Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-50

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-50

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Resim SECDE-yi RAHMÂN

Dünyâdaki dört tâne okyanus vardır, ocean büyük deniz biliyorsunuz.
Bunları dolduran suların, sulardan daha çok insanoğlu Hazreti Âdem’den bugüne kadar gözyaşı dökmüştür, onlardan daha fazladır.
Bu gözyaşının, 10 bin tonsa bu, yarısı eğlence, kahkaha, edebsizlik gözyaşıdır.
Yarısı insanların birbirine karşı, onun geriye kalan yarısı da birbirine karşı duyduğu üzüntülerden, şunu kaybetti, bunu kaybetti ondan.
Geriye bi bardak yaş kalıyor. Aha o bi bardak yaş olmazsa Dünyâ kubbesi düşer.
Hadis şu: “(hûliyet, gûlibet) ALLAH yolunda doğruluktan ayrılmayıp gece gözyaşı getiren insanlar olmasaydı gök kubbesi yarılırdı.”
Ölüm acısı duygusundan kurtulmak için, gözlerini dünyaya bir köpük parçasına bakıyormuş gibi, bir rûya görüyormuş gibi çeviren insan, ölümün pençesinden muhakkak kurtulmuştur.

Sevinçten elem doğaaar.. Sevinçten korku doğaaar..
Sevinçten yakasını kurtaranlar için de, elem yoktur…
Böyle bir insâna korku nereden gelecektir, bulun bana deliğini de söyleyin, biz tıkayalım o deliği.
İnsâna acıyan büyük bir kalb ağrısını görmemek imkânsızdır.

Araba; ne tekerlek, ne dingil, ne de teknedir, araba dediğimiz zaman. Bunların hepsine bir tek verilen isimdir. “Ahmed"deriz, "Hasan Bey"deriz, "Ömer Bey”deriz.
Bu kelimeler ne gözdür, ne kulaktır, ne de duygudur, bunların hepisidir verdiğimiz Ahmed Efendi diye isim verdiğimiz. Onun için insan haddini bilmelidir.
Okyanusta kaç bardak su var, birisi sana söylese. Ganj Nehri yatağında ne kadar kum tânesi var?. Bunlar mesâha edilmez, kabul edilmez, ölçülmez bunlar.
Ölümden sonra bir hayat var veya yok, düşüncesi de aynı nev’îdendir. Sorulacak suâle, ikisi de yanlıştır.

İnsan korkuya veyâ îmâna bir şeyin karşısında döner. Bi hastalığın karşısında. O hastalık nedir?. En büyük hastalık açlıktır oğlum. Niçin açlıktır?
Oruç da diyoruz.. Çok dikkat buyurun! Oruç da diyoruz..
Er-Rezzâk esmâsını bir tarafa itiyoruz, HAYYla HAYY oluyoruz.
HAYYla her ÂN halvet olmak insanı yakar, yakamadığı için açlık hissinde “Benlen çok ahbablık etme, dön dünyâna!” emridir o. Çünkü insan yalnız ekmekle değil iyi sözlerle de beslenir.
Hindistan’da adamlar var 30 gün mezarın altına gömüyorlar, aç susuz duruyor, durulur.
“Ben duramıyorum!”
Eee, sen baştan aşağı mîdesin de ondan.
Arılar gelir çiçeğin üzerine konar, çiçeğe hiçbir zarar yapmadan oradan balı alıp nasıl giderlerse, insan öyle çalışması lâzımdır.
Tutuşmuş ateş üzerinde kıvılcımlar.. binlerce kıvılcım çıkar. Yanar sönerler, yanar sönerler.
İşte bütün Kâinâtta da her şey, böyle her ÂN ölüyor, her ÂN var ediliyor, biz onun farkınızda değiliz.
Bak bu elektirik sâniyede 60 defa yanıp sönüyor, biz onu göz ve hassamız onu idrak edemediği için devâmlı addediyoruz.

