Efendimi s.a.v Birde Kuranı Kerimden Dinleyelim....

Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

SEN! Bir gece yüreğime misafir ol Efendim...

Mesaj gönderen sena »

Yüreğime misafir ol Efendim!!!
Bir gece yüreğime misafir ol...
Yüreğimin kapılarını açacağım sonuna kadar.
Yeter ki gel derken sana, utancımdan göz yaşlarımı saklamayayım.

Ayağının tozunu gözüme sürme diye çekeceğim,
geldiğin gün yerdeki tozları toplayarak...

Biçareyim, nâçarım ve Senden uzağım Efendim...
Gözlerim gözlerine hasret gözleri arıyor sokaktaki gözlerde!..
Yüreğim, Sana sevdalı yüreklerle dost olmak için çırpınıyor!..

Nereye baksam, neye uzansam feryatlar geliyor çevremden.
Bütün serzenişleri sineme çekiyorum. Senin şu sözünle
“Sabır, musibetin ilk şokunu yediğin zamandır.”
Sevgin için sükut ediyorum.

Nurun için, rızan için...

Ve bunlara rağmen yüreğime konuk olmanı bekliyorum bir gece...
Kararmış bir yüreğin, ölmüş bir ruhun son arzususun Sen.
Donmuş ve buğulu gözlerimin umudusun Sen...

Sen herşeyimsin…
Geçmişim, geleceğim ve istikbale ait hülyalarımın GÜLÜSÜN...

Gül koklamaya utanır, Gül lafzını söylemeye çekinir oldum.
Her gülü Senin sevginle kokladım...

Ey Güllerin Sultanı!

Kanayan yüreklerin merhemi.
Donuk bakışlarımın rengi.

Gönlümün tesellisi...

Ve kararmış bir yüreğin son arzusu...
SEN! Bir gece yüreğime misafir ol Efendim...
Yüreğimin kapılarını açacağım sonuna kadar !!!...
Resim
Kullanıcı avatarı
Mehmet63
Üye
Üye
Mesajlar: 30
Kayıt: 14 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen Mehmet63 »

YAŞASIN! YİNE GELMİŞ SENA...

MASMAVİ GÖKYÜZÜNDEKİ LEKESİZ BEMBEYAZ BULUT GİBİ.
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Mesaj gönderen sena »

Allah razı olsun efendim bahsetmiş olduğunuz temizlik hakkaten sizin gönlünüze bakan gözünüze ait.. İnanın bu böyle ... çok teşekkür ederimm.
sizi en emine emanet ediyorumm. sevgi ve hürmetlerimle... Sena...
Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

Resim


ALLAH razı olsun ......


RABBİM şefaatine nail olabilen kullarından eylesin cümlemizi İNŞALLAH...
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Efendime

Mesaj gönderen sena »

Ya Resulallah!
Senin hakkında konuşmak gerektiğinde nasıl bigane kalabilir insan.
Onca isim de olsa "Sen" o işlerin hepsinden önce gelmeli değil miydin!

Seni nasıl anlatmalıyım.
Kelimeler Seni anlatmaya yeter mi ki?
Hangi dil Seni tam manasıyla övmeye yeter.
Risalet zincirinin evveli ve ahiri Efendim.

Sultanim, Önderim, Rehberim, Peygamberim, Efendim, Seni Sana verilmiş güzel isimlerinle selamlıyorum Rabbimizin biricik Sevgilisi! Andelib-i Zişan.

"Beni Rabbim terbiye etti ve ne güzel terbiye etti" buyuruyorsun.
Evet başka türlüsü olamazdı zaten Hayatlarımıza revnak getirdin,"insanlığın ne olduğunu Seni bilmese ve tanımasaydık öğrenemeyecektik"

Hangi yonun etkilemedi ki ya Resulallah beni Tebessümünden, hüznünden, yasayışının her noktasına, her anına kadar Seni hakkıyla tanıyamadım, biliyorum "Ben Onun ümmetindenim" derken yüreğimin bir yani gurur esintileriyle dolarken bir yani o Gülyüzlü'ye layık olamamanın kaygısıyla yaralı.

"Eğer başkalarının anlatılmasına verdikleri kadar Seni anlatmaya izin verselerdi dünyanın cehresi başka olurdu"
Ne var ki yüreklere zincir vurulmuyor Gül yüzlü Nebi.
Sen kayaların ortasından sürgün veren çiçekler gibi yine de açtın içimizde.

Seni nasıl anlatmalı ki?
Ey Medine'nin gömleğini Mekke'nin peçesini taşıyan güzel!
Güneş daha ne kadar gölgede kalacak.
Ay isen bize ışığından bir huzme gönder.
Gül isen bize bağından bir koku getir.

Ey Resuller tacının incisi!
Ey sultanlara taç giydiren yüce Nebi!
Bu yerde bildik, yabancı herkes Sana sığınmış, Senin şeriatının nimetine muhtaçtır.
Peygamberlik manzumesinin ilk beyti Senin adına bestelendi.
Fakat hükmün kafiye gibi en sonunda yer aldı.

Seni anlatamadığım için, soluğum ve nefesim güçsüz olduğu için ya Nebiyallah, Nizami'nin sözlerine başvurdum, ama değil mi ki söz konusu "Gül" sensin, Ne fark eder?

Kanaat eden bir kul nebiliği seçmen ne çok düşündürmüştü beni.
Sana uymak için çırpınan su gönlüm bir yanda ve bir turlu kurtulamadığım şeytan, nefs, dünya üçgeni bir yanda.
Senin sofrana hurma ve ekmek ayni anda misafir olmamıştı, bir de kendi soframa bakıyorum.
Ne kadar şükürsüz ve yüzü kızarmazım.

Ah Efendim 'Kalbimi şerha şerha parçalasalar da görseler içte, dipte bir ben Sana nasıl aşık, dıştaki ben ne kadar dünya hay huyu içinde kaybolup gitse de.

