EHL-İ BEYT HADİSLERİ

Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

EHL-İ BEYT HADİSLERİ

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


TERTEMİZ EHL-İ BEYT (aleyhumesselâm) İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Veda Haccı’ndan Medine’ye dönerken “Gadir-i Humm” denen su başında Hz.Ali’yi yanına alarak şunları buyurdu:
Hicret’in Onuncu yılında Hz.Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) artık Risaleti’nin adetâ bir özeti ve tamamlayıcı olgusu olarak tarihlerde Veda Hacc’ı diye bilinen haccı yerine getirdi. Komşu kabilelerdeki Müslümanların da kendisine katılmalarını emretti ve Mekke’de 100 binin üzerinde insan toplandı; bir kişiyle başlayan İslâm davası 23 yıl gibi kısa bir zaman içerisinde 100 binden fazla kişiyi Hacc’da toplayabilecek hale gelmişti.
Veda Hacc’ında “Veda Hutbesi” diye bilinen ve genel bir “tebliğ” niteliğindeki hutbesini okuyup Hacc’ını da tamamladıktan sonra Medine’ye doğru yola koyuldu.
Yolda Gadir-i Humm denilen bir su başına geldiğinde kafile durdu ve Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğle vakti bir ağacın altına kurulan kürsüye çıkarak Hz.Ali’yi de yanına alıp şunları buyurdu:


“Ey Müslümanlar! Ben ancak bir insanım! Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli ve ağır şey bırakıyorum. Onlar birbirinden ayrılamaz. Eğer bunlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki kıymetli şeyden biri içinde Nur ve doğru yol bulunan Allah’ın Kitabı’dır ki O’nun gökten yere sarkıtılmış ipidir. Ona tutulan doğru yolu bulur Ondan ayrılan sapar. Diğeri de Ehl-i Beyt’i Itret’imdir. Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım!"
(Sahih-i Müslim 2: 325; Tirmizi H. No: 4036 4038; İ.Hanbel Müsned 5: 182 189 3: 26.)

“Ey Müslümanlar! Ben bütün Mü’minlere öz canlarından daha evlâ değil miyim? Öyleyse ben kimin Mevlâsıysam Ali de onun mevlâsıdır. Ya Rabb! Onu Velî edinenlerin Velisi ol düşmanlarına da düşman ol!”
(İ. Hanbel Müsned 4: 281 Buhari Tarih 1: 375 İ. Mace Sünen H. No:116)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanındaydık; yanında bir kavim-topluluk oturmaktaydı. Ali (Keremullahiveche) içeriye girdi. O girince onlar çıktılar. Çıktıklarında onu kınamaya koyuldular ve dediler ki:
“Vallahi o girdiği zaman çıkmayız”. Ondan sonra dönüp tekrar girdiler.
Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Vallahi Onu sokup sizi çıkartan Ben değilim! Onu sokup sizi çıkartan bilakis Allah’tır!..”


(İbrahim b. Sa’d b. Ebi Vakkas’tan Oda babasından; Hadislerle Hz. Ali Nesâi S. 38 H. 38.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Yâ Ali! Rabbim bana seni din incelikleriyle iyice eğitmemi ve öğretmemi emretti ki sen iyice kavrayıp kalbini dolduracak bir kudrete erişesin. Bunun üzerine de Kur’an’ın: ‘Onu kavrayıp belleyecek kulak kavrar ve korur.’ (Hakka-12) Âyeti nazil oldu. İşte bu yüzden sen Âyette geçen ‘iyice kavrayıp belleyecek kudret oldun.” buyurdu.

(Ebu Nuaym Hilye C. 1 S. 80.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

● Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mescidde ashabının arasında oturuyordu. O sırada Hz. Ali içeri girdi. Oturacak bir yer aradı bulamadı. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hangisi ona yer verecek diye ashabının yüzüne bakıyordu.

Resulullah(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’ın sağında oturmakta olan Hz. Ebubekir(r.a.):
“- Ya Ebu Hasan gel buraya otur” dedi. Ali (Keremullahiveche) Ebu Bekir (r.a.)’le Hz. Peygamberin arasına oturdu. Peygamberimizin yüzü birdenbire ışıdı ve Ebu Bekir’e dönerek:
“- Ya Ebu Bekir, büyüklerin kadrini büyükler bilir” dedi.


(Enes (r.a.)’den; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî S. 1048.)



Hadislerle Müslümanlık Müellifi Muhammed Yusuf Kandehlevî Kimdir?

Muhammed Yusuf Kandehlevî, Muhammed İlyas Kandehlevî’nin oğlu olup Hindistan’ın Şah Cihan zamanında dindarlığıyla, müderris ve mürşitleriyle tanınmış meşhur bir ailesine mensuptur. Hicrî 25 Cemâdiye’l-Ûlâ 1335 (20 Mart 1917 Salı) tarihinde Hindistan’ın Dehli vilâyetinde dünyaya gelen müellif, ilim ve amelleriyle şöhret bulan bir aile çevresinde büyümüştür. Büyük âlimlerden okumuş, onların terbiye ve murâkabeleri altında yetişmiştir. On yaşında iken Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyen Muhammed Yusuf Kandehlevî ilk tahsilinden sonra İslâmabad’da bir hadis mektebinin müdürü olan Şeyh Abdullatif ve benzeri âlimlerden ders almış; daha sonra da amcasının oğlu Şeyh Muhammed Zekeriya Kandehlevî gibi büyük muhaddislerden hadis okuyarak 1354 (Milâdî 1935) dolaylarında mezun olmuştur. Tam bir ilim âşığı olan müellif vaktinin çoğunu ilim tahsiline vermiştir. Hadis öğrenimi esnâsında Tahâvî’nin Meâni’l-Âsâr adlı kitabının şerhinin şerhi olan Emâni’l-Ahbâr isimli kitabıyla telife başlamıştır. Çevresi daima mürşit ve âlimlerle doluydu. Ailesinin bütün fertleri dinî ilimlerde kendilerini yetiştirmiş kişilerdi. Bunların her birinden çeşitli yönlerden feyiz alan Muhammed Yusuf nihayet 21 Recep 1362 (24 Temmuz 1943 Cumartesi) tarihinde babası, büyük mürşit Şeyh Muhammed İlyas’tan icâzet aldı. Bundan az bir zaman sonra babası vefat etti.

Babasının vefatından sonra Şeyh Muhammed Yusuf’un hayatında büyük değişiklikler oldu. Bütün vakitlerini ilme ve telife vermişken ani bir şekilde irşada yöneldi. Artık bir yerde durmuyor, köy köy, kasaba kasaba bütün Hind kıtasını (Hindistan ve Pakistân’ı) dolaşıyor, gece-gündüz, yılmadan-yorulmadan çalışıyordu. Yirmidört saatinin ancak iki veya üç saatini istirahata ayırıyordu; boş vakti yoktu. Katıldığı toplantılarda saatlerce konuşuyordu. Konuşmalarının çoğu Hz. Peygamber’in ve sahabilerinin hayatlarından örnekler vermekle geçiyordu. İrşad ve tebliğ vazifesini yerine getirirken birçok uzun konuşmalar ve meşakkatli yolculuklar yaptı. Yirmi küsür senelik irşad hayatı boyunca elliden fazla büyük toplantı düzenledi. Hindistan’la Pakistan’ın ayrılmasından sonra Doğu ve Batı Pakistan şehirlerine onaltı sefer yaparak buralarda toplantılar tertip edip konuşmalar yaptı. Kendisi İslâmiyet’in beşiği mesâbesinde olan Mekke ve Medine’de de irşad ve tebliğ çalışmaları yapmak ve buraların halkından ilgi görmek istiyordu. Bu şekilde her sene hacca gelenler vasıtasıyla bütün dünyaya yayılma imkânı bulacağını ümit ediyordu. Bunun için de önceleri Hindistan’ın büyük liman şehirlerinde deniz yoluyla hacca gidenlere İslâm’ı tebliğ etmeye başladı; bunların arasından tebliğ vazifesine cân u gönülden katılanlar oluyordu. Sonraları ise Hicaz’a (Arabistan’a) bizzat yolculuklar yaptı; kendisi gitmese bile heyetler gönderiyordu. Onun bu faaliyetlerinden haberdar olan İslâm ülkelerinin yöneticileri onu kendi memleketlerine dâvet ediyorlardı. Başında bulunduğu Tebliğ Cemaati’nin faaliyetleri Hz. Peygamber(sallalahu aleyhi ve sellem)’in ve ashâb-ı kirâmının yaşantılarını anlatmak suretiyle İslâm dinini tebliğ etmekten ibaretti. Muhammed Yusuf Mekke ve Medine’den sonra Mısır, Sudan ve Irak’a da heyetler göndermiştir. Böylece kısa bir süre içerisinde bu tebliğ ameliyesi bütün Arap yarımadasına yayıldı. Şeyh Muhammed Yusuf Kandehlevî’nin faaliyet merkezi Hindistan’ın Dehli şehriydi. Bu merkeze çeşitli İslâm ülkelerinden devamlı olarak heyetler gelip gitmekteydi. Onun zamanında Teblig Cemaati’nin faaliyetleri Asya, Avrupa ve Afrika’ya yayılmıştı. Onun içten gelen konuşmaları dinleyicilerin kalbinde meşâleler tutuştururdu.

Şeyh Muhammed Yusuf Kandehlevî son hac seferinden döndükten bir yıl kadar sonra, tebliğ ve irşad vazifesini ifa amacıyla, hazırlıklarını tamamlayarak 10 Şevval 1384 (12 Şubat 1965) tarihinde uzun bir yolculuğa çıktı. Gittiği yerlerde tarihin belki de benzerini kaydetmediği büyük ve kalabalık toplantılar düzenleniyordu. Bu toplantılarda bütün kuvvetiyle konuştuğu için ses telleri bozulmuş; öksürük dâhil birçok rahatsızlıklara ve hastalıklara yakalanmıştı. Çıktığı bu büyük yolculuğun sonunda Hindistan’a dönmek üzere olduğu bir sırada Lahor’da düzenlenen büyük bir toplantıda konuştuğu günün gecesinde sabaha kadar ter dökmüş, ertesi günü hastaneye götürülürken yolda vefat etmiştir (Hicrî 29 Zilkâde 1384 Milâdî 2 Nisan 1965). Müellif merhum vefatı esnasında kelime-i tevhidi tekrarlıyor. Hz. Peygamber(sallalahu aleyhi ve sellem)’e salât u selam getirerek ondan rivâyet edilen duaları okuyordu. Lahor’da büyük bir kalabalık tarafından iki defa cenaze namazı kılındıktan sonra na’şı Dehli’ye götürüldü. Burada da güneşin doğuşuyla birlikte yetmişbin kişi tarafından ikinci bir cenaze namazı daha kılındı. Bu namazı amcasının oğlu, muhaddis Muhammed Zekeriyya Kandehlevî kıldırdı. Namazdan sonra da babasının defnedilmiş olduğu Nizamuddin kabristanına defnedildi.

Müellif merhum orta boylu, elâ gözlü, siyah sakallı ve gür saçlı idi. Çehresi geniş, gözleri parlak ve son derece çekiciydi. Kendisi dalgın görünürdü. Müritlerinin her biri ‘Şeyhim beni herkesten daha çok seviyor’ kanaatinde idi. Sohbetlerinde sadece dinî konuşmalar yapar ve dinlerdi. Samimi ve inançlı bir kimse idi. Özellikle Hz. Peygamber(sallalahu aleyhi ve sellem)’in ve ashâbının ve onların tâbiinlerinin yaşadığı devirler hakkında derin bir bilgiye sahipti. Bu zat Allah Teâlâ’nın, kendisini üstün ve güzel sıfatlarla donattığı bir hârikası idi. Konuşmaları ve yaptığı dualar dinleyiciler üzerinde büyük bir etki bırakırdı. Öyle ki, onu dinleyenler çoğu zaman ağlarlar, bazan da kendilerinden geçerlerdi. Allah Teâlâ’nın kendisine bahşetmiş olduğu olağanüstü gayret ile kısa bir zamanda hedefine ulaştı. Bütün hayatı dopdolu olmasına rağmen Hayâtü’s-Sahâbe ve Emâni’l-Ahbâr adında iki büyük kitap telif etmiştir. Kendisinden sonra mirasçısı olan oğlu Muhammed Harun onun yolundan gitmektedir. Ruhu şâd olsun! Allah’ın salât ve selâmı onun ve tüm müslümanların üzerine olsun.

Ali ARSLAN İstanbul
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim


● Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “İnsanların en şakisi olan iki adamı size bildireyim mi?
Birisi deveyi öldüren Semud kavminin Uhaymir’i (kızıl suratlısı)dir. Diğeri de Senin şurana (başına) vuracak olandır ey Ali! Hatta (akan kandan) şuran ıslanacaktır”.

(Hz. Ammar bin Yasir’den; Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr. S. 249.)



● Amir b. Sa’d b. Ebi Vakkas babasından naklediyor: Muaviye b. Ebi Süfyan Sa’d’e Hz. Ali’ye (k.v.) küfretmesini emretti. Küfretmeyince O’na:
“-Senin Ali’ye sövmene mani olan nedir?” diye sordu. Sa’d:
“-Allah Resulü (s.a.v)’in onun hakkında söylediği üç şey vardır ki birine sahip olmam benim için kızıl tüylü deve sürüsüne sahip olmamdan daha iyidir hatırladığım sürece ona asla sövemem! Bu üç şey şunlardır:
1-Vahiy indiği zaman Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ali, iki oğlu ve Fâtıma (r.a.)’yu alıp onları elbisesinin altına koyup şöyle buyurdu: “Rabbim! İşte bunlar benim Ehlim Ehl-i Beyt’imdir”.
2-Savaşlarından birine çıktığı zaman Ali Ona dedi ki: “Beni çocuklar ve kadınlarla bıraktın.” Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Benim katımda Sen Hârûn’un Mûsâ’nın katında ihrâz ettiği dereceyi ihrâz etmekten hoşlanmaz mısın? Ne var ki Benden sonra peygamber yoktur!” İşte bunu da hatırladığımda Ona katiyen sövemem!
3-Hayber günü Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): şöyle buyurdu: “Mutlaka sancağı Allah(Celle Celali Hu)’ı ve elçisini seven bir adama vereceğim. Allah onun elinde Hayber’in fethini müyesser kılacaktır”. Hepimiz heyecanla bekledik: Derken “Ali nerede?” diye sordu. “Gözü ağrıyor” dediler.
“Çağırın gelsin!” buyurdu (çağırdılar geldi ve) Gözlerine mübarek tükürüğünü sürdü. (Hemen iyileşti) ve Sancağı ona verdi. Onun eliyle Allah fethi müyesser kıldı.
Vallahi (bundan sonra) Muaviye Medine’den çıkıncaya kadar Ali (Keremullahiveche) hakkında tek kelime bile söyleyemedi.
(Amir b. Sa’d b. Ebi Vakkas o da babasından; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî S. 1049-1050.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):Ali’ye şöyle dedi:
“Sen katımda Harun’un derecesine sahipsin. Ben sendenim”.
Cafer’e de şöyle dedi:
“Sen benim hilkatıma ve ahlâkıma benzedin”.
(El Kasım el-Cermi’den O da İsrail’den o da Ebu İshak’dan O da hubeyre bin Yerim ile Hâni bin hani’den ikisi de Ali (Keremullahiveche)’den; Hadislerle Hz. Ali Nesâî, S. 60 H. 68.)


Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Ey Ali! Sen dünyada da Seyyidsin Âhirette de Seyyidsin”.
(Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr.Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr S. 250.)


Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ey Ali! Seni sevene ve sözünü tasdik edene müjdeler olsun.
Sana buğz edene ve sözünü yalanlayana yazıklar olsun”.
(Ammar bin Yasir (r.a.)’den; Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr. S. 250.)



Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“ Ali (Keremullahiveche) günahları düşürmeye sebep olan bir yoldur
(Onun yolunu takip etmek lazım gelir).
O yoldan giren Mü’min olur Ondan çıkan ise kafir olur”.
(Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr.Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr, S. 251)


Bir adam babama gelip şöyle sordu:
“İnsanlar arasında Allah Resulünün (s.a.v.) en çok sevdiği kişi kimdir?”
“Kadınlar arasında Fâtıma erkekler arasında ise Ali (Keremullahiveche)’dir”
diye cevap verdi.
(Tirmizî C. 10 S. 370 Tuhfe; Nesâi Hadislerle Hz. Ali.)



Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ya Ali! Sen Kâbe gibisin (menzilesindesin)”
(Münavî Künuz ül Hakaik S.188.)



Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ali Kur’an ile beraberdir; Kur’an da Ali iledir.
(cennetteki) havuzda bana gelmelerine kadar asla ayrılmazlar”.
(Ümmü Seleme annemiz’den; Taberânî Mucemu’s-Sağir.)


İMAM Taberânî

Meşhur tefsir, hadis ve fıkıh âlimlerinden. İsmi, Süleymân bin Ahmed bin Eyyub bin Mutayr eş-Şâmi el-Lahmi et-Taberani; künyesi Ebul-Kasımdır. 873 (H.260) senesi Safer ayında Şam’ın Taberiyye kasabasında doğdu. İsfehan’a yerleşti. 970 (H.360) senesi Zilkâde ayının sonlarına doğru 100 yaşlarında vefat etti. İsfehan şehrinin girişinde Resulullah(sallallahu aleyhi ve sellem)ın Eshabından olan Hammâd ed-Devri’nin kabri yanına defnedildi.

