzemekten sakındırmak amacıyla kaleme alınmıştır (nşr. Meşhûr Hasan Selmân, Mecelletü’l-hikme, sy. 4 [Leeds 1415], s. 183-214).

B-) HADİS.:
1-) Ehâdîs muhtâre min Mevżûʿâti’l-Cevrekânî ve’bni’l-Cevzî.: Doksan dokuz hadis içeren eserde ilgili hadislerin illetleri hakkında kısa açıklamalar yapılmıştır (nşr. Abdurrahman b. Abdülcebbâr el-Ferîvâî, Medine 1404).
2-) el-Erbaʿûne’l-büldâniyye el-muharrece mine’l-Muʿcemi’s-sagîr li’t-Taberânî.: (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût, el-Muʿtemed, I/2 [Receb 1408 / Şubat 1988], s. 40-121).
3-) Erbaʿûne hadîsen li’bnihî Ebî Hüreyre ʿAbdirrahmân.: Zehebî bu eseri oğlu Ebû Hüreyre için hazırlamış, o da daha babası hayattayken bu kitabı okutmuştur (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 541, vr. 210-243).
4-) Telhîsü’l-Müstedrek (Muhtasarü’l-Müstedrek).: Hâkim en-Nîsâbûrî’nin eseri üzerine yapılan en önemli çalışmadır. Müellifin bazı hadislerle ilgili yanlış hükümleri tashih ettiği eser el-Müstedrek ile birlikte defalarca neşredilmiştir (DİA, XXXII, 135). Zehebî ayrıca el-Müstedrek’teki 100 kadar mevzû rivâyeti el-Müstedrek ʿale’l-Müstedrek adlı eserinde toplamıştır. İbnü’l-Mülakkın, Zehebî’nin muhtasarını tekrar ihtisar etmiştir (nşr. Abdullah b. Hamed el-Lâhîdân – Sa‘d b. Abdullah Âlü Humeyyid, I-VII, Riyad 1411). İbn Hacer el-Askalânî’nin Telhîsü’l-Müstedrek üzerine yazdığı bazı notları içeren et-Taʿlîk ʿalâ Müstedreki’l-Hâkim adlı eserinin bir nüshası Rabat’ta bulunmaktadır (el-Hizânetü’l-âmme, nr. 177f).
5-) el-Mûkıza (el-Mukaddimetü’l-mûkıza).: “fî ʿilmi mustalahi’l-hadîs”. Abdülfettâh Ebû Gudde risâleyi el-Mûkıza “fî ʿilmi mustalahi’l-hadîs” adıyla tahkik etmiş ve esere kendi hacmi kadar tamamlayıcı bilgiler eklemiş (Beyrut 1405), Ebû Üsâme Selîm b. Îd el-Hilâlî de risâleyi Kifâyetü’l-hafaza şerhu’l-Mukaddimeti’l-mûkıza ismiyle şerhetmiştir (Acman 1422/2001).
6-) Kitâbü’s-Selsebîl fî şerhi elfâzı ve ʿibârâti’l-cerh ve’t-taʿdîl.: (nşr. Halîl b. Muhammed el-Arabî, Devha 1428/2007).
7-) er-Red ʿalâ İbni’l-Kattân fî kitâbihî Beyâni’l-vehm ve’l-îhâm.: İbnü’l-Kattân el-Mağribî’nin İbnü’l-Harrât’a ait el-Ahkâmü’l-vüstâ adlı kitaba yaptığı eleştiriler için bir reddiyedir (nşr. Fârûk Hamâde, Dârülbeyzâ 1408; nşr. Hâlid b. Muhammed b. Osman el-Mısrî, Kahire 1426/2005; DİA, XXI, 71]).
8-.) Tenkîhu’t-Tahkîk. Ebü’l-Ferec.: İbnü’l-Cevzî’nin, Hanbelî mezhebinin fıkhî görüşlerini desteklemek üzere kaleme aldığı et-Tahkîk fî ehâdîsi’t-Taʿlîk adlı eserindeki (DİA, XX, 547) ihtilâflı hadisler ve bunlarla ilgili İbnü’l-Cevzî’nin görüşleri hakkında Zehebî’nin eleştiri ve değerlendirmelerini içerir. Zehebî hadisleri senedlerini hazfederek vermiş, kitabının hacmi aslının dörtte biri kadar küçülmüş ve eser İbnü’l-Cevzî’nin eserinin kenarında basılmıştır (nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî, I-XII, Halep-Kahire 1419/1998; Ebû Âsım Hasan b. Abbas b. Kutb, I-VIII, Kahire 1422/2001-2002).
9-) el-Mühezzeb fi’htisâri’s-Süneni’l-kebîr.: Beyhakî’ye ait es-Sünenü’l-kübrâ’nın muhtasarıdır (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, nr. 467; TSMK, Medine, nr. 258-259).
10-) Muhtasarü’l-Etrâf.: Mizzî’nin Tuhfetü’l-eşrâf’ının muhtasarıdır (Abdullah Muhammed el-Habeşî, I, 552).