Taif'teki bağda otururken merhamette zirveleşen Efendim Sahib-i Miraç, Hazret-i Risalet penahı, Subhanimiz'in hediyesi olan Dürr-i Yekta

"Yüzümüzü Senden çevirdiğimiz için ya Resulallah yüzümüz gülmez oldu; yüzümüzü Sana çeviriyoruz" Rıhlet işaretleri geldiği zaman ashabına Nebi mescidinde dönüp dönüp bakıyordun ve ağlıyordun Şimdi bizim halimize de ağlıyor musun?

Efendim Sen bize gideceğimiz yolun en doğrusunu gösteriyordun.
Rehberimiz bizler yolumuzu sasırdık, şaşkın olan bizlere rehnuma ol.
Azarlama bilmeyen Sen bir kez olsun nefislerimizi azarla.

Senin aşkından ihtida eden bir şairin mısralarıyla bitireceğim yazımı.
Ama biten yalnızca sözler.


Gönül hun oldu sevkinden boyandım ya Resulallah

Nasıl bilmem bu nirana dayandım ya Resulallah

Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resulallah

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah!
Resim
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Değerli SENA kardeşim... BİZ O' nu anlatamayız...

Ancak O BİZ' e BİZ' i AN' latır...

BİZ' de O' ndan aldıklarımızı paylaşırız...

Senin AŞK ile yaptığın gibi...

Allah CC. razı olsun dilerim...


* * * *

BİR OL’ muş ATEŞ’ im SU’ yum,
HAYY’ dandır DİRİ’ lmiş HUYum,
Ben hem BEN’im, hem SEN, O’ yum,
BEN’ im BİZ’ liğinde karılmış bugün.

BİR OL’ muş GÜNDÜZ GECE’ si,
İnmiş ARZ’ a EN YÜCESİ,
YEDİ YÖN’ den HAKK’ ın SESİ,
Her YÖN AŞK sarılmış bugün.

GÖNÜL KARA GÜL TOHUM’ u,
KARA “BU” mu, BEYAZ “HU” mu,
Her HAYY-at BİR DAMLA SU’ mu,
DENİZ’ i görülmüş bugün.

NAR’ ını eritmiş NUR’ u,
O öyle SAF, öyle DURU,
HAKK’ ın HABİB’ i HUZUR’ u,
ÂLEM’ e serilmiş bugün.

AŞK’ ına UY, UYUma İNSAN,
CAN’ ındandır sen de CAN’san,
KENDİ ÖZ’ üne inansan,
VAR’ lığın verilmiş bugün.

08.03.2009 - 15: 45
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nafile
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 169
Kayıt: 02 Kas 2008, 02:00

Mesaj gönderen nafile »

Allah'a şükürler olsun
Allah razı olsun

Enbiyâ, 107
Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.

Tevbe 128
Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir

İmam-ı Rabbani'nin diyor ki;
Ben sözlerimle onu methediyor değilim,bilakis onun vesilesiyle sözlerimi methediyorum.


Efendimiz SAV ile yeniden doğmak duasıyla
HAYYatta hiçbir şey nafile değildir.
Her şey ama her şey NÂFİdir,
BİR HİKMET'e tâbidir...
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Mesaj gönderen sena »

"Eğer başkalarının anlatılmasına verdikleri kadar Seni anlatmaya izin
verselerdi dünyanın cehresi başka olurdu"


Allahım sizden razı olsun..
Resullah efendimiz s.a.v bu gece gönlünüze doğsun... Ve son nefesinize kadar yaşatmayı büyütmeyi sevmeyi nasip etsin mevlam...
Bu gece hepimizin yeniden doğusu olsun... Sena..
Resim
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Seni Tanıdım Karanlıklar Nur Oldu Efendim.....

Mesaj gönderen sena »

Seni Tanıdım
Bir yetim gibiydim şu fani dünyada
Başı boş ne yapacağını bilmeyen
Örnek gösterilenler aciz,kusurlu
Diyordum öyle birini örnek almalıyım ki
kusursuz olmalı
Tanıyamadım, tanıtamadılar
Rasulüm Seni….
Anlatamadılar, sevdiremediler.
Tanımayınca nasıl sevebilirdim ki,
Oyalandım sahte sevgilerle…
Yıllar geçti garipliğim iyice boynumu büktü
Yoruldum yalancı modellerden
Bir güneş gibi doğdun hayatıma
Evet dedim aradığımı buldum…
Öyle bir dalmıştım ki hayatını okumaya
Sanki yeniden doğmuştum.
Tüm karanlıklar yok olmuştu
Sen bu garip yetimin ellerinden tutmuştun.
Aradaki asır farkı ortadan kalkmıştı
Benim gibi analı babalı ümmetin manevi yetimlerini bırakmamıştın…
Seni Tanıdıkça kendimi buluyor
hatalarımı düzeltiyordum..
Yıl 2009 du ama
Aynı zaman dilimindeydik Seninle…
Her bir hadisin yoluma Işıktı…
Minberde Seni dinliyordum sanki…
Hep yanımdaydın…
İyiki bulmuştum Seni
yada
Sen beni almıştın yanına bilmiyorum…
Bu dem de Peygamberim,
Öğretmenim, Kılavuzum, Liderimdin…
Bir dem daha geldi
Seni kendime öyle yakın hissettim ki
acıların üzerime yüklendiği yıllardı belki…
Babam diyordum artık sana bir baba sıcaklığı bulmuştum sende.
Herkesin terk ettiği demde yine sen vardın yanımda…
Kızın Fatıma’nın yanında bir kızında ben olsam derdim.
Yoluma Kılavuz oldun,
Rehberim oldun…
Sonsuz şükürler olsun sana ümmet yaratılmışız
Sonsuz şükürler olsun kalbimiz İslam Nuruyla aydınlanmış.
Ey Sevgili En Sevgili
Bırakma ellerimizi
Burada sahip çıktığın gibi
Ahirettede sahip çık
Sensiz garip bırakma, ümmetin manevi yetimlerini
Ebedi Sevgilimiz Mevlamız sana,
Habibim demiş
Bundaki ince hikmete binaen
Öğret bize nasıl Habib olunur
O güzel ahlakından bizide nasiplendir.
Uyandır ümmet-i Muhammed’in gençlerini
Annelerini, Babalarını, Çocuklarını…
Daldır İslam ahlakının ve ilminin derinliklerine…
Kaldır gaflet uykusundan hepimizi
Tut ellerimizi bırakma bizi…
Tut ki yeniden şahlansın İslam Gençliği…
Bırakma ellerimizi …
Ebedi Sevgilim
Bezm-i eleste hayran olduğum
Aşk meclisinde hayrete daldığım
Fani dünyayı boş verdiğim
Aşkınla bi karar kıldığım…..
Uğruna belalara düştüğüm
Yandıkça yanmamayı öğrendiğim
Dem gelip süveydana daldığım
Gönül beytullahını tavaf ettiğim……
Lâ ilâhe illallah kılıcıyla
Tüm gönül putlarını devirdiğim
Kâh İbrahim’in olup teslim olduğum
Kâh İsmail’in olup kurbanın olduğum
Kâh Muhammedî nurunla
Aşkına boyandığım……….
Al götür beni buralardan
Cemaline hayran olduğum…..
Aşkınla yanan yüreğim
Dem gelir volkan olur…..
Dayanamam yangınına……
Aşkına düşeli yaşıyorum ….
İşte öylesine…..
Kulluğum tamamlansın, diye…….
Bir çağırsan
Bir haber salsan
Vuslat zamanıdır
Hadi gel diye…
Hazırlanacağım bir gelin gibi
Ellerimde aşkının kınası
Üzerimde gül kokuların
Masum beyaz gelinliğimle….
Yüzümde kırmızı alım
Sorsan bana ne getirdin, diye
Yok sana sunacağım
Salih bir amelim….
Dağıtmışım hepsini
Nefsim azmasın diye
Geldim işte kapına
Acziyetim hiçliğimle




