Meczub Yonus Emre AKSARAYÎ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Meczub Yonus Emre AKSARAYÎ

Mesaj gönderen Gariban »

BİR MECZUB YUNUS EMRE

Aksaray Ervah Kabristanlığında Somuncu Baba’nın kabrini ziyârete gidiyoruz, ne tuhaf bir gün önce Hacı Bayram-ı Velî’de idik bugünde hocasını ziyâret etmek kısmet oldu bize. Sanki bir yerden diğerine selâm getirir gibi, yolcu bir misâfir hâliyle ziyâretteyiz.


Resim

Somuncu Baba türbesinin arkasında, yer altına doğru giren bir tünel var, bu tünel söylentilere göre daha derinmiş fakat daha sonra duvar örülerek içerden kapatılmış, doğru ya birisi girip kaybolmasın derinliklerinde… Hep birlikte eğilip bükülerek içeriye girip resim çektiriyoruz, ne hikmetse bütün çilehânelere hep eğilerek bükülerek dar geçitlerden girmek durumunda kalıyoruz, çocuklar içinse bu iş bir oyun gibi eğlenceli ve kolay, Halim can anlatmıştır benim gibi 104 kiloluk bir hacim ve 1.87 m lik bir boy ile bu hiç de kolay olmamakta. Bir kaç gün sonra Hacı Bektaş-ı Velî’nin çile mağarasının dar penceresinden bu cüsse ile nasıl geçtim bende hâlen kendime hayret etmekteyim. Delik ağzından BİZden elimizi tutan BİRilerini göndermese HAKK, o delikten bu deveyi geçiremeyiz. Birbirimizin hizmetindeyiz sonuçta. Ellerimiz birbirine kenetli çok şükür.

إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لاَ تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاء وَلاَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ

İnnellezîne kezzebu bi âyâtinâ vestekberu anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbu’s-semâi ve lâ yedhulûne’l-cennete hattâ yelice'l-cemelu fî semmi’l-hıyad ve kezâlike neczi’l-mucrimîn

Elbette âyetlerimizi tekzib eden ve onlara îmânı kibirlerine yediremiyen kimselere Semâ’nın kapıları açılmaz ve cemel iğnenin deliğinden geçinceye kadar onlar Cennete girmezler, işte mücrimleri biz böyle cezâlandırırız.


Araf [ 7/40]

Akıl buzumuz Nakil ile erir de su olursa belki böyle deliklerden nüfuz edebiliriz bizde inşallah…

Çocuklar bir taraftan resim çekip bir taraftan da şakalaşarak içerinin zevkini çıkarmaya çalışmaktalar. Bense kendimi konserve edilmiş bir besin gibi hissediyor, yâhut bir yere tıkılmışlığın ve kıpırdayamamanın verdiği bir sıkıntıyı o anda kendi derinliklerimde hissediyor idim. Çocukken bir kaç kez böyle kapalı bir ortamda kalmış, oyun oynarken giysi dolabına v.s kilitlenmiş, yâhut denizde su altında dalış yaparken teknelerin altından geçip havasız kalıp bir kaç kez bâzı buhranlar atlatmış idim.
Hâlbuki içinde bulunduğumuz bu beş kilitli kafesin içinde nasıl böyle dâima pervasızca cennette dolaşır gibi fink atabiliyoruz şaşırmamak içten değil, arada bir sümüklü böcek gibi kabuğumuzu bırakabilsek güzel olmaz mı?…

Bunları içimde yaşarcasına bir an daralıyorum hâliyle, ama çocukların şakaları ve gülüşlerimiz ile bir an kendime gelerek yavaşça merdivenlere doğru ilerleyip, kafamızı vurmadan tırtıl misâli çıkıyoruz bu çile deliğinden.
ALLAH hepimize böyle bir Ferec versinde kendi mağaramızda tıkalı kalmayalım inşallah.

Somuncu Baba türbesinde bu mubârek zatların kabirlerinin önünde durup duâ ediyoruz. Arkamdan bir ses geliyor iki kişi konuşuyorlar birisi meczuba benziyor, dönüyorum meczub olan diğerine: “Ben buraya gelirim böyle duâ ederim bâzen
ALLAH diye bağırırım insanlar korkar benden!" diyor. Sağ omuzunu arada sırada cezbe ile ileri atarak ALLAH! diye inleyerek, gâyet mâsum ve samîmi bir hâl ile yanındaki kişiye insanlar için gelip duâ ettiğini anlatıyor.