C-) TARİH ve TERÂCİM.:
1-) Târîhu’l-İslâm ve vefeyâtü’l-(tabakâtü’l-)meşâhîr ve’l-aʿlâm.: Zehebî’nin en hacimli eseridir. 40.000’e yakın biyografinin yer aldığı kitapta hicrî 1 (622) yılından 700 (1301) yılına kadar olan süreç onar yıllık yetmiş tabakaya ayrılmış, olaylar yıl sırasına göre anlatılmıştır. Târîhu’l-İslâm’ın te’lifi Cemâziyelâhir 714’te (Eylül 1314) tamamlanmış, daha sonra müellif ilâveler yaparak eserini 726 (1326) yılında sonlandırmış, ardından kitaba 701-746 (1302-1345) yılları olayları ile vefeyâtını içine alan bir zeyil yazmıştır. Eser, daha sonra kaleme alınan Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ, Maʿrifetü’l-kurrâʾ, el-ʿİber, Tezkiretü’l-huffâz, el-İşâre, el-İʿlâm gibi kitaplara kaynak teşkil etmiş; Safedî, İbn Şâkir el-Kütübî, Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, Tâceddin es-Sübkî, İsnevî, İbn Receb, Şemseddin es-Sehâvî gibi tarihçiler ondan yararlanmıştır. Zehebî’nin talebelerinden Alâeddin Ali b. Halef b. Halîl es-Saîdî ve İbnü’l-Cezerî’nin Muhtasaru Târîhi’l-İslâm adlı eserleriyle (Keşfü’z-zunûn, I, 295; DİA, XX, 557) Takıyyüddin İbn Kâdî Şühbe’nin el-Müntekâ min Târîhi’l-İslâm’ı (Halep, el-Mektebetü’l-Ahmediyye, nr. 1220) ve Şemseddin es-Sehâvî’nin bazı ilâveler yaparak meydana getirdiği muhtasar, eser üzerine yapılan ihtisar çalışmalarından bazılarıdır (Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 16 vd.; eserin tasnif ve tertibinde uygulanan yöntemler için bk. VEFEYÂT). J. de Somogyi Târîhu’l-İslâm üzerine bir makale yazmıştır (bk. bibl.). İlk defa Mektebetü’l-Kudsî tarafından beş cilt halinde neşredilen eserin (Kahire 1367-1369) daha sonra ilk cildi Muhammed Abdülhâdî Şaîre’nin (Kahire 1975), ardından 601-610 (1204-1214) yıllarına ait kısmı Beşşâr Avvâd Ma‘rûf’un (Kahire 1397/1977) tahkikiyle yayımlanmıştır. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, Şuayb el-Arnaût ve Sâlih Mehdî Abbâs’ın tahkikiyle yapılan dört ciltlik neşir ise 601-640 (1204-1243) yıllarını içermektedir (Beyrut 1408/1988). Beşşâr Avvâd eserin tamamını (700 yılına kadar) neşre hazırlamış (I-XVII, Beyrut 1424/2003), bu neşrin son iki cildi fihristlere ayrılmıştır. Kitabın tamamını zeyliyle birlikte (Hz. Peygamber’in sîretinden 746 [1345] yılına kadar) Ömer Abdüsselâm Tedmürî de tahkik edip neşretmiştir (Beyrut 1407-1424/1987-2004). Elli üç ciltten meydana gelen bu neşirde ciltlere numara verilmeyip her cildin ihtiva ettiği yıllar yazılmış, eserin 701-746 (1302-1345) arasındaki bölümü Zeylü Târîhi’l-İslâm ve vefeyâti’l-meşâhîr ve’l-aʿlâm adıyla yayımlanmıştır. Muhammed Mahmûd Hamdân Târîhu’l-İslâm’ın sîret kısmını tahkik etmiştir (I-II, Kahire-Beyrut 1411/1991).
2-) Düvelü’l-İslâm (et-Târîhu’s-sagîr).: Müellifin Târîhu’l-İslâm’da yer alan olayları ve biyografileri kısaltarak meydana getirdiği bu eserden daha sonraki müellifler çokça yararlanmıştır. İlk yazımında 700 (1301) yılına kadar gelen olayları içine alan eser Zehebî tarafından yazılan bir zeyille 744 (1343) yılına kadar getirilmiştir (Haydarâbâd 1337/1918; nşr. Fehîm Muhammed Şeltût – Muhammed Mustafa İbrâhim, Kahire 1394/1974; Beyrut 1405/1985; nşr. Hasan İsmâil Merve – Mahmûd el-Arnaût, I-II, Beyrut 1999). Kitabın matbu nüshalarında yer alan 741-744 (1340-1343) yıllarına ait bölümün müstensih veya kim olduğu bilinmeyen biri tarafından ilâve edildiği ileri sürülmüştür (Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 169-170). Şemseddin es-Sehâvî de esere 745-898 (1344-1493) yıllarını kapsayan ve ez-Zeylü’t-tâm (Vecîzü’l-kelâm fi’z-zeyl) ʿalâ Düveli’l-İslâm adlı bir zeyil kaleme almıştır (nşr. Hasan İsmâil Merve – Mahmûd el-Arnaût, I-III, Küveyt-Beyrut 1413-1418/1992-1998).
3-) el-ʿİber fî haberi men Gaber.: et-Târîhu’l-evsat adıyla da zikredilen eser (Sübkî, V, 217), müellifin Târîhu’l-İslâm’dan çıkardığı bir muhtasar olmakla birlikte yer yer bazı ilâveler de yapılmıştır (eserin adındaki “gaber” kelimesinin “ʿaber” olmasıyla ilgili tartışmalar için bk. Selâhaddin el-Müneccid, XLVIII [1393], s. 967-971). Müellifin kendisinin bir zeyil yazdığı kitabın II ve III. ciltleri Fuâd Seyyid tarafından tahkik edilmiş (Küveyt 1961), diğer ciltlerini (I, IV-V) Selâhaddin el-Müneccid tahkik ederek yayımlamıştır (Küveyt 1960-1966). Eser ayrıca Ebû Hâcer M. Saîd b. Besyûnî Zağlûl’ün tahkikiyle ve zeyliyle birlikte neşredilmiştir (I-IV, Beyrut 1405/1985). el-ʿİber’in zeyli üzerine başka zeyiller de yazılmış, Takıyyüddin İbn Kâdî Şühbe ise eseri ihtisar etmiştir (Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 179).
4-) Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ.: Zehebî başta muhaddisler olmak üzere meşhur şahsiyetleri tabakalar halinde tanıttığı bu kitabını, Târîhu’l-İslâm’dan sonra yazmış olup Asr-ı saâdet’ten 700 (1301) yılına kadar kırk civarında tabakayı kapsamaktadır. Endülüs’ten Çin’e kadar uzanan İslâm coğrafyasında her sahanın en meşhur 7000 kadar isminin yer aldığı kitapta râviler cerh ve ta‘dîl bakımından da değerlendirilmiştir (eser ve Zehebî’nin felsefî görüşlere yaklaşımı hakkında bk. Gilliot, s. 117-150). Eserin ilk ciddi neşrini Şuayb el-Arnaût başkanlığındaki bir heyet gerçekleştirmiş (Beyrut 1401-1405/1981-1985), 1988’de hazırlanan iki ciltlik fihristle birlikte tamamı yirmi beş cilt halinde basılmıştır (Beyrut 1409/1989, 1410/1990).
5-) Esmâʾü’llezîne râmü’l-hilâfe.: Müellifin Nesebü’l-Eyyûbiyyîn adlı risâlesiyle birlikte Selâhaddin el-Müneccid tarafından Mecelletü Maʿhedi’l-mahtûtâti’l-ʿArabiyye içinde neşredilmiş (IV/2 [baskı yeri yok, 1378/1958], s. 301-308), daha sonra ayrıca basılmıştır (Beyrut 1398/1978).
6-) Esmâʾü men ʿâşe semânîne sene baʿde şeyhihî ev baʿde (târîhi) semâʿihî.: (Beyrut 1418/1997).
7-) el-İşâre ilâ vefeyâti’l-aʿyân el-müntekâ min Târîhi’l-İslâm.: Eserde 700 (1301) yılına kadar olan meşhur şahsiyetlerin vefâtları yazılmış (nşr. İbrâhim Sâlih, Beyrut 1411/1991), müellif daha sonra bu çalışması için bir zeyil kaleme almıştır (a.g.e., s. 169).
8-.) el-İʿlâm bi-vefeyâti’l-aʿlâm.: Bir önceki eserin muhtasarı olmakla birlikte bazı ilâveler yapılarak 740 (1339) yılına kadar vefât eden meşhur şahsiyetler zikredilmiş, müellifin Târîhu’l-İslâm ve Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ gibi hacimli eserlerinde bulunmayan birçok isme burada yer verilmiştir (nşr. Abdürabbinnebî Muhammed, Riyad 1987; nşr. Riyâd Abdülhamîd Murâd – Abdülcebbâr Zekkâr, Beyrut 1412/1991, 1413/1993; nşr. Mustafa b. Ali İvaz – Rebî‘ Ebû Bekir Abdülbâki, I-II, Beyrut 1413).
9-) Ehlü’l-miʾe fe sâʿiden.: Eserde Hz. Peygamber’in, “Bu geceden itibaren geçecek 100 yılın sonunda bugün yeryüzünde yaşayanlardan hiç kimse kalmayacak” (Buhârî, “ʿİlim”, 41) meâlindeki hadisi belirtildikten sonra 100 yıl ve daha çok yaşayan kimseler zikredilmiş, ardından sahâbe neslinden itibaren müşrikler dahil 100 yıl ve daha fazla yaşayan 126 kişinin kısa biyografisine yer verilmiştir (bk. bibl.). Risâle aynı adla Jacqueline Sublet (Cahiers d’onomastique arabe içinde, I [Paris 1979], s. 99-159) ve Cüzʾün fîhi ehlü’l-miʾe adıyla Ebû Yahyâ Abdullah el-Kinderî tarafından da (Beyrut 1418/1997) yayımlanmıştır.
10-) el-Emsâr zevâtü’l-âsâr.: Ebû Ya‘lâ el-Halîlî’nin el-İrşâd fî ʿulemâʾi’l-bilâd’ı esas alınarak yazıldığı anlaşılan eser Medine, Mekke, Dımaşk, Mısır, İskenderiye, Kûfe, Basra, Bağdat, Semerkant, Buhara, Hemedan ve Endülüs gibi ilim merkezlerinde yetişen âlimler hakkındadır. Halîlî’nin kitabında kısa bilgiler verilmekle beraber müellif eserinde buna gerek görmemiş, çoğu sahâbe ve tâbiîn neslinden olup söz konusu merkezlere yerleşen veya bu merkezlerden diğer bölgelere giden âlimlerin yalnız adlarını zikretmiş, hadis, fıkıh ve kıraat gibi ilimlerin bu yerlerdeki gelişmesine dikkat çekmeyi amaçlamıştır (nşr. Abdülkâdir el-Arnaût – Mahmûd el-Arnaût, Dımaşk 1405/1985; nşr. Kâsım Ali Sa‘d, Beyrut 1406/1986). L. Librande, eserin Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde bulunan (Veliyyüddin Efendi, nr. 463/3, vr. 90b-93a) yazma nüshası üzerine bir makale yazmıştır (bk. bibl.).
11-) Dîvânü’ḍ-ḍuʿafâʾ ve’l-metrûkîn.: Rivâyetleri terkedilen, zayıf olarak nitelenen veya yeteri kadar tanınmayan 5099 râviyi ihtiva eden eser -başta Ahmed’ler olmak üzere- alfabetik sirâya göre düzenlenmiştir (nşr. Hammâd el-Ensârî, Mekke 1387/1969; I-II, Beyrut 1408/1988). Müellif bu eserine Zeylü Dîvâni’ḍ-ḍuʿafâʾ ve’l-metrûkîn adıyla bir zeyil kaleme almıştır (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, Mecmua, nr. 369, vr. 227-229; TSMK, III. Ahmed, nr. 3053/1).
12-) el-MuGnî fi’ḍ-ḍuʿafâʾ.:Yalan söyleyen, hadis uyduran, bir gerekçeyle rivâyetleri terkedilmiş bulunan, zayıf addedilen, vehim sahibi olup çokça yanılan, sika olduğu halde gevşek kabul edilen veya yeteri kadar tanınmayan 7854 râvinin yer aldığı eser -başta yine Ahmed’lere yer verilmek üzere- alfabetik sirâyla düzenlenmiştir (nşr. Nûreddin Itr, I-II, Halep 1971; Kahire 1976).
13-) Mîzânü’l-iʿtidâl.: Zehebî’nin zayıf râvilere dair en önemli çalışmasıdır. 11.053 biyografiyi içeren eserde önce adlarıyla bilinen erkek ve kadın râviler, daha sonra künyeleriyle, babalarının adıyla, nisbeleriyle bilinenler, adları bilinmeyen erkek ve kadın râviler, künyeleriyle bilinen kadın râviler, adı bilinmeyip “falanın vâlidesi” diye anılan râviler kaydedilmiş, bunlardan Kütüb-i Sitte râvisi olanlar birer rumuzla gösterilmiştir. İbn Hacer el-Askalânî’nin “bu sahadaki en derli toplu eser” diye nitelediği Mîzânü’l-iʿtidâl Leknev’de (1301), Kahire’de (Muhammed Bedreddin en-Na‘sânî el-Halebî’nin tashihiyle 1324-1327, 1355) ve Beyrut’ta (nşr. Ali Muhammed Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd, 1416/1995) basılmıştır.
14-) el-Kâşif fî maʿrifeti men lehû rivâye fi’l-Kütübi’s-sitte.: Eserde Mizzî’nin Tehzîbü’l-Kemâl’inde yer alan biyografilerle ilgili bilgiler özetlenmiştir. Zehebî’nin esere ilâve ettiği değerli bilgiler ve değerlendirmelerle kitap hemen hemen te’lif hüviyetini kazanmıştır (nşr. İzzet Ali Îd Atıyye – Mûsâ Muhammed Ali, I-III, Kahire 1392/1972; I-III, Beyrut 1403/1983; nşr. Muhammed Avvâme – Ahmed Muhammed Nemir Hatîb [Sıbt İbnü’l-Acemî’nin hâşiyesi ile birlikte], I-II, Cidde 1413/1992; I-V, 1430/2009, bu neşrin I. cildi Muhammed Avvâme’nin eser hakkındaki incelemelerinden meydana gelmiştir).
15-) Tezhîbü Tehzîbi’l-Kemâl fî esmâʾi’r-ricâl.: (nşr. Guneym Abbas Guneym – Mecdî Seyyid Emîn, Kahire 1425/2004). Kısaca Tezhîbü’t-Tehzîb diye anılan eser üzerine Zehebî’nin el-Mücerred min Tehzîbi’l-Kemâl ve el-Mukteḍab min Tehzîbi’l-Kemâl adlı iki muhtasarı daha vardır.
16-) Men tüküllime fîhi ve hüve müvessekun ev sâlihu’l-hadîs.: Sika veya sâlihu’l-hadîs oldukları halde bazı cerh ve ta‘dîl âlimlerince tenkit edilen Kütüb-i Sitte râvilerinin güvenilirlik açısından kısaca tanıtıldığı eseri, Muhammed Şekûr el-Meyâdînî Zikru esmâʾi men tüküllime fîhi ve hüve müvessekun (Zerkâ 1406/1986), Ebû Abdullah İbrâhim b. Suaydây İdrîs ve İbrâhim el-Mevsılî Maʿrifetü’r-ruvâti’l-mütekellem fîhim bimâ lâ yûcibü’r-red (Beyrut 1406/1986, 1412/1992) adıyla yayımlamış, daha sonra Abdullah b. Dayfullah er-Ruhaylî eseri asıl ismiyle ve tahkik ederek neşretmiştir (Medine 1426/2005).
17-) el-Mücerred fî esmâʾi ricâli Süneni İbn Mâce.: Eserde, İbn Mâce’nin es-Sünen’inde yer aldığı halde Sahîhayn’da rivâyetlerine yer verilmeyen 1939 râvi kendi içinde alfabetik tabakalar halinde bir araya getirilmiş (nşr. Bâsim Faysal Ahmed el-Cevâbire, Riyad 1979, 1409/1988), nâşir ayrıca, Fihrisü esmâʾi’l-Mücerred fî esmâʾi ricâli Süneni İbn Mâce adıyla eserin tam alfabetik bir fihristini yayımlamıştır (Riyad 1409/1989).
18.) el-Müştebih fi’r-ricâl: Esmâʾihim ve ensâbihim.: Yazılışları aynı, okunuşları farklı olan isim, nisbe, künye ve lakapları içeren alfabetik bir eserdir (nşr. P. de Jong, Leiden 1863, 1881; nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî, Kahire 1962). İbn Nâsırüddin eseri, Tavżîhu’l-Müştebih fî żabtı esmâʾi’r-ruvât ve ensâbihim ve elkâbihim ve künâhüm adıyla genişletmiş (nşr. Şuayb el-Arnaût, VI, Beyrut 1403/1982; I-X, nşr. Muhammed Naîm el-Araksûsî, Beyrut 1414/1993), ayrıca el-Müştebih’teki hataların sebeplerini ele alan el-İʿlâm bimâ vakaʿa fî Müştebihi’z-Zehebî mine’l-evhâm adıyla bir eser kaleme almıştır (nşr. Abdürabbinnebî Muhammed, Mekke 1405/1984). İbn Hacer el-Askalânî de el-Müştebih’teki hataları düzeltmek, kelimelerin doğru okunuşunu göstermek amacıyla ve bazı isimler ilâve ederek Tebsîrü’l-müntebih bi-tahrîri’l-Müştebih adlı alfabetik eserini meydana getirmiştir.
19-) Muʿcemü’ş-şüyûh (el-Muʿcemü’l-kebîr).: Müellifin mukaddimede belirttiğine göre eser, kendisinin bizzat görüştüğü veya küçük yaşta kendilerinden icâzet aldığı hocalarının biyografilerini içermektedir (I-II, nşr. M. Habîb el-Hîle, Tâif 1408/1988; Muʿcemü şüyûhi’z-Zehebî adıyla nşr. Rûhiyye Abdurrahman es-Süyûfî, Beyrut 1410/1990).
20-) el-Muʿcemü’l-muhtas bi’l-muhaddisîn.: Zehebî’nin ders halkalarına katıldığı hocalarla rivâyetleri için kendisine icâzet veren muhaddislerden 394’ünün biyografisiyle ilgili bir eserdir (nşr. M. Habîb el-Hîle, Tâif 1408/1988; Muʿcemü muhaddisi’z-Zehebî adıyla nşr. Rûhiyye Abdurrahman es-Süyûfî, Beyrut 1413/1993).
21-) el-Muʿîn fî tabakâti’l-muhaddisîn.: Hadis İlmine yeni başlayanlar için hazırlanan eserde ashabın önde gelenlerinden sonra 2424 muhaddis yirmi yedi tabaka halinde alfabetik sirâyla bir araya getirilmiş, isimler hakkında bilgi için Târîhu’l-İslâm’a başvurulması gerektiği belirtilmiştir (nşr. Hemmâm Abdürrahim Saîd, Amman 1404/1984; nşr. Muhammed Zeynühüm Azeb, Kahire 1406/1986).
22-) el-Muhtasarü’l-muhtâc ileyhi min Târîhi İbni’d-Dübeysî.: Abdülkerîm b. Muhammed es-Sem‘ânî’nin Hatîb el-Bağdâdî’ye ait Târîhu BaGdâd’a yazdığı ez-Zeyl ʿalâ Târîhi’l-Hatîb’in zeyli olup İbnü’d-Dübeysî tarafından kaleme alınan Zeylü Târîhi Medîneti’s-selâm Bagdâd adlı kitaptaki 2900 biyografiden kısmen kısaltılarak seçilen 1551 biyografiyi içermektedir (nşr. Mustafa Cevâd, Bağdat 1371-1397/1951-1977; Beyrut 1405/1985; nşr. Mustafa Abdülkâdir Atâ, Beyrut 1417/1997). İbnü’d-Dübeysî’ye ait kitabın “gayn” harfi ve sonrası günümüze ulaşmadığından nâşir bu kısımda eksik bulunan 2549-2900 arasındaki biyografiyi Zehebî’nin bu muhtasarından tamamlamıştır (nşr. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, I-V, Beyrut 1427/2006; ayrıca bk. DİA, XXI, 16).
23-) Maʿrifetü’t-tâbiʿîn mine’s-Sikâti li’bni Hibbân.: İbn Hibbân’ın Kitâbü’s-Sikât’ında (Haydarâbâd 1393/1403, 1973/1983) yer alan tâbiîlere ait bilgilerden derlenen eserin bir nüshası Madrid’de Escurial Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (nr. 1689, 49 varak).
24-) el-Muktenâ fî serdi’l-künâ.: Künyesiyle anılan râvilerin tanıtıldığı en önemli eserlerden sayılan Hâkim el-Kebîr’e ait el-Esâmî ve’l-künâ’nın muhtasarıdır (nşr. Yûsuf b. Muhammed ed-Duhayl, Medine 1994). Hâkim’in eserinde alfabetik sıraya tam uyulmadığı için Zehebî râvileri alfabetik olarak sıralamış ve haklarında kısaca bilgi vermiştir (nşr. Muhammed Sâlih Abdülazîz el-Murâd, I-II, Medine 1408/1987; nşr. Eymen Sâlih Şa‘bân, I-II, Beyrut 1418/1997).
25-) Tezkiretü’l-huffâz.: Tabakâtü’l-huffâz adıyla da bilinen eser hadis hâfızlarına dair kitapların en meşhuru olup sahâbeden müellifin hocalarına kadar yirmi bir tabaka halinde 1176 biyografi içermektedir. İlk defa Wüstenfeld tarafından neşredilen kitap (I-III, Göttingen 1833-1834), Hindistan’da basılmış (I-IV, Haydarâbâd 1333-1334), Abdurrahman b. Yahyâ el-Muallimî’nin tashihiyle yeniden neşredilmiştir (I-IV, Haydarâbâd 1375-1377/1955-1958). Aralarında Ebü’l-Mehâsin el-Hüseynî ve Süyûtî’nin de bulunduğu birçok müellifin zeyil yazdığı Tezkiretü’l-huffâz İbn Nâsırüddin tarafından Bedîʿatü’l-beyân fî (ʿan) vefeyâti’l-aʿlâm adıyla manzum hale getirilmiştir (Tunus Câmiatü’z-Zeytûne Ktp., nr. 1673; Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 164-165).
26-) Tecrîdü esmâʾi’s-sahâbe.: Zehebî, 8000 kadar sahâbîyi ihtiva eden bu çalışmasında İzzeddin İbnü’l-Esîr’in Üsdü’l-Gâbe fî maʿrifeti’s-sahâbe’sini ihtisar etmiş, ayrıca Ebü’l-Kâsım Abdüssamed b. Saîd el-Hımsî’nin Târîhu’s-sahâbe ellezîne nezelû Hıms, İbn Asâkir’in Târîhu Dımaşk, Ahmed b. Hanbel ve Bakîb. Mahled’in el-Müsned, İbn Sa‘d’ın et-Tabakâtü’l-kübrâ adlı eserlerinden yaptığı ilâvelerle kitaba yeni bir mahiyet kazandırmıştır (I-II, Haydarâbâd 1315; nşr. Sâliha Abdülhakîm Şerefeddin, Bombay 1389/1969; I-II, Beyrut, ts. [Dârü’l-ma‘rife]).
27-) Maʿrifetü’l-kurrâʾi’l-kibâr.: İlk defa Muhammed Seyyid Câdelhak tarafından neşredilmiş (I-II, Kahire 1969), ikinci neşri Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, Şuayb el-Arnaût ve Sâlih Mehdî Abbas’ın tahkikiyle yapılmış (I-II, Beyrut 1404/1984), müellifin en son çalışmalarının ve notlarının yer aldığı üçüncü neşri bir cildi fihristlere ayrılmak suretiyle Tayyar Altıkulaç tarafından gerçekleştirilmiştir (I-IV, İstanbul 1995; Riyad 1424/2003). Eser Ahmed Han’ın tahkikiyle de basılmıştır (I-III, Riyad 1418/1997).