Taberani; Hâşim bin Mürsed et-Taberani, Ebu Zür’a-es-Sekafi, İshâk ed-Debri, İdris el-Attar, Beşir bin Musâ, Hafs bin Ömer, Abdullah bin Mahmud bin Said bin Ebi Meryem, Ali bin Abdülaziz el-Begâvi, Mikdâm bin Dâvud er-Re’yini, Yahya bin Eyyub el-Allât, Ebu Abdurrahman en-Nesai gibi pek çok âlimden ilim öğrendi ve hadis-i şerif rivayetinde bulundu. Kendisinden de; Ebu Huleyfe el-Cemhi, İbni Ukde, Ebu Nuaym el-Hâfız, Ebu Hüseyin bin Fâzişâh, Abdân, Câfer el-Feryâbi, Ebu Abdullah bin Merde el-Hâfız ve daha birçok âlim ilim öğrendi ve hadis-i şerif rivayet etti.

Büyük hadis âlimlerinden olan Taberani hazretleri, güvenilir, sağlam, hadiste hüccet, yani üç yüz binden fazla hadis-i şerifi senetleriyle birlikte ezbere bilen unvanına sahiptir. Onun ilmi ve rivayet ettiği hadis-i şerifler, bütün İslam âlemine yayıldı. Kendisine; ‘Bu kadar hadis-i şerifi ezberleme bahtiyârlığına nasıl kavuştun?’ diye sorulduğunda; ‘Otuz sene kuru hasır üzerinde uyudum’ buyurdu.

İlim tahsili için rahatı terk ederek sade bir hayat yaşadı. Otuz üç sene ilim uğrunda seyahat yaptı. Bu yolda fedakârlıktan kaçınmadı. Her işini Allahü teâlânın rızası için yapar ve insanları Cehennem ateşinden kurtarmak için çalışırdı. Talebelerinden Ebu Abbas Şirazi, Taberani’den üç yüz bin hadis-i şerif yazdığını, güvenilir, sağlam bir muhaddis olduğunu bildirmekte ve hocasının ne derece ilim sahibi olduğunu vesikalandırmaktadır.

Yazmış olduğu başlıca eserleri; Mu’cem-ül-Kebir, Mu’cem-ül-Evsat ve Mu’cem-üs-Sagiridir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

● Necran Hıristiyanlarından bir grup elçi Peygamberimize (Sallallahu aleyhi ve sellem) geldiler. Hz. İsa’nın Tanrı olduğunu iddia ediyorlardı. Peygamberimiz onlara: “Hepimiz Ehl-i Beytimizi toplayalım Dua edelim. Allah’ın lânetini yalancıların üzerine dileyelim” dedi.
“Hz. Peygamber; Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (Onlara selam olsun)’i çağırdı. Yapacağı duaya âmin demelerini istedi. Dua etti ve Allah’ım benim Ehl-i Beytim işte bunlardır dedi. Fakat Necran’lılar işin sonunun aleyhlerine olacağından korkarak çekip gittiler.


Aşağıdaki Âyet bu sebeple nâzil olmuştur:
“Artık sana bu ilim geldikten sonra kim seninle Onun hakkında çekişirse de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım ve kendimiz de gelelim. Hep bir arada dua ve niyaz edelim de Allah’ın lânetini yalancıların üstüne okuyalım (Al-i İmran-61)”.


(Amir b. Sa’d b. Ebi Vakkas o da babasından; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî Ahmed b. Hanbel Müsned) Müslim Tirmizî.)




● İmam Ahmed b. Hanbel ●


Ebu Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel b. eş-Şeybâni el-Mervezî, Hanbelî mezhebinin imamı, muhaddis, mutlak müctehid.
164/780 yılında Bağdat'ta doğan Ahmed'in babası Muhammed b. Hanbel otuz yaşında ölmüş, onu annesi Sâfiyye binti Meymune büyütmüştür. Kendisi Arap olup, Şeybân kabilesine mensuptur ve soyu, Nizar kabilesinde Hz. Peygamber (s.a.s.)'in soyu ile birleşmektedir. Ahmed'in dedesi Hanbel, Emeviler döneminde Serahs valiliği yapmıştır.
İlk eğitimini bir ilim ve kültür merkezi ve aynı zamanda Abbâsîlere başkent olan Bağdat'ta aldıktan sonra dini ilimlere yönelen Ahmed, İslâm'ı bütün yönleriyle yaşamak istedi. Bu arzu onu Peygamber (s.a.s.)'in hadisleriyle uğraşmaya götürdü. Daha çocukken Kur'an-ı Kerîm'i ezberlemişti. Diğer dini ilimleri okuduktan; Arapça'yı ve dil bilgisini geliştirdikten sonra bütün mesaisini hadislere ayırmıştı. O, ayrıca Farsça da bilmekteydi. Hadis toplama, ezberleme ve yazma onda bir tutku haline gelince, Basra, Hicaz, Kûfe ve Yemen gibi ilim merkezlerine birçok seyahatler yaparak buralarda bulunan ulema ve muhaddislerle görüşmüş, râvileri bulmuş ve onlardan hadis almıştır. (İbnü'l Cevzî, Menakıbu'l İmam Ahmed b. Hanbel, s. 183 vd.) Üçünde parasızlıktan ötürü yaya olmak üzere beş defa hacca gittiği, İmam Şâfiî ile ilk defa Hicaz'da tanıştığı, yolculuklarında fakir olduğundan büyük sıkıntılarla karşılaştığı, Yemen'deki muhaddis Abdurrezzak b. Hemmam (ö. 211)'dan hadis almak için Yemen'e giderken yolda parası bitince hamallık yaptığı kaydedilmektedir. (İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, X, 329) Ravilerden hadislerle birlikte sahâbe ve tabiine dair ulaşan butun rivayetleri almıştır. Fıkhi bilgisini ve usûl-i fıkhı Ebu Yusuf* ve imam Şafii'*den aldığı derslerle kuvvetlendirmiş, toplayıp tedvin ettiği hadis ve sahâbe fetvalarını fıkhının dayanağı yapmıştır. Kırk yaşından sonra, topladığı beş bine yakın talebeye ders vermiştir.
Tarihte büyük müctehidlerin birçoğuna zulmedildiği görülmektedir. imam Ahmed de bu gruptandır. Abbasîler zamanında "Halku'l-Kur'an Kur'an mahluktur" ideolojisi yayılıp, halife Me'mun'un (813-833) bunu zorla ulemaya kabul ettirmek istemesi, hristiyan âlimi Yuhanna el-Dimaşkî'nin fitnesi ve Mutezile'nin ortalığı karıştırmasıyla başlayan zulüm, devlet desteği ve despotluğuyla ilim çevrelerine dayatılmak istenince ulemanın çoğu bu görüşü kabul ettiğini söylerken, (h. 218) Ahmed b. Hanbel, el-Kavârîrî, Muhammed b. Nuh, Sücâde gibi bir grup âlim "Kur'an mahluktur" görüşüne katılmadıklarından dolayı zincirlere vurularak hapse atılmışlar, işkence görmüşlerdir. Bu arada Kavârîrî ve Sücâde de resmi görüşü kabul ettiklerini söyleyerek serbest bırakılmışlardır. Halife Me'mun ortada kalan Hanbel ve Muhammed b. Nuh'la görüşmek istemiştir. Ancak, halife vefat edip, Muhammed b. Nuh da yolda ölünce Ahmed b. Hanbel Bağdat'ta tekrar hapsedilmiş, Mu'tasım (833-842) zamanında kadı İbn Ebu Duâd'ın teşvik ve etkisiyle işkence edilmiştir. Yirmi sekiz ay hapiste kalan Ahmed b. Hanbel, serbest bırakıldıktan sonra iktidara gelen el-Vâsık (ö. 232/847) devrinde de aynı muhalifliğini sürdürdüğünden gözetim altında tutulmuş, beş yıl hadis dersi verememiştir. Nihayet el-Mütevekkil (ö. 247/861) devrinde Me'mun'un "Kur'an mahluk değildir diyen kimse kalmasın" vasiyetine ve bu katı siyasete son verildikten sonra yeniden hadis çalışmalarına dönmüştür. Onun bu zorluklarla dolu günleri ondört yıl sürmüştür. Halife el-Mütevekkil'in gönlünü almak amacıyla hediye ve maaş vermek istemesini de reddetmiş, hatta halifenin yardımını kabul eden oğullarına kırılmış, kendisi hiçbir zaman kimseden bir karşılık almamıştır.
İmam Ahmed b. Hanbel, 241/855 yılında Bağdat'ta vefat ettiğinde cenazesine on binlerce kişi katılmış, namazı Cuma günü kılınmıştır. Türbesi VII. asırda Dicle nehrinin taşmasında sulara kapılıp kaybolmuştur.
İmam Ahmed'in hayatı -babasından kalan bir kira geliri dışında- fakirlik ile geçmiş iki evliliğinden, oğulları Salih ile Abdullah, cariyesinden de üç oğlu, bir kızı olmuştur. imam ibn Hanbel halk arasında mihne olaylarındaki tavrı dolayısıyla sevilmiş, takvası ve sünnete her yönden bağlılığıyla meşhur olmuştur. Yoksul olmasına rağmen, devlet bünyesinde görev almamış, hiç kimseye muhtaç kalmadan sünnete uygun bir şekilde yaş**ıştır. Onun hakkında "Yahudiler arasında çıksaydı peygamber olurdu" gibi övgüler nakledilmiş, kimseden onun aleyhinde söylenen bir söz işitilmemiştir.
İtikadı, ilmi "Halku'l Kur'an" olayında Mutezile* mezhebi, "yalnız Allah kadimdir"diye Kur'an'ın hâdis olduğunu ortaya attığında ve bu görüş zorla herkese kabul ettirilmek için devletin baskı ve zulmü imamlara dayatıldığında Ahmed b. Hanbel bunu bir bid'at* olarak gördü. Konuyu asr-ı saadette kimse tartışmamıştı. Üstelik sünnette "Kur'an Allah kelâmıdır" bilgisi ile nasıl tavır alınmışsa öyle tavır takınılmalıydı. Ahmed b. Hanbel, Kur'ân'ın mahlûk olduğunu söyleyenin Cehmî, mahluk olmadığını söyleyenin ise bid'atçı olduğuna hükmeder. Kendisi bu meselenin sünnette var olmayan, aklen ortaya konulan bir iddia olduğunu savunur. Çünkü sünnette bu tür bir tartışma yoktur ve Kur'an "Allah'ın kelâmı" ve indirdiği hükümler olarak nitelenmiştir. Zaten sünnet* usûlünde böyle konularda tartışma olmaz; tartışma ihtilafa, ihtilaf kavga ve fitneye götürür.
Ahmed b. Hanbel itikatta, amelde, ahlâkta sünnetten başka bir yol izlemez. Cedelden, münakaşadan, salt rey ile hüküm vermekten kaçınır; sahâbe ve tabiinin yolunu izler. Sabırlı, mütevazî, ciddi, yumuşak, kanaatkâr, takva sahibi, ihlâslı bir müctehiddir. Onun itikadı, fıkhî nasslardan doğar. Daha doğru bir deyimle o, Kitap ve Sünnet olan şeriatın asli delillerini delil olarak alıp birtakım hükümlere varmada, onları kullanmadan çok nassları oldukları gibi alıp, sünnetin açıklamasını aynen uygular. iman, kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve uzuvlarla amel olup, artar ve eksilebilir. Büyük günah işleyen dinden çıkmış olmaz. Allah'ın sıfatları nasslardaki gibidir, tevil edilmez. Müteşabihleri yorumlamaktansa susmak evladır. Bir halife adil veya zalim olsa da ona itaat edilir, isyan çıkar yol olmayıp, bağiy'dir. Ahmed b. Hanbel'in yanında yetiştiği Huşeym b. Beşir b. Ebu Hazim (104/722-183/799) adında bir üstadı vardır. Ayrıca Umeyr b. Abdullah b Halid Abdurrahman b. Mehdi, Ebu Uyeyne, imam Şâfiî, Ebu Yusuf, Abdurrezzak b. Hümâm, İsmail b. Aliyye, -gıyaben- Ebubekir b. Ayaş, Yahya b. Saîd'den faydalanmıştır. Ahmed b. Hanbel'den hadîs rivayet edenler arasında da Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Ali b. el-Medîni en önemli muhaddislerdir.

Eserleri

Ahmed b. Hanbel'in bizzat yazdığı tek eseri "el-Müsned"dir. Ona atfedilen eserler, Hanbelî imamlarınca yazılmıştır. es-Sünne, Zühd, Salat, Ver'a ve'l-İman; Reddi ale'l Cehmiyye ve'z-Zenadıka; Eşribe; Mesail; Cüz fi Usûlu's-Sünne; Fedailu's-Sahabe; Er-Reddü ala men iddea't-Tenâkuza fi'l-Kur'ân; et-Tefsir; en-Nasih ve'l Mensuh; Tarih; el-Mukaddem ve'l Muahhar fi'l Kur'an; Vücubâtü'l Kur'an; Menâsikü'l Kebir ve's Sağir; el-Cerhu ve't Ta'dil; el-İlel ve Marifetu'r-Rical bunlardandır.

Müsned

Ahmed b. Hanbel, bir hadis ve bir fıkıh imamıdır. Her fâkîhin ilimde ağır basan bir yönü vardır ve hiç kimse bütün ilimlerde aynı dirayette yetişemez. Başka bir deyişle imamların fıkha intisabında önceki ilimlerinin bir kısmının etkisi görülür. Ebu Hanife*nin fıkhı, nasıl rey ağırlıklı ise; Ahmed b. Hanbel'in fıkhı da hadis ağırlıklıdır. Bu yönüyle İbn Cerir et-Tâberî, İbn Kuteybe, onun sadece hadis âlimi olduğunu söylemişlerdir. Başlangıçta Ahmed b. Hanbel, talebelerine kendisinden yalnız hadis yazmalarını söylemişti. Çünkü o, geniş anlamıyla hukukî metinlerle uğraşmanın hadisi unutturacağını, hukukçuların çekişmeleri ve ihtilaflarıyla uğraşmanın insanları şaşırtacağını biliyordu. Fer'î meselelerle uğraşmak sebebiyle Kur'an ve Sünnet'in ikinci plânda kalacağından endişe ediyordu. Buna rağmen talebeleri onun fetvalarını, görüşlerini yazdılar. Sonraları kendisi de bu tedvîn işini olumlu karşıladı. Kendisi "Müsned"i yazdı. Bu kitap onun yüz elli bin hadis içinden seçtiği otuzbin civarında hadisten oluşmuştur. İmam, insanlar hadislerde ihtilaf edince Müsned'e başvurabilsinler diye bu kitabı yazmıştır. Müsned'i dağınık kâğıtlara yazıp, temize çekemeden vefat edince, oğlu Abdullah (213-290) kendi rivayetlerini de ekleyerek Müsned'i tedvin ve rivayet etmiştir. Müsned, bâblara göre değil, senetlere göre düzenlenmiş olup, hasen ve garib hadislerin çoğunu ihtiva etmektedir. İslâm tarihçisi, "Ş**'ın hâfızı" İmâdeddin Ebu'l-Fidâ İsmail b. Ömer b. Kesir; sahabe isimlerine göre tertib edilmiş Müsned'e Kütübü Sitte'yi, Taberanî'nin Mu'cem'ini, Bezzâr'ın Ebu Ya'la'nın Müsnedlerini birleştirmiş, ancak tamamlayamadan ölmüştür. (M. Ebu Zehra, Ahmed b. Hanbel, Çev: Keskioğlu, Ankara 1984, s. 195) Müsned, terkibi itibariyle, akademik bir kitaptır ve kullanımı zordur. Ancak hadis ehli olanlar bu tertibi, yani aşere-i mübeşşere hadisleriyle başlayıp ashaba, tabiine geçen senedlere ve ravi tarihine göre düzenlenmiş hadislere başvurmada zorlanmazlar. Ahmed b. Hanbel, Müsned'i yazarken hadisleri devamlı tashih etmiş, uygun bulmadığını çıkarmıştır. Dolayısıyla kitabı, mevsuk (sağlam, güvenilir) bir kitap olmuştur. Meşhur sünneti, zayıf hadisleri elemekte kullanmış; sahih, hasen ve garib hadisleri kitabına almıştır. Hatta zayıf hadisleri de toplamıştır. Müsned'de mevzu hadisler de vardır ve bunlar büyük ihtimalle İmam Ahmed'ten sonra ilâve edilmiştir. Müsned'de hadisler şu râvî sıralamasıyla tertip edilmiştir: Aşere-i Mübeşşere, Ehl-i Beyt, Abbâs, Fazl b. Abbas, Abdullah b. Abbas, İbn Mes'ud, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Amr b. el-Âs, Ebu Rimse Rıfaa b. Yesribî, Ebu Hureyre, Enes b. Mâlik, Ebu Saîd el-Hudrî, Câbir b. Abdullah el-Ensarî, Mekkelîler, Medineliler, Kûfelîler, Basralılar, Şamlılar, Ensar, Hz. Âişe ve diğer kadın sahabîler.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resim Hüseyn b. Sebre ve Amr b. Müslim Zeyd b. Erkam (r.a.)’a gittiler.
“-Zeyd’e Resulullah (s.a.v.)’dan duyduklarından bize biraz anlat” dedi. Zeyd: “Birgün Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mekke ile Medine arasındaki ‘Humma’ denilen yerde bize bir konuşma yaptı. Allah’a Hamd ve sena etti. Bize öğütler verdi ve bazı şeyleri hatırlattıktan sonra şöyle dedi:
“Ben de sizin gibi insanım. Rabbime kavuşma günüm yaklaştı. Size iki şey bırakıyorum. Birisi Allah’ın Kitab’ıdır. Hidâyet ve Nur Ondadır. Ona sahip olun sımsıkı sarılın”. Bu sözlerle Kur’an-ı Kerim’e karşı ilgi ve rağbeti teşvik ettikten sonra:
“İkincisi de Ehl-i Beyt’imdir” diyerek ‘İki defa’ “Ehl-i Beyt’ime yapacağınız muamelede şahidinizin Allah olduğunu unutmayın. Ehl-i Beyt’ime yapacağınız muamelede şahidinizin Allah olduğunu unutmayın” buyurdu dedi.
Hüseyn:
“- Zeyd Resulullah’ın Ehl-i Beyt’i kimlerdir? Hanımları da Ehl-i Beyt’inden değil midir?” diye sordu. Zeyd:
“- Evet kadınlar da Ehl-i Beyt’indendir. Fakat Ehl-i Beyt’i kendisinden sonra sadaka ve zekat almaları haram olan kimselerdir” dedi.
Hüseyn:
“- Kim Onlar? “diye sordu. Zeyd:
“- Hz. Ali’nin Abbas’ın Cafer’in ve Akil’in nesilleridir” diye cevap verdi. Hüseyn:
“- Bunların hepsine de sadaka haram mı? “ dedi. Zeyd de:
“- Evet” cevabını verdi.
(Hüseyn b. Sebre ve Amr b. Müslim’den; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî S. 1044-1045.)



