Tohum-HaBBe

Cevapla
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Tohum-HaBBe

Mesaj gönderen gullale »

Tohum-HaBBe konusunu ANlamaya çalışıyorum. ANladıklarımı ANlatabilmek için de önce RABBi'l-Âlemîn'in "HALAKA" "CEALE" "oluşlarını yâni "kun" emri ile "feyekun" OLANı SEYRederek ASLolanı BİLmeye-BULmaya çalışıyorum ki ASLda OLayım ve in şâe ALLAH YAŞAyayım...

Önce AKLımdaki konuyu açıklamama yardımcı olması için,

-Çiçek
-Tozlaşma
-Meyve
-Tohum

döngüsünün şe'nullah işleyişini Ansiklopedik bilgi olarak, ilmî bilgi olarak araştırmaya çalıştım. Bu döngü BAŞtan SONa ve SONdan BAŞa gitmekte. İlk olarak neyin başladığını düşünmek tek bir KAPIya çıkarıyor o da HALLÂKU'L-ALİM olan ALLAHu Teâlâ'ya!

Kısaca bunları özetleyerek AKLımda oluşan ASL düşünceleri paylaşmaya geçeceğim in şâe ALLAH!


ÇİÇEK:

Resim

Bitkide çiçeğin görevi tozlaşma yoluyla bitkinin çoğalmasını sağlamaktır. Bir çiçeğin erkek organından serbest kalan polenlerin diğer çiçeğin dişi organının tepeciğine ulaşması ve burada yeni bitki tohumlarının oluşması olayıdır.

Resim

TOZLAŞMA:

Olgunlaşan erkek organdan dağılan çiçek tozlarının (polenlerin), çeşitli vâsıtalarla dişi organın tepeciği üzerine gelmesine tozlaşma denir.
Tozlaşmanın başarılı olabilmesi için, bitkiler çok fazla polen üretir. Böylelikle çiçek tozlarının dişi organ tepeciklerine ulaşma olasılığı artar. Polenlerin dışında bulunan dış gömlek, uçuşmalarına yardımcı olacak yapı kazanmıştır. Milyonlarcası rüzgârla uçuşan çiçek tozlarının yalnızca çok az bir kısmı dişi organa ulaşır. Ancak, bu genellikle bitkinin neslini sürdürmesi için yeterli sayıdadır.
Tozlaşma, böcekler aracılığıyla da yapılır. Böcek vücûdu üzerinde birçok çıkıntı ve kıllar vardır. Çiçek tozlarının yapısı da böceklere yapışmaya uygundur. Böcekler, vücutlarına yapışan çiçek tozlarını çiçekten çiçeğe taşırlar. Yağmur ve akarsular, kuşlar, insanlar, diğer birçok hayvanlar da tozlaşmayı sağlayabilir.


Tozlaşmaya Etki Eden Faktörler:

Erkek üreme hücrelerini taşıyan polenlerin dişi üreme organına taşınmasına tozlaşma denir.
Çiçekler hareket edemediğine göre polenlerin taşınması için dış faktörlerin devreye girmesi gerekir.
Bu faktörler şunlardır:


Böcekler: Özellikle arı gibi böcekler çiçekten çiçeğe gezerek polenleri yumurtalığa taşırlar.
Arılar çiçeklerden balözü almak için gezerler. Bu esnâda bacaklarına yapışan polenler dişicik tepesinin yapışkan zeminine dokunarak burada kalırlar.


Rüzgâr: Tozlaşmayı sağlayan en önemli unsurlardan biri de rüzgardır.
Erkek organın başçık kısmında bulunan poler kolayca uçacak şekilde dururlar. Rüzgâr estiğinde kolayca yerinden kopup çevreye yayılırlar. Bu polenlerden bâzıları dişi organa ulaşarak döllenme sağlanmış olur.


Tozlaşmada etkisi çok az olsa da diğer hayvanların hareketleri polenleri yerinden oynatıp tozlaşma sağlar. Yağmurunda tozlaşmaya etkisi vardır.

DÖLLENME

Tozlaşma ile dişi organın tepeciğine konan polen, buradaki nemli ve yapışkan sıvıya tutunur ve polenin dış gömleği açılır. Dişicik borusuna doğru bir uzantı oluşur. Bu uzantıya polen tüpü denir. Polen tüpü yumurtalığa kadar uzanır ve yumurta hücresini bulur ve birleşir.
İşte erkek üreme hücresi çiçek tozu (polen) ile dişi üreme hücresi yumurtanın birleşerek, çekirdeklerinin kaynaşması olayına döllenme denir. Döllenme sonucu döllenmiş yumurta hücresi zigot oluşur. Kısa süre içinde bölünmeye başlayan zigot, bitkinin küçük bir taslağı olan embriyoyu meydana getirir.
Bu aşamadan sonra, çiçekte çanak ve taç yapraklarla erkek
organın görevi bitmiştir. Bu organlar sararır, solar ve dökülür.

Döllenmeden sonra bitki, embriyonun ve besin deposunun bulunduğu bir yapı oluşturmaya başlar. Tohum taslağı denen ve tohumu oluşturacak olan bu yapı, yumurtalık içinde meyve ile birlikte gelişir. Bitkinin tohumu olgunlaşır.


MEYVE:

Bitkiler meyve ve tohumlarını üremek için oluştururlar. Bazı bitkiler meyvelerinde şeker, vitamin ve mineral biriktirir. Birçoğu da tohumlarında protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineraller içeren besinler depolamıştır. içeren besinler depolamıştır.
İnsanlar ve hayvanlar için, meyve ve tohumlar sevilen besin maddeleridir.
Bazı bitkilerden sebze olarak da yararlanırız. Bunlar domates, biber, kabak, patates, turp gibi bitkilerdir. Bunların yaralandığımız kısımları meyve, yaprak, yumru gövde, çiçek, kök gibi organlarıdır. Sebze sözcüğü genelde, pişirerek yediğimiz, tatlı olmayan bitkisel yiyeceklerin adıdır. Sebze diye adlandırdığımız domates, biber, patlıcan, kabak da aslında birer meyvedir.
Bitkilerden besin olmalarının dışında, başka amaçlar için de yararlanırız. Teknolojik gelişmeler, bitkilerden elde ettiğimiz ürünleri artırmıştır. Ayrıca yararlanılan bitki çeşitleri de giderek artmaktadır. Eskiden çöp olarak adlandırılan madde artıkları, şimdi ham madde olarak adlandırılıyor.

