O’NA MESCİD-İ AKS’DA RASTLADIM

Cevapla
Kullanıcı avatarı
derunilale
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 268
Kayıt: 27 Tem 2007, 02:00

O’NA MESCİD-İ AKS’DA RASTLADIM

Mesaj gönderen derunilale »

Türk Askerine Has, Aklı Zorlayan Hamasî Bir Olay

O’NA MESCİD-İ AKS’DA RASTLADIM

Mevki: Kudüs

Mekân: Mescid-i Aksâ

Tarih: 21 Mayıs 1972 Cuma




Ben ve gazeteci arkadaşım rahmetli Said Terzioğlu, İsrail Dışişleri rehberlerinin yardımı ile bu mübârek makâmı dolaşıyoruz.


Kudüs Kapalı Çarşısı’nda rüzgâr gibi dolanan entarili kahvecilerin ellerindeki askılara çarpmadan biraz yürüdünüz mü, önünüze çıkan kapı, sizi Mescid-i Aksâ’nın önüne kavuşturur. Mi’râc mucizesinin soluklanıldığı ilk Kıblemize yani...Hemen oracıkta, ilk avlu vardır ki; hâlâ bizim lâkabımızla anılır. “Onikibin Şamdanlı Avlu” derler oraya... Yavuz Sultan Selim 30 Aralık 1517 Salı günü Kudüs’ü devlete kattığında, ortalık kararmıştır. Yatsı namazını o avluda kılar. Kendisi ve bütün ordu beraber. Şamdanları yakarlar. Tam onikibin şamdan... O isim oradan kalmadır. Sekiz on basamaklı geniş merdiveni adımladınız mı, o mukaddes Mescidin bağdaş kurduğu ikinci avluya ulaşırsınız.



Onu, o merdivenin başında gördüm. İki metreye yakın bir boy. İskeletleşmiş vücudu üzerinde bir garip giysi. Palto, kaput, pardösü veya kaftan değil. Öyle bir şey işte.



Başında ki kalpak mı, takke mi, fes mi? Hiçbirisi değil. Oraya dimdik, dikilmiş. Yüzüne baktım da, ürktüm. Hasadı yeni kaldırılmış kıraç toprak gibi. Yüzlerce çizgi, karışık ve kavruk bir deri kalıntısı.

Yanımda İsrail Dışişleri Bakanlığı dâire başkanı Yusuf var. Bizim eski vatandaşımız, İstanbul’lu, “Kim bu adam?” dedim.


Lâkaydî ile omuz silkti. “Bilmem diye cevap verdi. Bir meczup işte. Ben bildim bileli, yıllardır burada dururmuş. Çakılı gibi hâlâ duruyor ya... Kimseye bir şey sormaz. Kimseye bakmaz, kimseyi görmez.”


Nasıl, neden, niçin hâlâ bilmiyorum. Yanına vardım.

Türkçe “Selâmünaleyküm Baba” dedim.


Torbalanmış göz kapaklarının ardında sütrelenmiş gibi jiletle çizilmişçesine parlak gözlerini araladı. Yüzü gerildi. Bana, bizim o canım Anadolu Türkçemizle cevap verdi:

-Aleykümselâm oğul...

Donakaldım. Ellerine sarıldım, öptüm öptüm...

-Kimsin sen, Baba? dedim.

Anlattı ki, ben de size anlatacağım. Ama evvelâ biliniz. O canım Devlet çökerken, biz Kudüs’ü dörtyüzbir yıl üç ay altı günlük bir hâkimiyyetten sonra bırakırız. Günlerden 9 Aralık 1917 Pazar günüdür. Tutmaya imkân yok. Ordu bozulmuş, çekiliyor. Zevâlin kapısında. İngiliz girinceye kadar geçen zaman içinde yağmalanmasın diye, oraya bir ardçı bölük bırakırız. Âdet odur ki, kenti zapt eden galip, asayiş görevi yapan yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmaz.


