HADİSLERLE İSLAM...

Peygamber Efendimizin (sav) mübarek sözleri ve Kudsi Hadisler.
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KIBLE

Resim---1040-) İbn Ömer (radiyallahu anhu) anlatıyor: "İnsanlar Kubâ Mescidi’nde sabah namazı kılarlarken birisi geldi ve Allah, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e, Kâbe'ye yönelmesini emreden bir Kur'ÂN âyeti indirdi. “Siz de Kabe'ye yönelin.” dedi. İnsanlar da Kâbe'ye yöneldiler."
(Buharî, Tefsir, Bakara 2/14))

Resim---1041-) Ata'nın işittiğine göre, İbn Abbas şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (Mekke'nin fethedildiği gün) Kâbe'ye girdiği zaman her köşesinde dua etti. Oradan çıkıncaya kadar da namaz kılmadı. Dışarı çıkınca Kâbe'nin önünde iki rekat namaz kıldı ve “İşte kıble!” buyurdu."
(Buharî, Salât, 30)

Resim---1042-) Ebu Zer' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kul, namazında etrafıyla ilgilenmediği sürece, Yüce Allah kuluna yönelir. Kul namazında etrafıyla ilgilenmeye başladığında, Allah da ondan yüz çevirir."
(Ebu Davûd, Salât , 160-161)

Resim---1043-) Enes b. Mâlik'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim bizim kıldığımız gibi namaz kılar, kıblemize yönelir ve kestiklerimizden yerse işte o kimse Allah'ın ve Resulü'nün ahd ve emanına (güvencesine) sahib bir Müslümandır. Sakın (Allah'ın verdiği güvenceyi bozarak) ahd ve emânı hususunda Allah'a hıyanet etmeyin."
(Buharî, Salât, 28)

Resim---1044-) Birinci Akabe Biati'nde Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem bağlılık yemini eden Medinelilerden Ka'b b. Mâlik anlatmaktadır: "Kavmimizin müşrik olan hacılarıyla beraber Medine'den yola çıktık. Seyahat esnasında namazlarımızı kıldık. Bera b. Ma'rür da bizimle beraberdi. Yola çıkıp Medine'den ayrıldığımızda Bera bize dedi ki: 'Ahali! Ben bir karar vermiş bulunuyorum. Bu konuda bana katılıp katılmayacağınızı da bilmiyorum. Biz: “Nedir?” dedik. Bera: “Vallahi şu binâyı, yani Kâbe'yi arkama almayacağım. Namazımı ona doğru kılacağım.” dedi. Ona: “Vallahi bize ulaşan (haber) Peygamberimizin sadece Şam'a doğru namaz kıldığıdır. Biz ona muhalefet etmeyi de istemiyoruz.” dedik. Bera: “Ben Kâbe'ye doğru kılacağım.” derken, biz de: “Bunu yapmayacağız.” dedik. Namaz vakti geldiğinde biz Şam'a doğru namaz kıldık, o ise Kâbe'ye yönelerek namazını kıldı. Nihayet Mekke'ye geldik. Biz onun yaptığını ayıplıyorduk. O ise bu şekilde devam etmekte ısrar ediyordu. Mekke'ye ulaştığımızda bana dedi ki: “Ey kardeşimin oğlu, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem git ve ona bu yolculuğum esnasında yaptığım şeyi sor. Vallahi bu konuda bana muhalefet ettiğinizi görünce içime bir şüphe düştü.” Bunun üzerine ikimiz birlikte Resülullah'a gittik. Ancak biz kendisini tanımıyorduk. Zira daha önce onu görmemiştik. Bu nedenle Mekkeli birisine rastlayınca ona Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem sorduk. Bize: “Onu tanıyor musunuz?” diye sordu. Biz: “Hayır.” dedik. “Amcası Abbas'ı tanıyor musunuz?” diye sorduğunda: “Evet.” diye cevap verdik. Zira o ticaret için bizim memleketimize gelirdi. Bunun üzerine adam: “Mescide girdiğinizde Abbas'ın yanında oturan kişi Muhammed'dir.” açıklamasını yaptı. Mescide girdik, gerçekten de Resûlullah Abbas'la birlikte oturuyordu. Onlara selam verdik. Ardından yanlarına oturduk. Yanlarına yaklaşınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Abbas'a: “Bunları tanıyor musun?” diye sordu. Abbas da: “Evet, tanıyorum. Bu, kavminin lideri Bera b. Ma'rür, bu da Ka'b b. Malik'tir.” diye karşılık verdi. Ka'b o anı anlatırken, "Resülullah'ın: “Şâir mi?” diye sorduğunu, Abbas' ın da: “Evet.” diye cevap verdiğini unutmam." demiş, ardından da olayı anlatmaya devam etmiştir: "Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzurunda duran Bera, söze şöyle girdi: “Yâ Resûlullah, ben bu yolculuğa çıktım. Allah da bana İslam'ı nasib etti. ibâdetlerimde bu binâyı (Kâbe'yi) arkama almayı uygun görmedim. Ben ona doğru namaz kıldım, arkadaşlarım ise bu konuda bana muhalefet ettiler. Dolayısıyla içime bir şüphe düştü. Yâ Resülallah, buna ne dersin?” Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sen bir kıble üzerindeydin, onda sabretseydin ya!” buyurdu. Bundan sonra Bera b. Ma'rür, Resûlullah 'ın kıblesine döndü ve bizimle beraber Şam'a doğru namaz kıldı. Zira Resulullah'ın Medine'ye gelmesinden önce on altı ay kadar Medineli Müslümanlar Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kılmışlardı.”
(İbn Hanbel, III, 461; İbnu'l Esir, Usdü'l-gâbe, 1, 364-66; İbn Hanbel, 1, 325; Beyhakî, es sunenu'l- kubrâ, 6)

Resim---1045-)Abdullah b. Amir b. Rebia'nın babasından naklettiğine göre, bir sefer esnasında karanlıkta kıbleyi tâyin edememişler, bunun üzerine herkes kendi tahmin ettiği yöne dönerek namazını kılmıştır. Sabah olunca durumu Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme haber vermişler, bunun üzerine,: "Doğu da, batı da (tüm yeryüzü) Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. "28 ayeti nazil olmuştur.
(Tirmizi, Tefslru'l - Kur'an, 2)

وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
Resim---"Ve lillâhi’l- meşriku ve’l- magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh (vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm (alîmun).: Ve doğu da Allah’ındır batı da. Artık hangi tarafa dönerseniz dönün, Allah’ın Vechi (Zât’ı) işte oradadır. Muhakkak ki Allah Vâsi’dir (rahmeti ve lutfu geniştir, herşeyi ilmi ile kuşatandır).” (Bakara 2/115)

Resim---1046-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Biriniz tuvâlet ihtiyacını giderirken önünü de arkasını da kıbleye dönmesin ... " buyurdu.
(Nesaî, Taharet, 36)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KÂBE

Resim---1047-) Safiyye bnt. Şeybe'nin işittiğine göre, el-Eslemiyye şunları anlatmıştır: "Osman'a: “Seni çağırdığında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ne dedi?'” dedim. (Bunun üzerine Osman b. Talha Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem şöyle söylediğini nakletti): “(Kâbe'nin içinde gördüğüm, şirk döneminden kalan) iki boynuzu kaldırmanı sana emretmeyi unutmuşum. (Onları kaldır.) Zirâ Kâbe'de namaz kılanı meşgul edecek bir şeyin bulunması uygun değildir.”
(Ebü Davûd, Menâsik, 93)

Resim---1048-) Ebü Şureyh, Mekke'ye asker göndermeye hazırlanmakta olan Amr b. Said'e şöyle demiştir: "Ey Emir! Bana izin ver Mekke'nin fethinden sonraki gün, bizzât kendi kulağımla işittiğim, ezberlediğim ve gözlerimle gördüğüm Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem söylediği bir sözünü sana aktarayım. (Resûlullah) konuşurken Allah'a hamd ve senâ etti. Ardından şöyle buyurdu: “Mekke'yi Allah haram (saygın/dokunulmaz) kıldı, insanlar haram kılmadı. Allah'a ve âhiret gününe iman eden kimse için orada kan dökmek ve ağaç kesmek helâl olmaz . . . "
(Buharî, İlim, 37)

Resim---1049-) Abdullah b. Amr anlatıyor: "Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem Kâbe'yi tavaf ederken gördüm. O şöyle diyordu: “(Ey Kâbe)! Sen ne güzelsin ve kokun da ne güzel! Sen ne yücesin ve saygınlığın da ne yüce!.”
(İbn Mâce, Fiten, 2)

Resim---1050-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem de bizzât katıldığı Kâbe inşaatında malzeme yetersizliği nedeniyle Hicr, Kâbe'nin dışında bırakılmıştır. Nitekim Hz. İbrahim'in temelleri üzerinde olmasına rağmen, Kureyş'in tâdilat esnasında dışarıda bıraktığı Hicr hakkında: "O, Beyt'ten midir?" diye soran Hz. Aişe'ye, Peygamber Efendimiz: "Evet (Hicr, Beyt'tendir)." diye cevab vermiştir. Müminlerin annesi: "Neden onu Beytullah'a dahil etmediler?" diye sorduğunda da: "Çünkü kavmin masrafları karşılayacak imkan bulamadı." cevabını almıştır. "Neden kapısı yüksek?" diye sorduğunda ise, "Kavmin istedikleri oraya girsin, istemedikleri de giremesin diye böyle yaptılar." açıklamasında bulunmuştur, Hz. Peygamber. Arkasından da: "Ya Âişe, kavmin câhiliye döneminden yeni çıkmış olmasaydı ve buna karşı çıkacaklarından korkmasaydım Hicr'i Kâbe'ye dahil eder, Kâbe'nin kapısını yer hizasında yapardım." buyurdu.
(Abdurrezzâk, Musannef, 1, 286; Buharî, Hac, 42)

Resim---1051-) Hz. Aişe Beytullah'ın içine girip orada namaz kılmayı arzu ettiğini söylediğinde Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem onu Hicr'e götürmüş: "Beytullah'a girmek istediğin zaman, Hicr'de namaz kıl. Muhakkak ki, orası Beytullah'tan bir parçadır. Fakat senin kavmin Kâbe'yi yaptıkları zaman, orayı Beytullah'tan çıkardılar." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Menâsik, 93; Tırmızî, Hac, 48)

Resim---1052-) Mekke'nin fethedildiği gün, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Mekke'nin en üst tarafından şehre girmişti. Yanında Üsame b. Zeyd, Bilâl-i Habeşî ve Kâbe'nin hizmetçilerinden Osman b. Talha da vardı. Devesini mescidin önünde çöktürdü. Osman b. Talha' dan Beytullah'ın anahtarını istedi. Osman b. Talha gidip anahtarı getirdi ve Kâbe'yi açtı. Ancak içeride birtakım sûretler ve heykeller gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem içeri girmedi. Onların yok edilmesini istedi. Söz konusu resimlerde İbrahim ve İsmâil peygamberler, ellerinde fal oklarıyla resmedilmişlerdi. Bu manzarayı gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah bunu yapanları kahretsin! İbrahim ve İsmâil hiçbir zaman fal oklarıyla şans aramadılar." buyurdu.
(Buharî. Cihad, 127; Buharî, Enbiyâ, 8 )

Resim---1053-) Safiyye bnt. Şeybe'nin işittiğine göre, el-Eslemiyye şunları anlatmıştır:"Osman'a: “Seni çağırdığında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ne dedi?” dedim. (Bunun üzerine Osman b. Talha Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem şöyle söylediğini nakletti): “(Kâbe'nin içinde gördüğüm, şirk döneminden kalan) iki boynuzu kaldırmanı sana emretmeyi unutmuşum. (Onları kaldır.) Zira Kâbe'de namaz kılanı meşgul edecek bir şeyin bulunması uygun değildir.”
(Ebü Davûd, Menâsik, 93)

Resim---1054-) Kâbe'nin içine giren Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gördükleri karşısında duyduğu kaygı ve pişmanlıktan dolayı üzüntülü bir şekilde Hz. Âişe'nin yanına gelmiş ve: "Ben, Kâbe'nin içine girdim. Sonradan öğrendiklerimi başta bilseydim, oraya girmezdim. Gerçekten ümmetimi sıkıntıya sokmaktan korkuyorum. "buyurmuştu.
(Buharî, Salât, 30; Ebu Davûd, Menâsik, 93)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

HAC

Resim---1055-) Ebu Hüreyre anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize hutbe verdi ve: “Ey insanlar! Hac size farz kılındı, haccedin!.” buyurdu.
(Müslim, Hac, 412)

Resim---1056-) İbn Abbas'ın, Fadl (b. Abbas)'tan ya da Fadl (b. Abbas)'ın, İbn Abbas'tan naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Haccetmek isteyen kimse acele etsin! Olur ki hastalanır veya binek hayvanı kaybolur ya da (hacca gitmesini engelleyen) bir ihtiyaç ortaya çıkar." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Menâsik, l; Ebu Davûd, Menâsik, 5)

Resim---1057-) Ebü Hüreyre' den (radiyallahu anhu) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim bu evi (Kabe'yi) haccederken, (söz ya da eylemle) cinsel yakınlığa yeltenmez ve kötülük işlemezse, anasının onu doğurduğu günkü gibi (günahsız) haline dönmüş olur." buyurmuştur.
(Buharî, Muhsar, 10)

Resim---1058-) Ebü Hüreyre' den (radiyallahu anhu) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " . . . (Allah tarafından) kabul edilmiş haccın karşılığı ancak cennettir." buyurmuştur.
(Buharî, Umre, 1)

Resim---1059-) Abdullah (b. Ömer) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İslam beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şahidlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 21)

Resim---1060-) Hac ibâdeti, "Yoluna gücü yetenlerin Beyt'i haccetmeleri, insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır." âyeti ile farz kılınmıştır. Bu âyet indiği zaman Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ashabına bir hutbe okumuş ve: "Ey insanlar! Hac size farz kılındı, haccedin!" buyurmuştur. Bunun üzerine Temimli sahabi Akra' b. Habis: "Her sene mi Yâ Resûlullah?" diye sormuş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem süküt ettikten sonra Akra'ın sorusunu üç defa tekrarlaması üzerine: "Evet deseydim (her sene) hac yapmanız gerekirdi ve siz buna güç yetiremezdiniz! Fakat hac ömürde bir defadır. Fazlası ise nafiledir." demiş ve şu uyarıda bulunmuştur: "Ben sizi (serbest) bıraktığım müddetçe, siz de beni (serbest) bırakın. Sizden önceki ümmetler başka bir sebeple değil çok soru sormaları ve peygamberleriyle ihtilafa düşmeleri sebebiyle helak oldular. Sizden bir şey istediğim zaman, gücünüzün yettiği kadarıyla onu yapın! Size bir şeyi yasakladığımda da, derhal onu bırakın! " Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Ey iman edenler açıklandığı zaman size zorluk verecek şeyleri sormayın. " âyetini indirmiştir.
(Al-i İmran, 3/97; Mâide, 5/1O1; Müslim, Hacc, 412; Tirmizi Hacc, 5; Nesai, Menâsikul-hac, I, İbni Hanbel, I, 291)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَسْأَلُواْ عَنْ أَشْيَاء إِن تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْ وَإِن تَسْأَلُواْ عَنْهَا حِينَ يُنَزَّلُ الْقُرْآنُ تُبْدَ لَكُمْ عَفَا اللّهُ عَنْهَا وَاللّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tes’elû an eşyâe in tubde lekum tesu’kum, ve in tes’elû anhâ hîne yunezzelu’l- kur’ânu tubde lekum afâllâhu anhâ vallâhu gafûrun hâlîm (hâlîmun).: Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın; Kur'ân indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır.” (Mâide 5/1O1)

Resim---1061-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hac yükümlülüğünü gerekli kılan şey nedir?" şeklinde sorulan soruya: "Yiyecek ve binek imkanıdır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Hac, 4; İbn Mâce, Menâsik, 6)

Resim---1062-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hacca gidenler ile umreye gidenler, Allah'ın elçileridir. Allah'a dua ederlerse, Allah onların dualarını kabul eder ve Allah'tan günahlarının bağışlanmasını isterlerse Allah onların günahlarını bağışlar." buyurdu.
(İbn Mâce, Menâsik, 5; Nesâî, Menâsiku'l- hac, 4)

Resim---1063-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hac ve umreyi beraber yapın. Çünkü körüğün demir, altın ve gümüşün kir ve pasını giderdiği gibi hac ve umre de günahları ve fâkirliği giderir. Kabul edilmiş haccın sevabı ise ancak cennettir. " buyurdu.
(Tirmiziî Hac, 2; Nesâi, Menâsiku'l- hac, 6)

Resim---1064-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hangi amel daha faziletli ve daha hayırlı?" sorusuna önce: ''Allah'a ve Resulü'ne iman etmek." diye cevap vermiş, "Sonra hangisi?" denildiğinde, ''Amellerin zirvesi olan Allah yolunda cihad." buyurmuş ve "Bundan sonra hangisi?" sorusuna ise, "Kabul olunan hac." cevabını vermişti.
(Buharî, Hac, 4)

Resim---1065-) Hz. Aişe'nin (radiyallahu anha), "Ya Resûlallah! Biz kadınlar sizinle
beraber gazaya çıkıp cihad edemez miyiz?" sorusuna karşılık: "Sizin için cihadın en iyisi ve en güzeli haccetmektir, makbul olan hacdır." buyurmuş ve bunun üzerine Hz. Aişe de: "Artık ben bu sözü Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem işittiğim zamandan itibaren haccetmeyi terk etmem." demiştir.
(Buhâriî Cezâu's- sayd, 26)

Resim---1066-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Yaşlının, küçüğün, zayıfın (düşkünün) ve kadının cihadı hac ve umre yapmaktır. " buyurdu.
(Nesâî, Menâsiku'l-hac, 4)

Resim---1067-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisine hanımların cihad edip etmemeleri sorulduğunda: "Ne güzel cihaddır hac!" şeklinde cevab vermişti.
(Buharî, Cihad, 62)

Resim---1068-) Abdurrahman b. Ya'mur'dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi veselle: "Hac Arafat(ta bulunmak) tır. . . " buyurmuştur.
(Nesaî, Menâsikü'l- hac, 203; Tirmizî, Hac, 57)

Resim---1069-) Talha b. Ubeydullah b. Keriz'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Duaların en faziletlisi arefe günü yapılan duadır." buyurmuştur.
(Muvatta', Hac, 81)

Resim---1070-) Hz. Aişe'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kabe'yi tavaf, Safa ile Merve arasında yapılan sa'y ve şeytan taşlama işi (dünya kelâmı konuşmak veya gafletle geçirmek için değil) ancak Allah'ın adının anılması içindir." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Menâsik 50; Tirmizî, Hac, 64)

Resim---1071-) Sehl b. Sa'd'dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir Müslüman telbiye getirdiğinde sağında ve solunda (eliyle işaret ederek) şuradan şuraya kadar yeryüzündeki taş, ağaç, toprak ne varsa hepsi onunla birlikte telbiye getirir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Hac, 14; İbn Mâce, Menâsik, 15)

Resim---1072-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(Mekke'nin) otu koparılmaz, ağacı kesilmez, av hayvanları ürkütülüp rahatsız edilmez, yitiği kimse tarafından alınamaz, ancak sahibini arayacak kimse alıp muhafaza eder. " buyurdu.
(Buharî , Cezaü’s- sayd, 9; Müslim, Hac, 447)

Resim---1073-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kâbe'yi tavaf ederken: "(Ey Kâbe!) Sen ne güzelsin ve kokun da ne güzel! Sen ne yücesin ve saygınlığın da ne yüce! Ama bu canı bu tende tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah nezdinde malıyla, kanıyla mü’minin hürmeti (saygınlığı), senin hürmetinden daha büyüktür! " buyurmuştur.
(İbn Mâce, Fiten, 2)

Resim---1074-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kâbe'yi tavaf etmek, namaz kılmak gibidir. Ancak tavafta konuşabilirsiniz. Kim tavaf esnasında konuşursa sadece hayır(lı şeyler) konuşsun." buyurmuştur.
(Tirmizî, Hac, 112, Darimî, Menâsik, 32)

Resim---1075-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Allah'ım, başlarını tıraş ettirenlere merhamet et!" diye dua etmiş, sahabeden bazıları: "Saçlarını kısaltanlara da dua etseniz YâResûlullah! " demişler; o da dördüncüsünde: "Saçlarını kısaltanlara da. " diyerek onlar için de dua etmiştir. Sahabeden kimisi saçını tamamen kazıtmış, kimisi de saçını kısaltmıştır.
(Buharî, Hac, 127)

Resim---1076-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Duaların en faziletlisi arefe günü yapılan duadır.'' der ve şöyle buyurur: "Şeytan, arefe günü görüldüğünden daha hor ve hakir, daha zelil ve öfkeli hiçbir zaman görülmemiştir. Bunun sebebi de onun, rahmetin indirilişini, Allah'ın büyük günahları aff edişini görmesidir. "
(Muvatta', Hac, 81; Tirmizî, Deavat, 122; Muvatta, Hac, 81, Bakara, 2/198)

لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَبْتَغُواْ فَضْلاً مِّن رَّبِّكُمْ فَإِذَا أَفَضْتُم مِّنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُواْ اللّهَ عِندَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِن كُنتُم مِّن قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّآلِّينَ
Resim---"Leyse aleykum cunâhun en tebtegû fadlan min rabbikum fe izâ efadtum min arafâtin fezkurûllâhe inde’l- meş’ari’l- harâm (harâmi), vezkurûhu kemâ hedâkum, ve in kuntum min kablihî le mine’d- dâllîn (dâllîne).: Rabbinizden fazl istemeniz size günah değildir. Artık Arafat’tan akın akın geldiğiniz zaman Meş’ari’l- Haram’ın yanında Allah’ı zikredin. Ve sizi hidâyete erdirdiği şekilde siz de O’nu zikredin. Ve siz ondan (hidayetten) önce ise, elbette dalâlette kalanlardandınız.” (Bakara 2/198)

Resim---1077-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hac menâsikinizi (benden) alın!. '' buyurdu.
(Müslim, Hac, 3l0; Ebu Davûd, Menâsik, 77)

Resim---1078-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kâbeyi tavaf, Safâ ile Merve arasında yapılan sa'y ve şeytan taşlama işi (dünya kelamı konuşmak veya gafletle geçirmek için değil) ancak Allah'ın (adının) anılmasını sağlamak içindir. " buyurdu.
(Ebu Davûd, Menâsık, 50; Tirmizî, Hac, 64)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

UMRE

Resim---1079-) Cabir' den nakledildiğine göre: "Umre yapmak farz mı? " diye sorulunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hayır, fakat umre yapmanız, (yapmamanızdan) daha faziletlidir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Hac, 88)

Resim---1080-) Ebü Hüreyre'nin (radiyallahu anhu) rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İki umre, aralarında işlenen günahlara kefârettir. (Allah tarafından) kabul gören haccın karşılığı ise ancak cennettir." buyurmuştur.
(Buharî, Umre, l; Müslim, Hac, 437)

Resim---1081-) Ümmü Ma'kıl'in rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ramazan'da yapılan bir umre, (sevab bakımından) hacca denktir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Hac, 95)

Resim---1082-) Hz. Ömer'den nakledildiğine göre, umreye gitmek için izin isteyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: "Kardeşçiğim! Duâna bizi de ortak et ve bizi unutma!" buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 109; İbn Mâce, Menâsik, 5)

Resim---1083-) Ebü Said el-Hudri'nin (ra) rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ye'cuc ve Me'cuc'un çıkmasından sonra bile mutlaka Beytullah'a hac ve umre (ziyareti) yapılacaktır." buyurmuştur.
(Buharî, Hac, 47)

Resim---1084-) Ensardan Ma'kıl'in ebeveyni de o bahtiyarlar arasında olmayı arzuluyordu. Ebu Ma'kıl ile eşi Ümmü Ma'kıl, bu iştiyâk içinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gittiler. ilk sözü Ümmü Ma'kıl aldı ve: "Yâ Resûlullah! Benim üzerimde yapmam gereken bir hac görevi var. Ebu Ma'kıl'in ise (sadece) genç bir devesi var." dedi. Eşini onaylayan Ebü Ma'kıl: "Evet, doğru söyledi, ancak ben o deveyi Allah yoluna vakfettim. (Dolayısıyla onunla hacca gitmesi mümkün olur mu bilmem?)" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sen o deveyi ona ver de, onunla hacca gitsin. Çünkü (onunla hacca gitmek de) Allah yolunda (bir hayır)dır." buyurdu. Bunun üzerine Ebu Ma'kıl deveyi eşine verdi. Ancak o sene ikisi de hastalandılar ve sonunda Ebu Ma'kıl vefât etti. Bundan dolayı o sene Ümmü Ma'kıl da hacca gidemedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hacdan döndükten sonra Ümmü Ma'kıl kendisini ziyârete gelince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ümmü Ma'kıl, seni bizimle beraber (hacca) gelmekten alıkoyan ne idi?" diye sordu. Zâten Peygamber ile birlikte hacca gidememenin üzüntüsü içerisindeki Ümmü Ma'kıl, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e başından geçenleri anlattı. Sonunda: "Yâ Resûlullah! Ben ihtiyar ve hasta bir kadınım. Benim için (bu kaçırdığım) haccın yerine geçecek bir amel var mı?" diye sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mâdem bizimle beraber haccı kaçırdın, öyleyse sen Ramazan'da umre yap! Çünkü Ramazan'da yapılan bir umre, (sevab bakımından) hacca denktir." buyurdu. Bu cevabı işiten Ümmü Ma'kıl, şöyle demekten kendini alamadı: "Hac, hacdır; umre de umredir. (Birbirinin yerine geçer mi!) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunu bana söyledi ama bu sadece bana mı özgüdür (yoksa herkes için geçerli midir) bilemiyorum! "
(Ebu Davûd, Menâsık, 79; Tirmizî, Hac, 95)

