Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-14

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Münir DERMAN (ks) SOHBETLERİ-14

Mesaj gönderen kulihvani »

Münir DERmÂN
kaddesALLAHu sırrahu

MD.TMMSHBTLR-14

(resim)

İNCİTME-İNCİNME!

(TEKKE CÂMi SOHBETi)

ALLAH celle celâlihu, başını koyan kula, ara sıra eziyet yapar oğlum eziyet!.
Sevgiliye cefâaa olmazsa tadı olmaz!.
ALLAH gelir seni ağlatır, merhâmet onun, senin içinde ağlıyor.
Başkasına acır seni ağlatır, hoşuna gider ötekine yardım eder.
Bir tiyatro oynuyor oğlum, kimse farkında değil!.

Onun için kendini dâimâ ALLAH’ın rızâsına bak!. Ne durumda olursan ol ALLAH’tan ayrılma!
“Nasıl ayrılınmaz ALLAH’tan. Üzerinde muska mı, Kur'an mı?””
Yok oğlum, fazîletten ayrılma, yalan söyleme, şunu yapma, bunu yapma!.
İşte ALLAH o zaman senin içinde. Kaçar ondan sonra kaçar!.
“Efendim ben 80 gün oruç tuttum. 3 yıl!”” Onlar riyâzât değil oğlum!.
Riyâzât, fazîletten ayrılmama kaygusu, sabırdan ayrılmamak kaygusu.
Yalan söylememek, kimseyi gıybet etmemek bunda müstakarr olmak şey bu, riyâzât budur.
Her işinde ALLAH’ı bil, ALLAH’ın adını an!. O işinde ALLAH’tan daha iyi yardımcı tanıma!.

Kıyâmet gününde yüzünü utanç ve pişmanlıktan kızartacak bir şey yapma!. İyi öğüt dinle, iyilikten sana bir kötülük gelmez oğlum.
Gelirse benim yakama yapış: “Hayvan oğlu hayvan de, bana zarar geldi kötükten!” de gel benim yakama yapış!
İyilikten ayrılma bir şey gelmez insana. Çok uzun yaşamayı arzu ediyorsan, insanların gönlünü kırma!. İki lakırtıdır amma 3 senede öğrenilir oğlum.
Bir civataynan da tutmaz bu insanda. 35 tâne cıvata yapacaksın, gönül kırmamak için.
Sabır dizginlerini çekeceksin!. El frenlerini çekeceksin!. Lastikleri söndüreceksin!. İstop edeceksin ondan sonra! Lakırtıynan olmaz! “Eeee!””Yok öyle yok! Kolay değil!.
Kimseyi incitmeyen kırmayan dâima uzun ömürlü olur. Hadis var ben söylemiyorum.
Varlıklı olan bir kimseyi kıskanma, bu sana üzüntü verir ona da sevinç.
Güler yüzlü bir adamdan zarar geleceğini sanma!.
Güler yüzlü bir kimse cennet ehlindendir. Vallâhi de billâhi de!. Resûl-i Ekrem haber veriyor.
Akraban da olsa bilgisizlikten eteğini çek!. Çünkü vereceği sıkıntı sağlayacağı huzurdan daha beterdir.
Cennet kapısının anahtarının ismi TAHAMMÜL dür oğlum, tahammül anahtarı.
Merhâmet ve lütuf ile gönülleri kendine bağla!. Kimseyi elinle, dilinle incitme!.
İhtiyarlıklarında anana banana hürmet et!. Bezdiğin zaman bile onları azarlama!. Ömrün olursa sen de ihtiyarlayacaksın. Annen seni kucağında büyüttü, baban yillârca yetiştirdi.
Güzel yüzlülük ve tatlılıkla onların kalblerini kazanmağa bak. İşte iyi huylu olmak budur.

Öğrenici olmaktan zevk al, kibir duyma!. “Ben şunu okudum, ben bunu okudum!.””
Anlamadığını bilene sor!. Sora sora insan öğretmen olur oğlum.
Süpürgeci, gül suyu satan da insandır.
“Efendim belediye süpürgecisi, heeeeheeee heheeee!””
“Heheeee ehheeee!” si yok o da insandır!.
Ama birisi gül kokar, birisi ceseden bilmem ne kokar. Onlara aldırma!.
Vücûdunun içine düşman şeyi sokma!. Düşman bir vücûda girdi mi bir samanla bir dağ!..

