GAZİKOVAN

Cevapla
Kullanıcı avatarı
hasancan
Üye
Üye
Mesajlar: 37
Kayıt: 27 Mar 2007, 02:00

GAZİKOVAN

Mesaj gönderen hasancan »

GAZİKOVAN

Resim

Kurtuluş Savaşını desteklemek maksadıyla İSTANBUL’da bulunan Tophane-i Amire fabrikalarından getirilen ustalar, tezgah ve teçhizatla bugünkü MKE Kurumu Genel Müdürlüğü eski MAKSAM Fabrikası içindeki atölyede faaliyete geçen İmalat-ı Harbiye (Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu) Top ve Mühimmat dolum tesisinde üretilen ve Kurtuluş Savaşının en önemli safhalarında cephe hattına sekizkez giden ve her seferinde İmalat-ı Harbiye’de dolum yapılan “GAZİKOVAN” hikayesi;




Mart 1921 - İnönü Ovası İnsanın iflahını kesen buz gibi bozkır ayazında Ethem
Çavuş'un sırtı üşüyor, avuçları ise kızgın mermi kovanlarına çıplak elle dokunduğu
için alev alev yanıyordu. Top atışı on sekiz saattir durmaksızın sürüyordu Ethem
Çavuş, 75 mm'lik topu durmaksızın dolduruyor, her seferinde besmele çekip keşif
kolundan bildirilen menzillere kıyamet yağdırıyordu.


Sandıkta kalan sondan üçüncü mermiyi aldığında bir an duraksadı. Merminin üzerine bir çaput sarılıydı. Çaputu sökerken avucuna kalem büyüklüğünde demir
bir çubuk düştü. Çaputun ve çubuğun anlamını çözmeye çalışırken sarı metalden mermi kovanına kazınarak yazılmış yazıya gözü ilişti. Okumaya vakti yoktu.
Mermiyi topa sürüp ateşledi. Demir çubuğu cebine, boş kovanını ise bu sefer sandığa değil yere attı Birkaç dakika sonra soğumuş olan kovanı kaybolmaması için yerden alıp mintanının yakasından içeri attı. Akşam ezanı vaktinde çarpışma durulmuş, mevzileri ileri, düşman hatlarına doğru ilerletme emri gelmişti. Batarya komutanı, Ethem Çavuşa istirahat verdi. Yarım saatlik istirahatta erler top
arabasını çekerlerken o da yemeğini yiyecek, namazını kılacaktı. İlk iş olarak boş kovanı çıkarıp üzerindeki yazıyı okudu.



Kovanın üzerinde "Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4. Alay 2. Tabur 8. Batarya 26 Rebiyülahir 1339* İnönü" yazıyordu. Birinci İnönü savaşının en kızgın günlerinden birinde düşülmüş not ve mermiyle gelen demir çubuk, İmalat-ı Harbiye (Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu) atölyelerinde çalışanların bir mesaj istediğini gösteriyordu. Boşalan kovanlar Ankara'daki atölyelere yollanır, oradan tekrar doldurulup cepheye dönerdi.


Üç saat sonra gecenin iyice çökmesiyle savaş tamamen durulmuş, birlikler yeni mevzilerine yerleşmişti. Ethem Çavuş, cebindeki demir çubuğu çıkarıp bir köşeye oturdu. Ucu sivriltilmiş çubuk, bakır ustalarının 'kalem' dedikleri, metal üzerine desen oymaya yarayan keskin bir aletti. Eline yumruk büyüklüğünde bir taş alarak hafif tıklamalarla kendi mesajını kovana kazıdı. "Aksekili Ethem Çavuş 8.Alay 3. Tabur 1.Batarya 20 Recep 1339** İnönü"