Resim

Ben bir taraftan ihlas ve Fâtiha okurken diğer taraftan sağ kulağım onların üzerinde olarak, konuşulanlara kulak misâfiri oluyorum. Sonra çocuklar, hocam ve kardeşlerimiz birden bulunduğumuz yerde gelip birleşiyorlar. Meczubu fark eden hocam ona adını soruyor, o da adım “Yonus Emre” diyor.
Kimin kimsen yok mu diyor hocam, Yonus Emre ise
“hayır “ diyor.
Hocam;
“bak bu da yetimmiş, canım benim ” diyor.
Ellerini hazır olda duran bir asker gibi pantolunun yanlarına yapıştırmış, başında koyu yeşil bir takke, gömleğinin sol cebinde bir avuç beyaz kıbrıs ay çekirdeği, ve sağ pantalonunun cebinde ise bir avuç kuru üzüm ile herkes icin duâ eden bir Yonus Emre.
Niye ay çekirdegi niye sol gömlek cebinde diye sorguluyorum şimdi? Sâhi hiç dikkat ettiniz mi siz tek CeBLi gömleklerin gömlek cebi hep solda olur nedense. Ah kalp cebimizi sola diken
El-HÂLIK. Niye Yonus’un ay çekirdeklerini sol cebinde cem ettin ki?
Çocukken Anadolu’muzun Yunus Emre’sinden bir ilâhi öğretilmişti bize, onu söyler dururduk hep. Bizim çocuklarda Türkçe bir iki ilâhi bilsin alışsınlar diye kızıma bu ilâhiden bâzı dörtlükleri arabada mırıldanarak öğretmeye çalışırım. Ama bizimki bu aralar inat etmekte, ne zaman
“sordum sarı çiçeğe” desem inadına ingilizce bir çocuk şarkısı ile bana muhalefet etmekte. Bende sordum sarı çiçeğe ilâhisini İngilizce’ye çevirip öyle söylemekteyim bâzen. İşte Yunus’umuzun o şiirinden bir kısım yetişiveriyor cevâben:

Sordum sarı çiçeğe, boynun neden eğridir?
Çiçek eydür derviş baba, kalbim HAKKa doğrudur.


Yunus hâl diliyle diyor ki, boynumuz ay çiçeği gibi eğridir
ama gönlümüz dâimâ HAKK güneşine doğrudur. Güneş bize bakar biz güneşe bakarız, öyle olur ki hangimiz âşık hangimiz mâşuk belli değiliz,
dâirevi gönlümüzün etrâfını saran sarı yapraklarımız ile güneşi andırırız,
gönlümüz halka halka renkten renge geçer çile çölünde,
ve kapkara olur bağrımızın kavrulmuş tohumları.
Sarı yapraklarımızı saran yeşil yapraklarımız ve yemyeşil gövdemiz ile,
El-HAYY esmâsıyla her dâim diriyiz BİZ ve El-HAYY ile Ay çekirdeklerimiz büyür sînemizde.
BİRden BİN veririz BİZ.
Pamuk gibi hafif ve yumuşaktır gövdemiz ve içimiz süt gibi beyazdır görürsün soyarsan derimizi, sâde kıyâma durabilecek bir kudret ile başımız eğik gövdemiz dimdik, gönlümüz
HAKK güneşine dönük, bağrımız kavruk bir sarı çiçeğiz biz. Karanlık aydınlanıp ta güneş zuhur etti mi, yüzümüz O ’nun nûru ile aydınlanır ve O Nûr’u tâkip ederiz bütün gün , bu hâlimizle şu âyeti doğrularız.

“ALLAH’ın yanında diğer bir tanrıya daha çağırma, başka tanrı yok ancak O, O ’nun vechinden başka her şey helâktedir, hüküm O 'nun ve nihâyet döndürülüp O 'na götürüleceksiniz”


وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Kasas 28/88.

Sonra bütün gün gönlümüzü O’ndan bir an ayırmayız.
Bu yüzden;


“Maamafih, meşrık da ALLAH’ın mağrıb da, nereye yönelseniz orada ALLAH’a durulacak cihet var, şüphe yok ki ALLAH VÂSÎ 'dir ALÎM’dir”


يَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَ قُلْ مَا أَنفَقْتُم مِّنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالأَقْرَبِينَ وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا تَفْعَلُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ

Bakara 2/115

Nereye bakarsak O ’nu görürüz, baştan özündeki güneşe yönelip kendini ona kitlemeyen kişi , O ’nun vechini nereye baksa nasıl görebilir ki? O eğer bir kez bakışını kitlerse O ’na artık gün boyu derece derece dönse de hep O'na bakar…
Hocam soruyor
“sen nerdensin ne yapıyorsun burada” diyor Yonus’a .
Yonus hiç düşünmeden cevap veriyor,
“bana misâfirler var git karşıla dendi “ ondan geldim diyor. Hocam soruyor ” sen nerde kalıyorsun seni burada hiç görmedik biz?”
Hakan : “evet bende hiç karşılaşmadım seninle burada” diyor.
Yonus hocama
“hocam” diye hitâb ediyor.
Ben atılıyorum,
“hocam size hocam diyor, sizi nerden tanıyor ki” diyorum.
Hocam :
“bir târikata bağlı mısın” diye soruyor? Yonus’ta cevap hazır, “Muhammedîyiz”
Hocam: “Bak gördünüz mü Muhammedîyim diyor...”
Hocam soruyor “Seninle tantışık mı biz diyor?”
Yonus “ Evet" diyor, 1308 den beridir “
Hocam’da şaşırıyor niye 1308 diye. Hicrî mi? Yıl mı, zaman mı yoksa bir yerin sembolü mü belli değil? Böyle garip bizim Yunus Emre. Sıra duâya geliyor, herkes ellerini açıyor, Yonus başlıyor duâ etmeye herkes için, gözlerinin içinde mâsûmiyet, şefkat ve çocuksu bir gülümseme ile kendine has bir şekilde duâ ediyor BİZe. Bu sevgiyi ve rahmeti gören herkes Yonus ile kucaklaşıyor, ay çiçekleri bir birine kavuşuyor sînelerden.
Bu birden beliriveren kimsenin bilmediği bir meczubu herkes candan bir sevgiyle kucaklıyor, herkes onda
HAKK ’ın rahmetinin ve El-VEDÛD isminin tecelli ettiğini hissettiğinden onu kucaklamaktan büyük bir haz duyuluyor.
Ankakuşu’nun elini kavrıyor, diyor ki
“bu parmaklardan nur çıkıyor, bu eller nurlu eller, çok çalışmış bu eller HAKK ’ın rızâsı için” . Sonra Hakan’a yöneliyor, Hakan’ı kucaklayınca ona “senin kalbin ne temiz ALLAH diyor HUUU diyor” diyerek Hakan’ın temiz kalpli bir insan olduğunu söylüyor bize. Herkes soruyor “seni nasıl buluruz biz bir daha gelirsek buraya”
Yonus cevap veriyor “ALLAHu ekber derseniz gelirim . Ama önce ilâhe illâ ALLAH sonra ALLAHu ekber diyeceksiniz haaa” diyor.
Yâni bize bir yerde öyle yağma yok diyor, tevhîdi adamakıllı söyleyip sonra
ALLAHu ekber derseniz gelirim demek istiyor.
Sarılma sırası bana geliyor, içim tuhaf , bir yandan gözlerim dolmuş bir yandan kalbim sevgi ile Yonus’a yönelmis bir şekilde. Sıcacık bir kucaklaşma yapıyoruz, kalplerimiz sanki bir birine deyiyor. Yonus’un kulağına :
” bak bana söz verdin, ingiltere’ye gidince ALLAHu ekber deyince gelmen lazım” diyorum. “ Tamam“ diyor Yonus.


