HER GÜN BİR HADİS EKLEYELİM - 1

Hergün bir Hadis-i Şerif.
Kullanıcı avatarı
_3M-S3Y_
Üye
Üye
Mesajlar: 47
Kayıt: 21 Tem 2007, 02:00

HER GÜN BİR HADİS EKLEYELİM - 1

Mesaj gönderen _3M-S3Y_ »

Es selamu Aleykum,
Değerli muhammedinur dostları, Her gün bir Hadis-i şerif ekleyelim inşallah....
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »


Essalâtu vesselâmu aleyke Yâ Rasûlallâh...
Allah Rasulü Hazret-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)


Enes'in (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) büyük günahlar olarak şunları saydı: "Allah'a ortak koşmak, ebeveyne eziyet etmek, cana kıymak ve yalan söylemektir."

Müslim, İman, 144 (l, 91)
Kullanıcı avatarı
elifdostu
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 06 Şub 2007, 02:00

Mesaj gönderen elifdostu »

Allah(CC)'ın yanında kıymetininzi aramayın, Allah(CC)'ın sizin yanınızda kıymetini arayın ölçün... O zaman kendi kıymetinizi anlarsınız. (Ravi: Opr. Dr. Münir DERMAN(KS))
Âmaya renk tarif etme,
Siyahtan gayrını blmez,
Aşığa DOST'tan bahsetme,
ALLAH'tan gayrını bilmez...
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

* Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizden kim bir şey yerse "Bismillah (Allah'ın adıyla)" desin. Bidayette söylemeyi unutmuşsa, sonunda şöyle söylesin: "Bismillahi fi evvelihi ve âhirihi (başında da sonunda da Bismillah)."
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KÜTÜB-İ SİTTE

· İbnu'l-Müseyyeb, Ata İbnu Zeyd el-Leysi, Ebu Hureyre (ra)'den naklen anlatıyor: "İnsanlar Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a: "Ey Allah'ın Resulü! Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. O da: "Siz bulutsuz dolunay gecesinde ayı görmekten şüpheye düşer misiniz?" diye sordu. Onlar; "Hayır! Ey Allah'ın Resulü!" diye cevap verdiler. Aleyhissalatu vesselam: "Bulutsuz bir günde güneşi görmekten şüphe eder misiniz?" diye tekrar sordu. Ashab yine: "Hayır!" cevabım verdiler. Bunun üzerine: "Şunu bilin ki, siz Rabbinizi de böyle göreceksiniz. Kıyamet günü, insanlar haşrolunurlar. (Rab Teala): "Kim (Benden başka) bir şeye tapıyor idiyse ona tabi olsun!" buyurur. Onlardan bir kısmı güneşe, bir kısmı aya, bir kısmı da putlara tabi olurlar. Orada, münafıklarıyla birlikte bu ümmet kalır. Allah onlara [tanımadıkları bir surette] yaklaşır. "Ben sizin Rabbinizim!" buyurur. Oradakiler: "[Senden Allah'a sığınırız] Biz, Rabbimiz bize gelinceye kadar bu yerdeyiz! Rabbimiz gelince biz onu tanırız!" derler. Derken Rableri [onların tanıyacağı surette] gelir. "Ben Rabbinizim!" der. Onlarda: "Sen Rabbimizsin!" derler. Rab Teala onları (cennete) davet eder. Cehennemin üzerine sırat kurulur. Peygamberler arasında, ümmetiyle sırattan ilk geçen ben olurum. O gün peygamberler dışında kimse konuşmaz. Peygamberlerin o günkü kelamı da: "Allahümme sellim, Allahümme sellim (Ey Rahimiz selamet ver, ey Rabbimiz selamet ver!" olacak. Cehennemde, deve dikeninin dikenleri gibi kancalar var. Deve dikeninin dikenlerini gördünüz mü?" diye sordu. Ashab: "Evet!" deyince Aleyhissalatu vesselam devam etti: "İşte o kancalar, tıpkı deve dikeninin dikenleri gibidir. Ancak, onların büyüklüğü ne kadardır, Allah'tan başka kimse bilmez, insanları (kötü) amelleri sebebiyle kapar. İnsanların bir kısmı (kötü) ameli sebebiyle helak olur. Bir kısmı da ateşin içine yıkılır, sonra kurtulur. Allah, ateş ehlinden kurtarmak istediklerine rahmet etmeyi irade edince, ateş ehlinden Allah'a ibadet etmiş olanları, ateşten çıkarmaları için meleklere emreder. Melekler bu kimseleri, secde izleriyle tanırlar. Çünkü Allah Teala hazretleri secde mahallinin yakılmasını ateşe haram etmiştir. Onlar böylece ateşten çıkarlar. Hepsi de ateşten kavrulmuş vaziyettedir. Üzerlerine hayat suyu dökülür. Selin getirdiği milli topraktan habbelerin (filiz açıp) bitmesigibi, suyun değdiği yerler yeniden bitecek. Rab Teala, sonra, kullar arasındaki hükmünü tamamlayacak. Derken cennetle cehennem arasında bir kul kalacak. Bu, cennete girmede cehennemliklerin sonuncusudur. Yüzü cehenneme doğru ilerlerken: "Ey Rabbim! Yüzümü ateş tarafından çevir! Kokusu beni perişan etti, alevi de beni kavurdu" diye yalvaracak. Allah Teala'ya, kendisine dua etmesini dilediği kadar duada bulunacak. Sonra Allah Teala hazretleri: "Ben bu istediğini versem, bundan başkasını da ister misin?" diye soracak. Adam: "izzet ve celaline yemin olsun hayır! Bundan başkasını istemem!" diyecek ve istemeyeceği hususunda Allah'a ahd u misakta bulunacak. (Allah), bunun üzerine yüzünü ateşten çevirecek. Adam yüzüyle cennete yönelince ve onun güzelliğini görünce, Allah'ın dilediği bir müddet susacak. Sonra (dayanamayıp): "Ey Rabbim! Beni cennetin kapısıa yaklaştır!" diyecek. Allah Teala hazretleri: "Sen bana istemiş olduğundan başka bir talepte bulunmayacağına dair ahd u misakta bulunmadın mı? Ey ademoğlu yazık sana! Sen ne dönekmişsin!" diyecek. Adam: "Ey Rabbim! Mahlukatın en bedbahtı ben olmayayım!" diyecek. Rab Teala: "Sana bu istediğin verilse, acaba başka bir şey istemeyecek misin?" der. Adam: "Hayır! İzzetine ve celaline yemin olsun hayır! Başka bir şey istemeyeceğim!" diyecek. Rabbi de onu mazur addedecek. Çünkü o, sabredilemeyecek bir şeyler görmüştür. Adam, Rabbine, istediği ahd u misakta bulunur. (Rabbi de) onu cennetin kapısın yaklaştırır. Kapıya yaklaşıp onun güzelliğini ve içindeki taravet ve süruru görünce, Allah'ın dilediği kadar sesini keser. (Fakat daha fazla dayanamayıp atılır): "Ey Rabbim! Beni cennete koy!" der. Rab Teala: "Ey ademoğlu yazık sana! Sen ne dönekmişsin! Sana verilenlerin dışında bir şey istemeyeceğine dair bana ahd u misak vermedin mi?" diyecek. Adam: "Ey Rabbim! Beni mahlukatın en bedbahtı yapma!" diyecek. Allah onun bu haline gülecek. Sonra ona cennete girmesi için izin verecek ve: "Dile (ne dilersen!)" diyecek. Adam dileyecek. Öyle ki, hiçbir arzusu kalmayacak. Allah yine de: "Şunları şunları da iste!" deyip, istemesi gereken şeyleri zikredecek. Böylece istenecek şeyler bilince Allah Teala hazretleri: "Bütün bunlar, bir misliyle sana verilmiştir!" buyuracak." Ebu Said der ki: "Resulullah (sav)'ın: "Bütün bunlar, on misliyle birlikte sana verilmiştir!" dediğini işittim."

