Ölümü Düşünmek

Cevapla
Kullanıcı avatarı
tahaakb
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1312
Kayıt: 20 Oca 2010, 02:00

Ölümü Düşünmek

Mesaj gönderen tahaakb »

Resim

Ölümü Düşünmek

Hiç bir gün yokdur ki, bir ahbabımızın veya tanıdığımızın ölümünü, ahirete intikal ettiğini duymuş olmıyalım.
Omuzumuzda cenâzeleri kabristana götürmemize rağmen kendimiz için bir ibret dersi alıp; mütenebbih olabiliyor muyuz? Bu bizim basiret gözümüzü açıb da, Allahü teâlânın rızası yolunda, ahiret için hazırlıklı olmamıza sebeb teşkil ediyor mu? Aynı ölümü kendimizin de tadacağımızı unutuyor muyuz?

Basiret sahibleri için cenâze bir ibret levhasıdır. Ne yazık ki insan oğlu gâfildir. Kendisinin fani olduğunu bildiği halde, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi var kuvvetiyle dünyaya çalışır. Ne kadar kaçınırsa kaçınsın akıbet kara toprağa gömülecektir.


Resim---Resûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, ashab-ı kiram hazeratına hitaben :
"- Doğru söyleyin, bizim üzerimize bu ölümü yazmadılar mı, doğru söyleyin! götürülen bu cenâzeler, çabuk dönen misafirler midir? Onları toprağa koyarız, miraslarını yeriz, kendimizin onlar gibi olacağını hatırımıza getirmeyiz."

Tefekkür-i mevte devam etmek pek mühim ibadetlerdendir. Ölümü anmağa devam edenin kalbinde, dünyaya karşı olan meyl-i muhabbet azalır. Daimi olarak tefekkür eden, dünyanın, değer verilmeyecek bir mekân olduğunu yakînen bilir. Bu bilgi kendisinden hasıl olunca, dünyaya değeri kadar önem verir. Asıl çaba ve gayretini ahiret hazırlığına hasreder. Fani dünyamızda, kısa bir müddete sıkışan istikbalimiz için her türlü zahmetlere katlanarak, hazırlık yapıyor isek daimi bir hayatımız için niçin elimizden gelen gayreti sarfetmiyelim? Bâkî'yi, fâniye tercih etmeliyiz.

Bu sözlerimizden dünyayı terk manası anlaşılmamalıdır.Bir mü'min hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışacak, yarın ölecekmiş gibi âhirete hazırlanmış olacakdır. Kalbin tasfiyesi, nefsin tezkiyesi, ihlâs ile Allahü teâlâ'nın rızasını celb için yapılan ibadetler, ictimai hizmetler ve hayratlar âhiret hazırlıklarındandır.

Dünya, her ne kadar zemmedilmiş ise, âhiretin tarlası mesâbesinde olduğu için, vazifelerimizi en faideli şeylere hasretmesini bilirsek işte o vakit dünyaya aldananlar değil dünyadan istifade edenlerden oluruz ve dünyanın bize hizmet ettiğini görürüz.


Resim---Rasulü Ekrem salallahu aleyhi ve sellem buyurdular.
(Râvi Ebu Zer r. anh'den)
"- Mezarları ziyâret et ki, bu sâyede âhireti hatırlarsın. Ölüleri yıka! Çünkü düşmüş olan bedenlerle uğraşmak insana öğüttür. Cenaze namazını kıl, belki o senin kalbine hüzün verir. Mahzun insanlar ise, Allah'ın himâyesindedir."
(İbn-i Ebi'd-Dünya'dan)

Resim---Hazret-i Ali radıyallahu anh buyurur:
"- Ey Allah'ın kulları, ölüme dikkat ,ölüme dikkat... Ondan kurtuluş yokdur. Ona karşı çıkarsanız, sizi kıskıvrak yakalar... kaçsanız peşinizden kovalar. Ölüm sizin alınlarınıza bağlıdır. Acele edin... acele edin!"

Resim---Semmakoğlu Muhammed kuddise sirruh mezara bakarak şöyle derdi:
"- Bu mezarların sessizliği sizi aldatmasın.Orada pek çok gamlılar vardır. Onların müsavi görünüşleri sizi aldatmasın! Onlar arasında biri birinden çok farklı olanlar vardır."

