Beşer OL-AN Resulullah sav

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Beşer OL-AN Resulullah sav

Mesaj gönderen kulihvani »

Beşer OL-AN Resulullah sav

Hz. Peygamberin Beşer Oluşunu Vurgulaması:

O'nun özellikle kendisini beşer olarak tavsif ettiği:"Ben bir beşerim” gibi açıklamalar vardır.

Hz. Peygamber, Medine'ye yeni hicret ettiğinde hurma aşılama konusundaki bir yanılgısından dolayı;"Bu (görüşüm) sadece bir kanaatti. Oysa zan-kanaat hata da eder isabet de eder. Ama ben size 'Allah şöyle buyurdu' dediğimde asla Allah 'a yalan isnad etmem." buyurmuştur.


Burada dikkat çeken üç husus vardır:

1) Görüldüğü üzere Rasûl-i Ekrem burada sadece hurma aşılama konusundaki zannını/kanaatini açıklamıştır. Zan ve kanaat ise yüzde yüz kesinliği olmayan bir düşüncedir. İnanan bir beşer olarak bazı konularda, ağırlıklı fakat yüzde yüz kesin olmayan kanaatlere/zanlara sahip olabilir.

2) Kanaatlerin/zanların özelliği, bazen hata edip bazen isabet etmesidir. Burada Hz. Peygamber, beşer cinsinden bir varlık olarak. Kanaatinde yanılmış ve yanıldığını da bizzat kendisi dile getirmiştir.

3) Fakat O (sav), beşer olmakla birlikte aynı zamanda bir peygamberdir. Bir nebi olarak, nübüvvet sıfatıyla Allah'ın kendisine vahyettiklerini bildirdiğinde ve insanlara aktardığında, bunda asla yanılmaz, sözünü eksik, fazla veya hatalı yapmaz. Vahiy konusunda Allah'a yalan isnatta bulunmaz. Bu durumun böyle gerçekleştiğini de bizzat kendisi açıklamış ve makamların karıştırılmamasını istemiştir. Yani Allah'ın vahiyle O'na söyledikleri ve O'nun bunları olduğu gibi aktarması zan/kanaat değil, ilim/kesin bilgidir. O'nun hiçbir zaman Allah'a yalan isnadında bulunmadığını ve bulunmayacağını söylemesi vahiy konusunda emin olduğunu, yalan söylemediğini gösterir.


Rasûlullah'ın Beşer Oluşunu Açıkladığı Üç Olay:

Hz. Peygamber bir gün Medine'de Mescid-i Nebevi'de namaz kıldırıyordu. Namazı bitirdikten sonra, namaz rekatlarını eksik bıraktığını veya fazlalaştırdığını cemaate sormuş, cemaat bu konuda kesin bir şey söylememişti. Bu durum Rasûl-i Ekrem'e olan teslimiyet ve güvenden kaynaklanmış olabilir. Herkes namaz konusundaki düşüncelerini O'na aktarınca, O (sav) diz çökerek, kıbleye yöneldi, arka arkaya iki secde yaptı. Teşehhüde oturduktan sonra selamla namazı bitirdi. Sonra cemaate döndü ve şöyle dedi:
" Namaz içinde (hatalı) bir şey olursa, onu bildiriniz. Çünkü ben ancak bir beşerim. Sizin unuttuğunuz gibi unuturum." Sonra sözlerine şunları da ekledi: "Sizden her kim namazında şekke düşerse, sevapça daha yakın (daha sevaplı) tarafı tercih etsin, onun üzerine namazını bitirsin, selam verip arkasından iki secde yapsın."

Hz. Peygamberin mahkemede, hüküm verme konusunda yaptığı bir ikazı da bu konuda önem arz eder.
Rasûl-i Ekrem'in eşlerinden Ümmü Seleme validemizin bildirdiğine göre, bir gün O (sav), Mescid-i Nebeviye bitişik hücrelerinden birinde, hanımlarının birinin odasında iken dışarıda, yani Mescitte mahkeme için gelmiş iki hasımın seslerinin birbirine karıştığını duydu. Odasından, onlara karşı, Mescit içine çıktı ve şöyle buyurdu:
"Ben ancak bir beşerim. Durum şu ki, bana hasımlar (mahkeme için gelen iki taraf) gelir. Belki kimi kiminden daha beliğ olabilir. Ben de (durum üzerine) ‘o doğru söyleyendir' diye hesap eder ve onun (daha beliğ konuşanın) lehine hükmederim. Eğer bir Müslümanın hakkını (ondan alıp haksız yere) onun lehine hükmetmişsem, bu ancak ateşten bir parçadır. (Lehine hüküm verdiğim kişi) İster o parçayı yüklenip gitsin, isterse onu yerinde bıraksın."
Bunda Rasûl-i Ekrem bir konuda hakimlik yaparken, duruma ve ifadelere göre kanaatinin belireceğini açıklamıştır. O da, Allah'ın hakikatini bildirmediği gaybî durumlarda diğer insanlar gibi eldeki delil ve şahitlerle bir kanaate/zanna ulaşmaktadır. Onun beşeriliğini vurguladığı bir başka sözü de şöyledir: " Allah'ım ben ancak bir beşerim. Zekatın ve Müslümanlardan her hangi bir adamı tahrik etmiş, ona bedduada bulunmuş veya onunla tartışmışsam; sen bunları onun lehine temizleme (zekat) ve rahmet kıl."