Zehebî’nin TARİHve TERÂCİME dair diğer ESERLERİ de şunlardır.:
el-Müntekâ min Minhâci’l-iʿtidâl fî nakżi kelâmi ehli’r-Rafżi ve’l-iʿtizâl li’bni Teymiyye (İbn Teymiyye’nin Minhâcü’s-sünne adlı eserinin muhtasarıdır, nşr. Muhibbüddin el-Hatîb, Kahire 1374; Riyad 1409, 1413/1993); Menâkıbü’l-İmâm Ebî Hanîfe ve sâhibeyh Ebî Yûsuf ve Muhammed b. el-Hasan (nşr. Muhammed Zâhid el-Kevserî – Ebü’l-Vefâ el-Efgânî, Kahire 1366; Mültan 1399; Beyrut 1408); Menâkıbü’l-İmâmi’l-Aʿzam Ebî ʿAbdillâh Süfyân b. Saʿîd b. Mesrûk es-Sevrî (Tanta 1413/1993); er-Ruvâtü’s-sikât el-mütekellem fîhim bimâ lâ yûcibü reddehüm (eserde doksan iki râvi hakkında cerh ve ta‘dîl açısından kısa değerlendirmeler yer almaktadır, nşr. Abdülmecid Zekeriyyâ, Kahire 1324/1906; nşr. Muhammed İbrâhim el-Mevsılî, Beyrut 1412/1992); Terâcimü’l-eʾimmeti’l-kibâr ashâbi’s-süneni ve’l-âsâr (on üç fıkıh ve hadis âliminin biyografisini içermektedir, nşr. Fehmi Sa‘d, Beyrut 1413/1993); Terâcimü ricâlin ravâ ʿanhüm Muhammed b. İshâk (nşr. A. Fischer, Leiden 1890); Tesmiyetü ricâli Sahîhi Müslim ellezî inferade bihim ʿani’l-Buhârî (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 2089); Zikru men yuʿtemedü kavlühû fi’l-cerh ve’t-taʿdîl (Beyrut 1400/1980, 1403/1983; Lahor 1402/1982; Kahire 1404/1984; Erbaʿu resâʾil fî ʿulûmi’l-hadîs içinde [s. 151-227], nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde, Beyrut 1388/1968, 1410/1990); Zikru men iştehera bi-künyetihî mine’l-aʿyân (bir nüshasının Chester Beatty Kütüphanesi’nde [nr. 3458, 18 varak] bulunduğu belirtilmektedir, Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 168); Zâtü’n-nikâb fi’l-elkâb (nşr. Muhammed Riyâd Mâlih, Dımaşk-Beyrut 1414/1993); Muhtasaru Kitâbi’r-Ravżi’l-ünüfi’l-bâsim fi’s-sîreti’n-nebeviyyeti’ş-şerîfe (nşr. Abdülaziz Harfûş, Beyrut 1426/2005).