Yalnız, insan ibâdetini düşünür. Muhakkak bir gün karanlıklar aydınlanacak insandaa..
İnsânı hapseden şeyler kendi içindedir.
Geçmişte yapılmış, yapılan yanlış hareketler elem, Geçmişte yapılan iyilikler ise saâdet verir.
Onun için gençlere söylüyorum; gezsin, sinemâsına gitsin, fitbol oynasın, şunu yapsın, bunu yapsın, cesedinlen buu..
Gıbta etmesin, haram yemesin, kimsenin ırzında olmasın, büyüklerine hürmet etsin, hükümete hürmet etsin, küçüklere hürmet etsin fakat namazını kılsın. Bu başkaa, o başka!
İnsan, biraz da mâsiyet ister, onun için Cenâb-ı ALLAH diyor ki:
“Herkes temiiz ve doğru olaydı, Ben fenâlık yapacak bir cemâat halk ederdim” diyor.
O halde Cenâb-ı ALLAH, insanlarda bir mâsiyyet istiyor. Bu mâsiyyeti istemeseydi, cennetten Hazreti Âdem kovulmazdı.
Karlı bir tepede duran adam nasıl başının üstündeki sonsuz bir mâvilik bulursa, kendi nefsine hâkim olan da, buna benzer. Böyle bir insânı, bu dünyâda sarsacak hiçbir kuvvet yoktur.

Billur..
Haa şu yapma billur, bu billur değil tabii, uydurma-yalancı billur.
Bir billur alınız elinize. Billur parçasının her yanından nüfûz eder ışık, her taraftan başka renk verir. Fakat billur ışık mıdıır?
Hayır! Billur yine bir kum tânesinden başka bir şeydir, çünkü billur cam, kumdan yapılır.
Ama billurun.. şu billur.. Acaba donmuş bir sis olmasın billur?
Kim aksini iddia edebilir. Onun için insan aklı muayyen bir hududda durur.
Ötekisine hürmet etmek lâzımdır.
Gökyüzü, gözle görülen ALLAH’ın kudretinin en büyük delîlidir, bakın göğe..

Amerika Reis-i Cumhurlarından Abraham Lincoln, Gelber isminde bir arkadaşı varmış bunun, her akşam.. O Beyaz Saray onun zamanında yapılmış. O Beyaz Saray ahşaptır, ahşaptan yapılmış o zamanlarda. Çıkar bööyle havaları seyredermiş.
“Bak” dermiş “şu yıldızlara bak, şunların gidişlerine bak!. Göğe bakıp da bunun bir HÂLIK’ı olmadığını inkâr edene şaşarım!”dermiş. “Ama yere bakıp da inkâr edene şaşmam!” demiş.
Ve onun zamanında bugünkü Dolar’lara bakarsanız, gümüş Dolar’lara ve kağıt Dolar’lara, üstünde İngilizce bir kelime yazılıdır.
O zaman yazılmış: “We trust in God: ALLAH’a îtimâdımız vardır” hâlâ yazılıdır.
Amerikan parasınında dünyâdaki kıymetini.. bi tânesi bizim 12 Lira. Nerden çıktı bu, nedir?
“Efendim işte senayi var. Senayi niye bize vermedi.”
Küçük bir bahâne Cenâb-ı ALLÂH’ın GAYYÛR esmâsına dokunur, böyle rızkını indirir aşağa beyim!.
ALLAH sana rûhu vermiştir. Ruh hiçbir zaman kendisini verene hıyânetlik etmez oğlum. Ama biz bambaşka olduk. Bu Dünyâda hayatta cezâlanmamış cinâyetleer, mükâfâtlanmamış fâzîletler dâima vardır ve olacaktır.
O halde bunların mahkeme edilecekleri başka bir hayat muhakkak zarûridir oğlum.
Ahaaa Basit bir mantıkla çıkaralım. Bu dünyâda birçok cinâyetler işlenmiştir.
Bu dünyâda birçok fâziletli adamlar geçmiştir.
Öyle cinâyetler işleyenlerin cezâları dünyâda, bâzıları cezâsını görmemiştir.
Bâzıları da fâziletlerinin mükâfâtını görmemiştir. Hani Cenâb-ı ALLAH Âdildi?
Âdilse, bunların fâziletlerinin dağılacağı, o cinâyetlerin cezâları verilecek bir mahkeme vardır. İşte o mahkeme de aşağıdadır.
Tehlikeleri olmayan hiçbir fâzîlet yoktur. Fâzîleti boşuna sarfettiğiniz vakit, bu tehlikeyle karşılaşırsınız. Onun için fâzîletinizi yerinde muhafaza edin. Sizi tahkîr edenlerden katiyyen intikam almayınız.
Alçak gönüllülük, rûhun tevâzu’udur. Hârici tevâzu’ medenîlik vasfıdır. Alçak gönüllülük, kendini hakir görmek değildiiir!. ALLAH huzûrunda: “Ben yoğum, Sen varsın!” demektir.

Onun için Aziz cemâat!
Akarsu nereye akarsa orasını yeşerir. SECDE-i RAHMÂN’a kapanan Nurlu insan nereye girerse orayı tenvir eder. Gözünde gözyaşı varsa, oraya muhakkak Rahmet nâzil olur. Şüphe etme bu sözden, Resûlullah’ın sözüdür.

Âteş âteşe tapana bile lûtfetmez.
Mecûsîler ateşe taparlar. Mâdem senin ALLAH’ındı girsene içine.. derhal yakar!
Âteşin tabiyatı da değişmez, unsuru da. Çünkü ALLAH’ın kılıcı izinle keser, izinle yakar. Âteş herşeyin hakîkatini ortaya koyan bir ni’mettir.
Pirit, Arapcası, humze yeklîme hadîd, Demir çıkan şey. Karabük’te git, o taşları atarlar âteşin içinde demir bir tarafa ayrılır, posası bir tarafa.

Anber ateşe atılmazsa güzel kokusu çıkmaz. Âteş HAYY esmâsının hakîkatini ortaya çıkarır.
Fakat bunun farkına herkes varmaz.
Âteşin içinde Nur vardııır.
Âteşin içinde gül bahçesi vardıır. Hazreti İbrâhim’i hatırlayın.
Âteşin içinde yeşil çemen vardır, gine o Peygamberi hatırlayın.
Âteşin içinde ni’met vardıır.
Âteşin içinde Rahmet vardır.
Âteşin içinde de söylenemez denilen bir şey vardır. Onu da sen bul!

Cenâb-ı Peygamber diyor ki: “Dünyâ bir ÂNdan ibârettir.”
Âteşli.. şöyle bir çöp alalım elimize ucunu yakalım, köz olsun. Şööyle çevirdiğiniz zaman bir dâire şeklinde görürsünüz. İşte kâinât bööyle döndüğü için biz ömrümüzü uzun olduğunu zannediyoruz. Ömür uzunluğu, ALLAH’ın tez tez, peşpeşe bu şey gibi elektirik gibi sönüp yanmasından ibârettir.
“E fe ayînâ bi'l-halkı'l-evvel, bel hum fî lebsin min halkın cedîd.”
ALLAH birini öldürür tekrar yaratır”, Âyet-i Kerîme.
Bunun sırrını insan kendiliğinden öğrenmez öğrenemez. Âlim de olsaaaa, fâzıl da olsa, ona öğretirler. Siz biriniz içinizden der ki: “Hoca Efendi sen öğrendin mi?”
Bilmesem bu tehlikeli kürsüden herhalde mırıldanmam.
Göz de, aha bu gözde, hakîkî dostu gören göze derler göz.
Gözünü yum hiçbir şey görmezsin, ama gözünü yumup da uykuya girdiğiniz zaman, göz etlikten çıkar artık yoktur göz. Peki göz uykudaysa et parçası nasıl oluyor rûyâda gördüklerini hâfızanda tutuyorsun da gelip ötekine anlatıyorsun.
O halde başka bir göz var. Aha o gözdür asıl göz, Dostun Gözü.