Beş gün sonra Ankara Atölye'nin bir köşesinde cepheden gelen sandıkları açan kalfa, tezgâhlardan birinde harıl harıl çalışmakta olan ustaya seslendi. Sesinde, eşi doğum yapmış bir adama bebeğini müjdeleyen ebenin heyecanı vardı. "Kâmil Usta! Müjdemi isterim! Senin yavru cepheden dönmüş!" Hepsi sandıkların olduğu kısma koşturarak kovanın üstündeki yazıyı okumak için toplandılar. Tabii ki bu şeref Kâmil Ustaya aitti. Yüksek sesle Ethem Çavuşun notunu okudu. Atölyede bir bayram havası esmişti. Tüm çalışanlar, Kâmil Ustayı yeni baba olmuş biriymiş gibi kutluyor, hayır dualar ediyorlardı. Ustalar, iş tezgâhlarından birinin başında toplandılar. Kâmil Usta kovanın ağzının eğilen yerlerini düzeltip özenle kapsülünü yeniledi. İçine barutunu doldurduktan sonra yeni bir çekirdeği kovanın ağzına oturttu. Mermi hazır olunca, Ethem Çavuşun kovanın içinde geri yolladığı çelik kalemi yeni bir çaputla merminin üzerine sardı. Kundaklanmış mermiyi şefkatle tutarak yeni doldurulan bir sandığa yatırdı. Çalışanlar hep bir ağızdan "Allah kavuştursun" diyip işlerinin başına döndüler. Kâmil Usta, halen açık duran sandığa yatırdığı mermiye hüzünle bakıp "Selametle git aslanım. Allah muvaffak etsin. Çok bekletme bizi" dedi. Kovan, Birinci İnönü savaşı sıralarında üzerindeki ilk notla Kâmil Ustanın eline geçtiğinde bu fikir doğmuştu. Karahisarlı Seyfi Çavuşun başlattığı bu geleneğin süreceğinden emin değildi; ama denemeye değerdi. Nitekim Aksekili Ethem Çavuş umutlarını boşa çıkarmamıştı. Cephede patlayan her merminin kovanı buradaki ustaların elinden geçtiğine göre bir aksilik olmazsa yeniden görüşeceklerdi.


Eylül 1922 – Ankara Bir buçuk yıl içinde kovan sekiz kere daha atölyeye (Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu’na) uğradı. Üzerindeki mesajların sayısı da sekize ulaşmıştı. Mesaj yazanların sekizi de başka alay ve taburlardan farklı kişilerdi. Kovan her keresinde atölyedekilere daha büyük bir coşku yaşatıyor, istiklâl savaşının her zorlu durağından Ankara'ya barut, kan ve zafer kokusu taşıyordu. Türk
ordusunun İzmir'e girdiği gün Ankara'da bayram havası eserken kovan yeniden gelmiş, ama bu sefer tüm atölyeyi yasa boğmuştu. Kovanın içinde, çelik kalemin yanı sıra bir mektup ile bir tane de bakır künye vardı. Kovanın üzerine kazınmış dokuzuncu notta;"Karahisarlı Seyfi Çavuş. 4. Alay 2. Tabur 8. Batarya
12 Muharrem 1341*** Banaz" yazılıydı. Atölyedekiler mektubu açıp okumaya koyuldular

"Bismillahirrahmanirrahim.

Selamün aleyküm gayretperver ustalar. Allah'a şükürler olsun ki mendebur düşman kaçıyor. Muzaffer Türk ordusu beş gündür durup dinlenmeksizin

kâfiri kovalıyor. Güzel İzmir'e, kalplerimizdeki imânımız kadar yakınız artık. İki gün evvel Banaz'daki muharebede bataryamın çavuşlarından Seyfi, kalleş düşmanın kurşunuyla şahadete ermiştir. Cenazesini sıhhiyecilere teslim etmeden önce mintanının içinde bu kovanı buldum. Malumunuzdur ki vefat eden neferin künyesi ailesine yollanır. Lâkin beş gün önce Karahisar'ı ele geçirdiğimizde, Seyfi Çavuşun ailesinin düşman tarafından katledildiğini öğrendik. Bu kahraman Türk evladı kederini yüreğine gömüp anacığını, babacığını defnedemeden düşmanın peşine düştü. Üç gün sonra kendisi de hakkın rahmetine kavuştu. Kovandaki yazılardan anladığım üzere bu topçu neferlerin bir ailesi de sizler olmuşsunuz. Bu sebeple Seyfi Çavuşun
künyesini sizlere yolluyorum. Başınız sağ olsun. Hayır dualarınızı bizlerden,
Fatihalarınızı aziz şehitlerimizden esirgemeyiniz. Hakkın rahmeti üzerinize olsun.

