İBRAHİM(A.S) VE İSMAİL(A.S)

Peygamberlerimiz hakkında detaylı bilgiler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
dedekorkut1
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 208
Kayıt: 18 Ara 2007, 02:00

İBRAHİM(A.S) VE İSMAİL(A.S)

Mesaj gönderen dedekorkut1 »

İBRAHİM (A.S) VE İSMAİL (A.S)
ALPEREN GÜRBÜZER

İbrahim (a.s)’ın ateş içinde yanmadığını gören insanlar Nemrud’dan yüz çevirmeye başlayıp, o yüce peygambere yöneldiler. Etrafında iman edenlerin sayısı arttıkça baskılar da beraberinde gelmeye başladı. Bu durumda İbrahim (a.s); Lut (a.s) ve Sare ile birlikte Babil’den çıkmak zorunda kalıp Şam civarında Hıran vilayetine hicret etmek üzere yola koyuldular. Bu arada yol da Allah-ü Teala’nın vahyi üzere Sare’yi nikâh eyledi.
Hıran'dan ise Mısır’a doğru yol almaya başladılar, ama Mısır Melik’i ahlaksız ve zalim biriydi. Öyle ki O; yollara bekçiler yerleştirip güzel kadın gördüklerinde kendisine sunmaları doğrultusunda talimat veren biridir. Bu durumdan ötürü İbrahim (a.s) Sare’yi sandık içine saklar. Fakat yolda görevli memurlar kervanı durduklarında Sare’yi sandıktan çıkarıp Melik’in huzuruna getirirler. Melik İbrahim (a.s)’a:
— Bu senin neyin oluyor? diye sordu.
İbrahim (a.s):
— Kız kardeşim, der.
Melik:
—Madem öyle kız kardeşini bana verirsen seni ihya ederim.
İbrahim (a.s):
—O söylediğin husus babamın iznine bağlıdır.
Melik baktı iş uzayacak fazla lafı uzatmadan Sare’yi sarayında haremliğine alır. Derken Sare’ye dokunacağı sırada Sare Allah’a sığınır. Derler ya; alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste misali, işte o an ne oluyorsa oluyor zalim Melik’in iki eli birden havada donakalıyor. Melik çaresiz vaziyette Sare'ye ben ettim sen etme dercesine:
—Allah’a benim için dua edin de elim iyileşsin diye yalvarmak zorunda kalır. Tabii Sare dua edince eski haline döner. İşte Melik bu duanın yüzü suyu hürmetine Hacer isminde cariyeyi hediye verip; “Bu senin mükâfatındır” der ve uğurlar.
Bu olaydan sonra İbrahim (a.s), Sare ve Hacer üçü birlikte yola koyulup Filistin’e varırlar. Fakat burada hiç su yoktu. Neyse ki İbrahim (a.s) kuyu kazınca su çıktı. Tabii her şey su ile sınırlı değil, daha başka sıkıntılarda vardı. Şöyle ki; yanlarında ne yiyecek yemekleri vardı, ne de şehirde alışveriş yapacak paraları... Bu durumda İbrahim (a.s) epey etrafı dolaştıktan sonra çaresiz vaziyette yanında getirdiği çuvala kum doldurup Sare’nin yanına geldiğinde sırtlandığı çuvalı bir kenara koyup uyumaya koyuldu. O uyuya dursun Sare meraktan Hacer’e;
— Çuvalı aç bakalım içinde ne varmış bir görelim, der. Çuvalı açtıklarında birde ne görsünler içi buğday dolu. Tabii çok sevindiler. İbrahim (a.s) ise uyandığında Allah’a sonsuz hamdı senada bulunduktan sonra buğdaylardan bir kısmını ziraat için ayırıp tarıma yönelir. Zira uzun yıllar ürettikleri tahıllardan ekip biçerek geçimlerini sağladılar. Böylece ziraatın gelişmesiyle birlikte zaman içerisinde yerleştikleri yer şehir hale gelir. Bu yüzden o şehir o günden bugüne bolluk ve bereket anlamında ‘İbrahim Abad’ diye adından söz ettirir. Maalesef bunca nimete rağmen bu şehirde yaşayan insanlar İbrahim (a.s)’a tabii olmaktan vazgeçtiler. İbrahim (a.s) bu yüzden Kadisiye denilen yere göç eder. Ardından terk ettiği şehirde su akmaz olur. Tabii su akmayınca şiddetli kuraklık baş gösterir. Hemen kuraklıkla birlikte başlarına gelen durumu iyi anlayan bölge ahalisi İbrahim (a.s)’a gelip özür diledilerse de kabul görmez. Fakat yine de O, haizli kadınların su almaması kaydıyla duada bulunmayı ihmal etmez, derken yine eskisi gibi suları akmaya başlar. Ancak bir gün haizli bir kadının su almasıyla suları tekrar kesiliverdi.
Malum İbrahim (a.s) vefat edinceye kadar Kadisiye’de ömrünü geçirdi.
İbrahim (a.s)’ın Allah’a; bana bunca nimet verdin, şimdi ise bir oğlumun olmasını istiyorum münacatı üzerine o anda Habibullah’ın nuru Hacer’e intikal eder. Sare’den çocuk olmuyordu çünkü. Bu arada İbrahim (a.s) Sare’yi de incitmemek için de elinden geleni yapıyor ve gönlünü hoşnut kılmaya çalışıyordu. Hatta İbrahim (a.s) bir ara Sare’ye:
— Bir dileğin var mı? Diye sorduğunda,
Sare cevaben:
— Hayır, sadece Hacer ve oğlunu alıp ıssız bir yere bırakıp hiçbir söz söylemeden geri dönmeni istiyorum, bunu yapman benim için kâfi der.
İbrahim (a.s) önce duraklasa da, o sırada Cebrail’in cennetten getirdiği Burak bineğini sunması ile tereddüdü giderilip yola koyulur. Derken çölleri geçip Mekke’ye vardılar. Sare’nin dediklerini yapıp geri döneceği sırada Hacer:
— Bizi buraya Allah’ın rızası doğrultusunda mı koydun yoksa kendi isteğinle mi? Diye sordu,
İbrahim (a.s) cevaben:
— Elbetti ki Rızayı bari için der ve oracıktan uzaklaşır. Artık Hacer ve İsmail bundan böyle çölde yapa yalnız kalan ikilidirler. Düşünsenize çölün ortasında susuz bir halde ana evlat bir arada ne yapabilirdi ki, ama olsun yine de bir şeyler yapılmalıydı. Nitekim Hacer su bulmak için sağa sola koşuşturmaya başlar da. Önce Safa tepesine doğru çıkıp kendisine yardımcı olacak birileri arar, ama ortalıkta hiç kimse gözükmez, sonra oradan yürüyüp Merve’ye gelir, fakat orada da bir şey göremez. Derken iki tepe arasında tam tamamına yedi kere yürüyüş gerçekleştirir. Belli ki o yürüyüş sıradan bir yürüyüş değildi, Allah tarafından yaptırılan bir yürüyüştü. İşte o gün bugün bu yürüyüşe say denilmektedir. Say'ın akabinde oğlunun yanına geldiğinde bir de ne görsün küçücük bebek haliyle İsmail'in topuğuyla yeri eşeliyor, derken eşelediği izden su kaynamaya başladığını görür. Böylece ana oğul kana kana su içerek susuzluklarını gidermiş olurlar. Yetmedi Hacer bu sefer ne olur olmaz düşüncesiyle zemzemi su kırbasına (su tulumuna) koymak isteyince o an gaipten;
— Ona gerek yok. Çünkü bu su hiç kesilmeden daima akan bir sudur diye bir nida işitir.
Tabii Hacer gaipten gelen bu sese çok sevinir.
Bilindiği üzere Cürhüm Kabilesi her yıl ticaret için bu yoldan geçer geçmesine ama buranın yürüyen kervana hiçbir faydası olmadığını gayet iyi bilen bir kabileydi. İşte yine o yolculuklarından biriydi ki bu sefer durum bambaşkaydı. Üstelik çokta susamışlardı, konakladığı yerde kuşların uçuştuklarını gördüklerinde, bir anda şaşa kaldılar. Zira buralar kuş uçmaz kervan geçmez cinsten yerlerdi. Madem öyle merak salıp o tarafa yürüdüklerinde karşılarında Hacer ve İsmail’i buldular. Tabii o arada kaynayan zemzemi de gördüklerinde su içmek için izin isteyip susuzluklarını gidermiş olurlar. Bu yüzden ana oğul her ikisine de hürmet ve tazimde bulundular, ardından zemzem etrafına yayılıp mesken edinerek uzun seneler İsmail (a.s) bu kavmin içinde büyümüş oldu.