Anlattı, dedim ya. Gerisini tamamlayayım.

-Ben, dedi. Kudüs’ü kaybettiğimiz gün buraya bırakılan ardçı bölüğünden... sustu. Sonra; elindeki silâhın namlusuna sürdüğü fişekleri ateşler gibi gürledi:

-Ben, o gün buraya bırakılmış 20. Kolordu, 36. Tabur, 8. Bölük, 11. Ağır Makineli Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan’ım...



Yarabbi!.. Baktım, bir minâre şerefesi gibi gergin omuzları üzerinde başı, öpülesi sancak gibiydi...

Ellerine bir kere daha uzandım. Gürler gibi mırıldandı:

-Sana, bir emânetim var oğul. Nice yıldır saklarım. Emâneti yerine iletir misiniz?

-Elbette, dedim, buyur hele...

Konuştu:

-Memlekete avdetinde yolun Tokat Sancağına düşerse...Git burayı bana emânet eden kumandanım Kolağası Mustafa Efendiyi bul. Ellerinden bizim için öp. Ona de ki..

Sonra, kumandanı olduğu takımın makinelisi gibi gürledi:

-Ona de ki, gönül komasın. Ona de ki, “11. Makineli Takım Komutanı Iğdır’lı Onbaşı Hasan, o günden bu yana, bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Tekmilim tamamdır kumandanım” dedi dersin....


Öyle yazdım. Sonra yine dineldi. Taş kesildi. Bir kez daha baktım. Kapalı gözleri ardından, dörtbin yıllık Peygamber Ocağı Ordumuzun serhat nöbetçisi gibiydi. Ufukları gözlüyordu. Nöbetinin başında idi. Tam elliyedi yıl kendisini unutuşumuzdaki nâdânlığımıza rağmen devletine küsmemişti.


Bu hâtıramı, televizyondaki uzun dizimin birisinde anlattığım vakit, zamanın Genel Kurmay Başkanı beni aramıştı. “Bu azîz askeri bulmak için” aracı olmamı istiyordu. Hasan onbaşı bizdendi... O hâlde unutulmak kaderi idi. Öylede oldu zaten. Aramadık ki bulalım.


Bulunamazdı zaten. O ki, göklere başvermiş bir Ulu Selvi idi. Ve bizler ki, başımızı kaldırmış olsak bile, uzandığı fezâ ufkuna yetişemeyecek cılız otlara dönüşmüştük. Biz sadece unuturduk. Unuttuğumuz diğerleri gibi o nöbet noktasındaki elmas mânâyı da unutmuştuk...
Bilmem şu an, ne yapıyorsunuz sevgili dostlar? Ben sizlere, Onbaşı Hasan’ı takdim ederim.

İlhan bardakçı

(Gerçeğe doğru)
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/kjkjkjkop4.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim

ÇOK KIYMETLİ DOSTUM,

SEVGİLİ DERUNİLALE;





İlhan BARDAKÇIDAN aktardığın yazı için kendi adıma çok teşekkür ederim..

Çok duygulandım.Yazının sonunda BARDAKÇI soruyor..

”Bilmem şu an ne yapıyorsunuz sevgili dostlar sizlere, Onbaşı Hasan’ı takdim ederim” diyor..

Sizi bilmem dostlar ama ben sürekli ağlıyorum.Durmuyor göz yaşlarım..
Biz kimleri nicelerini unuttuk..O vefalı gözü pek insanları..Serhat nöbetçilerini…
Çok üzgünüm çok..
Sanki o nöbeti tutan benim..Gözünden yaş dökülmeyen O mübarek askerin göz yaşları benim.. özlemi benim..
O ağlamıyor nöbetini tüm yüreğiyle tutuyor. Ben ise ağlıyorum..
Yüreğindeki vatan sevgisi, Muhammedi inanç,itaat için, gurbet de kalışı için..
Geride bıraktığı ve ondan haber alamayan ailesi için, sonsuza bakan
o güzel gözleri için....
ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum..