Resim---1085-) Üzerinde bir cübbe bulunan, sakalı ve başı sarıya boyanmış bir adam, Ci'rane'de iken Resülullah'a gelerek: " Yâ Resûlullah! Ben umre için ihrama girdim ve gördüğün gibiyim (ne yapmalıyım?)" diye sormuş, bunun üzerine Hz. Peygamber: "Üzerinden cübbeni çıkart, sarı boyayı da yıka ve hac yaparken ne yapıyorsan, umrende de onu yap. " buyurmuştur.
(Müslim, Hac, 9)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ZEMZEM

Resim---1086-) İbn Abbas'ın (radiyallahu anhu) rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah, İsmâil'in anasına (Hacer'e) rahmet etsin! Şâyet o, (suyun etrafını çevirmede) acele etmeseydi, zemzem, akan bir pınar olurdu " buyurmuştur.
(Buharî, Enbiya, 9)

Resim---1087-) Ebu Zerr'in rivayet ettiğine göre... Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "O (zemzem) gerçekten mübârektir, o gerçekten doyurucu bir gıdadır." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, V, 174; Müslim, Fedailü's- sahabe, 132)

Resim---1088-) Cabir (b. Abdullah) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Zemzem suyu ne amaçla içilirse ona yarar sağlar." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, lll, 357; İbn Mâce, Menâsik, 78)

Resim---1089-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem risaletini işiten Gıfar Kabilesinden Ebu Zer, Mekke'ye gelir. Sadece onu sorduğundan dolayı Mekkelilerden bayılıncaya dek dayak yer Ebu Zer. Kalktığında Zemzem'e giderek kıpkırmızı olan elbisesindeki kanı yıkar ve suyundan içer. Nihayet bir gece Allah Resûlü ile karşılaşır. Onu İslam selâmı ile ilk selâmlayan Ebu Zer olur ve Kutlu Elçi ile tanışır. Ve aralarında şu konuşma geçer Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sorar:
"Ne zamandan beri buradasın?"
"Tam otuz günden beri buradayım."
"Peki, seni kim doyuruyordu?"
"Zemzem suyundan başka yiyeceğim yoktu. Fakat karnımın kıvrımları kaybolacak kadar kilo aldım. Açlık da hissetmiyorum."
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "O (zemzem) gerçekten mübarektir, o gerçekten doyurucu bir gıdadır. "buyurmuştur.
(Muslim, Fedailü's- sahabe, l32; lbn Hanbel, V, 174)

Resim---1090-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem zemzemi yanında taşıdığını haber veren Hz.Aişe, kendisi de hac günlerinde zemzemi yanında bulundururdu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in, Vedâ Haccındaki şu uygulaması, onun zemzeme olan ilgisini gösterir: Bayramın ilk günü Kâbe'deki tavafını tamamladıktan sonra zemzem sakiliği yapan Abdülmuttaliboğulları'nın yanlarına gider ve onlara, "Ey Abdülmuttaliboğulları! Su çekin! Su çekmeniz hususunda insanların (bunu bir hac görevi zannedip, izdiham oluşturarak) size galip gelmesi (ihtimali) olmasa, sizinle beraber ben de su çekerdim. " buyurur. Onlar da kendisine bir kova su takdim eder ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu sudan içer.
(Muslim , Hac, 147, Tirmızî, Hac, 115)

Resim---1091-) Mekke'de ateşli bir hastalığa yakalanan Ebü Cemre Dubei'ye İbn Abbas: "Sendeki bu hastalığı zemzem suyu ile serinlet! Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yüksek ateş, cehennemin şiddetli sıcağından bir parçadır. Siz onu su ile (yahut zemzem suyu ile) serinletin!” buyurdu." der.
(Buharî, Bediü'l- alk, 10)

Resim---1092-) Zemzem kuyusundan geldiğini söyleyen bir şahıs ile İbn Abbas arasında şöyle bir konuşma geçer:
"Zemzemden lâyıkıyla içtin mi?"
"Bu nasıl olur?"
"Zemzem içerken Kâbe'ye (kıbleye) yönel, Allah'ın ismini an, üç nefeste ondan kana kana iç. Zemzem suyunu böylece içtikten sonra Yüce Allah'a hamd et. Çünkü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bizimle münafıklar arasındaki ayırt edici fark, onların zemzemden kana kana içememeleridir.” buyurdu."
(İbn Mâce, Menâsık, 78; Abdurrezzâk, Musannef, V, 112)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

RAMAZAN

Resim---1093-) Abdullah b. Ömer anlatıyor; Babam Ömer b. Hattab'ın bana naklettiğine göre ... Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İslam, Allah'tan başka ilâh olmadığına, MuhaMMed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şehâdet etmen; namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Kâbe'yi haccetmendir." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 1)

Resim---1094-)İbn Ömer'in (radiyallahu anhu naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İslam beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve ramazan orucunu tutmak." buyurmuştur.
(Buharî, İman, 2)

Resim---1095-) Cebrail aleyhisselâm'ın: "İslam nedir?" sorusuna Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... İslam, Allah'tan başka ilâh olmadığına, MuhaMMed'in de Allah'ın Resûlü olduğuna şehadet etmen; namazı dosdoğru kılman, zekatı vermen, ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Kâbe'yi haccetmendir. " buyurmuştur.
Müslim, iman, 1.

Resim---1096-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İslam beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve MuhaMMed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve ramazan orucunu tutmak." buyurmuştur.
Buharî, iman, 2

Resim---1097-) Bahreyn bölgesinde yaşayan Rabia Kabilesinin Abdülkays Koluna mensub, on üç kişilik bir heyet uzun ve meşakkatli bir yolculuğun ardından Medine'ye gelir. İslam'ı öğrenmek için birçok zahmete katlanan heyet Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in huzuruna çıktığında Hz. Peygamber onları: "Hoş geldiniz!" diyerek karşılar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in karşılamasının ardından heyet adına Abdullah b. Avf söz alır ve "Yâ Resûlullah! Bizler sana uzak beldelerden, meşakkatli yolculuklar yaparak geliyoruz. Ayrıca bizim memleketimizle Medine arasında kâfir olan ve bize düşmanlık eden Mudar Kabilesi yaşadığından bizler sana ancak savaşmanın yasak olduğu haram aylarda gelebiliriz. Bize özlü bir şeyler tavsiye et de onları geride bıraktığımız kabilemizin insanlarına anlatalım, hem de cennete girmemize vesile olsun." der. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara yalnızca tek olan Allah'a iman etmelerini söyler. Peşinden de: “Yalnızca tek olan Allah'a iman etmek ne demektir bilir misiniz?" diye sorar. Onların: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir." diyerek cevab vermeleri üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'tan başka ilâh olmadığına ve MuhaMMed'in Allah'ın elçisi olduğuna iman etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermek, ramazan orucunu tutmaktır." buyurur. Daha sonra da onları: "Söylediklerimi iyice ezberleyin ve geride bıraktığınız kabile halkına da anlatın." diyerek uğurlar.
Buharî, İlim, 25; Müslim, iman, 23; Ebu Davûd, Sünne, 14; İbn Mâce, Sünnet, 9; Tirmizî, Kader, 10; İbn Hanbel, 1, 98; Tirmizî, Deâvât

Resim---1098-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ım! Receb ve Şaban aylarını hakkımızda mübârek eyle, bizi Ramazan ayına ulaştır." buyurmuştur.
(Taberanî, el Mucemu’l- evsat, IV, 189)

Resim---1099-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Nelerin kendisini cehennemden kurtaracağını ve cennete koyacağını" soran bir sahablye: ''Allah'a şirk koşmadan ibâdet etmeye devam et, farz namazı kıl, farz olan zekâtı ver, Ramazan orucunu tut, insanların sana davranmasını istediğin şekilde onlara davran, insanların sana davranmasını istemediğin şekilde onlara davranmayı terk et!" buyurmuştur.
(İbn Hanbel, VI, 384)

Resim---1100-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Sahura kalkın! Çünkü sahurda bereket vardır.'" buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Siyam, 16)

Resim---1101-) Bir keresinde saçı başı dağınık bir bedevi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yanına gelip: "Yâ Resûlullah! Allah'ın bana farz kıldığı namazların neler olduğunu söyle." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Beş vakit namaz, ama nafile de kılabilirsin." diyerek karşılık verdi. Bedevi: "Allah'ın bana farz kıldığı orucun ne olduğunu söyle." deyince, Efendimiz: "Ramazan ayında tutulan oruç, ama nafile oruç da tutabilirsin." dedi. Bedevı bu sefer: "Allah'ın farz kıldığı zekatın ne olduğunu söyle." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: (zekatı da içine alan) İslam'ın temel ilkelerinden bahsetti. O zaman bedevi: "Sana ikram eden Allah'a yemin ederim ki, nâfile ibâdet yapmayacağım! Fakat Allah'ın bana farz kıldığı ibadetleri eksiksiz ve harfiyen yerine getireceğim." dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun hakkında: "Sözüne sadık kalırsa kurtuluşa ermiştir" veyâ: "Cennete girmiştir." buyurdu.
(Buharî; Hıyel, 3)

Resim---1002-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah size bir namaz ihsan etti. O namaz, sizin için kızıl develerden daha hayırlıdır. O, vitirdir. Onu sizin için yatsı ile fecrin doğuşu (sabah namazı vaktinin girişi).-arasına koydu." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Vitr, 1)

Resim---1103-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Vitir haktır (sabittir), vitir kılmayan bizden değildir." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Vitr. 2)

Resim---1104-) Ebu Seleme b. Abdurrahman, Hz. Aişe radiyallahu anha'ya: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in Ramazan'da kıldığı namazlar nasıldı?" diye sordu. O da şöyle cevâb verdi: "Resûlullah Ramazan' da da Ramazan dışındaki gecelerde de on bir rekattan fazla namaz kılmazdı. Önce dört rekat kılardı ki o rekatların güzelliğini ve uzunluğunu sorma!. Sonra dört rekat daha kılardı. Bunların da güzelliğini ve uzunluğunu sorma!. Sonra da üç rekat (vitir namazı) kılardı. . ."
(Buharî, Salâtü't- teravih, 1; Müslim, Müsafirın, 125)

Resim---1105-) Zeyd b. Sabit'ten rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (teravih namazını mescidde kılmakta ısrarcı olanlara) şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Sizin bu namaz konusundaki ısrarlı tutumunuzu gördüm ve onun size farz kılınmasından endişe duydum. Şâyet farz kılınsa edâ etmekte zorlanacaktınız. Siz bu namazı evlerinizde kılın. Çünkü kişinin farz namaz dışında kıldığı en faziletli namaz, evinde kıldığı namazdır."
(Buharî, İ'tisam,3)

Resim---1106-) Ebu Hüreyre'den radiyallahu anhu rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnanarak ve sevâbını Allah'tan umarak Ramazan orucunu tutan kimsenin geçmiş günahları bağışlanır. İnanarak ve sevâbını Allah'tan umarak Kadir gecesini ihyâ eden kimsenin de geçmiş günahları bağışlanır." buyurmuştur.
(Buharî, Fadlü leyleti'l- kadr,1; Buharî, Savm, 6)

Resim---1107-) Hz. Aişe radiyallahu anhu'dan rivâyet edildiğine göre: "İnsanlar, Ramazan geceleri Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in mescidinde gruplar halinde namaz kılardı. Kur'ÂN'dan biraz (ezberi) olan bir kişinin arkasında beş-altı kişi toplanır ve ona uyarak namazı birlikte kılardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gece bana odamın kapısının önüne bir hasır sermemi söyledi ve ben de serdim. Kendisi yatsı namazını kıldıktan sonra bu hasırın üzerine geçti. Mescidde bulunanlar da etrafında toplandı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara o gece uzunca namaz kıldırdı ve hasırı orada öylece bırakarak yanlarından ayrılıp odaya girdi. Sabah olunca insanlar Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in o gece mescidde bulunan kimselerle birlikte kıldığı namazı konuşmaya başladılar. Akşam mescid insanlarla doldu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara yatsı namazını kıldırdı ve evine girdi. İnsanlar ise dağılmayıp mescidde kaldı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana: “Ey Aişe! İnsanların bu durumu da nedir?” diye sordu. Ben de: “Yâ Resûlallah!. İnsanlar dün gece mescidde bulunanlara kıldırdığın namazı işitmişler ve kendilerine de kıldırman için toplandılar.” dedim. Bunun üzerine: “Hasırını dürüp kaldır Ey Aişe!” buyurdu, ben de dediğini yaptım. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o geceyi de ibâdetle geçirdi, insanlar ise Efendimiz sabahleyin yanlarına çıkıncaya kadar mescidde öylece beklediler. Sonra onlara: “Ey insanlar! Allah'a hamdolsun ki, vallahi ben bu geceyi gaflet içinde geçirmediğim gibi, durumunuzdan da habersiz değildim. Fakat bu namazın size farz kılınmasından endişelendim (ve bu nedenle beklediğiniz namazı kıldırmaya çıkmadım). Siz, gücünüzün yeteceği amelleri yapın! Allah usanmaz, ama siz usanırsınız!." buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, VI, 267)

Resim---1108-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle müjdelemektedir: "ALLAHu zü’L- CeLÂL Ramazan ayında oruç tutmayı size farz kıldı. Ramazan gecelerini namazla geçirmek de benim sünnetimdir. Kim inanarak ve (sevâbını yalnızca Allah'tan) umarak Ramazan ayında oruç tutup, geceleri de namaz (teravih) kılarsa, annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından arınmış olur. " buyurmuştur.
(Nesaî, Siyam, 40)

Resim---1109-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım! Receb ve Şaban'ı hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan'a ulaştır ... " buyurmuştur.
(Taberanî, el Mu'cemi'l- evsat, IV, 189)

Resim---1110-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Şaban Ayı geldiğinde de oruç tutmaya özen gösterirdi. Çok sevdiği Zeyd'in oğlu Üsâme bunu fark etmiş, Şaban ayında tuttuğu kadar hiçbir ayda oruç tutmamasının sebebini sorduğunda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'den şu cevâbı almıştı: "Bu ay Receb ile Ramazan arasında insanların gafil bulundukları bir aydır. Bu ayda ameller alemlerin Rabbi olan Allah'a arz olunur. Ben de amellerimin oruçlu iken Allah'a sunulmasını arzu ederim. "
(Nesaî, Siyam, 70)

Resim---1111-) İşte böyle bir gecede uyanan Hz. Aişe radiyallahu anha, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'i yanında göremeyince dışarı çıkıp aramaya başlamış ve onu Bâki' mezarlığında başını gökyüzüne kaldırmış bir vaziyette bulmuştu. Peygamber Efendimiz, Allah'ın rahmetinin bu gecede ne kadar geniş olduğunu anlatmak için Hz.Aişe'ye: "Şaban ayının yarısına denk gelen bu gece Allah dünya semâsına iner (rahmetiyle tecellî eder) ve Kelb Kabilesinin koyunlarının kıllarından daha çok sayıda günahkarı bağışlar. " buyurmuştu.
(Tirmizî, Savm, 39; İbn Mâce, İkâmet, 191)

Resim---1112-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ramazan ayından sonra en kıymetli oruç Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur. "buyurmuştur.
(Tirmizî, Savm, 40; Ebu Davûd, Siyam, 55)

Resim---1113-) Abdullah (b. Ömer) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "İslam beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekat vermek, Kabe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak."
Müslim, İman, 21

Resim---1114-) Ümmü Ma'kıl'in rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ramazan'da yapılan bir umre, (sevap bakımından) hacca denktir. "
Tirmizi, Hac, 95

Resim---1115-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabıyla birlikte hacca gitmeye karar vermiş ve yol için hazırlık yapmaya başlamıştı. Onun hacca gideceğini işiten birçok sahabl, birlikte hac yapabilmek için adeta can atıyordu. İşte ensardan Ma'kıl'in ebeveyni de o bahtiyarlar arasında olmayı arzuluyordu. Ebu Ma'kıl ile eşi Ümmü Ma'kıl, bu iştiyak içinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e gittiler. ilk sözü Ümmü Ma'kıl aldı ve "Ey Allah'ın Resulü! Benim üzerimde yapmam gereken bir hac görevi var. Ebu Ma'kıl'in ise (sadece) genç bir devesi var." dedi. Eşini onaylayan Ebü Ma'kıl, "Evet, doğru söyledi, ancak ben o deveyi Allah yoluna vakfettim. (Dolayısıyla onunla hacca gitmesi mümkün olur mu bilmem?)" dedi. Resulullah (sav), "Sen o deveyi ona ver de, onunla hacca gitsin. Çünkü (onunla hacca gitmek de) Allah yolunda (bir hayır)dır." buyurdu. Bunun üzerine Ebu Ma'kıl deveyi eşine verdi. Ancak o sene ikisi de hastalandılar ve sonunda Ebu Ma'kıl vefat etti. Bundan dolayı o sene Ümmü Ma'kıl da hacca gidemedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hacdan döndükten sonra Ümmü Ma'kıl kendisini ziyarete gelince Allah Resulü, "Ümmü Ma'kıl, seni bizimle beraber (hacca) gelmekten alıkoyan ne idi?" diye sordu. Zaten Peygamber ile birlikte hacca gidememenin üzüntüsü içerisindeki Ümmü Ma'kıl, Allah Resulü'ne başından geçenleri anlattı. Sonunda, "Ey Allah'ın Resulü! Ben ihtiyar ve hasta bir kadınım. Benim için (bu kaçırdığım) haccın yerine geçecek bir amel var mı?" diye sorunca Resul-i Ekrem, "Madem bizimle beraber haccı kaçırdın, öyleyse sen Ramazan'da umre yap! Çünkü Ramazan'da yapılan bir umre, (sevap bakımından) hacca denktir." buyurdu.
Ebü Davud, menasik, 79; Tirmizi, Hac, 95

Resim---1116-) Enes b. Malik 'ten rivayet edildiğine göre, Receb ayı girdiği zamanResûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle dua ederdi: "Allah'ım! Recep ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek ey le, bizi Ramazan ayına ulaştır!"
Taberani, el-Mu'cemü'l-evsat, IV, 189

Resim---1117-)Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Mübarek Ramazan ayı size geldi. Yüce Allah bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda sema (cennet) kapıları açılır, cehennem kapıları ise kapanır ve şeytanların azgınları bağlanır."
Nesai , Sıyam, 5

Resim---1118-) Ebu Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır." buyurmuştur.
(Buharî, İman, 28)

Resim---1119-)Hişam b. Urve'nin, babasından naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kadir gecesini Ramazan ayının son on gününde arayın!" buyurmuştur.
(Muvatta', İ'tikaf, 6)

Resim---1120-)Ebu Hüreyre'nin rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, beş vakit namaz ile cuma, bir sonraki cumaya kadar ve Ramazan diğer Ramazan'a kadar, aralarında işlenen günahların bağışlanmasına vesiledir." buyurmuştur.
(Müslim, Taharet, 16)

Resim---1121-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Ramazan ayının ilk gecesi olunca, şeytanlar ve azgın cinler zincire vurulur, cehennem kapıları kapatılır ve hiçbiri açılmaz. Cennetin kapıları açılır ve hiçbiri kapanmaz. Sonra bir (melek) şöyle seslenir: Ey hayır dileyen, ibadet ve kulluğa gel! Ey şer isteyen günahlarından vazgeç! Allah'ın bu ayda ateşten azat ettiği nice kimseler vardır ve bu Ramazan boyunca her gece böyledir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Savm. 1; İbn Mâce, Siyam 2)

Resim---1122-)Akabe biatlerinde etkin görev almış olan Ubade b. Samit radiyallahu anhu, Ramazan ayının yaklaştığı bir günde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in şöyle dediğini nakleder: "Ramazan ayı size bereketiyle geldi, Allah o ayda sizi zengin kılar, bundan dolayı size rahmet indirir, hataları yok eder, o ayda duaları kabul eder. Allah Teâlâ sizin (Ramazan ayındaki ibadet ve hayır konusunda) birbirinizle yarış etmenize bakar ve meleklerine karşı sizinle övünür. O halde iyilik ve hayırdan yana Allah Teâlâya kendinizi gösterin. Ramazan ayında Allah'ın rahmetinden kendisini mahrum eden kimse bedbaht kimsedir. "
(Heysemî, Mecmeu'z- Zevâid, III. 344)

Resim---1123-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ashabının hilâlin görülüp görülmemesine göre hareket etmelerini isterdi: "Ay (genelde) yirmi dokuz gündür. Dolayısıyla siz (Ramazan ayına âit) hilâli görmedikçe oruç tutmayın, yine (Şevvâl ayına âit) hilâli görmedikçe de bayram yapmayın. Eğer hava bulutlu olursa ayın gününü takdir edin (otuza tamamlayın).'' buyurmuştur.
(Müslim, Siyâm, 6; Muvatta, Sıyâm,1)

Resim---1124-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kadir gecesini Ramazan ayının son on günü içinde arayın!" buyurmuştur.
(Muvatta, İ'tikâf, 6)

Resim---1125-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ramazan ayına girdiği halde günahlarını affettiremeden bu ayı tamamlayan kişinin burnu yerde sürünsün! "buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 100)

Resim---1126-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, beş vakit namaz ile cuma bir sonraki cumaya kadar ve Ramazan diğer Ramazan'a kadar, aralarında işlenen günahların bağışlanmasına vesîledir." buyurmuştur.
(Müslim, Tahâret, 16)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ORUÇ TUTMAK

Resim---1127-) Abdullah'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İslam beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olmadığına ve MuhaMMed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şâhidlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 21)

Resim---1128-) Hz. Aişe radiyallahu anha anlatıyor: " . . . Kureyşliler câhiliye döneminde Aşüra günü oruç tutarlardı. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ramazan orucunun farz kılındığı zamana kadar bu orucun tutulmasını emretti. (Ramazan orucu farz kılınınca) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(Aşura orucunu) dileyen tutsun, dileyen tutmasın." buyurdu.
(Buharî, Savm, 1)

Resim---1129-) Ebu Eyyüb el-Ensarî radiyallahu anhu'nun naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim Ramazan orucunu tutar, sonra buna Şevvâl Ayında altı gün daha eklerse bütün yıl oruç tutmuş gibi olur. " buyurmuştur.
(Müslim, Sıyam, 204)

Resim---1130-) Ebu Hüreyre radiyallahu anhu anlatıyor: "Bana dostum (Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem) üç şey tavsiye etti: Her ay üç gün oruç tutmak, iki rekat kuşluk namazı kılmak ve uyumadan önce vitir namazı kılmak."
(Buharî, Savm, 60)

Resim---1131-) Ebu Hüreyre radiyallahu anhu anlatıyor: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, ALLAH'ın ayı olan Muharrem'de (tutulan oruçtur). Farz namazdan sonra en faziletli namaz ise gece namazıdır." buyurdu.
(Müslim, Sıyam, 202)

Resim---1132-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye geldiğinde yahudilerin Aşura gününde oruç tuttuklarını görünce onlara bu orucu neden tuttuklarını sormuş, Yahudiler: “ALLAH'ın Musa Peygamber ve İsrailoğulları'nın bu günde kurtardığını, Musa Peygamber'in o günde şükür maksadıyla oruç tuttuğunu, kendilerinin de bu konuda Hz. Musa'ya uyduklarını söylemişlerdir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: "Biz Musa'ya sizden daha yakınız ve bunu yapmaya daha lâyıkız." buyurarak Müslümanlara Aşura gününde oruç tutmalarını emretmiştir.
(Müslim, Siyam, 128; Buharî, Savm, 69)

Resim---1133-) Aişe radiyallahu anha’nın rivâyet ettiğine göre: "Kureyşliler câhiliye döneminde Aşura günü oruç tutarlardı. Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu orucun tutulması emretti, ta ki, Ramazan orucunun farz kılındığı zamana kadar. (Ramazan orucu farz kılınınca) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(Aşura orucunu) dileyen tutsun, dileyen tutmasın!." buyurdu.
(Buharî, Savm, 1.)

Resim---1134-) İbn Abbas'a Peygamber Efendimizin hangi günde oruç tuttuğu sorulunca onuncu günde, diğer bir rivayette de dokuzuncu günde oruç tuttuğunu söylemiştir. Peygamber Efendimize, yahudi ve hıristiyanların bu günü yücelttikleri (ve onuncu gününde tuttuklarım ima edilince) o da: "İnşallah gelecek yıl biz de (Muharrem'in) dokuzunda oruç tutalım." demişti. Ancak ertesi yıl gelmeden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem vefât etti.
(Tirmizî, Savm, 50; Müslim, Sıyâm,132; Muslım, Sıyâm, 133, Ebu Davûd, Sıyâm, 65.)

Resim---1135-) İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Dokuzuncu ve onuncu günleri oruç tutarak yahudilere muhalefet ediniz." buyurmuştur.
(Tirmizî , Savm, 50)

Resim---1136-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah, yolcudan namazın yarısını ve (yolculuk esnasında) oruç yükümlülüğünü kaldırmıştır. Hamile ve çocuk emziren kadınlara da (daha sonra tutmaları için) ruhsat vermiştir. " buyurmuştur.
(Nesaî, Sıyâm, 51.)