Meyve, çiçeğin dişi organının, döllenme sonucunda farklılaşıp, yumurtalığın gelişmesiyle meydana gelen ve tohumları taşıyan organa denir.
Olgunlaşma esnasında çiçeğin ovaryumundan başka, diğer kısımları genellikle dökülür ve ovaryum olgunlaşarak meyveyi teşkil eder. Ovaryumu meydana getiren karpeller (meyve yaprağı), meyve kabuğu (perikarp) haline ve ovaryum içindeki tohum taslakları da tohum haline döner. Döllenme meydana gelmeden meyve teşekkülüne partenokarpi, böyle meyvelere de partenokarp meyve denilir.
Meyveleri basit meyveler, küme (agregat) meyveler ve bileşik meyveler olmak üzere üç kısma ayırmak mümkündür. Basit meyveler bir çiçeğe ait bir tek ovaryumun gelişmesiyle meydana gelir. Agregat meyveler, bir çiçeğe ait birbirinden ayrı ovaryumlardan, mesela böğürtlen, çilek gibi; bileşik meyveler ise birden fazla çiçeğe ait ovaryumların bir bütün olarak gelişmesiyle meydana gelir, mesela dut ve incirde olduğu gibi.
Meyveyi teşkil eden meyve kabuğu (perikarp), üç kısımdan meydana gelmektedir. Dıştan içe doğru dış kabuk (ekzokarp), orta tabaka (mezokarp) ile iç kısımdır ve çoğunluk sertleşmiştir (endokarp).
Basit meyveler, kuru ve etli meyveler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Fındık, buğday, ayçiçeği, keçiboynuzu, bakla ve fasulye kuru meyvelere misal verilebilir. Etli meyveler de üzümsü (bakka) ve eriksi (drupa) olmak üzere ikiye ayrılır. Üzümsü meyvelerde dış kabuk (ekzokarp) ince ve zarımsıdır. Orta (mezokarp) ve iç (endokarp) kısım etlidir. Bu tip meyvelere üzüm, portakal, limon, kabak misal gösterilebilir. Eriksi meyvelerde ise iç kısım (endokarp) sertleşmiştir. Erik, kiraz, şeftalide olduğu gibi.


TOHUM:

Resim

EMBRİYO + ÇENEK (BESİ DOKU) = TOHUM

Bitki türüne göre tohumlar birçok farklılıklar gösterir. Ancak, tüm tohumlarda üç yapı bulunur. Bunlar;

1- Tohum Kabuğu: Tohumu sarar, dış etkilerden korur. Çimlenme sırasında suyla şişerek patlar.

2- Embriyo: Zigotun bölünüp çoğalmasıyla oluşur. Bitkinin küçük bir taslağıdır. Kök, gövde, yaprak taslaklarını içerir.

3- Çenek (Besi Doku): Embriyoya bağlı besin deposudur. Çimlenme sırasında embriyonun beslenmesini sağlar. Fasulye, nohut gibi bitkilerde besi doku yoktur. Embriyo besinini çenek yaprak içinden alır.
Döllenmiş tohum taslağı (embriyo) tohumu oluştururken, başta yumurtalık olmak üzere çiçeğin diğer kısımları gelişerek meyveyi oluşturur. O halde tohum ve tohumu çevreleyen kısımların hepsine meyve denir.


Meyvenin temel görevi tohumu korumak ve tohumun taşınıp dağılmasına yardımcı olmaktır.
Gerçek Meyve: Yalnız yumurtalığın gelişmesiyle oluşan meyvedir. Ör: Portakal, limon, kavun, böğürtlen.
Yalancı Meyve: yumurtalıkla berâber çiçeğin diğer organlarının da gelişmesiyle oluşan meyvedir.
Ör: elma, armut, incir. Bunlarda etli ve tatlı kısımlar çiçek tablasından oluşmuştur.

Besin ve su biriktirerek etlenen meyvelere etli meyveler denir. Erik, kayısı, kiraz, domates, üzüm gibi.
Bazı bitkilerde meyve etlenmez. Bunlara kuru meyve denir. Fındık, ayçiçeği, haşhaş, kestâne, bakla, fasulye gibi.

Bitkiler toprağa bağlı canlılardır. Bir toprak parçasında aşırı bitki olması, bitkinin topraktan alacağı su ve mineral miktarını azaltır. Ayrıca bitkilerin bir yerde aşırı çoğalması birbirlerini gölgelemeleri demektir.

Bu da fotosentez yapmak için gerekli olan güneş ışığını kapatmaları anlamına gelir. Bu nedenle bitkiler neslini sürdürebilmek için yayılmak zorundadır.

Bitkiler birçok yolla tohumlarını uzağa gönderirler. Öncelikle tozlaşmada bol miktarda çiçek tozu (polen) yaparlar. Ayrıca bol miktarda tohum yaparak da yayılma olasılıklarını artırırlar.

Tohumların yayılmasında hayvanlar için besleyici ve lezzetli meyveler büyük rol oynar. Bu sâyede tohumların bir kısmı hayvan tarafından çevreye dağıtılır, bir kısmı da yenir. Tohumların bir bölümü dayanıklı kabukları sâyesinde, hayvanların sindirim siteminden zarar görmeden geçer ve dışkıyla atılır. Böylece yeni yetişecek bitki, çok uzaklara taşınıp, gübre katmanıyla berâber toprağa düşmüş olur.


