Çöl Gerçeği…

Gençlerimizin Şiir, Hikaye ve diğer Konu çalışmaları.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Çöl Gerçeği…

Mesaj gönderen nur_umim »

…”Fırtınalar esiyor gönlümdeki ten nûrda
Bir işaret beklerim , musa misali, tûr’da”… (!)


Çöl Gerçeği…

Resim

Çöl…

Kumların sonsuzluğu ile yıldızların sonsuzluğunun kesiştiği yer.

“Dün bugün, yarın” hesaplarının yapılmadığı bir özgürlük alanı…

Yolların yalnızca gökyüzüne açıldığı bir “Aşk” Okulu…


Mâlik Dinar’ın:
“Çöle uğradım, Aşk yağmış, yerler ıslanmıştı… İnsanın ayağı nasıl çamura batarsa, benimde ayağım işte öylece aşk’a batıyordu”…

dediği bir düş denizi…

Ve göğü, melekûtun örtüsü olan bir umut pınarı…

Çölde ne yol vardır ne de iz. Yumuşak, uysal kumda, her şeyi silip süpüren rüzgârın önünde hiçbir işaret kalıcı değildir. Bu nedenle yolcular, önlerinde gözlerini dikip de uzun süre izleyebilecekleri bir dayanak noktası bulamazlar. Yavaş ve hissedilmez bir devinim yaşanır çölde. Kum tepeleri sürekli biçimden biçime girerek yeni yeni tepelere dönüşürler.

Sanki çöl her dem yeniler, her dem tazeler kendini…

Çölün türküsü de kendi yapısına uygundur. Rüzgârın ve rüzgârla sürüklenen bir hayatın ritminden, ıssız bucaksız uzaklıkların duyumsanmasından ve bitip tükenmeyen bir şimdiki zaman tasavvurundan doğan bir türküdür bu.

Tiz perdeden, tek düze bir tonlamayla çağıldayıp duran, yumuşak ve biraz boğuk, gırtlaktan çıkıp yükselen ve sınırsız, duraksız boşlukta hafif hafif, sönüp giden bir soluk. Buna “çölün insan sesine dönüşmüş hali” de diyebiliriz. Çöllerde dolaşan hiç kimse bu sesi unutamaz. Toprağın çıplak olduğu yerde o hep aynıdır; havanın yakıcı, sonsuz ve açık, hayatın çetin olduğu her yerde hep aynı…

Çöl geceleri… Sessiz ve yumuşak ve karanlık… Sizi ılık bir yorgan gibi sarıp sarmalayan… Ve sizde hep öylece, bitkin, alabildiğine uykusuz ve uyuşuk kalmak isteği uyandıran tatlı, hoş, sırdaş karanlık…

Çölde kumların üzerine yatıp uzanılır, ama uyumak için değil; gökyüzünü izlemek; yıldızlarla konuşmak için…

Çölün özgürce gezilebilen tek eğlencesi gökyüzüdür… Başka bir gezegendeymiş gibi hissedersiniz kendinizi. Ay ışığı ve yıldız sağanağının altında ruhunuzun sonsuzluğa açılan kanat seslerini dinleyebilirsiniz.

Beklide yıldızlarla oynayabilir, ellerinizle dokunabilirsiniz onlara.


Şöyle diyordu bir Hakk Elçisi:
“Bana insanlara karışıp halkın içinde yaşamak buyrulmamış olsaydı,iki gözümü göğe diker, Allah canımı alıncaya dek öylece bakakalırdım”.


Çölü anlamak bir anlamda peygamberleri de anlamak demektir.

Çünkü birçok peygamber ruhlarını burada arındırmış, mekâna hükmetme bilincinin eğitimini çölde kazanmış, ondan sonra şehirlere, bayındır alanlara yönelmişlerdir.

İnsan düşününce neden Arapların çocuklarını sekiz yaşına kadar bir çok faziletler elde etmek için çöldeki kabilelerin yanına gönderdiklerini daha iyi anlıyor. Çöl, ciğerler için temiz hava, dil için saf Arapça, ruh için özgürlük anlamına geliyordu.

En iyi şairlerin hemen hemen tamamının çölden yetişmiş olduğu tarihsel bir gerçektir. Çöl, Romanyalı bir yazarın benzetmesi ile:
“ çakıl taşlarının bile ağzında vahiysel ayetlerin bulunduğu Allah’ın konuşan dilidir.”

Çölde geçmiş ve gelecek zaman yoktur…

Yaşanan tek zaman içinde bulunulan andır.

Bu nedenle çöl mezarlarının başına kitabesiz taşlar dikilir.

Çünkü taşlar üzerine bir şeyler yazmayı düşünmek geleceği düşünmek demektir.

Çöl zamanın ve mekânın üstüne çıkabilmeyi başarabilenlerin yurdudur.

Aynı zamanda bir sabır ülkesidir çöl…

İnsan burada yalnızlığın, susuzluğun ve sıcaklığın sabrını öğrenir.

İşte tek bir kum tanesinde evrenin sırrını seyretmek ancak bu sabırla mümkündür.

Tevhide giden yolda çölden geçmektedir (!) ve tevhid mabedinin çölün ortasında kurulmuş olması tesadüf değildir. (!)

Hakikat yolcusunun ayakları kuma değsin, dudakları sıcaktan çatlasın, dili susuzluktan kurusun istenmiştir.

Gaye; sadece çölün değil nefsin (!) de geçilmesidir.

Bu anlamda çölü/nefsi geçme cesaretini (!) gösteremeyenler
“Rahmanın misafirleri" olamazlar.

Zamanın birinde bir Hakk dostunun dalga dalga Hacca gidenlere bakarak şöyle söylediği anlatılır:
“Şu Hacca gidenlerin hali ne garip…(!)
Dereler, tepeler, çöller, denizler, dağlar, diyarlar aşıp geliyorlar… Allahın evini Resullerinin eserlerini görmek için…
Halbuki kendi nefs çöllerini aşabilselerdi (!) orada doğrudan doğruya Allah’ın eserlerini göreceklerdi…(!)


Necmettin Şahinler

“Bir Çöl Hikâyesi”
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Resim



GEL SEVDASI

Şair olan her zaman ölür başka bir yolla

Bazen beklemek yıkar,yol sevdası öldürür

Gurbet ayrı bir neden ayrı bir derttir sıla

Gah gidip gelmemek gah “el” sevdası öldürür



Güzellikler şairin titretir her yerini

O bulur viranede güzeller güzelini

Bir güzel göz bir bakış alır da her şeyini

Bir suskunluk vurur bir dil sevdası öldürür



Dağılır ilkbaharla dağlardan karla boran

İçleri sarmadadır sinsi acı bir buhran

Çiçeklerle açılır rengarenk büyür isyan

Aşığı tersyüz eder gül sevdası öldürür



Yaz güneşi dünyayı ısıtır özüne dek

Her şey yerli yerinde her yer güzel bir çelenk

Yanmışlara su için kendini mahvederek

Şerha şerha yarılan çöl sevdası öldürür



Dertler sızılar artar sonbaharda günbegün

Hayaller buğuludur sözler yalnız ve üzgün

Yıkılır bütün dünya çalışmaz olur düzgün

Bir deli poyraz bekler yel sevdası öldürür



Solgun yapraklar gibi kapılıp bir rüzgara

Bulur başka bir mevsim gider başka diyara

Dalar hülya düşüne meftundur ufuklara

Taze geline benzer tül sevdası öldürür



Zaman olur kapatır tüm yolları karakış

Yataklar buz gibidir hayaller yapış yapış

Olmaz artık bir gelen yok sevdalı bir bakış

Saza sarılır aşık tel sevdası öldürür



Bu sevdanın peşinden koşar da koşar insan

Bazen an asır olur bir ömür sürer bir an

Son hayal son ışıltı özde bittiği zaman

Öteden haber bekler “Gel...” sevdası öldürür...

Kerim KAPLAN

''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Cevapla

“►Gençlik Köşesi◄” sayfasına dön