HADİSLERLE İSLAM...

Peygamber Efendimizin (sav) mübarek sözleri ve Kudsi Hadisler.
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MERHAMET.:

Resim---1468-) Nu'man b. Beşlr'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’minler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 66; Buharî, Edeb, 27)

Resim---1469-) Abdullah b. Amr, naklettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Merhametliler (var ya!) ... Rahmân, işte onlara merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündeki(ler) de size merhamet etsin." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb, 58; Tirmizî, Birr, 16)

Resim---1470-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez. " buyurmuştur.
(Buharî, Tevhid, 2; Müslim, Fedâil, 66)

Resim---1471-) Ebu Hüreyre diyor ki: "Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem’i şöyle derken işittim: "Yalnızca şâki (bedbaht) olan kimse merhametten yoksun bırakılır."
(Tirmizî, Birr, 16; Ebu Davûd, Edeb, 58)

Resim---1472-) Ebu Hüreyre'nin işittiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah rahmeti yüz parçaya ayırdı, doksan dokuz parçasını yanında tuttu, bir parçasını ise yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça (rahmet) sayesinde bütün mahluklar birbirlerine merhametli davranırlar. Hatta kısrak (yavrusunu emzirirken) basıp da ona zarar verme korkusuyla ayağını (bu rahmetin eseriyle) kaldırır." buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 19)

Resim---1473-) Hz. Hatice aleyhasselâm ile evlenmiş ve bu evlilikten ilk kızı Zeyneb dünyaya gelmişti. Evlenme çağına gelince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu, teyzesinin oğlu Ebu'l- As ile evlendirmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Medine'ye hicretinden bir süre sonra kızı da hicret etmişti. Bir gün çocuklarından birisinin ağır bir şekilde hastalanması üzerine Zeyneb, babasına, torununun çok hasta olduğunu, acilen gelmesini söyleyerek haber yollamıştı. Muhtemelen o sırada çok önemli bir işle meşgul olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona selâm gönderip: "Allah'ın aldığı ve verdiği her şey kendisine aittir. Her şey Allah katında takdir edilmiştir. Sen sabırlı ol ve mükafatını Allah'tan bekle." diye tavsiyede bulunmuştu. Fakat bebeğin durumu ağırlaşınca, babasını yanında görmek isteyen Zeyneb mutlaka gelmesini isteyerek bir daha haber göndermiş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de kızını kırmayarak beraberindekilerle birlikte onun evine gitmişti. Can çekişmekte olan çocuğu şefkat ve merhametle kucağına alan Rahmet Peygamberi, gözyaşı dökmeye başlamıştı. Yanındaki arkadaşlarından Sa' d b. Ubade: "Bu (gözyaşı) da nedir ya Resûlallah?." diyerek hayretini gizleyememişti. Bunun üzerine şefkatli Nebî aleyhisselâm: "Bu gözyaşı, Allah'ın, dilediği kullarının kalblerine yerleştirdiği bir rahmettir. Allah, kullarından sadece merhametli olanlara merhamet eder." buyurmuştu.
(İbn Hâcer, İsâbe, VII, 665; Buharî, Merda, 9)

Resim---1474-) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem bir grup esir getirildi. İçlerinden bir kadın telâş içinde esirler arasında yavrusunu arıyordu. Sonunda bir çocuk buldu ve onu kucaklayıp bağrına bastıktan sonra emzirmeye başladı. Durumu gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanındakilere: "Bu kadının çoğunu ateşe atacağına inanır mısınız?" diye sordu. Onlar da: "Hayır." diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bilin ki, Allah'ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkat ve merhametinden çok daha fazladır." buyurdu.
(Buharî, Edeb, 18; Müslim, Tevbe, 22)

Resim---1475-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Mü’minler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer. "buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 66; Buharî, Edeb, 27)

Resim---1476-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir seferinde çok sevdiği torunlarını öperken Peygamberimizi gören bir bedevinin: "Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız." demesi üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah, senin kalbinden merhameti çekip almışsa ben senin için ne yapabilirim ki! " buyurdu.
(Buharî, Edeb, 18; Müslim, Fedail, 64)

Resim---1477-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medineli Müslümanlardan birinin bahçesine girdi. Oradaki bir deve, onu görünce inledi ve gözlerinden yaşlar akıttı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem deveye yaklaşarak başının arka/üst tarafını okşamaya başlayınca hayvan sâkinleşti. Peygamberimiz devenin sahibinin kim olduğunu sordu, ensardan bir genç de onun kendisinde ait olduğunu söyledi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, o gence nasihatte bulunarak: ''Allah'ın sana verdiği bu deve hakkında Allah'tan korkmuyor musun? Deve bana şikâyette bulundu. O bana senin kendisini aç bıraktığını ve fazla çalıştırarak yorduğunu şikayet etti. "buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Cihad, 44; İbn Hanbel, I, 204)

Resim---1478-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem anlattığına göre, bir adam da bir köpeğe acıması sebebiyle Allah'ın mağfiretine nail olmuştu. Yolculuk sırasında susayan ve bir kuyuya inip su içen adam, çıktığında susuzluktan toprağı yalayan bir köpek görmüştü. Ona karşı merhametli davranarak tekrar kuyuya inmiş, pabucuna doldurduğu suyu çıkarıp köpeğe içirmişti. Rahmeti sonsuz olan ALLAHu zü’L- CeLÂL, adamın bu davranışını beğenmiş ve onu bağışlamıştı. Sahabller bu garip hadiseyi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den işitince merak ederek sormuşlardı: "Hayvanları sulayınca da sevaba erişir miyiz?" Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Elbette, her hayat sahibini sulama karşılığında size ecir vardır." buyurmuştu.
(Buharî, Mezâlim, 23; Müslim, Selâm, 153)

Resim---1479-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem karınca yuvasını ateşe verip yakanlara: ''Ateşle azab etmek, ancak ateşin RABBine mahsustur." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Cihad, 112)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

İNSANÎ SORUMLULUK.:

Resim---1480-) Hz. Ali'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (aleyhisselâm): "Üç grup insandan sorumluluk kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, buluğa erinceye kadar çocuktan ve aklı başına gelinceye deli renden." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Hudud, 17; Tirmizî, Hudud, 1)

Resim---1481-) Nu'man b. Beşir' den nakledildiğine göre Hz. Peygamber (aleyhisselâm): "Allah Teâlâ'nın koymuş olduğu sınırlara uygun yaşayanlar ile bu sınırlan ihlal eden kimselerin durumu, bir gemiye binmiş, gemi içerisindeki yerleri kura ile belirlenmiş iki grup insanın durumuna benzer; Bunlardan bir kısmı geminin alt tarafında, bir kısmı da üst tarafında yolculuk etmeye hak kazanmıştır. Alt kattakiler (su ihtiyaçlarını karşılamak için) üsttekilerin yanına giderler. (Bir süre sonra): “(Sudan) nasibimizi almak için (geminin altından) bir delik açsak da yukarıdakileri rahatsız etmesek.” derler. Eğer yukarıda bulunanlar aşağıdakilerin isteklerini yapmalarına izin verirlerse gemidekiler hep birlikte helâk olur. Fakat onlara engel olurlarsa hem onlar hem de kendileri kurtulur." buyurmuştur.
(Buharî, Şirket, 6)

Resim---1482-) Abdullah b. Amr'ın naklettiğine göre, Resülullah (aleyhisselâm): "Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Zekât , 45)

Resim---1483-) Abdullah b. Ömer'in (radiyallahu anhu) işittiğine göre, Resülullah (aleyhisselâm): "Hepiniz sorumlusunuz ve hepiniz yönettiklerinizden mesûlsünüz. Devlet başkanı bir sorumludur ve yönettiklerinden mesûldür. Evin beyi bir sorumludur ve yönettiklerinden mesûldür. Evin hanımı da bir sorumludur ve yönettiklerinden mesûldür. Hizmetçi de efendisinin malı üzerinde bir sorumludur ve yönettiklerinden mesûldür." buyurmuştur.
(Buharî, istikraz, 20)

Resim---1484-) Nu'man b. Beşir'in naklettiğine göre, Resülullah (aleyhisselâm): "Mü’minler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 66)

Resim---1485-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir gün Muaz b. Cebel ile binek üzerinde yolculuk yapmaktaydı. Yol arkadaşına: "Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?" diye sordu. Muaz b. Cebel: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir." diyerek karşılık verdi. Hz. Peygamber: ''Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, insanların O'na kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmamalarıdır." buyurdu. Sonra devam etti ve şöyle dedi: "Bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerinde hakkı nedir, bilir misin?" Muaz (radiyallahu anhu) yine sözü ona bırakınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ın onlara azab etmemesidir." buyurdu.
(Buharî, Tevhid, 1; Müslim, İman, 48)

Resim---1486-) Sahabeden Abdullah b. Amr, Allah'a daha yakın olma arzusuyla her gün oruç tutmaya çalışıyor, gecelerini de namaz kılarak geçiriyordu. Bu halinden haberdâr olduğunda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona şunları söyledi: "Ey Abdullah b. Amr, duydum ki gündüzleri oruç tutup geceleri namaz kılıyormuşsun. Sakın böyle yapma. Çünkü bedeninin senin üzerinde hakkı vardır, gözlerinin senin üzerinde hakkı vardır ve eşinin de senin üzerinde hakkı vardır."
(Müslim, Siyâm, 193)

Resim---1487-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizin en hayırlınız ailesine karşı en hayırlı olanınızdır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Menâkıb, 63; İbn Mâce, Nikâh, 50)

Resim---1488-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları vardır." buyurmuştur.
(Tirmızî Radâ, 11; İbn Mâce, Nikâh, 3)


Resim---1489-) Resûl-i Ekrem'e gelerek, iyi muamele görmeyi en çok kimin hak ettiğini soran adama Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem üç defa: ''Annen" cevabını vermiş, "Sonra baban, sonra da (sırasıyla) sana en yakın olanlardır." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 2)

Resim---1490-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Veren el üstündür. Vermeye, geçimini sağlamakla yükümlü olduğun kimselerden başla. Annene, babana, kız ve erkek kardeşlerine yardım et, sonra yakınlık durumuna göre devam et." buyurmuştur.
(Nesâî, Zekât, 51)

Resim---1491-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Komşusunun, şerrinden emin olmadığı kimse cennete giremez.” buyurmuştur.
(Müslim, İman, 73)

Resim---1492-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yanı başındaki komşusu açken tok yatan kimse, iman etmemiştir." buyurmuştur.
(İbn Ebu Şeybe, Musannef, İman ve ru'yâ, 6)

Resim---1493-) "Cebrâil bana komşu hakkına saygı göstermeyi o kadar çok tavsiye etti ki komşunun komşuya mirasçı kılınacağını zannettim." buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 28)

Resim---1494-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’minler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 66)

Resim---1495-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden herhangi biriniz bir kötülük görürse onu hemen eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmiyorsa diliyle değiştirsin, ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle tavır koysun. Bu ise, en azından yapılması gerekendir." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 78)

Resim---1496-) Hayvanlara iyi davranmayı teşvik eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu dilsiz hayvanlar hakkında Allah'tan korkunuz. Onlara (binmeye) elverişli hallerinde bininiz ve onları (yenmeye) elverişli hallerinde yiyiniz." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Cihad, 44)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

TAKVÂ.:

Resim---1497-) Ebu Zerr'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: "Nerede olursan ol, Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlaka uygun biçimde davran!" buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 55)

Resim---1498-) Semüre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi veselle: "Haseb (kişiyi halk nazarında yücelten nitelik) maldır, kerem (kişiyi Allah katında yücelten nitelik) ise takvâdır" buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsiru' l-Kur'ân, 49)

Resim---1499-) Abdullah (b. Mes'ûd) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle derdi: ''Allah'ım, senden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği istiyorum."
(Müslim, Zikir, 72)

Resim---1500-) Zeyd b. Erkam şöyle demiştir: "Ben size Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem söylediğinden başka bir şey anlatmıyorum! O şöyle derdi: “. . . Allah'ım, nefsime takvâsını ver, onu temizle, onu temizleyenlerin en hayırlısı sensin. Onun velîsi (sahibi) ve mevlâsı (efendisi) sensin..."
(Müslim, Zikir, 73)

Resim---1501-) Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem insanların cennete girmesine en çok vesile olan amelin ne olduğu soruldu. Resülullah: ''Allah'tan sakınmak ve güzel ahlâk. " buyurdu.
(Tirmizî, Birr, 62)

Resim---1502-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, genç dostlarından Muaz b. Cebel'i Yemen'e elçi olarak tâyin etmişti. Uğurlarken onunla birlikte yola çıktı ve bazı tavsiyelerde bulundu. Muaz bineğinin üstünde gidiyor, Resûlullah'da sallallahu aleyhi vesellem onun yanında yürüyordu. Tavsiyelerini tamamlayan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: "Ey Muaz! Bu seneden sonra benimle karşılaşamayabilirsin, belki de ancak şu mescidime veya kabrime uğrarsın." Bunu duyan Muaz, Hz. Peygamber' den ayrılmanın üzüntüsüyle ağladı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ise yüzünü Medine'ye doğru çevirerek şöyle buyurdu: "İnsanların benim gözümde en üstün olanları, kim olurlarsa olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar, takvâ sahibi olanlarıdır." buyurdu.
(İbn Hanbel, V, 236)

Resim---1503-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Ameller kap (içindeki sıvı) gibidir. Altı iyi olursa, üstü de iyi; altı bozuk olursa, üstü de bozuk olur." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 20)

Resim---1504-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İslam açıktan, iman ise kalbde (gizli) olur." buyurduktan sonra eliyle göğsüne işaret ederek üç kere, "İşte takvâ buradadır. İşte takvâ buradadır! İşte takvâ buradadır!." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, III, 134)

Resim---1505-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Utanmıyorsan dilediğini yap!" buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 78; Ebu Dâvud, Edeb, 6)

Resim---1506-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Birbirinize hased etmeyin! (Fiyatı yükseltmek için) müşteri kızıştırmayın! Birbirinize buğuz etmeyin! Birbirinize sırt çevirmeyin! Hiçbiriniz diğerinin (gerçekleştirdiği) satış üzerine (ikinci bir) satış yapmasın! Kardeş olun ey Allah'ın kulları! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu küçük görmez. Takvâ işte buradadır!." diyerek üç defa göğsüne işaret etmiş ve: "Kişiye Müslüman kardeşini küçük görmesi kötülük olarak yeter. Her Müslüman'ın kanı, malı ve ırzı (diğer) bir Müslüman'a haramdır." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 32)

Resim---1507-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem "Öyle bir âyet biliyorum ki, eğer insanların hepsi ona sarılsalar onlara yeter. " buyurduktan sonra, "Kim Allah'a karşı takvâ bilinci içerisinde olursa Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder. " âyetini okumuştur.
(Talâk 65/2, 4; Dârimî, Rikâk, 16; İbn Mâce, Zühd, 24)

فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَأَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِّنكُمْ وَأَقِيمُوا الشَّهَادَةَ لِلَّهِ ذَلِكُمْ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَن يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَل لَّهُ مَخْرَجًا
Resim--- "Fe izâ belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin ev fârikûhunne bi ma’rûfin ve eşhidû zevey adlin minkum ve ekîmû’ş- şehâdete lillâh (lillâhi), zâlikum yûazu bihî men kâne yu’minu billâhi vel yevmi’l- âhir (âhiri), ve men yettekıllâhe yec’al lehu mahraca (mahracen).: Böylece onların (boşadığınız hanımlarınızın) bekleme süreleri tamamlandığı (iddetleri sona erdiği) zaman artık onları marufla (örfe uygun olarak güzellikle ve iyilikle) tutun (barındırın) veya marufla onlardan ayrılın (onları iyilikle serbest bırakın). Ve sizden adalet sahibi iki kişi şahitlik etsin (şahit olsun). Şahitliği Allah için yapın. Allah’a ve ahir güne (Allah’a ulaşma gününe) inanan kimseye işte bununla vaazedilir (böyle yapması istenir). Ve kim Allah’a karşı takva sahibi olursa, (Allah) ona bir çıkış yeri nasib kılar.” (Talâk 65/2)

Resim---1508-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, En'âm sûresinin: "Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte takvâya ulaşmanız için Allah size bunları tavsiye etti." meâlindeki 153. ayetini ashabına açıklarken, yere bir çizgi çizdi ve: "Bu, Azîz ve Celîl olan Allah'ın yoludur." buyurdu. Sağına ve soluna ikişer çizgi daha çizerek: "Bunlar da şeytanın yoludur." dedi. Sonra elini ortadaki çizginin üzerine koyarak yukarıdaki âyeti okudu. Böylece Fâtiha Sûresinde, bizi ulaştırması için her gün Allah'a dua ettiğimiz, "sırat-ı müstakim"in (dosdoğru yolun)26 takvâya götürecek yol olduğunu ve amacın bu zirveye çıkmak olduğunu açıkladı.
(lbn Hanbel, III, 398; İbn Mâce, Sünnet, 1; Fâtiha, l/6)

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

Resim--- "Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn (tettekûne).: Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.
(En'âm 6/153)

Resim---1509-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanında olduğu zaman, onun sohbetinden etkilenerek cennet ve cehennemi adeta görür gibi olduğu halde, onun yanından ayrılıp ailesine ve gündelik işlerine dönünce bunları unutmayı münafıklık alameti sanarak endişelenen sahabî Hanzala'ya Allah Resulü: "Canımı elinde tutana yemin olsun ki, eğer benim yanımda iken yaşadığınız halde devamlı olsanız, melekler sizinle yatağınızda ve yollarda musafa ha ederlerdi. Halbuki ey Hanzala! (İnsanın bir hali bir halini tutmaz) Bazen öyle bazen de böyle!" buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe, 12; Tirmizî, Sıfatü'l- kıyame, 59)

Resim---1510-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabına, daima güç yetirebilecekleri şeyleri emretmiştir. Onların, "Ey Allah'ın Resulü, biz senin gibi değiliz, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır." demeleri üzerine de, öfkesi yüzünde görülecek şekilde, "Şüphesiz en çok takvâ sahibi olanınız ve Allah'ı en iyi bileniniz benim." buyurmuştur.
(Buhârî, İmân, 13)

Resim---1511-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Dünyada zâhid olmak, helal olan şeyleri (kendine) haram kılmak ve malı bir tarafa bırakıp atmak değildir. Dünyada zâhid olmanın gerçek anlamı, sahibi olduğun şeyleri Allah'ın sahip olduğu (ve vaat ettiği) şeylerden daha çok itimat edilmeye layık görmemen ve başına bir musibet geldiğinde -kalıcı bir musibet dahi olsa- ondan elde edeceğin sevabı daha fazla arzular olmandır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Zühd. 29; İbn Mâce, Zühd, l)

Resim---1512-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah, insanların suretlerine ve mallarına değil, kalplerine ve amellerine bakar." buyurmuştur. buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 34; İbn Hanbel, ll, 285)

Resim---1513-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine, "Bana bir amel göster ki işlediğim zaman Allah da insanlar da beni sevsin." isteğinde bulunan birisine, "Dünyaya rağbet etme ki Allah sen}Sevsin, insanların elindekine rağbet etme ki insanlar seni sevsin." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 1)

Resim---1514-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Cenab-ı Hak'tan takvâ sahibi olmayı da dileyerek şöyle dua etmiştir: "Allah'ım, senden hidayet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği istiyorum." buyurmuştur.
(Müslim, Zikir, 72)

Resim---1515-) Yolculuğa çıkmak üzere olan birisi Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem hayır dua isteyince de, "Allah, takvâ ile azıklandırsın." buyurmuştur.
(Tırmizî, Deâvat, 44; Darunî, İstizan 41)

Resim---1516-) Cesur, doğru sözlü ve atılgan bir sahabi olan Ebu Zer el-Gıfarî'nin anlattığına göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem söyleyeceklerini çok iyi kavramasını tembih ettikten sonra kendisine şu nasihatte bulunmuştur: "Gizli ve açık işlerinde Allah'tan korkmanı, bir kötülük yaptığında hemen bir iyilik yapmanı, değneğin yere düşse bile kimseden bir şey istememeni, herhangi bir emaneti alıkoymamanı ve iki kişi arasında hüküm vermemeni tavsiye ederim." buyurmuştur.
(Müslim, İmâre, 16-17)

Resim---1517-) Ebu Zer el-GıfarI'nin anlattığına göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem söyle nasihatte bulunmuştur. "Sana Allah'tan sakınmanı tavsiye ederim, çünkü işin (dinin) başı budur."
(Taberânî, el Mucemü'l- Kebir, II, 157)

Resim---1518-) Bir gün arkadaşlarından bir grubun yanına gelen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onların: "Bu gün seni hoşnut halde görüyoruz." demesi üzerine: "Evet, elhamdülillah." karşılığını vermiş, onların zenginlik konusunda sohbete dalmaları üzerine de: "Takvâ sahibi bir kimse için zenginliğin sakıncası yoktur (ama) takvâlı kimse için sağlık, zenginlikten; gönül hoşnutluğu da ni'metlerden daha hayırlıdır." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, V, 372)

Resim---1519-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem minber üzerinde bulunduğu bir gün cemaatten biri kalkarak, "İnsanların en hayırlısı hangisidir?" diye sorunca Peygamber Efendimizin cevabı şu olmuştur: "İnsanların en hayırlısı Kur'an'ı en çok okuyan, en müttaki olan, iyiliği en çok emredip kötülükten en çok sakındıran ve akrabalarına en çok ilgi gösterendir. " buyurmuştur.
(İbn Mâce, Ticâret, 1; İbn Hanbel, VI, 432)

Resim---1520-) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem insanların cennete girmesine en çok vesile olan şeyin ne olduğu sorulduğunda, "Allah'a karşı takvâlı olmak ve güzel ahlak." buyurmuş, insanların cehenneme girmesine en çok sebep olan şeyin ne olduğu sorulduğunda ise, ''Ağız ve avret yeri." cevabını vermiştir.
(Tirmizî, Birr, 62; İbn Mâce, Zühd, 29)

Resim---1521-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Süleym b. Cabir el-Hüceymî'ye şu tavsiyelerde bulunmuştur. ''Allah'a karşı takvâ sahibi ol. (Kuyudan) su çekmek isteyenin kabına kendi kovandan su boşaltman, ya da kardeşinle güler yüzle konuşman dahil hiçbir iyiliği küçük görme. Elbiseni yere sarkıtıp sürümekten sakın. Çünkü bu kibirdendir ve Allah kibri sevmez. Eğer bir kimse sende bildiği bir kusurla seni ayıplarsa, sen onda bildiğin bir kusurla onu ayıplama. Bırak onu, yaptığının günahı ona sevabı sana olsun. Hiçbir şeye sövme." Süleym: "Bundan sonra hiçbir hayvana veya insana sövmedim." demiştir.
(Buhârî, el Edebü'l Müfred 403)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

HUŞÛ.:

Resim---1522-) Ebü Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 34)

Resim---1523-) Abdullah b. Kinane'nin oğlu Hişam b. İshak'ın naklettiğine göre, babası şöyle demiştir: "Medine valisi Velid b. Ukbe beni, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yağmur duası hakkında bilgi edinmem için İbn Abbas'a göndermişti. Ona gittim, bana şunları anlattı: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gösterişsiz kıyafetler içinde, mütevazı ve yalvarır bir tavırla yağmur duasına çıktı. Namaz kılınan geniş alana geldi. Sizin yaptığınız bu hutbe gibi hutbe irad etmedi. Ancak aralık vermeksizin dua, yakarış ve tekbire devam etti. Sonra bayramda kıldırdığı gibi iki rekat namaz kıldırdı."
(Tirmizî, Cum'a, 43; Nesaî, İstiska, 3)

Resim---1524-) Ali b. Ebu Talib'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazda rükü'a eğildiği zaman şöyle derdi: "Allah'ım, yalnız senin önünde eğildim, yalnız sana inandım, yalnız sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, iliklerim, kemiklerim ve sinirlerim yalnız sana karşı huşu halindedir."
(Tirmizî, Deavat, 32; Ebu Davûd, Salat, 118-119)

Resim---1525-) Fadl b. Abbas'tan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Namazlar ikişer ikişer kılınır. Her iki rekatta teşehhüd (tahiyyat) okursun, huşu içinde davranırsın, yakarırsın, boyun bükersin. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Salât, 166; İbn Hanbel, I, 211)

Resim---1526-) Zeyd b. Erkam şöyle demiştir: "Ben size Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem(sav) söylediğinden başka bir şey anlatmıyorum! O şöyle derdi: “.. Allah'ım, fayda vermeyen ilimden, huşu duymayan kalbden, doymayan nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım."
(Müslim, Zikir, 73; Nesaî, İstiâze, 65)

Resim---1527-) Vahiy katiblerinden Hanzala el-Üseyyidl bir gün Medine' de dolaşıyordu. Hz. Ebu Bekir es-Sıddık ile karşılaştı. Halini hatırını soran Hz. Ebu Bekir'e: "Hanzala münâfık oldu!" karşılığını verdi. Hz. Ebu Bekir: "Fesübhanallah! Ne diyorsun!" deyince Hanzala içini dökmeye başladı: "Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanındayken, o bize cenneti, cehennemi o kadar canlı bir şekilde hatırlatıyor ki sanki gözlerimizle görmüş gibi oluyoruz. Efendimizin yanından ayrıldıktan sonra hanımlarla, çocuklarla, iş güçle uğraşmaktan (onun anlattıklarını) unutuveriyoruz." Hz. Ebu Bekir: ''Allah biliyor ya, biz de bu durumu yaşıyoruz." dedi. Aynı dertten muzdarib bu iki sahabi, hallerini bildirmek üzere Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanına gittiler. Hanzala, kendisinden duyduğu şüpheyi: "Münâfık oldum." diyerek bu kez Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzurunda dile getirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu da ne demek oluyor?" diye sorunca Hanzala, Hz. Ebu Bekir'e söylediklerini tekrarladı: "Yâ Resûlullah! Senin yanındayken bize cennet ve cehennemi öyle anlatıyorsun ki sanki gözümüzle görüyoruz. Yanından aynlınca hanımlarla, çocuklarla, iş güçle uğraşmaktan (anlattıklarım) unutuveriyoruz." Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu canı bu tende tutan Allah'a yemin ederim ki, benim yanımdaki ve ibâdet ederkenki haliniz sürekli devam edecek olsaydı, melekler evlerinizde, yollarınızda karşınıza çıkıp sizinle selâmlaşır, elinizi sıkarlardı. Gel gör ki, ya Hanzala! (İnsan bu!) Bazen öyle, bazen böyle!" Efendimiz (bu son sözünü) üç defa tekrarladı.
(Müslim, Tevbe, 12; Tirmizî Sıfatü'l Kıyame, 59)

Resim---1528-) Müslüman namaz kılmak için hazırlandığında şeytan vesveselerle onun huşu halini zedelemeye çalışır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ezan okunduğunda şeytan (bu sesi işitmemek için) hızlı bir şekilde yellenerek kaçar. Ezan bittikten sonra geri gelir. Kamet getirilmeye başlayınca tekrar kaçar. Kamet bitirilince tekrar geri döner. Namaz kılan insan ile kalbi arasına girmeye (ona vesvese vermeye) çalışır. 'Şu meseleyi de hatırla, bu meseleyi de hatırla ... ' der. Sonunda namaz kılan üç rekatını kıldı, dört mü, bilemez hale gelir. Kişi üç rekat mı yoksa dört mü kıldığını bilemediğinde sehiv secdesi yapsın. " buyurmaktadır.
(Buharî, Bed'ul- halk, 11; Nesâî, Ezân, 30)

Resim---1529-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslüman bir kimse, farz. namazın vakti girdiğinde, o namaz için güzel bir biçimde abdest alır, huşu içinde olur ve rüku ederse (namaz kılarsa), büyük günah işlemedikçe o namaz önceki günahlarına kefaret olur. Bu her zaman böyledir." buyurmuştur.
(Müslim, Taharet, 7)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

İHLÂS.:

Resim---1530-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin: "Sen bendensin, ben de senden!" diyerek övdüğü sahabe Ebu Ümame el-Bahilî'nin anlattığına göre, bir adam Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelerek: "Şöhret ve kazanç (ganimet) elde etmek için savaşan kimse hakkında ne dersin?" diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Onun için hiçbir şey yoktur." dedi. Adam sorusunu üç defa tekrarladı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de her defasında: "Onun için hiçbir şey yoktur." diyerek böyle bir adamın mükafaat elde edemeyeceğini belirtti ve ardından: "Allah, ancak samimiyetle sadece kendisi için ve rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder.” buyurdu.
(Nesaî, Cihad, 24)

Resim---1531-) Temim ed-Dari anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: '”Din Samimiyettir.” buyurdu. Biz: “Kime karşı (samimiyet)?” deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah'a, Kitabı'na, Resulü'ne, Müslümanların idarecilerine ve bütün Müslümanlara.” buyurdu."
(Müslim, İman, 95)

Resim---1532-) Zeyd b. Erkam, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem’in ... namazının ardından şöyle dua ettiğini nakletmiştir: " ... Allah'ım! Ey Rabbimiz ve her şeyin Rabbi! Beni ve âilemi dünya ve âhirette her an sana ihlasla bağlı kıl. Ey yücelik ve ikram sahibi! ..."
(Ebu Davûd, Vitr, 25)

Resim---1533-) Ebu Hüreyre' den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah sizin sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalblerinize ve amellerinize bakar." buyurdu.
(Müslim, Birr, 34)

Resim---1534-) Enes b. Mâlik'ten rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim hiçbir ortağı olmayan, tek olan Allah'a ihlasla ibâdet ederek, namazı dosdoğru kılarak, zekâtı vererek dünyadan ayrılırsa, Allah kendisinden razı olduğu halde ölmüş olur." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Sünnet, 9)

Resim---1535-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem bir kudsî hadiste: "ALLAHu zü’L- CeLÂL: “Ben şirk konusunda kendisine ortak koşulanların en uzak (ve yüce) olanıyım. Her kim bir amel işler de benimle birlikte başkasını ona ortak ederse onu şirkiyle baş başa bırakırım.” buyurdu." buyurmuştur.
(Müslim, Zühd, 46)

Resim---1536-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çeşitli vesilelerle aldığı biatlerde kendisine bağlılık yemini edenlerden, "bütün Müslümanlara içtenlikle ve samimi davranmaya" söz vermelerini istemiştir.
(Buharî, İman, 42; Müslim, İman, 97)

Resim---1537-) Bir savaş sonrası payına düşen ganimeti Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem’e getiren bir bedevî: "Ben bunun için sana uymadım. (Okuyla boynunu göstererek) Buradan vurularak şehid olup cennete gitmek için sana uydum." diyerek ganimeti geri vermişti. Bir süre sonra savaşta şehid olup isteğine kavuşan bedevî hakkında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "O, Allah'a verdiği sözü tuttu, Allah da ona (dilediğini vererek) sözünü tuttu." buyurmuştur.
(Nesâî, Cenâiz, 61)

Resim---1538-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim şehid olmayı Allah'tan samimiyetle isterse, yatağında ölse bile Allah onu şehidlerin derecesine ulaştırır." buyurmuştur.
(Müslim, İmâre, 157)

Resim---1539-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Tebük Savaşı dönüşü Medine'ye yaklaştığında, mâzeretleri sebebiyle savaşa katılamayanları kastederek: "Vallahi, siz Medine'de öyle bir topluluk bıraktınız ki onlar sizin yürüdüğünüz bütün yollarda, sarf ettiğiniz her malda ve geçtiğiniz her vâdide sizinle (ecirde) beraberdiler. " buyurmuştur. Ashab: "Yâ Resûlullah!. Onlar Medine'de oldukları halde nasıl bizimle beraber olurlar?" deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Onları mâzeretleri alıkoydu." demiştir.
(Buharî, Meğâzi, 82; Ebu Davûd, Cihad, 19)


Resim---1540-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem Yemen'e gönderdiği genç sahabisi Muaz b. Cebel, kendisine tavsiyede bulunmasını isteyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnancında samimi (ihlaslı) ol. O zaman sana az amel de yeter." buyurmuştur.
(Hakim, Müstedrek, Vlll, 2797 (4/306))

Resim---1541-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim hiçbir ortağı olmayan, tek olan Allah'a ihlasla ibâdet ederek, namazı dosdoğru kılarak, zekâtı vererek dünyadan ayrılırsa, Allah kendisinden razı olduğu halde ölmüş olur." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Sünnet, 9)

Resim---1542-) Hicretin beşinci yılında kabilesinin elçisi olarak Medine'ye gelen Dimam, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem namaz, oruç ve zekat gibi İslam'ın temel prensiplerini sormuş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de ona bu prensipleri anlatmıştı. Bunun üzerine Müslüman olan Dimam: "Sana ikramda bulunan Allah'a yemin ederim ki nâfile ibâdet yapmayacağım. Fakat Allah'ın bana farz kıldığı ibâdetlerden de hiçbir şeyi eksik bırakmayacağım." demiş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun ardından: "Eğer sözüne sadık kalırsa kurtuluşa ermiş/cennete girmiştir." buyurmuştur.
(Buharî, Hiyel, 3; Nesâî, Sıyam, 1)


Resim---1543-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "... Kıyamet gününde şefaatimle en fazla mesud olacak kişi, tüm kalbiyle veya gönülden: “Lâ ilâhe illallah: Allah'tan başka ilâh yoktur.” diyen kişidir. " buyurmuştur.
(Buharî, ilim, 33, Buharî, Rikak, 51)


Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

İHSAN.:

Resim---1544-) Ebü Hüreyre'nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "İhsan, Allah'ı görür gibi ibadet etmendir. Sen O'nu görmüyor olsan da O seni görmektedir."
(Buharı, Tefsir, (Lokman) 2)


Resim---1545-) Huzeyfe (b. Yeman) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "İnsanlar iyilik yaparlarsa biz de iyilik yaparız, zulmederlerse biz de zulmederiz.' diyen zayıf karakterli kimseler olmayın. Bilakis iyilik yaptıklarında insanlara iyilikle karşılık vermeyi, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi alışkanlık haline getirin."
(Tirmizi, Birr, 63)

Resim---1546-) Sehl b. Muaz b. Enes'in, babasından naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Faziletlerin en üstünü, seninle akrabalık bağlarını kesenle ilişkini sürdürmen, sana vermeyene vermen, sana kötü söz söyleyeni bağışlamandır." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, lll, 439)

Resim---1547-)Şeddad b. Evs'ten rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah, her işte ihsanı (güzel davranmayı) emretmiştir. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Diyat, 14; Müslim, Sayd, 57)

Resim---1548-) Ömer anlatıyor: "Bir gün Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanında iken bir adam çıkageldi. Elbisesi bembeyaz, saçları simsiyahtı ve üzerinde herhangi bir yolculuk belirtisi yoktu. Üstelik aramızda onu tanıyan da yoktu. Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanına oturdu; dizlerini onun dizine dayayıp ellerini uylukları üzerine koydu. Sonra da: “Ey Muhammed! Bana İslam'ı anlat.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “İslam, Allah'tan başka ilâh olmadığına ve MuhaMMed'in Allah'ın elçisi olduğuna şahidlik etmen; namazı kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman ve eğer gücün yetiyorsa haccı yerine getirmendir.” Bu sözler üzerine adam: “Doğru söyledin!” dedi. Biz ise, adamın hem soru sorup hem de onu tasdik etmesine şaşırdık. Sonra: “Bana imanı anlat.” dedi. O da: “İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve iyisi ve kötüsüyle kadere inanmandır.” şeklinde karşılık verdi. Adam yine: “Doğru söyledin!” deyip peşinden: “Bana ihsanı anlat.” dedi. O da şöyle söyledi: “İhsan, Allah'ı görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü sen O'nu görmesen de O seni görmektedir.” Daha sonra adam: “Bana kıyameti anlat.” dediğinde, Peygamber (aleyhisselâm): “Bu konuda kendisine soru sorulan kimse, soruyu sorandan daha bilgili değildir.” dedi. Adam: “Öyleyse bana onun alâmetlerini söyle.” deyince, şunları saydı: “Câriyenin efendisini doğurması ve yalın ayak, çıplak, fakir sürü çobanlarının yüksek binaları yapmada yarıştıklarını görmendir.” Sonra adam gitti. Bir süre sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana soru soranın kim olduğunu bilip bilmediğimi sordu. Ben: “Allah ve Resulü en iyisini bilir”' dediğimde şunu ifade etti: “O, Cibrıl idi. Size dininizi öğretmeğe gelmişti."
(Müslim, İman, 1; Buharî, İman, 37)

Resim---1549-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'tan, O'nu görüyor gibi sakınmandır." buyurmuştur.

Resim---1550-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ım! Benim yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir. " buyurmuştur.
(İbn Hanbel, I, 103)

Resim---1551-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim yanındaki cariyeyi terbiye eder ama ihsan ile terbiye eder, okutup yetiştirir ama ihsan ile okutup yetiştirirse, özgürlüğüne kavuşturur sonunda da evlen(dir)irse iki mükafat kazanır. " buyurmuştur.
(Buhari, Itk, 16; İbn Mace, Nikah, 42)

Resim---1552-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanlar iyilik yaparlarsa biz de iyilik yaparız, zulmederlerse biz de zulmederiz.” diyen zayıf karakterli kimseler olmayın. Bilâkis iyilik yaptıklarında insanlara iyilik yapmayı, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi alışkanlık haline getirin.'' buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 63)

Resim---1553-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Faziletlerin en üstünü, seninle akrabalık bağlarını kesenle ilişkini sürdürmen, sana vermeyene vermen, sana kötü söz söyleyeni bağışlamandır.'' buyurmuştur.
(İbn Hanbel, III, 439)

Resim---1554-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Komşuna ihsanda bulun ki mü’min olasın. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Zühd, 2)

Resim---1555-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah her işte ihsanı (güzel davranmayı) emretmiştir. (Savaşta bile) öldüreceğiniz zaman öldürmeyi ihsan ile (en iyi şekilde) yapın. Hayvan keseceğiniz zaman kesme işini ihsan ile (en iyi şekilde) yapın. Kesecek kimse bıçağını iyi bilesin ve hayvanı sakinleştirsin. " buyurdu.
(Tirmizî, Diyad, 14; Müslim, Sayd, 57)

Resim---1556-) Ebu Hüreyre anlatıyor: "Bir adamın Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizden genç bir deve alacağı vardı. Bu zat Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelerek alacağını istedi. Resûlullah'da sallallahu aleyhi vesellem “Bu adama devesini verin.” buyurdu. Sahabller onun alacağına denk bir deve aradılarsa da bulamadılar. Ancak ondan daha değerli bir deve bulabildiler. Peygamber Efendimiz: “(Bulabildiğinizi) ona verin.” buyurdu. Bunun üzerine bedevi: “Benim borcumu tastamam verdin, Allah da senin mükafatını tastamam versin.” dedi. Ardından Resülullah da (aleyhisselâm), 'Sizin en hayırlınız, borcunu ihsan ile (en güzel şekilde) ödeyeninizdir.” buyurdu."
(Buharî, İstikraz, 7)

Resim---1557-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem "Sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlarınız üzerindeki hakkınız, sevmediğiniz kimseleri evinize sokmamaları ve hoşlanmadığınız kimselerle konuşmamalarıdır. Dikkat edin! Onların sizin üzerinizdeki hakları ise yedirmek ve giydirmek hususlarında ihsanda bulunmanızdır."'
(Tirmizî, Rida, 11)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

HASBÎLİK.:

Resim---1558-) (Muaviye'nin kendisinden tavsiye taleb etmesi üzerine) . . .
Hz. Aişe (radiyallahu anha) Muaviye'ye şöyle bir mektub yazdı: "Allah'ın selâmı üzerine olsun. Ben Resülullah'ı (aleyhisselâm) şöyle buyururken işittim: “Kim, (bir konuda) insanlar kendisine buğzetse dahi, (o konuda) Allah'ın rızasını ararsa, Allah da insanların vereceği sıkıntıdan onu kurtarır. Kim de Allah'ın hoşnut olmayacağı (bir konuda) insanların beğenisini elde etmek isterse, Allah onu o insanlar(ın insafın)a terk eder."'
(Tirmizî, Zühd, 64)

Resim---1559-) Ebu Ümame el-Bahili'nin naklettiğine göre, ... Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " . . . Allah ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan işleri kabul eder." buyurmuştur.
(Nesâî, Cihad, 24)

Resim---1560-) Ebü Hüreyre' den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAHu zü’L- CeLÂL buyuruyor ki: “Oruç BENim içindir. Onun mükafatını ben veririm. (Çünkü oruç tutan kimse) nefsî arzularını, yemeyi ve içmeyi sadece BENim için terk ediyor..”
(Buharî:, Tevhid, 35)

Resim---1561-) Ebu Ümame'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim Allah için sever, Allah için nefret eder, Allah için verir, Allah için (kötülüklere) engel olursa, imanını kemale erdirmiş olur." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Sünne, 15)

Resim---1562-) Ümmü Seleme'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Birinizin başına bir musibet/acı bir şey geldiği zaman: “Biz Allah'a aidiz ve biz O'na döneceğiz. Allah'ım! başıma gelen musibetin/acının mükafatını senden bekliyorum, bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla değiştir!.” desin." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Cenâiz, 17-18; Müslim, Cenâiz, 4)

Resim---1563-) Nitekim Peygamber Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle anlatıyor: ''Adamın biri, başka bir köyde yaşayan kardeşini ziyâret etmek için bir gün evinden çıktı, yola koyuldu. Derken ALLAHu zü’L- CeLÂL onun yoluna bir melek çıkardı. Melek: “Nereye gidiyorsun?” diye sordu. Adam: “Falancayı ziyârete.” diye cevapladı. Melek: “Yakının olduğu için mi?” diye sordu. Adam: “Hayır.” deyince, melek: “Peki, ona bir iyilik borcun mu var?'” diye sordu. Adam yine: “Hayır.” dedi. Melek: “O halde ona niye gidiyorsun?'” diye sorunca adam: “Ben onu, izzet ve celâl sahibi ALLAH için seviyorum da ondan.” diye cevap verdi. Bunun üzerine melek: “Ben, o kişiyi ALLAH için sevmenden dolayı, izzet ve celâl sahibi ALLAH'ın da seni sevdiğini (bildirmek üzere) ALLAH celle celâlihunun (gönderdiği) bir elçisiyim." dedi.
(İbn Hanbel, II, 509; Müslim, Birr, 38)

Resim---1564-) Peygamber Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kim (bir konuda) insanlar kendisine buğzetse dahi, (o konuda) Allah'ın rızasını ararsa, ALLAH da insanların vereceği sıkıntıdan onu kurtarır. Kim de ALLAH'ın hoşnut olmayacağı (bir konuda) insanların beğenisini elde etmek isterse, ALLAH onu o insanlar(ın insafın)a terk eder." buyurmuştur.
(Tirmizî, Zühd, 64)

Resim---1565-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Niyeti olmayanın ameli nasıl makbul değilse, burada ALLAH rızası için olmayan (karşılığı ALLAH'tan beklenmeyen) amelin de sevabı yoktur." buyurmuştur.
(Beyhâkî, es Sünenü'l- Kübrâ, 76)

Resim---1566-) " ... ALLAH ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan işleri kabul eder." buyurmuştur.
(Nesâî, Cihad, 24)

Resim---1567-) Sevgili Peygamberimiz, sadece sürüsüyle ve tabiatla baş başa olduğu halde namazını ihmal etmeyip güzelce edâ eden bir çobanın mazhar olduğu ilahî iltifâtı şöyle dile getirmektedir: "Rabbiniz der ki: “Şu kuluma bir bakın! Sırf benden sakınarak ezânını okuyup namazını kılıyor, ben de onu avff ettim ve cennetime koydum.”
(Nesâî, Ezân, 26; Ebu Davûd, Salâtu’s- Sefer 3)

Resim---1568-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslüman bir kul ALLAH'ın rızasını umarak namaz kılarsa, tıpkı ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi günahları dökülür." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, V, 180)

