1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

İBRAHİM(A.S) VE NEMRUD

Gönderilme zamanı: 01 May 2008, 05:35
gönderen dedekorkut1

İBRAHİM (A.S) VE NEMRUD
ALPEREN GÜRBÜZER

Nemrud saltanatının ilk yıllarında adalet sahibi bir hükümdardı. Maalesef sonraları şeytanın vesvesesine kapılıp ilahlığını ilan etti. Böylece insanlar Allah’a kulluğu bırakıp Nemrut’a tapmaya başladılar. Fakat ilahlığını ilan etse de onu içten içe endişelendirecek haber müneccimlerden gelir.
Müneccimler:
— Yakında bir kimse dünyaya gelip hem putları yıkacak, hem de saltanatına son verecek dediler.
Nemrut bu durumda derhal harekete geçip tellalları vasıtasıyla:
— Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin, bundan sonra hiç kimse eşiyle ilişkiye girmeyecek, biliniz ki bugünden itibaren doğacak çocuklar öldürülecek, diye emir üzerine emir yağdırır. Derken, yaklaşık yüz bini bulan masum çocuk ilahlık davası ve bir taht uğruna katledilir. Hele hele Müneccimlerce söz konusu kişinin ana rahmine düşmesinin filan gece olacak denmesi, Nemrud’u daha da içten içe derin düşündürüp çılgına döndürür. Hatta işi sağlama almak bakımdan erkekleri şehrin dışına sürgün edip sınır boyunca nöbetçiler yerleştirir de. Böylece erkeklerin şehir içine, kadınların da şehir dışına çıkmasını önleyecek tedbirleri kendince almış oldu. Fakat bir istisna durum var ki İbrahim’in annesi Taruh‘dan çoktan hamile kalmıştı bile. Üstelik Taruh vefat etmişti de. Dolayısıyla İbrahim (a.s) amcası (aynı zamanda üvey babası) Azer yanında büyüdü. İyi ki de onun yanında büyümüş. Şöyle ki Nemrud Azer’i çok severdi. Bu yüzden onu şehir dışına atmamıştı. Derken İbrahim (a.s)'ın annesi (Emile) oğlunun başına bir hal gelmemesi adına daha doğmadan Azer'i oyalayacak bir dizi taktiklere başvurup Azer’e şöyle der:
— Çocuk doğduğunda onu Nemrud’a teslim et, bak gör seni daha çok sevecektir.
Tabii Azer Emile'nin bu tavrına çok sevinmişti. Doğum yaklaşınca bu sefer Azer’e:
—Doğum sancısından korkuyorum, git benim için put hane de dua et, der.
Bu sırada İbrahim'in doğumu gerçekleşir. Böylece Emile çocuğu doğurduğunda mağarada saklamasını bilecektir. Keza Mağaradan dönüşte Azer’e; çocuğun öldüğüne dair yalan uydurması da öyledir. Muhtemeldir ki O, böyle bir yalana başvurmasaydı İbrahim (a.s) Nemrut tarafından katledilecekti. Fakat Emile, oğlu İbrahim on üç yaşına geldiğinde gerçekleri itiraf edecektir. Nitekim bir gün Azer’e:
— Hani bir zamanlar bir oğlumuz vardı. Oysa onu bizatihi mağaraya ben götürüp senden gizli tutmuştum. İşte bu itiraf üzerine birlikte mağaranın yolunu tuttular. Mağaraya geldiklerinde İbrahim konuşmaya başlayıp ilk olarak Azer’e:
—Benim Rabbim kim? Sualini yöneltir.
Azer cevaben:
— Annen, der ve karşılıklı soru cevaplar şöyle devam eder.
İbrahim (a.s):
— Annemin Rabbi kim?
Azer:
—Ben.
İbrahim (a.s).
— Senin kim?
Azer:
— Nemrud.
İbrahim (a.s):
—Peki, Nemrut’un Rabbi kim?
Azer:
— Sus öyle şey mi olur, onun Rabbi yok ki. O Tanrıdır.
İbrahim (a.s):
—Ben mi güzel annem mi?
Azer:
— Sen.
İbrahim (a.s):
—Nemrut mu güzel, sen mi?
— Ben.
İbrahim (a.s):
—Peki, nasıl olur? Benim rabbim annem ise benden güzel değil, şayet sen annemin rabbi isen annem senden güzel. Senin rabbin Nemrud ise Nemrud senden çirkin. Hiç yaratan yaratılandan aşağı olur mu?
İşte on üç yaşındaki İbrahim (a.s)’ın amcasını terleten akıl dolusu cevaplar bu. Böylece bir iman dersi veriyor amcasına.
İbrahim (a.s) bu sefer annesine dönüp:
— Ey anneciğim mağaradan başka yerler var mı?
Annesi:
—Var.
İbrahim (a.s):
— O halde bana göster.
Annesi bu durum karşısında onu dışarı çıkarır. Tabii İbrahim (a.s) mağaradan dışarı çıktığında her tarafa ibret nazarıyla bakıp, ansızın gözü Zühre yıldızına takılır. Takıldıkça da derin düşüncelere dalar ve:
— Benim Rabbim bu mu? Sorusuyla kendini sorgular. Keza birazdan Ay’ı görüp o da bir müddet sonra kaybolduğunda kendi kendine; kâh kaybolan, kâh ortaya çıkan asla benim rabbim olamaz, çünkü değişen bir başkasına muhtaçtır, muhtaç olan sonradan yaratılmıştır diye söylenir de.
Derken İbrahim (a.s)’ın annesi onu böyle derin düşünceler eşliğinde eve getirir. Artık İbrahim için mağara hayatı bitip başka bir mekânda yeni bir hayata adım atma gerçekleşir. Ancak Üvey babası bu mekânda onu bazen çok severdi, ama bazende rahat bırakmaz. Nitekim bir gün İbrahim (a.s) Azer’e:
—Ey babacığım! Hiç görmeyen ve işitmeyen şeylere niçin tapıyorsun?
Belli ki Azer bu tür sorulara canı sıkılıyordu, hatta bir keresinde İbrahim’e:
—Bak beni fazla bu konularda zorlama, yoksa canını acıtırım diye tehdit eder de.
Üstelik üvey baba Azer, kendi elleriyle imal ettiği putları oğullarına sattırırdı. Bir defasında ise İbrahim’e satmasını söyleyince O satmak bir yana putun ayağına ip bağlayıp sürükleye sürükleye pazara götürüverdi. Hatta bununla da kalmayıp putun başını suya daldırarak ‘Hadi iç’ diyerek ten alay bile eder. Pazar sonrası akşam eve geldiğinde Azer:
— Bak kardeşlerin kadar olamadın, onlar sattı sen satamadın, nedendir?
İbrahim (a.s):
— Kimseler almadı ki, iyi ki de almamışlar hem bunlar işitmez, görmez ve aciz yaratıklar. Madem öyle gelin sizde işitmez görmez ve aciz olan bu putlara ibadet etmeyin diye nasihat varı bir cevap verir.
Bir gün de İbrahim (a.s) Azer’i put yaparken gördüğünde:
— Baba yazık emeğine, senin yonttuğun taş nasıl olur da İlah olur, aklın alıyor mu buna?
Azer neyse ki fazla üstelemeden:
— Eğer putlar senin Peygamberliğini ve inandığın Allah’ı tasdik ederse iman ederim dedi. Bu durum karşısında İbrahim (a.s) ellerini açıp Allah’a dua etti. Tabii, Peygamber dua eder de karşılık bulmaz mı? Elbette bulur ve putlar şahadet eder de. Ancak Azer putların bu apaçık şahadetlerine rağmen tevil yapmaya kalkışıp şöyle der:
— Ben put yaptığım için halk elimi öper, sen ise sihir yaptığın için bana senin ayağını öpmek yaraşır.
İbrahim (a.s) Azerin bu pişkinliği karşısında artık ondan ümidini kesmişti. Bir anda meseleyi kökünden halletmeye karar verir. Öyle ki bir gün elindeki baltayla putları darmadağın edeceği sırada Cebrail elinden tutup şöyle vahiy etti:
—Allah buyurdu ki; bunları baltalama, zira onlar cansızda olsa benim birliğimi ve senin peygamberliğini tasdik ettiler.
Aman Allah’ım, ne kadar anlamlı ferman; cansız bir varlık iman eder kurtulur da, canlı mahlûk olan insanoğlu tasdik etmekte neden nazlanır doğrusu anlamakta zorluk çekiyoruz. Galiba şaşa kaldığımız durumlar hikmeti ilahiye'nin bir cilve-i Rabbaniyesi olsa gerektir. Madem öyle bize hikmetinden sual olunmaz demek düşer.
Bu arada Allah dini tebliğ için İbrahim (a.s)’a emir verdi, vermesine ama, İbrahim (a.s)’ın içinde yaşadığı toplum senede bir defa toplanıp bayram yapan topluluktu. Yani onların bayramı değim yerindeyse putların önünde eğilip yâd etmek içindi. Böyle bir günde elbette tebliğ bir yana, İbrahim’e putlarımıza tap denileceği muhakkaktı. Nitekim Azer İbrahim’e:
— Hadi sende gel, der.
İbrahim (a.s):
—Hastayım, gelemem, bahanesiyle işi yokuşa sürer.
Azer bu durum da put hanenin anahtarını İbrahim’e teslim edip bayram şenliklerine katılmak üzere yola çıkar. İbrahim (a.s) ise kendi kendine işte fırsat bu fırsat deyip önce put hanenin kapısını açıp büyük putun boynuna baltayı asar sonra da put hanenin kapısını kapatıp bayram dönüşlerini beklemeye koyulur. Böylece kendince ilahi tebliği beyan etme şartların ön hazırlıklarını yapmış olur..
Tabii halk bayram dönüşünde vaziyeti öğrenince Nemrud’a haber verdiler. Nemrud’un huzuruna getirilir de. Malum adet üzere huzurda teamül gereği secde edilirdi. İbrahim (a.s) secde etmeyince:
—Niçin? Dediler.
İbrahim (a.s):
—Ben Allah’tan başkasına eğilmem.
Nemrud:
—Senin Allah’ın kim?
—O hem öldürür hem de diriltip eşi ve benzeri olmayan bir yaratıcıdır.
Nemrut bu cevap karşısında derhal zindandan getirttiği iki kişiden birini öldürür, diğerini de azat edip İbrahim’e:
—İşte gördüğün gibi bende öldürür ve diriltirim.
İbrahim (a.s) bu durumda tavrını bozmadan:
—Benim Rabbim güneşi doğudan doğdurur, gücün yetiyorsa sende batıdan doğdur.
Nemrud'un gözleri fal taşı açılıp iyiden iyiye şaşırmıştı, hatta müşrikler başlarını eğmek zorunda kalmıştılar. Zira bu akıl dolusu sözleri hazmedemediklerinden intikam almak için istişare ettiler, müşavere sonucunda İbrahim’i yakmaya karar verdiler. Koca yığın dolu odunları yakıp İbrahim’i ateşe attılar.
Allah-ü Teala ateşe:
— Ey Ateş! İbrahim’e serin ol! Deyince ateş serin olup gül bahçesine dönüşüverdi. Bu manzarayı şaşkınlıkla seyreden Nemrud kendisi için mühlet ister. Veziri Haran ile bu konuyu konuşur da. Fakat Haran tanrılıktan kulluğa düşeceksin diye söylenerek aklını çelip Nemrud’un iman etmesini engeller. Nitekim iman etmez de. Böylece gırtlağına kadar küfür bataklığına batmaya razı olur.
O bata dursun, Allahü Teala İbrahim (a.s)’ı Nemrut’un yaktığı ateşten kurtardıktan sonra birçok insan imana geldi. Hatta İbrahim (a.s)’ın Peygamberliğine inananlar arasında Lut (a.s)’da vardı. Malum Lut (a.s), İbrahim (a.s)’ın kardeşinin oğludur.
Velhasıl, inanmak başka bir duygu, inanmamak başka.. Biri ebedi huzura, diğeri ise azaba götüren duygu selidir. Ne mutlu İbrahim’in yakmadığı ateşin serinliğinde yol alanlara.

Gönderilme zamanı: 01 May 2008, 11:50
gönderen MBurak
Kardeşim bu güzel bilgileri derleyip paylaştığın için çok teşekkür ederim...
Şimdi bakıyorum da insanların yine PUTLARI var, aslında kadim zamanlardaki kadim insanların yaşadıklarının benzerlerini yaşıyor insanoğlu her çağda, zira imtihan sorusu hep aynı bu sınavda:tevhid?
(ALLAH kanunları olan İNSAN FITRATINA en uygun olan mı tercihiniz yoksa beşeri yani şaşkın ve taşkın olanlar mı?)
Değişen tek şey putların isimleri ve cisimleri, değişmeyen şey ise putların var oluşu...Firavunlar ve Nemrudlar her devirde olduğu gibi bu devirde de vardır ama tek farkları açıktan ilahlıklarını ilan edememekte oluşlarıdır. Her fırsatta çeşitli yollarla ALLAH ve PEYGAMBER düşmanlığını dile getirmektedirler bu zihniyetin sahipleri. Ve insanlarımızı büyük bir ölçüde etkilemişlerdir...Öyle geliyor ki bana bugün bir İBRAHİM olma vaktidir!
Zira ALLAH(c.c) ne güzel vekildir!
Ateşin bağrında da olsak orayı bize serin ve esen kılacak ALLAH'tır.
ALLAH'ın SELAMI ve RAHMETİ üzerimize olsun
Muhabbetle...

Gönderilme zamanı: 02 May 2008, 10:38
gönderen Hakan
Hayy Allah razı olsun. Emeğine sağlık.
Çok güzel...