Hacer ile İsmail’i baş başa bırakan İbrahim (a.s) ise her ay onları ziyaret edip tekrar Sare'nin yanına dönerdi. Zaten dönmesi de gerekir. Zira Sare’ye öyle söz vermişti. Nice seneler böyle gidiş dönüşler devam eder de. Neyse ki İsmail (a.s) on beş yaşına geldiğinde Sare İbrahim (a.s)'a hem konuşma, hem de yanlarında kalmalarına izin verir de. Böylece İbrahim (a.s) geldiğinde bir iki gece yanlarında kalırdı. Bir gece yanlarında kaldığında rüyasında kendisine oğlunun kurban edilmesi emr olundu. Uzandığı yerde dehşetle kalktığında gördüğü rüyanın acaba rahmani mi, yoksa şeytani mi diye tereddüt eder. İşte bu görülen rüyaya binaen Hacılar bu günü terviye olarak yâd ederler. Keza İbrahim (a.s) ikinci gece aynı rüyayı gördüğünde kendi kendine tereddüde mahal yok deyip, rüyanın rahmani olduğunu anladı. İşte bu ikinci rüyadan dolayı da o güne arefe denildi. Üçüncü gece yine aynı rüyayı gördü, derken rüyanın şüpheden hiç eser kalmayacak kadar doğruluğuna iyice kanaat getirmiş oldu. Artık bu noktadan sonra hemen Hacer’in yanına varmalı, varır da. Vardığında ilk sözü;
Derhal İsmail’i hazırla dostumu ziyarete gideceğiz demek olur. İsmail’e döndüğünde ise;
—Yanına bıçak ve ip al, der.
İsmail merakından sordu:
— Nereye?
İbrahim (a.s):
—Dostumuza.
İsmail:
— O dost kim, evi nerededir?
İbrahim (a.s):
— O mekân ve zamandan münezzeh bir dosttur.
Biraz daha yürüdüler. İsmail bu sefer babasına:
— Madem öyle, O dost bizimle yemek yer mi?
İbrahim (a.s):
O yemekten ve içmekten de münezzeh bir dosttur.
Bu arada baba oğul konuşa dursunlar şeytan da boş durmaz, o da ihtiyar kılığında Hacer’in yanına varıp şunları söyler:
— İbrahim Oğlunu nereye götürdü?
Hacer:
— Bir dostun ziyaretine.
Şeytan:
— Hayır, ne dostu. Seni kandırmış olmasın, kesin boğazlamaya götürmüştür.
Hacer:
— Asla baba yüreği evlat boğazlamaz, deyince
Şeytan:
—Öyle zannediyorum ki, Allah emretmiştir.
Hacer:
— Şayet öyle ise o halde emre uymak gerekir sözüyle şeytanı çileden çıkartıp, haddini bildirmiş olur.
Tabii şeytan Hacer'den umduğunu bulamayınca İsmail’in yanına varıp ona da vesvese vermek için uğraşır. Tıpkı İsmail’de annesi gibi Allah’a teslimiyet noktasında akıl dolusu cevaplar verince şeytan bir kez daha hüsrana uğrar. Şeytan en nihai hamlesini İbrahim (a.s) üzerinden deneyip davasından vazgeçirmeye çalışır, ama onda da ana oğlun sergilediği tavrın aynısını görünce rezil rüsva olur.
İşte emredilen o an gelmişti ki; İbrahim (a.s) Allah adını zikredip var gücüyle İsmail’in boğazına bıçağı çalmaya başlar. İşte tam o bıçağı çalacağı esnada Cebrail yüklendiği ilahi emir gereği Sidretül müntehadan yetişip bıçağı ters çevirir. Öyle ki ters çevrilen bıçak iz yapmaktan hayâ eder. Yani bıçak bile yat kurban olmaya teslim olmuş İsmail'den incinmez. Böylece İsmail kurban edilmez. Bunun üzerine Allahü Teala:
— Ey İbrahim! Rüyanı tasdik ettin, artık başını kaldırıp dağa bak, buyurdu.
İbrahim başını kaldırıp bakınca bir koç gördü. İster istemez koçun ardına düşüp Cemreyi ulaya vardı. İbrahim (a.s) burada yedi taş attı, sonra cemreyi Kübra'ya varıp orada da yedi taş atar, nihayet Mina’da kendisine armağan edilen koç’u kurban eder. Böylece İbrahim (a.s)'in koçu kurban etmesiyle birlikte bundan böyle gelmiş gelecek hali vakti iyi olan müminlere kurban vacip kılınmış oldu. Baba oğul eve geldiklerinde Hacer sevinç gözyaşları eşliğinde Allah’a şükreyledi.
Rivayet edilir ki; İbrahim (a.s) oğluna:
— Ey İsmail! İyi bir taş getir ki hacılara işaret olsun dediği anda İsmail (a.s) Ebu Kays dağından bir ses işitti:
— Cebrail tufan koptuğunda bana bir taş emanet etmişti, gel onu al.
İsmail’de öyle yaptı, Ebu Kays’tan taşı alıp babasına verdi. İşte o gün bu gündür adına Hacerü’l Esved denen bu taş, baba oğul birlikteliği ile yerine konup, bu sayede taş tavaf yapan Hacılar için bir başlangıç noktası olur. Ardından baba oğul Kâbe’yi inşa etmeye koyuldular. Derken Kâbe’nin inşası tamamlandıktan sonra haccın rükünlerini birlikte eda ederler. Artık Veda haccın ardından İbrahim (a.s) görevinin burada bittiği duygusuna kapılmış olsa gerek ki Makam-ı İbrahim’den mevcut ve gelecek olan insanlığa:
—“Ey insanlar! Allah bir ev bina ederek bu evi ziyaret etmenizi emreyledi, geliniz ziyaret ediniz” duyurusunu yapıp oğlu İsmail’e Kâbe’yi emanet eder.
Halil’in sesi işte bütün dünyada böyle yankı bulur. Tabii insanlar bu çağrıyı duyunca:
— Lebbeyk! Dediler.
İbrahim (a.s) bu seslenişten sonra Şam’a gitti.
Malum bütün peygamberler Yakub (a.s)’ın soyundan geldiği halde bizim peygamberimiz İsmail (a.s)’ın sulbünden gelmektedir. İbrahim (a.s) bir gün İsmail’in evine geldiğinde Emare kapıyı açtı. İbrahim (a.s) sordu:
—Haliniz vaktiniz nasıldır?
Emare şükür etmek bir yana tam aksine dert yanıp, içeri buyur bile etmez.
İbrahim (a.s) bu sefer:
—İsmail nerede? Dedi.
Emare dedi ki;
—Ava çıktılar.
İbrahim (a.s);
—O halde geldiği zaman deki; bu kapının eşiğini değiştirsin.
İsmail avdan döndüğünde hanımı bütün olanları anlattı.
İbrahim (a.s) bu durumda hanımına;
— O bahsettiğin insan benim babamdı. Kapının eşiğini değiştirmekten amaç ise seni boşamam demektir. Nitekim de boşuyorum, der ve boşar da.
Daha sonra İsmail (a.s) Hale ile evlenir.
İbrahim (a.s) yine bir vakit yolu düşüp İsmail’in evine geldiğinde bu sefer karşısında Hale vardı. Tabii Emare’ye sorduğu gibi ona da sorar:
—Haliniz vaktiniz nasıldır?
Hale hanım:
—Allah'a şükür dedi ve misafir etti. Hatta hizmette hiç kusur eylemez de.
İbrahim (a.s) :
—İsmail geldiğinde dersin ki bu kapının eşiğini muhafaza etsin der ve haneyi saadetten ayrılır.
Akşam vakti İsmail geldiğinde olanları anlattığında İsmail tebessüm edip;
—“Ey Hale! Sana müjdeler olsun. Şunu iyi bil ki eşiği muhafaza et demekten maksat sana sahip olmamı öğütlemektir. Habibin nuru senden bir sonraki kuşağa intikal edecek ” der.
İbrahim (a.s) takriben yüz yetmiş beş yıl yaşadı.
Evet, Habibi Kibriya’nın nuru gerçekten de hep temiz iffetli kadınlar üzerinden eşlerinin Haşim, Abdulmuttalip ve Abdullah’ın alınlarından Rasulullah’a ulaşmıştır. Öyle ki bu nur sahibine anne karnında ulaştığında Âmine anamız sanki hep hamile değilmiş bir hanım görünümü vermiştir. Ayrıca Rasulullah daha henüz doğmadan önce Kisra sarayının yıkılması, hiç sönmeyen ateşin sönmesi, Save gölünün kuruması ve tarihlerin fil vakası diye kaydettiği Ebrehe ordusunun Ebabil kuşları tarafından hezimete uğratılması gibi birçok olağan üstü olayların yaşanması gelişini müjdeleyen işaretlerdi. Derken bütün bu alametlerin tamamlanmasıyla birlikte kutlu doğum gerçekleşir. Böylece Kutsal kitaplarda adından bahsedilip geleceği bildirilen Habibi Ekrem tüm âleme şeref verip, âlemler şenlenir de.
Velhasıl; O; 'Adı güzel kendi güzel Muhammed'dir.
En son dedekorkut1 tarafından 01 Şub 2015, 20:52 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur_umim »