Soğuk, kar koruğa dokunur, üzüme dokunmaz, olmuşa dokunmaz. Herkes eline bir âsâ alır amma Mûsâ’da alır. Bizim elimiz nerdee, Mûsâ’nın eli nerde!.
Bu lakırtıları biraz deşerseniz oğlum, içinde çok şeyler var.
Yağmur çemenlere ne yaparsa, çemene yağmur..
Aha biz bu sözlerimizlen de size onu yapmak istiyoruz.
Çünkii sizde o çemen var. Çemen çünkü secde eder. “Ve'n-necmu ve’ş-şeceru yescudân” âyet-i kerîme. Necm Arapça’da çemen demektir. Müfred olarak kullanılırsa necm, çemen Arapça’da. Nucûm olursa yıldızlar mânâsına Kur’ân-ı Kerîm lisânında.
“Ve’n-necmu ve’ş-şeceru yescudân”Çemen ve ağaç secde ediyor” diyor.
Bütün kuşlar secde ediyor ama, siz bunun farkında değilsiniz.
O halde kaânât bir tesbih, bir ALLAH’ı hamd ve senâ silsilesinden başka bir şey değildir.
Rüzgâr esti mi, yoldaki tozları, mozları, kağıtları kaldırır.
Onların arkasına girer, rüzgâr kendini göstermez. Bu hareketler de böyledir.

Onun için her insânın içinde HAKK’tan, Yaratıcısından bir tad vardır.
Onun için Peygamberler dışardan seslendi mi, insanların canı içinden hoplar ve secdeye kapanır.
İslâm’ın niye secde yaptığını, niye oruç tuttuğunu, niye zekât verdiğini, niye sadaka verdiğini, büyüklere hürmet ettiğini, hiç hiddet etmediğini.. İslâm’da hiddet yoktur oğlum.
Bu işin şu SECDE-i RAHMÂN’dan kapanıp da televizyon gibi bütün mânevî âlemi görebilmek için katiyyen hiddet etmeyeceksiniz.
Bu çok büyük bir iştir. İslâm dîninde yasaktır hiddet. Kızmayacaksın bişeye, koyun gibi: “Peki!” diyeceksin. “Efendim buna ahmaklık derler.”
Ahmaklıktan asıl hamaklığa gidilir, hamaklıktan da asıl akıllılığa gidilir oğlum.
Deli olmadan Velî olmaz insan. Onun için hiçbir şeye kızmayın.
Evinizde âilenize karşı, dâima mûnis, güler yüzlü olun. Çocuklarınıza karşı: “Baba şunu isterim, baba bunu isterim” kızmaa, kızmaa! Okşa onu, okşa “peki oğlum” de “para elimize geçerse alırız.”Kat’iyyen kızma. Yolda birisi sana çarpsa kızmaa.. Ama bâzı kızacaksın. Kızacak yeri ben anlatayım.
Evvelsi günü müydü Hâfız Efendi, şeye gidiyorduk.. Öğlen namâzından sonra hangi Câmi o, Bahçelievler’e gidiyoruz. Para verdiler ordan ki: “Hoca Efendi”dediler “Hergün bu paraylan gidip gelirsin” dediler. Orda taksi bulamadım, bi dolmuş gidiyor. Elimde de cübbe, bu dolmuşa giriverdim, 6-7 dakka var ezana. Şöföre dedim ki: “Oğlum” dedim “biraz çabuk gitmek mümkün mü” dedim. “Ben” dedim “orda vaaz yapacağım” dedim.
Şimdi benim yanımda da bir adam oturuyor. Gözlüklü, kravatlı, temiz giyinmiş bir adam.
“Peki”dedi “yetiştiririm ben Hoca Efendi seni” dedi. Vâiz olduğumu söylediğim için “Hoca Efendi”dedi. Ben böyle oturuyorum. Bu da naylona sarılı dizimde.
Bu adam döndü bana: “Sen”dedi “vaaz mı yapacaksın?” dedi.
Dedim “evet” dedim. “Câmide bir iki lakırdı konuşacağım” dedim.
“Peki”dedi, “orada” dedi, “neler söyleyeceksin?” dedi.
“Aklıma ne gelirse, eserse onu söyleyeceğim” dedim. Kızmıyorum.
“Peki” dedi “ordakilerine sen söylesene”dedi “câmilerde gelenlerin hepisinin ayakları kokuyor” dedi. “Çamurlu, pisli giriyorlar oraya” dedi. “Onları söyle onlara”dedi.
Şimdi burada susulmaz oğlum. Sen gine kızma, böyle birşeylen karşılaşırsan gine hiddet etme, çünkü oradaki vereceğin cevâbı bilmezsin. Herif bir pehlivan olur, seni döver ama cılız görüp de şu karınca gibi, hani demin anlattığım karınca gibi pehlivanlar vardır.