D-) DİĞER ESERLERİ.:
1-) Beyânü zegali’l-ʿilm ve’t-taleb (Risâle fîmâ yüzemmü ve yüʿâbü fî külli tâʾife).: Zehebî’nin bazı ilimler ve dört Sünnî mezhep hakkındaki görüşlerini içeren bir risâledir (en-Nasîhatü’z-Zehebiyye li’bni Teymiyye ile birlikte, Dımaşk 1347; ZeGalü’l-ʿilm adıyla nşr. Muhammed b. Nâsır el-Acemî, Küveyt 1404/1984).
2-) Kitâbü’l-ʿUlûm.: Bir nüshasının Râmpûr Kütüphanesi’nde (nr. 1252), III. cildinin ise Şam’da Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye’de (Hadis, nr. 230) bulunduğu belirtilmiştir (Abdüssettâr eş-Şeyh, s. 527).
3-) et-Tıbbü’n-nebevî.: Kadim Yunan tıbbından da bazı unsurlar ihtiva eden eserin çeşitli baskıları yapılmış (Kahire 1861, 1870, 1368/1948; Beyrut 1408/1988 [İbrâhim b. Abdurrahman el-Ezrak’ın Teshîlü’l-menâfiʿ fi’t-tıb ve’l-hikme’sinin hâmişinde]; Sousse 1989; nşr. Ahmed Rif‘at el-Bedrâvî, Beyrut 1404/1984, 1410/1990), ilk neşrinden önce Perron tarafından Fransızca’ya tercüme edilmiştir (Cezayir 1860; Zehebî’nin eserleri için ayrıca bk. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, s. 139-276; Abdüssettâr eş-Şeyh, s. 343-529; Maʿrifetü’l-kurrâʾ, neşredenin girişi, I, 36-89).
Zehebî’nin hayatına ve eserlerine dair bazı çalışmalar yapılmıştır. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf’un ez-Zehebî ve menhecühû fî kitâbihî Târîhi’l-İslâm’ı (bk. bibl.), Abdüssettâr eş-Şeyh’in el-Hâfız ez-Zehebî müʾerrihu’l-İslâm nâkıdü’l-muhaddisîn imâmü’l-muʿaddilîn ve’l-mücerrihîn’i (bk. bibl.), Abdurrahman en-Nahlâvî’nin el-İmâm ez-Zehebî dirâse mevḍûʿiyye tahlîliyye terbeviyye’si (Dımaşk 1408/1988) bunlardan bazılarıdır. Suûd b. Abdullah el-Fenîsân, Zehebî’nin çeşitli eserlerinde yer alan rivâyet ve dirâyet tefsirine dair görüşlerini sûre tertibine göre Tefsîrü’l-İmâm ez-Zehebî adlı eserinde bir araya getirmiştir (I-II, Riyad 1424/2003). Abdürabbinnebî Muhammed İbn Nâsıruddîn ed-Dımaşkîve kitâbühü’l-İʿlâm bimâ vakaʿa fî Müştebihi’z-Zehebî mine’l-evhâm (1984, Câmiatü Ümmi’l-kurâ), Azime Güleç Topçu Zehebî ve Mîzânü’l-i‘tidal’indeki Cerh ve Tadil Metodu (1997, Süleyman Demirel Üniversitesi), Nimet Ceylan Mîzânü’l-i‘tidâl’de Metin Tenkidi (2002, Sakarya Üniversitesi) adıyla yüksek lisans tezleri hazırlamışlardır.

(TAYYAR ALTIKULAÇ.. TDV İsLâm ANskLopedisi)
Kullanıcı avatarı
nurunnehar
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 159
Kayıt: 18 Oca 2007, 02:00

Re: HADİSLERimiz ve İMAMLARImız

Mesaj gönderen nurunnehar »

Resim
ابن حجر العسقلانيّ İBN HACER el-ASKALÂNÎ KİMdir?.:

Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî b. Muhammed el-ASKALÂNî (ö. 852/1449)
Ünlü Hadis Âlimi ve Hâfızı..


İBN-İ HACER-İ ASKALÂNÎ.:

İbn Hacer, çeşitli konularda delil olarak ileri sürülen hadisleri, Sahîhayn’de, özellikle de Buhârî’de yer almıyorsa, tenkide tabi tutmaktan; isnadlarındaki kusurları dile getirmekten geri durmamıştır.

