Azamet ve kibriya

Sorularınızı Ayet ve Hadisler ışığında cevaplamaya çalışacağız.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Azamet ve kibriya

Mesaj gönderen MINA »

"Azamet ve kibriya lüzumlu bir perdedir." cümlesini açıklar mısınız?


Cenab-ı Hak sınırlarını bilmediğimiz çok geniş bir alem yaratmış. İdare ve tedvirini yapıyor.

Şimdi zerrelerden kürelere, mahlukatın her şeyini bilen ve ihata eden, bütünün ihtiyacını gören, her şeyin anahtarı yanında ve dizginleri elinde olan, her şeyin yanında hazır ve nazır olduğu halde mekandan münezzeh olan, her şeyi bizzat ve muinsiz idare eden, her şeye her şeyden daha yakın olduğu halde, mahiyeti itibariyle her şeyden nihayetsiz uzak olan, biri yaratmakla bütününü yaratmak arasında kudretine göre farklılık olmayan, her şeyi gören, bilen, işiten ve ihmal etmeden bütününün imdadına bir anda yetişen, sevk ve idarede yakın uzak farkı olmayan vs. gibi: Uluhiyete taalluk eden meseleler mukayyet akıllar ile tartılamayacağından, ancak kibriya ve azamete havale edilir. “Allah’u Ekber” diyerek hayret ateşi söndürülür.

Bu cihette izahından ve idrakinden aciz kaldığımız mezkur hakikatler kibriya ve azamete havale edilir. Uluhiyyete taalluk eden muhtemel yanlışlıklardan ve eksikliklerden, azamet ve kibriya perde olarak uluhiyetin hakikati muhafaza edilir.

Ayrıca ehli küfrün ve ehli dalaletin itikad ettikleri yanlışlıklardan, sapkınlıklardan, fikirlerden ve iddialardan Cenab-ı Hakk’ın zat, sıfat ve esması azamet ve kibriya perdesiyle muhafaza olunur. Bunlar fikir ve inanç açısındandır. Yoksa ehli dalaletin boş kafalarına yerleştirdikleri, tabiat ve materyalist fikirlerin hakikatte Cenab-ı Hakk’ın şanına bir zararı yoktur.


Bediüzzaman hazretleri konuyu Mesnevî-i Nuriye kitabının başında şu şekilde özetlemektedir.

"Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, Cenab-ı Hakka demiş ki: "Kabz-ı ervah vazifesinde Senin ibâdın benden şekva edecekler. Benden küsecekler." Cenab-ı Hak, lisan-ı hikmetle ona demiş ki: "Seninle ibâdımın ortasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları onlara gidip sana küsmesinler." Evet, nasıl ki hastalıklar perdedir, ecelde tevehhüm olunan fenalıklara mercidirler. Ve kabz-ı ervahta hakikî olarak hikmet ve güzellik, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm'ın vazifesine mütealliktir.

Öyle de, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm da bir perdedir. Kabz-ı ervahta zahiren merhametsiz görünen ve rahmetin kemaline münasip düşmeyen bazı hâlâta merci olmak için o memuriyete bir nâzır ve kudret-i İlâhiyyeye bir perdedir. Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden." (1)

(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Lem’alar.


sorularlarisale
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: "Azamet ve kibriya lüzumlu bir perdedir." cümlesini açık

Mesaj gönderen MINA »

Kibriyâ Allaha Mahsustur


Allahü teâlâ, kullarına gönderdiği kitapların hepsinde, kibri ve gururlanmayı kötülemiş ve yasak etmiştir. Nahl suresinin yirmi üçüncü âyetinde mealen;

(Allahü teâlâ, kibirli olanları elbette sevmez!) buyurulmaktadır.

Peygamber efendimiz de, bir hadis-i şeriflerinde; (Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete girmeyecektir) buyurmuşlardır.


İslam âlimleri buyuruyor ki:

"Allahü teâlâ ilim, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz ihsan buyurmuştur. Fakat, yalnız üç sıfatı kendine mahsustur. Bu üç sıfattan hiç bir mahlukuna vermemiştir. Bu üç sıfatı, Kibriyâ, Gani olmak ve Yaratmak sıfatlarıdır. Kibriyâ, büyüklük, üstünlük demektir. Gani olmak, başkalarına muhtaç olmamak, her şey Ona muhtaç olmak demektir."

Bunun için kibirlenmek, Allahü teâlânın sıfatına, hakkına tecavüz etmek olur. Allahü teâlâ, kullarına karşı mütekebbirdir. Zira O, kibriyâ sahibidir. Azamet, büyüklük ve kibriyâ, yücelik ancak Allahü teâlâya mahsustur. Hadis-i kudside; (Azamet ve kibriyâ bana mahsustur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak isteyenlere, çok acı azap ederim) buyuruldu.

Tekebbür edene, yani kibir sahibi olana karşı tekebbür etmek caizdir. Kibir sahibine tekebbür etmek, sadaka vermek gibi sevaptır. Kibir sahibine karşı tevazu eden kimse, kendisine zulmetmiş olur. Bid’at sahiplerine ve kibirli zenginlere karşı da tekebbür etmek caizdir.

Bu tekebbür kendini yüksek göstermek için değildir. Onlara ders vermek, gafletten uyandırmak içindir. Takıyyüddin Sübki hazretleri; “Çok iyi anlayıp gördüm ki, bütün fesadın başı kibirdir. Kibir, şeytanın büyüklenip kendini beğenmesi ile işlenen ilk günah oldu. Kalbde kibir, büyüklenme hasıl olduğu zaman, kendisini büyük görüp, başkalarını aşağı görür. Kibir, kalbi nasihat kabul etmekten ve emre itâat etmekten alıkoyar” buyurmaktadır.





Bâyezid-i Bistâmi hazretleri bir gün yolda giderken yanından geçen bir köpeği görür ve köpeğe değip necâset bulaşmasın diye elbisesini toplar. O anda köpek, Allahü teâlânın kudreti ile dile gelip; "Benden sana bulaşacak kir, üç defa yıkamakla temiz olur. Ama senin nefsindeki kibir kiri, yedi deryâda yıkansa temiz olmaz" der.

Kibriya yani üstünlük, yalnız Cenab-ı Hakka mahsustur. Sonradan yaratılan, dünyaya gelmesi ve ölmesi kendi elinde olmayan bir insana, kibirlenmek mi yakışır yoksa tevazu göstermek mi? İmam-ı Zeynelabidin hazretleri buyuruyorlar ki:

“Kibir sahipleri benim çok garibime gidiyor. Kendilerinin bir damladan meydana geldikleri, sonra da çürümüş, kokmuş leş olacaklarını bildikleri halde yine de kibirlenirler; bunlar neyine güvenirler!”

Müslüman, kibirli olmaz, olamaz. Bir kimse kibirliyse, onun Müslümanlığında ve aklında noksanlık vardır. Zira Ahmed bin Hanbel hazretleri; "Kibir taşıyan kafada, akıla rastlayamazsınız" buyurmaktadır.

Kibirli kimse, saadet kapısından içeri giremez. Kendini beğenen, kendini üstün gören, kendini kabiliyetli gören, kendini iyi gören bir kimse, saadet kapısının dışında dolaşır, kapıdan içeri giremez. Kibirli kimse, kibrini kırarsa, kibrini yıkarsa o zaman saadet kapısından içeri girer.

Kibir, bütün saadetlere engel bir duvar gibidir. Bu kibir duvarı, saadet kapısını açmaya engeldir. Diğer günahlar, kibir gibi değildir. Allah hepimizi affetsin. Hepimizin günahları vardır. Fakat elhamdülillah Müslümanız. Ancak Müslüman kibirli olamaz.

Eğer kibirliyse, o kimsede noksanlık var demektir. Bu çok mühim bir ölçüdür. Kibirden kurtulmanın tek çaresi ise, kibirli olmayanlarla beraber olmaktır. Allahü teâlâdan ve Onun dininden bahsederek sohbet etmektir. Allah adamlarını ve Müslümanları Allah rızası için sevmek ve sevilmektir. Hiç kızmamak, gücenmemek, darılmamak, haddini bilmek, kusurunu görmek, ayıbını görmektir.

İslam âlimleri, akıllı olmak lazımdır buyurmuşlardır. Akıllı insan, karşısındakinin iyi tarafını, kendisinin kötü taraflarını gören kimsedir. Karşısındakinin kötü tarafını gören kimse, akıldan mahrumdur. Kendisinin iyi taraflarını gören kimse de, akıldan mahrumdur. Demek ki akıllı insan, akıllı, iyi bir Müslüman, daima Müslümanların iyi taraflarını görür, o iyi taraflarına aşık olur. Kendisinin iyi taraflarını göremez. Dolayısıyla daima arkadaşlarına muhtaçtır. Arkadaşlarına muhtaç olmayan, onun hizmetine, duasına ihtiyaç duymayan mahvolmuştur. İşte o, felakettedir.

İnsanoğlu, nefsinin esiri olunca, her şeyi yapacağını, her şeye sahip olacağını zanneder. Ölümü unutur, hiç ölmeyecekmiş gibi hareket eder. Ele geçireceği şeylerde çok acelecidir, sabırsızdır. Halbuki insan, acele etse de, here şeye sahip olmayı arzu etse de, Allahü teâlânın takdirinden başkası olmaz. Rabbimizin emri olduğu için sebeplere yapışıp neticeyi sabırla beklemek lazımdır.

Kızmak, sinirlenmek kibirdendir. Aceleci, sabırsız olmak, şeytandandır. Her iki hâl de, insanı felakete sürükler. İnsan aceleci, sabırsız da olsa, iş olacağına varacaktır. Netice olarak, İslam âlimlerinin buyurduğu gibi:

"Kibir, her iyiliğe, her fazilete, her güzelliğe ve her başarıya engeldir."



Osman Ünlü


''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Cevapla

“►Soru - Cevap◄” sayfasına dön