NECM SURESİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

NECM SURESİ

Mesaj gönderen nur-ye »

NECM SURESİ



Sure Hakkında Bilgi

Sure, "Necm" kelimesiyle başladığı için bu ismi almıştır. Necm, yıldız demektir. 62 ayetten oluşan sure, İhlâs suresinden sonra, Abese suresinden önce Mekke'de nazil olmuştur. 32. ayetin Medine'de indiği rivayet edilmiştir. Necm Suresi, Mushaftaki sıralamada 53., iniş sırasına göre ise 23. sûredir. İçinde secde ayeti bulunan surelerden biridir.


Surenin temel konuları

Kur'an-ı Kerim ve peygamberimizin sözlerinin kaynağı,
Peygamberimizin Cebrail'i görmesi ve Mirac tecrübesi,
Sidretül Münteha ve Cennet,
Akıl ve kalp bütünlüğü,
Dinin temeli,
Meleklerin şefaati,
Zanna dayanarak bilgi üretmenin yanlışlığı,
Büyük ve küçük günahlar,
Sorumluluk ve suçun bireyselliği,
İnsanın çalıştığının karşılığını göreceği.

Surenin temel mesajları

Kur'an-ı Kerim'in kaynağı vahiydir. Onu vahiy meleği Cebrail peygamberimize indirmiştir. Bu nedenle, Kur'an'ı peygamberimizin kendiliğinden uydurduğu söz olarak nitelendiren inkarcılar büyük bir yanılgı içindedirler.
Peygamberimizin dini tebliğ mahiyetindeki sözleri, kendi nefsinden uydurduğu sözler değildir. Peygamberimizin dini açıklamak ve tebliğ etmek mahiyetindeki sözleri, dolaylı veya dolaysız olarak vahye dayanmaktadır.
Peygamberimiz Cebrail ile birkaç kez karşılaşmış, ondan vahiy almıştır. Bunların dışında da Cebrail ile Peygamberimizin irtibatı bulunmaktadır. Bunlardan biri de, Mirac'da Peygamberimizle Cebrail'in birlikte göğe yükselmeleridir. Peygamberimiz Cebrail'i Mirac'da asli şeklinde görmüştür.
Peygamberimiz Cebrail'i ve Allah'ın ayetlerinden bir çok şeyi görmüş, gördüklerinden asla şüpheye düşmemiştir.
Peygamberimizin gözleriyle gördüklerinden kalbinin şüpheye düşmediği ayetlerde belirtilmektedir. Buradan anlaşılmaktadır ki, kesin ve tartışmasız iman, insanın gördüğünden şüpheye düşmemesi, bütün benliğiyle nihai hakikati idrak etmesidir.
Necm Suresi'nin bu ayetlerinden Cennet'in şu anda yaratılmış olduğu ve Sidretül Münteha adı verilen bir ağacın yakınlarında bulunduğu anlaşılmaktadır.
"Sidretül Münteha", "son noktadaki ağaç" anlamına gelmektedir. Eğer ayetleri zahiri anlamlarıyla alacak olursak, evrenin ya da maddi alemin bitip, evren ötesi alemin başladığı bir sınır vardır ve bu sınırda Sidretül Münteha adı verilen bir ağaç bulunmaktadır.
Sidretül Münteha kavramı, bize alemin sınırsız olmadığını ifade etmektedir.
Hz. Muhammed, bir mucize eseri, göklere yükselmiş, evrenin son noktasına kadar gitmiş ve bu yolculuğu sırasında sayısız varlıkları görmüştür.
Din, zan veya ilmi bilgi ile kurulmaz; vahye dayanmalıdır.
Melekler, Allah'ın izin verdiği kimseler hakkında şefaat edebilirler.
Meleklerin cinsiyetleri yoktur.
İnsan, her arzu ettiği şeye sahip olamaz.
Günahlar büyük ve küçük olmak üzere iki kısma ayrılabilir. Müslümanlar büyük günahlardan mutlak surette uzak durmalıdırlar. Çünkü büyük günah işleyen kimselerin ahiretteki durumu zor olacaktır. Küçük günahlardan da kaçınmak gerekmektedir. Fakat, küçük günahların durumu büyük günahlar gibi değildir. Allah, büyük günah işlenmediği takdirde, küçük günahları affedebileceğini söylemektedir.
Sorumluluk bireyseldir. Her insan kendi yaptığının hesabını verecektir. Dolayısıyla insan, sadece kendi çalışıp kazandığı kadar karşılık beklemelidir.



بسم الله الرحمن الرحيم

Bismillāhirahmānirahīm.:Rahmân Rahîm Allah ismiyle/ adına.


وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى

1-Ven necmi iza heva.: Battığı zaman yıldıza andolsun ki,


مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى

2-Ma dalle sahıbukum ve ma ğava.:arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى

3-Ve ma yentıku anil heva.: O, nefis arzusu ile konuşmaz.


إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى

4- İn huve illa vahyuy yuha.: (Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir


عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى

5-Allemehu şedidul kuva.: (Kur'an'ı) ona, üstün güçlere sahip,


ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى

6-Zu mirrah festeva.: muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti.


وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى

7-Ve huve bil ufukıl a'la.: O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu

ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى

8-Summe dena fe tedella.: Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu

فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى

9- Fe kane kabe kavseyni ev edna.: (Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.

فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى

10- Fe evha ila abdihi ma evha.: Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti.


مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَى

11-Ma kezebel fuadu ma raa.:Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı

أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى

12-Efe tumarunehu ala ma yera.: (Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz?


وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَى

13- Ve le kad raahu nezleten uhra.: Andolsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.

عِندَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَى

14-Inde sidratil munteha.: Sidretü'l Müntehâ'nın yanında

عِندَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَى

15-Indeha cennetul me'va.: Me'va cenneti onun (Sidre'nin) yanındadır.


إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَى

16-İz yağşes sidrate ma yağşa.: O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı.


مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَى

17-Ma zağal besaru ve ma tağa.: Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.

لَقَدْ رَأَى مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَى

18-Le kad raa min ayati rabbihil kubra.: Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.


أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّى

19-E fe raeytumul late vel uzza.: Lât ve Uzza'ya ve,


وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى

20-Ve menates salisetel uhra.: diğer üçüncüsü Menat'a ne dersiniz?

أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنثَى

21-E lekumuz zekeru ve lehul unsa.: Erkek size de, dişi O'na mı?


تِلْكَ إِذاً قِسْمَةٌ ضِيزَى

22-Tilke izen kısmetun dıyza.: Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır.


إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَاؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنفُسُ وَلَقَدْ جَاءهُم مِّن رَّبِّهِمُ الْهُدَى

23-İn hiye illa esmaun semmeytumuh entum ve abaukum ma enzelellahu biha min sultan iy yettebiune illaz zane ve ma tehvel enfus ve le kad caehum mir rabbihimul huda.: Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilah edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler)yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir.

أَمْ لِلْإِنسَانِ مَا تَمَنَّى

24-Em lil insani ma temenna.: Yoksa insan (kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır?

فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَى


25-Fe lillahil ahıratu ve ula.: Oysa, Ahiret de dünya da Allah'ındır

وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئاً إِلَّا مِن بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن يَشَاءُ وَيَرْضَى

26-Ve kem mim melekin fis semavati la tuğni şefaatuhum şey'en illa mim ba'di ey ye'zenellahu li mey yeşau ve yerda.: Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah'ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.


إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنثَى

27- İnnellezine la yu'minune bil ahırati le yusemmunel melaiket tesmiyetel unsa.: Şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar.

وَمَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئاً

28-Ve ma lehum bihi mim ılm iy yettebiune illez zann ve innez zanne la yuğni minel hakkı şey'a.: Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.

فَأَعْرِضْ عَن مَّن تَوَلَّى عَن ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا

29- Fe a'rıd am men tevella an zikrina ve lem yurid illel hayated dunya.: Öyle ise bizim zikrimizden (Kur'an'dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir.


ذَلِكَ مَبْلَغُهُم مِّنَ الْعِلْمِ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَى

30-Zalike mebleğuhum minel ılm inne rabbeke huve a'lemu bi men alle an sebilihi ve huve a'lemu bi menihteda.: İşte onların ilimden ulaşabildikleri nokta! Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir.


وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاؤُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى

31-Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil erdı li yecziyellezine esau bima amilu ve yecziyellezine ahsenu bil husna.: Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükafatlandırması için (böyle)dir.

الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ فَلَا تُزَكُّوا أَنفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى

32-Ellezine yectenibune kebairal ismi vel fevahışe illel lemem inne rabbeke vasiul mağfirah huve a'lemu bi kum iz enşeekum minel erdı ve iz entum ecinnetun fi butuni ummehatikum fe la tuzekku enfusekum huve a'lemu bi menitteka.: Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah'a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.


أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّى

33-E fe raeytellezi tevella.: Şimdi yüz çevireni;


وَأَعْطَى قَلِيلاً وَأَكْدَى

34-Ve a'ta kalilev ve ekda.: pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?

أَعِندَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَى

35-Eındehu ılmul ğaybi fe huve yera.: Gayb'ın ilmi kendi yanında da o gerçeği mi görüyor?


أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَى

36-Em lem yunebbe' bima fi suhufi musa.: Yoksa, Mûsâ'nın ve Allah'ın emirlerini bütünüyle yerine getiren


وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّى

37-Ve ibrahimellezi veffa.: İbrahim'in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi?


أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى

38-Ella teziru vaziratuv vizra uhra.: Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez.


وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى

39-Ve el leyse lil insani illa ma sea.: İnsan için ancak çalıştığı vardır.


وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَى

40-Ve enne sa'yehu sevfe yura.: Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.

ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاء الْأَوْفَى

41-Summe yuczahul cezael evfa.: Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.
وَأَنَّ إِلَى رَبِّكَ الْمُنتَهَى

42-Ve enne ila rabbikel munteha.: Şüphesiz en son varış Rabbinedir.

وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَى

43-Ve ennehu huve adhake ve ebka.: Şüphesiz O güldürür ve ağlatır.


وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا

44-Ve ennehu huve emate ve ahya.: Şüphesiz O öldürür ve diriltir.


وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى

45- Ve ennehu halekaz zevceyniz zekara vel unsa.: Şüphesiz O iki eşi, erkeği ve dişiyi,


مِن نُّطْفَةٍ إِذَا تُمْنَى

46-Min nutfetin iza tumna.: (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.


وَأَنَّ عَلَيْهِ النَّشْأَةَ الْأُخْرَى

47-Ve enne aleyhin neş'etel uhra.: Şüphesiz tekrar diriltmek de O'na aittir.


وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَى وَأَقْنَى

48-Ve ennehu huve ağna ve akna. Şüphesiz O, başkalarına muhtaç olmaktan kurtardı ve varlık sahibi kıldı.

وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَى

49-Ve ennehu huve rabbuş şı'ra. Şüphesiz O, "Şi'râ'nın Rabbidir.


وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَاداً الْأُولَى

50- Ve ennehu ehleke adenil ula.: Şüphesiz O,

وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَى

51-Ve semude fema ebka.: önce gelen Âd kavmini ve Semûd kavmini helak etti ve hiç kimseyi bırakmadı.

وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَى

52-Ve kavme nuhım min kabl innehum kanu hum azleme ve atğa.: Daha önce de Nûh'un kavmini helak etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi.


وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَى

53-Vel mu'tefikete ehva.. O, "Mu'tefike"yi de kaldırıp yere çarpmış


فَغَشَّاهَا مَا غَشَّى

54-Fe ğaşşaha ma ğaşşa.: ve onlara örttüğü azap örtüsünü örtmüştür.


فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكَ تَتَمَارَى

55-Fe bi eyyi alai rabbike tetemara.: O halde Rabbi'nin nimetlerinin hangisinden şüphe ediyorsun (ey insan!).

هَذَا نَذِيرٌ مِّنَ النُّذُرِ الْأُولَى

56-Haza nezirum minen nuzuril ula.: Bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

أَزِفَتْ الْآزِفَةُ

57-Ezifetil azifeh.: Yaklaşmakta olan (Kıyamet iyice) yaklaştı.

لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ

58-Leyse leha min dunillahi kaşifeh.: Onu Allah'tan başka açacak kimse yoktur.

أَفَمِنْ هَذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ

59-E fe min hazel hadisi ta'cebun.: Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek.


وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ

60-Ve tadhakune ve la tebkun.: bu söze mi (Kur'an'a mı) şaşıyorsunuz,


وَأَنتُمْ سَامِدُونَ

61- Ve entum samidun.: gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?


فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا

62-Fescudu lillahi va'budu.: Haydi Allah'a secde edin ve ona kulluk edin.


Sadekallahul azim: Azim olan Allah ne güzel ne doğru söyledi.

Sadekallahul aliyyul azim: Aliyy ve Azim olan Allah ne güzel ne doğru söyedi.


SECDE 62-Fescudu lillahi va'budu.: Haydi Allah'a secde edin ve ona kulluk edin.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


ZEVK 996

Dost, bu gece sarhoş oldum, gezdim Kur’ân Bahçesinde
Anlamaz akıl, aşk işi; ruhum, rıza neşesinde
“Kaf” kemâlât ve cehâlet, “Nun”u nekre ve nûr oldu
Her zerrem HAKK’la haykırdı, nefesim “Sûr”un sesinde…


14.02.1994 05:50
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

>>>>>> GÖNLÜMÜZÜN SESİ >>>>>>


ZEVK 640

Dört Makam-ı Muhammed:

“Mevcûd Makamı” Dünyada, “Makam-ı Mahmud” âhirette
“Dârü’l Mukame Makamı” Kulluk Durağı Cennette
Şühûdun Şahı Muhammed (sav), “Kâbe Kavseyn” Şâhidi
Kâbe’nin dört köşesinde, dört âllem Bayrak elbette...

13.03.1990 19:23 ev



Mevcûd Vücûd Makamı :
يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ
قُمْ فَأَنذِرْ
“Ya eyyuhelmuddessiru. Kum feenzir. : Ey bürünüp sarınan (Resûlüm)! Kum feenzir.” ( Müddesir 74/1-2)

Makam-ı mahmud :

وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
“Ve minel leyli fe tehecced bihi nafiletel leke asa ey yeb'aseke rabbüke mekamem mahmuda : Ve minel leyli fe tehecced bihi nafiletel leke asa ey yeb'aseke rabbüke mekamem mahmuda” (İsrâ !7//9)

Dârü’l Mukame Makamı :

الَّذِي أَحَلَّنَا دَارَ الْمُقَامَةِ مِن فَضْلِهِ لَا يَمَسُّنَا فِيهَا نَصَبٌ وَلَا يَمَسُّنَا فِيهَا لُغُوبٌ
“Ellezi ehallena daral mükameti min fadlih la yemessüna fiha nesabüv ve la yemessüna fiha lüğub : O (Rab) ki lütfuyla bizi asıl oturulacak yurda (cennete) yerleştirdi. Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada bize bir usanç gelecektir.” (Fatır 35/35)

Kâbe Kavseyn :ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى
“Summe dena fe tedella. Fe kane kabe kavseyni ev edna : Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.” (Necm 53/8-9)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

>>>>>> GÖNLÜMÜZÜN SESİ >>>>>>


ZEVK 423

Aslı-faslı Aşktır Âşık, mahşeri Kalu Belâsı
“Kâbe kavseyn” sınırında, mi’racda Mecnun-Leylâ’sı
Beden-Nefis-Gönülle Ruh, Kul İhvânim akıl arar
Şüphesini ŞAH eyleyen Ehl-i şuhûd Kerbelâ’sı...


14.01.1989 19:07

Kâbe kavseyn : İmkân (MümkünÂlemi) ve Vücûb (Lâzım ve değişmeyen) ortasında bir makam, iki yay mesafesi...
Beden-Nefis-Gönülle Ruh : İnsanın kendi. Ben.
Akıl arar : Kendini ve RABB’ını.
Ehl-i şuhûd : Tahkiki Tevhid.
Kerbelâ : HAKK’a şâhidliğin bilinçli bedelini ödeyerek hakikati yaşama yeri.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen safa-merve »

NECM SURESİ



Yıldız anlamına gelen Necm ile başlayan bu sure, parlak yıldızlarla, kişilerin yönlerini bulabileceğini bildirmektedir.

N= Nuru Muhammediyedir.
C= Cemali ilahiyedir.
M= Tavsilatı Muhammediye demektir.

Bir kişi, kendi gönül Alemindeki Nuru Muhammediyeyi görmek isterse, Vücudu ilahiyesi olan tavsilatı Muhammediye olan sıfatlarında, Cenabı Hakkın Cemalini seyretsin demektir.

Veya Ruh olan siyretimizin, kalb gözü olan irfaniyet idrakımızla, bütün sıfatlarımızdan görünen Cenabı Hakk’ın cemalinin zuhuru demektir. Bu da elbette bir insanı kamilden, Tevhid tahsili yapmadan elde edilmesi mümkün değildir.
Nahl suresi ayet 16. “Onlar yıldızlarla yollarını bulurlar” ayetinin zahir manasında, kervancıların yönlerini bu parlayan yıldızlarla bulabileceğini, gemicilerin de yine bu yıldızlarla yönlerini bulabilecekleri aklımıza gelirse de, hak ve hakikat yolunda, cehalet ve gayriyet karanlığında inananların yönlerini ve kıblelerini bulmaları, ilim ve irfaniyeti ile parlayan insanı kamillerin vasıtasıyla, insanların Hak ve Hakikatı bulmaları demektir.