İbn Hâcer el-Askalanî (18 Şubat 1372 - 2 Şubat 1449),
Memlükler Devrinde Kahire'de doğan ve aslen Fâtımî Hanedan'a mensub Seyyid bir âileden gelen Kıpçak Türklerinden olan bir Şafi İslam âlimi, Hadis nakilcisi (Ravî) ve tefsir bilgini..
Tam adı Ebu'l Fazl Şihabuddin Ahmed bin Ali bin Muhammed el-Askalanî olan âlim, 18 Şubat 1372 yılında Memlüklerin Devrinde günümüz Mısır'ın Kahire Şehri yakınlarında doğdu. Küçük yaşlarda anne-babasını kaybetti, eğitimini babasının dostları üstlendi. 9 yaşında hafız oldu ve 12 yaşında babasının bir dostuyla Mekke'ye gitti. Mekke'de hadis derslerinin yanı sıra Fıkıh, Arapça ve Matematik Dersleri aldı. 20 yaşından sonra ise seyahat etmeye başlayarak gittiği şehirlerdeki bilginlerle görüşerek ilmini arttırdı. Ardından yine memleketi Mısır'a döndü ve Mısır Sultanının görevlendirmesiyle Diyarbakır'a Kadı olarak gitti.
İbn Hâcer, asıl uğraşı olan Hadisin yanı sıra, Fıkıh ve Fıkıh Usulü, Tefsir, Lügat, Edebiyat ve Tarihle de meşgul olmuştur.

ESERLERİ.:
Fethu'l Barî (Sahih-i Buhari şerhi).
el-İsâbe.
Buluğu'l Meram.
Nuhbetü'l Fiker.
Tağliku't Ta'lîk.
Tehzibü't Tehzib.
Lisanü'l Mizan.
Ed-Dürer’ûl-Kâmine..


Resim
ابن حجر العسقلانيّ İBN HACER el-ASKALÂNÎ KİMdir?.:

Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî b. Muhammed el-ASKALÂNî (ö. 852/1449)
Ünlü Hadis Âlimi ve Hâfızı..


[İBN HACER el-ASKALÂNÎ - M. Yaşar Kandemir]

22 Şâban 773’te (28 Şubat 1372) eski Mısır’da doğdu. Adı veya lakabı Hacer olan yedinci dedesine nisbetle İbn Hacer diye meşhur oldu. Ebü’l-Fazl künyesiyle ve ailesinin memleketi olan Filistin’deki Askalân şehrine nisbetle Askalânî, soyunun dayandığı Kinâne’ye (İbn Hacer, el-Mecma’u’l-mü’esses, III, 196) nisbetle Kinânî olarak anıldı. Babası, dedeleri gibi ticaretle uğraşması yanında kırâat-i seb‘ayı bilen, şiir yazan ve Nevevî’nin el-Ezkâr’ına istidrâk kaleme alan bir âlimdi. İbn Hacer dört yaşında iken babası öldü. Bir müddet sonra annesi Nicâr da vefât edince ablası ile yalnız kaldı. Ancak babaları vefât etmeden önce onları biri âlim, diğeri tüccar iki arkadaşına emanet etmiş olup babalarından ve annelerinden hayatları boyunca kendilerini refah içinde yaşatacak bir servet kalmıştı. Her iki çocuğunun eğitimine önem veren babaları küçük yaşta onları ilim meclislerine götürmüş ve İbn Berdis, Şemseddin el-Kirmânî, Zeynüddin el-Irâkî gibi muhaddislerden kızı için icâzet almıştı. Hâmilerinden tâcir olan Zekiyyüddin el-Harrûbî Mekke’de mücâvir olarak kaldığı zaman İbn Hacer de yanında bulundu. Hıfzını Muhammed b. Muhammed es-Seftî’den dokuz yaşında tamamladı. On iki yaşında iken Harrûbî ile birlikte tekrar Mekke’ye gitti. Hadis tahsiline Mekke’de başlayarak ilk hocası Abdullah b. Muhammed en-Neşâverî’den Sahîh-i Buhârî’nin çoğunu ve Mekke Kadısı Cemâleddin İbn Zahîre’den Cemmâîlî’nin ‘Umdetü’l-ahkâm’ını okudu. Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin et-Tenbîh’i ile Abdülgaffâr el-Kazvînî’nin el-Hâvi’s-Sagîr’ini, Harîrî’nin Mülhatü’l-i’râb’ı ile İbn Mâlik et-Tâî’nin el-Elfiyye’sini, İbnü’l-Hâcib’in el-Muhtasar’ını, Kadî Beyzâvî’nin Minhâcü’l-vüsûl ve Irâkî’nin el-Elfiyye adlı eserlerini ezberledi (Sehâvî, el-Cevâhir ve’d-dürer, I, 64). Harrûbî’nin vefâtından sonra (787/1385) tahsiline üç yıl ara verdi. Ardından diğer hâmisi İbnü’l-Kattân es-Semennûdî’nin derslerine devam ederek fıkıh, usûl-i fıkıh, Arap dili, hesap gibi ilimlere dair kitaplar okudu. Daha sonra tarihle ve râvilerle ilgilenen İbn Hacer 792 (1390) yılından itibaren edebî ilimlerle meşgul oldu. Şair ve edib Muhammed b. İbrâhim el-Beştekî’den faydalanarak edebî kültürünü geliştirdi ve çoğu dinî konulara, Hz. Peygamber’in methine dair şiirler yazdı. İbn Hacer 796’dan (1394) itibaren kendini tamamen hadise verdi ve aynı yıl Zeynüddin el-Irâkî’nin ders halkasına katıldı. Hocasının vefâtına kadar on yıl devam eden bu süre içinde ondan el-Elfiyye adlı eseriyle bu esere yazdığı şerhi okudu. Yine Irâkî’den, İbnü’s-Salâh’ın Mukaddime’sinde müphem gördüğü konuları açıklamak üzere kaleme aldığı et-Takyîd ve’l-îzâh’ını, Beyhakî ve Dârekutnî’nin es-Sünen’lerini, Buhârî’nin el-Câmi’u’s-Sahîh dışındaki bazı eserlerini, İbn Hişâm’ın es-Sîre’sini okudu ve bunları okutmak üzere icâzet aldı. Hocası kendisine “hâfız” unvanını verdi. O günden itibaren bu unvan tek başına söylendiği zaman sadece onu hatırlatacak kadar özel bir anlam kazandı. Irâkî’nin vefâtından sonra damadı ve talebesi Nûreddin el-Heysemî’den tahsiline devam etti. Ondan Mecma’u’z-zevâ’id’ini okurken gördüğü bazı kusurları tesbit etmeye başladıysa da Hocasının buna üzüldüğünü görünce vazgeçti.

İbn Hacer fıkıh ve usulü, tefsir, lugat, edebiyat ve tarihle de meşgul oldu. Burhâneddin İbrâhim b. Mûsâ el-Ebnâsî’den Nevevî’nin Minhâcü’ŧ-ŧâlibîn’ini, İbnü’l-Mülakkın’dan bu esere yazdığı şerhi, Şâfiî fakihi Ömer b. Raslân el-Bulkînî’den Müzenî’nin el-Muhtasar’ı ile Nevevî’nin Ravzatü’ŧ-ŧâlibîn‘ini, ayrıca Sahîhayn ve Sünenü Ebî Davûd başta olmak üzere pek çok eseri, bu arada yirmi dokuz yıl boyunca faydalandığı Muhammed b. Ebû Bekir b. Cemâa’dan Beyzâvî’nin Minhâcü’l-vüsûl’ünü, İbnü’l-Hâcib’in el-Muhtasar’ını, Sa‘deddin et-Teftâzânî’nin el-Muŧavvel ve kendisinin Cem’u’l-cevâmi’ adlı eserlerini okudu. Kıraat ilmini Ebû İshak Burhâneddin İbrâhim b. Ahmed et-Tenûhî eş-Şâmî’den öğrendi (İbn Hacer, el-Mecma’u’l-mü’esses, I, 79-201). Kendisine Nesâî’nin es-Sünen’inin tamamını okuduğu Ahmed b. Hasan es-Süveydâvî’den altmıştan fazla kitabın (a.g.e., I, 299-351), Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’ini huzurunda okuduğu Ebü’l-Meâlî Abdullah b. Ömer el-Halâvî’den 100 kadar kitabın (a.g.e., II, 27-81) bazı bölümlerini, Muhibbüddin Muhammed b. Abdullah el-Meydûmî’den muhtelif cüzlerden başka İbnü’s-Salâh’ın ‘Ulûmü’l-hadîs’ini okudu.

Yirmi yaşında ilmî seyahatlere başlayan İbn Hacer İskenderiye’de çeşitli âlimlerden okuduğu eserlere dair bilgileri, şiirleri ve mektuplaşma örneklerini ed-Dürerü’l-mudıyye min fevâ’idi’l-İskenderiyye adlı bir cüzde topladı. Ardından Hicaz’a, oradan Yemen’e geçti (800/1397). Taiz, Zebîd, Aden, Vâdilhasîb gibi şehirleri dolaşarak tanınmış âlimlerden faydalandı; özellikle el-Kamûsü’l-muhît’in müellifi Fîrûzâbâdî ile tanışıp ona bu eserin çoğunu okudu ve rivâyet izni aldı. Kendisi de birçok âlime hadis rivâyet etti. Yemen Meliki el-Melikü’l-Eşref İsmâil b. Abbas er-Resûlî, İbn Hacer’in kendi ülkesinde bulunduğunu öğrenince onu Zebîd’e davet etti. İbn Hacer de melike, kendi el yazısıyla kırk cilt hacmindeki Müsâmirü’s-Sâhir ve müsâhirü’s-Sâmir adlı edebî notları ile daha başka kitapları hediye etti ve melikin hac için gönderdiği bir kafileyle aynı yıl Mekke’ye gitti. Altı yıl sonra ikinci defa uğradığı Yemen’den ülkesine dönerken bindiği gemi parçalanınca çok miktarda parası, kendisinin istinsah ettiği Mizzî’nin Tuhfetü’l-eşrâf bi-ma’rifeti’l-eŧrâf’ı ve kendine ait bazı eserler kayboldu. 800 (1398), 805 (1403), 815 (1412) ve 824 (1421) yıllarında haccetmek, mücâvir olarak kalmak ve ilmî faaliyetlerde bulunmak üzere gittiği Hicaz’da çeşitli âlimlerden faydalandı, birçok kimse de onun eserlerini okuma ve rivâyetlerini dinleme imkânı buldu. 802 Şâbanında (Nisan 1400) gidip 100 gün kaldığı Dımaşk’ta, Gazze, Nablus, Remle, Kudüs, el-Halîl ve Sâlihiyye gibi ilim merkezlerinde muhtelif âlimlerden istifade etti ve onlardan çeşitli kitapların (Şâkir Mahmûd Abdülmün‘im, I, 131-132) rivâyet hakkını elde etti. Moğollar’ın Dımaşk’a doğru gelmekte olduğu duyulunca Mısır’a döndü. Şâban 836’da (Nisan 1433) Mısır Memlük Sultanı el-Melikü’l-Eşref Seyfeddin Barsbay ile birlikte Şâfiî Kadısı olarak Âmid’e (Diyarbakır) gitti. Uğradıkları şehirlerde imlâ meclisleri akdedib hadis rivâyet etti. Sıbt İbnü’l-Acemî ve İbn Hatîb en-Nâsıriyye ile Halep’te görüştü. Bedreddin el-Aynî’nin daveti üzerine onunla Ayıntab’a (Gaziantep) gitti. Bu sırada Aynî’nin bazı şiirlerini yazıp kendisinden hadis rivâyet etti. Beş ay kadar süren bu seyahatin hâtıralarını Celebü Haleb adlı eserinde topladı.

Elli beşi kadın 628 Hocadan faydalanan İbn Hacer’in (Hocaları için bk. Sehâvî, el-Cevâhir ve’d-dürer, I, 135-177) Kadın Hocaları arasında kendilerinden çeşitli eserler okuduğu Fâtıma et-Tenûhiyye ile Fâtıma el-Makdisiyye anılabilir. Hocaları ile onlardan okuduğu kitapları el-Mecma’u’l-mü’esses li’l-mu’cemi’l-müfehres’te toplamıştır.

Kendisinden de pek çok talebe faydalanmış olup Şemseddin es-Sehâvî bunlardan 500 kadarının adını zikretmektedir (Abdüssettâr eş-Şeyh, s. 300). Tanınmış öğrencileri arasında eserlerinin çoğunu rivâyet eden Sehâvî başta olmak üzere Ahmed b. Ebû Bekir el-Bûsîrî, Kemâleddin İbnü’l-Hümâm, Necmeddin İbn Fehd, Takıyyüddin İbn Fehd, İbn Tağrîberdî, İbn Kutluboğa, Bikaî, Ebü’l-Fazl İbnü’ş-Şıhne, Necmeddin İbn Kadî Aclûn, Burhâneddin İbn Müflih, İbnü’l-Mibred, İbn Emîru Hâc, İbnü’l-Haydırî ve Zekeriyyâ el-Ensârî bulunmaktadır.

İbn Hacer 806 (1403) yılında resmen Hocalık vazifesine başladı. Aynı yıl Şeyhûniyye, 809’da (1406) Mahmûdiyye Medreselerinde Hadis Hocalığına getirildi. 812-819 (1409-1416) yılları arasında el-Cemâliyye el-Müstecidde Medresesi’nde, 833’te (1430) İbn Tolun Camii’nde, 836’daki (1433) Dımaşk seyahatinde Eşrefiyye Dârülhadisi’nde ve vefâtından bir yıl önce yapılan Zeyniyye Medresesi’nde hadis okuttu. Hadis hocalığı yanında 813 (1410) yılından itibaren Baybars Hankahı’nda meşihat görevini üstlendi. İbnü’s-Salâh’tan (ö. 643/1245) sonra devam ettirilmeyen imlâ meclisleri geleneğini yeniden canlandıran Zeynüddin el-Irâkî’nin ardından özellikle Baybarsiyye ile Şeyhûniyye’de ve Kâmiliyye Dârülhadisi ile Nil kenarındaki evinde vefâtına kadar bu meclisleri sürdürerek 1150 kadar mecliste yaklaşık on cilt hacmindeki hadisleri âdet olduğu üzere ezbere yazdırdı. Onun el-Emâli’l-hadîsiyye’si bu gayretinin ürünüdür. Ayrıca Şeyhûniyye, Şerîfiyye, Müeyyidiyye, Harrûbiyye, Sâlihiyye ve Salâhiyye Medreselerinde fıkıh okuttu.

İbn Hacer, 811 (1408) yılından vefâtına kadar Dârüladl’de Şâfiî Mezhebine göre fetva verme görevini yürüttü. Mısır Memlük Sultanı el-Melikü’l-Eşref Seyfeddin Barsbay’ın teklifi üzerine, yirmi yedi yıl boyunca ısrarla reddetmesine rağmen 22 Muharrem 827’de (26 Aralık 1423) talebesi Alemüddin Sâlih b. Ömer el-Bulkînî’nin azledilmesiyle boşalan Mısır Şâfiî Başkadılığını kabul etti (İbn Hacer, İnbâ’ü’l-gumr, VIII, 39). Çeşitli şikâyetler yüzünden yedi defa azledildiği, fakat her defasında haklılığı anlaşılarak tekrar getirildiği bu görevini vefâtından birkaç ay öncesine kadar (25 Cemâziyelevvel 852/27 Temmuz 1448) devam ettirdi. Bu görevi, onun devlet yapısını ve toplumu iyi tanımasına ve bu tecrübelerini eserlerine yansıtmasına vesile olmuştur.

Tesirli vaaz ve hutbeleriyle tanınan İbn Hacer 819’da (1416) Ezher, daha sonra Amr b. Âs, kadılığı süresince de sultanın bulunduğu Kal‘a camilerinde hatiplik yaptı. Nûreddin er-Reşîdî’nin vefâtı üzerine Hüseyniyye’deki Zâhir Camii’nde vâizlik görevi ona verildi. İbn Hacer, ayrıca Mahmûdiyye Medresesi Kütüphanesi’nin yöneticiliğini de üstlendi. Bu görevi sırasında, Burhâneddin İbn Cemâa’nın hayatı boyunca topladığı eserleri ve önemli bir kısmı müellif hattıyla olan 4000 değerli kitabı ihtiva eden kütüphanedeki kitapların fihristlerini hazırlamış, kaybolan bazı kitapları istinsah etmiş veya onların yerine kendi kitaplarını vermiştir.

İbn Hacer 28 Zilhicce 852’de (22 Şubat 1449) Kahire’de dizanteriden öldü. Onun bu tarihten dokuz veya on gün önce vefât ettiği de söylenmektedir. Cenâzesini taşıyanlar arasında bulunan el-Melikü’z-Zâhir Çakmak’ın (Takıyyüddin İbn Fehd, s. 338) teklifi üzerine cenâze namazını Abbâsî Halifesi kıldırdı ve Karâfetüssuğrâ Kabristanı’na defnedildi. İbn Teymiyye’nin vefâtından sonra hiçbir cenâzede bu kadar büyük bir cemaatin toplanmadığı, Mekke, Kudüs, Halep, Dımaşk gibi birçok şehirde onun için gıyabî cenâze namazı kılındığı, pek çok şair tarafından birkaç cilt tutacak hacimde mersiyeler yazıldığı belirtilmektedir.

İbn Hacer yirmi beş yaşında iken Abdülkerîm b. Ahmed b. Abdülazîz’in kızı Üns ile evlendi. Zeynüddin el-Irâkî, Alâî’nin oğlu Ebü’l-Hayr, Zehebî’nin oğlu Ebû Hüreyre gibi âlimlerden çeşitli eserler okuyan ve hadis alanında kendini yetiştirerek tanınmış kimselere Sahîh-i Buhârî gibi eserleri okutan Üns’ten beş, daha sonra evlendiği eşinden de bir kızı oldu. Kızlarının hepsi kendi sağlığında öldü. İbn Hacer daha sonra üçüncü defa evlendiyse de tek erkek çocuğu, Tatar asıllı câriyesinden doğan (815/1412) Ebü’l-Meâlî Bedreddin Muhammed’dir. Fıkıh Sahasında yetişmesini arzu ettiği oğlunu kendisi okuttuğu gibi onun Suriye ve Mısır’ın ileri gelen âlimlerinden okuyup icâzet almasını sağladı. Bulûgu’l-Merâm’ı oğlunun ezberlemesi için kaleme aldığı, fakat onun eserin az bir kısmını ezberlediği bilinmektedir. Ebü’l-Meâlî Bedreddin, Baybars Hankahı şeyhliğinde bulunmuş ve Hüseyniyye Medresesi’nde hadis okutmuşsa da bu görevleri onun yerine daha çok babası yapmıştır. Tolunoğlu Camii’nde imamlık da yapan Ebü’l-Meâlî, babasının Nuhbetü’l-fiker adlı kitabını Netîcetü’n-nažar adıyla şerhetmiştir. Onun bazı tutumları sebebiyle babasını sıkıntıya soktuğu ve babasının eserlerini muhafaza etmek için gayret sarfetmediği kaydedilmektedir. İbn Hacer’in en büyük kızı Zeyn Hatun’dan olma Sıbt İbn Hacer" diye tanınan torunu Ebü’l-Mehâsin Yûsuf b. Şâhin tarih, fıkıh ve hadis sahalarında yetişmiş, çoğu tabakata dair olmak üzere çeşitli eserler kaleme almış, dedesinin Bulûgu’l-merâm’ını Minhatü’l-kirâm adıyla şerhetmiş ve onun bazı görevlerini üstlenmiştir. Ayrıca edebiyat ve belâgat gibi konularda dedesini tenkit etmişse de Sehâvî bu tenkitlerin isabetli olmadığını ortaya koymuştur (ed-Dav’ü’l-lâmi’, X, 315-317).

