Gazali’yi “ihya” eden 40 yaş bunalımı!

Cevapla
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Gazali’yi “ihya” eden 40 yaş bunalımı!

Mesaj gönderen der-ya »

Resim


Gazali’yi “ihya” eden 40 yaş bunalımı!


Bu arayış sürecinde büyük tasavvuf âlimi Ebu Ali Farmedî’nin manevi himayesi altına girdiği kaynaklarda zikredilmektedir.



Gazâlî’nin asıl adı Muhammed’dir. 1058 yılında Tus’da doğdu. Tus bugün İran’ın kuzeydoğusunda Türkmenistan sınırına yakın bölgede eski önemini kaybetmiş bir yerdir. Lakabını babasının mesleğinden alır. O yünden ip eğirip dükkânında satan mütevâzı bir kimseydi. Gazzal yün eğiren, yünden ip imal eden kimse demektir. Bu fakir insan elinin emeğiyle kazandığından başka bir şey yemek istemezdi. Dînî konuşmalar yapanları dinler, bu tür sohbetlerden çok hoşlanırdı. Kendisi tahsil yapamamıştı.

Ahmed ve Muhammed sana emanet

Şöyle hayal ederdi: Ne olur Allah bana iki oğul verse de onların bu alanda yetişmesini sağlasam. Bu dileği kabul gördü. Ahmed ve Muhammed isimli iki oğlu oldu. Ne yazık ki bu temiz kalpli kimsenin ömrü vefâ etmedi. Erken yaşta öldü. Çocuklarını bir yakın arkadaşına emânet etti. O da bir müddet ilgilendikten sonra bu iki kardeşi yatılı bir medreseye teslim etti. Bu kardeşlerden daha ilmen daha kavrayışlı olan Muhammed Gazâlî’dir. İleride şöhreti ve etkisi büyük oldu.



Bunlar sizin işinize yaramaz

Gazâlî daha sonra Cürcan’a gitti. Orada üç yıl boyunca eğitim gördü. Zeki ve dikkatliydi. Bir ara memleketi Tus’a dönmek için bir kervana katıldı. Yolda eşkıya baskını oldu. Herkesin nesi var nesi yoksa aldılar. Bu sırada genç Gazâlî’nin ders notları da gitmişti. Cesâret gösterip eşkıya reisine çıktı. Kitaplarını ve notlarını geri vermelerini rica etti. “Bunlar sizin işinize yaramaz, dedi. Ben bunlar için memleketimi terk ettim. Tam üç yılımı verdim. Bütün öğrendiklerim bunların içindedir.”

Eşkıyâ reisi ona acıdı. Notlarını ve kitaplarını geri verdi, fakat genç Gazâlî’ye takıldı ve dedi ki:

-İlim öğrendiğini söylüyorsun ama notları senden alınca bilgisiz kalıyorsun. Bu nasıl iş? Doğrusu anlamadım..

Bu söze hak veren Gazâlî sonraki üç yıl boyunca da o güne kadar öğrendiklerini hazmetmek hattâ yer yer ezberlemekle meşgul oldu.



Nizamülmülk’ün dikkatini çeken genç müderris

Daha sonra Gazâlî’yi Nişâbur’daki Nizâmiye medresesinde görürüz. Burası tam da aradığı ortamdı. İlme susamış kafası burada tatmin buldu. Dil, hafıza, natıka ve zekâ bakımından üstün seviyede olan Gazâlî burada lisan, mantık ve din bilimlerinde ileri merhaleye geldi. Artık ders okutmaya ve eser yazmaya da başladı. Büyük Selçuklu Devleti’nin meşhur vezîri Nizamülmülk’ün dikkatini çekti. Bu kişi ülkesinde medreseleri yaptırmak ve geliştirmekle meşhurdur. Bunlar o zaman üst seviyede bilim kurumları idi. Sonunda Gazâlî Bağdat Nizamiye medresesinde müderrislik görevine başladı. Henüz 34 yaşındadır. Buradaki müderrislik bugünkü öğretim üyeliğine tekabül eder. Yüzlerce öğrenciye ders veriyordu. Ayrıca sohbetleri etkiliydi. Dinleyiciler, halktan devlet büyüklerine kadar geniş bir insan kitlesinden oluşurdu. Artık şöhretin zirvesindeydi.



Yeniye yer açan 40 yaş bunalımı

38 yaşında iken 6 ay sürecek bir şüphe bunalımına tutuldu. Bu arada vücûdu zayıfladı. Doktorlar bir çâre bulamadılar. Bunun fizyoljik bir rahatsızlık olmadığını söylediler. Sonunda Bağdat’ı terk etmeye karar verdi. Şam’a gitti. Orada iki seneye yakın münzevî bir hayat yaşadı.



Gazali’nin “Çile”si

Gazâlî düşünce târihimizde iz bırakmış önemli bir şahsiyettir. Kendi fikir çilesini anlattığı El Münkızü Mined Dalâl adlı küçük hacimli kitabı bu alanda öncü hatta tektir. Orada çocukluktan îtibaren yaşadığı inanç ve şüphe krizlerini anlatır. Çeşitli ilim dallarının 11. yüzyıldaki durumunu değerlendirir. Hemen her ilimle ilgilenip esas tatmîni ve huzûru neden tasavvufta bulduğunu dile getirir. Gazâlî sorgulayıcı bir kafa yapısına sâhiptir. Şöhret, ders verme, konuşma, eser yazma gibi bir yığın meşguliyet içinde esas amacı, göz ardı mı ediyordu? Asıl ebedî hayat âhirettir. Orada gerçek mutluluğa erişme konusunda içinde bulunduğumuz şartlar, faâliyetler ne kadar yeterli olabilir. Dînîn özü ihlâstır, samimiyettir. Her ne yaparsak sırf Allah için, onun hoşnutluğunu kazanmak için yapmaktır. Bu arayış sürecinde büyük tasavvuf âlimi Ebu Ali Farmedî’nin manevi himayesi altına girdiği kaynaklarda zikredilmektedir.



Herkese gereken muhasebe

Gazâlî’nin yaptığı gibi bir sorgulamaya herkesin ihtiyâcı vardır. Ama bu gerçekten zordur. Ebedî olan âhiret mutluluğunu elde etmenin yolu takvâlı yaşamaktır. Nefsin aşırı istek ve arzûlarına boyun eğmemektir. Dünya, mal, mevki ve şöhret düşkünlüğünden uzak durmaktır. Gazâlî El Münkız’da şöyle anlatır: “Sonra kendi durumumu göz önüne getirdim. Gördüm ki mâsivâ ilgileri beni çepeçevre kuşatmış. Yaptığım işleri düşündüm. En güzeli ders ve öğretim faaliyetiydi. Ders ve öğretimdeki niyetimi sorguladım. Ne göreyim, bütün bunlar sırf Allah rızası için değilmiş. Mevki sâhibi olmak, şan ve şeref kazanmak içinmiş. En azından bu bana bir tatmin sağlıyordu, hoşuma gidiyordu. Yani ihlâs ve Allah rızâsı düşüncesi ya hiç hatırıma gelmiyordu veya ikinci plândaydı. Uçurumun kenarında olduğumu farkettim...”



Kendi yüzünü sevmeyi öğrenmek

Gazâlî’nin bu iç muhâsebesi çok ilgi çekicidir. İnsanın kendisiyle yüzleşmesi zordur. Ama olgun kimseye düşen de budur. Gönül erleri bu tür muhâsebe ve sorgulamadan başarıyla çıkabilen kimselerdir. Acaba sonraları ne oldu dersek, Gazâlî Nizamiye’deki görevini bıraktı. Şam’a gitti. Orada bir süre yalnızlığı seçti. Bu sırada dînîn özü ve içten yaşanmasıyla ilgili konuları yeniden gözden geçirdi. Onları kendi şahsında uyguladı, teoriyi pratiğe geçirdi. Anlattığına göre bu tür faâliyetler sonunda gönül gözü, kalp gözü açıldı. Çok zengin bir ruh hayâtı yaşadı.



Çileden doğan “İhya” faaliyeti

“Bildiğini uygulayana Allah bilmediğini de verir.” şeklinde Gazâlî’nin hadis olarak naklettiği bir söz vardır. Kendisi bunun örneğini yaşadı. On yıl kadar süren bu dönemden sonra meşhur eseri İhyâ-ü Ulumiddin’i yazdı. Ömrünün son yıllarında ise tekrar öğretim hayâtına döndü. Daha mütevâzı şartlar altında memleketinde ilim ve tasavvuf öğretimini sürdürdü. 1111’de vefat etti. Henüz 54 yaşlarındaydı.

Gazâlî’nin İslâm düşünce târihinde önemli yere sâhip olduğunu belirtmiştik. Kuşeyrî gibi o da tasavvuf düşüncesinin ilim çevrelerinde kabul görmesinde en önemli hizmeti gördü. Bu konuda birçok kitap yazdı. İhyau Ulumüddin isimli eseri her çevrede ilgi buldu.



Bütünü göremeyenler onu felsefi duraklamanın müsebbibi gördü

Buna rağmen onun hakkında iki farklı kanaat vardır. Birine göre Gazâlî İslâm dünyasında felsefî düşüncenin duraklamasına yol açmıştır. O insanları daha çok mistik alana yöneltmiştir. Onun için zararlı olmuştur. Gazâlî’nin o günkü akılcı felsefe ekolüyle mücâdele ettiği ve bu mücâdelesinde etkili ve başarılı olduğu bir gerçektir.

Gazâlî’yi sevenlere ve onun taraftarlarına göre ise durum farklıdır. Evet, Gazâlî rasyonalist ve materyalist felsefe akımlarıyla mücâdele etmiştir. Ama bu bir fikir mücâdelesidir, normaldir ve olmalıdır. Düşünce hayatına bir canlılık getirir. Ayrıca o duyuların ve aklın ötesinde kişinin kendi iç tecrübeleriyle ulaşabileceği bir bilgi imkânından bahseder. Bu imkânı niçin görmezlikten gelelim ki?

Gazâlî’nin üzerinde durduğu en önemli konulardan biri de sevgidir. Ona göre irfan sahibi kişi yalnızca Allah’ı sever. Eğer Allah’tan başkasını severse bunu da yine Allah için sever. Zira seven, sevdiğinin hizmetçisini yakınlarını, çevresini hattâ mahallesinin köpeğini bile sever.

Mevla şefaatlerine nail etsin.

MEHMET DEMİRCİ
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“Tasavvuf” sayfasına dön