İsra suresi ayet 70: “Ve le kad kerramna beni ademe ve hamelnahüm fil berri vel bahri ve razaknahüm minet tayyibati ve faddalnahüm ala kesirim mimmen halakna tefdiyla” yani “Biz insanoğlunu, karada ve denizde taşıdık…” buyurulmaktadır. İnsanlar her ne kadar, kara ve denizde yönlerini bulmak ve menzillerine varmak için parlayan bu yıldızlardan istifade etmektedirler. Ayrıca herkes bu yıldızlarla yönlerini bulduğu gibi Kıblesini de bunlarla bulurlar. Zahir ve batın birdir. Zahirde nasıl kıble veya yönlerini bu parlayan yıldızlarla buluyorlarsa, batında da insanı kamiller halk arasında parlayan yıldızlar gibidir. Ancak bunlarla, kişinin gönül kabesini bulması ve bütün icraatını ona dönerek yapması mümkündür.

Cenabı Allah, “karada ve denizde insan oğlunu yüklendik” ifadesi ile kara demek, kesret alemi, fani Alem demektir. Deniz demek, Vahdet Alemi, Beka Alemi demektir. Ayrıca beden; kara, Ruhaniyet yönü de; deniz demektir. İnsan oğlu her ikisini kendisinde cem eden ‘meraceyn bahreyn’dir. Yani Karada ve Denizdeki vuslatlarında İnsanı Kamil mazharından onları taşıdık demektir.

Onun için insanlar, Dünyadaki yaşantılarındaki, cehalet karanlığında, yönlerini bulmak isterlerse, Cenabı Hakkın her varlıktaki o yüce tecellilerini seyretsinler.

Cenabı Hakkın Nuru Muhammediyesini bütün sıfatlarından tecelli eden Cemalullah’ı seyretmekle mümkün olduğunu bizlere bildiriyor. Bir ayeti kerimede “sizler Hak ve Hakikatı bulmak istiyorsanız, caht ederek bir vesile arayınız” buyurulmaktadır. İşte bu vesileler de, bu toplumlar arasında bulunan parlak yıldızlar durumunda olan insanı kamillerdir. Bu parlak yıldız durumunda olanlar, kişilerin hem kıblesini, hem de menzilini buldurabilirler. Toplum içinde gayb durumunda olan işte bu insanı kamillerdir.

Bakara suresi 3. ayetinde “Ellezine yü’minune bil ğaybi ve yükiymunas salate ve mimma razaknahüm yünfikun” yani “Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar” Gayb demekteki murad nedir? Gayb Allah değildir. Çünkü Allah’ın yanında, ondan büyük bir varlık olması lazım ki, onu örtmüş olsun. Arifler için o gizli değildir. Bu gayp olan insanı kamillerdir. Onları ehli olanlar çok iyi tanır. Ve parlak yıldızlar gibi yönünü ve kıblesini bulmak isteyenlerin yön ve kıblesini buldurmaktadırlar. Salik durumunda olan kişilerin de, karada ve denizde, yani fena ve beka alemlerinde vuslatlarını sağlayan Rablarıdır. Zira o kuluna şah damarından daha yakındır. Yani kulun kendi varlığı yoktur. Varlık sahibi, Cenabı Hak ise, elbette menzile kadar yüklenen ve taşıyan Rabbımız olacaktır.

Cenabı Allah, bütün inananlara bu parlak yıldızları vesile kılsın.

Amin… Amin… Amin…

Ahmet EFENDİ
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

SEVgili kardeşlerim Gul ve safa-merve paylaşımlarınız için çok teşekkür ederiz...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

BASAR ve BASîRET

kafa gözü Basar-Bakar
kalb gözü Basîret- Görür




kulihvani yazdı:ZEVK 1101

İlâhi Aşk, AHAD Nehri, ALLAH’a AKar İhvâni
Bu Tandırda Tek Ateş Var, Gireni YAKar İhvâni
“Zât” ı Zihnin Zevk Edemez, RABB’ına Razı OL-Yürü!
Her Şey ÖZünden gÖZlüdür, Basîret BAKar İhvâni …


22.11.1994 09:40 dr..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı: ZEVK - 1264
.
Yeşil ağaç -->hidrokarbon, AŞK GÜNEŞ'in HAY ayna
Her seher saçların tarar, EHLULLAH'ın Haslar Hası
"Fûlki'l-meşhun" AŞK GEMİSİ: dirilik döken sahile
Gönül lambam yanmıyorsa; engel olan BENLİK PASI...

(Yâsîn 36/41,80 Bkz.)
Resim
Cevapla

“Kur'an-ı Kerim” sayfasına dön