[ Buhari, Rikak 52, Ezan 129, Tevhid 24; Müslim, İman 299, (182); Tirmizi, Cennet 20, (2560) ]
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
"(Andolsun ki) siz kendinizden önceki (millet) lerin yoluna; kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpa tıp uyacaksınız. Hatta onlar (daracık) bir keler (kertenkele) deliğine girseler siz de muhakkak o deliğe gireceksiniz. Sahabiler: "Yâ Resûlullah! (o milletler) Yahudiler ve Hırıstiyanlar mı?" diye sorunca Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Başka kim var, bunlardan başka!" buyurdu.

(Ebu Hureyre (ra)'dan; İbni Mâce, Sünen-Fiten 3994)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KÜTÜB-İ SİTTE
· Hz. Aişe (ra)'nin yanına girdim. Ona: "Resulullah (sav)'ın hastalığından bana anlatmaz mısın?" dedim. Anlatmaya başladı: "Elbette! Resulullah (sav) ağırlaştı ve: "Halk namazını kıldı mı?" diye sordu. Biz: "Hayır! Ey Allah'ın Resulü, onlar sizi bekliyorlar!" dedik. Dediğini yaptık, o da yıkandı. Sonra kalkmaya çalıştı, fakat üzerine baygınlık çöktü. Sonra kendine geldi ve tekrar: "Cemaat namaz kıldı m;?" diye sordu. "Hayır! dedik, onlar sizi bekliyorlar ey Allah'ın Resulü!" Tekrar: "Benim için leğene su koyun!" emretti. Hz. Aişe der ki: "Dediğini yaptık, yıkandı. Sonra tekrar kalkmak istedi. Yine üzerine baygınlık çöktü. Sonra ayılınca: "İnsanlar namaz kıldı mı?" diye sordu. "Hayır! dedik, onlar sizi bekliyorlar, ey Allah'ın Resulü!" Aleyhissalatu vesselam: "Benim için leğene su koyun!" dedi ve yıkandı. Sonra kalkmaya yeltendi, yine üzerine baygınlık çöktü, sonra ayıldı. "Halk namazı kıldı mı?" diye sordu. "Hayır, onlar sizi bekliyorlar ey Allah'ın Resulü!" dedik. Hz. Aişe der ki: "Halk mescide çekilmiş, Resulullah (sav)'ı yatsı namazı için bekliyorlardı. Hz. Aişe der ki: "Resulullah (sav) Hz. Ebu Bekr'e adam göndererek halka namaz kıldırmasını söyledi. Elçi gelerek ona: "Resulullah (sav) halka namaz kıldırmanı emrediyor!" dedi. İnce duygulu bir kimse olan Ebu Bekr (ra): "Ey Ömer, halka namazı sen kıldır!" dedi. Hz. Aişe'nin anlattığına göre, Hz. Ömer: "Buna sen daha ziyade hak sahibisin (ehaksın)!" cevabında bulundu. Aişe der ki: "O günlerde namazı Ebu Bekr (ra) kıldırdı. Bilahare Resulullah (sav), kendinde bir hafiflik hissetti. Biri Abbas olmak üzere iki kişinin arasında, öğle namazı için çıktı. O sırada namazı halka Ebu Bekr kıldırıyordu. Ebu Bekr, Resulullah'ın geldiğini görünce, geri çekilmek istedi. Aleyhissalatu vesselam geri çekilme diye işaret buyurdu. Kendisini getirenlere: "Beni yanına oturtun!" dedi. Onlar da Hz. Ebu Bekr'in yanına oturttular. Hz. Ebu Bekr, Resulullah (sav)'ın namazına uyarak namaz kılıyordu. Halk da Hz. Ebu Bekr'in namazına uyarak namazını kılıyordu. Resulullah (sav) oturmuş vaziyette idi." Ubeydullah der ki: "Abdullah İbnu Abbas (ra)'ın yanına girdim ve: "Hz. Aişe (ra)'nin Aleyhissalatu vesselam'ın hastalığı ile ilgili olarak anlattığını size anlatayım mı?" dedim. Bana: "Haydi anlat!"dedi. Ben de bu hususta anlattığını naklettim. Söylediklerimden hiçbir noktayı reddetmedi. Sadece: "(Resulullah'ı mescide) Abbas'la birlikte taşıyan ikinci şahsın ismini verdi mi?" diye sordu. Ben: "Hayır söylemedi" deyince: "O, Ali (ra) idi" dedi.
[ Buhari, Megazi 83, Vudu 45, Ezan 39, 46, 47, 51, 67, 68, 70, Hibe 14, Humus 4, Enbiya 19, Tıbb 21, İ ]
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