İbn Hacer orta boylu, zarif görünümlü olmakla birlikte heybetli ve hareketli bir kimseydi. Yiyip içmeye önem vermezdi. Süratli anlayışı ve güçlü hâfızası sebebiyle, bir şey yazarken aynı zamanda kendisine okunan metinleri takip ve tashih edebilirdi. Hacda zemzem içerken Zehebî derecesinde hadis hâfızı olmak için dua ettiği söylenir (Sehâvî, el-Cevâhir ve’d-dürer, I, 106, 109, 319). Süratli okuma ve yazma alışkanlığına sahip olan İbn Hacer, kalemini kâğıttan kaldırmadan yazdığı için altın zincire benzetilen hattını herkesin kolay okuyamadığı belirtilmektedir. İbn Hacer bütün vaktini okumak,

okutmak, eser yazmak, fetva vermek veya ibadet etmekle geçirirdi. Mekke’ye ve Yemen’e giderken bineğinin üzerinde kitap yazmaya devam etmiş, el-Vukūf ‘alâ mâ fî Sahîhi Müslim mine’l-mevkūf adlı cüzünü üç günde kaleme almıştı. Mütevazi bir kişiliğe sahip olan İbn Hacer az konuşur, kimseyi gücendirmemeye dikkat ederdi. Talebelere şefkatli davranır, isteklerini geri çevirmez, değerli kitaplarını dahi ödünç vermekten kaçınmazdı. İbn Hacer görevlerinden aldığı maaşları çeşitli hayırlara sarfeder, görevli gittiği yerlerde devlet parasıyla hazırlanan şeyleri yemez, ayrıca fakirlere yardım ederdi. Seyahatlerinde ve rahatsızlandığında bile teheccüd namazını kılar, her fırsatta oruç tutardı.

Eserlerinde tenkit ettiği kişilerin, özellikle görevleri dolayısıyla aralarında rekabet bulunan bazı meslektaşlarının biyografilerini yazarken son derece dürüst davranır, talebesi bile olsa kendilerinden faydalandığı kimselerin adını zikreder, eserlerini başkalarının kitaplarından yaptığı nakillerle meydana getirip de kaynaklarından söz etmeyen kimseleri eleştirirdi (a.g.e., I, 315-318). Hocalarına beslediği saygı onların ilmî hatalarını tenkit etmesine engel olmazdı (meselâ bk. Fethu’l-Bârî, IX, 375, 430-431; X, 185).

İbn Hacer ile Veliyyüddin es-Seftî, Muhammed b. Atâullah el-Herevî, Şemseddin el-Hirmâvî ve Muhammed b. İsmâil el-Venâî gibi âlimler arasında kadılkudâtlık, müderrislik gibi görevler sebebiyle rekabet meydana gelmiştir. Seftî’nin kendisine yaptığı haksız ithamlar üzerine Red’u’l-mücrim fi’z-zebbi ‘an ‘ırzi’l-müslim adlı bir kırk hadis kitabı kaleme alması bu rekabetin derecesi hakkında fikir vermektedir. Ancak onun en önemli ihtilâfı Hanefî kadılkudâtı Bedreddin el-Aynî ile olmuştur. Her ikisi de 836’da (1433) el-Melikü’l-Eşref Barsbay’la Âmid’e, oradan da Aynî’nin daveti üzerine Ayıntab’a gitmesine, İbn Hacer’in bu seyahatte Aynî’den hadis rivâyet etmesine rağmen daha sonra araları açılmış, Aynî onu ilmin itibarını korumayıp makam ve menfaat için sultana boyun eğmekle suçlamıştır. Halbuki İbn Hacer, kendisine ısrarla teklif edilen Kadılkudâtlık görevini kabul etmeyip uzun süre direnmiş, kabul ettikten sonra da her konuda doğru bildiğini yapmıştır. Ayrıca Barsbay’ın teklif ettiği kadılık ve sır kâtipliği görevlerini, onun oğlu el-Melikü’n-Nâsır’ın önerip iki yıl süreyle kimseye vermediği Zebîd Kadılkudâtlığını, hatta aylık 10.000 dirhem maaşla teklif edilen Dımaşk Kadılığını da reddetmiştir. İkisi arasındaki anlaşmazlığın asıl kaynağı muhtemelen İbn Hacer’in Aynî’nin bazı eserlerini tenkit etmesidir. Nitekim Aynî’nin es-Seyfü’l-Mühenned fî sîreti’l-Meliki’l-Mü’eyyed adlı manzum eserinde vezinleri bozuk 400 kadar beyti İbn Hacer Kaze’l-’ayn min nažmi gurâbi’l-beyn’inde bir araya getirmiş, bunun yanında onun ‘İkdü’l-cümân fî târîhi ehli’z-zamân adlı eserini de eleştirmiştir (İnbâ’ü’l-gumr, I, 3-4).

Aynî ile İbn Hacer arasındaki anlaşmazlığın diğer bir yönü onların Sahîh-i Buhârî şerhleriyle ilgilidir. Çeşitli kaynaklarda İbn Hacer’in Fethu’l-Bârî’yi 817’de (1414) yazmaya başladığı kaydedilmekle beraber kendisi eserini 813 (1410) yılında kaleme almaya, beş yıl sonra da yazdığı kısımları imlâ etmeye başladığını söylemekte (İntikadü’l-i’tirâz, I, 7), Aynî’nin ise ‘Umdetü’l-karî’yi 820’de (1417) yazmaya başladığı (DİA, VII, 121-122), İbn Hacer’in talebesi Burhâneddin İbn Hızır’dan Fethu’l-Bârî’den yazdığı kısımları ödünç alıp onlardan faydalandığı ve eserini Fethu’l-Bârî’nin bitirilmesinden beş yıl sonra tamamladığı (847/1443) belirtilmektedir (İbn Hacer, İntikadü’l-i’tirâz, s. 10; Şâkir Mahmûd Abdülmün‘im, İbn Hacer el-’Askalânî, I, 175, 364).
Aynî, ‘Umdetü’l-karî’de Fethu’l-Bârî’den iktibaslarda bulunmakla beraber ona tenkitler yöneltmiş, İbn Hacer’in kendi eserini diğer Sahîh-i Buhârî şerhlerinden üstün görmesini tasvip etmemiştir. İbn Hacer de Aynî’nin Fethu’l-Bârî’ye olan itirazını el-İstinSâr ‘ale’ŧ-ŧâ’ini’l-mi’sâr ile, bu eserdeki bazı görüşlerine olan itirazlarını da İntikadü’l-i’tirâz adlı eseriyle cevaplandırmıştır.

Zâhid Kevserî gibi bazı âlimler, bir müellifin daha önce yazılan eserlerden faydalanmasının tabii olduğunu söyleyerek Aynî’yi bu tartışmada haklı görmüşlerdir. Ayrıca Zâhid Kevserî, ‘Umdetü’l-karî’nin Fethu’l-Bârî’den çok daha hacimli olduğunu, konuları mükemmel şekilde işlediğini, İbn Hacer’in eserinin ise ötekinin seviyesinde bulunmadığını, eğer Hedyü’s-Sârî’yi yazmasaydı şerhinin ‘Umdetü’l-karî’den çok gerilerde kalmış olacağını söylemektedir (Takıyyüddin İbn Fehd, s. 334). Sâlih Yûsuf Ma‘tûk da Bedrüddîn el-’Aynî ve eseruhû fî ‘ilmi’l-hadîs adlı kitabında (s. 225-238) Aynî’nin eserinin çok daha hacimli, bazı yönlerden daha kullanışlı olduğunu söylemiş, buna karşılık İbn Hacer’in eserinin özellikle mukaddimesi ve baştan sona kadar değişmeyen bir üslûpta yazılması ile dikkati çektiğini ifade etmiştir. Öte yandan başta Hanefî kadılkudâtı İbnü’d-Deyrî olmak üzere bazı Hanefî ve Şâfiî âlimleri de İbn Hacer’in eserinin önceki Sahîh-i Buhârî şerhlerinden üstün olduğunu belirtmişlerdir (Sehâvî, el-Cevâhir ve’d-dürer, I, 224-226). Mâlikî âlimi Abdurrahman el-Bûsîrî, Aynî’nin iddialarından yola çıkarak Mübtekirâtü’l-le’âlî ve’d-dürer fi’l-muhâkemeti beyne’l-’Aynî ve’bni Hacer (bk. bibl.) adlı eserinde Aynî’nin ‘Umdetü’l-karî’de İbn Hacer’e yönelttiği itirazları 343 noktada toplayarak incelemiş ve sonuçta İbn Hacer’i haklı bulmuştur.

Talat Sakallı’nın Hadis Tartışmaları (İbn Hacer-Bedruddin Aynî [Ankara 1996]) adlı kitabı bu önemli konuyu aydınlatacak kapasitede değildir. Bu çalışmada ‘Umdetü’l-karî’ye daha fazla yer ayrılması, İbn Hacer’in faydalandığı 1430 eseri tanıtan Mu’cemü’l-muSannefâti’l-vâride fî Fethi’l-bârî’nin (bk. bibl.) görülmemesi, ayrıca İbn Hacer’in İntikadü’l-i’tirâz’da “başından sonuna kadar kendini savunma telâşına düştüğü” şeklinde ifadeler kullanılması onun yeterince tanınmadığını göstermektedir. İbn Hacer’in talebesi, Hanefî fakihi ve kadısı Ebü’l-Fazl İbnü’ş-Şıhne, İbn Hacer’in hadis sahasındaki eserlerinin en büyüğünün Fethu’l-Bârî olduğunu, onun bu eserinde başkaları tarafından yorumlanamayan birçok hadisi şerhettiğini belirtmektedir (Sehâvî, el-Cevâhir ve’d-dürer, I, 261). Son devir Sahîh-i Buhârî şârihlerinden Hanefî âlimi Enverşah Keşmîrî de bu iki eseri değerlendirirken Fethu’l-Bârî’yi hadis tekniğini yansıtması ve tertibi yanında maksadı güzel ifade etmesi bakımından üstün görmekte, ‘Umdetü’l-karî’yi de lafızları mükemmel tarzda şerh ve tefsir etmesi, İslâm büyüklerinin sözlerini derleyip toparlaması açısından daha değerli bulmaktadır (Feyzü’l-bârî ‘alâ Sahîhi’l-Buhârî, I, 38). Aynî’nin İbn Hacer’i son hastalığı sırasında ziyaret etmesi, aralarındaki ihtilâfın ilmî tartışmadan ibaret olduğunu ortaya koymaktadır.

İlmî Şahsiyeti. İbn Hacer hayatının büyük bölümünü Hadis İlmine vermiş, bu ilmin hem rivâyet hem dirayet sahalarında devrinin en yetkili âlimi olmuştur. Başta örnek aldığı Zehebî gibi olmayı isterken sonraları onun Mîzânü’l-İ’tidâl’ini tamamlamak için Lisânü’l-Mîzân’ı yazması,
Vaktini; okutmak, eser yazmak, fetva vermek veya ibadet etmekle geçirirdi. Mekke’ye ve Yemen’e giderken bineğinin üzerinde kitap yazmaya devam etmiş, el-Vukūf ‘alâ mâ fî Sahîhi Müslim mine’l-mevkūf adlı cüzünü üç günde kaleme almıştı. Mütevazi bir kişiliğe sahip olan İbn Hacer az konuşur, kimseyi gücendirmemeye dikkat ederdi. Talebelere şefkatli davranır, isteklerini geri çevirmez, değerli kitaplarını dahi ödünç vermekten kaçınmazdı. İbn Hacer görevlerinden aldığı maaşları çeşitli hayırlara sarfeder, görevli gittiği yerlerde devlet parasıyla hazırlanan şeyleri yemez, ayrıca fakirlere yardım ederdi. Seyahatlerinde ve rahatsızlandığında bile teheccüd namazını kılar, her fırsatta oruç tutardı.

Eserlerinde tenkit ettiği kişilerin, özellikle görevleri dolayısıyla aralarında rekabet bulunan bazı meslektaşlarının biyografilerini yazarken son derece dürüst davranır, talebesi bile olsa kendilerinden faydalandığı kimselerin adını zikreder, eserlerini başkalarının kitaplarından yaptığı nakillerle meydana getirip de kaynaklarından söz etmeyen kimseleri eleştirirdi (a.g.e., I, 315-318). Hocalarına beslediği saygı onların ilmî hatalarını tenkit etmesine engel olmazdı (meselâ bk. Fethu’l-Bârî, IX, 375, 430-431; X, 185).


Resim ESERLERİ.:
Hadis İlminde yetiştirdiği birçok öğrencinin yanı sıra, İbn Hacer’in çok sayıda eser yazdığı bilinmektedir. İbn Hacer’in eserlerinin sayısı hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. el-Bağdâdî İbn Hacer’e ait 100’den fazla eserden söz ederken öğrencisi Sehâvî bu sayıyı 273’e çıkarmış, Şakir Muhammed ise bu sayıyı 282 olarak zikretmiştir. Abdüssettar eş-Şeyh ise İbn Hacer’in hayatını konu aldığı eserinde ona ait 289 eserden bahsetmektedir.
796 yılında genç yaşlarda te’lif hayatına başlayan İbn Hacer başta İslâmi İlimler olmak üzere çeşitli ilim dallarına ait çok sayıda kıymetli eser kaleme almıştır. İbn Hacer’in kendi kitaplarının isimlerini bir eserde topladığı ve bu kitaplardan Sahih-i Buhârî’ye yaptığı şerh olan Fethu’l-Bari ile onun mukaddimesi, Tabsiretu’l-Muntebih bi Tahrîri’l-Muştebih ile Tehzîbu’t-Tehzîb, Lisanu’l-Mizan ile hadis usulüne dair kaleme aldığı Nuhbetü’l-Fiker ve Sahih-i Buhârî’nin muallak hadislerine dair olan Tağliku’t-Ta’lik hariç diğer eserlerini beğenmediği ve eksikliklerinin olduğunu beyan ettiği nakledilmiştir. İbn Hacer’in bu değerlendirmesi onun mütevaziliğini ortaya koyan bir açıklama olarak değerlendirilmiştir.
Nitekim zikrettiği eserleri dışında da onun çok sayıda kıymetli eseri bulunmaktadır. Yukarıda adı geçen müelliflerin eserlerinde İbn Hacer’e ait kitaplar tek tek ele alınıp tanıtıldıkları için biz burada detaya girmeden sadece belli başlı birkaç kitap ismi zikretmekle yetineceğiz.:
1-) Fethu’l-Bârî li Şerhi’l-Buhârî (Sahih-i Buharî şerhi).: Bu eser İbn Hacer’in en değerli çalışması olarak kabul edilmektedir. İbn Hacer bu eserine Hedyü’s-Sâri adıyla bir de mukaddime yazmıştır. İbn Hacer şerhinde bab başlığı ve hadis arasındaki münasebetleri, sened ve metinle ilgili hususları açıklamıştır. Ayrıca muallak hadislerin mevsul rivâyetlerine yer verip kitapta geçen garip ve müşkil kelimelerin anlamlarını izah etmiştir. Yeri geldikçe hadisten çıkartılan hükümlere de değinen İbn Hacer, gerekli durumlarda usul kaidelerine de yer vermiştir.
2-) el-İsabe fi Temyizi's-Sahabe.: Buharî Şerhinden sonra İbn Hacer’in en önemli eseri olarak kabul edilen el-İsabe, sahebe biyografileri konusunda geniş malumat veren bir eserdir. Bu kitap dört bölümden oluşmaktadır.
3-) Buluğu'l-Meram.: Bu eser ahkâm hadislerini ihtiva etmektedir. Özellikle ibadat, muamelat ve ukubat konularıyla alakalı sahih hadisleri bünyesinde barındırmaktadır.
4-) Nuhbetü'l-Fiker.: Hadis usulüne dair kaleme alınan bu eser muhaddislerce rağbet görmüş ve kendisinden sonraki eserlere kaynaklık etmiştir. Bu eser aynı zamanda müellifi tarafından Nüzhetü’nnazar fî Tavzîh-i Nuhbeti’l-Fiker adıyla şerh edilmiştir.
5-) Tağliku't-Ta'lîk.: Bu eserinde İbn Hacer Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahih adlı eserinde muallak olarak rivâyet ettiği hadislerin muttasıl isnadlarını toplamıştır. Böylece Buharî’nin eserindeki muallak hadislerin aslında muttasıl olduğu ortaya çıkartılmış ve Buharî’nin bu nedenle haksız yere eleştirilmesinin önüne geçilmiştir.
6-) Tehzibü't-Tehzib.: Mizzî’nin Tehzibü’l-Kemâl adlı eseri üzerine yapılan en geniş çalışma sayılmaktadır. İbn Hacer bu eserinde ravilerin hayatlarını, cerh ve tadil durumlarını derli toplu bir şekilde işlemiştir.
7-) Lisanü'l-Mizan.: Bu eserde Zehebî’nin Mizanu’l-İtidal adlı eserinde yer vermediği raviler tespit edilmiş olup onlarla ilgili bilgiler okuyucuya sunulmuştur..
Cevapla

“►Hadis-i Şerifeler◄” sayfasına dön