Burada da O, bir beşer olarak şu veya bu şekilde birisinin gönlünü kırdıysa; bu yaptığının; o kimse lehine günahları için bir temizlik ve Allah'ın rahmetini celbe (üzerine çekme) vesile olmasını istemektedir.
Mekke fethinden sonra halkla görüşürken, huzurunda çok heyecanlanan bir kimseye Rasûl-i Ekrem:
"Sakin ol, çünkü şüphesiz ben, bir kral değil, ancak kadid yiyen bir kadının oğluyum." demiştir.
Kadid uzunlamasına kesilip tuzlanan, güneşte ve açık havada kurutulan ettir ve bir tür sucuktur.

Hz. Peygamber Huneyn savaşının başlangıcında da "Abdullah'ın oğlu" olduğunu belirtmiş: "Ey insanlar nereye? Bana geliniz, ben Allah'ın Rasûluyum, Ben Abdullah'ın oğluyum." diye insanları kendisine çağırmıştır. Ayrıca O " Ben aranızda halis Arabım. Ben Kureyşliyim ve Sa'd oğullan içinde emredildim." diye kimliğini açıklar.

Bu sözlerinde de, insan nevinden oluşunu, ırkî mensubiyetini ve kabilesini açıklamaktadır.


Hz. Peygamberin Beşer Olmakla Birlikte Üstünlüğü:

Rasûl-i Ekrem'in (ve diğer peygamberlerin) bir beşer olduğuna bakarak, mertebe-i risaletteki ve kulluktaki yüce makamını, üstünlük ve faziletini düşürücü bir tutum ve tavır almak doğru olmadığı gibi, O'nu "insanüstü" görmek de doğru değildir.
Hz. Peygamberin kulluk mertebesi ve risalet makamı açısından üstünlükçe O'nun bir dengi ve misli yoktur.
Hz. Peygamberin insanî halleri ve beşerî vasıfları siyer, tarih ve hadis kitaplarında açıklanmıştır.
Fakat bu vasıflar çoğunlukla beşeri yönüne bakar.
O'nun beşeriyetine bakan vasıflar kendisinin gerçek büyüklüğünü gösteremez.
O, Seyyid-i Beni Âdem'in, Rahmeten li'l Âlemin olan pek bereketli zatın, kıymetini görmek için, O'nun şahs-ı manevisine, pek övülmüş hasletlerine ve kutsi mahiyetine bakmak gerekir:

1) Mesela; " Kim iyi bir çığır açarsa..." veya " sebep olan yapan gibidir." sözlerinin gereği olarak O'nun kıymeti ve manevi kameti, her gün ve her an hızla artmakta ve yükselmektedir. Her gün ve her an, tüm ümmetinin tüm ibadeti kadar bir ibadet O'nun defterine ve fazilet sayfasına eklenmektedir.

2) O, "Rahmeten li'l- Âlemîn" olmasıyla; pek büyük ilahî rahmete, ulvî istidadıyla mazhardır.

3) O'nun şahs-ı manevisinin büyüklüğü O'nu, en övgüye değer makama yükseltmiş ve mazhar etmiştir. Ayrıca Hz. Muhammed (sav) her gün; ins ve cinden hadsiz ümmetinin, hadsiz salavat ve hayır dualarına mazhar olmaktadır.

4) O Kur'ân-ı Hakîm ve hadis-i şeriflerin açıklamasıyla, Ezel ve Ebed Sultanı olan Allah'ın Rasûlu; kâinat Halikı'nın tercümanı, Rabbü'l- Âlemîn'in Habib-i Ekrem'idir.

5) Hadis-i şeriflerde de belirtildiği gibi, insanlar beşer olmakta bir oldukları halde makam ve mertebece bir değildirler.