Bitki gelişmesinde rol alan faktörler:

A-Su
B-Sıcaklık
C-Işık
D-Oksijen

Çimlenme için üç esas şartın bulunması gerekir. Bunlar:

Embriyonun canlı ve çimlenme yeteneğinde olması
Tohumun mutlaka uygun çevre şartları içinde bulunması
Çimlenmeyi engelleyen iç etmenlerin ortadan kalkmış olması gerekir

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: Tohum-HaBBe

Mesaj gönderen gullale »

Resim

TOHUM-HaBBe konusunu daha iyi ANlayabilmemiz için günümüzde ilmen sâbit olan bilgi; "tohumlarla oynandığı", "daha çok ürün elde etmek amacıyla tohumların yapısının bozulması" anlamlarına gelen "GDO" lu ürünler ve "Hibrit Tohumlar" konusunda Saygıdeğer büyüğüm ve ülkemizin değerli Bilim Adamlarından Prof. Dr. İbrahim SARAÇOĞLU'nun aydınlatıcı bilgilerini de buraya almak istiyorum.


Hibrit Tohum ve GDO gerçeği;

Günümüzde üç ayrı tohum vardır. Bunları size kısaca tanıtmak istiyorum:
Doğal tohumlar
Melez (hibrid) tohumlar
Transgen tohumlar

Evrimini en mükemmel şekilde tamamlamış bu tohumlarımızın ürünlerinin,
Tadı
Kokusu
Aroması
Vitamin zenginliği
Mineral zenginliği
Sağlığımız için birinci derecede önemli etkin maddeleri
tamâmen o tohumun içerdiği genetik yapıya bağlıdır. Eğer bir tohumun genetik yapısına müdahele edilirse, bu taktirde o tohumdan elde edilen ürünün, tadı, kokusu, aroması, vitamin değerleri, mineral zenginliği ve etkin maddeleri değişir.

Melez (ebter, hibrid) tohumlar
Melez tohumların diğer bir adı da hibrid tohumlardır. Ben bu gruptaki tohumlara ebter tohumlar diyorum. Ebter, soyu kesik demektir. Zürriyeti yok demektir. Bir başka ifade tarzıyla soyunu devam ettiremeyen anlamına gelir. Melez (hibrid, ebter) tohumların genlerine müdahale edilir. Bu tohumların (melez, hibrid, ebter) genlerine müdahale edildiği içindir ki, soyları kesiktir. Bu tohumu toprağa ektiğiniz zaman ürününden tohum almanız mümkün değildir. Yani bir defalıktır. Örneğin, ebter (hibrid, melez) bir salatalık, domates veya biber tohumunu toprağa ekerseniz, ne çıkan salatalıktan, ne domatesten ne de biberden tohum alamazsınız. Yani, tohumluk olarak ayıramazsınız. Kısaca, melez tohumun soyu kesiktir. Her defasında satıcı firmadan yeni ebter tohum almak zorundasınız.

Unutmayınız, bir kilo ebter (melez, hibrid) domates veya salatalık veya da biber tohumu bir kilo altından daha pahalıdır.

Tohumculukta dışa bağımlı kalmak
İnsan sağlığı için birinci derecede önemli olan mineral, vitamin, antioksidan ve ana etkin maddelerin çoğunu içermez. İçerse de yeterli düzeyde değildir.
Genetik yapısına müdahele edildiğinden dolayı, kimyasal özelliklerini dahi bilmediğimiz yeni ve karmaşık ve kompleks polyphenol kimyasallar oluşmaktadır.
Oluşan bu kompleks polyphenollerin sağlığımızı uzun veya kısa dönemde nasıl etkileyeceğini bilmiyoruz.
Ancak, kesin olarak bildiğimiz bir şey var ise, o da şudur; ebter tohumlardan elde edilen mahsulleri (ürünleri) tükettiğimiz taktirde, hastalıklara karşı önleyici ve koruyucu gücü olan etkin maddeler miktar olarak yok denecek kadar azdır.
Vitamin ve mineral içerikleri vücudumuzun alımı bakımından son derece düşüktür.
Ebter tohumlardan elde edilen ürünlerin tadı, kokusu, aroması hemen hemen yoktur.
Özellikle bağışıklık sistemimizin ihtiyacı olan etkin maddelerin birçoğunu içermemektedir. İçerdikleri de yeterli düzeyde değildir.
Ebter tohumlar, toprağın mikrobiyolojik florasına yatay geçiş (horizontal transition) yaparak, hem toprağı kontamine etmekte (kirletmekte) hem de toprağın bakteri florasını bozarak, bakteri popülasyonunda kolay mutasyona uğrama yatkınlığını artırmaktadır.
Toprağa ekilen ebter tohumların çiçeklerinin polenleri çevre bitki florasının tür değişimine sebep olmaktadır ki, ben bu durumu çevre bitki florasının bozulması açısından büyük bir risk olarak görmekteyim.
Ebter tohumlardan elde edilen ürünlerin (domates, brokoli, biber v.b.) selüloz ve lignin oranları farklıdır. Bu farklılık sindirim sistemi üzerinde kendisini belirgin şekilde göstermektedir. Ebter tohumlardan elde edilen ürünlerin selülozik matris yapısı büyük farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıktan dolayıdır ki, bu ürünler ödemlidir. Yani, su tutarlar. Kestiğinizde su verir. Örneğin, ebter tohumdan elde edilmiş domatesi kestiğinizde su verir.

Transgen tohumlar
Transgen tohumlar hem toksin içerir hem de ebterdirler. İnsan sağlığı için çok önemli olan koruyucu ve önleyici etkin maddelerin birçoğundan mahrumdurlar. Transgen tohumların içerdiği toksin genlerinin insan sağlığı üzerindeki etkilerinin ne olduğu veya ne olacağı konusunda herhangi bir bilgi de henüz yoktur. Transgen tohumlardan elde edilen ürünlerin lignin-selüloz oranları değişkendir. Amerika'da arılar hızla hastalanmakta ve yok olma sürecine girmiştir. Bunun en önemli nedenlerinde bir tanesi, transgen tohumun (GDO) çiçeklerine konan arıların polen ve çiçeğin özsuyunda bulunan kırık-gen proteinlerini alarak otoimmün rahatsızlıklara yakalanmasıdır.