Resim

Az evvel ay çekirdeğiyle ilgili kısmı iş yerimde yazıya dökerken bir kaç damla göz yaşı ile hatırlıyorum bu anları, kantinde duvarda asılı olan kaynamış su makinesinden doldurduğum kaynamış suyun, çay fincanıma koyduğum tarçınlı demlik poşetinden yayılırken çıkardığı kahverengi özütün verdiği muhteşem tarçın kokusunu içime çekerken aklıma geldi " ilâhe illâ ALLAH, ALLAHu Ekber” dedim.
Dedim demesine de, görünürde zâhirde bir Yunus belirmemişti etrâfımda. Üzülmeli miydim? Adamakıllı diyememiş miydim tevhîdi? Yunus’un yanımızda belirmesi o kadar önemli miydi ki sizin için? Yonus’la yanyana olduğunuz sarıldığınız anda zâten yanınızdaydı o zaman ne olmuştu ki sanki, o ânın değeri neydi ki? Yonus’u o anda hissedemediyseniz bir başka anda çağırdığınızda yanınıza gelmesinin sizce kıymeti nedir ki? Kerâmetvâri ortada görünmesi mi? Yine zâhirde bir şey mi arıyoruz? Hangi mûcize daha değerli, topraktaki ölü bir kişinin dirilmesi mi yoksa bedende çürümüş canların nakil nefesi ile dirilişi mi. Bence ikincisi daha değerli . Senelerdir okuduğum ve tam yerine oturtamadığım bir iki ilâhi satırından az evvel belirmemiş miydi Yonus Emre’miz ? Yonus’un şu cismini bir yere koysakta onda bulduğumuz ve tattıklarımıza bir baksak diyorum.


Resim

Yanındayken anlayamadığımız bir gömlek cebindeki çekirdekten belirmemiş miydi Yunus? Ne vardı Yunus’ta bizi böylesine cezbeden? Zararsız olması, mâsûmiyeti, herkes için duâ edişi mi? Yoksa Er-RAHİM sıfatına mı sarıldık Yunus’u kucaklarken, yâhut ondan HAKK’a yakınlık görüp El-VEDÛD ile sevip sevildiğimizi mi hissettik?
Bunun gibi,
HAKK ben El-ZÂHİR’im diyor her dem ilâhi isimlerinin mânâlarıyla âlemde zâhir oluyor, uryan bir şekilde ortada ve akıllarımızla onu kat kat giydirip, biz bu mânâları okuyamayıp hâlen HAKK arıyoruz ortalıkta. Etrafımızda olanları ve tevhîdi âlemde seyredip şehâdet edemiyorsak nasıl ALLAHu Ekber deriz ve neye şehâdet ederiz ki? Eğer böyle bir ' ilâhe illâ ALLAH' diye biliyorsak o zaman dediğimiz ALLAHu Ekber’de mânâlı olur.
Neyse kaldığımız yere geri dönelim,
Türbe etrâfından ayrılıyoruz, biraz yürüyerek ileride bir mezar başında duruyoruz, mezarın başında tel kafes içine alınmış bir kaç kırık taş parçası var. Bu taşların hikâyesini hocamdan dinliyoruz. Zamanında bu yakınlarda esrarengiz bir zat belirir, köyden bir kişi onun yabancı olduğunu görür ve onu takip etmeye karar verir. Kendisini mezar başına kadar takip eder. Hakan bu hâdiseyi şöyle anlatmıştı:


“Bu hâdiseyi ben bu şekilde biliyorum.
Aksaray Ervah Kabristanlığı bekçisi anlatıyor: Bir gün Ervah Kabristanlığında idim. Somuncu Baba'nın mezarının orda bulunuyordum. Bir zat geldi. mezarlık içinde dolaşmaya başladı. Bende kimdir bu diye göz ucumla tâkip etmekteydim. Daha sonra yardım edeyim diye kendisine yaklaştım. Hoş geldiniz dedim. Yardımcı olabilir miyim dedim. Kendisi de mezarlıkta dolaştığını söyledi. Ancak pek çetin birisi değildi. Yâni çok başka hallerde birisi olduğu belliydi. Kılık kıyâfeti de değişikti. Sanki böyle yürüyüş tarzı değişikti. Kendisi mezarlıkta dolaşırken bende yanında dolaşıyor sohbet etmeye çalışıyordum. Sonra Somuncu Baba’nın ilerisinde bulunan Abdurrahman Efendi nin mezarının da bulunduğu çevliğe doğru ilerledik. Abdurrahman Efendi'nin mezarının yanındaki mezarın ayak ucundaki taşa tutunarak bir şeyler okuyordu. Bu hâle dayanamayan mermer taş birden param parça oluverdi. Hayretlerde kalmıştım. Yâ huu taşta kırıldı dedi. O çevlikten çıkarak yukarıya cennet deresine doğru ilerlemeye başlarken bende geleyim efendim dedim. o da hayır sen eve git dedi. Senin evde misâfirlerin var dedi. Eve gittiğimde. Eşimin vefat ettiğini öğrendim. Hemen misâfirleri de bırakarak bu muhterem zâtı bulmak için çok kısa zamanda en son geri döndüm. Mezarlığın içini, tepeleri aradım bulamadım. Sanki uçmuştu, sanki yok olmuştu aradım aradım bulamadım.”

Hocam ve kardeşlerimizi o kısımda bırakıp , biz Hakan ile şöyle bir yürüyoruz, Yonus’la bir kez daha karşılaşıp kucaklaşıyoruz, Yunus’a soruyoruz “nereye gidiyorsun?” Yonus “ şöyle ileri doğru yürüycem” diyor. Çalıların arasından ana yola çıkıyor ve yürüyerek gözden kayboluyor. Aklımız Yunus’ta kalaraktan Hakan ile birlikte yürüyerek âilemizin yanına geliyoruz.
Hakan, türbe etrâfındaki ağaçların gövdelerinin büyüklüğüne dikkat çekiyor, bende kendisine bizim istanbul Koca Mustafa Paşa’daki ağaçtan bahsediyorum. Sünbüliye şeyhi Yusuf Sünbül Sinanuddîn Efendi'nin türbesinin bulunduğu mahalde Sünbül Efendi Câmii avlusundaki koca çınardan. Bu Sünbül Efendi Camii çok eskidir. 6. yüzyılda kilise ve manastır olarak kullanılmış ve Istanbul’un fethinden sonra câmiye çevrilmiştir derler. Orda dev gibi bir çınar ağacı vardır 2000 yıllık olduğu söylenir. Bu çınarın altında Hz.Hüseyin (r.a)’in torunlarının yattığı söylenir ve Imparator Konstantin’in müslüman olan kızı Katerina (Sarı Sıdıka)’nında burada gömülü olduğu söylenir.
Sünbül Efendi, Yavuz Sultan Selim döneminde yaşamıştı ve Sultan Selim Câmii’nin açılışınıda o yapmıştı. Sünbül ismini alışının hikâyeside şöyle anlatılmaktadır:


Bir gün hocası Mehmet Cemâlettin Efendi talebelerinden çiçek getirmelerini istedi. Tüm talebeler ertesi gün çok çeşitli ve birbirinden güzel çiçeklerle hocalarının huzûruna çıktılar. Ancak içlerinde Yusuf Sinan solmuş ve kurumaya yüz tutmuş bir sümbülle çıkageldi. Hocası bunun hikmetini sorduğunda onun cevâbı “Hangi çiçeğe el attıysam hepsi ALLAH 'ı zikir ve tesbihle meşgul idiler. Onları dalından koparıp ta ALLAH 'a ulfetlerini kesmeye gönlüm elvermedi. Baktım bu zavallı sümbül dalından kopmuş, ben de bu çiçeği size getirdim” oldu. Bu olay üzerine hocası Yusuf Sinan'a Sümbül lâkâbını verdi.

