Fırtınalar esiyor gönlümdeki ten nûrda
Bir işaret beklerim , musa misali, tûrda
(!)
Çöl Gerçeği
Çöl
Kumların sonsuzluğu ile yıldızların sonsuzluğunun kesiştiği yer.
Dün bugün, yarın hesaplarının yapılmadığı bir özgürlük alanı
Yolların yalnızca gökyüzüne açıldığı bir Aşk Okulu
Mâlik Dinarın:
Çöle uğradım, Aşk yağmış, yerler ıslanmıştı
İnsanın ayağı nasıl çamura batarsa, benimde ayağım işte öylece aşka batıyordu
dediği bir düş denizi
Ve göğü, melekûtun örtüsü olan bir umut pınarı
Çölde ne yol vardır ne de iz. Yumuşak, uysal kumda, her şeyi silip süpüren rüzgârın önünde hiçbir işaret kalıcı değildir. Bu nedenle yolcular, önlerinde gözlerini dikip de uzun süre izleyebilecekleri bir dayanak noktası bulamazlar. Yavaş ve hissedilmez bir devinim yaşanır çölde. Kum tepeleri sürekli biçimden biçime girerek yeni yeni tepelere dönüşürler.
Sanki çöl her dem yeniler, her dem tazeler kendini
Çölün türküsü de kendi yapısına uygundur. Rüzgârın ve rüzgârla sürüklenen bir hayatın ritminden, ıssız bucaksız uzaklıkların duyumsanmasından ve bitip tükenmeyen bir şimdiki zaman tasavvurundan doğan bir türküdür bu.
Tiz perdeden, tek düze bir tonlamayla çağıldayıp duran, yumuşak ve biraz boğuk, gırtlaktan çıkıp yükselen ve sınırsız, duraksız boşlukta hafif hafif, sönüp giden bir soluk. Buna çölün insan sesine dönüşmüş hali de diyebiliriz. Çöllerde dolaşan hiç kimse bu sesi unutamaz. Toprağın çıplak olduğu yerde o hep aynıdır; havanın yakıcı, sonsuz ve açık, hayatın çetin olduğu her yerde hep aynı
Çöl geceleri
Sessiz ve yumuşak ve karanlık
Sizi ılık bir yorgan gibi sarıp sarmalayan
Ve sizde hep öylece, bitkin, alabildiğine uykusuz ve uyuşuk kalmak isteği uyandıran tatlı, hoş, sırdaş karanlık
Çölde kumların üzerine yatıp uzanılır, ama uyumak için değil; gökyüzünü izlemek; yıldızlarla konuşmak için
Çölün özgürce gezilebilen tek eğlencesi gökyüzüdür
Başka bir gezegendeymiş gibi hissedersiniz kendinizi. Ay ışığı ve yıldız sağanağının altında ruhunuzun sonsuzluğa açılan kanat seslerini dinleyebilirsiniz.
Beklide yıldızlarla oynayabilir, ellerinizle dokunabilirsiniz onlara.
Şöyle diyordu bir Hakk Elçisi:
Bana insanlara karışıp halkın içinde yaşamak buyrulmamış olsaydı,iki gözümü göğe diker, Allah canımı alıncaya dek öylece bakakalırdım.
Çölü anlamak bir anlamda peygamberleri de anlamak demektir.
Çünkü birçok peygamber ruhlarını burada arındırmış, mekâna hükmetme bilincinin eğitimini çölde kazanmış, ondan sonra şehirlere, bayındır alanlara yönelmişlerdir.
İnsan düşününce neden Arapların çocuklarını sekiz yaşına kadar bir çok faziletler elde etmek için çöldeki kabilelerin yanına gönderdiklerini daha iyi anlıyor. Çöl, ciğerler için temiz hava, dil için saf Arapça, ruh için özgürlük anlamına geliyordu.