Yüzbaşı Muhsin Talat. 4. Alay 2. Tabur 8. Batarya
14 Muharrem 1341 Salihli"




Mektup bittiğinde tüm personel ağlıyordu. Atölyeye (Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu’na) bir ölüm sessizliği çökmüştü. Hiç tanımadıkları halde iki satır yazıyla kardeş oldukları Seyfi Çavuşun ardından Fatiha okuyup amin dediler.

Kâmil usta yutkunarak tezgâhının başına oturdu. Kovanı yeniledi ama bu sefer, minik iki perçinle Seyfi Çavuşun künyesini kovanın dibine çaktı. Yine her zamanki merasimle mermiyi kundaklayıp sandığa yatırdı. Oysa o mermi bir daha düşman mevzilerine gönderilmeyecekti.


Ocak 1923 – Ankara Savaşın bitmesinin ardından Ankara'daki mühimmat depolarında sayım ve temizlik yapılıyordu. Sandıklar tek tek açılıyor, mermiler sayılıp yeniden sandıklanıyor, kayda geçirilip daha tertipli bir cephaneliğe gönderiliyordu. Teğmen Hamdi Vâsıf, Kâmil ustanın hazırlayıp kundakladığı mermiyi buldu. Böyle bir anının -belki de yıllarca- sandıkların içinde kalmasına gönlü elvermedi. Ciddi bir suç işliyor olmayı göze alıp mermiyi evine götürdü. Niyeti, ömrünün sonuna kadar mermiyi bir anı olarak saklamaktı.

29 Ekim 1923 – Ankara Teğmen Hamdi Vâsıf Ankara kalesine çıkan dik sokakları koşarak tırmanıyordu. Soğuğa rağmen kan ter içinde kalmıştı. Yarım saat önce 20:30 sıralarında meclisten, cumhuriyetin ilan edildiği duyurulmuştu. 101 pare top atışıyla cumhuriyet kutlanıyordu ve Seyfi Çavuş'un mermisi bu şöleni kaçırmamalıydı. Yetmiş, belki de sekseninci atışta topçuların yanına ulaşabilmişti. Yüzbaşı Muhsin Talat'ın yanına giderek sert bir asker selamı verdi.

"Hamdi Vâsıf Edirne! Bir maruzatım var komutanım " Yüzbaşı sorar gözlerle genç subaya bakıyordu. "Evet teğmenim? Sizi dinliyorum"



Teğmen, üniformasının içinden mermiyi çıkarıp yüzbaşıya uzattı.

"Yüz birinci pareyi en çok bu mermi hak ediyor komutanım. Müsaadenizle bu şerefi ondan esirgemeyelim"

Yüzbaşı Muhsin Talat gözlerine inanamamıştı. Sevinç gözyaşlarını tutamadı.O kadar heyecanlanmıştı ki neredeyse aralarındaki rütbe farkına bakmaksızın genç teğmenin ellerini öpecekti. Mermiyi alıp çekirdeğini dikkatlice yerinden çıkardı. Kovanın tepesine bir bez parçası tepip iyice sıkıştırdı. Subay şapkasını çıkarıp surun üzerine koydu. Mermiyi şapkanın içine yatırdı. Toplar atışlara devam ediyordu.
82, 83, ...97, 98, 99...On dakika kadar sonra, atışları sayan çavuş "Yüzüncüyü attık komutanım" diyince, Muhsin Talat, kovanı topun yatağına kendi elleriyle sürerek ateş emrini verdi. Subayların kılıçlarını çekerek selamladığı o son top sesi Ankara'nın her duvarından yankıyıp dört yıllık istiklâl savaşının tüm hikâyesini anlatmıştı sanki. Rütbe ve mevkilerine bakmaksızın topun başındaki tüm askerler kucaklaşarak birbirlerini kutladı. Son olarak Yüzbaşı Muhsin Talat ile Teğmen Hamdi Vâsıf sarıldılar. Kovan ayaklarının dibindeydi. Yüzbaşı eğilip saygıyla kovanı yerden aldı. Avuçlarının yanmasına aldırmadı bile.