İyi kullar bir harâbede gömülü bulunan bir hazîneye benzer.
O gizli hazîneleri ara!. Dolu memlekette nasıl yok yavvv!. Sen dünyâyı boş mu zannediyorsun?.
Senin gözün kör diye herkesi de mi kör zannediyorsun?. Dolu, dolu!..
Ne kadar çok cimri vardır ki sağlığında pâdişahlar gibi yaşamıştır. Fakat öldükten sonra çocukları dilencilik etmiştir.
Kıtlığı düşünmeyecek olursa, kimse köylünün değerini kavrayamaz. Köylü deyip geçme köylüler Hazreti Âdem’den kalma yâdigardırlar.
Üzerinden geçilen köprüye ev yapılmaz!.
İster sevinçli, ister kederli ol bu ömür dâima bir rüzgâr gibi gelip geçecektir. Bu iğreti saray kimseye kalmaz oğlum!. Herkes ondan eteğini çeker bir gün, hepimiz bir gün gideceğiz.

“Hâfız daha var mı çok. Ne kadar var, haaa?.”
“Daha zaman var Efendim!””


Aziz Cemâat,
İnsan ALLAH’ın bir mekânıdır, mekân, mekân. Aslı ise insanın “Lâ mekân” dır. Bu dükkânı kapa, öteki dükkânı aç!
Selâmsız sabahsız çağrılmadan kimsenin yemeğine koşma!.
Bilirsin, deniz kenarına gidenleriniz varısa ama gitti de böyle denize baktıysa yooo!.
Benim dediğim gibi bakmadıysan, gine git bak!.
Deniz köpüklenir, örtülür böyle, köpüğü ileri sürer dalga, sonra köpüğü çeker açılır kendini gösterir.
Deniz kenarına git de bunu seyret et, bunda çok işler var.
“Efendim birine sorarım!.”” Aslan gibi avını kendin ara kendin, başkasına ısmarlama!..

Biz burda her zaman bir şeyler mırıldanıyoruz şurada, aklımızın erdiği kadar, dedikoduyu bırak, dedikoduyu bırak!.
Herkes eline bir asâ alır, herkesin eline bir asâ alır, baston bilmem ne alır ama.
Mûsâ da alır eline, senin elin nerede Mûsâ’nın eli nerede?.
Pâdişah sabaha kadar mûsikî faslı yaptırır, işr ü nişret, içkiler kıyâmet eder.
Sarayın önünden geçenin, derenin içindeki kurbağaların sesinden haberi yoktur.
Sözlerimizden mânâ çıkar, onu deş deş!. Dedikodu için değil, gönlün için lakırtı söylüyoruz biz!.

Az, çoğa.. bir yudum su, göl.. bir avuç tâne, büyük bir harmana delâlettir.
Yağmur çemenlere ne yaparsa aha ben aha bu kısık nefesimnen de senelerdir onu yapmak istiyorum Mü’minlere. Sözlerimiz kaybolmaz oğlum, Bu cihan biz dağdır.
Bizim yaptıklarımızın hepsi sestir, seslerin aksi yine bizim tarafımıza gelir, KULAK bulamazsa!.
İki tâne kamış da aynı sulak yerde yetişti. Birisinin içi bomboş, kaval oldu. Ötekinin içi şekerle dolu, şeker fabrikasında.
Geceleyin zindandakilerin zindandan haberi yoktur, gece olduğu için.
Kuş havada uçar, gölgesi de yerde uçar. Anlarsan anla, anlamazsan ne yapayım ben?..

Her SIRR çözülür, her sırr!. “Sırr vardır!” derler. “Felan sırr, felan sırr!” 70.000 perde, 80.000 perde!””Hep söyleriz: “ALLAH perdelerin arkasında gizlidir!””
Her sırr çözülür oğlum sırr. Sırr, zâten tahammül hudûduna henüz girmeyen şeydir. Ona tahammül, onu alabilmek temizliğine kavuşmak gerek. O zaman sırrlar çözülür.
“Fe ilâ RABBike ferğab.””
Sen o temizliğe gel, sen temizlendikçe perdeler açılır.
O kez diyor ki: “Gelsin perdeci açsın bilincimi!””
Ulan perde yok, perde yok, temizlik var!. Yara bile olmadan deşilmez.
Gider: “Daha olmadı siyah merhem koy, bıçak vuracağım!””
Taze fidan git gide çürür!..
Bunlar silah zoruyla öğrenilmez oğlum. Kulluk yap, saçma sapan söyleme!.
“Eğer illetine de, kapılma!” dedim haaa!. “Şöyle olacak, böyle olacak!”” Kes at bunu!.