Resim---İmam Gazalî kuddise sirruh buyurur:
"-
Ölüm büyük bir işdir. Büyük bir tehlikedir. İnsanlar bunu bilmiyorlar. Hatırlasalar da kalblerine fazla tesir etmiyor.. Çünkü kalbleri dünya meşgalesine öyle dalmışdır kı, kalblerinde başka bir şeye yer kalmamışdır. Bundan kurtuluş çaresi, bazen bir yere çekilmek ve bir saat kadar dünya meşgalesinden uzak durmakdır."

Resim---Zira Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:
"-
Andolsun ki sizi ilk defa yarattığımız gibi, âhiretde de yapayalnız, teker teker huzurumuza gelmişsinizdir. Size ihsan etdiğimiz şeyleri de sırtlarınızın arkasında bırakmışsınızdır."
(En'am/94)


Alıntı: Altınoluk Dergisi Sâdık Dânâ
2003 - Mayis, Sayı: 207, Sayfa: 031 Alınmıştır.
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: Ölümü Düşünmek

Mesaj gönderen der-ya »

ÖLÜMÜN BAĞRINDA
YAŞAR GİBİ...



Ölümden kaçarak beyhûde yorulan, ölümü kendinden uzak görerek kendini kandıran gâfillerin aksine, nebevî terbiye ile yetişen ashâb-ı kirâm ve onların izinden yürüyen Hak dostları, ölüme hazırlanmayı, onu sık sık hatırlamayı ve âdeta ölümle iç içe yaşamayı hayat düstûru edinmiş kullardı. Nitekim sahâbeden Ebû Hüreyre t ölümü kendisine o kadar yakın görürdü ki, bir cenâze götürüldüğünü görse, âdeta ölüye seslenerek; “Git, biz de ardından geliyoruz.” derdi. (İhyâ, IV, 865)

Hazret-i Ali t da sık sık kabirleri ziyaret ederdi. Bir gün ona:

“–Ne oluyor, neredeyse mezarlara komşu oldun?” dediklerinde şu karşılığı verdi:

“–Onlar sizden çok daha iyi komşulardır. Çünkü onlar, dünyalıktan bahsetmezler. Lisân-ı hâlleriyle de sürekli âhireti anlatırlar.” (İhyâ, IV, 866)

Hakîkaten, ölümün ürkütücü ağırlığını, kelimelerin zayıf omuzları taşıyamaz. Ölüm sessizliğine bürünmüş her bir mezar taşı, lisân-ı hâl ile konuşan ateşli bir nasihatçidir. Dolayısıyla mezar taşlarından yükselen sessiz feryatları duyup hissedebilmek, mü’minler için büyük bir bahtiyarlıktır.

Hazret-i Osman t da bir mezarlığa uğrasa, sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Bir gün kendisine:

“–Cennet ve Cehennem anıldığı vakit ağlamazsın da, mezar başında niye ağlarsın?” denildi. Bunun üzerine o da:

“–Rasûl-i Ekrem r; «Kabir, âhiret yolunun ilk konak yeridir. İnsan orada kendini kurtarırsa ondan sonrası kolaydır, kurtaramazsa ondan sonrası daha zordur.» buyurduğu için ağlarım.” karşılığını verdi. (İhyâ, IV, 867)

Meymûn bin Mihran anlatıyor:

Ömer bin Abdülaziz ile bir mezarlığa doğru gittik. Mezarları görünce hüzünlendi. Sonra bana dönerek:

“–Ey Meymûn, bunlar atalarımın mezarlarıdır. Sanki dünyaya hiç karışmamışlar gibidir. Baksana, nasıl toprak altında kaldılar, mezarları eskidi, bedenlerini de toprak yedi bitirdi.” dedi. Ardından da nemli gözlerle bir mezara bakarak:

“–Vallâhi, şu mezara girip de azaptan emin olan kimseden daha büyük bir nîmete kavuşmuş bir kimse düşünemiyorum.” dedi. (İhyâ, IV, 868)
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön