Gözyaşı Mucizesi......

İbret almasını bilenler için
Cevapla
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Gözyaşı Mucizesi......

Mesaj gönderen sdemir »

Gözyaşı Mucizesi

Vücudumuzda hayati öneme sahip birçok sıvı salgılanır. Bunlardan biri de gözyaşıdır. Gözyaşının muhteşem bileşimi Sağlıklı bir görüş için tahmin edilemeyecek kadar önemlidir.

Gözümüzde mükemmel bir gözyaşı üretim taşıma ve boşaltma sistemi vardır. Ancak gözümüzdeki mekanizmalar bu kadar değildir: Her göz kırpışımızda göz yüzeyindeki gözyaşı filmi otomatik olarak yenilenir. Bu işlem ortalama her altı saniyede bir tekrarlanır. Bu 60 yıl yaşayan bir insanın tüm ömrü boyunca 200 milyondan fazla göz kırpması anlamına gelir.

Gözyaşının % 98.2’si sudur. Geri kalan kısımda kan plazmasıyla aynı oranda üre ve plazmadakinden daha az oranda glikoz tuzlar ve organik Maddeler bulunur. Yani gözyaşı içinde farklı oranlarda farklı maddeler bulunan çok özel bir sıvıdır.

Gözyaşı bileşenlerinin varlığı iyi ve net bir görüş için şarttır. Bileşenlerin miktarında ya da yapısındaki ufak bir farklılık olduğunda göz kolaylıkla mikrop kapabilir ya da gözümüz net görme özelliğini yitirebilir. Gözyaşının görevleri 4 ana başlık şeklinde verilebilir:

Göz yüzeyini nemlendirmek ve kuruluğun vereceği hasarı engellemek
Mikroskobik olarak pürüzsüz olamayan göz yüzeyini pürüzsüz optik bir yüzey yapmak
Gözün kornea bölümüne ihtiyaç duyduğu oksijen ve diğer besinleri sağlamak
Gözü bakterilerden ve enfeksiyonlardan korumak.
Çok kompleks bir yapıda olan gözyaşını oluşturan bileşenler 3 katman oluşturacak şekilde gruplanmıştır


Yağ Katmanı
Gözyaşının en üstte yer alan katmanıdır. Bu sayede hemen altında bulunan sıvı katmanın buharlaşarak fonksiyonunu yitirmesini ve gözyaşının alt göz kapağından akıp gitmesini engeller.

Yağ salgılayan bezlerin bulunduğu katman çok ince olmasına karşın gözyaşının dışarı akmasını ve buharlaşmasını başarıyla engellemektedir. Peki kim gözyaşının üzerine buharlaşma etkisini hesap ederek böyle bir kaplama yapmıştır? Bu kadar özel bir tasarım nasıl ortaya çıkmıştır?



Sıvı Katman
Bu katman gözyaşının temel katmanıdır. Yağ tabakanın hemen altında ortada yer alan tabakadır. Üç katman arasında en kalın olanıdır. İçinde tuzları Proteinleri ve lizozim adlı özel bir kimyasal maddeyi barındıran karmaşık bir yapısı vardır.

Gözün kornea tabakasını besleyen oksijeni taşır atık ürünleri korneadan uzaklaştırır korneada oluşabilecek enfeksiyonları engeller. Algıladığımız görüntülerin normal olması için gözün kornea tabakasındaki su hacminin değişim göstermeden belirli bir oranda kalması şarttır. Eğer bu oran bozulursa kornea şişer ve formu bozulur. Sıvı katman korneadaki su hacminin dengede kalarak görüntü kalitesinin yüksek olmasını sağlar
.



Mukus Katmanı
Göz yüzeyinde bulunan konjuktiva adlı ince zardaki hücreler tarafından üretilir. Gözün hemen üzerinde yer alır gözyaşının en alttaki katmanıdır. Üzerinde yer aldığı epitel yüzeyi hidrofobiktir yani suyu sevmeyen iten bir yapısı vardır. Eğer sıvı katman ile bu katman yer değiştirmiş olsalardı mukus tabakası göz üzerinde duramayacak dolayısıyla bir işe yaramayacaktı. Bu katmanda gözün üzerinde durabilen musin adlı özel bir kimyasal madde bulunur. Gözyaşı bu madde ve mukus katman sayesinde yerçekimine karşı koyarak gözün önünde durmayı başarır.

Gözyaşı sadece korneayı kurumaktan kurtaracak ve göz küresinin yüzeyinin kayganlığını kaybettirmeyecek miktarda üretilir. Böylece göz hareket ettiğinde göz kapağının iç kısmı ile gözün üstü arasında sürtünmeden kaynaklanan bir rahatsızlık meydana gelmez.

Gözyaşını oluşturan bileşenlerin yeterli miktarda üretilmemesi ya da bir bileşenin eksik olması göz yüzeyi üzerinde kuru noktaların oluşmasına neden olur. Bu durumda da göz ile göz kapağı arasında sürekli bir sürtünme olur ve gözün her hareketi bizim için bir eziyet haline gelirdi. Örneğin gözyaşı kuruluğu olan hastalarda gözlerde sürekli bir yanma ve gözün içinin kum dolu olduğu hissi duyulur. Gözler batar kaşınır şişer kızarır ve hastalığın ileri aşamalarında hasta gözünü kaybedebilir. Göz bileşenlerinde bozukluk ya da eksiklik olanlar her 10–15 dakikada bir gözlerine yapay gözyaşı damlatmalıdırlar. Pek çok insan bu rahatsızlığı yaşar ve kısıtlı bir rahatlama sağlayan göz damlası ve ilaçlar için pek çok para harcar.

Sağlıklı bir görüş sağlamak için gözyaşının tüm bileşenlerinin tümünün tam olarak üretilmesi yeteli değildir. Gözyaşının hangi yolla nasıl nakledileceği de son derece önemlidir. Gözyaşı gözyaşı bezlerinden çıkarak küçük kanallardan akar. Her göz kırptığımızda ince bir film gözlerimizin etrafında yayılır ve gözümüzü nemlendirerek tozdan ve diğer rahatsız edici maddelerden temiz tutar.

Tesadüfler sonucu göze zarar verecek rastgele milyarlarca bileşiğin oluşabilme ihtimali vardır. Peki nasıl olup da göz için hem böyle kuvvetli bir temizleyici görevi görecek hem de göze en ufak bir zarar vermeyecek bir sıvı sentezlenmiştir? Bu ideal sıvı tesadüfen oluşana kadar göz nasıl korunmuştur? Çünkü indirgenemez komplekslikte olan gözün sağlığını koruyabilmesi için tüm unsurlarıyla birlikte ve bir anda oluşması şarttır. Gözün tek bir parçasının bile tesadüfen oluşması mümkün değildir


Alıntıdır
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
786

Mesaj gönderen 786 »

EVET GÖZYAŞI DA SUDUR AMA DÖRT ÇEŞİTTİR GÖZYAŞI DER MÜNİR DERMAN HZLERİ. BİR ŞEYE ÜZÜLMEKTEN, AĞLAMAKTAN, AŞIRI GÜLMEKTEN VE ASIL ÖNEMLİ OLAN SON TÜRÜDÜR. BÜTÜN BU GÖZYAŞLARINDA SUYUN TERKİBİ FARKLI FARKLIDIR; İÇİNDE SU VARDIR, ÜRE VARDIR, TUZ VARDIR, ŞEKER VARDIR VE SÖYLENEMEZ BİRŞEY DAHA VARDİR Kİ ONU DA SİZ GİDİN KENDİNİZ BULUN DER. KATKINIZ İÇİN ALLAH CC RAZI OLSUN KARDEŞİM...786786
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili SDemir kardeşim,
ALLAH razı olsun, göz yaşı ne kadar gizemli degilmi?
Bir zaman bir iki şey karalamıştık bu konu üzerine acizane, biraz gecmişten yansıtmalar yapalım acizane.


Resim

GÖNÜL ve GÖZYAŞI

Barboros SERT

Anatomik olarak;
Ağlamak bir kişinin düşünebileceğinden çok daha karmaşık bir prosestir.
İlk olarak, 3 çeşit göz yaşı vardır.
Bazal göz yaşı sürekli olarak gözleri yağlar.
Reflex gözyaşı gözlerimiz kaşındığında ve dışarıdan bir zarar verici temas meydana geldiğinde üretilir.
Ücüncü çeşit göz yaşı duygulara bağımlı olarak meydana gelir ki bizim dinen bahsettiğimiz göz yaşı budur.
Her bir göz yaşı farklı miktarda kimyasal proteinler ve hormonlar içerir.
Bilim adamlarının duygusal gözyaşlarının yüksek seviyede %20-25 daha fazla protein içerdiği ve aynı zamanda yüksek seviyede manganez ve prolaktin ve ağlama ile atılan bu hormonların vücuttan eksildiği ve depresyondan uzaklaşıldığı isbatlanmıştır.
Bir çok insanda ağlamanın üzgünlüğü dindirdiği, bununda bir bölüme kimyasal ve hormonların atımından kaynaklandığı görülmüştür.

Nasıl ağlarız?..

Duygusal göz yaşları duygusal bir sebep ya da aktif hale getirecek bir tetiklemeye ihtiyaç duyar.
Bu dışarıdaki bir kaynaktan gelen acı, sevdiğini kaybetmek, v.b. ya da içeriden kaynaklanan birinin kendi tanımaya başlaması ve hayatın farkına varma ile oluşur.
Duygular aktif hale gelince, sinir sistemi, beyindeki kafatası sinir sistemini uyarır ve sinir iletisimcilerine işaret gönderir oradan da göz yaşı bezlerine işareti iletir, böylece ağlarız.
En büyük göz yaşı bezi olan lakrimal bez duygusal ve reflex gözyaşlarını üretir.
Bir çok kişi vücudun stres ve değişik sebeple bu bezden çıkardığı göz yaşı ile dengeyi sağladığı söylenir.

Referanslar:
1. Frey, William H. II. Ph.D. Crying: The Mystery of Tears. Minnesota: Winston Press, 1985
2. Lutz, Tom. Crying: The Natural and Cultural History of Tears. New York:
W.W. Norton & Company, 1999.

Şunu kabul etmek gerekir ki içtenlikle dökülen gözyaşında daha büyük bir miktarda hormonal protein salımı oluşmaktadır.
Aşırı hormonların atılması ile stresten kurtuluş ve rahatlama sağlandığı çok yaygın bir inanıştır.
Burada beyin, sinir sistemi, hormonlar, göz ve kalb arasında ne bağlantı var bunları tek tek incelemek gerekir.
Bu ise çok derin bir araştırma gerektirir.

Ağlama esnasında, yüz sanki bir enerji ile kasılıyor, kafada bir titreme ve kalbin iç kısmında bir sıkışma ve büzülme meydana geliyor, kulakların içinde bir uğuldama baslıyor, bazen burun sıvısında artış görülüyor, sanki kalb üzerinde yada içinde bir enerjinin yoğunlaşması hissediliyor, elbise vücuda yapışmaya başlıyor(sanki vücut manyetik bir etki ile onu çekiyormuş gibi özellikle kalb kısmında), vücutta terlemenin hüsule geldiği görülüyor özellikle saç diplerinde.
Şunu hissediyorum ki ağlamak kalbi temizliyor, ruh huzur buluyor ve nefsin temizlenmesinde ağlamak bir katalizör işlevi görüyor.

Çıbanın patlayışı ve iltihabın dışarıya çıkışı gibi, göz yaşıda vücuttan atılan aşırı hormon, gönülden dışarıya atılan bir ağırlık bir pislik ile temizliğin, bir iyileşmenin olduğunun belirtisidir.
Ya da manevi kalbte uygulanan bir cerrahî operasyondur ki bu operasyon ile tıkanıklıklar açılmış ve kalbin işleyişi iyileştirilmiştir.(İnşirah Sûresine işaret)

İbadetler belli bir süre sonra otomatik olmaya başlarsa bunu hissetmek gerekir.
Arabayı sürmeye ilk gün başladığınızdaki sürüşünüz ile bir yıl sonraki sürüşünüz arasında fark vardır.
Bir yıl sonra bütün hareketleriniz otomatikleşir, düşünme ve kontrol yeteneginiz körelmeye başlar.
Sürme eylemini otomatik sürücünün yaptıgı gibi yaparsınız.
İbadettede bu mümkündür.
Belli süre sonra secde ve zikirler anlamlarını düşünmeden otomatik şekilde yaptığınız beden hareketlerine dönüşür, düşünmede gevşeklik bir tembellik oluşur.
Ağlamak burada bu dağınıklığı toparlamaya yardımcı olur sizi motive eder.

Buna güzel bir örneği İmam-ı Rabbanî Hazretleri mektubatında şöyle dile getiriyor:

“Zikr yapmakda gevşeklik duyarsanız, kalbinizin niçin dağıldığını araşdırınız! Bundan sonra, kalbi toparlamağa çalışınız! Boyun bükerek ve ağlayarak, kalbdeki karartının gitmesi için, Allahü teâlâya yalvarınız.”

Mü’minin ağlaması ile inançsız kişinin ağlayışı farklı sebeplerdendir.
Mü’minin gözü Allah için ağlar, sevgi ile duyduğu özlemden ağlar, kendisine verilen her türlü maddi manevi rızka şükürden ağlar, Allah korkusundan ağlar bunların değeri çok büyüktür.
Sebep ve niyet çok önemlidir.
Sebep ve niyeti Allah’tan başka kim nasıl bilebilir?

Bu türden ağlayış pop şarkıcıları için ağlayan, ayılıp bayılan insanların ki ile aynı şey değildir.
Belki ikişindede ayni vücut fonksiyonu işliyordur ama sonuçta birisi mânâlıdır diğerinin hiç bir kıymeti yoktur.

Kişi ilimde ilerledikçe ağlamakta daha çok mânâ kazanır.
Bunu Mevlânâ Hazretleri Mesnevi’de bir hikayesinde şöyle dile getiriyor:

“Birisi, müftüden gizlice sordu: “Bir adam namazda feryat ederek ağlarsa, acaba namazı bozulur mu, bozulmaz mı, namaz da ağlamak caiz midir?”
Müftü dedi ki: “Gözyaşı denilen o yaş niçin aktı? O, ne gördü, neden ağladı? Önce buna dikkat etmek gerek. Acaba gizlice ne gördü de o gözyaşı çeşmesi aktı? Eğer yalvarıp yakaran kişi, o alemi gördüyse ağlayışı ile namazı daha makbul bir hale gelir. Yok, o ağlayış, o yaş, beden zahmetindense ip de kırıldı iğne de.”

Ağlamak içtenliğin, samimiyetin belirtisidir.
Çâresizliğin dışa vurumudur.
Ağlama sonrasında kisi rahatlar huzura kavuşur.
Ağlamak iletişim kurmaktırda denilmiştir.

Ağlamak Allah’a teslimiyetin, sığınma arayışının, ona kaçışın sembolüdür, teslimiyet islam demektir, tanrıdan yardım isteyerek hulusi kalb ile ağlayarak ona dua eden kişi, kibrini ayaklar altına almış, büyüklük taşlamaktan uzaklaşmış, aciziyetini kabüllenmiş olduğunu ispat etmiştir .

Yağmur kuruyan yeryüzünü yeşertirse, ağlamakta kuruyan katılaşmış gönlü yumuşatır.
Her nasıl göz göklerinden yaşlar boşanıyorsa, gönül göklerindende gönüle bir yagmur niye yagmasın?

Her nasıl yeryüzünden bu su ile değişik değişik meyveler, çeşitli çiçekler, çıkıyorsa, gözyaşıda gönüldeki o iman ve islam ağacının köklerini besler, çeşitli manevi rızıkların meydana gelisini sağlar.
Bebek karnı acıkınca ağlar, bebeğin maması anne sütüdür, ya Allah için ağlayan gözün rızkı ne olur, bunu sen bir düşün?

Ağlamak, kulun Allah’a olan sevgisine karşılık Allah’u teala’dan sanki bir izin ve cevaptır.
Bu alamet, bu cevap bir sonuçtur, çünkü ağlamadan önce his etme, düşünme mevcuttur ve ağlamak sanki Allah’tan dilenir.
Bu nedenle bu hisler ve düşünceler bir başlangıç, yalvarmak ve dilemek bir eylem ve bu nispetle ağlamak sonuç ve Allah’u tealadan kuluna bir cevap bir izin olmuş olur.
Çünkü Allahu Teala ağlamana izin vermeden sen ağlayamazsın.
Herşey “O”’nun lütfu iledir.

Sanayide dökümhaneler vardır, bu dökümhânelerde çelik ve benzeri ham maddeler eritilir ve bu eritme büyük fırınlarda yapılır.
Bu fırınlar sürekli yanık olmalıdır, çünkü eğer soğurlarsa bir daha kullanılmaz hale gelirler.
Ocaklar katılaşırlar ve çatlarlar.
Bu yüzden onları 24 saat yanık tutarlar.
Mü’minin kalbide bir ocak gibi yanmadadır, o ocak sönerse kalb tıpkı bu döküm hanede kullanılan ocaklar gibi soğur ve katılaşır ve hatta çatlar.
Bu yüzden ağlayarak onun ateşini sürekli sabitlemek gerekir.

Çünkü nefsi bu ocakta eritiriz.

İmam-ı Rabbanî Mektubatından:

“Hem şükr etmek, hem de, Ona sığınmak ve başka birşeyi sevmemek için ağlamak yalvarmak lâzımdır. İçden, ağlamak, yalvarmak gelmezse, kendini zorlamalıdır. (Ağlamazsanız kendinizi ağlatınız!) demişlerdir. Kâmil ve mükemmil bir zâtı [ya’nî yetişmiş ve yetişdirebileni] buluncıya kadar, bu isteği, bütün sıcaklığı ile kalbinizde saklamak lâzımdır..”

“Ağlıyamazsan, kendini ağlat, sözü meşhûrdur. Böyle niyyet edebilmek için, durmadan Allahü teâlâya düâ etmeli, yalvarmalıdır.

Fârisî beyt tercemesi:
“Umarım, kabûl ede, göz yaşımı,
O ki, inci yapar, su damlasını.”

Ağlamak kurtuluştur, azapların önlenmesi için Allah’u tealadan bir rahmet dileğidir.
Bunu Mevlânâ hazretleri şöyle dile getiriyor:

"Sen kimi dertle hasta etmek istersen onun gönlüne ağlayış yolunu kapatırsın. Bu suretle de defeden olmaz, bela gelip çatar. Çünkü sızlanma şefaatçisi bulunmaz. Birisini beladan kurtarmak istersen gönlüne sızlanmayı getirirsin. Kuran’da şiddetli azaba uğrayan ümmetler hakkında dedin ki: O anda ağlayıp sızlanmadılar ki bela onlardan dönüp savuşsun. Gönülleri katı olduğundan suçları kendilerine ibadet görünüyordu. İnatçı kendisini suçlu bilmedikçe nasıl olur da gözleri yaşarır ağlar? Hasılı ağlayıp sızlanmanın Tanrı yanında değeri vardır. Ağlayıp sızlanmada ki değer nerede var? Ey ümit hemen kalk belini sıkıca bağla. Kalk ey ağlayan daima gül. Çünkü ulu Tanrı üstünlük bakımından gözyaşını, şehitlerin kanları ile bir tutmaktadır.”

Aşağıda Mevlânâ Hazretleri Ağlayıştakı taklitçilikten ve şeyhin ağlayışındaki mânâdan bahsediyor :

”Bilgisizlik taklit ve zan ile dolu olan ağlayış, o inanılan kişinin ağlayışına benzemez. Sen bu ağlayışı o ağlayışa kıyas etme. Bu ağlayıştan o ağlayışa uzun bir yol var.

O ağlayış, tam otuz yıl savaştan sonra elde edilir. Akıl, o makama yaramaz. Akılla o makam arasında yüz konak var. Akıl, o durağı bilemez bilir sanma. Onun ağlayışı, ne gamdandır, ne ferahtan. Güzelliğin ta kendisi olan ağlayışı ruh bilir. Onun ağlayışı da o yandandır, gülüşü de. Aklın vehmettiği şeylerden dışarıdır o. Onun gözyaşı, gözüne benzer. Görmeyen göz nasıl olur da gören göze benzer. Onun gördüğünü ellemeye imkan yoktur, ne akıl kıyası ile bilinir, ne duygu yolu ile! Onun ağlayışı da kendinden değildir, gülüşü de, sözü de. Bütün bunlar, ancak Tanrı’nın huyudur. Fakat ahmaklar, görünüşe sarıldıklarından o ince şeyler, onlardan adam akıllı gizli kalmıştır.”

Sultan Veled’in İbtidanâmesi’nden Ağlamanın Yararları ile ilgili beyitler :
“Güzel huy, Hakk'a enîs olmaktır, gece - gündüz özlemle ağlamaktır,
Bundan maksadım, görünen namaz değildir; bunu temiz olmayan kişi bilemez”

“ Cennet yolu tikenliktir; cehennem yoluysa güllük, fesleğenlik,
Tiken yolunu, ağlaya - inleye tutanın canı, bil ki ebedîlik yurdunu, cenneti
konak edinir,”

“Fazlasıyla ağla, yan, feryâd et de neliksız - niteliksiz Tanrı, seni nelikten, nitelikten kurtarsın”

“A diri, hak yolu, ölmektir; hiç gülmeden boyuna ağlamaktır;
Uykuyu, yeyip içmeyi, mezeyi, şarabı bırakmaktır, Bu defineyi elde etmek için tümden harâb ol, Harâb ol da seni o denize çeksin; eşsiz, paha biçilmez bir inci hâline getirsin!”

Maariften: “Sen amelden, namaz kılmayı, oruç tutmayı, hacca gitmeyi, geceleri uyu-mayarak ağlayıp inlemeyi ve perhiz etmeyi anlıyorsun. Halbuki bunların hiçbiri de amel değildir. Bunlar ancak amelin sebepleridir. Hepsini yaptığın zaman bunların sende bir etki sağlaması mümkündür. İşte o zaman sen, ibadet etmiş ve olduğundan başka bir şey olmuş bulunursun.”

“Benlik ve bizlik hissi, insanın çalışmasiyle gitmez ve böyle bir düşmanı kahretmek onun elinden, ayağından gelmez. Fakat, Tanrı buyurur ki: "Böyle bir düşmanın elinden bana ağla ve inle! Zira onu kahretmek mutlak bir iktidar sahibi olan benim elimden gelir.Benden başka kimse birşey yapamaz. Yanlız şu kaideyi koydum: Ey kulum! âciz olmana rağmen, onun kahrı için çalış ve onunla barışma, daima mücadelede!”

Mesnevi 1.cilt 480 :
"Dal, ağlayan buluttan yeşerir, tazeleşir.
Çünkü mum,ağlamakla daha aydın bir hale gelir.
Nerde ağlıyorlarsa orda otur, çünkü sen, ağlamaya daha lâyıksın!
Çünkü gönülde taklit nakşı var; yürü bendini göz yaşıyla yık!
Taklit, her iyiliğin afetidir. Sağlam bir dağ bile hakikatte samandan ibarettir."

Selam sevgi ve muhabbetle
Gariban


Tevbe 82. "Artık kazandıkları günahın cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar!"

Isra 109: "Ve ağlayarak çeneleri üstü kapanıyorlar; o onların ürpertilerini de artırıyor. "

Necm 60."-Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?"
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Ağlamak!
İnsanın Sînesin ACI SUyunu tutamaması!
AYNın AYNada ASLına ÖZlem duyan hıçKIRIK ı!
her hayvan ağlar!
GÜlen İnsan var ortada YEK ve TEK!!!!


Resim

AĞLAMAK!..

RUHum Zemzem gibi Bedenim testi
Leylâ’sına Mecnun meyhâne mesti
Ezelden Ebede Bezm-i Elest’i
“AHD” ini alnına almak ağlamak!..

*

Avla-Avcı anlar Aşk Avazını
SEVen-SEVilene Naz-Niyazını
“Bir SÖZ” ün uğruna Sevdâ Sazını
Çile Çarşısında çalmak ağlamak!..

*

Buz Dağları gibi kalbin erirse
Kâr ü Belâ Kâbesi’ne yürürse
Buhar-Bulut olup “BEN” lik çürürse
Tevhid Deryâsına dalmak ağlamak!..

*
Gülle-Gübre, Zehir-zemzem Aşk İşi
Şe’en şafağında “Şems” in gelişi
Kendini kendinde bildiyse kişi
Zıtların ZEVKinde kalmak ağlamak!..

*

Hayranım dikenli gonca güllere
“Olur!” suz “Olmaz” sız “Ol-AN” dillere
“AKL” ını soyup da Issız Çöllere
Sevdâ Sahrası’na salmak ağlamak!..

*

Yolcusunu yoran yolun-yolağın
Yolunu bilmeyen şaşkın ulağın
Sesini duymayan gönül kulağın
İlim İğnesiyle delmek ağlamak!..

*

El-Dil-Bel bağlanıp, EREN Eline
Bırakıp kendini Teslim Yeline
Yedi dilli SESle sazın teline
Mızrab Muhabbeti gelmek ağlamak!..

*

HAKK’ta, HAKK’tan, HAKK’la, HAKK’a dayanmak
HAKK’ın Tevhid Boyasına boyanmak
Dirilmeye Ölmek, HAKK’a uyanmak
Secdesiz namazın kılmak ağlamak!..

*

“Bilen demez, diyen bilmez!” nicesi
“Hu” Esması Sırrı “Hayy” ın hecesi
Gönül kördüğümü Aşk BİLmecesi
Kırk boğum gırtlakta ilmek ağlamak!..

*

Şe’enullah Şavkı gördüğün bunca
Topraktaki tohum bu gül bu gonca
Rasûlünü İzle RABB’ından önce
Kendinde kendini bilmek ağlamak!..

*

Yalana çıkıştır-Harama giriş
Ağzına sahip ol, bu zor olan iş
Kalbinin kilidi kefene dikiş
DİL’in dilim dilim dilmek ağlamak!..

*

Kırılan testiye ahmak yas tutar
SU kaybolmaz Âşık olan has tutar
Birlik Bazarında her şey pas tutar
Gözün yaşı ile silmek ağlamak!..

*

Anlatsam anlamaz ahmak nafile
Onun işi gücü kuru laf ile
AHMED’in sakalın ağartan çile
Emr olunduğunla olmak ağlamak!..

*

Tevhid Tepesinde bir tenha kalıp
Muhammed’e meftun derunî dalıp
Benlik’in soyunup “Şey” den boşalıp
Halk içinde HAKK’la dolmak ağlamak!..

*

Aklın alan YÂRin adın andıkça
Divâne dolusu Aşka kandıkça
Siyah saçlar Ak Alevle yandıkça
Târ ü Taze iken solmak ağlamak!..

*

Ezan, Medine’den kulağın açıp
Duyup Dost Sesini kendinden geçip
Sırat-ı Mutakîm İpi’ni seçip
Başının bağını yolmak ağlamak!..

*

Her bebe, dededir, her tohum ağaç
Her fidan gelindir, çiçekleri taç
Kulluğun gereği kim ki Kul, muhtaç
ÖLmenden evvelki ÖLmek ağlamak!..

*

Vah geçiyor ömrüm dönüyor Devran
Cevlanda Seyranım HÂL ile Hayran
Tevhid Terazisi Vahdet-i Vicdan
İnkârı İkrârı bölmek ağlamak!..

*

Gidemez–Gelemez–Varamaz Âşık
Vahdeti kesrette taramaz Âşık
“Her Yerde Ol-AN” ı aramaz Âşık
Aradığın burada BULmak ağlamak!..

*

Kul İhvanî SÖZün Âşıklara zül
Buz-Su-Buhar-Bulut… Tevhid Tekemmül
İster otur ağla, ister isen GÜL!
Ağlarken HÂLine GÜLmek ağlamak!..
En son kulihvani tarafından 08 Ara 2008, 03:13 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
ene
Üye
Üye
Mesajlar: 21
Kayıt: 13 Kas 2008, 02:00

Mesaj gönderen ene »

YARABBİ KALP KATILIĞINDAN VE GÖZ PINARLARIMIZIN KURUMASINDAN SANA SIĞINIRIZ.BİZİ ŞU GÜZEL VAKTİN HÜRMETİNE GÖZÜ YAŞLI KULLARININ ARASINA AL..
Kullanıcı avatarı
sdemir
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 487
Kayıt: 24 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sdemir »

Ağlamak!
İnsanın Sînesin ACI SUyunu tutamaması!
AYNın AYNada ASLına ÖZlem duyan hıçKIRIK ı!
her hayvan ağlar!
GÜlen İnsan var ortada YEK ve TEK!!!!
Kıymetli hocam, gariban, mina ve ene değerli kardeşlerim çok güzel paylaşımlarla destek verdiğiniz ''Gözyaşı mucizesi'' alıntımıza gösterdiğiniz ilgiye çok teşekür ederim.

Muhammedi sevgi zinciri bu olsa gerek!.....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/sdemirimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen safa-merve »

Dostlara çok teşekkür ederim. Gerçekten MUHAMMEDİNURda olmak ayrıcalık!


GÖZYAŞI VE AĞLAMAK

Ağlamak;
Rahmandan kuluna bir armağan, bir rahmet!...

Ağlamak;
İçteki sıkıntıları dışa atmaktır... sıkıntılardan arınmaktır!...
Bazen sevgiliye naz! Bazen sitemdir! Bazen de anlaşılamamaktır...
Bazen pişmanlığın ifadesi...

Ağlamak;
Kaybedilene ağıt! Hüznün doruk noktası...
Resulün kaybettiği oğluna hediyesi ...
Ya Resulallah! Sen de mi? Dedirten inci taneleri...
Bazen Rab’be yöneliş!...
Bazen af dileme!...
Bazen acının inci inci dışa vurumu!
Adeta acının yıkanması... toprağa karışıp yok olması...
Bazen sevincin gözlere yığılması, ardından göz pınarlarından süzülen daneler...
Yürekte sevinç fırtınaları koparken, gözlerin mahzunluğu!
Söylemek !hissettiklerini ifade etmek insana uzakken, süzülen damlalarla bunları tek tek yazmak! İçteki gök gürültüsünün adeta yağmuru davet edimi...
Yakubun Yusu fa özleminin ifadesi!... Net, yalın, riyasız hiçbir kelime telaffuz etmeden tüm çıplaklığıyla, duyguların ifadesi...

Ve ağlayabilmek;
Gece yarısı mahlukat uyurken, seccadesinde Rab bine huşuyla yönelmiş, alın secdede, Rabbi ile buluşmanın doruk noktasında... bir müminin gözlerinden süzülen damlalar! Belki de diğerlerinin kurtuluşuna mütesebbib!... Rabbinden rahmet olarak....
Bir annenin yavrusuna özlemi, hasretinin ifadesi!...
Duygular kumkuması içindeyken kalbin birden infilak etmesi...

Ve gözyaşı;
Rabbinden rahmettir mü’mine!...
Bir tesellidir anneye! Sevgiliye sığınak!...
Mecnundan Leyla‘ ya kalan hatıra!...ve Resul‘den ümmetine merhamet!...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim
*** HAKKa dönenler gözleriyle,
Kendilerini HAKKa verenler kalpleriyle,
HAKK sevgisini ruhlarına sindirenler de sırlarıyla ağlarlar.
Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

Resim
Cevapla

“►İbretlikler◄” sayfasına dön