Hırsın, tamahın, gıybetin, dedikodun kalkmazsa, sırrı öğrenemezsin.
Hastalığın iyi olmazsa, dilinin tadı gelmez zâten.
Zâten: “Âdem oğlu dilinin altında gizlidir!” demiştir (İmam Ali keremullahi veche)
Dil, can kapusuna benzemez.
“Efendim şöyleyim!..””
Oğlum koçun gölgesi kurban olmaz.
Güneş var, komşunun koçunun kelle şeyini (gölgesini) vur!.
Yok öyle şey yok!.
Dünyâ da bir çok faydalı şey var, bir çok da faydasız şeyler var.
Mesela şehidlik; Mü’min için hayat, münâfık için ölüm ölüm, çürüme!.
Sizin için ölüm, ALLAH’ın huzûruna görerek gitmek. Şimdi de huzûrundayız amma görmüyoruz.
Başkası için: “Heeheeee çürüdü!.”” Zâten çürümüşsün sen, zâten gübresin!.
Şekeri öküzün önüne koy!. Al Balkay Şekercisinden, envâ’i çeşit, çikolatalı filan. Öküz bakar ona, döner bu tarafa bakar.
Öküznen eşşek şekerden ne anlar?. Her canın başka gıdâsı vardır.
“Onlar rızıklanırlar” âyeti var hanı, onlar şehidler içindir.
O gıdâ, ağızla alâkası yok. Tabak mabak yok orda. Başka gıdâ o!.
Girer bazı Müslümanlar salakça olur: “Eheeee yemek ye!”
Ulan yemek yok orada yemek yok!. Öyle çatalnan yenecek yemek yok!. Öyle çatalnan yenecek yemek yok!. Başka türlü yemek!
“Elini attı mı hazır dağda kızarmış köfte hazır!” Yok öyle şey!.

Gönül; her DOSTtan bir gıdâ alır, her iyilikten bir lezzet alır.
Bütün varlıklar bu bahçede yayılırlar.
Burak olsun, arap atı olsun, eşşek olsun hepisi buradadır.
Fakat bu hareketlerin bir temizleme olduğunu görmeyen her an bir mihrâba, her an şeyhe çevrilir.
“Şurda bir adam varıdı aman efendim, heee elini öpeyim!.””
Ulan ondan geç! Haydi öteye! Bunlar münâfıktır oğlum!.
Tuttu mu öküz gibi bir yere git oğlum. Sen devâm edersen o adam bile öküz olsa, senin devâmından ALLAH onu deve yapar yahuu!.

Nerede bir çıplak sefil görürseniz düşmüş bir adam, muhakkak bir KÂMİL insandan kaçmıştır, bunu unutmayın haaa!..
Nerede bir sefil düşkün, tereddüt içinde bir insan görürseniz, muhakkak bir Kâmile tesâdüf etmiştir, ondan haberi yokken kaçmıştır.
Buğday ekersen buğdaynan saman alırsın.
Saman ekersen, ne buğday alırsın, ne de saman oğlum!.
Öyle insanlar kendiliğini delilik süsüne verdi mi, imkânı yok onu melek bile göremez!.
Rüzgâr esti mi toz karışır gider.…Rüzgârı göremezsin rüzgâr, tozu kendine perde yapmıştır.

**

Herif demiş ki:
“Halkın şerrinden bir bucağa sığındık.
Akıllılardan utandık da divâne olduk!.” demiş.

Köpeğe insan huyu geçerse; köpek, çoban olur sürüyü korur. Ârif huyu geçerse, Ashâb-ı Kehf’ten olur.
Hanı yaprak üstüne, bayrak üstüne işlenmiş aslanlar vardır, aslan resimleri. Hareketleri, rüzgârdandır onun!. Nakış, Nakkaşla hiç boy ölçüştürebilir mi oğlum?.
Hintli’nin birisine ayna vermişler bakmış: “Bu ayna siyah gösteriyor insanı, kara gösteriyor!” demiş, atmış yakmış aynayı!.
Ayna şâhiddir burada, şâhidi zindana atmak nerede görülmüştür hangi kanunda?..

Oğlum, en netîcesi bunun su ile yağı karıştırırsan kandil ışık vermez.
Irmak içinde kuru kerpiç arayanlardan değilim ben haaa!. Lakırtıya dikkat et!.
“Su ile yağı karışırsa kandil ışık vermez!.””Öyle böyle şeeey yok yok yok!.
“Hikmet Mü’minin kaybolmuş malı” olduğundan kimden duyarsa inanır. Her ümmetin gönlünde HAKK’tan bir tad vardır.
Peygamberler dıştan seslendi mi, ümmetin içinden bu canı “BİZ”e eder.
Çünkü, Can Kulağı âlemde hiçbir kimseden böyle bir ses işitmemiştir.
Eserin hepsi ölçeğe benzer, ölçek ölçek, kile âleti..”

Mânâ içindeki harf, dânelerdir a oğlum!.
Kileyi havaya vermezler. Akıllı kişi dâneyi alır. Ölçek var mı yok mu ona bakmaz!.
Körlerin zâten taşlık yerde düşmeleri gâyet tabiîdir.
Şu secdeye kapananları var ya hepimiz, gönlümüz, ALLAH’ın ucunu tuttuğu bir merdivendir oğlum.
Ve her basamağında bir Resûl bulunur. İşte o basamakları çıkmak lâzımdır.
Bak cübbe siyah, şey siyah, Kâbe örtüsü siyah, Gece siyah.
Siyah deyip de geçme siyah’ırk da var. Siyah, ALLAH’ın imzâ mürekkebidir oğlum, imzâ mürekkebidir!.
Hakiki mâbed, insan şekline girdi “takkk! takkk!”
Bak saçları ağarıyor insanın. Bu ağarmak: “İmza siliniyooor, kendine geeeel! İçindeki evrakı oku!” demektir.
“Ama bazısının da saçı hiç beyazlamaz!.””
Bir gün beyazlar oğlum. Beyazlamayanın saçı siyah olur. Bu böyle, ister inan ister inanma!.
“Kılıç kesmekten utanç duymaz!” ”Ben söylerim oğlum!.
Bir adam, senin baban olur: “Babamdır!” dersin.
Amma baban amma oğlum, başka birisinin de oğludur unutma!. “Ahh!” deyin, Ahh ahh!..”

Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz zamânında sahâbeden en genç birisi, mescidden çıkıyormuşlar.
25 yaşlarında, hep koşarmış Medîne sokaklarında, mübârek çocuk, namaza hep çabuk erişir!. Câmiye herkesten evvel girer, herkesten evvel çıkarmış.
Bir gün sabah namazına gidiyorlar. Namaz kılınmış hemen herkesten evvel çıkmış. Sahâbelerden yaşlı bir zât da geliyor, bunu görmüş.
Ebu Humeyr ismi bu çocuğun, Sahâbe ALLAH şefaatına nâil eylesin!.
“Yâ Humery demiş namaz kılındı mı?” demiş.
Demiş “emmi!” demiş. “Namız kılındı. Resûllullah selâm verdi. Dua etti. Çıkıyoruz câmiden!” demiş.
O yaşlı sahâbe: “Vaaaaaaaah!.” ağzından bir duman... “Duman çıkar mı?””
Ulan çıkar niye çıkmasın. Soğukta “huhhh!” ediyoruz.
At bile çıkarıyor niye çıkmasın?. Hemen itiraz: “Duman çıkar mı?””
Çıkar!. Gaz da çıkar, duman da çıkar, oksijende, karbondioksit de çıkar, göremediğin şeyler de çıkar!. Yılan çıkar, neler çıkar. Her şey çıkar. ALLAH’ın mâbedi burası, neler diyorsun sen.
“Emmi demiş o kadar üzülme!””
“Vaaaayy!” demiş ihtiyar adam kan kokusu gelmeğe başlamış.
Ebu Humeyr acımış adamcağıza: “Amuca demiş o kadar üzülme!” demiş.
“Şu aaahınan vaaahını ver bana ben namazı verdim sana!” demiş.
Çok dikkat edin aziz cemâat!. “Verdim gitti!” demiş ihtiyar.
Vermiş, İhtiyar rahat etmiş namazını... Eskiden namazları da birbirine verebilirlerdi. Şimdi hiçbir şey verdikleri yok, çünkü verecek bir şeyisi yok ne versinler.
O gece rüyâsında görmüş kendisini.
Demişler: “Bak şurası Resûlullah sallallâhu aleyhi vessellem’in sidre-i a'lâ daki köşkü” demişler.
“Ne köşkü?”” Ulan köşk be, bildiğin köşk, saray.
“Nasıl?”” Yarın görürsün. Acele eden varısa namazdan sonra ölsün, gine görür.
Birisi dedi ki: “Ben acele edeceğim!””
“Geber de gör!” dedim.
Birisi: “Ben biran evvel görmek istiyorum!” dedi fî târihinde.
Anlattık anlattık da büyük Câmi de ashâbımı bozdu: “Geber de gör be!” dedim ben.
“Mahşer dedi ama gebirirsem!” dedi gine itiraz ediyor. “Geberirsem mahşer olur!””
Geberenlere hemen gösterirler, İslâm'lara mahşerde görükür!” dedim. Sustu.

Rüyâsında görmüş ki yanında köşkü. Ebu Humeyr uyanmış sabahtan.
Namazdan sonra Resûllullah’ın yanına gidiyor. Soracak.
Resûllullah: “Taal Yâ Humeyr demiş. Gel Humeyr. Sen demiş şu aah vaaahı aldın ya” demiş “aaahın hürmetine Cenâb-ı ALLAH sana o köşkü verdi!” demiş…

Halvanî Hazretleri bir gün uyuya kalmış.
Ezan okunuyor gelmiş birisi: “Yâ Halvanî, Yâ Halvanî demiş. Ezan okunuyor namaza kaldırıdım seni!” demiş. “Teşekkür ederim!” demiş. Bi de bakmış ki gelen İblis, Şeytan!.
“Şeytan görülür mü?”” Görülür ya.
“Sen gördün mü?”” Gördüm, gel ben her gün göstereyim şeytanı.
“Yavv sen bu iyiliği yapmazsın bana!” demiş.
“Yok demiş geçiyordum burda mışıl mışıl uyuyordun!” demiş.
“Seni zâten kandırmağa imkan yok. Onun için kaldırdım seni” demiş.
“Hele hele” demiş “senin bunda bir iş var.””
Olur du olmaz dı demiş: “ALLAH aşkına söyle be!” demiş.
Şeytanın da ALLAH'ı ALLAHı var, vazîfesi başka.

Demiş: “Yâ Halvan demiş sen namazı kaçırsaydın bir aaah çekecektin ya demiş o aaah bu namazdan daha kıymetli olduğu için kıskandım da seni namaza kaldırdım!” demiş.
O aaah yok mu oğlum: “Aaah Yâ RABBi!” Bir de gözyaşı geldi mi..
Amaaa, hem pencereden bak: “Aaaah!” Yok öyle değil öyle pencereynen değil bu iş.

Hem duâ ediyor: “Mehmet kapıyı ört, ALLAHumme salli ala MuhaMMedin seyyidinâ MuhaMMed! Mehmet kapıyı ört. Soğuk geliyor!”" Ulan o duâ değil, o soytarılık!..
Her an Cenâb-ı Peygamber bu işin farkındadır.

“Hâfız ne kadar var oğlum, vakıt geliyor mu?.”
“Az kaldı kalmadı vakıt!”


“Ağalar şimdiden sonra kurban kesin!” demiştim. Kurban çok büyük iş.
Bundan 500-600 sene evvel. Molla Câmî Hazretlerinin Nefâhât-ul-Üns’ün son kısımlarında yazar. Molla Câmî bu zâta yetişmiş.
Zamânında Fıdda isminde bir mübârek kadın var. Fıdda, Fıdda, gümüş demek Arapça Fıdda.
3 tâne çocuğu var bir de kocası var. Bir kulubeleri var bunların altında hasır bile yok.
Zencinin biri bir kuzu hediye etmiş. Bunlarda büyütmüşler bunu.
Onun yünü gâyet güzelmiş hayvanın bu yünü satarmışlar sene de 2 kile bu yünnen arpa alırmışlar.
Her gün de sütü verirmiş. Birer fincan çocukları içermiş bundan da birer parça yermişler.
Bir gün böyle Kurban Bayramı, Ârife günü.
Fıddanın kocası demiş ki: “Yâ Fıdda” demiş “biz ALLAH’a namazdan başka bir şey yapamıyoruz” demiş. “Borcumuz. Hediye gönderemiyoruz!” demiş.
Kurban hediyedir ibâdetten ziyâde. İbâdet ama hediye. “Gel şu demiş hayvanı keselim!” demiş.
“Efendi demiş ALLAH biliyor ya bizim kurban kesecek durumumuz yok. Çocuklar ağlar. Bunnan geçiniyoruz. Ayağını öpeyim Efendi demiş kesmeyelim!” demiş.
Bir de şimdi karılar: “Efendim hıııır hıııır hııır herif yok yok yok!.”
Bak mübârek kadına bak: “Kesmeyelim ayağını öpeyim!” demiş.
“Peki Fıdda kesmeyelim canım!” demiş. Akşam üzeri bir sâil gelmiş eve.
Sâil: “Fe emmel yetîme fe lâ takher. Ve emmes sâile fe lâ tenher.”” Var ya ordaki sâil, dilenci değil oğlum, dilenci değil!.
Böyle burdaki dilenciler: “Fe emmel yetîme fe lâ takher. Ve emmes sâile fe lâ tenher.” âyetini alıp daağzına almasınlar!.
O bildiğin sâil değildir: “ ALLAH celle celâlihu’dan başkasına ölse yüzünü elini çevirmeyen adam” demektir sâil. Böyle bir adam gelmiş oraya.
Demiş ki: “3 gündür kızım, acım demiş. ALLAH rızâsı için bana bir şey verin!” demiş. Almışlar içeriye, yok bir şey.
Bu sefer Fıdda kocasına demiş ki: “Bu adam geldi, koyunu kes!” demiş.
Kadına bakın!.. Yarım saat evvel: “Kesme!” diyor, şimdi?.
Adam almış: “Yalınız çitin arkasında kes demiş. Çocuklar görüp de ağlaşmasınlar!”
Adam bıçaknan almış şeyin arkasına giderken,
Bu taraftan çitten aynı koyun “hooop!” atladığı gibi, Fıdda’nın yanına gelmiş. Elini yalıyor. Koyun yalar...

Fıdda demiş ki: “Herhalde demiş kaçtı heriften!” demiş.
Dönmüş çitin arkasına bakmış ki herif çoktan koyunu kesmiş, yüzüyor.
Molla Câmi der ki: “Ben bu koyunu gördüm!” der. Bu koyun 22 sene muammer olmuş, bu ikinci gelen koyun. Biri gitti ALLAH birini gönderdi.
“Bu koyunu gördüm” dedi “22 sene muammer oldu günün her saatinde ALLAH’a kasem ederim ki istediği zaman süt verirdi” diyor
“Bunun sütünden ben de içtim. ALLAH’a kasem ederim ki sütü bal tadında idi!” diyor. Aha buyur!.. O halde kes sesini!...

ALLAH cümlemizi bu günlere nasib-i müyesser eyleye!.

Resim

Hâlisen: Hâlis ve katıksız olduğu halde. Hilesizce, doğru olarak.
Fî Sebîlillâh: ALLAH celle celâlihu Yolunda.
Mânen: Mânâca. Mânâ cihetiyle. Ruhca. Esasca. Bâtınen. İç varlık bakımından.
Şirk-i hafî: Gizli şirk.
Hafî: Gizli. Açıkta olmayan. Saklı.
Ref’’: Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma. Lağvetme, hükümsüz bırakma.
Def’’: Ortadan kaldırmak, Öteye itmek. Mâni' olmak. Savmak. Savunmak. Himâye etmek.
Reff’-i def’’ olur: Kalkar gider, kaybolur.
Târumâr: f. Dağınık, karmakarışık, perîşan.
Tafsil: Etraflı olarak bildirmek. Açıklamak, şerh ve beyan etmek. Îzah etmek.
SADR: Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi. Kalb, göğüs, ön. Meclisin önü ve en mûteber yeri. Reisin oturduğu yer.
Vâcib: (Vücub. dan) (C.: Vâcibât) Lüzumlu, mecbûrî olan. Fık: Yerine getirilmesi her müslüman için gerekli ve borç olup, yapılmadığı takdirde büyük günah olan ALLAH'ın emirleri. Yapılması zannî delil ile belli olan. Terki câiz olmayan. Yapılması şer'an kat'i derecede bir delil ile sâbit olmamakla beraber, her halde pek kuvvetli bir delil ile sâbit bulunan şeydir. (Vitir ve Bayram namazları gibi.) İlm-i Kelâm'da: Varlığı zarûri olup, olmaması imkânsız bulunan.
Müstehab: Sevilmiş şey. Yapılması sevaplı olan. Fık: Peygamber efendimizin (aleyhisselâm) bazen yapıp bazen terkeylediği şeydir. Farz ve vâcibin dışındaki sevaplı iş, sevap olduğu bilinen iş. Nâfile, mendub, fazîlet, tatavvu, edeb namları da verilir.
Müştakk: (Müştak) (Şakk. dan) Gr: Başka kelimeden ayrılmış, başka kelimeden çıkmış, türemiş. İştikak etmiş, aralarında mânâ ve terkib ciheti ile münâsebet; siga ciheti ile mugayeret olmak üzere diğer kelimeden ihraç olunmuş kelime.
Kat’’î: Mutlak. şüphesiz. Tereddütsüz.
Riyâzât: (Riyâzet. C.) Nefsi terbiye maksadıyla az gıda ile geçinmek, nefsini hevesattan men' ile faydalı fikir ve işle meşgul olmak.
Müstakar: (Karar. dan) Karar bulan, bir yerde sâbit ve sâkin olan. Kararlı. Karargâh. Durulan yer.
Hazîne: Defîne. Kıymetli şeyleri saklayacak sağlam yer.
Harâbe: Harab yer. Şehir veya ev yıkıntısı. Perişan yerler.
Yâdigar: Hâtıra. Bir kimseyi veya bir şeyi hatırlatan.
Mekân: (Kevn. den) Yer. Durulan yer. Ev, hâne, mesken. Mahal.
Âsâ: A’sa, (Asâ. C.) Değnekler, sopalar, bastonlar.
Fasl: Aynı makamda çalınan şarkı.
İşr ü nüşret: İşret ü nüşret İçki. Alkollü meşrubat. İçki içme. Alkollü içki kullanma.
Çemen: Yeşil ve kısa otlarla kaplı yer, çimen. Ağaç ve çiçekleri olan yeşillik, çayır. Pastırmaya konulan bir çeşit ot.
SIRR: Gizli hakîkat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey. Müşâhedetullah'ın mahalli bulunan kalbdeki lâtife. İnsanın aklının ermediği şey. ALLAH'ın hikmeti.
Sırrını kimseye fâş etme sırrın fâş olur.
Sen kendi sırrını saklayamazsan
El sana nasıl sırdâş olur.”
Tesâdüf: Rastgelme. Bir şey kendiliğinden olma. Tedbirsiz meydana gelme.
Hikmet: İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı.
Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim.
Nefehât-ul-Üns: Molla Câmînin manzûm ve mensûr pekçok eseri vardır. Bunlardan birisi de Nefehât-ül-Üns min Hadarât-il-Kuds: Bu eserini, Abdullah-ı Ensârînin Tabakât-ı Sûfiyye adlı kitabına ilâveler yapmak sûretiyle meydana getirmiştir. Farsça olan eserde, altı yüz dört velînin hayâtı ve menkıbeleri anlatılmaktadır.
Fıdda: Gümüş.
Mâbed: (Mâbet) (İsm-i mekân) İbadet edilen yer. (Mescid, câmi gibi).
Sâil: (Sual. den) Dilenci. Fakir. Soran. İsteyen. Akan, seyelan eden.
Nasib: Pay, hisse, kısmet. Bir kimsenin elde edebildiği şey.
Müyesser: (Yüsr. den) Kolaylıkla olan, kolay gelen, âsân olan, nasib

Resim

Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor: Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kuvvetli (iman, azim, teşebbüs kabiliyeti bakımından güçlü) mümin, zayıf müminden ALLAH’a daha sevimlidir. Her birinde hayır vardır. Senin için (her iki dünyada) faydalı olan şeylere rağbet et; ALLAH’tan yardım iste, âcizlik/tembellik gösterme! Şayet başına bir musibet gelirse; “eğer şöyle yapsaydım, şöyle şöyle olurdu (veya; keşke şöyle yapsaydım, o zaman şöyle şöyle olurdu)” şeklinde bir şey söyleme! Bilakis şöyle de; “Bu ALLAH’ın takdiridir, o neyi isterse onu yapar.” Çünkü, “LEV” (eğer, şayet, keşke) kelimesi şeytanın işine yarar/iş yapmasına kapı açar.”
(Müslim, kader, 34; İbn Mace, Mukaddime, 10; Ahmed b. Hanbel, 2/366, 370)

Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Maldan bir genişlik bulup da Kurban kesmeyen bizim câmimize yaklaşmasın."
(İmam Ahmed ve İbnü Mâce)

Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: «Şüphesiz Ruhü'l-Kudüs (Melek Cebrail) şu sözü kalbime nefh etti: Hiçbir can, bütün rızkını tamam olarak almadıkça ölmez. O halde ALLAH'tan korkup sakının da rızkınızı güzel meşru ve helâl yoldan arayınız.» buyurdu.
(İbn Mâce, ticarat : 2)

Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: "Nesebinizden sıla-i rahm yapacaklarınızı öğrenin. Zira sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır." Buyurdu.
(Buharî, Edeb 12; Tirmizî, Birr 49, (1980).)

Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem: "İnsanlara güler yüzle selam vermek sadakadır.” Buyurdu.
(Beyhakî)

Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Hikmet, Mü’minin kaybolmuş, yitik malı gibidir. Onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir."
(Aclûni, Keşfu'l Hafa, c.1/363.h.n 1159, c.2/68 h.no: 1766)

Resûlullah sallallâhu aleyhi vessellem:"İlim, bilgi Çin'de dahi olsa gidiniz, alınız, öğreniniz."
(Aclûni, Keşfu'l Hafa, C.2/44 H.No, 1665)

Resûlullah sallallâhu aleyhi vessellem: “Hikmetin başı ALLAH korkusudur.””
(Münâvî, III, 574. Münâvî hadisin sahih olduğunu belirtmektedir.)

Resim

وَلاَ تَهِنُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَنتُمُ الأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
“Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul a’levne in kuntum mu’minîn: Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.”” (Âl-i İmrân 3/139)

أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
E lem neşrah leke sadrek: Biz, senin göğsünü yarıp genişletmedik mi?” (İnşirâh 94/1)

وَوَضَعْنَا عَنكَ وِزْرَكَ
Ve vedagnâ anke vizrek: Ve yükünü indirip atmadık mı?” (İnşirâh 94/2)

الَّذِي أَنقَضَ ظَهْرَكَ
Ellezî enkada zahrek: Ki o, senin belini bükmüştü;” (İnşirâh 94/3)

وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ
Ve refa’nâ leke zikrek: Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi?” (İnşirâh 94/4)

فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
Fe inne maal usri yusra: Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır.” (İnşirâh 94/5)

إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
İnne maal usri yusrâ: Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.”(İnşirâh 94/6)

فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ
Fe izâ feragte fensab: Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya devam et.” (İnşirâh 94/7)

وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
Ve ilâ rabbike fergab: Ve yalnızca Rabbine rağbet et.” (İnşirâh 94/8)

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

"Kullu nefsin zâikatu'l-mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri ve'l-hayri fitneh(fitneten), ve ileynâ turceûn(turceûne).: Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ 21/35)

size rızık gökten gelir:

وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
“Ve fîs semâi rızkukum ve mâ tûadûn: Gökte rızkınız vardır ve size va'dolunmakta olan da.” (Zâriyât 51/22)

وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاء مِن رِّزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ

"Vahtilâfi'l-leyli ve'n-nehâri ve mâ enzelâllâhu mine's-semâi min rızkın fe ahyâ bihi'l-'arda ba’de mevtihâ ve tasrîfi'r-rîyâhı âyâtun li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).: Gecenin ve gündüzün değişmesinde, ALLAH'ın gökten indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve ölümünden sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler vardır.” (Câsiye 45/5)
وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ

"Ve ilâ RABBike ferğab: Yalnız RABBine yönel.”

وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ
Ve ilâ rabbike fergab: Ve yalnızca Rabbine rağbet et.” (İnşirâh 94/8)

وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَمْوَاتًا بَلْ أَحْيَاء عِندَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ

" Ve lâ tahsebennellezîne kutilû fî sebîlillâhi emvâtâ(emvâten), bel ahyâun inde RABBihim yurzekûn(yurzekûne).: ALLAH yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; RABBleri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.”” (Âl-i İmrân 3/169)

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ
"Fe emmel yetîme fe lâ takher: Öyle ise amma yetîme kahretme” (Duhâ 93/9)

وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ

“Ve emmes sâile fe lâ tenher.: ve amma sâili azarlama”” (Duhâ 93/10)
Resim
Cevapla

“SOHBET - 14” sayfasına dön