Hz. Enes (radiyallahu anhu)'den rivâyetle Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "kıyâmet gününde insanlar birbirlerine girecekler. Hz. Âdem (aleyhi's-selâm)'a gelip "Evlâdlarına şefâat et!"diye talebde bulunacaklar. O ise : "Benim şefâat yetkim yok. Siz İbrâhim (aleyhi's-selâm)'a gidin! Çünkü o Halilullahtır." diyecek. İnsanlar Hz. İbrâhim (aleyhi's-selâm)'a gidecekler. Ancak o da : "Ben yetkili değilim! Ancak Hz. İsa (aleyhi's-selâm)'a gidin. Çünkü o Ruhullahtır ve O'nun kelimesidir. (Kelimullah)" diyecek. Bunun üzerine ona gidecekler. O da : "Ben buna yetkili değilim. Lâkin Muhammed (aleyhisselâtû ve's selâm)'a gidin!." diyecek. Böylece Bana gelecekler. Ben onlara : "Ben şefâate yetkiliyim!" diyeceğim. RABB'imin huzuruna çıkmak için izin tâleb edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde (huzurunda) durup, ALLAH (celle celâluhu)'nun ilhâm edeceği ve şu anda müktedir olamayacağım hamdlerle ALLAH (celle celâluhu)'ya medh-û-senâda bulunacak, sonra da RABB'ime secdeye kapanacağım. RABB Tealâ : "Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek, ne arzu ediyorsan iste, tâlebin yerine getirilecektir! Şefâatte bulun, şefâatin kabul edilecektir!" buyurulacak. Ben de : "Ey RABB'im! Ümmetimi, ümmetimi, ümmetimi istiyorum!"diyeceğim. RABB Tealâ "(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa danesi kadar imân varsa onları ateşten çıkar!" buyuracak. Ben de gidip bunu yapacağım! Sonra RABB'ime dönüp, önceki hamd-û-senâlarla hamd ve senâlarda bulunacağım, secdeye kapanacağım. Bana öncekinin aynısı buyurulacak. Ben de : "Ey RABB'im! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine : "Var, kimlerin kalbinde hardal danesi kadar imân varsa onları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben derhâl gidip bunu da yapacak ve RABB'imin yanına döneceğim. Önceki yaptığım gibi yapacağım. Bana, evvelki gibi : "Başını kaldır!"denilecek. Bende kaldırıp : "Ey RABB'im! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine : "Var, kalbinde hardal danesinden daha az miktar da imân olanları da ateşten çıkar!" buyurulacak. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer RABB'ime dönecek, o hamdlerle hamd-û-senâ da bulunacağım. Sonra secdeye kapacağım. Bana "Ey Muhammed! Başını kaldır ve (dileğini) söyle, sana kulak verilecektir! Dile, tâlebin verilecektir! Şefâat et, şefâatın kabul eldilecektir!." buyurulacak. Ben de "Yâ RABB'im! Bana "Lâ ilâhe illallah" diyenlere şefâat etmem için izin ver!" diyeceğim. RABB Tealâ : "Bu hususda yetkin yok! Lâkin izzetim, celâlîm, kibriyâm ve âzametim hakkı için "Lâ ilâhe illallah" diyenleri de ateşten çıkaracağım!" buyuracak." buyurmuştur. (Enes (ra) dan; Buhârî, Tevhid 19,36,37; Müslim, İmân 322, 193)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) :"Enâ ferarüküm ala'l-havz :
Ben HAVZ'a ilk geleniniz olacağım!" buyurmuştur.

(Cündüb (ra) dan; Buhârî, Rikâk 53; Müslim, Fezâil, 25-2289)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

Hz. Enes (radiyallahu anhu) anlatır ki : "Yâ Resûlullah, kıyâmet günü bana şefâat edin!" dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "İnşâallah yapacağım!" buyurmuştur. Ben "Sizi nerede arayıp bulayım?" dedim. "Beni ilk aradığın zaman Sırat üzerinde ara!" buyurmuştur. "Eğer kavuşamazsam (rastlayamazsam) ?" dedim. "Mi'zânın yanında ara!" buyurmuştur. "Orada da rastlayamazsam?" dedim. "(öyleyse) Beni havz'ın yanında ara! Zîrâ ben bu üç mevkinin dışına çıkamam!" buyurdular. (Enes (ra) dan; Tirmizî, Kıyâmet 10-2435)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Ragime enfü raculin zükürtü indehu felem yusallî aleyye:

yanında adım zikrolunup da bana salâvât getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün!” buyurmuştur.
(Tirmizî, Daavat 100;İ.Ahmed II/254)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Allahım! Sen haksın, senin va'din haktır. Sana kavuşmak haktır, senin sözün haktır, cennet haktır, cehennem haktır, peygamberler haktır, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) haktır, kıyâmet haktır..." buyurmuştur.
(Buhârî-Teheccüd 1)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

Ebu Hureyre (radiyallahu anhu)'dan:

Bir adam Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e gelip:
"Biz gemiye binip beraberimizde az bir su alabiliyoruz. Abdestlerimizi bu su ile alsak susuz kalacağız. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz?" diye sordu.

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Evet, denizin suyu temizdir, meytesi (ölüsü) de helâldir." buyurdu.

(Muvatta taharet 12 (1,22); Ebu Dâvud, Taharet 41 (83); Tirmizî, Taharet 52 (69); Nesâî, Miyâh 5 (1,176)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KÜTÜB-İ SİTTE

· Kendilerine Benu Übeyrik denen bizden bir aile halkı vardı. Ferdlerinin isimleri Bişr, Büşeyr ve Mübeşşir idi. Büşeyr münafık bir kimseydi. Şiir düzer, Resulullah (sav)'in ashabını (ra) hicveder, sonra da bu şiiri bir Arab'a nisbet edip: Falanca şöyle dedi, fişmekanca böyle dedi (diye onlardan naklederek kendi yazdığı hicviyeleri okurdu). Resulullah (sav)'ın ashabı bu şiirleri duyunca tanırlar ve: "Allah'a kasem olsun bu şiiri şu habis heriften başkası söylemez -ravi şüphe ediyor: "şu habis herif" mi derlerdi, yoksa "şu herif mi derlerdi diye- " onu mutlaka İbnu'l-Übeyrik söyledi" derlerdi. Bu aile, cahiliye devrinde de İslam döneminde de hep fakir ve ihtiyaç içinde kaldı. O zaman Medine'de halkın gıdasını hurma ve arpa teşkil ediyordu. Kişi zenginse, beyaz un tüccarı geldiği vakit, o undan satın alır, böylece zenginliğini izhar ederdi. Fakirlerin yiyecekleri ise hurma ve arpa idi. Bir seferinde Şam'dan bir tüccar geldi. Amcam Rifa'a İbnu Zeyd bir yük beyaz un aldı. Onu meşrübe denen tenezzüh odasına koydu. Meşrübesinde silah, zırh ve kılınç vardı. Bir gece evine giren hırsızlar meşrübeyi yarıp yiyecek, silah orada ne varsa alıp götürdüler. Sabah olunca amcam Rifa'a bana uğradı ve: "Ey yeğenim, geceleyin evime hırsız girmiş, meşrübemizi yardılar, silah, yiyecek ne varsa götürdüler" dedi. Biz de mahallede bir araştırma yaptık, soruşturduk. Bize: "Bu gece Benu Ubeyrik'leri gördük, ateş yakıyorlardı. Gördüklerimizin bir kısmı mutlaka sizin yiyecekleriniz idi" dediler. Biz mahallede soruşturma yaparken, Benu Übeyrik de: "Allah'a kasem olsun, biz (bu işin faili olarak) dostunuz Lebid İbnu Sehl'i görüyoruz" dediler. Lebid İbnu Sehl bizden birisiydi, salih ve Müslüman bir kimseydi. Lebid onların sözünü işitince kılıncını çekti: "Yani ben mi çaldım? Allah'a yemin olsun ya bu hırsızlığı açıklayacaksınız ya da bu kılınçla sizi deşeliyeceğim" dedi. Onlar: "Be adam senden bize ne, sen kim, hırsızlık kim" diye lafi çevirdiler. Mahallede iyice soruşturuyorduk. Sonunda hırsızlığı bunların yaptığı hususunda şüphemiz kalmadı. Amcam bana: "Ey yeğenim, Resulullah (sav)'a kadar gidip, durumu anlatmaz mısın?" dedi. Ben de O'na gelip: "Bizden bir aile zalimlik yaptı, amcam Rifaa'yı hedef kılıp meşrübesini yardılar, içinde silah, yiyecek ne varsa aşırdılar. Hiç olmazsa silahımızı iade etsinler, yiyeceğe ihtiyacımız yok, onu istemiyoruz" dedim. Resulullah (sav) "Ben bunu emredeceğim" dedi. Benü Übeyrik bunu duyunca, Esir İbnu Urve adındaki adamlarına gelip bu hususta kendisiyle konuştular. Mahalle halkından bir grup bu meselede ittifak edip: "Ey Allah'ın Resulü, Katade ve amcası bizden salih ve Müslüman bir aile halkını hedef alıp hiçbir delil ve hüccete dayanmadan iftira atıp hırsız diyor" dediler. Katade: "Ben de Resulullah (sav)'a gidip kendisiyle konuştum. Bana: "Müslüman ve salih oldukları söylenen bir aileyi hedef yapıp delil ve hüccet olmadan hırsızlıkla mı itham ediyorsun?" dedi. Ben de oradan ayrılıp eve döndüm. "Keşke bir çok malım gitseydi de bu hususta Resulullah (sav)'a söylememiş olsaydım" diye içten temenni ettim. Derken amcam geldi ve "Yeğenim ne yaptın?" diye sordu. Resulullah (sav)'a bana söylediklerini anlattım. Amcam bana: "Allah yardımcımızdır" dedi. Aradan çok geçmeden şu ayet indi: "(Ey Muhammed!) Doğrusu insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye Kitab'ı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf (yani Benü Übeyrik tarafında) olma. (Katade'ye söylediğin söz için) Allah'tan mağfiret dile. Allah bağışlar ve mağfiret eder. Kendilerine hainlik edenlerden yana uğraşmaya kalkma. Allah hainlikte direnen suçluyu sevmez. Allah'ın razı olmadığı sözü gece kurarlarken onu insanlardan gizliyorlar da kendileriyle beraber olan Allah'tan gizlemiyorlar. Allah işlediklerinin hepsini bilmektedir. İşte siz, dünya hayatında onları müdafaa ediyorsunuz, ama kıyamet günü onları Allah'a karşı kim müdafaa edecek? Veya onların vekaletini kim üzerine alacak? Kim kötülük işler, kendine yazık eder de sonra da Allah'tan bağışlanma dilerse Allah'ı mağfiret ve merhamet sahibi olarak bulur" (yani "Eğer onlar tevbe ederse Allah onları bağışlayacaktır"). "Kim günah işlerse bunu ancak kendi aleyhine yapmış olur. Allah bilendir, Hakimdir. Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur" (Lebid'e söyledikleri söz). "Ey Muhammed! (Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı onlardan birtakımı seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar. Sana da bir zarar veremezler. Allah sana Kitap ve hikmet indirmiş, sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana olan nimeti ne büyüktür. Ancak sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı ve insanların arasını düzeltmeyi gözeten kimseler müstesna, onların gizli toplantılarının çoğunda hayır yoktur. Bunları Allah'ın rızasını kazanmak için yapana büyük ecir vereceğiz" (Nisa, 104-114). Bu ayetler nazil olunca Resulullah (sav)'a silahlar getirildi. Resulullah (sav) onları Rifaa'ya geri verdi. Katade devamla dedi ki: "Ben silahı amcama getirip verdim. Amcam cahiliye devrinde yaşlanmış veya (ravilerden Ebü İsa'nın tereddüdüne göre) gözleri çok zayıf gören bir ihtiyardı. Bu sebeple ben onun Müslümanlığını biraz karışık görüyordum. Ne var ki silahı kendisine teslim ettiğim zaman bana: "Ey yeğenim, bunu Allah için bağışladım" dedi. O zaman anladım ki, imanı sağlammış. Yukandaki ayetler inince Büşeyr, müşriklere iltihak etti. Gidip Sülafe Bintu Sa'd İbni Sümeyye'ye misafir oldu. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, Peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başkasına uyan kimseyi, döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir. Allah kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan derin bir sapıklığa sapmış olur." (Nisa, 115-116). Büşeyr, Sülafe'nin yanına misafir olarak inince, Resulullah (sav)'ın şairi Hassan İbnu Sabit (ra) kadını taşlayıcı şiirler yazdı. Bunlar kulağına gelince, Sülafe, Büşeyr'in havıdını başının üzerine koyup götürdü ve sel yatağına fırlattı. Sonra kendisine şunu söyledi: "Defol! Bana Hassanın şiirini hediyeden başka bir hayır getirmedin"

[ Tirmizi, Tefsir, Nisa, (3039) ]
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KÜTÜB-İ SİTTE