[/img]
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Mesaj gönderen gullale »

Değerli kardeşim hasancan, yazınızı daha önce de konu ile ilgili bilgilenmiş olmama rağmen göz yaşları içerisinde okudum.

Mubârek şehidlerimizin siper ettikleri îman dolu göğüslerde bugün ne var? Kendilerine çok şey borçlu olduğumuz şehitlerimizin torunları, bağımsız Türkiye Cumhuriyetini Bayrağımızı İstiklal marşımızı bize hediye eden şerefli ceddimizin torunları, onların kanı, canı pahasına savaştığı, onları şehid edenlerin markalarını, bayraklarının üzerinde olduğu kıyafetleri giymekte, oralarda yaşamayı hayâl etmekte ve onların müzikleri ile coşmakta. Onların kültürlerinin etkisinde, onların filmlerini seyretmekte beğenmekte, onlar gibi sofralarına şaraplar kadehler koymakta, onların inançlarındaki eksiklik nedeni ile duydukları boşluğu doldurmak amacı ile saptıkları dalâlet yollarına sapmakta onlar gibi yürümekte konuşmakta yaşamakta...

Şimdi ben onların mubârek topraklarımıza saldırdıklarına, binlerce îmanlı ceddimiz genç, kadın, çocuk, yaşlı CANlarımın şehid oluşuna mı yanayım ağlayayım yoksa benim evlatlarımın onlara özenmesine onlar gibi yaşamak istemesine mi yanayım, ağlayayım...
Resim
Kullanıcı avatarı
feyz
Üye
Üye
Mesajlar: 40
Kayıt: 01 Eyl 2009, 02:00

Mesaj gönderen feyz »

AĞLAyalım bacım AĞLAayalım,
hep BİRlikte AĞLAyalım.
Öğretmen oğlum çok üzgündü bu sabah.Yağmuru ve okul müdürünün olmayışını bahane edip öğretmen arkadaşları çocuklara istiklal marşımızı okutmadan sınıflara almışlar. Oysa merasime yetişmek için trafikde nekadar da eziyet çekmiş...ALLAH cc BİRlik ve beraberliğimizi kimselere bozdurmasın .İNŞALLAH..AMİN!
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/mzaaajf5.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Hasancan kardeşim,
O mermi kalbimizi de deldi, kovanına bir fatiha koyup şehitlerimize geri gönderdik çok şükür.

Selam ve sevgiyle
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
hasancan
Üye
Üye
Mesajlar: 37
Kayıt: 27 Mar 2007, 02:00

Mesaj gönderen hasancan »

Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Gariban yazdı:Sevgili Hasancan kardesim,
O mermi kalbimizi de deldi, kovanina bir fatiha koyup sehitlerimize geri gonderdik cok sukur.

Selam ve sevgiyle
Gariban
nur-ye yazdı:Resim
Hakan yazdı:Resim

Gariban Kardeşim,

Fatihamızı, Allah Azze Ve Celle, Resul'u Sallallahu Aleyhi Ve Sellem'in hesabına kabul etsin İnşaAllah..Yerine tez zamanda ulaştırsın İnşaAllah



ZEVK 1089

Anahtar, “Nefsini bilmek - RABB’ını bilmek” Fatiha
Gönül Aynasından ağyâr adını silmek Fatiha
Sebeb – Sonuç Sahnesinde bir Kâmil bul Kul İhvâni!
Muhammedî dirilmeye ölmeden ölmek Fatiha…

20.11.1994 14:50 ev..
Resim
Cevapla

“Tarih” sayfasına dön