aciz sena......
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Sevgili senâ,
candan yakarışın yarından da yakın,
YAKÎN olur İnşâallah...

Muhammedi Muhabbetle
Resim
Kullanıcı avatarı
ferhat
Üye
Üye
Mesajlar: 49
Kayıt: 24 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen ferhat »

AŞK yakar, aşkla yanılır, aşkla olunur..
Aşkı anlatmaya ne kelimeler kifayet veriyor ne sayfalar yetiyor..
Sevilenlerin en Güzeli,
Sevilebileceklerin en şereflisi,
yaratılmışların en muhteşemi,
Ekmel-i İnsan,
Fahri Kainat,
Alemlerin Sultanı,
İki Cihan serveri,
Mutluluk Abidesi,
Güzel ve yüce insan,
Efendimiz pirimiz sultanımız canımız kanımız herşeyimiz,

Güllerin Sultanısın sen.
Sana sevgimizi ifade etmeye kifayet getirememekte dillerimizden dökülen nameler, mısralar yazılar heceler sesler ve renkler, kapatıp gözümüzü sevgi denizinde yüzen miskin yüreklerimiz hasretinle kavrulmuşken çöle inen kutlu nursun sen EFENDİM.
Kaldır demir mikabını, bitsin bi hasret, vuslata erdir bizleri.
ALemlere Rahmet geldin sen, şeref verdin efendim.
Ötelerden sana selam olsun EFENDİM CAANIM EFENDİM
SANA salat ve selam olsun
“Aşk ehli gitti, muhabbet şehri boş kaldı deme,
Cihan Şems-i Tebrizî güneşi ile dolu isteklisi nerede!...”
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Mesaj gönderen sena »

Amin.. Amin.. Amin.. Eminimki Sizin temiz ağzınız ve tertemiz gönlünüz benim yakarışımı Efendime S.A.V. duyurmuştur...Allahım sizden razı ve hoşnut olsun. Sevgi,hürmet ve saygılarımla..
Resim
Kullanıcı avatarı
ferhat
Üye
Üye
Mesajlar: 49
Kayıt: 24 Ara 2007, 02:00

Mesaj gönderen ferhat »

EL-VEDÛD
--------------------------------------------------------------------------------

“Sonsuz muhabbete, yegâne lâyık olan.”

“Mahlukatını seven ve onların hayrını isteyen.”

“İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren.”

“(Rabbin), ilk olarak yaratan ve tekrar diriltendir.O, Ğafur ve Vedûd’dur.” (Bürûc sûresi, 14)
SEVMEYİ bilemedik ya RABB
Seni sevdik seni sevmeyi sevdik seni sevenler sevdik, sevdik mahlukunu mabudundan bildik.
Şimdi bildik ya RABB
Sevmekden daha güze birşey var. O da sevgi sensin ve o sevgide erimek ve deryalarda yok olan damlalar misalince sevgi denizine gark olmak.
Bize nasip eyle RABB
Bu güzel günün şerefine, Razı olduğun kullarının hürmetine bu gafil, fakir, aciz, tevbekar kullarına da hayrlar ihsan eyle.
“Aşk ehli gitti, muhabbet şehri boş kaldı deme,
Cihan Şems-i Tebrizî güneşi ile dolu isteklisi nerede!...”
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Mesaj gönderen sena »

Her an ‘ölecekmisim’ gibi içimde
titreyip duran korkudan…
Ve her an yeni bir hayata ‘dogacakmisim’ gibi içimde çarpip duran heyecandan habersiz…
Ve sevdigimi zannedip…
Sevgiyi bildigimi zannedip…
Yasayacaktim…
Yasamak denirse…
Seni sevmeseydim…
•••
Mevsimleri sevmeyecektim…
Sevdigimi zannedip…
Yagmurun mahzun kalbimi oksamasini…
Nefes almakta zorlandigimda
rüzgârin yetismesini…
Günesi…
Yildizlari…
Gülü ve bülbülü bilmeyecektim…
Ve gizlice aglamayi…
Bildigimi zannedip…
Aski bilmeyecektim…
•••
Seni sevmeseydim…
•••
“Bir ömür boyu” yetmezdi bana…
Ben seni severek…
Cenneti istemeyi ögrendim; ve sonsuzlugu…
Uykuyu uysal bir kedi gibi yanima alip,
safak vakti ettigim dualarda…
Sana ve sevgime bakip…
Rabbimi ögrendim…
O’nun büyüklügünü ögrenmenin
mümkün olmadigini ögrenip…
Hayreti ögrendim…
•••
Eger seni sevmeseydim…
Resim
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Mesaj gönderen sena »

Namaz imanımın ifadesi,
acizliğimin,
zayıflığımın,
çaresizliğimin,
kısacası kulluğumun itirafıdır.

Namaz gözümün nuru,
gönlümün gözbebeğidir.
Dünyam onunla aydınlandı,
hakikati onun ışığı ile gördüm.
Diğer varlıkların ibadetini onun ilhamıyla bildim.

Allah’a baş eğişim,
başkasına baş eğmeyeceğime dair yeminimdir.
Alnım yeri öperken
ruhumda beni sayısız nimetlerle yaşatan rahmet elini öpmektedir.

Namazda ben alem olurum;
alem ben olur.
Yüce divanda kainatın sözcülüğünü ederim.
Dilsiz varlıklar benim dilimle dile gelir.

SECCADE TAHTIM,
SECDE SALTANATIM
VE KULLUĞUM SULTANLIĞIMDIR…
Resim
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Mesaj gönderen sena »

O’nu anmakla kalbini yaşat” (Hz.Ali)

Bunda Yâr’in görmeyen


Nûr-u pâk-i Hakk’ı hakkıyla şühûd et ey gönül

Bunda Yâr’in görmeyen yarın dahi a’ma imiş.

Ey gönül Hakk’ın (Yüce Allah’ın) tertemiz olan nurunu

gönül gözüyle gör.

Burada (bu dünyada) Sevgilisini göremeyenlerin

ahirette de gözleri kör olur.

Aziz Mahmud Hüdayi
Resim
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Efendimi s.a.v Birde Kuranı Kerimden Dinleyelim....

Mesaj gönderen sena »

Kur’an-ı Kerim’de bir peygamber olarak Hz.Muhammed’le ilgili sayılan başlıca özellikler; Allah’ın elçisi, son peygamber, evrensel peygamber, âlemlere rahmet, yüce ahlâk sahibi ve güzel örnek oluşu özellikleridir.


Allah Elçisi

Hz.Muhammed (s.a.), Yüce Allah’ın peygamber olarak seçtiği ve doğru yol üzere olan elçilerden biridir:
“Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini, doğruluk rehberi Kuran ve hak din ile gönderen Allah’tır. Şahit olarak Allah yeter. Muhammed, Allah’ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkârcılara karşı sert, birbirlerine ise merhametlidirler.” (Fetih, 48/29);
“Yâ, Sîn. Kuran-ı Hakim’e and olsun ki, sen doğru yol üzere gönderilmiş peygamberlerdensin. Bu, babaları uyarılmadığından gâfil kalmış bir milleti uyarman için güçlü ve merhametli olan Allah’ın indirdiği Kuran’dır.” (Yâsîn, 36/1-4)


Son Peygamber

Hz.Muhammed’in (s.a.) Kur’an-ı Kerim’de belirtilen ikinci önemli özelliği, son peygamber oluşudur:
“Muhammed, içinizden herhangi bir adamın babası değildir. O, Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.” (Ahzâb, 33/40)
Bu hususu, Hz.Peygamber (s.a.) kendisi de belirtmiştir:
“Benden sonra artık gelecek olan peygamber yoktur.” (Müslim, fedâilü’s-sahâbe, 30)


Evrensel Peygamber

Önceki peygamberler, kendi kavimlerine veya belirli bölgelere gönderilmiştir. Hz.Muhammed’in (s.a.) peygamberliği ise, bütün insanlık içindir:
“Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir; fakat insanların çoğu bilmez.” (Sebe,34/28)
Bütün insanlar için peygamber olduğunu ve buna inanmak gerektiğini duyurmak, onun Yüce Allah tarafından verilmiş görevidir:
“De ki: Ey insanlar! Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümranı, O’ndan başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah’ın, hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. Allah’a ve okuyup yazması olmayan, haber getiren peygamberine -ki o da Allah’a ve sözlerine inanmıştır- inanın; ona uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A’raf, 7/158);
”Öyleyse Allah’a, Peygamberine ve indirdiğimiz nûra, Kuran’a inanın; Allah işlediklerinizden haberdardır.” (Tegabün, 64/8);
“Allah’a ve Peygamberine kim inanmamışsa bilsin ki, şüphesiz Biz, inkârcılar için çılgın alevli cehennemi hazırlamışızdır.” (Fetih, 48/13)


Alemlere Rahmet

Son ve evrensel peygamber olan Hz.Muhammed (s.a.), âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir:
“Doğrusu bu Kuran’da, kulluk eden kimselere bildiri vardır. Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 21/106-7)
Bu niteliklerinin bir gereği olarak, insanlara Yüce Allah’ın buyruklarını ve yasaklarını iletti, hak dini öğretti, ebedî kurtuluş yolunu gösterdi.


Yüce Ahlâk Sahibi ve Güzel Örnek

Hz.Muhammed’in (s.a.) başlıca özelliklerinden bir başkası, onun üstün ahlâk sahibi oluşudur:
“Şüphesiz sen, büyük bir ahlâka sahipsindir.” (Kalem, 68/4)
Böyle yüce ahlâk sahibi bir peygamber, bütün insanlığın bağlanacağı güzel bir örnektir:
“Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlara ve Allah’ı çok anan kimselere Rasûlullah (Allah’ın Elçisi) en güzel örnektir.”(Ahzâb, 33/21)

İnsanlığın büyük ahlâk örneğine, binlerce salât, selâm ve rahmet olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

O ne yaparsa her zaman doğrudur...

Mesaj gönderen sena »

Peygamberimiz (s.a.v) azadlı kölesi Zeyd bin Hârise'yi çok severdi. Oğlu Üsame'yi de. Babayı da oğulu da gerektiğinde kollardı.


Hz. Ömer bir gün ganimet malı dağıtıyordu. Oğlu Abdullah'a üç verirse Üsame'ye dört veriyordu. Abdullah bunun sebebini öğrenmek istedi:


- Ben Üsame'nin katılıp da benim katılmadığım tek gaza (savaş, cihad) hatırlamıyorum. Neye dayanarak ona benden fazla veriyorsun?


Hz. Ömer şöyle açıklamada bulundu:


- Hz. Peygamber onun babasını senin babandan, Üsame'yi de senden çok sever ve kollardı. O'nun her işinde muhakkak bir hikmet vardır. Ben O'nun sevdiğini kendi sevdiğime tercih ederim.
Resim
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Mesaj gönderen sena »

Mekke'nin fethinden sonra İslâm'ı kabul edenler arasında Hz. Ebû Bekir'in babası Ebû Kuhâfe de bulunuyordu. Yaşı sekseni aşmış, âmâ bir kişi olan Ebû Kuhâfe, Hz. Peygamber'in huzurunda hidayete ermekte geç kalmışlığını telâfi edercesine aşkla kelimei şehadet getiriyordu. Bu esnada sevinmesi gereken "Sıddıyk" (yürekten tasdik edip, sorgusuz sualsiz bağlanan) lakaplı Ebû Bekir ağlıyordu. Fakat bu ağlayış bir sevinç ağlayışı değil üzüntü ağlayışıydı. Bu, meclisteki herkesin hayretine sebep olmuştu. Sordular:


- Ey Ebû Bekir, neden sevinilecek bir günde gözyaşı döküyorsun? Cevap verdi:


- Allah'ın Resulünün en büyük arzusu amcası Ebû Talibin müslüman olmasıydı. Fakat bu dileği bir türlü gerçekleşmedi. Ben isterdim ki şu anda benim babamın yerinde şehadet getiren Ebû Talib olsun, babamın Müslüman olmasından dolayı benim gönlüm hoşnud olacağına, amcasının Müslüman olmasından dolayı Allah Rasûlünün gönlü hoşnud olsun. İşte bu olmadığı için ağlıyorum.
Resim
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

İnsanı insan olduğu için sevmeyi bize EFENDİMİZ SAV öğretti

Mesaj gönderen sena »


İnsanı insan olduğu için sevmeyi bize EFENDİMİZ SAV öğretti

Hazreti Muhammed (s.a.v.)'in, insan sevgisine verdiği önem.
Kadın hakları, çocukların korunması,
yetime sahip çıkılması, aile birliğinin korunması,
engellinin, kimsesizin, garibin elinden tutulması…
“Kadın hakları kavramı daha dünyada yokken,
O,Veda Hutbesi'nde insanlara kadınların
hakkını bir emanet olarak yükledi".
Dünyaya şefkat nazarıyla bakmayı ondan öğrendik !!!
onu sevmek ne güzel....
İnsana ayrıcalık,başkalık katar onun sevgisi.


Sena...
Resim
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Bir Kardelen Çiçeği Esma Hanım

Mesaj gönderen sena »

Bir Kardelen Çiçeği Esma Hanım

Kardelen... Direnişin öyküsü. Özgürlüğe kucak açan kar çiçeği, kardelen.
Kışın ak alazlarına, ak ateşlerine bürünen; yakasında küçücük bir hayatı taşıyan, yorgun ayak izlerine boyun eğmeyen kar çiçeğim..." (Rabia Özer)

Ailesinden yaklaşık üç yıldır ayrı olmak ona çok zor geliyordu. Ama bir hasret, bir ateş vardı ki içinde, onu hiçbir şey dindiremiyordu. Henüz ortaokul son sınıf olmasına rağmen yüreğinde taşıdığı Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin aşkı, onu her gün daha fazla eritiyor, ama firkat ateşi bir türlü dinmek bilmiyordu.
Babasının Arabistan'da çalışıyor olması, onun, Allah Rasûlü'ne kavuşma ümîdini her geçen gün kuvvetlendiriyordu. Allah, Esmâ'nın gönülden duasını kabul etti. Hayalleri hakikat oldu.
Babası, yaz tatili için Arabistan'a gelmesini istemiş, hatta bunun için biletini bile göndermişti. Artık kanatlanmış uçuyordu. Artık o, Rasûlullah'a kavuşacak, O'nun kabr-i şerifine gidecek, bir nebze de olsa hasretini dindirecekti. Medine'nin asr-ı saadetteki o hatıralarını tadacak, o saadeti yaşayacak, yüreği o feyizli hâlin ahengine bürünecekti.
Nihayet nurlu Medine'ye vâsıl oldu. Heyecanla koştuğu ilk mekan, Kubbe-i Hadrâ'ydı, Allah Rasûlü'nün huzuruydu. Kendini Ravza'nın direklerinin dibine attı. Ziyaret boyunca hıçkırıkları dinmedi Esmâ'nın. Hasreti bir yangın haline geldi. Vecd ve istiğrak içinde:
"-Ey Nebi! Bana ümmetim, der de beni sevindirir misin? Buna layık değilim, biliyorum. Senin huzûruna, ellerim boş, boynum bükük, bîçare ve günahkar geldim. Başka gidecek kapım yok ki! Bu cür'etimi, Sana olan muhabbetim ve hicranıma bağışla!" diyordu.
Bir taraftan da gönlünün tercümanı olan gözünden yaşlar sızıyor, o mübarek topraklara damlıyordu.

***
Üç ay Arabistan'da kaldı. Babası dönüş biletini aldığı halde, Esmâ'ya dönmek zor geliyordu. Bir türlü dönmek istemiyordu. Buraların hasretiyle yanmış, Rasûlullah'ın nefesiyle dolu Medine'nin feyizli havasına doyamamıştı. Oradan ayrılmak, onun için ne büyük hicrandı. Babası ise:
"-Liseyi bitir, diplomanı al, ne yaparsan yap!" dedi. Hatta geri dönmesini sağlamak için Esmâ'ya bir müddet küstü. Esmâ ise:
"-Baba, sen benim dünyamı düşünüyorsun. O diploma dediğin sadece bu dünyada geçerli! İstikbâli lutfeden ise Allah'tır. Yerin ve göğün hazineleri ona aittir. Mühim olan benim âhiretim. Sonra, ya benim hasretim ne olacak?!." diye itiraz etti ve geri dönmedi.
Orada 3 yıl, gönlünce imanının vecd ve istiğrakı içinde yaşıyor, zaman zaman da ailesini irşad ediyordu. Hep birlikte huzurlu bir hayatın neşvesindelerdi. O sıralarda Allah'ı zikretmenin, ve Rasûlüne salât etmenin de tadına varmaya başlamıştı.


18 yaşındaydı. Gözü yaşlı, gönlü kırık, hasretle, ailece mecbûrî dönüşlerini yaptılar. Güzel bir genç kızdı. Bu güzelliğini tesettürüyle setrediyordu. Bir çok akraba ve tanıdığı, tesettürüne dil uzatsalar da, o sabır ve yumuşak bir lisanla bıkmadan, usanmadan tebliğe devam etti. Bazı arkadaşları da onun feyiz ve şahsiyetli karakterinden nasib alarak örtündü.
Köyünde de yârenleriyle hasbihâl edeceği bir grup oluşturmuştu. Devamlı kitaplar okuyarak kendini, bilgilerini tazeliyor; sohbetlerle gönlünü feyizlendirip gerçek istikbale hazırlıyordu. Allah'ın kendisine ihsan ettiklerini infak etmek, onda bir neş'e ve zevk haline gelmişti.

***
Günlerden bir gün, Almanya'dan bir tâlibi çıktı. Görüşmek üzere çok ısrar ettiler. Esmâ'nın ise yegâne şartı vardı:
"İslâm'ı yaşama gayreti içinde olmak!.."
Resimden tanıdığı, komşusunun Almanya'daki oğluyla nişan yapıldı. Aradan iki yıl geçmiş, komşusunun oğlu gelir gelmez Esmâ'nın evine uğramıştı. Bu ilk görüşmeleriydi. Genç, tokalaşmak üzere elini uzatınca, Esmâ'nın bütün ümitleri yıkıldı. Nasıl olurdu da, nikahsızken elini uzatabilirdi. Hani dindârdı, hani İslâm'ı biliyor ve yaşıyordu? Aklı bir türlü almıyordu. Ama yine de biraz zaman tanımak istedi. Tanıdıkça, namaz kılmadığını da gördü ve iyice kahroldu.
Düğüne üç gün kalmış, davetiyeler basılmış ve dağıtılmıştı. Her şey hazırdı. Alış verişe çıktılar. Damat bey, altın yüzük ve bileklik isteyince, Esmâ artık dayanamadı.
"-İslam, bu istediklerinizi erkeklere haram kılmıştır; benim gönlüm bunları takmanıza râzı değildir!.." dediyse de, Damat bey aldı ve taktı.
Esmâ eve dönünce, odasına girdi. Karar vermeliydi. İçindeki ses:
"-Ya dünyanı seç, ya da âhiretini!.." diyordu. Evlenirse, belki bütün hayatı ten rahatı içinde geçecekti, lakin mukâbilinde âhireti zedelenip, zaafa uğrayacaktı. Kararını çabuk verdi. Düğününe üç gün kala âhireti için nişanı attı. Bir çok genç kızın hasretle kavuşmak arzu ettiği o hayattan, o vazgeçti. Herkesin iknâ teşebbüsleri, damat beyin özürleri, hac ve umre vaatleri de, onun fikrini değiştiremedi.
Bütün köy dedikoduya başladı. Esmâ, Allah için bunlara katlanmalıydı.
"Allah'ım üzerime sabır yağdır, âhiretimi sattırma!" diye duâ ediyordu ve daha fazla dayanamadı. Ailesinden izin alarak, çalışmak bahanesiyle Denizli'ye gitti. Geceleri yatılı bir Kur'ân Kursunda kalmaya, gündüzleri de çalışmaya başladı.
Maaşını alır almaz, meyveler alır, kendi elleriyle soyar, hazırlar ve kurstaki hâfız talebelere ikrâm ederdi. Bazen kursta kalan talebelerle ilgilenir, onlara hâfızlığın kıymetini ve ne kadar gerekli olduğunu anlatırdı. Etrafında toplanan talebeler, onu gözyaşlarıyla dinlerler ve:
"-Ah Esmâ ablacığım, sen olmasaydın, belki de hâfızlık zor gelecek, bırakacaktık!" derlerdi.


Geceleri kalkar, Kur'ân talebeleri üşümesin, "onlar Allah'ın sevgilileri olmaya aday" diyerek, üstlerini örter, kirli gördüğü yerleri temizler, öğrencilere kahvaltıda sürpriz yemekler yapardı.
Talebeler kalkıp masalarında nefis yiyecekleri görünce şaşırırlar ve sevinirlerdi. Teşekkür etmek istedikleri Esmâ ise çoktan işine gitmiş olurdu. Bütün maaşını böylece talebelere harcayan Esmâ, o yıl, bulunduğu kurstaki hafızlığa başlayan bütün talebelerin hıfzlarını tamamlamasına vesîle olmuştu. İmtihandan sonra, hepsi gelip Esmâ ablalarına sarılmış, o ise sevinç gözyaşlarıyla mukâbele etmişti.
Ona dünyada haz veren iki şey vardı: Kur'ân kursu talebelerine hizmet etmek ve rüyasında sıkça gördüğü Rasûlullâh'a bir an önce kavuşmak...

***
Sünnet-i seniyyeyi yaşamaya çok dikkat eden Esmâ, insanları sever, kendini de sevdirirdi. Bu minvâl üzere devam eden hayatında, iki yıl aradan sonra Almanya'dan bir tâlibi daha çıktı. Çok tedirgindi, ama bu sefer içi ısınmıştı. Namazında, dinini yaşamaya gayret eden, temiz yüzlü ve merhametliydi, yeni damat adayı...
Kısa zamanda nişanlanmış, nikahı da kıymışlardı. Tanıdıkça daha çok şükrediyordu, Rabbine! Düğünü Kur'ân sadâları arasında oldu. Çok mutluydu.
Evliliğinin 29. gününde eşi Almanya'ya dönecekti. Esmâ'nın evraklarında problem çıktığı için, onun gidişi sonraya kalmıştı.
***
Efendisi, Almanya'ya gitmişti. Evliliğinin 40. günüydü. Kendisi de dışarı çıkıp bir şeyler almayı düşündü. Hazırlanırken kız kardeşine:
"-Ben bugün şalvarımı giyeceğim. Ne olur, ne olmaz; sen de giy! Bugün içimde ifadeden aciz kaldığım değişik hislerim var. Böylece tedbiri de elden bırakmamış oluruz!" dedi.
Minibüse bindiler. Esmâ'nın içinde bir sıkıntı vardı. Avucuna gülsuyu döktü, dudaklarından da Rasûlullah'ın salavâtı dökülüyordu. Bir an gözünün önüne Allah Rasûlü'nün mütebessim çehresi geliverdi. Daha da şevklenerek salavât getirmeye devam etti. Sevinçten gözünden akan yaşlar pembe yanaklarını ıslattı.
Yanındaki hâfıza kardeşine baktı. Onun hâfız olması için elinden gelen desteği vermişti.
Minibüs oldukça hızlı gidiyordu. Bir anda ne olduğunu anlayamadılar. Minibüs hatalı sollama sonucu şarampole yuvarlanmış defalarca takla atmaya başlamıştı. Kızkardeşi gözünü açtığında minibüsün içinde kendisinden başka kimse kalmamıştı.
"-Esma ablacığım!.." diye seslendi. Çıt yoktu. Kızkardeşi hemen arabanın kırılan camından dışarıya süzüldü. Kendisine bir şey olmamıştı. Arabadaki yolcular etrafa saçılmış, üstü başı açılan kadınlar hoş olmayan bir manzara ortaya çıkarmıştı. Gözü, Esmâ ablasını arıyordu. En sonunda gördü. Yerde boylu boyunca uzanmış, pardüsesi yüzüne kapanmıştı. Tesettürüne hiçbir halel gelmemişti.
Kazayı fark eden bir araba durdu. Kızkardeşinin de yardımıyla Esmâ'yı arabaya bindirdiler. Esmâ sadece nefes alıyordu. Hastahaneye varılır varılmaz, Esmâ'nın beyin filmi çekildi. Doktor:
"-Beyin fonksiyonları durmak üzere." dedi. "Yaşamaz; yaşayacak olsa da şu andan itibaren bitkisel hayata girmiştir, konuşamaz."
O sırada hastahaneye gelmiş olan yaşlı bir teyze, kenarda duran ve ümitleri kesildiği için doktorların ilgilenmediği Esma'yı fark etti. Yanına gittti. Çok şaşırmıştı. Zîrâ doktorun dediklerini duyan kulakları Esmâ'nın Allâh zikrini de duyuyordu. Gözleri yaşardı. Hastaya doğru eğildi ve:
"-Allah de, kızım!.. bugün Allah'dan başka çalınıcak kapılar he beyhûde. Hem Allah'dan başka kimimiz var bizim!.. Allah, Allah!" diye hafifçe seslendi. Esmâ'nın dudaklarından daha yüksek bir sesle Allah zikri dökülmeye başladı. Doktor ve orada bulunanlar tıbbın imkanları dışında olan bu olay karşısında hayretler içinde kaldı. Hasta hemen yoğun bakıma alındı. Ama Esmâ'dan güçlükle alıp verdiği nefes dışında, bir daha hiçbir ses çıkmadı.
Hasta komada iken, başındaki akrabaları,
"-Bizi hisseder mi?" diye doktora müracaat ettiler. Doktor:
"-Eğer hissederse, şu kalp grafikleri hareket eder." dedi. Bütün gözler bir hareket görebilme umuduyla, bağlı olduğu cihaza döndü. Hiçbir hareket yoktu.
***
O akşam, refakatçi olarak başında bekleyen kızkardeşi, hâfızlık yaparken ablasının teşviklerini hatırladı. "Keşke ben de ona moral verebilseydim." düşüncesiyle, ablasının çok sevdiği ve sık sık okuttuğu, Tevbe sûresinin sonlarındaki aşrını tilâvet etmeye başladı:
"Allah mü'minlerden mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. (Bu), Tevrat'ta, incil'de ve Kur'ân'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'dan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır? O halde onunla yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin! İşte bu, (gerçekten) büyük bir kazançtır." (Tevbe, 111)
Bir yandan da elini sımsıkı kavramıştı. İnanılmaz bir hâdise, kalp grafikleri hareketlenmeye başladı. Ablası sesini duyuyor, duygularını bu şekilde ifâde ediyordu

"Andolsun size kendi içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O'na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü'minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir." (Tevbe, 128.)
Aşır bittikten sonra, Yâsin-i şerîfe geçti. Âyetler bitince çizgiler eski haline döndü.
Ertesi sabah doktor gelmiş, mûtâd olan iğnesini yapmıştı. İşte o anda Esma yatağında doğruldu, duâ eder gibi ellerini açtı, yüzüne sürdü ve tekrar yattı. Doktorun hayret dolu bakışları arasında da son nefesini verdi.
Sanki onun bu kısa ömrü, bir şeb-i arusa, gerçek düğün gecesine hazırlıktı.
"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz! Nasıl ölürseniz, öyle haşrolunursunuz!" (Hadis-i Şerif)

Ölümünden Sonra Bir Rüya :
Annesi Esmâ'yı çok merak ediyordu. Bir gün rüyasında kızını gördü. Esma, beyaz elbiseler içinde annesinin yanına yaklaştı, gülümsüyordu. Annesi kızına:
"-Nasılsın, rahatın iyi mi?" diye sordu.
"-Anneciğim benim rahatım çok iyi. Çünkü hiç namaz borcum yok! Fakat kabir komşularım ızdırap içinde... Namaz borçlarının hesabı onlara çok ağır geliyor. Anneciğim, namaza dikkat edin! Anneciğim, namaza dikkat edin! Anneciğim, namazı huşû ile kılmaya dikkat edin! Önce namaz, önce namaz!"
Bu rüya vesilesiyle, tanıdıklarının bir çoğu namaza başladı. Böylece ölümünden sonra da insanlara tebliğe devam etti.

. Kızkardeşi hem ağladı, hem okudu.
Resim
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

vesselam

Mesaj gönderen sena »

vesselam

yaradan Rabbimin adıyla okudum
ey Muhammed seni okudum
okudum çoğaldı harflerim,ırmaklarım,yıldızlarım...
tüm kitaplara senin isminle yazıldım
doğdum,Muhammed'e doğdum
aşıksam,Muhammed'e aşığım
ölürsem,Muhammed'e ölürüm
gelirsem,Muhammed'e gelirim
.......
sevgili
ben veyselim,
kenan illerinde hasretini soluyan
hırkana bürünürüm karanlıkta kaybolduğumda
dört taraftan vurular bana
vuranlarda söyletemezler sensizliği
sümeyye gibi develer ayır bedenimi
Hamza'yım ey sevgili
uhud'da tam önündeyim,
vahşi mızrağı deler geçer yüreğimi
gelde okşa ne olur oyulmuş kalbimi
hind değil hasretin acıtır onu
........

ne çare Bekirler yok şimdi
Aliler,Osmanlar,Ömerler yok
Halidler gitti,Musablar gitti
Hatice yok,Zeynep yok,Fatıma yok
müminlerin annesi sofra açmaz evlerimizde
kedilerin babası dolaşmaz sokaklarımzda
biz ne çok yetim olduk da
senin gibi okşayanımız yok artık
gel bir okşa ne olur
yaralarımızdaki irinler azdı
canımız acıdı
bir merhamet et bir gülümse efendim
.......


[adem özbay-kayıp tayfanın günlüğü]
Resim
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

Mesaj gönderen sena »

Yetiminim

Sen gittin
Hayatın öbür ucunda bıraktın beni
Issızlaştı şehir
Yetim kaldı şarkılar

Sen gittin
Ummanımı besleyen dereler gitti
Enlemler boylamlar
Ülkeler gitti
Şaşırdı yönleri kuzey ve güney
Demirden kavilik, yelden hafiflik
Savaşlar barışlar gitti

Sen gittin
Aşımın hamuru gitti
Sen gittin
Yapımın çamuru gitti
Sen gittin
Nisanın yağmuru gitti
Sen gittin
Dünyanın uğuru gitti
Söylesene ağzımın tadı mı kalır
Hangi beyaz keyif çatar çayımda

Sen gittin
aralandı sahte dünyam yokluğa
Bir yağ emmez çıkrık kolu hatıran
Sen içimde büyüdükçe, ben küçülüyorum
Adını kazıyamadı zaman
Nar tadından
Kar suyundan

Sen gittin
Devletim gitti
Sen gittin
Sen gittin
Servetim gitti
Sen gittin
İzzetim gitti
Sen gittin
Saadetim gitti
Yıkılmış bir hisar kaldı tevarüs
Bulutlara kan karıştı ardından

Sen gittin
Örtüm gitti
Açıktayım cascavlak
Muhteşem rüzgarlar dağımı yoklar
Tüm yangınlar beni yakar önce
Tipi bir yandan boran bir yandan biler dişini
Bende kalan en son yanını ister

Sen gittin
Elim gitti
Sen gittin
Dilim gitti
Sen gittin
Gülüm gitti
Baştan sona diken dolu gülistan
Yediveren suya saldı ıtrını
Kırağı düştü bülbüllerin sesine
Akreplere kaldı bütün türküler

Sen gittin
Kalakaldım tamtakır
Zenginliğim eteğinle sürüldü
Bir yığın suç, zillet bastı hanemi
Ateşten gömlek giydim, şerbet içtim kızılcık
Tacirlere bayram oldu gidişin

Sen gittin
Ben bittim

Ne olur
Benden uzak tutma nurunu
Nerde aşk varsa oraya yetişir elin
Yalnızlıklardan beni yine
Korursa sevdan korur ancak


Abdülbaki Kömür
Resim
Kullanıcı avatarı
sena
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 13 Ağu 2008, 02:00

her gün efendimiz için bir şey yapalım

Mesaj gönderen sena »

Resim
her gün efendimiz için bir şey yapalım

Hergün Efendimiz için birşey yapalım.i
nşalah forumca kutlu doğum boyunca uygulamaya çalışalım.hergün ne yapacağımızı yazalım inş hep beraber Gül Efendimizin şefaati için çalışalım.yapanlarda da örnek olması açısından yazmalarını istirham ediyorum...
sena..
seni anlayabilmek
seni anlatabilmek,seni yaşayabilmek
seni canından çok sevebilmek
anam babam sana feda olsun diyebilmek
canımı yoluna serebilmek,
getirdiklerini benimsemek
ayaklarının altına aldıklarını terkedebilmek
seni yazabilmek
yürekler güç yetirdiğince
kalemler yazabildiğince
denizler mürekkep olup yettiğince
senden katreler yazabilmek
yoksa seni yazabilmek MÜMKÜNMÜ?
mümkün değil YARESULALLAH!


Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin mahtelefel-melevani ve teakabel-asarani ve kerraral-cedidani vestekbelel-ferkadani ve belliğ ruhahu ve ervaha ehl-i beytihi minnat-tahiyyete vesselame verham ve barik ve sellim aleyhi ve aleyhim teslimen kesiran kesira
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Resim

Evet sena kardeş çok iyi düşünmüşsün...

Ancak bu söylediğin sadece kutlu doğum haftası için olmamalı bence.
Her gün bir iyilik yapalım. Ve her gün yapılan bu iyilikleri Rasulullah Sav. e gönderelim. Ve bu gönderdiklerimiz Rasulullah sav. in havuzunda biriksin...

İyilikler, birine aradığı adresi gösterme, birine maddi ve manevi bir yardımda bulunma, bir yetimin başını okşama, bir ihtiyacını giderme, bir ninenin elini öpme, paketini taşıma, bir dedenin sakalını okşama hal ve hatrını sorma, bir çocuğa şeker ve balon sunma, onun gönlüne girme, sokak köpeklerine, kedilerine ekmek atma, artan ekmeklere balkonda kuşlara verme ve daha bir çok...

Her gün yapalım inşallah... Rasulullah sav. e sunalım...


Muhammedi muhabbetlerimle...
Resim
Cevapla

“Peygamber Efendimiz (S.A.V)” sayfasına dön