· İbnu Abbas (ra)'a dedim ki: "Nevfel-Bekkali, İsrailoğullarının peygamberi olan Hz. Musa (a.s.), Hızır'ın arkadaşı olan Musa olmadığını zannediyor." Bana şu cevabı verdi: "Allah'ın düşmanı yalan söylüyor. Ben Übeyy İbnu Ka'b (ra)'ı dinledim.Demişti ki: "Ben Resulullah (sav)'ı işittim, şunu anlattı: "Musa (a.s.) Beni İsrail'e hutbe irad etmek üzere ayağa kalktı. Kendisine, "insanların en bilgini kimdir?" diye soruldu. O: "Benim" diye cevap verdi. Cenab-ı Hak, "Allahu a'lem (yani en iyi bilen Allah'tır)" demediği için Musa'yı azarladı. Ve: "İki denizin birleştiği yerde bulunan bir kulum senden daha alimdir" diye ona vahyetti. Hz. Musa (a.s.): "Ey Rabbim ben onu nasıl bulabilirim?" diye sordu. Kendisine: Bir zenbile bir balık koy, onu sırtına al. Balığı nerede yitirirsen o zat oradadır" dendi. Dendiği gibi yaparak yola çıktı. Kendisiyle beraber, hizmetçisi olan Yuşa İbnu Nun da yola çıktı. Beraberce yürüyerek bir kayanın yanına geldiler. Hz. Musa ve hizmetçisi dinlenmek üzere orada yattılar. Balık kımıldayarak zenbilden çıkıp denize kaydı. Allah ondan suyun akıntısını tuttu. Öyle ki su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Hz. Musa (a.s.) ve hizmetçisi (balık için olduğunu bilmeksizin) bu manzaraya şaşırdılar. Günlerinin geri kalan kısmı ile o gece boyu da yürüdüler. Musa'nın arkadaşı ona, balığın gitmesini haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Musa (a.s.) hizmetçisine: "Hele sabah kahvaltımızı getir. Biz bu yolculukta yorulduk" dedi. Ama emrolunduğu yere gelinceye kadar yorulmamıştı. Hizmetçi: Hani bir kayanın yanma gelmiş yatmıştık ya! Ben balığı orada unuttum. Onu hatırlatmayı, bana mutlaka şeytan unutturdu. Balık denize şaşılacak şekilde sıvışıp gitmişti" dedi. Musa (a.s.): "Bizim aradığımız orasıydı" dedi ve hemen izlerinin üzerine geri döndüler. İzlerini takiben yürüyerek kayaya kadar geldiler. Musa (a.s.) orada örtüsüne bürünmüş bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır aleyhisselam ona: "Senin bu yerinde selam ne gezer!" "Ben Musa'yım." "Beni İsrail'in Musa'sı mı?" "Evet" "Sen, Allah'ın sana öğrettiği bir ilmi bilmektesin ki ben onu bilmem. Ben de Allah'ın bana öğrettiği bir ilmi bilmekteyim ki, onu da sen bilemezsin." "Allah'ın sana öğrettiği hakkı bana öğretmen şartıyla sana uymamı kabul eder misin?" "Sen benimle beraber olmak sabrını gösteremezsin. Mahiyet ve hikmetini bilmediğin şeye nasıl sabredeceksin ki?" "İnşaallah sen beni çok sabırlı bulacaksın. Hem ben senin hiç bir emrine karşı gelmeyeceğim." "Öyleyse gel. Ancak, madem bana tabi olacaksın, ben sana haber vermedikçe bana hiç bir şey sormayacaksın!" dedi. Hz. Musa (a.s.): "Tamam!" dedi. Hz. Musa ve Hz. Hızır (a.s.) beraberce gittiler. Deniz kıyısında yürüyorlardı. Bir gemiye rastladılar. Kendilerini gemiye almalarını söylediler. Gemi sahipleri Hızır (a.s.)'ı tanıdılar. Ve ücret istemeksizin onları gemiye aldılar. Hızır (a.s.), gidip, geminin tahtalarından birini deldi. Hz. Musa (a.s.) ona: "Bak, bunlar bizi bedava gemilerine aldılar, sen gidip gemilerini deldin, adamları boğacakın. Hiç de yakışık olmayan bir iş yaptın!" dedi. Hızır: "Ben sana, "benimle bulunmaya sabredemezsin" demedim mi?" dedi. Hz. Musa: "Unuttuğum şey sebebiyle beni sigaya çekme. Bu iş sebebiyle bana zorluk çıkarma!" ricasında bulundu. Sonra bunlar gemiden indiler. Sahil boyu yürürken, çocuklarla oynayan bir yavrucak gördüler. Hızır (a.s.) yavrucağı yakaladığı gibi eliyle basını kopararak çocuğu öldürdü. Musa (a.s.): "Masum bir çocuğu kısas hakkın olmaksızın niye öldürdün. Bu çok yadırganacak bir iş!" dedi. "Ben sana demedim mi, sen benim beraberliğime sabredemezsin!" diye Hızır (a.s.), Musa'ya çıkıştı. Hz. Musa: "Ama bu birinciden de şiddetli idi" dedi ve ilave etti: "Bundan sonra sana bir şey sorarsam, beni arkadaş etme, nazarımda bu hususta haklı sayılacaksın" dedi. Yola devam ettiler. Bir köye geldiler. Halktan yiyecek birşeyler istediler. Ama kimse onları ağırlamadı. Köyde yıkılmak üzere olan bir duvara rastladılar. Hızır (a.s.) eliyle şöyle göstererek: "Eğilmiş" diyordu. Onu doğrulttu. Hz. Musa (a.s.) ona: Bir cemaat ki, kendilerine geliyoruz, bize ilgi gösterip, ağırlamıyorlar, yiyecek vermiyorlar. Sen onlara bedava iş yapıyorsun, dilesen ücret alabilirdin!" dedi. Hızır (a.s.), Hz. Musa'ya: "Artık birbirimizden ayrılma zamanı geldi. Şimdi sana sabredemediğin şeylerin te'vilini haber vereceğim" dedi. Resulullah (sav) bu ara ilave etti: "Allah Musa'ya rahmet buyursun. Keşke, Hz. Hızır'la beraberliğe sabretseydi de maceralarını bize nakletseydi, bunu ne kadar isterdim!" Ravi devam ediyor: Resulullah (sav) buyurdular ki: "Birinci (soru)su Musa'nın bir unutması idi. Bir serçe gelerek geminin kenarına kondu. Sonra denizden gagasıyla su aldı. Hz. Hızır bunu göstererek Hz. Musa'ya, "Bak", dedi, "Benim ve senin ilmin ve diğer mahlukatın ilmi, Allah'ın ilminden, şu kuşun denizden eksilttiği kadar eksiltir."

[ Buhari, Tefsir, Kehf 2, 3, 4, İlm 16, 19, 44, İcare 7, Şurut 12, Bed'u'l-Halk 11, Enbiya 27, Tevhid ]
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Müftiler sana fetvâ verse de, sen kalbine sor." buyurmuştur.
(İmâm Ahmed, Müsned IV-197,227; Ebu Naim, Hilye VIII-172; Heysemî, Mecmaü'z-Zevâid I-175,176)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KÜTÜB-İ SİTTE

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kıyamet gününde, insanlar birbirlerine girecekler. Hz. Adem aleyhisselam'a gelip: "Evlatlarına şefaat et!" diye talepte bulunacaklar. O ise: "Benim şefaat yetkim yok. Siz İbrahim aleyhisselam'a gidin! Çünkü o Halilullah'tır" diyecek. İnsanlar Hz. İbrahim'e gidecekler. Ancak o da: "Ben yetkili değilim! Ancak Hz. İsa'ya gidin. Çünkü o Ruhullah'tır ve O'nun kelamıdır!" diyecek. Bunun üzerine O'na gidecekler. O da: "Ben buna yetkili değilim. Lakin Muhammed (sav)'e gidin!" diyecek. Böylece bana gelecekler. Ben onlara: "Ben şefaate yetkiliyim!" diyeceğim. Gidip Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde durup, Allah'ın ilham edeceği ve şu anda muktedir olamayacağım hamdlerle Allah'a medh u senada bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım. Rabb Teala: "Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine gelecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!" buyuracak. Ben de: "Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum!" diyeceğim. Rab Teala: "(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa denesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!" diyecek. Ben de gidip bunu yapacağım! Sonra Rabbime dönüp, önceki hamd u senalarla hamd ve senalarda bulunacağım, secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek. Ben de: "Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine: "Var, kimlerin kalbinde hardal danesi kadar iman varsa onları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanına döneceğim. Önceki yaptığım gibi yapacağım. Bana, evvelki gibi: "Başını kaldır!" denilecek. Ben de kaldırıp: "Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine: "Var, kalbinde hardal danesinden daha az miktarda imanı olanları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, o hamdlerle hamd u senada bulunacağım, sonra secdeye kapanacağım. Bana: "Ey Muhammedi Başını kaldır ve (dilediğini) söyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir!" denilecek. Ben de: "Ey Rabbim! Bana Lailahe illallah diyenlere şefaat etmem için izin ver!" diyeceğim. Rabb Teala: "Bu hususta yetkin yok! -veya: Bu hususta sana izin yok!- Lakin izzetim, celalim, kibriyam ve azametim hakkı için lailahe illallah diyenleri de ateşten çıkaracağım!" buyuracak."
[ Buhari, Tevhid 36, 19, 37, Tefsir, Bakara 1, Rikak 51; Müslim, İman 322, (193) ]
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KÜTÜB-İ SİTTE

· Resulullah (sav) bizi gazveye gönderdi. Biz üçyüz kişilik bir gruptuk, komutanımız da Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah (ra) idi. Kureyş'in kervanını takip ediyorduk. Azığımız da bir dağarcık içine konmuş hurmadan ibaretti. Başka bir şeyimiz yoklu. Ebu Ubeyde bundan bize [önce avuç avuç veriyordu, sonra] tane tane vermeye başladı. Kendisine: "Bununla nasıl idare ediyordunuz?"diye soruldu. Şu cevabı verdi: "Biz hurmayı adeta emiyorduk, bebeğin emmesi gibi. Sonra da üzerine su içiyorduk. Bu bize geceye kadar yetiyordu. Tükendiği zaman yokluk içinde kaldık, iki hafta sahilde ikamet ettik, şiddetli açlık geçirdik. Öyle ki ağaç yaprakları yedik. Ordumuza yaprak ordusu dendi. (Bu esnada) deniz bize anber (balinaya benzer bir balık, adabalığı) denen bir hayvan attı. Ebu Ubeyde (ra) buna önce, "meytedir (yani leştir, yenmesi haramdır)" dedi. Sonra da: "Hayır, meyte değildir, bizler Resulullah (sav)'ın elçileriyiz, Allah için buradayız, üstelik muzdar durumdayız" dedi. Ondan iki hafta boyu yedik. Yağından da süründük. Hatta vücudumuz kendine geldi, eski halini aldı. Ebu Ubeyde, hayvanın kaburgalarından bir kemik alıp yere dikti. Sonra en boylu şahsı ve en boylu deveyi aradı. Adam deveye bindirildi ve kaburganın altından geçti. Hayvanın göz çukurunun içine tam dört kişi oturdu. Gözünden nice külle yağ çıkardık. Etinden kendimize azık yaptık. Medine'ye gelince durumu Resulullah (sav)'a anlattık. "Bu, Allah'ın sizin için (denizden) çıkardığı bir rızıktır. Beraberinizde, etinden hala var mı?" buyurdu. Biz de bir miktar gönderdik. O, bundan yedi.

[ Buhari, Sayd 12, Şirket 1, Cihad 124, Megazi 64; Müslim, Sayd 17, (1935); Muvatta, Sıfatu'n-Nebiyy 2 ]
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KÜTÜB-İ SİTTE

· Resulullah (sav) yahudi Ebu Rafi'e, Ensar'dan bir grup adam gönderip, başlarına da Abdullah İbnu Atik'i koydu. Ebu Rafi' Resulullah (sav)'a eza veriyor ve aleyhinde çalışmalar yapıyordu. Ebu Rafi Hicaz bölgesindeki kendine has bir kalede oturuyordu. Kaleye yaklaştıkları zaman güneş batmıştı. Halk artık sürüleriyle dönüyordu. Abdullah arkadaşlarına: "Siz burada oturun ve yerinizden ayrılmayın. Ben gidip, kapıcılara biraz iltifat edip, içeri girme imkanı arayacağım" dedi ve ilerledi. Kapıya kadar geldi. Kazayı hacet yapıyormuş gibi elbisesini toparladı,i însanlar içeri girmişti. Kapıcı seslendi. "Ey Allah'ın kulu, girmek istiyorsan gir. Kapıyı kapatacağım (çabuk ol)!" dedi. Ben de girdim ve (bir köşeye) gizlendim. Halk tamamen girince kapıyı kapattı. Sonra da anahtarları bir kazığa taktı. Ben (müsait bir anda) kalkıp anahtarları alıp kapıyı açtım. Ebu Rafi evinde gece sohbeti yapıyordu. Ve hususi bir köşkte idi. Sohbet arkadaşları dağılınca, yanına çıktım. Her bir kapıyı açıp girdikçe içeriden üzerime kapadım. "Eğer halkın haberi olur da beni öldürmeye azmederlerse, ben Ebu Rafi'i öldürmeden ona ulaşamasınlar diye böyle yaptım. Sonunda yanına kadar geldim. Köşkün ortasında yer alan karanlık bir odadaydı. Ancak, odanın neresinde olduğunu bilemiyordum. "Ebu Rafi'" diye seslendim. "Kim o?" dedi. Sese doğru yöneldim. Heyecan içerisinde bir kılıç darbesi indirdim, ama boşa gitti. Adam bir çığlık attı. Hemen odadan çıktım. Azıcık bekleyip tekrar girdim, [sesimi değiştirip, yardıma gelmiş gibi:] "O ses de ne? ey Ebu Rafı" dedim. "Kahrolası, odada biri var az önce bana kılıç vurdu" dedi. (Yerini iyice keşfetmiştim), bir darbe daha indirdim. Yaraladım, fakat öldüremedim. Sonra kılıcın ucunu karnına sapladım, sırtına kadar dayandı. Öldürdüğümü anladım. Geri dönüp, kapıları teker teker açmaya başladım. Merdivene kadar geldim. Ayağımı bastım. Yere kadar ulaştığımı zannettim. Ay ışığıyla aydınlık bir gecede düştüm. Bacağım kırıldı. Sarığımla sardım. Sonra gidip kapının önüne oturdum. Onu gerçekten öldürdüm mü, öğreninceye kadar bu gece kaleden dışarı çıkmayacağım" dedim. Horozlar ötünce, surların üzerinden ölüm ilan edildi. Ölüm habercisi: "Hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Rafi'in ölümünü duyuruyorum!" diye bağırıyordu. Ben hemen arkadaşlarımın yanına gittim. "Zafer!" dedim, Allah Ebu Rafi'in canını aldı!" Resulullah (sav)'a geldim, olup biteni anlattım. Bana: "Uzat ayağını!" buyurdular. Ben de ayağımı uzattım. Meshediverdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir rahatsızlık kalmadı.

