HADİSLERLE İSLAM...

Peygamber Efendimizin (sav) mübarek sözleri ve Kudsi Hadisler.
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MÜKELLEFİYET

Resim---652-) Hz. Aişe radiyallahu anha’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Güç yetirebileceğiniz amelleri yapmaya gayret ediniz. ALLAH usanmaz da siz usanırsınız. ALLAH katında amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Tatavvu', 27)

Resim---653-) Hz. Aişe radiyallahu anha’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Üç kişiden sorumluluk kaldırılmıştır: Uyuyandan uyanıncaya kadar, akıl hastalığına duçar olandan aklı başına gelinceye kadar ve çocuktan buluğ (ergenlik) çağına gelinceye kadar." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Hudûd, 17)

Resim---654-) Ebü Zer el-GıfarI'den Nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''ALLAH, yanılarak, unutarak ve zor kullanılarak yaptıklarından dolayı ümmetimi sorumlu tutmaz." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Talak, 16)

Resim---655-)Ebü Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yüce ALLAH, dile getirmedihleri veya yapmadıkları müddetçe, içlerinden geçirdikleri şeylerden dolayı ümmetimi sorumlu tutmaz." buyurmuştur.
(Nesâî, Talâk, 22)

Resim---656-) Ebü Hüreyre' den (radiyallahu anhu) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Din kolaydır. Bir kişi tahatinin üstünde ibâdete kalkışırsa din karşısında âciz kalır. Bunun için aşırıya kaçmayın, dosdoğru yolu tutun ve (salih amellerden alacağınız mükafattan ötürü) sevinin. Sabah, akşam ve gecenin bir kısmında (dinç olduğunuz vakitlerden) yararlanın (ki taat ve ibâdetinize devam edin)." buyurmuştur.
(Buharî, İman, 29)

Resim---657-) kralı (Necaşî) Ashame'nin yeğeni olan ve Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem hizmet etmesiyle tanınan Zu Mihmer anlatıyor: "Biz bir seferde Resulullah'la beraberdik. Yolda giderken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem âniden hızlandı. Genelde bir yolculuk esnâsında yanındaki yiyecek içecek azaldığında böyle yapardı. Birisi ona: “Yâ Resûlullah! İnsanlar geride kaldılar.” deyince durdu ve geride kalanlar yetişinceye kadar bekledi. Geride kalanlar yetişip bütün yolcular bir araya toplanınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem arkadaşlarının yorgunluğunu da görerek: “Hafifçe uyusak size faydalı olur mu?” dedi ve müsâid bir yerde konakladı. Sonra da: “Bizi bu gece kim bekleyecek?” diye sordu. Ben de: “Ben beklerim.” diyerek cevâb verdim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem devesinin yularını bana verdi ve: “Şunu al, sakın dikkatsiz davranma! “ dedi. Ben de Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem devesinin yuları ile kendi devemin yularından tutup fazla uzaklaşmaksızın biraz ilerledim. Sonra iki deveyi otlamaları için bıraktım ve onları gözetlemeye başladım, ancak uyku ağır bastı ve oracıkta uyuyakaldım. Hatta güneş doğup yüzümde sıcaklığını duyuncaya kadar hiçbir şey hissetmedim. Güneşin sıcaklığını hissedince hemen uyandım, sağıma soluma baktım, neyse ki iki binek de fazla uzaklaşmamış, yakında bir yerde duruyorlardı. Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem devesinin yuları ile kendi devemin yularından tutup topluluktan bana en yakın olan kişiye yaklaştım, onu uyandırdım ve: “Namaz kıldınız mı?” diye sordum. “Hayır!” dedi. Sonra herkes birbirini uyandırmaya başladı. Derken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem da uyandı. Bilal'e: “Su kabında su var mı?” diye seslendi. “Evet, sana kurban olayım Ya Resulullah.” dedi Bilal onun için abdest suyunu getirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem toprağı fazla ıslatmayacak kadar az su kullanarak abdest aldı. Sonra Bilal'e ezan okumasını emretti, o da ezan okudu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kalktı, acele etmeksizin sabah namazının önce iki rekat sünnetini kıldı. Sonra Bilal 'e kâmet getirmesini söyledi. Bilal'in kâmet getirmesinin ardından acele etmeksizin sabah namazının farzını kıldı. Topluluktan birisi: Yâ Resûlullah! Kusurlu davrandık.” deyince, “Hayır, ALLAH önce ruhlarımızı aldı, sonra bize geri verdi ve namazımızı kıldık.” buyurdu.
(İbnu'l- Esir, Usdu'l- gâbe, II, 222; İnn Hanbel. Müsned, IV 90.)

Resim---658-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''ALLAH'a hamdederiz ki, bizi namazdan alıkoyan şey dünya meşgalesi değildi. Fakat ruhlarımız Yüce ALLAH'm elindedir (uyuyorduk). O, ruhlarımızı dilediği zaman gönderir. " buyurdu.
(Ebu Davûd, Salat, 11)

Resim---659-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : "Güç yetirebileceğiniz amelleri yapmaya gayret ediniz. ALLAH usanmaz da siz usanırsınız. ALLAH katında amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır." buyurdu.
(Ebu Davûd, Tatavvu', 27)

Resim---660-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kudsî bir hadiste: "Ey Âdemoğlu, her durumda kendini bana ibâdete ver ki, gönlünü zenginlikle doldurup ihtiyacını gidereyim. Böyle yapmazsan ellerini meşguliyetle doldururum, ihtiyaçlarını da gidermem. " buyurdu.
(Tırnizî. Sıfaru'l- kıyame, 30)

Resim---661-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Abdullah b. Amr'ı: "Falan gibi olma! O, gece namazlarına devâm ederdi, sonradan terk etti. " diyerek ikâz etti.
(Nesaî, Kıyametu'l- Leyl, 59)

Resim---662-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Basur hastalığından dolayı rahat oturup kalkamayan İmran b. Husayn'a: Namazı ayakta kıl, gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan yatarak kıl." buyurdu.
(lbn Mâce, ikâmet, 139)

Resim---663-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ezberleme yeteneği olmadığından dolayı Kur'ÂN' dan herhangi bir âyeti veya sûreyi ezberleyemeyen bir sahabiye: "Sübhanellahi, velhamdülillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber, ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billahi'l-aliyyi'l- azîm." kelimelerini söyleyerek namaz kılmasını buyurdu.
(Ebu Davûd, Salât, 134-135)

Resim---664-) Cabir b. Abdullah anlatır: "Bir sefere çıkmıştık. İçimizden bir adamın başına bir taş geldi ve başı yarıldı. Sonra bu adam ihtilâm oldu. Yanındakilere: “Benim başım yaralı, teyemmüm edebilir miyim?' diye sordu. Onlar: “Suyu kullanabilme imkanın varken, teyemmüm etmeni uygun bulmuyoruz.” dediler. Bunun üzerine adam gusül abdesti aldı ve (yarası su ile temas edince) öldü. Onunla beraber olanlar Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzuruna geldiklerinde bu olayı ona haber verdiler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Onu öldürdüler, ALLAH da onların canını alsın. Bilmediklerini sorsalardı ya! Cehâletin ilâcı sormaktır. Onun teyemmüm etmesi, yarasının üzerine bir bez bağlayıp sonra üzerine meshetmesi ve vücudunun geri kalan kısmını da yıkaması yeterliydi.” buyurdu."
(Ebu Davûd, Tahâret, 125)

Resim---665-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsan, hesab günü, hayatını nerede tükettiğinden, servetini nasıl kazanıp nerede harcadığından, ne gibi işler yaptığından, bedenini nasıl yıprattığından ve bildiklerini yaşayıp yaşamadığından sorguya çekilmedikçe ALLAH'ın huzurundan ayrılamaz." buyurdu.
(Tirmizî, Kıyamet 1)

Resim---666-) Hac yolculuğu esnâsında bir kadın Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem kucağındaki çocuğu göstererek: "Bunun için de hac var mı?" (Bu çocuk hac yapabilir mi?) diye sormuş, Sevgili Peygamberimiz de: "Evet (onunla birlikte haccettiğin için sana da ayrıca ecir var." buyurdu.
(Muslim, Hac, 411; Ebu Davûd, Hudud, l7)

Resim---667-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisine ibâdetleri soran bir kimseye namaz, zekat, oruç ve hac ibâdetinin ALLAH'ın emri olduğunu söylemiş, bunun üzerine muhatabının: "Seni hak din ile gönderen ALLAH'a yemin olsun ki bunlardan ne fazla yaparım ne de az!" demesi üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Eğer sözüne sadık kalırsa mutlaka cennete girer. " buyurmuştur.
(Nesâî, Sıyâm, 1)

Resim


الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنسَانِ مِن طِينٍ
Resim---"Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halkal insâni min tîn (tînin).: Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır.” (Secde 32/7)

ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِن سُلَالَةٍ مِّن مَّاء مَّهِينٍ
Resim---"Summe ceale neslehu min sulâletin min mâin mehîn (mehînin).: Sonra onun neslini, basit bir suyun özünden (nutfeden) kıldı (yarattı).” (Secde 32/8)

ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---"Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâra ve’l- ef’idete, kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).: Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.” (Secde 32/9)

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
Resim---"Lekad halaknâ’l- insâne fî ahseni takvim (takvîmin).: Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.” (Tîn 95/4)

قُلْ هُوَ الَّذِي أَنشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Resim---"Kul huvellezî enşeekum ve ceale lekumu’s- sem’a ve’l- ebsâra ve’l- ef’idete, kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).: De ki: “Sizi inşa eden (yoktan yaratıp var eden) ve size işitme, görme ve idrak etme hassalarını veren O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?” (Mülk 67/23)

أَلَمْ نَجْعَل لَّهُ عَيْنَيْنِ
Resim---"E lem nec’al lehu ayneyn (ayneyni).: Ona iki göz vermedik mi?” (Beled 90/8)

يُرِيدُ اللّهُ أَن يُخَفِّفَ عَنكُمْ وَخُلِقَ الإِنسَانُ ضَعِيفًا:
Resim---"Yurîdullâhu en yuhaffife ankum, ve hulika’l- insânu daîfâ (daîfen).: Allah sizden (tövbelerinizi kabul ederek yükünüzü) hafifletmeyi diler. Ve insan zayıf yaratıldı.” (Nisâ 4/28)

خُلِقَ الْإِنسَانُ مِنْ عَجَلٍ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ
Resim---"Hulika’l- insânu min acelin, se urîkum âyâtî fe lâ testa’cilûni.: İnsan aceleci olarak yaratıldı. Size âyetlerimi göstereceğim. Artık Benden acele istemeyin.” (Enbiyâ 21/37)

إِنَّ الْإِنسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا
Resim---"İnne’l- insâne hulika helûâ (helûan).: Muhakkak ki insan, sabırsız ve tamahkâr olarak yaratıldı.” (Meâric 70/19)

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---"Ve iz kâle rabbuke li’l- melâiketi innî câilun fî’l- ardı halîfeten, kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfiku’d- dimâe, ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek (leke), kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûn (tâ’lemûne).: Ve Rabbin meleklere: “Muhakkak ki Ben yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti. (Melekler de): “Orada fesad çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Biz Seni, hamd ile tesbih ve seni takdis ediyoruz.” dediler. (Rabbin de): “Muhakkak ki ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu.” (Bakara 2/30)

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً
Resim---"Ve lekad kerremnâ benî âdeme ve hamelnâhum fî’l- berri ve’l- bahri ve razaknâhum mine’t- tayyibâti ve faddalnâhum alâ kesîrin mimmen halaknâ tafdîlâ (tafdîlen).: Ve andolsun ki; Âdemoğlunu kerem sahibi (şerefli) kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Ve onları helâl şeylerden rızıklandırdık. Ve onları yarattıklarımızın çoğundan fazilet (açısından) üstün kıldık.” (İsrâ 17/70)

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ
Resim---"Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn (sâcidîne).: Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!” (Hicr 15/29)

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
Resim---"İnnâ aradnâ’l- emânete alâ’s- semâvâti ve’l- ardı ve’l- cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehâ’l- insânu, innehu kâne zalûmen cehûlâ (cehûlen).: Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.” (Ahzâb 33/72)

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
Resim---"Tusebbihu lehu’s- semâvâtu’s- seb’u ve’l- ardu ve men fîhinne, ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî ve lâkin lâ tefkahûne tesbîhahum, innehu kâne halîmen gafûrâ (gafûran).: 7 kat gökler ve yeryüzü ve onlarda bulunanlar, O’nu (Allah’ı) tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen bir şey yoktur. Ve fakat onların tesbihlerini siz fıkıh edemezsiniz (anlayamazsınız, idrak edemezsiniz). Muhakkak ki O; Halim’dir, Gafûr’dur (mağfiret edendir).” (İsrâ 17/44)

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---"Yusebbihu lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardıl meliki’l- kuddûsil azîzi’l- hakîm (hakîmi).: Göklerde ve yerde olanlar, Allah’ı tespih eder ki; (O) Mâlik’tir (mülkün sahibidir), Kuddüs’tür (mukaddestir), Azîz’dir (üstündür), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).” ( Cumâ 62/1)

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِّنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ وَمَن يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِن مُّكْرِمٍ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاء*
Resim---"E lem tera ennallâhe yescudu lehu men fî’s- semâvâti ve men fî’l- ardı veş şemsu ve’l- kameru ven nucûmu ve’l- cibâlu ve’ş- şeceru ved devâbbu ve kesîrun mine’n- nâs (nâsi), ve kesîrun hakka aleyhi’l- azâb (azâbu), ve men yuhinillâhu fe mâ lehu min mukrimin, innallâhe yef’alu mâ yeşâu. (secde âyeti): Göklerde ve yeryüzünde olan kimseler, Güneş, Ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar ve (yürüyen) hayvanlar ve insanlardan çoğu; görmüyor musun (görmedin mi) ki Allah’a secde ediyorlar. (İnsanların) çoğunun üzerine azap hak oldu ve Allah, kimi zayıf düşürürse (alçaltırsa) artık ona ikram eden yoktur. Muhakkak ki Allah, dilediğini yapar.” ( Hacc 22/18)

أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً وَمِنَ النَّاسِ مَن يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُّنِيرٍ
Resim---"E lem terav ennallâhe sahhara lekum mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı ve esbega aleykum niamehu zâhiraten ve bâtıneten, ve mine’n- nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr (munîrin).: Göklerde ve yerlerdeki herşeyi, Allah’ın size musahhar (emrinize amade) kıldığını görmediniz mi? Ve sizin üzerinizdeki görünen ve görünmeyen (açık ve gizli) ni’metlerini tamamladı. Ve insanlardan bir kısmı (hâlâ) ilmi, bir hidayete erdiricisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmaksızın, Allah hakkında mücâdele ederler.” ( Lukmân 31/20)

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim---"Ellezî halaka’l- mevte ve’l- hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ (amelen), ve huve’l- azîzu’l- gafûr(gafûru).: “Sizin hanginizin en güzel ameli yapacağını” imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Ve O; Aziz’dir, Gafûr’dur.” ( Mülk 67/2)

أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَن يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
Resim---"E hasiben nâsu en yutrakû en yekûlû âmennâ ve hum lâ yuftenûn (yuftenûne).: İnsanlar, "amenna (îmân ettik)" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?” ( Ankebût 29/2)

وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقاً قَالُواْ هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُواْ بِهِ مُتَشَابِهاً وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ"
Resim---“Ve beşşirillezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min tahtihe’l- enhâr (enhâru), kullemâ ruzikû minhâ min semeretin rızkan kâlû hâzellezî ruzıknâ min kabl (kablu) ve utû bihî muteşâbihâ (muteşâbihan), ve lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: (Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.” (Bakara 2/25)

وَبَشِّرِ الَّذِين آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقاً قَالُواْ هَذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ وَأُتُواْ بِهِ مُتَشَابِهاً وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---"Ve beşşirillezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min tahtihe’l- enhâr (enhâru), kullemâ ruzikû minhâ min semeretin rızkan kâlû hâzellezî ruzıknâ min kabl (kablu) ve utû bihî muteşâbihâ (muteşâbihan), ve lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: (Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.” ( Bakara 2/25)

وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Resim---"Vellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti ulâike ashâbu’l- cenneh (cenneti), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).: İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.” ( Bakara 2/82)

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَآتَوُاْ الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim---"İnnellezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti ve ekâmû’s- salâte ve âtevû’z- zekâte lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).: Muhakkak ki âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) ve ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) amel işleyenlerin, namazı ikame edenlerin (yerine getirenlerin) ve zekâtı verenlerin ecirleri (mükâfatları), Rab’lerinin katındadır. Ve onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.” ( Bakara 2/277)

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---"Yâ eyyuhen nâsu’budû rabbekumullezî halakakum vellezîne min kablikum leallekum tettekûn (tettekûne).: Ey insanlar! Rabbinize kul olun ki O, sizi ve sizden öncekileri yarattı. Umulur ki böylece siz, takva sahibi olursunuz.” ( Bakara 2/21)

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
Resim---"Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyeke’l- yakîn (yakînu).: Ve sana “yakîn” gelinceye (son yakîne, Hakk’ul yakîne, Allah’a köle olmaya ulaşıncaya) kadar Rabbine kul ol!” ( Hicr 15/99)

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---"Muhammedun resûlullâh (resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alâ’l- kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseri’s- sucûd (sucûdi), zâlike meseluhum fî’t- tevrât (tevrâti), ve meseluhum fî’l- incîl (incîli), ke zer’in ahrace şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibu’z- zurrâa, li yagîza bihimu’l- kuffâr (kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilû’s- sâlihâti minhum magfiraten ve ecren azîmâ (azîmen).: Allah’ın Resûl’ü Hz. Muhammed (S.A.V) ve O’nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû ederken, secde ederken ve Allah’dan fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir. İşte bunlar, onların Tevrat’taki ve İncil’deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Ve Allah, onlardan âmenû olanlara (Allah’a ulaşmayı dileyenlere) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlara mağfiret ve büyük ecir vaadetti.” ( Fetih 48/29)

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---"Şehru ramadânellezî unzile fîhi’l- kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin mine’l- hudâ ve’l- furkân (furkâni), fe men şehide minkumu’ş- şehra fe’l- yesumh (yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar (uhara) yurîdullâhu bikumu’-l yusra ve lâ yurîdu bikumu’l- usra, ve li tukmilû’l- iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn (teşkurûne).: Ramazan ayı ki, insanlar için hidayete erdirici (hidayete erme, Allah’a ulaşma vesilesi) ve beyyineler (açık deliller ve ispat vasıtaları) ve Furkan (hakkı bâtıldan ayırıcı) olarak Kur’ân, Hüda tarafından onda (o ayın içinde) indirildi. Artık içinizden kim bu aya (yetişir de ramazan ayını görüp) şahit olursa o zaman onu, oruç tutarak geçirsin. Ve kim, hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı) diğer günlerde (oruç tutarak) tamamlanır. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. (Size bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayet erdirdiği şeye karşılık (sizin de) Allah’ı tekbir etmeniz (yüceltmeniz) içindir. Umulur ki böylece siz (bütün bu kolaylıklara) şükredersiniz.” ( Bakara 2/185)

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Resim---"Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbun yantıku bi’l- hakkı ve hum lâ yuzlemûn (yuzlemûne).: Ve (hiç) kimseyi gücünün (kapasitesinin, yapabileceğinin) dışında (ötesinde) mükellef (sorumlu) tutmayız. Nezdimizde, hakkı söyleyen bir kitap (hayat filmi) vardır. Ve onlar zulmedilmezler.” ( Mü’minûn 23/62)

لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---"Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih (bihî), va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ ale’l- kavmi’l- kâfirîn (kâfirîne).: Allah kimseyi gücünün yettiğinden başkasıyla mükellef kılmaz (sorumlu tutmaz). Kazandığı (dereceler) onundur ve iktisap ettiği (kazandığı negatif dereceler) de onundur (sorumluluğu onun üzerindedir). Rabbimiz! Şâyet unuttuysak veya hata yaptıysak bizi aheze etme (sorgulama). Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bizim üzerimize ağır yük yükleme. Rabbimiz, takat (güç) yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme. Ve bizi af ve mağfiret et ve bize rahmet et (Rahîm esması ile bize tecelli et, rahmet nurunu gönder). sen bizim Mevlâmız’sın. Artık kâfirler kavmine karşı bize yardım et.” (Bakara 2/286)

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Resim---“Ve lâ takrabû mâle’l- yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfû’l- keyle ve’l- mîzâne bi’l- kıst (kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn (tezekkerûne).: Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.” (En’âm 2/152)

لِيُنفِقْ ذُو سَعَةٍ مِّن سَعَتِهِ وَمَن قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنفِقْ مِمَّا آتَاهُ اللَّهُ لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلَّا مَا آتَاهَا سَيَجْعَلُ اللَّهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْرًا
Resim---"Li yunfık zû seatin min seatihî, ve men kudira aleyhi rızkuhu felyunfik mimmâ âtâhullâhu, lâ yukellifullâhu nefsen illâ mâ âtâhâ, se yec’alullâhu ba’de usrin yusrâ ( yusran).: Geniş imkân sahibi olan, geniş imkânlarından infâk etsin (nafaka versin). Ve kim, üzerindeki rızkı az ise, o taktirde Allah’ın ona verdiğinden infâk etsin. Allah kimseyi, ona verdiğinden fazlası ile mükellef (sorumlu) tutmaz. Allah, zorluktan sonra kolaylık verecektir.” (Talâk 65/7)

ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوا آبَاءهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُم بِهِ وَلَكِن مَّا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---"Ud’ûhum li âbâihim huve aksatu indallâh (indallâhi), fe in lem ta’lemû âbâehum fe ıhvânukum fî’d- dîni ve mevâlîkum, ve leyse aleykum cunâhun fîmâ ahta’tum bihî ve lâkin mâ taammedet kulûbukum, ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).: Onları (evlâtlıklarınızı) babalarının namı ile çağırın. Bu, Allah’ın katında daha adaletlidir. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o zaman onlar, dînde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Ve hata ettiğiniz şeylerden dolayı sizin için günah yoktur. Fakat kalplerinizin taammüden (kasten) yaptırdığı şeylerden (günah vardır). Ve Allah Gafur’dur (günahları sevaba çeviren), Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).” (Ahzâb 33/5)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

DUA

Resim---668-)Ebu Ümame' den rivâyet edildiğine göre, "Ya Resûlallah, hangi dua daha çok kabule şayandır?" diye sorulmuş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Gece yarısından sonra ve farz namazların arkasından yapılan dualar." diye cevab vermiştir.
(Tirmizî, Deavât, 79)

Resim---669-)Ebu Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gününden bahsederek: "Onda öyle bir an vardır ki şâyet bir Müslüman namaz kılarken o ana rastlar da ALLAH'tan bir şey isterse ALLAH, ona dilediğini mutlaka verir." buyurmuştur.
(Müslim, Cum'a, 13)

Resim---670-)Amr b. Şuayb'ın, babası aracılığıyla dedesinden rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Duaların en hayırlısı arefe günü yapılan duadır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 122)

Resim---671-) Hz. Ömer' den rivâyet edildiğine göre, bir gün umreye gitmek için Resûlullah'dan sallallahu aleyhi vesellem izin istedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de kendisine izin verdi ve: "Kardeşim! Duana bizi de ortak et, bizi unutma." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Menâsik, 5)

Resim---672-) Amr b. Abese, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem sorduğu sorulardan biri de üzerinde önemle durulması gereken bir vakit olup olmadığı ile ilgiliydi: "Yâ Resûlullah! Vakitler içerisinde ALLAH'a daha yakın olunacak bir an var mıdır? İbâdet için tercih olunacak bir saat var mıdır?" sorusuna Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Evet" diye cevab verdi ve şöyle devam etti: "Kulun, ALLAH'a en yakın olduğu vakit, gecenin sonlarına doğru olan vakittir. O saatlerde ALLAH'ı zikredenlerden olmak istersen ol. Çünkü güneş doğuncaya kadarki o vakitlerde kılınacak namaza melekler gelir ve özellikle şâhidlik yaparlar. "
(Nesaî, Mevâkit, 35; Hakim Müstedrek, I, 244 (1/164))

Resim---673-)Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem gece yaptığı dualarından birini Hz. Aişe radiyallahu anha şöyle anlatıyordu: "Bir gece Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'i yatakta bulamadım, onu elimle yoklayarak aramaya başladım. O sırada elim ayaklarının tabanlarına değdi. Ayaklarını dikmiş vaziyette secde halindeydi ve: ''ALLAH'ım! Gazabından rızana, cezândan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana tüm övgüleri saysam yine de bitiremem. Sen kendini nasıl övdüysen öylesin." diye dua ediyordu.
(Muslim, Salât, 222)


Resim---674-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Gerçekten gecede öyle bir an vardır ki Müslüman bir kimse o ana rastlar da ALLAH'tan dünya ve âhiret işlerine ait bir hayır isterse, o isteğini ALLAH kendisine verir. Bu, her gece (böyle)dir." buyurdu.
(Müslim, Musâfirin, 166)

Resim---675-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''ALLAH her gece, gecenin ilk üçte biri geçtiğinde dünya semâsına iner (rahmet nazarıyla bakar) ve: “Melik benim! Melik benim! Var mı bana dua eden, onun duasını kabul eyleyeyim? Var mı benden isteyen, istediğini vereyim? Var mı benden mağfiret dileyen, onu affedeyim?” buyurur. Ve bu hal tanyeri ağarıncaya kadar böylece devam eder. " buyurdu.

Resim---676-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "O gece nasıl dua edelim?" diye soran Hz. Aişe'ye, ''ALLAH'ım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet." duasını öğretti.
(Tirmizî, Deavât, 84)

Resim---677-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hilâli gördüğü zaman şöyle derdi: ''ALLAHü ekber! ALLAH'ım! Onu biz güvendeyken, iman etmişken, selâmetteyken, İslam üzereyken ve Rabbimizin sevdiği işlerde başarılı olduğumuz haldeyken üzerimize doğur. (Ey Hilâl!) Bizim Rabbimiz de senin Rabbin de ALLAH'tır."
(Darimî, Savm, 3)

Resim---678-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sabah vaktinde: ''ALLAH'ım! Senin kudretinle sabaha çıktık, senin kudretinle akşama gireriz. Senin kudretinle yaşar, senin kudretinle ölürüz ... En son dönüşümüz sanadır."
(Tirmizî, Deavât, 13)

Resim---679-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Akşam olunca da: "Rabbim, bu gecede olanların ve sonrasında olacakların hayrını senden dilerim. Bu gecede olanların ve daha sonrasında olacakların şerrinden de sana sığınırım. buyurdu.
(Müslim, Zikir, 75)

Resim---680-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yatacağımız zaman: "Ya Rabbi! Senin adınla yatar ve senin adınla kalkarım. Eğer canımı alırsan ona rahmet et. Eğer onu serbest bırakırsan sâlih kullarını nasıl koruyorsan onu da öyle koru." diye dua etmemizi buyurdu.
(Tirmizî, Deavât, 20)

Resim---681-) Cabir b. Abdullah'dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kendinize, çocuklarınıza, hizmetçilerinize ve mallarınıza beddua etmeyiniz. Olur ki, ALLAH'tan istenilenlerin ihsan edildiği bir zamana rastlarsınız da ALLAH dilediğinizi kabul ediverir." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Vitr, 27)

Resim---682-) Şaban ayının on beşinci gecesi, Berat Kandili olarak bildiğimiz bu gecede duâ ve ibâdetlerin ne kadar faziletli olduğu, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem şu ifadelerinden anlaşılmaktadır: "Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibâdete kalkın. Ve o gecenin gündüzünde (on beşinci günde) oruç tutun. Çünkü o gece güneş batınca ALLAH Teâlâ dünyaya en yakın göğe inerek (rahmet nazarı ile bakarak) fecir oluncaya kadar: “Benden mağfiret dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım! Belaya duçar olan yok mu, ona afiyet vereyim! Şöyle olan yok mu? Böyle olan yok mu?” buyurdu."
(İbn Mâce, İkâmet, 191)

Resim---683-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte Kâbe'ye giren Üsâme b. Zeyd (radiyallahu anhu) onun, Kâbe'de ALLAH'a can-ı gönülden duâ edişini şöyle anlatmıştı: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte Kabe'ye girdim. Bilâl'e kapıyı kapatmasını emretti, o da kapıyı kapattı. Kâbe'nin içerisinde altı direk vardı. Kâbe'nin kapısına yakın iki direk arasına gelip oturdu. ALLAH'a hamd ü senâ ettikten sonra, ALLAH'tan bir şeyler istedi, bağışlanma talebinde bulundu. Sonra kalktı, Kâbe'nin arka tarafına karşı dönerek yüzünü ve yanaklarını sürdü. ALLAH'a hamd ü senâ ettikten sonra yine duâ edip, bir şeyler istedi, bağışlamasını diledi. Sonra dönüp Kâbe'nin her bir köşesini tekbir, tesbih, tehlil getirerek ve ALLAH'ı övüp dua ve istiğfar ederek selâmladı. Sonra çıktı ve Kâbe'ye dönerek iki rekat namaz kıldı ve dönüp: "İşte kıble, işte kıble." buyurdu.
(Nesâî, Menâsuku'l- hac, 131)

Resim---684-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAH Teâlâ'nın arefe günü insanları bağışladığından daha fazla bağışladığı bir gün yoktur. ALLAH Teâlâ şüphesiz arefe günü kullarına rahmetiyle yaklaşır, sonra meleklere karşı onlarla iftihar ederek: “Bunlar ne diliyorlar?'” diye sorar." buyurdu.
(İbn Mâce, Menâsik, 56)

Resim---685-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün Ebu Cehil'in kendisine yaptığı işkenceye dayanamamış ve Rabbine: ''ALLAH'ım! Kureyş'i sana havâle ediyorum." diye beddua etmişti.
(Buharî, Vudû, 69)

Resim---686-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (Bir keresinde) o, meyveyi eline alınca: "ALLAH'ım! Meyvelerimizi bize bereketlendir. Medine'mizde bize bolluk ver, bize bereketler ihsan eyle. ALLAH'ım! Şüphesiz ki İbrahîm senin kulun, halilin ve peygamberindir. Ben de senin kulun ve peygamberinim. O Mekke için sana duâ etti. Ben de Medine için sana duâ ediyorum. Onun Mekke için senden taleb ettiğinin benzerini ve bir misli fazlasını senden taleb ediyorum.' buyurdu.
(Muvatta, Câmi, 1)

Resim

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
Resim--Ve kale rabbükümüd'uni estecib leküm innellezine yestekbirune an ibateti seyedhulune cehenneme dahirin: Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir. (Mü'min Suresi 40/60)

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim--Kul ma ya'beü bi küm rabbi lev la düaüküm fe kad kezzebtüm fe sevfe yekunü lizama: (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl'ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır! (Furkân Suresi 25/77)

وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Resim--Ve bil eshari hum yestağfirun: Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi. (Zâriyât Suresi 51/18)

وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى
Resim--Ve kezzebe bilhusna: Ve en güzeli de yalanlarsa, (Leyl Suresi 92/9)

قُمِ اللَّيْلَ إِلَّا قَلِيلًا
Resim--Kumilleyle illa kaliylen.: Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl. (Müzemmil Suresi 73/2)

نِصْفَهُ أَوِ انقُصْ مِنْهُ قَلِيلًا
Resim--Nisfehu evinkus minhu kaliylen.: (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt. (Müzemmil Suresi 73/3)

أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلًا
Resim--Ev zid 'aleyhi ve rettililkur'ane tertiylen.: Ya da bunu çoğalt ve Kur'an'ı tane tane oku. (Müzemmil Suresi 73/4)

س تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim--Tetecafa cünubühüm anil medacii yed'une rabbehüm havfev ve tameav ve mimma razaknahüm yünfikun: Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. (Secde Suresi 32/16)

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ
Resim--İnna enzelnahü fiy leyletilkadr: Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. (Kadir Suresi 97/1)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
Resim--Ve ma edrake ma leyletülkadr: Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? (Kadir Suresi 97/2)

لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ
Resim--Leyletülkadri hayrün men elfi şehr: Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. (Kadir Suresi 97/3)

قَالُواْ يَا أَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ
Resim--Kalu ya ebanestağfir lena zünubena inna künna hatiin: (Oğulları) dediler ki: Ey babamız! (Allah'tan) bizim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten günahkârlar idik. (Yûsuf Suresi 12/97)

قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّيَ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Resim--Kale sevfe estağfiru leküm rabbi innehu hüvel ğafurur rahiym: (Ya'kub:) Sizin için Rabbimden af dileyeceğim. Çünkü O çok bağışlayan, pek esirgeyendir, dedi. (Yûsuf Suresi 12/98)

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim--Rabbena vec'alna müslimeyni leke ve min zürriyyetina ümmetem müslimetel leke ve erina menasikena ve tüb aleyna, inneke entet tevvabür rahiym: Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. (Bakara Suresi 2/128)

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ
Resim--Rabbena veb'as fihim rasulem minhüm yetlu aleyhim ayatike ve yüallimühümül kitabe vel hikmete ve yüzekkihim, inneke entel azizül hakim : Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin. (Bakara Suresi 2/129)

وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَـَذَا بَلَدًا آمِنًا وَارْزُقْ أَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ آمَنَ مِنْهُم بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ قَالَ وَمَن كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُ قَلِيلاً ثُمَّ أَضْطَرُّهُ إِلَى عَذَابِ النَّارِ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ
Resim--Ve iz kale ibrahimü rabbic'al haza beleden aminev verzuk ehlehu mines semerati min amene minhüm billahi vel yevmil ahir, kale ve men kefera fe ümettiuhu kalilen sümme adtarruhu ila azabin nar, ve bi'sel mesiyr: İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkâr ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası! (Bakara Suresi 2/126)

وَهَـذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُّصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَهُمْ عَلَى صَلاَتِهِمْ يُحَافِظُونَ
Resim--Ve haza kitabün enzelnahü mübaraküm müsaddikullezi beyne yedeyhi ve li tünzira ümmel kura ve men havleha vellezine yü'minune bil ahirati yü'minune bihi ve hüm ala salatihim yühafizun: Bu (Kur'an), Ümmü'l-kurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler. (En'am Suresi 6/92 )

وَهَذَا الْبَلَدِ الْأَمِينِ
Resim--Ve hazelbeledil'emiyni: Ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, (Tin Suresi 95/3 )

إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ
Resim--İnne evvele beytiv vüdia linnasi lellezi bi bekkete mübarakev ve hüdel lil alemin: Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir. (Âli İmrân Suresi 3/96 )

وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْناً وَاتَّخِذُواْ مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
Resim--Ve iz cealnel beyte mesabetel lin nasi ve emna, vettehizu mim mekami ibrahime müsalla, ve ahidna ila ibrahime ve ismaiyle en tahhira veytiye lit taifine vel akifine ver rukkeis sücud: Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik. (Bakara Suresi 2/125 )

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

DUA ÂDÂBI

Resim---687-)Ebu Hüreyre' den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah Teâlâ katında duâdan daha kıymetli bir şey yoktur." buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, l; İbn Mâce, Duâ, 1)

Resim---688-) Enes b. Mâlik'in naklettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Duâ ibâdetin özüdür." buyurmuştur.
(Tirmizî, Deavât, 1)

Resim---689-) Nu'man b. Beşir'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Dua ibâdetin ta kendisidir. " buyurmuş ve sonra şu âyeti okumuştur: "Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin ki duanıza icabet edeyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış halde cehenneme gireceklerdir."
(Mü'min, 40/60; Tirmizî, Deavât, l; Ebü Davüd, Vitr, 23)

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
Resim---"Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn (dâhırîne).: Ve Rabbiniz, şöyle buyurdu: "Bana dua ediniz ki size icâbet edeyim. Bana kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hakir ve zelil olarak cehenneme girecekler.” (Mü’minun 40/60)

Resim---690-) İbn Ömer'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden her kime duâ kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmıştır. Allah'tan istenilen şeyler arasında O 'na en sevimli geleni, afiyettir." buyurmuştur. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem konuşmasına şöyle devam etmiştir: "Duâ, başa gelen ve henüz gelmeyen belâya karşı fayda sağlar. Öyleyse ey Allah'ın kulları, duâya sarılın!"
(Tirmizî, Deavât, 101)

Resim---691-) Ebu Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden biriniz: “Duâ ettim de duâm karşılık görmedi.” deyip acele etmediği müddetçe duası karşılık bulur." Sahabe: "Ya Resûlallah! Acele etmek nedir?" diye sorunca da: "Duâ ettim de kabul edildiğini görmedim, der ve o anda vazgeçerek duâyı bırakır.'' cevâbını vermişti.
(Ebu Davûd, Vitr, 23; Müslim, Zikir, 91-92)

Resim---692-) Ebü Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Allah'a, kabul edileceğine gerçekten inanarak dua edin. Bilin ki Allah, ciddiyetten uzak ve umursamaz bir kalp ile yapılan duaları kabul etmez."
(Tirmizî, Deavât, 65)

Resim---687-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Bedir'de çadırına girerek, Allah'a şöyle yalvardı: ''Allah'ım! Ben senden ahdini ve vaadini (yerine getirmeni) istiyorum. Allah'ım! Eğer (müminlerin helâkini) diliyorsan (ve onlar da helâk olurlar ise) bugünden sonra sana ibâdet edilmeyecek!" Bu şekilde, kıbleye dönmüş ellerini uzatıp Rabbine yakarmakta, duâ etmekteydi ki, duâsı çok uzadığından üst elbisesi omuzundan düşmüştü ve sanki bundan haberi yoktu. O sırada içeri gelen sâdık dostu Ebu Bekir, cübbesini Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem omuzlarına koydu ve ona sarılarak: "Yeter Yâ Resûlullah! Rabbine bu kadar yalvarış ve yakarış yeter! Allah sana vaad ettiğini mutlaka yerine getirecektir." dedi. Bu esnâda Allah'ın mü’minlere yardım edeceğini müjdeleyen şu âyet-i kerime nazil oldu: "Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da: “Ben size ard arda bin melekle yardım ediyorum.” diye cevab vermişti.'' Son derece rahatlatıcı olan bu müjdenin ardından Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem üzerinde zırhı ile: "Yakında o ordu bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar." âyetini okuyarak çadırdan dışarı çıktı.
(Tirmizî, Tefsiru'l- Kur'ân, 8; İbn Hanbel I, 31; Buharî, Tefsir (Kamer) 5, Müslim, Cihad ve Siyer, 58; Buharî, Megazi, 4)

إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُرْدِفِينَ
Resim---"İz testegîsûne rabbekum festecâbe lekum ennî mumiddukum bi elfin mine’l- melâiketi murdifîn (murdifîne).: Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da, “Ben size ard arda bin melekle yardım ediyorum” diye cevap vermişti.” (Enfâl 8/9)

Resim---693-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Duâ mü’minin silahıdır" buyurdu.
(Ebu Ya'lâ Müsned, I, 344; Hâkim, Müstedrek, II, 692)

Resim---694-) Ebü Hüreyre' den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sıkıntılı ve ıstıraplı anlarda duâsının Allah tarafından kabul edilmesi her kimi sevindirirse, bolluk ve ferahlık zamanlarında duâsını çoğaltsın." buyurdu.
(Tirmizî, Deavât, 9)

Resim---695-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sabah uyandığında, "Elhamdülillahillezı ahyana ba'de mâ emâtenâ ve ileyhi'n- nüşur." (Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamdolsun. Dönüş yine O'nadır.) diyerek duâ ederdi.
(Darimî, İsti'zan, 53)

Resim---696-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem gece yatağına yattığında ise: "Elhamdülillahillezı et'amenâ ve sekanâ ve kefanâ ve avanâ ve kem mimmen lâ kâfiye leha velâ mü'viye" (Sığınacak yeri ve ihtiyacını giderecek kimsesi olmayan niceleri varken; bizi yediren, içiren, ihtiyaçlarımızı gideren ve bizi barındıran Allah'a hamdolsun.) buyurdu.
(Tirmizî, Deavât, 6)

Resim---697-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir iş yapmak istediğinde: "Allahümme hır lî vahterît" (Allah'ım! Bana hayırlısını ver ve benim için en uygun olanı seç.) buyurdu.
(Tirmizî, Deavât, 85)

Resim---698-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yolculuğa çıkarken de binitine biner ve üç kez tekbir getirdikten sonra: "Sübhanellezî sehhara lenâ hazâ vemâ künnâ leha mukrinîn ve innâ ilâ rabbinâ lemünkaliban" (Hiçbir şekilde sahip olamayacakken, bu biniti bizim hizmetimize veren Allah'ı tenzih ederim. Şüphesiz ki biz Rabbimize tekrar döneceğiz.)
(Müslim, Hac, 425; İbn Hanbel, Müsned, II, 144)

Resim---699-) Ebu Musa el-Eş'arî'nin anlattığına göre, Hayber'e yapılan seferden dönüşte böyle bir olay yaşanmıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber olanlar, Medine'ye yaklaştıklarında yüksek bir tepeye çıkınca yüksek sesle tekbir getirerek Allah'a ta’zimde bulunmuşlardı. Bunun üzerineResûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara şu nasihatte bulundu: "Kendinize gelin! Siz sağır olan ve burada bulunmayan bir Allah'a seslenmiyorsunuz. (Bilâkis) Her şeyi işiten, gören ve size çok yakın olan Allah'a sesleniyorsunuz. "
(Buharî, Tevhid, 9; Buharî, Megazi, 39)

Resim---700-) ibn Mes'ud'un bildirdiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem duâ ettiği zaman üç kere tekrar eder, Allah'tan bir şey istediği zaman üç kere isterdi.''
(Müslim, Cihâd ve Siyer, 107)

Resim---701-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden biri dua ettiğinde: “Allah'ım! Dilersen beni affet!” demesin. Kararlı, azimli bir şekilde ısrarla duâ edip istesin. Zirâ hiçbir şeyi vermek Allah'a güç gelmez. ''
(Müslim, Zikir, 8.)

Resim---702-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Şüphesiz Rabbiniz son derece haya ve kerem sahibidir. Kulu O'na elini kaldırdığı zaman, o elleri boş çevirmekten hayâ eder.” buyurdu.
(Ebu Davûd, Vitr, 23)

Resim---703-) Bir gün Enes b. Mâlik ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem birlikte otururken, namaz kılan bir adama şâhid oldular. Adam namazdan sonra: "Ey Allah'ım! Hamd ancak sanadır, senden başka ilâh yoktur. Gökleri ve yeri yaratan, bol bol veren (sensin) ey Celâl ve İkram sahibi! Ey Hayy (ezelî ve ebedî bir hayata sahib olan) ve Kayyum (kâinâtı idâre eden)! Senden istiyorum!" diye duâ etmişti. Bunu duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, adamın bu davranışını onaylayarak: "Şüphesiz Allah'a, kendisi ile duâ edildiği zaman mutlaka kabul ettiği ve istenildiğinde verdiği ism-i azam ile duâ etti." buyurdu.
(Ebu Davûd, Vitr, 23)

Resim---704-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem en çok yaptığı duâlardan biri şuydu: "Allahümme rabbenâ atinâ fi'd-dünya haseneten ve fi'l- âhireti haseneten vekına azabe'n- nâr." (Allah'ım! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!)
(Ebu Davûd, Vitr, 20; Müslim, Zikir, 26)

Resim---705-)Ebu Züheyr bu konuyla ilgili başından geçen bir hadiseyi etrafındakilere şöyle anlatmıştı: "Bir gece Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte dışarıya çıkmıştık. Devamlı ve ısrarla dua eden bir adamın yanına geldik. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem durup onu dinlemeye başladı ve: “Eğer mühürlerse, kazandı.” dedi. Cemaatten birisi: “Ne ile mühürleyecek?” diye sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Âmin ile. Eğer âmin ile mühürlerse kazandı." diye cevab verdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e soru soran kişi, duâ eden adama gidip dedi ki: “Ey filân, “âmin” ile bitir ve müjdeye nâil ol!"'
(Ebu Davûd, Salât, 167-168)

Resim---706-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem müslüman'ın din kardeşi için yaptığı duâ hakkında ise peygamberimiz şunları söyler: "Kişinin (din) kardeşi için gıyabında (onun olmadığı yerde) ettiği duâ makbuldür. O kişinin başucunda, duâsına amîn diyen bir melek bulunur. o kişi (din) kardeşine hayır duâ ettikçe (görevli) melek: “Âmin, (din kardeşin için istediğin) hayrın misli senin için de olsun.” der."
(İbn Mâce, Menâsik, 5)

Resim---707-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderirken, mazlumların duasından sakınmasını tavsiye eder ve şöyle buyurur: "Mazlum ile Allah arasında (duânın kabulüne mâni’ olacak) hiçbir perde yoktur. "
(Buharî, Megazi, 61)

Resim---708-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ım! Günahımı, bilgisizliğimi(n sonucu olarak yaptıklarımı), haddimi aşarak işlediklerimi ve benden daha iyi bildiğin bütün kusurlarımı bağışla! Allah'ım! Ciddi ve şaka yollu yaptıklarımı, yanlışlıkla ve bilerek işlediğim günahlarımı affeyle! Bütün bu kusurların bende bulunduğunu i’tiraf ederim. Allah'ım! Şimdiye kadar yaptığım ve bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Ône geçiren de sensin, geride bırakan da sensin. Ve senin gücün her şeye yeter. " buyurdu.
(Müslüm, Zikir, 70)

Resim

حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ
Resim--Hikmetum baliğatun fema tuğnin nuzur: Bu büyük bir hikmettir. Fakat (yüz çevirene) uyarılar ne fayda verir! (Kamer 54/5 )

سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
Resim--Seyuhzemu'l- cem'u ve yuvellune'd- dubur : O topluluk yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır. (Kamer 54/45 )

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
Resim--Ve kale rabbükümüd'uni estecib leküm innellezine yestekbirune an ibateti seyedhulune cehenneme dahirin: Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir. (Mü'min 40/60 )

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim--Kul ma ya'beü bi küm rabbi lev la düaüküm fe kad kezzebtüm fe sevfe yekunü lizama: (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl'ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır! (Furkân 25/77)

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim--Ellezine yezkürunellahe kiyamev ve kuudev ve ala cünubihim ve yetefekkerune fi halki's- semâvâti ve'l- ard, rabbena ma halakte haza batila, sübhaneke fekina azabe'n- nar: Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru ! (Âl-i İmrân 3/191) )

وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنسَانِ أَعْرَضَ وَنَأى بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَاء عَرِيضٍ
Resim--Ve iza en'amna ale'l- insani a'rada ve nea bicanibih ve iza messehüş şerru fe zu düain ariyd: İnsana bir nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirir ve yan çizer. Fakat ona bir şer dokunduğu zaman da yalvarıp durur. (Fussilet 41/51) )

وَإِذَا غَشِيَهُم مَّوْجٌ كَالظُّلَلِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ فَمِنْهُم مُّقْتَصِدٌ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا كُلُّ خَتَّارٍ كَفُورٍ
Resim--Ve iza ğaşiyehüm mevcün kez zuleli deavüllahe muhlisiyne lehü'd- din felemma neccahüm ilel berri fe minhüm muktesid ve ma yechadü bi ayatina illa küllü hattarin kefur: Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah'a has kılarak (ihlâsla) O'na yalvarırlar. Allah onları karaya çıkararak kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim âyetlerimizi, ancak nankör hâinler bilerek inkâr eder. (Lokmân 31/32) )

وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَن ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا
Resim--Vasbir nefseke meallezine yed'une rabbehüm bi'l- ğadati vel aşiyyi yüridune vechehu ve la ta'dü aynake anhüm türidü zinete'l- hayati'd- dünya ve la tüti' men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahü ve kane emruhu füruta: Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme. (Kehf 18/28) )

وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Resim--Ve bi'l- eshari hum yestağfirun: Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi. (ZariyÂt 51/18) )

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
Resim--Üd'u rabbeküm tedarruav ve hufyeh innehu la yühibbül mu'tedin: Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez. (A'râf 7/55)

إِذْ نَادَى رَبَّهُ نِدَاء خَفِيًّا
Resim--İz nada rabbehu nidaen hafiyya: Hani o, gizli bir sesle Rabbine niyaz etmişti. (Meryem 19/3)

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Resim--Ve iza seeleke ibadi anni fe inni karib, ücibü da'vete'd- dai iza deani felyestecibu li vel yü'minu bi leallehüm yarşüdun: Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar. (Bakara 2/186)

وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ
Resim--Ve la tüfsidu fi'l- erdi ba'de islahiha ved'uhü havfev ve tamea inne rahmetellahi karibüm mine'l- muhsinin: Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır. (A'râf 7/56)

وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
Resim--Ve lillahi'l- esmaü'l- husna fed'uhü biha ve zerullezine yülhidune fi esmai'l- seyüczevne ma kanu ya'melun: En güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır. (A'râf 7/180)

فَإِذَا قَضَيْتُم مَّنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُواْ اللّهَ كَذِكْرِكُمْ آبَاءكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا فَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ
Resim--Fe iza kadaytüm menasikeküm fezkürullahe ke zikriküm abeküm ev eşedde zikra, fe minen nasi mey yekulü rabbena atina fi'd- dünya ve malehu fi'l- âhirati min halak: Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur. (Bakara 2/200)

وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim--Ve minhüm mey yekulü rabbena atine fi'd- dünya hasenetev ve fi'l- âhirati hasenetev ve kina azaben nâr: Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler. (Bakara 2/201)

أُولَـئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ
Resim--Ülaike lehüm nasiybüm mimma kesebu, vallahü seriu'l- hisab: İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir. (Bakara 2/202)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KUNUT

Resim---709-) "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kurra denilen bir birliği (dini anlatmaları için Necd'e) göndermiş ve onlar (Maüne Kuyusu başında pusuya düşürülüp) öldürülmüşlerdi. Ben Peygamber'in (aleyhisselâm) onların öldürülmelerine üzüldüğü kadar hiçbir şeye üzüldüğünü görmedim. (O kadar ki) bir ay sabah namazında kıyamda kunut okudu . . . "
( Enes b. Mâlik radiyallahu anhu’dan; , Buharî, Deavat., 58)

Resim---710-) Ali b. Ebu Talib kerremallahu veche’den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem vitir namazının sonunda şöyle dua ederdi: ''Allah'ım! Gazabından rızana sığınırım, cezâlandırmandan affına sığınırım. Senden (gelecek her türlü azaptan) Sana sığınırım. Seni lâyıkıyla övmeyi beceremem. Sen, kendini övdüğün gibisin."
(Nesaî, Kıyamü'l- leyl, 51)

Resim---711-)Ebü Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir ay yatsı namazında kunut yaptı ve kunutunda: " . . . Allah'ım! Zayıf düşürülmüş müminleri (müşriklerin baskısından) kurtar!." buyurdu.
(Ebu Davûd, Vitr, 10)

Resim---712-)Ebu Hüreyre anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü, müşriklere bedduâ et!" denildi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ise: "Ben lânetçi olarak gönderilmedim; bilâkis ben rahmet olarak gönderildim." buyurdu.
(Müslim, Birr, 87)

Resim---713-) Taif'te Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Allah'ım! Güçsüzlüğümü, çâresizliğimi ve halkın nazarında hâkir görülüşümü sana arz ve şikâyet ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen zayıfların Rabbisin! Sen benim Rabbimsin! Beni kimin eline bırakıyorsun? Senden uzak olan ve beni gördükçe suratını asan kimselere mi? Yoksa beni eline bıraktığın düşmana mı? Bu, senin bana karşı bir öfkenden dolayı değilse buna aldırış etmem. Fakat af ve merhametin, benim için (gazabından) daha geniştir. Senin gazabına uğramaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve âhiret işlerini ıslah eden senin nuruna sığınırım! Her şey senin rızan içindir. Güç ve kuvvet ancak sendedir!" buyurdu.
(İbn Hişam, Sîret, II, 68)

Resim---714-) Uhud'da Resûlullah sallallahu aleyhi esellem:"Peygamberlerinin başını yaran, dişini kıran bir kavim nasıl felâh bulur! Hâlbuki o, onları Allah'a daâvet ediyor." buyurdu.
(Müslim, Cihâd ve Siyer, 104)

Resim---715-)Resûlullah sallallahu aleyhi esellem: "Kendinize, çocuklarınıza, hizmetçilerinize ve mallarınıza beddua etmeyiniz. Olur ki Allah'tan istenilenlerin ihsan edildiği bir zamana rastlarsınız da Allah dileğinizi kabul ediverir." buyurdu.
(Ebu Davûd , Vitr, 27; Müslim, Zühd, 74)

Resim---716-)Resûlullah sallallahu aleyhi esellem: "Mazlumun bedduasından sakının, çünkü Allah ile mazlum arasında perde yoktur." buyurdu.
(Buharî, Zekât , 63; Müslim, İman, 29)

Resim---717-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in kunut duâlarından bazıları şunlardır:
Allâhümme innâ nesteînüke ve nestağfirüke ve nestehdik. Ve nü'minü bike ve netûbü ileyk. Ve netevekkelü aleyke ve nüsni aleykel-hayra küllehü neşkürüke ve lâ nekfürüke ve nahleu ve netrükü men yefcürük.: Allahım! Senden yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz, razı olduğun şeylere hidayet etmeni isteriz. Sana inanırız, sana tevbe ederiz. Sana güveniriz. Bize verdiğin bütün nimetleri bilerek seni hayır ile överiz. Sana şükrederiz. Hiçbir nimetini inkar etmez ve onları başkasından bilmeyiz. Nimetlerini inkar eden ve sana karşı geleni bırakırız.
Allâhümme iyyâke na'büdü ve leke nüsallî ve nescüdü ve ileyke nes'â ve nahfidü nercû rahmeteke ve nahşâ azâbeke inne azâbeke bilküffâri mülhık.: Allahım! Biz yalnız sana kulluk ederiz. Namazı yalnız senin için kılarız, ancak sana secde ederiz. Yalnız sana koşar ve sana yaklaştıracak şeyleri kazanmaya çalışırız. İbadetlerini sevinçle yaparız. Rahmetinin devamını ve çoğalmasını dileriz. Azabından korkarız, şüphesiz senin azabın kâfirlere ve inançsızlara ulaşır
(İbn Ebu Şeybe, Müsannef, Salâvât, 579)

Resim---718-) ''Allahümme'hdinî fîmen hedeyte ve afinî fîmen âfeyte ve tevellenî fîmen tevelleyte ve bârik lî fîmen a'tayte ve kınî şerra mâ kazayte inneke takzî ve lâ yukzâ aleyhe ve innehû la yezillü men vâleyte ve lâ yeizü men âdeyte tebârekte Rabbenâ ve teÂleyte.: Allah'ım! Hidâyet verdiklerinle beraber bana da hidâyet et. Afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver. Sevdiklerinin arasına beni de kat. Bana ihsan ettiklerine bereket ver. Takdir buyurduğun hükümden gelecek zararlardan beni koru. Hükmeden sadece sensin, sana hükmedecek yoktur. Senin koruduğuna asla zillet olmaz, Senin düşmanına da izzet olmaz. Rabbimiz, sen her türlü noksanlıktan uzak ve yücesin..”
(Ebu Davûd, Vitr, 5)


Resim

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim--Le kad caeküm rasulüm min enfüsiküm azizün aleyhi ma anittüm harisun aleyküm bil mü'minine raufür rahiym: Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir. (Tevbe Suresi 9/128)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ŞÜKÜR

Resim---719-) Ziyad, Mugire'nin (radiyallahu anhu) şöyle dediğini işitmiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ayaklan (ya da bacakları) şişinceye kadar (gece) namaz kılardı. Bu durum hakkında ona bir şey söylendiğinde: “Şükreden bir kul olmayayım mı?'” derdi."
(Buharî, Teheccüd, 6)

Resim---720-) Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez." buyurmuştur.
(Tirmizî, Birr, 35)

Resim---721-)Cabir (b. Abdullah) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kimseye bir ni’met verilir de onu (hayırla yâd ederek) dile getirirse, onun şükrünü yerine getirmiş olur. Eğer onu (kimseye söylemeyerek) gizlerse ona nankörlük etmiş olur." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Edeb, 11)

Resim---722-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre,Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yiyip şükreden kimse sabrederek oruç tutan kimse gibidir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Sıfatü'l- kıyame, 43; İbn Mâce, Sıyam, 55)

Resim---723-)İsrâiloğulları içerisinde cildi alacalı, kel ve kör üç kişi vardı. ALLAH bunları imtihan etmek istedi ve onlara bir melek gönderdi. Melek, derisi alacalı olan adama geldi ve en çok istediği şeyin ne olduğunu sordu. Adam, güzel görünümlü bir cilt istediğini, çünkü insanların, mevcut görüntüsüyle kendisini çirkin bulup ondan iğrendiklerini söyledi. Bunun üzerine melek, adamın vücudunu sıvazladı ve şifâ bulan adamın çirkinliği gitti. Ona çok güzel bir renk ve hoş bir görünüm verilmişti. Daha sonra melek ona en çok hangi malı sevdiğini sordu. Hastalıktan kurtulan adam, deveyi sevdiğini söyleyince, ona on aylık gebe bir deve verildi. Melek, devenin onun için hayırlı olmasını temenni ederek adamın yanından ayrıldı ve başı kel olan adamın yanına gitti. Ona da en çok istediği şeyin ne olduğunu sordu. O da kendisinden kelliği giderecek güzel bir saç istediğini söyledi. Melek onun başını sıvazlar sıvazlamaz kellikten eser kalmadığı gibi çok güzel saçları da oluverdi. Melek ona da en çok hangi malı sevdiğini sordu. O, ineği sevdiğini söyleyince, kendisine gebe bir inek verildi. Melek bu adama da bahşedilen ineğin hayırlı olmasını temenni ederek yanından ayrıldı. Melek, son olarak amâ olan adamın yanına geldi ve dünyada en çok istediği şeyin ne olduğunu ona da sordu. O, görmeyen gözlerinin açılmasını ve böylece insanları görmek istediğini söyledi. Melek adamın gözlerini sıvazladı ve adam görmeye başladı. Ardından daha öncekilere sorduğu gibi ona da hangi malı çok sevdiğini sordu. Adam koyunları sevdiğini söyleyince, kendisine kuzulu bir koyun verildi.
Bir müddet sonra bu kişilere bahşedilen hayvanlar yavruladı ve çoğaldı. Bu sûretle birinin bir vâdi dolusu devesi, diğerinin bir vâdi dolusu sığırı, ötekisinin de bir vâdi dolusu koyunu oldu. Aradan yıllar geçti. Melek, bu üç kişinin karşısına bir kez daha çıktı. Ama bu sefer onların karşısına çıkma sebebi, ni’meti veren ALLAH'a karşı onları şükür imtihanına tâbi tutmaktı. Bu amaçla önce cildi alacalı olup da ALLAH'ın sıhhat ve mal verdiği adamın yanına geldi. Tıpkı onun eski hali gibi hastalıklı ve yoksul bir insan sûretine girmişti. Ona dedi ki: "Ben fâkir biriyim. Bütün çârelerim tükendi. Yolculuğu tamamlayabilmem önce ALLAH'ın inâyeti sonra da senin yardımınla mümkündür. Şimdi ben, sana güzel bir renk, güzel bir görünüm ve mal veren ALLAH rızası için, senden bir deve istiyorum. Bu sâyede yolculuğumu tamamlayayım ve memleketime ulaşayım." İnsan sûretindeki meleğin isteklerini dinleyen adam: "(İyi ama malımda) hak sahibleri çoktur." diye cevab verince, melek ona: "Sanki seni tanır gibiyim. Sen insanların iğrendiği, cildi alacalı olan kişi değil miydin? Fâkir olduğun halde ALLAH bu malı mülkü sana vermedi mi?" diye sordu. Meleğin sorularına karşılık adam: "(Hayır) yemin olsun ki bu mal mülk bana atalarımdan miras kaldı." dedi. Melek de ona cevaben: "Eğer sen yalan söylüyorsan ALLAH seni eski haline döndürsün!" dedi ve oradan ayrıldı. Sonra kel olan adamın yanına kel bir insan sûretinde gitti ve aynı şeyleri söyledi. Bu adam da alacalı adamın yaptığı gibi meleğe yardım etmeyi reddetti. Melek de ona: "Eğer sen bu sözlerinde yalancı isen, ALLAH seni eski haline döndürsün!" dedi. Ardından ama bir insan sûretine girerek eskiden amâ olan adamın yanına giden melek, ona dedi ki: "Ben garib bir yolcuyum. Yolda kaldım. Önce ALLAH'ın, sonra senin yardımınla ancak gideceğim yere ulaşabilirim. Şimdi ben, sana görme kabiliyetini bahşeden Yüce ALLAH'ın rızası için, senden bir koyun istiyorum ki ondan istifâde ederek gideceğim yere ulaşabileyim." Meleğin bu isteği üzerine amâ olup da ALLAH'ın sıhhat verdiği adam dedi ki: "Evet ben gerçekten kördüm. ALLAH bana görme kabiliyetini bahşetti. Fâkir idim, beni zenginleştirdi. (İşte koyunlarım!) Dilediğin kadar al. ALLAH'a yemin ederim ki, bugün ALLAH rızası için benden alacağın hiçbir şeyde sana sınır koymam." Bunun üzerine melek ona: "Malın senin olsun. Siz imtihan edildiniz; neticede ALLAH senden razı oldu; diğer iki arkadaşın ise ALLAH'm gazabına uğradılar." dedi.
(Buharî, Enbiyâ, 51; Müslim, Zühd, 10)

Resim---724-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke'den Medine'ye giderken Azvera denilen yere yaklaşınca bineğinden indi. Sonra ellerini kaldırıp ALLAH'a bir süre duâ etti, sonra secdeye kapandı, uzun bir müddet secdede kaldı, sonra kalktı, ellerini kaldırıp bir miktar daha ALLAH'a duâ etti, sonra tekrar secdeye varıp uzun bir vakit secdede kaldı. Sonra secdeden kalktı, ellerini kaldırıp biraz daha ALLAH'a duâ ettikten sonra yine secdeye vardı ve sonra: "Rabbimden dilekte bulundum ve ümmetim için şefâat niyaz ettim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek için secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetim için (bağışlanma) diledim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de bunun üzerine Rabbime secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetim için (bağışlanma) diledim. O da bana ümmetimin geri kalan üçte birini bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek üzere secdeye kapandım." buyurdu.
(Ebu Ebu Davûd, Cihad, 62)

Resim---725-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kendisine bir ikramda bulunulan kişi, imkan bulduğu takdirde karşılığını versin. Bulamazsa (o iyiliği yapana) övgüde bulunsun. Çünkü (bir iyiliği) öven, şükran borcunu yerine getirmiş olur. İyiliği gizleyen ise nankörlük etmiş olur." "Kendisine bir iyilik yapılan kimse, iyiliği yapana: “ALLAH seni hayırla mükafatlandırsın!' derse, en güzel övgüde bulunmuş olur."
(Tirmizî, Birr, 88)

Resim---726--) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAH Teâlâ'nın, eşinin yaptığı iyiliğe teşekkür etmeyen bir kadının yüzüne bakmayacağını" buyurdu.
(Nesaî, es Sünenü'l- Kübrâ, V, 354)

Resim---727-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hangi malın hayırlı olduğunu öğrenip hayırlı mal edinmek istediğini ifade eden Hz. Ömer'e, mal yerine: "Şükreden bir kalp, zikreden bir dil ve âhiret hususunda yardımcı olacak imanlı bir eş" edinmesini tavsiye etmiştir.
(İbn Mâce, Nikah, 5; Tirmizî, Tefsiru'l- Kur'ÂN, 9)

Resim


إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ
Resim--İnne fi halkis semavati vel erdi vahtilafil leyli ven nehari le ayatil li ülil elbab: Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. (Âli İmrân Suresi 3/190)

إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا
Resim--İnna hedeynahussebiyle imma şakirav ve imma kefura.: Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör. (İnsân Suresi 76/3)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُلُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُواْ لِلّهِ إِن كُنتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Resim--Ya eyyühellezine amenu külu min tayyibati ma razaknaküm veşküru lillahi in küntüm iyyahü ta'büdun: Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin. (Bakara Suresi 2/172)

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ
Resim--Fezküruni ezkürküm veşküru li ve la tekfürun: Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin! (Bakara Suresi 2/152)

وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِن شَكَرْتُمْ لأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِن كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ
Resim--Ve iz teezzene rabbüküm le in şekertüm le ezidenneküm ve le in kefertüm inne azabi leşedid: "Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! diye bildirmişti." (İbrâhim Suresi 14/7)

قَالَ الَّذِي عِندَهُ عِلْمٌ مِّنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَن يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِندَهُ قَالَ هَذَا مِن فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ
Resim--Kalellezi indehu ilmüm minel kitabi ene atike bihi kable ey yertedde ileyke tarfük felmma raahü müstekirran indehu kale haza min fadli rabbi li yeblüveni e eşküru em ekfür ve men şekera fe innema yeşküru li nefsih ve men kefera fe inne rabbi ğaniyyün kerim : Kitaptan (Allah tarafından verilmiş) bir ilmi olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm, dedi. (Süleyman) onu (melikenin tahtını) yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce: Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir. (Neml Suresi 27/40)

أُوْلَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ
Resim--Ülaike yüsariune fi'l- hayrati ve hüm leha sabikun: İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar. (Mü'min 23/61)

وَلَقَدْ مَكَّنَّاكُمْ فِي الأَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ فِيهَا مَعَايِشَ قَلِيلاً مَّا تَشْكُرُونَ
Resim--Ve le kad mekkennaküm fi'l- eardi ve cealna leküm fiha meayiş kalilem ma teşkürin: Doğrusu biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçim vasıtaları verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz! (A'râf 7/10)

ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ إِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا
Resim--Zürriyyete men hamelna mea nuh innehu kane abden şekura: (Ey) Nuh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nuh, çok şükreden bir kul idi. (İsrâ 17/3)

شَاكِرًا لِّأَنْعُمِهِ اجْتَبَاهُ وَهَدَاهُ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Resim--Şakiral li en'umih ictebahü ve hedahü ila siratim müstekiym: Allah'ın nimetlerine şükrediciydi. Çünkü Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti. (Nahl 16/121)

وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَى كَثِيرٍ مِّنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim--Ve le kad ateyna davede ve süleymane ilma ve kale'l- hamdü lillahillezi faddalena ala kesirim min ibadihi'l- mü'minin: Andolsun ki biz, Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. Onlar: Bizi, mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun, dediler. (Neml 27/15)

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim--Şehru ramedanellezi ünzile fihi'l- kur'ânü hüdel lin nasi ve beyyinatim mine'l- hüdâ ve'l- fürkan, fe men şehide minkümüş şehra felyesumh, ve em kane meridan ev ala seferin fe iddetüm min eyyamin uhar, yüridüllahü biküml yüsra ve la yüridu bi külüm usr, ve li tükmilü'l- iddete ve li tükebbirullahe ala ma hedaküm ve lealleküm eşkürun: Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.(Bakara 2/185)

وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُم مِّن شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim--Ve'l- büdne cealnaha leküm min şeairillahi leküm fiha hayrun fezkürüsmellahi aleyha savaf fe iza vecebet cünubüha fe külu minha ve at'imül kania ve'l- mu'terr kezalike sehharnaha leküm lealleküm teşkürun: Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine Allah'ın ismini anınız (ve kurban ediniz). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıktığında) onlardan hem kendiniz yeyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik. (Hac 22/36)

إِنَّ الْإِنسَانَ لِرَبِّهِ لَكَنُودٌ
Resim--İnnelinsane li rabbihi le kenud: Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür. (Âdiyat 100/6)

كَلَّا إِنَّ الْإِنسَانَ لَيَطْغَى
Resim--Kella innel'insane leyatğa: Gerçek şu ki, insan azar. (Alak 96/7)

أَن رَّآهُ اسْتَغْنَى
Resim--En reahüsnağn: Kendini kendine yeterli gördüğü için. (Alak 96/7)

وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resim--Ve tera'l- melaikete haffine min havlil arşi yüsebbihune bi hamdi rabbihim ve kudiye beynehüm bi'l- hakki ve kiyle'l- hamdü lillahi rabbil alemin: Melekleri görürsün ki, Rablerine hamd ile tesbih ederek Arş'ın etrafını kuşatmışlardır. Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve "alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun" denilmiştir. (Zümer 39/75)

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَـكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
Resim--Tüsebbihu lehü's- semavatüs seb'u ve'l- ardu ve men fihinn ve im min şey'in illa yüsebbihu bi hamdihi ve lakil la tefkahune tesbihahüm innehu kane halimen ğafura: Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır. (İsrâ 17/44)

يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَاء مِن مَّحَارِيبَ وَتَمَاثِيلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَّاسِيَاتٍ اعْمَلُوا آلَ دَاوُودَ شُكْرًا وَقَلِيلٌ مِّنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ
Resim--Ya'melune lehu ma yeşaü mim meharibe ve temasile ve cifanin ke'l- cevabi ve kudurir rasiyat i'melu ale davude şükra ve kalilüm min ibadiye'ş- şekur : Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş) leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud ailesi! Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır! (Sebe' 34/13)


Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ZİKİR

Resim---728-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''ALLAH'a itaat eden ALLAH'ı zikretmiş olur." buyurdu.
(Beyhakî, Şuâbu'l- İmân, I, 452)

Resim---729-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bütün nebilerin dile getirdikleri arasında en değerli sözün: "Lâ ilâhe illALLAHu vahdehu lâ şerike lehu.: ALLAH'tan başka ilâh yoktur, O, yalnızdır (tektir), O'nun hiçbir şekilde ortağı yoktur.) olduğunu buyurdu.
(Muvattâ, Hac, 81)

Resim---730-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim bir günde yüz defa “Lâ ilâhe illALLAHü vahde hu lâ şerike leh, lehü'l- mülkü ve lehü'l- hamdü ve hüve alâ küllî şey'in kadîr.: ALLAH'tan başka ilâh yoktur, O, yalnızdır (tektir) O'nun hiçbir şekilde ortağı yoktur, mülk (hakimiyet) O'nundur ve hamd O'nundur. O, her şeye kadîrdir.” derse o kimse için on köleyi azad etmiş kadar sevâb vardır. Ona yüz sevâb yazılır, yüz günahı da silinir. Bu zikir o kimse için geceye kadar şeytana karşı bir korunak olur. Hiç kimse de onun yaptığı bu zikirden daha faziletli bir zikir yapamaz. Ancak bu zikri ondan fazla söyleyen kimse müstesnâ." buyurdu.
(İbn Mâce, Edeb, 54)

Resim---731-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sübhd.nellahi ve bi-hamdihi, sübhd.nellahi'l-aztm." tesbihini ise, "söylenmesi kolay, mizanda ağır ve Rahman'ın sevdiği sözler" olduğunu buyurdu.
(Buhâri, Eyman ve Nuzür, 19)

Resim---732-) Bir gün Ebü Hüreyre fidan dikerken Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yanına gelmiş ve: "Ebu Hüreyre, o diktiğin nedir?" diye sormuştu. Ebü Hüreyre: "Kendim için bir fidan dikiyorum." deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Senin için daha hayırlı bir fidan göstereyim mi?" buyurmuştu. Ebü Hüreyre'nin: "Göster Yâ Resûlallah!" cevâbı üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona şu müjdeyi vermişti: "SübhanALLAHi ve'l- hamdü lillahi ve lâ ilâhe illALLAHü vALLAHü ekber.: ALLAH'ı bütün noksanlıklardan tenzih ederim, hamd ALLAH'adır, ALLAH'tan başka ilâh yoktur ve ALLAH en büyük olandır.” de. Böyle söylersen her kelimeye karşılık cennette senin için bir ağaç dikilir. "
(İbn Mâce, Edeb, 56; Hâkim, Müstedrek, II, 719 (1/512)

Resim---733-) Abdullah b. Büsr'ün anlattığına göre, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem’in yanına çöl halkından biri gelerek: "Yâ Resûlallah! İslam'ın hükümleri bana ağır geldi (yapamıyorum). Bana (sevâbı çok, yapması kolay) bir şey söyle de ona sımsıkı yapışayım." deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona şu tavsiyede bulunmuştu: "Dilin sürekli ALLAH'ın zikriyle ıslansın (meşgul olsun)"
(Tirmizî, Daevât, 4; İbn Mâce, Edeb 53)

Resim---734-) Ashab-ı kiramdan Amr b. Abese'nin rivayetine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "RABBin kuluna en yakın olduğu vakit gecenin son yansıdır. Eğer o vakitte ALLAH'ı zikredenlerden olabilirsen ol!'" buyurdu.
(Tirmizî, Daevât, 118; Nesaî, Mevâkit, 35)

Resim---735-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, içlerinde Abdullah b. Ömer'in de bulunduğu küçük bir askeri birliği Necd tarafına göndermişti. Bu birlik çok miktarda ganimet elde edip kısa sürede de döndüler. Onlara kişi başına on iki deve düşmüş, hatta müfrezede olmayan bir kimse hayretle: "Bu müfrezeden daha çabuk ve daha çok ganimetle gelen bir başka müfreze görmedik." demişti. Bu söz üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu müfrezeden daha hızlı ve daha çok ganimet elde eden bir topluluğu size bildireyim mi?" diye sordu ve ardından: "Sabah namazını kılıp güneş doğuncaya kadar ALLAH'ı zikreden bir topluluk, (bu müfrezeden) daha hızlı ve daha çok ganimet elde eder.” buyurdu.
(Tirmizî, Deavât, 108; Ebi Ya'lâ, Müsned, X, 194)

Resim---736-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : "Her kim çarşıya girdiğinde: “Lâ ilâhe illallahü vahdehu lâ şerike leh lehü'l- mülkü ve lehü'l- hamdü yuhyi ve yümit ve hüve hayyun lâ yemut bi-yedihi'l- hayr ve hüve alâ küllî şey'in kadîr.: ALLAH'tan başka ilâh yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur ve hamd O'na aittir. Hayatı da, ölümü de O verir. O ise diridir, asla ölmez. Hayırlar O'nun elindedir. O her şeye kadîrdir.” derse ALLAH Teâlâ onun için bir milyon iyilik yazar, bir milyon kötülüğünü siler ve onu bir milyon derece yükseltir." buyurdu.
(Tirmizî, Deavât, 36; İbn Mâce, Ticâret, 40)

Resim---737-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim bir mecliste oturur da orada ALLAH'ı anmazsa, o kişi ALLAH'a karşı sorumluluğunu tam olarak yerine getirmemiş olur. Kim de bir yerde yatar da orada ALLAH'ı anmazsa (bu hâlinden dolayı) ALLAH'a karşı sorumluluğunu tam olarak yerine getirmemiş olur." buyurdu.
(Ebu Davûd, Edeb, 25)

Resim---738-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAH zü’L- CeLÂL buyuruyor ki: “Kulum BENi nasıl düşünüyorsa BEN öyleyim. O BENi anarken BEN onunla beraberim. O BENi kendi başına anarsa, BEN de onu kendim anarım. O BENi bir topluluk içinde anarsa, BEN onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. O bana bir karış yaklaşırsa BEN ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa BEN ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse BEN ona koşarak giderim. "
(Müslim, Zikir, 2; Buharî, Tevhid, 15)

Resim

فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ

Resim---“Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurun (tekfurûni).: Öyle ise BENi zikredin ki BEN de sizi zikredeyim. Ve BANA şükredin ve BENi inkâr etmeyin.” (Bakara 2/152)

قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّيَ آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلاَّ تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ إِلاَّ رَمْزًا وَاذْكُر رَّبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالإِبْكَارِ

Resim---"Kâle RABBic’al lî âyeh (âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellime’n- nâse selâsete eyyâmin illâ remzâ (remzan), vezkur RABBeke kesîran ve sebbih bi’l- aşiyyi ve’l- ibkâr (ibkâri).: (Zekeriyâ aleyhisselâm): “RABBim bana bir alâmet (işâret) kıl” dedi. (ALLAH): “Senin alâmetin üç gün insanlarla rumuzdan (işâretten) başka bir şekilde konuşmamandır. Ve RABBini çok zikret ve O'nu, akşam ve sabah tesbih et.” buyurdu.” (Âl-i İmrân 3/41)

وَإِذْ قَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ
Resim---“Ve iz kâleti’l- melâiketu yâ meryemu innallâhastafâki ve tahhareki vestafâki alâ nisâi’l- âlemin (âlemîne).: Ve melekler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem muhakkak ki ALLAH, seni seçti ve tertemiz yarattı ve seni âlemlerin kadınları üzerine üstün kıldı." (Âl-i İmrân 3/42)

إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لِّأُوْلِي الألْبَابِ
Resim---“İnne fî halkı’s- semâvâti ve’l- ardı vahtilâfi’l- leyli ve’n -nehâri le âyâtin li ulî’l- elbâb (ulîl elbâbı).: Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulû’l- elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.” (Âl-i imrân 3/190)

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Resim---“Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkı’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), RABBenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ (bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr (nârı).: Onlar (ulû’l- elbab, lüblerin, ALLAH'ın sır hazinelerinin sahibleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (dâima) ALLAH'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey RABBimiz! SEN bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. SEN SubhÂN'sın, artık bizi ateşin azabından koru.” (Âl-i imrân 3/191)

إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُواْ إِلَى الصَّلاَةِ قَامُواْ كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً
Resim---“İnne’l- munâfikîne yuhâdiûnallahe ve huve hâdiuhum, ve izâ kâmû ilâ’s- salâti kâmû kusâlâ yurâunen nâse ve lâ yezkurûnallâhe illâ kalîlâ (kalîlen).: Muhakkak ki münâfıklar, ALLAH'a hile yaparlar. Oysa O (ALLAH), onlara hile yapandır. Ve onlar, namaza kalktıkları zaman, üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve ALLAH'ı pek az zikrederler.” (Nisâ 4/142)

إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَن ذِكْرِ اللّهِ وَعَنِ الصَّلاَةِ فَهَلْ أَنتُم مُّنتَهُونَ
Resim---“İnnemâ yurîdu’ş- şeytânu en yûkia beynekumu’l- adâvete ve’l- bagdâe fî’l- hamri ve’l- meysiri ve yasuddekum an zikrillâhi ve ani’s- salâti, fe hel entum muntehûn (muntehûne).: Oysa ki şeytan, şarab ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi ALLAH'ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Siz artık (bunlara) son verdiniz mi?” (Mâide 5/91)

الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
Resim---"Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh (zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnu’l- kulûb (kulûbu).: Onlar, imân edenler ve kalbleri, ALLAH’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; ALLAH’ı zikretmekle mutmain olur(yatışır ve huzur bulur), öyle değil mi?” (Ra’d 13/28)

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Resim---"İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımi’s- salâte li zikrî.: Muhakkak ki BEN, BEN ALLAH’ım. BENden başka İlâh yoktur. Öyleyse BANA kul ol ve BENi zikretmek için namazı ikâme et!” (Tâ-Hâ 20/14)

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Resim---“Utlu mâ ûhıye ileyke mine’l- kitâbi ve ekımı’s- salâte, inne’s* salâte tenhâ ani’l- fahşâi ve’l- munker (munkeri), ve le zikrullâhi ekber (ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn (tasneûne).: Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men’ eder). Ve ALLAH’ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve ALLAH, yaptığınız şeyleri bilir.” (Ankebût 29/45)

سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Sebbeha lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), ve huve’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: Semâlarda ve arzdaki herşey ALLAH’ı tesbih etti (ve etmektedir). Ve O; Azîz’dir, Hakîm’dir.” (Hadîd 57/1)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tulhikum emvâlukum ve lâ evlâdukum an zikrillâh (zikrillâhi), ve men yef'al zâlike fe ulâike humu’l- hâsirûn (hâsirûne).: Ey imân edenler, ne mallarınız, ne çocuklarınız sizi ALLAH'ı zikretmekten “tutkuya kaptırarak alıkoymasın”; kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” (Münâfıkûn 63/9)

سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Resim---“Sebbeha lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ard (ardı), ve huve’l- azîzu’l- hakîm (hakîmu).: Göklerde ve yerde olanlar ALLAH’ı tesbih etti (ve etmekte). Ve O; Azîz’dir, Hakîm’dir.” (Haşr 59/1)

يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---“Yusebbihu lillâhi mâ fî’s- semâvâti ve mâ fî’l- ardı’l- meliki’l- kuddûsi’l- azîzi’l- hakîm (hakîmi).: Göklerde ve yerde olanlar, ALLAH’ı tesbih eder ki; (O) Mâlik’tir (mülkün sahibidir), Kuddüs’tür (mukaddestir), Azîz’dir (üstündür), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).” (Cuma 62/1)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

TEVBE İSTİGFAR

Resim---739-) Abdullah (b. Mes'ud) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Günahtan tevbe etmek, günahı terk edip bir daha ona dönmemektir." buyurmuştur.
(İbn Hanbel, Müsned, 1, 446)

Resim---740-)Esma b. Hakem el-FezarI anlatıyor: Ali'yi (kerremallahu vechehu) şunları söylerken işittim: “Ebu Bekir'in bana haber verdiğine göre -ki Ebu Bekir (radiyallahu anhu) doğruyu söyler- o, Resûlullah'I sallallahu aleyhi vesellem şöyle derken işitmiş: "Bir kimse bir günah işler de ardından güzelce abdest alır, sonra kalkıp iki rekat namaz kılar ve Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah onu mutlaka bağışlar."
(Ebu Davûd, Vitr, 26)

Resim---741-)Ebu Ubeyde b. Abdullah'ın, babasından (Abdullah b. Mes'ud'dan) naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Günahından tevbe eden kimse, günahsız kimse gibidir." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 30)

Resim---742-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Biriniz kaybettiği hayvanını bulduğu zaman ne kadar seviniyorsa, muhakkak Allah da sizden birinin tevbesine bundan daha çok sevinir." buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe , 2)

Resim---743-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"(Günahtan) pişmanlık duymak, tevbedir." buyurdu.
(İbn Hanbel, Müsned, I, 423; İbn Mâce, Zühd, 30)

Resim---744-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yüce Rabbimiz, her gece, gecenin son üçte biri kaldığında dünya semasına iner (rahmet nazarıyla bakar) ve şöyle buyurur: “Bana dua eden yok mu ki, duasını kabul edeyim! Benden bir şey isteyen yok mu ki, ona dilediğini vereyim! Ben’den mağfiret isteyen yok mu ki, onu bağışlayayım!'' buyurdu.
(Buharî, Deavât, 14)

Resim---745-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah'ım, benim Rabbim sensin, senden başka ilâh yok.
Beni sen yarattın ve ben senin kulunum.
Ben gücüm yettiğince sana verdiğim söz üzereyim ve senin vaadine de güveniyorum.
Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım.
Bana olan nimetini i’tiraf ediyorum.
Günahlarımı da i’tiraf ediyorum.
Günahlarımı bağışla, çünkü günahları senden başka bağışlayacak hiç kimse yoktur." buyurdu.
(Tirmizî, Deavât, 15)

Resim---746-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah başkalarını yaratır, onlar günah işler (ve tevbe eder) Allah da onları affederdi. " buyurdu.
(Müslim, Tevbe, 9)

Resim

إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ وَأَصْلَحُواْ وَبَيَّنُواْ فَأُوْلَئِكَ أَتُوبُ عَلَيْهِمْ وَأَنَا التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---"İllellezîne tâbû ve aslahû ve beyyenû fe ulâike etûbu aleyhim, ve enet tevvâbu’r- rahîm (rahîmu).: Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim.” (Bakara 2/160)

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
Resim---"Ve yes’elûneke ani’l- mahîd (mahîdi), kul huve ezen, fa’tezilû’n- nisâe fî’l- mahîdi, ve lâ takrabûhunne hattâ yathurn (yathurne) fe izâ tetahherne fe’tûhunne min haysu emerekumullâh (emerekumullâhu) innallâhe yuhıbbu’t- tevvâbîne ve yuhibbu’l- mutetahhirîn(mutetahhirîne).: Sana hayz halinden (kadınların belirli günlerinden) soruyorlar. De ki: “O bir ezadır. Bu yüzden hayz zamanında (belirli günlerinde) kadınlardan (cinsel olarak) uzak durun ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman ise artık Allah’ın emrettiği yerden onlarla biraraya gelin. Muhakkak ki Allah, tevvabin olanları (tövbe edenleri) sever ve temizlenenleri sever.” (Bakara 2/222)

الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأَسْحَارِ
Resim---"Es sâbirîne ves sâdıkîne ve’l- kânitîne ve’l- munfikîne ve’l- mustagfirîne bi’l- eshâr(eshâri).: (Onlar), sabredenler, sâdıklar (ahdlerine vefa edenler), kânitîn olanlar (Allah’ın huzurunda saygı ile duranlar), infâk edenler (Allah için verenler) ve seherlerde mağfiret dileyenlerdir.” (Âl-i İmrân 3/17)

إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُواْ فَإِنَّ الله غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"İllellezîne tâbû min ba’di zâlike ve aslehû fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).: Bundan sonra tövbe edip, ıslâh olanlar (nefslerini tezkiye edenler) hariç. O taktirde muhakkak ki Allah, Gafur'dur, Rahîm'dir.” (Âl-i İmrân 3/89)

وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُواْ فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُواْ أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُواْ اللّهَ فَاسْتَغْفَرُواْ لِذُنُوبِهِمْ وَمَن يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّواْ عَلَى مَا فَعَلُواْ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Resim---"Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum zekerûllâhe festagferû li zunûbihim, ve men yagfiruz zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne).: Ve onlar (takva sahipleri), bir kötülük yaptıkları veya nefslerine zulmettikleri zaman Allah'ı zikrederler, hemen günahları için mağfiret dilerler. Ve Allah'tan başka kim günahları mağfiret eder. Ve onlar, yaptıkları şeylerde (hatalarda), bilerek ısrar etmezler.” (Âl-i İmrân 3/135)

وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُوْلَئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Resim---"Ve leyseti’t- tevbetu lillezîne ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), hattâ izâ hadara ehadehumu’l- mevtu kâle innî tubtu’l- âne ve lâllezîne yemûtûne ve hum kuffâr (kuffârun). Ulâike a’tednâ lehum azâben elîmâ (elîmen).: Ve onlardan birine (kendilerine) ölüm gelinceye kadar seyyiat işleyenlerden (kötülük yapanlardan), “Gerçekten ben, şimdi tövbe ettim.” diyen birinin tövbesi, tövbe değildir. Ve kâfir olarak ölenlerin tövbesi de (tövbe değildir). İşte onlar, onlar için "elim azap" hazırladık.” (Nisâ 4/18)

وَاللّهُ يُرِيدُ أَن يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُرِيدُ الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ أَن تَمِيلُواْ مَيْلاً عَظِيمًا
Resim---"Vallâhu yurîdu en yetûbe aleykum ve yurîdullezîne yettebiûne’ş- şehevâti en temîlû meylen azîmâ (azîmen).: Ve Allah sizin tövbenizi kabul etmek ister, şehvetlerine uyanlar ise, sizin büyük bir meyille (şehvete) meyletmenizi isterler.” (Nisâ 4/27)

يُرِيدُ اللّهُ أَن يُخَفِّفَ عَنكُمْ وَخُلِقَ الإِنسَانُ ضَعِيفًا
Resim---"Yurîdullâhu en yuhaffife ankum, ve hulika’l- insânu daîfâ(daîfen).: Allah sizden (tövbelerinizi kabul ederek yükünüzü) hafifletmeyi diler. Ve insan zayıf yaratıldı.” (Nisâ 4/28)

وَإِذَا جَاءكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ أَنَّهُ مَن عَمِلَ مِنكُمْ سُوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِن بَعْدِهِ وَأَصْلَحَ فَأَنَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Ve izâ câekellezîne yu’minûne bi âyâtinâ fe ku’l- selâmun aleykum ketebe rabbukum alâ nefsihir rahmete ennehu men amile minkum sûen bi cehâletin summe tâbe min ba’dihî ve asleha fe ennehu gafûrun rahîm (rahîmun).: Âyetlerimize inanan kimseler sana geldiği zaman, onlara şöyle de: “Selâm üzerinize olsun. Rabbiniz, kendi üzerine "rahmeti" yazdı. Öyle ki; sizden, kim cahillikle bir kötülük yapar, sonra onu yaptıktan sonra tövbe eder (mürşidin önünde) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi yaparsa), o taktirde muhakkak ki O (Allah), Gafur’dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderendir).” (En'am 6/54)

أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَأَنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Resim---"E lem ya’lemû ennallâhe huve yakbelu’t- tevbete an ibâdihî ve ye’huzu’s- sadakâti ve ennallâhe huve’t- tevvâbu’r- rahîm (rahîmu).: Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah kullarından tevbeleri kabul edecek ve sadakaları alacak olan O'dur. Şüphesiz, tevbeleri kabul eden, esirgeyen O'dur.” (Tevbe 9/104)

إِلاَّ الَّذِينَ صَبَرُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ أُوْلَئِكَ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ
Resim---“İllâllezîne saberû ve amilû’s- sâlihât (sâlihâti), ûlâike lehum magfiratun ve ecrun kebîr (kebîrun).: Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar başka. İşte, bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır.” (Hûd 11/11)

وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ
Resim---"Ve ilâ semûde ehâhum sâlihâ (sâlihan), kâle yâ kavmi'budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu, huve enşeekum mine’l- ardı vesta'marakum fîhâ festagfirûhu summe tûbû ileyhi, inne rabbî karîbun mucîb (mucîbun).: Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir.” (Hûd 11/61)

ذَلِكَ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِهِ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنصُرَنَّهُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ
Resim---"Zâlike, ve men âkabe bi misli mâ ûkıbe bihî summe bugıye aleyhi le yansurennehullâhu, innallâhe le afuvvun gafur (gafûrun).: İşte böyle; her kim kendisine yapılan haksızlığın benzeriyle karşılık verir, sonra aleyhine "azgınlık ve saldırıda" bulunulursa, Allah, mutlaka ona yardım eder. Şüphesiz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır.” (Hac 22/60)

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Resim---“İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât (hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ (rahîmen).: Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Furkân 25/70)

وَمَن تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَإِنَّهُ يَتُوبُ إِلَى اللَّهِ مَتَابًا
Resim---"Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilâllâhi metâbâ (metâben).: Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a döner.” (Furkân 25/71)

وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
Resim---"Ve huvellezî yakbelu’t- tevbete an ibâdihî ve ya’fû ani’s- seyyiâti ve ya’lemu mâ tef’alûn (tef’alûne).: Ve O, kullarının tövbelerini kabul eden ve seyyielerini (günahlarını) affedendir. Ve yaptığınız şeyleri bilir.” (Şûrâ 42/25)

الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى
Resim---"Ellezîne yectenibûne kebâira’l- ismi ve’l- fevâhışe illâ’l- lemem (lememe), inne rabbeke vâsiu’l- mağfirati, huve a'lemu bikum iz enşeekum mine’l- ardı ve iz entum ecinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a'lemu bi menittekâ.: Ki onlar, ufak tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan kaçınırlar. Şüphesiz senin Rabbin, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir; hem sizi topraktan inşa ettiği (yarattığı) ve siz daha annelerinizin karnında cenin halinde bulunduğunuz zaman da. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir.” (Necm 53/32)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhan, asâ rabbukum en yukeffira ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihâ’l- enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meahu, nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûranâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr (kadîrun).: Ey iman edenler! Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşar parıldar. Derler ki: "Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla! Şüphesiz Sen, her şeye güç yetirensin." (Tahrim 66/8)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

TEMİZLİK..

Resim---748-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Temizlik imanın yarısıdır." buyurdu.
(Tirmizî, Deavât, 86)

Resim---749-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem eşleri aracılığı ile erkeklere haber göndererek: "Kocalarınıza su ile temizlenmelerini söyleyin. Ben onlara bunu söylemekten hayâ ediyorum ama bilmeliler ki, Allah Resûlü su ile temizlenirdi. " buyurdu.
(Tirmizî, Taharet, 15, Nesaî, Taharet 41)

Resim---750-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, iki kabrin yanından geçerken durur, bu iki kabirde yatan iki kişiye işâret ederek şöyle buyurur: "Bunlar mutlaka azab görüyorlar. Oysa büyük bir günahtan dolayı da azab görüyor değiller. Bunlardan biri idrardan sakınmazdı. Diğeri ise, söz taşırdı." Sonra yaş bir hurma dalı alır, ikiye bölerek her birini bir mezarın üzerine diker. Resûlullah'dan sallallahu aleyhi vesellem neden böyle yaptığını sorarlar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Umulur ki, (bu dallar) kurumadıkça onların azabları hafifletilir. '' buyurur.
(Buharî, Cenâiz, 81; Müslim, Taharet, 111)

Resim---751-) Hz. Aişe radiyallahu anha, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem, sağ elini temizlik ve yemek için, sol elini de temizlenmek ve benzeri temiz olmayan işler için kullandığını ifâde eder.
(Ebu Davûd, Taharet, 18)

Resim---752-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Büyük veya küçük abdest bozarken kıbleyi önünüze ve arkanıza almayın; doğuya veya batıya dönün. " buyurdu.
(Müslim, Taharet, 59; Nesaî, Taharet, 20)

Resim---753-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Lânetlenmeye neden olan üç şeyi yapmaktan sakının: su kaynaklarının çevresine, yol ortasına ve gölgelik yerlere abdest bozmaktan." buyurdu.
(Ebu Davûd, Taharet, 14)

Resim---754-) Allah Resûlü, tuvalete girerken, ''Allahümme innt euzü bike mine'l-hubüsi ve'l-habais. " (Allah'ım! Her türlü pislikten ve necasetten sana sığınırım.)buyurdu.
(Buharî, Deavât, 15; Müslim, Hayız, 122)

Resim---755-) tuvaletten çıktıktan sonra ise: "Gufrâneke" (Senden bağışlanma dilerim.) ya da "Elhamdülillâhillezî ezhebe ani’l- eza ve âfâni : Üzerimden sıkıntıyı kaldıran ve bana afiyet veren Allah'a hamdolsun.) buyurdu.
(Ebu Davûd, Taharet, 17; Tirmizî, Taharet, 5; İbn Mâce, Taharet, 10)

Resim

لاَ تَقُمْ فِيهِ أَبَدًا لَّمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَى مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ أَحَقُّ أَن تَقُومَ فِيهِ فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَن يَتَطَهَّرُواْ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ
Resim--- “Lâ tekum fîhi ebedâ(ebeden), le mescidun ussise alât takvâ min evveli yevmin ehakku en tekûme fîhi, fîhi ricâlun yuhıbbûne en yetetahherû, vallâhu yuhıbbu’l- muttahhirîn (muttahhirîne).: Ebediyyen orada namaz kılma (ikâme etme). İlk günden takvâ üzerine tesis edilen (kurulan) mescid, orada namaz kılmak için elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi (kalbini temizlemeyi, arınmayı) seven adamlar vardır. Ve Allah, temizlenmiş (arınmış) olanları sever.” (Tevbe 9/108)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

ABDEST ve TEYEMMUM..

Resim---755-) Cabir b. Abdullah'tan (radiyallahu anhu) rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cennetin anahtarı namaz, namazın anahtarı ise abdesttir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Taharet, l; İbn Hanbel, III, 341)

Resim---756-) Humran' dan nakledildiğine göre, Hz. Osman abdest aldığında dedi ki: “. . . Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem şöyle dediğini işittim: "Bir kimse abdest alır ve güzelce abdest almaya özen gösterir, ardından da namaz kılarsa, bu abdestle namaz arasında işlediği (günahlar) o namazı kılıncaya kadar mutlaka bağışlanır."
(Buharî, Vudü', 24; Müslim, Taharet, 5)

Resim---757-) Ebü Hüreyre' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslüman -veya mü’min- bir kul/kişi abdest alır da yüzünü yıkarsa, gözleri ile baktığı her günah suyla -yahut suyun son damlasıyla- yüzünden çıkar gider. Ellerini yıkadığı zaman elleriyle işlediği her günah su ile -yahut suyun son damlası ile- beraber ellerinden çıkar gider. Ayaklarını yıkadığı zaman ayaklarının yürüyerek işlediği her günah su ile -yahut suyun son damlasıyla birlikte çıkar gider. Sonunda o kul/kişi günahlarından arınmış olur." buyurmuştur.
(Müslim, Taharet, 32; Tirmizî, Taharet, 1)

Resim---758-) Ebu Hazim anlatıyor: Ebu Hüreyre'nin arkasında idim. Namaz için abdest alıyordu. Kolunu koltuk altına kadar yıkadı. Kendisine: "Ey Ebu Hüreyre! Bu nasıl abdest?" dedim. Bana: "Ey Benî Ferruh! Siz burada mıydınız? Sizin burada olduğunuzu bilsem böyle abdest almazdım. Lâkin ben dostum Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle dediğini işittim: "Mü’minin ziyneti (nuru), abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır."
(Müslim, Taharet, 40)

Resim---759-) Ammar b. Yasîr' den nakledildiğine göre, o, Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem teyemmümü sormuş, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de: "(Teyemmüm) eller için (bir vuruş) ve yüz için bir vuruştur" buyurmuştur.
(İbn Hanbel, IV, 264; Darimî, Taharet, 65)

Resim---760-) Ebü Zer'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Temiz toprak, on sene boyunca su bulamasa bile, Müslüman'ın abdest suyu (mesâbesinde) olur." buyurmuştur.
(Nesaî, Taharet, 203; Tirmizî, Taharet, 92)

Resim---761-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün sahabllerle birlikte bir kabristana uğradı ve: "Esselamü aleyküm ey mü’minler diyarı(nın sakinleri)!" diyerek selam verdi. Sonrasında ise: "İnşallah biz de size katılacağız, (ancak din) kardeşlerimizi (dünyada) görmüş olmayı çok arzu ederdim." diye ekledi. Bunu duyan sahabîler merakla: "Ya Resülallah! Biz senin kardeşlerin değil miyiz?" dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Siz benim ashabımsınız, kardeşlerim ise henüz (dünyaya) gelmeyenlerdir." buyurdu. Bunun üzerine ashab-ı kiram: "Ümmetinden henüz dünyaya gelmeyenleri nasıl tanıyacaksın Yâ Resûlallah?" diye sordular. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle dedi: "Bir adamın siyah atlar arasında, alınları ve ayakları beyaz (sekili) atları olsa, onları tanımaz mı?" Ashabın: "Elbette tanır." cevabını duyan Resül-i Ekrem, ümmetinden hiç görmediği insanları kıyamet gününde nasıl tanıyacağını, müjde niteliğindeki şu cevabıyla bildirdi: "İşte benden sonra gelecek olan kardeşlerim, aldıkları abdestten dolayı kıyamet günü abdest azaları parlayarak gelecekler. Ben de onları Kevser havuzu başında karşılayacağım."
(Müslim, Taharet, 39; Nesâî, Taharet, 110)

Resim---762-) Bir defasında bir sahablnin: "Ya Resulallah, abdest nasıl alınır?" sorusu üzerine bir kap su isteyen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem abdest almaya başlamıştır. Ellerini üç kere, yüzünü üç kere, kollarını üç kere yıkamış, başına mesh etmiş, şehâdet parmaklarını kulaklarına götürüp uçlarıyla içini, başparmaklarıyla dışlarını mesh etmiş ve ayaklarını da üçer defa yıkamıştır. Sonrasında ise: "İşte abdest böyle alınır. Kim buna bir şey ekler veya eksiltirse (Resûlullah'a muhalefetten dolayı kendisine) kötülük etmiş ve zulmetmiş olur. " buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Taharet, 52; İbn Mâce, Taharet, 48)

Resim---763-) Laklt b. Sabre isimli sahablnin: "Yâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bana abdest hakkında bilgi verir misin?" sorusu üzerine: "Abdest organlarını güzel bir şekilde, özenerek yıka. Parmaklarının arasından suyu geçir. Oruçlu değilsen ağız ve buruna su verirken içine iyice çek." buyurmuştur.
(Tirmizî, Savm, 69; Nesaî, Taharet , 92)

Resim---764-) Abdullah b. Amr, bir yolculuk esnâsında namazı yetiştirmek için acele ederek ve mesh edercesine az su kullanarak abdest aldıkları sırada, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem kendilerini gördüğünü ve ses tonunu yükselterek onlara: “Ateşte yanacak olan şu topuklara yazık! (Hiçbir yeri kuru bırakmadan) abdestinizi güzelce alın!."buyurdu.
(Buharî, İlim, 30; Müslim, Taharet, 26)

Resim---765-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, abdest azalarını kimi zaman bir, kimi zaman iki, kimi zaman da üç kere yıkardı. Onun, azalarını üçer kere yıkamak suretiyle abdest aldıktan sonra, "İşte bu, benim ve benden önceki peygamberlerin abdestidir." buyurdu.
(Buharı, Vudü',22-23; Nesâi, Taharet, 65; İbn Mace , Taharet, 47)

Resim---766-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem abdest aldıktan sonra: "Eşhedü en la ilahe illallahü vahdehu la şerike leh ve eşhedü enne MuhaMMeden abdühü ve Resulühu. Allahümme'c'alni mine't-tevvabine ve'c'alni mine'l-mütetahhirin.: Şehâdet ederim ki, tek olan, hiçbir ortağı bulunmayan ALLAH'tan başka hiçbir ilâh yoktur ve şehâdet ederim ki, MuhaMMed O'nun kulu ve elçisidir. ALLAH'ım! Beni tevbe edenlerden ve temizlenenlerden eyle!) buyurmuştur.
(Tirmizî, Taharet, 41)

Resim---767-) Tabiinden Abdu Hayr, sahabîlerin ileri gelenlerinden Hz. Ali kerremallahu vechehu'nin kendilerine abdesti şu şekilde öğrettiğini anlatmaktadır: "Hz. Ali (kerremallahu vechehu) bir defasında bizim yanımıza geldi ve namaz kıldı. Sonra abdest suyu istedi. Biz içimizden: “Namazı kıldığı halde suyu ne yapacak ki?” dedik. Halbuki onun maksadı bize bir şeyler öğretmekmiş. Nihayet içinde abdest suyu bulunan bir kapla bir leğen getirildi. Önce kabı sağ eline döküp iki elini üç defa yıkadı. Sonra üç kez suyu ağzına ve burnuna ayrı ayrı verip dışarı attı. Ardından üç defa yüzünü ve üçer defa da sağ ve sol kolunu yıkadı. Sonra elini kaba daldırıp başını bir kez mesh etti. Sonra da sağ ve sol ayaklarını üçer kere yıkadı. Akabinde bize şöyle dedi: “Resûlullah'ın abdestini öğrenmek kimi sevindirecekse, işte bu, onun abdestinin ta kendisidir."
(Ebu Davûd, Taharet, 51; Nesâî, Taharet, 75)

Resim---768-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : "Kim benim aldığım şu abdest gibi abdest alır da sonra kalkıp iki rekat namaz kılarsa ve kıldığı bu namazda hatırına dünyalık getirmezse Allah onun geçmiş günahlarını affeder. " buyurdu.
(Buharî, Vudû’, 24; Müslim, Taharet 3)

Resim---769-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem :"Namazın anahtarı temizliktir, namazın başlangıcı tekbir almak, bitişi ise, selâm vermektir." buyurdu.
(Ebu Davûd, Salat, 73; İbn Mâce, Taharet, 3)

Resim---770-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem :"Sizden bir kimse, abdesti bozulunca tekrar abdest almadıkça ALLAH onun kılacağı namazını kabul etmez." buyurdu.
(Buharî, Hiyel, 2; Müslim Taharet, 2)

Resim---771-) Ashabdan bir kişinin abdestini tam almadan, ayağında kuruluk bulunduğu halde namaz kıldığını gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ondan abdestini ve namazını iâde etmesini istedi.
(Ebu Davûd, Taharet, 66; İbn Mâce, Taharet 139)

Resim---772-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem :"Kim güzelce abdest alır da kalbiyle ve yüzüyle yönelerek iki rekat namaz kılarsa, cennete girmeyi hak eder." buyurdu.
(Ebu Davûd, Salât, 157,158; Nesâî, Taharet, 111)

Resim---773-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir sabah vakti Hz. Bilâl'e: "Ey Bilâl! Bana Müslüman olduğun dönemde işlediğin ve çok faydasını umduğun bir amelini söyle! Zirâ ben bu gece cennette önümde senin ayakkabılarının sesini işittim!" buyurmuş ve şu cevabı almıştır: "Doğrusu benim işlediğim ve en çok faydasını umduğum amel, gecenin veya gündüzün bir saatinde tertemiz pâklanıp sonra da o temizlikle ALLAH'ın bana takdir ettiği kadar kıldığım namazdır."
(Müslim, Fedailu’s- sahabe, 108; Buharî, Teheccüd, 17)

Resim---774-) Her namaz için abdest aldığı görülen Abdullah b. Ömer'e bunun sebebi sorulduğunda şöyle demiştir: "Ben, sabah namazı için abdest alsaydım, abdestim bozulmadıkça onunla (günlük) bütün namazları kılabilirdim. Lâkin Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem: “Kim abdest üzerine abdest alırsa kendisi için on hasene (sevâb) vardır.' buyurduğunu işittim ve bunun sevabını arzuladığım için bu şekilde abdest aldım.'
(İbn Mâce, Taharet, 73)

Resim---775-) Hz. Aişe radiyallahu anha, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem yatmadan önce namaz abdesti gibi abdest alıp öyle uyuduğunu nakletmekte, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Abdestli olarak yatağına giren ve uykusu gelinceye kadar Allah'ı zikreden kimsenin, dünya ve âhirete dâir yaptığı duasının kabul edileceğini " buyurdu.
(İbn Hanbel, IV, 121; Tirmizî, Deavât, 92)

Resim---776-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ashabına öfkelendiklerinde abdest almalarını tavsiye etti.
(Ebu Davûd, Edeb, 3)

Resim---777-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim abdest alır ve de abdesti(ni) güzelce almaya özen gösterirse, günahları vücudundan çıkar, hatta tırnaklayının altından süzülür gider.'' buyurdu.
(Müslim, Taharet, 33)

Resim---778-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kıyamette kendilerini tanıyıp tanıyamayacağını soran ashabına: "Elbette tanıyacağım. Sizin o gün hiçbir ümmette bulunmayan bir simânız olacak. Benim yanıma abdest izlerinden dolayı yüzleriniz ve ayaklarınız nurlu olarak geleceksiniz. " buyurmuştur.
(Müslim, Taharet, 36)

Resim---779-) Ashabından Sa' d b. Ebu Vakkas'ın abdest aldığı sırada suyu fazla kullandığını görünce ona: "Bu ne israf!" demiş, Sa'd ise: "Abdestte de israf olur mu?" diye sormuştu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Evet, akan bir nehir kenarında olsan bile (haddinden fazla tüketirsen abdestte de israf olur)!" buyurdu.
(Ibn Mâce, Taharet, 48; İbn Hanbel, II, 221)

Resim---780-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, tuvâlet ihtiyacını giderdiği zaman abdestini tekrar almıştır. Ancak namazda iken karnında bir ağrı hissederek abdestinin bozulduğu zannına kapılan kişinin bir ses duymadığı veya koku hissetmediği sürece namazına devam etmesi gerektiğini bildirmiş, bu tür vesveselerin şeytanın işi olduğunu haber vermiştir.
(Müslim, Taharet, 76; Müslim, Hayız, 99; Ebu Davûd, Salât, 191-192)

Resim---781-) Amr b. As, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tarafından bir askerI birliğin başında komutan olarak görevlendirilmiş ve seriye ile gönderilmişti. Amr b. As, gittikleri yerde soğuk bir gecede ihtilam olmuş ve suyla guslederse hastalanıp öleceğinden korkup teyemmüm etmişti. Hatta arkadaşlarına da teyemmümlü olarak sabah namazını kıldırmıştı. Bu durumdan rahatsız olan bazı kimseler Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem şikayette bulunmuşlar ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Amr b. As'ın bu davranışını onaylamıştı.
(Ebu Davûd, Taharet, 124; İbn Hanbel, IV, 204)

Resim---782-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında başından yaralanan bir kişinin gusletmesi gerekmiş, teyemmüm yapabilecekken arkadaşlarının ısrarı üzerine yıkanmış ve bunun neticesinde vefât etmişti. Bu durumu duyan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem üzülerek: "Onun ölümüne sebep oldular, ALLAH onların canlarını alsın! Cehâletin şifâ sı sormak değil miydi?" demişti.
(Ebu Davûd, Taharet 125; İbn Mâce, Taharet, 93)

Resim---783-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında iki adam yolculuğa çıkmışlar, ancak namaz vakti geldiği halde su bulamamışlardı. Toprakla teyemmüm edip namaz kıldıktan sonra su bulmuşlar ve biri namazını iâde ederken diğeri etmemişti. Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem bu olayı anlattıklarında o, namazı tekrar kılmayan kimseye: "Sünnete uyup doğru yapmışsın; namazın tamamdır." demiş, abdest alıp tekrar kılana ise: "Sana da iki kat sevâb vardır." buyurmuştu.
(Ebu Davûd, Taharet, 126, Darimî, Taharet, 64)

Resim---784-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : ''Abdeste ancak mü’min kimse müdâvim olur." buyurdu.
(İ. Mâlik, Muvatta', Taharet, 6)

Resim

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ
Resim---"Ve yes’elûneke ani’l- mahîd (mahîdi), kul huve ezen, fa’tezilûn nisâe fî’l- mahîdi, ve lâ takrabûhunne hattâ yathurn (yathurne) fe izâ tetahherne fe’tûhunne min haysu emerekumullâh (emerekumullâhu) innallâhe yuhıbbu’t- tevvâbîne ve yuhibbu’l- mutetahhirîn (mutetahhirîne).: Sana hayz halinden (kadınların belirli günlerinden) soruyorlar. De ki: “O bir ezadır. Bu yüzden hayz zamanında (belirli günlerinde) kadınlardan (cinsel olarak) uzak durun ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman ise artık Allah’ın emrettiği yerden onlarla biraraya gelin. Muhakkak ki Allah, tevvabin olanları (tövbe edenleri) sever ve temizlenenleri sever.” (Bakara 2/222)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَقْرَبُواْ الصَّلاَةَ وَأَنتُمْ سُكَارَى حَتَّىَ تَعْلَمُواْ مَا تَقُولُونَ وَلاَ جُنُبًا إِلاَّ عَابِرِي سَبِيلٍ حَتَّىَ تَغْتَسِلُواْ وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مِّنكُم مِّن الْغَآئِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ takrabû’s- salâte ve entum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben illâ âbirî sebîlin hattâ tagtesilû. Ve in kuntum mardâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum mine’l- gâiti ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum. İnnallâhe kâne afuvven gafûrâ (gafûran).: Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahud kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nisâ 4/43)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاةِ فاغْسِلُواْ وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُواْ بِرُؤُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ وَإِن كُنتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواْ وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مَّنكُم مِّنَ الْغَائِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُم مِّنْهُ مَا يُرِيدُ اللّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُم مِّنْ حَرَجٍ وَلَكِن يُرِيدُ لِيُطَهَّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---"Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ kumtum ilâ’s- salâti fagsilû vucûhekum ve eydiyekum ilâ’l- merâfikı vemsehû bi ruusikum ve erculekum ilâ’l- ka’beyn (ka’beyni) ve in kuntum cunuben fattahherû ve in kuntum mardâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum mine’l- gâitı ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum minhu, mâ yurîdullâhu li yec’ale aleykum min haracin ve lâkin yurîdu li yutahhirakum ve li yutimme ni’metehu aleykum leallekum teşkurûn (teşkurûne).: Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünübseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.” (Mâide 5/6)

لاَ تَقُمْ فِيهِ أَبَدًا لَّمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَى مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ أَحَقُّ أَن تَقُومَ فِيهِ فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَن يَتَطَهَّرُواْ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ
Resim---"Lâ tekum fîhi ebedâ (ebeden), le mescidun ussise alâ’t- takvâ min evveli yevmin ehakku en tekûme fîhi, fîhi ricâlun yuhıbbûne en yetetahherû, vallâhu yuhıbbu’l- muttahhirîn (muttahhirîne).: Ebediyyen orada namaz kılma (ikâme etme). İlk günden takva üzerine tesis edilen (kurulan) mescid, orada namaz kılmak için elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi (kalbini temizlemeyi, arınmayı) seven adamlar vardır. Ve Allah, temizlenmiş (arınmış) olanları sever.” (Tevbe 9/108)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

GUSÜL

Resim---785-) Ebu Hüreyre anlatıyor: "Bir gün cünüp bir halde iken Medine sokaklarından birinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile karşılaştım. Hemen geri durdum ve gidip yıkanıp geldim. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Nerede kaldın Ebu Hüreyre?” dedi. Ben: “Cünüb idim, temiz olmayan bir halde seninle beraber oturmak istemedim.” dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, 'Sübhanallah! Müslüman necis olmaz.” buyurdu.
(Ebu Davûd, Taharet, 91)

Necis: Temiz olmayan. Pis.


Resim---786-) Ebu Eyyüb el-Ensart, Cabir b. Abdullah ve Enes b. Mâlik şöyle anlatmaktadır: "Orada (Kubâ Mescidi'nde) temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da temizlenenleri sever." (Tevbe, 9/108) âyeti nâzil olmuştu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey ensar topluluğu! Şüphesiz ki Allah sizi temizlik konusunda övmektedir. (Övgüye lâyık olan) bu temizliğiniz nedir?" buyurdu. Onlar: "Biz namaz için abdest, cünüblükten dolayı da boy abdesti alırız ve biz su ile taharetleniriz." diye cevap verince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "İşte (övüldüğünüz şey) bu! O halde buna devam edin. " buyurdu.
(İbn Mâce, Taharet, 28)

لاَ تَقُمْ فِيهِ أَبَدًا لَّمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَى مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ أَحَقُّ أَن تَقُومَ فِيهِ فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَن يَتَطَهَّرُواْ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ
Resim---"Lâ tekum fîhi ebedâ (ebeden), le mescidun ussise alâ’t- takvâ min evveli yevmin ehakku en tekûme fîhi, fîhi ricâlun yuhıbbûne en yetetahherû, vallâhu yuhıbbu’l- muttahhirîn (muttahhirîne).: Ebediyyen orada namaz kılma (ikâme etme). İlk günden takvâ üzerine tesis edilen (kurulan) mescid, orada namaz kılmak için elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi (kalbini temizlemeyi, arınmayı) seven adamlar vardır. Ve Allah, temizlenmiş (arınmış) olanları sever.” (Tevbe 9/108)

Resim---787-) Ebü Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her yedi günde bir yıkanmak, Yüce Allah'ın her Müslüman üzerindeki hakkıdır." buyurmuştur.
(Buharî, Cum'a, 12)

Resim---788-) Ya'la anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem açıkta gusleden bir adam gördü, minbere çıktı. Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra şöyle buyurdu: “Muhakkak ki Azîz ve Celîl olan ALLAH Halîm'dir, hayâ sahibidir, ayıb ve kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Sizden biriniz gusledeceğinde başkalarına görünmeyecek şekilde (kapalı yerde gusletsin).” buyurmuştur.
(Nesaî, Gusül, 7)

Resim---789-) Peygamberimizin eşi Hz. Aişe radiyallahu anha' den nakledildiğine göre,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem cünüblükten dolayı gusledeceğinde önce ellerini yıkayarak başlardı. Sonra namaz için abdest alır gibi abdest alır, sonra parmaklarını suya daldırır ve onlarla saçlarının diplerini ovalardı. Sonra iki eliyle başı üzerine üç avuç su dökerdi. En sonunda da suyu bütün bedeni üzerine dökerdi.
(Buharî, Gusül, 1)

Resim---790-) Hz. Aişe radiyallahu anha'nın anlattığına göre bir seferinde Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem, uyandığında çamaşırında ıslaklık (meni) gören, fakat ihtilâm olduğunu hatırlamayan bir adamın ne yapması gerektiği sorulmuştu. Resûlullah'da sallallahu aleyhi vesellem o kişinin gusül abdesti alması gerektiğini söyledi. Bu sefer, rüyasında ihtilâm olduğunu gören, fakat çamaşırında bir ıslaklık bulamayan adamın durumunun ne olacağı soruldu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Onun gusül abdesti almasına gerek yok." diye cevab verdi. Bu sırada Ümmü Süleym'in: "(Çamaşırında ıslaklık) gören kadına da gusül gerekir mi?" diye sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Evet, çünkü kadınlar, erkeklerin bir bütünü tamamlayan diğer yarısıdır." buyurmuştu.
(Ebü Davûd, Taharet, 94)

Resim---791-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, İslam dinini yeni kabul eden kişilerin de gusletmesini istemekteydi. Hicri dokuzuncu senede Temlmoğulları heyeti ile birlikte gelerek Müslüman olmak isteyen Temlmli Kays b. Asım ve Sümame b. Ü sal el-Hanefî' den gusletmelerini istemişti
(İbn Hacer, isâbe, V, 483; Buharî, Salat, 76; Ebu Davûd, Taharet, 129; lbn Hanbel, 11, 483)

Resim---792-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Biriniz cuma namazına geleceği zaman yıkansın" buyurdu. Hatta bazı sahabîler O’nun bu emrini: "Buluğa ermiş olan herkese, cuma günü gusletmek vâcibtir.” Buyurdu.
(Buharî, Ezân, 161; Müslim, Cum'a, 5)

Resim---793-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem arefe günü ve bayramlarda namaza gitmeden önce gusül abdesti alır ve bu günlerde ev halkına da boy abdesti almalarını tembihlerdi.
(İ.Mâlik, Muvatta', İdeyn, 1; İbn Mâce, ikâmet, 169)

Resim---794-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Muhakkak ki Azîz ve Celîl olan ALLAH Halîm'dir, hayâ sahibidir, ayıb ve kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Sizden biriniz gusledeceğinde örtünsün/kapalı yerde gusletsin."
(Ebû Dâvûd, Hammâm, 1)
Ve: "Sakın herhangi biriniz açık alanda ya da kendisini gizlemeyen (veya etrafı açık) bir çatı üstünde gusletmesin. O, başkalarını görmese bile kendisi görülebilir.” buyurdu.
(İbn Mâce, Taharet, 113)

Resim---795-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden biriniz sakın durgun suya abdest bozmasın, (ola ki) biraz sonra ondan gusleder.” buyurdu.
(Ebu Davûd, Taharet, 36)

Resim---796-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, eşlerin aynı banyoda, aynı anda ve aynı kapları kullanarak gusledebileceklerini de belirtmiştir.
(Buharî, Gusül, 2; Muslim, Hayız, 45)

Resim---797-) Aişe validemiz radiyallahu anha Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile: "Su kabından suyu önce sen alacaksın, önce ben alacağım." diye şakalaştıklarını bile anlatmıştır.
(Nesaî, Taharet, 146)

Resim---798-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, gusledeceği zaman önce kapalı veya perdelenmiş bir yere gider, besmele çeker ve gusletmeye niyet ederdi. Ardından ilk önce sağ elini sonra da sol elini bileklerine kadar iki üç kere yıkayıp sol eliyle de avret mahallini iyice temizlerdi. Sonra (elini yıkar) ağzına ve burnuna üçer kere su verip temizler, yüzünü ve kollarını da aynı şekilde yıkayarak namaz için aldığı abdest gibi abdest alır ve nihâyet başını mesh etmeden su dökerdi. Ancak başına sadece su dökmekle yetinmez, suyun saç diplerine ulaşması için, önce başının sağ tarafı sonra da sol tarafı olmak üzere, saçlarını iyice ovalardı. Ve nihayet suyu bütün bedeni üzerinden akıtırdı. Öyle ki bedeninde hiçbir kuru yer kalmazdı. Bir keresinde sol omuzunda suyun ulaşmadığı kuru bir yer görmüştü de saçından damlayan sudan alıp orayı ıslatmıştı. Onun gusülde en son yaptığı şey ise, guslettiği yerden kenara çekilerek ayaklarını yıkamaktı. Sevgili peygamberimiz aleyhisselâm, guslünü tamamladıktan sonra da şöyle dua ederdi: ''ALLAH'ım! Beyaz elbisenin kirden arınması gibi beni de günahlardan arındır. "
(Buharî, Gusül, 21; Müslım, Hayız, 73;Ebü Davûd. Taharet, 48;Ebu Davûd, Taharet, 97; Müslim, Hayız, 43; İbn Hanbel, VI, 97; Buhari, Gusül, 1; Nesâî, Gusül, 18; Buharî, Gusül, 6; Nesâi, Taharet, 157; Buharî, Gusül, 1; lbn Hanbel, I, 243; Abdürrezzâk, Musannef, I, 265; Buharî, Gusül, 5; Müslim, Hayız, 35;

Resim---799-)Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kadınların da aynı şekilde gusül yapmalarını söylemişti. Şu farkla ki, saçı örgülü ve sık olanların özellikle suyun az bulunduğu zamanlarda, örgülerini çözmeyip sadece üzerlerine su dökmeleri ve sonra da sıkmaları yeterliydi. Ancak Hz. Aişe radiyallahu anha: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem başına üç defa su dökerdi. Biz ise, saçımızdaki örgülerden dolayı beş defa dökeriz." (Ebû Dâvûd, Tahâret, 97.) diyerek suyun saç örgülerinin altına iyice nüfuz etmesi gerektiğine vurgu yapmaktaydı.
(Musli m, Hayız, 59; Ebu Davûd, Taharet, 99; Ebu Davûd, Taharet, 97)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

KADINLARIN ÖZEL HALLERİ
ADET, LOHUSALIK ve İSTİHAZE


Resim---800-) Hz. Aişe radiyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana: “Mescidden seccadeyi bana uzatıver.” dedi. “Ben adetliyim.” dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Adetli olma hali senin elinde değil kil” buyurdu."
(Müslim, Hayız, 11)

Resim---801-) Hz. Aişe radiyallahu anha diyor ki: "Ben adetli iken bir şey içer sonra onu Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem uzatırdım, o da ağzını tam benim ağzımın değdiği yere koyarak içerdi. Yine ben adetli iken kemikli etten bir parça ısırıp sonra onu Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem uzatırdım, o da ağzını tam benim ağzımın değdiği yere koyar(ak ısırır)dı."
(Müslim, Hayız, 14; Ebu Davûd, Taharet, 102)

Resim---802-) Mansur b. Safiyye'nin, annesi aracılığıyla naklettiğine göre, Hz. Aişe radiyallahu anha ona şöyle demiştir: "Ben adetli olduğum halde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kucağıma yaslanır, Kur’ÂN okurdu."
(Buharî, Hayız, 3; Müslim, Hayız, 15)

Resim---803-) Hz. Aişeradiyallahu anha'dan nakledildiğine göre, Ebü Hubeyş'in kızı Fatıma Resûlullah'a sallallahu aleyhi veselleme: "Devamlı kanamam oluyor ve hiç temizlenemiyorum. Acaba namaz kılmayı bıraksam mı?" diye sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Hayır. Bu, damar(dan gelen bir kan)dır (adet kanaması değildir). Normalde adet gördüğün günler süresince namaz kılmayı terk et. Sonra yıkan ve namazını kıl."
(Buharî, Hayız, 24; Müslim, Hayız, 62)

Resim---804-) Muaze (isimli bir kadın) anlatıyor: Hz. Aişeradiyallahu anha 'ya: ''Adetli kadına ne oluyor da, (tutamadığı) oruçları kaza ettiği halde (kılamadığı) namazları kaza etmiyor?" diye sordum. Hz. Aişe radiyallahu anha: "Sen Harürî (Sadece Kur’ÂN'da harfiyen bulunan hükümlerle yetinen bir Haricî) misin?" diye cevaplayınca: "Hayır, Harürî değilim ama soruyorum." dedim. Bunun üzerine Hz. Aişe radiyallahu anha : "Biz (Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında) adet olurduk, orucu kaza etmemiz bize emredilir ama namazı kaza etmemiz emredilmezdi." dedi.
(Müslim, Hayız, 69; Buharî, Hayız, 20)

Resim---805-) Resûlullah'la sallallahu aleyhi vesellem Medine'den yola çıkan kafilenin hedefi Mekke idi. Yolculuk hac yolculuğuydu. Yolcular Mekke'ye henüz ulaşmamışlardı ki aralarında bulunan Hz. Aişe derin bir hüzne kapılarak ağlamaya başladı; ağlamasının nedeni adet görmeye başlamasıydı! İhrama girerek niyetlendiği umresi yarım kalacağı gibi, haccı da yapamayacaktı. Şevki kırılmış, heyecanı kaybolmuştu. Yanına gelen Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem gözyaşlarıyla karşılamıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, neşeli bırakıp kederli bulduğu eşinin halini görünce hayretle sordu: "Hayırdır? Niçin ağlıyorsun? Yoksa adet mi oldun?" Hz. Aişe: "Evet!" dedi ve buruk bir sesle ekledi: "Halbuki Allah şâhid, haccı ne çok istemiştim! Ama bu yıl hacı olamayacağım." Dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona teselli olacak şu karşılığı verdi: "Bu başına gelen, Âdem kızlarına ALLAH'ın takdir ettiği bir yazgıdır. Kâbe'yi tavaf etmek dışında hacıların edâ edecekleri vazifeleri sen de yerine getirebilirsin." İlerleyen günlerde Hz. Aişe'nin hevesle başladığı bu görevi lâyıkıyla yerine getirmesine yardımcı olmuş, bayram günü adeti sona erip temizlenince farz olan tavafını yapmasını istemişti. Hatta: "İnsanlar ne güzel hem umre hem hac yaparak evlerine dönüyorlar. Oysa ben sadece haccedebildim." diyerek sızlanan eşinin, kardeşi Abdurrahman ile birlikte Ten'im'e gidip ihrama girmek sûretiyle yarım kalan umresini tamamlamasını da sağlamıştı.
(Buharî, Hayız, l; Buharî, Hayız, 7; Müslim, Hac, 119; Buharî, Umre, 7; Müslim, Hac, 120)

Resim---806-) Kadını sadece adet gördüğü günlerde değil sonrasındaki yedi günde de sakınılması gereken biri olarak gören yahudi geleneğinde, adetli kadının bedeni kadar kullandığı eşyalar da kirli ve yasaklı sayılmaktadır. Aybaşı halinde iken eşine dokunmayan, onunla birlikte yemek yemeyen ve aynı yatakta yatmayan yahudi erkekleri, Peygamberimizin ashabını da şüpheye düşürmüştür: "Biz de onlar gibi belirli günlerinde eşlerimizden tamamen uzaklaşmalı mıyız?" diye sorduklarında, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, cinsel beraberlik dışında günlük yaşantılarını aksatmaya gerek olmaksızın diledikleri her şeyi yapabileceklerini söylemiştir. Aynı şekilde kendisine gelerek adetli bir kadınla aynı sofrayı paylaşmanın hükmünü danışanlara: "Onunla beraber yemek yiyebilirsin(iz)." buyurmuştur.
(Kitab-ı Mııkaddes, Levililer, 15/19-30; Muslim, Hayız, 16; Ebu Davûd,Taharet, 102; Tirmizî, Taharet, 100; Ibn Mâce, Taharet, 130; Darimî, Taharet, 107)

Resim---807-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ümmü Seleme Annemizle adetli iken de aynı yatağı paylaşmıştı.
(Buharî, Hayız, 4; Müslim, Hayız, 5)

Resim---808-) Hz. Aişe radiyallahu anha 'nın: "Resülullah, eşlerinden biri adetli iken de tenine dokunurdu." diyerek özel durumlarını anlatması, adetli kadının pis olmadığını herkese duyurmak amacıyladır.
(Buharî, Hayız, 5, Müslim, Hayız, 1)

Resim---809-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem kendilerine necis muamelesi yapmaksızın günlük hayatını devam ettirmesine alışık olan Meymune Vâlidemiz, saçı başı dağınık bir vaziyette dolaşan ve eşi adetli olduğu için kendisine dokunmadığını söyleyen Abdullah b. Abbas'a: "Hay evlâdım, adetin el ile ne ilgisi olabilir!" demiştir.
(İbn Hanbel, VI,332; Abdurrezzâk, Müsannef, 1, 325)

Resim---810-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem, adetli hanımlar da dahil bütün kadınların bayram namazlarına iştirakini, bayram namazının kılındığı musallaya gelerek hutbeyi dinlemelerini ve duaya katılmalarını istemiştir.
(Buharî, Salat, 2)

Resim---811-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de özel durumunu önemsemeksizin eşiyle birlikte olan kimseyi ağır bir dille uyarmakta ve böyle bir hata karşılığında bir miktar sadaka verilmesini tavsiye etmektedir.
(Tirmızî, Taharet, 102; lbn Mâce, Taharet,122; Ebu Davûd. Nikah, 46, 47; 290 Nesaî, Taharet, 182)

Resim---812-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir kimsenin, adetli hanımını boşamasına izin vermemiş, böyle bir karar alan İbn Ömer'e eşine dönerek hanımına mühlet tanımasını söylemiştir.
(Buharî. Talak. 1; Muslim, Talak, 3)

Resim---813-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem öğrettiği üzere vücuttan çıkan diğer kirli akıntılar gibi adet kanı da temiz değildir. Dolayısıyla bulaştığı yerin temizlenmesi gerekmektedir. Kıyafetlerinde kan lekesi olduğunda ne yapmaları gerektiğini soran hanımlara Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(Bu durumdaki bir kadın) elbisesini eliyle ovar, su ile çitiler ve üzerine su dökerek temizler. Daha sonra bu elbise ile namaz kılar." buyurmuştur.
(Buharî, Vudü', 63; Buharî, Hayız, 8; Müslim, Taharet, 110)

Resim---814-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Adet görmeye başladığında namazı bırak, adetin bittiğinde ise guslet. " buyurdu.
(Buharî, Hayız, 19; Nesaî, Hayız, 2)

Resim---815-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, nasıl yıkanacağını soran Esmâ'ya guslü şöyle târif etmiştir: ''Aranızdan bir hanım gusletmek istediğinde suyunu ve sidresini (güzel kokulu temizleyicisini) alarak itina ile güzelce temizlenir. Sonra başına su dökerek suyun saç diplerine ulaşmasını sağlayacak şekilde iyice ovalar. Ardından bütün vücuduna su döker ve misk sürülmüş hoş kokulu bir bez parçası ile (özel) temizliğini yapar."
(Müslim, Hayız, 61; Ebu Davûd, Taharet, 120)

Resim---816-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, adet sonrası gusletmek için su bulunamadığında tıpkı abdestte olduğu gibi toprak ile teyemmüm yapılabileceğini belirtmiştir.
(Beyhakî, Es Sünenü'l- kübrâ, I, 304-305)

Resim---817-) Hz. Aişe radiyallahu anha, Ramazan' da adetli iken tutamadıkları oruçların kazasını bazen bir yıla yakın geciktirerek öbür yılın Şaban ayında tuttuklarını anlatmaktadır.
(Nesaî, Sıyam, 34)

Resim---818-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bayram namazına genciyle yaşlısıyla bütün kadınların katılmasını isterken özellikle adetli hanımları da zikretmiş, yalnız onların namaz kılınan alanın hemen yanında ama namaz kılanlardan biraz uzakta durmalarını ve cemaate karışmamalarını istemiştir.
(Buharî, ideyn, 15; Müslim, Ideyn, 10)

Resim---819-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem doğrudan mescide açılan ve evden her çıkışlarında mutlaka mescid içinden geçmek zorunda kalan bazı sahablleri uyararak: "Şu evlerinizin kapılarını mescidden başka yöne çevirin. Çünkü ben mescide adetli ve cünüb olanların girmesini (pek) uygun bulmuyorum." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Taharet, 92; Beyhakî, es Sünenü'l- Kübrâ, II, 583)

Resim---820-) Ümmü Seleme Vâlidemiz: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem döneminde lohusa kadın kırk gün (namaz kılmaksızın) otururdu."
(Tirmizî, Taharet, 109, Ebu Davûd,Taharet, 119)

Resim---821-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kan adet kanı olursa rengi siyah (koyu) olur ve böyle bilinir. Bu durumda namaz kılmayı bırak. Ama başka renkte bir kan olursa abdest al. Çünkü bu, damar(dan gelen bir kan)dır."
( Ebü Davûd, Taharet, 115; Nesaî, Taharet, 138 )

Resim---822-) Adet günleri sona erdiği halde kanaması bitmeyen bir kadın, adetinin bitiminde mutlaka gusül abdesti almalıdır. Daha sonra devam eden istihaze kanı/ Kadın âdet görürken fazla kan gelmesi, sadece abdesti bozar. Dolayısıyla Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem tâbiriyle: "hasırın üstüne damlayacak kadar çok bile olsa" özür kanı namaza engel değildir.
( Nesaî, Taharet, 121; lbn Mâce, Taharet. 115)

Resim---823-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem eşi Zeyneb'in kardeşi olan Ümmü Habibe bint. Cahş: "Yıkandığında kanın kırmızılığı suyun yüzüne çıkardı." diye anlatılacak kadar yoğun kanamasına rağmen bizzât Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'inn emri ile adet günleri dışında namazlarını terk etmemiştir.
( Müslım, Hayız, 64; Ebü Davûd, Taharet, 110)

Resim---824-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem aynı durumdaki diğer baldızı Hamne bnt. Cahş'a iki seçenek sunarak ya diğer adetli hanımlar gibi adeti bitince gusletmesini ya da öğleyi ve akşamı geciktirip, ikindiyi ve yatsıyı erkenden kılmak suretiyle, namaz aralarını birleştirerek birer gusülle kılmasını, sabah namazı için de ayrıca gusletmesini söylemiştir.
(Ebu Davûd, Taharet, 109; Tirmizî, Taharet, 95)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

NAMAZ..

Resim---825-) İbn Mes'üd'dan (radiyallahu anhu) rivâyet edildiğine göre, bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: "Amellerin/İbâdetlerin en faziletlisi hangisidir?" diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Vaktinde kılınan namazdır..." buyurdu.
(Buharî, Tevhid, 48)

Resim---826-) Abdullah (b. Mes'ud) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(Kıyamet gününde) kulun ilk önce hesaba çekileceği şey, namazdır..." buyurmuştur.
(Nesaî, Muharebe, 2)

Resim---827-) Ebü Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Büyük günah işlenmedikçe beş vakit namaz ve iki cuma, aralarındaki günahlara kefârettir." buyurmuştur.
(Müslim, Taharet, 14)

Resim---828-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Namaz, devam eden kimse için kıyamet gününde nur, delil ve kurtuluş sebebi olur. Namaza devam etmeyenin ise kıyamet günü nuru, delili ve kurtuluşu olmayacaktır.” buyurmuştur.
(İbn Hanbel, il, 169. )

Resim---829-) (Hz. Peygamber'e vahiy katipliği yapan) Hanzala (b. Rebi') Katib anlatıyor: Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem şöyle derken işittim: "Rükuları, secdeleri, abdestleri ve vakitlerine riayet ederek beş vakit namaz(ı kılmay)a devam eden ve bu beş vakit namazın Allah katından gelen bir emr-i hak olduğunu kabul eden kimse cennete girer."
(İbn Hanbel, IV, 266)

Resim---830-) Hicretin beşinci yılıydı. kureyşliler, Hayber yahudileri, Gatafanlılar ve Fezareliler gibi çok sayıda Arap kabilesi, on bin kişilik bir orduyla müslümanlara hücum etmişlerdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve ashabı birkaç hafta boyunca büyük bir uğraşla kazdıkları hendeklerle düşmanı durdurarak Medine'yi müdafaa etmek istiyorlardı. Hendeklerden dolayı "Hendek" ya da düşman gruplarının ittifakından oluştuğu için "Ahzab" (Gruplar) adı verilen bu savaş öyle şiddetli geçiyordu ki, bazı günler Müslümanlar vakit namazlarını bile kılmaya fırsat bulamıyorlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bizi meşgul ederek ikindi namazını geçirmemize neden oldular. Allah kabirlerini (veya evlerini ya da karınlarını) ateşle doldursun!" buyurdu.
(İbn Hişam, Sîret, lV, 176; Nesaî, Ezân, 22; Müslim, Mesacid, 203)

Resim---831-) Önceleri ikişer rekat olarak farz kılman namazlar, hicretle birlikte (öğle, ikindi ve yatsı) dörder rekata çıkarılmıştı. Bugün bilinen şekliyle beş vakit namazı ve kılmış şeklini Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem Efendimize, Cebrâil öğretmişti.
(Buharî, Menakıbü'l- ensar, 48; Buharî, Bed'ü'l- halk, 6; Müslim, Mesacid, 166)

Resim---832-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem: "Birinizin kapısı önünde günde beş defa yıkandığı bir nehir olsa, o kimsede kir namına bir şeyin kalabileceğini düşünebilir misiniz?" diye sorar. Sahabe: "Hiç kir kalmaz." şeklinde cevab verir. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İşte beş vakit namaz da böyledir, Allah bu namazlarla günahları yok eder." buyurur.
( Buharî, Mevakitü's- salât, 6; Müslim, Mesacid, 283)

Resim---833-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir Müslüman, vakti geldiğinde güzelce abdest alıp, kendisini Allah'a vererek rükû’. (ve secdesiyle) farz namazı kıldığında, -büyük günah işlemedikçe- bu onun önceki günahlarına kefâret olur. Bu, her zaman için böyledir." ve "Büyük günah işlenmedikçe beş vahit namaz ve iki cuma, aralarındaki günahlara kefârettir."
(Müslim, Taharet, 7; Müslim, Taharet, 14)

Resim---834-) Sahabeden Ebu Huzeyfe'nin naklettiğine göre: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sıkıntılı bir işle karşılaşınca namaz kılardı. Nitekim bir defasında Bilal'e: "Kalk namaza (çağır da) bizi namazla rahatlat!.” buyurdu.
(Ebu Davûd, Tatavvu’, 22; Ebu Davûd, Edeb, 78)

Resim---835-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin kıldığı namaza bakıldığında, onun RABBine olan şükrünü edâ ederken ne denli içten davrandığı, kendisini RABBine nasıl verdiği açıkça görülür. Buna tanıklık eden sahabenin, namaz kılarken ağlamasından dolayı onun göğsünden gelen, değirmen sesine benzer hırıltıyı duyabildiklerini söylemeleri, Resul-i Ekrem'in, ALLAH'ın huzurunda taşıdığı heyecanı ve ruh hâlini yeterince anlatmaktadır..
(Ebu Davûd, Salât, 156, 157)

Resim---836-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(Farz) namazını (bilerek) geçiren kimse, ailesini ve malını kaybetmiş gibidir," buyurdu.
(İbn Hanbel, V, 429 )

Resim---837-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(Kıyamet gününde) kulun ilk önce hesaba çekileceği şey, namazdır.'' buyurdu.
(Nesaî, Muhabere, 2; İbn Mâce, ikâmet. 202)

Resim---838-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cennetin anahtarı namazdır. " buyurdu.
(Tirmizî, Taharet, 1)

Resim---839-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yeryüzünün kendisi için bir mescid kılındığını" ve namazın temiz olan her yerde kılınabileceğini belirtmiştir.
(Buharî, Salât. 56)

Resim---840-) Bazı mekanlarda kılınan namazlar, oraların farklı özellikleri sebebiyle daha faziletlidir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sadece şu üç mescide yolculuk yapılır: (Mekke'deki) Mescid-i Haram (Kâbe), Mescid-i Aksâ ve (Medine'deki benim) bu mescidim."
(Nesaî, Mesacid, 10; Tirmizî, Salât, 126)

Resim---841-) Namazın nasıl kılınacağını Cebrâil vasıtasıyla öğrenen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onu ümmetine bütün detaylarıyla öğretmiş ve: "Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz siz de öyle namaz kılın." buyurmuştur.
(Buharî. Ezân, 18)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

NAMAZIN KILINIŞI..

Resim---842-) Hz. Ali'nin (kerremallahu vechehu) rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Namazın anahtarı temizliktir. Başlangıcı tekbir, bitimi ise selâmdır." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Taharet, 31)

Resim---843-) Mâlik (b. Huveyris) anlatıyor: Biz yaşça birbirine yakın bir grup gençle Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem geldik ve onun yanında yirmi gün kaldık. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çok merhametli ve şefkatli idi. Ailelerimizi özlediğimizi ya da -dönmeyi- arzuladığımızı anlayınca geride kimleri bıraktığımızı sordu, biz de anlattık. Bunun üzerine: ''Ailelerinizin yanına dönün. Onlarla ikâmet edin. Onlara, (öğrendiklerinizi) öğretin ve onlardan (dinin gereklerini yapmalarım) isteyin. Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz siz de namazı öyle kılın. Namaz (vakti) geldiğinde içinizden biri sizin için ezân okusun. En büyüğünüz de size imam olsun.” buyurdu.
(Buharî, Ezân, 18)

Resim---844-) Muaviye b. Hakem es-Sülemi' den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazda aksıran bir kimseye: "Yerhamükallah!" denilmesi üzerine: "Bu namazda insan kelâmı konuşulmaz. Namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur'ân okumaktır." buyurmuştur.
(Müslim, Mesacid, 33)

Resim---845-) Enes (b. Mâlik)'ten nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Muhakkak ki sizden biri namaz kılarken (aslında) RABBiyle özel olarak konuşmaktadır..." buyurmuştur.
(Buharî, Salât, 36)

Resim---846-) Ebu Hüreyre' den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kulun RABBine en yakın olduğu (an) secde halidir. Öyleyse (secdede iken) çokça dua ediniz." buyurmuştur.
(Müslim, Salât, 215)

Resim---847-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bazı sahablleri ile birlikte mescidde otururken ensardan Hallad b. Rafi' isimli sahabi içeri girdi ve alelacele namaz kıldıktan sonra Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem yaklaşarak selâm verdi. Hallad'ın namaz kılışını göz ucuyla takib eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, onun selâmını aldıktan sonra: "Dön ve namazını yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın!" buyurdu. Bunun üzerine Hallad namazım tekrar kıldı ve Hz. Peygamber'in yanma gelerek selâm verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, selâmım aldıktan sonra yine: "Dön ve namazını yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın!" buyurdu. Bu durum üçüncü defa tekrar ettikten sonra Hallad: "Seni hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki, bundan daha güzel yapamıyorum. Bana (doğrusunu) öğretir misin?" dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem usûlüne uygun olarak kılınması gereken namazı şöyle târif etti: "Namaz kılacağın zaman (önce) tekbir getir. Sonra Kur'ân'dan kolayına gelen yerlerden oku. Ardından rüku’a git ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. Sonra tam olarak doğrul. Peşinden secdeye git ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. (Secdeden) kalktığında (belini) iyice doğrult ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. Sonra (tekrar) secdeye var ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. Sonra namazın tamamını bu şekilde kıl."
(İbn Hacer, Fethı'l-bari, ll, 277; Buharî, Ezân, 122; Nesaî, Sehv, 67; Tirmizî, Salât, 110)

Resim---848-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Abdesti bozulan kimsenin namazı, yeniden abdest almadıkça kabul olmaz. " buyurdu.
(Buharî, Vudu’, 2)

Resim---849-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ALLAH, abdestsiz namazı kabul etmez.” buyurdu.
(Nesaî, Zekât, 48)

Resim---850-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kul, namazında etrafıyla ilgilenmediği sürece, ALLAH kuluna yönelir. Kul, namazında etrafıyla ilgilenmeye başladığında, ALLAH da ondan yüz çevirir." buyurdu.
(Ebu Davûd, Salât, 160-161)

Resim---851-) Kurtuluşa ermek ancak namazı huşu ile kılarak mümkün olabilir. Allah'a duyulan derin bir saygıyla kılınmayan namazlar ise insana ağır gelir. Bu sebepledir ki Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazdaki huşuu bozacağı için resim gibi dikkati dağıtabilecek şeylere karşı namaz kılmak istememiştir. Sofra kurulmuş iken aç karnına, tuvâlet ihtiyacı var iken, uykulu halde namaza durulmasını hoş görmemiştir. Ayrıca namaz kılanın önünden geçilmemesi için uyarıda bulunmuş ve namaz kılanın da önüne bir engel (sütre) koymasını tavsiye etmiştir.
(Ebu Davûd,Taharet, 43; Buharî, Vudu’, 53; Buharî, Salât, 101; Müslim, Salât, 241)

Resim---852-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem cemaatle kılınan namazlarda safların düzgün olmasını istemesi, imamın hareketlerine uyulmasını tavsiye etmesi, imamın yanılması durumunda dahi konuşmadan erkeklerin yalnızca "sübhanallah" diyerek, hanımların ise el çırparak ona ikaz etmelerini söylemesi, Allah'a yöneliş ve yakarış hali olan namazda arzu edilen ihlas, dinginlik ve iç huzurunu yok edecek durumları engellemeye yöneliktir.
(Müslim, Salât, 119; Müslim, Salât, 87, 89; Buharî, el Amelu fi’s- salât, 5)

Resim---853-) Namaz kılan kimsenin okuduğu duâ ve sürelerin anlamlarını öğrenmesi önemlidir. Anlamak, ancak sakin ve sade bir okuyuşla mümkün olacaktır. Nitekim Ümmü Seleme vâlidemiz, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem namazdaki kıraati kendisine sorulunca, onun, Kur'ân-ı Kerim'i her âyetin sonunda durarak ve tane tane okuduğunu söylemiştir.
( İbn Hanbel, vı, 302; Ebu Davûd, Vitr, 20)

Resim---854-) Namazda kıraate Fatiha süresi ile başlanır. Nitekim Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Fatihayı okumayanın namazı yoktur." buyurdu.
(Buharî, Ezân, 95)

Resim---855-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Fatiha Sûresinin sonundaki: "Bizi doğru yola, kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.'' duasının ardından: "Duada istediklerimizi kabul eyle." anlamındaki "âmin" kelimesinin söylenmesini de tavsiye etmiştir. Kendisi de namazlarda Fatiha'nın sonunda, ilk safta yer alan cemaatin duyacağı bir şekilde "âmin" demiştir.
( Buharî, Tefsir, (Fatiha) 2; İbn Mâce, İkâmet, 14)

Resim---856-) RABBine olan bu münâcatının hemen bitmesini istemeyen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "En faziletli namaz hangisidir?" sorusuna: "Kıyamı uzun olan." şeklinde cevab vermiş, kendisi de namazlarında kıyamı uzun tutmuştur.
(İbn Mâce, ikâmet, 200; Müslim, Musâfirin, 204)

Resim---857-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, cemaatle kılınan namazlarda cemaat içindeki yaşlı ve güçsüzleri dikkate alarak imamların namazı fazla uzatmamalarını istemiş ve: "Ben, uzatmayı arzu ederek namaza durduğumda, (cemaat içerisinde) bir çocuğun ağlamasını işitir, onun annesini rahatsız etmesini istemediğim için namazı kısa tutarım." buyurmuştur.
(Buharî, İlim, 28; Buharî, Ezân, 63; Buharî, Ezân. 65)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

BEŞ VAKİT FARZ NAMAZ..

Resim---857-) Muaz b. Cebel anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte bir yolculukta idim ... O, şöyle buyurdu: “Dinin başı İslam (kelime-i şehâdet getirerek ALLAH'a teslim olmak), direği ise namazdır."'
(Tirmizî, İman, 8; İbn Hanbel, V, 231)

Resim---858-) Cündeb el-Kasrî'den işitildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim sabah namazını kılarsa, o kimse ALLAH'ın koruması altındadır." buyurmuştur.
(Müslim, Mesacid, 262)

Resim---859-) Abdullah b. Ömer' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İkindi namazını kaçıran kimse, sanki âilesini ve malını yitirmiş gibidir." buyurmuştur.
(Buharî, Mevakitü's- salât, 14; Müslim, Mesacid, 200)

Resim---860-) Ebü Hüreyre'nin işittiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir defasında: "Birinizin kapısının önünden bir nehir geçse ve onda her gün beş defa yıkansa, bu o kimsenin kirinden bir şey bırakır mı, ne dersiniz?" Sahabiler: "Onun kirinden hiçbir şey bırakmaz." demişler, bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İşte beş vakit namaz da böyledir! ALLAH onlarla günahları yok eder." buyurmuştur.
(Buharî, Mevakitü's- salât, 6)

Resim---861-) Saİd b. Müseyyeb'in Ebu Katade b. Rib't'den naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu: 'Senin ümmetine beş vakit namazı farz kıldım ve onları, vaktinde ve hakkını vererek kılanları cennete koyacağımı kendi katımda vaad ettim. Namazları düzenli kılmayanlar için ise katımda böyle bir vaad yoktur.'"
(Ebu Davûd, Salât, 9)

Resim---862-) Hudeybiye Seferi'nden, bazılarına göre ise Hayber Seferi'nden dönüldüğü gece Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile ashabı bir yerde konaklarlar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bizi kim bekleyecek?" diye sorunca, Bilâl-i Habeşi (radiyallahu anhu) hemen atılarak: "Ben!" der. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Uyursan (ne olacak)?" deyince de: "Hayır, (uyumam)." diyerek kararlılığını gösterir. Ancak Bilâl de yorgunluğa yenik düşer, uyuyakalır. Sabah namazının vakti geçer. Derken güneş doğar ve teker teker uyanırlar. Hz. Ömer de uyanır ve: "Konuşun (ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem uyansın)" der. Gelen sesler üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem uyanır ve ashabıyla birlikte namazlarını kaza ederler. Sonra şöyle buyurur: "Sizden uyuyan ya da unutan (ve bu sebeble namazını geçiren) işte böyle yapsın!"
(İbn Hanbel, I, 391; Müslim, Mesâcid, 309; Ebu Davûd, Salât, 11; İbn Hanbel, I, 386)

Resim---863-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sabah namazının vakti girdikten sonra (nâfile olarak) sadece iki rekat (sünnet) kılınır." buyurdu.
(Tirmizî, Salât, 193; Ebu Davûd, Tatavvu’, 10)

Resim---864-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, sabah namazının iki rekat sünnetinde Fatiha Sûresinden sonra genellikle Kâfirun ve İhlâs Sûrelerini okurdu.
(Tirmizî, Salât, 191; İbn Mâce, İkamet, 102)

Resim---865-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sabah namazının farzını kıldırırken Fatiha' dan sonra okuduğu Kur'ân âyetlerini genellikle orta uzunlukta tutardı. Ebu Berze (radiyallahu anhu), bâzen onun, altmış ila yüz âyet kadar okuduğunu söylemiştir.
(Buharî, Mevakitü’s- salât, 13)

Resim---866-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Felâk ve Nâs Sûrelerini okuyarak da sabah namazını kıldırdığı olmuştur.
(Nesaî, İstiâze, 1)

Resim---867-) Sabah namazının önemini gayet iyi kavramış olan hanım sahabîlerin de bu namazı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem arkasında cemaatle kılmaya özen gösterdikleri dikkat çekmektedir.
(Buharî, Mevakıtu’s- salât. 27; Müslim, Mesâcid, 230)

Resim---868-) Sabah namazı kılındıktan sonra artık güneş doğup yükselinceye kadar hiçbir namaz kılınmaz. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, güneş doğup da iyice yükselinceye kadar namaz kıldığı yerde oturarak değerlendirir, ashabıyla sohbet ederdi. Ardından vakti girdiğinde kuşluk namazını kılardı ki Bera b. Azib (radiyallahu anhu), birlikte bulundukları on sekiz yolculuk esnasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin, öğleden önce kıldığı bu iki rekat namazı terk etmediğini söylemiştir.
( Buharî. Mevakitu’s- salât. 31; Müslim, Mesâcid, 286; Ebu Davûd, Sefer, 7; Tirmizî, Cuma, 41)

Resim---869-) Hicaz Yarımadası gibi yaz mevsiminin çok daha ağır yaşandığı ülkelerde, öğle namazının ilk vakitleri sıcağın kasıp kavurduğu saatlere rastlamaktadır. Bu sebeple Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Öğle namazını serin vakitte kılın, şüphesiz sıcağın şiddeti (âdeta) cehennemin kaynamasındandır." buyurmuştur.
(Buharî, Mevakilu’s-salât, 9; Müslim. Mesâcid, 182)

Resim---870-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim ikindi namazını (kasten) terk ederse ameli ziyan olur." buyurdu.
(Buharl, Mevakilussalât, 14)

Resim---871-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in amcasının oğlu olan âlim sahabi Abdullah b. Abbas'ın (radiyallahu anhu) anlattığına göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Hendek Savaşı günü savaşın şiddetinden dolayı ikindi namazını kılamadığında, şöyle bedduâ etmişti: “ALLAH'ım! Orta namazı kılmamızı engelleyenlerin evlerini ateşle doldur, kabirlerini ateşle doldur! "
(İbn Hanbel, I, 302; Ebu Davûd, Salât, 5)

Resim---872-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ümmetim, akşam namazını kılmak için yıldızların (ortaya çıkıp) birbirine karıştığı zamanı beklemedikleri sürece hayırda olmaya devam edecektir ." buyurdu.
(Darimî, Salât, 17; Ebu Salât, 6)

Resim---873-) Sahabeden Seleme b. Ekva' (radiyallahu anhu) akşam namazını güneş kaybolur kaybolmaz kıldıklarını söylerken, Rafi' b. Hadle (radiyallahu anhu), "Biz akşam namazını Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte kılardık da namazdan çıktıktan sonra birimizin attığı okun düştüğü yeri rahatlıkla görebileceği kadar aydınlık olurdu."
( Buharî, Mevakitu’s- salât. 18; Müslim, Mesâcid, 217 )

Resim---874-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, az akşamlarında bu namazı kıldırırken Kur'ân-ı Kerim'deki uzun sürelerden de okurdu. En uzun sürelerden olan A'râf Sûresi bunlardan biriydi. Bunu bilen sahabilerden Zeyd b. Sabit (radiyallahu anhu), akşam namazında kısa sûreler okumasını yadırgadığı Mervân'a: "Ey Ebu Abdülmelik! Akşam namazında İhlâs ve Kevser Sûrelerini mi okuyorsun?" diye sorunca Mervan: "Evet." demiş; bunun üzerine Zeyd b. Sabit (radiyallahu anhu) onu şöyle uyarmıştı: “ALLAH'a yemin ederim ki, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem, akşam namazında iki uzun sûreden biri olan “Elif lâm mîm sâd' (A'râf) Sûresini okuduğunu bilirim." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin vefâtı öncesinde kıldırdığı son namaz da akşam namazı olmuştu ve bu namazda Mürselât Sûresini okumuştu.
(Nesaî, İftitah, 67; Buharî, Ezân, 98; Buharî, Megazi, 84)

Resim---875-) Muaz b. Cebel (radiyallahu anhu) bir hatırasını şöyle anlatır: "Yatsı namazı için Resülullah'ı bekledik. O kadar gecikti ki, artık gelmeyeceğini zannettik. İçimizden biri: “(Herhalde) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazını kıldı (bize namaz kıldırmaya) çıkmayacak.” dedi. Bir müddet sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çıkageldi. Kendisine: “Yâ Resülullah! Senin gelmeyeceğini zannettik. Hatta içimizden biri: '”(Herhalde) Resülullah namazını kıldı (bize namaz kıldırmaya) çıkmayacak.” bile dedi.” deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bu namazı gece karanlığında kılın (geciktirin)! Bu namaz nedeniyle diğer ümmetlere üstün kılındınız, çünkü sizden önce bunu hiçbir ümmet kılmadı.” buyurdu.
(Ebu Davûd, Salât, 7)

Resim---876-) Bedevilerin gece karanlığına kadar develeriyle meşgul olmalarından ötürü yatsı namazını "ateme (karanlık)" diye isimlendirmelerine karşı çıkan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bu namaza ALLAH'ın Kitabı'nda anıldığı üzere "ışa'' yani "ortalık kararınca kılınan namaz" denilmesini istemiştir.
(Müslim, Mesâcid, 229)

Resim---877-) Yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılan kişinin, o gecenin tamamını namaz kılarak geçirmiş gibi ecir kazanacağı Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem tarafından müjdelenmiştir.
(Ebu Davûd, Salât, 47; Tirmizî, Salât, 51)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

CEMAATLE NAMAZ..

Resim---878-) Ebü Said (el-Hudri) tarafından rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kişinin sürekli mescide gittiğini görürseniz onun imanına şâhid olun! Çünkü ALLAHu TeÂLÂ şöyle buyurur: “Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder...” buyurmuştur.
(Tevbe, 9/18; Tirmizî, İman, 8; ibn Mâce, Mesacid, 19)

إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّهِ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلاَةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلاَّ اللّهَ فَعَسَى أُوْلَئِكَ أَن يَكُونُواْ مِنَ الْمُهْتَدِينَ
Resim---"İnnemâ ya'muru mesâcidallâhi men âmene billâhi ve’l- yevmi’l- âhıri ve ekâme’s- salâte ve âte’z- zekâte ve lem yahşe illâllâhe fe asâ ulâike en yekûnû mine’l- muhtedîn (muhtedîne).: Allah'ın mescidlerini, yalnızca Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar onarabilir. İşte, hidâyete erenlerden oldukları umulanlar bunlardır.” (Tevbe 9/18)

Resim---879-) Abdullah b. Ömer'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : "Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi kat daha faziletlidir." buyurmuştur.
(Buharî, Ezan, 30; Müslim, Mesacid, 249)

Resim---880-) Ebü Hüreyre'nin bildirdiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kimse camiye gitme niyetiyle evinden çıktığında, attığı bir adımla kendisine bir sevap yazılır, diğer adımıyla bir günahı silinir." buyurmuştur.
(Nesaî, Mesacid, 14; İbn Hanbel, II, 320)

Resim---881-) Ebu Mes'ud anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazda omuzlarımıza dokunur ve şöyle derdi: “Düzgün durun, karışık durmayın ki kalbleriniz de karmakarışık olmasın!.”
(Müslim, Salât, 122)

Resim---882-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem : "Her kim sabah akşam mescide giderse, her sabah ve akşam gidişinde Allah ona cennette bir yer hazırlar." buyurmuştur.
(Buharî, Ezan, 37; Müslim, Mesacid, 285)

Resim---883-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem son günleriydi. Hastalığına rağmen mescide çıkıp cemaatle namaz kılmaya büyük önem veriyor, ashabına namaz kıldırmaya devam ediyordu. Ta ki perşembe günü yatsı vakti ezan okunmuş, cemaat toplanmış ama Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem mescide gelmemişti. Bu esnâda: "Cemaat namazı kıldı mı?" diye sordu. Daha kılmamışlardı. O gelmeden de başlamayı düşünmüyorlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem rahatlamak için vücudunu yıkadı ve kalkmaya çalıştı ama kalkamadı. Bayılmıştı. Ayılınca tekrar namazın kılınıp kılınmadığını sordu, cemaat hâlâ onu bekliyordu. O, yeniden yıkanıp kalkmaya davrandı ama yine bayıldı. Böylece üç kere yıkanıp hazırlanmış her defasında da bayılmıştı. Artık mescide çıkabilecek takatinin kalmadığını anladı. Ancak birinin mescide gidip cemaate namaz kıldırması gerekiyordu. Bunun üzerine namazı kıldırması için Hz. Ebu Bekir'e haber gönderdi. Sonra kendisini iyi hissettiği bir öğle vakti, Hz. Abbas ve Hz. Ali'nin kolları arasında son derece zorlanarak geldiği mescidde Hz. Ebu Bekir'in namaz kıldırdığı cemaate oturarak iştirak etmişti.
(Sûyutî, Şerhu Süneni, İbn Mâce s.87; Buharî, Ezan, 51; Müslim, Salât, 90)

Resim---884-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Her kim namaz için güzelce abdest alır, sonra farz namazı kılmak için gider de onu insanlarla veya cemaatle ya da mescidde kılarsa Allah o kimsenin günahlarını affeder." buyurdu.
(Müslim, Taharet, 13 )

Resim---885-) Enes b. Malik de şöyle demiştir: "Kim Allah için kırk gün süreyle cemaatle namaz kılar, ilk tekbire yetişirse o kimseye (Allah tarafından) iki kurtuluş yazılır; birisi ateşten, diğeri münafıklıktan kurtuluş."
(Tirmizî, Salât, 64)

Resim---886-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:''Allah'ın kadın kullarının Allah'ın mescidlerine gelmelerine engel olmayın. Ancak onlar da câmiye koku sürünmeden gelsinler." buyurdu.
(Ebu Davûd, Salât, 52; Darimî, Salât, 57)

Resim---887-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Ebu'd-Derda'ya, bir yerde üç kişi olup da cemaatle namaz kılınmazsa, şeytanın onları kuşatıp yeneceğini söyledikten sonra: "Cemaate devam et, çünkü kurt, sürüden ayrılanı yer!" buyurdu.
( Ebu Davûd, Salât, 46; Nesaî, Kıyamet, 48)

Resim---888-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, cemaatle namaz kılma hususunda en ufak bir gevşekliğe dahi müsamaha göstermemiştir. Nitekim bir keresinde, yatsı namazına gelenlerin sayısının az olduğunu görünce çok kızmış, hatta bu kızgınlığını, içinden cemaate gelmeyenlerin gidip evlerini yakmak geldiğini söyleyecek kadar açığa vurmuş ve: "Şayet bunlardan biri yağlı bir kemik (dünyevî bir menfaat) bulacağını bilse ona (yatsı namazına) mutlaka gelirdi." demiştir.
(Müslim, Mesacid, 251; Buharî, Ezan, 29)

Resim---889-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Eğer (insanlar) yatsı ve sabah namazlarındaki fazileti bilselerdi, sürünerek de olsa o ikisini cemaatle kılmaya gelirlerdi. " buyurdu.
(Müslim, Salât, 129)

Resim---890-) Bir defasında görme engelli sahabi İbn Ümmü Mektüm, kendisini mescide getirecek bir kimsesinin olmadığını söyleyerek, namazı evde kılmak için izin istemişti. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona, ezanı duyup duymadığını sormuş, "Evet." cevabını alınca da: "Öyleyse (dâvete) icâbet et." (Müslim, Mesâcid 255) buyurarak cemaatle namazın sevabından mahrum kalmamasını tavsiye etmişti.

Resim---891-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir defasında meleklerin Allah katında saf tutmalarım örnek vererek ashabının da onlar gibi olmalarını istemiş ve şöyle buyurmuştur: "(Melekler) ilk safları tamamlarlar ve safta sık dururlar."
(Müslim, Salât, 119; Ebu Davûd, Salât, 93)

Resim---892-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İlk saftakilere Allah merhamet eder, melekler de dua ederler. " buyurdu.
(Ebu Davûd, Salât, 9; Nesaî, imamet, 25)

Resim---893-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, düzenli ve disiplinli bir şekilde saf tutulmasını önemsemiş, Bu disipline uymayıp önünde boşluk bulunan safa katılmakta tereddüt gösterenleri ise şöyle uyarmıştır: ''Allah da onları (rahmetinden) geri bırakır." buyurdu.
(Müslim, Salât, 130)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

İMAMLIK

Resim---894-) İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "En hayırlılarınız, size müezzinlik yapsın, Kur'ÂN'ı en iyi bilenleriniz de size imamlık yapsın." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Salât, 60)

Resim---895-) Ebu Mes'ud el-Ensarî'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir topluluğa ALLAH'ın Kitabı'nı en iyi okuyup bileni imam olsun. Kur’ÂN'ı okuma (ve anlama) konusunda eşit iseler sünneti en iyi bilen imam olsun ... Bir kimse, izin vermedikçe bir başkasının yetkili olduğu yerde imamlık yapmasın ve kişinin evindeki özel mekanına oturmasın." buyurmuştur.
(Müslim, Mesâcid, 290)

Resim---896-) Ebü Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden biriniz insanlara namaz kıldırdığında (namazı) kısa tutsun. Çünkü cemaat içerisinde hasta, zayıf ve yaşlı kimseler olabilir. Ama biriniz tek başına namaz kıldığında, dilediği kadar uzatsın." buyurmuştur.
(Nesaî, İmâmet, 35)

Resim---897-) Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İmam (kendisine uyanların namazlarına) kefil, müezzin ise (namaz vakitleri konusunda) kendisine güvenilen kimsedir. Allah'ım! İmamlara (kefil oldukları konuda) muvaffakiyet ver, müezzinleri de (olası taksirlerinden dolayı) bağışla!." buyurmuştur.
(Tirmizî, Salât. 39)

Resim---898-)Ebu Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İmam safın ortasında kalacak şekilde safa durun ve (saflarınızdaki) boşlukları doldurun." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Salât, 98)

Resim---899-) Ebü Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İmam ancak kendisine uyulmak için vardır. Öyleyse (namazda) ondan farklı davranmayın. O rüku’a varınca siz de rüku’a varın. “Semiallahü limen hamideh.” dediği zaman “Rabbena leke'l-hamd.” deyin. Secdeye gittiği zaman siz de secdeye gidin. Oturarak namaz kıldığı vakit siz de hep birlikte oturarak kılın. Namazda safı düzgün tutun. Çünkü safı düzgün tutmak namazın güzelliğindendir." buyurmuştur.
(Buharî, Ezan, 74)

Resim---900-) Hazrec ve Evs, ensarın iki büyük kabilesiydi. Evs kabilesinin birçok boyundan birisi olan Amr b. Avfoğulları, Medine'ye yaklaşık üç mil uzaklıktaki Kuba'da oturuyorlardı. Mekke'den hicret edilirken ilk mescid orada inşa edilmiş ve ilk cuma namazı burada kılınmıştı. Hicreti esnasında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de on dört gün kadar burada ikâmet etmiş, Amr b. Avfoğullarının aralarında bulunarak onlara imamlık yapmıştı. Derken bir gün bu boyun kendi aralarında kavga ettikleri ve birbirlerini yaraladıkları haberi gelmişti Medine'ye. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, durumu araştırdı. İşin ciddi olduğu anlaşılıyordu. Öğle namazım kıldırır kıldırmaz yanına ashabından bazılarım alarak, kardeş kavgasına son vermek üzere yola koyuldu. Kuba'daki duruma göre ikindi namazını kıldırmak için geç kalabilirdi. Müezzini Bilal'i çağırdı ve: "Bilâl, ikindi namazı vakti gelir de ben gelemezsem Ebu Bekir'e söyle namazı kıldırsın." dedi. Bilâl de öyle yaptı. İkindi vakti girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem henüz dönmemişti. Bilâl, Hz. Ebü Bekir'e durumu anlattı ve "Namazı kıldırır mısın?" diye sordu. Hz. Ebu Bekir kabul etti ve öne geçip imam oldu. Namaz kıldıkları sırada Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem geldi. Cemaatin arasından ön safa doğru ilerledi. Hz. Ebu Bekir'in arkasında bir yere durdu. Kendini tam anlamıyla namaza veren ve etrafıyla ilgilenmeyen Hz. Ebu Bekir bunu fark etmedi. Bunun üzerine ashab-ı kiram Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem geldiğini ona haber vermek için sağ ellerinin içiyle sol ellerinin üzerine vurmaya başladılar. Cemaatin ellerini vurma sesleri artınca, Hz. Ebu Bekir (radiyallahu anhu) olağanüstü bir şey olduğunu anladı ve dönüp baktı ve Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem gördü. Derhal makamı sahibine teslim etmek üzere geri çekilmeye yeltendi, ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namaza devam etmesini işaret etti. Hz. Ebu Bekir ellerini şükürle semâya kaldırdı, hamd etti ve geri çekildi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onun yerine ilerledi ve namazın geri kalanım tamamladı. Namazdan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabına dönerek, cemaatin bir uyanrıda bulunması gerektiğinde erkeklerin "sübhanallah" demelerini, kadınların ise el çırparak (tasfih veya tasfik) ikazda bulunabileceklerini öğretti. Daha sonra Hz. Ebu Bekir'e döndü ve: "Ey Ebu Bekir! Sana namaza devam et diye işaret ettiğim zaman, neden yerinde kalmadın?" diye sordu. Hz. Ebu Bekir'in verdiği cevab, hem onun Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem olan saygısını hem de imamet makamında liyâkatin ve ehliyetin önemini vurgular nitelikteydi: "Çünkü Ebu Kuhafe'nin oğlunun Resulullah'ın önünde durup namaz kıldırması uygun olmazdı."
(Münavî, Feyzu’l- Kadir, IV , 322; İbn Hacer, Futhu’l- Bari, Vll, 245; İbn Sa'd, Tabakat, III, 118; İbn Hacer, Fethu'l- bari, Vll, 244; Nesaî, imamet, 15; Nesaî, imamet. 15; Buharî, el-Amelu fi’s- salât, 16; Müslim, Salât, 102; Muvatta', Kasru’s- salât, 20 )

Resim---901-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Günahkâr da olsa her Müslüman'ın arkasında namaz kılınız." buyurdu.
(Ebu Davûd, Cihad. 33)

Resim---902-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namaza durmadan önce cemaatin saflarını omuzlarına dokunarak bizzat düzeltirdi. Daha sonra imamlık yapmak üzere cemaatin en önüne geçer ve arkasında, derecelerine göre ilim ve hikmet sahibi ve yaşça büyük kimselerin durmasını isterdi. Namazda vaki olacak unutma ya da yanılmaların da kendisine hatırlatılmasını söylerdi.
(Müslim, Salât, 122; Nesaî, imamet, 26; lbn Hanbel, IV, 74)

Resim---903-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, genç yaşında Taif'ten Medine'ye gelen, zekâ ve dine ilgisinden dolayı kendisinin dikkatini çeken Osman b. Ebu'l-As'ı Taif'e vâli olarak gönderirken yaptığı nasihatinde, ölçüyü şu şekilde koymuştu: "Ya Osman! Namazı kısa kıldır ve halkın hepsini, içlerindeki en zayıf adama göre hesapla. Çünkü onların içinde büyük, küçük, hasta, evi uzak ve iş, güç sahibi olanlar vardır. " buyurdu.
(İbn Mâce, İkâmet, 48;Nesaî, Ezan, 32)

Resim---904-) Muaz b. Cebel'di. Muaz, oturduğu mahallede Müslümanlara namaz kıldırırdı. Bir gece yine mahalle mescidine gelerek cemaate imam oldu. Bakara veya Nisâ Sûrelerinden birini okumaya başladı. Namazın uzayacağını gören biri selâm vererek namazdan ayrıldı ve tek başına namaz kıldıktan sonra çekip gitti. Daha sonra ona: "Sen münafık mı oldun?" denilince adam hiddetle: "Hayır, vallahi ben münafık değilim. Sabah olsun da durumu Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem bildireceğim." dedi. Ertesi gün Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem gelerek: "Yâ Resûlullah, biz develerle su taşıyan insanlarız, gündüzleri çalışırız. Muaz bize imamlık yapmak üzere geldi, Bakara veya Nisâ Sûrelerinden birini okudu. Ben de namazdan ayrılıp tek başıma namaz kıldığımdan dolayı beni münafıklıkla itham ettiler." şeklinde şikâyette bulundu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Muaz'a döndü ve: "Sen insanların sabrını mı deniyorsun? Ve'ş-şemsi ve duhaha, Sebbihi'sme Rabbike'l-a'lâ ve benzeri sûreleri oku!" diyerek onu cemaati dikkate alması konusunda uyardı.
(Müslim, Salât, 178; Buharî, Ezân, 63; Buharî, Edeb, 74)

Resim---905-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sadece kendisine dua edip, cemaatini duasına katmayan bir kimsenin başkalarına imamlık yapmamasını" istemiş ve böyle yapanın da "cemaatine ihânet etmiş olacağını" bildirmiştir.
(Ebu Davûd, Taharet, 43; İbn Hanbel, V, 259)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

CUMA NAMAZI

Resim---906-) Ebü Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Güneşin doğduğu en hayırlı gün, cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve o gün cennetten çıkarıldı. Kıyamet de ancak cuma günü kopacaktır." buyurmuştur.
(Müslim, Cum'a, 18)

Resim---907-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim gusleder, sonra cumaya gelip belirlenen namazı kılar, sonra hutbesini bitirinceye kadar sessizce (imamı) dinler, sonra onunla beraber namazını kılarsa, o cuma ile sonraki cuma arasındaki günahları aynca üç günlük günahları daha bağışlanır." buyurmuştur.
(Müslim, Cum'a, 26)

Resim---908-) Peygamberimiz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin eşi Hz. Hafsa'nın naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cuma namazına gitmek, buluğa ermiş olan herkese farzdır." buyurmuştur.
(Nesaî, Cum'a, 2)

Resim---909-) Ebü'l-Ca'd ed-Damrî -ki kendisi sahabedir- Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Her kim önemsemediğinden dolayı cuma namazını üç defa terk ederse kalbi mühürlenir."
(İbn Mâce, İkâmet, 93)

Resim---910-) Kesir b. Abdullah b. Amr b. Avf el-Müzent'nin, babası aracılığıyla dedesinden (Amr b. Avf'tan) naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cuma günü öyle bir an vardır ki kul o anda Allah'tan bir şey dilerse Allah mutlaka ona o isteğini verir." buyurmuştur.
(Tirmizî, Cum'a, 2)

Resim---911-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem müslümanların cuma namazına mümkün olduğunca erken gelmelerini isterdi.. Bununla ilgili olarak: "Cuma günü olduğu zaman melekler mescidin kapısında durur, gelenleri öncelik sırasına göre yazarlar. En erken gelen (Allah için) bir deve bağışlayan kimse gibidir. (Ondan) sonraki bir sığır bağışlayan gibidir; sonraki bir koç, daha sonraki bir tavuk, en son gelen ise bir yumurta bağışlayan gibidir. İmam hutbeye çıkınca melekler (sevapları yazmayı bırakarak) sahifelerini dürüp zikri (hutbeyi) dinlemeye başlarlar. " buyurmuştur.
(Buharî, Cum'a, 31; Müslim, Cum'a, 24)

Resim---912-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her Müslüman'ın haftada bir gün yıkanması gerekir. O da cuma günüdür." buyurdu.
(Nesaî, Cuma, 8 )

Resim---913-) Cuma'nın en önemli unsuru olan hutbenin ciddiye alınması ve sükunetle dinlenmesi gerekiyordu. Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem huzurunda yaşanan şu ilginç hadise, bu konuda nasıl davranılması gerektiğinin de öğrenilmesine vesile olmuştu. Cabir b. Abdullah'ın anlattığına göre,Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir cuma günü hutbe okuyordu. Bu sırada Şam'dan bir kervan gelmişti. Bu kervandan yapılacak alışveriş sahabe için önem arz etmekteydi. Dikkatleri dağılan ashab, Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem konuşuyor olduğunu unutarak mescidi boşaltmışlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ayakta hutbesine devam ederken mescidde sadece on iki kişi kalmıştı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Varlığım kendi elinde olan (Yüce Allah)a yemin olsun ki, şâyet onların peşinden tümünüz gitseydiniz de burada hiç kimse kalmamış olsaydı, sizin için şu vâdi ateş olup akardı." diyerek öfkesini ve üzüntüsünü belirtmiş; Cenâb-ı Allah da: "Onlar bir ticaret veya eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. De ki: Allah'ın yanında bulunan (şey), eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır." buyurarak Müslümanları uyarmıştı.
(Müslim, Cum'a, 36; İbn Hıbbân, Sahih, XV, 299; Cum'a, 62/11)

وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا قُلْ مَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ مِّنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِ وَاللَّهُ خَيْرُ الرَّازِقِينَ

Resim--- Ve iza reev ticareten ev lehveninfaddu ileyha ve terekuke kaimen kul ma 'indallahi hayrun millehvi ve minetticareti vallahu hayrurrazikiyne: Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. (Cuma 62/11)

Resim---914-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden herhangi biriniz cumadan bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutmadıkça (sadece) cuma günil oruç tutmasın!" buyurarak, yapılmaması gerekeni açıklamıştı. Bir cuma günü muhterem eşi Cüveyriye'nin (radiyallahu anha) yanına girmişti. Cüveyriye oruçlu idi. Ona: "Dün oruç tutlun mu?" diye sormuş, Cüveyriye: "Hayır (tutmadım)." demişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu defa: "Yarın oruç tutmak istiyor musun?" diye sormuş, Cüveyriye: "Hayır, (tutmayacağım)." deyince Resülullah ona orucunu açtırmıştı''
(Buharî, Savm, 63)

Resim---915-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Biz, (dünyada) son (gelen ümmet) olmamıza rağmen, kıyamet günü en öne geçeceğiz. Ne var ki onlara bizden önce, (bize ise onlardan sonra) kitap verilmiştir. İşte Allah, kendilerine farz kılınıp da, ihtilafa düştükleri o (mübarek) güne (cumaya) bizi yönlendirdi. Neticede bu konuda onlar bizim ardımızdan gelirler. Yahudilerin ibadet günü) yarın (cumartesi), hıristiyanlarınhi ise öbür gündür (yani pazar)."
(Buharî, Cum'a l; Müslim, Cum'a, 19)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

HUTBE

Resim---916-) Cabir b. Semüre şöyle demiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in, namazı da hutbesi de orta uzunluktaydı. (Hutbede) Kur’ÂN' dan âyetler okur ve halka nasihat ederdi."
(Ebu Davûd, Salât, 221, 223)

Resim---917-)İbn Abbas'm naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (hutbeye başlarken): "Hamd, Allah'a mahsustur. Biz O 'na hamdeder, O 'ndan yardım diler, nefislerimizin şerrinden ve yapıp ettiklerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah kime hidâyet ederse onu saptıracak yoktur, kimi de saptırırsa ona hidâyet edecek yoktur. Şâhidlik ederim ki tek olan Allah'tan başka ilâh yoktur, O'nun hiçbir ortağı yoktur. MuhaMMed de O'nun kulu ve elçisidir…" buyurmuştur.
(İbn Mâce, Nikah, 19; Müslim, Cum'a, 45)

Resim---918-) Abdurrahman'ın işittiğine göre, İbn Abbas şöyle demiştir: "Ben, bir Ramazan yahut Kurban Bayramı günü Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte (namazgaha) çıktım. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem önce (bayram) namazını kıldırdı, sonra hutbe irad etti. Ardından da kadınların yanına gitti. Ve onlara nasihat etti, bazı hususları hatırlattı ve sadaka vermelerini emretti."
(Buhari, ldeyn, 16)

Resim---919-) Ebü Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kim abdest alır ve abdesti güzelce almaya özen gösterir sonra cumaya gelir ve (hutbeye) kulak verip sessizce dinlerse o cuma ile gelecek cuma arasındaki günahları ve üç günlük (günahı) daha affolunur. Kim de (hutbeyi dinlemeyip yerdeki) çakıl taşlarıyla meşgul olursa boş bir şey yapmıştır. "
(Müslim, Cum'a, 27)

Resim---920-) Bugün, Medine'de "Cuma Mescidi" adıyla anılan mescidin bulunduğu bu mübârek mekanda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ilk cuma namazını kıldırdı. Ardından toplanan kalabalığa hitab etti. Allah'a hamd ve senâdan sonra konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ey İnsanlar, (âhirete gitmeden) önceden, kendiniz için bir şeyler gönderin. Çok iyi biliyorsunuz ki, Allah'a yemin olsun, sizden biriniz muhakkak (sonunda) düşüp (ölecek) ve hayvanlarını çobansız bırakacak. Muhakkak ki, sonra Rabbi ona arada, bir tercüman ve onu kendisinden ayıran bir perde olmaksızın: “Resûl(üm) sana gelip tebliğde bulunmadı mı? Sana mal vermedim mi, ihsanda bulunmadım mı? önceden kendin için ne hazırladın?” buyuracak. O da sağına, soluna bakacak ve bir şey göremeyecek. Sonra da önüne bakacak orada da yalnız cehennemi görecek. Öyleyse herkes gücü nisbetinde yüzünü (kendini) cehennem ateşinden korusun. Yarım hurma ile dahi olsa bunu yapsın. Bunu da bulamıyorsa, güzel bir sözle de olsa (kendisini cehennem ateşinden korusun). Zirâ muhakkak her iyiliğin karşılığı on katından yüz katına kadar verilir. Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. "
(lbn Hişam, Sîret, III, 30; Muttakî el-Hindî , Kenzu'l- ummal, Vl, 367-368)

Resim---921-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hutbe için minbere çıktığında önce cemaate selâm verirdi. Allah'a hamd ve övgü sunarak hutbesine başlayan Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem hamd ve senâsı şu şekildeydi: "el-Hamdü lillahi nahmedühu ve nestetnüh, ve neuzü billahi min şüruri enfüsina ve min seyyiati a'malina, men yehdihi'llahu fe la muzılle leh ve men yuzlil fe lâ hadiye leh.: Hamd, Allah'a mahsustur. Biz O'na hamdeder, O'ndan yardım diler, nefislerimizin kötülüklerinden ve yapıp ettiklerimizin çirkinliklerinden Allah'a sığınırız. Allah kime hidâyet ederse onu saptıracak yoktur, kimi de saptırırsa ona hidâyet edecek yoktur!.” Ardından şehadet kelimelerini şöyle dile getirirdi: "Eşhedü en lâ ilâhe illallahü vahdeha lâ şerîke leh ve enne MuhaMMeden abdühu ve Resûlüh.: “Şâhidlik ederim ki tek olan Allah'tan başka ilâh yoktur, O 'nun hiçbir ortağı yoktur. MuhaMMed de O'nun kulu ve elçisidir." Bazı rivâyetlere göre, şehâdet kelimelerinin ardından: "(Allah) onu kıyametten önce müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak (din) ile göndermiştir. Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim de onlara isyan ederse, ancak kendisine zarar verir. Allah'a hiçbir zarar veremez." ifâdelerini ilave .ederdi.
(lbn Mâce, İkâmet, 85; Abdürrezzak, Musannef, III, 193; Ebü Davûd, Salât, 221, 223; Müslim, Cum'a, 45; İbn Mâce, Nikah, 19; Müslim, Cum'a, 45)

Resim---922-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İçinde kelime-i şehadet olmayan hutbe, kesik el gibidir. " buyurdu.
(Tirmizî nikah, 17: Ahmed b. Hanbel, II, 302, 434; Sünen-i Ebu Davûd Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/48.)
Resim---923-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hamd, senâ ve şehâdetten sonra, "Kim Allah'a ve Resûlü'ne isyan ederse o doğru yoldan sapmıştır. Allah'ım, Rabbimiz! Bizi sana ve Resûlü'ne itaat eden, rızanın peşinden giden, gazabından kaçman kullarından eylemeni isteriz. Biz ancak seninle varız, sana tâbiyiz." şeklinde duâ eder ve hutbenin asıl konusuna girerdi.
(Ebu Davûd, Salât, 221, 223; Buharî, Cum'a, 29)

Resim---924-) Enes b. Mâlik'in (radiyallahu anhu) anlattığına göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hutbe okurken bir adam gelmiş ve aralarında şöyle bir konuşma geçmişti: "Ya Resûlullah! (Kuraklık nedeniyle) hayvanlar helâk oldu, yola çıkacak halleri kalmadı. Yağmur yağdırması için Allah'a duâ et!." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ellerini kaldırarak: ''Allah'ım! Bize hayırlı yağmurlar ver! Allah'ım! Bize hayırlı yağmurlar ver (bize yardım et)!" diye orada duâ etmişti. Kısa sürede yağmur başlamış, hafta boyu da yağmıştı. Ertesi cuma yine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, hutbe okurken bir adam mescide girerek: "Ey Allah'ın Resûlü! Mallarımız helâk oldu, yollar sulardan yürünmez oldu, yağmuru kesmesi için Allah'a duâ et." demişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem yine ellerini kaldırıp: ''Allah'ım! Bize değil çevremize ver. Allah'ım! (Bu yağmuru) küçük dağlara, tepelere, vâdi içlerine ve ağaçlık alanlara ver!." buyurdu. Hz. Enes'in anlattığına göre, bulutlar dağılmıştı ve dışarı çıkıp güneşte yürümüşlerdi.
(Ebü Davûd, Salât, 22 , 223; Buharî , istiska, 7; Nesaî , istiska, 10)

Resim---925-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem bayram namazında ikinci hutbeyi irad ettiğini bilen tabiin âlimlerinden Ata b. Ebu Rebah, kendi dönemindeki imamların hanımlara gelip nasihatte bulunmadıklarından şikâyetle, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in bu uygulamasına devam edilmediğini ifâde etmiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Birinizin eşi mescide gitmek için kendisinden izin istediğinde ona engel olmasın. " diyerek hanımların mescide gelmelerini ve hutbeyi dinlemelerini istemişti. Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem emri ile yaşlı genç, evli bekâr bütün hanımlar bayram namazına katılır, hatta adetli hanımlar bile bayramlarda namazgâha gelerek namaz kılanların arkasında durup onlarla birlikte tekbir getirip duâ ederler ve bayram hutbesini dinlerlerdi.
(Müslim, Salât, 134; Buharî, ideyn, 12; Darimî, Salât, 223)

Resim---926-) Cabir b. Semüre (radiyallahu anhu.) der ki: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in namazı da hutbesi de orta uzunluktaydı. (Hutbede) Kur’ÂN' dan birkaç âyet okur ve halka nasihat ederdi." Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hutbelerde, kendi hitâbet tarzına uygun bir biçimde son derece özlü konuşur, kısa nasihatlerde bulunurdu. Hutbenin kısa tutulmasını da emrederdi. Bu emre uyan Ammar b. Yasir bir gün hutbe okumuş, Peygamberimiz gibi hutbeyi hem kısa tutmuş hem de güzel konuşmuştu. Hutbeden hoşlanan cemaat: "Keşke biraz daha uzatsaydın!" diyerek temennilerini dile getirmişti. Ammar b. Yasir onların bu isteklerine Resülullah'tan işittiği şu hadisle karşılık vermişti: "Şüphesiz ki kişinin namazını uzun, hutbesini kısa tutması anlayışlı olmasının işâretidir. (Siz de) namazı uzun, hutbeyi kısa tutun. Çünkü (kısa da olsa) bazı sözler büyüleyicidir. "
(Ebu Davûd, Salât, 221, 223; Ebu Davûd, Salât, 225; Ebu Davûd, Salât, Müslim, Cum'a, 47)

Resim---927-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sadece hutbe irad etmez aynı zamanda daha sağlıklı bir dinleme ortamı oluşması için kendi konumuna ve cemaatin yerleşim düzenine dikkat ederdi. Nebî (aleyhisselâm), önceleri mescidde bulunan bir hurma kütüğüne dayanarak hutbelerini ayakta irad ederdi. Bir gün: ''Ayakta durmak bana zor gelmeye başladı. " diyerek ayaklarındaki zayıflıktan şikâyet edince, ashabdan Temim ed-Darî, ona bir minber yapmayı önerdi. Böylelikle hem cemaat Peygamber'i daha iyi görebilecek ve duyabilecek hem de Efendimiz yorulmadan hutbesini irad edebilecekti. Bu öneriyi ashabıyla istişâre eden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, amcası Abbas'ın kölesi Mina'ya biri oturma yeri olarak da kullanılan üç basamaktan ibâret sade bir minber yaptırdı. Hz. Peygamber'in hutbelerini bu minberde irad etmeye başlamasından sonra önceleri yaslandığı hurma kütüğünün üzüntüsünden inlediğine dâir hadis kaynaklarında birçok rivâyet bulunmaktadır.
(Buharî, Cum'a, 29; Beyhakî, es-Sünenü'l kübrâ, III, 34; İbn Mâce, İkâmet, 199; Buharî, Menâkıb, 25; Tirmizî, Cum'a, 10 ; Darimî, Mukaddime, 6)

Resim---928-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına “Sus!.” bile desen, boş bir söz söylemiş olursun. " buyurdu.
(Müslim, Cum'a, 11)

Resim---929-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim abdest alır ve abdesti güzelce almaya özen gösterir sonra cumaya gelir ve (hutbeye) kulak verip sessizce dinlerse o cuma ile gelecek cuma arasındaki günahları ve üç günlük (günahı) daha affolunur. Kim de (hutbeyi dinlemeyip yerdeki) çakıl taşlarıyla meşgul olursa boş bir şey yapmıştır." buyurdu.
(Müslim, Cum'a, 27)

Resim---930-) Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem cuma günü hutbe okurken cemaatin arasından geçerek ilerleyen bir adamı: "Otur artık! Hem eziyet ettin, hem de geç geldin. " diye uyarması ise hutbe dinlemenin âdâbına dair önemli bir ders niteliği taşımaktadır.
(İbn Mâce, ikâmet, 88)

Resim---931-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Zikirde (hutbede) hazır bulunun. İmama yaklaşın. Çünkü kişi (cumadan ve hutbeden) uzak kaldıkça, cennete girecekse bile oraya girişi gecikir."
(Ebu Davûd, Salât, 224, 226; Azimabadî:, Avna'l- ma'bud, III, 321)

Resim---932-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem imam hutbedeyken veya hutbe için minbere çıkmışken mescide gelen kişinin iki rekat namaz kılmasını, mescidde uykusu gelenin ise başka bir tarafa dönmesini ya da yerini değiştirip başka bir yere oturmasını istemiştir.
(Buharî, Teheccüd, 25; İbn Hanbel, II, 23; Ebü Davûd, Salât, 231, 233)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

CENÂZE NAMAZI

Resim---933-) Ebü. Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Mü’minin mü’min üzerinde altı hakkı vardır: Hastalandığında onu ziyâret eder, öldüğünde cenâzesinde bulunur, kendisini dâvet ettiğinde dâvetine icâbet eder, onunla karşılaştığında selâm verir, aksırdığında ona hayır duâda bulunur, yanında ve gıyabında onun için samimi davranır." buyurmuştur.
(Tirmizî, Edeb, l; Nesaî , Cenâiz, 52)

Resim---934-) Ebu Hüreyre'nin (radiyallahu anhu) bildirdiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim namazı kılınana kadar cenâzenin yanında bulunursa, ona bir kırat; kim de defnedilinceye kadar cenâzenin yanında bulunursa, ona iki kırat sevab vardır. " "İki kirat ne (kadardır)?" diye sorulduğunda Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İki büyük dağ kadardır. " cevabını vermiştir.
(Buharî, Cenâiz, 58; Müslim, Cenâiz 52)

Resim---935-) Ebu Hüreyre'nin işitip rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cenâze namazı kıldığınız zaman, onun için samimiyetle dua edin.” buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Cenâiz, 54, 56)

Resim---936-) Avf b. Malik el-Eşcaî anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir cenâze için namaz kılarken şöyle dua ettiğini işittim: “ALLAH'ım! Onu bağışla, ona acı ve onu affet, ona afiyet ver, vardığı yerde ona ikramda bulun, yerini (kabrini) geniş eyle. Onu su, kar ve dolu ile yıka. Beyaz elbisenin kirden arınması gibi onu hatalarından arındır. Ona bu dünyadaki evinden daha hayırlı bir ev, âilesinden daha hayırlı bir aile, eşinden daha hayırlı bir eş ver. Onu kabir imtihanından ve cehennem azabından koru.” buyurmuştur.
(Müslim, Cenâiz, 86)

Resim---937-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir gün ashabı ile otururken önlerinden bir cenâze geçer. Orada bulunanlar vefât eden kişiyi güzel hatıralarla anarlar. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem üç defâ: "Vâcib oldu!." buyurur. Başka bir cenâze geçerken de orada bulunanlar ölen kişiyi kötülükleriyle anarlar. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu sefer de üç kere: "Vâcib oldu!." buyurur. Bunun üzerine Hz. Ömer durumu merak ederek: "Anam babam sana fedâ olsun Yâ Resûlullah, cenâze geçip, hayırla yad edilince üç sefer: "Vâcib oldu!." dediniz; cenâze geçip, kötülükle yâd edilince de: "Vâcib oldu!." buyurdunuz? " deyince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Siz kimi hayırla anarsanız ona cennet, kimi de kötülükle anarsanız ona cehennem vâcib olur. Zirâ sizler yeryüzünde ALLAH'ın şâhidlerisiniz." sözleriyle karşılık verir.
(Müslim, Cenâiz, 60)

Resim---938-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her ölünün namazını kılın. " buyurdu.
(İbn. Mâce , Cenâiz, 31)

Resim---939-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Kim bir ölüyü yıkar, kefenler, kefenine güzel koku saçar, cenâzesini taşır, namazını kılar ve onun üzerinde gördüğü özel durumları yaymazsa, anasından doğduğu gibi hatalarından arınmış olur.” buyurmuştur.
(İbn Mâce, Cenâiz, 8 )

Resim---940-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem genellikle cenâze namazının sonunda: ''ALLAH'ım! Dirimize ve ölümüze, küçüğümüze ve büyüğümüze, erkeğimize ve kadınımıza, burada hazır olanlarımıza ve olmayanlarımıza mağfiret eyle. ALLAH'ım! Bizden yaşattığın kimseleri İslâm Dini üzere yaşat. Bizden öldüreceklerini de iman üzere öldür. ALLAH'ım! Bu cenâzenin ecrinden bizi mahrum etme ve ondan sonra bizi dalalete götürme." diye niyâz etti.
(Ebu Davûd, Cenâiz, 54, 56; İbn Mâce, Cenâiz, 23)

Resim---941-) Cenâze namazlarının birinde Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem ölen mü’min için ettiği şu duâya hayran kalan Avf b. Malik: "Keşke bu ölen ben olsaydım." demekten kendini alamamıştır.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''ALLAH'ım! Onu bağışla, ona acı ve onu affet, ona afiyet ver, vardığı yerde ona ikramda bulun, yerini (kabrini) geniş eyle. Onu su, kar ve dolu ile yıka. Beyaz elbisenin kirden arınması gibi onu hatalarından arındır. Ona bu dünyadaki evinden daha hayırlı bir ev, âilesinden daha hayırlı bir âile, eşinden daha hayırlı bir eş ver. Onu kabir imtihanından ve cehennem azabından koru " buyurmuştur.
(Müslim, Cenâiz, 86)

Resim---942-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendisi Süheyl b. Beyzâ'nm cenâze namazını mescidde kıldırmış, sahabe de bazı zamanlarda bu şekilde davranmıştır.
(Müslim, Cenâiz, 100; Muvatta', Cenâiz, 8 )

Resim---943-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün Medine Mescidi'nin temizliğiyle ilgilenen siyahi bir kadını göremeyince ashaba onun nerede olduğunu sormuştu. Ümmü Mihcen isimli bu kadının gece vefât ettiği söylenince Rahmet Elçisi: "Neden bana haber vermediniz?" diyerek sitemlerini bildirmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, mescidine emek veren bu hizmetçi hanımın kabrine giderek onun için bizzat cenâze namazı kıldı ve şöyle dedi: "Bu kabirler, sahibleri için karanlıkla doludur. Şüphesiz ki Yüce ALLAH benim kendileri için kıldığım namaz vesilesiyle onları aydınlatır. "
(Müslim, Cenâiz, 71; İbn Mâce, Cenâiz, 32; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, IV, 78)

Resim---944-) Bir defâsında da Baki' Kabristanının yanından geçerken yeni kapatılmış bir mezar gören Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, burada yatanın kim olduğunu sormuş, azatlı bir köle olduğunu ve kendisi öğle uykusundayken defnedildiğini, rahatsız etmemek için kendisine haber verilmediğini öğrenince onun cenâze namazını kıldırmış ve: "Ben aranızda olduğum sürece bir kişi öldüğünde bana haber verin. Benim o kimseye cenâze namazı kılmam rahmettir. " buyurmuştur.
(Nesaî, Cenâiz, 94; Ibn Mâce, Cenâiz, 32)

Resim---945-) Eşca' Kabilesinden bir Müslüman Hayber Savaşı'nda vefât etmiş, ancak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem her zamankinin aksine bu cenâze için namaz kılmaktan geri durmuş ve orada bulunanlara: ''Arkadaşınızın namazını siz kılın." buyurmuştu. Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem bu tavrına bir anlam veremeyen ashabın şaşkınlıkları yüzlerine yansımıştı. Onların bu halini gören Resûlullah,cenâze için takındığı menfi tutumun sebebini şöyle açıkladı: "Sizin arkadaşınız Allah yolunda elde edilen ganimet malından çaldı.''
(Ebu Davûd, Cihâd, 133; İbn Mâce, Cihâd, 34)

Resim---946-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ben bütün mü’minlere kendi öz nefislerinden daha yakınım, binaenaleyh artık her kim üzerinde bir borç bırakarak ölürse o borcu ödemek bana aittir. Her kim de bir mal bırakırsa, o mal kendi mirasçılarına âittir." buyurdu.
(Buharî, Kefâlet, 5; Müslim, Ferâiz, 14)
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

NÂFİLE NAMAZ..

Resim---947-) Ebu Hüreyre' den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "(Kıyamet günü) kulun ilk hesaba çekileceği şey namazıdır. Eğer bunu tam olarak yapmışsa (ne alâ!) Ama (farz namazları tamam) değilse ALLAHu zü’l- CeLÂL: “Kulumun nâfilelerine bakın.” buyurur. Eğer nâfile namazı bulunursa, “Onunla farzları tamamlayın.” buyurur.” buyurmuştur.
(Nesaî, Salât, 9)

Resim---948-) Ebu Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah şöyle buyurdu: “Kim benim bir velî kuluma (dostuma) düşmanlık ederse, ben de ona harb ilân ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nâfile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder, ta ki ben onu severim. (Sevince de) artılı onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse muhakkak ona (istediğini) veririm. Bana sığınırsa muhakkak onu korur ve kollarım..."
(Buharî, Rikak, 38)

Resim---949-) Abdullah b. Şakık anlatıyor: "Hz. Aişe radiyallahu anha'ya, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in nâfile namazlarını sordum. Şöyle dedi: “Resulullah benim evimde öğleden evvel dört rekat (nâfile namaz) kılar, sonra (mescide) çıkarak insanlara namaz kıldırır, ardından gelir ve iki rekat (nâfile daha) kılardı. Cemaate akşam namazını kıldırır, sonra (benim evime) gelir, iki rekat nâfile kılardı. Cemaate yatsıyı kıldırır ve yine benim evime gelir, iki rekat (nâfile) kılardı. Geceleyin vitirle beraber olmak üzere dokuz rekat namaz kılardı..”
(Müslim, Müsâfirın, 105: Ebu Davûd, Tatavvu', 1)

Resim---950-) Ebu Saıd ve Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kimse geceleyin hanımını uyandırır da ikisi de namaz kılarsa veya birlikte iki rekat namaz kılarlarsa zahirin ve zahiratın (Allah'ı çokça anan erkekler ve hanımların) arasına yazılırlar. " buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Tatavvu', 18)

Resim---951-) Ebu Seleme b. Abdurrahman, Hz. Aişe'ye (radiyallahu anha), "Resûlullah'ın (aleyhisselâm) Ramazan'da kıldığı namazlar nasıldı?" diye sordu. O da şöyle cevab verdi: "Resûlullah Ramazan' da da Ramazan dışındaki gecelerde de on bir rekattan fazla namaz kılmazdı. Önce dört rekat kılardı ki o rekatların güzelliğini ve uzunluğunu sorma! Sonra dört rekat daha kılardı. Bunların da güzelliğini ve uzunluğunu sorma! Sonra da üç rekat (vitir namazı) kılardı. . ."
(Buharî, Salâtü't- teravıh, l; Müslim, Müsfirıin, 125)

Resim---952-) Ata b. Ebu Rebab ile Ubeyd b. Umeyr, bir gün Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellemen yakından tanıyan sevgili eşi Hz. Aişe radiyallahu anha'ya gelirler. Ubeyd b. Umeyr: "Anneciğim! Resül-i Ekrem'de gördüğün en hayretâmiz davranışı bize anlatır mısın?" diye sorar. Hz. Aişe radiyallahu anha bir müddet sessiz kaldıktan sonra şöyle anlatır: “Bir gece bana, "Ey Aişe! İzin verirsen, kalkıp bu gece Rabbime ibâdet edeyim. " dedi. Ben de, "Vallahi sana yakın olmayı severim ve senin hoşuna giden şeyleri de severim." diyerek ona müsaade ettim. Kalkıp abdest aldı. Sonra namaza başladı. Namazda o denli ağladı ki gözyaşları göğsünü, sakalını ve secde ettiği yeri ıslattı. Daha sonra Bilâl-i Habeşî sabah namazı için ezân okumaya geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in ağladığını görünce, "Yâ Resûlallah! ALLAHu zü’l- CeLÂL geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affettiği halde niçin ağlıyorsun?" dedi. Resûlallah ona şu cevabı verdi: ''ALLAH'a çok şükreden bir kul olmayayım mı? Bu gece bana bir âyet indirildi. Onu okuyup da tefekkür etmeyene ne yazık: “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, ALLAH'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarlan ve gökle yer arasındaki emre amâde bulutlan evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır"'
(Bakara, 2/164; İbn Hibban, Sahıh, 11, 386)

إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ السَّمَاء مِن مَّاء فَأَحْيَا بِهِ الأرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخِّرِ بَيْنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
"İnne fî halkı’s- semâvâti ve’l- ardı vahtilâfi’l- leyli ve’n- nehâri ve’l- fulkilletî tecrî fî’l- bahri bimâ yenfeu’n- nâse ve mâ enzelallâhu mine’s- semâi min mâin fe ahyâ bihi’l- arda ba’de mevtihâ ve besse fîhâ min kulli dâbbe (dâbbetin), ve tasrîfi’r- riyâhı ve’s- sehâbi’l- musahhari beyne’s- semâi ve’l- ardı le âyâtin li kavmin ya’kılûn (ya’kılûne).: Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, insanlara yarar sağlayarak denizde akıp giden o gemilerde, O’nun (ALLAH’ın) gökten su indirip böylece onunla, ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde, orada bütün hayvanlardan yaymasında, rüzgârların (değişik yönlerden) esmesinde ve yerle gök arasında musahhar (emre amâde) kılınmış bulutlarda, akıl eden kavim için mutlaka âyetler (deliller) vardır.” (Bakara 2/164)

Resim---953-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kudsî bir hadiste: ''ALLAH şöyle buyurdu: 'Kim benim bir veli kuluma (dostuma) düşmanlık ederse, ben de ona harb ilan ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nâfile ibâdetlerle de bana yaklaşmaya devam eder, tâa ki ben onu severim. (Sevince de) artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse muhakkak ona (istediğini) veriri,.- Bana sığınırsa muhakkak onu korur ve kollarım..." buyurdu.
(Buharî, Rikak, 38)

Resim---954-) Farz namazların dışında başka namaz kılması gerekip gerekmediğini soran bir kimseye Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemr Efendimiz: "Hayır, ancak istersen nâfile namaz da kılabilirsin." buyurmuştur.
(Buharî, İman, 34; Müslim, İman, 8.)

Resim---955-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALLAHu TeÂLÂ'nın günlük on iki rekat nâfile namaz kılan kimse için cennette bir ev binâ edeceğini müjdelemektedir. Efendimiz beş vakit farz namazın sünnetleri olarak kılınan bu on iki rekat namazın vakitlerini şöyle açıklamıştır: "... Dört rekat öğle namazı(nın farzı)ndan önce, iki rekat da (farzından) sonra, iki rekat akşam namazı(nın farzı)ndan sonra, iki rekat yatsı namazı(nın farzı)ndan sonra ve iki rekat sabah namazı(nın farzı)ndan önce."
(Tirmizî, Salât, 1 89; I M l 1 40 İbn Mâce , İkâmet, 100)

Resim---956-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem sabah namazının sünneti olarak kılınan bu iki rekat hakkında: "Bunlar gerçekten benim için bütün dünyadan daha sevimlidir. "buyurmuş ve ashabına şu tavsiyede bulunmuştu: "Sizi atlılar kovalasa dahi bu iki rekatı bırakmayın!" Efendimiz, bu iki rekata o kadar önem vermişti ki uyuyakalıp kaçırdığında bile güneş doğduktan sonra kaza etmişti.
(Buharî, Teheccüd, 27; Müslim, Müsâfirin, 94; Müslim, Müsâfirin, 97; Ebu Davûd, Tatavvu', 3; İbn Mâce, İkâmet, 104)

Resim---957-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabına da duha namazı kılmayı tavsiye ediyor ve bu namazın fazileti hakkında onlara müjdeler veriyordu: "Duha namazının iki rekatını düzenli olarak kılan kimsenin günahları denizin köpüğü kadar olsa dahi bağışlanır.", "On iki rekat duha. namazı kılan kimse için ALLAHu TeÂLÂ cennette altından bir köşk binâ eder. ", "Sizden birinizin vücûdundaki bütün eklemler için her gün sadaka vermesi gerekir. İşte bu sebeple her tesbih bir sadaka, her hamd bir sadaka, her tehlîl (Lâ ilâhe illâ ALLAH demek) bir sadaka, her tekbir bir sadaka, iyiliği emretmek bir sadaka, kötülükten sakındırmak bir sadakadır. Fakat duha vakti kılınan iki rekat namaz bunların yerini tutar." buyurmuştur.
(Buharî, Teheccüd, 33; Müslim, Müsâfiıin, 86; İbn Mâce, İkâmet, 187; Tirmizî, Vitr, 15; İbn Mace İkâmetü's- salâvât, 187; Tirmizî, Vitr, 15; Müslim, Müsâfirin, 84.)

Resim---958-) Öğle namazının farzından önceki dört rekatlık nâfile namazı terk etmeyen ve Ashabına da bu namazları kılmalarını öğütleyen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bu namazı kılma sebebini ise şöyle açıklamaktaydı: "O vakit gök kapılarının açıldığı bir saattir. Ben de salih amelimin o saatte ALLAH'a yükselmesini arzu ederim. "
(Ebu Davûd, Tatavvu', 1; Tirmizî, Vitr, 16; İbn Hanbel, V, 419)

Resim---959-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İkindi namazının farzından önce dört rekat (namaz) kılan kimseye ALLAH rahmet etsin." buyurdu.
(Ebu Davûd, Tatavvu', 8; Tirmizî, Salât, 201)

Resim---960-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ey insanlar, aranızda selamı yayın, yemek yedirin, herkes uyurken gece namaz kılın. Böylece selâmetle cennete girin! " buyurdu.
(İbn Mâce, ikâmet, 174)

Resim---961-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem kendi ailesine de gece namazına devam etmelerini öğütlüyordu. Hatta gece yarısı Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın evine gidip: "Namaz kılmıyor musunuz?" diyerek gece namazı kılmaya davet ederdi.
(Buharî, Teheccüd, 5; Müslim, Müsâfirin, 206)

Resim---962-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Gecenin bir kısmında kalkıp namaz kılan ve hanımını da uyandıran, kalkmak istemediği zaman yüzüne su serpen kimseye Allah rahmetini ihsan etsin! Gece kalkıp namaz kılan ve beyini de uyandıran, kalkmak istemediği zaman yüzüne su serpen hanıma Allah rahmetini ihsan etsin! " buyurdu.
(Müslim, Müsafirin, 206)

Resim---963-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kimse geceleyin hanımını uyandırır da ikisi de namaz kılarsa veya birlikte iki rekat namaz kılarlarsa zakirın ve zakiratın (Allah'ı çokça anan erkekler ve hanımların) arasına yazılırlar. " buyurdu.
(Ebu Davûd, Tatavvu', 18)

Resim---964-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden biriniz (gece) uyuyunca şeytan, onun ensesine üç düğüm atar ve her düğümde: "Uzun bir gece var, dinlen!" der. O kimse uyanıp da Allah'ı zikrettiğinde bir düğüm, abdest aldığında bir düğüm, namaz kıldığında bir düğüm çözülür ve artık sevinçle ve gönlü hoş olarak sabaha çıkar. Aksi takdirde huzursuz ve uyuşuk olarak sabahlar. '' buyurdu.
(Buharî, Teheccüd, 12; Müslim, Müsafirin, 207)

Resim---965-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Namazda uykusu gelen kimse uykusu geçinceye kadar uyusun. Çünkü uykulu halde namaz kılarsa, istiğfar edeyim derken belki de (bilmeden) kendisine hakaret ediverir. Sizden biri ibadet etmek için gece kalkar da uyku sebebiyle dili dolaşır, Kur'ân'dan ne okuduğunu bilemezse yatıp uyusun." buyurdu.
(Müslim, Müsafirin, 223)

Resim---966-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah katında en sevimli namaz, Davûd'un (aleyhisselâm) namazıdır. Allah katında en sevimli oruç da Davûd'un (aleyhisselâm) orucudur. O, gecenin yansına kadar uyur, üçte birini ibadetle, altıda birinde ise tekrar uyurdu. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı." buyurdu.
(Buharî, Teheccüd, 7; Müslim, Siyâm, 189)

Resim---967-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Biriniz geceleyin kalktığında, namaz kılmaya önce kısa iki rekatla başlasın." buyurdu.
(Müslim, Müsafirin, 198)

Resim---968-) Huzeyfe b. Yeman, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem arkasında kıldığı bir gece namazını şöyle anlatmıştı: "Bir gece Peygamber (aleyhisselâm) ile namaza durdum. Bakara Sûresini okumaya başladı. Yüz ayet okuyunca rükua varır dedim, ama devam etti. Bir rekatını Bakara Sûresi ile kılar dedim, fakat devam etti. Sûreyi bitirince rüküa varır dedim, Nisâ Sûresine başladı. Onu okuduktan sonra Âl-i İmrân'a başladı, onu da okudu. Hem de ağır ağır okuyor, tesbih âyetleri gelince tesbih ediyor, dua âyetleri gelince Allah'a dua ediyor, Allah'a sığınma âyetleri geldiğinde ise Allah'a sığınıyordu. Sonra rüküa vardı, "Sübhane rabbiye'l-azîm." demeye başladı. Rüküu da kıyamı kadar uzundu. Sonra, "Semiallahu li men hamideh." dedi doğruldu ve rükuda kaldığına yakın uzunca bir süre ayakta kaldı. Sonra secde etti ve "Sübhane rabbiye'l-a'lâ." dedi. Secdeleri de kıyamına yakın uzunluktaydı." buyurdu.
(Müslim, Müsafirın, 203 )

Resim---969-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem uzun uzun secdeler yapar, secdeler arasında: "Rabbim bana mağfiret et, bana rahmet et, beni yücelt, bana rızık ver ve beni hidâyet üzere eyle.'' diye dua ederdi.
(İbn Hanbel, 1, 316)

Resim---970-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ashabına da, "Vitir (namazı) haktır. Dileyen yedi, dileyen beş, dileyen üç, dileyen de bir rekat olarak kılsın.'' buyurdu.
(Nesaî, Kıyamü'l- leyl, 40)

Resim---971-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Gecenin sonunda kalkamayacağından korkan kimse, vitir namazını gecenin evvelinde kılsın. Gecenin sonunda uyanacağını ümit eden ise gecenin sonunda kılsın. Zira gecenin sonunda kılınan namaz şâhididir (onda melekler hazır bulunur). İşte bu, daha faziletlidir. " buyurdu.
(Müslim, Müsafirin, 162)

Resim---972-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"Ey Kur'ân ehli, (tek rekatlı) vitir namazını kılın. Çünkü Allah tektir ve teki sever." buyurmuştu.
(Ebu Davûd, Vitr, 1; İbn Mâce, ikâmet, 114)

Resim---973-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz birkaç gece üst üste mescidde cemaatle kıldığı teravih namazını eda etmek için bir gece mescide gitmemişti. Bu durum karşısında meraklanan, uyuyakaldığım zannederek onu uyandırmaya çalışan ashabına ise şu açıklamayı yapmıştı: "Sizin bu namaz konusundaki ısrarlı halinizi gördüm ve onun size farz kılınacağını zannedip korktum. Şayet size farz kılınırsa bunu yerine getiremezdiniz. Ey insanlar! Siz bu namazı evlerinizde kılınız. Çünkü kişinin farz namazın dışında kıldığı namazların en hayırlısı, evinde kıldığı namazdır. "
(Buharî, İ'tisam, 3; Müslim, Müsafirın, 213)

Resim---974-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem mescide girdiği zaman, mescidi selâmlama anlamında iki rekat "tahiyyetü'l- mescid" namazı kılardı. "Sizden birisi mescide girdiğinde, oturmadan önce iki rekat namaz kılsın. "
(Buharî, Salât, 60; Müslim, Müsafirın, 69.)

Resim---975-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Benim aldığım gibi abdest alan, sonra da aklından kötü bir şey geçirmeden iki rekat namaz kılan kimsenin geçmiş günahları affolunur. '' buyurdu.
(Müslim, Taharet, 3)

Resim---976-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Bilâl-i Habeşî'ye: "Ey Bilâl! Bana Müslüman olduğun dönemde işlediğin ve çok faydasını umduğun bir amelini söyle! Zirâ ben bu gece cennette önümde senin nalınlarının sesini işittim!" buyurmuş, Bilâl (radiyallahu anhu) ise, "Ya Resûlallah! Gece olsun gündüz olsun, her abdest aldığım da kılabildiğim kadar namaz kılarım. İşte en fazla ümit bağladığım amel budur." cevabını vermişti.
(Buharî, Teheccüd, l7; Müslim, Fedailü's- sahabe, 108)

Resim---977-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Allah katında amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır. " buyurdu.
(Buharî, Rikak, 18; Müslim, Müsafirin, 215)


Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

TERAVİH NAMAZ..
(Hadislerde bu namaz "kıyamü'l- leyl" olarak geçer


Resim---978-) Zeyd b. Sabit'ten rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (teravih namazını mescidde kılmakta ısrarcı olanlara): "Ey insanlar! Sizin bu namaz konusundaki ısrarlı tutumunuzu gördüm ve onun size farz kılınmasından endişe duydum. Şâyet farz kılınsa eda etmekte zorlanacaktınız. Siz bu namazı evlerinizde kılın. Çünkü kişinin farz namaz dışında kıldığı en fa ziletli namaz, evinde kıldığı namazdır." buyurmuştur.
(Buharî, İ'tisam, 3)

Resim---979-) Ebü Seleme b. Abdurrahman, Hz. Aişe'ye (radiyallahu anha), "Resülullah'ın (aleyhisselâm) Ramazan'da kıldığı namazlar nasıldı?" diye sordu. O da şöyle cevap verdi: "Resülullah Ramazan'da da Ramazan dışındaki gecelerde de on bir rekattan fazla namaz kılmazdı. Önce dört rekat kılardı ki o rekatların güzelliğini ve uzunluğunu sorma! Sonra dört rekat daha kılardı. Bunların da güzelliğini ve uzunluğunu sorma! Sonra da üç rekat (vitir namazı) kılardı. . ."
(Buharî, Salatü't- teravih, 1)

Resim---980-) Ebu Hüreyre'den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnanarak ve sevabını Allah'tan umarak Ramazan orucunu tutan kimsenin geçmiş günahları bağışlanır. İnanarak ve sevabını Allah'tan umarak Kadir gecesini ihyâ eden kimsenin de geçmiş günahları bağışlanır." buyurmuştur.
(Buharî, Fadlü leyleti'l- kadr, 1)

Resim---981-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi en iyi tanıyan sevgili eşi Hz. Aişe radiyallahu anha anlatıyor: "İnsanlar, Ramazan geceleri Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem mescidinde gruplar halinde namaz kılardı. Kur'ân'dan biraz (ezberi) olan bir kişinin arkasında beş-altı kişi toplanır ve ona uyarak namazı birlikte kılardı. Resülullah (aleyhisselâm) bir gece bana odamın kapısının önüne bir hasır sermemi söyledi ve ben de serdim. Kendisi yatsı namazını kıldıktan sonra bu hasırın üzerine geçti. Mescidde bulunanlar da etrafında toplandı. Bunun üzerine Resülullah (sallallahu aleyhi vesellem) onlara o gece uzunca namaz kıldırdı ve hasırı orada öylece bırakarak yanlarından ayrılıp odaya girdi. Sabah olunca insanlar Resülullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) o gece mescidde bulunan kimselerle birlikte kıldığı namazı konuşmaya başladılar. Akşam mescid insanlarla doldu. Hz. Peygamber onlara yatsı namazını kıldırdı ve evine girdi. İnsanlar ise dağılmayıp mescidde kaldı. Resülullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana: “Ey Aişe! İnsanların bu durumu da nedir?” diye sordu. Ben de: “Yâ Resülallah! İnsanlar dün gece mescidde bulunanlara kıldırdığın namazı işitmişler ve kendilerine de kıldırman için toplandılar.” dedim. Bunun üzerine: “Hasırını dürüp kaldır Ey Aişe!” buyurdu, ben de dediğini yaptım. Resülullah (sallallahu aleyhi vesellem) o geceyi de ibâdetle geçirdi, insanlar ise Efendimiz sabahleyin yanlarına çıkıncaya kadar mescidde öylece beklediler. Sonra onlara: “Ey insanlar! Allah'a hamdolsun ki, vallahi ben bu geceyi gaflet içinde geçirmediğim gibi, durumunuzdan da habersiz değildim. Fakat bu namazın size farz kılınmasından endişelendim (ve bu nedenle beklediğiniz namazı kıldırmaya çıkmadım). Siz, gücünüzün yeteceği amelleri yapın! Allah usanmaz, ama siz usanırsınız!" buyurdu."
(Ibn Hanbel, VI, 267)

Resim---982-) Ramazan gecelerinde kıldırdığı namazı anlatan sahabilerden biri olan Ebu Zer ise şunları nakleder: "Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraber oruç tuttuk. Ramazan ayının son haf tasına kadar bize farz namazlardan başka herhangi bir namaz kıldırmadı. Ramazan'ın son on günü olunca Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) mescidde itikafa girdi. Yirmi ikinci gün ikindi namazını kıldırdıktan sonra: “İnşallah bu gece kalkıp namaz kılacağız. Sizden arzu eden kalkıp bu namazı kılsın.” dedi. Ramazan'ın bitmesine bir hafta kala (yirmi üçüncü) gecenin üçte biri geçinceye kadar namaz kıldırdı. Yirmi dördüncü gece namaz kıldırmadı. Yirmi beşinci gecenin yarısına kadar bize namaz kıldırdı. Biz dedik ki: “Resûlullah! Bu gecenin geri kalan kısmında da bize nafile namaz kıldırsanız?” Bunun üzerine şöyle buyurdu: “İmam namazı bitirinceye kadar onunla namaz kılan kimseye, geceyi ib’adet etmiş gibi sevap yazılır.” Sonra Ramazan ayının son üç günü kalıncaya kadar bize namaz kıldırmadı. Yirmi yedinci gece yine namaz kıldırdı, çocuklarını ve eşlerini de çağırdı ve "Felah''ı geçirme korkusuna düşünceye kadar bize namaz kıldırdı." Ebu Zerr'e "Felah nedir?" diye sorulduğunda "Sahur" demiştir.
(Tirmizî, Sallallahu aleyhi vesellem, 81)

Resim---983-) Enes b. Mâlik ise şöyle anlatmaktadır: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ramazan'da namaz kılıyordu. Geldim ve arkasına namaza durdum. Bir adam da gelip benim yanıma namaza durdu. Sonra başka biri geldi ve neticede on kişiye yakın bir grup olduk. Arkasında bizim olduğumuzu hisseden Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem namazı kısa tuttu. Sonra kalkıp evine girerek namazını bizim yanımızda kılmadığı şekilde uzunca kıldı. Sabah olunca biz: “Yâ Resûlullah! Gece bizi fark ettin mi?” dedik. O: “Evet, zâten benim yaptığıma da bu neden oldu.” buyurdu."
(Müslim, Sıyâm, 59)

Resim---984-) Ebü Hüreyre'nin anlattığına göre Ramazan'da insanlardan bir kısmı, mescidin bir kenarında namaz kılıyorlardı. Resülullah (sallallahu aleyhi vesellem) mescide çıkıp da onları görünce, ne yaptıklarım sordu. Cevâben, Kur'ân' dan fazla ezberi olmayan kimselerin Übey b. Ka'b'ın arkasında toplanıp birlikte namaz kıldıkları söylenince Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Doğru! Doğru yapmışlar! Ne de güzel yapmışlar!" buyurdu.
(Ebu Davûd, Şehr-u Ramazan, 1)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MÜBÂREK VAKİTLER...

Resim---985-) Ebu Hüreyre'den (radiyallahu anhu) rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim inanarak ve (sevâbını Allah'tan) umarak Kadir Gecesini ibâdetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır. Her kim Ramazan Orucunu inanarak ve (mükafatını Allah'tan) umarak tutarsa geçmiş günahları bağışlanır. " buyurmuştur.
(Buharî, Savm, 6)

Resim---986-) İbn Abbas'tan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Salih amelin Allah katında en sevimli olduğu günler (Zilhicce'nin ilk) on günüdür." buyurmuştur.
(Tirmizî, Savm, 52; İbn Mâce, Sıyam, 39)

Resim---987-) Ebü Hüreyre' den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Güneşin doğduğu en hayırlı gün, cuma günüdür…”
(Müslim, Cum'a, 18)

Resim---988-) Ebü Hüreyre' den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Yüce Rabbimiz, her gece, gecenin son üçte biri kaldığında dünya semasına iner (rahmet nazarıyla bakar) ve şöyle buyurur: 'Bana dua eden yok mu duasını kabul edeyim! Benden bir şey isteyen yok mu ona dilediğini vereyim! Benden mağfiret isteyen yok mu onu bağışlayayım!'"
(Buharî, Deavât, 14)

Resim---989-) Ukbe b. Amir el-Cühenî şöyle demiştir: "Üç vakit vardır ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o vakitlerde namaz kılmamızı ve cenâzelerimizi defnetmemizi bize yasaklardı: Güneşin doğmaya başlamasından yükselmesine kadar; güneş tam gökyüzünün ortasında iken (batıya) meyledinceye kadar; bir de batmaya başlamasından itibaren batıncaya kadar."
(Müslim, Müsafirin, 293)

Resim---990-) Amr b. Abese radiyallahu anhu: “Yâ Resûlullah, (Allah'a) diğer vakitlerden daha yakın olunacak bir vakit var mıdır ya da özel olarak tercih edilecek bir zaman var mıdır?"
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Evet. Azîz ve Celîl olan Allah'ın kula en yakın olduğu vakit, gecenin sonlarına doğru olan vakittir. O saatlerde Allah'ı ananlardan olmayı istersen, bunu yap! Kuşkusuz o vakitlerde kılınan namazlarda melekler hazır bulunup şâhidlik yaparlar. “ buyurmuştur.
(Nesâi, Mevâkit, 35)

Resim---991-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "ALLAHu zü’L- CELÂL Ramazan ayında oruç tutmayı size farz kıldı. Ramazan gecelerini namazla geçirmek de benim sünnetimdir. Kim inanarak ve (sevâbını yalnızca Allah'tan) umarak Ramazan ayında oruç tutup, geceleri de namaz (teravih) kılarsa, annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından arınmış olur. " buyurmuştur.
(Nesaî, Sıyam, 40)

Resim---992-) Ramazan ayının mübarekliği, Kadir gecesinin bu ay içerisinde yer alması ile yakından ilgilidir. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "…Bu ayda öyle bir gece vardır ki, bin aydan daha hayırlıdır. Bu gecenin hayrından mahrum kalan, bin ayın hayrından mahrum kalmış gibidir. "buyurmuştur.
(Nesâi, Sıyam, 5)

Resim---993-) "Şüphesiz, biz onu (Kur'ân'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir
gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrâil) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner
de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir .'" Ayrıca Duhân süresinde yer alan, "Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. " âyetinde
de Kadir gecesinin kastedildiği belirtilmektedir…
(Kadir, 97/ 1-5; Duhan, 44/3; 6İT7/24 5 İbn Kesir, Tefsir, Vll/245)

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ
Resim--İnna enzelnahü fiy leyleti’l- kadr: Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. (Kadir Suresi 97/1)

وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
Resim---“Ve ma edrake ma leyletü’l- kadr: Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? (Kadir Suresi 97/2)

لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِّنْ أَلْفِ شَهْرٍ
Resim--Leyletü’l- kadri hayrün men elfi şehr: Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. (Kadir Suresi 97/3)

تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِم مِّن كُلِّ أَمْرٍ
Resim--- "Tenezzelu’l- melâiketu ve’r- rûhu fîhâ bi izni rabbihim min kulli emrin.: Melekler ve ruh, onda (o gecede) Rab’lerinin izniyle herbir emir için inerler.” (Kadir 97/4)

سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ
Resim---"Selâmun, hiye hattâ matlaı’l- fecr (fecri).: O (gece), fecrin doğuşuna kadar selâmdır (selâmettir).” (Kadir 97/5)

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُّبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ
Resim---"İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubâraketin innâ kunnâ munzirîn (munzirîne).: Muhakkak ki Biz onu, mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz, uyaranlarız.” (Duhân 44/3)

Resim---994-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim inanarak ve (sevâbını Allah'tan) umarak Kadir gecesini ibâdetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır. Her kim Ramazan oruçunu, inanarak ve (mükafatını Allah'tan) umarak tutarsa geçmiş günahları bağışlanır." buyurmuş ve Kadir Gecesinde hangi duayı okuyacağını soran Hz. Aişe'ye: ''Allah'ım! Sen affedicisin, ikram sahibisin, affetmeyi seversin, beni de affet." buyurdu.
(Buharî, Savm, 6; Buharî , İman, 25; Tirmizî. Deavât , 84)

Resim---995-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ramazan ile birlikte Şevval'de altı gün oruç tutan kimsenin tüm seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevâp kazanacağını müjdelemiştir.
(Tirmizî , Savm, 53)

Resim---996-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım! Receb ve Şaban'ı hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan'a ulaştır ... " buyurdu.
(Taberanî, el Mücemü'l- evsat, IV, 189)

Resim---997-) Resûlullah'tan sallallahu aleyhi vesellem, Şaban ayında tuttuğu kadar hiçbir ayda oruç tutmamasının sebebini sorduğunda şu cevâbı almıştı, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu ay Receb ile Ramazan arasında insanların gafil bulundukları bir aydır. Bu ayda ameller alemlerin Rabbi olan Allah'a arz olunur. Ben de amellerimin oruçlu iken Allah'a sunulmasını arzu ederim. " buyurmuştur.
(Nesaî, Sıyam, 70)

Resim---998-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Şaban ayının yarısına denk gelen berat gecesinde Allah'a çok ibâdet edilmesini, gündüzünde ise oruç tutulmasını tavsiye etmiş ve o gece güneş batınca Allah Teala'nın dünyaya rahmetiyle tecellî ederek fecre kadar: "Bağışlanmak dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim! Belaya duçar olan yok mu, ona âfiyet vereyim! .. " buyurduğunu bildirdi.
(İbn Mâce, İkâmet, 191)

Resim---999-) Böyle bir gecede uyanan Hz. Aişe radiyallahu anha, Resûlullah'ı sallallahu aleyhi vesellem yanında göremeyince dışarı çıkıp aramaya başlamış ve onu Baki' Mezarlığında başını gökyüzüne kaldırmış bir vaziyette bulmuştu. Peygamber Efendimiz, Hz. Aişe'ye: "Şaban ayının yansına denk gelen bu gece Allah dünya semâsına iner (rahmetiyle tecellî eder) ve Kelb Kabilesinin koyunlarının kıllarından daha çok sayıda günahkarı bağışlar. " buyurmuştur.
(Tirmizî, Savm, 39; İbn Mâce, İkâmet, 191)

Resim---1000-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Vedâ Hutbesi'nde haram aylar hakkında: "Şüphesiz Allah, bu ayınızda, bu beldenizde, bu gününüzü dokunulmaz (haram) kıldığı gibi kanlarınızı, mallarınızı ve ırzlarınızı da dokunulmaz (haram) kılmıştır." buyurmuştur.
(Buharî, Edeb, 43; Buharî, Hudud, 9)

Resim---1001-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Arefe günü tutulacak orucun önceki ve sonraki senenin günahlarına kefâret olacağını Allah'tan ümit ediyorum. " buyurdu.
(Tirmizî, Savm, 46; İbn Mâce, Sıyam, 40)

Resim---1002-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye geldiğinde yahudilerin bu günde oruç tuttuklarım görmüş, sebebini sorduğunda Yahudiler: "Bugün Musâ ile İsrailoğulları'nın Firavun' dan kurtuldukları gündür. Biz onu kutlamak için bu günde oruç tutuyoruz." cevâbını vermişlerdir. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem; "Biz. Musâ'ya sizden daha yakınız.." buyurarak Aşüra Gününde oruç tutulmasını emretmiştir. Daha sonra Ramazan orucu farz olmasının ardından müslümanları aşura orucunu tutma hususunda serbest bırakmıştır.
(Buharî, Savm, 69; Müslim, Sıyam, 127)

Resim---1003-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Cuma müslümanların bayramı" buyurmuştur.
( Muvatta', Taharet, 32)

Resim---1004-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Cuma günü öyle bir an vardır ki, şâyet bir Müslüman kul namaz kılarken o ana rastlar da Allah'tan bir şey dilerse, Allah mutlaka ona dilediğini verir." buyurdu.
(Müslim, Cum'a, 13)

Resim---1005-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanların amelleri pazartesi ve perşembe günleri olmak üzere haftada iki defa (Allah'a) arz olunur ve inanan her kula mâğfiret buyrulur. Yalnız din kardeşi ile aralarında düşmanlık bulunan kul müstesnâ! (Onlar hakkında), “Bu iki kişiyi (barışa) dönünceye kadar bırakın.” denilir." buyurdu.
(Müslim, Birr, 36)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MÜBÂREK VAKİTLER...

Resim---1006-) Velid b. Ayzar, Ebu Amr eş-Şeybanî'nin, Abdullah'ın evini göstererek şöyle dediğini işitmiştir: “Bana şu evin sahibi (Abdullah b. Mes'ud) şöyle dedi: "Resûlullah'a sallallahu aleyhi vesellem’e: “Allah katında en güzel amel hangisidir?” diye sordum. “Vaktinde kılınan namaz.” buyurdu. “Sonra hangisidir?” dedim, “Sonra, anne babaya iyilik yapmak.” buyurdu. “Sonra hangisidir?” deyince, “Sonra, Allah yolunda cihad etmek.” buyurdu."
( Müslim, İman, 139; Buharî, Edeb, 1)

Resim---1007-) Enes (b. Mâlik)'in naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Kim bir namazı unutursa onu hatırladığında kılsın. Zira onun kefâreti ancak budur… " buyurmuştur.
(Buharî, Mevakitü's- salât, 37; Müslim, Mesacid, 314)

Resim---1008-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin süvarisi Ebu Katade el- Ensarî'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Sizden, sabah namazının (sünnet olan) iki rekatını devamlı kılmakta olanlar, o ikisini (kazaya kaldığında da) kılsın." buyurmuştur.
(Ebu Davûd, Salât, 11)

Resim---1009-) Ebu Katade şöyle diyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize bir hutbe irad etti ve: ' ... Bilin ki! Uykudan dolayı (namazı kılamamak) bir kusur değildir. Esas kusur, ancak diğer namazın vakti gelinceye kadar namazını kılmayan kimsenin davranışıdır. Buna göre kim (uyuyup kalır da) namazını kılamazsa uyandığı zaman o namazı kılsın! Ertesi gün o namazı vaktinde kılsın!” buyurdu.
(Müslim, Mesacid, 311)

Resim---1010-) Hendek Savaşı sırasında namazların vaktinde kılınamayışının hüznünü Abdullah b. Mes'ud (radiyallahu anhu) şöyle dile getirmişti: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte idik. Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kılmamız engellenmişti. Bu bana çok ağır geldi ve kendi kendime şöyle dedim: “Allah'ın Resulü ile beraberiz, Allah yolunda cihad ediyoruz (hem de namazları vaktinde kılamıyoruz)!” Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Bilâl'e emretti, o da kâmet getirdi ve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize öğle namazını kıldırdı. Daha sonra Bilâl yine kâmet getirdi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize ikindi namazını kıldırdı. Ardından Bilâl yine kâmet getirdi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem akşam namazını kıldırdı. En son olarak Bilâl tekrar kâmet getirdi, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemda yatsı namazını kıldırdı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem çevremizde dolaşıp şöyle buyurdu: "Şu anda yeryüzünde sizden başka Allah'ı zikreden bir topluluk yoktur. "
(Nesâi, Mevâkit, 55; İbn Hanbel, 1, 423)

Resim---1011-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ashabıyla birlikte zorlu bir seferde yol alırken artık dayanamayacak hale gelen kâfileden birisi, kendisinden gecenin sonuna doğru mola vermesini ister. Peygamberimiz namazlarının geçmesinden endişe ettiğini söylemişse de sahabiler gerçekten yorulmuş ve bu molayı hak etmiştir. Namaz vakti girdiğinde kendilerini uyandırmak üzere Bilâl-i Habeşî'yi nöbetçi bırakarak sabaha yakın saatlerde hep birlikte uykuya dalarlar. Ancak aynı meşakkatli yolculuğu yapmasına rağmen gönüllü olarak nöbet tutmak isteyen Bilâl de gözlerinin kapanmasını engelleyemez ve uyuyakalır. Uyandıklarında sabah namazının vakti geçmiş hatta güneş bir miktar yükselmiştir. Bilâl (radiyallahu anhu) uyuyup kalmasından ve kendisiyle beraber diğerlerinin de namazlarını kılamayışlarından kendini sorumlu tutar ve üzülür. O zamana dek hiç bu kadar ağır bir uyku uyumadığını bildirir. Rahmet Peygamberi'nin, gönüllü nöbet tutmasına karşın elinde olmayan sebeplerle görevini yerine getirememiş olan Bilâl’i teselli eder mahiyette söylediği: "Şüphesiz Allah istediği zamanda ruhlarınızı aldı ve yine istediği zamanda onları size geri verdi. " sözü Bilâl'i rahatlatma adına gerçekten manidârdır.
Güneş ağarınca, yani tamamen yükselince de her zaman olduğu gibi müezzini Bilâl'den ezân okumasını ister ve abdestini alarak güneş yükselip gün tamamen ağardığı vakit namazını kılar.
(Buharî, Mevâkıtü's- salât, 35)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

MESCİDLER VE CÂMİLER..

Resim---1012-) Câbir b. Abdullah'tan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Yeryüzü (toprak) benim için mescid ve temiz kılınmıştır. Ümmetimden kim nerede namaz vaktine ulaşırsa hemen orada namazını kılabilir.” buyurmuştur.
(Nesaî, Mesacid, 42)

Resim---1013-) Osman b. Affan, mescidi yeniden binâ etmek istemiş, halk bunu hoş görmeyerek onu olduğu gibi bırakmasını istemişlerdi. Bunun üzerine Osman: "Ben ALLAH Resûlullah'ın sallallahu aleyhi vesellem: “Her kim ALLAH için bir mescid binâ ederse, ALLAH ona cennette bu mescidin benzeri (bir köşk) binâ eder.” buyururken işittim." dedi.
(Müslim, Zühd, 44)

Resim---1014-) Ebü Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müslüman bir himse mescidleri namaz ve zikir için kendine yer-yurt edindiğin de, ALLAH onun bu durumuna, gurbetten dönen kişiye âilesinin sevindiği gibi sevinir." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Mesacid, 19)

Resim---1015-) Hz. Aişe radiyallahu anha: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem mahallelerde mescidler inşâ edilmesini, buraların temiz tutulmasını ve güzel kokularla kokulandırılmasını emretti." demiştir.
(Ebu Davûd, Salât, 13; Tirmizî, Cuma, 64)

Resim---1016-) Cabir b. Abdullah'ın rivâyet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Her kim sarımsak veya soğan yemişse bizden -ya da mescidimizden- uzak dursun ve evinde otursun." buyurmuştur.
(Buharî, I'tisam, 24)

Resim---1017-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem müslümanların mâbedi olan mescidlerin, ''ALLAH katında en makbul mekanlar" olduğunu buyurmuştur.
(Müslüm, Mesacid, 288)

Resim---1018-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir ordu veya akıncı birliği gönderdiğinde: "Orada bir mescid görürseniz ya da ezân sesi işitirseniz (o bölge halkından) kimseye saldırmayınız. " buyurmuştur.
(Ebu Davûd , Cihad, 91; Tirmizî, Siyer 2)

Resim---1019-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kimsenin mescidlere
gidip gelmeyi alışkanlık edindiğini görürseniz onun imanına şâhid olunuz." buyurdu.
(Tirmizî, İman, 8; İbn Mâce, Mesacid, 19)

Resim---1020-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Biriniz câmiye girdiğinde: “ALLAH'ım, bana rahmetinin kapılarını aç.” çıktığında ise: “ALLAH'ım, senden senin lütfunu istiyorum.” desin." buyurdu.
(Müslim, Müsafirin, 68)

Resim---1021-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, mescidlere gelindiğinde "tahiyyetü'l-mescid" namazı kılmasını istemiş, hatta birinin bu namazı kılmadığını fark ettiği bir cuma günü, hutbe esnâsında onu uyarmıştı.
(Buharî, Salât, 60; Müslim, Cuma, 55)

Resim---1022-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisi i’tikafta bulunduğu sırada bazı kişilerin yüksek sesle Kur'ân okuduklarını işitince: "Dikkat edin! Hepiniz RABBinize münâcat ediyorsunuz. Birbirinizi rahatsız etmeyin! Kıraatte -ya da namazda- biriniz sesini diğerinden daha fazla yükseltmesin!" buyurdu.
(Ebu Davûd, Tatavvu', 25; lbn Hanbel, lll, 94)

Resim---1023-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem İslam mabedlerinin inanç ve ibâdet ruhunu zedeleyecek tasvirlerden arındırılmış, aşırı tezyinattan uzak, sade yapılar olmasını uygun görmüştür. Sevgili eşlerinden Ümmü Seleme'nin Habeşistan' da gördüğü bir kilisenin duvarlarındaki resimlerden bahsetmesi üzerine: "Onlar öyle bir millettir ki, içlerinden iyi bir kul öldüğünde mezârının üzerine bir tapınak inşa edip, içini de bu tür resimlerle doldururlar." buyurdu.
(Buharî, Salât, 54)

Resim---1024-) Mescid-i Nebevî'nin gece yağan yağmurla ıslanan zeminini kapatmak üzere, eteğine topladığı çakılları yerlere döşeyen zâta, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bu (yaptığın) ne kadar güzel!. " diyerek memnuniyetini ifâde etmiştir.
(Ebu Davûd, Salât, 15)

Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: HADİSLERLE İSLAM...

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

EZÂN..

Resim---1025-) Abdullah İbn Ömer radiyallahu anhu: "Müslümanlar, Medine'ye geldiklerinde namaz için (herhangi bir) çağrı yapılmazdı; bir araya toplanırlar ve namaz vaktini beklerlerdi. Bir gün bu konuyu aralarında konuştular. Kimisi: “Hıristiyanların çanı gibi bir çan edinelim.” dedi. Kimisi: “Yahudilerin (boynuz) borusu gibi bir boru edinelim.” dedi. Ömer ise: “Namaza çağıracak birini gönderseniz ya!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ey Bilâl, kalk da namaza çağır!.” buyurdu."
(Buharî, Ezân, 1)

Resim---1026-) Enes (b. Malik)'in oğlu Ebü Umeyr, ensardan olan amcalarından birinin şöyle dediğini nakletmiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, insanları namaza nasıl toplayacağı konusunu düşünüyordu. Kendisine: “Namaz vakti girince bir bayrak dik, onu görünce (insanlar) birbirlerine haber verirler.” denildi. Fakat o, bu teklifi beğenmedi ... Abdullah b. Zeyd b. Abdirabbih Resülullah'ın düşüncesini içinde hissederek oradan ayrıldı. (O gece) rüyasında ezânı gördü. Sabahleyin hemen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek:
“Yâ Resûlullah!. Ben uyku ile uyanıklık arasında iken birden birisi yanıma geldi ve bana ezânı öğretti.” diyerek rüyasını anlattı... Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: 'Ey Bilal kalk ve Abdullah b. Zeyd sana ne söylerse onu yap!” buyurdu.
(Ebu Davûd, Salât, 27)

Resim---1027-) Hafs b. Asım b. Ömer b. Hattab'ın, babası aracılığıyla dedesi Ömer b. Hattab'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Müezzin: “Allahü ekber, Allahü ekber” dediğinde sizden biri de: “Allahü ekber, Allahü ekber” derse; sonra müezzin: “Eşhedü en lâ ilâhe illallah” dediğinde o da: “Eşhedü en lâ ilâhe illallah” derse; ardından müezzin: “Eşhedü enne Muhammeden Resalullah” dediğinde o da: “Eşhedü enne Muhammeden Resulullah” derse; sonra müezzin: “Hayye ale's-salah” dediğinde o: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah” derse; sonra müezzin: “Hayye ale'l-felah” dediğinde o: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah” derse; ardından müezzin: “Allahü ekber, Allahü ekber'” dediğinde o da: “Allahü ekber, Allahü ekber” derse; sonra müezzin: “Lâ ilâhe illallah” dediğinde o da bütün kalbiyle: “Lâ ilâhe illallah” derse, cennete girer. "
(Müslim, Salât, 1 2)

Resim---1028-) Malik b. Huveyris anlatıyor: "Yolculuğa çıkmak isteyen iki kişi Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in yanına geldi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem onlara: “Yola çıktığınızda (namaz vakti geldikçe) ezân okuyup ardından kamet getirin. Sonra büyüğünüz imam olsun.” buyurdu.
(Buharî, Ezân, 18)

Resim---1029-) Ma'dan b. Ebu Talha el-Ya'murı anlatıyor: "Ebu'd-Derda bana: “Evin nerede?” diye sordu. “Hınıs şehrinin dışında bir köyde.” diye cevap verdim. Bunun üzerine Ebu'd-Derda dedi ki: “Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle derken işittim: “Bir köyde üç kişi bulunur da ezân okunmaz ve orada namaz kılınmazsa, şeytan onlara musallat olur. Sen cemaate devam et. Çünkü sürüden ayrılanı kurt kapar."
(İbn Hanbel, VI, 445)

Resim---1030-) Nadr b. Süfyan, Ebu Hüreyre'yi şöyle derken işitmiştir: "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikteydik, derken (namaz vakti girdi ve) Bilâl kalkıp ezân okudu. Bitirdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Kim gönülden inanarak bunun söylediklerini söyler (ezânı tekrar eder)se cennete girer.”
(Nesaî, Ezân, 34)

Resim---1031-) Enes b. Malik'ten nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Ezân ile kamet arasında yapılan dua geri çevrilmez." buyurmuştur.
(Ebu Davud, Salât, 35)

Resim---1032-) Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İnsanlar ezândaki ve birinci saftaki (sevabı) bilselerdi, ezân okumak ve birinci safta yer almak için aralarında kura çekmekten başka bir yol bulamazlar ve (sonunda) kura çekerlerdi ... " buyurmuştur.
(Buharî, Ezân, 9; Müslim, Salât, 1 29)


Resim---1033-) Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müezzin, sesini ulaştırmak için ne kadar güç sarf ederse o kadar bağışlanır. Kuru ve yaş (ne varsa hepsi) onun lehine şâhidlik eder. (Cemaatle) namaza katılan kimseye de yirmi beş namaz (sevabı) yazılır ve iki namaz arasındaki (günahları) affedilir."
(Ebu Davûd, Salât, 31)

Resim---1034-) Cabir b. Abdullah'tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kim ezânı işitince: “Ey bu mükemmel davetin ve kılınan namazın Rabbi olan Allah'ım! Muhammed'e sana yaklaştıran her türlü vesileyi ve fazileti ihsan et. Onu, kendisine vaad etmiş olduğun Makam-ı Mahmud'a kavuştur.” derse kıyamet günü şefaatim ona helâl olur."
(Buharî, Ezân, 8; Ebü Davûd, Salât, 37)

Resim---1035-)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Müezzin, sesini ulaştırmak için ne kadar güç sarf ederse, o kadar bağışlanır. Kuru ve yaş (ne varsa hepsi) onun lehine şahitlik eder. (Cemaatle) namaza katılan kimseye de yirmi beş namaz (sevabı) yazılır ve iki namaz arasındaki (günahları) affedilir.'' buyurdu.
(Ebu Davûd , Salât, 31)

Resim---1036-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "İmam (kendisine uyanların namazlarına) kefil, müezzin ise (namaz vakitleri konusunda) kendisine güvenilen kimsedir... " buyurmuştur.
(Tirmizî, Salât, 39)

Resim---1037-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: ''Allah'ım! İmamlara (kefil oldukları konuda) muvaffakiyet ver, müezzinleri de (olası taksirlerinden dolayı) bağışla!" buyurmuştur.
(Tirmizî, Salât, 39)

Resim---1038-) Müezzinlerin büyük sevap kazandıkları, seslerini duyurdukları canlı cansız bütün varlıkların kıyamette lehlerine şahitlik edeceği ve onların, "kıyamet gününde en uzun boylular (seçkin kimseler) olacağı" yani makamlarının yüksek olacağı gibi nebevî müjdelerden mahrum kaldıklarını dile getiren kimi sahabe, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e: "Yâ Rasûlullah! Müezzinler (ezân okuyarak kazandıkları sevapla) fazilet olarak bize üstün geliyorlar." diye serzenişte bulunmuştu. Bunun üzerine Resûlullah'da sallallahu aleyhi vesellem, "Sen de, onlar söylediklerini söyleyip bitirince, dilediğini iste; sana da (aynı sevab) verilsin." buyurdu.
(Nesaî, Ezân, 14; İbn Mâce, Ezân, 5; Müslim, Salât, 14; Ebu Davut, Salât, 36; İbn Hanbel, 11, 171)

Resim---1039-) Enes b. Mâlik (radiyallahu anhu) şöyle anlatır: "Peygamberimizle bir sefere gittiğimizde bizi hemen savaşa sokmaz, sabah olmasını beklerdi. Sabah olduğunda bekler, ezân okunduğunu duyarsa onlarla savaşmazdı."
(Buharî, Ezân, 6; Müslim, Salât, 9)
Resim
Cevapla

“►Hadis-i Şerifeler◄” sayfasına dön