Peygamber Ocağı Ordumuzun serhat nöbetçisini elliyedi yıl unutmuşuz da O kendisini unutmamıza rağmen devletine küsmemiş..
O ki, Göklere baş vermiş bir Ulu Selvi.
Bizler ise O nöbet noktasındaki elmas manayı da unutmuş aynı vatanın insanları..
O ki, sonsuza bakarak ufku gözlüyor.
Bu vatan onun, biz niye buradayız da o oralarda unutuldu..Vatanına hasret ama nöbetinin başında nice serhat bekçileri gibi niye öyle unutularak gitti.



“..Türkçe “Selâmünaleyküm Baba” dedim.

Torbalanmış göz kapaklarının ardında sütrelenmiş gibi jiletle çizilmişçesine parlak gözlerini araladı. Yüzü gerildi. Bana, bizim o canım Anadolu Türkçemizle cevap verdi:

-Aleykümselâm oğul...”



İşte burası beni bulunduğum zamandan kopardı..koptum gittim..
Bir türlü ağlamamı durduramıyorum..
halan ağlıyorum.. yazarken ağlıyorum, okuyor gene ağlıyorum..
elimde değil..



“..sütrelenmiş gibi jiletle çizilmişçesine parlak gözlerini araladı..”


Sanki bana bakıyor.. ve sanki o parlak o çakmak çakmak gözler bana konuşuyor..
Yüzlerce çizgi, karışık ve kavruk bir deriden oluşan o yüzündeki o keskin gözler birden açılıp kalbime mıh gibi saplanıp konuşmaya başlıyor..


“Kumandanım Kolağası Mustafa Efendiyi bul; Ona de ki, gönül komasın, 11. Makineli Takım Komutanı Iğdır’lı Onbaşı Hasan, o günden bu yana, bıraktığın yerde nöbetinin başındadır…”

Gözlerimi kocaman kocaman açmış bir halde onu görüp dinler bir şekilde nefesimi tutarak saniyesini bile kaçırmadan yüzüne baktığımı sessiz göz yaşlarımı içime akıtarak elini öpeceğim anı bekler buluyorum kendimi..

Bu mübarek askerin tırnağı olabilir miyim.
57 yılı bırak,bir gün bile sabırla bekleye bilirmiyim..
Vatanı beklemeyi de bırak sessizce olduğum yerde aranmadan bekleye bilirmiyim..
Bir gün dahi zor geçiyor biri aramasa unutuldum diye düşünüp kimse beni sevmiyor diye karalar bağlıyorum..

Bir insan 57 yıl nasıl nöbetde durur.. bu nasıl inançtır, bu nasıl bir bekleyiştir, nasıl bir umut ve sabırdır..
Nasıl bir emanettir ki küsmeden aklına gönlünü bulandıracak bir şey getirmeden 57 yıl bekleyecek sabrı vermiştir ona..

Derin derin iç çekiyorum.
Onların yüzü gözü hürmetine bu vatanda yaşaya biliyoruz biliyorum..
Ulu Selvi Hasan Onbaşım gibi insanlar olmasa yaşamanın nasıl bir anlamı olur..
ALLAH bizlere de anlamlı olmayı ve yaşama anlam kata bilmeyi nasip etsin..


Ey Onbaşım, Hasan Onbaşım kim sana gönül koyacak.. Sen selamını iletip bana gönül komasın komutanım demek için yıllarca beklemişsin..
Hasan onbaşım, dedem, atam sen bize gönül koma, sen bize nettiniz vatanı deme..
Selamını bütün canlar adına alırım.. ALEYKUMSELAM olsun.. Ruhunun olduğu yer cennet olsun..bize gönül koma, yüzüne bakacak yüzümüz olsun..


Ulu Selvi Hasan Onbaşım ve bilmediğimiz, unuttuğumuz nice elmas değerlere;
ALLAH RAHMET EYLESİN.
NUR İÇİNDE YATSINLAR..
MEKANLARI DAİMA CENNET OLSUN..


