KISSADAN HİSSE!

İbret almasını bilenler için
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen Gariban »

Güler misin ağlar mısın?
Resim
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen Ahmed »

Risali-i Kuşeyri’de zikr edildiğine göre; Hallac-ı Mansur (k.s)’a fakirlikten sual olunmuş.
Cevab vermeden hemen evine girmiş ve çıkmış, ondan sonra fakirliği tarif etmiş.
Demişler ki,


Ya şeyh, önce niçin cevab vermedin?

deyince:

Önce bir miktar paraya malikdim.
O vakit benim fakirlik hakkında sohbet etmem yerinde olmaz diye eve girdim.
Malik olduğum miktarı tasadduk ettim, şimdi fakirlikten bahsetmek benim için mübah oldu


demişlerdir.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen simurg »

Resim

Bu gün yaşadığım bir nükteyi yazmak istemiştim,
aslında "Günün Zevki" denilebilecek bir durumdu ama
varsın kıssadan hisse olsun, diyerek buraya yazmayı seçtim.

.
Sabah dayımla sohbet ediyorduk.
Akşam bir arkadaşıyla yaptığı telefon konuşmasını anlatmaya başladı.
Eskiden Aydın'da görev yaptığı zamanlardan tanıdığı bir arkadaşıymış bu.
ve arkadaşı "deve hamutu" dikmekle geçimini sağlarmış.
Dayım: "Mustafa hazırda dikilmiş deve hamutu varmı?"
Mustafa: "Var abi, hemen göndereyim"
Dayım: "Ölçüsünü de vermemiştik ama, bana uyacak olan bir tane var mı?"
Mustafa sadece gülmüş.
sonra dayım konuşmasının devamını anlattı,
ama dinlediğim bu kısıma takıldığımdan kalan kısım duyulmaz olmuştu.

İnsanın kulağı duyduğuna muhakkak bir mânâ veriyor,
mânâyı kalb veriyor,
kulak bağlantıyı yapıyor.

Dayımın kendisini tanımlama şekli, şaka dahi olsa çok ilginçti,
kolay kolay bir insan kendisine böyle yakıştırma yapmazdı,
YAPTIRAN ise, bir mesaj ile "bak bu sıfatı kendinde ara" demiş olabilir miydi?
Kendimizi tanımlamalarımız en objektif olanıdır çünkü,
saklayalım veya ortaya serelim,
her durumda da insanı en iyi kendisi tanımlayabilir ve
ne, ne kadar, nasıl olduğunun cevabını verebilir.
en kendimizden haberimiz olmayan zamanımızda bile,
kendimizi nisbeten yine de en iyi kendimiz tanımlayabiliyoruzdur çünkü.

lisan boş yere ve durduk yere dışa sızmıyordu ki,
kişinin fikri zikrinde zahir olmaktaydı.
o sebeple bu olay bende İZ'ler bırakarak,
İZ'lerimi aydınlatarak yankılanıdı durdu gün boyu,
az önce ise hiiç dikkat etmediğim bir tarafına yöneltildim,
şükürler olsun.

Deve hamutu diken Mustafa, dikilmiş hamut var mı diyen dayımın sorusuna,
hiç teredütsüz "var abi, hemen göndereyim" demişti,
ve bu "hemen gönderebilen" bir gönül,
verebilen,
tereddütsüz cömertlik yapabilen bir gönül, demekti.
ve çok kıymetliydi,
böylesi insanlar hakiki Muhammedî (sallallahu aleyhi ve sellem) idiler.
çünkü verebilmek, almanın hep üzerindedir,
ve Allah (celle celaluhu) sonsuz veren, sonsuz ve sınırsız ikram ve nimetlerin sahibi olandır,
sorgusuz sualsiz, hesapsız bir gönül ile verebilmek ise, hem kulluk hem ümmetlik için vazgeçilmez olandı
daimi rahmet kaynağı olan Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Muhammedî Ahlakı ile ahlaklanmış olmak demekti,

olayı bu ratafından düşünmek uçsuz bucaksız bir Rahmet olmuştu,
ve kendi sığlığım ile takıldığım alana nazaran,
esas mesajı veren cümleye dikkatimin çekilmesi ise benim için kesin İlah-i rahmet ve bir tefekkür dersiydi,
Rabbim hazmını ve öğrendiklerimizin amili olmayı da nasib etsin inşaallah.