İMÂM MÜSLİM HAZRETLERİ

Altı meşhûr hadis-i şerif kitâbı kütüb-i sitte'nin ikincisi Sahih-i Müslim'dir. Bu kıymetli eserin müellifi de Müslim b. Müslim el-Kuşeyri en-Nişâbûri hazretleridir.Arabların ''Beni Kuşeyr'' kabilesine mensûb olmasına rağmen Nişâbûr'da doğmuştur.Bu sebeble Nişâbûri olarak anılır. Künyesi: Ebü'l-Hüseyn'dir. En büyük hadis-i şerif imâmlarından biridir! İlim öğrenmek ve hadis dinlemek üzere hicâz Irak Şam ve Mısır diyârlarını dolaştı.
Oralarda Ahmed b. Hanbel Kureybe b. Sâid Ebû Bekr b. Ebi şeybe ve İmâm Şafii hazretlerinin talebelerinden ve daha bir çok âlimden hadis dinleyip rivayette bulunmuştur. :Büyük muhaddis İmâm Muhammed Buhari hazretleriyle Nişâbûr'da görüşmüştür. Bir sohbet esnâsında kendisinin bilmediği bir hususu Buhâri hazretleri gösterince ayağa kalkarak onu alnından öpmüş ve: ''Ey Muhammed Buhâri! senin dünyada bir benzerin olmadığına şehâdet ederim! sana buğz edenler ancak hasedlerinden buğz ederler.'' demiş ve çok iltifat etmiştir.Ömrünün son yıllarını doğduğu yerde (Nişâbûr'da) geçirdi.
Bütün zamanını hadis-i şerif dersi vermekle geçiriyordu. Nafakasını çıkaracak kadar ticâret de yapıyordu. Ancak 55 sene yaşamış ve 875 (261h.) yılında Nişâbûr'da vefât etmiştir.
Sahia-i Müslim'de bildirilen bir hadis-i kudside Resûlullah Efendimiz Allahü teâlânın şöyle buyurduğunu naklederdi: ''Ey kullarım! Zulm etmeyi kendime haram kıldığım gibi sizin aranızda da haram kıldım! Binâenaleyh birbirinize zulmetmeyiniz;'' ''Ey kullarım! sizden öncekiler ve sonrakiler bütün insanlar ve cinler bir yere toplanıp; benden ihtiyaçlarını dileyecek olsalar. ve hepsinin dileklerini yerine getirsem. Benim mülkümden ancak iğne denize batırıldığında onun denizden noksanlaştırdığı kadar azalır. Allahü teâlâ "Sahih" hadisleri; bize ulaştıranlardan râzı olsun âmin.

Sahih-i Müslim

Sahih-i Müslim adlı büyük eserinde; 4.000 kadar hadis-i şerif mevcuttur. Bunları bizzat kendisinin topladığı 300.000 hadis arasından seçtiğini bildirir. Bu büyük eserini 52 kitaba ayırmıştır. Buhâri gibi ayrıca bâblara (bölümlere) bölmemiştir. Eserin baş tarafında; hadis ilmiyle alâkalı mühim açıklamalar mevcuttur. Bilhassa isnâd üzerinde önemle durmuştur. Çünkü kitabına koyduğu farklı metinler için; değişik isnâdlarda bulunur. Değişik verilen metinlerİ (hâ) harfiyle gösterilmiştir. İmâm Müslim hazretlerinin Sahih'inden başka; 12 kadar orijinal eseri mevcuttur.Müslim'deki hadis-i şeriflerden bazıları şunlardır:
● ''Herhangi bir müslümanın başına yorgunluk hastalık düşünce keder acı diken batmasına kadar her ne gelirse. Allahü Teâlâ bunları o müslümanın hatâlarına keffâret kılar!''
● ''Bir kimse; hanımına buğz etmesin. Çünkü hoşlanmadığı huyları varsa (bile) bunlara karşılık memnûn olacağı huyları da vardır.
● ''Yarım hurma bile olsa sadaka vermek sûretiyle! Cehennemden korunmaya çalışınız!''
● ''Bir kimseye şer olarak müslüman kardeşine hakâret etmesi yeter!''
● ''Kendi aleyhinizi evlâd ve mallarınız aleyhine; sakın bedduâ etmeyiniz! ki duaların kabul olunacağı bir saate rastlar da; bedduânız kabul olunur.''
● ''Cennet ehlinin kimler olduğunu size bildireyim mi? Herkes tarafından hor görülüp hiçe sayılan zaif vemütevazi bir mü'mindir ki; Allahü Teâlâ’ya yemin ederse muhakkak Allahü Teâlâ onun yeminini yerine getirir!''
● ''İki kimse arasında adâlet etmek; sadakadır! Güzel söz; sadakadır!''
● ''Kolaylaştırın zorlaştırmayın! Müjdeleyin nefret ettirmeyin!''
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim Fâtıma (r.a.) tıpkı Allah Resulü’nün (s.a.v.) yürüyüşünü andıran
bir yürüyüşle geldi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Ona: “Merhaba kızım!” dedi
ve Onu sağına (veya soluna) oturttu. Sonra Ona gizli bir şey söyledi.
O ağladı sonra bir daha gizli bir şey söyledi bu defa güldü…
Sonra sorduğumda şöyle dedi:
“Kulağıma gizli olarak şunu dedi: ‘ Cibril her yıl bir kere gelip mukabele şeklinde Onunla Kur’an okurduk; Bu sene iki kere gelip karşılıklı Kur’an okuduk… Benden sonra Ehl-i Beyt’imden bana ilk kavuşacak olan Sensin. Senden önce gitmemle bana ne mutlu!’
Onun için ağladım. Sonra bana: ‘Bu ümmettin veya Mü’min kadınların ulusu olmaktan hoşnut olmaz mısın?’ deyince sevindim ve güldüm”.

(Mesruk’tan O da Ayşe annemizden; Buharî C. 2 S.79-80 Feth; Müslim C.16 S. 5 El-Hâkim C. 3 S.156 Nesâi H.128.)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Fâtıma Benim bir parçamdır; Ona zor gelen şey Bana da zor gelir Onu üzen Beni de üzer.Kim de Allah Resulü’nü üzerse amelleri heder olur”.

(İbn Ebi Müleyke Misver b. Mahreme’den; Buharî C. 7 S. 105 Feth; Müslim C.16 S. 2 Nevevi; Ebu Davûd C. 6 S. 80-81 Avnu’l Ma’bud Tirmizî C.1 S. 319 Ahmed bin Hanbel C. 4 S. 328 Nesâî, H. 130.)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Dikkat et (Ey Ali) Benden sonra zahmet çekeceksin.
Hz.Ali (Keremullahiveche) şöyle dedi:
-Dinim hakkında bir selametten mi?
Hz. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): :
“-Evet!” buyurdular.

(İbn-i Abbas’dan; Suyutî Camiu’l- Kebir)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Cenab-ı Allah Hz. İbrahim’i dost edindiği gibi beni de dost edindi. Cennette benim köşkümle İbrahim’in köşkü karşı karşıyadır. Ebu Tâlib’in oğlu Hz. Ali’nin köşkü ise Hz. İbrahim’in köşkü ile Benim köşküm arasındadır. Ey iki dost arasında bulunan sevgili (Ali) dir.

(Huzeyfe (r.a.)’den; Suyutî Camiu’l- Kebir).




Resim “Kıyamet koptuğu zaman Arş’ın sağında benim için kırmızı yakuttan bir kubbe kurulacaktır. İbrahim (a.s.) için de Arş’ın solunda yeşil yakuttan bir kubbe yapılacaktır.
Aramızda da Ebu Tâlib’in oğlu Ali (Keremullahiveche) için beyaz inciden bir kubbe bina edilecektir.
İki dost arasındaki bir sevgili hakkında zannınız nedir?”

(Selman (r.a.)’dan; Suyutî Camiu’l- Kebir)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Kıyamet koptuğu zaman Arş’ın ortasından bana şöyle çağrılacak: - Ey Peygamber! Senin baban Hz. İbrahim ne güzel bir babadır! Ve senin kardeşin Ali de ne güzel bir kardeştir”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Suyutî Camiu’l- Kebir)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “-Ey amr ! Yemek yiyen meşrubat içen ve sokaklarda yürüyen Cennet gezegenini sana göstereyim mi? Şu (gördüğün) Cennet gezegenidir. (Hz. Peygamber ) Ebu Tâlib’in oğlu
Ali’yi gösterdiler”.

(Amr İbn-i Hamk’dan; Taberânî Mu’cemül Kebir)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim
Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Bir kimse Hacer-i Esved’le Makam-ı İbrahim arasında durup namaz kılsa ve oruç tutsa, eğer Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine buğz ediyorsa ölünce cehenneme girer”.

(İbni Abbas (ra)’dan; Taberanî Mecma’uz-Zevaid. C. 9 S. 171.)



Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Mi’raca çıkarıldığım gece nurdan bir taht üzerine oturan bir melek gördüm. Ayaklarının biri doğuda diğeri de batıdaydı. Önünde ise bakmakta olduğu bir levha vardı. Bütün dünya gözleri önündeydi. Hep halk dizleri arasındaydı eli de doğu ve batıya ulaşıyordu. Dedim ki Ey Cibril(a.s.)! Bu kimdir? O şöyle dedi: Bu Azrail(a.s.)’dir. Öne geç ve ona selam ver. Ben de öne geçtim ve selam verdim. O şöyle dedi: Ve Aleyke Selamı Ya Ahmed! Amcanın oğlu ne yapıyor?
Dedim ki amcamın oğlu Ali’yi tanıyor musun?
Şöyle cevap verdi: onu nasıl tanımayayım ki ancak senin Ruhunla amcanın oğlu Ali İbni Ebû Talib’in Ruhu müstesna olmak üzere bütün mahlukatın Ruhlarını almaya Allah beni vekil etti. Zira Allah her ikinizi dileği ile kabz edecek (Ruhlarınızı alacaktır)”.

(Ebû Zer (ra)’ den; Buharî, Ebu Muhammed B. İsmail. Tecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk. Yayın. Hz. Peygamberin Dilinden Dört Halifesi. Çev. A. Fikri Yavuz, Sönmez Neşr.S. 308.)



Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ey Ali cömert ol! Çünkü Allah cömerdi sever. Cesur ol çünkü Allah cesuru sever. Gayretli ol çünkü Allah gayretliyi sever. Eğer bir kimse senden bir ihtiyacının karşılanmasını isterse onu yerine getir. Eğer o adam bu işe ehil değilse sen o işe ehil olmuş olursun (Sevap kazanırsın)”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’ den; Suyutî Camiü’l Kebir)



Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ey Ali! Mazlumun (haksızlığa uğramışın) duasından sakın ve kork! Çünkü o Allah Tealâ’dan hakkını ister şüphe yok ki Allah da hak sahibinin hakkını zai etmez”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’ den; Suyutî Camiü’l Kebir.)



Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Hayatım gibi yaşamak ölümüm gibi ölmek isteyen ve (ağaçlarını) Rabbim diktiği Adn Cennetlerinde oturmayı seven kimse benden sonra Ali’yi Veli edinsin. Onun dostunu da dost edinsin ve benden sonra Ehl-i Beyt’ime bağlansın çünkü onlar benim soyumdur. Tıynetimden yaratıldılar anlayışımla ve ilmimle rızıklandılar. Ümmetimden onların faziletini inkar edenlere ve onlar hakkında selamı kesenlere azab olsun… Allah şefeatımı onlara ulaştırmasın…”.

(İbni Abbas (ra)’ den; Taberanî Mü’cemül Kebir)



Resim “Bayram hutbesini okuma işini namazdan öne alanın ilki Mervan’dır. O bu işe tevessül edince cemaattan birisi ayağı kalkarak: “yanlış iş yapıyorsun namazın hutbeden önce kılınması gerekir” dedi. Mervan “artık o usul terk edildi”. Diyerek devam etmek istedi. Ebu Said-ul Hudri (ra) ortaya atılarak “bu adam üzerine düşen uyarma görevini yaptı. Zira ben Peygamber (a.s.v.)’ın şöyle söylediğini işittim: ‘sizden kim (Sünnetimize uymayan) bir münker görürse (seyirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin buna da gücü yetmezse kalbi ile buğz etsin. Bu kadarı imanın en zayıf mertebesidir”.

(Târık ibn Şihab’dan; Melahim 17; Müslim İman 78; Ebu Davûd Salat-ı İydeyn 248; Tirmizî Fiten 11;Nesâî, 17 İbn Mace Fiten 20.)

Not: Emevi sultanları hutbe sırasında cemaati rahatsız eden siyasi sözler söylerlerdi. Başta Hz. Ali (Keremullahiveche)'ye olmak üzere Ehl-i Beyt’e hakaret eder lanet okurlardı (okuyanlara olsun). İbadetini yapmak fakat bu küfürleri dinlemek istemeyenler namazı kılar kılmaz mescidi terk ederek hutbeyi dinlemiyorlardı. Bu durumu önlemek için mervan hutbeyi öne almıştı.



Resim Hz. Ali (keremullahiveche)’yi dinledim. Demişti ki: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“ Maveraünnehir’den bir adam çıkacak Ona el-Haris Harras (çiftçi) denecek. (ordusunun) önünde Mansur denen bir adam olacak. Bu Zât Âl-i Muhammed için (malıyla hazineleriyle silahıyla zemin) hazırlayacak hilafeti mümkün kılacaktır. Tıpkı Kureyş’in Resulullah (a.s.v.)’a mümkün kıldığı gibi. Ona yardımcı olmak her Müslüman’a vacip olmuştur- veya icabet etmesi vacip olmuştur” dedi.

(Hilal İbnü Amr’dan; Ebu Davûd Mehdi 1.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim Biz Resulullah (s.a.v.)!nin yanında iken Ben-i Hâşim’den bir grup genç geldi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)onları görünce gözleri yaşla doldu ve rengi değişti. Ben:
“(Ey Allah’ın Resulü!) Şimdiye kadar Mübarek yüzünüzde hoşumuza gitmeyen bir manzara hiç görmemiştik dedim. Şu cevabı verdiler:
“Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz ki Allah Bizim için dünyaya mükabil Âhireti seçmiştir. Benim Ehl-i Beytim Ben’den sonra bela, kaçırılma ve sürgüne maruz kalacak”.

(İbni Mes’ud (ra)’dan; Kütüb-ü Sitte Muhtasarı H.1264.)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “ Kim amcama (Hz.Abbas (ra)’ya) eziyet verirse mutlaka Bana eziyet vermiştir. Şurası muhakkak ki kişinin amcası babası yerindedir”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Tirmizî Menakıb 3764.)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Resulullah (a.s.v.)’ı Cenab-ı Hak amcası Ebu Talib’le korudu”.

(Abdullah ibn-i Mes’ud’dan; Hâkim Müstedrek.)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Gerçek cimri yanında zikrim geçtiği halde Bana selavât okumayanlardır”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Tirmizî Daavat 110.)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) pazartesi günü gönderildi Hz. Ali (Keremullahiveche)’de Salı günü namaz kıldı”.

(Enes b. Malik (ra)’dan; Tirmizî Menakıb 3730.)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Fatıma (ra) , Meryem hariç cihan kadınlarının efendisidir”.

(Tirmizî Menakıb 3872.)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Kıyamet günü olunca perde gerisinden bir münadi şöyle seslenerek: ‘ Ey Mahşer halkı gözlerinizi kapayın Fatıma bintu Muhammed geçecek”.

(Kütüb-i Sitte Muhtasarı 4485.)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“İnsanlar Beni inkâr ederken O (Hatice ra) inandı herkes beni tekzib ederken O tasdik etti. Herkes bana haram derken O malıyla Benim için harcadı. Allah Onun vesilesiyle Bana çocuk nasip etti diğer kadınlardan çocuğum olmadı”. “O akıllıydı O faziletli idi O ferasetli idi…”

(Kütüb-i Site Muhtasarı )
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Başına belalı bir iş geldiği zaman şöyle de (Ey Ali k.v.): Allah(Celle celelihu)’ım! Uyumayan gözlerinle beni koru! Kimsenin yapamayacağı himayenle beni himayene al. Üzerime olan kudretinle beni bağışla. Sen beni dilediğin halde ben helak olmam ne kadar üzerime in’am ettiğin nimetler vardır ki onlar yanımda şükrüm az olmuştur ve ne kadar belalar vardır ki onlarla beni müptela kıldın da onlar yanında sana sabrım az olmuştur.
Ey nimetinin yanında şükrüm az olup ta beni mahrum etmeyen!
Ey belası yanında sabrım az olup ta beni rüsvay etmeyen!
Ey ebediyen son bulmayan maruf!
Ey sayı ile sayılamayacak nimet sahibi (Allah’ım)!
Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) ve onun Âline rahmet etmeni senden isterim. Senin kudretin ile düşmanların ve zalimlerin göğüslerini kırarım”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’ den; Deylemî Müsnedü’l Firdevs)





Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ey Ali (Keremullahiveche)! ben kendim için sevdiğim şeyi senin için de seviyorum ve kendim için hoş görmediğim şeyi senin için de hoş görmem. Sarı boyalı elbise giyinme ve altın yüzük takınma; İbrişimli elbise giyme. Asla kırmızı eğer yastığı üzerine binme çünkü o İblis’in (oturduğu) yastıklardandır”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’ den; Suyutî Camiü’l Kebir)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ya Ali! Dikkat et! Sana bir takım kelimeler öğreteyim ki onları söylediğin zaman bağışlanmış olduğun halde bağışlanırsın: Lâ ilâhe illâllahü’l-Aliyyü’l-Azîm. Lâ ilâhe illallahu’l-Halimu’l-Kerîm. Sübhanallahi Rabbi’s-Semâvati’s-Seb’i ve Rabbi’l-Arşi’l-Azîmi ve’l-Hamdü lillâhi Rabbi’l-Âlemîn = Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Halim Kerim olan Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Büyük Arş’ın ve yedi göğün Rabbi olan Allah’ı bütün noksanlıklardan tenzih ederim hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’ den; Ahmed Bin Hanbel Müsned)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ey Ebû Talib’in oğlu seni kederli görüyorum. Ev halkından birine emret de kulağına ezan okusun. Çünkü bu kedere devadır”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’ den; Deylemî Müsnedü’l Firdevs)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ey Ali! İstihare eden mahrum olmaz ve istişare eden de pişman olmaz. Ya Ali (Keremullahiveche)! Gece ibadetine devam et. Çünkü arz gündüz toparlanamadığı bir şekilde gece toparlanır. Ya Ali Allah’ın ismi ile sabahla çünkü Allah ümmetimin sabah erken vakitlerinde bereket yaratmıştır”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Suyutî Camiü’l Kebir)





Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Ehl-i Beyt’im Nuh’un gemisi gibidir. O gemiye dahil olan kurtulur muhalefet eden boğulur”.

(Sahih-i Müslim Ve Buharî C 2 S. 343.)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “İnsanlar arasında ayrılık ve ihtilaf olacaktır. Bu (Hz. Ali k.v.) ve arkadaşları Hak üzere bulunacaklardır”.

(Kâ’b (r. a.)’dan; Taberanî Müsnedü’l Kebir).
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “ Bana Ruhul Kudus geldi ve şöyle dedi: Ya Muhammed (a.s.v.)! Doğrusu Allah Ashabından üç kişiyi seviyor. Bunlar Ali Ebu Zer ve Mikdad İbni’l-Esved’dir. YA Muhammed (a.s.v.)! Cennet Ashabından üç kişiye müştak bulunuyor. Bunlar; Ali Ammar ve Selman (Onlara Selam olsun)’dır”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Suyutî Camiül Kebir)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Hasan ve Hüseyn; Onlar dünyadan Benim iki reyhanımdır”.

(Abdurrahman b. Ebi Naim (ra)’den; Tirmizî Sünen 4021)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “ Allah’ım! Ali’yi bana göstermeden Canımı alma”.

(Ümm-i Âtiyye (ra)’den; Tirmizî Sünen 3982)




Resim “Biz ensar topluluğu; münafıkları , Ali bin Ebi Talib’den nefret etmeleriyle tanırdık”.

(Ebu Said El Hudri (ra)’den; Tirmizî Sünen 3962)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Kıyamet’in kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış olsa da Allah Benim Ehl-i Beyt’imden bir zatı gönderecek , yer yüzü zulümle dolduğu gibi O yer yüzünü adaletle dolduracak”.

(Hz.Ali (Keremullahiveche)’den; Sünen-i Ebu Davûd 4283.)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Mehdi Bendendir. Alnı geniş burnu ince ve ortası biraz yüksekçe yedi sene hükmeder yeryüzü zulüm ve işkenceyle dolduğu gibi O’nu doğruluk ve adaletle doldurur”.

(Ebu Said El Hudri (ra)’dan;Sünen-i Ebu Davûd 4285)



Resim Ben Ebubekir (ra)’i işittim şöyle demişti:
“Resulullah (s.a.v.)’ı minberde gördüm yanında Hz. Hasan İbnu Ali vardı. Bazen halka yöneliyor bazen Hasan’a yöneliyor ve ‘Şu oğlum Seyyid’dir.’ Umulur ki Allah bununla iki muazzam Müslüman orduyu Sulha kavuşturacak”diyordu.

(Hasan-ı Basri (ra)’den; Buharî Sulh 9 Menakıb 25 Fedailü’l Ashab 22 Fiten 20.)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “ Ben sizin görmediğinizi görür işitmediğinizi işitirim. Nitekim Sema uğuldadı uğuldamak da O’na hak oldu. Semada dört parmak sığacak kadar boş bir yer yoktur her tarafta Allah’a secde için alnını koymuş bir Melek vardır. Allah’a yemin olsun Benim bildiğimi siz bilseydiniz az güler çok ağlardınız yataklarda kadınlarla telezzüz etmezdiniz yollara çöllere dökülür Allah’a yalvar yakar olurdunuz”.

(Ebu Zerr (ra)’den; Tirmizî zühd 9; İbn-i Mace Zühal 19.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim “Ümmü Seleme (ra)’nin yanına gittim. Kendisi ağlamakta idi.
“Neden ağlıyorsun” diye sordum. Şöyle dedi:
“Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’i gördüm başının ve sakalının üzerinde toprak vardı. Bunun üzerine
“Ne oldu Sana Ya Resulullah! dedim. Buyurdu ki:
“Az önce Hüseyin’in öldürüldüğüne şahit oldum”.

(Selma’dan (ra); Tirmizî Sünen 4022)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Hüseyin Bendendir ve Ben Hüseyin’denim. Allah Hüseyin’i seveni sevsin. Hüseyin Ümmet’lerden bir Ümmet’tir”.

(Ya’la b. Mume (ra)’den; Tirmizî Sünen 4026)



Resim “ Muhammed bin Hasan’dan: Amr b. Sa’d İmam Hüseyin’in yanına gelince Hz. Hüseyin Onların kendisini öldüreceklerine iyice kanaat getirdi. Aziz ve Celil olan Allah’a Hamd-ü Senâ’dan sonra arkadaşlarına bir konuşma yaptı şöyle dedi:
“Olanları biliyorsunuz. Dünya değişti bozuldu. İyiler ve iyilikler dönüp gittiler sadece kabın dibindeki tortu kaldı. Sert meralar gibi hayatın sertlikleri sıkıntıları kaldı. Görmüyor musunuz? Hakla amel edilmiyor. Batıla engel olunmuyor. Mü’minler Allah’a kavuşmayı istesinler. Ben ölümü mutluluk olarak görüyorum. Zalimlerle yaşamak Benim için sıkıntıdır”.
“Ey insanlar! Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
Kim Allah (Celle Celali Hu) ’ın haram kıldığı şeyleri helal kılan Allah’ın emirlerini bozan Resulullah’ın (s.a.v.) sünnetine muhalefet eden Allah’ın kullarına günah ve düşmanlıkla muamele eden günahkar bir idareci görür de sözü ve hareketleri ile onu düzeltmeye çalışmazsa Allah o kimseyi de aynı günahlara iştirak etmiş sayar. Dikkat edin! Bunlar şeytana tabi oldular Rahman’a itaati terk ettiler fesat çıkardılar. Şer’i hükümleri tatbik etmediler. Hep savaşsız alınan ganimetleri tercih ettiler. Allah’ın haram kıldıklarını helal kıldılar. Helal kıldığını da haram kıldılar.
Bunları düzeltmeye ben daha layığım. Mektubunuz bana geldi. Elçileriniz bana sizlerin beni teslim etmeyeceğinize ve yalnız bırakmayacağınıza dair biat etti. Eğer biatınızda durursanız doğru bir hareket yapmış olursunuz. Ben Ali’nin oğlu Hüseyin’im. Resulullah’ın (s.a.v.) kızı Fatıma’nın oğluyum. Sizinle beraberim. Ailem de sizin ailenizle beraberdir. Sizin de bana uymanız lazımdır. Eğer böyle yapmazsanız anlaşmanızı ihlal etmiş olursunuz. Biatınızda durmamış olursunuz. O da sizin için çok kötü olur. Zaten siz onu benden önce babama ağabeyime ve yeğenime yaptınız…"

(Cenab-ı Ali (Keremullahiveche)’nin oğlu İmam Hüseyin (a.s.)’den; Taberanî Mecmaü’z- Zevaid C. 9 S. 93; Tarih-i İbn-i Cerir C. 4 S. 305)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ehl-i Beyt’in içinde Peygamber (s.a.v)’e Hasan b. Ali’den çok benzeyen kimse yoktur”.

(Enes b. Mâlik (ra)’den; Tirmizî Sünen 4027)




Resim “Göğüsten başa kadar olan kısmında Resulullah (s.a.v.)’a Hasan daha çok benzer ve bundan aşağı olan kısımda Resulullah’a Hüseyin daha çok benzerdi”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Tirmizî Sünen 4030)



Resim Hz. Ali (Keremullahiveche) Küfe’de bulunan Rehbe’de iken yanına bir grup geldi ve:
-Esselâmü aleyke yâ Mevlâna (Selam Sana Ey Efendimiz)! Dediler.
Hz. Ali (Keremullahiveche):
- Siz Arabsınız Ben nasıl sizin Efendiniz olurum? Dediler:
Onlar: Biz (Mekke ile Medine arasında) Gadir- i Humm kuyusu başında iken Resulullah (s.a.v.)’dan duymuştuk: şöyle buyuruyordu:
“Ben kimin Mevlâsı (Efendisi) isem Ali de Onun Mevlâsı’dır dediler”.
Rebah diyor ki:
“Adamlar kalkıp gidince peşlerine takıldım kim olduklarını sordum”.
“Ensar’dan bir cemaat aralarında Ebu Eyüp El Ensari de var” dediler.

(Rebah b. Haris’den; Ahmed b. Hanbel Müsned) Taberanî.)



Resim - Bana biraz öğüt ver ya Ebel Hasan! Hz. Ali (Keremullahiveche) de şunları söyledi:
Yakînen inandığın şeyde şüphe etme. Bildiğin hususta da tereddüte düşme. Zannını gerçek sanma. İyice bil ki dünyada sadece Allah rızası için verdiğin şeylerin, O'nun rızasıyla geçirdiğin vakitlerin, Adaletli yaptığın taksimlerin, giyip eskittiklerinin faydası vardır.

(İbn-ü Abbas (ra)’dan; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî C. 5 S. 1876.)



Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Hayır mal ve evladının çok olmasında değil Büyük Âlim , çok Halim olmanda ve insanları Allah’a ibadet ettirmek Sûretiyle yükseltmendedir. İyilik yaparsan Allah’a hamdet. Günah işlersen af dile. Dünyada iki kişinin dışında hayır yoktur: biri günah işleyip hemen bunu tevbe ile telafi eden diğeri ise hayır yapmakta başkalarıyla yarış edendir. Takva ile yapılan hiçbir amel az değildir. Kabul edilen bir amel nasıl az olur ki?

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’dan; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî C. 5 S. 1877)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resim Hz. Ali (Keremullahiveche)’nin oğlu Hz. Hüseyin (ra) Mekke’ye gitmek için Medine’den çıktı. Kuyu kazmakta olan ibn-i Muti’a uğradı… İbn-i Muti kendilerine:
“- Bu kuyumu genişletmiştim. Fakat bugün kovaya su namına bir şey gelmiyor. Bize dua edersen kuyunun suyu artar” dedi.
Hz. Hüseyin (ra):
“- Kuyudan biraz su getir!” dedi. Kova içinde biraz su getirildi. İmam Hüseyin (ra) ondan biraz içti sonra da gargara yaparak suyu tekrar kuyuya püskürttü. Bunun üzerine kuyunun suyu arttı ve daha da çok tatlandı”

(Ebu Avn’dan; İbn-i Sa’d Tabakat C. 5 S. 144.)



Resim Kerbela’da bulundum. Bir adam kalkarak:
“- Aranızda Hüseyin var mı?” diye sordu. Müslümanlar:
“Var” dediler. Adam:
“-Ateşe atılacağın müjdesini veriyorum” dedi. İmam Hüseyin (ra)’da:
“-Ben merhametli Rabbim (Celle Celali Hu)’e şefaat edecek olan ve kendisine itaat edilen Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’ime kavuşacağım müjdesini aldım” dedi. Müslümanlar o adama:
“-Sen kimsin?” dediler. Adam:
“-Ben ibn-i Cüveyr’e (Cüveyze)’yim “ diye cevap verdi. Hz.Hüseyin (ra):
“-Allah’ım onu ateşe at” diye dua etti. Çok geçmeden adamın bindiği hayvan ürktü. Ayağı üzengide asılı kaldı. Allah’a yemin ederim ki adam parça parça oldu. Hayvanın üzerinde sadece bir tek ayağı kaldı”.

(İbn-i Vail b. Alkame’den; Taberanî Mecmaü’z-Zevaid C. 9 S. 193)



Resim “-Kim dünyayı isterse dünya onu bağlar. Ona bağlanmayan onun nimetlerine değer vermez. Dünyaya tamah eden ona hükmedenin kölesidir.
Dünyada sana yetecek kadarı kafidir. Hepsi de senin olsa yine de mesud olamazsın. Dünyada bugünkü hayatı ile dünkü hayatı aynı şekilde devam ettiren aldanmıştır. Kendi noksanlarını araştırmayanın eksiklikleri vardır. Eksiklikler içinde yaşayan bir kimse için ölüm daha hayırlıdır”.
“Biliniz ki Hilm zinettir veya mertliktir. Acelecilik akılsızlıktır. Yolculuk insanı zayıflatır. Kötülerle düşüp kalkmak ârdır. Fasıklarla düşüp kalkmak başkaların şüphelerini celp eder”.
“İnsanlar dört gruptur: Bir kısmının iyilik ve hayırdan nasibi vardır fakat ahlaktan nasibi yoktur. Bir kısmı ahlâklıdır fakat iyilik ve hayırdan nasibi yoktur. Bir kısmının ne ahlâktan ne de iyilik ve hayırdan nasibi vardır. İşte bunlar insanların en kötüleridir. Bir kısmı ise hem ahlâklıdır hem de iyilik ve hayırdan nasibleri vardır. Bunlar da insanların en üstünleridir”

(İmam Hasan b. Ali (a.s.)’dan; İbn-i Neccar Kenz C. 8 S. 222; İbn-i Asakir Kenz C. 8 S. 37)



Resim Bir gün Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) evimize geldi ve
“- Torunlarım Hasan ile Hüseyin nerede?” diye sordu. O gün açtık. Evimizde tadımlık için dahi hiçbir şey yoktu. Hz. Ali Allah’ın Resulü (a.s.v.)’a :
“-Onları bir yere götürdüm. Seni görünce ağlamalarından korktum. Sende de bir şey yok” dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) torunlarının bulunduğu Yahudi’nin evine gitti. Onları hurma ağacının dibindeki havuzun yanında oynarlarken gördü. Önlerinde de hurma artığı vardı. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hz. Ali (Keremullahiveche)’ye:
“- Ya Ali sıcak basmadan torunlarımı götürsen iyi olur” buyurdu. Hz. Ali de:
“-Evimizde hiçbir şey yok aç karnına sabahladık. Ya Resulullah şuraya azıcık otur da Fatıma’ya götürmek için biraz hurma toplayayım” dedi. Resulullah oraya oturdu. Hz. Ali Hz. Fatıma’ya biraz hurma topladı topladıklarını bir torbaya koydu. Çocuklardan birini Hz. Peygamber diğerini Hz. Ali kucağına aldı. Oradan ayrıldılar. Yolda Birinin aldığı çocuğu diğeri diğerinin aldığı çocuğu öbürü alarak eve kadar geldiler”.
Atâ (ra) anlatıyor:
“Hz. Ali’nin şöyle dediğini söylediler:
Günlerdir ne bizim ne de Hz. Peygamberin evinde yiyecek hiçbir şey yoktu dışarıya çıktım. Yolda bir dinar gördüm bir ara onu alıp almamak hususunda tereddüt geçirdim. Açlığın verdiği bitkinlik sebebiyle almak mecburiyetinde kaldım. Çarşıya gidip bu bir dinar ile bakkaldan un aldım. Unu eve Fatıma’ya getirdim. Kendisine:
“- Hamur yoğur ve ekmek yap!” dedim. Hamur yoğurmaya başladı. O kadar bitkindi ki dik duramıyor sallanıyor ve her sallanışında zülüfleri leğenin kenarına değiyordu. Ekmeği pişirdi. Ben de bu sırada durumu Resulullah’a anlatmıştım. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“- Yiyebilirsiniz. O Allah’ın Size lutfettiği bir rızıktır” buyurdu.
Hz. Ali (Keremullahiveche) anlatıyor:
Resulullah ile beraber açlık sebebiyle karnımıza taş bağladığımızı hatırlıyorum. Bugünse malımın zekatı kırk bin dinarı bulmaktadır”.

(Cenab-ı Fatıma’dan; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî C.2 S. 304.)



Resim Uhut savaşında Hz. Ali (Keremullahiveche) Hz. Fatıma (ra)’nın yanına geldi ve:
“-Ya Fatıma kılıcımı getir! Üzülme ben ne korkağım ne de soysuzum! And olsun ki Ben Muhammed’e yardım ve kullarını hakkıyla bilen Allah’ın rızası uğrunda mücadele edeceğim!” dedi.
Allah’ın Resulü Ali’ye hitaben:
“- Sen güzel savaştığın gibi Sehl bin Huneyf ile ibn-üs-Sımme de güzel savaştılar” dedi. O sırada Cibril:
“-Ya Muhammed! And olsun ki bu daha üstün. Sana daha çok yardım etmiştir” dedi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“-Ya Cebrail! Ali yabancı değil Bendendir” buyurdu. Cebrail de:
“- Ben de Sizin ikinizdenim” diye ilave etti.

(Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî C. 2 S. 546)




Resim Üç gün orada kalıp Hayber’e doğru yola çıktık. Amcam Amir de yanımızdaydı. Şöyle demeye başladı:
“-Allah’ım! Sen olmasaydın doğru yolu bulamaz zekat vermez namaz kılmazdık. Biz lütfun olmadan yaşayamayız. Bize huzur ver. Sana kavuşunca da bizi lütfunla koru”. Bunu duyan Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“-Bu kim?” diye sordu.
“-Amir “ dediler. Ona hitaben:
“-Rabbin senin günahlarını af etsin” buyurdu. Allah’ın Resulü kime böyle bir duada bulunsa o şehit olurdu. Devesinin üzerinde olan Ömer:
“-Keşke Amir’in mazhar olduğu lütfa biz de mazhar olsaydık” dedi.
Hayber’e geldik. Murahhab kılıcını sallayarak ortaya çıktı:
“-Hayber Benim kahraman tecrübeli bir silahşör olduğumu bilir. Girdiğim savaşlarda dehşet saçarım” diye şiir okumaya başladı. Bunun karşısına Amir (ra) çıktı. O da :
“- Hayber benim de kahraman tecrübeli gözümü budaktan esirgemeyen bir silahşör olduğumu bilir” diyordu.
Birbirlerine ikişer hücum yaptılar. Bir ara Murahhab kılıçla Amir’in kalkanını parçaladı. Amir buna seviniyordu. Ansızın kazara kılıcı kendine döndü ağır yara alarak ruhunu teslim etti.
Yolda Resulullah’ın ashabından bir grupla karşılaştım.
“-Amir’in ameli boşa gitti. Kendisini öldürdü!” diyorlardı. Bunun üzerine ağlayarak Resulullah’a geldim.
“-Ne oldu ne var?” buyurdular.
“-Amir’in ameli boşa gitti diyorlar” dedim.
“-Bunu söyleyen kimler” buyurdu.
“-Ashabından bir grup” dedim.
“-Onlar bilmiyorlar tam aksine Amir’e iki kat ecir var” buyurdu.
Daha sonra Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)gözünden rahatsız olan Ali’ye (k.v.) haber gönderip çağırdı. Ve:
“-Bugün sancağı Allah’ı ve Resulü’nü seven birine vereceğim” buyurdu. Gidip Ali (Keremullahiveche)’yi getirdim. Resulullah gözüne tükrüğünü sürdü ve iyileşti ve sancağı da ona verdi. Yine Murahhab:
“-Hayber benim kahraman tecrübeli bir silahşör olduğumu bilir. Girdiğim savaşlarda dehşet saçarım” diyerek ortaya çıktı. Karşısına:
“-Ben de annemin (aslan!) diye ad koyduğu birisiyim. Kükreyen aslana benzerim. Düşmanlara ölüm ve dehşet saçarım” diyerek Hz. Ali (Keremullahiveche) çıktı. İlk hamlede Murahhab’ı başından yaraladı. Vakit kaybetmeden işini bitirdi. Böylece Hayber’in fethi gerçekleşti.

(Seleme bin Ekva’dan; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî C. 2 S. 548- 549)



Resim Hz. Ali (Keremullahiveche) bir valisine şu mektubu yazarak bir takım tavsiyelerde bulundu:
“Halk ile temasını kesme. Valiler halk ile temaslarını keserse meseleleri çoğalır. Halkın durumu işleri hakkında bilgileri azalır. Halk valileri ile temasları kesilince bilgisiz yetişir , büyüğe saygı , küçüğe şefkat gösterilmez. Güzel çirkin; çirkin de güzel kabul edilir. Hak ile bâtıl birbirine karıştırılır. Bir vali halkın kendisinden gizlediği meseleleri bilemez. Ayrıca sonradan kendisine nakledilen sözlerle işin doğrusunu yalanından ayıracak belirtiler de yoktur ki halkla temasın kesilmesinden doğacak mahsurları bertaraf etsin. Sen ya hak dağıtmakta çok cömert birisisin. Öylece verdiğin şeyler veya cömert olduğun için fazla bağış yapman dolayısıyla uzun müddet halk ile temasını kesebiliyorsun.Ya da çok cimrisin. Halk sana fevkalade muhtaç olmakla beraber herhangi bir şey yapacağından ümidini kestiği için senden ümit keserek senden bir şey istemekten çarçabuk vazgeçmiştir. Böylece ne karanlık bir yere konacak lamba sıkıntın ne de âdil hüküm verme derdin olacaktır. Bütün bunlardan sonra söylediklerime iyi kulak ver , kendine düşenle yetin. Doğruluktan ayrılma”.

(Muhacir el Amir’i’den; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî C. 3 S. 712)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ya Ali! Sende Hz. İsa’nın hali vardır. Yahudiler Ona buğzetmişlerdi;
hatta annesini itham etmişlerdi. Hıristiyanlar da Onu sevmişler hatta kendisinde
olmayan mevkiye (Allah’ın oğlu olmaya) Onu indirmişlerdi”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Buhârî ve Müslim.)



İMAM BUHARÎ

İmam Buhârî, Buhara'lı bir muhaddistir.

Arap geleneklerine göre adı Ebu Abdillah Muhammed bin İsmail bin İbrahim bin el-Mugîre bin Merdezbehe-l' Cufî el-Buhârî. Yazdığı Sahih-i Buhari diye bilinen ( orijinal adı الجامع الصحيح el-Camiu's-Sahih) eser sonradan Kütüb-i sitte diye anılan serinin ilk kitabını oluşturur. Hicri 13 Şevval 194 tarihinde, (21 Temmuz 810 milâdi) bugün Özbekistan'da bulunan Buhara şehrinde doğmuştur. Hicri 256 senesinde ise (Milâdi 869) vefat etmiştir. Buhara'da doğduğundan ismi Buhari kalmıştır. Genç yaşta annesinin terbiyesi altında Arapça'yı ve Kur'an'ı öğrenmiştir. Babasından kalan servet onun hiç kimseye muhtaç kalmadan ilim öğrenmesine vesile olmuştur. İmam olarak anılan Buhari Islam dininin en büyük muhaddisi sayılır. Buhari'nin hadis eserleri sayesinde Müslümanlar peygamberlerinin sünnetini daha iyi öğrenebilmişlerdir.

Hadis bilginlerinin ileri gelenlerinden biri Ebû Abdullah Muhammed b. Ismâil b. Ibrâhim b. el-Mugîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî.
Mugire b. Berdizbeh, Buhara Valisi Yemân el-Cûfi'nin araciligiyla müslüman olmustur. Bu nedenle Cûfi'ye nisbet edilmistir. Buhârî'nin babasi ve dedesi hakkinda pek bilgimiz yoktur.
Muhammed el-Buhârî, 13 sevvâl 194 h./21 Temmuz 810 tarihinde Cuma günü Buhara'da dogmustur. Bundan dolayi da Buhârî nisbetiyle anilmasina sebep olmustur. Buhârî, henüz bebek iken babasi vefat etmis, kardesi Ahmed'le birlikte yetim kalmistir. Annesinin terbiyesi altinda büyümüs, küçük yasta Kur'an'i ezberlemis ve Arapça ögrenmistir. Babasindan kalan servet onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim ögrenmesinde yararli oldu. On bir yasinda hadis ögrenmeye basladi. Onalti yasinda annesi ve kardesi Ahmed'le birlikte hacca gitti. Annesi ve kardesi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim ögrenmek istegiyle Mekke'de kaldi. (210 h./825).
Onsekiz yasinda "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adli eserlerini yazdi. ilim ögrenmek için Şam'a, Misir'a, Basra'ya, Bağdat'a gitti. Bu amaçla alti yil Hicâz'da kaldi. Buhârî, hadis ögrenmek ve nakletmekle kalmadi. siirle de ilgilendi. Ancak fazla siir yazmadi. Savas sporlarina ilgi duydu, ata bindi, ok atti.
Akranlari Buhârî'den övgüyle bahsederler. Onu övenler arasinda büyük muhaddis imam Müslim'de vardir. Buna ragmen, Buhârî'nin üstünlügünü çekemeyenler fitne çikarmaktan geri kalmadilar. Buhârî'nin "Kur'an mahluktur" düsüncesini savundugunu yaydilar. Bu dedikodulardan rahatsiz olan Buhârî, memleketi Buhâra'ya gitti. Burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile arasi açildi. Buhara Emiri Halid Ibn Ahmed, çocuklarina Câmiu's-Sahîh'i ve et-Tarih'i okutmasi için Buharî'yi konagina çagirir fakat Buharî, bu teklifi kabul etmez. ilim meclislerinin herkese açik oldugunu,isteyenin gelerek yararlanabilecegini, ilmi valinin konaginin duvarlari arasina hapsedemeyecegini bildirir. Bu olay üzerine Ahmed Ibn Hâlid, onu Buhara'dan sürer. Buhârî, Buhara'dan ayrildiktan sonra Semerkand'a gider. Hartenk köyünde bulunan akrabalarinin arasina yerlesir. Semerkand'lilar, Buhârî'den yararlanmak isterler. Bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasinda bulunurlar. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazirlik yapmaya baslar ancak bu arada hastalanir ve Ramazan Bayrami gecesi vefat eder (30 Ramazan 256 h./31 Agustos 869). Cenazesi, bayram günü ögleden sonra kilinarak Hartenk'e defnedilir.
Imam Buhârî keskin bir zekâ ve ezberleme yetenegine sahipti. Herhangi bir seyi ezberlemesi için ona bir defa bakmasi veya onu bir defa dinlemesi yeterliydi. Bagdatlilarin ve Semerkandlilar'in O'nun zekâ seviyesini denemek için sorduklari sorular bunu göstermesi bakimindan önemlidir. Gezileri sirasinda dinlediklerini yazmamasi ve kendisine takilanlara, dinledigi bütün hadisleri ezberden okumasi da dikkat çekicidir. O ayni zamanda çok hadis ezberlemekle de söhret bulmustu.
Ince yapiti uzun boylu idi. ihtiyarliginda çok halim selim görünüslü olmustu. Sert yaratılıslı degildi. Yumusak huyluydu. ilim konusunda çok dikkatli idi. Dayanaksiz konusmak istemezdi. Baskalari hakkinda gayet yumusak bir dil kullanirdi. Derdi ki, "Hiçbir kimseyi giybet etmemis olarak Allah (c.c)'a kavusmayi arzu ediyorum." Rical bilgisi herkesten çok olmasina ragmen cerh ettigi (zayifligini ortaya koydugu) raviler hakkinda bile asagilayici tabirler kullanmazdi. Yalanciligi bilinen birisi için "fîhi nazar (bunda ihtilaf vardir)", "seketû anhu (sikaligi konusunda âlimler sustular)" derdi. O'nun bir adam hakkinda en agir sözü "münkerü'l-hadis (hadisi alinmaz)" terimidir.
Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî'yi bizzat görüstügü seyhler arasinda saydiktan sonra söyle demistir: "O, sika, inanilir, akilli bir muhaddistir. Islâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur." Bazi âlimler onun için söyle derler: "Buhârî, Allah (c.c)'nun yeryüzünde yürüyen ayetlerindendir." Necm b. el-Fazl diyor ki: "Rüyamda Rasûlullah (s.a.s.) efendimizi gördüm. Bir köyden çikmis gidiyordu ve arkasindan imam-i Buhârî de onu takip etmekteydi. O bir adim atinca Buhârî de bir adim atiyor ve ayagini Rasûlullah (s.a.s.)'in ayağının bastigi yere basiyordu. Kitabini da her bakimdan ona nisbet ediyordu."
Buhârî ilmiyle amel eden bir insandi. Islâmî sinirlara uymada asiri derecede titizdi. Helâl ve haram konusunda duyarli idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah (c.c.)'in rizasini, Rasûlullah (s.a.s.)'in sefaatini kazanmaktan öte bir amaç tasimiyordu. Babasindan kalan mirasi bile bu yolda harcamisti. Cömertligiyle söhret bulmustu, yardim ettiklerine Allah rizasi için elini uzatiyordu. Çok Kur'an okur, çok nafile namaz kilardi. Rivayete göre her üç günde bir Kur'an'i Kerîm'i hatmederdi. Gecenin bir kismini uykuyla geçirirdi. Sürekli geceleri uykusundan kalkip, kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut yazdiklarina isaretler koyar, üzerinde düsünürdü. Seherden önce uyanir, gece namazi kilar; sonra Kur'an'in üçte birini okurdu. Ramazanda ise terâvihten sonra Kur'an'in üçte birini okumaya devam ederdi.
Buhârî'nin kendi ifadesine göre hadis aldigi hocalarinin sayisi binden fazladir. Hadis yazdigi seyhlerine ait senetleri de bildigini, senedi zayif rivayetlere itibar etmedigini belirtir. Hocalarinin baslicalari sunlardir:
• Ahmed b. Hanbel
• Ali b. el-Medinî
• Yahya b. Maîn
• Ismail b. idris el-Medînî
• Ishak b. Rahuyeh.
Bunlarin disinda su isimleri de görüyoruz;
• Mekkî b. ibrahim el-Belhî
• Muhammed b. Selam el-Bikendi
• Ibrahim b. el-Es'as
• Ali b. el-Hasan b. Sekîk
• Yahya b. Yahya
• Ibrahim b. Musa el-Hafiz
• Süreyc b. en-Numan
• Ebu Asim en-Nebil es-Seybânî
• Muhammed b. Abdullah el-Ensârî
• Abdullah b. Zübeyr el-Hamidî
• El Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî.
Ögrencileri arasinda da en meshurlari sunlardir;
• Ebu isa et-Tirmîzî
• Muhammed b. Nasru'l Mervezî
• Ibni Ebi Dâvud
• Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.
Câmiu's-Sahîh; Islâm'in ilk dönemlerinde hadislerin Kur'an'la karismasi söz konusu oldugundan hadislerin yazilmasi yasakti. Sonralari Kur'an-ı Kerîm, kitap haline getirilip, çogaltildi ona bir seyin karismasi engellendi. Sahabe nesli bütünüyle vefat etmis, Islâm ülkeleri genislemis, degisik düsünceler ortaya çikmisti. Bu tür nedenlerle hadislerin toplanmasinin yararli olacagina inanildi ve hadislerin tedvinine baslandi.
Hadislerin toplanmasina Tabiun döneminde baslanmistir. imam Mâlik* (179 h./195) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in hadislerine Sahabe ve Tabiun kavillerini ekleyerek Muvatta'yi tasnif etmistir. imam Mâlik'ten sonra da hadis konusunda çalismalar yapildi. Buhârî'nin Câmiu's-Sahîhi meydana getirmesi iki sebebe dayanmaktadir. Bunlarin birincisi, hocasinin kendisinden böyle bir istekte bulunmasi, ikincisi de kendisinin görmüs oldugu bir rüyadir.
Buhârî, sahih adiyla anilan ve içerisine sadece kendince sahih oldugu sabit olan hadisleri koydugu kitabini yazmakla hükümlerin kaynaklarini bulmada önemli bir hizmeti yerine getirmistir. imam Buhârî ayrica bu eserle kendisinden önce yasamis mezhep imamlarinin dayandigi temellerin saglam oldugunu, hiç birinin kisisel görüsle fetva vermedigini ortaya koydu. Ondan sonra gelen muhaddisler, hadis çalismalarinin sınırlarını az çok belirlemis oldular. ilim adamlari Buhârî'nin eserine büyük önem verdiler. Özellikle sahih hadis konusunda onun eserinin ortaya koydugu gerçekleri ve sartlari kabul ettiler, örnek aldilar. O, hadiste odak ve hareket noktasi olarak degerlendirildi.
Buhârî, bu eseri meydana getirirken çok titiz davrandi. Eserine aldigi hadisleri, alti yüz bin hadisin içinden seçti. Sahih hadislerin disinda kalan diger hadisleri eserine almadi. Eserin kabarmasini önlemek için sahih hadislerin bile bir kismini almamistir. Câmiu's-Sahih'te yer alan hadislerin sayisi yedibinikiyüzyetmisbestir. Bazi hadisler degisik kitaplarda geçmektedir. Mükerrerler çikarildiktan sonra geriye kalan hadis sayisi dört bin'dir.
Câmiu's-Sahih'te hadisler konularina göre kitaplara, her kitap da kendi arasinda bâblara ayrilmistir. Eserde, üzerinde ihtilaf edilmeyen hadislere yer verilmis, râvilerin güvenilir olmasi hususunda titiz davranilmistir. Râviler birbirine baglanarak ilk kaynaga kadar götürülmüstür. Hadisleri bazi titiz ölçülere vurduktan sonra sahih kabul edip, uymayanlari reddetme çigirini açan Buhârî olmustur. O'ndan sonra gelen âlimler bu yoldan giderek sahih hadisleri zayif ve uydurma olanlarindan ayirmaya devam etmislerdir. Sahih hadis kitabi yazanlar çok olmakla beraber Buhârî kadar titizligi ileri götüren olmamistir. Hadis kabulünde kendine has çok dar bir yolda tek olmasi onun İslâm ümmeti arasinda müstesnâ bir söhret ve güven kazanmasina sebep olmustur.
Sahih'in nerede telif edildigi hususunda degisik görüsler vardir. Buhârî, hadis almak için gittigi her yerde eserini telife çalismistir. Hayati seyahatlerle ve ilim yolunda geçen bir insanin onalti yillik çalismasinin mahsulü olan bu eserin telifini bir yere bağlamak mümkün değildir.
Câmiu's-Sahih'te yer alan kitap (bölüm) sayisi doksanyedi, bâblarin sayisi üçbindört yüzelli kadardir. Üç râvili hadislerin sayisi da yirmi ikidir. Degisik senetle gelen hadisler Sahih'te yer almaktadir. Ancak ayni senet ve ayni metinle birden fazla yerde zikredilen hadislerin sayisi yirmi üç kadardir. Kur'an'dan sonra ana kaynak olan Buhârî'nin Sahih'i ile Müslim'in eserine Sahih adi verilmektedir. ikisine birden "Sahihayn " denilir. Diger dört hadis kitabina da "Sünen ", alti hadis kitabinin tümüne birden "Kütübü Sitte" denilmektedir.
Buhârî'nin bu eserine ait bir çok serh yazilmis ve üzerinde çalismalar yapilmistir. En meşhur serhleri, Aynî'nin Umdetu'l-Kari, Askalani'nin Fethu'l-Barî ve Kirmâni'nin Kevâkibü'd-Derârî, adli eserleridir.
Câmiu's-Sahih disinda, su eserleri vardir:
• Tarihu'l Kebir: Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasinda ilk yazilanlardandir. Buhârî bunu henüz onsekiz yasinda iken Rasûlullah (s.a.s.)'in kabri basinda mehtapli gecelerde yazmistir. Haydarabad'ta 1941-1954 tarihlerinde dört cilt,1959-1963 tarihlerinde üç cilt halinde basilmistir.
• Târihu'l-Evsât: Tarihu'l Kebir'in kisaltilmisidir. Bazi yazma nüshalari mevcuttur. Ibni Hacer Tehzibû't-Tehzib isimli eserinde bundan nakiller yapmistir.
• Tarihu's-Sagîr: Tarihu'l Kebir'in bir özetidir. 1325 yilinda Zuafâü's-Sagîr ile birlikte Hindistan'da basilmistir. Kitâbu Zuafâü's-Sagîr: Zayif ravilerin hallerinden bahseder. Hindistan'da 1323 ve 1326 tarihlerinde basilmistir.
• Et-Tarihu fi Ma'rifeti Ruvati'l-Hadîs ve Nükâti'l Âsâr ve's Sünen ve Temyizü Sikatihim min Züafâihim ve Târihu Vefâtihim: Küçük bir risâledir.
• Eet-Tevârîhu'l Ensâb: Bazi sahıslarin özel hallerinden bahseder.
• Kitâbu'l Künâ: Râvîlerin künyelerinden bahseden bir eserdir. Haydarabad'ta 1360 yilinda basilmistir.
• Edebü'l-Müfred: Ahlâk hadislerini toplayan bir eserdir. istanbul'da 1306, Kahire'de 1346, Hindistan'da 1304 yillarinda basilmistir.
• Refu'l-Yedeyn fi's-Salati: Namazda el kaldirmakla ilgili bir risâledir. Kalküta'da 1257, Delhi'de 1299 yillarinda yayinlanmistir.
• Kitâbu'l-Kiraati Halfe'l-imam: Namazda imamin arkasinda okuma hakkinda yazilmis bir risâledir.
• Hayrü'l Kelâm fi Kiraati Halfi'l Imam adiyla Orduca çevirisi ile beraber 1299'da Delhi'de, ayrica 1320'de Kahire'de basilmistir.
• Halku'l-Ef'ali'l-ibâd ve'r-Redd Ale'l Cehmiyye: Cehmiyye mezhebinin görüslerini reddeden bir kitaptir. 1306'da Delhi'de basilmistir.
• El-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazilmis bir eserdir.
• Abarü's Sifat: Hadisle ilgili bir eserdir ve bazi kütüphanelerde yazma nüshalari mevcuttur.
. Bunlardan baska kimi kaynaklarda Buhârî'ye ait oldugu zikredilen su kitaplarin ismini de görmek mümkün:
• Birri'l Valideyn
• El-Camiu'l Kebir
• Et-Tefsirü'l Kebir
• Kitabü'l Hibe
• Kitabü'l Esribe
• Kitabu'l Mebsut
• Kitabü'l ilel
• Kitabü'l-Fevâid
• Esamü's Sahâbe
• Kitabu'd-Duâfa
• El-Müsnedü'l-Kebir
• Sülâsiyyât.



Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ey Ebû’l-Hasan! Hangisi sana daha sevgilidir: beşyüz koyunla çobanları mı yoksa ben sana öğretip de kendileri ile dua edeceğin beş kelime (söz) mi?
Şöyle dersin: Allah’ım! Günahlarımı bağışla ve kazancımı pâk (helal) yap. Ahlâkımda bana genişlik ver. Bana takdir buyurduğun şeylerde bana kanaat ver benden alıkoyduğun herhangi bir şeye nefsimi meyl ettirme”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’ den; Suyutî Camiü’l Kebir).





Resim iki kişi bir dava için Hz. Ali (Keremullahiveche)’ye geldiler. Hz. Ali hemen bir duvarın dibine oturdu. Bunun üzerine bir adam:
“- Ey Mü’minlerin Emiri! Duvar yıkılacak” dedi. Hz. Ali (Keremullahiveche):
“- Çekil git Allah korur ” dedi. Gelen iki kişi arasındaki davayı karara bağladı. Kalktıktan sonra duvar yıkıldı.

(Cafer b. Muhammed (ra) babasından;Delail’ün- Nübüvve S. 211)




Resim “Eğer Din insanın fikrine göre olsaydı mestin altını mesh etmek üstünü mesh etmekten evla olurdu. Ancak Ben Resulullah (a.s.v.)’ın mestin üstünü mesh ettiğini gördüm.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Ebu Davûd Taharet 62)




Resim “Hz. Ayşe (ra)’ye mest üzerine mest etmekten sormaya geldim. Bana:
“Sana Ebu Talib’in oğlu (Hz. Ali (Keremullahiveche) )’yi tavsiye ederim git ona sor. Zira O Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)ile birlikte seyahatlerde bulunmuştur” dedi.

(Şureyh ibnu Hani’den; Müslim Taharet 85; Nesâî, Taharet 99; İbni Mace Taharet 86)




Resim “Dünyanın tek günlük ömrü bile kalmış olsa Allah o günü uzatıp Benden bir kimseyi o günde gönderecek”.
İbn-i Mes’ud:
“ Resulullah yahut şöyle buyurmuştu der; “…Ehl-i Beyt’imden birisi ki bu zatın ismi benim ismime uyup babasının ismi de babamın ismine uyar. Bu zat yeryüzünü eskiden cevr ve zulümle dolu olmasının aksine - adâlet ve Hakkaniyetle doldurur”.

(İbn-i Mes’ud (ra)’dan; Ebu Davûd Mehdi 1; Tirmizî Fiten 52)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resim “ Dünya arkasını dönmüş gidiyor. Âhiret ise yönelmiş geliyor. Bunlardan her ikisinin de kendine has evlatları var. Sizler Âhiretin evlatları olun. Sakın dünyanın evlatları olmayın. Zira bugün amel var hesap yok; yarın ise hesap var amel yok”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Buharî Rikak 4)



Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)Beni Zübeyr’i ve Mikdad’ı gönderdi ve dedi ki:
“ Gidin Ravzatu’l Hâh nam mevkiine varın. Orada bir kadın bulacaksınız. Onda bir mektup var mektubu alın gelin.”
“Gittik. Atımız bizi çabuk götürdü. Ravza’ya geldik. Kadınla karşılaşınca:
“ Mektubu çıkar!” dedik. Kadın: “Bende mektup yok!” dedi.
“ Ya mektubu çıkarırsın ya da seni soyarız!” diye ciddi konuştuk. Saç örgülerinin arasından mektubu çıkardı. Onu Resulullah (a.s.v.)’a getirdik. İçerisinde şu vardı:
“ Hâtıb ibnu Belte tarafından Mekke’de olan bazı müşriklere yazılmıştı…”

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Buharî Megazi 9 Cihad 141 Tefsir Mümtehine 1; Müslim Fedailü’s-Sahabe 161; Ebu Davûd Cihad 108; Tirmizî 343.)



Resim Hz. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)Mekke’nin fetih günü birkaç kişi hariç Mekkelileri toptan affetmiş öğle vakti olunca Hz. Bilal’e ezan okutmuştu. Bu ezan bazı Mekkelilerde üzüntü kaynağı olur:
Ebu Cehil’in kızı Cüveyriye: “Bilal’in Kâbe üzerinde anırmasında hazır olmaması babama Allah’ın ne büyük lütfu” der.
Halid ibnu Esed: “Allah babama lutfetti der bugünü görmedi”.
Haris ibnu Hişam: “Keşke bugünden önce ölseydim.” Der.
Ebu Süfyan: “Ben bir şey söylemiyeceğim. Şayet söylersem bunu şu çakıllar bile Ona haber verecektir!” der.
Derken Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)çıkageldi: “Söylediklerinizi biliyorum” der ve hepsini tekrarlar. Hâris ve Attab “Şehadet ederiz ki Sen Allah’ın Resulüsün. Bunu bizimle olan şu kimseler bir de Allah biliyordu”.
Mekke’nin Fethi sırasında komutanlık Hz. Ali (Keremullahiveche)’ye verilir.

(Kütüb-i Sitte Muhtasarı Mekke’nin Fethi.)



Resim Yezit (lânetullah) Kufe’ye Ubeydullah ibni Ziyad’ı vali tayin eder O da Ömer ibnü Sa’d b. Ebi Vakkas’ı Hz. Hüseyin (a.s.)’e karşı komutan tayin eder. Hz. Hüseyin’e karşı kazanacağı zafer karşısında Rey Valiliği’ni vaad eder! Kerbela’da Cenab-ı Resulullah’ın torunu (oğlu) İmam Hüseyin (a.s.) ve ailelerinden on dokuz Zât’la birlikte yetmiş iki zatı şehit eder. Ömer b. Sa’d mübarek başlarını yezid (lânetullah)’in komutanı Ubeydullah b. Ziyad’a gönderir. İbni Zeyd Kufe’de halkı toplayıp mübarek başları getirir. Halkın gözü önünde elindeki çubukla Hz. Hüseyin (a.s.)’nin başına dürter dudaklarının arasına geçirir ve kaldırmaz. Bu hakareti gören Zeyd b. Erkam (ra):
“Kaldır çubuğu! Kendisinden başka İlâh olmayan Zât’a yemin olsun Ben Resulullah (s.a.v.)’ın dudaklarını bu dudakların üzerinde onları öperken gördüm!" der ve kendini tutamayıp ağlar. Zalim ibnü Ziyad:
“Allah gözlerini ağla(maktan çıkar)sın. Allah’a yemin olsun eğer bunak ihtiyarın teki olmasaydın kelleni uçururdum!” der. Zeyd ibnü Erkam (ra) orayı terk ederken şunları söyler:
“Ey ara cemaati! Bugünden sonra artık kölesiniz. Hz. Fatıma’nın oğlu Hüseyin (a.s.)’i katlettiniz başınıza ibnu Mercane’yi emir yaptınız. O sizin hayırlılarınızı öldürecek şerlilerinizi de köle yapacaktır”.
Yezid (lânetullah)’in komutanı Ubedullah b. Ziyad daha dünyada yaşarken Cenab-ı Hak cezasını vermiştir. Birden ortaya çıkan ince bir yılan tekrar tekrar ağzından giriyor burnundan çıkıyor; burnundan girip ağzından çıkıyor ve sonra kayboluyor. Bu Hz. Hüseyin (s.a.)’e yapılan harekete karşı Cenab-ı Hakkın bir Âyeti, bir ibrettir.
Ve bu yılan o lanetlik Muhtar es- Sakafi tarafından öldürüldüğünde de yine burnundan girip ağzından çıkmaktadır.

(Buharî ve Tirmizî; Kütüb-i Sitte Muhtasarı Kerbela Hadisesi.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Üç şey tevazunun esasını teşkil eder: Karşılaştığında önce selam vermek; büyük meclislerde baş köşeye geçmemek; riya ve gösterişten hoşlanmamak”.

(Cenab-ı Ali (Keremullahiveche)’den; Hadislerle Müslümanlık Yusuf Kandehlevi C.3 S. 1174.)





Resim “Ben Ali’nin oğlu Hasan’ı Peygamber’in omuzunda gördüm. Bu vaziyette Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Allahım! Ben bunu seviyorum bunu sen de sev! Diyordu”.

(Berâ’ibn Azib (R.a)’dan; Sahih-i Müslim Fedaili’s-Sahabe 2422.)





Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ya Allah! Ben bunu seviyorum Bunu Sen de sev ve Bunu seveni de sev!”

(Ebu Hureyre (ra)’den; Sahih-i Müslim Fedaili’s-Sahabe 2421)





Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Muhakkak Fatıma Benden bir parçadır. Ona eza veren şeyler bana da eza verir buyurdu”.

(Misver İbn-i Mahreme (ra)’den; Sahih-i Müslim Fedaili’s-Sahabe 2449)





Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Hayır mal ve evladının çok olmasında değil Büyük Alim çok Halim olmanda ve insanları Allah’a ibadet ettirmek sûretiyle yükseltmendedir. İyilik yaparsan Allah’a hamdet. Günah işlersen af dile. Dünyada iki kişinin dışında hayır yoktur: biri günah işleyip hemen bunu tevbe ile telafi eden diğeri ise hayır yapmakta başkalarıyla yarış edendir. Takva ile yapılan hiçbir amel az değildir. Kabul edilen bir amel nasıl az olur ki?

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’dan; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî C. 5 S. 1877)





Resim ibn-ü Mülcem, Ali yi (k.v.) yaraladığı zaman Hasan (ra) ağlayarak huzuruna girdi. Hz. Ali (Keremullahiveche):
- Niçin ağlıyorsun oğlum? Diye sordu Hz. Hasan:
- Nasıl ağlamayım. Sen dünya hayatının sonunda Âhiret hayatının başında bulunuyorsun! Diye cevap verince Hz. Ali (Keremullahiveche)
- Yavrum! Dörder öğütten meydana gelen şu iki tavsiyeye uyarsan bunlar sayesinde yaptığın hiçbir şeyde zarar görmezsin dedi. Hz. Hasan,
- Nedir onlar babacığım? deyince Hz. Ali şöyle dedi.
- En büyük servet akıldır. En büyük fakirlik de ahmaklıktır. En büyük yalnızlık kendini beğenmişliktir. En büyük fazilet de güzel ahlaktır”.
Hz. Hasan:
“- Babacığım bunlar dört tanesi diğerlerini de söyler misin?” deyince Hz. Ali (Keremullahiveche) şöyle devam etti:
“- Ahmak ile arkadaşlık etmekten sakın çünkü o sana faydalı olayım derken zararlı olur. Yalancıyla arkadaşlık etme. Çünkü o sana uzak olanı yaklaştırır yakın olanı da uzaklaştırır. Cimrilerle arkadaşlık etme çünkü cimri olan senin en çok muhtaç olduğun şeyi senden uzaklaştırır. Günahkarlarla arkadaşlık etmekten de sakın. Çünkü seni ucuza satarlar”.

(Ukbe b. Ebi sahba dan; Hadislerle Müslümanlık - M.Yusuf Kandehlevî C. 5 S. 1877)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Mehdi Bizden Ehl-i Beyt’imizdendir”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Kütüb-i Sitte Muhtasarı H. 1248 Ebu Davûd Müslim.





Resim “Hz. Ali (Keremullahiveche) ibn Ağyed’e dedi ki: ‘Sana kendimden ve Resulullah (s.a.v.)’ın kızı Fatıma (ra)’dan , ki O babasına ailesinin en sevgili olanı idi, bahsedeyim mi?’
“Evet bahsedin!” dedim. Bunun üzerine:
“Fatıma (ra) değirmen çevirirdi; Elinde yaralar meydana gelirdi. Kırba ile su taşırdı. Bu da boynunda yaralar açtı. Ev süpürüyordu. Üstü başı toz toprak oldu. (Bu sıralarda) Resulullah’a(s.a.v.) bir kısım köleler getirilmişti. Fatıma’ya:
“Kızım ihtiyacın ne idi?” diye sordu”. Fatıma (ra) sükut edip cevap vermedi. Ben araya girip:
“Ben anlatayım Ey Allah’ın Resulü” dedim ve açıkladım:
“Fatıma’nın değirmen kullanmaktan eli yara oldu. Kırba ile su yaşımaktan da omuzları incindi. Köleler gelince ben kendisine size uğramasını sizden bir hizmetçi istemesine ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim”. Bu açıklamam üzerine Resulullah (s.a.v.).
“Ey Fatıma Allah’tan kork. Allah’a olan farzlarını eda et ailenin işlerini yap. Yatağa girince otuz üç kere Subhanallah otuz üç kere Elhamdulillah otuz üç kere Allahuekber de. Böylece hepsi yüz yapar. Bu Senin için hizmetçiden daha hayırlıdır…” Buyurdular.
“Fatıma (ra) “Allah’dan ve Allah’ın Resulü’nden razıyım” dedi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ona hizmetçi vermedi”.

(Ebu’l Verd ibnu Sümâme’den; Buharî Fedailü’l Ashab 9 Humus 6 Nafakat 6-7 Daavat 11; Müslim 80; Tirmizî Daavat 24; Ebu Davûd Harac 20.)





İMAM EBÛ DÂVÛD


Kütüb-i Sitte isimli 6 önemli, hadis-i şerif kitabı şunlardır:
1-Sahih-i Buhâri,
2- Sahih-i Müslim,
3- Sahih-i Tirmizi,
4- Sünen-i Nesâi,
5- Sünen-i İbn-i Mâce,
6- Sünen-i Ebû Dâvûd.
Ehl-i Sünnet'in ve bütün İslâm âlimlerinin, ittifak ettikleri bunlardır. Sünen-i Ebû Dâvûd adlı eserin sâhibi Sicistan'da, 275h. yılında doğmuştur. Adı: Süleyman b. Eş'as b. İshâk b. Beşir es Sicistâni'dir. Ebû Dâvûd , künyesidir! Hanbeli mezhebindedir. Kendisi çok kıymetli bir hadis-i şerif, tefsir ve fıkıh âlimidir. Gençliğinde Horasan, Şam, Irak, Hicaz, Mısır gibi ilim merkezlerine giderek; zamanın en kıymetli âlimlerinden ders öğrendi ve hadis-i şerif kaydetti.
Ebû Dâvûd hazretleri, 500.000 hadis-i şerif yazdı! Bunların ancak, beşbinden azını (4.800) seçti ve meşhûr sünenini meydana getirdi. Buna rağmen bizzat buyurur ki:
''Bu kadar hadis-i şerif arasında; bilhassa şu 4'ü bile dahi insanlara kâfidir:
(1) ''Ameller, niyetlere göredir!''
(2) ''İnsanın kendisine fâidesi olmayan şeyleri terk'etmesi; müslümanlığının güzelliğindendir!''
(3) ''Bir mü'min, kendisi için istediği ve sevdiği şeyi, kardeşi için de istemedikçe imânı kâmil bir mü'min olamaz!''
(4) ''Helâl meydanda, harâm da meydandadır. Bunların arasında, şüpheli şeyler vardır! Harâma düşmemek için; şüphelilerden sakınmak lâzımdır!''

Halifenin Ricâsı
Ebû Dâvûd hazretleri, memleketi olan sicistan'dan Bağdat'a gelmişti. Orda ilim meclislerine iştirak ediyor, hem de talebe yetiştiriyordu. Bir akşam namazdan sonra, kapısı çalındı. Kapıyı açan hizmetli dedi ki: ''Efendim! Emirü'l- Mü'minin gelmiş. Girmek için, müsaadenizi istiyor!'' Halifeyi karşılayan Ebû Dâvûd (rahmetullahi aleyh) onu münasip bir yere oturttu. Hâl ve hatır sorduktan sonra, ziyaret sebebini öğrenmek istedi. Emirü'l-Mü'minin dedi ki:'' Sizden 3 ricâm var! Birincisi, Basrâ'ya gelip yerleşmenizdir. Çünkü sizin sayenizde; bütün ilim talibleri de, oraya geleceklerdir! Böylece Basrâ, ilim ve kültür hayâtına yeniden kavuşacaktır. Biliyorsunuz orada, Zenc isyânı çıktı! Şehir perişan olup, insanlar oradan soğudular! İkinci ricâm: Çocuklarıma, sünen kitabınızı okutmanızdır. Üçüncüsü de: Benim çocuklarıma; husûsi olarak ders vermenizdir! Takdir edersiniz ki! Bizim çocukların, diğerleriyle oturması yakışık almaz!'' Halife sözlerini tamamlayınca, Hazret şöyle buyurdu: ''İlim'de herkes eşittir! şunun çocuğu, bunun çocuğu diye ayırım yapılması doğru olmaz!'' Onun bu doğru sözleri üzerine, Halife fikrini değiştirdi. Kendi çocuklarını diğerleriyle beraber, derse göndermeyi kabul etti. Böylece Halifenin isteği üzerine, Basra'ya gelen Ebû Dâvûd hazretleri; orada ilim ve irfân ışıkları saçtı. Sünnet-i seniyyeye büyük hizmetlerde bulundu. Rivâyet ettiği hadis-i şeriflerden meselâ ikisi şöyledir:
''Şunlara bir yüzle, bunlara bir yüzle gelen; iki yüzlü kimse! İnsanların en kötülerindendir.''
''Cehâletin ilacı; sormaktır! Bilmediklerinizi, sorunuz.''

Büyük Velinin Arzûsu
Kendisi büyük bir hadis-i şerif âlimi olduğu için, devamlı şekilde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimizin mübârek sözlerini yazar ve rivâyet ederdi! Bu bakımdan, herkesin yanında i'tibarı çok yüksekti. Birgün kibâr-ı evliyaullahtan sehl b. Abdullah Tüsteri hazretleri ziyâretine geldi! Ebû Dâvûd (rahmetullahi aleyh) kendisini tanımıyordu. Orada bulunan birisi dedi ki:
''Efendim! Bu zât, Sehl b. Abdullah hazretleridir! Sizinle tanışmağa gelmişler.'' O zaman Ebû Dâvûd (rahmetullahi aleyh) hemen ayağa kalktı. Hazreti buyur edip, yanına oturttu. Hâl ve hatır alındıktan sonra, Hazreti sehl: ''Sizden bir ricâm var. deyince, Ebû Dâvûd (rahmetullahi aleyh) merakla sordu: ''Buyurun, emredin.''
''Fakat bu isteğimi kabul etmenizi çok arzu ediyorum!''
''Eğer mümkün ise, cân-bâş üstüne.''
Sünen sahibi çok merak etmişti. Acaba bir kusûr mu işlemişti? Sehl b. Abdullah hazretleri buyurdu ki: ''Dâima, Resûlü Kibriyâ efendimizin mübârek sözlerini söylediğin o dilini, bir kerecik öpmeme müsaade eyle!'' Şaşıran ve sevinen hazret-i Ebû Dâvûd , büyük velinin isteğini yerine getirdi. Ebü'l- Alâ el-Muhsin (rahmetullahi aleyh) demiştir ki: ''Rüyâmda sevgili peygamberimizi gördüm. Bana buyurdular ki: ''Kim bir sünen ele geçirmek isterse; Ebû Dâvûd 'unkini okusun''. Ebû Sa'id el.Hudri hazretlerinin rivâyetine göre: ''Bir kimsenin; 3 kızı veya 3 kızkardeşi olur da, onlara iyi muamele ederse; mutlaka Cennete girer!'' buyurulmuştur.

Sünen-i Ebû Dâvûd
Ebû Dâvûd hazretleri ilmiyle amel eden, mübârek bir zât idi. Yaptığı işlerde mutlaka, bir hikmet vardı. Onun giydiği elbiseyi, tuhaf gören bir akrabası sordu: ''Ey Üstâd! Alahü Teâlâ sana, merhamet etsin. Giydiğin elbisenin, yenlerini (kol kısımları) değişik görüyorum! Yenlerin biri niçin dar da, diğeri geniş. Bir hikmeti mi var? Cevâben şöyle buyurdu: Geniş olan kısmını; kitaplar için yaptırdım! Diğerini öyle yaptırmağa lüzûm yoktu. O tarafı da geniş diktirsem, isrâf olacaktı! Mâlum ya isrâf, harâmdır. Sünen-i Ebû Dâvûd ilmi derece bakımından; Buhâri ve Müslim'den sonra gelir. Meşhûr Hattabi der ki: ''Ebû Dâvûd 'un Sünen'i, çok şerefli ve kıymetli bir kitâb olup; o tarzda bir eser yazılmamıştır. Bu kitap, herkesin rağbetini kazanmıştır. Irak, Mısır, Mağrip ve diğer İslâm memleketlerinde âlimler; bu eseri 'kaynak' olarak kabul ederler. Bilhassa tertib ve fıkıh ilmi bakımından, fevkalâdedir!'' İmâm Nevevi hazretleri de buyurur ki: ''Fıkıh (islâm hukuku) ve başka ilimlerle meşgûl olan kimselerin; Ebû Dâvûd 'un Sünen'ine ehemmiyet vermesi ve bu eseri, çok iyi tetkik etmesi gerekir! Çünkü delil olarak getirilen ahkâm (hükümler) ile, alâkalı hadis-i şeriflerin çoğu; bu eserdedir. Tertip bakımından da bu kitaptan istifâde pek kolaydır!''.
Musâ b. İbrâhim (rahmetullahi aleyh) ise; şöyle der: ''Ebû Dâvûd hazretleri sanki dünyâda; hadis-i şerif için, ûluhiyyette de; Cennet için yaratılmıştır!''
Ebû Dâvûd (rahmetullahi aleyh) 889 (275h) yılında, Basra'da vefât etti.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“ Ey Kureyş topluluğu! Vallahi Allah içinizden İman için kalbini imtihan ettiği bir adam gönderecek ve din için (sizin) boynunuzu vuracak (veya bazınızın boynunu vuracak)tır” dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a.) “Ey Allah’ın Resulü O adam Ben miyim?” diye sorunca “Hayır!” dedi.
Ömer (r.a.) öne atılıp şöyle dedi:
“Acaba O adam Ben miyim Ey Allah’ın Resulü?”
“Hayır O adam pabucu (mu) tamir eden kişidir!” buyurdu. O anda Ali’ye (k.v.) pabucunu vermiş tamir ettiriyordu.

(Mansur’dan O da Rıb’i den O da Ali (Keremullahiveche)’den ; Hadislerle Hz. Ali Nesâî, S. 31 H. 30.)


İMAM NESÂÎ

Horasan'ın ''Nesâ'' şehrindendir. Asıl adı: Ahmed b. Şuayb b. Ali b. Dinâr'dır. 214h yılında doğdu ve ilk tahsilini memleketinde tamamladı. Daha sonra ilim öğrenmek üzere; Hicâz (Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere) başta olmak üzere Irak, Şam, Mısır ve Cezire'deki Mezopotamya havâlisini ve Dicle ile Fırat nehirlerinin kuzey taraflarını dolaştı. Oralardaki âlimlerden hadis-i şerif ve dini ilimleri tahsil etti.
Daha sonra Mısır'a yerleşti. 15 yaşındayken Kuteybe b. Saide talebe oldu. Tam bir sene 2 ay hizmetinde bulundu. Mısır'da birçok âlimden hadis-i şerif kaydetti. Bir tarafdan ilim tahsil ediyor, diğer tarafdan ibâdetine çok edebli şekilde devam ediyordu. Bir âlim onun hakkında şunları söylemiştir: ''Mısır'da onun gece gündüz ibâdetteki gayretlerinden bahs'edilirdi. Aynı zamanda Mısır emiriyle (devlet başkanıyla)birlikte cihâda çıkardı Katıldığı savaşlarda hem büyük kahramanlıklar gösterir; hem de (Müslümanların Allah için canlarını nasıl fedâ ettikleri) husûsundaki hadis-i şerifleri anlatırdı!'' İmâm Nesâi hazretleri zamanla hadis ilminde ''İmâm''lık pâyesini kazandı. Çünkü 300.000'den ziyâde hadisi râvileriyle birlikte ezbere biliyordu. Yazmış olduğu hadis-i şerifleri ilk önce Sünen-i Kebir adlı eserinde topladı. Kitâb büyük ilgi ve itibar gördü. Yanlız zamanın Vâlilerinden biri sordu:''Acaba bu kitabdaki hadislerin hepsi sıhhat bakımında aynı mıdır?
Bunun üzerine (Kebir) inde; yeni seçmeler yaptı. Herhangi sebeple âlimlerin itiraz ettiği hadis-i şeriflerin hiçbirini almadı. Yeni kitabına kendisi; Müctenâ adını verdi. Fakat ilim muhitlerinde; ''Sünen-i sağîr'' (küçük sünen) olarak şöhret yaptı. Zamanımızda ''Sünen-i Nesâi''adıyla anılır. İşte bu kıymetli eser 6 meşhûr hadis kitabı ''Kütüb-i sitte''den; biri ve Müslümanların baştâcı oldu.

Haricilere Cevap
Hadis ilminde zamanın yegânesi olan imâm Nesâi hazretleri Mısır'daki âlimlerin en fakihi (hukukçusu) idi.Haramlardan sakınmada (takvâda) ve ibâdetlere düşkünlükte; benzeri yoktu. Her sözü ve yaptığı işler; yanlız Allah rızâsı içindi. Kütüb-i Sitte'nin diğer müelliflerinden; daha sıkı şartlar arıyordu. Meselâ İmâm Buhâri ve İmâm Müslim'den ayrı şartlarla hadis-i şerif seçmiştir. Bu sebeple onun cerh ve ta'diline (titizliğine); bütün âlimler i'tibar ederlerdi.
Horasan Hâfızı diye anılan Ebû Ali Nişabûri (rahmetullahi aleyh) der ki: ''Ahmed b. Şuayb Nesâi hazretlerinin imâmlığına kimse itiraz edemez!'' Ebû Bekr b. Haddâd (rahmetullahi aleyh) ise; İmâm Nesâi'den başkasından hadis rivayetinde bulunmaz ve: ''Allahü Teâlâ ile benim aramda; delil olarak kendisinden râzıyım!'' buyurur. Dâre Kutni (rahmetullahi aleyh) de ''Nesâi hazretleri asrının en âlimidir''demiştir. Ömrünün sonuna doğru Şam'a gitti. Orada Hazreti Ali'yi kötüleyen haricilerden bâzı kimselerle karşılaştı.
Çok üzüldü de; Hazret-i Mürtezâ ve Ehl-i Beyti meht'eden bir kitâb yazıverdi. Eserin adı: Kitâbü'l-Hasâid fi fadl-ı Ali b. Ebi Tâlib idi. Hasedcilerin fesâdı ve Hazreti Ali'nin faziletlerinden bahs'ediyordu. Bu kitabı niçin yazdığını bilmeyen bazıları sordular: ''Yâ imâm! Şeyhayn'ın (Hazreti Ebû Bekr ve Hazreti Ömer'in) faziletlerini niçin yazmadınız?''
O zaman o mübârekler için de bir eser kaleme aldı ve adını Fedâilü's Sahâbe koydu. Eshâb-ı Kirâmın faziletlerini teker teker saydı. Nesâi hazretlerinin Sünen ve bu eserlerinden başka kitapları da mevcuttur. 915 (303h) yılında Filistin'de Remle şehrinde vefât etti. Mekke-i Mükerreme'de vefât ettiği veya hariciler tarafından şehid edildiği de rivâyet olunur. Cenâb-ı Hak gerçek hadis-i şerif âlimlerinden râzı olsun âmin.



Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Şu ikisine (Hz. Ali ve Hz. Abbas r.a.) hayır yapmanızı tavsiye ederim.
Onların ihtiyacını karşılayan ve onları koruyan bir kimseye muhakkak
Cenab-ı Allah bir Nur verir ki kıyamet gününde onunla bana gelir”.

(İbni Abbas (r.a.)’dan; Deylemî Müsnedü’l Firdevs)




Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Göğe çıkarıldığım zaman Cennete girdim ve Arş’ın sağ gövdesinde şöyle yazılı olduğunu gördüm:
Lâ ilâhe illallah Muhammeden Resûlullah onu Ali (Keremullahiveche) ile kuvvetlendirdim ve ona Ali (k.v.) ile zafer verdim”.

(Ebu’l-Hamra’dan; Taberânî Mu’cemü’l Kebir)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Ben Ümmettim için ne Mü’minden ne de müşrikten korkarım. Zira Mü’mini O’nun imanı kötülük yapmaktan alıkor; Müşriği de küfrü durdurur. Fakat bütün korkum âlim olan münafıktandır. Hoşunuza gidecek, te’yid edeceğiniz şeyleri söylerler, size zarar verecek işler yaparlar”.

(Kütüb-i Sitte Muhtasarı 25 (4797))





Resim Hariciler Hak İmam’a (Hz.Ali (k.v)) karşı çıktıklarında:
“Lâ hükme illa lillah” yani “ Hüküm ancak Allah’ındır”. Kur’an’dan alıntı olan cümleyi kendileri slogan yapmışlardır. Hz. Ali (Keremullahiveche) bu durumu işitince şu cevabı verdi:
“ Bu doğru bir sözdür ancak bâtıl adına söylenmiştir”.

(Kütüb-i Sitte Muhtasarı 25 (4797)




Resim “Kıyamet günü Rahman’ın (Celle Celali Hu) önüne dava açmak üzere ilk diz çökecek olan benim”.

(Ali ibnu Ebi Talib (k.v.)’den; Buharî Tefsir Hacc 3 Meğazi 3 7.)





Resim “Ben Resulullah (s.a.v.)’ı Haceru’l- Esved’i hem istilâm eder hem de öper gördüm…

(İbnu Ömer (ra)’den; Buharî Hacc 60; Nesâi Hacc 155.)





Resim “Resulullah (s.a.v.)’ın oğlu Kâsım vefat edince Hz. Hatice (ra)
“Ey Allah’ın Resulü! Kâsım’ın sütü taştı keşke Allah Ona süt çağını tamamlayacak kadar ömrünü uzatsaydı” dedi.
Alleyhisselatu Vesselam bunun üzerine:
“O süt devresini Cennet’te tamamlayacak!” buyurdular. Hz. Hatice
“Ey Allah’ın Resulü Şayet bunu bilseydim çocuğun ölümü nazarımda hafiflerdi” dedi.
Aleyhisselâtu Vesselam:
“Dilersen Allah’a dua edeyim de Sana O’nun sesini işittireyim” dedi. Ancak Hz. Hatice:
“Hayır! Ey Allah’ın Resulü! Allah ve Resulü’nü tasdik ediyorum” dedi.

(Hüseyn bin Ali ibnu Ebi Talib (a.s.)’den; Kütüb-i Sitte Muhtasarı 463 (1512))





Resim “Uhud günü şehitlerin cenazeleri Resulullah (s.a.v.)’ın yanına getirdiler. Aleyhisselatu Vesselam onar onar gruplar halinde namazlarını kıldırdı. Her grup değiştikçe Hamza yerinde sabit kalıyor (böylece her grupla birlikte Ona namaz kılınıyordu).

(İbnu Abbas (ra)’dan; Kütüb-i Sitte Muhtasarı 464 (1513)





Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “ Cennet kadınlarının en hayırlıları Hatice, Fatıma, Meryem ve Asiye’dir”.

(İbnu Abbas (ra)’dan ; Kütüb-i Site Muhtasarı Hz. Hatice (ra))
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “ Benim yaşadığım gibi yaşamak ölümüm gibi ölmek ve Rabbim (Celle Celali Hu)’in bana vaat ettiği Cennet’e girmek isteyen – ki Onun fidanlarını Kudret eliyle dikmiştir ve O Huld Cennet’idir- Ali (Keremullahiveche)’yi ve ondan sonra neslimi dost edinsin çünkü onlar asla sizi hidâyet kapısından çıkarmazlar ve katiyen sizi
sapıklık kapısına sokmazlar”.

(Ziyad (r.a.)’dan; Suyutî Camiü’l Kebir)





Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ey Ali! Allah Tealâ hazretleri seni bir süsle süsledi ki Allah (Celle Celali Hu)’a ondan daha sevgili olan bir süsle kullar süslenmemiştir. O Allah katında
iyi kimselerin süsüdür. Dünyanın maddi menfaatından yüz çevirmektir. Sen dünyadan
(menfaatından) hiçbirşey azaltamazsın. Dünya da senden bir şey (kıymet) azaltmaz.
Sana Allah yoksulları sevmeyi ihsan etti. Onlar sana bağlı olmakla kendilerinden razı olursun. Ve sen imam olarak onlar da senden razı olurlar”.

(Ammar bin Yasir (r.a.)’den; Buharî Edebü’l Müfred)





Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ey Allah’ım! Bedir savaşı gününde Ubeyde İbni’l Haris’i ve Uhud Savaşı gününde Hamza İbni Abdûlmuttalib’i benden aldın.
Şu Ali’dir. Beni yalnız bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın”.

(Hz. Ali (Keremullahiveche)’den; Deylemî Müsnedü’l Firdevs)





Resim Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Mirac’a çıkarıldığım gece Rabbime vardım (Azze ve Celle).
Ali hakkında bana üç hasletle vasiyet etti:
1- O Müslümanların efendisidir
2- Takva sahiplerinin Velisidir
3- Alın ve kolları beyazla nişanlanmışların (seçkinlerin) kumandanıdır”.

(İbni Neccar (ra)’ dan; Suyutî Cami’ül Kebir)





Resim “Bir grup ashab Resulullah’la birlikte Alleyhisselatu vesselam’ın davet edildiği bir yemeğe gittiler. Yolda Hüseyn’e rasladılar çocuklarla oynuyordu.
Ya’la der ki:
Resulullah Aleyhisselatü vesselam ellerini açtı Hüseyn’i yakalamaya çalıştı. Hüseyn de koşuyordu. Yakalayınca ellerinden birini çenesinin altına diğerini de ensesine koyup öptü ve :
“Hüseyn bendendir Ben de Hüseyn’denim! Kim Hüseyn’i severse Allah da onu sevsin. Hüseyn sıbt’lardan bir sıbttır (torun)!” buyurdu”.

(Hz. Ya’la İbnu Mürre’den; Kütüb-i Sitte Muhtasarı C. 16 S. 519 Hadis No: 6025.)

KÜTÜB-İ SİTTE


Meşhur altı sahih hadis kitabı. Hadis mecmualarının en sahihleri kabul edilen; Buhârî ve Müslim'in el-Câmiu's-Sahih'leri ile Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî ve ibn Mâce'nin Sünen'leri; hadis tasnifinin altın çağı olan Hicrî üçüncü yüzyılda telif edilmiş olmak, mümkün mertebe sahih hadisleri ihtiva etmek, konulara göre tasnif edilmek (alelebvâb)... gibi ortak özelliklerinden dolayı, daha sonraki asırlarda Kütüb-i Sitte: Altı Kitap, ortak adıyla şöhret bulmuştur. Bazı âlimler, az da olsa zayıf ve mevzu hadisler ihtiva ettiği için İbn Mâce'nin Sünen'i yerine İmam Mâlik'in Muvatta'ı veya Dârimî'nin Sünen'ini Kütüb-i Sitte'nin altıncı kitabı kabul etmişlerdir.

Buhârî ve Müslim'in Câmi'leri, Sahıhayn (İki Sahih) adıyla, müellifleri daha hayattayken büyük bir üne kavuşmuş, bunları Ebu Davud, Tirmizî ve Nesâi'nin Sünen'leri takip etmiş ve hadis âlimleri arasında bu kitaplar Usûl-i Hamse (Beş Temel) diye büyük bir kabul görmüştü. Ebu'l-Fazl Muhammed İbn Tahir el-Makdisî (H.507)'nin Usûl-i Hamse'ye yazdığı ve sahabeyi alfabetik olarak sıralamak suretiyle onlardan nakledilen, belirli kitaplardan bulunan hadislerin kaynağını göstermek için yazıları kitaplar anlamına gelen etrafa İbn Mâce'nin Sünen'ini de eklemesi ve Şurûti'l-Ümmeti's-Sitte (Altı İmamın Şartları) adlı kitabını telifiyle muteber hadis kitaplarının grub adı bundan sonra, İbn Mâce'nin de ilave edilmesiyle Kütüb-i Sitte olarak meşhur olmuştur.

Böyle bir isimlendirme, Kütüb-i Sitte içinde zayıf, hatta mevzu (bilhassa İbn Mâce'de) hiç bir hadis bulunmadığı, onlar dışındaki hadis kitaplarında da sahih hadis olmadığı anlamına gelmez. Nitekim Buhârî ve Müslim başta olmak üzere, Kütüb-i Sitte müelliflerinden hiç biri, kendi kitaplarına sahih hadislerin tamamını aldıkları, kitaplarındakilerin dışında sahih hadis bulunmadığı şeklinde bir iddiada bulunmamışlardır. Esasen bir hadisin sıhhati, hangi kitapta bulunduğuna bakarak değil, onu nakleden kişilerin haline bakılarak tesbit edilebilir. Diğer taraftan bu altı imam, kendilerinden önce derlenmiş olan yazılı ve sözlü hadis kaynaklarından yararlanarak bu eserleri meydana getirmişlerdir. Bu değerli eserlerin tasnifine, kendilerinden önceki çalışmalar zemin hazırladığı gibi, hadis tasnifi onlardan sonra da devam etmiştir.

İlmî çevrelerde büyük bir kabul gören Kütüb-i Sitte ile ilgili çok sayıda ve hacimli çalışmalar yapılmıştır. Bunların büyük bir kısmı bu kitapların şerhi (açıklaması), ravilerinin durumları, cem (mükerrerleri çıkararak birlikte rivayet ettikleri hadisleri bir araya toplama) ile ilgilidir. Kütüb-i Sitte hadislerini bir araya toplayıcı çalışmalardan biri, Beğavî'nin (H.516) Mesâbîhu's-Sünne'sidir. Hadisleri, senedlerini hazfederek kitabına alan Beğavî eserini Sünen tarzında tasnif etmiş, Kütüb-i Sitte ve Dârimî'nin Sünen'inde bulunan hadisleri 4434 hadiste toplamıştır. Bu konuda yapılan önemli bir çalışma da İbnu'l-Esîr'in (H.606) Câmiu'l-Usûl li Ehâdisi'r-Rasûl isimli eseridir. İbnu'l-Esîr, İbn Mâce hariç Kütüb-i Sitte ile Muvatta'da bulunan hadisleri,-mükerrerlerini çıkararak- alfabetik tarzda tertib ettiği kitaplar ve onların alt başlıkları olan bablar halinde tasnif etmiştir. 9523 hadis bulunan bu eser Kütüb-i Sitte adıyla Türkçeye tercüme edilmiştir. Kütüb-i Sitte'yi oluşturan kitaplar ve özellikleri:

1. Buhârî ve el-Câmiu's-Sahîh'i: Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail el-Buhârî (H. 194-256/M.810-870) 40 yıl süren ilmî seyahatler esnasında toplamış olduğu engin hadis malzemesini 16 yılda tasnif ederek, "el-Câmiu's Sahîhu'l-Müsnedü'l-Muhtasar min Umûri Rasûlillahi (s.a.s) ve Sünenihi ve Eyyâmih" adlı eserini yazmıştır. Hocası İshak b. Rahuye'nin, "Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'ın sahih hadislerini muhtasar bir kitapta toplasanız" tavsiyesiyle hareket eden Buhârî, 600.000 hadis arasında seçtiği 7275 hadisi, 97 kitap ve 3400 den fazla bab'a (alt bölüm) yerleştirmiş, konuları geldikçe aynı hadisi bir kaç yerde daha tekrar etmiştir. Bu nedenle, mükerrerler dışındaki toplam hadis sayısı 3-4 bin civarına inmektedir. Buhârî, tercüme denilen bab başlıklarında konuyla ilgili âyet ve hadislerden iktibaslar yapar, âlimlerin ve bazan kendisinin görüşlerine yer verir, direkt veya endirekt yollarla tercihlerini ihsas ettirir. Tercemelerde verdiği hadis ve haberlerin çoğu muallak (senedsiz veya eksik senedli)tır. Daha önceki hadis mecmualarında pek görülmeyen bu usul Buhâri'ye hastır. Bu nedenle, "Buhârî'nin fıkhı tercemelerindedir" sözü yaygınlaşmıştır. (Yekünü 1341 olan bu tür) muallak hadisler, Buhârî'nin kitabına verdiği isimden de anlaşılacağı gibi, sahih hadislerin dışındadır. Tercümelerde Buhârî'nin verdiği bilgiler, hadislerin ihtiva ettiği fıkhı malumatı kavramada çok faydalıdır. Bütün âlimlerin ittifakıyla hadis mecmualarının ensahihi kabul edilen el-Câmiu's-Sahîh, türkçeye de tercüme edilmiş, mükerrerlerinin çıkarıldığı Tecrid'i de tercüme ve şerhiyle, Diyanet İşleri Başkanlığınca basılmıştır.

2. Müslim'in el-Câmiu's-Sahîh'i: Ebu'l-Hüseyn Müslim b. Haccâc (H.202-261), 300.000 hadis arasından seçerek tasnif ettiği kitabına, "el-Camiu'l-Müsnedü's-Sahîh" ismini vermiş, mukaddimede tasnif metodunu açıklamıştır. Buhârî'nin yaptığı gibi bab başlıklarında bilgi vermemiş, hatta, bab başlığı dahi tanzim etmemiş, sadece "bab" demekle yetinmiştir. Bugün eldeki Müslim nüshalarında bulunan bab başlıkları, eseri şerheden İmam Nevevî'ye aittir. Müslim kitabına, mevkuf ve maktu hadisleri almamış, muallaklara ise çok az yer vermiş, hadisleri konularına göre bölmemiş, hadisi en çok ilgili olduğu yerde nakletmiş, metin ve sened olarak benzerlerini bir arada ve kısaltarak tekrar etmiştir. Bu yönüyle Müslim Buhârî'den daha derli topludur. Bu ve benzeri özelliklerinden dolayı bazı âlimler (mesela Mağribliler) Müslim'i Buhâri'ye tercih etmişlerdir. Müslim'in Câmi'i, 54 kitap, 1322 bab, mükerrerler dışında 3033 hadis ihtiva etmektedir. Kadı İyaz ve İmam Nevevî başta olmak üzere pek çok âlim Müslim'i şerhetmiştir. Müslim, sade, metin ve şerhli olarak türkçeye tercüme edilmiştir.

3. Tirmizi'nin Câmi'i: Ebu İsa Muhammed b. İsa et-Tirmizi'nin (H: 209-279) Cami'i, es sünen ismiyle de maruftur. Devrin âlimlerinin tetkikine sunuları ve takdir edilen Sünen-i Tirmizi, 46 kitap, 2496 bab ve 4000 hadis ihtiva etmektedir. Hadisçilik açısından Müslim'e, fıkhu'l-hadis (hadislerde bulunan çeşitli hükümler) yönünden de Buhârî'ye ait özellikleri, onlara yakın ölçüde kitabında toplayan Tirmizi, bab başlığı altında hadisleri sıraladıktan sonra şu işlemleri yapar; hadisin sıhhat durumunu (sahih, hasen, zayıf, hasen-sahih, garib...), ravilerin durumunu, varsa seneddeki illetleri, hadisin diğer tariklerini, sahabilerin o konudaki başka rivayetlerini, bu hadislerle ulemânın nasıl amel ettiğini, ittifak ve ihtilaflarını... açıklar. Hadislerden istifade için çok faydalı olan bu açıklamalar onları, amel edilebilir hale getirir. Tirmizi üzerine de pek çok şerh yazılmış ve eser türkçeye tercüme edilmiştir.

4. Ebu Davud'un Sünen'i: Ebu Davud Süleyman b. Eş'as es-Sicistânî'nin (H: 202-275) kitabı, ahkâmla ilgili hadislerin tasnif edildiği Sünen türünün en güzel örneğidir. Kitabına, 400.000 hadis arasından seçtiği 4000 hadisi aldığını, bunların da dört hadiste özetlenebileceğini belirten Ebu Davud; sahih, hasen, leyyin ve amel edilebilir derecedeki zayıf hadisleri Sünen'ine aldığını söyler. Kitabında zayıf hadislerin mevcudiyetini kabul eden Ebu Davud, muhaddislerin ittifakla terkettikleri herhangi bir hadisi Sünen'ine almamıştır. 40 kitaptan oluşan Sünen'e pek çok şerh yazılmış, eser türkçeye de tercüme edilmiştir.

5. Nesâî'nin Sünen'i: Ebu Abdurrahman Ahmed b. Şuayb en-Nesâî (H: 215-303), sahih ve zayıf hadislerden derlediği es-Sünenü'l-Kübrâ'sını istek üzerine, sadece sahih hadisleri almak üzere ihtisar etti ve bu yeni eserine el-Müctebâ adını verdi. Kütüb-i Sitte içinde Nesâî denince, işte bu Müctebâ kasdedilir. Sünenler içinde en az zayıf hadis ve cerhedilmiş ravisi olan mücteba, Sahihayn'dan sonra üçüncü kitap olarak kabul edilir. Nesâî, hadisler arasındaki çok küçük rivayet farklarını dahi göstermiş ve rical tenkidinde büyük bir hassasiyet göstermiştir. 51 kitap ve yaklabıh 2400 babtan oluşan Müctebâ, türkçeye çevrilmiştir.

6. İbn Mâce'nin Sunen Ebu Abdullah Muhammed b. Yezıd el-Kazvînî'nin (H: 209-273) Sünen'i, 37 kitap, 1515 bab ve 4341 hadis ihtiva eder. Bu hadislerin büyük bir çoğunluğu, diğer beş kitapta (usûli hamse) mevcuttur veya sahih ve hasen durumundadır. ibn Mâce'deki hadislerin 613 ünün isnadı zayıf, 99 unun isnadı ise, yok hükmünde veya münker ya da yalanlanmıştır. Bilhassa, şahıs, kabile ve şehirlerin faziletleriyle ilgili hadislerin çoğunun uydurma olduğu söylenmiştir. Ancak, VI. asırdan sonra Kütüb-i Sitte'nin altıncı kitabı olarak kabul edilen İbn Mâce, tertibi, tekrardan uzak ve kısa olusu ile oldukça değerlidir. Muhammed Fuad Abdülbâkı tahkikiyle yapılan baskı, pek çok ilmî kolaylıklar sağlamış, eserdeki zayıf yönlere işaret edilmiştir. Bu baskı esas alınarak Sünen, şerhi de yapılmak suretiyle türkçeye çevrilmiştir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Ali’ye düşman olana Allah düşman olsun!”.


(Rafi ra’dan; Suyutî Camiü’s-Sağir)
Resim
Kullanıcı avatarı
Tahiri
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 09 May 2007, 02:00

Mesaj gönderen Tahiri »

Resim

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Ali’ye eziyet veren bana eziyet etmiştir!”

(Amr İbn-i Şas’dan; Ahmed b. Hanbel Müsned)
Resim
Cevapla

“Ehl-i Beyt (A.S.)” sayfasına dön