7) Hz. Peygamber beşeriyet mahiyetini taşımaktadır. Fakat; risalet vazifesi, iman ve İslamiyet'le pek çok iyiliğe sebep olması, en şiddetli belaları görmesi, istifası, tehlikeli şartların amellerin sevabını arttırması, tebliğ görevini hakkıyla yapması, "Üsve-i Hasene - En İyi Örnek" olması, en yüksek ahlakta bulunması, daima istikamette olması, her an makam ve mertebesinin yükselmesi ve daha başka cihetlerden şahs-ı manevisi ve fazileti pek büyüktür. "Her hurma çekirdeği içinde bir hurma ağacı vardır." denilebilir.
Fakat her çekirdek toprak altında çimlenip, büyümez ve meyve vermez. Önemli olan çekirdeği geliştirmektir.
Sanki Rasûlullah seçilmiş bir tohum olarak manen en verimli ubudiyet toprağı altında, gelişmeye başlamış, İslamiyet suyu ile sulanmış. Kur'ân Güneşi ve iman ışığı ile pek bereketli, büyük, manevi ve benzersiz bir ağaç olmuştur.
Onu değerlendirirken yalnız çekirdeğe benzeyen beşeriyetine değil, risalet vazifesi ve mertebesiyle parlayan, büyüyen ve yükselen, yüz yıllar boyu meyve veren nurânî risalet ağacına bakılmalıdır.


Prof. Dr. Murat Sarıcık


Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem: "Yaz! Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, buradan haktan başka bir şey çıkmaz..."
(Abdullah İbn-i Amr-İbn-il-As ra dan; Buharî, Müslim)

Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Ben ancak bir insanım. Siz unuttuğunuz gibi ben de unuturum. Biriniz unuttuğu vakit, oturduğu halde iki secde yapıversin."
(İbn Mace, İkame)

Ebû Saîdi´l-Hudrî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Biriniz namazında, iki mi kıldım, üç mü kıldım diye şekke düşerse, şekki atsın, yakîn kesbettiği hususu esas alsın, sonra da selam vermezden önce iki secdede bulunsun. Eğer (bu kıldığı ile) beş rek´at kılmışsa, namazını onunla (sehiv secdesiyle) çift yapmış olur. Dördü tam kılmış idiyse, o iki secdesi, şeytanın burnunu sürtme olur."
(Kütüb-i Sitte)
Resim
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

çok teşekür ederim Allah razı olsun
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Resim
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: Beşer OL-AN Resulullah sav

Mesaj gönderen Gul »

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem in ADALETini bildiren şu olay ve helâlleşme örneği Sahih hadislerde bildirilir ve anlatılır ki..

Kur’anı Kerim’in nüzulünün tamamlandığını bildiren âyetler nazil olunca, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Cebrail'e:
“Ey Cebrail öleceğimi anladım” buyurunca Cebrail, Peygamberimize:
“Senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır, Rabbin sana (istediğini) verecek sen de razı olacaksın, (Duha:4-5)” dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz müezzini Bilal-ı Habeşi'ye, insanları cemaatle namaz kılmak üzere toplanmaları için çağırmasını emretti.
Bütün Muhacir (Mekke'den Medine'ye hicret eden Müslümanlar) ve Ensar (Medineli Müslümanlar) Mescid-i Nebi'de toplandı.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara namaz kıldırıp sonra minbere çıktı ve insanlara hitap etti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu konuşması sırasında kalbler ürperdi gözler ağladı. İnsanlara şöyle dedi:

“Ey insanlar sizin için nasıl bir peygamber idim?” Onu dinleyenler:
“Allah mükafatını versin çok iyi bir Peygambersin. Sen bizim için merhametli bir baba, şefkatli ve öğüt veren bir kardeş gibiydin. Allah'ın sana verdiği Peygamberlik görevini yerine getirdin O'nun (Allah'ın) vahyettiğini bize ilettin, bizleri Allah'ın yoluna hikmetli ve güzel sözlerle davet ettin. Allah, ümmetlerine yaptıkları görev nedeni ile peygamberlere vereceği mükafatın en güzelini sana versin” dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ey Müslüman topluluğu! Sizin üzerinizde bulunan hakkım ve Allah adına, sizden kime bir haksızlık yapmış isem, kıyamette hesaplaşıp hakkını almadan önce, şimdi onun ayağa kalkıp hakkını benden almasını istiyorum!” dedi.
Hiç kimse kalkmayınca Peygamberimiz bunu üç defe tekrarladı.
Üçüncü defa söyledikten sonra Müslümanlar arasında bulunan ve kendisine Ukkaşe denilen yaşlı bir sahabe ayağa kalktı.
Müslümanları yararak ilerledi ve Peygamberimizin önünde durdu ve şöyle dedi:
“Anam babam sana fedâ olsun Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, eğer ısrar etmeseydin senin karşına çıkıp bir şey istemeyecektim. Bir savaştan sonra gazilerin arasındaydım. Ayrılmak üzereyken develerimiz yan yana geldi. Devemden indim ayağını öpmek için sana yaklaştığımda değneğini kaldırdın ve sırtıma vurdun. Kasten bana mı vurdun yoksa devene mi vurmak istemiştin bilmiyorum!” deyince, Peygamber efendimiz:

“Ey Ukkaşe sana kasten vurmaktan Allah a sığınırım!. Ey Bilal git (kızım) Fatıma'ya uzun bir değnek getir!” dedi .
Bilal-ı Habeşi (şaşkınlıktan) ellerini başının üzerine koyarak :
“O, Allah'ın Peygamberi ve kendisine kısas yapılmasını istiyor!” diyerek Hz.Fatıma' nın yanına geldi kapıyı çaldı ve: "Ey Peygamber'in kızı! Bana uzun bir değnek ver!" deyince, Peygamberimizin kızı Hazreti Fatıma:
“Bugün ne hac günü, ne de O'nun savaştığı bir gün değil babam uzun değneği ne yapacak?” Dedi. Bilal-i Habeşi:
“Babanın yaptıklarından haberin yok. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem borçlarını ödüyor, dünyayı terk ediyor ve kendisine kısas yapılmasını (kendisinde hakkı olanların hakların almasını) istiyor.” dedi.
Bunun üzerine Hazreti Fatıma:
“Ey Bilal! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme kısas yapmayı ( hakkını almayı) kendisine layık gören kimdir? ( Peygamberin torunları) Hasan ile Hüseyin'e haber ver. O adamın (Ukkaşe) yanına gitsinler de, almak istediği (hakkını) onlardan alsın. Peygamberden almasına izin vermesinler!” dedi.
Bilal-i Habeşi mescide girip değneği Peygamberimize verince O da Ukkaşe'ye verdi. Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer bunu görünce ayağa kalktılar ve:
“Ey Ukkaşe! İşte önündeyiz Hakkını bizden al. Peygamberden alma!” deyince Peygamber Efendimiz:

“Bırak ey Ebubekir sende bırak ey Ömer. Allah sizin değerinizi ve makamınızı biliyor” dedi.
Bunun üzerine Ali b.Ebu Talip (İmam Ali kerremullahi veche) ayağa kalktı ve:
“Benim hayatım Allah'ın elçisinin hayatının önündedir. İşte sırtım hakkını kendi elinle benden al ve bana (O'nun yerine) yüz sopa vur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden alma!” deyince Peygamberimiz:

“Otur yâ Ali. Allah senin değerini ve niyetini biliyor!” buyurdu.
Sonra Hazreti Hasan ile Hazreti Hüseyin kalktılar ve:
“Ey Ukkaşe! Sen bilmiyor musun biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin torunuyuz. Hakkını bizden alman Peygamberden alman gibidir!” deyince Peygamber efendimiz:

“Gözümün nuru torunlarım sizde oturun Allah sizi burada unutmamıştır (sizin de niyetinizi ve değerinizi bilmektedir).
Sonra Peygamber Efendimiz Ukkaşe'ye:

“Ey Ukkaşe! Vuracaksan vur!” deyince, Ukkaşe:
“Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! Bana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu!” deyince Peygamberimiz sırtını açtı.
Müslümanlar yüksek sesle ağlıyorlardı.
Hz.Ukkaşe, Peygamberimizin beyaz sırtına baktı.
Sanki sırtı Mısır' da dokunan ince ve beyaz ketenden dokunmuş kumaş gibiydi fazla ilgilenip zaman kaybetmeden, sırtındaki nübüvvet mührünü öptü ve şöyle dedi:
“Anam babam sana fedâ olsun Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! sana kısas yapmaya (senden hakkını bu yolla almaya) kim cür'et edebilir?”
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Ya hakkını alman için gerekeni yap ya da affet!” deyince, Hazreti Ukkaşe:
“Kıyamet gününde Allah'ın beni affetmesini umarak sizi affediyorum!” dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse bu adama baksın!” dedi.Sonra (orada bulunan) tüm Müslümanlar Hazreti Ukkaşe'nin alnından öperek ayağa kalktılar ve:
“Seni tebrik ederiz çok büyük bir mertebeyi ve Peygamberin cennetteki arkadaşlığını elde ettin!” dediler.”

(El İsbahanî, Hilyet-ül Evliya 4/ 73)

İşte fiilî Adalet budur Şeriat-ı Garrada

http://www.muhammedinur.com/forum/viewt ... 3&start=25
Resim
Resim
Cevapla

“Peygamber Efendimiz (S.A.V)” sayfasına dön