En iyi şairlerin hemen hemen tamamının çölden yetişmiş olduğu tarihsel bir gerçektir. Çöl, Romanyalı bir yazarın benzetmesi ile:
çakıl taşlarının bile ağzında vahiysel ayetlerin bulunduğu Allahın konuşan dilidir.
Çölde geçmiş ve gelecek zaman yoktur
Yaşanan tek zaman içinde bulunulan andır.
Bu nedenle çöl mezarlarının başına kitabesiz taşlar dikilir.
Çünkü taşlar üzerine bir şeyler yazmayı düşünmek geleceği düşünmek demektir.
Çöl zamanın ve mekânın üstüne çıkabilmeyi başarabilenlerin yurdudur.
Aynı zamanda bir sabır ülkesidir çöl
İnsan burada yalnızlığın, susuzluğun ve sıcaklığın sabrını öğrenir.
İşte tek bir kum tanesinde evrenin sırrını seyretmek ancak bu sabırla mümkündür.
Tevhide giden yolda çölden geçmektedir (!) ve tevhid mabedinin çölün ortasında kurulmuş olması tesadüf değildir. (!)
Hakikat yolcusunun ayakları kuma değsin, dudakları sıcaktan çatlasın, dili susuzluktan kurusun istenmiştir.
Gaye; sadece çölün değil nefsin (!) de geçilmesidir.
Bu anlamda çölü/nefsi geçme cesaretini (!) gösteremeyenler
Rahmanın misafirleri" olamazlar.
Zamanın birinde bir Hakk dostunun dalga dalga Hacca gidenlere bakarak şöyle söylediği anlatılır:
Şu Hacca gidenlerin hali ne garip
(!)
Dereler, tepeler, çöller, denizler, dağlar, diyarlar aşıp geliyorlar
Allahın evini Resullerinin eserlerini görmek için
Halbuki kendi nefs çöllerini aşabilselerdi (!) orada doğrudan doğruya Allahın eserlerini göreceklerdi
(!)
Necmettin Şahinler
Bir Çöl Hikâyesi
Çöl Gerçeği
- nur_umim
- Özel Üye
- Mesajlar: 1122
- Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
GEL SEVDASI
Şair olan her zaman ölür başka bir yolla
Bazen beklemek yıkar,yol sevdası öldürür
Gurbet ayrı bir neden ayrı bir derttir sıla
Gah gidip gelmemek gah el sevdası öldürür
Güzellikler şairin titretir her yerini
O bulur viranede güzeller güzelini
Bir güzel göz bir bakış alır da her şeyini
Bir suskunluk vurur bir dil sevdası öldürür
Dağılır ilkbaharla dağlardan karla boran
İçleri sarmadadır sinsi acı bir buhran
Çiçeklerle açılır rengarenk büyür isyan
Aşığı tersyüz eder gül sevdası öldürür
Yaz güneşi dünyayı ısıtır özüne dek
Her şey yerli yerinde her yer güzel bir çelenk
Yanmışlara su için kendini mahvederek
Şerha şerha yarılan çöl sevdası öldürür
Dertler sızılar artar sonbaharda günbegün
Hayaller buğuludur sözler yalnız ve üzgün
Yıkılır bütün dünya çalışmaz olur düzgün
Bir deli poyraz bekler yel sevdası öldürür
Solgun yapraklar gibi kapılıp bir rüzgara
Bulur başka bir mevsim gider başka diyara
Dalar hülya düşüne meftundur ufuklara
Taze geline benzer tül sevdası öldürür
Zaman olur kapatır tüm yolları karakış
Yataklar buz gibidir hayaller yapış yapış
Olmaz artık bir gelen yok sevdalı bir bakış
Saza sarılır aşık tel sevdası öldürür
Bu sevdanın peşinden koşar da koşar insan
Bazen an asır olur bir ömür sürer bir an
Son hayal son ışıltı özde bittiği zaman
Öteden haber bekler Gel... sevdası öldürür...
Kerim KAPLAN
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78