Değerli okuyucu, hangi canlı olursa olsun, genetik yapısı değiştirildiğinde evrimleşme programı devam eder. Yani, kendisini geliştirme süreci (evrim) devam eder. Ancak, kendisini geliştirme süreci, genleri değiştirilmiş haliyle devam eder. Bu süreç, tamamen doğal sürecin dışında, sonuçlarının ne olacağını bilmediğimiz doğa sistematiğinin kapsamının dışında gelişen bir olaydır. Halbuki, doğal bir tohum (genetik yapısına müdahale edilmemiş tohum), çevre şartlarına bağlı olarak doğal süreci içerisinde evrimini mükemmele yönelik olarak tamamlar. Genlerine müdahale edilmiş (genleri değiştirilmiş) bir canlının mükemmele doğru kendisini geliştirmesi beklenemez.


Ebter buğday ve acı son
Değerli okuyucu, artık genetik yapısına müdahale edilmemiş hiçbir tohum kalmadı. Yediğimiz ekmeğin tadı yok. Buğday artık eski doğal buğday değil. Çünkü, doğal buğday yerine genleriyle oynanmış buğday türleri yıllardır Anadolu topraklarına ekiliyor. Neden, genleriyle oynanmış buğday Türkiye’ye geldi? Amaç ne idi? Neden izin verildi?

Bunun nedenleri,
Süne paraziti, yurdumuzda buğday üretimini kalite ve kantite yönünden olumsuz yönde etkileyen ana zararlı konumundadır. Süne yoğunluğunun yüksek olduğu yerlerde, mücadele yapılmadığı zaman; ekmeklik, makarnalık ve tohumluk yönünden özellikle buğdayda % 100’e varan oranlarda zarar oluşturabilmektedir. İşte, süne adı verilen bu zararlı parazite karşı daha dirençli buğday üretmek için, buğdayın genleri ile oynanmıştır. Ve süneye karşı dirençli buğday geliştirilmiştir.
Buğdayın içerdiği gluten oranını amaca uygun hale getirmek için buğdayın genlerine müdahale edilmiştir.
Başaktaki dane sayısını artırmak için, buğdayın genlerine müdahale edilmiştir.
Kuraklığa dayanıklı olabilmesi için, buğdayın genlerine müdahale edilmiştir.
Yukarıdaki özelliklere sahip değişik buğday türleri, ülkemizin tarım alanlarında kullanılmaya başlamıştır. Bu sayede köylümüzün elindeki yüzyılllardır kullanılan Anadolu’nun doğal buğdayı kayıp olup gitti. Ekmeğimizin eski tadı yok. Sebebi, doğal olmayan ve genleri ile oynanmış ve bizim olmayan buğdayın kullanılmasıdır. Anadolu topraklarımızda yüzyıllardır evrimini en mükemmel şekilde tamamlamış doğal buğdayımız yerini ebter buğdaya terk etti. İlk yıllarda bu buğdayların ebter olduğu anlaşılmadı. Ta ki, üçüncü yıldan sonra genleri ile oynanmış bu buğdayın ebter olduğu anlaşıldı. Genleri ile oynanmış bu buğdaylardan ilk üç yıl tohum alınabildi. Üçüncü yıldan sonra adeta programlanmış gibi, bu buğdayların ebter olduğu anlaşıldı. Yani, ilk üç yıl genleri ile oynanmış bu buğdaylardan tohumluk alınabildi. Dördüncü yıldan sonra ekilen buğdayın hem rekoltesi hızla düşmeye başladı hem de tohumluk almak yeteri oranda mümkün olamadı. Genleri üç yıllığa programlanmıştı. Ve bu durum fark edilerek önlemler alınmaya başladı ise de, buğdayda da dışa bağımlı kaldığımız gerçeği ile karşı karşıya kaldık. Ne acıdır ki, bu arada Anadolu’muzun o muhteşem damak tadına sahip ekmeğimizin esmer buğdayını kayıp ettik. Kim bilir, Anadolu’da birkaç köylümüzün elinde birkaç çuval kalmış mıdır acaba?


Sonuç ve sorular
Birçok özelliği olan bitkilerimizi, tohumlarımızı kayıp ettik. Şimdilerde önemi çok çok büyük olan endişe verici bir problemle karşı karşıya kaldık. Acaba, artık kaybolan ürünlere bir daha sahip olamayacak mıyız? Bir zamanlar muhteşem doğal tohumlara ve geleneksel tarıma sahiptik. Bir zamanlar doğal tohum ve geleneksel tarımla kazanılan ürünlerimiz, insanlara gıda yönünden, tıbbi yönden, doğal olarak sağladığı vitaminlerden, hastalıklara karşı önleyici, koruyucu ve tedavi edici gücünden istifade edemeyecek miyiz?

İnsan vücuduna lazım olan bu maddelerin bulunamaması neticesinde vücudun zayıf düşerek hastalıklar ve diğer problemler ile yakında yüz yüze gelerek bu afetlere boyun eğmek zorunda mı bırakılacağız? Bunları önlemek için alınacak tedbirlerimiz olmayacak mı?

Ebter tohumları kullanarak tohum vermeyen ürünlerimizi ihtiyacı karşılamak için üretmek zorunda olmamız, bizi bu bitki tohumlarını büyük paralarla her yıl bayilerden tekrar tekrar almak zorunda mı bırakacak? Bu bayiler bu tohumları nasıl tedarik edecekler? Bayilerin tekrar tohum üretme niteliği taşımayan sattıkları geriye dönüşü olmayan bu tohumları ne kadar bir zaman için tedarik ederek üreticiye satacak? Bayiler, kilosu bir kilo altından daha pahalı olan, ebter tohum tedarik edemediği taktirde ve tohum bulamayınca üretim yapamayıp aç mı kalacağız?


ALLAH’ın ayetlerini değiştirmeyiniz
Ayet, sadece Kuran’ı Kerim’de bulunmaz. Yaratıcının yarattığı her şey bir ayettir. Yani, bir tohum da ayettir. Allah, yüce kitabımızda “Ben, bu alemi süs olsun diye yaratmadım, bir denge, nizam, düzen ve kural üzerine kurdum” buyurmaktadır. Tek bir genin nasıl çalıştığı hakkında bir miktar bilgiye sahip olabiliriz. Ancak, milyonlarca genden oluşan bir genomun çalışması hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. Genomu oluşturan genlerin dizilişini biliyor olmak, hiçbir şey ifade etmez. Mühim olan genomu oluşturan milyonlarca genin kendi aralarındaki çalışma düzenini bilmektir. Bu konuda hiçbir bilgimiz yoktur. Bugünün genteknolojisi yetersizdir. Metodolojisi yoktur. Mevcut olan bazı kurallar tamamen gelişi güzeldir (randomly distributed). Günümüzün genteknolojisinin, canlıların spermlerine, yumurtalarına veya tohumlarına müdahale edebilmesi için fiziksel, kimyasal ve matematiksel kanunlara uygunluğu gerekli ve şarttır. Genteknolojisinin bu anlamda, temel yöntemleri, fizik ve kimya ile açıklayabileceğimiz kuralları henüz yoktur. Genteknolojisinin, bir canlının spermine, yumurtasına veya tohumuna müdahale edebilmesi için önünde daha çok uzun yıllar vardır.

Doğa, şüphesiz ki, araştırılacaktır. Çünkü, Allah, “yeryüzünde yarattıklarımı sizlerin istifadesine sundum” buyurmaktadır. Ve insanoğlu yeryüzünde yaratılmışları aklını ve bilimi kullanarak kendisine en uygun şekilde işleyerek faydalanacaktır. Genteknolojisi henüz bilimsel kurallara ve kanıtlanmış yöntemlere ve kanunlara ulaşmadan tohumların genetik yapısını değiştirmektedir. Genleri değiştirilmiş tohumların sonuçlarını bilmiyoruz. Doğanın doğal evrimini nasıl etkileyeceğini bilmiyoruz. İnsanı ve çevreyi nasıl etkileyeceğini bilmiyoruz. Henüz bilmediğimiz bir yola ne yazık ki, çoktan çıkıldı… ALLAH, yüce kitabımızda
Bilmediğin yola gitmebuyuruyor.

Ve en kötüsü, genteknolojisinde geri dönüş asla yoktur. Toprağa ekilen genleri değiştirilmiş bir tohumun, hem toprağı, hem çevre bitkileri ve hem de onun ürünlerini tüketen tüm canlıları nasıl etkileyeceği ve değiştireceği hakkında hiçbir bilgimiz yoktur. Ancak, şunu kesin olarak biliyoruz ki, hem toprağı, hem çevreyi hem de onu tüketen tüm canlıları bilmediğimiz bir şekilde etkiliyor. İşte, bu nedenle diyorum ki,
ALLAH’ın ayetlerini değiştirmeyin.Bu konu ve sonuçları hakkında yeteri kadar ilim sahibi olabilmemiz için önümüzde daha uzun yıllar var… İlim sahibi olduktan sonra neden olmasın?

Gen teknolojisi ile tedavi
2000 yılında Amerika başkanı ve İngiltere başbakanı ortak bir bildiriyi canlı tv yayınında Mayıs-2000’de açıkladılar. Bu bildiri, üzerinde yıllardır çalışılan “Human Genom Project” ile ilgili idi. Human Genom Project, (İnsan Genetik Haritası), Amerika, İngiltere, Çin, Almanya, Fransa ve daha birçok devlet tarafından desteklenmiş bir proje idi. Bu proje 2000 yılının mayıs ayında tüm dünya insanlarına açıklanırken, kanser, şeker hastalığı, Parkinson, Alzheimer gibi daha birçok hastalığın Gentedavisi ile ortadan kaldırılabileceği doğrultusunda idi. İnsanlık Gentedavisini büyük ümitle bekledi. Aradan 8 yıl geçti, ortada henüz tek bir başarılı sonuç dahi yoktur.

2000 yılının Temmuz ayının başında, sayın Zahid AKMAN’nın hazırlayıp sunduğu “Siyah-Beyaz” canlı yayın tv programına konuk olarak katılmıştım. Sayın Zahid AKMAN, şimdilerde RTÜK’ün başkanıdır. Canlı yayında aynen şunları söylemiştim: “Genteknolojisinin kanser, Parkinson, Alzheimer ve şeker hastalığı gibi hastalıkları tedavi edebilmesi için, önünde daha en az bir yüzyıl var.” İnsanları ümitlendirmemek gerekir. Genteknolojisi yetersizdir. Bu teknolojinin temel fizik, temel kimya ve moleküler biyoloji açısından yepyeni kurallara ve yöntemlere ihtiyacı var. Temeli, fiziğe, kimyaya, moleküler biyolojiye dayanmayan bir bilim dalı başarılı olamaz. Ancak, deneme yanılma metodlarıyla çalışır.

Son birkaç yıldan beri yüzlerce kanser hastamız Çin’de gentoknolojisi ile kanser tedavisi varmış deyip, onbinlerce dolar para harcayarak Çin’e gittiler. Hiçbiri tedavi olamadı. Bu konuda tv’lerde defalarca uyardım. Buna rağmen bir ümit diye yüzlerce insan gitti. Hatta, bir çoğu da dolandırılarak geri dönmek zorunda kaldılar. Allah insana dert vermeye görsün, yılana bile sarılıyor. Eski sağlık bakanlarımızdan Yıldırım Aktuna da Çin’e gidip tedavi alanlardan idi. Acı sonu hepimiz gördük.

Değerli okuyucu, Amerika ve Avrupalı bilim adamları genteknolojisi ile tedavi yöntemleri üzerine çalışmaktadırlar. Birçoğunu tanıyorum, birçoğunu da yakından takip etmekteyim. Bugüne kadar tüm dünyada tedavi olmuş tek bir hasta yoktur. Aksine, hastalar ilacın ağır yan tesirlerinden dolayı çok daha erken kayıp edilmekte ve kayıp edilmeye de devam ediyor.