Amiiin.. Amiiin..


Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

sevgili derunilale ve zahid canlarımız,
Allah razı olsun!
Bu vatanı, bu toprağın altında elleri üzerinde tutan şehidlerimize - gazilerimize sonsuz rahmetler olsun!

Özden-içerden çökertilen ve vatan sevgisi yok edilmek istenen gençlerimize hasbi hizmet görevimiz devam etmeli.

1989 yılında 2 oğlum ve eşimle umre haccına giderken Bağdat'a vardığımızda İmam-ı Azam câmisi önündeki bir kahvehânede 90 yaşında bir Iraklı ağlayarak "osamanlı! Osmanlı!" diyerek tek tek hepimize sarıldı.
çay ısmarladı..

O zaman da İranla savaş vardı.
"Halimize bakın, Osamanlı gitti ne olduk biz!" dedi.
Tercüme eden Kerküklü Türkmen hafiye-casusu gelmekte diye uyarınca olduğu yere oturdu ve sesizce ağladı kaldı arkamızdan..

Allah cc bu millete Muhammedi Şuur versin!..
Resim
Kullanıcı avatarı
katre-iNur
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 272
Kayıt: 13 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen katre-iNur »


Saygıdeğer derunilale , zahidzenderun ve Kul İhvani hocam yazdıklarınız yine yaralarımı depreştirdi. Biz unutuyoruz ama!

Onlar unutmuyor.

Bir yerde okumuştum Türk halkının toplumsal hafızasının 20 gün olduğunu yazıyordu. (Ne bilyorlarsa)

İtalyan mallarını sokaklarda yaktık ama unuttuk...
Fransız mallarını almayalım boykot edelim dedik unuttuk...
Lozanı hala kabul etmeyen devletler olduğunu unuttuk...
Bu unuttuğumuz örnekleri çoğaltmamız mümkün.

Ama onlar yüzyıllardır unutmadı unutmayacaklar. Hedeflerinden bir santim bile şaşmadılar.

Biz Çanakkale' de dünyanın tüm renklerinden insanlara karşı en değerli vatan evlatlarımızı birkaç ülkenin hırsı yüzünden şehit vermedik mi?

Ama bu bir kaç ülkeyi unuttuk...

Her gün televizyonlardaki proğramlara bir bakın. Şuurlu evlat yetiştirmesi beklenen Analarımızın beynini uyuşturmak için nasıl da büyük bir taaruz içindeler hepsi. Sizce toplumumuz neden git gide bireyselleşiyor dersiniz. Kaç hane halkı bu taaruza göğüs gerebiliyor.
Her evde en az üç dizi kıyasıya takip ediliyor. Bu kadar çok dizi , yarışma proğramı ve şovlara harcanan paralar ile kaç okul , sağlık ocağı yaptırılabilirdi düşünsenize.

Sizce çok mu lazım onun bunu baldırı , öbürünün sevgilisi , diğerinin dünürü.

Tabi arz talep meselesi . Tüketmezsen satamazlar üretemezler. Ama kolay zaman geçirmenin yolu bu diziler. Öbür türlü gerçeklerle yüzleşeceksiniz. Canınız sıkılacak ve başınız ağrıyacak. Uykusuz kalacaksınız. Ne gerek var...
Seyret iki dizi uyuştur beynini vur kafayı yat oh sabah olmuş. Dünya ne güzel. Herşey yolunda bir daha ki bölümde ne olacak sohbetleri ile yor kendini.

Unutmaya devam et...

Kusura bakmayın biraz uzattım. Bu arada size "120" isimli filmi izlemenizi öneririm. Sinema salonundan çıktığınızda gözleriniz kızarmış ; başınız biraz zonkluyor olacak ama buna değer diye düşnüyorum.

Allay cc yar ve yardımcımız olsun.


Esselam
Cevapla

“Tarih” sayfasına dön