Resim---1569-) Übey b. Ka'b, evi Mescid-i Nebi'ye uzak olmasına rağmen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte kılınan hiçbir namazı kaçırmayan ensardan bir zatın durumuna üzüldüklerini ve bu yüzden sıcak havalarda ve karanlıkta mescide rahat gelebilmesi için bir merkep satın almasını tavsiye ettiklerini söyler. Adamın: "Vallahi, evimin mescide yakın olmasını istemem!" karşılığını vermesi üzerine Übey b. Ka'b durumu Hz. Peygamber'e iletir. Medineli sahabi, Resülullah'a evinin mescide yakın olmasını istemediğini söylerken şu gerekçeyi dile getirir: "Mescide giderken ve âilemin yanına dönerken attığım her adım karşılığında ALLAH'tan ecir ve sevab umuyorum." Bunun üzerine Nebi aleyhisselâm: "Allah bütün bunları sana verdi. Hakikaten, hesap ettiğin (Allah'tan umduğun) şey senindir." Buyurdu.
(Ebu Davûd, Salât, 48; Müslim, Mesacid, 278)

Resim---1570-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim inanarak ve karşılığını ALLAH'tan bekleyerek (ihtisaben) Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. " buyurmuştur.
(Buharî, Savm, 6)

Resim---1560-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İman, bir kişiyi soylu biri olmasa dahi sadece ALLAH için sevebilmektir." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, IV, 11)

Resim---1571-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Onlar, kimsesiz ve farklı kabilelerden olan bazı kişilerdir ki, aralarında yakın akrabalık durumu olmadığı halde birbirlerini Allah için severler, birbirlerine samimi/dürüst davranırlar. " buyurmuştur.
(İbn Hanbel, V, 344; Ebü Davûd, Büyü' ( lcâre), 76)

Resim---1572-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisine birini göndererek oğlunun ölmek üzere olduğunu haber veren kızı Zeyneb'e, bir aracı vasıtasıyla şu nasihatte bulunmuştu: "Allah'ın aldığı da verdiği de O'nundur. O'nun nezdinde her şeyin süresi belirlenmiştir. (Kızıma) söyle, sabretsin ve bu sabrının Allah katında bir karşılığı olduğunu bilsin." buyurmuştur.
(Buharî, Cenâiz, 32; Müslim, Cenâiz, 11)

Resim---1573-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Enes b. Malik ile birlikte gözlerinden aşırı derecede rahatsız olan Medineli sahabı: Zeyd b. Erkam'ı ziyâret eder. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, gözlerinden şikâyet etmekte olan Zeyd'e: "Gözlerine bir şey olursa ne yaparsın?" diye sorar. Zeyd: "Karşılığını Allah'tan umarak sabrederim." cevabını verir. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Böyle davrandığı takdirde, günahsız olarak Rabbine kavuşacağını” Zeyd'e müjdeler.
(İbn Hanbel, III, 156; Buhârî, El Edebü’l- Müfret, 188)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

HAYR.:

Resim---1574-) Ebü Hüreyre' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem oturmakta olan insanların yanında durdu ve onlara: "Sizin hanginizin hayırlı, hanginizin şerli olduğunu size bildireyim mi?" dedi. Orada bulunanlar sustular. (Bunun üzerinde Resülullah sorusunu) üç kere tekrarladı. Bir adam: "Evet yâ Resûlallah!" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hayırlınız, kendisinden hayır beklenilen ve kötülüğünden emin olunandır; şerliniz ise kendisinden hayır beklenmeyen ve kötülüğünden de emin olunmayandır." buyurdu.
(Tirmizî, Fiten, 76; İbn Hanbel, II, 368)

Resim---1575-) Enes b. Malik'ten (radiyallahu anhu) rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ""Öyle insanlar vardır ki (âdeta) hayrın anahtarları, şerrin sürgüleri gibidir. Kimisi de şerrin anahtarları ve hayrın sürgüleri gibidir. Ne mutlu! Yüce Allah'ın, hayrın anahtarlarını ellerine verdiği o kimselere! Ve yazıklar olsun Yüce Allah'ın şerrin anahtarlarını ellerine verdiği o kimselere!" buyurmuştur.
Bu hadis Medine' de en son vefât eden sahabi Sehl b. Sa'd'dan şu şekilde rivâyet edilmiştir: "Şüphesiz bu hayır, hazineler dolusudur. O hazinelerinde birtakım anahtarları vardır. Allah'ın, hayra anahtar ve şerre sürgü kıldığı kullara ne mutlu! Ve Allah'ın şerre anahtar ve hayra sürgü kıldığı kullara yazıklar olsun!" buyurmuştur.
(İbn Mâce, Sünnet, 19; İbn Hâcer, İsâbe, III,200; )

Resim---1576-) Ali b. Ebü Talib kerremallahu vechehu'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namaza kalktığında: "Yüzümü, hanif (hakka yönelmiş) olarak, gökleri ve yeri yaratan Allah'a döndürdüm. Ben müşriklerden (Allah'a ortak koşanlardan) değilim. Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de alemlerin Rabbi Allah içindir. .. Allah'ım, bütün hayır senin elindedir. Şer ise sana nisbet edilmez/şer ile sana yaklaşılmaz ...” derdi.
(Müslim, Müsafirin, 201)

Resim---1577-) Enes b. Mâlik'ten nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müminin durumu ne hoştur! Allah'ın takdir ettiği her şey mutlaka onun hayrına olur." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, V, 25)

Resim---1578-) Cabir b. Abdullah (radiyallahu anhu) şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellembizlere Kur'ân' dan bir sûre öğretir gibi, her konuda istihare yapmayı öğretirdi ve şöyle derdi: 'Biriniz bir işe niyetlendiği zaman önce iki rekat namaz kılsın, sonra şu duayı söylesin: “Allah'ım, ilminle Sen'den bu işin hayırlısını dilerim. Kudretinle bana güç vermeni, Sen'in o büyük fazlından (bana da lütfetmeni) isterim. Çünkü Sen'in her şeye gücün yeter, benim ise gücüm yetmez. Sen (her şeyi) bilirsin, ben ise bilmem. Ve Sen bütün gaybı (bana görünmeyenleri) çok iyi bilirsin. Allah'ım, şu işin dinim, hayatım ve âhiretim (veya dünya ve âhiret işim) hakkında bana hayırlı olduğunu bilmekte isen bunu bana mukadder kıl ve bunu bana kolaylaştır. Sonra müyesser kıldığın bu işte bana bereketler ihsan eyle! Ve şu işin dinim, hayatım ve âhiretim (veya dünya ve âhiret işim) hakkında bana şerli olduğunu bilmekte isen, bu işi benden; beni de o işten uzak tut. Ve hayır her nerede ise, onu benim için takdir et. Sonra da beni bu hayırdan razı kıl. " buyurmuştur.
(Buharî, Teheccüd, 25)

Resim---1579-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah katında arkadaşın en hayırlısı, arkadaşına karşı iyi davranandır. Allah katında komşunun en hayırlısı ise komşusuna karşı iyi davranandır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 28)

Resim---1580-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Size şerirlerinizin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Onlar, çok ve lüzumsuz konuşan, konuşurken lâubâli davranıp ağzına her geleni söyleyen kimselerdir. Hayırlılarınızı söylememe ne dersiniz? Onlar da güzel ahlâklı olanlarınızdır." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, II, 370)

Resim---1581-) Cabir b. Semüre, babasıyla birlikte bulunduğu bir mecliste Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle dediğini aktarmaktadır: "Çirkin söz ve davranışların İslam'da hiç yeri yoktur. Müslümanlığı en iyi olan insanlar, ahlâkı en güzel olanlardır."
(İbn Hanbel, V, 100)

Resim---1582-) Bir başka hadiste ise, "İslam'ın en hayırlısı" olarak, "Başkasına yedirmek ile tanıdık tanımadık herkese selam vermek. Borcunu en güzel şekilde ödeyenler, hanımlarına karşı en iyi olanlar, ömrü uzun, ameli güzel olanlar, Kur'ân' ı öğrenen ve öğretenler, canıyla ve malıyla Allah yolunda mücadele edenler ile kuytu bir köşede Rabbine ibadet edenler ve insanlara kötülüğü dokunmayanlar, idarecilik veya yöneticilik gibi görevleri taleb etmeyenler, Hz. Peygamber aleyhisselâm'ın çeşitli vesilelerle "insanların en hayırlıları" olarak işaret ettiği kimselerdir.
(Buhârî, İmân, 6, İsti'zan 9; İbn Mâce, Ticaret, 62; Darimî, Buyû, 31; İbn Mâce, Nikâh, 50; Darimî, Rikâk, 30; İbn Mâce, Sünnet, 16; Buhârî, Rikâk, 34; Buhârî, Menâkıb, 1)

Resim---1583-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Biliniz ki sizin en hayırlı ameliniz namazdır." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Tahâret, 4)

Resim---1584-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hayâ ancak hayır getirir." buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 60; İbn Hanbel IV, 427)

Resim---1585-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Haya sırf hayırdır." buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 61)

Resim---1586-) Ebu'd-Derda'nın naklettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : "Kime rıfktan (nezâket ve kibârlıktan) bir pay verilmişse o kimse hayırdan nasibini almış demektir. Rıfktan mahrum olan kimse ise hayırdan nasib alamamış demektir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 67)

Resim---1587-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra onların peşinden gelenler, daha sonra onların peşinden gelenlerdir." buyurmuştur.
(Müslim, Fedâilu's- sahâbe, 212)

Resim---1588-) Ebu Hüreyre (radiyallahu anhu), "Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun ... " âyetini yorumlarken, "Siz, insanlar için en hayırlı insanlarsınız. Çünkü sizler İslam camiasına boyunlarında zincirler bulunan esir insanları getirirsiniz, nihayet bu esirler sizin vasıtanızla İslam'a girerler. " demiştir.
(Âl-i İmrân 3/104; Buhârî, Tefsir (Âl-i İmrân), 7)

Resim---1589-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanların en hayırlısı insanlara en yararlı olandır. " buyurmuştur.
(Kudâî, Müsnedu-ş- şihâb 1, 365)

Resim---1590-) Bir adam Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelerek üç kez üst üste:"Ey Allah'ın Nebisi! Verilmemesi (esirgenmesi) helâl olmayan şey nedir?" diye sorduğunda Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sırasıyla "su" ve "tuz" dedikten sonra üçüncüsünde, "yapacağın her hayır" buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Buyû,(İcâre) 60)

Resim---1591-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Vallahi, ben bir şeye yemin eder de sonra yemin ettiğim şeyin zıddını daha hayırlı görürsem, muhakkak o hayırlı olan işi yaparım ve yeminimden kefâretle çıkarım. " buyurmuştur.
(Buhârî, Tevhid, 56)

Resim---1592-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanların arasını bulmak için hayırlı sözler söyleyen, olup bitenlerin hayırlı yönlerini ortaya koyan ve böylece insanları barıştıran kimse yalancı değildir." buyurmuştur.
(Tirmizi, Birr, 26)

Resim---1593-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müminin durumu ne hoş! Onun bütün işleri hayırlı ve kazançlıdır. Bu duruma müminden başka hiç kimsede rastlanmaz. Mümin bir nimete nâil olduğunda şükrederse, bu onun için hayır olur. Darlık ve sıkıntıya düştüğünde sabrederse, bu da onun için hayır olur." buyurmuştur.
(Müslim, zühd 64)

Resim---1594-) Hz. Aişe validemiz de Resülullah'ın kendisine şu duayı öğrettiğini nakletmektedir: ''Allah'ım! Şüphesiz ben senden hayrın her çeşidini isterim, dünya için olanı da âhiret için olanı da, bilebildiğimi de bilemediğimi de. Dünyada ve âhirette bilebildiğim ve bilemediğim şerrin hepsinden sana sığınırım. Allah'ım! Kulun ve Peygamber'inin senden istediği her çeşit hayrı ben de isterim ve onun sana sığındığı şerlerden ben de sana sığınırım. Allah'ım! Şüphesiz ben senden cenneti ve beni cennete yaklaştıran söz ve amelleri istiyorum. Cehennem ateşinden ve beni ona yaklaştıran söz ve davranışlardan sana sığınıyorum. Senden, benim için takdir ettiğin hükmünü hayırlı kılmanı diliyorum."
(İbn Mâce, Dua, 4)

Resim---1595-) Enes b. Mâlik rivayet ettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem "İstihare eden aldanmaz, istişâre eden de pişman olmaz." buyurmuştur.
(Taberânî, el Mucemu'l- evsat, VI, 365)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

SAADET VE ŞEKÂVET.:

Resim---1596-) Hz. Ali (kerremallahu vechehu) anlatıyor: "Bir keresinde Medine' deki Baki' Kabristanı'nda bir cenazede bulunuyorduk. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanımıza gelip oturdu. Biz de onun çevresine toplandık. Elinde bir çubuk vardı. Başını düşünceli bir şekilde aşağıya doğru eğdi ve elindeki çubukla yerde çizgiler çizmeye başladı. Sonra: “Hiçbiriniz, (hatta) hiçbir canlı yoktur ki cennet ve cehennemdeki gideceği yer ile saîd (mutlu) veya şâki (bedbaht) olduğu (önceden) yazılmış olmasın.” buyurdu. Sahabilerden biri: “Yâ Resûlullah! Öyleyse biz ibadeti ve ameli bırakıp yalnız kaderimize dayanmalı değil miyiz? Çünkü nasıl olsa saadet ehlinden olan kimse ona uygun işler yapacak; şekavet ehlinden olan kimse de ona uygun işler yapacak.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: (bilakis iyi ameller yapmak gerektiğine ve herkesin ne iş için yaratıldıysa onu kolaylıkla başaracağına işaretle) “Saadet ehlinden olan kimseye saadet ehlinin ameli; şekâvet ehlinden olan kimseye de şekâvet ehlinin ameli kolaylaştırılacaktır.” buyurdu ve Leyl sûresinin şu âyetlerini okudu: “Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah'a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz. Fakat kim cimrilik eder, kendini Allah'a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa biz de onu en zor olana kolayca iletiriz."
(Leyl 92/5-10; Buharî, Cenâiz, 82; Müslim, Kader, 6)

Resim---1597-) Sa'd (b. Ebü Vakkas) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanoğlu, Allah'ın kendisi için takdir ettiğine rıza gösterirse mutlu olur. Şayet, Allah'tan hayırlı olanı ummayı terk eder ve Allah'ın kendisi için takdir ettiğine kızıp, isyan ederse bedbaht olur." buyurmuştur.
(Tirmizî, Kader, 15)

Resim---1598-) İsmail b. Muhammed'in, babası aracılığı ile dedesi Sa'd b. Ebu Vakkas'tan naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Üç şey insanoğlunun mutluluğundan, üç şey de insanoğlunun bedbahtlığındandır. İnsanoğlunun mutluluğundan olan şeyler; iyi bir eş, oturmaya müsait bir ev ve uygun bir binektir. İnsanoğlunun bedbahtlığından olan şeyler ise, kötü bir eş, kötü bir ev ve kötü bir binektir." buyurmuştur.
(İbn Hanbel , I, 169)

Resim---1599-) Haris b. Ebü Yezid'in naklettiğine göre, Cabir b. Abdullah, Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem şöyle derken işitmiştir: "Ölümü istemeyin. Zira can vermek (sekeratü'l-mevt) çok zordur. Kişinin ömrünün uzun olması ve Allah'ın insana, tevbe ile kendisine yönelme imkanı vermesi onun için mutluluktur."
(İbn Hanbel, III, 333)

Resim---1600-) İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke'nin fethi günü insanlara hitap ederek: "Ey İnsanlar! Allah sizden câhiliye gururunu ve atalarla övünme âdetini gidermiştir. İnsanlar iki gruptur: İyi, takvâ sahibi, Allah katında değerli kişi ve günahkâr, bedbaht Allah katında değersiz kişi. İnsanlar, Âdem'in çocuklarıdır ve Allah, Âdem'i topraktan yaratmıştır .. . "
(Tirmizî, Tefsirü'l-Kur'ân, 49; Ebu Davûd, Edeb, 110, 111)

Resim---1601-) Ebü Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şâki (bedbaht) dışında kimse cehennem ateşine girmez." buyurmuş, "Yâ Resûlullah, şâki kimdir?" diye kendisine sorulunca da: "Şâki, Allah için hiçbir taatte (ibadet ve amelde) bulunmayan ve Allah için hiçbir kötülüğü (günahı) terk etmeyen kimsedir. " cevabını vermiştir.
(İbn Mâce, Zühd, 35; İbn Hanbel, II, 349)

Resim---1602-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sabır, musibetin başa geldiği ilk andadır." buyurmuştur.
(Müslim, Cenâiz, 14; Buhârî, Cenâiz, 31)

Resim---1600-) Hz. Ömer'in Mekke vâlisi olan Nafi' b. Abdülharis tarafından nakledilen bir rivayette Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İyi bir komşu, rahat bir binek ve geniş bir ev kişinin mutluluğundandır. " buyurmuştur.
(İbn Hanbel, III, 408; Buhârî, el Edebü'l-müfred 162)

Resim---1603-) Hz. Ömer'in oğlu Abdullah'ın rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke'nin fethi gününde insanlara şöyle bir konuşma yapmıştır: "Ey İnsanlar! Allah sizden câhiliye gururunu ve atalarla övünme âdetini gidermiştir. İnsanlar iki gruptur: İyi, takvâ sahibi, Allah katında değerli kişi ve günahkâr, bedbaht Allah katında değersiz kişi. İnsanlar, Âdem'in çocuklarıdır ve Allah Âdem'i topraktan yaratmıştır. Allah şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır. "'
(Hucurat, 49/13; Tirmizî, Tefsirü'l-Kur'ân, 49 ;Ebu Davûd, Edeb,110, lll)

Resim---1604-) Abdullah b. Mes'ud'dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şüphesiz sizden birinizin oluşumu annesinin karnında kırk günde toplanır. Sonra benzer bir süre asılı halde (embriyo) olur. Sonra benzer bir süre bir parça çiğnenmiş et haline gelir. Sonra melek gönderilir ve kendisine ruh üfürülür. Meleğe dört kelime; rızkını, ecelini, amelini ve şâki (bedbaht) yahut said (mutlu) olacağını yazması emredilir. Kendinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki sizden biriniz cennetliklerin yaptığını yapar, hatta cennetle arasında bir arşından başka mesafe kalmamışken kitap (kader) onu geçer ve cehennemliklerin yaptığını yapar da cehenneme girer. Ve yine sizden biriniz cehennemliklerin yaptığını yapar, hatta cehennemle arasında bir arşından fazla mesafe kalmamışken kitap (kader) onu geçer de cennetliklerin yaptığını yapar ve cennete girer. "buyurmuştur.
(Müslim, Kader l; Buharî, Kader, 1)

Resim---1605-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Nutfenin üzerinden kırk iki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir. Melek onu şekillendirir; kulağını, gözünü, cildini, etini ve kemiklerini yaratır. Sonra: “Ey Rabbim! Erkek mi olacak, dişi mi?” diye sorar. Rabbin, dilediğini hüküm buyurur; Melek de yazar. Sonra: “Ey Rabbim! Eceli ne olacak?” der. Rabbin, dilediğini söyler. Melek yine yazar. Sonra: “Ey Rabbim! Rızkı ne olacak?” der. Rabbin, dilediğini hükmeder. Melek yine yazar. Sonra melek elindeki sayfayı çıkartır, kendisine emredileni ne artırır ne de eksiltir." buyurmuştur.
(Müslim, Kader, 3; İbni Mâce , Sünnet, 7)

Resim---1600-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ameller ancak neticelerine göre değerlendirilir. " buyurmuştur.
(Buhârî, Kader, 5)

Resim---1606-) İbn Ömer'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Dünyada bir garip gibi, yabancı gibi hatta bir yolcu gibi ol! Kendini kabir halkından biri gibi kabul et." buyurmuş, rivayetin devamında İbn Ömer, hadisi rivayet eden Mücahid'e hitaben: "Sabaha çıktığında akşama varacağım diye içinden geçirme; akşama ulaştığında da sabaha çıkacağım diye içinden geçirme. Hastalığından önce sağlığından, ölümünden önce hayatından istifade ederek hazırlık yap. Ey Allah'ın kulu! Yarın halinin ne olacağını bilemezsin." demiştir.
(Tirmizî, Zühd, 25)

Resim---1607-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir gün minbere çıkmış, hem birinci basamakta, hem ikinci basamakta, hem de üçüncü basamakta "amin" demişti. Ashab-ı kiram: "Yâ Resûlullah! Üç kere “amin” dediğini işittik, bunun hikmeti nedir?" diye sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Birinci basamağa çıktığım zaman, Cibril (aleyhisselâm) bana gelip dedi ki: “Ramazan'a yetişip de günahları bağışlanmadan bu ayı bitiren kul bedbaht olsun!” Ben: “amin!” dedim. Sonra dedi ki: “Ana ve babasına yahut bunlardan birine kavuşan bir kulu, bunlar (anne-babası) cennete koymamışsa, o kul bedbaht olsun!” Ben: “amin!” dedim. Sonra dedi ki: “Yanında sen anılıp da sana salat getirmeyen bir kul bedbaht olsun!” Ben buna da “amin!” dedim. "
(Buhârî, el-Edebü'l- müfred, 224)

Resim---1608-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ci'rane denilen yerde Huneyn Savaşı'nda alınan ganimetleri taksim etmekte iken birden Zü'l-Huveysıra et-Temimi adlı kişi Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem hitaben: "Adaletli ol!" deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ona: "Eğer ben adalet etmezsem bedbaht olurum." buyurmuştur.
(Buharî, Farzu'l- humus, 15; Ibn Hişam, Sîret, V, 174)

Resim---1609-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Rahmet, ancak şâkiden çıkarılıp alınır." buyurmuştur.
(Buhârî, el-Edebü'l- müfred, 136)

Resim---1610-) Bedir Savaşı'nda büyük kahramanlıklar gösterdiği için "Resülullah'ın süvarisi" adıyla anılan Mikdad b. Esved'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şüphesiz mutlu kimse,fitnelerden uzak kalandır. Şüphesiz mutlu kimse, fitnelerden uzak kalandır. Şüphesiz mutlu kimse fitnelerden uzak kalan, bir belâya uğradığında sabredendir. (Fitneye katılana) vah yazık!" buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Fiten ve Melahim, 2)

Resim---1611-) b. Malik'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ne mutlu, beni görüp de iman edenlere!" buyurarak bunu bir kere söylemiş, sonra, "Ne mutlu, beni görmeden iman edenlere!" buyurarak bunu da yedi kere tekrarlamıştır.
(İbn Hanbel, III, 155; İbn Hanbel, V, 248)


Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

AZİM VE SEBAT.:

Resim---1612-) Hz. Aişe' den rivayet edildiğine göre, Resülullah'a (aleyhisselâm): "Allah katında amellerin en sevimlisi hangisidir?" diye soruldu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Az da olsa devamlı olanıdır." buyurdu.
(Müslim, Müsafirın, 216)

Resim---1613-) Hz. Aişe radiyallahu anha anlatıyor: "Resülullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) bir hasırı vardı, gece (mescidde) onunla kendisine özel bir yer yapar ve içerisinde namaz kılardı. İnsanlar da ona uyarak onun kıldığı namazı kılmaya başladılar. Hz. Peygamber gündüz olunca hasırı (açar ve) sererdi. Bir gece insanlar yoğun biçimde mescide doluşunca onlara şöyle dedi: “Ey insanlar! Gücünüzün yeteceği amelleri yapın! Allah usanmaz ama siz usanırsınız!.”
(Müslim, Müsafirın, 215)

Resim---1614-) Sa'd b. İbrahim'in, Ka'b b. Malik'in oğlundan naklettiğine göre, Ka'b b. Malik şunları söylemiştir: "Resülullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “Mü’min taze ekin gibidir. Olgunlaşıncaya kadar rüzgar onu eğip büker; bazen yere yatırır, bazen de doğrultur (ama o kırılmaz)..”
(Müslim, Sıfatü'l- münafikın, 59)

Resim---1615-) İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre, Resülullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Münafık iki sürü arasında dolaşan şaşkın bir koyun gibidir. Bir o sürüye karışır bir bu sürüye karışır, hangi sürünün peşinden gideceğini bilmez."
(Nesaî, İman, 31)

Resim---1616-) Enes'in naklettiğine göre, Resülullah (sallallahu aleyhi vesellem) sık sık şöyle derdi: "Ey kalbleri (halden hale) değiştiren (Allah'ım)! Kalbimi dinin üzere sabit kıl."
(Tirmizî, Kader, 7)

Resim---1617-) “Yakın akrabalarını uyar.” emri gereğince gizli davet dönemi bitmiş ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İslam'ı açıktan tebliğe başlamıştı. Onun bu davetine müşriklerin ilk tepkisi kendisini yalancılıkla, mecnunlukla suçlamak ve onunla alay etmek olmuştu. Ancak zamanla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e tâbi olanların sayısı artmaya başlamış ve bu durum müşrikler için tahammül edilemez hale gelmişti. Bütün düzenlerini alt üst eden bu dinin daha fazla yayılmasına engel olmak için Mekkeliler hemen harekete geçmeye karar verdiler. Önce sözünü dinler ümidiyle kendilerinin de sevip saydıkları ve önem verdikleri Hz. Peygamber'in amcası Ebü Talib'le görüşüp yeğenine, putlarına ve kendilerine hakaret etmekten vazgeçmesi ve davet ettiği dinden dönmesi için nasihat etmesini istediler. Hz. Peygamber'i himayesinde bulunduran Ebu Talib durumu yeğenine anlattı: "Bana da, kendine de acı. Gücümün yetmeyeceği işleri bana yükleme!" diyerek bu davasından vazgeçmesini istedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, amcasının bu isteğine -kendisine yardım etmekten vazgeçeceğini düşünmesine rağmen- davasında kararlı olduğunu gösteren şu cevabı verdi: "Ey amca! Allah'a yemin olsun ki bu davamı terk etmem karşılığında sağ elime güneşi, sol elime de ayı koysalar, Allah dinini güçlendirinceye veya bu yolda canımı verinceye kadar asla bundan vazgeçmeyeceğim." Onun bu kararlılığını gören Ebu Talib, bildiği yolda devam etmesini ve kendisinin de ona destek olacağını söyleyerek yeğenini teselli etti.
(İbn Hişâm, Sîret, I, 101)

Resim---1618-) Bir defasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kâbe'nin gölgesinde dinleniyordu. Müşriklerin işkencelerine maruz kalan ashabından Habbab b. Eret ve arkadaşları onun yanına gelerek: "Yâ Resûlullah! Bizim için Allah'tan yardım dileyemez misin? Bunların zulmünden kurtulmamız için Allah'a dua edemez misin?" demişlerdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara davalarından vazgeçmemeleri ve sebat göstermeleri için şöyle buyurdu: "Sizden önceki ümmetler içinde öyle (mazlum) kişiler vardı ki müşrikler tarafından yakalanır, onun için yerde bir çukur kazılır, o kişi o çukurun içine gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, onun başı üzerine konulurdu da başı iki kısma ayrılırdı. Bir başkasının da demir taraklar ile etinin altındaki kemiği ve sinirleri taranırdı da, bu işkenceler o mümini dininden çeviremezdi. Allah'a yemin ederim ki, bu din kesinlikle tamamlanacaktır. Öyle ki biniti üzerinde bir kimse (tek başına) San'a'dan Hadramevt'e kadar gidecek de Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmayacaktır ... Fakat sizler acele ediyorsunuz!"
(Buhârî, İkrâh, 1)

Resim---1619-) sahabı Abdullah b. Amr'a yaptığı tavsiyeler ibadetlerde sürekliliğin önemini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir. Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: "Gündüz oruç tuttuğun, gece ibadetle meşgul olduğun kulağıma geldi, gerçekten öyle mi?" diye sordu. Abdullah b. Amr: "Evet, Yâ Resûlullah! (böyle yapıyorum)" diye cevapladı. Efendimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Böyle yapma. Bazen oruç tut, bazen da tutma. Gece ibadet et ama uykunu da al. Çünkü vücudunun sende hakkı var, gözünün sende hakkı var, hanımının sende hakkı var, misafirlerinin sende hakkı var. Her ay üç gün oruç tutman yeterlidir. Çünkü her iyiliğe on kat sevap verilecektir. Bu da yılın tamamını oruçlu geçirmiş olmaktır." buyurdu. Abdullah b. Amr gücünün kuvvetinin yerinde olduğunu daha fazlasını da yapabileceğini söylediğinde ise ona, Davud Peygamber gibi bir gün oruç tutup bir gün tutmamak suretiyle yılın yarısını oruçlu geçirmesini tavsiye etti. Hz. Peygamber'in bu uyarılarla dikkat çekmek istediği nokta ibadetlerde ölçülü olunması, az bile olsa devamlılığın sağlanması ve kararlı davranılmasıdır. Aksi takdirde Abdullah b. Amr'ın yaşlandığında düştüğü duruma düşmek kaçınılmaz olabilir. Gençken güç yetirebildiği bu kadar çok nafile ibadeti yaşlandığında yapamaz hale geldiğinde Abdullah b. Amr'ın: "Keşke ben, Resûlullah'ın bana göstermiş olduğu o kolaylığı kabul etseydim. Bakın işte; şimdi yaşlandım ve zayıf düştüm." diyerek hayıflandığı nakledilmektedir. Abdullah b. Amr'ın düştüğü bu duruma düşmemek ve ibadetlerde devamlılığı sağlayabilmek için de Resûlullah'ın şu tavsiyesi daima dikkate alınmalıdır: "Ey insanlar! Gücünüzün yeteceği amelleri yapın! Allah usanmaz ama siz usanırsınız!"
(Buharî, Savm, 54; Müslim, Müsafırin, 215)

Resim---1620-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mümin taze bir ekin gibidir. Olgunlaşıncaya kadar rüzgar onu eğip büker; bazen yere yatırır, bazen de doğrultur (ama o kırılmaz).." buyurmuştur.
(Müslim, Sıfatü'l-münafıkin, 59)

Resim---1621-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Münafık iki sürü arasında dolaşan şaşkın bir koyun gibidir. Bir o sürüye karışır bir bu sürüye karışır, hangi sürünün peşinden gideceğini bilmez." buyurmuştur.
(Nesâî, İman, 31)

Resim---1622-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey kalbleri (halden hale) değiştiren Allah'ım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl." buyurmuştur.
(Tirmizî, Kader, 7)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

SABIR.:

Resim---1623-) Ebu Mâlik el-Eş'arî'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... Namaz bir nurdur, sadaka bir burhandır, sabır bir ışıktır..." buyurmuştur.
(Müslim, Taharet, 1)

Resim---1624-) Enes b. Malik (ra) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir kabrin başında ağlamakta olan bir kadına rastladı ve: “Allah'tan kork ve sabret.” dedi. Kadın: "Git başımdan, başıma gelen musibeti sen yaşamadın!" diye cevap verdi. Hz. Peygamber'i tanımıyordu. Kendisine, onun Peygamber (aleyhisselâm) olduğu söylendi. Bunun üzerine kadın Hz. Peygamber'in (aleyhisselâm) kapısına gitti, kapıda bekleyen herhangi bir görevli de yoktu. (Peygamber'in yanına girdi ve): "Seni tanıyamadım." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz de: “Sabır, ancak (musibetin) ilk başa geldiği anda (olmalı)dır.” buyurdu.
( Buharî, Cenâiz, 31; Müslim, Cenâiz, 15)

Resim---1625-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Güçlü kimse, insanları güreşte yenen değil, bilâkis öfke anında kendisine hakim olandır." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 107)

Resim---1626-) İbn Ömer'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanlarla bir arada yaşayan ve onların eziyetlerine sabreden mümin, insanlarla bir arada yaşamayan ve onların eziyetlerine sabretmeyen müminden daha büyük ecre nail olur." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Fiten 23; İbn Hanbel, II, 44)

Resim---1627-) Ebu Sald el-Hudrl'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medineli bazı müslümanlara maddî yardımda bulunmuştu. Onlar tekrar tekrar isteyince Peygamberimiz yine vermiş fakat nihayetinde yanındaki eşyalar tükenmiş ve şöyle buyurmuştu: "Şâyet yanımda bir mal olsaydı onu sizden esirgeyerek yanımda tutmazdım. Ama kim iffetli olmak isterse Allah ona iffet bahşeder. Kim bunlara tenezzül etmezse Allah onu zenginleştirir. Kim sabrederse, Allah ona dayanma gücü verir. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir. "
(Müslim, Zekat, 124)

Resim---1628-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İman nedir?" sorusuna, sabırlı ve hoşgörülü olmak" diyerek cevap vermişti.
(İbn Hanbel, IV, 386)

Resim---1629-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "...Oruç sabrın yarısıdır..." buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavat, 86; Darimî, Taharet, 2)

Resim---1630-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey İnsanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin ve Allah'tan afiyet isteyin. Eğer onlarla karşılaşırsanız sabredin .. . " buyurmuştur.
(Müslim, Cihâd ve Siyer, 20)

Resim---1631-) Huneyn Savaşı'nda elde edilen ganimetleri paylaştırdığında, İslam'a ısınmaları için uğraştığı bazı kimselere fazla mal vermişti. Bunu gören ensardan bir kişi de öfkesine hakim olamayarak hemen: “Vallahi, Bu, adaletin gözetildiği ve Allah rızasının hedeflendiği bir paylaştırma değildir!" demişti. Bunu duyan Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem kızgınlıktan mübarek yüzünün rengi değiştiğinde sabretmesi gerektiğini şu cümlelerle ifade etmişti: ''Allah ve Resulü de adaletli davranmayacaksa kim adil olacak! Allah, Musâ'ya rahmet etsin. Bundan daha fazla eziyete uğramıştı da o bunlara sabretmişti."
(Buharî, Farzu'l- humus, 19; Zekat, 140)

Resim---1632-) İslam'a henüz yeni girmiş olan Akra' b. Habis zemini kum ve toprakla kaplı mescidde küçük abdestini bozunca, bu görgüsüzlük karşısında sahabiler ona derhal müdahale etmek istemişlerdi. Fakat ashabına daima sabrı tavsiye eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onu bırakmalarını istedikten sonra Akra'yı yanına çağırdı ve: "Bu ev, sadece Allah'ı zikir ve namaz için inşa edildi. Bundan dolayı burada abdest bozulmaz." diyerek ona yaptığı bu işin yanlışlığını izah etti. Akra' Hz. Peygamber'in sabırlı tavrını ve ona karşı minnet duygularını: "Anam babam ona fedâ olsun, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana ne sövdü, beni ne azarladı, ne de dövdü." diyerek ifâde etmiştir.
(İbn Hacer, Fethu'l- bâri, I, 323; lbn Hanbel, 11, Buharî, Vudü', 58; Ibn Hanbel, 11, 503)

Resim---1633-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bana tavsiyede bulun" diyen sahabeye: "Öfkelenme" demiş, sahabe defalarca aynı soruyu sormuş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da her defasında aynı cevabı vermiştir.
(Buhârî, Edeb, 76)

Resim---1634-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " Öfke anında şeytanın ayartmasından Allah'a sığının" buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 44; Müslim, Birr, 109)

Resim---1635-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Öfkelenen birisi ayaktaysa otursun, kızgınlığı dinlediyse uzansın." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb, 3)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

HAYÂ.:

Resim---1636-) Ebu Mes'ud'un naklettiğine göre, Hz. Peygamber (aleyhisselâm): "İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: “Şâyet utanmıyorsan, dilediğini yap!" buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 78)

Resim---1637-) Ebu Hüreyre' den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (aleyhisselâm): "İman, yetmiş küsur parçadır. Hayâ da imandan bir parçadır." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 57)

Resim---1638-) Enes (b. Mâlik)'ten rivayet edildiğine göre, Resûlullah (aleyhisselâm): "Her dinin (kendine özgü) bir ahlâkı vardır; İslam ahlâkı(nın özü) hayâdır." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 17)

Resim---1639-) Enes (b. Mâlik)'ten rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (aleyhisselâm: ''Arsızlık nerede ve kimde olursa olsun çirkinleştirir; hayâ ise nerede ve kimde olursa olsun zârifleştirir" buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 47)

Resim---1640-) Selman'dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (aleyhisselâm): "Şüphesiz Yüce RABBiniz hayâ sahibi ve cömerttir. Kulu (duâ etmek için) O'na ellerini kaldırdığı zaman, o elleri boş çevirmekten hayâ eder." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Vitr, 23)

Resim---1641-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir defasında fazla utangaç olduğu gerekçesiyle din kardeşini azarlayan birini görünce: "Onu (kendi haline) bırak. Çünkü hayâ, imandandır. " buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 77; Muvatta', Hüsnü'l- huluk, 2)

Resim---1642-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Gücün yettiğince avret yerlerini kimseye göstermemeye çalış!." diye nasihatte bulunduğu bir sahabinin, yalnız kaldığı zamanlarda da avret yerlerini örtmesinin gerekli olup olmadığını sorması üzerine şöyle cevab vermiştir: "Kendisinden hayâ edilip utanılmaya en lâyık olan, ALLAH'tır."
(Tirmizî, Edeb, 22; Ebu Davûd, Hammam, 2; Buharî, Gusül, 20 (bâb başlığı) )

Resim---1643-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün ashabına: ''Allah'tan gereği gibi, hakkıyla hayâ edin!" buyurunca onlar: "Yâ Resûlullah! Elhamdülillah biz ALLAH'tan hayâ ediyoruz." demişlerdi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem şöyle açıklamıştı sözlerini: "Bu, sizin anladığınız gibi değildir! ALLAH'tan hakkıyla hayâ etmek, baş ve başta bulunan organlarla, karın ve karnın içine aldığı organlan (her türlü günah ve haramdan) korumak, ölümü ve (toprak altında) çürümeyi daimâ hatırlamaktır. Âhireti arzu eden, dünyanın süsünü terk eder. Kim bu şekilde davranırsa ALLAH'tan gereği gibi hayâ etmiş olur."
(Tirmızî, Sıfatu'l- kıyame, 24; İbn Hanbel, 1, 387)

Resim---1644-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''ALLAH hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örter. Hayâyı ve örtünmeyi sever, sizden biriniz gusledeceğinde başkalarına görünmesin (kapalı yerde yıkansın)." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Hammam, 1)

Resim---1645-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hayâ imandan neşet eder, (ehl-i) iman da cennete gider. Çirkin söz ve davranış ise kabalıktan ve kötü ahlâktan neşet eder. Kötü ahlâk (sahibi olanlar) da cehenneme gider. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 65; İbn Mâce, Zühd, 17)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

İFFET.:

Resim---1646-) Ebü Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Üç gruba Allah'ın yardım etmesi haktır: Allah yolunda cihad eden kişiye, (hürriyetini kazanmak için belirlenmiş parayı) ödemeye çalışan köleye, iffetli olabilmek için evlenene." buyurmuştur.
(Tirmizî, Fedailü'l- cihad, 20)

Resim---1647-) Ebu Saı:d el-Hudri'den nakledildiğine göre, ensardan bazı kimseler Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’den (bir şeyler) istediler. O da verdi. Sonra tekrar istediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de yanındakiler bitinceye kadar verdi ve şöyle buyurdu: "Yanımda bulunan hiçbir malı sizden saklayacak değilim. Kim iffetli olmayı dilerse, Allah onu iffetli kılar. Kim müstağni olursa (aza kanaat edip insanlardan bir şey istemezse), Allah onu zengin kılar. Kim de sabrederse, Allah ona sabır ihsan eder. Kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir."
(Müslim, Zekat, 124)

Resim---1648-) İbn Ömer ve Hz. Aişe'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hakkını taleb eden kişi bunu tam olarak alsa da alamasa da iffetli bir şekilde istesin." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Sadakat, 15)

Resim---1649-) İmran b. Husayn'mn rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah, yoksul (olmasına rağmen) iffetli, çoluk çocuk sahibi mü’min kulunu sever." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 5)

Resim---1650-) Abdullah (b. Mes'ud) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım! Senden hidâyet, takvâ, iffet ve zenginlik dilerim." buyurmuştur.
(Müslim, Zikir, 72)

Resim---1651-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile uzun süre birlikte olup ona hizmette bulunma şerefine eren meşhur sahabllerden Ebu Zer yine bir gün onunla beraberdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem binitine binerek arkasına da Ebu Zerr'i oturtmuş ve sohbete başlamıştı. Ebu Zerr'e birtakım sorular soruyor, Ebu Zer de Allah Resulü'nün daha iyi bileceğini söyleyerek onun açıklamalarına kulak veriyordu. Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem sorularından biri şöyleydi: "Ebu Zer, yatağından kalkıp mescide gidemeyecek, mescide gidip de yatağına dönmeye takatin kalmayacak kadar aşırı bir açlığa maruz kalırsan ne yaparsın?" Bu soru üzerine Ebu Zer yine Hz. Peygamber'in kanaatini öğrenmek için: "Allah ve Resulü daha iyi bilir." diye cevap verince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da ona: "Bu durumda dahi iffetli olman gerekir." buyurdu.
(İbn Mâce, Filen, 10; İbn Hanbel, V, 150)

Resim---1652-) "Bilmeyen, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simâlarından tanırsın. Çünkü onlar insanlardan arsızca (bir şey) istemezler." Bu âyeti açıklayan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de, "Yoksul, insanların etrafında dolaşıp da bir veya iki lokma ya da bir veya iki hurma ile baştan savılan (dilenci) değildir. Hakiki yoksul, ihtiyacını karşılayacak kadar geliri olmadığı halde, durumu bilinmediği için yardım edilmeyen ve kendisi de insanlardan istemekten hayâ eden (iffetli) kimsedir. "
(Buhârî, Zekât, 53; Müslim, Zekât, 102)

لِلْفُقَرَاء الَّذِينَ أُحصِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاء مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ لاَ يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
Resim---"Li’l- fukarâillezîne uhsirû fî sebîlillâhi lâ yestatîûne darben fî’l- ardı, yahsebuhumu’l- câhilu agniyâe mine’t- teaffuf (teaffufi), ta’rifuhum bi sîmâhum, lâ yes’elûnen nâse ilhâfâ (ilhâfen), ve mâ tunfikû min hayrin fe innallâhe bihî alîm (alîmun).: (İnfâklarınız ve sadakalarınız), kendilerini Allah yoluna hasreden (adayan), yeryüzünde dolaşmaya (ticaret yapıp kazanmaya) gücü yetmeyen fakirler içindir. Onların durumlarını bilmeyen, onları iffetlerinden dolayı zengin zanneder. Onları sen, yüzlerinden tanırsın. Zorla insanlardan bir şey istemezler. Hayır olarak ne infâk ederseniz (verirseniz), o taktirde muhakkak ki Allah, onu en iyi bilendir.” (Bakara 2/273)

Resim---1653-) Bir gün Übey b. Ka'b mescidde bir adamın yakasına yapışmış, borcunu istiyordu. Bu sırada mescide giren Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, namazını kılıp ihtiyacını giderdikten sonra geri geldiğinde Übey'in hâlâ aynı vaziyette olduğunu görünce şöyle dedi: "Hakkını talep eden kişi bunu tam olarak alsa da alamasa da iffetli/afif bir şekilde istesin."
Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem sözlerini duyan Übey'in kafası karışmıştı. Onun yanma gelerek, "İffet nedir?" diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de ona şöyle cevap verdi: "Ona (kardeşine) hakaret etmeden, onu zorlamadan, ona çirkin söz söylemeden ve ona eziyet etmeden istemektir!"
(İbn Mâce, Sadakât, 15; Beyhakî, es Sünenü'l- Kübrâ, VI, 83)

Resim---1654-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Zinakâr, zinâ ederken mü’min olarak zinâ etmez. Hırsız, çalarken mümin olarak çalmaz. Sarhoş da şarabı içerken, mümin olarak içmez." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 100; Buharî, Eşribe, l)

Resim---1655-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah, yoksul (olmasına rağmen) iffetli, çoluk çocuk sahibi mümin kulunu sever." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 5)

Resim---1656-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah bir toplumun bekasını ve gelişmesini dilerse anlan hoşgörü ve iffetle nzıklandınr. " buyurmuştur.
(Tabarânî, Müsnedü's- Şamiyyin,1,34)

Resim---1657-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım! Senden hidayet, takva, iffet ve (gönül) zyıginliği dilerim." buyurmuştur.
(Müslim, Zikir, 72)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

SADAKAT.:

Resim---1658-) Abdullah (b. Mes'ud) tarafından nakledildiğine göre, Mikdad (b. Amr), Bedir günü şöyle dedi: "Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem! Biz İsrailoğulları'nın Hz. Musâ'ya dedikleri gibi: “Sen ve Rabbin gidin, onlarla savaşın. Biz burada oturacağız.” demiyoruz. Biz sana ancak: '(Düşman üzerine) yürü, biz de seninle beraberiz!” diyoruz." "Seni hak üzere gönderen Allah'a yemin ederim ki sen bizi (çok uzak bir yer olan) Berkü'l- Gımad'a kadar yürütecek olsan, seninle birlikte oraya kadar yürürüz." Muhacirlerin bu tavrı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i çok sevindirdi, ondaki kaygıyı, gam ve kederi giderdi. Akabinde ensarı temsilen Sa' d b. Muaz ayağa kalktı ve şu konuşmayı yaptı: " Yâ Resûlullah! Biz sana iman edip, seni tasdik ettik. Getirdiğin her şeyin hak ve gerçek olduğuna şahitlik yaptık. Sana itaat etmek ve sözüne uymak konusunda söz verdik. Yâ Resûlullah! Allah'ın emrini uygula (biz seninle beraberiz). Seni hak üzere gönderen Allah'a yemin olsun ki sen şu denize dalacak olsan biz de seninle birlikte dalarız. Bizden bir kişi bile geride kalmaz. Dilediğinle görüş, dilediğinle ilişkiyi kes. Mallarımızdan dilediğini al. Doğrusu mallarımızdan aldığın bizim için bıraktığından daha hoştur."
(Buharî, Tefsir, (Mâide) 4); Vâkidî, Megâzi, I, 48-49; )

قَالُواْ يَا مُوسَى إِنَّا لَن نَّدْخُلَهَا أَبَدًا مَّا دَامُواْ فِيهَا فَاذْهَبْ أَنتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلا إِنَّا هَاهُنَا قَاعِدُونَ
Resim--- “Kâlû yâ mûsâ innâ len nedhulehâ ebeden mâ dâmû fîhâ fezheb ente ve rabbuke fe kâtilâ innâ hâhunâ kâıdûn (kâıdûne).: (Onlar); “Ey Mûsâ, muhakkak ki biz onlar orada olduğu sürece ebediyen, asla oraya girmeyiz. Artık Sen ve Rabb'in gidin, böylece ikiniz savaşın, biz mutlaka burada otururuz.” dediler.” (Mâide 5/24)

Resim---1659-) Süleyman b. Amr b. Ahves diyor ki: "Vedâ Haccı'nda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte bulunan babam bana şunları anlattı: “Resûlullah: " ... Bilin ki, sizin, kadınlarınız üzerinde haklarınız olduğu gibi onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlarınız üzerindeki hakkınız, sevmediğiniz kimseleri evinize almamaları ve onlarla sohbet etmemeleridir. Onların sizin üzerinizdeki hakkı ise, onların en güzel biçimde giyinmelerini ve geçimlerini sağlamanızdır." buyurdu.
(Tirmizî, Rada', 11)

Resim---1660-) Abdullah b. Ömer'in (radiyallahu anhu) işittiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hepiniz birer sorumlusunuz ve hepiniz yönettiklerinizden mesulsünüz. Devlet başkanı sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin beyi sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin hanımı da eşinin evinde sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Hizmetçi de efendisinin malı üzerinde sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür." buyurmuştur.
(Buharî, İstikraz, 20)

Resim---1661-) Abdullah (b. Mes'ud) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında “doğru/sıddik” olarak tescillenir. Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında “yalancı/kezzâb” olarak tescillenir." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 105)

Resim---1662-) Ebü Hüreyre'den (radiyallahu anhu) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslüman, dilinden ve elinden insanların selâmette olduğu kişidir. Mü’min ise insanların canları ve malları konusunda (kendilerine zarar vermeyeceğinden) emin oldukları kişidir." buyurmuştur.
(Nesaî, İman, 8 )

Resim---1663-) Harise küçük bir çocukken kaçırılır. Köle pazarına götürülür ve orada köle olarak satılır. Mekke'nin önde gelenlerinden Hz.Hatice'nin akrabası ve Peygamberimizin (aleyhisselâm) de gençlik arkadaşı olan Hakim b. Hizam, onu Hz. Hatice için satın alır. ilk gördüğü andan itibaren ona kanı ısınıp onu bağrına basan Resûlullah’a biricik eşi tarafından hediye edilir.
Babası Harise, biricik oğlunun Mekke'de olduğu haberini hacca giden akrabalarından öğrenir. Vakit kaybetmeden yol hazırlıklarına başlar. Yanına kardeşini de alarak Mekke'ye gitmek üzere yola çıkar. Şehre geldiklerinde doğru Hz. Peygamber'in (aleyhisselâm) yanına gidip Zeyd hakkında görüşmek isterler. Zeyd, babasıyla amcasını gördüğüne tam olarak sevinemez. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onu hürriyetine kavuşturup yanlarında götürmek isteyen baba ve amcasının talebi üzerine şöyle der: "Onu çağırın ve istediğini seçmesine izin verin. Eğer sizi tercih ederse o size aittir. Fakat beni tercih ederse Allah'a yemin olsun ki beni tercih edene, ben kimseyi tercih etmem."
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e olan sadakat ve bağlılığını gösteren şu sözcükler Zeyd'in kararını açık biçimde ortaya koydu: "Onları istemiyorum. Ben hiç kimseyi sana tercih etmem. Sen benim için baba ve amca yerindesin." Zeyd'in bu tercihi üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Kâbe'nin etrafında bulunan Mekkelileri de şâhid tutarak şöyle dedi: "Zeyd, (bugüne kadar benim hizmetçimdi, artık hürdür. Bugünden sonra da) benim oğlumdur (evlâdlığımdır). O, benim mirasçımdır, ben de onu varisim kılıyorum. Hepiniz şâhid olun!." buyurmuştur.
(İbn Hacer, İsâbe, II, 598; İbn Abdulber, Usdu'l- gâbe, I, 352)

Resim---1664-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslüman, dilinden ve elinden insanların selamette olduğu kişidir. Mü’min ise insanların canlan ve mallan konusunda (kendilerine zarar vermeyeceğinden) emin oldukları kişidir." buyurmuştur.
(Nesâî, İmân, 8; İbn Hanbel, II, 380)

Resim---1665-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu.
(Müslim, İman, 62)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

CÖMERTLİK.:

Resim---1666-) Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Cimri ile Allah yolunda harcama yapan kimsenin hali, üzerlerinde demirden birer zırh bulunan iki adamın haline benzer: Cömert olan, bir hayırda bulunmaya niyet ettiğinde üzerindeki zırh öyle genişler ki (önceki dar halinden kalma) izler bile silinir gider. Cimri, bir hayırda bulunmak istediğinde ise (adeta) üzerindeki zırh büzüşür, elleri köprücük kemiklerine yapışacak gibi sıkışır ve zırhın her halkası yanındaki halkayı sıkıştırır."
(Müslim, Zekat, 77)

Resim---1667-) Ebu Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (sav) şöyle buyurmuştur: "Kulların sabaha eriştiği her gün (yeryüzüne) iki melek iner. Bu iki melekten biri, 'Allah'ım, malını hayır yolunda harcayan kişiye (harcadığı malın yerine) yenisini ver.' der. Diğeri de, 'Allah'ım, malını (hayır yollarında harcamayarak) elinde tutan (cimrilik eden) kişinin malını telef et. ' der."
(Buhari, Zekat, 27)

Resim---1668-) Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: " ... Bir insanın kalbinde cimrilik ve iman asla bir arada bulunmaz."
(Nesâî, Cihad, 8 )

Resim---1669-) Cabir b. Abdullah'tan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: " .. .cimrilikten sakının! Çünkü cimrilik, sizden öncekileri birbirlerinin kanını dökmeye ve kendilerine haram kılınanları çiğnemeye sevk ederek helak etti."
(Müslim, Birr, 56)

Resim---1670-) Ebu Bekir es-Sıddik'tan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Bozguncu, cimri ve yaptığı iyiliği başa kakan kimse cennete giremez."
(Tirmizi, Birr, 41)

Resim---1671-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur. zamanın birinde, bir adam çölde tek başına yolculuk yapıyormuş. Aniden gökyüzünden, "Filanın bahçesini sula!" diye bir ses işitmiş. Başını kaldırıp baktığında gökte sadece bir bulut görmüş. Evet, ses oradan geliyormuş. Adam hayretler içerisinde kalarak bulutu takip etmeye başlamış. Kara taşlık bir yere gelince bulut suyunu boşaltmış. Yağmur suları bir derede toplanmış ve akmaya başlamış. Bu defa adam suyu takip etmiş ve önüne bir bahçe çıkmış. Bu bahçede bir adamın elinde kürekle suyu oraya buraya çevirerek bahçeyi suladığını görmüş. Bahçeyi sulayan adama yaklaşarak, "Arkadaş, adın ne?" diye sormuş. Bahçeyi sulayan adam yolcunun buluttan duyduğu ismi telaffuz ederek, "Adımı niçin soruyorsun?" demiş. O da, "Biraz önce yağmur yağdıran bulut vardı ya ... " diyerek anlatmaya başlamış: "Ben, o buluta bir kişinin senin adını söyleyerek, 'Filanın bahçesini sula!' dediğini işittim. Sonra da bulutu takip ederek buraya kadar geldim. Adını da onun için soruyorum. Sen hangi davranışın sebebiyle böyle bir ilahı ikrama nail oldun?" deyince bahçe sahibi, "Madem merak ediyorsun söyleyeyim. Şu gördüğün bahçe ürün verince oturup hesap yaparım. Ürünün üçte birini dağıtırım. Üçte birini çoluk çocuğumla yerim. Üçte birini de tohumluk yaparım. İşte benim yaptığım bundan ibarettir." diye karşılık vermiş.
(Müslim, Zühd, 45)

Resim---1672-) Bir hanım sahahi, bir gün kendi elleriyle ördüğü bir giysiyi getirip Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem vermiş ve "Bunu, giyesin diye ördüm." demişti. Peygamber Efendimiz hediyeyi kabul etmiş ve onu giyinip ashabının yanına gitmişti. Allah Resülü'nün üzerindpi hırkayı gören bir sahahi, "Ne kadar da güzelmiş! Bunu bana verseniz." demişti. İnsanların en cömerdi olan Resül-i Ekrem, "Peki." deyip orada biraz oturduktan sonra evine dönmüş ve o giysiyi katlayarak, isteyen sahabı'ye göndermişti.
(İbn Mâce, Libâs, 1)

Resim---1673-) Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize bir adam gelerek, "Ya Resülallah! Açlıktan bitap düştüm, halsiz kaldım." der. Resülullah onu doyurmaları için hanımlarına haber gönderir, fakat onların saadet hanelerinde yiyecek hiçbir şey yoktur. Bunun üzerine Resülullah, "Bu gece şu adamı konuk edip yemek yedirerek Allah'ın merhametine nail olmak isteyen kimse yok mu?" buyurur. Derhal ensardan bir zat ayağa kalkar ve "Ben varım, ya Resülallah!" diye cevap verir. Bu zat Sabit b. Kays'tır. Akabinde o adamı alıp evine götürür. Hanımına hitaben, "İşte bu kişi Allah Resülü'nün konuğudur. Evde ne varsa ona ikram edelim." der. Evin hanımı, "Vallahi evimizde çocuklarımızın yiyeceğinden başka hiçbir şey yok." diyerek karşılık verir. Eşinden bu üzüntü verici cevabı alan sahabı:, eşine der ki: "O halde çocuklar akşam yemek istedikleri vakit onları uyut. Sonra gel, kandili söndür. Biz bu gece karanlıkta karnımızı doyuruyormuş gibi yapalım ve geceyi aç geçirelim." Kadın, kocasının dediklerini yapar. Kendileri ve çocukları aç kalmıştır ama Allah Resülü'nün emaneti olan misafirleri doymuştur. Sabah olunca misafirlerini uğurlarlar. Konuk olduğu evden ev sahiplerinin ikram ve izzetleri ile memnun olarak ayrılan misafir, doğruca Resülullah'ın huzuruna varır. Misafiri karşısında karnı doymuş, memnun olarak gören Allah Resulü, "Bu gece Allah sizin yaptığınızdan hoşnut olmuştur." buyurur.
(İbn Hacer, Fethu'l-bâri, VII, 119; Buhârî, Menâkibu'l-ensâr, 10)

Resim---1674-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İsraf ve savurganlığa kaçmadan, böbürlenmeden yiyiniz, içiniz, giyiniz ve sadaka veriniz." buyurmuştur.
(Nesâî, Zekat, 66; İbn Mace, Libas, 23)

Resim---1675-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem servetinin tamamını bağışlamak isteyen Ka'b b. Malik'i, "Malının bir kısmını kendine ayır, bu senin için daha hayırlıdır." buyurmuştur.
(Buharı, Vesaya, 16)

Resim---1676-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Sa'd b. Ebu Vakkas'a malının yalnız üçte birini vasiyet etmesini, geri kalanını varislerine bırakmasını tavsiye ederek, "Varislerini zengin bırakman, onları başkalarına muhtaç bırakmandan daha hayırlıdır." buyurmuştur.
(Buhârî, Vesaya, 2)

Resim---1677-) Bir gün hane-i saadete bir dilenci gelmişti. Hz. Aişe ona, "Şunu al." dedi. Fakat dilenci gitmeden önce onu çağırarak ne aldığına baktı. O esnada orada bulunan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Evine senin haberin olmadan hiçbir şeyin girip çıkmasını istemiyorsun öyle mi?" dedi. Hz.Aişe de, "Evet." diyerek cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Ey Aişe, yavaş ol! Sayma,ve sayarak verme! Yoksa Allah da sana sayarak verir." buyurarak onu uyardı.

Resim---1678-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Pintilikten sakının, çünkü sizden öncekiler pintilik yüzünden helak oldular. Pintilik onları eli sıkı olmaya itti, eli sıkı oldular. Akrabayla ilgilenmemeye itti, akrabalarıyla ilgiyi kestiler. Günaha itti, günahkar olup çıktılar." buyurmuştur.
(Ebu Dâvut, Zekât, 46)

Resim---1679-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allahümme innt euzü bike mine'l-buhli ve euzü bike mine'l-cübni ve euzü bike en erudde ila erzeli'l-umuri." (Allah'ım, cimrilikten sana sığınırım, korkaklıktan sana sığınırım, ömrün en rezil zamanına kalmaktan sana sığınırım.) dua etmiştir.
(Buhârî, Deavat, 37)

Resim---1680-) Ebu Bekir es-Sıddık'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Bozguncu, cimri ve yaptığı iyiliği başa kakan kimse cennete giremez."
(Tirmizi, Birr, 41)

Resim---1681-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cömert, Allah'a yakın, cennete yakın, insanlara yakın, ama cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzak, cennetten uzak, insanlardan uzak, ama cehenneme yakındır. Cömert cahil, Yüce Allah katında cimri abidden daha sevimlidir. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 40)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MİSAFİRPERVERLİK.:

Resim---1682-) Ebu Şurayh el-Ka'bl'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa misafirini iyi ağırlasın. Bunun uygun süresi bir gün ve bir gecedir. Misafirlik (hakkı) üç gündür, bundan sonra (misafire ikram) sadakadır. Misafirin de ev sahibini sıkıntıya sokacak kadar onun yanında kalması helâl olmaz." buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 85)

Resim---1683-) Abdurrahman b. Ebu Bekir anlatıyor: “Suffe Ashabı fakir insanlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kimin yanında iki kişilik yemek varsa üçüncü bir kişiyi, dört kişilik yiyeceği olan beşinci ya da altıncı bir kişiyi misafir etsin!" buyurmuştur.
(Buharî, Mevakitü's- salât, 41)

Resim---1684-) Enes (b. Mâlik) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Sa'd b. Ubade'nin evine geldi. Sa'd, (ona) ekmek ve zeytinyağı getirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de onları yedi, ardından da: 'Yanınızda oruçlular iftar etsin. Yemeğinizi iyi insanlar yesin. Melekler de size dua etsin.” buyurdu.
(Ebu Davûd, Et'ıme, 54)

Resim---1685-) Ukbe b. Âmir'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Misafir ağırlamayan kimsede hayır yoktur." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, IV, 157)

Resim---1686-) Abdullah b. Selâm anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (hicret edip) Medine'ye geldiğinde insanlar ona doğru koşuştular... Söylediği ilk sözler şunlardı: 'Ey insanlar! Selâmı yaygınlaştırın, yemek yedirin ve insanlar uykudayken (gece) namaz kılın ki, esenlik içinde cennete giresiniz."'
(Tirmizî, Sıfatü'l- kıyame, 42)

Resim---1687-) Bir gün ashabıyla beraber olduğu bir sırada Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzuruna bir adam gelerek: "Bitkin ve açım ya Resulallah!." dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem önce kendi hanımlarına başvurdu. Fakat onlar: "Yanımızda sudan başka bir şey yok." cevabını verdiler. Ardından ashabına yöneldi ve: "Bu şahsı kim misafir edebilir?" diye sordu. Ensardan Sabit b. Kays: "Ben!" diye atıldı. Sonra da misafri alıp evine götürdü. Hanımına, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in misafirini ağırlamasını söyledi. Hanımı: "Çocuklarımın yiyeceğinden başka bir şeyimiz yok." cevabını verince o da hanımına: "Yemeğini hazırla, kandilini yak, çocuklarını da uyut!." dedi. Eşinin söylediklerini yapan evin hanımı, ardından yanan kandili düzeltiyormuş gibi yaparak söndürüverdi. Böylece ev sahipleri, aslında yemek yemedikleri halde gecenin karanlığından yararlanarak yiyormuş gibi yaptılar. Misafire de bunu hiç hissettirmediler ve o geceyi aç geçirdiler. Sabit b. Kays sabahleyin Hz. Peygamber'in yanına gitti. Onu gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o gece misafirlerine yaptıkları ikramdan ötürü Allah'ın onlardan memnun kaldığını müjdeledi. Bu cömert sahabi ve eşi hakkında şu âyet nazil oldu: "Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları (muhacir kardeşlerini) kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."
(İbn Hacer, Fethu'l- bâri, VII, 119; Haşr, 59/9; Buharî, Menakıbü'l-ensar, 10; Müslim, Eşribe, 172)

وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Resim---"Vellezîne tebevveu’d- dâre ve’3l- îmâne min kablihim yuhıbbûne men hâcera ileyhim ve lâ yecidûne fî sudûrihim hâceten mimmâ ûtû ve yu’sirûne alâ enfusihim ve lev kâne bihim hasâsatun, ve men yûka şuhha nefsihî fe ulâike humul muflihûn (muflihûne).: Ve onlardan önce (Medine’yi) yurt edinmiş olup kalplerinde îmân yerleşmiş olanlar, kendilerine hicret eden kimseleri severler. Ve onlara verilenlerden (dağıtılan ganimetlerden) dolayı, kendileri onlara muhtaç olsa bile, gönüllerinde bir hacet (kaygı, haset) bulunmaz. Ve onları kendi nefslerine tercih ederler (üstün tutarlar). Ve kim nefsini cimrilikten korursa, o taktirde işte onlar, onlar felâha (kurtuluşa) erenlerdir.” (Haşr 59/9)

Resim---1688-) Bir gün sahabilerden Mikdad b. Esved ile iki arkadaşı yoldan gelmişlerdi. Yorgunluktan ve açlıktan gözlerinin feri gitmiş, nerede ise kulakları duymaz hale gelmişti. Sahabeden kendilerini misafir etmelerini istediler. Ama hiç kimse onları kabul edecek durumda değildi. Derken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldi ve onları hanesine götürdü. Kapıda üç keçi duruyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şu keçilerin sütünü armızda paylaşmak üzere sağın." buyurdu. Bunun üzerine misafrler keçileri sağdı ve her biri kendi nasibini içti.
(Müslim, Eşribe,174; Tayalisî, Müsned, II, 12)

Resim---1689-) Bir gün Ebü Hüreyre aç kalmış ve bitâb düşmüştü. Yolda Hz. Ömer'le karşılaştı. Kendisinden Allah'ın Kitabı'ndan bir âyeti okumasını istedi. Gayesi açlığını hissettirmekti. Ancak onun durumunu fark edemeyen Hz. Ömer, sorduğu âyeti ona okumakla yetindi. Çok geçmeden Ebu Hüreyre açlıktan dolayı yüzüstü düştü. Bu sırada bir de gördü ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem başucunda dikilmiş: "Ebu Hüreyre!." diye çağırıyor. O da: "LeBbeyke!.Buyur, emrin olur Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!" diye karşılık verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem elini tuttu, onu kaldırdı ve aç olduğunu fark ettiği Ebu Hüreyre'yi evine götürdü. Hemen onun için büyük bir bardak süt getirilmesini emretti. Sütten bir miktar içen Ebu Hüreyre'ye: "Tekrar iç Ebu Hüreyre!" buyurdu. Bir miktar daha içince yine, "Tekrrla!" buyurdu. O da tekrarlayıp bir daha içti. Artık kendine gelmişti..
(Buhâri, Et'ime, 1)

Resim---1690-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’minden başkasıyla arkadaşlık yapma, yemeğini de takvâ sahibi insanlar dışında kimse yemesin." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb, 16; Tirmizî, Zühd, 55)

Resim---1691-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem evine misafir olduğu Sa'd b. Ubade'ye de: "Yanınızda oruçlular iftar etsin. Yemeğinizi iyi insanlar yesin. Melekler de size dua etsin." diye dua etmiştir.
(Ebu Davûd, Et'ıme, 54)

Resim---1692-)Bir gün Allah'a inanmayan bir kişi Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem misafir olmuştu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun için koyundan süt sağılmasını istedi. İnançsız adam bir tas sütü içti, (doymayınca) bir tas süt daha verildi. Bu sütü de içti. Bir daha istedi, o sütü de içti. Böylece tam yedi tas süt içti. Ertesi gün, Allah hidayet nasib etti ve adam Müslüman oldu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir koyundan yeni sağdırdığı sütü ona ikram etti. Adam sütü içti. Peygamberimiz bir tas süt daha getirtti. Fakat adam bu sütü bitiremedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’min, bir mide doldurcak kadar içer, kâfir ise yedi mide doldurana kadar içer." buyurdu.
(İbn Hanbel, Ill, 432; Müslim, Eşribe, 186; Tirmizî, Et'ıme, 20)