Bitkiye ot diyenler
Tıbbi Aromatik Bitkilere son zamanlarda “OT” diyenler var. “Ot” kelimesi ne anlamda ve ne maksatla kullanılıyor? 06 Nisan 2008 tarihli Hürriyet gazetesinde3000 tür tıbbi bitkimiz yurt dışına ihraç edilecek.haberi vardı… İhraç edecek olan da, yabancı bir şirket. Yıllardır, Türkiye’den yüzlerce çeşit tıbbi bitkimiz toplatılarak yok pahasına halen ihraç edilmektedir. Bitkinin B’sini dahi bilmeyenler, bu bitkiler “koca-karı ilaçlarıdır” bunlar “ottur” dediler. Tıbbi bitkilerimizden büyük rant yapan yabancılar: “Bırakın, sakın uyandırmayın, Türkler için ot demek, değersiz, işe yaramaz anlamına gelmektedir”. Bizim için “ot” veya “koca-karı ilacı” onlar için tıbbi bitki. ALLAH, yüce kitabımızdasizler için şifalı bitkiler yarattıkbuyuruyor. Birkaç akademisyen de, bir akademisyene yakışmayan ifade tarzıyla, evrimini en mükemmel şekilde tamamlamış olarak yetişen ve dünyanın hiçbir yerinde eşi benzeri bulunmayan tıbbi bitkilerimize “ot” diyorlar.

Değerli okuyucu, bu alemde hiç bir şey sebepsiz yaratılmamıştır. Her şey bir sebep üzerine yaratılmıştır. Yaratılmış her şeyin bir nedeni ve görevi vardır. Kutsal kitabımızda:
"Hiç bir dert yoktur ki, Biz onun çaresini de vermemiş olalım" buyurulmaktadır. Bilim adamlarının görevi, araştırmak ve incelemek ve de sonuçlarını insanın hizmetine sunmaktır. Her derdin çaresinin ve çözümünün doğada olduğuna kesin olarak inanıyorum. Bu alem, insanoğlu için bitip tükenmez bir araştırma ve inceleme kaynağıdır. Doğada sayısız örnekler verilmiş ve gösterilmiştir. Yüce ALLAH : "Biz, örnek vermekten ve misal göstermekten çekinmeyiz" buyurmaktadır.

Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu
http://www.saracoglu.at
En son gullale tarafından 30 Eyl 2011, 19:11 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: Tohum-HaBBe

Mesaj gönderen gullale »

Resim

Bütün bu bilgilerden sonra ANlamak istediğim ve ANlatmak istediğim şu ki;

RABBi'l-Âlemîni ANlama seyr u sülûkundaki bizi rüşde ERdirici RÜŞDe ERENlerin ELi tohumu HaBBe'yi "TARLA" olan AKILlarımıza saçmaktalar.

Eğer TARLAmız ıslah olmuş ve bâkir ise, zararlı her türlü ihtivâdan (geliştirmeyen İLİMden) arınmış ve verim için gerekli malzemeye (AKLa) sâhib ise gerekli-gereksiz tohumlamalarla kullanılmamış, muhtevâsını kaybetmemiş ise, saçılan MuhaMMedî HaBBeleri SADRına alacak, SU(İLİM)-ISI(İRÂDE)-IŞIK(İRFAN)-OKSİJEN(ERKAN) kullanarak onu "güzel bir bitki" ye çevirecek hâlde ise RÜŞDE ERdiricimizin HaBBeleri neş vu nemâ bulacak ÖZ BENliğimiz "FELAK" BULacak, seher şafağı doğacak, batmaz bir GÜNe ERilecek, HAYYat BULacak, HaBBemiz saçaklanarak ÇİÇEKlenecek ve RÜŞD ELi ELden-ELe saçılmaya, ekilmeye DEVRan edecek âlem SEBBAHAsı mustekarrun OLacak ve Şehâdet YAŞAnacak in şâe ALLAH!



فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ
وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ


Fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve keffelehâ zekeriyyâ kullemâ dehale aleyhâ zekeriyya'l-mihrâbe, vecede indehâ rızkâ(rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh(indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb(hısâbın): Bunun üzerine RABBi onu güzelce kabul etti. Onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi, bakımıyla Zekeriyya'yı görevlendirdi. Zekeriyya ne zaman o mabede girse çocuğun yanında yiyecek bulur ve 'Ey Meryem bu sana nereden geldi' diye sorardı. Meryem de: ALLAH tarafından geldi, hiç kuşkusuz ALLAH dilediğine hesapsız rızık verir' derdi.
(Âl-i İmrân 3/37)
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: Tohum-HaBBe

Mesaj gönderen simurg »

Bir zamandır taklidi iman ve tahkiki iman meselesi beni çok düşündürmekteydi,
bu açıla açıla mânâsı geniş bir hal almaya başladı sonra,
taklidi duygular, tahkiki duygular,
taklidi sebzeler, tahkiki sebzeler,
taklidi insanlar, tahkiki insanlar,
taklidi konuşmalar, tahkiki konuşmalar,
taklidi sevinmeler, tahkiki sevinmeler,
vs.

sonu gelmeyecek şekilde devam eden bir liste yapmak öyle mümkünmüş ki meğer,
ben ancak şimdi anlamaya başlamışım.
kürre-zerre meselesi ile de bağlantılı hale getiriverdiğimiz zaman artık içinden çıkılası bir mesele olmaktan çıktı bu konu.

Taklid dediğimizde, bir şeyin öğrenme ile tekrarlanan durumda olmasını anlıyorum,
Tahkik dediğimizde ise, bir şeyin aslı ne ise, nasıl olması gerekiyorsa, hakikat hali ile olan durumu olarak algılıyorum.

Ve bu iki kavram yüzey ve derin diye iki kavramı getiriyor doğrudan önüme,
iç ve dış, aydınlıkta olan ve karanlıkta kalan,
bilinen, anlayarak yaşanan ve bilinmeden, üstü örtülü yapılan ibadetler
olarak da farklı ifadeler ile zengin bir düşünmeler kaynağı oluyor bize.

Günümüzde mana artık iyice aşikâr hale geldi, demekte bazı insanlar.
Hakikatlerin bu denli açığa çıkarıldığı, gizlenmeden insanlara sunulduğu başka bir zaman daha gelmemişti, demekteler.

Bu sözleri çok isabetli buluyorum.
Çünkü "bana kadar ulaştıysa eğer, artık ulaşacak en son noktaya kadar ulaşması için kullanılıyor bütün hakikatler demektir"
diye düşünmeden edemiyorum.

Bilmiyorum Foton çağı dedikleri aydınlanma devrine mi girmekteyiz gerçekten de,
ve bütün bunlar bu sebepten mi onu bile düşünüyorum doğrusu.