Padişah zamanında bir Velî var, 70-80 yaşında. Yahyâ Efendi. Anadolu Hisarında güreş pehlivanlar, yağlı güreş. 140 okka herifler. Yağlı güreş sebebi, yağlı olmasa tuttu mu koparıyor adam. Avrupa’dan bi adam gelmiş, hangi pehlivan çıkıyorsa altına vuruyor.
Pâdişah deli olacak: “Şunu yenecek yok mu?”
Yahyâ Efendi demiş ki: “Şevketlim müsaade et” demiş “şunlan”“Aman” demiş “Hoca Efendi”… 70 yaşında, benim gibi kambur böyle.
“Aman etme”demiş “Hoca Efendi”. “Müsâde edin şevketlim” demiş.
Yahyâ Efendi çıkmış. Herife bir el ense vurduğu gibi belini kırmış herifin.
Haaa.. bu o kuvvete benzemez oğlum. Böyle kazığı dikti mi 300 kişi gelse elini çeviremez aşağa.

“Onlara”dedi “söyle”dedi “ayaklarını”dedi “çorapları delik, pis pis kokuyor, secde yapılacak yerler..”
“Sen” dedim “bunu aklınlan mı söylüyorsun, yoksa gittin mi oraya?”
“Öyle söylüyorlar”dedi.
“Senin” dedim, “ayağındaki çoraplar” dedim “ipek değil mi?” dedim “temiz”.
“Temiz ya”dedi.
“Ben o Secde-i Rahmân’a kapanıp ayakları kir kokan, ayakkabısı delik, çamur olan adamın dabanını öperim ama” dedim. “Senin eline bile tükürmem, in deyyus aşağa burdan” dedim.
“Durdur şöför arabayı!” Şoför durdurdu arabayı. “İn” dedim “aşağa”. Bi celâl geldi bana.
Şoför “in beyim in aşağa!.” dedi.
İndik aşağa. Torbayı bıraktım oraya. “Şöyle tuttum mu boğarım seni!.” dedim “herifff!.”.
Hiç sesi çıkmadı. ALLAH aslan gösterdi ona beni, herhalde. Ondan sonra bindik arabaya gittik. Zâten şeye hiddetli çıktım, ALLAH affetsin, kürsüye.
Onu bırak sen adamına, karıncaya bırak oğlum. Karınca onu temizler, sen otur.
Onun için, suda dâima kalmak balığın kârıdır oğlum, yılanın değil.
Bu denizde öyle balıklar vardır ki yılanı bile balık yaparlar. Onları ara buluver.
ALLAH Dostu’nun ihsânına uğramak büyük bir iştir, cömertlik bile utanır yanında.
Çok söze daldık yav, hikâyeyi söyleyelim derken, biz hikâye olduk be!.
Biraz da hikâye söyleyelim canım, insanlar bunalıyor!.