Sonsuz hürmetler ile Hocamızın daimi duacısıyım,
Allah celle celaluhu daima razı ve memnun olsun ve
iki cihan saadeti nasib etsin inşaallah BİZ BİR-İZ elhamdülillah. Âmin.
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen der-ya »

İnsanın gönülden bir dua edeni olması ne güzel bir nimet...
Rabbimizinn İZni OLmaksızın bir yaprak dahi yere DÜŞmez iken, bir kulundan diğer bir kuluna iyi temennilerde bulunmasını ilham etmek, Onun lütfu değil de ya ne...
Aklımın başı-boş, bırakılmadığını farkedemediği 17-18 yaşlarındaydım,
Sınıf arkadaşım o yaşlarda İnsan OLmanın HAKikatına varmış, kulluk yolculuğunda seyr halinde ilerlerken, beni de bu yolculuğun idrakine varmamı istemiş olacakki, döner dururdu etrafımda,
Takvim yapraklarındaki dini bilgileri getirir, okur sonrada bırakır giderdi..
Ders aralarında kulluğun önemini anlatmak için ateş misali YANar dururdu. Yani gözlerinizi kapatsanız yine görürdünüz ondaki iman ışığını.
Sıkılırdım, sırasımıydı şimdi, daha falanca kaç yaşına gelmiş yapmıyor kulluğunu benim yapmak için çokkkkkkk zamanım var derdim içimden...
O zamanlar, Bilemedim başkasını değil kendimi sorgulamam gerektiğini,
Oda unutmamış olacak ki hatırlatıldı bunlar gönlüme, görünce onu başka yana yönelirdim,
Ben öyle davranınca ne kadar üzülürdü hiç düşünmez miydim,
O zaman ki ben de kimdim.

Allah c.c için, bana hâlen dua ettiğini DUYdum geçenlerde...
Ne kadar kalın perdelerle örtünmüşüm ki, yıllar sonra DUYabildim ancak,
Mahçubiyetle karışık tuhaf bir his kapladı kalbimi.
Benim vefasızlığıma, karşı arkadaşını YOLda bırakmak istemeyen BİRine ne demeli,
NASIL DUA etmeli
Onun duası belki de beni DÜŞürdü bu SEVdaya...kim bilir.
İiyilerde onun duacısı olsun mahşere kadar.

İnsanın kendi gibi olanlara duası kolayda,
kendinden yüz çevirenlere duası başka bir gönüll işi gibi.
Banane anlamıyorsa dememek, o anlamıyorsa bende beni ÂNlayana derim derdimi,
ona havale ederim işimi diyebilmek, güzell âhlakın işareti, delili.

Değerli hocama daimi duacıyım DEyince bunları hatırladım bende, Sevgili simurg Can...
Arkadaşıma diyemedim DUYdum SESini, Allah c.c dilerse derimm NASipse, burdaki beyaz kağıda yazdım içimi,
DUYar oda inşallah kalben ona dua ettiğimi.

Allah'ım (c.c) Ümmeti Muhammed'in HUZURla doldursun kalbini.


Resim


Allah'ım teslimm al ben'i
Üzülürüm taşıyamazsam EMÂNetini
SEVdir BİZe HEP SEVdiklerini
Muhabbetin'den ayırma sonsuza kadar...
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen simurg »

Kıymetli der-ya Can,
arkadaşınızla haliniz bana çok tesir etti
mahzun olmayın ne olur,
çünkü herkese "hakikati BUL-mak yoluna iradesi ile girebilmek için" bir zaman tayin edilmiştir diye düşünmekteyim
(herkes zaten Hakk ve Hakikatleri yaşamak üzere yaratılmıştır
lakin herkesin programı görünürde farklı onun için
aynı anda aynı hallerde olamamaktayız,
ve hiç birisi diğerine benzemeyen tecelliler ile denenmekteyiz)
sizin arkadaşınız için şükran ve muhabbet duygularınız muhakkak ki karşılıklıdır,
sözlere ne hacet, kalbi dualar aranızda gidip gelmektedir zaten,
ve hepimiz de duaların ilahi nimetlerinden daimi istifadeler etmiyor muyuz,
bazen gaybi,
bazen aşikar ettiğimiz ve
bizi de içine alacak şekilde başka kardeşlerimizin BİR'lik inancı ile etmekte oldukları dualar
minareden gelen ezan sesi gibi hepimizin kalbine ulaşmakta
ulaştığı kalblerin sayısının çokluğu ilede bu nimet-i ilahi eksilmemekte,
şükürler olsun.
BİZ BİR-İZ dua birliğimiz için Rabbimize sonsuz şükürler olsun.
Daimi dualarımızın ebedi Hayy olması için bütün kalbimle sonsuz dua ve niyaz ederiz.
Amin ecmain.
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen nur-ye »

KISSADAN HİSSE

KÜÇÜK BÎR ÇAMUR DENİZİ BULANDIRMAZ

Sultan Ahmed'le Aziz Mahmud Hüdayi birbir lerini o kadar sever sayarlar, birbirlerine o kadar bağlıdırlar ki, bu sevgi saygı ve bağlılıktan kaynaklanan bir çok olay ilgili kitaplarda yer almıştır
Sultan Ahmed, Şeyhi Aziz Mahmud'a bir hediye sunmak istiyordu Mürşidinin kendisinden bu hediyeyi kabul etmesi onu çok mutlu edecekti Sultan Ahmed bir gün kendine uygun gördüğü birhediyeyi Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerine gönderdi
Ama Şeyh Hazretleri kabul etmedi Şüphesiz bu kabul etmeyiş, sultana karşı bir tavır anlamına gelmiyordu
Gerçek din büyüklerinden çoğu prensip olarak hediye kabul etmezdi Bu, büyük insanların dünya malına hangi gözle baktıklarını, başkaları için ulaşılmaz sayılan şeylerin nazarlarında hiçbir değer taşımadığını ifade etmenin bir yoluydu

Sultan Ahmed şeyhi Hüdayi'nin kabul etmediği hediyeyi yine bu devrin maneviyat ulularından Abdülmecit Sivasî'ye gönderdi.
Sivasî kabul etti Kendisine, padişahın aynı hediyeyi Aziz Mahmud Hüdayi'e sunduğu ama kabul etmediğide hatırlatıldı.

Sivasi Hazretleri gerçek büyüklere yakışır bir tutum ortaya koydu: "Hüdayi Hazretleri bir karga değildir ki leşi kabul etsin" dedi
Aziz Mahmud Hüdayi'ye de "Sizin kabul etmediğiniz hediyeyi Şeyh Sivasî kabul etti" dediler.

Onun tepkisi de şöyle oldu: "Onun için hiç bir sakıncası yoktur Çünkü o öyle büyük bir umman (okyanus) dur ki bir parçacık çamurun kendini bulandırmayacağını bilir"
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen aNKa »




Bir profesör konferans vermek üzere salona girmiş. Ama bakmış ki salon, ön sırada oturan seyis dışında boşmuş. Konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen profesör sonunda seyise sormuş:
-Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mıyım, yoksa konuşmamalı mıyım?

Seyis cevap vermiş:
-Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.

Bu sözlere hak veren Profesör konferansa başlamış. İki saatin üzerinde konuşmuş durmuş, konferanstan sonra da kendini mutlu hissetmiş, dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylanmasını isteyerek sormuş:

-Konuşmamı nasıl buldun?

Seyis cevap vermiş:

-Hocam sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Gene de eğer ahıra gelir, biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim; ama elimdeki tüm yemi ona verip de hayvanı çatlatmazdım.

Kıssadan hisse:
"Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşıdakinin anladığı kadardır."
Resim
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen aNKa »

Meksikalı balıkçı hikayesi :roll:

[BBvideo 425,350][/BBvideo]
Resim
Kullanıcı avatarı
yaazık
Üye
Üye
Mesajlar: 27
Kayıt: 26 Mar 2012, 06:37

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen yaazık »

TIKANDI BABA

Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor.
Tıkandı Baba, çay getir!..
Tıkandı Baba, kahve getir!..
Bu durum Sultan Mahmut’un dikkatini çekmiş.
– Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı baba meselesi?
– Uzun mesele evlat, demiş Tıkandı baba.
– Anlat Baba anlat! Merak ettim deyip çekmiş sandalyeyi.
Tıkandı baba da peki deyip başlamış anlatmaya;
Bir gece rüyamda birçok insan gördüm, her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. “Benimki de onlarınki kadar aksın” diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı.
Bu sefer içimden “Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın” dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı.Ben yine açmak için uğraşırken bir zat göründü ve: “Tıkandı Baba, tıkandı. Uğraşma artık”, dedi. O gün bu gün adım “Tıkandı Baba”ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdi de burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz.
Tıkandı Baba’nın anlattıkları Sultan Mahmut’un dikkatini çekmiş. Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına:
“Her gün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Her dilimin altında bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz” demiş.
Sultan Mahmut’un adamları peki demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı Baba’ya baklavaları vermişler. Tıkandı Baba baklavayı almış, bakmış baklava nefis.
– “Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim” diye içinden geçirmiş. Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken “Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim” demiş ve işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya.
Taze baklava, güzel baklava!
Bu esnada oradan geçen bir adam baklavaları beğenmiş. Üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar ve Tıkandı Baba baklavayı satıp elde ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış.
Müşteri baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, diğer dilim, diğer dilim derken bir bakmış ki her dilimin altında altın var. Ertesi akşam adam acaba yine gelir mi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı Baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş.
Müşteri hiçbir şey olmamış gibi: “Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım” demiş. Tıkandı Baba da “Peki” demiş ve anlaşmışlar. Tıkandı Baba’ya her akşam baklavalar gelmiş ve adam da her akşam Tıkandı Baba’dan baklavaları satın almış. Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut:
“Bizim Tıkandı Baba’ya bir bakalım” deyip Tıkandı Baba’nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim tıkandı baba eskisi gibi darmadağın. Sultan:
– “Tıkandı Baba sana baklavalar gelmedi mi?” demiş.
– Geldi sultanım!
– Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?
– Efendim satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağ olasınız, duacınızım.
Sultan şöyle bir tebessüm etmiş.
“Anlaşıldı Tıkandı Baba anlaşıldı, hadi benimle gel” deyip almış ve devletin hazine odasına götürmüş.
“Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir” demiş. Tıkandı Baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda, düştü düşecek. Sultan demiş;
“Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar” demiş ve askerlerden birini çağırmış.
“Alın bu adamı Üsküdar’ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin” demiş.
Padişahın adamları ’peki’ deyip adamı alıp Üsküdar’a götürmüşler.

Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım, demişler.
Baba, “niçin?” demiş. Askerler:
“Hele sen bir beğen bakalım” demişler. Baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline.
“Ne olacak şimdi” demiş.
“Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı” demiş.
Adam taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş. Askerler bu durumu Padişah’a haber vermişler. İşte o zaman Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş:
“VERMEYİNCE MABUD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT!”

Alıntı
Resim
Kullanıcı avatarı
yaazık
Üye
Üye
Mesajlar: 27
Kayıt: 26 Mar 2012, 06:37

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen yaazık »

.


Delinin biri camiye girer, belli ki namaz kılacak.
Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır..
... Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlic
e bakar ve hızla çıkar gider..


Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar..
Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını.

Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan..
Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar..
Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile..
İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar..

İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki:

“Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın?
Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?”

Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar

“Âdetiniz böyle değil mi?”

“Ne âdeti?!” der Hoca..

Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra..

Der ki meczub bu kez:

“Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil!

Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var?” der..

“Evet” der meczub, “Hepinizin sırtı yüklü!”..

Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasına,bıyık altından gülüşmeler başlamıştır..

Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır:

“Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı..

Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..”

Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca;

“ Boş yok, boş yok hiç!..diye tekrarlar.

O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar!

Aynen doğrudur dedikleri çünkü;
Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda,
kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını,
biri onaracağı kapıyı,
diğeri lokantasında pişireceği yemeği..
Biri açtır aklında yiyeceği tavuk,
birinin sırtında sevdiği kadın,
diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır.

“Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca..

O da der ki:
“Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı!

Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda...

“Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var.”
Bildirince bildiren, yüreği olan görüyor elbet..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen nur-ye »

KISSADAN HİSSE

HIRSIZ sadece bir eşyayı çalan değildir!

Köydeki evimizin yanında Birgül hanımlar var kendisi emekli fen öğretmenidir. İlk yıllardı ordan buradan konuşurken;
---''seninde oğlun var!'' diyerek Bana oğluyla yaşadığı kıssayı anlattı, Sizlerlede paylaşayım.