Tohumun taklidini yapmasalardı, hakikat habbesinin kıymetini böyle anlayabilir miydik onu da bilemiyorum.
Kendisinden başka bir varlığa sebep olmadan, bir mevsimlik ekilebilen,
ve yenildiğinde neredeyse sadece yemiş olduğumuzu sandığımız
bize kuvvet bile vermekten âciz, görüntü sebze ve meyveler insanın aklına durgunluk vermekte gerçekten de.

İbadetler ve imanınızdaki taklid de aynı bu ebter bitkiler gibi demekte sanki bize.
Görüntü de var ama esasında yok sanki.

İmanımızın tahkike ulaşabilmesinin tek yolu eren eliyle, pîr muhabbetiyle,ve irşad ile doğru edeb üzere yol almak nimetine kavuşmaktan geçmekteymiş.
Bunu öğrendiğimde hem çok sevindim, hemde üzülmekten kendimi alıkoyamadım doğrusu.
Çünkü Hocamızın (Allah celle celaluhu kendisinden ebediyyen razı olsun) sohbet ve dersleriyle nimetlendik elhamdülillah
Lâkin buna bunca geç kalmış olmak üzüntü verici.

Çünkü Taklidi iman en az durulması ve asla oyalanılmaması gereken bir durakmış sadece,
burada konaklamış hale geçecek kadar uzun kalmış olmak çok büyük bir kayıp.
Hem de ayıp aslında.

Ham akıllarımızın pişmesi ne çok sürmekte,
daha ne kadar sürecek oda ayrı bir dava,
bunu kaderimizce yaşıyoruz elbette,
ama hızlanmasına yardımcı olmak gayretini de bir şekilde gösterebiliyor olmamız lâzım aslında.

İşte onu nasıl yapacağımı bilemiyorum.

Çok eksiğim ve çok yetersizim.
Sadakat-Samimiyet-Sabır-inşaallah selamet konularında elimden geldiğince elle tutulabilir derecede sağlam durmaya çalışmaktayım ama
yeterli değil çok iyi biliyorum bunları.

Bu zamanın dışa ve zâhire olabildiğince önem veren anlayışının yanında,
batıni mânâların ve kapılarında sonuna kadar açık olduğunu görmekteyim şükürler olsun.

İnsanın görmesi yetseydi yemeden doyardık aslında,
işte bunu demeye çalışıyorum,
kendimi vakit varken (ben öyle sanıyorum ama vakit olmayadabilir) Tahkiki, hakiki imana kavuşturabilmem için
ne gerekiyorsa muhakkak yapmam gerek diye çok mu şartlandırdım da,
huzursuzluğumun sebebi bu mu onu düşünüyorum bir de.

İnsan okuduğu, dinlediği her konudan kendisine yönelen bir açı bulup bakabiliyor ne güzel,
ne okusam kendimde var olduğunu görüp bunları izler kabul edip yol bulmaya çalışıyorum sadece aslında.

Ama mânâya da maddeden ulaşılabilecek diyor içimden bir ses.

Sen bir muhtaca el uzatmadıkça sana bir el uzamayacak,
çünkü sen kendine ulaşacak olan eli önce gayret, niyet, ve tatbikatınla inşa edeceksin belki de,
diye bir düşünceye de kapılıyor kalbim.

Ben yine böyle kendime dolaştım.
Aslında böyle şeyler yazmamak için yazmayacaktım bir süre,
lâkin yine duramadım.

Hayr ve şifâ vesilesi olur inşaallah diyeyim.

Allah celle celaluhu hakkımızda hayr murad edip, hayrlar versin başımıza ve hepimize inşaallah.
Âmin!.
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: Tohum-HaBBe

Mesaj gönderen gullale »

Değerli kardeşim Simurg, ne güzel bir anlayış ile konuyu özetlemişsin.
TaHkîkî Îmân-TaKlîdî Îmân.

Hakîkî Îmân verimli tohum gibi... EREN ELiyle, saçılan HaBBe'nin, SADR tarlasında
"... her biri yüz tâneye sâhib yedi başak bitiren bir tohum tânesi" olup HAYYat bulması...
Taklîdî Îmân ise, maalesef ebter tohumlar gibi, kendini yetiştiren kendinden başka HAYYlık bulamayan ÖLÜler gibi...

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin, saçtığı HaBBe'ler Kıyâmete kadar HAYY ELi olarak DİRİliği taşımaya TaHkîkî Îmân'ı SADRlara ekmeye devam etmekte... Kevser sûresinde verimsiz tohumun îmansızlıkta verimli olanın ise Îman'da olduğu, Îman HaBBesinin ve bereketinin ise Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimize verildiği anlatılmakta ANladığımca...:



Resim

إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ


İnnâ a’taynâke'l-kevser(kevsere): Şüphesiz, biz sana Kevser'i verdik.

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ


Fe salli li rabbike ve'n-har: Öyleyse RABBin için namaz kıl ve nahret (kurban kes veya ellerini boğazına kadar kaldırıp tekbir al).

إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ


İnne şânieke huve'l-ebter(ebteru): Doğrusu, sana (evlâdsız, nesli kesik deyip) dil uzatandır; hayırsız nesli kesik...

(Kevser 108/1-3)
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: Tohum-HaBBe

Mesaj gönderen simurg »

Evet Güllale'cim âyet-i kerimenin sonundaki neslin bereketi bana da çok tesir etti daha yeni oldu bu hemde.
Ne güzel tevafuk değil mi.

Kimseye söylemeyecektim ama söyleyeceğim sanırım,
hamlığım buradan belli olsun, ne yapayım.

Nesil Efendimiz Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şerefine lâyık olunca ne güzel nesildir,
ve inşaallah ümmet-i Muhammedin nesli hepimizin neslidir. Elhamdülillah şükürler olsun.

Bir yetime sahip çıkabilmenin yollarını aramaktaydım,
bir kuruluşa gönüllülük başvurusu yaptım,
ve onlardan bir yetime sahip çıkabilme niyetime yardımcı olmalarını ricâ ettim.

Bakalım Allah ne gösterecek,
inşaallah bu niyetimiz üzere hayrlar ile karşılaşıp,
bir tane olsun nesil habbemize emek vermek nasibimiz olur.