Er Rezzâku:
Resim


Resim

Bahçeliev Câmisi: Eskişehir Tepebaşı Bahçelievler Mahallesi câmisi..
Mesâha: Genişlik. Genişlik ölçme.
Nev’i: Nev'e âit, çeşit ile alâkalı.
Rezzâk: Bütün mahlûkatın rızkını veren ve ihtiyaçları karşılayan ALLAH celle celâluhu.
Halvet: Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhâya çekilme. Gizlilik.
Hassa: (C.: Havass) İnsanın kendisine tahsis ettiği şey. Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan şey. Bir şeye mahsus kuvvet. Te'sir. Menfaat. âdet ve alâmet. Ekâbir, kavmin ileri geleni.
Saâdet: Mes'ud oluş. Tâlihi iyi olmak. Mutluluk. Said olmak. AlLLAH'ın rızâsına ermiş olmak. Her istediğine kavuşmuş olmak.
Gıbta: İmrenme. Aynı iyi hâli isteme. Şiddetle başkasının güzel bir hâlinin kendisinde de olmasını arzu etme.
Mâsiyet: İtaatsizlik, günah, isyan.
Nüfûz: Sözü geçer olmak, sözü dinlenmek. Vücûdundan işleyip geçmek. İçine alan.
Muayyen: Görülmüş olan, kat'i olarak belli olan, belli, ölçülü, tâyin ve tesbit olunmuş, kararlaştırılmış.
Gayyur: Hamiyetli. Çok çalışkan. Dayanıklı. Çok gayretli. Kıskanç
Tevâzu’: Alçak gönüllülük. Kibirsizlik. Mahviyet hâli.
Nâzır: (C.: Nüzzâr) Nazar eden, bakan
Unsur: Kimyevî maddeden her biri. Mürekkeb cisimlerde bulunan basit maddelerin her birisi. Umumdan ayrılan kısım. Tam olan şeyin her bir parçaları. Madde, esas, kök. Element.
Anber: Güzel koku. Adabalığı ve kaşalot denilen büyük balıkların barsaklarında teşekkül eden güzel kokulu madde. Derisinden kalkan yapılan bir balık.
Silsile: Birbirine bağlanan, bir sıra meydana getiren şey. Zincir. Zincir gibi birbirine ekli ve bitişik olan. Soy, sop. Sıradağ. Seri. Dizi. Ard arda gelen şeylerin meydana getirdiği sıra.
Hamâkat: Ahmaklık. Budalalık. Bönlük. Anlayışsızlık.
Deyyus: Derare. Karısının kötü hâllerine göz yuman ve ses çıkarmayan adam.
Zarûrî: Mecbûrî. İster istemez olacak iş. İhtiyarî olmayan, mecbûrî olan.
Tenvir: (C.: Tenvirât) Aydınlatma. Bir şey hakkında bilgi verme. Bir şeyi münevver kılma.
Nâzil: (Nüzul. dan) Nüzul eden, inen, yukardan aşağıya inen, bir yere konan. Bir yerde konaklayan.
Mûnis: Alışılmış. Ehlîleşmiş. Cana yakın. Sevimli. Ünsiyyet edilmiş.


Resim

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” Buyurmuştur.
(İbn Mâce, Zühd, 30)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, ALLAH Teâlâ hazretleri sizi helâk eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı.” Buyurmuştur.
(Ebu Eyyub el-Ensarî (Radiyallâhu Anh) dan; Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizî, Da'avât 105, (3533); İbrahîm Cânan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11)

Resim

أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ
Resim---E fe ayînâ bil halkı’l-evvel(evveli), bel hum fî lebsin min halkın cedîd(cedîdin).: İlk yaratmada âcizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma husûsunda şüphe içindedirler.”
(Kaf 50/15)

وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ
Resim---Ve'n-necmu ve'ş-şeceru yescudân(yescudâni): Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.”
(Rahmân 55/6)
Resim
Cevapla

“SOHBET - 50” sayfasına dön