Resim

Tüm dostlar âilece arabalara binip Bedir Muhtar’a doğru uzanıyoruz. Bedir Muhtar’a giden yolda tepeler var ve ortadan akan bir ırmak yolu ikiye ayırıyor. Arabayla uzaklık 10 km falan olsa gerek, fakat haritadan siz artık aşağıdaki mesâfeyi kendiniz tâyin edebilirsiniz. Bedir Muhtar Kabristanlığına vardığımızda akşam güneşi batmış idi. Kabristana giren yol yukarı doğru kıvrılan ve kabirler arasından uzanan oldukça uzun bir yol idi. Araba ile yolun sonunda Zemzem suyu adı verilen ve üzerinde ziyâretçiler için bir bina inşaa edilmiş olan bir ziyâretgâh’a geliyoruz. Bu ziyâretgâh’ta rivâyetlere göre Bedri Baba isimli bir HAKK dostu, su bulamadığı için abdest alma zorluğu çektiğinden, asâsını yere sürttüğünde yerden bu su fışkırır. Bu suyun Mekke’deki zemzemden gelen bir kol olduğu rivâyet edilmektedir.
Ahmed-i Kuddûsî Hazretlerinin Halîfelerinden Rahmetli Şeyh Hacı Osman Efendi’nin kabride bu ziyâretgâhın tam önündedir. Kabir başında duâ ettikten sonra ziyâretgâhın içine giriyoruz, zemzem suyundan hepimiz birer bardak duâlar ederek içtikten sonra içerisi akşam güneşinin batışından dolayı karanlıklaşmaya başlıyor. Duvarda ki düğmeye basıyoruz fakat lâmbalar yanmıyor. Biz aramızda lâmbalar yanmıyor dediğimiz sırada , çocuklar bağırışıyorlar,
“Yunus Geldiiii Yunuuus !” diyorlar. Odanın lâmbası birden yanıveriyor. Hocam kapının önüne çıkıp bakıyor, bende arkasından gidiyorum. Hocam nerede Yonus diyorum .
Hocam
“Fırladı şu tepenin üzerine yıldırım gibi çıktı” diyor.
Yunus binânın yanında kan ter içinde beliriyor. Bir an hepimiz şaşırıyoruz onu görünce, kendisini Ervah kabristanlığından bırakalı yarım saat geçmemiş idi, ve yaklaşık 10 km uzaklıkta tepelerin ve ırmağın ardından buraya nasıl gelmişti Yunus !...


“Yonus nerden çıktın, nasıl geldin buraya? “ diye soruyoruz.
Yonus’tan cevap:
“Ben yürüdüm tepenin üzerinden, misâfirlerin elektriği yok git elektrikleri yak dediler geldim!...”
Tekrar soruyoruz: “Tepenin üzerine niye koştun peki?”
Yonus: “Bana koş tepeye çık gel dediler o yüzden koştum geldim!...”

Bir anlam veremiyoruz bu hareketine, herkes şaşırmış bir hâlde, çocuklarla birden oyuna başlıyor çocuk gibi oynuyor Yonus.
Hocam :
“Bunlar böyledir işte, bir bakmışsın çocukla çocuk olmuş , koşar güler oynar, sonra senin yanına gelir ciddi bir soru sorsan birden hâli değişir ummadığın cevaplar alırsın. Ne sorsan doğru cevap verir şimdi sana “

Bizlerse şaşkınlık hâlinde olanları izlemekteyiz. Bedir Muhtar’ın kabristanlığına doğru şöyle bir kapının önünden bakıyorum, uzun ve yaklaşık yarım kilometrelik bir araba yolu ve çevresi rahatlıkla yokuştan görülmekte. Orada ne araba var, ne bir şey, Yonus nasıl geldi diye şaşırmadan edemiyoruz.
Akşam namazı için kâmet getiriliyor, Yunus’ta bizimle akşam namazı için Hakan’ın yanında saf’a giriyor, hocam imam oluyor, akşam’ı kılıyoruz birlikte, secdeye eğildiğimizde Yonus’un sol cebindeki beyaz ay çekirdekleri yere dökülüyorlar, namaz bitiminde Hakan’a bakıyorum yerden ay çekirdeklerini topluyor ve tekrar Yonus’un cebine koyuyor. Hizmetçi kardeşim süpürmek derleyip toplamak ana vasfı. Ne ilginç bir durum aklım allak bullak oluyor, manzara karşısında ve sarı çiçeğe soruyorum çekirdeklerini niye döktün ki diye?

Sessizce kulağıma; ben güne bakanım , tohumlarımı ektim, sizde ekin dedi ve hâl diliyle şu âyeti okudu:

“Her kim Âhıret ekimi isterse ona ekinini artırırız, her kim de Dünyâ ekimi isterse ona da ondan veririz amma Âhırette ona hiç nasîb yoktur “


مَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ وَمَن كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِن نَّصِيبٍ

Şûrâ suresi 20

Namaz sonunda Yonus, Kur’ânı gözü kapalı vird çeker gibi kendince coşarak okumaya başlayınca hayretle izledik hep berâberce…
Gece oluyor,
Artık Bedri Muhtar’dan ayrılmanın vakti geliyor. Toplanıyoruz, çocuklar Yunus ile şakalaşıyor, koşuşuyorlar, arabalara biniyoruz, Yunus’ta bizimle, yolda hocam Yunus’a sorular soruyor, ilginç cevaplar alıyoruz, seni nerede bırakalım diye soruyoruz:

“Herhangi bir yerde” diyor, sanki fark etmez der gibi.
Yunus’u şehir meydanında yol üzerinde müsait bir yerde indiriyoruz. Gece herkes Yunus’tan bahsetmekte, gecemiz Yunus oluyor , misâfirlerimiz evlerine dönüyorlar. Gece herkes istirahate çekildikten sonra hocam ile baş başa kalıyoruz, tüm gece muhabbetimiz sürüyor, hocamla ilk gecemiz yüz yüze, can cana iki dost olarak dertleşiyoruz, gece geç vakit mutfakta demir bir kabın içine kaşıkla tâze yoğurt koyuyor hocam, yere oturup karşılıklı, ellerimizle böldüğümüz somundan kopardığımız tâze ekmek lokmalarını içine banarak, alaca karanlıkta kapı önündeki sokak lambasından içeriye sızan ışıkta, birlikte mutevazı bir şekilde karşılıklı yiyoruz. Ekmek ise elle bölünmekte, Rasulullah SAV ekmeği bıçak ile kesmez elle böler idi. Bizde edebe riâyet ediyoruz.
Sabah’a kadar süren muhabbetimiz sonunda Hakan kardeşimizin babası Hacı Mahmud Efendi namaz için kalkiyor ve giyinip hızla câminin yolunu tutuyor. Bizde abdestimizi tâzeleyerek seher vakti konuşaraktan câminin yolunu tutuyoruz. Bir yandan konuşurken bir yandan da Aksaray’ın mahalle aralarını gece vakti zevk ediyorum. Câmide sabah namazını kıldıktan sonra, hava aydınlanırken eve dönüyoruz. Gözlerimden uyku akmakta iken, yatağıma uzandığım yerden günün tefekkürünü yapmaya çalışırken, Yunus neden tepeye çıkıp indi ki hızla diye bir soru geliyor aklıma. Yattığım yerden hocama sesleniyorum:
Hocam Bedri Muhtarın zemzemini Hacer anamız gibi tepeye çıkıp inerek onayladı Meczub Yunus!...


Resim

Selâm Sevgi ve Muhammedî Kardeşlikle

GaribAN
Resim
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »

HAYY ALLAH RAZI OLSUN.
GÖNÜL BAHÇEMİZİ ZEMZEM SUYU GİBİ,
HATIRALARINIZLA SULADINIZ.SANKİ O "AN"LARI
SİZLERLE BİZ DE YAŞADIK, YAŞATTINIZ. HAKK TEALA'NIN
ASKERİ OLAN YUNUS 'U DA ÇOK TANIDIK BULDUM.
Sevgili Kardeşlerimize, ve Çok Kıymetli HOCAMıza. saygılar
sunarım.ALLAHCC tekrar razı olsun....
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

HAYY ALLAH celle celâlihu razı olsun Barbaros abim o güzel günü tekrar yaşattın sanki bizlere..

http://www.muhammedinur.com/modules.php ... ight=yunus
ankakusu yazdı:Resim

Canım Yunus Emremiz..
Bu Ramazan Bayramı öncesi Arefe günü Aksarayımızın Ervah mezarlığını ziyaretimde gözüm çok aramıştı onu ama buluşamamıştık..
İlk olarak Şeyh Hamdi Veli k.s hazretlerinin türbesi önünde Kul İhvani ile konuşurken gelmişti yanımıza yüzü daim gülerek ve Hakan abimin dediği göz göze gelmekten sakınarak..
Hemen el sıkışmış ve söylediği şeyle beni şaşkınlık içerisine sokmuştu ki orada anlamıştık Kul İhvani ile BİZden olduğunu..
Sonraları yanımızda gezindi durdu sohbet ettik, kucaklaştık, dua istedik derken ayrılmıştık Ervahtan ve Yunusumuzdan..
Arabamızla belirli bir mesafayi aldıktan uğradığımız yerde de kendisiyle karşılaşmamız ve olan hadiseler ise yine Yunusumuzu ele verir cinstendi..

Neyse olanlar hep Rasulullah s.a.v. Efendimizin güzellikleriydi BİZim için..

Değerli Hakan abicim eğer tekrar karşılaşırsanız selamımızı iletin BİZ BİRliğimizden inşaallah..

Bu arada unutmadan ona ulaşmak isteyenler için telefon numarası vermişti ama kalb telefonundan ve "La İlahe İlla Allah" hat bağlatılı olmalıydı..
Numara ise "Allahu Ekber" di tek tuşla...

Takkeli Yunusumuzu gönülden kucaklıyor, gönlünün ve ömrünün Nur-u Mim dolması dua ve niyazı ile Muhammedi Muhabbetlerimizi sunuyorum..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Allah cumlemizden razi olsun Hayy-dost ve Ankakusu kardesimiz,
Yonus Emre'mizi anlatmak cok zor , hocamla sohbetlerimiz ise hepten ayri tarifsiz bir guzellik. Birgun kaldigimiz yerden bu yaziya devam ederiz insaallah.

Selam ve sevgiyle
GaribAN
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Allah razı olsun Dosd Muhammedi. Rabbimize şükür çok güzellikler yaşattı beraberce...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Hakan yazdı:Allah razı olsun Dosd Muhammedi. Rabbimize şükür çok güzellikler yaşattı beraberce...
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: Meczub Yonus Emre AKSARAYÎ

Mesaj gönderen MINA »

Gariban yazdı:Yunus hâl diliylediyor ki, boynumuz ayçiçeği gibi eğridir
ama gönlümüz dâimâ HAKK güneşine doğrudur.
Güneş bize bakar biz güneşe bakarız, öyle olur ki hangimiz âşık hangimiz mâşuk belli değiliz,
dâirevi gönlümüzün etrâfını saransarı yapraklarımız ile güneşi andırırız,
gönlümüz halka halka renkten renge geçerçileçölünde,
ve kapkara olur bağrımızın kavrulmuş tohumları.

Sarı yapraklarımızı saran yeşil yapraklarımız ve yemyeşil gövdemiz ile,
El-HAYY
esmâsıylaherdâimdiriyizBİZveEl-HAYYile Ayçekirdeklerimiz büyür sînemizde.

BİRdenBİNveririzBİZ.

Pamuk gibi hafif ve yumuşaktır gövdemiz ve içimiz süt gibi beyazdır görürsün soyarsanderimizi,sâde kıyâma durabilecek bir kudret ile başımız eğik gövdemiz dimdik, gönlümüz
HAKKgüneşine dönük, bağrımız kavruk bir sarıçiçeğiz biz.
Karanlık aydınlanıpta güneş zuhur ettimi, yüzümüz
O’nun nûru ile aydınlanır ve O Nûr’u tâkip ederiz bütün gün, bu hâlimizle şu âyeti doğrularız.

“ALLAH’ın yanında diğer bir tanrıya daha çağırma, başka tanrı yok ancakO,O’nun vechinden başka herşey helâktedir, hükümO'nun venihâyet döndürülüpO'na götürüleceksiniz”


وَلَاتَدْعُمَعَاللَّهِإِلَهًاآخَرَلَاإِلَهَإِلَّاهُوَكُلُّشَيْءٍهَالِكٌإِلَّاوَجْهَهُلَهُالْحُكْمُوَإِلَيْهِتُرْجَعُونَ

Kasas28/88.

Sonra bütün güngönlümüzü O’ndan biran ayırmayız.
Buyüzden;


“Maamafih, meşrıkdaALLAH’ın mağrıbda, nereye yönelseniz oradaALLAH’a durulacak cihet var, şüphe yok kiALLAHVÂSÎ'dirALÎM’dir”


يَسْأَلُونَكَمَاذَايُنفِقُونَقُلْمَاأَنفَقْتُممِّنْخَيْرٍفَلِلْوَالِدَيْنِوَالأَقْرَبِينَوَالْيَتَامَىوَالْمَسَاكِينِوَابْنِالسَّبِيلِوَمَاتَفْعَلُواْمِنْخَيْرٍفَإِنَّاللّهَبِهِعَلِيمٌ

Bakara2/115

NereyebakarsakO’nu görürüz, baştan özündeki güneşe yönelip kendini ona kitlemeyen kişi,O’nun vechini nereye baksa nasıl görebilirki?Oeğer bir kez bakışını kitlerseO’na artıkgün boyu derecederece dönsede hepO'na bakar…

******
halimkok yazdı:
KûnFeYe-Kûn Kervanı’nda,
AŞK denilen DEM Bu DEM’se,
AKIL AYYçiçeği gibi,
Yüzünü dönmeli ŞEMS’e,

17.04.2010-18:50
Rabbim yüreğinize SELÂMET ve huzur ihsan etsin..
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Halim can Sallallahu Aleyhi Vesellemce'ce ne harika ifade etmiş degil mi? Geçen gün Çöl Zevklerine bakıyordum, oraya da bir dörtlü atmış içim erimişti sanki okurken. BİZ BİR İZ İNŞAALLAH :)

Selam ve sevgiyle
GaribAN
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

BAK sevgili gariban CAN...

Bir HAK DOSTu, ne güzell buyurmuş,
gönülden hizmet ehLİ HÂLİMceler ve SENİMceler İçin...
elhamdülillah...


nur-ye mizden alıntı ile...

nur-ye yazdı:Resim


"Allahü teâlâ, bâzılarını kendi hizmetinde bulundurur.
Bâzılarına kendi muhabbetini verir.
Her ikisine de imdâd-ı ilâhî gelmiştir.
Bunlar, Rabbinin ihsânıdır.
İsrâ sûresi 20. âyet-i kerîmesinde meâlen;
"Rabbinin ihsânı, hiç kimseden men edilmiş değildir."
buyruldu.

Tâcüddîn Atâullah İskenderî (ks)
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Sevgili Gariban Can…
Meczub Yonus Emre ‘ yi görmek bana nasip olmadı…
İsterdim ki ilk andan itibaren hep beraber olalım ama takdir-i ilahi…
OL-AN’a şükür…

Senin gönül nağmelerinle görmüş olduk Elhamdülillah…

Sana sarıldığı an çektiğiniz fotoğrafa bakarken aklımdan neler geçti de…
Nasıl anlatmalı…

Bir yönüyle ;Hani orucun sonundaki iftar anı gibi geldi…
Sen gurbet elde en fazla SEVGİ ve MUHABBET’ in HASRETİ ni çekerken
Sana bunu İKRAM eden Allah’ a Hamdolsun.

Şüphesiz ki o her varlığın rızkını verir… Senin gönlünün rızkını da ne güzel vermiş.

Diğer bir yönüyle de; Eskiden mektuplar olurdu…

Gurbetteyken yakınlarımızın yazdığı mektuplar…

Taze ekmek kokusu gibi bir kokusu vardı o mektupların…


“…Sevgili kardeşim sen gideli buraların tadı tuzu kalmadı…
Hayat aynı hayat… Devam ediyor amma bir şeylerin eksikliği var içimde…
Nedenini bilmediğim bir hüzün çöreklendi gönlüme de kendimi dağlara atar oldum…

Bilirsin; Kışı ne kadar şiddetli ise baharları da o derece güzel olur bizim buraların.
Hayat rengarenk her yandan fışkırıyor dışarıda… Ama içimde kış hüküm sürmekte…
Anladım ki baharım sensin…
…”

Gibi satırları okuduğumuzda... duyardık o kokuyu… İşte böyle… içim kokularla, OKU-larla
Menevişlendi…

Birlikte olduğumuz anların hasreti doldurdu içimi…

Allah cc. Daha güzelini misliyle nasip eylesin yine yeniden…

Gönlüne bereketler olsun…

Muhammedi Muhabbetle…
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Rabbime şükrediyorum. BİZler canda canız. Gülistan gülleri gibi kokusu, görüntüsü, anlayışı tarzı yaşamı, imtihanı her şeyiyle bir güller bahçesiyiz şükür.

Muhammedi muhabbetlerimizle...
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Re: Meczub Yonus Emre AKSARAYÎ

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Bu gün bir tanıdık MuhaMMedi gördüm yüzünde güller açıyordu,
Veliyullah hânesinde derviş nöbetini özlemle tutuyordu,
Yanağından öptüm. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Huzurunda mahcubiyet yasamayalım dedim...
Titreyerek
Allah!.” dedi. Gözünü özüne çevirdi. Herkes küçümser bakarken, velîlerin gözbebeği Yunus Emre Paşa geçti...

HAYYALLAH...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: Meczub Yonus Emre AKSARAYÎ

Mesaj gönderen Gariban »

HAYYALLAH!..HaKaN cAN…

KaLBi atar ALLAH ALLAH, Aksaray’ın Gül Emresi,
GÖRen UNUTur da o AN, DERTleri OLur NEŞEsi,
Yüz daima tebessümde, eller yANDA HAZIR OLda
BİR KİŞİ YETER teMSiLen, Yonus Paşa’dır cümresi…


Cümre: Süvari alayı, bin atlı cemaat.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Meczub Yonus Emre AKSARAYÎ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim GEÇmemiş zamÂN OLur ki..

İnsÂNLık SıRRın BİLmedi
-->SıRR-ı SıFıRın SİLmedi
“RABBına RüCÛ’ Et!.”medi
“ALLAHa FıRR”ın ->Bİlmedi..


ZEVK 7817

şU KÂiNÂt ->ASLın fASLı ->ki ->NÛR-u MîM YoNus EMREm
CÂNda CÂNÂNın CihÂNı ->ki >CeMMü’L-CîM YoNus EMRE
m
HALk kATında SERSERiyiz
HAKK İLe ->EZeL-BERiyiz

NE ANLAttık?! NE ANLAttın!? ANLAyAN KiM YoNus EMREm!.


17.09.16 05:25
voiciistnbL..fatihdervişalimahllsiglmlbzbrİZz..


İnsÂNLık AKLın SİLmektir
NAKLen HAKka EğİLmektir
->İnsÂN OL!.manın ŞeRefi
NEFSin>RABBını BİLmektir!.

HAMAkatLık ->AĞıZda Tat
NÂZa ->NiYÂZı Kırk Kanat
ANA RAHMi ->MeZÂR TAŞı
LEHvun ve >LÂibun Hayat!.

SeBBeha SeYRinde SeFer
NÛR-u MîMi HAVZ-ı KeVSer
ASLın>fASLı. fASLın>hASLı
->VE LE ZİKRULLÂHİ EKBER!.


Resim

->VE LE ZİKRULLÂHİ >EKBER!.:

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Resim---“Utlu mâ ûhıye ileyke mine’l- kitâbi ve ekımı’s- salât (salâte), inne’s- salâte tenhâ ani’l- fahşâi ve’l- munker (munkeri), VE LE ZİKRULLÂHİ EKBER (ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn (tasneûne).: Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). VE ALLAH’I ZİKRETMEK MUTLAKA EN BÜYÜKTÜR. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.”
(Ankebut-45)

ResimResim

ZiKiR ->RABB’a RüCÛ’ Ediş!.
ZiKiR ->ALLAH’a FIRLamak!.
ZiKiR ->RAHMÂN’a GELmektir!.:
İRCİ’ ->MeRKeZ..: “RABB-e RucÛ”:


ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim--- “İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh (mardıyyeten) : dön Rabbine, sen O'ndan O senden hoşnut olarak!”
(Fecr 89/28)

ResimResim

MuHiT > FıRRu.. -> “Fe Firru!” ALLAH-a KAÇ-mak:

فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Resim---“Fe FİRRû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun) : (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen ALLAH’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, ALLAH tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.
(Zâriyât 51/50)

ResimResim

HaYyat >Zikir..-> “âti’r- rahmân” Rahmân’a GEL-mek:

إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا
Resim---“İn kullu men fî’s- semâvâti ve’l- ardı illâ âti’r- rahmâni abdâ (abden).: Göklerde ve yerde olan (herkesin ve her şeyin) tümü Rahman (olan Allah)a, yalnızca kul olarak gelecektir.”
(Meryem 19/93)

وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
Resim---"Ve mâ’l- hayâtud dunyâ illâ leibun ve lehvun, ve le’d- dâru’l- âhiratu hayrun lillezîne yettekûn (yettekûne), e fe lâ ta’kılûn (ta’kılûne).: Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu, takva sahipleri için elbette daha hayırlıdır. Hâlâ akıl etmez misiniz?”
(En’âm 6/32)
Resim
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön