PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi vesellem’in
ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..


ALLAHumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike ve
Nebîyyike ve
RasûLike ve
Nebîyyi'L- ÜMMiyi ve alâ âlihi, EHL-i BeYtihi ve's- Sahbihi ve ÜMMetihi...


aleyhumu's- SEMm..


Yahyâ b. Mûsâ ez-Zehrânî
İslam, İslam Eğitimi, Tasavvuf - Mezhepler - Tarikatlar kategorilerinde eserler yazmış bir yazardır..

Başlıca kitabları alfabetik sırayla =>Âile Mutluluğunun Temel Dinamikleri, Dini İlim Bir Zorunluluktur, Hayal ile Gerçek Arasında Mutluluk, Peygamberimiz’in Ümmeti Üzerindeki Hakkı olarak sayılabilir..


ÖNSÖZ.:
Hamd, âlemlerin RABBi, Rahmân, Rahîm ve Din Gününün Sâhibi, göklerin ve yerlerin mülkü (yönetimi) elinde olan, dirilten ve öldüren, hay/canlı, ölmeyen, gecenin ve gündüzün değişmesi O’nun eseri olan ve iyileri koruyan ALLAH’a aittir. Ben, tek ve ortağı olmayan ALLAH’tan başka İLÂH olmadığına, kendisiyle yaşayacak ve ölecek sonra da Din Gününde, onun üzere diriltileceğimiz şekilde şehâdet ediyorum. MuhaMMed’in O’nun kulu, öğütçü, güvenilir, abdest aldıkları için yüzleri, elleri ayakları parlayan kimselerin önderi olan, Risâleti/Peygamberlik Görevini duyuran, emâneti yerine getiren ve eceli gelinceye kadar ümmete nasihat eden Elçisi olduğuna şehâdet ederim. RABBimin salâtları ve selâmı, ona, temiz, pâk âilesine, sahabîlerine, tabiîlere ve Din Gününe kadar iyilikle onlara uyanlara olsun..

PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi vesellem’in SOYU.:

İbnu’l-Kayyim, Zâdu’l-Meâd’da Peygamberimiz'in soyunu şöyle açıklamıştır.:
O, MuhaMMed b. Abdullah b. Abdulmuttalib b. Hâşim b. Abdumenâf b. Kusay b. Kilâb b. Murra b. Ka’b b. Luey b. Galib b. Fihr b. Mâlik b. en-Nadr b. Kınane b. Huzeyme b. Mudrike b. İlyâs b. Mudar b. Nizâr b. Maad b. Adnân.”.
İbnu’l-Kayyim sözüne şöyle devam etti.: “Buraya kadar, sağlam olduğu mâlumdur ve Soy Bilimciler arasında ittifak vardır, bunda kesinlikle ihtilaf yoktur. Adnan’dan öncekilerde ise ihtilâf vardır. Adnan’ın da İsmâil’in çocuklarından olduğunda ihtilaf yoktur”.

PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi vesellem’in DOĞUMU.:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Fil Yılının Rabîulevvel Ayında doğmuştur..

PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi vesellem’in BeŞeR/İNSaN OLduğu.:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, diğer insanlar gibi bir insandır. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.: “De ki: RABBimin şânı yücedir. Ben, sâdece elçi olarak gönderilen bir insan değil miyim?”


أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِّن زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَى فِي السَّمَاء وَلَن نُّؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَابًا نَّقْرَؤُهُ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنتُ إَلاَّ بَشَرًا رَّسُولاً
Resim---“Ev yekûne leke beytun min zuhrufin ev terkâ fî’s- semâ (semâi), ve le’n- nu’mine li rukıyyike hattâ tunezzile aleynâ kitâben nakreuh (nakreuhu), kul SUBHÂNe RABBî hel kuntu illâ BEŞEREN RESÛLÂ (resûlen).: Veya senin altından bir evin olsun veya semâya yüksel. Bize okuyacağımız bir kitab indirmedikçe senin yükselişine (mir’acına) asla inanmayız. De ki.: “Benim RABBim, SUBHÂN'dır (O, noksan sıfatlardan münezzehtir). Ben, insan (olan) resûlden başka bir şey miyim?” (İsrâ 17/93)

“MuhaMMed ALLAH’ın Elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler. Onların, rükû ve secde ederek ALLAH’ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secdelerin izinden, nişanları vardır. İşte onların Tevrat’taki vasıfları! İncil’deki vasıfları da şudur: Bir ekin gibidirler ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, Kalınlaştı, derken gövdesinin üstüne dikildi, ekincilerin hoşuna gider, onlara karşı kâfirleri de öfkelendirir bir duruma geldi. ALLAH onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükafat vadetmiştir”


مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
Resim---"MuhaMMedun rasûlullah (rasûlullâhi), vellezîne meahu eşiddâu ale'l-kuffâri ruhemâu beynehum terâhum rukkean succeden yebteğûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseri's-sucûd (sucûdi), zâlike meseluhum fî't-tevrât (tevrâti), ve meseluhum fî'l-incî l(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festağleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibu'z-zurrâa, li yağîza bihimu'l kuffâr (kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilû's-sâlihâti minhum mağfiraten ve ecran azîmâ (azîmen).: Muhammed, Allah'ın Elçisidir. Ve O'nunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, ALLAH'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. ALLAH, içlerinden iman edip sâlih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'd etmiştir." (Fetih 48/29)

Resim---Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ben ancak bir insanım.” buyurdu.
(Muttefekun aleyh./6 Kütüb-i Sitte İmamı Birlikte.)

Bunlar, MuhaMMed’in sallallahu aleyhi ve sellem ALLAH’ın bütün insanlara hatta Sekaleyne/cin ve insanlara gönderdiği Elçisi olduğuna delâlet etmektedir.
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “O size, dinden Nûh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya tavsiye ettiğimizi şeriat yaptı. Şöyle ki.: Dini doğru tutan ve onda ayrılığa düşmeyin. Fakat kendilerini çağırdığın şey, ALLAH’a ortak koşanlara ağır geldi. ALLAH dilediğini kendine seçer ve O’na yöneleni kendisine iletir.”


شَرَعَ لَكُم مِّنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَن يَشَاء وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَن يُنِيبُ
Resim---“Şerea lekum mine’d- dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmû’d- dîne ve lâ teteferrekû fîhi, kebure alâ’l- muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh (ileyhi), ALLÂHu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb (yunîbu).: ALLAH, Nûh’a tekrar tekrar tavsiye ettiği dinî kuralları, sana vahyettiğimizi, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya tekrarladığımız tavsiyelerimizi size açıklayarak şeriat haline getirdi. “Bütün peygamberlere tavsiye edilen esasları içeren bu dini, medenî kuralları açıkça ortaya koyup uygulayarak, şeriatı ayakta tutun. İnsanlığın bu tek hak dininden ayrı kalarak, dinde ayrılık yaratmayın, dinî esaslarda ihtilâfa düşmeyin, farklı yollara gitmeyin.” buyurdu. Fakat, senin, kendilerini dâvet ettiğin Dinî Esasları, Tevhid Esaslarını kabul, Senin Peygamberliğine ve Kur’ÂN’a iman, İlâhlığında, Otoritesinde, Mülkünde, Tasarruflarında ALLAH’a ortak koşan müşriklere, ALLAH’a imanın gerektirdiği esasları inkâr edenlere ağır geldi. Allah sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellîsine tâbi, akıllı ve sorumlu kimseleri kendisine Peygamber seçer. Kendisine yöneleni, yoluna baş koyanı da doğru ve hak yolda başarıya ulaştırır.” (Şûrâ 42/13)

Bu âyette zikredilenler, ulu’l-azm/azim ve irade sâhibi Peygamberlerdendir. Onlar birer insandır. Fakat ALLAH onlara Peygamberlik verdi ve onların hepsini bağışladı. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.:
“ALLAH katında İsâ’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “Ol” dedi, ve oluverdi.”


إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
Resim---“İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem (âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn (yekûnu).: Muhakkak ki ALLAH'ın İndinde (nezdinde) Hz. Îsâ'nın durumu, Hz. Âdem'in durumu (yaratılışı) gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra ona.: “OL!.” dedi ( ve o OLdu).” (Âl-i İmrân 3/59)

Bu âyetler, Peygamberlerin birer insan olduğuna kesin ve şüphesiz bir şekilde delâlet etmektedir. Onları ALLAH yarattı, ama diğer insanlar arasından seçip onlara ELÇİLİK GÖREVİ verdi. Onlar ALLAH’tan başkasına ibâdet etmezler. Onlar hakkında aşırılığa kaçmak veyâ öldükten sonra onlara tevessül (aracı yapılmaları) haram kılınmıştır. Çünkü bu, TEVHİDe aykırı ve İslâm Dininden çıkaran en büyük şirktendir.
Peygamberimiz MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kullara, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdiği o Peygamberlerdendir.
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.: MuhaMMed, sadece bir elçidir. Ondan öncede elçiler gelip geçmiştir”


وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ
Resim---“Ve mâ MUHAMMEDun illâ resû l(resûlun), kad halet min kablihi’r- rusûl (rusûlu), e fein mâte ev kutilenkalebtum alâ a’kâbikum, ve men yenkalib alâ akıbeyhi fe len yadurrALLÂHe şey’â (şey’en), ve se yeczîllâhu’ş- şâkirîn (şâkirîne).”: Ve MuhaMMed sadece bir Resûl'dür. Ondan önce de resûller gelip geçmiştir. Şimdi O, öldü veya öldürüldü ise, siz topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse, bundan sonra ALLAH'a, asla hiçbir şeyle zarar veremez. Ve ALLAH, şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracaktır.” (Âl-i İmrân 3/144)

O’nun hakkında aşırılığa kaçmak, ölümünden sonra O’na tevessül etmek veyâ O’ndan yardım istemek ve imdad dilemek câiz değildir. Çünkü O da her insan gibi bir insandır.. (Şefâatı hariççç..)


Resim---Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem.: “Doğru yolu tutun, amellerde ifrattan (aşırılığa kaçmaktan) sakının. Müjdeleyip sevdirin. Hiçbir kimseyi, kendi ameli cennete sokmaz”. Sahabiler sordular.: “Seni de mi? ALLAH’ın Rasûlü!” O.: “Evet beni de, ancak ALLAH beni bir mağfiret ve rahmetle bürüyüp korumuştur.” buyurdu.
(Buhârî, Muslim.)

Böylece öğrenildi ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, doğan, yaşayan ve sonunda ölen bir insandır.
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “MuhaMMed, sadece bir Elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veyâ öldürülürse siz ökçeleriniz üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse, ALLAH’a hiç bir ziyan veremez. ALLAH, şükredenleri mükâfatlandıracaktır” (Âl-i İmrân, 3/144)

“Sen de öleceksin, onlar da ölecekler”


إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ
Resim---“İnneke meyyitun ve innehum meyyitûn (meyyitûne).: Muhakkak ki sen de meyyitsin (ölümlüsün). Ve muhakkak ki onlar da meyyit (ölümlüler).” (Zümer 39/30)

Bu âyette hitab Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e dir. Mü’minin üzerine düşen, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Elçiliğine ve bütün Nebî ve Rasûllerin Elçiliğine inanmasıdır, çünkü bu, olmadığı takdirde, kişinin imanının zayıflayıp Cehennem Çukuruna düşebileceği, imanın esaslarından biridir..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

O =>BÜTÜN YARATILMIŞLARDAN ÜSTÜNDÜR.:

Ebû Hureyre’nin radıyallahu anh rivayet ettiğine göre,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ben Kıyamet Gününde Âdemoğlunun Efendisiyim, Kabri kendisi için yarılacakların ilki benim, ilk şefâat eden ve ilk şefâatı kabul edilecek benim” buyurdu.
(Muslim.)

Efendi/Seyyid, hayırlı ve iyi olmada toplumunda üstün kabul edilendir. Belâ ve sıkıntılarda O'nun yanına koşulur, O da, sıkıntıları üstlenir ve insanları bu tür şeylerden kurtarır. İşte Efendi böyle târif edilmektedir.
O sallallahu aleyhi ve sellem, istisnâsız, insanların en üstünüdür, Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusudur.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem.: “Benim durumumla benden önceki peygamberlerin durumu şu kimse gibidir, o kimse bir ev yaptırmış, onu süsleyip güzelleştirmiş, ancak bir köşede bir kerpiçlik yer boş bırakılmıştır. Sonra insanlar evi dolaşmaya başlarlar, evi beğenirler ve: Keşke şu tek kerpiç de yerine konulsaydı derler. İşte ben, o yeri boş bırakılan kerpicim ve ben peygamberlerin sonuyum” buyurdu.
(Muslim.)

O, dünyada ve âhirette Âdemoğlunun Efendisidir, Kıyamet Gününde, Efendiliğini herkese gösterir dünyadakinin aksine ona karşı çıkacak ve onunla inatlaşacak kimse kalmaz. Halbuki Kâfirlerin kralları ve müşriklerin liderleri onun Efendiliğine itiraz etmişlerdi. Kendisi “Ben Âdemoğlunun Efendisiyim” buyurmuştu.. Ama bunu övünmek için söylememişti. Hatta övünmek için olmadığını da açıklamıştı.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben Âdemoğlunun Efendisiyim, bunda övünme yok” buyurdu.
(Tirmizî.)

Dediğimiz gibi, bunu övünmek için söylememişti. Bunu söylemesinin iki sebebi vardı:
1-) ALLAHu zü’L- CeLÂL’in: “RABBinin ni’metini anlat”


وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
Resim---“Ve emmâ bi ni’meti RABBike fe haddis.: Ve fakat, RABBinin ni'metlerini artık anlat.” (Duhâ 93/11)
Âyetinde geçen emrini yerine getirmek,
2-) Bu, bilmeleri, saygı göstermeleri, inanmaları, inancın gereğini yerine getirmeleri ve ona derecesinin gereğine göre saygı göstermeleri için ümmetine duyurması gereken açıklama olduğu için. Kıyamet Günü, RABBi Kulları hakkında hüküm verirken ilk şefâat edecek olan odur. İşte bundan dolayı o, istisnâsız, yaratılmışların en üstünüdür.

PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi ve sellem’in ÖZELLİKLERİ.:

Sadece Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e ait bazı özellikler vardır. Bunlardan bazılarını belirtmek istiyoruz.:

1-) Hâtemu’n-Nebîyyîn/Peygamberlerin sonuncusudur. Çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.: “MuhaMMed, sizin erkeklerinizden birinin babası değil, fakat ALLAH’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. ALLAH her şeyi bilendir”


مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
Resim---“Mâ kâne muhaMMedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve HÂTEME’N- NEBİyyin (nebiyyine), ve kânALLÂHu bi kulli şey’in ALÎMâ (alîmen).: MuhaMMed (aleyhisselâm), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat ALLAH'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hâtemi'dir (Sonuncusu). ALLAH, herşeyi en iyi bilendir.” (Ahzâb 33/40)

2-) Peygamberlerin Efendisi'dir.
Çünkü Kendisi şöyle buyuruyor.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben Kıyamet Günü insanların Efendisiyim” buyurmuştur.
(Muttefekun aleyh.)

3-) O’nun Peygamberliğine inanmadıkça hiçbir kulun imânı gerçekleşmez. Çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmaktadır.: “Hayır, RABBin hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapmadıkça imân etmiş olmazlar...”


فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا
Resim---“Fe lâ ve RABBike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum, summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ (teslîmen).: Artık hayır, RABBine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şey hakkında, seni hakem tâyin edip, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı “içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça” îmân etmiş olmazlar.” (Nisâ 4/65)

4-) Kıyamet Gününde insanlar arasında sadece onun şefâatiyle hüküm verilir .

5-) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Ümmeti, cennete girecek olan ilk ümmettir. Çünkü kendisi şöyle buyuruyor.:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Biz sonuncular, Kıyamet Gününde öne geçenler olacağız.” buyurmuştur.
(Buhârî, Muslim.)

6-) Kıyamet Günü kendisinin taşıyacağı ve hamdedenlerin altında olacağı Livâu’l-Hamd/Hamd Sancağının Sâhibi. Ebu Sâid el-Hudrî’nin radıyallahu anh rivayet etiğine göre;
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ben Kıyamet Günü Âdemoğlunun Efendisiyim. Bunda övünme yok. Livau’l-Hamd benim elimdedir. Bunda övünme yok. O gün, Âdem ve diğer Peygamberler benim sancağımın altındadır. Toprağı yarılarak kabrinden çıkacakların ilki benim bunda övünme yok!.” buyurmuştur.
(Tirmizî.)

7-) Makam-ı Mahmud’un yani yaratılmışların, kendisini övmelerine sebeb olan Amelin Sâhibi. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmaktadır.: “Belki RABBin seni, bir makam-ı mahmuda ulaştırır.”


وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Resim---“Ve mine’l- leyli fe tehecced bihî nâfileten lek (leke), asâ en yeb’aseke RABBuke MAKÂMEN MAHMÛDâ (mahmûden).: Gecenin bir kısmında uyan ve sana özel nâfile (ilâve) olarak O'nunla (Kur'ÂN'la) teheccüd namazı kıl! RABBinin seni MAKAM-ı MAHMUD'a beas etmesi (ulaştırması) yakındır.” (İsrâ 17/79)

8-.) Başına varılacak Havuzun yani oldukça büyük ve gelenleri çok olan Havuzun Sâhibi.

9-) Peygamberlerin İmamı, Hatibi ve Şefâatlarının Sâhibi.
Ubeyy b. Ka’b’ın rivayet ettiği hadise göre;
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kıyamet Günü, ben Peygamberlerin imamı, onların hatibi ve şefâatlarının sâhibi olacağım. Bunda övünme yok!” buyurdu.
(Tirmizî, Hasen hadistir.)

10-) O’nun Ümmeti, Ümmetlerin en hayırlısıdır.
ALLAHu zü’L- CeLÂL Şöyle buyurmuştur.: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz”


كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ
Resim---“Kuntum hayra ummetin uhricet lin nâsi te’murûne bi’l- ma’rûfi ve tenhevne ani’l- munkeri ve tu’minûne billâh (billâhi), ve lev âmene ehlu’l- kitâbi le kâne hayran lehum, minhumu’l- mu’minûne ve ekseruhumu’l- fâsikûn (fâsikûne).: Siz, insanlar için çıkarılmış (seçilmiş) olan, ümmetin hayırlı kişileri oldunuz. Mâruf ile emredersiniz ve münkerden nehy edersiniz (men’ edersiniz). Ve siz, ALLAH'a îmân ediyorsunuz. Eğer kitab ehli de îmân etselerdi elbette onlar için hayırlı olurdu. Onlardan bir kısmı mü'mindir ve onların çoğu da fâsıklardır.” (Âl-i İmrân 3/110)

11-) O’nun ümmeti başka Ümmetlere şâhid yapılmıştır. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şâhid olasınız”


وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنتَ عَلَيْهَا إِلاَّ لِنَعْلَمَ مَن يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَى عَقِبَيْهِ وَإِن كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلاَّ عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللّهُ وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللّهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe ale’n- nâsi ve yekûne’r- resûlu aleykum şehîdâ (şehîden), ve mâ cealnâ’l- kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiu’r- resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh (akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh (hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bi’n- nâsi le RAÛFun RAHÎM (rahîmun).: Ve işte böylece insanların üzerine (hak) şahidler olmanız için Biz, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık. Resûl de sizin üzerinize şahid olsun.Ve Biz, sadece Resûl'e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz (belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (KÂBE'yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak ALLAH'ın hidâyete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve ALLAH sizin îmânınızı zâyi edecek değildir. Muhakkak ki ALLAH, insanlara çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Bakara 2/143)

12-) O’nun Ashabı, en hayırlı nesildir.
13-) O’nun Ümmeti, sapıklık üzere toplanmaktan korunmuştur ve onların icmâ’sı (bir hususta ittifak etmeleri) delildir.
14-) O’nun Dini, önceki dinlerin hepsini nesh etmiştir (hükümlerini kaldırmıştır).
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Risâlet ve Nübüvvet/Peygamberlik kesilmiştir. Benden sonra Rasûl ve Nebî yoktur” buyurmuştur.
(İ.Ahmed; Tirmizî, Tirmizî sahih olduğunu söylemiştir.)

15-) Kendisine indirilen Kitab/Kur'ÂN-ı Kerîm mu’cizedir ve değişikliğe uğramaktan korunmuştur. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.:
“O zikri (Kur’ÂN’ı) biz indirdik ve onun koruyucusu da elbette biziz”


إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
Resim---“İnnâ nahnu nezzelne’z- zikre ve innâ lehu le hâfizûn (hâfizûne).: Muhakkak ki zikri (Kur'ÂN-ı Kerim'i), BİZ indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka BİZiz.” (Hicr 59/9)

16-) O, Mü’minler üzerinde, onlardan daha büyük hak sâhibi yapıldı. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “Peygamber, mü’minlere nefislerinden daha evlâdır.”


النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---“E’n- nebiyyu evlâ bi’l- mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ûlû’l- erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi mine’l- mu’minîne ve’l- muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ (ma’rûfen), kâne zâlike fî’l- kitâbi mestura (mestûren).: Nebî (Peygamber), mü'minler için kendi nefslerinden daha evlâdır (yakındır). Ve O'nun (Nebî'nin) zevceleri, onların anneleridir. Ve Rahîm Sahibleri (akrabalar), onlar birbirlerine, ALLAH'ın Kitab'ında, mü'minlere ve muhacirlere yakın olduklarından daha yakındır. Ancak dostlarınıza iyilik yapmanız hariç. İşte bunlar, Kitab'ta satır satır yazılıdır.” (Ahzâb 33/6)

17-) Her ferdin O'nu, canından, malından, çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmesi gerekir.:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Canım elinde olan ALLAH’a yemin ederim! Sizden birisine ben, çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça, o tam olarak imân etmiş olmaz” buyurmuştur.
(Buhârî.)

18-.) Vefâtından sonra Eşlerinin başkasıyla evlenmesi haramdır. Hanımları, onun hem dünyada hem âhirette eşleridir. Ayrıca onlar, mü’minlerin Anneleridir. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “O'nun eşleri onların anneleridir”


النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---“E’n- nebiyyu evlâ bi’l mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ûlû’l- erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi mine’l- mu’minîne ve’l- muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ (ma’rûfen), kâne zâlike fî’l- kitâbi mestura (mestûren).: Nebî (Peygamber), mü'minler için kendi nefslerinden daha evlâdır (yakındır). Ve O'nun (Nebî'nin) zevceleri, onların anneleridir. Ve rahim sahipleri (akrabalar), onlar birbirlerine, ALLAH'ın Kitab'ında, mü'minlere ve muhacirlere yakın olduklarından daha yakındır. Ancak dostlarınıza iyilik yapmanız hariç. İşte bunlar, Kitab'ta satır satır yazılıdır.” (Ahzâb 33/6)

“Kendisinden sonra onun eşlerini nikâhlamanız asla olamaz”


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَن تَنكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِن بَعْدِهِ أَبَدًا إِنَّ ذَلِكُمْ كَانَ عِندَ اللَّهِ عَظِيمًا
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tedhulû buyûte’n- nebiyyi illâ en yu’zene lekum ilâ taâmin gayre nâzırîne inâhu ve lâkin izâ duîtum fedhulû fe izâ taimtum fenteşirû ve lâ muste’nisîne li hadîs (hadîsin), inne zâlikum kâne yu’zî’n- nebiyye fe yestahyî minkum vallâhu lâ yestahyî mine’l- hakk (hakkı), ve izâ seeltumûhunne metâan fes’elûhunne min verâi hıcâb (hıcâbin), zâlikum atharu li kulûbikum ve kulûbihinn (kulûbihinne), ve mâ kâne lekum en tu’zû resûlallâhi ve lâ en tenkihû ezvâcehu min ba’dihî ebedâ (ebeden), inne zâlikum kâne indallâhi azîmâ (azîmen).: Ey iman edenler! Size izin verilmedikçe Nebî'nin evlerine girmeyin! (Girmişseniz oyalanıp) yemeğin pişmesini beklemeyin. Fakat dâvet edildiğiniz zaman girin. Yemeğinizi yeyince hemen dağılın ve sohbet etmek istemeyin, söze dalmayın (izinsiz konuşmayın). İşte bu durum gerçekten Nebî'ye eziyet oluyordu. Fakat sizden hayâ ediyordu (utanıyordu). ALLAH, haktan hayâ duymaz (gerçeği açıklamaktan çekinmez). Onlardan (Peygamber Hanımları'ndan) bir şey sorduğunuz zaman perde arkasından sorun. Bu, sizin ve onların kalpleri için daha temizdir. ALLAH'ın Resûl'üne eziyet etmeniz ve bundan sonra O'nun zevcelerini nikâh etmeniz ebediyyen (helâl) olmaz. Muhakkak ki bu, ALLAH'ın katında çok büyük (günahtır).” (Ahzâb 33/53)

19-) Kızlarının çocukları, başkası için böyle bir şey olmaksızın O’na nisbet edilirler.

20-) Bizden çıkıp pis olan, O’nda temizdir. O, ölümünden sonra da temizdir. Âlimler arasında bu hususta ihtilâf yoktur.

21-) O’na ve Ümmetine yer yüzü, mescid ve temiz kılındı, bir aylık yoldan (düşmanın kalbine) korku vererek muzaffer kılındı.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ben diğer Peygamberlere üstün kılındım. Bana Cevâmi-i Kelim (az sözle çok mânâ ifâde eden sözler) verildi. Düşmanlarımın kalblerine korku salmakla yardım edildi. Gani’metler bana helâl kılındı. Yer yüzü bana mescid ve temiz kılındı. Bütün insanlara Peygamber olarak gönderildim ve Peygamberler benimle sona erdirildi” buyurdu.
(Muslim, Tirmizî.)

22-) O, bütün insanlara gönderildi. Yukardaki hadis bunun delilidir.
23-) ALLAHu zü’L- CeLÂL’in bereketi olarak, parmaklarının arasından su fışkırdı. Bu, Muslim’in Sahih’indedir.
24-) Birisinin sesini, Peygamberimiz sallahu aleyhi ve sellem’in sesinin üstüne çıkarması helâl değildir. ALLAHu zü’L- CeLÂL bu konuda şöyle buyurmuştur.: “Ey inananlar! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne çıkarmayın”


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
Resim---“Ya eyyuhâllezîne âmenû lâ terfeû asvâtekum fevka savti’n- nebiyyi ve lâ techerû lehu bi’l- kavli ke cehri ba’dıkum li ba’dın en tahbeta a’mâlukum ve entum lâ teş’urûn (teş’urûne).: Seslerinizi peygamber'in sesi'nden fazla yükseltmeyin. Ve o'na sözü, birbirinize bağırdığınız gibi bağırarak söylemeyin. Siz farkında olmadan amelleriniz hebâ olur.” (Hucurât 49/2).

25-) O’na Cevâmi-i Kelim verilmiştir.
26-) O’na Adı’yla hitab edilmez. “Ey MuhaMMed!” denilmez. “ALLAH’ın Rasûlü” ve “ALLAH’ın Nebîsi” denilir.:

Namazda, O’nun öğrettiği şekilde.: “Es-Selâmu aleyke, eyyuhe’n-Nebîyyi ve Rahmetullahi ve Berakâtuh =>Selâm, ALLAH’ın Rahmeti ve Bereketleri SENin üzerine olsun, ey Peygamber!.” denilir.

27-) Rüyâda O’nu gören, gerçekten onu görmüş olur. Çünkü şeytan O’nun kılığına giremez.
28-.) O esnemezdi.
29-) O’nun gözleri uyur, kalbi uyumazdı.
30-)O’nun önünden gördüğü gibi arkasından da görürdü.
31-) İstediği sayıda kadınla evlenmesi ona helâl kılınmıştı. Diğer insanlardan farklı başka özellikleri de verdı..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

MUHAMMED aleyhisselâm’ın =>ALLAH’ın RASÛLÜ OLduğuna ŞEHÂDET ETMENİN MÂNÂSI.:

Bunun mânâsı, emrettiği şeylerde ona itaat edilmesi, haber verdiği şeylerde onun tasdik edilmesi, onun yasak ettiği şeylerden sakınılması, ancak onun getirdikleriyle ALLAH’a ibâdet edilebilmesi demektir. O'na itaat, ALLAH’a itaat demektir.ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.: ALLAH’a ve Rasûl’e itaat edin ki, size de merhamet edilsin” (Âl-i İmrân, 3/132),
“De ki: ALLAH’a ve Rasûl’e İtaat edin” (Âl-i İmrân, 3/32)
“Kim Rasûl’e itaat ederse, ALLAH’a itaat etmiş olur” (Nisâ, 4/80).
Geçmiş ve gelecekle ilgili haberler konusunda onun tasdik edilmesi ALLAH’ın ona bildirdiği gayble ilgili meselelerdendir. Bu konuda onun tasdik edilmesi, en başta gelen görevlerdendir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in yasakladığı şeylerden sakınmak, MuhaMMed’in ALLAH’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmenin gereğidir. O'nun yasakladığı her şeyden çekinmek gerekir.
Bu, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in şu sözünün tasdik edilmesi demektir: “Rasûl size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının” (Haşr, 59/7)

Resim---Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de kendisi.: “Size emrettiğim bir şeyin, gücünüzün yettiği kadarını yapın. Size yasakladığımdan da sakının” buyurmuştur.
(Muslim.)

PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi ve sellem’in KuL OLduğu.:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ALLAH’ın kullarından birisidir. O, ALLAH’ın bir memlûkü (kölesi)dür. ALLAHu zü’L- CeLÂL O’nu, ALLAH kuluna kâfi değil mi?” (Zumer, 39/36) sözünde olduğu gibi, Özel bir Kul olmakla niteledi. Çünkü kulun en yüksek mertebesi, özel kul olmak ve peygamberliktir. O, bu iki yüksek özellikte yaratılmışların en mükemmelidir. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.:
“Kuluna hakkı batıldan ayırıcı bir ölçü indiren ALLAH ne yücedir” (Furkân 25/1)
O, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in bir kuludur. RABBlık ve İlâhlık, sadece ALLAH’ın Hakkıdır. Bu iki konuda, hiç kimse, ne mukarreb (yaklaştırılmış) melek, ne gönderilmiş peygamber ona ortak olamaz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dedeğimiz gibi, ALLAH’ın Kulu ve Elçisidir. Kendisi de şöyle demiştir:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben ancak bir kulum. Siz, benim hakkımda ALLAH’ın Kulu ve Elçisi deyin” buyurmuştur.
(İbn Hıbbân.)

O, bulunduğu yerin ve mevkisinin üstüne çıkamaz. O'nda ilâhlığa ait özelliklerden birisi yoktur; ALLAH’ın kendisine bildirdiği gayble ilgili şeylerin dışında gaybi bilemez. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.:
“De ki: Göklerde ve yerde ALLAH’tan başka kimse gaybı bilmez” (Neml, 27/65)
“Gaybı bilen O’dur. Gizli bilgisini kimseye göstermez. Ancak razı olduğu elçiye gösterir” (Cin, 72/26-27).

ALLAHu zü’L- CeLÂL, Peygamber’i MuhaMMed’e, gayble ilgili bazı şeyleri bildirmiştir. Bundan dolayı O, gaybi kendiliğinden bilemez.
Bunun delili =>Cebraîl Aleyhisselam Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e bir insan sûretinde gelip Kıyametin ne zaman kopacağını sorduğunda verdiği şu cevaptır: “Soru sorulan, sorandan daha bilgili değildir”. ALLAH’ın kendisine verdiği bilgilere dayanarak O, soru soranın Cebraîl olduğunu öğrenmişti.
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.: “Bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Ne sen ne de kavmin, daha önce bunları bilmiyordunuz.” (Hûd, 11/49),
“Bu anlatılanlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Onlar kararlarını verip tuzak kurarlarken sen yanlarında değildin” (Yûsuf, 12/102).
Yine O, kendisine fayda da veremez zarar da. O'nun hakkında, ilâhlık ve rablıkla ilgili şeylerden herhangi birisine inanılmaz. ALLAH, en yüksek makamda, onu kul diye niteledi. ALLAH şöyle buyurdu.: “Kulunu geceleyin yürüten Alah ne yücedir!” (İsrâ, 17/1).

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ALLAH’ın Kulu ve Elçisidir. Bu mevki ve derecesinin üstüne çıkarılamaz. Ebu Hureyre’nin radıyallahu anh rivâyet ettiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: ALLAH’tan başka ilâh olmadığına ve benim ALLAH’ın Rasûlü olduğuma şüphe etmeden şehâdet eden kul, ALLAH’a bu iki şehâdetle kavuşursa cennete girer” buyurdu.
(Muslim.)

PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi ve sellem BiR RAHMEttir.:

O/Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, ümmetine bir rahmettir, onlara merhametli ve şefkatlidir. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.:
“İçinizden size öyle bir elçi geldi ki sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir” (Tevbe, 9/128)
“Biz seni ancak âlemlere rahmet için gönderdik” (Enbiyâ, 21/107).
O, ümmetini aralarında sevgi ve saygı göstermeye, birbirlerine karşı şefkatli olmaya, birbirlerine yardım eden tek vücud gibi olmaya ve birbirine destek olmaya teşvik etmiştir. Çünkü O, yüce RABBinin târif ettiği gibi, mü’minlere merhametlidir. Kendisi şöyle demiştir.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ben ve yetime bakan kişi, cennette şöyle olacağız” Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu sözü söylerken şehâdet parmağıyla orta parmağını birleşik bir halde göstermişti.
(Buhârî, Ebû Dâvûd, Tirmizî.)

ALLAHu zü’L- CeLÂL şöye buyurdu.: “Öyleyse sakın öksüzü ezme” (Duhâ, 93/9).
Yine dul, yoksul ve ihtiyaç sahiplerine yardımda, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in tavsiye ettiği rahmettendir. Resim---Ebû Hureyre’nin radıyallahu anh rivâyet ettiğine göre,
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem.:
“Dul ve yoksulun yardımına koşan, ALLAH Yolunda cihad eden gibidir” buyurdu.
(Buhârî, Mâlik.)

Resim---Ebû Hureyre radıyallahu anh şunu rivâyet etti.:
Bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e katı yürekli olduğundan şikâyet etti.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem o’na.: “Yetimin başını okşa ve yoksulun karnını doyur” buyurdu.
(Ahmed, Ravileri güvenilirdir.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Zenginlerin dâvet edilip de fâkirlerin bırakıldığı, dâvet yemeği ne kötü yemektir!” buyurmuştur.
(Buhârî ve Muslim.)

Sözü, O'nun fâkirlere rahmetindendir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem kızlara, kadınlara ve zayıflara iyilik etmeyi tavsiye etmiştir. Bu ancak, O'nun ümmetine merhamet ve şefkatinden ileri geliyordu. Enes’in radıyallahu anh rivâyet ettiğine göre;
Resim--- Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kim, ergenik çağına ulaşıncaya kadar iki kız çocuğuna bakarsa, Kıyamet Günü geldiğinde, ben ve o şöyle oluruz” buyurdu. (bu sözü söylerken, parmaklarını bir araya getirdi)
(Muslim.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: ALLAH’ım! (Sen şâhid ol!) Ben iki zayıfın hakkının zâyi edilmesinden insanları kesinlikle men’ediyorum.: Yetim ve kadın” buyurmuştur.
(Nesâî. iyi bir isnâdla.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Sizlere ancak zayıflarınızın DUÂsı sebebiyle yardım ediliyor ve rızık veriliyor” buyurmuştur.
(Buhârî.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “İnsanlara merhamet etmeyene, ALLAH da merhamet etmez” buyurmuştur.
(Muttefekun aleyh.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” buyurmuştur.
(Muttefekun aleyh.)

Hayvana acımayı tavsiye etmesi de O’nun rahmetindendir.:
Resim---Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem.: ALLAH her şey hakkında iyi ve yumuşak davranmayı emretti. Bu bakımdan siz öldüreceğiniz zaman öldürmeyi güzel yapın. Hayvan boğazlayacağınız zaman da boğazlamayı güzel yapın. Sizden birisi hayvanı boğazlayacağı bıçağını keskinleştirsin ve boğazladığı hayvanı rahat ettirsin” buyurmuştur.
(İbn Hibbân, Muslim, Dârimî vb.)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmetine rahmet etmesine ve onlara şefkat göstermesine dair tablolar pek çoktur. Salât ve selâm O’nun üzerine olsun!.

PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi ve sellem’in MÛCİZELERİ.:

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in mûcizeleri pek çoktur. Söylendiğine göre, mûcizeleri, yaklaşık iki veyâ üç bine ulaşmaktadır. O, mûcizesi en çok Peygamberdir. Peygamberimiz MuhaMMed’in sallallahu aleyhi ve sellem bazı mûcizelerini zikredeceğiz. Bu mûcizelerinin hepsi Buhârî ile Muslim’in Sahihlerinde veyâ ancak geri zekâlı yahut akılsız birinin yalanlayabileceği Sahih Hadis Kitablarında mevcuttur.
Bu mûcizelerden bazıları.:

1-) Kur’ÂN-ı Kerim.:
Bu, Peygamberimizin getirdiği en büyük mûcizedir. Çünkü Kur’ÂN, ümmetin düsturu, ondan ancak helâk olanın ayrılacağı, ancak ona, ondaki emir ve yasaklara sarılanın, RABBinin izniyle kurtulmuş olacağı, düzgün ve en doğru yoludur. O'nda, öncekiler ve sonrakilerle ilgili haberler vardır.
O, Din Gününe kadar ebedî bir mûcizedir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Sizin aranızda, sarıldığınız takdirde sapıtmayacağınız bir şey yani ALLAH’ın Kitabını bıraktım” buyurmuştur.
(İbn Hibbân, İbn Huzeyme.)

2-) AY'ın O’nun İçin İkiye BöLünmesi:
El-Velîd b. el-Muğîre ve Kureyşli başka kâfirler ondan, Peygamberliğinin doğruluğunu gösteren bir mûcize istediler. Ay, bundan dolayı ikiye bölündü. Bir parçası dağın üzerindeydi, bir parçası da dağın gerisindeydi. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.:
“Kıyamet saati yaklaştı, ay yarıldı” (Kamer 54/1).

3-) Ağacın O’nunLa Konuşması.:
Bir Bedevî O’na yaklaşınca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem o’na.: “Nereye gitmek istiyorsun?” diye sordu. Bedevî.: “Âilemin yanına” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Sana hayırlı bir haber vereyim mi?” dedi. Bedevî.: “Nedir o?” diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Tek ve ortağı olmayan ALLAH’tan başka İlâh olmadığına ve MuhaMMed’in O’nun Kulu ve Elçisi olduğuna şehâdet edersin” buyurdu. Bedevî.: “Senin bu dediğine şehâdet edecek bir delilin var mı?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, vâdinin kenarındaki bir ağacı göstererek.: “Şu ağaç” dedi. Ağaç yeri kazarak geldi ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in karşısında durdu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ondan üç defâ şehâdet getirmesini istedi. Ağaç da onun dediği gibi şehâdet getirdi.
(Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:298; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:615; Beyhâkî, Delâilü'n-Nübüvve: 6:14; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 8:292; İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 6:125; el-Askalânî, el-Metâlibü'l-Âliye, 4:16, no. 3836; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:620; İbni Hibban, Sahih, 8:150.)

4-) Hurma Kütüğününün ona özlem duyup mescidinde olan herkesin duyduğu bir sesle ağlaması. Rasûlullah daha önce bu kütüğün üzerinde hutbe okurdu, sonra minber yapıldı ve onun üzerine çıkıp hutbe okamayı bırakınca, o Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e özleminden dolayı ağladı. On aylık hamile deve gibi inledi ve bir türlü susmadı. Sonunda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geldi, mübarek elini onun üzerine koydu ve o da sustu. Bir rivâyete göre de Rasûlullah kucaklayınca sustu.

5-) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem yaptığı DUÂyla yemeği çoğaltmıştır. Birkaç parça arpa ekmeğiyle seksen küsur kişi doymuştur. (Buhârî ve Muslim.)

6-) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yaptığı DUÂyla suyu çoğaltmıştır. Bir savaşta insanlar susuz kalmıştı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in önünde, içindeki suyla abdest aldığı bir kap vardı. İnsanlar Peygamber’in yanına gelip: Senin kabındakinden başka suyumuz yok, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elini kabın içine koydu. Su, pınar gibi, parmaklarının arasından kaynamaya başladı. Herkes o sudan içti, ve abdest aldı. Bunlar üç yüz kişiydi. (Buhârî, Muslim.)

en-Nevevî, Muslim’in şerhinde şöyle der.: “Suyun, Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem parmaklarının arasından kaynaması ve suyu çoğaltması ve yemeği çoğaltması, çeşitli yerlerde ve farklı durumlarda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den görülen açık mu’cizelerdir. Bunların hepsi tevâtür derecesine ulaşmıştır. Suyu çoğaltması, Enes, İbn Mes’ud, Câbir ve İmrân b. el-Husayn’ın rivâyetleriyle sabittir.
Yine yemeği çoğaltması, değişik yerlerde, birçok durumda ve çeşitli şekillerde ondan görülmüştür.”

Bunu şöyle özetleyebiliriz: Suyu veyâ yemeği çoğaltmayla ilgili rivâyetlerin hepsinde yanındaki sahabîlerin sayısı hakkındaki rivâyetlerin farklı olduğu doğrudur. Ancak bunlar, değişik yerlerde birçok raviden gelmiştir. Dolayısıyla sayılarla ilgili bu rivâyetlerin hepsi doğrudur."

7-) İsrâ ve Mi’râc yani geceleyin Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya, sonra yüksek semâlara sonra da Sidre-i Müntehâya götürülmesi ve yeri soğumadan yatağına dönmesi.
8-.) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir defâsında def-i hacete çıktı. Kendisini başkalarının görmesine engel olacak hiçbir şey bulamadı. Uzakta iki küçük hurma ağacı gördü. Sonra onların her birine yanına gelmelerini emretti. Ağaçlar yanına geldiler ve onu örterek gözlerden gizlediler. İhtiyacını yaptıktan sonra onlara, yerlerine dönmelerini emretti. (Ahmed, Taberânî, Beyhakî.)

9-) Cumâ Günü hutbe okurken birisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip yağmur yağmadığından ve kuraklıktan şikayet etti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ellerini kaldırıp RABBine DUÂ etti. Gökte hiç bulut yoktu. Bir bulut belirip göğü kapladı ve arkasından yağmur yağdı. Uzun süre yağınca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Etrafımıza, üzerimize değil” dedi. Yağmur azaldı, sonra da kesildi. (Muttefekun aleyh.)

10-) Kureyşli Müşrikler Dâru’n-Nedve’de toplanıp Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i öldürmeye karar verdiler, O'nun çıkmasını beklemek, kılıçlarla bir kişinin vurduğu gibi O'na vurmak üzere kapısına geldiklerinde, onların yanına çıktı. Başlarına toprak atıp aralarında çıkıp gitti. Hiç birisi onu görememişti.
11-) Huneyn savaşında kâfirlere bir avuç toprak atıp: “Yüzleri çirkin olsun” dedi. Kâfirlerin gözleri toprak doldu ve yenildiler. (Muslim vb.)
12-) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yediği koyun kolu onunla konuşup.: “Kendisinin zehirli olduğunu” söylemiştir.(Buhârî.)
13-) Kurdun O'nun Peygamber olduğuna şehâdet etmesi.
14-) Devenin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e şikâyette bulunması, sâhibinin kendisini yorduğunu, canını yaktığını ve zorluk çıkardığını söylemesi. (Ebû Dâvûd.)
15-) Ali kerremallahu vechehu’nin rahatsızlanan gözüne tükürmesi ve gözün iyileşmesi. (Muttefekun aleyh.)
16-) Uhud Savaşında, Katâde radıyallahu anh gözünden vuruldu ve göz, yerinden çıkıp yanağının üzerine düştü. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem o’nu yerine koydu. Hatta o göz sağlam gözünden daha iyi görür oldu. (el-Hâkim.)
17-) Ebû Râfi b. Ebi’l-Hukayk’ı öldüren Abdullah b. Atîk el-Ensârî, onun yanına giderken merdivenden düştü ve ayağı yaralandı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem mübarek eliyle onun ayağını sıvazladı ve ayak iyileşti.
18-.) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem İbn Abbas’ın radıyallahu anh dinî bilgilerde ve tefsir ilminde âlim olması için DUÂ etti ve o bu ümmetin en büyük âlimi oldu.
19-) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Enes b. Malik’in malının, evlâdının çok olması ve uzun süre çalışması için DUÂ etti. Enes de, yaklaşık yüz yıl yaşadı. Soyundan gelen çocukların/tornularının) sayısı yüz yirmiydi. Yılda iki defâ ürün veren hurma bahçesi vardı.
20-) Sabit b. Kays b. Şemmâs’ın mutlu yaşaması ve şehid olması için DUÂ etti. Aynen dediği gibi oldu.
21-) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Umeyye b. Halef’e Bedir savaşında öldüreceğini bildirdi ve onu Bedir savaşında öldürdü. (Buhârî.)
22-) Peygamberimiz aleyhisselâm, Bedir’de sahabîlerine kâfirlerin vurulup düşecekleri yerleri gösteriyor ve.: “Burası, falancanın öldürüleceği yer, şurası falancanın öldürüleceği yer” buyuruyor, yerlerini târif etmek için elini toprağa koyuyordu. Aynen dediği gibi oldu. Onların hiçbiri, elini koyduğu yeri geçmedi. (Ebû Dâvûd.)
23-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yaptığı savaşların birisinde müslümanlarla birlikte savaşan birisi vardı. O, düşmanların boyunlarını öyle vuruyordu ki sahabiler onu övmekten ve onun cennetlik olduğunu söylemekten kendilerini alamadılar. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “O, Cehennemliktir” dedi. Birisi ne yaptığını görmek için o adamı takib etti. Adam yaralanınca kılıcını alıp kendisini öldürdü ve kendisini Cehennem’e yuvarladı. Aynen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dediği gibi olmuştu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mûcizeleri çoktur. Ben pek azını saydım. Zikrettiklerimi de, müslüman, Peygamber’in sallallahu aleyhi ve sellem bazı mu’cizelerini öğrensin diye aktardım. Mûcizeleri, çok açık ve belirgindir. Bunları ancak geri zekâlı veyâ aklını kaybeden inkâr eder..

İNSANLAR, ALLAH’ın RASÛLÜ’ne MUHTAÇTIRLAR.:
İnsanlar, MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem Peygamber olmadan önce, özellikle peygamberlerine indirilen kitablarda tahrifat ve değişiklik yaptıktan sonra kapkaranlık bir câhillik dönemini yaşadıkları için, ALLAH bütün kullarını kendilerini O kötü durumdan kurtaracak; tekrar yaratıcı tek ve üstün ALLAH’a ibâdet’e döndürecek kimselere muhtaç hale getirdi ve insanlara, RABBlerinin İzniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarması için Peygamber’i MuhaMMed’i gönderdi. İnsanların dünyada Peygamber’e olan ihtiyaçları, yiyecek, içecek ve havaya duydukları ihtiyaçlarından daha fazladır. Çünkü O, insanlara cennetleri müjdeler ve onları Cehennemlerden sakındırır. Onların O’na âhirette ihtiyaç duymaları şöyledir.: İnsanlar, haklarında hüküm verilirken peygamberlerin, ALLAH’tan kendi lehlerinde aracılık yapmasını isteyecekler. Peygamberlerin hepsi aracılık yapmada (şefâatte) gecikecekler ve Peygamberimiz MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem onlara aracılık edecek. Onlara cennet kapısını açacak olan O’dur. Bundan dolayı, insanların Peygamber’e duydukları ihtiyaç, dünya ve âhirette önemli ve kaçınılmaz bir ihtiyaç olmuştur..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim


PEYGAMBERİMİZİN sallallahu aleyhi ve sellem ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKLARI.:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmeti üzerindeki hakları çoktur. Bunlar, İslâm ümmetinden olan her ferdin üzerine düşen haklarıdır. ALLAH’ın ’ın izniyle bunları biraz tafsilatlı olarak anlatacağız.
Bu HaKLaRdan BaZıLaRı.:

PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi ve sellem’e İMÂN EDİLMESİ.:
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e imân, müslümanın imân etmesi gereken imân esaslarındandır. Peygamberlere imân bu esaslar arasındadır. O sallallahu aleyhi ve sellem, imân edilmesi gereken peygamberlerden biridir. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: ALLAH’ın’a, Elçisine ve indirdiğimiz nûra (Kur’ÂN’a) inanın”


فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالنُّورِ الَّذِي أَنزَلْنَا وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Resim---“Fe âmınû billâhi ve resûlihî ven nûrillezî enzelnâ, vallâhu bimâ ta’melûne habîr (habîrun).: Artık ALLAH’a, O'nun Resûlü’ne ve indirdiğimiz Nûr'a îmân edin. Ve ALLAH, yaptıklarınızdan haberdâr olandır.”(Teğabun 64/8)

“GeliALLAH’ın’a ve O’nun ümmî (okuma yazma bilmeyen) peygamberi olan Elçisine inanın -ki o da ALLAH’ın’a ve O’nun sözlerine inanmaktadır-. Ona uyun ki doğru yolu bulasınız”


قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhe’n- nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulku’s- semâvâti ve’l- ard (ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyi’l- ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne).: De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) ALLAH'ın resûlüyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse , ALLAH’ın RASÛLÜ’ne MUHTAÇTIRLAR.:'a ve O'nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, ALLAH'a ve O'nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidayete eresiniz.”(A’râf 7/158)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, kendisine imân edilmesinin şart olduğunu buyurdu.: “Bana, ALLAH’tan başka ilâh olmadığına ve MuhaMMed’in ALLAH’ın Elçisi olduğuna şehâdet edinceye kadar insanlarla savaşmam emredildi”
(Buhârî, Muslim.)

O’nun Risâlet ve Nübüvvetinin (Peygamberliğinin), ALLAH Katından verilmiş bir hak olduğunu içinde şüphe bulunmayan kesin tasdik ile tasdik etmek ve gereğini yapmak O’na imândandır. Dine dâir getirdiği ve ALLAHu zü’L- CeLÂL hakkında haber verdiği her şeyi tasdik etmek gerçek bir haktır. Bunun Kalb ve dille tasdik edilmesi gerekir. Kalb inkâr ederken, ona dille imân edilmesi yeterli değildir. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “Ey inananlar! İNSANLAR, ALLAH’ın, Elçisine, elçisine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirmiş bulunduğu kitaba inanın. Kim ALLAH’ı, meleklerini, Kitablarını, elçilerini ve âhiret gününü inkâr ederse o, uzak bir sapıklığa düşmüştür."


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَى رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِيَ أَنزَلَ مِن قَبْلُ وَمَن يَكْفُرْ بِاللّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî ve’l- kitâbillezî nezzele alâ resûlihî ve’l- kitâbillezî enzele min kabl (kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî ve’l- yevmi’l- âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ (baîden).: Ey iman edenler! ALLAH'a ve O'nun Resûl'üne ve Resûl'üne indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği Kitab'a îmân edin. Ve kim, ALLAH'ı, meleklerini, kitaplarını, resûllerini ve yevm'i’l- âhiri (sonraki ahir gününü) inkâr ederse, o taktirde uzak bir dalâletle sapmış olur.”Nisâ 4/136)

O’na, Peygamberliğine, daha önce meydana gelmiş ve ALLAH’ın kendisine bildirdiği meydana gelmemiş şeylerden haber verdiklerinin hepsine imân etmek, kişinin imânının tam olması için şarttır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem görmediği halde kendisine imân eden kimseye, ne mutlu, diyerek takdir etmiştir.:

Resim---Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemBeni görerek bana imân edene bir kere ne mutlu! Beni görmeden imân edene yedi kere ne mutlu!” buyurmuştur.
(es-Silsiletu’s-sahîha, III/45.)
Kim onun Peygamberliğinde şüphe ederse, kâfir olur, çünkü bu konuda deliller çoktur.

PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi ve sellem’in SEVİLMESİ.:
Bu da, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmeti üzerindeki haklarından biridir, onların da görevidir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in sevilmemesi, imânın gitmesine sebeb olur. ALLAH celle celâlihu, Peygamber’ini sevmeyi yüce kitabında şart koşmuştur: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kötüye gitmesinden kaygılandığınız ticaretiniz, hoşlandığınız meskenler, size ALLAH’tan, Elçisinden ve onun yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, o halde ALLAH emrini yerine getirinceye kadar gözetleyin. ALLAH, yoldan çıkmış topluluğu (doğru) yola iletmez”


قُلْ إِن كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
Resim---“Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ıhvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve emvâlunıktereftumûhâ ve ticâratun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye'tiyallâhu bi emrihî, vallâhu lâ yehdî’l- kavme’l- fasikîn (fasikîne).: De ki: “Şâyet babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve zevceleriniz ve aşiretiniz ve kazandığınız mallarınız, kesada uğramasından (satışının durmasından) korktuğunuz ticaret ve razı olduğunuz (hoşunuza giden) evler, ALLAH'tan ve O'nun Resûlünden ve O'nun (ALLAH'ın) yolunda cihad etmekten size daha sevgili ise artık ALLAH, emrini getirinceye kadar bekleyin. Ve ALLAH, fasıklar kavmini (topluluğunu) hidayete erdirmez.”(Tevbe 9/24)

Resim---Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Sizden hiçbiriniz, ben kendisine babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan sevimli olmadıkça tam imân etmiş olmaz”
(Buhârî.)

Ömer radiyallahu anhu, bu hadisi duyunca, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e.: “Kendim hariç, sen bana her şeyden daha sevimlisin”, dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Hayır! Canım elinde olan ALLAH’a yemin ederim ki, ben sana kendinden daha sevimli olmadıkça, tam imân etmiş olmazsın” dedi. Bu defâ Ömer.: “VALLAHi, sen şimdi bana kendimden daha sevimlisin!”, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem.: “Şimdi oldu, ey Ömer!” buyurdu.
Yâni şimdi, doğru söyledin ve Peygamber’ini sevmekle tam imânı gerçekleştirdin demek istiyordu.
Resim---Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Üç şey vardır ki, kimde bulunursa o kimse imânın tadını bulur: ALLAH ve Rasûlü kendisine harkesten daha sevimli olması, kişinin sevdiğini sadece ALLAH için sevmesi, ALLAH kendisini küfürden kurtardıktan sonra, ateşe atılmayı sevmediği gibi küfre dönmekten hoşlanmaması”
(Buhârî.)

O’nun sevdiğini kulun sevdiğine tercih etmek, O’nun getirdiğini, sevmek, O’na dâvet etmek, âilesini ve sahabîlerini sevmek, O’nu sevmek demektir. O’nu çok anmak ve O’na kavuşma özlemi duymak yine O’nu sevmektir.

Resim---Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur.: “Ebu Umame! Kalbi bana meyleden, mü’minlerdendir.”
(İ. Ahmed. Sahihtir.)
Bunun anlamı şudur.: İçi Peygamber’le birlikte olmaktan zevk alan, sevgi ve muhabbetle ona meyleden kimse mü’minlerdendir. Bu ancak, samîmi olmakla ve başkasına değil de ona uymakla olur. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i sevmek, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in sevgisine ulaşma demektir.
Şâir şöyle demiştir.: Sen seviyor görünerek İlâh’a isyan ediyorsun Bu, düşünüldüğünde çok tuhaf bir şeydir. Sevginde samîmi olsaydın, O’na mutlaka itaat ederdin. Seven kimse sevdiğine itaat eder. O’na itaat etmek, söylediğini tasdik etmek, anıldığında, gece gündüz devamlı ona saygı göstermek ve O’nu üstün tutmak, O’nu sevmek demektir..

RASÛLULLAH sallallahu aleyhi ve sellem’e İTAAT EDİLMESİ VE EMRİNİN TUTULMASI.:
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e itaat edilmesi, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kitabıyla farz kılınmıştır. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “Ey inananlar! ALLAH’a ve Rasûlüne itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın”


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû etîûllâhe ve etîû’r- resûle ve lâ tubtılû a’mâlekum.: Ey iman edenler, ALLAH'a itaat edin, Resûl'e itaat edin ve kendi amellerinizi geçersiz kılmayın.”(MuhaMMed 47/33)

“Ey imân edenler! ALLAH’a ve Elçisine itaat edin, İşittiğiniz halde ondan dönmeyin”


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَلاَ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنتُمْ تَسْمَعُونَ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû etîullâhe ve resûlehu ve lâ tevellev anhu ve entum tesmeûn (tesmeûne).: Ey iman edenler! ALLAH'a ve O'nun Resûlü’ne itaat edin. Ve siz, (Kur'ÂN'ı) işitiyorken O'ndan yüz çevirmeyin.”(Haşr 59/7) (Enfâl 8/20)

İbn Kesîr bu âyeti tefsir ederken şöyle demiştir.: ALLAHu zü’L- CeLÂL, mü’min kullarına, kendisine ve Rasûlüne itaat edilmesini emrediyor; onları kendisine karşı gelmekten, kendisini inkâr eden ve karşı çıkanlara benzemekten men’ ediyor. Ona itaatı terketmeyin, aksine emrini tutun, sizi dâvet ettiği gerçeği öğrendikten sonra yasaklarını terkedin!”

İbn Sa’dî de şöyle buyuruyor.: ALLAHu zü’L- CeLÂL kendisinin mü’minlerle birlikte olduğunu haber verdiğinde onlara, kendilerinde mevcud olan imânın gereğini yerine getirmelerini emretti. Bu, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Emirlerine ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Emirlerine uymakla, onun emir, tavsiye ve öğütlerini yerine getirmekle olur. Aslı astarı olmayan boş ve kuru sözle yetinilmez. Çünkü bu, ALLAH ve Rasûlünün razı olmayacağı bir durumdur. İman ne temenni ile olur, ne de gösterişle. Ama imân, kalbe yerleşen ve amellerin tasdik ettiği şeydir.”

Resim---Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Ümmetimin hepsi cennete girecektir. Ancak kabul etmeyenler girmeyecektir”. Sahabîler:Yâ Resûlulllah! kimler kabul etmeyecekler?” diye sordular. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kim bana itaat ederse cennete girecektir. Kim de bana isyan ederse benim dâvetimi kabul etmemiş olur” buyurmuştur.
(Buhârî.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Haberiniz olsun! Bana kitab ve onun yanında kitabın benzeri verildi. Yakında koltuğuna oturmuş, karnı tok birisi şöyle diyecek.: “Bu Kur’ÂN’a sarılın. O’nda bulduğunuz helâlı helâl kılın, onda bulduğunuz haramı, haram kılın” buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Ebû Dâvûd, Sahih bir senetle.)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Herhangi birinizi koltuğuna yaslanmış olarak, benim emrettiğim veyâ yasakladığım bir husus ona gelince: Bilemem, biz ALLAH’ın kitabında ne bulursak ona tabi oluruz derken görmeyeyim”.
(Ebû Dâvûd; İbn Mâce.)

Mü’minin görevi, helâl ve haram kıldığı şeylerde Peygamber’e itaat etmektir. O'nun helâl kıldığı da helâldir. O'nun haram kıldığı da haramdır ve haramdan uzak durmak gerekir.
Resim---Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur.: “Haberiniz olsun! Rasûlün haram kıldığı, ALLAH’ın haram kıldığı gibidir”
(Hâkim, Tirmizî, İbn Mâce. Sahih bir senetle.)

ALLAHu zü’L- CeLÂL’in, kendisine itaatla Peygamber’ine sallallahu aleyhi ve sellem itaatı yan yana getirmesi, Rasûlullah’a sallahu aleyhi ve sellem itaatın önemini gösterir. ALLAH Teâlâ şöyle buyurdu.: “Kim Rasûle itaat ederse ALLAH’a itaat etmiştir”


مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
Resim---“Men yutiır resûle fe kad atâallâh (atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ (hafîzen).: Kim Resûl'e itaat ederse, böylece andolsun ki ALLAH'a itaat etmiş olur. Ve kim yüz çevirirse, o taktirde Biz seni, onların üzerine muhafız olarak göndermedik.”(Haşr 59/7) (Nisâ 4/80).

Resim---Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Bana itaat eden ALLAH’a itaat etmiş demektir. Bana isyan eden ALLAH’a isyan etmiş olur”
(Buhârî ve Muslim.)

O’nun emrine karşı gelmekten ve O’na isyan etmekten tamamen sakınmak gerekir. Çünkü bu, yapılan amelleri boşa götürür ve Cehennemi gerektirir. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “Kim ALLAH’a ve Elçisine baş kaldırırsa, ona içinde sürekli kalacakları Cehennem ateşi vardır!”


إِلَّا بَلَاغًا مِّنَ اللَّهِ وَرِسَالَاتِهِ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا
Resim---“İllâ belâgan minallâhi ve risâlâtih (risâlâtihî), ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ (ebeden).: (Bu) sadece ALLAH'tan olanı tebliğ ve O'nun risaletidir. Ve kim ALLAH'a ve O'nun Resûl'üne asi olursa, bundan sonra muhakkak ki onun için, içinde ebediyyen kalacağı cehennem ateşi vardır.”(Haşr 59/7) (Cin 72/23).

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Sünnetine ve Emrettiğine sarılmak, menettiğinden sakınıp uzak durmak, onun usûlüne uymak, kıyafet ve beden temizliğine dikkat etmek, söz ve davranışlarda doğru olmaya çalışmak, yeme, içme, giyme ve evlilikte helâl olandan ayrılmamak ve bu konuda haramdan çekinmek, ona itaat etmek demektir. Müslümanın yapması gereken başka şeyler de vardır ki, bunlar da Peygamber aleyhisselâm tarafından emredilmiş ve onun tarafından yasaklanmıştır. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.: “Elçi size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının”


مَّا أَفَاء اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاء مِنكُمْ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
Resim---“Mâ efâ allâhu alâ resûlihî min ehli’l- kurâ fe lillâhi ve lir resûli ve lizî’l- kurbâ ve’l- yetâmâ ve’l- mesâkîni vebni’s- sebîli key lâ yekûne dûleten beyne’l- agniyâi minkum, ve mâ âtâkumu’r- resûlu fe huzûhu ve mâ nehâkum anhu fentehû, vettekûllâh (vettekûllâhe), innallâhe şedîdu’l- ikâb (ikâbi).: ALLAH'ın o şehir halkının (malından), Resûlü’ne fey olarak verdiği şey (savaşsız elde edilen ganimet), artık ALLAH'ın, peygamberinin, ona yakınlığı olanların, yetimlerin ve yoksulların ve yolcularındır. (Bu) içinizden zengin olanların arasında elden ele dolaşan bir mal (servet) olmaması içindir. Ve resûl, size ne verdiyse o zaman onu alın. Ve o, sizi neden nehyetti ise o takdirde ondan vazgeçin. ALLAH'a karşı takvâ sahibi olun. Muhakkak ki ALLAH, ikâbı (azâbı) şiddetli olandır.” (Haşr 59/7)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu.: “Size bir şey emredersem, ondan gücünüzün yettiği kadarını yapın, size men’ettiğim şeyden de vazgeçin”
(Muslim.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

O’na sallallahu aleyhi ve sellem UYULMASI.:

Peygamberine uymak, mü’mine gereken şeylerdendir. O’na uymak, inanç, söz ve davranışta olur. Bunlar DİNin tamamıdır. Ona uymak, ALLAH’ı sevmek demektir. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.: “De ki: Eğer ALLAH’ı seviyorsanız, bana uyun ki ALLAH da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. ALLAH bağışlayan, rahîmdir”


قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: De ki: “Eğer siz ALLAH'ı seviyorsanız, o taktirde bana tâbi olunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve ALLAH "Gafûr"dur, "Rahîm"dir.”(Âl-i imrân 3/31)

Müslümanın, Peygamber’inin YoLu’na uyması, O’nun izini takip etmesi, söz ve fiil olarak getirdikleriyle amel etmesi gerekir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiği her şeye uymak, ALLAH’ın Sevgisini, Rızasını ve Mağfiretini elde etmek içindir. O’na uymak, getirdiklerine rıza göstermekle olur.

İbn Receb, Câmi’u’l-Ulûm ve’l-Hikem’de şunları söyledi.:
“Rasûlullah’ın sallahu aleyhi ve sellem.: “Benden sonra yaşayanlarınız, birçok ihtilaf görecekler. Benim Sünnetim’e ve doğru yolda olan Hulefâ-i Râşidîn’in sünnetine, dişlerinizle ısırırcasına sarılın!.” buyurmuştur.
(Hâkim, el-Mustedrek.)

Bu sözü, kendisinden sonra, dinin usûlü, füruu, amel, söz ve inançlarda birçok ihtilaf ortaya çıkacağını haber vermektedir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ümmetinin, biri dışında hepsi de Cehennemde olan yetmiş küsur fırkaya (gruba) ayrılacağını bildirdi. Biri hariç denilen fırka, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in RABBi’nden getirdiklerine ve ondan sonra sahabîlerin uygulamalarına uyan Fırka-i Nâciye/Kurtuluşa Eren Fırkadır.

Ömer b. Abdülaziz şöyle demiştir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve O’ndan sonraki idâreciler sünnet bıraktılar (usul, âdet ve kanun koydular). Onları almak, ALLAH’ın Kitabı’na sarılmak ve ALLAH’ın Dini’ni desteklemek demektir. Hiçbir kimse onları değiştirmemeli ve onlara aykırı olan bir şeye bakmamalıdır. Onlara uyan, doğruyu bulmuştur. Onlardan yardım isteyen, muzaffer olmuştur. Birisi onları bırakıp da, Mü’minlerin YoLu’ndan başkasına uyarsa, ALLAH onu döndüğü yola yöneltir, Cehenneme sokar ve orası kötü bir varış yeridir.”

Peygamber’in Emrine karşı çıkmaktan sakınılmalıdır. Ona karşı çıkılmasında -ALLAH Korusun- dinden çıkma vardır.
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.: “Ona uyun ki doğru yolu bulasınız.”


قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Resim---“Kul yâ eyyuhe’n- nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulku’s semâvâti ve’l- ard (ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît (yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyi’l- ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn (tehtedûne).: De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) ALLAH'ın resûlüyüm. O ki; semâların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka İLÂH yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse ALLAH'a ve O'nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, ALLAH'a ve O'nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidâyete eresiniz.”(A’râf 7/158)

Bu, ALLAH’ın kendisinden hidayet isteyene, Peygamber’ine sallallahu aleyhi ve sellem uyması için verdiği emridir. Onun emrine karşı çıkana sadece doğru yoldan çıkma ve pişmanlık vardır. ALLAH’ın Dininde bid’at çıkarmamak, O'na uymak demektir. Müslüman bid’at çıkarmak şöyle dursun, gücü yetiği kadar, dindeki her bid’atı yok etmeye çalışır. Müslümanın, Peygamber’e karşı söylenen her söze karşı çıkması, O’nun koyduğu kurallara zıt olanı terketmesi, söz, amel ve inançta O’nun uygulamasına aykırı olan her şeyden yüz çevirmesi gerekir. O’ndan sabit olan ve O'na olan nisbeti sahih olanı almak gerekir. Çünkü O, RABBini en iyi bilen, O'ndan en çok korkan ve çekinen kimseydi. O’nun getirdiğine sarılmak, tereddüt ve şüphe etmeden bunlara uymak gerekir, çünkü O, keyfine göre konuşmaz, O'na sadece RABBi öğretmektedir. Mü’minin görevi, inanç, ibâdet ve davranışta Peygamber’e sallahu aleyhi ve sellem uymaktır. Bu, ALLAH’ın İzniyle, Kıyamet Günü kurtuluşun vasıtasıdır. Buna aykırı davranan, -ALLAH Korusun- onun yüzünden Cehenneme atılacaktır.

PEYGAMBER sallallahu aleyhi ve sellem’in ÖRNEK ALINMASI.:

ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “İşte onlar, ALLAH’ın hidayet ettiği kimselerdir. Onların yoluna uy”


أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ قُل لاَّ أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ هُوَ إِلاَّ ذِكْرَى لِلْعَالَمِينَ
Resim---“Ulâikellezîne hedallâhu, fe bi hudâyuhumuktedih, kul lâ es’elukum aleyhi ecrâ (ecren), in huve illâ zikrâ lil âlemin (âlemîne).: İşte onlar, ALLAH'ın hidayete erdirdiği kimselerdir. Öyleyse onların hidayetine tâbî ol! “Ben, ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O ancak âlemler için bir zikirdir.” de.”(En’âm 6/90)

ALLAHu zü’L- CeLÂL Peygamber’ine sallahu aleyhi ve sellem daha önceki Nebî ve Rasûlleri örnek almasını emretti. Bize de Peygamber’e uymamızı ve onu örnek almamızı emretti. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “ALLAH’ın Elçisinde sizin için ALLAH’a ve âhiret gününe kavuşmaya inanan ve ALLAH’ı çok anan kimseler için, uyulacak en güzel bir örnek vardır”


لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
Resim---“Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevme’l- âhıre ve zekerallâhe kesîrâ (kesîren).: Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardır. ALLAH'a ve son güne ümit besler olup da ALLAH'ı çok zikreden kimseler için.”(Ahzâb 33/21)

Yâni onun, fiil ve sözlerinde, sizin için iyi bir örnek vardır. O’nu örnek alın. O’nu örnek alan, ALLAH’ın Lütfuna ulaştıran yola yâni sırat-ı müstakime (doğru yola) girmiş olur. ALLAHu zü’L- CeLÂL’den korkan, RABBinin sevâbını uman ve O’nun Azâbı'ndan sakınan kimsenin örneği Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dir.

Bunların hepsi, söz, fiil ve durumlarında O’nu örnek almaya teşvik etmektedir. ALLAH’a ve O’nun Rasûlüne imânın Peygamber’i sallallahu aleyhi ve sellem örnek almaya sevkettiği selefe ait şu örneklere bakalım.:

Bir Nine, mirasını istemek üzere Ebû Bekr’e geldi. Ebû Bekr ona.: “ALLAH’ın Kitabında sana hiçbir şey yok. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, senin lehinde bir hüküm verip vermediğini bilmiyorum. Halka soracağım!” dedi. Sonra sahabîlere sordu. Birisi.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Nine’ye altıda bir verdiğini.” söyleyince, ona altıda bir miras verilmesine hükmeti.

Ömer radıyallahu anh, başka bir kadının vurması sebebiyle, kadının ölü bir cenin düşürmesi hakkında hüküm vermekte zorlanınca, meseleyi sahabîlere sordu. Muhammed b. Mesleme ve el-Muğîre b. Şu’be.: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in vuran kadının bir köle veyâ câriye ödemesi” hükmünü verdiğini söylediler. Ömer de radıyallahu anh böyle hükmetti.

Osman radıyallahu anh, kocasının vefâtından sonra, kadının evinde kalıp iddet beklemesi hakkında hüküm veremedi.:
Furay’a bint Mâlik.: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, kocası öldükten sonra, Kur’ÂN’da belirlenen iddet sûresi tamamlanıncaya kadar, kocasının evinde kalmasını.” emrettiğini söyledi. Osman da radıyallahu anh böyle hüküm verdi.

Ali radıyallahu anh, Osman’ın radıyallahu anh, “hacla birlikte umre yapmayı yasakladığını” duyunca, “hac ile umrenin birlikte yapılabileceğini ilân etti” ve şöyle dedi.: “Bir kimsenin söylediği söz yüzünden Rasûlullah’ın sünnetini bırakamam.”

İbn Abbâs radıyallahu anh şöyle söyledi.: “Başınıza gökten taş yağmak üzere! Ben.: “Resûlulllah şöyle dedi” diyorum, siz.: “Ebû Bekir ve Ömer şöyle dedi!” diyorsunuz. Ebu Bekr’in ve Ömer’in sözü sebebiyle Sünnete karşı çıkıldığı endişesini taşıyan kimseler varken, onlardan düşük kimselerin sözünden dolayı Sünnete aykırı davranan veyâ sırf kendi görüşü yüzünden onlarla ters düşen kimsenin hali nice olur? O’nu örnek almaktan vazgeçen kimse helake götüren sapıklıkla karşı karşıyadır, Selef bunu anladıkları için O’na itaatten ve O’nu örnek kabul etmekten ayrılmamışlardır."

PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi ve sellem’e SAYGI GÖSTERİLMESİ.:
Peygamber’e sallahu aleyhi ve sellem saygı gösterilmesi, O’nun ümmeti üzerindeki en önemli haklarından biridir. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “Biz seni şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ta ki ALLAH’a ve Rasûlüne imân edesiniz, Rasûlüne yardım edesiniz, ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam onu tesbih edesiniz”


إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Resim---“İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren).: Muhakkak ki BİZ, seni şahit, müjdeleyen ve uyarıcı olarak gönderdik.”(Feth 48/8)

O’na, İlâhlık Makamı’na yükseltmeden saygı gösterilmesi gerekir. Çünkü bu haramdır, câiz değildir, ilahlık sadece ALLAH’a mahsustur. İsmi, sözü, dini, âilesi, sahabîleri gibi, uzaktan yakından O’nunla ilgili her şeye saygı gösterilmesi gerekir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir kimse O’na denk olamayacak ve yaklaşamayacak kadar derecesi yüksek bir insandır. O’nun önüne geçmemek de, O’na saygı demektir. ALLAHu zü’L- CeLÂL bunu şu âyette belirtmektedir: “Ey imân edenler! ALLAH’ın ve Rasûlünün önüne geçmeyin. ALLAH’tan korkun. Şüphesiz ALLAH işitendir, bilendir. Ey imân edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varamadan amelleriniz boşa gidiverir”


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---“Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tukaddimû beyne yedeyillâhi ve resûlihî vettekûllâh (vettekûllâhe), innallâhe semîun alîm (alîmun).: Ey iman edenler! ALLAH'ın ve O'nun Resûl'ünün önüne geçmeyin. Ve ALLAH'a karşı takvâ sahibi olun. Muhakkak ki ALLAH; en iyi işiten, en iyi bilendir.”(Hucurât 49/1)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
Resim---“Ya eyyuhâllezîne âmenû lâ terfeû asvâtekum fevka savtin nebiyyi ve lâ techerû lehu bil kavli ke cehri ba’dıkum li ba’dın en tahbeta a’mâlukum ve entum lâ teş’urûn (teş’urûne).: Ey iman edenler! Seslerinizi peygamber'in sesi'nden fazla yükseltmeyin. Ve O'na sözü, birbirinize bağırdığınız gibi bağırarak söylemeyin. Siz farkında olmadan amelleriniz heba olur.”(Hucurât 49/2)

Peygamber’le sallallahu aleyhi ve sellem konuşurken sesin yükseltilmesi de yasaklanmıştır. O’nunla konuşan kimse bağırarak konuşmaz, sesini kısar, edebli, yumuşak ve saygılı bir şekilde konuşur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlardan birisi gibi değildir. Ümmetinin üzerindeki hakkı, O’na imân ve imânın ancak kendisiyle gerçekleştiği sevgi konusunda başkasından farklı olduğuna göre onunla konuşmada farklıdır. Bunları yapmamakta, farkına varmadan, kulun amelinin boşa gideceği tehlikesi vardır.
Ayrıca O’na karşı edebli olmak, sevâb kazanma ve amellerin makbul olma sebebidir. Âlimler şöyle demişlerdir.: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kabri yanında sesi yükseltmek, hayatında olduğu gibi, mekruhtur. Çünkü O, sağlığında da öldükten sonra da muhteremdir."
Rivâyet edildiğine göre.:
Ömer radiyallahu anhu, Peygamber Mescidi’nde, iki kişinin yüksek sesle konuştuğunu duydu. Yanlarına gidip.: “Nerede olduğunuzu biliyor musunuz?” dedi. Arkasından.: “Siz nerelisiniz?” diye sordu. Onlar.: “Tâifliyiz!” dediler, Ömer radıyallahu anh.: “Medineli olsaydınız, size sopa atardım!” dedi.
O'nun yanında sesi yükseltme yasağı, öfkelenebileceği endişesindendi. O, öfkelenirse ALLAHu zü’L- CeLÂL da öfkelenir ve bilmeden O’nu öfkelendirenin ameli boşa gider.
ALLAH celle celâlihu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında sesini kısan kimseyi övdü ve böyle yapılmasını istedi.: “ALLAH’ın Elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, öyle kimselerdir ki ALLAH, onların kalblerini, takvâ için imtihan etmiş (onların takvâya ehil olduklarını bilmiş)tir. Onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır”


إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَى لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ
Resim---“İnnellezîne yeguddûne asvâtehum inde resûlillâhi ulâike’l- lezînemtehanallâhu kulûbehum lit takvâ lehum magfiretun ve ecrun azîm (azîmun).: ALLAH'ın Resûl'ünün yanında seslerini alçaltanlar; işte onlar, ALLAH'ın takvâ için kalplerini imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için mağfiret ve büyük ecir vardır.”(Hucurât 49/3)

Bunlar, ALLAH’ın takvâ için deneyip sınadığı kimselerdir. Bunun sonucu, kalblerinin ALLAH’ın Emrine uymalarıyla ortaya çıktı. Böylece; kalbler, takvânın sâhibleri ve yeri oldu. Onların akibeti, günahlarının bağışlanması, sadece herşeyin RABBinden göklerin, yerin hazinelerinin anahtarı elinde olandan, sebeblerin müsebbibinden büyük ecrin elde edileceği müjdesi oldu. Bu, yaptıklarına uygun bir karşılıktı. Kim ALLAH’ın Emrine sarılırsa ve O’nun Rızasına uyarsa, buna koşarsa, O’nu keyfi arzularına tercih ederse ve kalbini temizlerse, o’nun kalbi ihlâslı ve samîmi olur. Kim böyle olmazsa, o’nun takvâya uygun olmadığı ortaya çıkar. Peyamber’e sadece adıyla hitabedilmemesi de, O’na saygı demektir. “MuhaMMed!” denilmez. “ALLAH’ın Peygamberi!” ve “Yâ Resûlulllah!” denilir. O’nun Hadislerine saygı göstermek, O’na saygı göstermektir.

Rivâyet edildiğine göre, Ca’fer b. Muhamed es Sâdık, çok şakacı, çok gülümseyen birisiydi. Yanında Peygamber sallahu aleyhi ve sellem anıldığında yüzü sararırdı. Rasûlullah’tan sallahu aleyhi ve sellem ancak temizken (abdestliyken) bahsederdi.
İbn Mes’ûd radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bahsederken, telaşa kapılır ve alnından ter akardı.
Şu da, O’na gösterilen saygıyla ilgili rivâyetlerdendir.:
Ebû Mahzûre’nin bir kâkûlü vardı. Oturduğunda, salıverse yere ulaşırdı. O’na: “Onu kestirmeyecek misin?” denildi. O da.: Rasûlullah’ın sallahu aleyhi ve sellem ELi’nin dokunduğunu kestirecek kişi değilim!” dedi.
Bunlar, O’na saygı gösterme konusunda zikredilenlerin pek azıdır. Aslında O, bunlardan daha üstündür. RABBimin salât ve selâmları, yıldızlar parladığı ve bulutlar toplandığı sürece O’nun üzerine olsun.

O’nun İÇİN NASİHAT ETMENİN GEREKLİ OLDUĞU.:
Nasihat, kişinin, kardeşi için hayır istemesi, onu hayra çağırması hakikati açıklayıp ona teşvik etmesidir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Dinin nasihat olduğunu.” söylemiştir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bazı sahabîleriyle, her müslümânâ nasihat etmeleri şartıyla beyatleşti. Bu, müslümanların birbirlerine karşı haklarındandır. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “Mü’minler ancak kardeştirler”


إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---“İnnemel mû’minûne ihvetun fe aslihû beyne ehaveykum vettekûllâhe leallekum turhamûn (turhamûne). Mü'minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Ve ALLAH'a karşı takvâ sâhibi olun. Umulur ki, böylece siz rahmet olunursunuz.”(Hucurât 49/10)

“Size öğüt veriyorum”


أُبَلِّغُكُمْ رِسَالاَتِ رَبِّي وَأَنصَحُ لَكُمْ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Resim---“Ubelligukum risâlâti rabbî ve ensahu lekum ve a’lemu minallahi mâ lâ ta’lemûn (ta’lemûne).: Size RABBimin risâlelerini (gönderdiklerini) tebliğ ediyorum (ulaştırıyorum). Ve size nasihat ediyorum (öğüt veriyorum). Ve sizin bilmediğiniz şeyleri ben ALLAH'tan öğreniyorum (biliyorum).”(A’râf 7/62)

“Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm”


أُبَلِّغُكُمْ رِسَالاتِ رَبِّي وَأَنَاْ لَكُمْ نَاصِحٌ أَمِينٌ
Resim---“Ubelligukum risâlâti rabbî ve ene lekum nâsıhun emîn (emînun).: RABBimin risalelerini (gönderdiklerini) size tebliğ ediyorum (ulaştırıyorum). Ve ben, emin (inanılır, güvenilir) bir nasihat ediciyim”(A’râf 7/68)

Din Kardeşliği, soy kardeşliğinden daha güçlüdür. Dinsiz soy kardeşliği bir şey değildir. Bundan dolayı Nûh Aleyhisselam RABBine.: “Oğlum, benim âilemdendir. Senin sözün elbette haktır”


وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ
Resim---“Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'deke’l- hakku ve ente ahkemul hâkimîn (hâkimîne).: Ve Nûh (aleyhisselâm) RABBine seslendi. “Sonra (şöyle)dedi: “RABBim! Muhakkak ki oğlum benim ailemdendir. Ve muhakkak ki SENin vaadin haktır ve SEN, hüküm verenlerin en iyi hüküm verenisin.”(Hûd 11/45)

dediğinde, ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “O, senin âilenden değildir. Onun yaptığı, yaramaz bir iştir”


قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Resim---“Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlik (ehlike), innehu amelun gayru salih (salihin), fe lâ tes'elni mâ leyse leke bihî ilm (ilmun), innî eızuke en tekûne mine’l- câhilîn (câhilîne).: (ALLAHû TeALÂ) şöyle buyurdu.: “Ey Nûh! Muhakkak ki o, senin ailenden değildir. Muhakkak ki onun yaptığı sâlih olmayan bir ameldir. Öyleyse senin hakkında bir ilmin (bilgin) olmayan şeyi, BENden isteme. Muhakkak ki BEN, câhillerden olursun diye sana öğüt veriyorum.”(Hûd 11/46)

Din Kardeşliği ise, gerçek kardeşliktir. Bunu ALLAHu zü’L- CeLÂL’in şu sözü doğrulamaktadır: “Mü’minler ancak kardeştirler”


إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Resim---“İnnemel mû’minûne ihvetun fe aslihû beyne ehaveykum vettekûllâhe leallekum turhamûn (turhamûne).: Mü'minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Ve ALLAH'a karşı takvâ sâhibi olun. Umulur ki, böylece siz rahmet olunursunuz.”(Hucurât 49/10)

Ülkeleri ne kadar uzak, dilleri ne kadar farklı olursa olsun, mü’minler kardeştirler. İbn Receb şöyle demiştir.: “Hayatında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e nasihat; O’na itaat, O’nun muzaffer olması ve O’na yardım konsusunda çaba göstermek; istediğinde malını sarfetmek ve O’nun sevgisini elde etmeye çalışmaktır. O’nun vefâtından sonra da, O’nun Sünnetine özen göstermek, ahlâk ve âdâbını elde etmek, emrine saygı göstermek ve yapmaya çalışmak, sünnetine aykırı hareket edenlere gazâb etmek ve onlardan yüz çevirmek; dindar olsa bile, sünneti dünya menfaati için uygulayana kızmak; akrabalık, muhacirlik, yardım etme, müslüman olarak gece yahut gündüz bir saat bile olsa O’nunla sohbet etme bakımından, O’ndan olanları sevmek; kıyafetinde O’na benzemek, O’na ve getirdiğine imân; O’na düşman olana düşman olmak; O’na dost olana dost olmak vb. şeyler.

RASÛL’e NASİHAT BİRÇOK ŞEYİ İÇİNE ALIR.:

1-) O’nun Risâletine (getirdiği dine) ve ALLAHu zü’L- CeLÂL’in O’nu Arap, Arap olmayan, insan ve cin bütün yaratılmışlara gönderdiğine tam imân, ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “Seni insanlara elçi gönderdik”


مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا
Resim---“Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh (minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke li’n- nâsi resûlâ (resûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ (şehîden).: Sana iyilikten (hasenâtdan) ne isâbet ederse, işte o ALLAH'tandır. Ve sana kötülükten (seyyiattan) ne isâbet ederse, o takdirde o, kendi nefsindendir (derecât kaybedecek bir şey yapmandan dolayıdır). Ve seni, insanlara Resûl olarak gönderdik ve şâhid olarak ALLAH yeter.”(Nisâ 4/79)

“Biz seni ancak âlemlere rahmet için gönderdik”


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---“Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li’l- âlemin (âlemîne).: Seni BİZ, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.”(Enbiyâ 21/107)

2-) O’nun verdiği haberi ve kendisinin doğru, güvenilir, getirdiği vahyin gerçek olduğunu tasdik etmek.
3-) O’na uymada sadık olmak, O’nun Dininin zamanı geçmez, artmaz ve O’ndan hiçbir şey eksilmez. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bütün ibâdetlerde imam ve önderdir. O, bu ümetin imamıdır. Bir kimsenin O’ndan başkasına uyması helal değildir. Ancak, tebliğ edenle, adına tebliğde bulunulan arasında vasıta olacak ve bağımsız olarak dini bir emirde bulunmayacak şekilde, Rasûlullah’tan tebliğde bulunan bundan müstesnâdır.
4-) O’nun Dininin savunulması ve kimsenin, dinde olmayanı ona ilave etmemesi veyâ kimsenin ondan eksiltme ve çıkarmada bulunmaması şekilde korunması. Söz, davranış ve inançla ilgili bid’at sâhibleriyle savaşılması da Rasûle nasihatın kapsamındadır.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur.: “Her bid’at sapıklıktır” (Muslim.)
5-) Sahabîlerine saygı ve sevgi gösterilmesi.:
Sahabiler en hayırlı nesildir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sevgisi ve ona nasihat, ashabına veyâ onlardan birine buğzetme bir arada olamaz. Sahabeye söven dini kötülemiş demektir. Çünkü onlar, O Dinin peygamberi'nin sallallahu aleyhi ve sellem’ vefâtından sonra ALLAHu zü’L- CeLÂL’in dinini tebliğ edenlerdir. Bunda, ALLAH’ı yerme ve O’na sövme ve O’nun hikmetinde şüphe uyandırma da vardır. ALLAHu zü’L- CeLÂL, Peygamber’i sallallahu aleyhi ve sellem ve O’nun Dininin taşınıp nakledilmesi için buna lâyık olan kimseleri seçti. Çünkü ALLAH, Dinini koruyacağına garanti verdi ve bunun için, O’nu insanlara tebliğ edecek âlimler hazırladı. Ümmet dalalette bir araya gelemez. Ashabını sevmek, Rasûlullah’a nasihat demektir. Çünkü onlar, bu dini O’nun adına tebliğ eden kimselerdir..

EHL-i BEYTi’nin (Âilesinin) ve SAHABÎLERİNİN SEVİLMESİ.:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ehl-i Beyti’ni ve ashabını sevmek O’nu sevmek demektir. Bu, şart olan sevgidir. Kim, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Ehl-i Beyti’nden veyâ ashabından birini kızdırırsa, Peygamber’i sallallahu aleyhi ve sellem kızdırmış olur, Çünkü O’nu sevmek, onları sevmeye bağlıdır. Daha önce bu konuda açıklama yaptığım için, uzatmak istemiyorum ancak, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ehl-i Beyti’ni ve Ashabını sevmeye delâlet eden bazı rivâyetleri sunmak istiyorum.:
1-) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: “Ehl-i Beyt’im hakkında ALLAH adına sizi uyarıyorum”
2-) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ehl-i Beyti’nden olan Abbâs hakkında şöyle dedi.: “Canım elinde olan ALLAH’a yemin ederim ki, ALLAH ve Rasûlü için sizi sevmedikçe, imân kişinin kalbine girmez. Kim amcamı incitirse, beni incitmiş demektir. Kişinin amcası babası gibidir” (Tirmizî v.b.)
3-) Yine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem birisine.: “Âişe hakkında beni rahatsız etme” demişti. (Fethu’l-Bârî, Siyeru A’lami’n-Nübela.)
4-) Ömer b. Abdilaziz, Abdullah b. el-Hasen b. el-Huseyn’e.: “Bir ihtiyacın olduğunda bana birisini gönder veyâ yaz. ALLAH’ın, seni benim kapımda görmesinden utanırım.” demişti.
Bu, Ömer b. Abdilaziz’in, Rasûlullah’ın âilesine duyduğu hürmet ve saygıdan ileri geliyordu.
5-) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahabîleri hakkında şunu söylemiştir.: “Benim sünnetime ve benden sonraki doğru yolda olan Hulefâ-i Raşidîn’in sünnetine, dişlerinizle ısırır gibi sarılın” (Ebû Dâvûd.)
6-) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Sahabîlerime sövmeyin. Sizden biriniz Uhud Dağı kadar altını sadaka olarak verse, sahabilerden birinin iki avuç sadakasına, hatta bunun yarısına bile ulaşamaz” (Bâharî, Muslim.)
7-) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ensâr hakkında şöyle demiştir.: “Kötülük edenlerinkini affedin, iyilik edenlerinkini kabul edin” (Ebû Ya’lâ, Musned.)
8-.) Mâlik b. Enes şunu söyledi.: Rasûlullah’ın ashabını kızdıran kimse ALLAHu zü’L- CeLÂL’in.: “Onlar ile kâfirleri öfkelendirir” sözünün muhatabı olur.”
9-) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Benden sonra iki kişiyi yâni Ebû Bekr’le Ömer’i örnek alın” (Tirmizî vb.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

PEYGAMBERİMİZ RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e,
=>SALÂT GETİRİLMESİ.:


Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem anıldığında, kendisine salât getirmeleri onun ümmeti üzerindeki haklarındandır. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: ALLAH ve melekleri, peygambere salât etmektedir. Ey inananlar! siz de ona salât edin; içtenlikle selâm edin”


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (teslîmen).: Şüphesiz, ALLAH ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle ona selâm verin.” (Ahzâb 33/56)

İbn kesir bu âyeti tefsir ederken şöyle demiştir.: ALLAHu zü’L- CeLÂL kullarına Peygamberi’nin yücelerin yücesindeki mevkiini haber veriyor ve onu kendisine yakın Meleklerin yanında övdüğünü, Meleklerin de onun için mağfiret dilediklerini bildiriyor. Sonra da bu Süflî Âlemdeki insanlara, Peygamberi’ne salât ve selâm getirmelerini emrediyor ki Ulvî ve Süflî Âlemin varlıkları ona övgü ve senâda ittifak edip birleşsinler.”.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e salât ve selâm getirilmesi, her erkek ve kadın mü’minin üzerine farzdır. Bu yapıldığı takdirde ALLAHu zü’L- CeLÂL büyük ecir verecektir. Yine bu, verilen emre itaat anlamına gelir. İnsan sâdece Salât veyâ selâmla yetinmemelidir. İkisini beraber getirir. Sâdece.: ALLAH =>O’na Salât etsin!” ve O’na selâm olsun!” demez.
en-Nevevî böyle dedikten sonra şunu ilâve etti.: "Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e Salât getirildiğinde, salâtla selâm bir araya getirilmelidir yâni.: “Salat ve Selâm O’nun üzerine olsun!” denilmelidir. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in şu sözü bunu tasdik etmektedir: “Siz de ona Salât edin; içtenlikle selâm edin”


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (teslîmen).: Şüphesiz, ALLAH ve melekleri Peygambere Salât ederler. Ey iman edenler, siz de ona Salât edin ve tam bir teslimiyetle ona selâm verin.” (Ahzâb 33/56)

Resim

PEYGAMBERİMİZ RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e
=>SALÂT GETİRMENİN HÜKMÜ.:


İbn Hacer -Rahimehullah- Fethul-Bârî’de şöyle demiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e salât ve selâm getirmenin hükmüne gelince, âlimlerin bu konuda on görüşü vardır.:
1-) İbn Cerîr’in görüşü. Bu, Müstehâbdır. O, bu konuda ittifak olduğunu iddia etti.
2-) Bu, sınırlama olmaksızın toptan FARZdır. Fakat bunun en azı, bir defâ yapılmasıdır.
3-) Ömürde, bir namazda veyâ başka bir durumda FARZdır. Bu, Kelime-i Tevhide benzemektedir.
4-) Namazın sonundaki oturmada (Ka’de’de) FARZdır.
5-) Teşehhüdde FARZdır.
6-) Yer belirlenmeden namazda FARZdır
7-) Sayı belirlemeden onu çoğaltmak gerekir.
8-.) Her anıldığında Salât ve Selâm getirilmelidir.
9-) Defâlarca anılsa bile, her mecliste bir defâ Salât getirilir.
10-) Her DUÂda. Bazı âlimler, ömürde bir defâ -ki doğru olan budur- FARZ olduğunu söylediler. Salât ve Selâm getirilmesi gereken yerlerde de böyledir..


AşağıdakiLer Salât Getirmenin Farz OLduğunu BiLdiren DeLiLLerdendir.:

ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: ALLAH ve melekleri, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e çok Salât getirirler. Ey inananlar! Siz de ona Salât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin”


إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (teslîmen).: Şüphesiz, ALLAH ve melekleri Peygambere Salât ederler. Ey iman edenler, siz de ona Salât edin ve tam bir teslimiyetle ona selâm verin.” (Ahzâb 33/56)

Abdullah b. Amr b. el-Âs radıyallahu anh Rasûlullah’tan şunu duydu: “Kim bana bir Salât getirirse, ALLAH ona on Salât getirir” (Muslim.)

İbn Mes’ud’un radıyallahu anh rivâyet ettiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Kıyamet Günü, bana en yakın insan bana en çok Salât getirendir.” (Tirmizî v.d.)

Fedâle b. Ubeyd şunu rivâyet etti.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazında DUÂ edip RABBini temcid etmeyen (övmeyen) ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât getirmeyen birisini duydu ve.: “Bu adam acele etti” dedi. Sonra onu yanına çağırıp şöyle dedi.: “Sizden birisi namaz kılınca, önce RABBi’ni övmekle başlasın, sonra Peygamber’ine Salât getirsin. Daha sonra dilediği gibi DUÂ etsin!” buyurdu.
(Ahmed, Ebu Davûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Huzeyme, İbn Hibbân. Hadis sahihtir.)

Ebu Hureyre’nin radıyallahu anh rivâyet ettiğine göre Rasûlullah sallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Yanında anıldığımda bana Salât getirmeyen kimsenin burnu yere sürtülsün”
(Tirmizî, Hadis Sahihtir.)

İmam Ahmed’in Musned’inde, Ali b. el-Huseyn’in babasının Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivâyet ettiği şöyle bir hadis vardır.: "Cimri, yanında anıldığımda bana Salât getirmeyen kimsedir”. Ebu Hureyre’nin radıyallahu anh rivâyet ettiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Bir grup bir mecliste oturup da ALLAH ı anmadan ve bana da Salât getirmeden dağılırsa, Kıyamet Günü onların üzerine bir hasret ve üzüntü çöker. ALLAH dilerse onlara azâb eder, dilerse bağışlar” (Tirmizî, Hadis sahihtir.)

Resim

PEYGAMBERİMİZ RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e,
=>SALÂT GEREKEN YERLER.:


1-) Namazda.: En önemlisi budur. Müslümanlar bunun meşru olduğunda ittifak ettiler. Bu, namazda son teşehhüdde getirilen Salâttır. Son teşehhüd namazın on dört rüknunden biridir. Bunu kasden terkedenin namazı batıl olur. Beyhakî, büyük tabiî Şa’bî’den güçlü bir senetle, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisini rivâyet etti.: “Teşehhüdde Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e sallallahu aleyhi ve sellem Salât getirmeyen namazını iâde etsin!”. Bu konuda, daha önce geçen Fedâle’nin rivâyeti de vardır. Hadis sahihtir. Ona baş vurulmalıdır.

2-) Cenâze Namazında.: İkinci tekbirden sonra. Sünnette şöyledir.:
Birinci, tekbirden sonra Fâtiha’yı okur. İkinci tekbirden sonra, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât getirir. Üçüncü tekbirden sonra, ölüye DUÂ okur, dördüncü tekbirden sonra, biraz bekler, sonra bir defâ sağa selâm verir.

3-) Hutbelerde.: Cuma, bayram hutbeleri ve yağmur DUÂsı gibi.

4-) Müezzin’in sesini duyunca.:
Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ezânı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediklerinin aynısını siz de söyleyin. Sonra bana salâvat getirin. Çünkü bir kimse bana bir defa salâvat getirirse, ALLAH buna karşılık ona on defa Salât eder. Daha sonra benim için ALLAH ’tan vesîleyi isteyin. Çünkü vesîle, CeNNette ALLAH ’ın kullarından bir tek kuluna lâyık olan Bir Makamdır. O kulun ben olacağımı umuyorum. Benim için vesîleyi isteyen kimseye şefatim vâciB olur.” buyurdu.
(Müslim, Salât 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Salât 36; Tirmizî, Menâkıb 1; Nesâî, Ezân 37)

5-) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ANILınca.:
Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Cimri, yanında anıldığımda bana Salât getirmeyen kimsedir” buyurmuştur. (Tirmizî, Hasen sahih hadistir.)

İbn Hacer Fethu’l-Bârî’de Ebu Hureyre’nin rivâyet ettiği şu hadisi nakletmiştir.: “Yanında anıldığımda bana Salât getirmeyen kimse, öldüğünde Cehenneme girer ve onu ALLAH rahmetinden uzaklaştırır” (Tirmizî, Hâkim.)

6-) Cum’a Günü ve Gecesi.: Şeddâd b. Evs’in rivâyet ettiğine göre Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Cumâ Günü, en faziletli günlerinizdendir. Âdem o gün yaratıldı. Rûhu da o gün alındı. Nefâ (Sûr’a üfürülme) o gün olacak. O gün bana, bol bol Salât getirin. Çünkü Salâtınız bana sunulur”.
Sahabîler şöyle dediler.: “Yâ Resûlulllah! Senin vücudun çürümüş haldeyken bizim Salâtımız sana nasıl sunulur?” dediler.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu soruya şöyle cevap verdi.: ALLAHu zü’L- CeLÂL yere Peygamberlerin cesetlerini yemeyi yasaklamıştır” (Nesâî, el-Albânî sahîh olduğunu söylemiştir.)

7-) Câmiye girerken ve çıkarken.:
Fâtıme şöyle dedi.: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Câmiye girerken MuhaMMed’e Salât ve Selâm getirir ve.: RABBim! Günahlarımı bağışla ve bana lütuf kapılarını aç!” derdi. Ve çıkarken de aynı DUÂyı yapardı."
(Tirmizî, el-Albânî sahih olduğunu söyledi.)

8-.) Anıldığında ve her zaman, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât getirilmesi.:
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur.: ALLAH ’ın yer yüzünde seyahat eden melekleri vardır, onlar ümmetimden bana selâm tebliğ ederler.” (Ahmed, Nesâî, Hadis sahihtir.)

9-) DUÂdan ÖNce ve SONra.:
DUÂ eden kimse DUÂsına ALLAH ’a hamd ve senâ (övgü) ile başlar, sonra Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât getirir, dünya ve âhiret iyilikleri diler, DUÂsını Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salâtla bitirir. Çünkü şöyle bir rivâyet vardır.: “Bana yapılan iki Salât arasındaki DUÂ, geri çevrilmez”.
Bu konuda Abdullah b. Mes’ûd’un radıyallahu anh şöyle bir rivâyeti vardır.: “Sizden birisi ALLAH’tan bir şey istediğinde, ALLAH ’a hamd ve ona lâyık bir şekilde övgüyle başlar, sonra Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e Salât getirir”.
Şu hadis yukarda geçmişti.: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem DUÂsında ALLAH ’a övgüde bulunmayan ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât getirmeyen birisini duydu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bu kişi acele etti” dedikten sonra onu çağırdı ve şöyle dedi.: “Sizden birisi namaz kılınca, ALLAH ’a hamd ve senâya başlasın, sonra Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Salât getirsin, daha sonra da dilediği sayıda DUÂ etsin”
(Hâkim vb. Hadis sahihtir.)

10-) İsmi YAZıldığında ve OKUnduğunda.:
Çünkü Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e namazların teşehhüdünde ve başka yerlerde Salât getirmek meşrudur. Bu, Rasûlullah’ın Adı, bir kitaba, mektuba, makale vb. şeye yazılırken de gerçekleşir. Meşru olan, ALLAH ’ın bize emrettiğini gerçekleştirmek için Salât’ın tam yazılmasıdır. Okuyucu, görünce onu hatırlamalıdır. Salâtın (s.), (s.a.s.) (a.s.) gibi kısaltılarak yazılması uygun değildir.
Bunda ALLAHu zü’L- CeLÂL’in.: “Ona Salât getirin ve samîmi bir şekilde selâm edin” emrine aykırı davranma vardır.
İbnu’s-Salâh “Mukadimetu ibni’s-Salâh” diye bilinen “Ulûmu’l-Hadis”te şöyle der.: “Dokuzuncusu.: Anıldığında:: “Yâ Resûlulllah’ne Salât ve Selâm olsun” diye yazmaya dikkat etmesi ve tekrar tekrar yazmaktan usanmaması. Çünkü bu, hadis öğrencilerinin peşinen elde ettikleri kazançların en büyüklerindendir. Bunu ihmal eden, büyük bir kısmetten mahrum olur. Bununla ilgili bazı sâlih rüyâlar da vardır.

İbnu’s-Salah şöyle deri: Yazarken şu husustan sakınmalıdır. “Ve sellem=> selâm etsin”i yazmamak sûretiyle, onu eksik olarak yazması, Hamza el-Kınanî şunu anlattı.: "Hadisi yazıyordum. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin adı geçtiğinde kısaltmak için “ve sellem”i yazmıyordum. Rüyâmda Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'i gördüm. Bana.: “Niçin bana Salâtı tamamlamıyorsun?” dedi. Ondan sonra “Ve sellem”siz hadis yazmadım."
İbnu’s-Salâh şunu ilâve etti.: “Aleyhi’s-Selâm” yazılması mekruhtur. Allâme es-Sehâvî, “Fethu’l-muğhis Şerhu Elfiyyeti’l-hadîs li’l-Irâkî” adlı kitabında şöyle der.: “Ey yazıcı! “Resûlulllah’a Salât ve Selâm olsun”u yazarken kısaltma yoluna gitmekten sakın.
Es-Suyûtî de “Tedribur-râvî fî şerhi Takrîbi’n-Nevâvî adlı” kitabında şöyle der.: Salât ve Selâmı yazarken kısaltma yapmak mekruhtur. Tam yazılmalıdır”..

Her erkek ve kadın mü’minin görevi, her zaman Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât ve Selâm getirmeye devam etmek, en iyiyi, ecir ve sevâbı artıranı istemek, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Ümmeti üzerindeki en önemli haklarından olan bunun gibi şeylerde, şeytânı ve o’nun aldatma ve küçümsemesini bırakmaktır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât getirilecek yerler yukarda yazılanlardan daha çoktur.
Bunları âlimler kitablarında belirttiler. Bazılarını özetleyeceğim:

11-) Kunutun sonunda,
12-) Safâ ile Merve’de,
13-) Telbiye bitirildiğinde,
14-) Tavafta Hacer-i Esved’e dokunulduğunda,
15-) Ders, konferans ve seminerlerde,
16-) Kur’ÂN hatmedildikten sonra,
17-) Meclislerde bir araya gelindiğinde, Meclisten kalkıldığında,
18-.) Câmilerin yanından geçildiğinde ve onlar görüldüğünde,
19-) Üzüntü, keder ve sıkıntılarda,
20-) ALLAHu zü’L- CeLÂL’den mağfiret ve rahmet dilendiğinde,
21-) Günün BAŞında ve SONunda,
22-) Günah işleyen, ALLAH ’ın onu bağışlaması için günahtan hemen sonra,
23-) Erkek kadınla nişanlandığında,
24-) Eve girilince,
25-) ALLAH ’ı her zikrettiğinde.
26-) Bir şeyi unutup hatırlamak istediğinde,
27-) Yatarken,
28-) Namazlardan sonra,
29-) Kulak çınladığında.
Bunlar, âlimlerin belirttiği yerlerin bir kısmıdır, Ancak sen, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i her zaman an.
Muslim’in Sahih’inde, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisi vardır.: “Kim, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e bir defâ Salât getirirse, ALLAH da ona on defâ Salât getirir”.

Resim

PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi ve sellem’e,
=>SALÂT GETİRMENİN YARARLARI.:

1-) ALLAHu zü’L- CeLÂL’in emri yerine getirilmiş olur.:
Çünkü ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.: ALLAH ve melekleri Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât etmektedir. Ey inananlar! siz de ona Salât edin, içtenlikle selâm edin” (Ahzâb 33/56)
2-) Kıyamet Gününde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e yakın olma.: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Kıyamet Günü, insanların bana en yakın olanı, bana en çok Salât getirenidir” (Tirmizî, Hadis, hasen sahihtir.)
3-) Bir defâ Salât getirene ALLAH ’tan on Salât gelmesi.:
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir.: “Kim bana bir defâ salât getirirse, ALLAH ona on defâ Salât getirir” (Muslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî.)
4-) Salât getirenin on derece yükseltilmesi.
5-) Salât getiren için on sevâb yazılması.
6-) Salât getirenden on günahın silinmesi.:
Bunun delili, Ebu Berde’nin rivâyet ettiği şu hadistir.: “Ümmetimden kim kalbten, içtenlikle bana Salât getirirse, ALLAH ona on Salât getirir, onun derecesini on kat artırır. Onun için on sevâb yazar ve on günahını siler” (Nesâî. İbn Hıbbân sahih olduğunu söyledi.)
Benzeri Teysiru’l-aliyyi’l-kadîr’de7171 III/514. de zikredildi.
7-) ALLAH ’ın, insanın sıkıntı ve üzüntüsünü gidermesi:
Bir Sahabi Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e.: “Devamlı sana Salât getirmeme ne dersin?” dedi de, o şöyle cevap verdi: “O zaman ALLAH senin dünya ve âhiret sıkıntılarını giderir” (Ahmed, Hadis sahihtir.)
8-.) DUÂdan önce ve sonra Salât getirdiğinde, o DUÂnın kabul edileceğinin umulması.:
Bunun delilini daha önce gördük.: ALLAH a hak ettiği şekilde hamd ve senâda bulunduktan ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât getirdikten sonra.: “İstediği şekilde DUÂ etsin”
Bir başka rivâyet de şöyledir.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, namaz kılan, ALLAH ’a hamdeden, senâda bulunan ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e selât getiren birisini duyunca.: DUÂ et ki icâbet edilsin. İste ki, sana verilsin!” buyurdu.
9-) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât getirme, onun şefâat etmesine sebebtir. Abdullah b. Amr b. el-Âs’ın rivâyet ettiğine göre Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.:
“Müezzini duyunca, onun söylediğinin aynısını söyleyin, sonra bana Salât getirin. Çünkü kim bana Salât getirirse, ALLAH da ona on Salât getirir. ALLAH ’tan bana vesîle vermesini isteyin. O, CeNNette, ALLAH ’ın kullarından sâdece birine uygun olan bir derecedir. Benim o kişi olacağımı umuyorum. Kim, ALLAH ’tan benim için vesîleyi isterse, şefâatı hak eder” (Ebû Dâvûd vb. Hadis sahihtir.)
10-) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât günahların affına sebebtir.:
Birisi Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle sordu.: “Bütün Salâtım/DUÂmı sana ayırayım mı?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle cevab verdi.: “O zaman, ALLAH da senin bütün günahını affeder” (Taberanî ve Ebu Nuaym, Sahîh.)
11-) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât, ihtiyaçların yerine getirilme sebebidir.:
Abdullah b. Amr b. El Âs’ın rivâyet ettiğine göre, bir adam.: “Ey Yâ Resûlulllah! Müezzinler bizi geçiyorlar!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle cevab verdi.: “Sen de onların dediği gibi, de, ezânı bitirince (bana Salât et, sonra) iste ki sana verilsin!.” (Ebu Davûd, el-Albânî: Hasen sahihtir, dedi.)
12-) Meclisin iyi olması ve Kıyamet Gününde, o mecliste oturanların üzerinde bir hasret ve üzüntü olmamasına sebebtir.:
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Bir grup bir mecliste oturup da ALLAH ’ı anmadan, bana da Salât getirmeden dağılırsa, üstlerine ALLAH ’tan bir hasret çöker, Dilerse onlara azâb eder, dilerse onları bağışlar”
(Tirmizî, Hadis sahihtir.)
13-) Anıldığı zaman Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât getirince kuldan cimrilik adını siler.:
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Cimri, yanında anıldığım da bana Salât getirmeyen kimsedir” (Tirmizî. Hadis, hasen sahihtir.)
14-) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem anıldığında, Salât getirmeyenin burnunun yere sürtülmesi için yapılan bedDUÂdan kurtulması, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Yanında anıldığımda bana Salât getirmeyenin burnu yere sürtülsün” (Tirmizî, Hadis, sahihtir.)
15-) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât, onu getirene CeNNetin Yolu'nu gösterir ve onu terkedene, CeNNetin yolunu şaşırtır.: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Kim bana Salât getirmeyi unutursa, ona CeNNetin YoLu unutturulur!.” (İbn Mâce. Hasen sahih bir hadistir.)
16-) Kul, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât getirdiğinde şâkilikten (bedbahtlıktan yâni âhirette kötü durumda olmaktan) kurtulur.: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Şakî, yanında anıldığımda bana Salât getirmeyen kuldur!” (Tabâranî.)
17-) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e Salât getirilmesi, kulu kabalıktan kurtarır.:
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Birisinin yanında anılıp da onun bana Salât getirmemesi kabalıktır” (Abdurrezzâk, Musannef.)
18-.) Salât getirme, Salât getirenin adının Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e sunulma sebebidir.:
Bu konuda Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemşöyle buyurmuştur.: Salâtınız bana arzedilir” (Ebû Dâvûd.)
19-) Salât, Meleklerin kula Salât etmelerine83 sebebtir.
Meleklerin Salâtı, DUÂve istiğfardır. (çevirenin notu)
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Bir Müslüman yoktur ki bana Salâtgetirsin de Melekler ona o süre içinde Salât getirmesin. Öyleyse her kişi bunu söylesin ve çoğaltsın!.” (İbn Mâce.)
20-) Salât, yoksulluğu sebebiyle sadaka veremeyen kimse için sadaka yerine geçer.
21-) Salât, ölümünden önce kula, CeNNetin müjdelenmesine sebebtir.
22-) Salât, Salât getiren için tezkiye ve temizlik demektir.
23-) Salât, Kıyamet Günündeki korkulardan kurtuluş sebebidir.
24-) Salât, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin kendisine Salât ve Selâm edenin cevap vermesine sebebtir.
25-) Salât, kula unuttuğunu hatırlatır.
26-) Salât, yoksulluğun gitmesine sebebtir.
27-) Salât, içinde ALLAH ve Rasûlünün zikredilmediği meclisin kötü havasını giderir.
28-.) Sıratta kulun nurunun artmasına sebebtir.
29-) Salât, Salât getirene bereket sebebidir.
30-) Salât, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in rahmetine erişme sebebidir.
31-) Salât, Salât getirenin Peygamber’i sallallahu aleyhi ve sellem sevme sebebidir.
32-) Salât, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Salât getireni sevme sebebidir.
33-) Salât, kulun hidâyetine ve kalbinin yaşamasına sebebtir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme Salât getirmenin faydaları pek çoktur. Ben bunların bir kısmı hakkında sözü uzattım, bir kısmında da kısa konuştum..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

PEYGAMBERİMİZ RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e,
=>NASIL SALÂT GETİRİLİR.:



PEYGAMBERİMİZ RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’e Nasıl Salât Getirilir?.:
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e salât getirme şekilleriyle ilgili pek çok hadis vardır. Ben bunları kaynaklarıyla birlikte zikredeceğim.:

1-) Buhârî, Sahih’inde Ka’b b. Ucre’den şunu rivâyet etti.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizim yanımıza geldi. Biz de O’na.: “Yâ Resûlulllah! Sana nasıl selâm vereceğimizi öğrendik. Peki sana nasıl salât getireceğiz?” dedik. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Şöyle deyin.: “ALLAH’ım! MuhaMMed’e ve Âilesine, İbrahîm’e ve Âilesine salât ettiğin gibi salât et. SEN Hamîd ve Mecîdsin ALLAH’ım! İbrahîm’i ve Âilesini mübârek kıldığın gibi, MuhaMMed’i ve Âilesini mübârek kıl. SEN Hamîd ve Mecîdsin.”

2-) Yine Buhârî’de şöye bir rivâyet vardır.: Ebû Saîd el-Hudrî.: “Yâ Resûlulllah! Bu sana selâm! (Onu öğrendik). Sana nasıl salât getireceğiz?” dedik. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevâb verdi.: “ALLAH’ım! Kulun ve Elçin olan MuhaMMed’e, İbrahîm’e salât ettiğin gibi salât et. İbrahîm ve Âilesini mübârek kıldığın gibi, MuhaMMed ve Âilesini mübârek kıl!.” deyin.”

3-) Yine Buhârî’de Ebû Humeyd es-Sa’idî’nin şu rivâyeti vardır.: Sahabîleri.: “Yâ Resûlulllah! Sana nasıl salât getireceğiz?” diye sordular. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu cevabı verdi.: “Şöye deyin.: “ALLAH’ım! MuhaMMed’e, Eşlerine ve Çocuklarına, İbrahîm’in Âilesine salât ettiğin gibi salât et. İbrahîm’in Âilesini mübârek kıldığın gibi, MuhaMMed’i, Eşlerini ve Çocuklarını mübârek kıl. SEN Hamîd ve Mecîdsin.”

4-) Ebû Dâvûd’da el-Albânî’nin de sahîh dediği bir rivâyet vardır: Ebû Mes’ûd el-Ensâri şunu anlattı.: Sa’d b. Ubâde’nin meclisinde, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi. Beşir b. Sa’d O'na şunu sordu: “Yâ Resûlulllah! ALLAH bize sana salât getirmemizi emretti. Ama sana nasıl salât getireceğiz?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sustu. “Keşke ona böyle bir şey sormasaydık” dedik. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “ALLAH’ım! İbrahîm’e salât ettiğin gibi, MuhaMMed’e ve âilesine salât et. İbrahîm’i mübârek kıldığın gibi, MuhaMMed’i ve âilesini mübârek kıl. Sen hamîd ve mecîdsin, deyin”.

5-) El-Hakem şunu rivâyet etti: “ALLAH’ım! İbrahîm’e salât ettiğin gibi, MuhaMMed’e ve MuhaMMed âilesine salât et. Sen hamîd ve mecîdsin. ALLAH’ım! İbrahîm’i mübârek kıldığın gibi, MuhaMMed’i ve âilesini iki âlemde mübârek kıl. Sen hamîd ve mecîdsin” (Ebû Dâvûd. Sahih hadistir.)

6-) Ukbe b. Amr’ın rivâyetine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Şöyle deyin: Ümmî Peygamber MuhaMMed’e ve onun âilesine salât et” (Ebû Dâvûd. Sahîh hadistir.)

7-) İbn Mâce’de Ebu Humeyd es-Sâidî’nin rivâyet ettiği şu sahîh hadis vardır: Sahabîler: “Ey Yâ Resûlulllah! Bize sana salât getirmemiz emredildi. Ama biz sana nasıl salât getireceğiz?” Diye sordular. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem “Şöyle deyin: ALLAH’ım! MuhaMMed’e, eşlerine ve çocuklarına, İbrahîm’e salât ettiğin gibi salât et. İbrahîm’in âilesini mübârek kıldığın gibi, MuhaMMed’i, eşlerini ve çocuklarını, iki cihanda mübârek kıl. Sen hamîd ve mecîdsin!”, buyurdu.

8-.) Nesâî’de, el-Albanî’nin sahhih dediği, Ebu Mes’ûd’un rivâyet ettiği şu hadis vardır: “Şöyle deyin: ALLAH’ım! Muhamed’e ve onun âilesine, İbrahîm’in âilesine salât ettiğin gibi salât et. İbrahîm’in âilesini mübârek kıldığın gibi, MuhaMMed’i ve âilesini iki cihanda mübârek kıl. Sen Hamîd ve Mecîd’sin”. Selâm bildiğiniz gibidir.

9-) Talha b. Abdillah şunu anlattı: biz; “Yâ Resûlulllah! Sana salât nasıl getirilir?” dedik. O da şu cevabı verdi: “Şöyle deyin. ALLAH’ım! İbrahîm ve âilesine salât ettiğin gibi, MuhaMMed ve âilesine salât et. Sen hamîd ve mecîdsin. İbrahîm’i ve âilesini mübârek kıldığın gibi, Muhammad’i ve âilesini mübârek kıl” (Nesâî. Hadis sahihtir.)

10-) Yine Nesâî’de, el-Albânî’nin sahih dediği, Ebû Saîd el-Hudrî’nin rivâyet ettiği şu hadis vardır: “Şöyle deyin.: ALLAH’ım! İbrahîm’e salât ettiğin gibi, kulun ve elçin MuhaMMed’e salât et. İbrahîm’i mübârek kıldığın gibi, MuhaMMed’i ve âilesini mübârek kıl”.

11-) İbn Kesîr, Tefsiri’nde şöyle demiştir: Ebû Hatîm, Ka’b b. Ucre’den şunu rivâyet etti: “ALLAH ve melekleri, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e salât etmektedir. Ey inananlar! Siz de ona salât edin; içtenlikle selâm edin” (Ahzâb 33/56) meâlindeki âyet inince: “Yâ Resûlulllah! Sana nasıl selâm verileceğini öğrendik. Sana salât nasıldır?” dedik. Cevabı şu oldu: “Şöyle deyin: ALLAH’ım! İbrahîm’e ve âilesine salât ettiğin gibi, MuhaMMed’e ve âilesine salât et. Sen Hamîd ve Mecîdsin. İbrahîm’i ve âilesini mübârek kıldığın gibi MuhaMMed ve âilesini mübârek kıl. Sen Hamîd ve Mecîdsin” (Hadis sahihtir.)

Âlimler kitablarında, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e salât’ın pek çok şeklini zikretmişlerdir. Biz bu kadarıyla yetindik.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

PEYGAMBERİMİZ RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem İLe İLGİLİ
=>SAKINILMASI GEREKEN ŞEYLER.:


PEYGAMBER sallallahu aleyhi ve sellem Adına YaLan SöyLemenin Günahı.:

Yalancılık, kötülenen ve nefret edilen bir şeydir. ALLAH ve Rasûlü ondan nefret etmektedir. Hiçbir mü’min ondan hoşlanmaz. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “Sonra gönülden lânetle DUÂ edelim de, ALLAH’ın lânetini yalancıların üstüne atalım”


فَمَنْ حَآجَّكَ فِيهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْاْ نَدْعُ أَبْنَاءنَا وَأَبْنَاءكُمْ وَنِسَاءنَا وَنِسَاءكُمْ وَأَنفُسَنَا وأَنفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَل لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ
“Fe men hâcceke fîhi min ba’di mâ câeke mine’l- ilmi fe kul teâlev ned’u ebnâenâ ve ebnâekum ve nisâenâ ve nisâekum ve enfusenâ ve enfusekum summe nebtehil fe nec’al la’netallâhi ale’l- kâzibîn (kâzibîne).: Artık kim sana gelen ilimden sonra, onun hakkında seninle tartışırsa o zaman de ki.: ”Gelin, sizler ve bizler de dahil olmak üzere oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım (bir araya toplanalım). Sonra dua edelim, böylece ALLAH'ın lânetini yalancıların üzerine kılalım.” (Âl-imrân 3/61)

Yalan, sâhibini sapıklığa götürür. Sapıklık da, yalancıyı Cehenneme götüren sebeblerdendir.:

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem.: “Yalan, sapıklığa götürür. Sapıklık ise Cehenneme götürür. Kişi, yalan söyleye söyleye sonunda ALLAH katında yalancı olarak yazılır.” buyurdu.
(Muttefekun aleyh.)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yalandan sakındırmak için şöyle buyurmuştur.:
“Başkalarını güldürmek için yalan söyleyen kimseye yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun!.” (Ebû Dâvûd: Edeb: 38; Tirmizî)

İnsanları güldürmek için şakayla yalan söyleyen kimseyi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem haram işlemiş kabul ediyor ve ona.: “Yazıklar olsun!.” diyor. İnsanların aleyhinde ve lehinde yalan söylemenin sonu böyle olursa, kasden Peygamber adına yalan söyleyenin hali nasıl olur acaba? O’nun kalacağı yerin Cehennemîn dibi olduğunda şüphe yoktur. Çünkü Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem adına yalan söylemek insanlardan birinin adına yalan söylemek gibi değildir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kendi arzu ve heveslerine göre konuşmaz. Ancak RABBi O’na Cebrâil aleyhisselâm vasıtasıyla vahiy göndererek öğretir veyâ kalbine ilka’ eder. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in söylediği söz ve hadisler, ALLAH’ın kendisine vahyettikleridir. Bu konuda onun adına yalan söylemek Cehenneme girmeyi gerektirir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunu ümmetine şöyle açıkladı.: “Kim benim adıma bilerek yalan söylerse, Cehennemdeki yerine hazırlansın!.” (Buharî ve Müslim, Hadis no: 4; Darimî, Sünen hadis no: 594; İmam Ahmed, Müsned hadis no: 9146; İbn Mâce. Hadis sahihtir.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Benim adıma yalan söylemeyin. Benim adıma yalan söylemek (bunu yapanı) Cehenneme sokar” buyurmuştur.
(İbn Mâce. Hadis sahihtir.)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem adına yalan söyleyen herkes, bu ağır tehdidle karış karşıyadır. Bununla ilgisi olan, razı olan veyâ rivâyet eden de böyledir.
Ebû Katâde’nin radıyallahu anh rivâyet ettiği hasen hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.: “Benden çok hadis rivâyet etmekten kaçının. Her kim benim ağzımdan bir şey söylemek isterse hak veyâ doğru söylesin. Kim benim söylemediğim bir sözü kasden uydurup bana isnad ederse Cehennemdeki yerine yerleşsin” buyurmuştur.
(İbn Mâce.)

Bundan dolayı Enes b. Mâlik, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir hadis rivâyet ettikten sonra, söylediğinin mânâ ile aktarılmış olduğuna dikkat çekmek için.: “Ev kema kâle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem = Veyâ Rasûlullah’ın dediği gibi” derdi.
Çünkü Lafız (metin) başka bir lâfız olabilirdi. Bu, aynı zamanda, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in söylediğine ilâve etme veyâ ondan eksiltme yapılmasından korkulduğu içindi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisi konusunda gösterilen bu dikkatten dolayı onları tebrik etmek gerekir. Selefin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisleri konusunda gösterdikleri duyarlılık hakkında şöyle bir rivâyet vardır.:
Abdurrahman b. Ebî Leylâ şöye anlattı.: “Zeyd b. Erkam’a şöyle dedik.: “Biz Rasûlullah’tan hadis rivâyet etik. O da şöyle dedi.: “Biz artık yaşlandık ve unuttuk. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den hadis rivâyet etmek çok ciddi bir şeydir”.

eş-Şa’bî şöyle anlattı.: “İbn Ömer’le bir yıl birlikte oturdum. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir şey rivâyet ettiğini duymadım. Bu, ondan naklederken ilâvede bulunmaktan ve eksiltmekten korktuğu içindi.
Bu, insanların yanındaki mûtad toplantılarda da böyleydi. İlim meclislerinde, âlimlerin öğrettiği hadislerin onun namına tebliğ edilip duyurulması gerekir. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapılmasını emretti:


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Bir âyet bile olsa, onu benden başkalarına ulaştırın.” buyurmuştur.
(Buhârî, Enbiyâ, 50; Tirmizî, İlim, 13/2669; Dârimî, Mukaddime, 46; Ahmed, II, 159, 202, 214))

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Âlimler, peygamberlerin mirasçılarıdır. Peygamberler miras olarak ne altın, ne de gümüş bırakırlar. Kim, peygamberlerin mirası olan ilmi elde ederse, tam bir nasip almış olur” buyurmuştur.
((Buhari, İlm, 10; Ebû Davut, İlm, 1; Tirmizi, İlm,19))

Buhârî’nin Sahîh’inde geçen bir hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Benim adıma yalan söylemeyin. Benim adıma yaan söyleyen kimse mutlaka Cehenneme girecektir.” buyurmuştur.
(Buharî, Sahih, İlim 38, I/35; Ebu Davûd, Sünen, ilim 4, IV /63; İbn Mâce, Mukaddime 4, I/13-14.)

Muslim’de de şöyle denilmektedir:
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Benim adıma yalan söyleyen Cehenneme girer.” buyurmuştur.
(Müslim)

Burada yalan, bir şeyi, ister kasıdla, ister hata ile olduğunun zıddına haber vermektir. Hata yapan, ittifakla günahkâr değildir. Fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den çok hadis rivâyet etmek, farkına varmadan, rivâyet eden kimseyi hataya düşürebilir. Hata sebebiyle günahkâr olmasa bile, çok hadis rivâyet etmesi sebebiyle günahkâr olabilir. Zira çok hadis rivâyet etmekte hata ihtimali vardır. Güvenilir ravî hata yaparak hadis rivâyet ettiğinde, yanlış olduğu bilinmeden hadis ondan alınır. Naklinden emîn olduğu için, devamlı onunla amel edilir ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in söylemediği şeyle amel edilmesine sebeb olur. Çok hata yapmaktan korkan kimse, kasıdlı olarak çok yaptığında, onun günaha girmeyeceğinden emîn olunmaz.
Bundan dolayı, ez-Zubeyr’e.: “Falanca ve falanca gibi, Rasûlullah’tan hadis rivâyet ettiğini duymuyorum?” diye sorulduğunda, o şeyle cevâb vermişti.: “Ben O’ndan ayrılmadım, ama şöyle dediğini duydum: “Benim adıma yalan söyleyen, Cehennemdeki yerine hazırlansın” (Buhârî.)

Ebû İsâ et-Tirmizî şöyle dedi.: “Abdullah b. Abdirrahmân’a (Ebu MuhaMMed ed-Dârimî) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in.: “Yalan olduğunu bilerek, benim adıma bir hadis rivâyet eden kimse, yalancılardan birisidir” hadisini sordum ve ona şöyle dedim.: “İsnadının yanlış olduğunu bilerek, bir hadisi rivâyet eden kimse, kendisinin, Peygamberin bu hadisinin hükmüne girmesinden korkar mı? Yahut insanlar bir mürsel hadis rivâyet ettiğinde ve onlardan birisi onu isnad ettiğinde yahut isnadını kalbettiği zaman bu hadsin hükmüne girmiş olur mu?” O da şöyle cevâb verdi.: “Hayır. Bunların anlamı şu hadistir.: “Kişi, aslı olup olmadığını bilmeden bir hadis rivâyet ettiğinde onu uydurmuş demektir”. Asıl ben onun, bu hadisin hükmüne girmesinden korkarım!.”
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

PEYGAMBERİMİZ RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem'e
=>SÖVMEK veyâ O’nunLa ALAY ETMEK.:


Müslümân, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e sövmenin apaçık bir küfür olduğundan şüphe etmez. Her müslümân ona karşı yapılan bu küstahlığa dayanamayıp üzülür ve ağlar. Ona sövülmesi veyâ onunla alay edilmesi, lâneti, ayıplanmayı, ebediyyen Cehennemde kalmayı, ALLAH’ın Gazâbını İslam ve İmân Dâiresi’nden çıkmayı gerektiren, kuşkusuz ve açık bir küfürdür.
Nasıl olmasın? ALLAH’ın Kitabı bunu şöyle açıklamaktadır.: “De ki: ALLAH ile, O’nun âyetleriyle ve O’nun Elçisi ile mi alay ediyorsunuz? Hiç özür dilemeyin, siz inandıktan sonra küfr ettiniz”


وَلَئِن سَأَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ إِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُ قُلْ أَبِاللّهِ وَآيَاتِهِ وَرَسُولِهِ كُنتُمْ تَسْتَهْزِؤُونَ
“Ve le in seeltehum le yekûlunne innemâ kunnâ nahûdu ve nel’ab (nel’abu), kul e billâhi ve âyâtihî ve resûlihî kuntum testehziûn (testehziûne).: Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini) sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki.: ALLAH ile, O'nun ÂYETLERİyle ve O'nun PEYGAMBERİ ile mi alay ediyordunuz?” (Tevbe 9/65)

لاَ تَعْتَذِرُواْ قَدْ كَفَرْتُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ إِن نَّعْفُ عَن طَآئِفَةٍ مِّنكُمْ نُعَذِّبْ طَآئِفَةً بِأَنَّهُمْ كَانُواْ مُجْرِمِينَ
“Lâ ta’tezirû kad kefertum ba’de îmânikum, in na’fu an tâifetin minkum nuazzib tâifeten bi ennehum kânû mucrimîn (mucrimîne).: Sizden (tevbe eden) bir gurubu bağışlasak bile, bir guruba da suçlu olduklarından dolayı azâb edeceğiz.” (Tevbe 9/66)

Bu âyet, Tebuk Savaşı’ndaki bazı münâfıklar hakkında indi. Onlar Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı hakkında şöyle diyorlardı.: “Biz, bunlar gibi karınları büyük, dilleri çok yalan söyleyen ve savaşta da çok korkak olan kimseler görmedik!.”
Bu, alay etmek ve o savaşta mü’minlerin hızını kesmek içindi. ALLAHu zü’L- CeLÂL, Peygamber aleyhisselâm’la, getirdikleriyle alay edenlerin ve ona sövenlerin kâfirliklerine hükmeden aralarında, Kıyamete kadar okunacak bir Kur’ÂN âyeti indirdi. Nesâî’nin Sunen’inde, el-Albânî’nin de sahih dediği şöyle bir hadis vardır.:
İbn-i Abbas radıyallâhu anh’den şöyle rivâyet edilmiştir.: “Gözleri görmeyen Âmâ Birisinin bir ümmü veledi/(efendisinden çocuk dünyaya getiren câriyesi) vardı. Bu kadın Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e küfreder, O’nun hakkında yakışıksız şeyler söylerdi. Âmâ Adam onu bundan nehyeder, fakat kadın vazgeçmez, âmâ yine onu men’eder, ama dinlemezdi. Kadın bir gece yine Rasûlullah hakkında yakışıksız şeyler söylemeye, ona küfretmeye başladı. Bunun üzerine Âmâ hançeri aldı, kadının karnına sapladı ve üzerine yüklenip onu öldürdü. Ayakları arasına bir çocuk düştü. Kadın orasını (yatağı) kana buladı. Sabah olunca olay Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e anlatıldı. Rasûlullah halkı toplayıp şöyle dedi.:
“Bu işi yapan şahsı Allah'a havale ediyorum (Allah adına yemin vererek arıyorum). Şüphesiz onun üzerinde benim hakkım var, (bana itaat etmesi vâcibdir) ama ayağa kalkarsa müstesnâ.”
Bunun üzerine Âmâ Kişi kalktı, safları yararak ve sallanarak (gelip) Rasû-lullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in önüne oturdu ve.:
“Ya Rasûlullah! Ben o kadının sahibiyim. O kadın, sana küfreder ve hakkında çirkin sözler söylerdi. Onu nehy ederdim dinlemez, men’ ederdim vazgeç-mezdi. Benim ondan inci tanesi gibi iki oğlum var. O bana karşı da yumuşaktı. Dün gece yine sana sövmeye ve hakkında çirkin sözler söylemeye başladı. Ben de hançeri alıp karnına sapladım, üzerine yüklenip onu öldürdüm!” dedi.
Bunun üzerine
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.: “Dikkat edin ve şâhid olun ki, o kadının kanı hederdir (kısas gerekmez)!.” buyurdu.
(Ebu Davûd, hadis no: 4361. Hadis “sahih”tir.)

İbn-i Teymîyye rahimehullah bu hadis hakkında şöyle demiştir.:
“Bu hadis, sırf Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e sövdüğü için o kadının öldürülmesinin câiz olduğu hususunda bir nassdır. Kezâ, (Rasûlullâh’a sövdüğünde) zımmî birisinin öldürülmesine de delildir. Müslüman bir erkek ve Müslüman bir kadının -Rasûlullâh’a sövdükleri zaman- öldürülmeleri evleviyetledir/ daha öncelik. başta gelir.”
(es-Sârimu’l-Meslûl ala Şâtimi’r-Rasû, sf, 66.)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine söven ve hakaret eden bir kadının öldürülmesini söylemiştir. Bu sâdece onun davranışının, ALLAH’a, Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellem’e ve bütün mü’minlere göre ağır bir şey olduğu içindi. ALLAH’ın Kemâl (mükemmellik) sıfatı vardır. O’nun Kitabı kendi sözlerinden meydana gelmiştir. O da ALLAH’ın Kemâl Sıfatlarındandır. O’nun Rasûlü yaratılmışların en mükemmeli, Efendisi, Peygamberlerin Sonuncusu ve Âlemlerin RABBi’nin Dostu’dur. Kelâmını (Kur’ÂN’ı) ulaştırmak için ALLAH O’nu seçti. Bu da O’nun Yüce RABBi Katındaki mevki’ ve derecesi sebebiyledir. ALLAH, Kitabı, Elçisi veyâ Dini’ndeki bir şeyle alay eden kimsenin kâfir ve münâfık olduğu açıktır. O, âlemlerin RABBi’nin düşmanıdır ve O’nun Güvenilir Elçisi’ni inkar etmiş demektir.
Nakledildiğine göre, birçok İlim Adamı, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e sövme veyâ onu ayıplamadan dolayı kişinin kâfir olacağında ve öldürülmesi gerektiğinde ittifak etmişlerdir.
İmam Ebû Bekr el-Munzir şöyle demiştir.: “Âlimlerin çoğu, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e sövmenin haddi katldir (öldürülerek cezâlandırılmasıdır).” demişlerdir.
Malik, el-Leys, Ahmed, İshak ve Şafiî bu görüştedir. “Şüphe yok ki Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e sövmek, O’nunla alay etmek, O’nu ayıplamak veyâ küçümsemek küfürdür, bunu yapanın kanı ve malı helâldir.”
Kadı Iyâd şöyle demiştir.: “Ümmet, müslümânlardan onu ayıplayanın ve onu sövenin öldürülmesinde ittifak etmiştir”.
Mâlikîlerin İmamlarından MuhaMMed b. Sahnun da şunları söyledi.: “Âlimler, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e söven ve O’nu ayıplayan kâfir olur, bunları yapana ALLAH azâb edecektir!." demişlerdir.”

İmamlar o’nun öldürülmesine hükmetmişlerdir. Ayrıca.: “O’nun kâfir olduğundan ve o’na azâb edileceğinden şüphe eden de kâfir olur!.” demişlerdir.

Şeyhu’l-İslam İbn Teymîyye de şöyle demiştir.: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e söven, müslümân da olsa, kâfir olur ve itirazsız öldürülür. Bu, dört imam ve başkalarının görüşüdür!”.

Bazı İlim adamları.: “Böyle bir kimsenin tövbe etmesi istenmez, utanç verici ve güldürücü bir şekilde resminin yapılması gibi, hakaret ister sözle ister fiille olsun, o kimse öldürülür!” demişlerdir.
Hür müslümânın Peygamber’ini sallallahu aleyhi ve sellem koruması gerekir. Böyle bir durumda eli kolu bağlı olarak duramaz. Bu konudaki emir ciddi ve önemlidir..

PEYGAMBERİMİZ RESÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’in DOĞUMUNUN KUTLANMASI.:
Günümüzde yabancılara özenti duyularak Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in doğumu kutlanmaya başlanmıştır. Câhil Müslümânlar veyâ sapık bazı kişiler, Peygamberimiz MuhaMMed sallallahu aleyhi ve sellem’in doğumu sebebiyle her yıl Rebiulevvel Ayında kutlama törenleri düzenliyorlar. Bazıları bu törenleri Câmilerde, bazıları da evlerde ve bunun için hazırlanmış özel yerlerde düzenliyorlar. Bu törene halktan birçok insan geliyor ve bunu Hıristiyanların İsâ için uydurdukları törene benzeterek yapıyorlar. Şüphe yok ki ALLAHu zü’L- CeLÂL, Peygamber’i MuhaMMed’i, hidâyet ve Hak Dinle yâni Faydalı İlim ve Sâlih Amelle gönderdi. O’na ve Ümmetine dini; yine onlara ni’meti tamamlamadan rûhunu almadı.

Nitekim ALLAHu zü’L- CeLÂL bunu şu âyette bildirmiştir: “Bu gün sizin için dininizi olgunlaştırdım, size ni’metimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı beğendim”


حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Hurrimet aleykumul meytetu veddemu ve lahmu’l- hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî ve’l- munhanikatu ve’l- mevkûzetu ve’l- mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alen nusubi ve en testaksimû bi’l- ezlâm (ezlâmi), zâlikum fisk (fiskun), elyevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevn (vahşevni) el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumu’l- islâme dînâ (dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâhe gafûrun rahîm (rahîmun).: Ölmüş hayvan, kan, domuz eti ve ALLAH'tan başkasının adına boğazlanan (kesilen), boğularak, vurularak, yüksek bir yerden yuvarlanarak veya boynuzlanarak ölen ve de yırtıcı hayvan tarafından parçalanıp yenen hayvan (ölmeden kesilmesi hariç) ve putlar adına boğazlanan hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bunlar fısktır. Bugün kâfirler sizi dîninizden döndüremedikleri için yeise kapıldılar. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki ni'metimi tamamladım. Sizin için dîn olarak İslâm'dan razı oldum. Artık kim açlık tehlikesiyle, günaha meyl etmeksizin zarurette (yemek zorunda) kalırsa, muhakkak ki ALLAH GAFÛRdur, RAHÎMdir.” (Mâide 5/3)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, bu âyette, dinin olgunlaştığını ve ni’metin tamamlandığını açıkladı. Birisi, bunun meşru’ olduğunu, insanların ona önem vermeleri ve onunla amel etmeleri gerektiğini iddia ederse, onun bu sözü şu anlama gelir: Din tamamlanmış değildir ve ilâveye ihtiyacı vardır. Kuşkusuz bu, aslı olmayan bir şey, hatta ALLAHu zü’L- CeLÂL’e karşı en büyük iftiradır ve bu âyete karşı çıkmaktır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Doğum Gününü kutlamak meşru’ olsaydı, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu Ümmetine kendisi açıklardı. Çünkü Ümmetine en iyi öğüt verici insan O’dur. O’ndan sonra, hakkında sustuğu şeyleri insanlara açıklayacak başka bir Peygamber yoktur. Çünkü O, Peygamberlerin Sonuncusu’dur. O, sevilmesi, dinine uyulması kendisine salât ve selâm getirilmesi, kitab ve sünnette açıklanan diğer hakları gibi, kendisi için gerekli hakkı açıkladı. Ümmetine Doğum Gününün kutlanmasının meşru’ bir şey olduğunu söylemedi ve bunu hayatı boyunca yapmadı. Sonra O’nun en sevdiği kimseler ve O’nunla ilgili hakları en iyi bilen kimseler olan Sahabe, Hulefâ-i Râşidîn ve Tâbiîler bu günü kutlamadılar. Sanki bunların hepsi O’nun hakkını bilmiyorlardı veyâ bu konuda ihmalkârlık yaptılar da; sonrakiler geldiler bu eksikliği açıklayıp bu hakkı tamamladılar. Hayır, vALLAHi, Sahabenin ve onlara iyi bir şekilde uyanların durumunu bilen akıllı birisi bunu asla söyleyemez.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Doğum Gününü kutlamanın Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in sağlığında, Sahabe ve onlara Tabi olanların dönemînde mevcud olmadığı öğrenildiğinde, bunun, yapılması, kabul edilmesi ve dâvet edilmesi câiz olmayan, dine sonradan ilâve edilen bir bid’at olduğu öğrenilmiş olur.
Bunun, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in bir Cuma Hutbesinde söylediği.: “Sözün en hayırlısı, ALLAH’ın sözüdür, yolun en iyisi MuhaMMed’in yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan çıkarılanlarıdır ve her bid’at (sonradan çıkarılan) sapıklıktır”
Sözünden dolayı inkâr edilmesi ve sakındırılması gerekir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur.: “Benim Sünnetim’den ve Benden sonra, doğru yolda olan Hulefâ-i Râşidin’in Sünnetinden ayrılmayın. Onlara dişlerinizle ısırıyormuş gibi sarılın. Sonradan ortaya çıkarılan her iş, bid’attir. Her bid’at, sapıklıktır.”
“Kim bizim bu dinimizde bulunmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o merduddur (geri çevrilmiştir)”,
“Kim bu dinimize uygun olmayan bir amel yaparsa, o ameli merduddur, kabul olunmaz”.


Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenlerdir." buyurmuştur.
(Müslim, Cum'a, 43)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Sonradan ihdas edilen her şey bid'attır." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Mukaddime, 7)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Her bid'at dalâlettir." buyurmuştur.
(Müslim, Cum'a, 43)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Din namına sonradan ortaya çıkarılan şeylerden sakının. Gerçekten sonradan ortaya çıkarılan her şey bid'attır ve her bid'at de sapıklıktır. Bu durumda sizin yapmanız gereken şey, benim sünnetime ve birer hidayet ve irşad rehberi olan halifelerimin sünnetlerine sarılmanızdır." buyurmuştur.
(Ebû Dâvud, Sünnet, 5)

ALLAH ve Peygamber’i sallallahu aleyhi ve sellem tarafından emredilmeyen bir şey yapanın yaptığı şey, ALLAH’ın Dini’ne açıkça aykırı davranmasından savrulmuş toz gibi boşa gider.
ALLAHu zü’L- CeLÂL dinine kefildir ve onu koruyacaktır: “O zikri (Kur’ÂN’ı) biz indirdik ve onun koruyucusu elbette biziz”


إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
“İnnâ nahnu nezzelne’z- zikre ve innâ lehu le hâfizûn (hâfizûne).: Muhakkak ki zikri (Kur’ÂN-ı Kerim'i), BİZ indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.” (Hicr 15/9)

Uydurdukları bu dini onlara kim getirdi? Keyifleri mi? Şeytân mı? Yoksa ALLAH’ın Dininden başka, onlara din getiren, helâl ve haram diye hükümler koyan başka ortak ve ilahları mı var?
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “Yoksa onların, kendilerine, ALLAH’ın izin vermediği dini koyan ortakları mı var?”


أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
“Em lehum şurekâu şeraû lehum mined dîni mâ lem ye’zen bihillâh (bihillâhu), ve lev lâ kelimetul faslı le kudiye beynehum, ve inne’z- zâlimîne lehum azâbun elîm (elîmun).: Yoksa ALLAH'ın, dînde izin vermediği şeyleri, onlara şeriat kılan ortakları mı var? Ve fasıl (ayırma) sözü geçmemiş olsaydı, mutlaka onların arasında (hemen) hüküm verilirdi. Ve muhakkak ki zâlimler, onlar için elîm azâb vardır.” (Şûrâ 42/21)

ALLAHu zü’L- CeLÂL bu âyeti şöyle bitirir: “Zâlimler için acı bir azâb vardır”.

Bunlar, zâlimlerdir, kendilerine zulmedenlerdir, dinlerine zulmedenlerdir, onlardan sonra gelen müslümân kardeşlerine zulmedenlerdir. ALLAHu zü’L- CeLÂL zulmü kendine ve kullarına haram kıldı. İnsanlara, ALLAH’ın izin vermediği ibâdeti getirmek sûretiyle insanın RABBi’ne zulmetmesinden daha şiddetlisi ve daha çirkini var mıdır? Bunlar, O'nun şiddetli ve acıklı azâbından sakınmalıdırlar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu Ümmeti, gecesi gündüzü gibi aydın olan, ancak helâk olanın ondan sapacağı bir din üzerinde bıraktı. O, vefâtından önce bu Ümmete, sarıldıkları takdirde asla sapıtmayacakları ALLAH’ın Kitabını ve Kendi Sünnetini bıraktığını söyledi. Kim dine onda olmayan bir şeyi ilâve etmek isterse, din böyle bir şeyden uzaktır: Yaptığı ilâve ona iâde edilir. Ama ecir verilerek değil, o bid’atı sebebiyle günahkâr olarak.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Ben sizi, gecesi gündüzü gibi aydın olan (gâyet açık) bir DîN üzerinde bıraktım. Benden sonra ancak helâk olanlar, ondan sapar” buyurmuştur.
(Tirmizî, Ebû Dâvûd, Hâkim.)

Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi.:Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefât etti ama gökte bir kuş kanatlarını çırpsın da bize onunla ilgili bilgi vermiş olmasın bu mümkün değildir.”
el-Abbâs da şöyle de.: “VALLAHi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem açık bir yol bırakmadan, helâlı helâl, haramı da haram yapmadan, nikâhı, talakı öğretmeden, savaşmadan ve barış yapmadan ölmedi.”

ALLAH’ın Kitabını sayfa sayfa, satır satır karıştırırsak, O’nda, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in doğumunun kutlanması gerektiğine delâlet eden tek bir âyet bulamayız. Aynı şekilde sünnette de, buna delâlet eden, kaynak olacak hiçbir hadis ve sahih rivâyet yoktur. Bu insanlar, dine sonradan sokulmuş bu kutlamayı nereden getirdiler? Kitabta ve Sünnette aslı olmayan olayların çok vuku’ bulması, ALLAH’ın ve Rasûlü’nün Emirleriyle çok meşgul olunmamasındandır. Aynı şekilde yasaklardan uzak durmamak sebebiyledir. Birisi dinle ilgili bir şey yapmak istediğinde, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaattan olan Âlimlere ALLAH’ın o konuda ne emrettiğini sorsa, ona sarılsa, uysa, razı olsa, hakkında yasak bulunandan vaz geçse, bütün ameller, Kitab ve Sünnete göre olur. Fakat asıl belâ ve felâket, amel edenin, kendi görüş ve keyfine göre amel etmesi ve onların ALLAH’ın Emrettiğine aykırı olmasıdır. ALLAH’ın ve Rasûlü’nün Emrine uyan ve böyle davranan dünya ve âhirette kurtuluşa erer. Buna aykırı davranan, canının istediğini yapan, Yahudi, Hıristiyan ve diğer din düşmanlarının planlarını takip eden, çok soru sormaları, Peygamberlerine karşı çıkmaları, onlara uymamaları, Peygamberlerine itaat etmeleri ve dinlerinde bid’at çıkarmaları sebebiyle helâk olan Yahudi ve Hıristiyanların, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in sakındırdığı hallerine düşer. Biz onlarla yan yana olabilir miyiz? Bâtılda ve sapıklıkta olduklarına göre, onları örnek alabilir miyiz? Hayır vALLAHi? Bu uygun değildir.
Yapılması gereken, zafer kazanmaları ve üstün gelmeleri ancak kendisine uymakla gerçekleşen İslâm Dinine sarılmak ve onda bid’at çıkarmayı terketmektir. Dine aykırı olan gün ve törenler, müslümânlara yakışmaz.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kişinin, kendisini ilgilendirmeyeni terketmesi, müslümânlığının güzelliğindendir” buyurmuştur.
(Tirmizî, Hasen hadistir.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

GiZLi ŞİRKk=>ŞÜPHE!.

Müslümân, şüpheli şeylerden uzak durur. Şüphelilerden sakınan, dinini ve namusunu korumuş olur. ALLAH’ın Kitabı'nda ve Peygamber’inin Sünnetinde olmayan şey bizi ilgilendirmez, hatta biz ona ne bakarız, ne de onu aklımızdan geçiririz. Kim onu yapmak isterse önce, bunu âlimlere sorması gerekir ki dini hakkında bilgi sâhibi olsun.
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “Bilmiyorsanız zikir ehline (bilenlere) sorun”

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ إِلاَّ رِجَالاً نُّوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
“Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehle’z- zikri in kuntum lâ ta’lemûn (ta’lemûne).: Ve Biz, senden önce, kendilerine vahyettiğimiz ricalden (erkeklerden) başkasını (resûl olarak) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o taktirde zikir ehline (daimi zikir sahiplerine) sorun!” (Nahl 16/43).

Burada bir soru: Bu mevlüdde neler oluyor? Dine aykırı bid’at olmalarıyla birlikte bu kutlamaların çoğunda, başka birtakım kötülüklerin bulunmasıda eksik değildir. Meselâ.:

1-) Kadın erkek bir arada bulunmak.: Bu, iki cins arasında haram olan şeylere sebeb olabilir. Hata bunlar, çoğunlukla, sonradan ortaya çıkarılan ve kötü olan o günlerde meydana gelir. Emrine aykırı davrandıkları, kadın erkek bir arada bulundukları halde bunlar, nasıl Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i sevdiklerini iddia ederler? Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem mahremi olmayan kadınların yanına girilmesini menetmiş, hatta kayın birâder hakkında: “Kayın birâder ölümdür” demiştir.
Bu kutlamalarda, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Emrine aykırı olan her şeyi sergilerlerken onu sevdiklerini ve onun doğumunu kutladıklarını nasıl iddia ediyorlar? Onların ölüm gelmeden önce, bu hurafe ve uydurma şeylerden dolayı tövbe etmeleri gerekir. Daha sonra ah vah demeleri yarar sağlamaz..

2-) Bu tür mevlüd ve uydurma törenlerde kurbanlar kesilmesi. ALLAH’tan başkasına kurbân kesmenin şirk olduğunda şüphe yoktur.
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: ALLAH’tan başkası adına kurbân kesene ALLAH lânet etsin”
(Muslim.)

Âmir b. Vâsile (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir.: “Bir adam Ali kerremallahu vechehu’ye.: Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem sana diğer insanlara söylemediği gizli bir şeyler söyledi mi?” diye sordu.
Bunun üzerine Ali kerremallahu vechehu öfkelendi ve yüzü kıpkırmızı oldu şöyle dedi.:
“Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana gizli bir şeyler söylemedi fakat ikimiz bir evde iken şu dört şeyi söyledi.:
1-) Anasına babasına lânet edene ALLAH lânet etsin!.
2-) ALLAH’tan başkası için kurban keseni ALLAH kahretsin!.
3-) Dinde yenilik ve Bi’dat çıkarana da ALLAH lânet etsin!.
4-) Arazilerin sınırlarını değiştirene de ALLAH lânet etsin!.”
buyurdu.
(İ. Ahmed, Müsned, 908)

Lânet, ALLAH’ın rahmetinden uzaklaştırmak demektir. ALLAHu zü’L- CeLÂL, kurbanının kendisi için olmasını emretti.: “De ki: Benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hep alemlerin RABBi ALLAH içindir. Onun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben müslümânların ilkiyim”

قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Kul inne salâtî ve nusukî ve mahyâye ve memâtî lillâhi RABBi’l- âlemin (âlemîne).: “Muhakkak ki; benim namazım, kurbanım, ibadetlerim hayatım ve ölümüm âlemlerin RABBi ALLAH içindir.” de.” (En’âm 6/162)

اَ شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ
“Lâ şerîke leh (lehu), ve bi zâlike umirtu ve ene evvelu’l- muslimîn (muslimîne).: O'nun ortağı yoktur. Ve ben bununla emrolundum. Ve ben, müslümanların (teslim olanların) ilkiyim.” (En’âm 6/163)

ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyuruyor.: “RABBi’n için namaz kıl ve kurbân kes!”

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
“Fe salli li RABBike venhar.: O halde RABBin için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser 108/2)

Türbe, kabir vb. yerlerde ALLAH’tan başkası adına kurbân kesmek en büyük şirktir. Bunu yapan, yukardaki hadise göre lânetlidir. Bu kurbanlar üzerlerine ALLAH’ın Adı anılsa bile, leş hükmündedir. Çünkü onlar ALLAH için değildir..

3-) Def ve DavuL ÇaLınması, ŞarkıLar SöyLenmesi.:
ALLAHu zü’L- CeLÂL müstehcen olsa da olmasa da, çalgı âletlerini ve beraberinde şarkı söylenmesini haram kılmıştır: “İnsanlardan kimi var ki, bilgisizce (insanları) ALLAH’ın yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için eğlence (türünden, boş) sözleri satın alır. İşte onlara küçük düşürücü bir azâb vardır”

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَن سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ
“Ve minen nâsi men yeşterî lehve’l- hadîsi li yudılle an sebîlillâhi bi gayri ilmin ve yettehızehâ huzuvâ (huzuven), ulâike lehum azâbun muhîn (muhînun).: Ve insanlardan bir kısmı boş sözleri satın alırlar, ilimleri olmaksızın ALLAH'ın yolundan saptırmak için. Ve onu eğlence (alay konusu) edinirler. İşte onlar için muhin (aşağılayıcı) bir azâb vardır.” (Lokman 31/6)

Abdullah b. Mes’ûd, âyette geçen “eğlence sözleri” hakkında yemîn ettikten sonra şöyle dedi.: “Bu, şarkı söylemektir”.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem.: “Bir zaman gelecek, ümmetimden bazı topluluklar türeyecek, Bunlar zinâ yapmayı, ipekli elbiseler giymeyi, şarab içmeyi, çalgı âletleriyle eğlenmeyi helâl sayacaklar!” buyurmuştur.
(Buharî)

VALLAHi, bu üzüntü veren ve can sıkan bir mesele. Çünkü onların davranışları, sözlerine uymuyor. Aksine davranışları sözlerini yalanlıyor.: “Biz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i seviyoruz ve onun doğumunu kutluyoruz!.” diyorlar. Aynı zamanda, ona isyan edip itaat etmiyorlar, onun yasakladığını yapıyorlar ve emrettiğinden uzak duruyorlar. Bu ne biçim sevgi? Bu bid’atçilerin iddia etiği onun yolundan gitme nasıl bir şey?

4-) ALkoL ve Başka Haram KıLınan İçecekLerin İçiLmesi.:
ALLAHu zü’L- CeLÂL onları bundan sakındırdı.: “Ey İnananlar! Şarab, kumar, dikili taşlar (putlar, üzerine yazılmış) şans okları (çekmek ve bunlara göre hareket etmek), Şeytân işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki felâha eresiniz. Şeytân, şarab ve kumar (yolu) ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi ALLAH’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak istiyor. artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?”

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
“Yâ eyyuhâllezîne âmenû inneme’l- hamru ve’l- meysiru ve’l- ensâbu ve’l- ezlâmu ricsun min ameliş şeytâni fectenibûhu leallekum tuflihûn (tuflihûne).: Ey iman edenler! Ancak şarab, kumar, (tapınmak için konulan) dikili taşlar (putlar) ve fal okları, şeytanın işlerinden pis şeylerdir. Artık bunlardan kaçının. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.” (Mâide 5/90)

إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَن ذِكْرِ اللّهِ وَعَنِ الصَّلاَةِ فَهَلْ أَنتُم مُّنتَهُونَ
“İnnemâ yurîduş şeytânu en yûkia beynekumu’l- adâvete ve’l- bagdâe fî’l- hamri ve’l- meysiri ve yasuddekum an zikrillâhi ve anis salâh (salâti), fe hel entum muntehûn (muntehûne).: Oysa ki şeytan, şarab ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve, sizi ALLAH'ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Siz artık (bunlara) son verdiniz mi?” (Mâide 5/91)

ALLAH TeALÂ, bu âyetleri, ALLAH’a itaatı ve Rasûlüne itaatı bildiren âyetle bitirdi. Çünkü onlara itatta kurtuluş ve başarı; onlara isyanda, kaybetme ve mahrum kalma vardır.
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: ALLAH’a itaat edin Rasûl’e itaat edin. Kötü şeylerden sakının. Eğer (Gösterdiğimiz yoldan) dönerseniz, bilin ki elçimize düşen açıkça duyurmaktır”

وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَاحْذَرُواْ فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُواْ أَنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلاَغُ الْمُبِينُ
“Ve etîûllâhe ve etîûr resûle vahzerû, fe in tevelleytum fa’lemû ennemâ alâ resûline’l- belâgu’l- mubîn (mubînu).: Ve ALLAH'a itaat edin ve RESÛL'e itaat edin ve (onlara karşı gelmekten) sakının. Eğer bundan sonra yüz çevirirseniz bilin ki RESÛL'ümüze düşen, sadece açık bir tebliğdir (duyurmadır).” (Mâide 5/92)

5-) Peygamber’in doğumunu kutlayan kimseler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Mevlüd Töreninde bulunduğuna inanırlar. Bundan dolayı O’nun için selâm vererek ve “merhaba” diyerek ayağa kalkarlar. Bu, en büyük bâtıl ve en çirkin câhilliktir. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kıyamet Gününden önce kabrinden çıkmayacak, hiçbir kimseyle irtibat kurmayacak, onların toplantısında bulunmayacaktır. O, kabrinde kalacak, Rûhu, RABBi’nin yanında en yüksek CeNNette olarak, Kıyamet Gününe kadar çıkmayacaktır.

Nitekim ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.: “Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz. Sonra siz Kıyamet Günü mutlaka diriltileceksiniz”

ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ لَمَيِّتُونَ
“Summe innekum ba'de zâlike le meyyitûn (meyyitûne).: Sonra muhakkak ki siz, mutlaka meyid olacaksınız (öleceksiniz).” (Mü’minûn 23/15)

ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ
“Summe innekum yevme’l- kıyâmeti tub’asûn (tub’asûne).: Muhakkak ki siz, Kıyâmet Günü diriltileceksiniz.” (Mü’minûn 23/16)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem.: “Kıyamet Günü kabri ilk yarılacak olan benim. İlk şefâat edecek ve şefâatı ilk kabul edilecek benim!.” buyurdu.
(Muslim.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: "Övünmek için söylemiyorum, ama BEN (dünyada ve ahirette) Âdemoğullarınm Efendisiyim. Kıyamet Günü yer yarıldığında ondan ilk çıkacak olan BENim. İlk olarak şefaat edip şefaati kabul olunacak da BENim. O gün Livâü'l-Hamd Sancağı elimde olacak ve onun altında Âdem ve ondan sonra gelenler (müminler) bulunacak." buyurmuştur.
(Tirmizî, Menâkıb, 1, Tefsir, 18; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/282)

ALLAH TeALÂ, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem hakkında şöyle buyuruyor.: “Sen de öleceksin, onlar da ölecekler.”

إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ
“İnneke meyyitun ve innehum meyyitûn (meyyitûne).: Muhakkak ki SEN de meyyitsin (ölümlüsün). Ve muhakkak ki onlar da meyyit (ölümlüler).” (Zumer 39/30)

O insanların, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in ve Peygamberinin sözü hakkında akılları nerede?.

6-) Bu mevlüdlerde, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e DUÂ etme türünde söylenenler, O’nun hakkında ve Evliyâ hakkındaki aşırı ifâdeler. Bu, amelleri boşa gideren ve Cehenneme sokan en büyük şirktir. Bu mevlüdlerde, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e DUÂ etme, ondan yardım isteme, meded dileme, onun gaybi bildiğine inanma, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem veyâ evliyâ kimselerin doğumunu kutlarken birçok kimsenin yaptığı küfürle ilgili benzeri şeyler vardır.
ALLAH TeALÂ, kendisinden başkasına DUÂ edilmesini haram kılmıştır. Çünkü DUÂ, O’nun haklarından birisidir. O, ancak ALLAH’a yapılır.
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “Mescidler, ALLAH’a mahsustur. ALLAH ile beraber bir başkasına DUÂ etmeyin”

وَأَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلَّهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللَّهِ أَحَدًا
“Ve enne’l- mesâcide lillâhi fe lâ ted’û maallâhi ehadâ (ehaden).: Ve muhakkak ki mescidler, ALLAH içindir. Artık ALLAH ile beraber başka birine DUÂ etmeyin.” (Cin 72/18)

ALLAH’tan başka yalvardıklarınız da sizler gibi kullardır, (onların DUÂ edilmeye layık olduğu hakkındaki iddianızda) doğru iseniz, çağırın onları da size cevâb versinler.”

إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ عِبَادٌ أَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لَكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
“İnnellezîne ted’ûne min dûnillâhi ıbâdun emsâlukum fed’ûhum felyestecibû lekum in kuntum sâdıkîn (sâdıkîne).: Muhakkak ki; ALLAH'tan başka DUÂ ettikleriniz sizler gibi kullardır. Öyleyse onları çağırın. Eğer doğru sözlü iseniz böylece size (sizin DUÂnıza) icâbet etsinler (DUÂnızı yerine getirsinler).” (A’raf 7/194)

Ölülerin başkalarının DUÂsını duyduklarına dâir bütün iddiaları iptal eden bu âyet, akıl ve anlayış sâhiblerinedir. Bu âyet, ölünün duymadığı, onun fayda ve zarar vermediği konusununda kesindir.
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “O’ndan başka yalvardıklarınız ise bir çekirdek zarına bile sâhib değillerdir. Eğer onları çağırsanız sizin çağırmanızı işitmezler, işitseler bile size cevâb veremezler. Kıyamet Günü de, sizin (onları ALLAH’a) ortak koşmanızı inkâr ederler. Hiç kimse sana, her şeyi bilen (ALLAH) gibi gerçekleri haber veremez”

يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُّسَمًّى ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِ مَا يَمْلِكُونَ مِن قِطْمِيرٍ
“Yûlicu’l- leyle fîn nehâri ve yûlicun nehâre fî’l- leyli ve sehhareş şemse ve’l- kamere kullun yecrî li ecelin musemmâ (musemmen), zâlikumullâhu RABBukum lehu’l- mulk(mulku), vellezîne ted’ûne min dûnihî mâ yemlikûne min kıtmîr (kıtmîrin).: (ALLAH), geceyi gündüzün içine, gündüzü gecenin içine sokar. Güneş'i ve Ay'ı emri altına almıştır. Hepsi belirlenmiş bir zamana kadar akar (yörüngelerinde dönerler). İşte bu ALLAH, sizin RABBinizdir. Mülk, O'nundur. O'ndan (ALLAH'tan) başka taptıklarınız, bir kıtmire (hurma çekirdeğinin zarına) bile malik değildir.” (Fâtır 35/13)

إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ
“İn ted’ûhum lâ yesmeû DUÂekum, ve lev semiû mestecâbû lekum, ve yevme’l- kıyâmeti yekfurûne bi şirkikum, ve lâ yunebbiuke mislu habîr(habîrin).: Eğer onlara DUÂ ederseniz sizi, DUÂlarınızı işitmezler. Şâyet işitmiş olsalar (bile) size icabet edemezler. Kıyâmet Günü sizin şirkinizi inkâr edecekler. Ve sana bunun (bu haberin) mislini (benzerini) verecek (kimse, şey) bulunmaz (ALLAH'tan başkası haber veremez).” (Fâtır 35/14)

Fayda sağlamak, zararı gidermek ve başka şey için ALLAH’tan başkasına DUÂ ederse, dinden çıkarak en büyük bir şekilde ALLAHa şirk koşmuş olur. Ancak ALLAH’a DUÂ edilir. Çünkü zararı defetmek ve kullarına ni’met vermek onun elindedir.
ALLAH’tan başkasının bunlara gücü yetmez. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: ALLAH’ı bırakıp da Kıyamet Gününe kadar kendisine cevâb veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların yalvardıklarından habersizdirler. İnsanlar (yüce divana) toplandıkları gün, (o DUÂ ettikleri) onlara düşman olurlar ve onların, kendilerine tapmalarını tanımazlar”

وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّن يَدْعُو مِن دُونِ اللَّهِ مَن لَّا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَى يَومِ الْقِيَامَةِ وَهُمْ عَن دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ
“Ve men edâllu mimmen yed’û min dûnillâhi men lâ yestecîbu lehu ilâ yevmi’l- kıyâmeti ve hum an DUÂihim gâfilûn(gâfilûne).: ALLAH'tan başkasına DUÂ edenden daha dalâlette kim vardır? Kıyâmet Gününe kadar, ona kimse icabet etmez. Ve onlar (putlar), onların DUÂlarından gâfildirler (habersizdirler).” (Ahkâf 46/5)

وَإِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ أَعْدَاء وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرِينَ
“Ve izâ huşiren nâsu kânû lehum a’dâen ve kânû bi ibâdetihim kâfirîn(kâfirîne).: İnsanlar haşrolundukları (biraraya getirildikleri) zaman (putlar) onlara düşman oldular. Ve onların ibadetlerini inkâr ettiler (kabul etmediler).” (Ahkâf 46/6)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem İbn Abbas’a.: “İstediğinde, ALLAH’tan iste, Yardım istediğinde, ALLAH’tan yardım iste” buyurmuştur.
(Tirmizî)

Abdullah b. Abbas -radıyallahu anhuma-’dan merfû olarak rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Ey çocuk sana birkaç kelime öğreteceğim. Sen ALLAH’ı (dinini) koru ki, ALLAH da seni korusun, sen ALLAH’ı (dinini) koru ki, ALLAH’ı karşında bulursun. İstediğin zaman ALLAH’tan iste, yardım dilediğin zaman ALLAH’tan yardım dile. Bil ki ümmet eğer sana bir şeyle fayda vermek üzere toplansa, sana ancak ALLAH’ın senin lehine yazdığı şey ile fayda verebilirler ve eğer sana bir şey ile zarar vermek üzere toplansa ancak ALLAH’ın senin aleyhine yazdığı şeyle sana zarar verebilirler. Kalemler kaldırıldı ve sahifeler kurudu.”
Başka bir rivâyette.: "ALLAH’ı Dini’ni koru ki, ALLAH’ı önünde bulasın. Sen ALLAH’ı bollukta bil, ALLAH da seni şiddet anında bilsin. Bil ki sana isabet etmeyecek olan isâbet etmeyecektir, isâbet edecek olan şaşmayacaktır. Bil ki zafer sabırladır, çıkış kapısı sıkıntıyladır, her bir zorlukla beraber kolaylık vardır.”
(Tirmizî rivayet etmiştir - Ahmed rivayet etmiştir. Sahih Hadis)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Mesaj gönderen nur_umim »

İnsan, sâdece RABBi’nden ister ve sâdece ondan yardım diler. Çünkü fayda ve zarar verebilecek O’dur. Her şeyin hazinesi onun elindedir. Bundan dolayı ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.: “RABBi’niz buyurdu ki: Bana DUÂ edin, DUÂnızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak Cehenneme gireceklerdir”

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ
“Ve kâle RABBukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn(dâhırîne).: Ve RABBimiz, şöyle buyurdu: "Bana DUÂ ediniz ki size icabet edeyim. Bana kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hakir ve zelil olarak cehenneme girecekler." (Mü’min 40/60)

“De ki: O’ndan başka (tanrı olduğunu) sandığınız şeylere yalvarın, onlar ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler ne de (onu) başka biryana çevirebilirler”

قُلِ ادْعُواْ الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِهِ فَلاَ يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنكُمْ وَلاَ تَحْوِيلاً
“Kulid’ûllezîne zeamtum min dûnihî fe lâ yemlikûne keşfed durri ankum ve lâ tahvîlâ(tahvîlen).: (Onlara) de ki: “O'ndan (ALLAH'tan) başka (ilâh edinerek) zanda bulunduklarınızı çağırın.” Oysa onlar, sizden bir darlığı giderme ve onu değiştirme gücüne malik (sahip) değillerdir.” (İsrâ 17/56)

O ölüler fayda ve zarar verme göcüne sâhib olsalardı, kendilerine fayda verirler, ölmezler, kendilerinden ölümü uzaklaştırırlar ve bir zarara uğramazlardı. Başkalarına nasıl fayda veyâ zararları olsun ki? Akıllarını, insan ve cin Şeytânlarının oyuncak yaptığı ucuz bir mal yapan o insanlara şaşmak gerekir. Hatta onlar dosdoğru yoldan saptılar, kulların RABBi’ne tapmak yerine kullara taptılar. Fayda ve zarar vermeyen kabir ve türbelere ibâdete yöneldiler. bunlar sâdece birer toprak yığınıdır. ALLAH o ölülerden birisini diriltse, o da kadın erkek, tek tek ve gruplar halinde kabrinin etrafında tur attıklarını kendinden bereket ve meded umduklarını, kendisine yaklaşmak için kurbân kestiklerini görseydi, ALLAH, ona ancak, onları ALLAH’a ibâdete dâvet etme imkânı verir, onlara, kendisinin fayda ve zarar vermeyen, daha önce de sâdece kendisine fayda verebildiğini söylerdi. Onları bu durumda görünce, onlarla alay eder ve yaptıklarından dolayı ALLAH’a, bu konuda kendisinin sorumlu olmadağını bildirirdi. ALLAH onlara değişik ni’metler lütfetti, akıl, kulak ve göz verdi. Buna rağmen onlar, hayvanlar gibidir, hatta daha sapık bir yoldadırlar. Bâtılı biliyorlar, ondan çekinmiyorlar, hakkı biliyorlar, ona tâbi olmuyorlar.
RABBleri onlara şöyle dedi.: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
“Ve mâ halaktul cinne ve’l- inse illâ li ya'budûni.: Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.” (Zâriyât 51/56).

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle dediği sabittir.: “ALLAH’ın yaratıklarından bir şeyi ALLAH’a denk tutarak ve ona DUÂ ederek ölen kimse Cehenneme girer!.”
(İ. Ahmed, Buhârî.)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH’a, ona hiçbir şeyi ortak koşmadan kavuşan CeNNete girer. O’na bir şeyi ortak koşarak kavuşan kimse de Cehenneme girer” buyurmuştur.
(Muslim)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem kendisinin yüceltilmesini de yasaklamıştır.: “Acemlerin birbirlerini yücelttikleri gibi beni yüceltmeyin” buyurmuştur.
(Muslim, Ebû Dâvûd, İbn Mâce.)

Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “ALLAH Yahudi ve Hıristiyanlara lânet etsin! Çünkü onlar Peygamberlerinin kabirlerini mescid haline getirdiler”
(Buhârî, Muslim.)

Âişe radıyallahu anha şöyle demiştir.: “O (Peygamber), onların yaptıklarından sakındırmaktadır. Böyle olmasaydı, kendi kabrini gösterirdi. Ancak kabrinin mescid haline getirilmesinden korkuyordu”.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Haberiniz olsun! Sizden öncekiler arasında, Peygamberlerinin ve sâlihlerinin (iyi kişilerinin) kabirlerini mescid haline getirenler vardı. Kabirleri mescid haline getirmeyin. Ben sizi bundan menediyorum”
(Muslim)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kabirlerin üzerine oturmayın ve onlara doğru namaz kılmayın” buyurmuştur.
(Müslim, Cenaiz, 97-98; Nesaî, Kıble, 11; Tirmizi; Cenaiz, 57; Ebu Davud, Cenaiz, 73).

İbn Abbâs’ın radıyallahu anh şöyle bir rivâyeti vardır.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kabirleri ziyâret eden kadınlara, onların üzerine mescid yapan ve kandil yakanlara lânet etti”
(Ebu Davûd, Tirmizî, İbn Mâce, Darimî.)

Ümmü Seleme radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, Habeşistan’da gördüğü bir kiliseden ve içindeki resimlerden bahsetti. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Onlar, aralarında iyi bir kimse bulunup vefât ettiğinde, kabri üzerine bir mescid yaparlardı, orada bu resimleri yaparlardı. İşte onlar Kıyamet Gününde, ALLAH katında insanların en kötüleridir”
(Buhârî, Muslim.)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Kabrimi bayram yerine çevrimeyin”
(Ebû Dâvûd.) Mâlik’in Muvatta’ında da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu sözü vardır.: “ALLAH’ım! Kabrimi kendisine tapılan bir put yapma, Peygamberlerinin kabirlerini mescidlere çeviren kimselere ALLAH’ın gazâbı artsın”. “Hıristiyanların Meryem oğlunu aşırı şekilde medhettikleri gibi, sakın sizler de beni övmede aşırı gitmeyin. Ben ancak bir kulum, Onun için bana.: “ALLAH’ın Kulu ve Elçisi” deyin”
(Buhârî.)

Peygamberimiz hakkında, O’ndan yardım isteme, O’nun DUÂsı ve O’ndan meded istemede aşırı gitmek haramdır. Çünkü o şu anda ölüdür.
ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.: “Sen de öleceksin, onlar da ölecekler”

إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ
“İnneke meyyitun ve innehum meyyitûn(meyyitûne).: Muhakkak ki sen de meyyitsin (ölümlüsün). Ve muhakkak ki onlar da meyyit (ölümlüler).” (Zümer 39/30)

“Senden önce hiçbir insana ebedî yaşama vermedik. Şimdi sen ölürsen (sanki) onlar ebedî mi kalacaklar?”

وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِن مِّتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ
“Ve mâ cealnâ li beşerin min kablike’l- huld(hulde), e fe in mitte fe humu’l- hâlidûn(hâlidûne).: Ve senden önce bir beşeri, ebedî (ölümsüz) kılmadık. Öyleyse sen ölürsen, o zaman onlar, ebedî mi olacaklar (ölmeyecekler mi)?” (Enbiyâ 21/34).

Bu, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem hakkında haramsa, başkaları hakkında haydi haydi haramdır. Çünkü onlar fayda ve zarar veremezler. Bu ölülerin kabirlerinin etrafında dolaşmak haramdır. Onların yanında kurbân kesmek, onlara yaklaşmak onlardan meded ummak, bereket beklemek, onlara el sürmek ve başka meşru olmayan şeyleri yapmakta haramdır.
Bunları yapan herkes ALLAHu zü’L- CeLÂL’in şu sözlerinin hükmüne girer.: “ALLAH, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka herşeyi dilediğine bağışlar”

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً بَعِيدًا
“İnnallâhe lâ yagfiru en yuşrake bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu. Ve men yuşrik billâhi fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîdan).: Muhakkak ki ALLAH, kendisine şirk koşulmasını affetmez. Bunun dışındaki şeyleri ise, dilediği kimse için mağfiret eder. Ve kim ALLAH'a şirk koşarsa, o taktirde o, uzak bir dalâletle sapmıştır.” (Nisâ 4/116)

“Yaptıkları her işin önüne geçmişsiz de onu (etrafa) saçılmış toz zerreleri haline getirmişizdir”, “Onlar ki dünya hayatında çabaları boşa gitmektedir de zannederler ki gerçekten güzel bir iş yapıyorlar”

الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا
“Ellezîne dalle sa’yuhum fî’l- hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).: Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.” (Kehf 18/104)

Çünkü onlar kendisi için yarâtıldıkları şeye yâni tek ve ortağı olmayan ALLAH’a ibâdeti reddettiler. İnsanların Mevlüd Gecesini ihyâ etmek ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatını okumak, ALLAH’ın Dinine sonradan sokulmuş kötü bir bid’attir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Mevlidini kutlamak, ALLAH’ın Dinine sonradan sokulmuş kötü bir bid’attir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in bu meclislerde bulunması onların uydurduğu yalan dolanlardan birisidir. Çünkü Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem vefât etmiş, yıkanmış, kefenlenmiş, cenâzesine namaz kılınmış ve başkaları gibi defnedilmiştir. O, Kıyamet Günü, kabrinden ilk diriltilecek olandır. Şabanın yarısını kutlamak, Doğum Günü, yirmi bir yaşını doldurmak ve anneler günü ve müslümânların inançlarını bozmak, onları dinlerinden uzaklaştırmak için ALLAH’ın düşmanlarının uydurduğu başka bid’atler, inkarı gereken kötü bid’atlardandır. Bunlarla müslümânlar, düşmanların arzularına yem oldular. Onların kalb ve gözleri nerede?.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: PEYGAMBERİMİZ’in ÜMMETİ ÜZERİNDEKİ HAKKLARı..

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

İSRÂ ve Mİ’RÂC GECESİ.:

İsrâ ve Mi’râc, Peygamberimiz MuhaMMed’in sallallahu aleyhi ve sellem ALLAH’ın düşmanlarını âciz bırakan mûcizelerindendir. Âlimler, İsrâ ve Mi’râcın ne zaman olduğunda ihtilâf ettiler. Onun, yıl belirtilmeden, 12 Rebiulevel, pazartesi gecesinde olduğu; hicretten bir yıl önce, Rebiulevvel ayında; hicretten on altı ay önce, zilkâde ayında; hicretten üç yıl önce, beş yıl ve altı yıl önce olduğu söylenmiştir. İmamların üzerinde ittifak ettiği husus, İsrâ’nın hicretten önce, bisetten (Peygamberlikten) sonra Mekke’de bir defâda olduğudur. İsrâ’nın Rasûlullah’ın hem bedeniyle, hem ruhuyla mı olduğunda, yoksa sâdece ruhuyla mı olduğunda ihtilaf ettiler. Âlimlerin çoğunun ittifakı, O’nun, uyanıkken bedeni ve ruhuyla mi’râca çıktığıdır. Çünkü Kureyş kabileleri bunu, büyük bir bir şey görmüş ve inkar etmişti. Eğer bu bir rüyâ olsaydı onu inkar etmezlerdi. Çünkü onlar rüyâları inkar etmezlerdi. ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurmuştur.:
سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ
“Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen mine’l- mescidi’l- harâmi ile’l- mescidi’l- aksallezî bâreknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huve’s- semîu’l- basîr (basîru).: Âyetlerimizi göstermek için, kulunu geceleyin Mescid-i Haram'dan, etrafını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüten ALLAH, SÜBHÂN'DIR (bütün noksanlıklardan münezzehtir). Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi görendir.”(İsrâ, 17/1).


İSRÂ ve Mİ’R’AC’da NeLer OLdu?.:

İsrâ ve Mi’râcla ilgili âyetin tefsiri şöyle yapılmıştır.:
“Kulunu (MuhaMMed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan (Ya bizzat Mescid-i Haram’dan yahut bütün haremîn mescide dahil olması bakımından Ummu Hânî’nin evinden) alıp Mescid-i Aksa’ya (Beyt-i Mukaddes’e) kadar götüren (ALLAH her türlü kusurdan) münezzehtir (Uzaktır). (O mescid-i Aksa ki) biz onun etrafına (feyz ve) bereket verdik (ve bu gece yolculuğunu) ona (O Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e) âyetlerimizden (ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kudret ve azametine delâlet eden nice şeyden) bazısını gösterelim diye (yaptırdık). Şüphesiz ki O, (asıl) O (herşeyi) hakkıyle işiten, (her şeyi) kemâliyle görendir”. Nitekim ALLAHu zü’L- CeLÂL âyetleri hakkında şöyle buyurmuştur.: “O, RABBi’nin büyük âyetlerinden bazılarını gördü”

لَقَدْ رَأَى مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَى
“Lekad reâ min âyâti RABBihi’l- kubrâ.: Andolsun ki o, RABBinin büyük âyetlerinden (bir kısmını) gördü.” (Necm 53/18)

Buhârî Sahih’inde Mi’râc Hadisini şöyle rivâyet etti.:
Katâde, Enes b. Mâlik’ten o da Malik b. Sa’sa’a’dan şöyle rivâyet eti.: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisinin götürüldüğü geceyi (İsrâ ve Mi’râcı) onlara şöyle anlattı.: (Buhârî.) “Ben Hatim’de -Katâde Hicr’de diye rivâyet etmiştir- yatıyordum. O sırada bana gelen (Cebrâil) geldi. Arkadaşına şöyle demeğe başladı.: Üçün arasında, en ortada olan.” Şöyle de demiştir. “Bana geldi ve (göğsümü) yardı. Katâde’nin şöyle dediğini duydum.: “Şuradan buraya kadar yardı.” Katâde şöye dedi.: “Yanımdayken Carud’a.: “Bununla neyi kasdediyor?” dedim. O da.: “Boğaz çukurundan kıl bittiği yere kadar, yâni ön mahallidir.” dedi. Yine onun şöyle dediğini duydum.: “Göğüs başında kıl biten yere kadar olan mahaldir.” “Kalbimi çıkardı. Sonra içi imân ve hikmet dolu bir tas getirildi. Daha sonra katırdan küçük, merkebden büyük beyaz bir hayvan getirildi. (Carud.: “Ebu Hamze! O, Burak mıdır?” dedi. O da.: “Evet. O, adımını gözünün erişebildiği yerin son noktasına atardı.” demiştir.) “Ben, o’nun üzerine bindirildim. Cebrâil de benimle birlikte geldi. Nihâyet dünya semâsına vardı. Cebrâil Gök Kapısını çaldı. “Kim o?” denildi. Cebrâil.: “Ben Cebrâil’im.” dedi. “Yanındaki kimdir?” diye sordu. Cebrâil.: “MuhaMMed” diye cevâb verdi. “Ona (göğe çıkmak için) vahiy ve mi’râc dâveti gönderildi mi?” diye soruldu. “Evet, gönderildi.” dedi. “Merhaba gelen Zât’a! bu gelen kişi ne güzel yolcu.” denildi. Hemen Gök Kapısı açıldı. Ben, Birinci Semâ’ya varınca, orada, Âdem’le karışlaştım. Cebrâil bana.: “Bu, baban Âdem’dir. Ona selâm ver.” dedi. Ben de selâm verdim. Âdem selâmı aldı. Sonra.: “Merhaba iyi, Hayırlı Oğul ve Sâlih Peygambere.” dedi. Sonra yükselip İkinci Semâ’ya geldi. Yine Gök Kapısı’nın açılmasını istedi. “Kim o?” denildi. Cebrâil.: “Ben Cebrâil’im!” dedi. “Yanındaki kimdir?” denildi. Cebrâil.: “MuhaMMed!” diye cevâb verdi. “O’na (göğe çıkmak için), vahiy ve mi’râc dâveti gönderildi mi?” “Evet!” diye cevâb verdi. “Merhaba gelen Zâta! Bu gelen kişi ne güzel yolcu.” denildi ve hemen Gök Kapısı açıldı. Ben İkinci Semâ’ya varınca orada Yahyâ ve İsâ ile karşılaştım. Yahyâ ile İsâ teyze oğullarıdır. Cebrâil.: “Bunlar, Yahyâ ile İsâ’dır. Onlara selâm ver!.” Onlara selâm verdim. Selâmımı aldılar. Sonra.: “Merhaba Hayırlı Kardeş, Sâlih Peygamber!” dediler. Sonra Cebrâil yükseldi. Üçüncü Semâ’ya geldi. Gök Kapısı’nın açılmasını istedi. “Kim O?” denildi. Cebrâil.: “Cebrâil’im!” dedi. “Peki, yanındaki kimdir?” denildi. “MuhaMMed!” diye cevâb verdi. “O’na (göğe çıkmak için), vahiy ve mi’râc dâveti gönderildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Merhaba gelen Zât’a! Bu gelen kişi ne güzel yolcu!” denildi. Hemen Gök Kapısı açıldı. Vardığımda Yûsuf’la karşılaştım. Cebrâil.: “Bu, Yûsuf’tur O’na selâm ver!” dedi. Yusuf’a selâm verdim. Selâmımı aldı. Sonra.: “Merhaba Hayırlı Kardeş, Sâlih Peygamber!” dedi. Cebrâil yükseldi ve Dördüncü Semâ’ya geldi. Gök Kapısı’nın açılmasını istedi. “Kim o?” denildi. “Ben, Cebrâil’im.” dedi. –“Yanındaki kimdir?” denildi. “MuhaMMed!” diye cevâb verdi. –“O’na (göğe çıkmak için vahiy ve Mi’râc dâveti) gönderildi mi? denildi. Cebrâil.: - Evet, dedi. “Merhaba gelen Zât’a! Bu gelen kişi ne Güzel Yolcu!” denildi. Hemen Gök Kapısı açıldı. Oraya vardığımda İdris’le aleyhisselâm karşılaştım. Cebrâil.: “Bu, İdris’tir. O’na selâm ver!” dedi. İdris’e selâm verdim. Selâmımı aldıktan sonra.: “Merhaba Sâlih Kardeş, Sâlih Peygamber! dedi. Sonra Cebrâil yükseldi. Beşinci Semâ’ya geldi. Gök Kapısı’nın açılmasını istedi. “Kim O?” denildi. Cebrâil.: “Ben Cebrâil’im!” dedi. “Yanındaki kimdir? denildi. “MuhaMMed diye cevâb verdi. “O’na (göğe çıkmak için vahiy ve mi’râc dâveti) gönderildi mi? denildi. “Evet diye cevâb verdi. “Merhaba O’na! Bu gelen zat ne güzel yolcu! denildi. Hemen Gök Kapısı açıldı. Oraya vardığımda, Harun’la karşılaştım. Cebrâil.: “Bu, Harun’dur. O’na selâm ver!” dedi. Ben de Harun’a selâm verdim. O, selâmımı alıp.: “Merhaba Sâlih Peygamber, iyi kardeş! dedi. Sonra Cebrâil yükseldi ve altıncı Semâ’ya geldi. Gök Kapısı’nın açılmasını istedi. “Kim O? denildi. “Ben Cebrâil’im!” dedi. Yanındaki kim? denildi. “MuhaMMed diye cevâb verdi. “O’na (göğe çıkmak için vahiy ve mi’râc dâveti) göndelidi mi? denildi. “Evet, dedi. “Merhaba O’na! Bu gelen zat ne güzel yolcu! denildi. Oraya vardığımda Mûsâ ile Aleyhisselâm karşılaştım. “Bu, Mûsâ’dır. O’na selâm ver!” dedi. Mûsâ’ya selâm verdim. O, selâmımı alıp.: “Merhaba Sâlih Peygamber, Sâlih Kardeş!” dedi. Ben Mûsâ’yı bırakıp geçince, ağlamaya başladı. Mûsâ’ya.: “Niye ağlıyorsun?” denildi. O da.: “Benden sonra bir Genç, Peygamber olarak gönderildi. O’nun ümetinden CeNNete girenler benim ümmetimden girenlerden çoktur da ona ağlıyorum!” dedi.
Sonra Cebrâil yükseldi ve yedinci Semâ’ya geldi. Gök Kapısını çaldı. “Kim O?” denildi. Cebrâil.: “Ben, Cebrâil’im!” dedi. “Yanında kim var?” denildi. “MuhaMMed” dedi. “O’na (göğe çıkmak için vahiy ve Mi’râc dâveti) gönderildi mi?” denildi. “Evet” diye cevâb verdi. “Merhaba O’na! Bu gelen Zât ne Güzel Yolcu!” denildi. Hemen Gök Kapısı açıldı. Yedinci Gökte, İbrahîm’le aleyhisselâm karşılaştım. Cebrâil.: “Bu, İbrahîm’dir. O’na selâm ver!” dedi. O’na selâm verdim. Selâmımı aldıktan sonra.: “Merhaba Hayırlı Oğul ve Sâlih Peygamber!” dedi.
Daha sonra Sidretul-Muntehâ’ya götürüldüm. Sidr Ağacının meyveleri (Yemen’in) Hacer (kasabası) testilerine benzemekteydi. (Onlar kadar büyüktü). Yaprakları da fillerin kulakları gibidir. Cebrâil.: “İşte, bu Sidretul-Muntehâ’dır!” dedi. Bu ağacın aslından dört nehir kaynıyordu. İki nehir zâhir, iki nehir batındı. Ben.: “Cebrâil! Bu ikisi nedir?” dedim. O da şu cevabı verdi.: “Batınî nehirler, CeNNette iki nehirdir, zâhirî olan nehirler Nil’le Fırat nehirleridir.” dedi.
Daha sonra, bana “Beyt-i Ma’mur” gösterildi. Bana biri şarab, diğeri süt dolu iki kap getirdiler. Ben süt dolu olanı aldım. Bunun üzerne Cebrâil.: “Bu fıtrattır. Sen ve Ümmetin o fırtrat üzeresiniz!” dedi. Sonra, Benim (le ümmetim) üzerine her gün elli vakit namaz farz kılındı. Dönüp Mûsâ’ya uğradığımda.: “Sana ne emredildi?” diye sordu. Ben.: “Hergün elli vakit namaz kılmakla emrolundum!é diye cevâb verdim. Mûsâ.: “Her gün, elli vakit namaza ümmetinin gücü yetmez. Ben insanları senden önce denedim. İsrâil oğullarıyla çok uğraştım. Sen RABBi’ne dön, ümmetin için bunu indirmesini iste!.” Rabime döndüm. Benden on vakit namaz indirdi. Mûsâ’ya tekrar döndüm. Mûsâ.: “Sana ne emredildi?” dedi Ben.: “Hergün kırk vakit namaz emredildi.” dedim. Mûsâ.: “Ümmetinin her gün kırk vakit namaza gücü yetmez. Ben Senden önce insanları denedim. İsrâil oğullarıyla çok uğraştım. RABBi’ne dön, ümetinden indirmesini iste!” dedi. Ben döndüm. Benden bir on daha kaldırdı. Mûsâ’ya geldim. “Sana ne emredildi.” diye sordu. Ben.: “Her gün otuz vakit namaz emredildi.” dedim. Mûsâ.: “Senin ümmetin, her gün otuz vakit namaza tahammül edemez. Ben, senden önce insanları denedim. İsrâil oğullarıyla çok uğraştım. RABBi’ne dön, ümmetin için indirmesini iste.” dedi. Döndüm. benden bir on daha indirildi. Mûsâ’ya tekrar geldim. Mûsâ.: “Sana ne emredildi? dedi. Ben.: “Bana her gün yirmi vakit namaz emredildi.” dedim. Mûsâ.: “Senin ümmetin, her gün yirmi vakit namaza güç yetiremez. Ben, senden önce insanları denedim. İsrâil oğularıyla çok uğraştım. RABBi’ne dön, ondan indirmesini iste.” dedi. Döndüm. Bana her gün on vakit namaz emredildi. Mûsâ.: “Senin ümmetin, her gün on vakit namaza güç yetiremez. Ben senden önce insanları denedim. İsrâil oğullarıyla çok uğraştım. RABBi’ne dön. Ondan, ümmetin için indirmesini iste.” dedi. Döndüm. Bana her gün beş vakit namaz emredildi. Mûsâ’ya döndüm. Mûsâ.: “Sana, ne emredildi?” diye sordu. Ben.: “Bana, her gün, beş vakit namaz emredildi.” dedim. Mûsâ.: “Ümmetin, her gün, beş vakit namaza güç yetiremez. Ben senden önce, insanları denedim. İsrâil oğullarıyla çok uğraştım. RABBi’ne dön, O’ndan ümmetin için indirmesini iste!” dedi.
Ben.: “RABBimden (çok) istedim? Öyleki artık utanır oldum. Böylece O’na razı olup kabul edeceğim.” dedim. Ben Mûsâ’nın yanından geçince, birisi şöyle seslendi.: “Ben farizamı tamamladım ve kullarımdan (fazlasını) indirdim.”

Bu, İsrâ ve Mi’râc hadisidir. Olay hicretten önce, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Peygamberlik geldikten sonra olmuştu.
Hicret öncesinden vefâtına kadar kesinlikle İsrâ ve Mi’râc Gecesi kutlanmadı. Halifelerden sonra da bu emredilmedi. Hulefâ-i Raşidin ve ondan sonrakiler de, Kesinlikle en iyi nesil oldukları halde, o geceyi kutlamadılar. Ne kadar tuhaf! Bu gün insanlar, nasıl ALLAH’ın Dinine tuhaf bir bid’at getirdiler. İnsanlar, ALLAH’ın kedilerine, izin vermediği şeyin, O’nun Dinine girmesine müsaâde ettiler. Müslümânlara, şerre kapalı olan kapıları nasıl açtılar? Onlar, bu yaptıklarıyla, Rasûlullah’ın söylediği gibidirler.: “Bazı kimseler, hayırlı işler için anahtar ve kötü işlere karşı kilit gibidirler. Bazı kimseler de kötü işler için anahtar ve hayırlı işlere karşı kilit gibidirler. Ne mutlu o kimseye ki, ALLAHu zü’L- CeLÂL hayırlı işlerin anahtarlarını onun eline vermiştir. Yazıklar olsun o kişiye ki ALLAHu zü’L- CeLÂL kötü işlerin anahtarını onun eline vermiştir” (İbn Mâce.)
İnsanlar için, dine bir fazlalık getiren veyâ onlara kötü bir âdet çıkaran ve onları bir sapıklığa çağıran, günah işlemiştir. Asıl “yazıklar olsun” sözü onadır. Bu sapıklık ve bid’at’in günahı kıyamete kadar onun üzerinedir. Dinin ve aklın kabul etmediği, o sapıklıklara hurafelere ve aldatıcı kutlamalara çağırıp saptırdığı o kimselerin hataları ona yüklenir. İsrâ ve Mi’râcın meydana geldiği gece, daha önce de işaret ettiğimiz gibi, sahih hadislerde, belirli bir aya mahsus kılınmamıştır. Onun belirli bir aya mahsus kılındığına dâir gelen her şey, Rasûlullah’tan sabit değildir. İnsanların bu geceyi unutmasındaki derin hikmet ALLAH’a aittir. O gece belirlenseydi bile, müslümânların onu ibâdetlerden birisine tahsis etmeleri ve onu kutlamaları câiz olmazdı. Çünkü Peygamber ve Sahabeleri onu kutlamadılar ve onu bir şeye tahsis etmediler. Onun kutlanması, meşru bir şey olsaydı, onu ümmete, ya sözle ya fiille ya da ikrarla, kendisi açıklardı. Böyle bir şey olsaydı, bilinirdi, meşhur olurdu ve sahabîler onu bize aktarırlardı. Çünkü onlar, ümmetin ihtiyaç duyduğu her şeyi Peygamberlerinden sallallahu aleyhi ve sellem naklediyorlardı. onlar dinin hiçbir şeyinde ihmalkârlık yapmadılar. Hatta onlar her türlü iyiliğe koşarlardı. Bu gecenin kutlanması meşru olsaydı, herkesten önce onlar davranırlardı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in onların en iyi öğüt vereniydi. O tebliğini apaçık bir şekilde yapmıştı. CeNNete ulaştıran, Cehennemden uzaklaştıran hiçbir vasıtayı bırakmamış, ümmete açıklamıştı. Nitekim Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “ALLAH, bir peygamber göndersin de, bildiklerinin en hayırlısını ümetine göstermek ve bildiklerinin en kötüsünü onlara duyurmak hakkı olmasın” (Muslim.)

ALLAHu zü’L- CeLÂL şöyle buyurdu.:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا
“Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe ve’l- yevme’l- âhıre ve zekerallâhe kesîrâ(kesîren).: Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardır. ALLAH'a ve son güne ümit besler olup da ALLAH'ı çok zikreden kimseler için.” (Ahzâb 33/21)

وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“Ves sâbikûne’l- evvelûne mine’l- muhâcirîne ve’l- ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehâ’l- enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlike’l- fevzu’l- azîm(azîmu).: Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; ALLAH onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve (ALLAH) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.” (Tevbe 9/100).

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem.: . “Ey İnsanlar, dinde aşırı gitmekten sakının! Çünkü dinde aşırılığa sapmak sizden öncekileri helak etmiştir.” şeklinde tavsiyede bulunmuştur.
(İbn Mâce, Menâsik, 63)

Bu geceyi yüceltmek ve onu kutlamak, ALLAH’ın Diniden olsaydı, onu Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem yapar ve gizlemez ayrıca bu gecenin yâni İsrâ ve Mîrâc gecesinin kutlanmasını öğretirdi. O’na tazim (saygı) gösterilmesi hakkında İslam’da hiçbir şey yoktur. Aksine o, ALLAH’ın Dinine sokulmuş kötü bir bid’attır. ALLAH onun hakkında bir hüküm indirmedi, ona izin vermedi. ALLAHu zü’L- CeLÂL dini Kemâle erdirdi ve kullarına ni’meti tamamladı.:

حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالْدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطِيحَةُ وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ ذَلِكُمْ فِسْقٌ الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ فَلاَ تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Hurrimet aleykumu’l- meytetu veddemu ve lahmu’l- hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî ve’l- munhanikatu ve’l- mevkûzetu ve’l- mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alen nusubi ve en testaksimû bi’l- ezlâm(ezlâmi), zâlikum fisk(fiskun), elyevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevn(vahşevni) el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumu’l- islâme dînâ(dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).: Ölmüş hayvan, kan, domuz eti ve ALLAH'tan başkasının adına boğazlanan (kesilen), boğularak, vurularak, yüksek bir yerden yuvarlanarak veya boynuzlanarak ölen ve de yırtıcı hayvan tarafından parçalanıp yenen hayvan (ölmeden kesilmesi hariç) ve putlar adına boğazlanan hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bunlar fısktır. Bugün kâfirler sizi dîninizden döndüremedikleri için yeise kapıldılar. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki ni'metimi tamamladım. Sizin için dîn olarak İslâm'dan razı oldum. Artık kim açlık tehlikesiyle, günaha meyl etmeksizin zarurette (yemek zorunda) kalırsa, muhakkak ki ALLAH gafûrdur, rahîmdir” (Mâide 5/3)

أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
“Em lehum şurekâu şeraû lehum mined dîni mâ lem ye’zen bihillâh(bihillâhu), ve lev lâ kelimetu’l- faslı le kudiye beynehum, ve innez zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun).: Yoksa ALLAH'ın, dînde izin vermediği şeyleri, onlara şeriat kılan ortakları mı var? Ve fasıl (ayırma) sözü geçmemiş olsaydı, mutlaka onların arasında (hemen) hüküm verilirdi. Ve muhakkak ki zâlimler, onlar için elîm azâb vardır.” (Şûrâ 42/21)

Peygamberimizsallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Kim bizim bu dinimizde bulunmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o merduddur (geri çevrilmiştir)”
(Muttefekun aleyh)

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “Kim bu dinimize uygun olmayan bir amel yaparsa, o ameli merduddur, kabul olunmaz” buyurdu.
(Muslim.)

Muslim’in Sahih’inde, Cuma Hutbesinde geçen rivâyette Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.: “Sözün en iyisi ALLAH’ın Kitabıdır. Yolun en iyisi, MuhaMMed’in Yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılanlardır. Her bid’at, sapıklıktır” buyurmuştur.
Nesâî, iyi bir senetle şunu ilâve etmiştir.: “Her sapıklık Cehennemdedir.”

El-Irbâd b. Sâriye radıyallahu anh şunu anlattı.: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize kalbleri titreten ve gözleri yaşartan etkili bir nasihatta bulundu. Biz şöyle dedik.: “Yâ Resûlulllah! Bunlar sanki vedâlaşan birinin yaptığı tavsiye gibiydi. Bize başka tavsiyelerde de bulun.” Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.: “Size ALLAH’tan korkmanızı, bir köle emretse bile dinlemenizi ve itaat etmenizi tavsiye ediyorum. Sizden kim yaşarsa, birçok ihtilaf görecektir. Benden sonra, sünnetime ve hidâyete ermiş olan Hulefâ-i Râşidin’in sünnetine yapışın. onlardan ayrılmayın. onlara dişlerle ısırır gibi sarılın. Dine sonradan sokulan aslı ve dayanağı olmayan şeylerden sakının. Çünkü her sonradan ortaya çıkarılan bid’attir ve her bid’at sapıklıktır”
(İ. Ahmed ve başkaları.)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Ashabının ve Selef-i Sâlih’in bid’atlerden sakındırdığı ve onlara karşı uyarıda bulunduğu sabittir. Çünkü bid’at, ALLAHu zü’L- CeLÂL’in dinine bir ilâvedir. Bid’atlerde, ilâvede bulunmaları sebebiyle ALLAH’ın düşmanı olan Yahudi ve Hıristiyanlara benzeme vardır. Dinlerine bid’at sokmaları, ALLAH’ın izin vermediği bir fazlalıktır. Bunda, sâdece ALLAH’ın bildiği büyük zarar ve iğrenç bir kötülük vardır. O bid’at ve kutlamalarda ALLAH’ın Kitabı’na ve peygamberinin Süneti’ne karış çıkma vardır..

SONUÇ.:
Genellikle Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in hakları çoktur. Bunlar, ümmeti üzerindeki haklarındandır. Çünkü O, bu Ümmeti, RABBi’nin İzniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarma sebebidir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bize, kendimizden, anne ve babamızdan daha yakındır, bütün yaratılmışlardan daha merhametli ve daha şefkatlidir. Bize Hidâyet İlim ve Hayır olarak her şey, ancak onun vasıtasıyla ulaşmıştır. Bizi sapıklar olarak bulup da ALLAH’ın aracılığıyla doğruya ulaştırdığı, bedbâhtlar olarak bulup da, ALLAH’ın bizi O'nun vasıtasıyla kurtardığı; bizi, yüzlerimizi, her türlü küfür, fısk, sapıklık ve isyana yönelmiş olarak görüp de, ALLAH’ın, aracılığıyla bizi her türlü Hayır, İbâdet ve İmânâ yönelttiği; hayır olarak bilinen ne varsa onu bize gösterdiği, şer olarak ne varsa, bizi ondan sakındırdığı için bizim, O'nun, ALLAH’ın Elçisi olduğunu, Peygamberlerin Sonuncusu olduğunu, ondan sonra Peygamber olmadığını, ALLAH’ın O’nu din ve inançları farklı olmasına rağmen, bütün insan ve cinlere hitab eden bir dinle gönderdiğini, ALLAH’ın İzniyle Din ve Dünyalarının düzgün olmasını sağlayan İnanç, Ahlâk ve Amelleri düzeltmek için, Dinin, Usûl, Furû, Zâhir ve Bâtınını açıklaması için gönderdiğini bilmemiz gerekir. O’nun, yaratılmışların en bilgilisi, en doğrusu, en iyi nasihat edeni, en iyi konuşanı, dereceleri farklı olmasına rağmen yaratılmışlara uygun olanları en iyi bilen olduğunu bilmemiz O'nun hakkıdır. ALLAHu zü’L- CeLÂL’a inandığımız gibi O’na inanmamız, ALLAHu zü’L- CeLÂL’a itaat etteğimiz gibi O’na itaat etmemiz ve O’nu kendimizden, anne ve babamızdan ve bütün insanlardan daha çok sevmemiz gerekir. Her şeyde O'na uymamız, nasıl olursa olsun O’nun Yoluna başkasının yolunu ve sözüne başkasının sözünü tercih etmemiz gerekir. O’na saygı göstermemiz, tazim etmemiz, kendine ve dinine, canlarımızla, mallarımızla, dillerimzle ve gücümüzün yettiği her şeyle yardım etmemiz gerekir. Bunların hepsi, ALLAH’ın bize en büyük lütuflarındandır. Biz, ALLAH’ın, öncekilerden ve sonrakilerden hiç kimsede bir araya getirmediği, Fazilet Özellik ve Kemâlâtı (mükemmellikleri) O’nda topladığına inanırız. Çünkü O, yaratılmışların en yüksek makamda olanı, vesîleye en yakın olanı, her türlü fazilette onların üstün ve en mükemmel olanıdır. Bilinen hiçbir hayır yoktur ki, O ümmetine onu göstermiş olmasın, bilinen hiçbir kötülük yoktur ki ümmetini ondan sakındırmış olmasın. ALLAH O’na salât etsin, Kıyamet Gününe kadar, O’na Âilesine, şerefli ve mübârek Ashabına selâm etsin. ALLAH’tan, bütün müslümânları, bu Dinin hayrına olan şeylerde başarılı kılmasını ve onların ALLAH’ın Kitabına, Sünnetine ve Peygamber’ine sallallahu aleyhi ve sellem sarılmalarını, hepimizi, açık ve gizli bid’atlerden, fitnelerden korumasını, sevdiği ve hoşnut olduğu şey için, her yerde, müslümânların durumunu düzeltmesini, iyilik ve takvâ için alınlarından tutmasını, bizi, sapıtan ve saptıranlar değil de, doğruya ulaştıran ve ulaşanlardan kılmasını dilerim. O, DUÂyı işiten ve kabul edendir. ALLAH, Peygamberimiz MuhaMMed’e, Âline ve bütün Ashabına salât etsin. Hamd, âlemlerin RABBi ALLAHa’dır..
Resim
Cevapla

“Peygamber Efendimiz (S.A.V)” sayfasına dön