Resim---1137-) Sahabi Adı b. Hatim anlatıyor: " ... Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin için ...” Bakara 2/187. âyeti nâzil olunca bir beyaz bir de siyah ip aldım. Onları yastığımın altına koydum, (ama) aralarını ayıramadım. Bunu Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem arz ettim. Efendimiz güldü ve: “Yastığın gerçekten geniş ve uzunmuş! Ondan kastedilen sadece gece ve gündüzdür.” buyurdu.
(Ebu Davûd, Sıyâm, 17.)

Resim---1138-) Ebu Zer' den nakledilen hadiste şöyle buyrulmuştur: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ayın on üç, on dört ve on beşine denk gelen ak günlerde (eyyam-ı bıdde) oruç tutmamızı bize emretti."
(Nesâî. Sıyam, 84.)

Resim---1139-) Hz. Aişe'ye de, "Allah Resulü ayın hangi günlerinde oruç tutardı? "diye sorulunca da, "Allah Resulü orucu ayın hangi gününde tuttuğuna çok aldırmazdı." cevabını vermiştir.
(Müslim, Siyam, 194.)

Resim---1140-) Hz. Aişe'nin naklettiğine göre, Allah Resulü pazartesi ve perşembe oruçlarını dört gözle beklerdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ameller pazartesi ve perşembe günleri Allah'a arz olunur. Ben amelimin arzı sırasında oruçlu olmayı isterim. " buyurmuştur.
(Tirmizi, Savm, 44.)

Resim---1141-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanların amelleri pazartesi ve perşembe günleri olmak üzere her hafta iki defa arz olunur ve her mümin kula mağfiret buyrulur. Yalnız din kardeşi ile aralarında düşmanlık bulunan kul müstesna! (Onlar hakkında), 'Bu iki kişiyi (barışa) dönünceye kadar bırakın ya da geciktirin, denilir."
(Müslim, Bırr, 36.)

Resim---1142-) Peygamber Efendimize pazartesi günü oruç tutmak hakkında soru sorulduğunda, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben o gün doğdum, bana o gün vahiy geldi. " buyurmuştur.
(Müslim, Siyam, 198)

Resim---1143-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Biriniz cumadan bir gün evvel veya bir gün sonra da oruç tutmadıkça sadece cuma günü oruç tutmasın!. " buyurmuştur.
(Buharî, Savm, 63.)

Resim---1144-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Visal orucu tutmaktan sakının! " buyururdu. Kendisine: "Ama sen visal orucu tutuyorsun." denilince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Siz bu konuda benim gibi değilsiniz. Ben geceyi geçirirken RaBBim beni doyurur ve susuzluğumu giderir. Siz ancak gücünüzün yeteceği kadar amel üstlenin.'' buyurmuştur.
(Müslim, Sıyâm, 58; Buharî, Savm, 49)

VİSAL ORUCU.: AŞK ORuCu.. İftar etmeksizin peş peşe aralıksız birkaç gün tutulan oruç..

Resim---1145-) Abdullah b. Amr b. As'ın her gün oruç tuttuğunu haber alan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi ona: "Gündüz oruç tuttuğun, geceleri de ibâdetle meşgul olduğun geldi kulağıma, gerçekten öyle mi?" diye sorar. Abdullah: "Evet, Yâ Resûlullah! " diye cevab verir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Böyle yapma. Bâzen oruç tut, bâzen tutma! Gecenin bir kısmında ibâdet et, bir kısmında ise uyu! Çünkü vücudunun sende hakkı var, gözünün sende hakkı var, hanımının sende hakkı var, misâfirinin sende hakkı var. Her ay üç gün oruç tutman yeterlidir. Çünkü senin için her iyiliğe on kat sevab verilecektir. Bu da yılın tamamını oruçlu geçirmiş olmaktır." buyurur. Abdullah: " Yâ Resûlullah! Benim gücüm kuvvetim yerinde, (daha fazlasını yapabilirim)" der. Bu defa Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Öyleyse Allah'ın peygamberi Davûd (aleyhisselâm) gibi oruç tut. Daha fazlasını yapma!" buyurur. Abdullah, "Allah'ın peygamberi Davûd'un (aleyhisselâm) orucu nasıldı?" diye sorar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yılın yarısında oruçlu olmak” şeklinde" diye cevab verir. Yıllar geçip Abdullah b. Amr yaşlandığında: "Keşke, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in verdiği izni kabul etseydim." demiştir.
(Buharî, Savm, 54)

Resim---1146-) Ebü Hüreyre' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, kötü konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa: “Ben oruçluyum!.” desin... " buyurmuştur.
(Buharî, Savm, 2)

Resim---1147-) Ebü Hüreyre'den (radiyallahu anhu) nakledildiğine göre,Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur!" buyurmuştur.
(Buharî, Savm, 8 )

Resim---1148-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır. " buyurmuştur.
(İbn Mâce, Sıyam, 21)

Resim---1149-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bizi yediren, içiren ve bizi Müslüman yapan Allah'a hamdolsun." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Etime,52; lbn Mâce, Etime, 16)

Resim---1150-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Güzellikle ve bereket dilekleriyle dolu, ama bir o kadar yetersiz olan ve dilimizden düşürmediğimiz, vazgeçemediğimiz tüm övgülerle sana çokça hamd ediyoruz ey Rabbimiz!." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Et'ime, 52; Buharî, Et'ime, 54)

Resim---1151-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: orucunu açtığı zaman, "Susuzluk gitti, damarlar suya kavuştu. İnşallah orucun ecri de hasıl oldu." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Sıyam, 22)

Resim---1152-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey Allah'ım! Senin rızan için oruç tuttum. Senin rızkınla orucumu açtım."diyerek orucunu açardı.
(Ebu Davûd, Sıyam, 22)

Resim---1153-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Oruçlular yanınızda iftar etsin, iyiler yemeğinizden yesin, melekler size dua etsin. " diye dua ederdi.
(Ebu Davûd, Et'ime, 54.)

Resim---1154-) Aişe validemiz anlatıyor: "Yoksul bir kadın, iki kızını yüklenmiş kapıma geldi. Ben de kendisine üç kuru hurma verdim. Kızların her birine birer hurma verdi. Yemek için bir hurma da ağzına attı. Derken kızlan annelerinin ağzındaki hurmayı da yemek istediler. Kadın yemek istediği hurmayı hemen ikisinin arasında pay etti. Onun bu hali benim pek hoşuma gitti. Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme kadının bu davranışından bahsettim. Efendimiz buyurdular ki: 'Bu hurma hatırına Allah ona cenneti vacip kılmıştır. Veya bu hurma hatırına onu cehennemden azat etmiştir."
(Müslim. Bırr, 148)

Resim---1155-) Enes b. Mâlik diyor ki, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine zarar gelmesinden korkan hamile kadın ile çocuğunun zarar görmesinden endişe eden emzikli kadın için Ramazan orucunu tutmama ruhsatı vermiştir."
(İbn Mâce, Sıyâm, 12)

Resim---1156-) Ramazan günü, "Helâk oldum!" feryâdıyla Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e (aleyhisselâm) gelen bir sahabi, oruçluyken hanımıyla ilişkiye girdiğini itiraf ederken, cezâsı ne ise bir an evvel çekip günah yükünden kurtulmak istiyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de ona, zıhar kefâreti hükmünün aynısını yani bir köle azad etmesini, buna imkanı yoksa art arda iki ay oruç tutmasını, buna da gücü yetmezse altmış fâkiri doyurmasını uygun görmüştü.
(Mücâdele 58/3-4; Müslim, Sıyâm , 81)

وَالَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِن نِّسَائِهِمْ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا قَالُوا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مِّن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا ذَلِكُمْ تُوعَظُونَ بِهِ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Resim---"Vellezîne yuzâhirûne min nisâihim summe yeûdûne li mâ kâlû fe tahrîru rakabetin min kabli en yetemâssâ, zâlikum tûazûne bihî, vallâhu bi mâ ta’melûne habîr (habîrun).: Onlar ki, kadınlarına sırt çevirip, sonra söyledikleri şeyden geri dönerler. O taktirde temas etmeden önce bir köleyi azad etsin (serbest bıraksın). İşte size bu vaazediliyor (yapmanız gerekenler öğüt veriliyor). Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdâr olandır.” (Mücâdele 58/3)

فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِن قَبْلِ أَن يَتَمَاسَّا فَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا ذَلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Resim---"Fe men lem yecid fe siyâmu şehreyni mutetâbiayni min kabli en yetemâssâ, fe men lem yestetı’ fe ıt’âmu sittîne miskînâ (miskînen), zâlike li tu’minû billâhi ve resûlihî, ve tilke hudûdullâh (hudûdullâhi), ve li’l- kâfirîne azâbun elîm (elîmun).: Artık kim (azad edecek köle veya câriye) bulamazsa, o taktirde (eşlerine) temas etmeden önce iki ay devamlı (ardarda) oruç tutsun. Fakat kimin (oruca) gücü yetmezse, o zaman altmış miskini (çalışmaktan âciz, yaşlı kimseyi) doyursun. İşte bu, Allah’a ve O’nun Resûl’üne îmân ettiğiniz içindir. Ve bu, Allah’ın hudududur ve kâfirler için elîm azab vardır.” (Mücâdele 58/4)

Resim---1157-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Her kim inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek (ihtisâben) Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. " buyurmuştur.
(Buhâri, Savm, 6.)

Resim---1158-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün minbere çıkmış, hem birinci basamakta, hem ikinci basamakta, hem de üçüncü basamakta: "Âmin!" demişti. Ashab-ı kiram: "Yâ Resûlullah! Üç kere “Âmin!” dediğini işittik, bunun hikmeti nedir?" diye sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Birinci basamağa çıktığım zaman, Cibril (aleyhisselâm) bana gelip: “Ramazan'a yetişip de günahları bağışlanmadan bu ayı bitiren kul bedbaht olsun!” dedi. Ben de: “Âmin!” dedim. Sonra: “Ana ve babasına yahut bunlardan birine kavuşan bir kulu, bunlar (anne-babası) cennete koymamışsa, o kul bedbaht olsun!” dedi. Ben de: “Âmin!” dedim. Sonra: Yanında sen anılıp da sana salât getirmeyen bir kul bedbaht olsun!” dedi. Ben buna da: “Âmin!” dedim." buyurmuştur.
(Buharî, el-Edebü'l- müfred, 224.)

Resim---1159-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ". . .Oruç sabrın yarısıdır. . . " buyurmuş, Ramazan'ı da "sabır ayı" olarak bildirmiştir.
(Ebu Davûd, Sıyâm, 54; İbn Mâce, Sıyâm, 43.)

Resim---1160-) Ümmü Atıyye anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ramazan ve Kurban Bayramlarında genç kızları, hayızlı kadınları ve evinin bir köşesinde oturan hanımları (namazgâha) çıkarmamızı bize emretti. Ancak, hayızlı kadınlar namazdan ayrılır, bu hayırlı mecliste ve Müslümanların dualarında hazır bulunurlardı."
(Müslim, İdeyn, 12)

Resim---1161-) Enes b. Mâlik şöyle demiştir: "Sene içerisinde câhiliye halkının eğlence düzenlediği iki gün vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye geldiğinde: “Sizin de eğleneceğiniz iki gününüz oldu. Allah, câhiliyedeki o günleri sizin için daha hayırlı iki günle değiştirdi. Bunlar Ramazan ve Kurban Bayramı günleridir.” buyurdu."
(Nesaî, İdeyn, 1)

Resim---1162-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde beş vakit namaz, iki cuma namazı ve iki Ramazan, aralarında işlenen günahlara kefârettir." buyurmuştur.
(Müslim, Tahâret, 16)

Resim---1163-) Ramazan ayında oruçlu iken karısı ile cinsî münasebette bulunan bir şahıs Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e gelip ne yapması gerektiğini sorar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: ''Azad edebilecek bir köle bulabilir misin?" der. O zat: "Hayır (bulamam)." deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İki ay kesintisiz oruç tutmaya gücün yeter mi?" buyurur. Adam: "Hayır (buna da gücüm yetmez)." der. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Öyleyse altmış fâkiri doyur!" buyurur.
(Buharî, Hudûd, 26.)

Resim---1164-) Hz. Aişe radiyallahu anha Annemiz: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ne bir gecede Kur'ÂN'ı baştan sona okuduğunu, ne bir gece sabaha kadar namaz kıldığını ve ne de Ramazan dışında bir ayın tamamını oruçla geçirdiğini bilmiyorum." buyurmuştur.
(Nesaî, Sıyâm, 70; Müslim, Müsâfirin, 139)

Resim---1165-) Bir keresinde de saçı başı dağınık bir bedevî Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e geldi ve: "Yâ Resûlullah! Allah'ın bana farz kıldığı namazların neler olduğunu söyle! " dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Beş vakit namaz ama nâfile de kılabilirsin." buyurdu. Bedevî: "ALLAH'ın bana farz kıldığı orucun ne olduğunu söyle!" deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ramazan ayında tutulan oruç ama nâfile oruç da tutabilirsin." buyurdu. Bedevî: "ALLAH'ın farz kıldığı zekâtın ne olduğunu söyle!" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ona (zekâtı da içine alan) İslam'ın temel ilkelerinden bahsetti. O zaman bedevî: "Sana ikram eden ALLAH'a yemin ederim ki nâfile hiçbir ibâdet yapmayacağım fakat ALLAH'ın bana farz kıldığı ibâdetlerden hiçbir şeyi de eksik yapmayacağım." dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sözüne sâdık kalırsa kurtuluşa ermiştir. " buyurdu.
(Nesaî, Sıyâm, 1)

Resim---1166-) Enes (b. Mâlik): "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye geldiğinde halkın eğlence ile geçirdiği iki gün vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bu iki gün(ün özelliği) nedir?” diye sordu. “Câhiliye döneminde o günlerde eğlenirdik.” dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: 'Şüphesiz ALLAH sizin için o günleri onlardan daha hayırlı olan Kurban ve Fıtır (Ramazan) bayramlarıyla değiştirdi." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Salât, 239)

Resim---1167-) İbn Ezher'in azadlı kölesi Ebü Ubeyd anlatıyor: "Ömer b. Hattab (radiyallahu anhu) ile birlikte bir bayram geçirdim. Ömer geldi, namazı kıldırdı. Sonra cemaate dönerek bir konuşma yaptı ve: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şu iki günde oruç tutmanızı yasakladı: Biri, Ramazan orucunuzu bitirip de bayram ettiğiniz gün, diğeri de kurbanlarınızı kesip etini yediğiniz gündür." buyurdu.
(Müslim, Sıyâm, 138; Buharî , Savm, 66)

Resim---1168-) Ebu Hüreyre' den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ramazan, oruca başladığınız gün; Ramazan Bayramı, orucu bitirdiğiniz gün; Kurban Bayramı da kurban kestiğiniz gündür.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Savm, 11)

Resim---1169-) Muaz b. Cebel'den rivâyet edildiğine göre: "Bir gün: “Yâ Resûlullah, beni cennete koyacak ve cehennemden uzaklaştıracak bir ameli bana söyle.” dedim. Buyurdu ki, 'Büyük bir şey sordun ama o, Allah Teâlâ'nın kolaylaştırdığı kimse için kolaydır. Allah'a ibâdet eder, O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı dosdoğru kılar, zekatı verir, Ramazan orucunu tutar ve Kâbe’yi haccedersin.” Sonra da buyurdu ki: “Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç, bir kalkandır. Suyun ateşi söndürdüğü gibi sadaka da günahları söndürür. Geceleyin bir kimsenin namaz kılması da böyledir.” Daha sonra: “Onların vücudları (gece namaz kılmak için) yataklarından uzaklaşır, korku ve ümitle RABBlerine dua ederler, kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayra harcarlar. Onların yaptıkları amellere mükafat olarak kendileri için göz aydınlığı olacak ni’metlerden neler gizlenmiş olduğunu şimdi kimse bilmez.” meâlindeki âyetleri okudu. Ondan sonra: “Dinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?” buyurdu. 'Evet, Yâ Resûlullah!” dedim. “Dinin başı teslimiyet, direği namazdır, zirvesi de cihaddır.” buyurdu. Ondan sonra da: “Bu dediklerimin hepsini kemâle erdiren ve tamamlayan şeyin ne olduğunu sana söyleyeyim mi?” diye sordu. “Evet, Yâ Resûlullah!” dedim. Mübârek dilini eliyle tutup: “İşte şunu tut!.” buyurdu. “Yâ Resûlullah, biz söylediğimiz sözler sebebiyle de mi sorgulanacağız?” dedim. Resul-i Ekrema aleyhisselâm: “Annen hasretine yansın ey Muaz! İnsanları yüzükoyun burunları üzerinde sürünerek cehenneme götüren, dilleriyle kazandıkları değil midir?” buyurdu.
(Secde, 32/16, 17; Tirmizî, İmân, 8.)

تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---"Tetecâfâ cunûbuhum anil medâcıi yed’ûne rabbehum havfen ve tamaan ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).: Yanlarını yataktan uzaklaştırırlar (yan üstü yatarken kalkarlar). RABB’lerine korku ve ümitle dua ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler (verirler).” (Secde 32/16)

فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَّا أُخْفِيَ لَهُم مِّن قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Resim---"Fe lâ ta’lemu nefsun mâ uhfiye lehum min kurrati a’yun (a’yunin), cezâen bi mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Artık hiçbir nefs (hiç kimse), yapmış olduklarına mükâfat olarak, onlar için gözaydınlığından nelerin saklı olduğunu bilmez.” (Secde 32/17)

Resim---1170-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Vedâ Haccı'ndaki hutbesinde de ibâdetlerin cennete götüren yönüne dikkat çekerek: "RABBiniz Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Beş vakit namazınızı kılın. Ramazan ayında orucunuzu tutun. Mallarınızın zekatını verin. Yöneticilerinize itaat edin. Ve böylece RABBinizin cennetine girin.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Cum'a, 80)

Resim---1171-) Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki: "Âdemoğlunun her ameli katlanır. (Zirâ Cenâb-ı Hakk'ın bu husustaki sünneti şudur:) Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yedi yüz misline kadar çıkar. Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-i kudsîde) şöyle buyurmuştur: "Oruç bu kâideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (dilediğim gibi) mükâfaatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terketti."

"Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zaman ki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.''

Bir rivâyette de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyrulmuştur: "Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa "ben oruçluyum!'' desin (ve ona bulaşmasın).''

(Buharî, Savm 2, 9, Libâs 78; Müslim, Sıyâm 164 (1151); Muvatta, Sıyâm 58, (1, 310); Ebu Dâvud, Savm 25 (2363); Tirmizî, Savm 55, (764); Nesâi, Sıyâm 41, (2, 160-161); İbnu Mâce, Sıyâm 1, (1638), Edeb 58, (3823) )

Resim---1172-)Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim Allah Teala yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.'' buyurdu.
Tirmizî, Cihâd 3, (1624).

Resim---1173-) Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yâ Resûlullah, bana öyle bir amel emret ki (yaptığım takdirde) Allah beni mükâfaatlandırsın.'' dedim.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sana dedi, orucu tavsiye ederim, zirâ onun bir eşi yoktur.'' buyurdu.
Nesâi, Sıyâm 43, (4, 165).

Resim---1174-) Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır, kimse oradan giremez." buyurdu.
Buharî, Savm 4, Bed'ü'l- Halk 9; Müslim, Sıyâm 166, (1152); Nesâi, Sıyam 43, (4, 168); Tirmizî, Savm 55, (765).

Tirmizî'nin rivayetinde şu ziyâde var: "Oraya kim girerse ebediyyen susamaz.''

Resim---1175-) Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur." buyurdu.
(Buharî, Savm 5, Bed'ü'I- Halk 11, Müslim, Sıyâm 2, (1079); Nesâi, Sıyâm 5, (4, 129)

Nesâi 'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Bir münâdi, her gece şöyle nida edip bağırır: "Ey hayır isteyen, gel! Ey şer isteyen kendini şerden tut!''
Nesâi, Savm 5, (4, 130).

Resim---1176-) Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : "Ramazandan sonra hangi oruç efdaldir?'' diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Ramazanı ta'zim için Şa'bân!"
Tekrar soruldu: "Hangi sadaka efdaIdir?'' "Ramazanda verilen!'' cevabını verdi.''
(Tirmizî, Zekât 28, (663)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

SAHUR VE İFTAR

Resim---1177-) Amr b . As'tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Bizim orucumuzla Ehl-i kitabın orucunu ayıran (şey), sahur yemeğidir."
(Müslim, Sıyam, 46)

Resim---1178-) Enes'in (ra) naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır. "
(Müslim, Sıyam, 45; Buharı, Savın, 20)

Resim---1179-) Cabir'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz her iftar vaktinde Allah tarafından (cehennem ateşinden) azat edilenler vardır. Bu (azat etme işlemi Ramazan'da) her gece olur. "
(İbn Mace, Sıyam, 2)

Resim---1180-) Zeyd b. Halid el-Cüheni'nin rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim bir oruçluya iftar yemeği yedirirse, kendisine onun sevâbı kadar sevâb verilir; oruçlunun ecrinden de hiçbir şey eksiltilmez." buyurmuştur.
(Tirmizî, Savm, 82)

Resim---1181-) Enes b. Mâlik'ten rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem insanlarla birlikte iftar ettiğinde şöyle derdi: "Yanınızda oruçlular iftar etsin. Yemeğinizi iyiler yesin ve üzerinize melekler insin."
(Darimî, Savm, 51)

Resim---1182-) Allah Celle Celalehu kudsal bir hadiste şöyle buyurmuştur: " ... Oruç benim içindir, onun ecrini ben vereceğim ... "
(Muslim, Siyâm, 163; Buharî, Savm, 9)

Resim---1183-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. " buyurmuştur.
(Muslim, Siyâm, 164)

Resim---1184-) Hz. Ömer'in, "İftar vakti ne zamandır?" sorusu üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Gece gelip gündüz gidince ve güneş kaybolunca oruçlu iftar eder. "diyerek güneşin batışıyla iftar vaktinin girdiğini bildirmiştir.
(Müslim, Siyâm, 51)

Resim---1185-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şüphesiz her iftar vaktinde ALLAH tarafından (cehennem ateşinden) azad edilenler vardır. Bu (azad etme işlemi Ramazan'da) her gece olur." buyurmuştur.
(İbni Mâce, Siyâm, 2)

Resim---1186-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " . . . Oruçlu mü’minin iki sevinci vardır: Birisi iftar vaktinde orucunu açtığı andaki sevinci, diğeri RABBine kavuştuğu zaman orucunun (mükafaatından kaynaklanan) sevincidir. " buyurmuştur.
(Müslüm, Siyâm, 163; Buharî, Savm, 9)

Resim---1187-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanlar vakti girince iftar etmekte acele ettikleri sürece hayr üzere olurlar." buyurmuştur.
(Buharî, Savm, 45; Müslim, Sıyâm, 48.)

Resim---1188-) Bir gün, tabiinden Ebu Atıyye ile Mesruk, mü’minlerin annesi Hz. Aişe'nin yanına gelerek sahabeden bir kişinin iftar yapmada ve akşam namazını kılmada acele ettiğini, diğer bir kimsenin ise bunları geciktirdiğini söylemiş, hangisinin daha doğru olduğunu öğrenmek istemişti. Hz. Aişe iftarda ve namazda acele edenin kim olduğunu merak etmiş ve onun Abdullah b. Mes'ud olduğunu öğrendikten sonra: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de böyle yapardı." buyurmuştur.
(Müslim, Sıyâm, 49.)

Resim---1189-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem iftar ederken de ellerini açarak şöyle duâ ederdi: ''Allahümme leke sumtü ve ala rızkıke eftartu: ALLAH'ım! Senin rızan için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açtım.)"
(Ebu Davûd, Sıyâm, 22; Beyhakî, Es Sünenü'l- Kübrâ, IV, 399.)

Resim---1190-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her oruçlunun iftarını açtığında reddedilmeyen bir duası vardır." buyurmuştur. Bu hadisi Peygamberimiz aleyhisselâmdan nakleden sahabi Abdullah b. Amr'ın (radiyallahu anhu) iftar vaktinde: ''ALLAH'ım! Senden herşeyi kuşatan rahmetin ile beni bağışlamanı dilerim. " diyerek dua etmiştir.
(İbn Mâce, Sıyâm, 48.)

Resim---1191-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in eşi Hz. Aişe radiyallahu anha: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem vefât edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde i’tikâfa girerdi . . ." buyurmuştur.
(Buharî, İ'tikâf, 1)

Resim---1192-) Hz. Aişe radiyallahu anha: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, (Ramazan'ın) son on gününde, (ibâdet hususunda) başka zamanlarda göstermediği gayreti gösterirdi." buyurmuştur.
(Müslim, İ'tikâf, 8. )
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

İTİKÂF

Resim---1193-) Hz. Aişe radiyallahu anha: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ramazan'ın son on gününde i’tikâfa girer ve “Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın.” derdi." buyurmuştur.
(Buharî, Fadlü leyleti'l- kadr, 3)

Resim---1194-) İbn Abbas radiyallahu anhu'tan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem i’tikâftaki kimse için: "O, günahlardan uzak kalır ve kendisine (hayatın içinde) tüm iyilikleri yapan kimse gibi iyilikler yazılır.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Sıyâm, 67)

i’tikâf: Bir şeye devam etmek. * Ist: Bir yere çekilip yalnız ibadetle meşguliyet. Hususan Ramazanın son on gününde, mescidlerde ve buna benzer yerlerde kalıp, ibadet, ilm-i iman ve Kur'an, evrad ve ezkâr gibi ibadetlerle meşgul olmak. Böyle bir kimseye "Mu'tekif" denir.