[ Buhari, Megazi, 16, Cihad 155 ]
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KÜTÜB-İ SİTTE

· Hz. Peygamber (sav), bize iki hadis irad buyurmuştu. Ben bunlardan birini gördüm, diğerini de bekliyorum. Buyurmuştu ki: Emanet (din, adalet duyguları) insanların kalplerinin derinliklerine (yaratılışlarında, fıtri meyiller olarak) konmuştur. Sonradan Kur'an-ı Kerim indi, (İnsanlar kalplerine konmuş olan bu fitri temayüllerin) Kur'an ve hadiste te'yidini buldular. Resulullah (sav) bize bu emanetin kalplerden kalkmasından da bahsetti ve buyurdu ki: "Kişi uykuda imiş gibi farkında olmadan kalbinden emanet alınır. Geride, benek izi gibi bir iz kalır. Sonra ikinci sefer, yine uykuda imişcesine, kişi farkında olmadan kalbindeki emanet duygusundan bir miktar daha alınır. Bunun da, kalpte bir kabarcık izi gibi bir izi kalır, yani şöyle ki, ayağın üzerinden bir kor parçasını yuvarlayacak olsan değdiği yerleri kabarmış görürsün. Ne var ki, içinde işe yarar bir şey yoktur. Sonra Hz. Peygamber (sav) bir çakıl tanesi aldı, onu ayağnıın üzerinde yuvarladı. (Ve sözüne davam etti:) "(Emanet bu şekilde peyder pey azalmaya devam eder, o hale gelinir ki artık) alış verişe giden insanlarda (itimad, güven, doğruluk ve) emanet tamamen kaybolur. Hatta dürüstler 'Falanca kabilede dürüst insanlar varmış' diye parmakla gösterirler. Bazan da, kalbinde zerre miktar iman olmayan bir kimsenin "ne civanmerd, ne kibar, ne akıllı kişi" diye övüldüğü olur." (Huzeyfe devam etti:) "Ben öyle günler gördüm ki, hanginizle alış veriş yaptığıma aldırmazdım. Muhatabım Müslüman idiyse, bana karşı hile yapmasına dindarlığı mani olurdu. Muhatabım Yahudi veya Hıristiyan idiyse, onu da, amiri(nden validen gelen korku ve disiplin) bana hile yapmaktan alıkoyardı. Fakat bugün sizden sadece falanca falanca ile (gönül huzuruyla) alış veriş yapabilirim."

[ Buhari, Rikak 35, Fiten 13; Müslim, İman 230, (143); Tirmizi, Fiten 17, (2180); İbnu Mace, Fiten 27, ]
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KÜTÜB-İ SİTTE

• Ömer İnu'l-Hattab (ra), Ashab'tan bir grup içerisinde Resulullah (sav)'la birlikte İbnu Sayyad'a doğru gittiler, Onu, Beni Megale şatosunun yanında çocuklarla oynar buldular. O sıralarda buluğa yaklaşmış durumdaydı. İbnu Sayyad, Aleyhissalatu vesselam, eliyle sırtına vuruncaya kadar (onların geldiğini) hissetmedi. Aleyhissalatu vesselam, omuzuna vurup: "Benim Allah'ın resulü olduğuma şehadet ediyor musun?" diye sordu. İbnu Sayyad ona bakıp: "Şehadet ederim ki, sen ümmilerin peygamberisin!" dedi. İbnu Sayyad da Resulullah'a: "Sen, benim Allah'ın resulü olduğuma şehadet eder misin?" dedi. Aleyhissalatu vesselam onu reddetti ve: "Ben Allah'a ve O'nun resullerine iman ettim!" buyurdu ve sonra sordu: "Pekiyi, ne görüyorsun?" "Bana bir doğru sözlü (sadık), bir de yalancı (kazib) gelmektedir" diye cevap verdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Sana bu iş karıştırıldı! (Sidkı kizb; kizbi sidk ile karıştırıyorsun)" buyurdular. Sonra da Aleyhissalatu vesselam ona: "Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!)" dedi. İbnu Sayyad: "O dumandır" diye cevap verdi. Aleyhissalatu vesselam: "Sus! Sen kendi kadrini hiçbir vakit aşamayacaksın!" buyurdular. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra): "Ey Allah'ın Resulü! Bana müsaade büyürün şunun boynunu vurayım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "Eğer (Deccal) bu ise, sen ona musallat edilecek değilsin, eğer bu Deccal değilse onu öldürmekte sana bir hayır yok!" buyurdular.
[Tirmizi, "Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!)" sözünden sonra şu ibareyi ilave etti: "Onun için (içinde) "O halde semanın ap aşikar bir duman getireceği günü gözetle (Habibim)" (Duhan 10) ayetini gizlemişti."]

[ Buhari, Cenaiz 80, Şehadat 3, Cihad 178, Edeb 97; Müslim, Fiten 85, 96, (2924, 2930); Ebu Davud, Meh ]
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

Hadis No : 4753
Ravi: Huzeyfe
Tanım: Hz. Ömer (ra)'in yanında idik: Bize: "Resulullah (sav)'ın fitne hakkındaki hadisini kim hafızasında tutuyor?" dedi. Ben atılıp: "Ben biliyorum!" dedim. "Sen iyi cür'etlisin, nasılmış söyle bakalım!" dedi. Ben de anlattım: "Resulullah (sav)'ı işittim. Demişti ki: "Kişinin fitnesi ehlinde, malında, çocuğunda, nefsinde ve komşusundadır. Oruç, namaz, sadaka, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker bu fitneye kefaret olur!" Ömer (ra) atılıp: "Ben bu fitneyi kastetmemiştim. Ben öncelikle denizin dalgaları gibi dalgalanacak (bütün cemiyeti sarsacak) fitneyi kastetmiştim!" dedi. Bunun üzerine ben: "Ey mü'minlerin emiri! O fitne ile sizin ne alakanız var! Sizinle onun arasında kapalı bir kapı mevcut!" dedim. "Bu kapı kırılacak mı, açılacak mı?" dedi. "Hayır açılmayacak bilakis kırılacak!" dedim. Hz. Ömer (hayıflanarak): "(Eyvah) Öyleyse ebediyen kapanmayacak!" buyurdu." Ravi der ki: "Biz Huzeyfe (ra)'ye sorduk: "Ömer bu kapının kim olduğunu biliyor muydu?" "Evet," dedi, "yYarından önce bu gecenin olacağıni bildiği katiyyette onu biliyordu. Ben hadis rivayet ettim; boş söz (ve efsane) anlatmadım." Huzeyfe (ra)'ye soruldu: "O kapı kimdir?" "Ömer (ra)'dir!" buyurdu.