Resim---1693-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gece dışarı çıktığında birden Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer'e rastladı ve: "Sizi bu saatte evlerinizden çıkarn nedir?" diye sordu. Onlar da: "Açlık ya Resûlallah!" dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Varlığım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, beni de sizi çıkaran (sebep evden) çıkardı, hadi gidelim!." dedi. Hemen onunla birlikte kalktılar ve ensardan Ebu'l-Heysem'in evine vardılar. Fakat evinde yoktu. Evin hanımı Efendimizi görünce: "Merhaba, hoş geldiniz!" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona eşinin nerede olduğunu sordu. Hanım: "Bize tatlı su getirmeye gitti." dedi. O sırada kocası geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile iki arkadaşını gördü ve çok sevindi: "Allah'a hamdolsun, bugün misafirleri benimkinden daha şerefli olan kimse yoktur." diyerek mutluluğunu dile getirdi. Hemen gidip onlara bir hurma salkımı getirdi ki, içinde ham, kuru ve taze hurmalar vardı. "Bundan yiyin!" dedi ve bıçağı aldı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: "Sakın sağmal koyuna dokunma." buyurdu. Ebu'lHeysem kendilerine ikram etmek üzere bir koyun kesti. Hem koyundan, hem o hurma salkımından yediler. Yemeğe doyup, suya kandıkları vakit Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer'e: "Bu canı bu tende tutan Allah'a yemin ederim ki, kıyamet gününde bu ni’metlerden mutlaka sorulacaksınız! Sizi evlerinizden açlık çıkardı. Sonra şu ni’metlere kavuşmadan dönmediniz." buyurdu.
(Taberanî, el Mu'cem ii'l- kebir, XIX, 253; Müslim. Eşribe; 140)

Resim---1694-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Misafir ağırlamayan kimsede hayır yoktur." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, IV, 157)

Resim---1695-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Misafiri bir gece ağırlamak her Müslüman'ın üzerine düşen bir görevdir. Bir kimse bir Müslüman'ın evinin önünde sabahlarsa bu kimseye ikram etmek o ev sahibinin üzerine bir borçtur. (Misafir) bu hakkını ister talep eder isterse de hakkından vazgeçer." buyurdu.
(Ebu Davûd, Et'ıme, 5; lbn Mace. Edeb, 5)

Resim---1696-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bütün zamanım ibadetle geçiren Osman b. Maz'un'a: "Ey Osman, Allah'tan kork. Çünkü senin üzerinde âilenin de hakkı vardır. Senin üzerinde misafirinin de hakkı vardır. Senin üzerinde nefsinin de hakkı vardır. Bundan dolayı bâzen oruç tut, bâzen tutma. Bâzı geceler namaz kıl, bâzı geceler de uyu!." buyurmuştur.
(Ebu Davûd,Tatavvu', 27; İbn Hanbel, Vl, 267)

Resim---1697-) Misafirlerine güler yüzle ve güzel sözlerle muamele eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Abdülkays heyetini: "Bu insanlara, merhaba! Allah sizi utandırmasın, pişman etmesin." sözleri ile karşıladı.
(Buhârî, İlim, 25; Müslim, îmân, 24)

Resim---1698-) Bir defasında sahabileri ile birlikte Ebu'lHeysem b. Teyyihan'ın evine misafir olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yemek sonrası sahabilerine: "Kardeşinizi mükafatlandırın." buyurdu. Ashab bunun üzerine: "Ya Resûlallah onun mükafatı nedir?" deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir adamın evine gidilir, yemeği yenir, içeceği içilir, sonra onun için dua ederlerse işte bu onun mükafatıdır." diyerek hoş bir misafrlik âdabına da işaret etmiştir. "Misafirin de ev sahibini sıkıntıya sokacak kadar misafirliğini uzatması helâl olmaz." buyurdu.
(Buhârî, Edeb, 85)

Resim---1699-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, halasının kızı Zeyneb bnt. Cahş ile evlendiği zaman ashaba düğün yemeği vermek istemiş ve ismini verdiği belirli kişilerin yanı sıra yolda karşılaştığı kimseleri de yemeğe çağırmasını Enes b. Mâlik'e söylemişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de gelen misafirlere onar kişilik gruplar halinde yemek ikram etmeye başlamıştı. Yemeğe başlamadan önce de besmele ile önlerinden yemelerini hatırlatmıştı. Gruplar sırayla girip yemek yiyorlar, ardından da çıkıyorlardı. Bu arada bir grup muhabbete koyulmuş ve konuşmayı uzattıkça uzatmıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu durumdan rahatsız olmuş, onların da çıkmasını sağlamak için evden dışarı çıkmıştı. Enes ile birlikte bir süre yürüdükten sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o grubun çıkmış olduğunu düşünerek odasına dönmüştü. Fakat hala oradaydılar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Enes ile tekrar dışarı çıkıp yürümeye başladı ve döndüklerinde o kişiler çıkmışlardı. İşte bu olayın akabinde ALLAHu zü’L- CeLÂL’in: "Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber'in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davrnışınız Peygamber'i rahatsız etmekte, fakat o sizden çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez..." buyurduğu âyet indi.
(Buhâri, Nikâh, 65; Ahzab 33/53; Buhârî. İsti'zan, 10)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَدًا إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمًا
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tedhulû buyûten nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayra nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîs (hadîsin), inne zâlikum kâne yu’zîn nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî mine’l- hakkı, ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâbin, zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinne, ve mâ kâne lekum en tu’zû resûlallâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedâ (ebeden), inne zâlikum kâne indallâhi azîmâ (azîmen).: Ey iman edenler! (Rastgele) Peygamberin evlerine girmeyin, (bir başka iş için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin. (Ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin, yemeği yiyince dağılın ve (uzun) söze dalmayın. Gerçekten bu, peygambere eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır; oysa Allah, hak(kı açıklamak)tan utanmaz. Onlardan (peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir. Allah'ın Resûlü'ne eziyet vermeniz ve ondan sonra eşlerini nikahlamanız size ebedi olarak (helal) olmaz. Çünkü böyle yapmanız, Allah katında çok büyük (bir günah)tır.” (Ahzâb 33/53)

Resim---1700-) Bir defasında kendisine ikram edilen bir yemeği Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabına ikram etmiş, onlar da: "İştahımız yok." diye karşılık verince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Açlığı ve yalanı bir arya getirmeyin." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Et'ime 23)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ÎSÂR.:

Resim---1701-) İbn Münkedir'in işittiğine göre, Cabir b. Abdullah şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisinden bir şey istendiğinde asla “hayır” demezdi."
(Müslim, Fedail, 56)

Resim---1702-) Sehl b. Sa'd anlatıyor: "Bir kadın ... elinde kenarları dokunmuş bürde türünden bir kumaşla gelerek: “'Yâ Resûlallah, bunu giymeniz için kendi elimle dokudum.” dedi. Böyle bir kumaşa ihtiyacı olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kumaşı aldı ve izar şeklinde giyinerek (belden aşağısına sararak) yanımıza geldi. Fakat orada bulunanlardan biri kumaşa dokunarak: “Yâ Resûlallah, bunu bana giydir!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Tamam.” buyurdu ve Allah'ın dilediği kadar (bir süre) o mecliste kaldıktan sonra evine döndü. Sonra da kumaşı katlayarak ona gönderdi. Bu durumu hoş karşılamayan arkadaşları sahabiye: "Hiç iyi yapmadın. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem öyle bir kumaşa ihtiyacı olduğu için onu giymişti. Fakat sen, onun kendisinden bir şey isteyeni geri çevirmediğini bildiğin halde o kumaşı istedin." dediler. Sahabi ise kumaşı giymek için değil, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem ait bu giysiyi kendisine kefen yapmak için istediğini belirtti ve dediği gibi de oldu.
(Buhârî, Libas, 18; Cenâiz, 28)

Resim---1703-) Enes (b. Mâlik)'ten rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz kendisi için istediğini mü’min kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz."
(Tirmizî, Sıfatü'l-kıyame, 59)

Resim---1704-) Zeyd b. Eslem'in, babasından naklettiğine göre, babası Ömer b. Hattab'ı (radiyallahu anhu) şöyle derken işitmiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün bize sadaka vermemizi emretti. Bu (emir) paramın olduğu bir zamana rastladı. “Bir gün Ebü Bekir'i geçebileceksem, işte bugün geçerim!” dedim ve malımın yarısını getirdim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “âilene ne bıraktın?” dedi. Ben de: “Bu kadarını.” dedim. Ebü Bekir (radiyallahu anhu), malının hepsini getirdi. Sonra Resûlullah (aleyhisselâm) ona da, ailene ne bırktın?” dedi. O: “Onlara Allah ve Resûlü'nü bıraktım.” diye cevap verdi. Bunun üzerine, “Bundan sonra seninle hiçbir şeyde asla yarışmam!” dedim."
(Ebu Davûd, Zekat, 40; Tirmizî, Menakıb, 16)

Resim---1705-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ım MuhaMMed âilesine kendilerine yetecek kadar nzık ver." buyurmuştur.
(Müslim, Zühd, 18)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

VEFÂKÂRLIK.:

Resim---1706-) Nu'man b. Beşir anlatıyor: "Peygamber'e (aleyhisselâm) Taif'ten bir miktar üzüm hediye edilmişti. O da beni çağırarak: “Şu salkımı al da annene götür.” dedi. Ama ben üzümü anneme götürmeden önce yedim. Birkaç gün sonra Resûlullah bana: “Üzüm salkımı ne oldu, onu annene ulaştırdın mı?” diye sordu. Ben de: “Hayır!.” dedim."
Nu'man, bu olay nedeniyle Resûlullah'm kendisini "ğuder/vefâsız” diye isimlendirdiğini söylemiştir.
(İbn Mâce, Et'ıme, 61)

Resim---1707-)Bir keresinde Abdullah b. Ömer, Mekke yolunda bir bedevî ile karşılaşır, ona selâm verir, binmekte olduğu eşeğe onu bindirir, başındaki sarığı da ona giydirir. Bu manzaraya şâhid olan Abdullah b. Dinar, İbn Ömer'e: "ALLAH hayrını versin, bunlar bedevîdir. Basit şeyler onları mutlu eder." der. Abdullah b. Ömer ona şu şekilde cevap verir: "Bunun babası, babam Ömer b. Hattab'ın dostu idi. Ben Resûlullah’ın (aleyhisselâm) şöyle buyurduğunu işittim: "İyiliklerin en güzeli, evlâdın baba dostlarını ziyâret etmesidir."
(Müslim, Birr, 11)

Resim---1708-) Enes'ten nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kıyamet gününde her vefâsızın, vefâsızlığının göstergesi olarak bir sancağı olacaktır... " buyurmuştur.
(Müslim, Cihad ve siyer, 14)

Resim---1709-) Hz. Aişe (radiyallahu anha) anlatıyor: "Ben Peygamber'in (aleyhisselâm) eşlerinden hiçbirini, Hatice'yi kıskandığım kadar kıskanmadım. Oysaki ben Hatice'yi (benden önce vefât ettiği için) görmemiştim. Ancak Peygamber (aleyhisselâm) ondan çok bahsederdi. Bâzen bir koyun keser, onu parçalara ayırır, sonra da Hatice'nin dostlarına gönderirdi. Bâzen ben: “Sanki yeryüzünde Hatice'den başka kadın yok!” diyerek serzenişte bulunurdum da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hatice şöyle idi, Hatice böyle idi. Üstelik ondan benim çocuklarım var!.” derdi." Buyurmuştur.
(Buharî, Menakıbü'l- ensar, 20)

Resim---1710-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Mekke'den gizlice ayrılmış, Taif'ten taşlanarak kovulmuş, evsiz barksız, yurtsuz kalmıştı. Hatta dağda üç gün konaklamış, doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı şehre Mekke'ye girememişti. Ama ALLAH celle celâlihu, ona öyle bir kapı açtı ki hem de bir müşrikin desteği ve himayesiyle Mekke'ye alnı açık, başı dik olarak girdi. Hz. Peygamber kendisini bu zor anında himayesine alan, kol kanat geren, onu himaye uğruna canım ve soyunu bile tehlikeye atan “Mut'im b. Adi”i hiçbir zaman unutmadı. Hatta hicretten kısa bir süre sonra vefât eden Mut'im için Bedir Savaşı sonrası esir edilen Mekkeli müşrikleri işâret ederek: "Eğer Mut'im b. Adi sağ olsaydı, sonra şu kokuşmuş kişiler hakkında konuşup onları bağışlamamı isteseydi hiç şüphesiz ben bunları Mut'im'(in hatırı) için serbest bırakırdım." buyurmuştur.
(Buhârî, Meğâzi, 12)

Resim---1711-) Bir keresinde uzun bir yolculuğun ardından kendisiyle birlikte cihada katılmak maksadıyla yanına gelen ve: "Anne babamı ardımdan ağlar bırakıp sana geldim yâ Resûlullah!." diyen bir gence: "Onların yanına geri dön ve ikisini de nasıl ağlattıysan öylece güldür!.'" buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Cihad, 31; Nesaî, Biad, 10; İbn Mâce, Cihad, 12)

Resim---1712-) Bir gün Sevgili Peygamberimiz, Hz. Aişe ile beraberken huzur-ı saadetlerine ihtiyar bir hanım geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ona adını sordu. O: "Cessame el-Müzenî" diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Çirkin" anlamına gelen bu adı, "güzel" anlamındaki yeni bir isimle değiştirerek: "Hayır, senin adın Cessame değil, “Hassane el-Müzen”dir." buyurdu. Sonra da ihtiyar kadına halini hatırını sordu, pek çok iltifatlarda bulundu. (Ona karşı olan ilgi ve alâkasından Hz Peygamber'in onu önceden tanıdığı belliydi.) Yaşlı hanım gittikten sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yaşlı kadına karşı olan ihtiram, ilgi ve al3akası dikkatinden kaçmayan Hz. Aişe merak ederek: "Bu yaşlı hanım kimdi yâ Resûlallah?." diye sordu. O da: "Hatice'nin arkadaşı olup onun sağlığında bize gelip giderdi. Kuşkusuz ahde güzel bir şekilde vefâ göstermek imandandır.'' buyurdu.
(Hâkim, Müstedrek, I, 20 (1/16)

Resim---1713-) Mekkeliler Bedir'de Müslümanların eline geçen esirlerine fidye olmak üzere birtakım mallar gönderme ye başlayınca, Hz. Peygamber'in kızı Zeyneb de, kocası Ebu'l-As'ın fidyesi olmak üzere bir miktar mal gönderdi. Bu mallar içerisinde Hatice vâlidemizin kızı Zeyneb'i evlendirirken ona düğün hediyesi olarak taktığı kendine ait bir gerdanlık da vardı. Resûlullah (aleyhisselâm) hem biricik eşinin hem de kızının hatıralarını üzerinde taşıyan bu gerdanlığı görünce çok üzüldü ve Müslümanlara: "Uygun görürseniz Zeyneb'in esirini serbest bırkın ve Zeyneb'e ait olan şu gerdanlığı da kendisine iâde edin!." dedi. Onlar da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem”in bu teklifini kabul ettiler.
(Ebu Davûd, Cihad, 121)

Resim---1714-) Huneyn Savaşı'nda Hevazinliler bozguna uğrayıp kaçmaya başladığında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onları takip eden Müslümanlara, daha önce Müslümanlara karşı kötülüğü dokunan savaş suçlularının kaçıp kurtulmalarına fırsat vermemelerini emretmişti. Müslümanlar bu suçluları yakınları ile birlikte esir edip Resûlullah'ın huzuruna getirirken duydukları öfkenin sonucunda sert davranmışlardı. Ancak söz konusu grubun içerisinde Hz. Peygamber'in sütkardeşi Şeymâ da bulunmaktaydı. Kendilerine yapılan davranıştan rahatsız olan Şeyma: "Bilin ki, ben Efendinizin sütkardeşiyim!." diyerek onları yumuşatmaya çalıştı. Huzura getirilen Şeyma: "Yâ MuhaMMed!. Ben, senin sütkardeşinim!." deyince Efendimiz: "Bunu neyle ispatlarsın?" diye sordu. Şeyma: "Omuzumda bulunan diş iziyle ki, onu sen ısırmıştın!." dedi. İzi gören Kâinâtın Efendisi, sütkardeşi Şeymâ'yı tanıdı. Şeymâ kendisinden yaş olarak büyük olduğu için çocukluğunda onunla ilgilenmiş, onu kucağına almıştı. Kendisiyle Sa'doğulları yurdunda koşuştukları, oynadıkları, gezdikleri Şeymâ idi bu!. Sözü edilen diş izi de o dönemden kalma bir hatıra idi. İnsan kadrini çok iyi bilen kâinâtın serveri, sütkardeşi olan bu çocukluk arkadaşını, ridasını sererek üzerine oturttu. Bir anda o çocukluk günleri hafızasında canlandı. Gözleri dolu dolu oldu. Sonra da sütanne ve babasını sordu. Şeymâ, onların ikisinin de çoktan ölüp gittiklerini söyledi. Daha sonra Şeymâ'ya: "İstersen sevgi ve saygı görerek yanımda otur, istersen faydalanacağın bazı mallar verip seni kavmin ve kabilenin yanına göndereyim." dedi. Şeymâ'nın cevabı şu oldu: "Sen bana mal verip beni kavmimin yanına gönder!." O sırada Müslüman olan Şeymâ'ya Peygamberimiz, bir erkek bir de kadın köle verdi, sonra da Ci'rane Mevkiine gidip beklemesini söyledi.
Taif dönüşünde sütkardeşi Şeymâ, Hz. Peygamber'in yanına geldi. Onu görünce Hz. Peygamber çok sevindi ve onu hoş karşıladı. Oturması için ridasını serip yer gösterdi. Hz. Peygamber'in gözleri doldu ve ağlamaya başladı. Ashabından biri: "Ağlıyor musun yâ Resûlallah?" dediğinde: "Evet ona düşkünlüğümden ve başına gelenlerden dolayı ağlıyorum!." dedi ve ilave etti: "Sizden birinin Uhud kadar altını olsa ve süt emzirmesi karşılığında sütünü emdiği kişiye onu verse, yine de onun hakkını ödemiş olmaz." buyurdu.
(İbn Hişam, Sîret V, 127-128; Abdurrezzâk, Musannef, VII, 479)

Resim---1715-) Bir gün Hz. Ebu Bekir, diz kapağı görülecek şekilde elbisesinin eteğini toplayarak telâşla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e geldi. Onu bu halde gören Hz. Peygamber bir sıkıntısı olduğunu anladı. Hz. Ebu Bekir selâm verdi ve: "Yâ Resûlallah! Hattab oğlu Ömer'le tartıştık. Ben biraz ileri gittim. Ancak sonra pişman oldum, Ömer'den özür diledim fakat kabul etmedi. Ben de sana geldim." dedi. Bunun üzerine Resûlullah üç kere: ''ALLAH seni bağışlasın Ebu Bekir!" dedi. Hz.Ebu Bekir'in özrünü kabul etmeyen Hz. Ömer de pişman oldu ve onun evine gitti. Evde olmadığını öğrenince de Peygamber Efendimizin huzuruna geldi ve selâm verdi. Hz. Ebu Bekir de o esnâda mescidde idi. Ancak Hz. Peygamber'in ona karşı tavrı değişikti. Bunu fark eden Hz. Ebu Bekir endişelendi, dizleri üzerine çöktü ve: "Y3a Resûlallah! Vallahi, ben ileri gittim." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber orada bulunan herkese hitaben: "Şüphesiz ki ALLAH, beni size peygamber göndermişti. Bunu size tebliğ ettiğimde hepiniz bana: "Yalan söyledin!.” demiştiniz. Ebu Bekir ise: “Doğru söyledin.” demiş ve bana canı ve malı ile yâr ve yardımcı olmuştu." buyurdu. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem iki kere: "Şimdi sizler dostumu bana bırkırsınız değil mi?" buyurdu. Bunu işiten ashab, Hz. Peygamber'in hatırı için Hz. Ebu Bekir'e özel bir saygı göstermeye başladı ve bir daha onu hiç kimse incitmedi.
(Buhârî, Fedâilu's- Sahabi'n- Nebî, 5)

Resim---1716-) Hz. Peygamber ve ona inananlar, müşrikler tarafından Mekke'de ablukaya alınmış, zor ve sıkıntılı anlar yaşıyorlardı. Sıkıntı içerisindeki Müslümanlara Hz. Peygamber, Habeş kralı olan Necaşî'nin ülkesine gitmelerini tavsiye eder. Peygamberimizin tavsiyesine uyan dostları, o büyük kralın yurduna hicret ederler. Müslüman misafirlerinden etkilenen ve Peygamber Efendimizin Hz. İsâ tarafından müjdelenen elçi olduğuna şehâdet getiren Necaşî, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e duyduğu sevgiyi,: "Üzerimdeki hükümdârlık görevi olmasaydı gider ayakkabılarını taşırdım." diyerek ifade eder. Halkı da kendilerine hicret eden Müslümanlara misâfirperverlik gösterir. İşte bu zor zamanların hamisi ve gönül dostu Necaşî'nin gönderdiği heyet bir gün Hz. Peygamber'i ziyârete gelmiştir. Efendimiz kalkıp kendisi onlara hizmet etmeye başlar. Bunu gören ashabı: "Bırak, senin yerine biz yaparız." derler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, duygularını şu şekilde ifade eder: "Onlar benim ashabıma iyilik yaptılar, ben de bizzât onlara iyilik yapmak istiyorum." Zirâ gelen heyete yapılacak olan ikram ve iltifat, onların şahsında bizzat devlet başkanı olan Necaşî'ye iltifat olacaktır.
(Ebu Davûd, Cenâiz, 56, 58; İbn Kesir, Bidâye, III, 99)

Resim---1717-) Medine'de kendi evinden sonra en çok Ümmü Süleym'in evine gittiğini gören sahabe-i kiram ona bunun sebebini sormuşlar, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: "Ben ona merhamet ediyorum çünkü onun kardeşi (Bi'r-i Maune'e) benim yanımda öldürüldü." demiştir.
(Buhârî, Cihâd, 38)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

AHDE VEFÂ.:

Resim---1718-) Enes b. Malik şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize hutbe verdiği zaman mutlaka şöyle buyururdu: “Emânete riâyet etmeyenin imanı yoktur; ahde vefâ göstermeyenin ise dini yoktur."'
(İbn Hanbel, lll, 134)

Resim---1719-) Ebu Bekre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim bir zimmiyi (antlaşmalı bir gayri müslim vatandaşı) antlaşmalıyken öldürürse Allah ona cenneti harm kılar." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Cihad, 153)

Resim---1720-) İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kardeşinle (düşmanlığa varan) tartışmaya girme, onunla (kırıcı şekilde) şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme." buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 58)

Resim---1721-) Zeyd b. Erkam'dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kişi yerine getirme niyetiyle kardeşine bir söz verir, ancak onu yerine getiremez ve zamanında sözünü tutamazsa günahkâr olmaz." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb, 82)

Resim---1722-) Ubade b. Samit'ten nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bana kendi adınıza altı şeyin güvencesini verin, ben de size cennetin güvencesini vereyim: Konuştuğunuzda doğru söyleyin, söz verdiğinizde sözünüzü tutun, size (bir şey) emânet edildiğinde ona riâyet edin, iffetinizi koruyun, gözlerinizi (bakılması yasak olandan) sakının ve ellerinizi (haramdan) çekin." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, V, 323)

Resim---1723-) Kureyş asıllı olmasına rağmen, sırf müslüman olduğu için tutuklanan Utbe b. Esid es-Sekafı, nam-ı diğer Ebü Basir, bir yolunu bulup kavminin elinden kaçtı. Medine'ye gelerek Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem sığındı. İmzalanan Hudeybiye Antlaşması'na dayanarak Ebü Basü'in iadesini isteyen Ahnes b. Şerik ve Ezher b. Abdiavf ez-Zühri, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem hitaben bir mektup yazdılar ve iki elçiyle birlikte Hz.Peygamber'e gönderdiler. Elçilerin getirdiği mektubu Übey b. Ka'b'a okutan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ebü Basü'i çağırtıp antlaşma gereğince kendisini teslim etmek zorunda olduğunu söyledi. Ebü Basir, kendisine işkence edileceğini belirterek, Mekkelilere teslim edilmemesini ricâ etti Allah Resulü'nden. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey Ebu Bastr! Bildiğin gibi biz bu kavme (bir söz) verdik. Dinimize göre bize, ahde vefâsızlık yapmak yarşmaz..." Sonra da, Ebu Basir'i teselli etti ve Allah'ın ona mutlaka bir çıkış yolu göstereceğini belirtti.
Mekke'den gelenler, Ebu Basir'i teslim alarak yola çıktılar. Yemek molası verdikleri Zü'l-Huleyfe'de Ebu Basir, içlerinden birini oyuna getirerek kılıcını aldı ve onu öldürdü. Kendisinin de öldürüleceğini anlayan diğeri ise kaçıp Medine'ye gitti. Arkadaşının Ebu Basir tarafından öldürüldüğünü, kendisinin de öldüreceğini söyleyerek Hz. Peygamber'e sığındı. Çok geçmeden öldürdüğü adamın kılıcını kuşanan Ebu Basir de çıkageldi ve Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem: "Ey Allah'ın Peygamberi! Allah sana ahdini yerine getirtti, beni onlara geri verdin. Sonra da Allah beni onlardan kurtardı." dedi.
Ebu Basir, öldürdüğü adamın eşyalarını, binitini ve kılıcını kastederek, "Ya Resulallah! Bunların beşte birini ayırıp al." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ise: "Eğer bunun beşte birini alırsam onlarla anlaştığım konuda kendilerine verdiğim sözü yerine getirmediğimi düşünürler." buyurdu. Ardından Hz. Peygamber'in: "Hayret! Adam, yanında birileri daha olsa harbi kızıştıracak." dediğini işiten Ebu Basir, yapılan antlaşma gereği Hz. Peygamber'in kendisini yeniden iade edeceğini anladı ve Medine'yi terk etti. Kureyş'in ticaret kervanlarının geçtiği, Mekke ile Şam arasında bulunan İys Mevkiine yerleşti. Kısa zamanda burası, Müslüman olarak Mekke'den kaçan fakat antlaşma gereği Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem kabul edemediği ya da Mekkelilere iade ettiği Ebu Cendel ve benzeri Müslümanların oluşturduğu bir karargah haline geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim bir zimmiyi (antlaşmalı bir gayri müslim vatandaşı) antlaşmalıyken öldürürse Allah ona cenneti harm kılar." buyurmuştur.
(Abdurrezzak, Müsannef, V, 330; Vakidî, Megâizi, II, 624,625,626; Buhârî, Sürut, 15; Beyhâki, es Sünnetül Kübra IX, 376; Ebu Davûd, Cihâd, 156, 153)

Resim---1724-) Hımyerli Süleym b. Âmir anlatmaktadır: Muaviye ile Rumlar arasında sulh antlaşması yapılmıştır. Sûre bittiğinde saldırabilmek için Muaviye, ordusunu Rum diyârına doğru sevk etmek ister. Bu arada karargâha Amr b. Abese gelir. Gördükleri karşısında şaşkınlığa düşen Amr: "Allahu ekber! Allahu ekber! ihânet yok, ahde vefâ var!." diye bağırmaya başlar. Bunu haber alan Muaviye birisini göndermek sûretiyle ona, ne yapmak istediğini, bu konuda ne bildiğini ve ne düşündüğünü sordurur. Amr, şu cevabı verir: "Ben Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem şöyle dediğini işittim: “Bir kavimle aralarında antlaşma bulunan kişi, antlaşma karşılıklı olarak bozuluncaya ya da süre doluncaya kadar, ne o antlaşmaya aykırı bir şey yapsın, ne de onu bozsun." Amr'ın Resûlullah'dan sallallahu aleyhi vesellem yaptığı bu nakilden sonra Muaviye, ordusunu geri çekmiştir..
(Ebu Davûd, Cihâd, 152)

Resim---1725-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem, hile ve aldatmanın meşru görülme eğiliminin hakim olduğu savaş halinde bile: "Yaptığınız antlaşmaları bozmayın." buyurmuştur.
(Tirmizî, Siyer, 48)

Resim---1726-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Statülerine bakılmaksızın bütün Müslümanların verdiği zimmet (güvence) eşittir" buyurmuştur.
(Müslim, Itk, 20)

Resim---1727-) Bedir Muharebesi'ne katılamadığını açıklayan Huzeyfe el-Yemânı bize şöyle anlatmaktadır: "Bedir Savaşı'na şu nedenle katılamadım ki, babam Huseyl ve ben birlikte (savaşa katılmak için) yola çıkmıştık. Kureyşli müşrikler bizi yakaladılar ve: “Siz MuhaMMed'e katılmaya mı gidiyorsunuz?” diye sorguya çektiler. “Hayır. Ona katılmaya gitmiyoruz, biz sadece Medine'ye gidiyoruz.” dedik. Ve bizden Medine'ye gitsek bile Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte savaşa katılmayacağımıza dair Allah'ın adıyla söz ve yemin aldılar. Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanına gidip durumu ona anlattığımızda, “Siz geri dönün. Biz onlara verdiğimiz sözü tutarız, onlar karşısında yardımı da Allah'tan isteriz.” buyurdu.''
(Müslim, Cihad ve Siyer, 98)

Resim---1728-) Medine'de iki kişi, bir hurma bahçesinin meyvesi üzerinde para peşin, mal veresiye olacak şekilde anlaşmışlardı. Ancak o sene ağaçlar meyve vermedi. Ortaya çıkan zarar üzerine aralarında tartışma oldu. Problemi kendisine ilettiklerinde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem satıcıya: "Onun malını neye karşılık helal sayıyorsun? Ona ücretini geri ver." şeklinde tavsiyede bulundu. Anlaşmazlığın kaynağı olan ticâret tarzını, yani henüz olgunlaşmamış hurmanın satışını yasakladı. Daha da önemlisi, "Kim bir Müslüman'ın kendisiyle yaptığı alışverişten vazgeçmesine onay verirse, Allah da onun günahlarını bağışlar." buyurdu.
(Ebu Davûd, Büyu (İcare) 52, 56)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

TEVEKKÜL.:

Resim---1729-) Muğlre b. Ebu Kurre es-Sedusî'nin işittiğine göre, Enes b. Malik şöyle anlatıyor: "Bir adam: “Yâ Resûlullah! Devemi bağlayıp da mı Allah'a tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı tevekkül edeyim?” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Önce onu bağla, sonr Allah'a tevekkül et!” buyurdu.
(Tirmizî, Sıftü'l- kıyame, 60)

Resim---1730-) Ömer b. Hattab'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Eğer siz gereği gibi Allah'a tevekkül etmiş olsaydınız, tıpkı sabahleyin kursakları boş olarak çıkıp (akşam) doymuş bir şekilde dönen kuşların rızıklandırıldığı gibi sizler de rızıklandınlırdınız." buyurmuştur.
(Tirmizî, Zühd, 33; İbn Mâce, Zühd, 14)

Resim---1731-) İmran'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ümmetimden yetmiş bin kişi hesaba çekilmeden cennete girecektir." Orada bulunanlar, "Onlar kim Yâ Resûlullah!!" dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Onlar, (vücudlarını kızgın demirle) dağlamayanlar, üfürükçülük yapmayanlar ve Rablerine tevekkül edenlerdir." buyurdu.
(Müslim, İman, 371)

Resim---1732-) Enes b. Malik'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kişi evinden çıkacağı zaman: “Bismillah, tevekkeltü alallah, lâ havle vela kuvvete illâ billah:Allah'ın adıyla. Allah'a tevekkül ettim. Güç ve kuvvet sadece Allah'tandır” dediğinde (ona) şöyle denilir: '(İşte şimdi) sana rehberlik edilir, ihtiyaçların karşılanır ve korunursun..."'
(Ebu Davûd, Edeb, 1 02-103)

Resim---1733-) Sevgili Peygamberimiz, Yüce Allah'tan hicret iznini aldığı günün öğlen vakitlerinde Hz. Ebü Bekir'in yanına gitti. Birlikte Medine'ye doğru yola çıktıklarında, onların evlerinde olmadıklarını fark eden müşrikler her tarafta onları aramaya başlamışlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yolculuktan haberdâr olmamaları için gece yolculuğunu tercih etmişti. Yine takib edilmemek ve müşrikleri şaşırtmak amacıyla da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve yol arkadaşı Medine tarafına değil tam aksi yöndeki Sevr Dağı tarafına yönelmişlerdi. İki yol arkadaşı oradaki bir mağarada birkaç gün saklandılar. Buna rağmen kâfirler onların izini bulup mağaranın önüne gelip dayandılar. Müşriklerden bir grup üst üste binmiş kayalardan oluşan bu mağaranın üzerinde gezinip durduğu esnâda Hz. Ebu Bekir, onların ayaklarını görmüş ve endişesini: "Onlardan birisi ayaklarının dibine bakacak olsa kesin bizi görür." sözüyle dile getirmişti. Bunun üzerine Allah'a karşı her an tam bir güven ve tevekkül içinde olan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Üçüncüsü Allah olan iki kişiye sen ne (olacağını) zannediyorsun?" diyerek onu teselli etmiş ve Allah'ın kendilerini koruyacağına olan güvenini ve tevekkülünü göstermiştir. Arkadaşını: "Üzülme! Çünkü Allah bizimle berber." sözleriyle teskin etmiştir.
(Buhârî, Fedailü's Sahabi'n- Nebî, 2; Müslim, Zühd, 75; Tevbe 9/40)

إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---"İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahracehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fî’l- gâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferû’s- suflâ, ve kelimetullâhi hiye’l- ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun).: O'na sizin yardım etmeniz dışında (etmediğinizde) o zaman Allah, O'na (Resûl’e) yardım etmişti. Kâfir olanlar, O'nu (Mekke’den) çıkardığı (çıkmaya mecbur ettikleri) zaman iki (kişi)nin ikincisi idi. İkisi mağarada iken arkadaşına şöyle demişti: “Mahzun olma! Muhakkak ki; Allah, bizimle beraber.” O zaman Allah, O'nun üzerine sekînetini indirdi. Ve O'nu göremediğiniz bir ordu ile destekledi. Kâfirlerin sözünü sufli kıldı. Ve Allah’ın sözü; O, çok yücedir. Ve Allah; Azîz’dir (üstündür), Hakîm’dir (hüküm sahibi ve hikmet sahibidir).” (Tevbe 9/40)

Resim---1734-) Hz. Peygamber İbn Abbas'a: "Evladım! Sana bazı sözler öğreteceğim: Allah'ı(n hakkını) koru ki Allah da seni korusun. Allah'ı(n hakkını) gözet ki O'nu hep yanında bulasın. Bir şey isteyece­ ğinde Allah'tan iste. Yardım dileyeceğinde Allah'tan yardım dile. Şunu bilmelisin ki bütün toplum (varlık alemi) bir konuda senin yararına bir şey yapmak için bir araya gelse ancak Allah yazmışsa sana destek verebilirlfr. Yine bütün toplum (varlık alemi) sana zarar vermek için bir araya gelse ancak Allah yazmışsa sana zarar verebilirler..." buyurmuştur. buyurmuştur.
(Tirmizî, Sıfatü'l- Kıyame, 59)

Resim---1735-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şu müjdeyi vermiştir: "Ümmetimden yetmiş bin kişi hesaba çekilmeden cennete girecektir." Orada bulunanlar, "Onlar kim Yâ Resûlullah!!" dediklerinde Hz. Peygamber: "Onlar (vücutlarını kızgın demirle) dağlamayanlar, üfürükçülük yapmayanlar ve Rablerine tevekkül edenlerdir." diye buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 371)

Resim---1736-) Bir defasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, iki kişi arasında hüküm vermişti de bunlardan aleyhine hüküm verilen adam dönüp giderken: "Allah bana yeter. O, ne güzel bir vekildir." dedi. (Bunu duyan) Hz. Peygamber (aleyhisselâm) de ona: ''ALLAH, ihmalkârlık ve gevşeklikten hoşlanmaz. Senin akıllı davranman gerekir. Fakat artık yapabileceğin bir şey kalmadığı zaman, “Bana Allah yeter. O, ne güzel bir vekildir.” De!." şeklinde tavsiyede bulunmuştu.
(Ebu Davûd, Kada Akdiye, 28)

Resim---1737-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bbir gün ashabıyla kıyametle ilgili hususları konuştuğu anlaşılan bir sohbetinde: "Sûr’un sahibi (İsrâfil) sûru ağzına almış, başını önüne eğmiş, kulak kabartmış bir halde kendisine üfleme emri gelip de sûr üfleyeceği anı beklerken, ben nasıl ni’metlerin tadını çıkarbilirim?" buyurdu. Bu söz ashaba ağır gelmiş olacak ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onlara (daha sonra) şöyle buyurdu: "Allah bize yeter, ne güzel vekildir O. “Sadece Allah'a tevekkül ettik.” deyiniz." buyurmuştur.
(Tirmizî, Sıfatü'l- Kıyame, 8; Tirmizî, Tefsirü'l- Kur'ÂN, 39)

Resim---1738-) Enes b. Malik'in naklettiğine göre Hz. Peygamber (aleyhisselâm) savaşa gideceği zaman şöyle derdi: ''ALLAH'ım, tek dayanağım sensin, tek yardımcım sensin ve senin (ardımın) ile savaşıyorum."
(Tirmizî, Deavât, 121)

Resim---1739-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım! Kendimi sana teslim ettim. İşimi sana havale ettim. Azabından korkup, sevabını umup sırtımı sana dayadım. Senden (azabından) korunmanın ve güvende olmanın tek yolu, ancak sana (rhmetine) sığınmaktır. İndirdiğin Kitabı'na ve gönderdiğin Nebî'ne inandım. Beni öldürürsen (bozulmamış) fıtrat üzere öldür. Bu kelimeleri son sözlerim eyle. " buyurmuştur.
(Buharî, devât, 6)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

AFFETMEK.:

Resim---1740-) Ebü İshak'ın işittiğine göre, Ebü Abdullah el-Ceddi şöyle demiştir: "Aişe'ye Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem ahlâkını sordum. Şöyle dedi: “O, kötü sözlü ve çirkin ağızlı değildi. Çarşı pazarda bağırıp çağırmaz, kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi; bilakis bağışlar ve hoşgörürdü."
(Tirmizî, Birr, 69)

Resim---1741-) Hz. Aişe anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisine yapılan bir şeyden dolayı şahsı olarak kimseyi cezâlandırmamıştır; ancak, Allah'ın yasaklarının çiğnenmesi durumunda Allah için cezâ vermiştir." buyurdu.
(Buharî, Hudûd, 42)

Resim---1742-) Abdullah b. Ömer'in anlattığına göre, bir adam Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelerek: "Ey Allah'ın Resûlu! Hizmetçiyi (işlediği bir hatadan dolayı) kaç kez affedeyim?" diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sustu. Ardından adam: "Yâ Resûlullah!. Hizmetçiyi kaç kez affedeyim?" diye tekrar sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu sefer: "Her gün yetmiş kere." buyurdu.
(Tirmizî, Birr, 31; Ebü Davûd, Edeb, 123 -124)

Resim---1743-) Enes b. Mâlik anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Evlâdım! Eğer kalbinde hiç kimseye karşı hile olmadan sabaha ve akşama erişmeyi başarabilirsen bunu yap. İşte bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi yaşatırsa beni sevmiş olur, kim de beni severse cennette benimle birlikte olur.” buyurdu.
(Tirmî, İlim, 16)

Resim---1744-) Ebu Hüreyre'nin rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... Allah, affeden bir kulunun ancak şerefini artırır .. ." buyurdu.
(Müslim, Birr, 69)

Resim---1745-) İslam ordusu Mekke'ye doğru yola koyulmuştu. Müslümanlar, birkaç küçük direniş dışında ciddi bir mukavemetle karşılaşmadan şehre girmeye muvaffak oldular. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, başında siyah sarığı, devesinin üzerinde Fetih Sûresini okuyarak çok sevdiği halde ayrılmak zorunda bırakıldığı kutlu şehir Mekke'ye giriyordu. Bu sırada kendisine bahşettiği bu büyük fetih karşısında Rabbine karşı gönlünde hissettiği derin saygının etkisiyle başını öne eğmekten kendini alamıyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kalabalık bir grupla Mescid-i Haram'a ulaştı. Kâbe'yi tavaf edip iki rekat namaz kıldı. Bu arada bütün Mekke halkı Kâbe'nin etrafında toplanmış, merakla onu beklemekteydi. Tavafını bitiren Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Kabe kapısının eşiğinde durdu ve kapının sövelerini tuttu. Şöyle seslendi onlara: "Ey Kureyşliler, şimdi benden size nasıl davranacağımı bekliyorsunuz?" Mekkeliler başlarını önlerine eğerek cevap verdiler: "Senden iyilik bekliyoruz. Çünkü sen asil bir kardeş ve asil bir kardeş oğulsun." Resûl-i Ekrem: "O halde tıpkı Yûsuf Peygamber gibi ben de: “Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” diyorum. " dedi ve ekledi: "Haydi gidin, hepiniz serbestsiniz." buyurdu.
(Darimî, Menasik, 88; Buhârî, Meğâzi, 49; Tirmizi, Menakıb, 68; Tirmizî, Diyet, 13; Buhârî, İlim, 37; İbn Kesir, Bidâye, IV, 335; Müslim, Cihad ve siyer, 87; Ebu Davûd, Menâsık, 45; Ebu Davûd, İmâre, 24-25; Nesâî, Taharet, 192; Buhârî, Fedailu's- Sahabi'n nebi, 5; Yusuf 12/92; Beyhakî, es Sünenü'l- Kübrâ, IX, 195)

Resim---1746-) Bir defasında Hz. Aişe, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem başındaki miğferin kırıldığı, yüzünün kanlara bulandığı ve dişinin kırıldığı Uhud Gününden daha sıkıntılı bir gününün olup olmadığını sormuş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de Taif dönüşünde yaşadıklarının hayatının en ıstıraplı ve unutulmaz anları olduğunu söylemişti. Taifliler, kendilerini İslam'a davet için gittiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile alay etmiş ve ona hakarette bulunmuşlar, hatta geçip gideceği yolun iki yanına oturarak attıkları taşlarla onu yaralamışlardı. Ellerinden kurtulduğu zaman mübârek ayaklarından kanlar akıyordu. Bir ağacın dibinde biraz dinlendikten sonra ellerini göğe kaldırarak halini Yüce Allah'a arz etti. Bu sırada gökte bir bulutun içinde Cebrâil'i gördü. Cebrâil (aleyhisselâm), Allah'ın onun duasını işittiğini, onlar hakkında ne dilerse yapması için dağlar meleğini gönderdiğini söyledi. Dağlar meleği ise Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem selâm verdikten sonra (Ebu Kubeys ile Kuaykıan adlı) iki büyük dağı zâlimlerin başına geçirebileceğini bildirdi. Buna mukabil Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hayır. Bilâkis ben Allah'ın onların soyundan sadece kendisine kulluk edecek bir nesil çıkarmasını ümit ederim." buyurdu.
(Buhârî, Cihâd, 80; İbn Kesir, Siret, II, 151-152; İbn Kayyum, Zaudu Mead, I, 97, 99)

Resim---1747-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım! Kavmimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar." buyurdu.
(Buhârî, Enbiya, 54)

Resim---1748-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ım! MuhaMMed ancak bir beşerdir. Her insanın öfkelendiği gibi o da öfkelenir. Eğer bir Müslüman'a haksız yere lanet okur, ağır konuşur, beddua edersem, bunu onun için (günahlarından) temizlenme ve rahmet vesilesi kıl." buyurmuştur.
(Buhârî, Birr, 89)

Resim---1749-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun!" buyurmuştur.
(Buhârî, Edeb, 57)