değerli alperen kardeşimiz,

gönül sitemizdeki kıytmetli yazılarınız konu ve içerik bakımında çeşitli ve çok önemli..

Tevhid Dininin İbrahim (as) ı ve iki peygember oğlu..

Hasedi bilmeyen Hacer Annemizden doğan, Resûllulllah (sav) in de dedesi olan İsmail (as)...

Kendi arzusuyla çocuğu olmadığı için kocası İbrahim (as) ı Hacer Annemizle evlediren Sarâ Annemiz...
Oğlu İshak (as) doğunca kopan kıskançlık fırtınası...
peşi sıra Yahudi kavminin oluşumu...

Hacer Annemiz ve kucakta İsmail (as) ın ıssız çöllere atılış çilesi..
"Yâ İbrahim! sen bu ıssız yerde bu küçük çocukla kime bırakıp gitmektesin?" sorusuna..
"Allahu zülcelâl'e!" cevabı...

Mekkede kaynayan Muhammed Kevseri!..

Allah razı olsun hizmetiniz Hakk cc dan kabul görsün inşaallah...
Resim
Kullanıcı avatarı
MBurak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 415
Kayıt: 12 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen MBurak »

Kardeşim Kur-an ışığında, hadiseleri dedekorkut edası ile betimlemeniz çok güzel gerçekten de harika, gönlünüze bereket dolsun inşallah...
Bu kıssalarda bizim için güzel dersler vardır.
Bir evladın babasına itaati ve ALLAH'a teslim oluşu,
Hacer Annemizin Babamız İbrahim aleyhisselama güvenmesi inanması ve
ALLAH' tan gelen emir karşısında amenna diyebilmesi
Ve İbrahim a.s'nin tevekkülü, teslimiyeti..v.s. ve bir sürü ders
cenabı hakk bize ibrahim a.s gibi bir baba olmayı ya da hacer veya hale annelerimiz gibi bir eş olmayı, ismail a.s gibi bir evlat olmayı nasip eyleye inşallahurahman...
selam ve muhabbetlerimle...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/brk.jpg[/img]
Cevapla

“►Peygamberler Tarihi◄” sayfasına dön