Kaynak: Buhari, Mevakitu's-Salat 4, Zekat 23, Savm 3, Menakıb 25, Fiten 17; Müslim, Fiten 17, (144); Tirmizi
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "ALLAHı zikretmeden fazla konuşmayın, çünkü ALLAH zikredilmeden yapılan çok konuşma kalb için kasvettir (katılık, sertlik) ve insanların ALLAH dan en uzak olanı da kalbi kasvetli olanlarıdır.!" buyurdu.

(Kenzü'l-Ummal, I/1840, 1895)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KÜTÜB-İ SİTTE

· Hz. Fatıma ve Hz. Abbas (ra), Hz. Ebu Bekir (ra)'e uğrayıp, Resulullah (sav)'tan kendilerine kalan mirası sordular. Hz. Ebu Bekir (ra) onlara: "Resulullah (sav)'ın: "Bize kimse varis olamaz, bıraktıklarımız hep sadakadır. Ancak Al-i Muhammed bu maldan (ihtiyacı kadarını) yer" dediğini işittim. Allah'a yemin olsun Resulullah (sav)'ın yaptığını gördüğüm bir şeyi terketmem, mutlaka onu yaparım. Ben O'nun emrinden bir şey terkedecek olsam sapıtmaktan korkarım!" dedi. Bunun üzerine Hz. Fatıma, Hz. Ebu Bekir (ra)'e küstü ve altı ay sonra ölünceye kadar onunla konuşmadı. Hz. Ali, onu geceleyin defnetti. Ölümünü Hz. Ebu Bekir (ra)'e haber vermedi. Hz. Ali, Fatıma (ra) sağken halk nazarında ayrı bir makama, izzete sahipti. Hz. Fatıma vefat edince, halkın alakası ondan kesildi. Bir adam Zühri (ra)'ye: Ali, (Hz. Ebu Bekir'e) altı ay biat etmedi mi?" diye sordu. "Hayır, vallahi hayır, Beni Haşim'den hiç kimse geri kalmadı. Ali (ra), insanların nazarlarının kendinden çevrildiğini görünce Hz. Ebu Bekir (ra)'le musalahaya mecbur kaldı. Ona haber salarak: "Yanında kimse olmadan, yalnız olarak bize gel!" dedi. kendisine Hz. Ömer'in gelmesini istemiyordu, çünkü ondaki şiddet ve hiddet halini biliyordu. Hz. Ömer (ra): "Onlara tek başıa gitme!" dedi. Hz. Ebu Bekir (ra): ""Vallahi tek başıma gideceğim. Bana ne yapabilirler ki?" dedi ve Ebu Bekir (ra) onlara gitti. Hz. Ali (ra)'nin yanına girdi. Beni Haşim, yanında toplanmışlar idi. (Hz. Ebu Bekir'i görünce) kalktı. Allah'a hamd-ü senada bulundu. Sonra şunu söyledi: "Emma ba'd! Ey Ebu Bekir, bizim sana biat etmemize mani olan şey senin faziletini inkarımız değildir, sana karşı bir rekabet düşüncemiz de yok. Ancak, biz, bu "iş"te bizim de bir hakkımız olduğuna inanıyorduk. Bize karşı müstebit davrandınız!" Sonra Resulullah (sav)'a olan yakınlığını zikretti. Ali bunları zikrettikçe Hz. Ebu Bekir (ra) ağlamaktan kendini alamıyordu. Hz. Ebu Bekir (ra) şehadet getirdi, Allah Teala'ya hamdetti, senada bulundu. Sonra şunları söyledi: "Emma ba'd! Allah'a kasem olsun, şurası muhakkak ki, Resulullah (sav)'ın akrabaları bana, kendi akrabalarımdan daha yakın, daha sevgili. Ve ben, yeminle söylüyorum, benimle sizin aranızda olan bu mal meselesinde haktan ve hayırdan hiç ayrılmış değilim. Zira, ben Resulullah (sav)'dan şunu işittim: "Bize kimse varis olamaz, bıraktığımız sadakadır. Al-i Muhammedi bu maldan yer." Vallahi ben, Resulullah (sav)'ın yaptığını gördüğüm bir işi terketmem, Allah'ın izniyle mutlaka yaparım" dedi. Hz. Ali (ra): "Biat için öğleden sonra buluşalım" dedi. Ebu Bekir (ra) öğleyi kılınca, cemaate yönelip Hz. Ali (ra)'nin (biati geciktirmedeki) beyan ettiği özürleri halka anlattı. Sonra da Hz. Ali (ra) kalkıp, Hz. Ebu Bekir (ra)'in hakkını tazim buyurdu, faziletlerini, İslam'a sebkat eden hizmetlerini zikretti. Sonra Ebu Bekir (ra)'e yaklaşıp biat etti. Halk, Hz. Ali (ra)'nin etrafını sarıp:"isabet ettin, çok iyi bir davranışta bulundun" diyerek takdir ettiler. Hz, Ali (ra) bu ma'ruf işe döndüğü zaman halk (tekrar) kendisine yakınlık (ve alaka) gösterdi." [Metin Müslim'dendir. Hadis Buhari'de muhtasardır.]

[ Buhari, Fedailu'l-Ashab 12; Müslim, Cihad 53, (1759) ]
Misafir

Mesaj gönderen Misafir »

KÜTÜB-İ SİTTE

· Resulullah (sav) buyurdular ki: "Hz. Musa aleyhisselam Rabbine sordu: "Derece itibariyle cennet ehlinin en düşüğü nasıldır? "Rab Teala buyurdu: "O, cennet ehli cennete dahil edildikten sonra gelecek olan bir adamdır ki kendisine: "Cennete gir!" denilir. Adam; "Ey Rabbim nasıl gireyim. Herkes yerlerine yerleşti, mekanlarını tuttu!" der. Ona şöyle denilir: "Sana dünya meliklerinden birinin mülkü kadar mülk verilmesine razı mısın?" "Rabbim, razıyım!" der. Rab Teala: "Sana bu verilmiştir. Onun misli, onun misli, onun misli, onun misli de." Adam beşincide: "Ey Rabbim razı oldum (yeter)!" der. Rab Teala: "Bu sana verildi, on misli daha verildi. Ayrıca gönlün her ne isterse, gözün neden zevk alırsa, sana hep verilmiştir!" buyurur. Adam: "Rabbim razı oldum (yeter)" der. (Hz. Musa sormaya devam eder): Ta derecesi en üstün olan (nasıldır)?" "İşte irade ettiklerim bunlardı. Onların keramet fidanlarını kendi elimde diktim ve üzerlerine mühür vurdum. Onlara hazırladığımı, ne bir göz görmüş ne bir kulak işitmiştir, hiçbir beşer kalbine de hutur etmemiştir."
[ Müslim, İman 312, (189); Tirmizi, Tefsir, Secde, (3196) ]
Cevapla

“►Günün Hadisi◄” sayfasına dön