Resim---1750-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Husumeti sürdürmen sana günah olarak yeter. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 38)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

TEVAZÛ VE KİBİR.:

Resim---1751-) Abdullah b. Mes'üd'un anlattığına göre, bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez." buyurdu. Bunu duyan bir adam: "Ama insan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasından hoşlanır!." deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAH güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakikati inkar etmek ve insanları küçük görmektir." buyurdu.
(Müslim, İman, 147)

Resim---1752-) Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "...ALLAH için tevazû gösteren kişiyi ALLAH ancak yüceltir." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 69)

Resim---1753-) Mücaşioğullan'nın kardeşi İyaz b. Hımar anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün hutbe vermek üzere aramızda ayağa kalktı ve: "ALLAH bana, mütevazı olup birbirinize karşı övünmemenizi ve birbirinize karşı haddi aşan davranışlarda bulunmamanızı vahyetti."' buyurdu.
(Müslim, Cennet, 64)

Resim---1754-) Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "...Müslüman kardeşini küçük görmesi, kişiye kötülük olarak yeter... " buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 32)

Resim---1755-) Genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle Mekke halkı, Safa Tepesinde Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem biat etmek üzere yanına gelenlerden biri onunla konuşmaya başlamıştı. Fakat bu büyük insanla karşı karşıya gelmek ve onunla konuşmak kendisini o kadar heyecanlandırmıştı ki titremeye başladı. Bunu gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sâkin ol! Ben bir kral değilim. (Güneşte) kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum." buyurdu.
(Nasr, 110/1-2; ibn Mâce, E'ime, 30; Halebî, es Slretü'l- Halabiyye, III, 43)

Resim---1756-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey İnsanlar! ALLAH sizden cahiliye gururunu ve atalarla övünme âdetini gidermiştir... İnsanlar, Âdem'in çocuklarıdır ve ALLAH, Âdem'i topraktan yaratmıştır..." buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsirü'l- Kur'ÂN, 49)

Resim---1757-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden daha aşağı olanlar bakın! Sizden üstün olanlar bakmayın! ALLAH'ın ni’metini küçümsememeniz için en uygun olanı budur." buyurmuştur.
(Müslim, Zühd, 9)

Resim---1758-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kibir, hakikati inkar etmek ve insanları küçük görmektir." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 147)

Resim---1759-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanların hendisi için ayağa kalkmasından hoşlanan kimse cehennemdeki yerine hazırlansın." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb, 151-152)

Resim---1760-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim elbisesini kibirlenerek yerlerde sürürse ALLAH kıyamet günü o kimseye (rahmet nazarıyla) bakmaz." diyerek uyarmıştı. Bunu duyan Hz.Ebu Bekir telaşla: "Yâ Resûlullah! Eteğimin bir tarafını kaldırmazsam sarkıyor." diye kendi halini açıklama gereği duymuş, Hz. Peygamber de onu şu sözlerle rahatlatmıştı: "Sen bunu kibirlenerek yapan kimselerden değilsin."
(Buharî, Fedailü's- sahabi'n-nebî, 5; Nesaî, Zinet, 104)

Resim---1761-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hıristiyanlann Meryem oğlunu (İsa'yı) övmekte aşın gittikleri gibi siz de beni övmede aşırılık göstermeyin. Şüphesiz ki ben ALLAH'ın kuluyum. Onun için bana ALLAH'ın Kulu ve Resûlü' deyin.” buyurdu.
(Buharî, Enbiyaâ 18)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

CESARET VE KORKU.:

Resim---1762-) Abdülaziz b. Mervan'ın naklettiğine göre, Ebu Hüreyre, Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyururken işitmiştir: "Bir kişide bulunan (huy)ların en kötüsü, aşırı cimrilik ve şiddetli korkaklıktır."
(Ebu Davûd, Cihad, 21)

Resim---1763-) Enes b. Malik'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle derdi: "Allah'ım! Kederden, üzüntüden, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, borç yükünden ve halkın galeyana gelerek taşkınlığından sana sığınırım."
(Nesaî, İstiâze, 25 )

Resim---1764-) Ebu'n-Nadr, Eslem kabilesinden ve Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem ashabından olan Abdullah b. Ebü Evfa isimli bir kişinin, Harüriler (Hariciler) üzerine sefere çıktığında Ömer b. Ubeydullah'a yazdığı mektupta şunu naklettiğini anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, düşmanla karşılaştığı bir gün, güneş (batıya) meyledene kadar bekledi ve ashabının arasında ayağa kalkarak şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin. Allah'tan, bela ve musibetlerden uzak kalmayı (afiyet) isteyin. Fkat düşmanla karşılaştığınız zaman da sabredin. Ve bilin ki cennet kılıçların gölgeleri altındadır."
(Müslim, Cihad ve siyer, 20)

Resim---1765-) Enes b. Malik'in anlattığına göre bir gece Medine halkı yüksek bir ses duyarak korkmuş ve sesin geldiği tarafa doğru gitmişlerdi. Bir atın üstüne atlayarak hepsinden önce sesin geldiği yöne atını süren Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ise dönerken onlara rastlamış ve boynunda kılıcı onları: "Korkmayın, korkmayın!" diye teskin etmişti.
(Buharî, Edeb, 39; Müslim, Fedail, 48)

Resim---1766-)Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabı toplanmış: "Vallahi! Kureyşliler Kur'ân'ın sesli bir şekilde okunduğunu henüz duymadılar. Kur’ân'ı onlara kim duyurabilir?" diye konuşuyorlardı. Abdullah: "Ben!" dedi. Sahabller, "Senin akıbetinden korkarız. Biz, eğer onlar eziyet ederlerse kendini koruyacak, kabilesi olan birini(n bunu yapmasını) isteriz." dediler. "Müsaade edin, Allah beni korur." diye ısrar etti Abdullah. Kuşluk vakti Kâbe'ye gitti. Kureyşliler topluca oturuyorlardı. Ayağa kalktı ve yüksek bir sesle besmele çekerek Rahmân Sûresini okumaya başladı. Onu duyan Kureyşliler şaşırdılar ve dikkatle dinlediler. Birbirlerine (Abdullah'ın künyesini kullanarak), "İbn Ümmü Abd ne diyor?" diye hayretle sordular. Sonra içlerinden biri, "Muhammed'e gelenden (Kur'ân'dan) bir bölüm okuyor." dedi. Hemen yerlerinden kalkıp ona doğru yürümeye başladılar. O, Kur'ân okumaya devam ediyordu. Yanına varınca, her biri bir taraftan vurmaya başladı. Onlar vuruyor, o Kur’ân okuyordu. Her tarafı kanayıp yaralar içinde kalıncaya kadar okudu. Ayakta duramayacak hale gelinceye kadar vurmaya devam eden Kureyşliler, Abdullah b. Mes'ud yığılıp kalınca dayak atmayı bırakıp arkadaşlarının yanına gittiler. Biraz sonra kendine gelen Abdullah, yüzü gözü kan içinde arkadaşlarının yanına gitti. Sahabiler, "İşte biz, başına böyle bir şeyin gelmesinden korkuyorduk." dediler. Abdullah: "Allah düşmanları, benim gözümde şu andakinden daha zayıf olmadı! İsterseniz yarın yine gelir aynısını yaparım." dedi. Sahabiler: "Bu kadarı yeter, hoşlanmadıkları şeyi onlara duyurdun." diye cevap verdiler
(Hişâm, Siret, II, 156; İbnu’l- Esir, Usdü'l- Gabe, III, 382-383)

Resim---1767-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ım! Kederden, üzüntü­ den, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, borç yükünden ve halkın galeyana gelerek taşkınlığından sana sığınırım." buyurmuştur.
(Nesâî, İstiâze, 25)

Resim---1768-) Bir gün sevgili torunu Hasan yahut Hüseyin'i bağrına basarak seven Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ona şöyle seslenir: "Siz (çocuklar, insanı) cimri, korkak, bilgisiz (bırkacak kadar meşgul) edersiniz..." buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 11)

Resim---1769-) Bir adam Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelerek: 'Bir kimse tarafgirlik duygusuyla savaşıyor, diğeri cesaret gösterisi için sava­şıyor veya riyâ ve ikiyüzlülükten dolayı savaşıyor. Bunların hangisi Allah yolundadır?” diye sorunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Kim Allah'ın sözü (tevhid inancı) yücelip hakim olsun diye savaşırsa o, Allah yolundadır.”şeklinde cevap vermişti.
(Buhârî, Tevhid, 28; Müslim, İmâre, 150)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KARDEŞLİK HUKUKU.:

Resim---1770-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "...Müslüman kardeşini küçük görmesi kişiye kötülük olarak yeter." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb, 35)

Resim---1771-) Enes'ten nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden biri, kendisi için istediğini (Müslüman) kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olamaz." buyurmuştur.
(Buhârî, İman,7)

Resim---1772-) Ebü Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim bir Müslüman'ın dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa, Allah da dünya ve âhirette onun işlerini kolaylaştırır. Kim bir Müslüman'ın ayıbını örterse, Allah da dünya ve âhirette onun ayıplarını örter. Kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb, 60)

Resim---1773-) Nu'man b. BeşJr'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’minler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 66)

Resim---1774-) Ebü Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Zandan sakının! Zira zan, yalanın ta kendisidir. Birbirinizin sözlerine kulak kabartmayın. Birbirinizin özel hallerini arştırmayın. Birbirinizle üstünlük yarışı içine girmeyin. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Ailah'ın kulları! Kardeş olun!"
(Müslim, Birr, 28)

Resim---1775-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir gün ashabıyla birlikte otururken Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem mübarek ağzından şu sözler dökülür: ''ALLAH'ın şehîd ya da peygamber olmayan öyle kulları vardır ki kıyamet gününde Allah'a olan yakınlıkları nedeniyle peygamberler ve şehîdler onlar gıpta ederler."Bu sözü işiten sahabiler bir anda kulak kesilip merakla sorarlar: "Kim bunlar, ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem?" Ashabın dikkatini toplayan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şu açıklamayı yapar: "Bunlar, akrabalık ya da aralarında dönüp dolaşan bir maldan kaynaklanan çıkarları olmaksızın, sırf Allah için birbirlerini seven insanlardır. Onların yüzlerinde bir nur vardır ve onlar hidâyet üzeredirler. İnsanlar telâşa düştüklerinde onlar korkuya kapılmazlar, insanlar hayiflanırken onlar üzülmezler." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu sözlerinin ardından: "Haberiniz olsun, Allah'ın sevgili kullarına korku yok. Onlar üzülecek de değillerdir." âyetini okur. Elbette: "Benim rızam için birbirini sevenler nerede! Sığınacak hiçbir gölgenin bulunmadığı bugün, ben onları arşımın gölgesinde rahatlatacağım."
(Yûnus, 10/62; Ebu Davûd, Buyü (İcâre) 76; Müslim, Birr, 37)

أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ,
Resim---“E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).: Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?” (Yuûnus, 10/62)

Resim---1776-) Ebu Zerr'in de içinde bulunduğu bir topluluğa uğrayan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir vesileyle onlara şu soruyu sorar: ''ALLAH'a en sevimli gelen amel nedir?" İnsanlar saymaya başlar; bazıları namaz, bazıları zekât, bazıları da, cihad diye cevaplandırır Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem sorusunu. Efendimiz şu açıklamayı yapar: "Allah'a en sevimli gelen amel, Allah için olan sevgi ve Allah için olan nefrettir."
(İbn Hanbel, V, 145)

Resim---1777-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanların en şerlisi, kötülüklerinden korunmak için insanların kendisini terk ettiği kişidir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 59)

Resim---1778-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Zerr'e yaptığı nasihatte de: "Nerede olursan ol, Allah'tan kork. Kötülüğün ardından bir iyilik yap ki onu silsin ve insanlara güzel ahlâkla muamele et."
(Tirmizî, Birr, 55)

Resim---1779-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kardeşinle tartışmaya girme, onunla kırıcı şekilde şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme." buyurmuştur.
(Tirmizi, Birr, 58)

Resim---1780-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olur. Nefret ettiğine de ölçülü davrn, belki bir gün dostun olur." buyurmuştur.
(Tirmizi, Birr, 60)

Resim---1781-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslüman'm diğer Müslümanlarla ilişkisi, birbirine kenetlenmiş bina gibidir." buyurmuştur.
(Buhârî, Mezâlim, 5)

Resim---1782-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yoksul olan Ashab-ı Suffe hakkında: "Evinde iki kişilik yemeği olan, üçüncü kişiyi; dört kişilik yemeği olan ise beşinci veya altıncıyı alıp yemeğe götürsün." talimatını vermiş; birer ikişer dağıtılan Ashab-ı Suffe'den on kişiyi de kendisi evine yemeğe götürmüştür.
(Buhârî, Mevâkitu’s- Salât, 41)

Resim---1783-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslümanların işleriyle ilgilenmeyen kimse onlardan değildir." buyurmuştur.
(Taberâni, el Mücemu's- sağir, II, 131)

Resim---1784-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kıyamet günü bir adam getirilip, cehenneme atılacaktır. Bağırsakları dışarı dökülen bu adam, eşeğin değirmen taşının etrafında döndüğü gibi cehennemde, bağırsaklarının etrafından dönecektir Cehennemdekiler etrafına toplanıp: “Sen iyiliği tavsiye edip, kötülüklerden insanları uzaklaştırmaz mıydın (Bu ne hal)?” diye soracaklardır. Bunun üzerine o adam: 'Evet. İyiliği emrederdim, ancak kendim yapmazdım; kötülüklerden insanları sakındırırdım, ancak onları kendim yapardım." buyurmuştur.
(Müslim, Zühd, 51)

Resim---1785-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Büyüklerimize hürmet göstermeyen, küçüklerimize de merhamet etmeyen kimse bizden değildir." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb, 58)

Resim---1786-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"El sıkışın içinizdeki kin gitsin, birbirinize hediyeler verin sevginiz artsın ve düşmanlıklar yok olsun." buyurmuştur.
(Muvatta, Hüsnü'l- Hulk, 4)

Resim---1787-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İman etmedikçe cennete giremezsiniz, aranızda sevgi ve muhabbeti ikâme etmedikçe de iman etmiş olmazsınız." buyurmuştur.
(Müslim, İmân, 93)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ARABULUCULUK.:

Resim---1788-) Enes b. Mâlik'ten nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Birbirinizden nefret etmeyin, birbirinize hased etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları, kardeş olun. Bir Müslüman'ın din kardeşiyle üç günden fazla küs durması helâl olmaz!" buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 62)

Resim---1789-) Ebu'd-Derda'dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Size oruç, namaz ve sadakadan daha faziletli olan şeyi bildireyim mi?" diye sordu. Sahabe: "Elbette Yâ Resûlullah!." dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İki kişinin arsını düzeltmektir. İki kişinin arasını bozmak ise (imanı) kökünden kazır." buyurdu.
(Ebu Davûd, Edeb, 50; Tirmiz, Sıfatü'l- kıyame, 56)

Resim---1790-) Ebü Eyyub'tan (radiyallahu anhu) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi veselle: "Bir Müslüman'ın din kardeşine üç gündenfazla küs durması, (ve bu şekilde) karşılaştıklarında birbirlerinden yüz çevirmeleri helâl olmaz. Bunların en hayırlısı, önce selâm verendir." buyurdu.
(Buharî, İsti'zan, 9)

Resim---1791-) Humeyd b. Abdurrahman, annesi Ümmü Gülsüm b. Ukbe'den naklediyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle derken işittim: “İyi şeyler söyleyerek iyi sözler taşıyarak (küs) insanların arasını bulmaya çalışan kimse yalancı sayılmaz." buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 26)

Resim---1792-) Ebu Hıraş es-Sülemî'nin işittiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslüman kardeşine bir sene küs duran kimse, onun kanını dökmüş gibi (vebâlde)dir." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb, 47; İbn Hanbel, IV, 219)

Resim---1793-) Bir gün Hz. Aişe vâlidemiz, parasıyla fakir ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek için evini satar. Ancak yeğeni Abdullah b. Zübeyr, kendisini çok seven teyzesinin bu satışına rıza göstermeyerek: "Vallahi Aişe bu satıştan ya vazgeçer ya da ben onu menederim." diyerek satışa engel olacağını söyler. Yeğeninin bu sözünü işiten Hz. Aişe alınır ve onunla ebediyen konuşmamak üzere Allah'ın adını vererek yemin eder ve adakta bulunur. Teyzesinin bu tutumuna üzülen İbnü'z- Zübeyr, Zühreoğulları'ndan Misver b. Mahreme ile Abdurrahman b. Esved'den arabuluculuk yapmalarını ister. Misver ile Abdurrahman, yanlarına aldıkları İbnü'z- Zübeyr ile birlikte Hz. Aişe'nin yanına gelirler. Onlar içeri girince ibnü'z- Zübeyr, teyzesi Aişe'ye sarılır ve kendisini affetmesini isteyerek ağlamaya başlar. Bu sırada Misver ile Abdurrahman da Hz. Aişe'ye barışması için ısrar ederek Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem: "bir Müslüman'ın kardeşiyle üç günden fazla küs durmasının helâl olmadığını" bildiren hadisini hatırlatırlar. Bunun üzerine mü’minlerin annesi Hz. Aişe yeğeniyle barışır; ancak adağı karşılığında da kırk köleyi hürriyetine kavuşturur.
(İbn Hacer, Fethu'l- bâri, X, 493; Ayni, Umdetü'l- kâri, XXII, 223; Buhârî, Edeb, 62)

Resim---1794-) Sehl b. Sa'd es-Saidi şöyle anlatır: "Kubâ'da yaşayan, Evs kabilesinin bir kolu olan Amr b. Avfoğulları kavga etmişler ve aralarında dargınlık oluşmuştu. Durum Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem haber verildiğinde o: 'Haydi onları barıştırmaya gidelim.” diyerek yola koyuldu ve aralarım düzeltmek için ashabıyla birlikte Amr b. Avfoğulları'nın mahallesine gitti. Giderken de Bilal'e: “Ben gelmeden ikindi namazının vakti girerse, Ebu Bekir'e söyle, halka namazı kıldırsın.” buyurdu.
(Ebu Ya'lâ, Müsned, XIII, 458; Ebu Dâvûd, Salât, 168-198)

Resim---1795-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebü Eyyub el-Ensarl'ye, "Ebu Eyyub! Allah ve Resûlü'nün razı olacağı bir sadakayı sana söyleyeyim mi?" dedi. Ebu Eyyub: "Elbette" deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Birbirlerine kin besleyip anlaşmazlığa düştüklerinde insanların arsını bulmaya çalış!." buyurmuştur.
(Tâberanî, el, Mu'cemul- kebir, IV, 138; Beyhakî, Şuabü'l- İmân, VII, 490)


Resim---1796-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Pazartesi ve perşembe günleri cennetin kapıları açılır ve Allah'a şirk koşmayan her kul bağışlanır. Ancak kardeşi ile arasında husumet bulunan kişi müstesnâ. (Onlar hakkında) şöyle denir: 'Şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar bekletin, şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar bekletin!" buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 35)

Resim---1797-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir haramı helâl, bir helâli de haram kılmadıkça Müslümanlar arsında yapılan antlaşmalar geçerlidir." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Ahkâm, 23; Ebu Dâvûd, Kada (Akdiye) 12)

Resim---1798-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sevgili kızı Fatıma ile damadı Hz. Ali arasında yaşanan bir kırgınlığı öğrendiğinde hemen olayla ilgilenmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kızı Fatıma'nın evine gelmiş ve evde Ali'yi göremeyince Fatıma'ya: "Amcanın oğlu nerede?" diye sormuştu. Fatıma: "Aramızda bir kırgınlık oldu. Bana kızdı, çıkıp gitti. Gündüz uykusunu yanımda uyumadı." diye cevaplamış, bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "O nerede, bir bak." diyerek Ali 'yi araması için birini göndermişti. Adam geri geldiğinde: "Yâ Resûlullah! Mescidde uyuyor." demişti. Hz. Ali'yi uzanmış, bir yanından elbisesi açılmış, üstü başı toz toprak içinde kalmış halde gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir taraftan onun üzerindeki toz toprağı silerken, diğer taraftan da: "Kalk ey Ebu türâ/ toprağın babası!." diyerek tesellide bulunmuştu.
(Buhârî, Salât, 58; Müslim, Fedailu's- Sahabe, 38)

Resim---1799-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kadını kocasına karşı kışkırtan kimse bizden değildir." buyurmuştur.
(Ebu Dâvûd, Talâk, 1)

Resim---1800-) Hz. Aişe validemizin anlattığına göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendi kapısı önünde bir alacak davasından dolayı hasımların yüksek sesle tartıştıklarını işitmişti. Borçlu olan, alacaklıdan borcun bir miktarından vazgeçmesini ve alacağı konusunda müsamahalı davranmasını istiyordu. Borç veren ise: "Vallahi, bunu yapmam!." diyordu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem evinden çıktı ve: "Bir iyiliği işlememek üzere Allah adına yemin eden kim?." diye sordu. Borç vere:, "Benim Yâ Resûlullah!." deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemEfendimiz: "(Borçlu) hangisini tercih ediyorsa öyle yap!." buyurdu.
(Buhârî, Salât, 10)

Resim---1801-) Hz. Aişe Vâlidemizden nakledildiğine göre, Mahzümoğulları'ndan varlıklı bir kadın hırsızlık yapmıştı. Bu durum Kureyş'i üzmüş, kendi aralarında meseleyi Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem kimin arz edeceğini tartışmışlar ve Resülullah'ın çok sevdiği Üsame'nin aracılık yapabileceğine karar vermişlerdi. Bunun üzerine Üsame Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile konuşmuş, ancak hak ve adalete vurgu yapan şu tarihi cevabı almıştı: "Sizden öncekiler ancak aralarında soylu biri hırsızlık ettiğinde onu bırakıvermeleri; zayıf biri hırsızlık ettiğinde ise ona had cezası uygulamaları sebebiyle helâk olmuştur. Allah'a yemin olsun ki, Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık etse muhakkak onun da elini keserdim!."
(Müslim, Hudud, 8; Buhârî, Enbiyâ, 54)
Resim
Cevapla

“►Hadis-i Şerifeler◄” sayfasına dön