Resim---1195-) Sahabeden Ebu Said el-Hudrî radiyallahu anhu'nun anlattığına göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem önceleri Ramazan'ın ilk on gününde i’tikâfa girerdi. Sonra ortasındaki on günde i’tikâfa girmeye başladı. Yirminci gece geçip de yirmi birinci geceyi karşıladığı zaman evine dönerdi. Onunla birlikte i’tikâfa girenler de evlerine giderdi. Ancak bir Ramazan ayında, evine dönmeyi itiyat edindiği gece mescidde kaldı. Bir ara, hasırı eliyle tutarak çadırın bir tarafına çekti. Sonra başını dışarı çıkararak cemaate şöyle seslendi: "Ben, o Kadir Gecesini aramak üzere Ramazan'ın ilk on gününde i’tikâfa girmiştim, sonradan ayın ortasındaki on günde i’tikâf yapmaya başladım. Ardından bana bu gecenin son on günde olduğu söylendi. Dolayısıyla sizden i’tikâfa girmek isteyen (tekrar) girsin!" Bunun üzerine cemaat de onunla birlikte i’tikâfa girdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bana, Kadir gecesi, tek sayılı (21 , 23, 25, 27, 29) ve sabahında çamurlu su içine secde edeceğim bir gece olarak gösterildi." buyurdu. Yirmi birinci gecenin sabahı namaza kalktıklarında gökyüzünde tek bir bulut dahi yoktu. Derken bir bulut geldi ve birden yağmur yağmaya ve mescidde sular akmaya başladı. Ebu Said el-Hudri, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in bahsettiği çamurlu suyu gözleriyle gördü. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sabah namazını kıldırdıktan sonra alnında ve burnunun ucunda çamurlu su vardı. Anladı ki, o gece (Kadir gecesi), son on günün yirmi birinci gecesi imiş.
(Müslim, Siyâm, 215-216-213; İbn Mâce, Siyâm, 61)

Resim---1196-) İ’tikâf süresince Peygamberimizin bir çadırın içine sığınmasının amacı, onun tamamen Kur'ÂN'a, tefekküre ve ibâdete yoğunlaşması, mescid içindeki insanların gelip geçmesi ve görünmesi sebebiyle huşüunun bozulmaması, dikkatinin dağılmaması idi. Nitekim bir defasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem i’tikâfta kendi çadırındayken bazı kişilerin seslice Kur'ÂN okuduğunu işitince çadırın perdesini açıp onlara: "Dikkat edin! Hepiniz RABBinizle konuşuyorsunuz. Birbirinizi rahatsız etmeyin! Kur'ÂN okurken ya da namazda seslerinizi fazla yükseltmeyin!" uyarısında bulunmuştu.
(İbn Hanbel, Müsned, III, 94; 0 1 332 Ebu Davûd, Tatavvu', 25)

Resim---1197-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem i’tikâfa giren kimsenin kazancını şöyle ifade etmiştir: "O, günahlardan uzak kalır ve kendisine (hayatın içinde) tüm iyilikleri yapan kimse gibi iyilikler yazılır. "
(İbn Mace, Siyâm, 67)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

SADAKA-İ FITIR

Resim---1198-) Kays b. Sa'd radiyallahu anhu: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem zekât emri indirilmeden önce bize fıtır sadakasını vermemizi emretti. Sonra zekât emri inince bize (fıtır sadakasını) ne emretti ne de bizi (bu sadakayı vermekten) men’ etti. Biz de fıtır sadakası vermeye devam ediyoruz." buyurdu.
(Nesaî, Zekât, 35; İbn Mâce, Zekât, 21)

Resim---1199-) Muaz b. Cebel radiyallahu anhu: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile bir yolculuktaydım. . . Sonra (Resûlullah) şöyle buyurdu: “Sana hayır kapılarını bildireyim mi? Oruç bir kalkandır. Sadaka suyun ateşi söndürdüğü gibi hataları söndürür. Ve (hayır kapılarından) biri de kişinin gece kalkıp namaz kılmasıdır.” Ardından: “Onlar, korkarak ve ümit ederek RABBlerine ibâdet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de ALLAH için harcarlar. Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.” (Secde, 32/ 16-17) âyetlerini okudu . . . "
(Tirmizî, İmân, 8.)

تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---"Tetecâfâ cunûbuhum ani’l- medâcıi yed’ûne rabbehum havfen ve tamaan ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne).: Yanlarını yataktan uzaklaştırırlar (yan üstü yatarken kalkarlar). Rab’lerine korku ve ümitle duâ ederler. Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler (verirler).” (Secde 32/16)

فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَّا أُخْفِيَ لَهُم مِّن قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Resim---"Fe lâ ta’lemu nefsun mâ uhfiye lehum min kurrati a’yun (a’yunin), cezâen bi mâ kânû ya’melûn (ya’melûne).: Artık hiçbir nefs (hiç kimse), yapmış olduklarına mükâfat olarak, onlar için gözaydınlığından nelerin saklı olduğunu bilmez.” (Secde 32/17)

Resim---1200-) İbn Abbas şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hem oruçluyu (işlediği) faydasız fiillerden ve (söylediği) kötü sözlerden temizlemek, hem de fâkirlere gıda (temin etmek) üzere fıtır zekâtını farz kıldı. Artık kim bunu bayram namazından önce öderse, o makbul bir zekâttır. Kim de bunu bayram namazından sonra öderse, o sadakalardan bir sadakadır."
(Ebu Davûd, Zekât, 18; İbn Mâce, Zekât, 21)

Resim---1201-) İbn Ömer (radiyallahu anhum) şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem fıtır zekatını köle-hür, erkek-kadın ve küçük-büyük bütün Müslümanlara bir sa' hurma yahut bir sa' arpa miktarı farz kıldı. Ve bunun, insanlar bayram namazına çıkmadan önce verilmesini emretti."
(Buharî, Zekât, 70)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ZEKÂT

Resim---1202-) Abdullah (b. Ömer) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İslam beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şahidlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekat vermek, Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 21)

Resim---1203-) İbn Abbas'tan nakledildiğine göre ... Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah, zekatı ancak mallarınızın kalan kısmını temizlemek için farz kıldı..." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Zekât, 32)


Resim---1204-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sadaka/zekât vermek, maldan hiçbir şey eksiltmez ..." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 69)

Resim---1205-) Ebu Malik el-Eş'arl'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "... Zekat, (kişinin Müslümanlığının) bir delilidir..." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Taharet, 5)

Resim---1206-) Ka'b b. Ucre diyor ki: ''Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana: “Sadaka/zekât vermek, suyun ateşi söndürdüğü gibi hataları yok eder…” buyurdu.
(Tirmizî, Cum'a, 79; İbn Mâce, Zühd, 22)

Resim---1207-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ebü Musa el-Eş'arl ve Muaz b. Cebel'i Yemen bölgesine göndermeye karar verdi. Onları çağırıp durumu anlattıktan sonra şu tavsiyelerde bulundu: "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın! Müjdeleyin, nefret ettirmeyin!"
Ardından Muaz'a döndü ve dini emirler hususunda: "Sen Ehl-i kitab (hıristiyan) olan bir topluluğa gidiyorsun. Onları önce Allah'tan başka ilâh olmadığını ve benim O'nun elçisi olduğumu kabule dâvet et. Bu konuda itaat ederlerse, onlara günde beş vakit namazın farz olduğunu haber ver. Buna da itaat ederlerse Allah'ın kendilerine zekâtı farz kıldığını ve zekatın zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını haber ver. Bunu da kabul ederlerse kendilerinden zekât al. Ancak zekât tahsil ederken mallarının en değerlisini alma! Mazlum kimselerin bedduasından da sakın. Çünkü Allah ile mazlumun duası arasında perde yoktur.” buyurmuştur.
(Buharî, Meğazi, 61; Müslim, İman, 29; Buharî, Zekât, 63)

Resim---1208-) Elde ettiği bütün malı getirip Allah yolunda harcamak isteyen Ebü Husayn es-Sülemi'yi kastederek Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Biriniz, sahib olduğu bütün malını getirip: “Bu, sadakadır.” diyor, sonra da oturup insanlara avuç açıyor. Zekâtın en hayırlısı, verildikten sonra sahibini muhtaç duruma düşürmeyendir." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Zekât, 39)

Resim---1209-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ın (dinine) göre, kişinin kazandığı malın üzerinden bir yıl geçmedikçe zekât alınmaz." buyurdu.
(Timizî, Zekât, 10; Ebu Davûd, Zekât, 5)

Resim---1210-) İbn Abbas'ın anlattığına göre: "Altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! " âyeti inince Müslümanlar bu uyarı karşısında tedirgin oldular. Artık çocukları için mal bırakamayacakları endişesine kapıldılar. Bunun üzerine Hz.Ömer: "Ben (konunun aslını öğrenip) sizi rahatlatırım." diyerek Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gitti ve: "Yâ Resûlullah! Ashabın, bu âyetin ağırlığı altında eziliyor! " dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun endişesini giderecek şekilde: ''Allah, zekâtı ancak mallarınızın kalan kısmını temizlemek için farz kıldı, mirası da sizden sonrakilere kalması için farz kıldı." buyurdu. Efendimizin bu sözleri karşısında Hz. Ömer, (sevincinden) tekbir getirdi.
(Tevbe, 9/34; Beyhakî, Es Sünenü'l- Kübrâ, 140; Ebu Davûd, Zekât, 32)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّ كَثِيرًا مِّنَ الأَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
"Yâ eyyuhâllezîne âmenû inne kesîran mine’l- ahbâri ve’r- ruhbâni le ye'kulûne emvâle’n- nâsi bil bâtıli ve yasuddûne an sebîlillâh (sebîlillâhi), vellezîne yeknizûne’z- zehebe ve’l- fıddate ve lâ yunfikûnehâ fî sebîlillâhi fe beşşirhum bi azâbin elîm (elîmin).: Ey iman edenler, gerçek şu ki, (yahudi) bilginlerinden ve (hristiyan) rahiblerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele.” (Tevbe 9/34)

Resim---1211-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Altın, gümüş ve güzel elbiselerin kulu olanlara yazıklar olsun!" buyurdu.
(Buharî, Rikak, 10)

Resim---1212-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Sâlih insanlar için temiz mal ne kadar da güzeldir!" buyurdu.
(ibn Hanbel, lV, 197)

Resim---1213-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur." buyurdu.
(İbn Mâce, Siyam, 44)

Resim---1214-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mallarınızı zekât vererek korumaya alınız!" buyurdu.
(Beyhakî, es Sünenü'l- Kübrâ, III, 542; Taberanî, El Mu'cemu'l- Kebir, X, 128)

Resim---1215-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah, ganimetten haksız yere alınan (haram) bir maldan verilen sadaka ile abdestsiz kılınan namazı kabul etmez." Ve: ''Allah güzeldir ancak güzel olan şeyleri kabul eder." buyurdu.
(Ebu Davûd, Taharet, 31; Nesaî, Taharet, 104; Müslim, Zekât, 65)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ZEKÂT VERMEK

Resim---1216-) Cabir b. Abdullah el-Ensarl'den nakledildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... Sadakanın en hayırlısı, ihtiyaç fazlası maldan verilendir." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Zekât, 39)

Resim---1217-) Salim b. Abdullah'ın, babasından (Abdullah b. Ömer'den) (ra) naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yağmur ve nehir sularıyla sulanan veya kendiliğinden sulanan (mahsuller)de zekât miktarı onda bir; (hayvanlarla veya kovalarla) sulanan (mahsuller)de ise, yirmide bir oranındadır." buyurmuştur.
(Buharî, Zekât, 55)

Resim---1218-) Hz. Aişe diyor ki, '' Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem şöyle derken işittim: 'Üzerinden bir yıl geçmeyen mal zekâta tabi değildir."
(İbn Mâce, Zekât, 5)

Resim---1219-) Abdullah b. Muaviye el-Gadırî'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Üç şey vardır ki onları yapan kimse imanın tadını almış olur: Allah'tan başka ilah olmadığına inanarak, bir olan Allah'a kulluk etmek; malının zekâtını gönül rızasıyla, içine sinerek ve her sene düzenli olarak vermek; zekât olarak yaşlı, uyuz, hasta, çelimsiz ve sütü az olan hayvanı vermeyip, mallarınızın orta hallisinden vermek. Çünkü Allah, sizden malınızın en iyisini istemedi; fakat en kötüsünü verin diye de emretmedi." buyurmuştur.
(Ebü Davûd, Zekât, 5)

Resim---1220-) Muaz (b. Cebel) anlatıyor: " Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni (Yemen'e vali olarak) gönderirken: ' . . . (Zenginlerin) mallarının en iyisini zekât olarak almaktan kaçın. Mazlumun bedduasından da sakın. Çünkü mazlumun duasıyla Allah arasında perde yoktur." buyurdu.
(Müslim, İman, 29)

Resim---1221-) Cabir b. Abdullah'ın da bulunduğu birkaç sahabi ile oturmaktaydı. Bu sırada Ebu Husayn es-Sülemi, elinde maden yatağında bulduğu güvercin yumurtası büyüklüğünde bir altın parçası ile gelerek bundan başka bir malı olmadığını, onu da sadaka olarak vermek istediğini söyledi. Fakat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun bu isteğini reddetti. Ebu Husayn isteğinde ısrarlıydı. Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem önce sağından sonra solundan yaklaşarak ricâsını tekrarladı. Ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yine kabul etmedi. Bu sefer arka tarafından gelerek altın parçasını Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem istedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu aldı ve bu sahabiye geri attı. Eğer ona değseydi incitebilirdi. Ardından da: "Biriniz, sahip olduğu her şeyi getirip: 'Bu benim sadakamdır.' diyor, sonra da oturup insanlara avuç açıyor. Sadakanın en hayırlısı, ihtiyaç fazlası maldan verilendir." buyurdu.
(İbn Hacer, İsâbe, VII, 91; Ebu Davûd, Zekât, 39; Darimî, Zekât, 25)

Resim---1222-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Beş ukıyyeden (200 dirhem/561 gr.) az olan gümüşte, beş devede ve beş veskten (653 kg.) az (toprak mahsullerinde) zekât yoktur. " buyurdu.
(Buharî, Zekât, 4)

Resim---1223-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yirmi dinarın (81 gr. altın) olmadıkça senin üzerine (zekât olarak) bir şey yoktur.'" buyurdu.
(Ebü Davûd, Zekât, 5)

Resim---1224-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Aişe'ye ziynet olarak kullandığı büyük gümüş yüzüklerin zekâtını verip vermediğini sorduğunda, aldığı "Hayır" cevabı üzerine, ateş olarak bu sana yeter/" diyerek onu uyarmıştır.
(Ebu Davûd , Zekât, 4)

Resim---1225-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, elinde asası ile mescide gelmişti. Zekât olarak verilmiş ve duvarda asılı olan kuru hurma salkımını görünce asasını ona uzatarak: "Bu zekât sahibi dileseydi, bundan daha iyisini verebilirdi. Bu kişi ahirette (işte böyle) kuru bir hurma yiyecektir." buyurdu.
(Ebu Davûd, Zekât, 17)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

SADAKA

Resim---1226-) Said b. Ebü Bürde'nin, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her Müslüman'ın sadaka vermesi gerekir." buyurmuştur.
(Müslim, Zekât, 55; B1445 Buharî, Zekât, 30)

Resim---1227-) Cabir b. Abdullah'ın (radiyallahu anhu) naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her iyilik/güzel iş bir sadakadır." buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 33)

Resim---1228-) Enes b. Malik'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kuşkusuz sadaka, Rabbin hoşnutsuzluğunu giderir (Allah'ın kişiye huzurlu bir hayat bağışlamasına vesile olur, işlenen kötülüklere mukabil başa gelebilecek kötülüklere de kefâret olur) ve kötü bir şekilde ölmeyi (Allah'ın izniyle) önler." buyurmuştur.
(Tirmizî, Zekât, 28)

Resim---1229-) Adı b. Hatim'in naklettiğine göre,Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem cehennemden bahsetti, ondan Allah'a sığındı ve yüzünü üç defa çevirdikten sonra: "Yarım hurma (sadaka) ile bile olsa cehennemden korunun. Eğer bunu da bulamazsanız güzel bir sözle (korunun)." buyurdu.
(Müslim, Zekât, 68)

Resim---1230-) Ebü Hüreyre (radiyallahu anhu) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem: “Yâ Resûlullah, hangi sadaka en faziletlidir?' diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ”Sağlıklı iken ve fakirlik endişesi ve zengin olma hırsı ile hareket ederken tasaddukta bulunabilmendir. (Sadaka vermeyi) can boğaza gelip de (son nefesini yaşadığın ana kadar) erteleme…” buyurdu.
(Buharî, Vesaya, 7)

Resim---1231-) Abdullah b. Yezid'in Ebü Mes'üd el-Bedrî'den işittiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kişinin ailesi için yaptığı harcama da sadakadır." buyurmuştur.
(Buharî, Meğaz'i, 12)

Resim---1232-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her Müslüman'ın sadaka vermesi gerekir." buyurdu. Bunu duyanlar bir an için şaşırdılar. Çünkü aralarında zengin olmadıkları için mal ile sadaka veremeyenler de vardı. Hemen sordular: "(Sadaka verecek mal) bulamayana ne dersin?" Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Eliyle (emek verir) çalışır. Hem kendisi faydalanır, hem de sadaka verir." buyurdu. Sahabe tekrar: "Ya buna gücü yetmezse ne dersin?" diye sordular. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İhtiyaç sahibi, darda kalmış ve mazlum kimselere yardımcı olur." Sahabe tekrar: "Ya buna gücü yetmezse ne dersin?" diye sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “iyiliği veya hayrı ister.” "Bunu da yapmazsa ne dersin?" diye dördüncü kez sorunca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kötülükten uzak durur. Bu da bir sadakadır." buyurdu.
(Müslim, Zekât, 55; Buharî, Zekât, 30)

Resim---1233-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "… Sadaka bir delildir. .. " buyurdu.
(Müslim, Tahâre, 1)

Resim---1234-) Alim sahabı Abdullah b. Mes'ud anlatıyor: "Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çevresindekilere: “Hanginiz vârisinin malını, kendi malından daha çok sever?” diye sordu. Oradakiler: “Aramızda, kendi malını vârisininkinden daha çok sevmeyen kimse yoktur.” dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Şunu iyi bilin ki aranızda vârisinin malı, kendi malından daha çok hoşuna giden hiç kimse yoktur. Çünkü) Senin malın (sadaka vererek) hayır yaparak önceden (âhirete) gönderdiğindir. vârisinin malı ise (öldükten sonra) geride bıraktıklarındır." buyurmuştur.
(Nesâi, Vesâyâ, l; Buhâri, Rikâk, 12)

Resim---1235-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yine bir gün: "Çoklukla övünmek sizi oyaladı." âyetini okuduktan sonra o sırada yanında bulunan sahabilere, ''Âdemoğlu: “Malım, malım!.” diyor. Ey Âdemoğlu, senin yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin ve sadaka verip önceden (ahirete) gönderdiğin dışında bir malın mı var?." buyurdu.
(Tekâsür 102/1; Müslim, Zühd, 3)

أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ
Resim---"Elhâkumu’t- tekâsur (tekâsuru).: (Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.'” (Tekâsür 102/1)

Resim---1236-) Yularlı bir devesini Allah yolunda tasadduk eden bir sahabi için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah (bu kişiye) kıyamet gününde yularlı yedi yüz deve tasadduk etmiş gibi sevab verecektir. " buyurdu.
(Nesaî, Cihad, 46)

Resim---1237-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: "Hangi sadaka en faziletlidir?" diye soran bir kimseye Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Malı az olanın gücüne göre verdiği (sadaka!)" buyurdu.
(Darimî, Salât, 135; Ebu Davûd, Vitr, 12)

Resim---1238-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem helâl maldan verilen sadakanın Allah katındaki değerini şöyle anlatmaktadır: "Kim helâl kazancından bir hurma miktarı sadaka verirse -ki Allah sadece helal olanı kabul eder- Allah o sadakayı büyük bir hoşnutlukla kabul eder. Sonra onu sahibi için, sizden birinizin tayını yetiştirdiği gibi (özenle) dağ gibi olana kadar büyütür (bereketlendirir). 22 Öyle ki lokma büyüklüğündeki bir sadakanın sevabı Uhud Dağı kadar oluverir. Allah'ın Kitabı'nda bunu tasdik eden âyetler şunlardır. " buyuran sevgili Peygamberimiz: "Onlar, kullarının tevbesini kabul edenin ve sadakaları alanın Allah olduğunu bilmezler mi?"23 ''Allah faiz malını mahveder (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise artırır (bereketlendirir) ... " âyetlerini okumuştur.
(Buharî, Zekât, 8; Tevbe, 9/l04; Bakara, 2/276; Tirmizî, Zekât, 28)

أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَأَنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---"E lem ya’lemû ennallâhe huve yakbelu’t- tevbete an ibâdihî ve ye’huzu’s- sadakâti ve ennallâhe huve’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu).: Allah’ın kullarından, tövbeleri kabul ettiğini ve sadakaları aldığını (kabul ettiğini) bilmiyorlar mı? Ve muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve Rahîm (rahmet nuru gönderen)’dir.” (Tevbe 9/l04)

يَمْحَقُ اللّهُ الْرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ
Resim---"Yemhakullâhu’r- ribâ ve yurbî’s- sadakât (sadakâti), vallâhu lâ yuhıbbu kulle keffârin esîm (esîmin).: Allah, ribâyı eksiltir (onun bereketini giderir) ve sadakayı artırır (onu bereketlendirir). Ve Allah günahkâr kâfirlerin hiçbirini sevmez.” (Bakara 2/276)

Resim---1239-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem anlattığına göre bir adam yemin ederek geceleyin sadaka vereceğini söyler ve bilmeyerek elindeki sadakayı bir hırsızın eline tutuşturur. Bunu duyan. insanlar ertesi gün: "Bir hırsıza sadaka verilmiş!" diye konuşurlar. Sadakayı veren zât, buna üzülmez ve verdiği sadakadan dolayı Allah'a hamdeder. Tekrar sadaka vereceğine dair kendi kendine söz verir. Bu defa da elindeki sadakayı geceleyin bilmeyerek kötü bir kadına verir. Sabah olunca, bunu duyan halk: "Bu gece de kötü bir kadına sadaka verilmiş!'" diye konuşurlar. Sadaka veren yine aldırmayarak: "Allah'ım! Kötü bir kadına (senin iraden dahilinde) sadaka verdiğim için sana hamdediyorum." der. Üçüncü gece tekrar bir kimseye sadaka vermek ister. Ve bu sefer de bilmeyerek bir zengine verir. Ertesi gün halk bunu da diline dolayarak konuşurlar. Bu hayırsever kişi bilmeden bir zengine sadaka verdiği için tekrar Allah'a hamdeder. Allah rızasını gözeterek hâlis niyetle gizlice verdiği bütün bu sadakalardan sonra kendisine şöyle denilir: "Bir hırsıza verdiğin sadaka var ya, umulur ki (bu sadaka sayesinde) o, hırsızlığından vazgeçer. Zinâkâr kadına gelince, umulur ki o da zinaâından vazgeçer. Zengine gelince, umulur ki o da ibret alır, Allah'ın kendisine verdiği maldan infakta bulunur."
(Buharî, Zekât, 14)

Resim---1240-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kıyamet günü müminin gölgesi (onu himaye edecek şey) sadakasıdır." buyurdu.
(İbn Hanbel, lV, 233)

Resim---1241-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hastalarınızı sadaka ile tedâvi edin." buyurdu.
(Beyhakî, Es Sünenü'l- Kübrâ III, 542)

Resim---1242-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"... Suyun ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da hataları söndürür (ortadan kaldırır) ... " buyurdu.
(Tirmizî, Cum'a, 79)

Resim---1243-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kişi, ailesi, malı, nefsi, çocuğu ve komşusu ile imtihana çekilir. Oruç, namaz, sadaka ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma ise, bu imtihan için kefâret olur." buyurdu.
(Buharî, Mevakitü's- salât, 4; Müslim, Fiten, 26)

Resim---1244-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir gün tüccârlarla sohbet ederken de: "Ey tüccar topluluğu! Muhakkak ki alışveriş esnâsında boş söz ve yemin bulunur. Bu nedenle alışverişi sadakayla karıştırın (ki hatalara kefâret olsun)." buyurdu.
(Ebu Davûd, Büyû, 1)

Resim---1245-) Cömertliğiyle meşhur sahabllerden Ebu Sald el-Hudrl, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem bayram günleri insanlara iki rekat namaz kıldırdıktan sonra ayakta durup saflar halinde oturmuş cemaate doğru döndüğünü ve onlara: "Sadaka veriniz!” buyurduğunu ve bu durumda en çok sadaka verenlerin hanımlar olduğunu aktarmıştır.
(Müslim, İdeyn, 9; Ibn Mâce, Salâvât, 158)

Resim---1246-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sadakanın en faziletlisi, Müslüman'ın ilim öğrenmesi, sonrada onu Müslüman kardeşine öğretmesidir." buyurmuştur.
(lbn Mâce, Sünnet, 20)

Resim---1247-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sadakaların en kıymetlisi Allah yolunda (savaşana bağışlanan) çadır gölgesi ve Allah yolunda (cihad edene) verilen hizmetçi veya Allah yolunda (savaşana) sağlanan binittir." buyurmuştur.
(Tirmizl, Fedai lü'l- cihad, 5)

Resim---1248-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "En hayırlı sadaka, su ikram etmektir." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, V, 285)

Resim---1249-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Size sadakanın en değerlisini öğreteyim mi? (Evlendikten sonra herhangi bir sebepten dolayı) sana dönüp gelen ve senden başka da geçimini sağlayacak kimsesi olmayan kızına (yaptığın harcamadır)!" buyurmuştur.
(İbn Mâce, Edeb, 3)

Resim---1226-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kişinin ailesi için yaptığı harcama da sadakadır." buyurdu.
(Buharî, Meğâzi, 12)

Resim---1250-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sadakanın en hayırlısı, vereni ve geçindirmekle yükümlü olduğu âile efradını ihtiyaçsız bırakacak şekilde verilendir. Üstteki (veren) el, alttaki (alan) elden hayırlıdır. Sen ilk önce, geçimini sağlamakla yükümlü olduğun kimselerden başla. " buyurdu.
(Darimî, Zekât, 22)

Resim---1251-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sadakanın en faziletlisi içinde sana karşı (gizli) düşmanlık duygusu besleyen akrabaya verilen sadakadır. " buyurdu.
(İbn Hanbel, 416)

Resim---1252-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Sadakalarınızı (bir an önce) veriniz. Çünkü size öyle bir zaman gelecek ki kişi sadakasını getirecek fakat onu kabul edecek kimse bulamayacak. (Sadaka getirdiği) adam: "Dün gelseydin onu kabul ederdim, fakat bugün ona ihtiyacım yok." diyecek. " buyurdu.
(Buharî, Zekât, 9; Nesaî, Zekât, 64)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

HİBE

Resim---1253-) Salim'in, babası (Abdullah b. Ömer) aracılığıyla rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... Kim kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir… " buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 58)

Resim---1254-) Ebu Hüreyre' den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim darda kalan borçluya zaman tanırsa yahut (alacağının tamamını veya bir kısmını) borçluya bağışlarsa, Allah onu, başka hiçbir gölgenin (himayenin) olmadığı kıyamet gününde kendi arşının gölgesinde (himayesinde) gölgelendirecektir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Büyü', 67; Müslim, Zühd, 74)

Resim---1255-) İbn Ömer ve İbn Abbas'tan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kimsenin hediye verip veya bağışta bulunup sonra bundan vazgeçmesi helal olmaz. Ancak babası çocuğuna verdiğini geri alabilir…" buyurmuştur.
(Ebü Davûd, Büyü', (İcare), 8 1)

Resim---1256-) Bir yolculuk esnasında Hz. Ömer'in oğlu Abdullah, bindiği
hırçın deveyi zapt edemiyordu. Deve birden hızlanıyor ve ta kafilenin önüne geçiyordu. Devenin sahibi Hz. Ömer ise, biraz da kızarak oğlunun bindiği deveyi durduruyor ve onu tekrar arka tarafa sürüyordu. Bu durumu gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Hz. Ömer'e: "Bu hırçın deveni bana satar mısın?" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer derhal: "Deve senindir Yâ Resûlullah!" dedi. Ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sözünü yineleyerek deveyi kendisine bedeli mukabilinde satmasını söyledi. Hz. Ömer de emre uydu ve deveyi sattı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Abdullah'a seslenerek: "Ey Abdullah! Şimdi bu deve senindir. Artık ona istediğini yapabilirsin." buyurdu.
(Buhârî, Buyu', 47)

Resim---1257-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Zatü'r-Rika' gazvesi'nden dönüş yolunda, Cabir b. Abdullah'ın yorgun düşen devesini kendisinden satın almak istediğini söylemiş, Medine'ye vardıktan sonra ücretini ödemiş, hemen arkasından Cabir'e, "Para da deve de senindir!" demiş ve devesini ona hibe etmişti.
(Buhari, Cihad , 49; Muslim. Musakat, I, 10; Aynı, Umdeti'l-Kâri, XIII, 422)

Resim---1258-) "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir. '' âyetinin indiğinde, Ebü Talha: “Yâ Resûlullah! Rabbimiz mallarımızdan dağıtmamızı istiyor. Seni şâhid tutarım ki ben Beyruha adlı bahçemi Allah yolunda verdim." deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu ne kârlı bir maldır! Bu ne kârlı bir maldır!" diye onu takdir ettikten sonra bahçeyi onun akrabalarından fakir olan Hassan b. Sabit ve Übey b. Ka 'b 'a vermesini istemişti.
(Âl-i İmrân 3/92; Nesâi, Ehbas, 2; Muvatta', Sadaka, 1)

لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ
Resim---"Len tenâlû’l- birre hattâ tunfikû mimmâ tuhibbûn (tuhibbûne), ve mâ tunfikû min şey’in fe innallâhe bihî alîm (alîmun).: Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe (Allah için vermedikçe), asla Birr'e nail olamazsınız. (Allah'ın size verdiklerinden, Allah için) bir şey infâk ettiğiniz zaman muhakkak ki Allah, onu en iyi bilendir.” (Âl-i İmrân 3/92)

Resim---1259-)Bedir Savaşı'ndan sonra Sa' d b. Ebu Vakkas, elinde bir kılıçla Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanına gelip kılıcı kendisine hibe etmesini istemişti. Ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu kılıç ne senindir, ne de benim." buyurarak ganimet mallarını taksimattan önce hibe edemeyeceğini bildirmişti. Bir müddet sonra: "(Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: Ganimetler, Allah'a ve Resulü'ne aittir. " meâlindeki âyet nâzil olunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Sa'd b. Ebu Vakkas'ı çağırıp: "Sen istediğinde o kılıcı sana verme yetkisine sahip değildim, ancak şimdi bunu sana verme yetkisini aldım." dedikten sonra kılıcı ona hibe etmişti.
(Enfal, 8/1; Tirmizi, Tefsiru'lKur'an, 8 )

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأَنفَالِ قُلِ الأَنفَالُ لِلّهِ وَالرَّسُولِ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَأَصْلِحُواْ ذَاتَ بِيْنِكُمْ وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Resim---"Yes’elûneke ani’l- enfâl (enfâli), kuli’l- enfâlu lillâhi ve’r- resul (resûli), fettekullâhe ve aslihû zâte beynikum ve etîûllâhe ve resûlehû in kuntum mu’minîn (mu’minîne).: Sana ganimetlerden sorarlar: “Ganimetler, Allah’ın ve Resûl’ündür.” de. Artık Allah’a karşı takva sahibi olun ve aranızdaki durumu (sahip olduğunuz hali) ıslâh edin (düzeltin)! Eğer mü’minlerseniz, Allah’a ve O’nun Resûl’üne itaat edin.” (Enfâl 8/1)

Resim---1260-) Aşere-i Mübeşşere'den olan Sa'd b. Ebu Vakkas, hastalanmıştı. Hastalığı ağırdı ve iyileşebileceğinden ümidi yoktu. Bu haldeyken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu ziyaret etti ve: ''Allah'ım, Sa'd'a şifâ ver. Allah'ım, Sa'd'a şifâ ver." diye onun için üç defa dua etti. Sa'd b. Ebu Vakkas hastalığının ağırlığını da göz önüne alarak: "Ya Resulallah! Ben servet sahibiyim. Mirasçım olarak bir kızımdan başka kimsem bulunmuyor. Bu sebeple malımın hepsini bağışlamak istiyorum, ne dersiniz?" diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hayır, olmaz." buyurdu. Sa'd: "Üçte ikisini bağışlasam?" deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hayır, o da olmaz." diye cevap verdi. Bu defa Sa'd: "Peki yarısını bağışlasam?" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hayır." deyince Sa'd üçte birini bağışlamak istediğini söyledi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Üçte biri olur. Aslında üçte bir de çoktur ya!" buyurdu ve sonra şöyle devam etti: "Ey Sad! Vârislerini varlıklı bırakman, onları muhtaç ve halka (sadaka için) ellerini açar bir halde bırakmandan şüphesiz daha hayırlıdır. Ey Sa'd! Allah rızası için sarf ettiğin her nafakanın ecrini alırsın. Hatta yemek yerken hanımının ağzına koyduğun bir lokmadan dolayı bile (sevap kazanırsın.) "
(Tirmizî, Büyü', 67; Müslim, Zühd, 74; Müslim, Vasiyet, 5)

Resim---1261-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye vardığında, devesi müslümanların o sırada namaz kılma yeri olarak seçtikleri yere çökmüştü. Burası daha evvel Es'ad b. Zürare'nin terbiyesinde bulunan Süheyl ve Sehl adlı iki yetim çocuğa ait olup hurma kurutmak için kullanılan bir harman yeriydi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnşallah burası bizim konaklayacağımız yerdir." buyurduktan sonra bu iki genci davet edip, orayı mescid yapmak üzere onlardan satın almak istedi. Yetim olan bu iki genç ise satmak yerine burayı Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem hibe etmek istediler. Fakat Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, çocukların bu hibesini kabul etmedi. Belirlenen bir bedel karşılığında arsayı satın aldı ve Mescid-i Nebevî'yi bu arsa üzerine binâ etti.
(Buharî, Menakıbü'l- ensâr, 45)

Resim---1262-) Sahabeden Beşir b. Sa' d, oğlu Nu'man'a malından bir kısmını hibe etmiş ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi buna şâhid tutmak istemişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: "Öteki çocuklarına da bunun benzerini bağışladın mı?" diye sormuş, "Hayır." cevabını alması üzerine ise: ''Allah'tan korkun, çocuklarınız arasında adaleti gözetin!" buyurarak, Beşir'den yaptığı hibesinden geri dönmesini istemişti. O da diğer çocuklardan ayrı olarak sadece Nu'man'a ettiği hibeden vazgeçmişti.
(Buharî, Hibe, 12-13; Nesâî, Nuhl, 1)

Resim---1263-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şüphesiz ki Allah her hak sahibine hakkını vermiştir. Hiçbir varise vasiyet edilemez. "
(Ebu Davud, Vesaya, 6)

Resim---1264-) Hz. Ömer, cihad etmesi için adamın birine bir at bağışlamıştı.
Daha sonra adam o atı satmak istemişti veya atın bakımını iyi yapamamıştı. Hz. Ömer de parasını verip atı geri almak istedi. Durumu Hz. Peygamber'e danıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu bundan menederek: "O, bu atı sana bir dirheme verse dahi satın alma. Çünkü hibesine dönen kişi, kustuğu şeyi yemeye dönen köpeğe benzer." buyurdu.
(Buharî, Cihad, 137)

Resim---1265-) Cabir b. Abdullah tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: '"Bu senin ve çocuklarının olsun.” şeklinde verilen umra, verilende sürekli kalır. Ancak, “Bu mal yaşadığın müddetçe senin olsun”' denilerek verilen mal, bu kişi öldükten sonra sahibine döner." buyurdu.
(Müslim, Hibe, 23: Ebu Davûd, Büyü', (icâre), 86)

Resim---1266-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Rukba yoluyla mallarınızı birbirinize vermeyiniz. (Ancak yine) o şekilde bir mal elde eden kişi, o malın sahibidir. " buyurdu.
(Nesaî, Rukbâ, 2)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KURBAN

Resim---1267-) Bera' diyor ki, "Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem hutbe verirken dinledim: 'Bugün ilk işimiz, (bayram) namazı kılmak, sonra dönüp kurban kesmektir. Kim böyle yaparsa sünnetimize uymuş olur.” buyurdu.
(Buharî, fdeyn, 3)

Resim---1268-) hz. Aişe'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Ademoğlu kurban günü Allah katında kurban kesmekten daha güzel bir amel işlemez. Kurban, kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla (sevap olarak) gelir. Kurban, henüz kanı yere düşmeden, Allah tarafından kabul edilir. Bu sebeple kurban kesme konusunda gönlünüz hoş olsun, (bu iş size zor gelmesin)." buyurmuştur.
(Tirmizî, Edahi, 1)

Resim---1269-) Şeddad b. Evs diyor ki: "Ben iki şeyi Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem belledim. O şöyle buyurdu: "Allah her işi güzel yapmayı istemiştir. Şu halde siz (meşru bir sebeple) öldürürken de, (işkence etmeden) güzelce öldürün. Bir hayvanı kestiğinizde de kesimini güzel yapın. (Biriniz hayvan keseceği zaman) bıçağını bilesin ve kestiği hayvanı rahatlatsın!" buyurmuştur.
(Müslim, Sayd, 57; Ebu Davûd, Dahaya, 10 -11)

Resim---1270-) Cabir b. Abdullah anlatıyor: Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir bayram günü kurban olarak iki koç kesti ve onları kıbleye doğru yatırdığı zaman şöyle buyurdu: "Ben hanif (hakka yönelmiş) olarak, yüzümü gökleri ve yeri yaratan (Allah)'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim. Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim. Allah'ım (bu kurban) sendendir ve Muhammed ile ümmeti tarafından senin (rızan) için sunulmuştur."
(İbn Mâce, Edahi, l; EbU Davüd, Dahaya, 3-4)

Resim---1271-) Zeyd b. Erkam anlatıyor: “Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem kurban keserken gören arkadaşları sordu: "Yâ Resûlullah! Bu kurbanlar nedir?" Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: "Babanız İbrahim'in sünnetidir. " diye cevapladı. Sahabe:"Peki, bu kurbanlardan dolayı bize ne kadar sevap var?" diye sorunca Resül-i Ekrem: "Her kıla karşılık bir sevap." buyurdu. Sahabe: "Ya yünlü (koyun-keçi) olursa?" deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yünden de her bir kıla karşılık bir sevap vardır. " cevabını verdi.
(İbn Mâce, Edahi, 3: İbn Hanbel, IV, 368)

Resim---1272-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, namazgâha gelirken kesilmiş koyunları gördü: "Kim kurbanını bayram namazından önce kestiyse onun yerine bir koyun kessin. Kim de henüz kesmediyse kurbanını Allah'ın adıyla kessin!" buyurdu.
(Müslim. Edahi, 1)

Resim---1273-) Kurbanını bayram namazından önce kesenlerden birisi de sahabeden Bera' b. Azib'in dayısı Ebu Bürde b. Niyaf idi. Misafirlerine ve komşularına karşı ikram ve cömertliğiyle bilinen bu sahabî, ayağa kalkarak kendisinin niçin âcele ettiğini dile getirdi: " Yâ Resûlullah! Vallahi ben bu günün yeme-içme günü olduğunu, yoksul komşularımın ihtiyacı olduğunu düşünerek kurbanımı namazdan önce kestim ve etinden hem kendim yedim, hem de aileme ve komşularıma ikram ettim." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu, kurban değil, et için kesilen bir koyun olmuş.'' buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bürde tekrar kalktı ve: "Bende bir yaşını doldurmamış fakat iki koyundan daha iyi bir oğlak var, benim için bu yeterli mi?" diye sordu. Resûlullah'da sallallahu aleyhi vesellem,:"Evet, ama senden başka bir kimse için bu yeterli olmaz." buyurarak sadece ona ruhsat verdi.
(Buharî, ideyn, 5; Müslim, Edahi, 5; Buharî, İdeyn, 23; Buharî, Edahi, 12)

Resim---1274-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Size kurban etlerini üç günden sonra tüketmek üzere ayırmanızı yasaklamıştım. Fakat Allah size bolluk verdi ve hayırlara kavuşturdu. Dolayısıyla o etlerden yiyebilir, sadaka olarak verebilir ve istediğiniz kadar da kendiniz için ayırabilirsiniz." buyurdu.
(Nesai, Fer', 2; Müslim , Edalıi , 37)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ADAK

Resim---1275-) İbn Abbas'tan rivâyet edildiğine göre, bir kadın hacca gitmeyi adamış fakat gidemeden ölmüştü. Bunun üzerine kardeşi Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelip bu durumda ne yapılacağını sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de ona: "Kardeşinin bir borcu olsaydı, onu öder miydin?" diye sordu. O: "Evet" diye cevapladı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "O halde Allah'a borcunuzu ödeyin. Çünkü Allah vefâ gösterilmeye daha lâyıktır." buyurdu.
(Nesaî, Menasikü'l- hac, 7)

Resim---1276-) Hz. Aişe' den (radiyallahu anha) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim Allah'a itaat etmeyi adarsa, Allah'a itaat etsin. Her kim de Allah'a karşı isyan etmeyi adarsa, sakın Allah'a isyan etmesin!" buyurmuştur.
(Buharî, Eyman v e nüzür, 28)

Resim---1277-) İbn Abbas'tan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " . . . Gücünün yettiği bir şeyi adayan, onu yerine getirsin!" buyurmuştur.
(İbn Mâce, Keffâret, 17)

Resim---1278-) Ebü Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Adak, Allah'ın takdir etmediği bir şeyi insana yaklaştırmaz. Ancak nezr(ettiği husus) kadere uygun düşer (ve gerçekleşir) de böylece cimrinin elinden istemediği halde malı çıkarılır." buyurmuştur.
(Müslim, Nezr, 7)

Resim---1279-) Sakıf kabilesinden Kerdem b. Süfyan'ın kızı Meymüne anlatıyor: "Hz. Peygamber'in Vedâ haccında babamla birlikte dışarı çıkmıştım. Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem orada gördüm. Etraftaki insanlar: “Açılın! (Resûlullah geliyor!)” diye bağrışıyorlardı. Dikkatle Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem gözlemeye başladım. Babam kalabalığı yararak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e yaklaştı. Efendimiz devesinin üzerindeydi. Babam ona iyice yaklaştı ve onun ayağını tuttu. Buna ses çıkarmayan Hz. Peygamber, devesini durdurarak babamı dinledi. Babam: 'Yâ Resûlullah! Ben vaktiyle, bir erkek çocuğum olursa, “Büvane Dağının dik yamaçlarında elli koyun keseceğim” diye adakta bulunmuştum, ne buyurursunuz?” diyerek, ne yapması gerektiğini sordu. Büvane' de koyun kesmeyi adayan Kerdem, aslında bu vaadini yerine getirecekti, ancak adakta sözü geçen Büvane, Kureyş'e ait bir putun bulunduğu bir yerdi. Kureyşliler orada saçlarını tıraş ederek kurbanlar kesmekte, yılda bir kez toplanıp törenler yapmaktaydı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Orada herhangi bir put var mı?" diye sordu Kerdem, Büvane'nin şirk emârelerinden temizlendiğini dikkate alarak: "Hayır" diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "O halde Allah'a olan adağını yerine getir." buyurdu. Meymune olayın gerisini şöyle anlatmaktadır: "Daha sonra babam adamış olduğu koyunları toplayıp kesmeye başladı. Ancak bir koyun elinden kurtulup kaçtı. Babam onu ararken bir taraftan da: “Allah'ım adağımı yerine getirmeyi nasib et!' diye yalvarıyordu.
Sonunda kaçan koyunu yakalayıp onu da kesti."
(Ebu Davûd, Eymân ve Nuzûr, 22; Zehebi, Tarifu'l- İslam, I, 80 )

Resim---1280-) Cahiliye döneminde kurban kesilen yeri göstermek sûretiyle, orada kurban kesmeyi adadığını, şimdi ne yapması gerektiğini soran bir kadına da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Herhangi bir put için mi?" diye sormuştu. "Hayır" çevabını aldığında, "Öyleyse adağını yerine getir.'' buyurdu.
(Ebu Davûd, Nuzûr, 22)

Resim---1281-) Huneyn Seferi'nden dönerken Hz. Ömer, câhiliye döneminden bir günlük itikaf adağı bulunduğunu ve ne yapması gerektiğini sorduğunda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Adağını yerine getir." buyurmuştu. Bunun üzerine Hattab oğlu Ömer, Mescid-i Haram'da bir gece itikafa girmek suretiyle Yüce Rabbine verdiği sözün gereğini yapmıştı.
(Buharî, İtikaf, 15)

Resim---1282-) Ebu Zer el-Gıfarî'nin eşi Ümmü Zer ile Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem devesi Adba bir savaşta düşmanın eline geçmişti. Ümmü Zer prangaya vurulmuş bir haldeydi. Her nasılsa, bir gece ahali hayvanlarını evlerinin önüne salarken kadın bağından kurtulmayı başardı ve develerin yanına kadar ulaştı. Ümmü Zer, deveye atlayıp onu sürdü ve hızla oradan uzaklaştı. Onun kaçtığını fark eden eşkiyâ grubu, peşine düştülerse de, yarışlarda derece yapan Adba'ya yetişemediler. Sonunda Adba sayesinde Ümmü Zer Medine'ye sağ salim ulaştı. Ümmü Zer: "Allah bu devenin sırtında beni sağ salim yurduma kavuşturursa deveyi kurban edeceğim." diye adak adamıştı. Medine'ye ulaştığında onu gören halk: "(Bu deve) Adba'dır ve Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem devesidir." diye Ümmü Zerr'i uyardılar. Fakat o, deveyi kurban etmeye yemin ettiğini anlattı. Ahali, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelerek durumu bildirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Fesübhanallah! Adba'yı ne de kötü ödüllendirmiş! Allah onu devenin sırtında sağ salim ulaştırırsa deveyi kesecekmiş!. Halbuki işlenmesi günaha yol açacak adağın da, başkasının malıyla yapılacak adağın da yerine getirilmesi uygun değildir. Allah'a isyan yolunda adak olmaz!." Buyurdu.
(Müslüm, Nezr, 8 )

Resim---1283-) Hutbe okurken, dışarıda güneşin altında ve ayakta duran birini gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunun sebebini merak edip sorduğunda, cemaatten birileri: “İsmi, Ebu İsrâil olan bu şahsın, oturmadan, gölgelenmeden ve ayakta durarak oruç tutmayı adadığını” söyleyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Söyleyin ona otursun, gölgelensin, konuşsun; adadığı orucunu da tamamlasın." buyurmuştur.
(Buharî, Eyman ve Nuzür, 31)

Resim---1284-) Oğullarının kolları arasında, onlara dayanarak yürümeye çalışan yaşlı bir· adamı gördüğünde de Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun durumunu sormuştur. Hacca yürüyerek gitmeyi adadığını söylediklerinde, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu adamın kendine azab etmesine Yüce Allah'ın ihtiyacı yoktur!" demiş ve ona bir hayvana binmesini emretmiştir.
(Muslim, Nezr. 9)

Resim---1285-) Ukbe b. Amir'in kız kardeşi de, korumasız bir şekilde güneşin altında yürüyerek hacca gitmeyi adamış ancak yolculuk ağır gelince Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem ne yapması gerektiğini sorması için Ukbe'yi göndermiştir. Kız kardeşinin durumunu anlatan Ukbe'ye Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yürüsün ama yorulunca da bir hayvana binsin!" diyerek güç yetirilemeyen unsurları terk etmek sûretiyle adağın yerine getirilmesini önermiştir.
(Nesaî, Eyman, 32)

Resim---1286-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, çıktığı bir savaştan dönünce siyah bir câriye gelmiş ve: "Yâ Resûlullah! Allah seni sağ salim bu savaştan döndürürse senin huzurunda def çalıp şarkı söylemeyi adamıştım, ne dersiniz?" diye sormuştu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Eğer adamış isen çal, aksi takdirde gerek yok." buyurmuş, bunun üzerine câriye nezrettiği gibi def çalmaya başlamıştır.
(Timizî, Menâkıb, 17)

Resim---1287-) Ka'b kabilesinden Mes'üd b. Amr, Abdullah b. Ömer'e gelip şöyle demişti: "Oğlum Fars (İran) diyarında Ömer b. Ubeydullah'ın yanında görev yapıyordu. O sırada Basra' da insanları kırıp geçiren bir vebâ salgını görüldü. Ben bunu duyunca: “Allah sağ salim oğlumu geri getirirse Kâbe'ye yürüyerek gideceğim.” diye adak adadım. Ne var ki, oğlum hasta döndü ve çok geçmeden de öldü. Şimdi ben ne yapmalıyım?" Bu soruyu işiten İbn
Ömer: "Siz adak adamadan nehyedilmediniz mi?! Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Adak, kaderin önüne geçip bir şeyin olmasını sağlamayacağı gibi, olacağı da ertelemez. Ancak adak sebebiyle cimriden mal çıkarılır.” buyurdu ya! (Madem ki adadın, şu halde) adağını yerine getir! " dedi.
(Hâkim, Müstedrek, IV, 338)

Resim---1288-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAHu zü’L- CeLÂL’in rızasını kazandıracak şeylerin dışında adak yapılmaz. " buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Talak, 7)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ÖZÜRLÜLÜK VE İBADETLER

Resim---1289-) İmran b. Husayn (radiyallahu anhu) diyor ki: "Basur hastalığım vardı. Bu sebeple Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelerek nasıl namaz kılacağımı sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şu cevabı verdi: "Namazı ayakta kıl, buna gücün yetmezse oturarak kıl, buna da gücün yetmezse yan üstü yatarak kıl."
(Buharî, Taksiru's-salat, 19)

Resim---1290-) Cabir b. Abdullah (radiyallahu anhu) anlatıyor: Bir yolculuk esnasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, insanların etrafına toplanarak gölgelendirdikleri bir adam gördü ve: "Neyi var?" diye sordu. Etrafındakiler: "O, oruçlu." deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "(Zorlanmanız yahut zarar görmeniz halinde) yolculukta oruç tutmanız iyilik (fazilet) değildir. "
(Müslim, Siyam, 92)

Resim---1291-) Enes b. Mâlik diyor ki: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine zarar gelmesinden korkan hamile kadın ile çocuğunun zarar görmesinden endişe eden emzikli kadın için Ramazan orucunu tutmama ruhsatı vermiştir."
(İbn Mâce, Siyam, 12)

Resim---1292-) İbn Ömer' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:''Allah, yasaklarının işlenmesinden nasıl hoşlanmazsa, (tanıdığı) ruhsatların uygulanmasından da o kadar hoşnut olur." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, II, 108)

Resim---1293-) Ebu Musa' dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabından birini bir iş için gönderdiğinde şöyle derdi: "Müjdeleyin nefret ettirmeyin; kolaylaştırın zorlaştırmayın."
(Müslim, Cihad ve siyer, 6)

Resim---1294-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellembir gün kendisine indirilen Kur'ân âyetlerini yazması için vahiy kâtiplerinden Zeyd b. Sabiti yanına çağırmıştı. Bunu duyan Zeyd, yazı için eline aldığı bir kürek kemiğiyle Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanına geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Nisâ sûresinin 95. âyetini yazdıracaktı. "Müminlerden oturanlarla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz." demişti ki ama sahabi Abdullah b. Ümmü Mektüm çıkageldi. Resûlullah'ın sözlerini işitmişti ve bu nedenle yüreğini derin bir hüzün kaplamıştı. Dilinden dökülen şu sözler üzüntüsünü ve çâresizliğini ifâde .etmeye yetiyordu: "Ya Resûlallah! Vallahi, eğer gücüm yetseydi ben de mutlaka cihada katılırdım." İbn Ümmü Mektüm'un iman dolu bu sözcüklerin ardından vahyin ağırlığı tekrar Resûlullah’ın üzerine çöktü. Zira kulunun taşıyamayacağı yükü ona asla yüklemeyen ALLAH celle celâlihu, "özür sahipleri müstesna" ifadesini Elçisi'ne vahyetmişti.
(Buharî, Tefsir, (Nisâ) 18; Müslim, İmâre, 141)

Resim---1295-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gusletmesi gereken yaralı durumdaki birinin yarasının üzerine meshetmek sûretiyle vücudunun geri kalan kısmını yıkamasının yeterli olacağını buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Taharet, 125)

Resim---1296-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, attan düşerek sağ yanını incittiğinde oturarak imamlık yapmıştır.
(Müslim, Salât, 77)

Resim---1297-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, vefatıyla sonuçlanan hastalığında namazlarının çoğunu oturarak kılmıştır.
(Buharî, Mevakıtü's- salât, 33)

Resim---1298-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabına da oturarak imamlık yapmıştır.
(Müslim, Salât, 82)

Resim---1299-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, imamlık yapan kimselere namaz kıldırırken cemaat içinde hasta, yaşlı ve zayıf kimseler olabileceğini hatırlatarak namazı çok uzun tutmamalarını buyurmuştur.
(Buharî, Ezân, 61)

Resim---1300-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, rahatsızlığından dolayı hacda zorlanan Ümmü Seleme'ye insanların arkalarından giderek binek üzerinde tavaf edebileceğini buyurmuştur.
(Müslim, Hac, 258)

Resim---1301-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, haccın farz olduğu sıralarda babası yaşlılıktan dolayı aciz düşmüş bir kadına da babasının yerine vekaleten hac yapabileceğini buyurmuştur.
(Buharî, Hac, l)

Resim---1302-) Medine' den haccetmek üzere yola çıkan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashabı Mekke'ye altı mil uzaklıktaki Serif Mevkiine geldiklerinde Hz. Aişe adet görmüş ve hac vazifesini yapamayacağı düşüncesiyle ağlamaya başlamıştı. Onun bu durumunu gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bunun Allah tarafından belirlenen bir yazgı olduğunu söyleyerek onu teselli etmiş ve Kâbe'yi tavaf dışında hacıların yaptığı tüm uygulamaları yapabileceğini söylemiştir.
(Buharî, Hayız , 1; Muslim, Hac, l19)

Resim---1303-) Hz. Aişe'nin ifadelerine göre, adetli hanımlar namaz ve oruç ibadetlerini yerine getirmezler. Adet halinde tutulmayan oruçların daha sonra tamamlanması gerekli görülürken, kılınmayan namazların ise kaza edilmesi istenmemiştir.
(Buharî, Hayız, 24; Müslim, Hayız, 69)

Resim---1304-) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelerek devamlı kanaması olduğunu, ibadetler hususunda nasıl davranması gerektiğini soran Ebu Hubeyş'in kızı Fatıma'ya Resûlullah: "Normalde adet gördüğün günler gelince namaz kılmayı terk et. Sonra yıkan ve namaza başla." buyurmuştur.
(Buharî, Hayız; 24; Müslim, Hayız, 62)

Resim---1305-)"istihaze" diye bilinen devamlı kanama hali, kadınların maruz kaldığı bir rahatsızlık durumu olup adetten farklıdır. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bunun bir damar kanaması olduğunu söyleyerek böyle bir rahatsızlığı olan kişinin her namaz vakti için ayrıca abdest almak suretiyle sağlıklı bir insanın yaptığı namaz ve oruç gibi tüm ibâdetlerini yerine getirebileceğini buyurmuştur.
(Müslim, Hayız, 62; Ebü Davûd, Taharet, 112; Tirmizî, Taharet, 94)

Resim---1306-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashabî bir yolculuk esnasında dar bir vadiden geçiyorlardı. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun neden olduğu çamurla kısa sürede her yer bataklığa dönüşmüştü. Kimse bineğinden inemiyordu. Derken namaz vakti geldi. Müezzin ezan okuyunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bineğiyle cemaatin önüne geçerek binekten inmeden namaz kıldırdı. Secdelerde rükülardan daha fazla eğildi.
(İbn Hanbel, IV, 174)

Resim---1307-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir sabah namazında aşırı soğuk olduğu için ashaba cemaate katılmayabileceklerini duyurmuştur.
(lbn Hanbel, IV, 219)

Resim---1308-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir seriyyeye gönderdiği sahabilerin, dönüşlerinde kendisine gelerek aşırı soğuk sebebiyle maruz kaldıkları sıkıntılardan şikâyet etmeleri üzerine, sarık ve mestler üzerine meshedebileceklerini
bildirmiştir.
(Ebu Davûd, Taharet, 57; İbn Hanbel, V, 278)

Resim---1309-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sıcağın çok şiddetli olduğu bir günde de öğle ezanını okumaya hazırlanan müezzine engel olarak serinliği beklemesini istemiş ve: "Sıcak şiddetli olduğunda namazı serinliğe bırakınız." buyurmuştur.
(Buharî , Mevakltü's- salât, 10; Müslim, Mesacid, 184)

Resim---1310-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ama oluşu, evinin mescide uzaklığı ve kendisini mescide getirecek birinin bulunmayışı sebebiyle namazlarını evde kılmak için izin isteyen İbn Ümmü Mektüm'a: "Ezan sesini duyuyor musun?" diye sormuş, "Evet" cevabını alınca cemaate katılmaması için kendisine ruhsat veremeyeceğini söylemiştir.
(Ebu Davûd, Salât, 46; Müslim, Mesacid, 255)

Resim---1311-) Bir gün ashabına yatsı namazını vakit iyice ilerlemişken kıldıran Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Eğer zayıfın zayıflığı, hastanın hastalığı ve ihtiyaç sahibinin ihtiyaç hali olmasaydı bu namazı (sürekli) gece yarısına kadar geciktirirdim."
(Ebu Davûd, Salât, 7; lbn Hanbel, III, 5)

Resim---1312-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisi gibi gece namazı kılmak isteyen sahabllere de şöyle buyurmuştur: "Gücünüzün yeteceği kadar işi (ibadeti) üzerinize alın. Çünkü sizler (ibâdetten) usanıp bıkarsınız da Allah (sevap vermekten) bıkmaz. Allah katında amellerin en hayırlısı az da olsa devamlı olandır."
(Müslim. Musafirin, 215; Nesaî, Kıble, 13)

Resim---1313-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müjdeleyin nefret ettirmeyin; kolaylaştırın zorlaştırmayın.'' buyurdu.
(Müslim, Cihad ve Siyer, 6)

Resim---1314-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Din kolaydır. Bir kişi takatinin üstünde ibâdete kalkışırsa din karşısında âciz kalır. Bunun için aşırıya kaçmayın, dosdoğru yolu tutun ve (salih amellerden alacağınız mükafattan ötürü) sevinin.'' buyurdu.
(Buharî, İman, 29)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

YOLCULUKTA İBÂDET

Resim---1315-) Huzeyme b. Sabit'in rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mestler üzerine mesh süresi, yolcu için üç gün üç gece, mukim içinse bir gün bir gecedir." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Taharet, 60)

Resim---1316-) İbn Abbas (radiyallahu anhu) şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yolculukta öğle ile ikindi namazlarını cem eder (tek vakitte birleştirerek peş peşe kılar), aynı şekilde akşam ile yatsı namazlarını da cem ederdi."
(Buharî, Taksıru's- salât, 13)

Resim---1317-) Enes b. Mâlik şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, öğle vakti girmeden sefere çıkacağı zaman öğle namazını ikindi vaktine kadar erteler, sonra iki namazı beraber kılardı. Öğle vaktinden sonra yola çıktığında ise namazını kılar yola öyle çıkardı."
(Buharî, Taksiru's- salât, 15)

Resim---1318-) İbn Abbas'tan rivâyet edildiğine göre: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke' den Medine'ye yola çıktı ve âlemlerin Rabbi olan Allah'tan başka hiçbir şeyden korkusu olmadığı halde namazlarını ikişer rekat olarak kıldı.”
(Nesaî, Taksiru's-salât, 1)

Resim---1319-) Hamza (b. Amr) anlatıyor: "Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem yolculukta oruç meselesini sordum. O da: "Tutmak istersen tut, tutmak istemezsen tutma." buyurdu.
(Nesaî, Sıyam, 56)

Resim---1320-) Hicretin sekizinci yılı Ramazan ayında, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve binlerce sahabe Mekke'nin fethi için yola çıktıklarında oruçlu idiler. Mekke yakınlarındaki Kürau'l- Gamım Mevkiine vardıklarında vakit ikindiyi geçmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yorgun ve bitâb düşen ashabının oruçtan dolayı hayli zorlandığım fark etti. Arkadaşlarından bir tas su istedi ve getirilen bu suyu herkesin gözü önünde içti. Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem orucunu bozduğunu görenlerden bazıları derhal oruçlarını bozdu, bazıları ise oruçlarına devam ederek bozmadılar. Bunu duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Onlar sözüme karşı geliyorlar, onlar sözüme karşı geliyorlar!." diyerek oruç tutmaya devam edenlerin bu tutumundan hoşlanmadığını bildirdi.
(Muslim, Sıyam, 90; Nesaî, Sıyam 49)

Resim---1321-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yolculuk, uykunuzu ve yeme-içmenizi engelleyen bir çeşit azabdır." buyurmuştur. buyurarak yolculuğun sıkıntısını tarif etmiştir.
(Buharî. Cihad, 127; Buharî, Umre, 19)

Resim---1315-) Tabiin âlimlerinden Şureyh b. Hani bir gün Hz. Aişe'ye gelerek yolculukta mest üzerine meshetme meselesini sorar. Hz. Aişe de ona: "Ali b. Ebü Talib'e git ve ona sor. Çünkü o Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte sefere çıkıyordu." der. Bunun üzerine Şureyh, Hz. Ali'ye gider ve Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem nasıl meshettiğini sorar. Hz. Ali, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yolcunun üç gün üç gece, mukim olanın da bir gün bir gece meshedebileceğini belirlediğini anlatır.
(Müslim, Taharet, 85)

Resim---1322-) Hz. Aişe'den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah, namazı farz kıldığı zaman, hazarda (barış durumunda ve yerleşik iken) ve seferde ikişer rekat olarak farz kılmıştı. Sonra sefer namazları oldukları gibi bırakıldı da hazar namazları artırıldı. " buyurdu.
(Buharî, Salât, 1)

Resim---1323-) Ya'la b. Ümeyye, Ömer b. Hattab'a: ''Allah Teâlâ, Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin size bir fenâlık yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir sorumluluk yoktur. ' buyuruyor. Halbuki insanlar şimdi güven içindedirler. (O halde niçin seferde namazları kısa kılıyoruz?)" diye sormuştu. Hz. Ömer ona şöyle cevap verdi: "Bu senin şaştığın şeye vaktiyle ben de şaşmıştım da onu Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem sormuştum. O da: “Bu, Allah'ın size verdiği bir sadakadır. Allah'ın sadakasını kabul ediniz!.” buyurmuştu."
(Nisâ 4/101; Müslim, Müsafirin, 4)

وَإِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الأَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَقْصُرُواْ مِنَ الصَّلاَةِ إِنْ خِفْتُمْ أَن يَفْتِنَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنَّ الْكَافِرِينَ كَانُواْ لَكُمْ عَدُوًّا مُّبِينًا
Resim---"Ve izâ darabtum fî’l- ardı fe leyse aleykum cunâhun en taksurû mines salâti, in hıftum en yeftinekumullezîne keferû. İnne’l- kâfirîne kânû lekum aduvven mubînâ (mubînen).: Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin size kötülük edeceklerinden korkarsanız, o taktirde namazdan kısaltmanızda, size bir günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin için apaçık düşmandır.” (Nisâ 4/101)

Resim---1324-) Mekke'nin fethi sonrası orada on sekiz gece kalan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, namazları ikişer rekat olarak kıldırmış ve (arkasına dönüp cemaate): "Ey Mekkeliler! Siz namaz(lar)ı dörder (rekat olarak) kılın. Biz (Medineliler) seferiyiz.'' buyurmuştu.
(Ebu Davûd, Sefer, 10)

Resim---1325-) Hz. Ömer'in torunlarından Hafs b. Asım şunları anlatmaktadır: "Biz yolculukta (amcam Abdullah) İbn Ömer'in beraberindeydik. İbn Ömer bize namaz kıldırdı. Farzdan sonra (sünnet kılmadan) beraber çıkıp gittik. İbn Ömer dönüşünde cemaatin bir kısmının (kalkıp) namaza durduklarını görünce: “Bunlar ne yapıyorlar?” diye sordu. Ben de: “Sünnet kılıyorlar.” dedim. İbn Ömer: “Eğer ben (yolculukta) sünnet kılacak olsaydım farzımı tam kılardım! Ey kardeşimin oğlu! Ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber bulundum. Vefât edinceye kadar yolculukta iki rekat farzın dışında (sünnet namaz) kılmadı. Sonra Ebu Bekir, Ömer ve Osman ile birlikte bulundum. Onlar da yolculukta iki rekattan fazla kılmadılar. Bu zatlar vefât edinceye kadar durum böyleydi.” dedi."
(bn Mâce, lkâmet, 75)

Resim---1326-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yolculuğa ait olmak üzere "bineği üzerinde iken deve yönünü hangi tarafa çevirirse çevirsin namazı kılardı."
(Buharî, Vitr, 6)

Resim---1327-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir yolculuğa çıktığınızda ezan okuyun ve kâmet getirin, en büyüğünüz de size imam olsun!" buyurmuştu.
(Nesaî, Ezân, 7)

Resim---1328-) Bir gün yanına Hamza b. Amr el-Eslemî gelmiş, yolculukta oruç tutabilecek güçte olduğunu söylemişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: "Tutmak istersen tut, tutmak istemezsen tutma." buyurdu. Diğer bir rivâyete göre ise Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yolculuk esnâsında oruç tutmamak, Allah tarafından verilmiş bir ruhsattır. Kim bu ruhsatı kullanırsa iyi yapmış olur. Kim de oruç tutmak isterse ona hiçbir günah yoktur." demişti.
(Nesaî, Siyam, 56-57)

Resim---1329-) Hac ibâdetinin çok meşakkatli olması sebebiyle özellikle kadınlara yolculuk adabıyla ilgili tavsiyelerde bulunan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hiçbir erkek yabancı bir kadınla yalnız kalmasın. Hiçbir kadın da beraberinde mahremi (kendisine nikah düşmeyen yakım) bulunmaksızın sakın yolculuh etmesin." buyurmuştu. Bunun üzerine bir adam ayağa kalkarak: "Yâ Resûlallah! Ben şöyle şöyle bir gazveye katılacaktım. Eşim de hac yapmak üzere yola çıkmaya niyetlendi. Bu durumda (ne yapayım)?" deyince Peygamberimiz: "Sen de eşinle beraber hacca git. " buyurdu.
(Buharî, Cihad, 140)

Resim---1330-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanlar tek başına yolculuk yapma(nın tehlikeleri) konusunda benim bildiğimi bilselerdi hiç kimse binitiyle tek başına gece yolculuğuna çıkmazdı." buyurdu.
(Buharî, Cihad, 135; Tirrnizî, Cihad, 4)

Resim---1331-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İslam dini muhakkak sûrette kemâle erecektir. Hatta bir kimse bineği üzerinde tek başına San'a'dan Hadramevt'e kadar (selâmetle) gidecek de Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmayacaktır." buyurdu.
(Buharî. İkrah, I, İbn Hanbel, V, 110)

Resim---1332-) Fâkih sahabilerden Ebu Said el-Hudrî de benzer hadiseyi şöyle anlatmaktadır: "Bir gün iki sahabî beraber yolculuğa çıkmıştı. Namaz vakti geldiğinde abdest alacak suları yoktu. Temiz toprakla teyemmüm aldılar. Ardından namaz kıldılar. Fakat namaz vakti çıkmadan önce su buldular. Birisi abdestini tazeleyerek yeniden namaz kıldı, öbürü ise namazını iade etmedi. Sonra Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelip durumu anlattılar, Resûlullah, iâde etmeyene: 'Sünnete uydun ve kıldığın namaz yeterlidir.” dedi. Abdest alıp namazım iâde edene ise: “Senin sevabın iki kattır.” buyurdu."
(Ebu Davûd, Taharet, 126)

Resim---1333-) Cabir b. Abdullah diyor ki: "Ben bir seferde Peygamber'in beraberinde bulundum. Medine'ye geldiğimiz zaman Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana: “Mescide gir de iki rekat namaz kıl!.” buyurdu."
(Buharî. Cihâd, 198)

Resim---1334-) İbn Abbas'ın rivâyet ettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah, namazı Peygamberinizin dilinden hazarda (barışta ve yerleşik halde iken) dört, seferde iki, korku zamanında da bir rekat olarak farz kıldı." buyurdu.
(Müslim, Müsâfirin, 5)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

AZİMET ve RUHSAT

Resim---1335-) Cabir b. Abdullah'ın rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(Zorlanmanız yahut zarar görmeniz halinde) yolculukta oruç tutmanız, fazilet değildir. Allah'ın size tanıdığı ruhsatı kullanın ve onu kabul edin." buyurmuştur.
(Nesaî, Sıyam, 47)

Resim---1336-) Hamza b. Amr el-Eslemi (radiyallahu anhu), "Ya Resûlullah! Yolculukta iken oruç tutabilecek gücü kendimde bulabiliyorum. Böyle yapmamda bir sakınca var mı?" diye sordu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu, Allah'ın verdiği bir ruhsattır. Kim bunu alıp uygularsa güzel olur. Ama kim de oruç tutmak isterse bunu yapmasında bir sakınca yoktur." buyurdu.
(Müslim, Sıyam, 107)

Resim---1337-) İbn Abbas anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana: ' . . . Dinde aşırılıktan sakının. Muhakkak ki sizden öncekileri dinde aşırılığa gitmek helak etmiştir.” buyurdu.
(Nesaî, Menasikü'l- hac, 2 17)

Resim---1338-) Peygamber Efendimizin eşi Hz. Aişe radiyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisine iki iş arasında seçim hakkı tanındığında günah olmadığı sürece kolay olanını seçerdi. Şâyet (kolay olan iş) günah ise ondan insanların en uzak duranı o olurdu.."
(Müslim, Fedâil, 77)

Resim---1339-) İbn Ömer' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah, yasakladıklarının yapılmasından nasıl hoşlanmıyorsa, tanıdığı ruhsatların kullanılmasından da öylece hoşnut olur." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, ll, 108)

Resim---1340-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, bir Ramazan gününde hazırlıklarını tamamlayıp ashabı ile birlikte bir sefere çıkmıştı. Dayanılmaz bir çöl sıcağı vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yolda ilerlerken sıcağın ve orucun etkisiyle ashabının yorulduğunu görünce dinlenmeye çekilmelerini istedi. Yeteri kadar gölgelenebilecek ağaç olmadığı gibi, çadır kurmak için de vakit yoktu. İnsanlar gölgelenmek için buldukları ağaçların altına sığınmaya çalışıyorlardı. Bu arada Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem insanların toplandığını gördü. Seslerin geldiği yere vardığında bazı kimselerin bir ağacın gölgesinde baygın halde yatan Ebu İsrail isimli sahabinin başında toplandıklarını, yüzüne su serperek onu serinletmeye, rahatlatmaya çalıştıklarını gördü. Peygamberimiz durumu öğrenmek maksadıyla: "Bu arkadaşınıza ne oldu?" diye sordu. Onlar: " Ya Resûlullah! O oruçlu." dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz: "(Zorlanmanız yahut zarar görmeniz halinde) yolculukta oruç tutmak, fazilet değildir. Allah'ın size tanıdığı ruhsatı kullanın ve onu kabul edin." buyurdu.
(Nesaî, Siyam, 47; İbn Hacer, Fethu'l- Bâri, IV, 186)

Resim---1341-) Abdullah b. Amr b. As, Peygamberimiz ile arasında geçen bir konuşmayı şöyle anlatmıştı: "Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana: “Ey Abdullah! Gündüz oruç tuttuğun, geceleri de ibâdetle meşgul olduğun kulağıma geldi, gerçekten öyle mi?” diye sordu. Ben: “Evet, Ya Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem!” diye cevapladım. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Böyle yapma. Oruç tut, bazen de tutma! (Gece) namaz kıl, bazen de uyu! Çünkü vücudunun sende hakkı var, gözünün sende hakkı var, hanımının sende hakkı var, misâfirinin sende hakkı var. Her ay üç gün oruç tutman yeterlidir. Çünkü işlediğin her iyilik için on kat sevab vardır. Bu da yılın tamamını oruçlu geçirmek anlamına gelir.” buyurdu. Ancak ben ısrar ettim ve: “Ya Resûlullah!! Benim gücüm kuvvetim yerinde, (daha fazlasını yapabilirim).” dedim. Bu defa Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Öyleyse Allah'ın peygamberi Davud'un (aleyhisselâm) orucundan tut. Daha fazlasını yapma!” dedi. Ben: “Allah'ın peygamberi Davud'un (aleyhisselâm) orucu nasıldı?” diye sordum. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Bir gün oruç tutup bir gün tutmamak suretiyle yılın yarısı(nı oruçlu geçirmek şeklindeydi).” diye cevapladı." Hadisi ondan rivâyet eden Ebü Seleme ardından şu notu düşmektedir: "Abdullah yaşlandıktan sonra: “Keşke, Hz. Peygamber'in verdiği ruhsatı kabul etseydim.” derdi."
(Buharî, Savm, 54)

Resim---1342-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashabı Ramazan ayında Mekke'nin fethi için yola çıkmışlardı ve herkes oruçlu idi. Mekke ve Medine arasında yer alan Kürau'l- Gamim Vâdisine vardıklarında Peygamber Efendimize: "İnsanlar oruç tutarken çok zorlanıyorlar. Ve insanlar senin ne yapacağım bekliyorlar." denildi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem binitinin üzerinde herkesin görebileceği bir yerde durdu. Bir bardak su istedi ve insanların kendisini görmelerini bekledikten sonra suyu içti. Bunu gören ashab kendilerine gösterilen bu ruhsatı değerlendirdi ve su içerek susuzluklarını giderdiler. Daha sonra Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem bazı insanların oruçlarım bozmadıkları bildirilince (kendisine uymayan bu kimseler hakkında): "Onlar söz dinlemeyenlerdir onlar söz dinlemeyenlerdir!" buyurdu.
(Muslim, Siyam, 90; Tirmizî, Savm, 18)

Resim---1343-) Cabir b. Abdullah'ın (radiyallahu anhu) anlattığına göre, bir yolculukta arkadaşlarından biri başından yaralanmıştı. Bu şahıs ihtilam olmuş ve yol arkadaşlarına: "Benim teyemmüm yapmam konusunda ruhsat olduğunu düşünüyor musunuz?" diye sormuş, onlar da: “su varken teyemmüm edemeyeceğini, dolayısıyla onun için bir ruhsat bulunmadığını” söylemişlerdi. Bunun üzerine adam gusletmiş, ancak yarası su alıp, azdığından dolayı ölmüştü. Durum Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem bildirilince onlara şöyle çıkışmıştı: "Onu öldürdüler, Allah da onların canlarını alsın! Bilmiyorlarsa sorsalar ya!. Muhakkak ki cehâlet (hastalığının) ilacı sormaktır. Gerçekten ona, sadece teyemmüm etmesi, yarasının üzerine bir bez bağlayıp sonra üzerine meshetmesi ve vücudunun geri kalan kısmını da yıkaması yeterliydi." buyurdu.
(Davûd, Taharet, 125; İbn Mâce, Taharet, 93)

Resim---1344-) Bir yolculuk esnâsında cünübb olan Ammar b. Yasir, yeterli su olmadığı için yerde yuvarlanıp bütün vücudunu toprağa sürerek teyemmüm etmişti. Hadiseyi anlattığında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Halbuki şöyle yapman sana yeterdi." dedi. Ardından ellerini toprağa vurdu ve (biriken tozu) silkeledikten sonra elleriyle yüzünü ve kollarını "mesh ederek" cünüb olan kimse için teyemmüm ruhsatının nasıl uygulanacağını ona bizzat öğretti.
(Buharî, Teyemmüm, 4; Ebü Davûd, Taharet, 121)

Resim---1345-) Aişe radiyallahu anha şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir iş yaptıktan sonra o hususta ruhsat verdi. (Bazı insanlar Peygamber'in yapıp ruhsat verdiği) o işi yapmaktan çekindiler. Onların bu çekimser tavırları Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem ulaşınca, Allah'a hamd ettikten sonra: 'Bazı insanlara ne oluyor da hakkında ruhsat verdiğim bir durum kendilerine ulaştığında, ondan hoşlanmıyorlar ve onu yapmaktan kaçınıyorlar. Allah'a yemin ederim ki ben onların Allah'ı en iyi bilenleri ve Allah'tan en çok korkanıyım!.” buyurdu."
(Edeb, 72; Müslim, Fedfül, 127)

Resim---1346-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem arkadaşlarından birini bir bölgeye görevli olarak gönderdiğinde: "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; sevdirin, nefret ettirmeyin. "
(Buharî, İlim, 11; Müslim, Cihâd ve Siyer, 6)

Resim---1347-) Mekke müşriklerinin ağır işkenceleri sonucunda anne ve babasını şehid veren Ammar b. Yasir, işkence altında bitkin düşmüşken müşriklerin zor kullanması sonucu onların taptığı ilâhlar hakkında olumlu sözler söyleyerek kurtulabilmişti. Daha sonra Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem durumu anlatınca, Ammar'ın baskı sonucu söylediklerini değil, kalbindeki imanını dikkate alan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Tekrar (zulüm) ederlerse sen yine böyle söyle! " diyerek onu teskin etmişti. Yüce Allah'ın: "Kalbi imanla dolu olduğu halde (inkara) zorlanan" diye andığı dolayısıyla kalbinde iman açısından en ufak bir şüphe bulunmayan Ammar için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Ammar iliklerine kadar iman ile doludur. " buyurmuştur.
(İbn Sa'd, Tabakat, III, 249; İbn Mâce, Sünnet, 11; Nesaî, İman, 17)

مَن كَفَرَ بِاللّهِ مِن بَعْدِ إيمَانِهِ إِلاَّ مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالإِيمَانِ وَلَكِن مَّن شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِّنَ اللّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Resim---"Men kefere billâhi min ba’di îmânihî illâ men ukrihe ve kalbuhu mutmainnun bi’l- îmâni ve lâkin men şeraha bi’l- kufri sadran fe aleyhim gadabun minallâh (minallâhi), ve lehum azâbun azîm (azîmun).: Kalbi îmânla mutmain olmuş olduğu halde zorlanan kimse hariç, fakat kim îmânından (hidayete erdikten) sonra Allah’ı inkâr ederse ve kim küfre göğüs açarsa (irşad makamından şüphe edip fıska düşerse, kişinin küfrü talebi sebebiyle, Allahû Tealâ, onun göğsünü küfre açar, şerheder), artık Allah’tan bir gazap onların üzerinedir ve onlar için azîm azap vardır.” (Nahl 16/106)

Resim---1348-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ipek elbise giymeyi erkeklere yasaklamasına rağmen, Abdurrahman b. Avf ve Zübeyr b. Avvam'ın maruz kaldıkları kaşıntı gibi bir rahatsızlıktan dolayı ipek elbise giymelerine izin vermiştir.
Müslim, Libâs ve zînet, 25, Buharî, Libâs, 29)

Resim---1349-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, düşmanı yanıltma, dargınların ve eşlerin arasını bulma gibi bazı özel durumların dikkate alınmasını önermiş ve: "İnsanların arasını düzelten ve bunun için iyilik maksadıyla söz taşıyan veyâ iyilik maksadıyla (yalan) söyleyen, yalancı değildir. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Bırr, 26; Ebu Davûd, Edeb, 50; Buharî, Sulh, 2)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

İBADETTE İ’TİDÂL

Resim---1350-) İbn Abbas'ın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hac görevini ifâ ederken şeytan taşlamak amacıyla kendisi için toplanan sapan taşı büyüklüğündeki küçük taşları insanlara göstererek: "Bunun gibi taşları atınız!" buyurmuş ve arkasından: "Ey insanlar! Dinde aşırılıktan sakının. Çünkü sizden öncekileri ancak dinde aşırılık helâk etti." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Menâsik, 63; Nesaî, Menâsikü'l-hac, 217)

Resim---1351-) Ebü Hüreyre' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Din kolaydır. Bir kişi takatinin üstünde ibâdete kalkışırsa din karşısında âciz kalır. Bunun için aşırıya kaçmayınız, dosdoğru yolu tutunuz ve (salih amellerden alacağınız mükafattan ötürü) sevininiz..." buyurmuştur.
(Buharî, İman, 29)

Resim---1352-) Hz. Aişe'den nakledildiğine göre, Bir defasında, kıldığı namazların çokluğundan dolayı bir kadını övgüyle anlatan Hz. Aişe'ye, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "…Güç yetirebileceğiniz işleri yapın. Vallahi siz bıkarsınız da Allah bıkmaz!.."
(Buharî, İman, 32; Müslim, Müsâfirın, 221)

Resim---1353-) Hz. Aişe (radiyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem: '”Allah'ın en çok sevdiği amel hangisidir?” diye soruldu. O da: “.Az da olsa devamlı olanıdır.” buyurdu ve devamında şöyle dedi: “Gücünüz yettiği kadar amel üstlenin.”
(Buharî, Rikak, 18; Müslim, Müsâfirın, 216)

Resim---1354-) Ebü Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her şeyin bir coşkunluğu olduğu gibi her coşkunluğun da bir durgunluğu vardır. Şâyet bu iki hali yaşayan kimse itidalli olup orta yolu takip edebilirse onun (kurtuluşa ereceğini) umarım. Fakat (bunları samimiyetten uzak yapıp da) parmakla gösterilecek hale gelirse, onu (salih kimselerden) saymayın!"
(Tirmizî, Sıfatü'l-kıyame, 21)

Resim---1355-) Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem bu şekilde kardeş yaptığı kimseler arasında muhacirlerden Selman el-Farisî ile ensardan Ebu'd-Derda da yer alıyordu. Bu kardeşlerden Ebu'd-Derda, Müslüman olduktan sonra kendisini ibâdetten alıkoyduğu için ticareti dahi bırakıp kendini ibâdete vermiş bir kimseydi. Bir gün Selman, kardeşi Ebu'd-Derda'yı ziyârete gitti ve dostunun hanımını bakımsız elbiseler içinde görünce çok şaşırarak: "Bu ne hal?" diye sordu. Ümmü'd-Derda, kocasının kendisi ile ilgilenmediğini imâ ederek: "Kardeşin Ebu'd-Derda'nın dünyaya (ve bir eşe) ihtiyacı kalmadı ki!." karşılığını verdi. Biraz sonra Ebu'd-Derda gelerek Selman'a yemek ikram etti. Selman onun da kendisiyle birlikte yemesini isteyince Ebu'd-Derda: "Ben oruçluyum." dedi. Ancak Selman: "Sen yiyene kadar ben yemeyeceğim!" deyince Ebu'd-Derda, nâfile olan orucunu bozarak yemeğe katıldı. Selman, o gece Ebu'd-Derda'nın misâfiri oldu. Ebu'd-Derda gecenin bir yansında erkenden namaza kalkmıştı. Bu durumu fark eden Selman, yatıp uyumasını istedi. Bir süre sonra tekrar namaza kalkan Ebu' d-Derda 'yı Selman yine uyuması konusunda ikaz etti. Gecenin sonuna doğru Selman, Ebu'd-Derda'yı: "(Haydi), şimdi kalk!." diyerek uyandırdı ve ikisi birlikte namaz kıldılar. Namaz sonrasında Selman, Ebu'd-Derda'yı karşısına alarak kardeşlik hakkından doğan şu samimi uyanda bulundu: "Rabbinin senin üzerinde hakkı var. Nefsinin senin üzerinde hakkı var. Âilenin senin üzerinde hakkı var. Şu halde her hak sahibine hakkım ver!."
Bu olaydan sonra Ebu' d -Derda Peygamber Efendimize gelerek hadiseyi anlattı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Selman doğru söylemiş." buyurdu.
(İbn Hacer, İsabe, IV, 747; Buharî, Savm, 51; Tirmizî, Zuhd, 63)

Resim---1356-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem "Güzel bir hayat tarzını, tedbirli ve dengeli hareket etmeyi peygamberliğin yirmi dört parçasından biri" saymıştır.
(Tirmizî, Birr, 66)

Resim---1357-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Beni Kays heyeti içinde gelen ve akıllılığı, sâkinliği ve ağırbaşlılığı ile öne çıkan Münzir b. Aiz isimli sahabeyi: "Sende Allah'ın sevdiği iki özellik var!" diyerek övmüştür.
(Tirmizî, Birr, 66)

Resim---1358-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem eşlerine gelerek onun ibâdetleri hakkında bilgi almak isteyen üç kişi, kendilerine anlatılanı azımsayarak: "Biz kim, Peygamber kim! Allah onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır." demişlerdi. Sonra kendi aralarında sözleşerek biri gece boyu sürekli namaz kılmaya, diğeri sürekli oruç tutmaya, üçüncüsü de kadınlardan uzak kalarak evlenmemeye karar vermişlerdi. O arada yanlarına giren ve konuştuklarını duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Şunu iyi bilin ki, vallahi, aranızda Allah'tan en çok korkanınız ve O 'na karşı en çok takva sahibi olanınız benim. Bununla birlikte ben bazen oruç tutar, bazen tutmam. Hem namaz kılarım hem de uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir! " buyurmuştur.
(Buharî, Nikah, 1; Müslim, Nikah, 5)

Resim---1359-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kayalıklar üzerinde namaz kılan bir adamı uzun bir süre sonra yine aynı şekilde namaz kılıyor görünce: "Ey insanlar! Size gereken orta yoldur. Vallahi siz bıksanız da Allah bıkmaz!" buyurdu.
(İbn Mâce, Zühd, 28)

Resim---1360-) Namazı çok uzatan Muaz b. Cebel kendisine şikâyet edilince çok kızmış ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey insanlar! Sizler nefret ettiriyorsunuz. İnsanlara namaz kıldıran kimse (bıktırmayacak şekilde) hafif kıldırsın. Çünkü cemaat arasında, hasta, zayıf ve ihtiyaç sahibi kimseler bulunur." buyurmuştur.
(Buharî, ilim, 11; Müslim, Cihad ve siyer, 6)

Resim---1361-) Bir defasında hızlı hızlı namaz kılıp yanına gelen Hallad b. Rafi' isimli sahabiye Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kıldığı namazı aslında kılmış olmadığını, dolayısıyla tekrar kılması gerektiğini söylemiş ve üç defa kılmasına rağmen Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem istediği gibi kılmaması üzerine namazı ona târif etmiş ve her rüknün hakkını vermesini yani namazda ta'dil-i erkana riayet etmesini söylemiştir.
(Buharî, Ezan, 122; Tirmizî, Salat, 110)

Resim---1362-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderirken onlardan zekât almasını emrettikten sonra: "Mallarının en kıymetlilerini (zekât olarak) almaktan kaçın. Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur. " buyurmuştur.
(Buharî, Zekat, 63; Müslim, İman , 29)

Resim---1363-) Sahabeden Abdullah b. Amr'ın gündüzleri sürekli oruç tutup, geceleri de ibâdetle geçirdiği bilgisi kendisine ulaşınca, böyle yapmaması konusunda onu uyarmıştır. Ona: "Böyle yapma, oruç tut, tutmadığın zamanlar da olsun; namaz kıl, uyku da uyu!" dedikten sonra, vücudunun, eşinin ve misafirlerinin onun üzerindeki haklarını hatırlatıp: "Her aydan üç gün oruç tutman yeterlidir. Çünkü
her iyiliğinin on kat sevabı vardır. Bu da bütün seneyi oruçlu geçirmek demektir." buyurmuştur. Abdullah b. Amr daha fazla oruç tutmak istediğini söyleyerek ısrar edince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Öyleyse Allah'ın peygamberi Davud'un (aleyhisselâm) orucu gibi oruç tut. Bundan fazlasını yapma!" diyerek onun gün aşırı olarak senenin yarısını oruçlu geçirmesine izin vermiştir. Abdullah 'ın yaşlandığı zaman: "Keşke Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem ruhsatını kabul etseydim! " demiştir.
(Buharî, Savm, 54;Müslim, Sıyam, 182)

Resim---1364-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sürekli oruç tutan, oruç tutmamış olur." buyurdu.
(Buharî, Savm, 57; Müslim, Sıyam, 186)

Resim---1365-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem Allah'ın haccı farz kıldığını ve haccetmeleri gerektiğini belirttiği bir konuşmasını dinleyen bir zat: "Her sene mi Yâ Resûlullah?" diye sorunca şu cevabı vermiştir: "Evet desem, (her sene haccetmeniz) farz olurdu (gereklilik haline gelirdi). Siz de buna güç yetiremezdiniz. " Sonra Peygamberimiz şöyle devam etmiştir: "Sizi (herhangi bir yükümlülük yüklemeden) kendi halinize bıraktığım sürece siz de beni kendi halime bırakın (da soru sormayın!) Sizden öncekiler, ancak peygamberlerine çok soru sormaları ve onlara muhalefet etmeleri yüzünden helâk oldular. Size bir şeyi emredersem gücünüzün yettiği kadarıyla onu yapın. Size herhangi bir şeyi yasaklarsam onu bırakın!"
(Müslim, Hac, 412)

Resim---1366-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben Yahudilik ve Hıristiyanlıkla değil, kolay olan Hanif (tevhid) diniyle gönderildim. " buyurmuştur.
(Ibn Hanbel, V, 266)

Resim---1367-) Güzel bir görünüşe sahip olan Abdullah b. Haris el-Bahili isimli sahabi bir gün Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanına gelip onunla tanışmış, bir sene sonra görünüşü ve şekli değişmiş olarak tekrar geldiğinde ise Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onu tanıyamamıştır. Abdullah kendisini tanıtınca, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Seni değiştiren nedir? Halbuki sen güzel görünüşlü birisiydin! " diyerek şaşkınlığını dile getirmiştir. Bunun üzerine Abdullah: "Senden ayrıldıktan sonra sadece geceleri yedim. (Sürekli oruç tuttum.)" deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kendine niçin eziyet ettin?" diyerek, yaptığı aşırılığa dikkat çekmiş, ardından da Ramazan ayı ile her ay sadece bir günü oruçlu geçirmesini önermiştir. Abdullah daha fazlasını isteyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, önce her ay iki gün, sonra üç gün oruç tutmasını tavsiye etmiş, sonunda da haram aylarından belli sayıda oruç tutmasına izin vermiştir.
(İbn Hacer, isabe, VII, 360; Ebu Davûd, Sıyam, 54)

Resim---1368-) Mushafların çoğaltıldığı ve KurÂN'ı hızlı okuyarak kısa sürede hatmedenlerin sayısının arttığı günlere yetişen Hz. Aişe, anlamaya imkan tanımayan böyle bir okuyuşu tasvip etmemiş, İslam'ın birinci asrında ortaya çıkan bu âdet hakkında: "Ben Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem bir gecede Kur'ÂN'ın tamamını okuduğunu ve sabaha kadar namaz kıldığını bilmiyorum. " demiştir.
(Müslim, Müsafirin, 139)

Resim---1369-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderirken: "Dininde samimi/ihlaslı ol ki az amel bile sana yetsin." buyurdu.
(Hâkim, Müstedrek, Vlll, 2797 (4/306))

Resim---1370-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her şeyin coşkunluğu olduğu gibi, her coşkunluğun da bir durgunluğu vardır. Durgunluk döneminde bile sünnetime yönelen kurtulmuştur. Fakat bundan başkasına yönelen kimse ise helâk olmuştur.” buyurmuştur.
(Ibn Hanbel, II, 210)

Resim---1371-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ın en sevmediği kimse, husumette aşın gidenlerdir." buyurmuştur.
(Buharî, Mezalim, 15; Müslim, Ilim, 5)

Resim---1372-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hıristiyanların Meryem oğlunu (İsa'yı) övmekte aşın gittikleri gibi siz de beni övmede aşırılık göstermeyin. Şüphesiz ki ben Allah'ın kuluyum. Onun için bana 'Allah'ın kulu ve resulü' deyin. " buyurmuştur.
(Buharî, Enbiyâ, 48)

Resim---1373-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir şeyi (aşırı) sevmen, (seni) kör ve sağır eder." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb, 115 -116)

Resim---1374-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah, ni’metinin izinin kulunun üzerinde görülmesinden hoşlanır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Edeb, 54)

Resim---1375-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsan, midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Halbuki birkaç lokma insanın belini doğrultmaya yeter. Eğer mutlaka bu miktarı geçecekse, midesinin üçte biri yemeğe, üçte biri içeceğe ve diğer üçte biri de (boş kalarak) nefes alıp vermeye ayrılmış olsun. " buyurmuştur.
(Tirmizl, Zühd, 47)


Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

GÜZEL AHLÂK

Resim---1376-) Ebu Hüreyre'nin rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben, (başka değil, sadece) (iyi), güzel ahlâkı tamamlamak (uygulamak) için gönderildim." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, Il, 381)

Resim---1377-) Ali b. Ebü Talib'den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namaza kalktığında şöyle dua ederdi: " ... (Allah'ım!) Beni güzel ahlâka eriştir. Senden başka güzel ahlâka eriştirecek yoktur. Kötü ahlâkı benden uzaklaştır. Senden başka kötü ahlâkı benden uzaklaştıracak yoktur! .. "
(Müslim, Müsafirin, 201)

Resim---1378-) Ebü Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Sünnet, 15)

Resim---1379-) Ebü Zerr'in rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona: "Nerede olursan ol, Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâka uygun biçimde davran! "buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 55)

Resim---1380-) Eyyüb b. Musa'nın, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Hiçbir baba, evladına güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermemiştir. "
(Tirmizî, Birr, 33)

Resim---1381-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Benim ve benden önceki peygamberlerin durumu, bir ev inşa eden kimseye benzer. O kimse evi güzelce yapıp mükemmel hale getirmiş fakat bir köşede sadece bir tuğla yeri boş kalmıştır. İnsanlar bu evi dolaşırlar, ona hayran olurlar ve şöyle derler: “Keşke şu tuğla da yerine konulmuş olsaydı.” İşte ben, o (yeri boş bırakılan) tuğlayım; ben peygamberlerin sonuncusuyum. " buyurmuştur.
(Buharî,Menakıb, 18)

Resim---1382-) Enes b. Malik'in amcasının oğlu Sa'd b. Hişam Medine'ye geldiğinde, Hz. Aişe'den kendisine Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem ahlâkını anlatmasını istemişti. Aişe, "Sen Kur'ÂN okuyorsun değil mi?" diye sorunca Sa'd, "Evet." cevabını verdi. Bunun üzerine müminlerin annesi, "İşte Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem ahlâkı Kur'ÂN idi." dedi.
(Müslim, Müsafirin, 139; Ebu Davûd, Tatavvu, 26)

Resim---1383-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... (Allah'ım!) Beni güzel ahlâka eriştir. Senden başka güzel ahlâka eriştirecek yoktur. Kötü ahlâkı benden uzaklaştır. Senden başka kötü ahlâkı benden uzaklaştıracak yoktur! .. " buyurarak dua etti.
(Müslim, Müsafirln, 201)

Resim---1384-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Muaz b. Cebel'i Yemen'e vali olarak gönderirken ise: "Ey Muaz b. Cebel! İnsanlara güzel ahlâkla muamele et." tavsiyesinde bulunmuştu.
(Muvatta, Hüsnu'l-hulk. 1: lbn Abdulber, Temhid, Vl, 55)

Resim---1385-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İyilik güzel ahlâktır. Kötülük ise içini huzursuz eden ve başkalarının bilmesini istemediğin şeydir." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 14)

Resim---1386-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kıyamet günü mü’minin mizanında güzel ahlâktan daha ağır bir şey yoktur. Muhakkak ki Allah söz ve fiilleri çirkin kimselere son derece öfkelenir." buyurmuştur.
(Tirmizî. Birr. 62)

Resim---1387-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ameller ancak niyetlere göre değer kazanır. .." buyurmuştur.
(Buharî, Bed·ü·l-vahy, 1)

Resim---1388-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kulun kalbi doğru oluncaya kadar imanı dosdoğru olmaz. Dili doğru oluncaya kadar da kalbi dosdoğru olmaz. Komşusunun kendisinden bir kötülük gelmeyeceğine emin olmadığı kimse de cennete giremez. " buyurmuştur.
(İbn Hanbel, lll, 199)

Resim---1389-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Çocuklarınıza ikram ediniz ve onlara güzel terbiye veriniz." buyurmuştur.
(lbn Mâce, Edeb 3)

Resim---1390-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hiçbir baba, evlâdına güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermemiştir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Bırr, 33)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

NİYET VE DAVRANIŞ

Resim---1391-) Ömer b. Hattab'ın (radiyallahu anhu) naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ameller niyete göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah ve Resûlü için hicret ederse, hicreti Allah ve Resûlü'nedir. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse, onun hicreti de hicretine sebep olan şeyedir. "
(Müslim, İmare, 155; Buharî, Bedü'l- vahy, 1)

Resim---1392-) Ebu Ümame el-Bahili'nin naklettiğine göre, bir adam Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem geldi (ve bazı sorular sordu) ... Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah sadece samimi bir şekilde ve kendi rızası gözetilerek yapılan amelleri kabul eder." buyurdu.
(Nesaî, Cihad, 24)

Resim---1393-) Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah sizin dış görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, bilâkis kalblerinize ve amellerinize bakar. "
(Müslim, Birr, 34)

Resim---1394-) Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İzzet ve celal sahibi Allah şöyle buyurdu: 'Kulum iyi bir iş yapmaya niyet eder de yapmazsa ona bir iyilik (sevabı) yazarım. Ama onu yaparsa on kattan yedi yüz kata kadar iyilik (sevabı) yazarım. Eğer ( kulum) bir kötülük yapmaya niyet eder de yapmazsa onu ( bir günah olarak) yazmam. Fakat onu yaparsa ona bir kötülük (günahı) yazarım." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 204; Buharî, Rikak, 31)


Resim---1395-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İsrâiloğulları'nın içinde doksan dokuz kiş!?'i öldürmüş bir adam vardı. Bu adam pişman oldu ve kendisi için bir tevbe yolu olup olmadığını sormak için bir rahibin yanına gitti. Rahibden olumsuz cevab alınca onu da öldürdü. Yüz kişiyi öldürmenin pişmanlığını yaşayan katil, tevbe için yol aramaya devam etti. Danıştığı âlim bir zât onun için tevbe kapısının açık olduğunu söyledikten sonra şunları ekledi: 'Seninle tevben arasına kim girebilir! Şöyle şöyle bir yere git. Orada Allah'a ibâdet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah'a ibâdet et. Kendi topraklarına da dönme. Çünkü orası (seni suça sevk eden) kötü bir yerdir. Adam köye doğru yola koyuldu ve yolun yarısına geldiğinde öldü. Azab ve rahmet melekleri adamın durumu hakkında tartıştılar. Ardından Allah'ın emriyle melekler adamın gitmek istediği köye mi yoksa geldiği yere mi yakın olduğunu ölçtüler. Adam köye daha yakın çıkınca Allah onu affetti. " buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe, 46-47; Buharî, Enbiyâ, 54)

Resim---1396-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Birbirine kılıç çeken iki Müslümandan, öldüren de öldürülen de cehennemdedir.'' Peygamber'in bu sözünü duyan sahabeden Ebü Bekre, ona şöyle sormuştu: "Yâ esûlullah! Öldüreni anladım, peki ölen neden cehenneme giriyor?" Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Çünkü o da arkadaşını öldürmeye azmetmişti." şeklinde karşılık verdi.
(Müslim, Fıten, 15; Buharî, Diyât, 2)

Resim---1397-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müminin niyeti, amelinden daha hayırlıdır." buyurmuştur.
(Taberanî, Mucemu’l- Kebîr, V, 185)

Resim---1398-) Bedir ehlinden olan Yezid b. Ahnes, bir miktar parayla mescide gelmiş ve insanlara dağıtması için onları bir adama vermişti. Bu esnâda babası gibi Bedir ashabı arasında olan oğlu Ma'n b. Yezid de mescide gelmişti. Söz konusu kimse de bu parayı ona verdi. Yezid bu durumu fark edince: "Vallahi sana vermek istememiştim." diyerek oğlundaki parayı geri almak istedi. Ma'n ise vermeyeceğini söyleyince tartıştılar. Durumu Hz. Peygamber'e ilettiklerinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, şöyle karar verdi: "Ey Yezid! Niyet ettiğin üzere verdiğin sadakanın sevabı senindir. Ey Ma'n! Aldığın para da senindir. "
(lbn. Hacer, isabe, Vl, 192; Beyhakî, Marifetü’s- Sünen, V, 254; Buharî, Zekât, 15)

Resim---1399-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Dile getirmedikçe veya fiiliyata dökmedikçe Allah, ümmetimi akıllarından geçirdikleri hususlarda sorumlu tutmamıştır. " buyurmuştur.
(Müslim, iman, 201)

Resim---1400-) Bazı sahabiler Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelerek: "Bâzen söylemesi bile bize çok ağır gelecek şeyler içimizden geçiyor." dediklerinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İşte bu imanın en açık şeklidir." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 209)

Resim---1401-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim Allah için sever, Allah için nefret eder, Allah için verir, Allah için engel olursa, imanı kemâle ermiştir." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Sünnet, 15)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

SÂLİH AMEL

Resim---1402-) Ebu Hüreyre' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar. " buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 34)

Resim---1403-) Abdullah b. Ebu Bekir anlatıyor: Enes b. Malik'ten işittiğime göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Üç şey öleni (mezara kadar) takip eder; ikisi geri döner, biri kalır. Ailesi, malı ve ameli onu takip eder. Ailesi ve malı geri döner, ameli kalır." buyurmuştur.
(Müslim, Zühd, 5)

Resim---1404-) Abdullah b. Büsr'den nakledildiğine göre, bir bedevî: "Yâ Resûlullah! En hayırlı insan kimdir?" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ömrü uzun ve ameli güzel olan kimsedir." buyurdu.
(Tirmizî, Zühd, 21)

Resim---1405-) Ebü. Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Gecenin zifiri karanlıklarına benzeyen fitneler ortaya çıkmadan (salih) ameller yapmakta acele edin! Zirâ o zaman kişi mü’min olarak sabaha çıkacak, kâfir olarak akşamlayacak yahut mü’min olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabaha çıkacak; dünyevı çıkarlar karşılığında dinini satacaktır."
(Müslim, İman, 186)

Resim---1406-) Ebü Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAH celle celâlihu: 'Salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin aklına gelmeyen şeyler hazırladım." buyurdu.
(Müslim, Cennet, 2)

Resim---1407-) Sa'd b. Ebü Vakkas (radiyallahu anhu), Resûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem ilgili bir anısını şöyle anlatmaktadır: "Vedâ Haccı senesi hastalığımın artması üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni ziyârete gelince ona: “Yâ Resûlallah! Gördüğün gibi hastalığım çok arttı. Ben mal sahibiyim. Bir kızımdan başka da vârisim yok. Malımın üçte ikisini sadaka olarak verebilir miyim?” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Hayır.” buyurdu. “Yarısını sadaka olarak verebilir miyim?” dedim. “Hayır.” buyurdu. Sonra Allah Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Üçte biri olur. Hatta üçte bir bile çoktur. Vârislerini zengin bırakman, insanlara el açan fâkirler olarak bırakmandan daha iyidir. Allah'ın rızasını kazanmak için vereceğin her nafaka, hatta hanımının ağzına koyduğun her lokma, sana sevap kazandırır.” buyurdu. “Yâ Resûlallah! Arkadaşlarım seninle Medine'ye gidecekler. Ben geride mi bırakılacağım?” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sen geride bırakılmayacaksın, daha salih ameller işleyeceksin ve derecen yükselecek. Umulur ki sen hayatta bırakılacaksın ve bazı topluluklar senden yararlanacak, öteki (düşman) topluluklar da senden zarar görecektir!" buyurdu.
(İbn Sad, Tabakat, III, 139; Muvatta, Vasiyet, 3; Buharî, Meğâzi, 78)

Resim---1408-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, ashabını şu sözlerle uyarmıştır: "Yedi şey gelmeden önce (salih) ameller işlemede acele edin! Ne bekliyorsunuz? Her şeyi unutturan yoksulluğu mu, azdırıp saptıran zenginliği mi, sıhhati bozan hastalığı mı, bunaklaştıran ihtiyarlığLımı, ansızın geliveren ölümü mü, beklenenlerin en şerlisi olan Deccâl'i mi? Yoksa kıyameti mi? Ki kıyamet (hepsinden) daha dehşetli ve daha acıdır."
(Tirmizî, Zühd, 21)

Resim---1409-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Gecenin zifiri karanlıklarına benzeyen fitneler ortaya çıkmadan (salih) ameller yapmakta acele edin! Zira o zaman kişi mü’min olarak sabaha çıkacak, kâfir olarak akşamlayacak yahut mü’min olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabaha çıkacak; dünyevi çıkarlar karşılığında dinini satacaktır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Zühd, 3)

Resim---1410-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin aklına gelmeyen şeyler hazırladım. " buyurmuştur.
(Müslim, Cennet, 2; Buharî, Tevhid, 35)

Resim---1411-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ''Allah bir kul hakkında hayır isterse, o hayrı işlemeye onu yetkili kılar." buyurunca, ashab-ı kiramın: "Allah bunu nasıl yapar yâ Resûlallah?" sorusuna da: "Ölümden önce o kulu salih amel işlemeye muvaffak kılar." buyurmuştur.
(Tirmizî, Kader, 8; İbn Hanbel, III, 106)

Resim---1412-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah, sırf kendi rızası için yapılmayan hiçbir ameli kabul etmeyecektir." buyurmuştur.
(Nesaî, Cihâd, 24)

Resim---1413-) "Kim işlediği bir amelde Allah'a başkasını ortak koşmuşsa sevabını Allah'tan başkasından istesin. Zirâ Allah kendisine ortak koşulmasından en uzak olandır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefsir, 18)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KALB

Resim---1414-) Amir'in en-Nu'man b. Beşîr'den işittiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... Bilin ki!. Vücudda öyle bir et parçası vardır ki o, iyi (doğru ve düzgün) olursa bütün vücud iyi (doğru ve düzgün) olur; o bozulursa bütün vücud bozulur. Bilin ki! O, kalbdir." buyurmuştur.
(Buharî, İman, 39)

Resim---1415-) Şehr b. Havşeb anlatıyor: "Ümmü Seleme'ye: “Ey müminlerin annesi! Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem senin yanındayken en çok hangi duayı ederdi?” dedim. Ümmü Seleme: “Onun çoğunlukla ettiği dua şuydu: “Ey kalbleri çeviren (Allah'ım)! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl.' Ben kendisine: “Yâ Resûlullah! 'Ey kalbleri çeviren (Allah'ım)! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl!.” diye neden çok dua diyorsun?” dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Ey Ümmü Seleme! Hiçbir insan yoktur ki kalbi Allah'ın iki parmağı arasında olmasın. O, dilediği (kulunun kalbini) istikâmet üzere kılar, dilediğini ise sabdırır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 89)

Resim---1416-) Ebu Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah, sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalblerinize ve amellerinize bakar." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 34)

Resim---1417-) Ebü Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tevbe ve istiğfar ettiği zaman kalbi parlatılır. Günaha devam ederse siyah nokta artırılır ve sonunda tüm kalbini kaplar. Allah'ın, (Kitabı'nda), “Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalblerini paslandırmıştır.” (Mutaffifın, 83/14) diye anlattığı pas işte budur." buyurmuştur.
(Tirmizî, Tefslru'l-Kur'an, 83)

كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Resim---"Kellâ bel râne alâ kulûbihim mâ kânû yeksibûn (yeksibûne).: Asla, hayır; onların kazandıkları, kalpleri üzerinde pas tutmuştur.” (Mutaffifın, 83/14)

Resim---1418-) Amr b. As'tan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Âdemoğlunun kalbinden bütün (arzu) vâdilerine (uzanan) yollar vardır. Allah, kalbini bütün bu yollara açmış olan kişiyi bunların hangisinde helak ettiğini önemsemez, fakat kim Allah'a güvenirse Allah onu (arzularının) keşmekeşliğinden kurtarır." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 14)

Resim---1419-) Ebu Musa'dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kalbe kalb denilmesinin sebebi, onun çok değişken olmasındandır. Kalbin misali çöldeki bir ağacın üzerinde asılı kalan kuş tüyünün misali gibidir. Rüzgar onu bir oraya bir buraya savurur." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, IV, 409.)

Resim---1420-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Âdemoğlunun kalbi, (ateşin üzerindeki) tencere gibi kaynayan bir şeydir, sürekli değişir." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, VI, 4.)

Resim---1421-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Benim kalbim de perdelenir ve ben her gün yüz defa Allah'tan bağışlanma dilerim." buyurmuştur.
(Müslim, Zikir, 41.)

Bize Yahya b. Yahya ile Kuteybe b. Saîd ve Ebû'r-Rabi' El-Atekî tobdan Hammad'dan rivayet ettiler. Yalıya dedi ki: “Bize Ham-mad b. Zeyd, Sâbit'ten, o da Ebû Bürde'den, o da Egar El-Müzenî'den - bu zatın sahâbîliği vardı- naklen haber verdi. Ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem): “Muhakkak ki kalbime bazı tortular konur ki günde yüz defa tövbe istiğfar ediyorum.” buyurmuştur.
(Müslim,Zikir, 41; Ebu Davud, Vitir, 26; Kenzu’l- ummal, 1/476/h. no: 2075)

Resim---1422-) Ebu Hüreyre'den naklediltiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... Kalb arzular, istek duyar. Beden onun (arzusu istikametinde hak olanı) ya tasdik eder ya da reddeder." buyurmuştur.
(Müslim, Kader, 21.)

Resim---1423-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kulağımın kötülüğünden, gözümün kötülüğünden, dilimin kötülüğünden, kalbimin kötülüğünden, tenimin kötülüğünden sana sığınırım." buyurmuştur.
(Nesâî, İstiâze, 4)

Resim---1424-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helâller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helâl olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere dalarsa harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesedde bir et parçası var ki, eğer o düzgün olursa, vücudun tamamı düzgün olur, eğer o bozulursa, vücudun tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalbdir." buyurmuştur.
(Müslim, Müsâkat 107. II, 1219-1220;. Buhari, İman 39, I, 19, Büyû' , 2, III, 4.)

Resim---1425-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım! Faydasız bilgiden, huşu duymayan kalbten, doymayan nefisten ve kabul edilmeyen duadan sana sığınırım. " buyurmuştur.
(Nesâi, İstiâze, 64)

Resim---1426-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Siz siz olun, tevazuu elden bırakmayın. Tevazu kalbte başlar. Hiçbir Müslüman diğerine eziyet etmesin. Yamalı elbiseler içinde olan nice biçareler vardır ki, onların Allah'ın adını vererek ettikleri dualar hemen kabul edilir." buyurmuştur.
(Taberanî, el Muce'mul Kebir VIII, 186)

Resim---1427-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kimse samimi olarak ve tüm kalbiyle Allah'tan şehid olmayı dilerse o kişi yatağında bile ölse Allah onu şehidlerin makamına ulaştırır." buyurmuştur.
(Müslim , İmare, 157)

Resim---1428-) Esedoğulları'ndan Vabisa b. Ma'bed'in: "İyilik ne demektir?" sorusuna Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem üç parmağını birleştirip Vabisa'nın göğsüne vurarak: "Sen fetvâyı kendinden iste, sen fetvâyı kalbinden iste, ey Vabisa! İyilik, içinin huzurlu, gönlünün rahat olduğu şeydir. Kötülük ise insanlar sana “yapmanı” söyleseler bile içini tırmalayan, gönlüne rahatsızlık veren şeydir." buyurmuştur.
(3333 DM2561 Dârimî, Büyû’, 2.)

Resim---1429-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Üç şey var ki Müslüman kalbi bunlar karşısında aldanmaz: Allah için ihlâsla amel etmek, yöneticilere karşı samimî olmak ve İslam toplumu ile beraber hareket etmektir. " buyurmuştur.
(3434 T2658 Tirmizî, İlim, 7.)

Resim---1430-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun. Bu da imanın asgarî gereğidir. " buyurmuştur.
(35 35 M177 Müslim, Îmân, 78.)

Resim---1431-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım! Kalbimde nur, gözümde nur, kulağımda nur, sağımda nur, solumda nur, üstümde nur, altımda nur, önümde nur var eyle, benim nurumu artır." buyurmuştur.
(Müslim, Müsafirin,181)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ey Allah’ım! Kalbimde bir nur, dilimde bir nur yap. Kulağımda bir nur, gözümde bir nur yap. Üstümde bir nur, altımda bir nur yap. Sağımda bir nur, solumda bir nur yap. Önümde bir nur, arkamda bir nur yap. Nefsimde bir nur yap. Benim için büyük bir nur ve yüce bir nur yap. Bana bir nur yap. Beni bir nur yap.
Ey Allah’ım!. Bana bir nur ver. Sinirlerimde bir nur, etimde bir nur, kanımda bir nur yap. Saçımda bir nur, tenimde bir nur yap.
Ey Allah’ım! Kabrimde benim için bir nur, kemiklerimde bir nur yap. Nurumu artır, nurumu artır, nurumu artır. Bana nur üstüne nur bağışla.” buyurmuştur.
(Buharî, Müslim, Tirmizî, Albanî Sahihu Edebu’l-Müfred, İbni Ebi Asım)

Resim---1432-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kulun Allah yolunda yuttuğu toz ile cehennem ateşi onun karnında asla birleşmez. Bencillik ve iman da aynı kalbte birleşmez.'' buyurmuştur.
(Buharî, el Edebü'l Müfred, 106)

Resim---1433-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ya birtakım kimseler cuma namazlarını terk etmekten vazgeçer ler ya da, Allah onların kalblerini mühürler ve onlar artık gafillerden olurlar. " buyurmuştur.
(Nesâi, Cum'a, 2)

Resim---1434-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Saflarınızı düzeltin ki, Allah kalblerinizi başka başka yönlere döndürmesin." buyurmuştur.
(Ebu Dâvud, Salât, 93)

Resim---1435-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün Ebu Zerr'e: "Zenginlik defa kirlik de kalbdedir. Gönlü zengin olana dünyada karşılaştığı zorluklar zarar vermez. Kalbinde (manevi bir) fakirlik bulunan kişiyi ise dünyadan nasiplendiği yığın yığın mal abâd etmez. Bilâkis bunlara bağlanıp pintilik etmesi nefsine zarar verir." buyurmuştur.
(Taberanî, el Muce'mu’l- kebir, II, 154)

Resim---1436-) Amr b. As'tan rivâyet edildiği üzere Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Âdemoğlunun kalbinden bütün (arzu) vâdilerine (uzanan) yollar vardır. Allah, kalbini bütün bu yollara açmış olan kişiyi bunların hangisinde helak ettiğini önemsemez, fakat kim Allah'a güvenirse Allah onu (arzularının) keşmekeşliğinden kurtarır. " buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 14)

Resim---1437-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Fitneler kalbe işledikçe siyah bir nokta oluşur, kalb onları kabul etmediği takdirde bu sefer kalbde beyaz bir nokta meydana gelir. " buyurmuştur.
(Müslim, İman, 231)

Resim---1438-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Merhamet ancak kalbi katılaşmış inançsız bedhahların kalbinden kaldırılmıştır.'' buyurmuştur.
(Ehü Davûd, Edeb, 58; Tirmizî, . Birr, 16)

Resim---1439-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Dört çeşit kalb vardır. Kandil gibi parıl parıl parlayan pürüzsüz kalb, kılıflara sarılmış kalb, tersine dönmüş kalb ve sadece dış yüzeyden ibaret kalb!. Parıl parıl parlayan kalb mü’minin kalbidir. Onun kandilinde nur asla eksik olmaz. Kılıflı kalb kafirin kalbidir. Tersine dönmüş kalb hakikati tanıyıp sonra inkar eden münafığın kalbidir. Sâdece dış yüzeyden ibaret kalb ise içinde iman ve nifak bulunan bir kalbtir. Bu kalbteki iman, temiz suyla beslenen bir bitki gibi, nifak ise irin ve kanla beslenen bir yara gibidir. Artık hangi özellik diğerine baskınsa kalbde o galip gelir. " buyurmuştur.
(İbn Hanbel, III, 17)

Resim---1440-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım! Senin katından öyle bir rahmet istiyorum ki o rahmet vasıtasıyla kalbimi doğru yoluna ilet." buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 30)

Resim---1441-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ım! Günahlarımı kar ve dolu suyu ile yıka ve beyaz elbiseyi kirden temizler gibi kalbimi hatalardan arındır. " buyurmuştur.
(Buhârî, Deavât, 39)

Resim---1442-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yedi kişi vardır ki, Allah'ın gölgesi (himayesi) dışında hiçbir gölgenin (himayenin) olmadığı günde Allah onları gölgelendirecektir (himaye edecektir): ... kalbi mescidlere bağlı kişi, birbirlerini Allah için sevip Allah için bir araya gelen ve O'nun adıyla ayrılan iki dost..." buyurmuştur.
(Buhârî, Ezân, 36)

Resim--- Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yedi sınıf insan vardır ki, Allah Teâlâ onları hiçbir gölgenin bulunmadığı (Kıyamet) gününde Arş’ın gölgesinde gölgelendirir. Adaletli yönetici, Allah’a ibadetle büyüyen genç, kalbi camilere bağlı kimse, Allah için birbirini seven, bu uğurda bir araya gelip bu sevgi ile ayrılan iki kimse, mevki sahibi olan güzel bir kadın tarafından birlikte olmaya çağırıldığı halde, “Ben Allah'tan korkarım.” cevabı ile karşılık veren kimse, sağ elinin verdiği sadakayı sol eli duymayacak şekilde gizli sadaka veren kimse, tenha yerde Allah'ı anarak gözleri yaşla dolup taşan kimse.” buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre’den; Buhârî; Müslim)

Resim---1443-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: " ... Altın ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azabla müjdele. " ayeti inince ashabının hangi meta daha iyiyse onu edinelim, şeklindeki sözlerine karşılık şöyle buyurmuştur: "(Dünyada en değerli olan şey) zikreden bir dil, şükreden bir kalb ve kişinin imanının yaşamasında ona yar ve yardımcı olan inançlı bir eştir. " buyurmuştur.
(Tevbe 9/34; Tirmizî, Tefsiru'l- Kurân 9)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّ كَثِيرًا مِّنَ الأَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû inne kesîran mine’l- ahbâri ve’r- ruhbâni le ye'kulûne emvâle’n- nâsi bi’l- bâtıli ve yasuddûne an sebîlillâh (sebîlillâhi), vellezîne yeknizûne’z- zehebe ve’l- fıddate ve lâ yunfikûnehâ fî sebîlillâhi fe beşşirhum bi azâbin elîm (elîmin).: Ey iman edenler, gerçek şu ki, (yahudi) bilginlerinden ve (hristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar... Onlara acı bir azabı müjdele.” (Tevbe 9/34)

Resim---1444-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanların hangisi daha faziletlidir?" diye sorulduğunda o: "Kalbi mahmum ve dili doğru olan her mümin böyledir." buyurmuştur. Ashab: "Doğru sözlü ne demek biliyoruz ama mahmum kalb nedir bilmiyoruz." deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mahmum kalb, Allah'tan korkan, tertemiz kalbtir. Onda günaha, zulme, kine, hasede yer yoktur. " buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 24)

Resim---1445-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yâ Resûlullah!. İman nedir?" diye soran sahabisine: ''Allah'tan başka ilâh olmadığına ve MuhaMMed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmen, Allah ve Resulü'nü her şeye tercih edebilmen, ateşte yanmayı Allah'a şirk koşmaya tercih edebilmen, soylu olmasa da bir kişiyi, sadece Allah için sevebilmendir." buyurmuştur. Hz. Peygamber aynı hadisinde "iman aşkının" kalbe nasıl nüfuz ettiğini şöyle anlatmıştır: "Eğer bunları yapabiliyorsan tıpkı sıcak bir günde su arzusunun, susuz kişinin kalbine işlemesi gibi iman aşkı da senin kalbine işlemiş olur." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, IV, 11)

Resim---1446-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Kalbini yalnızca imana tahsis eden, kalbini selim, dilini sadık, nefsini doymuş, ahlâkını düzgün kılan ve kulaklarını hak yolunda haberci, gözlerini kalp izinde bekçi kılan kişi kurtuluşa ermiştir. Kalbini, ilâhî güzelliklerin dolup taştığı bir kap hâline getiren kişi kurtuluşa ermiştir." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, V, 147)

Resim---1447-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah’tan korkan, tertemiz kalbdir. Bu kalbde günaha, zulme, kine, hasede yer yoktur.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 24.)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

SEVGİ

Resim---1448-) Ebu' d-Derda' dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Davud Peygamber şöyle dua ederdi: “Allah'ım, senden seni sevmeyi, seni seven kişiyi sevmeyi, senin sevgine ulaştıran ameli isterim. Allah'ım, senin sevgini bana kendimde n, ailemden ve soğuk sudan daha sevimli eyle!." buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 72)

Resim---1449-) Abdullah (b. Mes'üd) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kişi sevdiğiyle beraberdir."
(Buharî, Edeb, 96)

Resim---1450-) Ebu Zer'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Sünnet, 2)

Resim---1451-) Ebu Hüreyre' den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah Teala (kıyamet günü) şöyle buyurur: “Nerede benim rızam için birbirlerini sevenler! Gölgem dışında hiçbir gölgenin olmadığı böyle bir günde onları kendi gölgemde gölgelendireceğim. (Benim himâyemden başka hiçbir himayenin olmadığı böyle bir günde onları, özel himâyeme alacağım)." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, ll, 338)

Resim---1452-) Enes b. Mâlik'ten rivâyet edildiğine göre, bir adam Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yanında iken oradan birisi geçti. Adam: "Yâ Resûlullah! Ben bu adamı seviyorum." dedi. Peygamber (aleyhisselâm) de ona: "Bunu ona söyledin mi?" diye sordu. Adam "Hayır." cevabını verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Git, ona söyle." buyurdu. Bunun üzerine adam o kimsenin yanına gitti ve: "Ben seni Allah için seviyorum." dedi. Öteki adam da: "Beni kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin." cevâbını verdi.
(Ebu Davûd, Edeb, 112-113)

Resim---1453-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kayıp çocuğunu telaşla arayan, bu arada, yavrusuna duyduğu özlemle bulduğu her bir çocuğu bağrına basıp emzirmeye çalışan bir anneyi ashabına göstererek: "Bu kadının çocuğunu ateşe atabileceğini düşünebilir misiniz? (İşte) Allah'ın kullarına merhameti bu annenin yavrusuna duyduğundan çok daha fazladır." Buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe, 22)

Resim---1454-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah bir insanı sevdiği zaman birinizin hastasını (soğuk) su içmekten koruduğu gibi onu dünyanın (kötülüklerinden) korur." buyurmuştur.
(Tirmizî, Tıb, 1)

Resim---1455-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi imanın tadına erer: Allah ve Resûlü'nü herkesten çok sevmek, sevdiği kişiyi sadece Allah için sevmek, imandan sonra küfre dönmekten, ateşe atılmaktan çekindiği gibi çekinmek." buyurmuştur.
(Buharî, İman, 9; Müslim, İman, 67)

Resim---1456-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım beni sevginle rızıklandır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 73)

Resim---1457-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 93)

Resim---1458-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hiçbiriniz beni babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe kâmil mümin olamaz." buyurmuştur.
(Buharî, İman, 8.)

Resim---1459-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Size verdiği ni’metlerden ötürü Allah'ı sevin. Allah'ı sevdiğim için beni sevin; beni sevdiğiniz için de âilemi sevin." buyurmuştur.
(Tirmizî, Menâkıb, 31)

Resim---1460-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sevgisi, âmâ bir sahabinin dudaklarından dökülen şu sözlerle ifâde edilmişti: "Ben, Peygamber'e bakmak, onu görmek için gözlerimi istiyordum, fakat şimdi Peygamber vefât etti. Allah'a yemin ederim ki eğer (Yemen'deki) Tübale beldesinin ceylanlarından bir ceylanın gözü dahi bende olsa, artık buna sevinmem."
(Buharî, el Edebu'l Mufred, 188)

Resim---1461-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah bir kulu sevdiği zaman Cebrail'e, 'Allah falan kulu seviyor, sen de onu sev!' diye seslenir. Cebrail de o kulu sever. Sonra Cebrail gök halkı içinde: “Allah falanı seviyor, onu sizler de sevin!” diye nidâ eder. Bunun üzerine o kulu gök ehli de sever. Sonra yeryüzündeki insanların gönlüne o kimsenin sevgisi yerleştirilir." buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 41)

Resim---1462-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey öğreteyim mi? Aranızda selâmı yayın." buyurmuştur.
(Müslim, İman, 93)


Resim---1463-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün Muaz b. Cebel'in elini tutarak ona: "Ey Muaz, ben seni seviyorum." demişti. Bunun üzerine Muaz da: "Ben de seni seviyorum, ey Allah'ın Elçisi!" diye karşılık vermişti.
(Ebu Dâvûd, Vitr, 26)

Resim---1464-) Hz. Aişe'yi çok severdi. Amr b. As bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sana insanların en sevimlisi kimdir?" diye sormuş ve “Aişe" cevabını almıştı. Bir defasında Hz. Aişe, mescidde kılıç kalkan gösterisi sunan Habeşli grubu seyretmek istediğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Aişe gösteriden sıkılana kadar, yanağı Aişe'nin yanağında gösteriyi izlemişlerdi.
(Müslim, Fedailüs- sahabe, 8 ; Buharî, Cihad, 81)


Resim---1465-) Aişe'nin naklettiğine göre bir gün Hind geldi ve Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem’e: "Ya Resûlallah! Vaktiyle yeryüzünde senin ev halkın kadar zelil ve harap olmalarını istediğim hiçbir ev halkı yoktu. Oysa bugün, yeryüzünde senin ev halkın kadar aziz olmalarını istediğim hiçbir ev halkı yoktur." dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da Hind'e kendisiyle aynı hisleri paylaştığını söyledi. Her zaman olduğu gibi sevgi konusunda da ölçülü olmayı emreden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sevdiğin kimseyi ölçülü sev ki bir gün sevmeyeceğin bir kişi olabilir. Sevmediğin bir kimseyi de ölçülü şekilde sevme ki günün birinde çok sevdiğin bir kimse olabilir." buyurmuştur.
(Buharî, Menakibu'l- Ensar, 23;Tirmizî, Birr, 60)

Resim---1466-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir şeyi sevmen, seni kör ve sağır eder!." buyurmuştur.
(Ebu Dâvûd, Edeb, 115, 116)

Resim---1467-)"Kişi, dostunun dini/ahlakı üzerinedir. "
(Tirmizi, Zühd, 45, Ebu Dâvûd, Edeb, 16)


Resim
Cevapla

“►Hadis-i Şerifeler◄” sayfasına dön