Erkek kardeşi genç yaşta hakka yürüyünce annesinin bakımı da kendisine kalmış. Hem okulda fen öğretmeni hemde, çocuklarının eğitimi içinde evde özel ders vermeye başlamış.
Kızının ve oğlunu eşinin giyeceği giysileride dikmekteymiş bu aradada, ev işi v.s
tabiki kendine ayıracak zamanı bırakın uyumaya dahi çok az zamanı kalıyormuş.
Bir gün Oğluna dağınıklığı, ev işlerinde yardım edmeyişi ve derslerine önem vermeyişi için kızmış ama bir şey demesi hiçbir şey ifade etmiyormuş.

Düşünmüş öyle bir şey söylemeliyim ki kulağına kube olsun ve unutmasın!
---''Biliyormusun oğlum; Hırsız sadece bir eşyayı, parayı çalan değildir!''
Oğlu afallamış annesi ne diyecek diye kulak kesilmiş.

Birgül teyze lafı gediğine koymuş;
---''annesinin babasının vaktinden gereksiz yere zamanını çalanda HIRSIZdır!''demiş.
Resim
fatmabatı
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 90
Kayıt: 06 Kas 2012, 16:51

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen fatmabatı »

Pakistanlı Dr. İşân Hüseyni yaptığı büyük hizmetlerden dolayı ödül almak için uluslararası bir konferansa gidiyordu. Uçağa bindi.
Ancak havada bir arıza olmuş ve yıldırım çarpması sonucu uçak en yakın havaalanına inmek zorunda kalmıştı.
Bir sonraki uçak 16 saat sonra kalkacaktı. Sinirlendi ve "O toplantıya muhakkak yetişmem lazım. 16 saat bekleyemem" diye bağırdı.
Görevliler gideceği şehrin 6 saat uzaklıkta olduğunu ve isterse araba kiralayarak gidebileceğini söylediler.
Acele yola çıktı ama aksilik bu sefer de yolda şiddetli yağmurdan göz gözü görmez olmuş ve selden dolayı araç gidemez olmuştu.
Yol kenarında eski bir evin kapısını çalıp hızla içeri girdi. Yaşlı bir kadın içeride oturuyordu. Süratle ona "Telefonu verir misin telefon etmem lazım" dediğinde kadın tebessüm ederek dedi ki: "Görmüyor musun evladım ne telefonu. Burada ne telefon ne de elektrik var. Geç az dinlen, yemek ye, çay iç sonra düşünürsün bu işleri"
Adam çaresiz az ısınarak yemek yedi ve çayını yudumlarken yaşlı kadın namaz kılıp uzun uzun dualar etti.
Dikkatle baktığında kadının bir beşiği salladığını ve beşikte çok küçük bir bebeğin hareketsiz durduğunu gördü.
"Kimin bu bebek anacığım? Hayırdır bu kadar uzun ağlayarak dua ettin"
Yaşlı kadın:
"Hem annesi hem de babasından yetim olan torunumdur. Ağır hastalığı var. Bölgedeki hiçbir doktor çaresini bulamadı. İşan Hüseyni adlı bir doktor var. Çaresi ondadır dediler. Ancak çok uzakta olduğundan birkaç gündür Allah'a dua ediyorum ki Allah bu bebeğin işini kolaylaştırsın.
- Doktor Hüseyni ağlayarak dedi ki "Kalk anacığım. Allah senin duanı kabul etti. Senin duan yıldırımlar çaktırıp uçağı yere indirdi. Seller akıttı ve sonunda beni size ulaştırdı. Dr. İşan Hüseyni benim.

Allahın kullarına böylece isteğini ulaştıracağına kalpten iman ettim. Bütün yollar kapanınca yeri göğü yaratana sığın. Onun iltiması dua"
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen nur-ye »

KISSADAN HİSSE

Bilge bir kişi öğrencileri ile gezinirken nehir kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp "insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?" diye sormuş.

Öğrencilerden biri "çünkü sükûnetimizi kaybederiz" deyince bilge "ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?" diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: "İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir."

"Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır.
Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur?
Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir."


Daha sonra bilge öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: "Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.
"Zerzevatçı bağırır, sarraf bağırmaz ,
Eskici bağırır , antikacı bağırmaz ,
Söyleyecek sözü, fikri değerli olan bağırmaz,
Bağıran düşünemez düşünmeyen kavga eder..."
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen der-ya »

nur-ye yazdı:KISSADAN HİSSE

Bilge bir kişi öğrencileri ile gezinirken nehir kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp "insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?" diye sormuş.

Öğrencilerden biri "çünkü sükûnetimizi kaybederiz" deyince bilge "ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?" diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: "İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir."

"Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır.
Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur?
Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir."


Daha sonra bilge öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: "Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.
"Zerzevatçı bağırır, sarraf bağırmaz ,
Eskici bağırır , antikacı bağırmaz ,
Söyleyecek sözü, fikri değerli olan bağırmaz,
Bağıran düşünemez düşünmeyen kavga eder..."

Suskunluğumuzdan bişey anlamayan, bağırmamızdan hiç birşey anlamayacaktır,
BİZim gibi olanlar BİZimdir,

Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen nur-ye »

KISSADAN HİSSE

EDEN BULUR...


Bir vakitler nalbantlık yapan Küçük Ahmet ağa vardı. Nalbant Küçük Ahmet ağa, her zaman olduğu gibi, bir gün sabah namazından sonra yine erkenden dükkanını açmış bekliyordu. Bir genç atlı geldi. Selam verip hayırlı işler diledikten sonra atından inerken:
"Nalbant ağa!" dedi, "Atımın ön ayaklarına bir bakıver. Kayarlarını da değiştiriver sana zahmet."
Gençler daha çok kayar derlerdi, nal yerine. Nalbant Küçük Ahmet atın ön ayaklarına güzelce baktı. bir şey yoktu, nalları da daha yeniydi. Delikanlıya dönerek:
"Evlat! bunlar daha yeni" dedi, "Değişmelerine lüzum yok!"
"Olsun, usta olsun," diye itiraz etti genç, "sen yine de değiştiriver!"
"Peki oğlum!" deyip nallarını değiştirdi atın. Daha sonra nalbantın parasını verip "eline sağlık ustam!" diyerek vedalaşacağı sırada Ulu Cami önündeki bir kalabalık dikkatini çekti.
"Hayrola usta! Bu saatte bu telaşlı kalabalık neyin nesi? Ne varmış acaba?" diye sorunca, cevap verdi nalbant:
"Örencik'ten birini astılar!"
"Tüüüf be!" diye hayıflandı genç, "Hata etmişler. Aslında adam suçsuz, yazık olmuş adamcağıza! İşin aslını ben biliyorum. Ama neyse, yapılacak bir şey yok."
Gencin sözleri dikkatini çekmiştir nalbant Ahmet ustanın.
"Hayret!" diye mırıldanır kendi kendine, "hem hayret, hem de tuhaf! Vay be! Demek haksız yere asmışlar ha! Ama bu çocuk nerden biliyor? Hem de kesin konuşuyor, suçsuz yere cezalandırdılar, diye."
Derken aylar yıllar bir birini kovalamış ve uzun bir zaman geçmiştir aradan. Yine bir sabah vakti.. Ulu Camii önünde yine bir kalabalık..Telaşlı telaşlı koşuşmalar.. Herkes merak içinde olay yerine bakmaktadır. Yine birisi asılmak üzeredir. Sehpaya çıkarılmış, boğazına ilmik geçirilmeden önce son arzusu sorulur mahkuma.
"Şu karşıdaki dükkanda bir nalbant olacak. Onu bir çağırıverin," der mahkum. Çevredekiler merakla olacakları beklerken nalbant darağacının yanına getirilir. Mahkum ona doğru seslenir:
"Beni tanıdın mı Ahmet Ağa!?"
"Hayır!" diye cevap verir nalbant, boş ve endişeli bakışlarla.
"Aradan çok zaman geçtiği için hatırlayamaman normal," diye karşılık verir idamlık adam,
"Hani bir sabah sana gelmiştim de atımın ayaklarına bakıver, demiştim. Sen de bunlar daha sağlam, diye değiştirmek istememiştin. Ancak benim ısrarım üzerine, peki, deyip yeniden nallamıştın. Hatırladın mı? O zaman da burada böyle kalabalık vardı. Örencikten birini asmışlardı."
"Hatırlamaz olur muyum? Elbette hatırladım," der ve devam eder Küçük Ahmet ağa, "O adamın haksız yere cezalandırıldığını söyleyip hayıflanmıştın."
Bunun üzerine mahkum şu ibretli gerçeği söyledikten sonra cellatlara teslim olur:
"İşte, o Örencik'linin asılmasına sebep olan suçu ben işlemiştim. Lakin şimdi beni asmak istedikleri suçla hiçbir alakam yok. Olsun, ben zaten hak etmiştim.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen nur-ye »

KISSADAN HİSSE

Edison’u Yüzyılın Dahisi Yapan Kahraman Annenin Hikayesi



Thomas Edison bir gün eve geldiğinde öğretmeninin kendisine verdiği kağıdı annesine uzatarak: “Bu kağıdı öğretmenim verdi ve sadece sana vermemi tembihledi”. dedi. Annesi kağıdı açtı ve gözyaşları içinde oğluna sesli olarak okudu: “Oğlunuz bir dahi. Bu okul onun için çok küçük ve onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok. Lütfen onu kendiniz eğitin.”
Aradan uzun yıllar geçti ve Edison yüzyılın en büyük bilim adamlarından biri oldu. Annesinin vefatının ardından eski aile eşyalarını karıştıran Edison, bir çekmecenin köşesinde bir kağıt buldu ve açtı: “Oğlunuz “şaşkın” (akıl hastası) bir çocuktur. Artık kendisinin okulumuza gelmesine izin vermiyoruz…”
Edison saatlerce ağladıktan sonra günlüğüne şu satırları yazdı: Thomas Alva Edison, kahraman bir anne tarafından, yüzyılın dahisi haline getirilmiş, “şaşkın” bir çocuktu.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen nur-ye »

KISSADAN HİSSE

Her şeyin bir vakti vardır.



Vaktiyle bir derviş berbere gidip:
Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer.
Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:
Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır.
Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.'
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Berber dervişe bakar, sorar:
Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir:
Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!

Ne demiş Yunus Emre;
Olsun be aldırma Yaradan yardır...
Sanmaki zalimin ettiği kârdır...
Mazlumun ahı indirir şâhı...
HERŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR

Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KISSADAN HİSSE!

Mesaj gönderen nur-ye »

KISSADAN HİSSE

Bildikleriyle övünen insan



Geçmiş vakitlerin birinde alimin biri, boğazın öbür yakasına geçmek için bir sandalcının yanına gelerek ona
sorar:
– Karşıya geçirmek için ne kadar para alıyorsun?
– Garşuya bir liraya geçürüm efendü.
Alim, sandalcının bu bozuk Türkçe ile verdiği cevabı beğenmez.
– Bu ne biçim konuşma böyle? Yoksa sen dilbilgisi bilmiyor musun?
– Yok ağam, güççükken haytalık ettük, okuyamaduk!
– Tüh, yazık sana! Desene gitti
hayatın dörtte biri!
Bir müddet gittikten sonra dil alimi tekrar sorar:
– Allah bilir şimdi sen, matematik de bilmezsin!
– Yok beğüm! Onu da bilmem! Dedik ya, güççükken haylazluktan okula gidemedük!
– Tüh yazık, yazık! Hayatının dörtte biri daha boşa gitti!
Bir müddet daha yol aldıktan sonra alim, tekrar sorar:
– Sakın fizik ve kimya okumadum deme!
– Belki hayatımın dörtte birü daha boşa getti; ama o dediklerini de bilmem efendü, vaktinde öğrenemedük işte!
– İyi de sandalcı! Dilbilgisi bilmezsin; matematik, fizik ve kimya da bilmezsin; sen ne diye yaşarsın?
Bu arada hava bozulmaktadır. Sandalcı büyük bir fırtınanın geleceğini anlar. Alime sorar:
– Efendü, yüzme bilüsünüz deel mi?
Dil alimi, sandalcının bu sorusundan endişeye düşer, bir korkudur başlar. Sandalcıya yalvaran gözlerle cevap verir:
– Sandalcı ağa! Ben yüzme bilmiyorum! Çocukluktan beri o ilmi öğren, bu ilmi öğren derken yüzme öğrenmeye fırsat bulamadım.
– Aha! N’apcan şimdi! gittü hayatunun dörtte dördü!
Bildikleriyle övünen insan,
bilmediklerinden dolayı dövünmeyi de hak eder...
Resim
Cevapla

“►İbretlikler◄” sayfasına dön