Bu ölmeden evvel şu dünyada arzu ettiğim en belki de tek muradım.
Başarabileceksem Rabbim lutuf eder inşaallah. Âmin!.
.
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: Tohum-HaBBe

Mesaj gönderen gullale »

Nar-Çilek-Muz-Elma-Üzüm-Erik gibi mis kokulu, hoş tatlı, alıcı renk ve şekilde nice Meyveler var. Sanırdım ki, bunca sebze-meyve… bil umum yediklerimizRABBi’l-Âlemîn tarafından bize bahşedilmişrızıklardır, yiyeceklerdir!
Bugün Anladığımca bütün varlıklar
tohumlarını-HaBBelerinitaşıyan, HAYYat sebbahasının taşıyıcı-geliştirici-ulaştırıcı unsurlarıymış. Meyve ve sebzeler, Ağaçlar ve otlar, Çiçekler ve Böcekler, İnsanlar ve Hayvanlar hepsitohum-HaBBe taşıyıcı
Şimdi, buradan ne Anlamalıyım? Bu HaBBe neden taşınmakta? Meğer meyve dediğimiz lezzetli yiyecekler tohumlarının besleyici araçlarıymış. Meyveden murad, yememizden ziyâde tohumunu beslemekmiş…
Meğer bedenlerimiz
HaBBemizin, barındığı beslendiği araçlarmış…
Anladığım o ki,
İNSAN, madde ve mânâ tohumu taşıyan varlık…
İnsan neslini Âdem aleyhi’s-selâm’dan Kıyâmete kadar taşıyan varlık Murâdullahca!
İnsan Zâhirde Beden ile GÖRülen bir varlık olması yanı sıra Bâtında Nefsi-Kalbi-Rûhuyla var olan ve ASLında ebedî HAYYlık tohumu HaBBesi olan HAKK tohumunu taşımakta…
Bunun meyvesi, besleyeni de AKILlarımız sanmaktayım…
Yâni İNSAN Bedeni ile zâhiri AKLı ile Bâtını taşıyan, geliştiren, besleyen bir varlık.Zâhirini ve Zâhirinin Bâtınını taşıyan varlık! Gerçi her tohum taşıyıcı taşıdığının zâhiri ile berâber Bâtınını da taşımakta. Tohum Zâhiri ve Zâhirin Bâtınını kapsayan mâhiyette tasarlanmış, kılınmış…


حَتَّى إِذَا جَاء أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلاَّ مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلاَّ قَلِيلٌ

Hattâ izâ câe emrunâ ve fâre't-tennûru kulnâhmil fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhi'l-kavlu ve men âmen(âmene), ve mâ âmene meahû illâ kalîl(kalîlun). Nihâyet emrimiz geldiği ve tennur (tandır veya geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki; «Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tâne, aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, âileni ve îman etmiş olanları geminin içine yükle». Zâten berâberinde îman edenler çok az idi.
(11 / HÛD – 40)


وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ

Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevme'l-kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne): (Ey Peygamber insanlara şu zamanı hatırlat ki) hani RABBin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şâhidler kılmıştı: «Ben sizin RABBiniz değil miyim?» (demişti de) onlar: «Evet (RABBimizsin), şâhid olduk» demişlerdi. (Bu,) Kıyâmet günü: «Biz bundan habersizlerdik» demenizi (önlemek) içindir.
(7 / A'RÂF – 172)


Bu âyetlerden zürriyetlerin alınışının, ve gemi ile taşınan zevcisneynin de tohum olduğunu Anlamaktayım.

Ve Kur’an-ı Kerîm’de buyurulan, sizi tek bir nefisten yarattık tohumun Zâhir ve Bâtın taşıyıcılığını Anlatmakta yüreğime…
Ve’s-selâm!

Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: Tohum-HaBBe

Mesaj gönderen gullale »

Resim

Er-RAHMÂN er-RAHÎM şe'ninde HaBBe'nin TîN'de zuhûru Kun Feyekun murâdı.
Ne HaBBe TîN'siz ne TîN HaBBe'siz kalır Âlemde!

El-hamdu lillâhi RABBi'l-Âlemîn!
Bir HaBBe ki ARZdan zuhûr eder, Bâtını kökleridir, beslenir ESMÂdan...
ESMÂdan rızkı kesilmeyenin ARZdan rızkı kesilmez!
Her ne ki zuhûr eder ARZda(Yer'de) ESMÂda
YEDULLAHtadır ASLı!
Bizler bedenlenen:
Nefes-Koku, Ses-DUY, Tatmak-ZÂK, Temass-Hissetme ve Görme-NAZAR ile mücehhez olarak bedenlenen varlıklar olarak Rahmeten li'l-Âlemîn HaBBesinin zuhûratı, HAYYata çıkan "ben'ler", ASLımız ise YEDULLAH'ta olan BEN'iz!
Sevgi, Aşk dediğimiz HaBBe'nin ASLı da budur, böyle olmayana ne sevgi denir ne Aşk. O ancak UCuna dokunulan Haceru'l-Esved gibidir. Tümünü meshedebilmek ise AZın nasîbidir.
SADR kaldıramaz, mücehhez beden dayanamaz!
BA'Solmayan YAŞAyamaz.
O, Mim HaBBesi olur, UMMî olur,
"O sizlere karşı çok haristir düşkündür, şefkâtlidir" âyeti bunu ifâde eder. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin MuhaBBeti Âlemi kuşatmıştır, Onun SADRı Âlemi kuşatacak genişlikte, Semâlar gibidir. Rahmeten li'l-Âlemîn O!

Bir HaBBe ki; tapılan kalmaz! Tapan tapılan ayrılmayacak katışıklığa, buluşmaya, ermiş SU gibi olmuştur. Tarla tohumsuz, tohum tarlasız değildir. Tarla tohumu yetiştirir tohum tarlayı besler varoluş sürer gider... Semâvât ve Arz gibi. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz gibi. Onun SADRı Semâlar, Bedeni Arz gibi... Rahmeten li'l-Âlemîn !


لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ


Lekad câekum rasûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi'l-mu’minîne raûfun rahîm(rahîmun): Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhâmetlidir.
(9 / TEVBE - 128)


Resim
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön