SORGULAMA ETKİSİ (OVERVIEW EFFECT)

Basın, Haberler ve Gündemle alakalı konular. (Siyaset ve politika yasaktır!)
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

SORGULAMA ETKİSİ (OVERVIEW EFFECT)

Mesaj gönderen Ahmed »


Overview effect (sorgulama-gözden geçirme etkisi), dünyayı bir mesafeden özellikle yörüngeden ya da aydan seyretme ve gezegendeki herşeyin TEK ve BİR BÜTÜN olduğunu idrak etme tecrübesine verilen addır. Bu ad, yazar Frank White tarafından “The Overview Effect: Space Exploration and Human Evolution” adlı kitabında tanımlanmaktadır. Bu gözden geçirme etkisi, seyr edenlerin, dünyanın bölümlerini seyr etmeden, TÜM sistemi seyr etmeye geçişin bilinçsel sıçramasını temsil etmektedir. Uzaydan dünyayı seyr eden astronotlara o noktandan seyr ile tüm ulusal, yöresel sınırlar kayboluyor, ve bizleri birbirimizden ayrı düşüren çatışmalar önemini yitiriyor!.

http://www.overviewinstitute.org/declaration.htm

Şubat 1971 yılında astronot Edgar Mitchell, çok az bilinen “Overview Effect”i tecrübe eder. Astronot Edgar Mitchell, bu etkiyi yoğun bir mutluluk duygusu,ve zamanın olmadığı, zamansızlığın hissedildiği, evrensel boyutlu bir seyrin kendisini kapsadığını hissetmesine yol açan bir etki olduğunu anlatmakta ve şöyle eklemektedir: Vücudundaki tüm atomların her zerresinin uzaydan seyr etmekte olduğu gezegenle(dünya) ve evrendeki her bir atom ile bağlantılı olduğunu fark etmeye başladığını dile getirmektedir. Öyle ki, dünyanın insan ve diğer hayvan ve sistemleri ile birlikte TEK BİR BÜTÜN olduğunun yoğun bir farkındalığını yaşamaktadır.

Bu deneyimi yaşayan ilk ve son kişi Edgar Mitchell değil elbette…

Rusty Schweikart, 6 Mart 1969 yılında “Apollo 9” adlı uzay aracından çıkıp, yürürken şunu deneyimlemiştir: “Dünyanın etrafını 1.5 saatte dolaşırken, varlığını ve TÜM ‘ü anlamaya başlıyorsun… İşte farkı oluşturan bu!... Bu o kadar güçlü bir duygu ki seni kapsadığında, İnsanın bir bütünden oluşmuş unsur olduğunu hissediyorsun!.”

Schweikart’ın deneyimi de Mitchell’in deneyimi ile aynı, ve O da Mitchell gibi herşeyin birbiri ile bağlantılı olduğunu ve bunu sezgisel olarak hissetiğini açıklamaktadır.
Bu iki astronot ve diğer pek çok astronotun benzer deneyimleri, beyin üzerinde çalışmalar yapan bilim insanlarının ilgisini çekmektedir. Bu “Overview Effect” ya da tüm maddenin sinerjik olarak birbiri ile bağlantılı olmasının akut farkındalığı, bazı dinlerdeki deneyimlerle bir şekilde benzerlik taşımaktadır…

2008 yılında genişletilmiş baskıyla yayınlanan “The Way of the Explorer” adlı kitabın yazarı Ed Mitchell, kitabında “dyacid model” diye adlandırdığı “ikili bir model”den bahsetmektedir. Bu ikili diye adlandırdığı modele göre, enerjinin iki taraflı yönünden bahsetmektedir. Ona göre, madde ve enerji, bilmek ve bilgi ikili model diye adlandırılan enerjini iki yüzünün temelini oluşturmakta…

İnsan bilincinin bilimini keşfetmeye yönelik çalışmalar yapan Mitchell’a göre, bilim henüz “Bilinç”in tanımını yapmamıştır. Bilinç’e ait bir sözlükte yer alan tek ve en basit anlamdaki tanımlama; “Biliç”in “farkındalık” diye tanımlanmasıdır. Bilinç, “farkında olmak” demektir ve bir varlığın ne kadar karmaşık olduğuna bağlı olarak da farklı bilinç seviyeleri oluşmaktadır. Pek çok defa laboratuvarlarda bilinci en basit anlamda, bitkilerin seviyesinde ya da basit bakterilerde ya da basit canlı yapılarda deney ve uygulama yolu ile incelemişlerdir.

Mitchell’e göre bilincin ne olduğu ve farkındalık noktasından incelenmesinde ulaşılan nokta, şimdilik kuantum seviyesidir…
Mitchell Tanrı’ya inandığını ancak geleneksel “büyükbaba figürü” versiyonu olan Tanrı anlayışına inanmadığını belirtmekte ve evrenin başlangıcının büyük bir gizeme sahip olduğunu, ve büyük patlamanın evrenin başlangıcına bir cevap olup olmadığı hakkında cevaplanacak pek çok soru olduğunu açıklamakta ve henüz bu sorulara tam anlamı ile açıklık getirilmediğini ve belirli bir süreç içerisinde bu konulara açıklık getirebilecek çok daha iyi yollar bulunabileceğini düşünmektedir.

http://www.mindpowernews.com/SpaceEuphoria.htm

Çeviren: AylinER (Yukarıdaki makaleden önemli kısımlar çevrilmiştir.)

***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Mesaj gönderen Ahmed »



Bazı insanlar görmedikçe veya hafsalasında canlandırmadıkça idrakte zorlanırlar(tıpkı benim gibi kalın kafalılar). Doğal olarak ta farkındalık başlayamaz. Bu konuda "Tefekkür"ün gerekliliği ortaya çıkar.Zamanın 4. boyut olmasını aklımızda canlandırmamıza yardım edecek bir videoyu da paylaşmak istedim.
Buyrun! Boyutlar arasındaki farkı basitçe algılamamızı sağlayan bir video..

http://video.google.com/videoplay?docid ... 3697748003



***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Mesaj gönderen Ahmed »



Kalbimiz gecelerin ve gündüzlerin sırrını sessizce bilir.
Ancak kulaklarımız, kalbimizin bilgisini işitmek için deli olur.

***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Mesaj gönderen Ahmed »


Düşüncelerinizde daima bildiğinizi, kelimelerde de bileceksiniz.
Rüyalarınızın çıplak bedenine parmaklarınızla dokunabileceksiniz.


Ruhunuzun saklı kaynağı yükselmeli
ve çağıldayarak denize doğru koşmalı;
Ve o zaman, sonsuz derinliğinizin hazineleri
gözlerinizin önüne serilecektir.


Ancak bilinmeyen hazinenizi tartmak için tartı aramayın;
Ve bilginizin derinliğini değnekle
veya iskandil ipiyle ölçmeye kalkmayın.


Çünkü kişi, ölçüsüz ve sınırsız bir deniz gibidir.
’Tek doğruyu buldum’ değil, ’Bir doğruyu buldum’ deyin.


’Ruha giden yolu buldum’ değil,
’Kendi yolumda yürürken ruhu buldum’ deyin.


Çünkü ruh, her yolda yürür.
Ruh ne bir çizgi üzerinde yürür;
ne de bir kamış gibi dümdüz büyür.
Ruh, sayısız taç yaprakları olan
bir lotus çiçeği gibi açılır."

[/color]
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

Çeviri: Barbaros Sert

"Tekrar bakın bu noktaya. Bu burada. Evimiz bu. Bu biziz. Üzerinde sevdiğiniz herkes, bildiğiniz herkes, simdiye kadar isittiğiniz herkes, ve yaşamış olan her insanın hayatlarını yaşadıkları yer. Çile ve sevginin toplandığı yer, binlerce kendinden emin dinlerin, ideolojilerin, ve ekonomik doktrinlerin, her avcı ve mahallinden yiyecek tedarik edenlerin, her kahraman ve cesurun, her medeniyet kuranın ve yok edenin, her kral ve kölenin, her seven genç çiftin, her anne ve babanın, umut dolu çocuğun, mucit ve kaşifin, her ahlak öğretmeninin, her sahtekar politikacının, her süper star'ın, her üstün liderin, ve türümüzün tarihinde ki her aziz ve günahkarın yaşadığı yer orası"
- Güneş ışınına asılı olan bir toz zerresi üzerinde.

-Carl Sagan, 1934 -1996

Resimdeki okun altında : "siz buradasınız"

Dünya, Voyager 1 isimli aractan 1990'da güneş sisteminden cıktığı sırada fotoğraf edilmiş, yaklaşık 4 milyar mil uzaklıktan.
Resim
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Mesaj gönderen meryemnur »

acakir77 yazdı:

Bazı insanlar görmedikçe veya hafsalasında canlandırmadıkça idrakte zorlanırlar(tıpkı benim gibi kalın kafalılar). Doğal olarak ta farkındalık başlayamaz. Bu konuda "Tefekkür"ün gerekliliği ortaya çıkar.Zamanın 4. boyut olmasını aklımızda canlandırmamıza yardım edecek bir videoyu da paylaşmak istedim.
Buyrun! Boyutlar arasındaki farkı basitçe algılamamızı sağlayan bir video..

http://video.google.com/videoplay?docid ... 3697748003



Bu güzel paylaşım için teşekkür ederim, videoyu izleyince aklıma 'Amak-ı Hayal' kitabından bazı bölümler geldi. Okuyan kardeşlerimiz bilirler, insana müthiş bir tefekkür boyutu açıyor.
Kiyaptaki üç farlı bölümden kısa kesitler paylaşmak istedim.

sevgilerimle..


Resim

...Artık sabrım tükenmişti. Kendimi tutamadım. Güneşe"Gök Kazanı" adını verip, onu nefesle kaynatmak, ona yedi yüz altmış sekiz buçuk adet kulp takmak ve bunları ilim saymak gibi saçmalıklara dayanamayıp, kahkahayı patlattım. Fakat bizim kahkaha onların binlerce senedir beklediği semavi ses hükmünde olduğundan, bu kahkaha Tantan'ın haklı ve ilminin gerçek olduğuna bir işaret sayıldı. Kahkahayı işitince kendilerine özgü birtakım ibadetlere başladılar. Başta Tantan ve Tonton olmak üzere hepsi dört ayaklı olup, zıplamaya başladılar.

Kahkahalarla uyandım. Karşımda Aynalı'nın güleç yüzünü gördüm.


-Bu kamil kişilerin mukayesesine ve bu alimlerin fikirlerinin tazeliğine ne diyorsun? İşte eşyanın hakikatine nispetle, insanların ilmi, Tantan'ın keşfine benzer. Bu, kıyamete kadar böyle olacaktır. Çünkü insanların gözü, hakikati görme noktasında arpacık soğanına benzer, dedi...


***


Bir başka bölümden:

Sufi bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür.Onu kurtarmaya
karar verir ve parmağını uzatır ama akrep onu sokar.Sufi tekrar akrebi sudan
kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar.Yakınlardaki başka birisi ona, onu
sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler.Ama
sufi adam şöyle der:

'Sokmak akrebin doğasında vardır.Benim doğamda ise sevmek
var.Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan
sevmekten vazgeçeyim?'

Sevmekten vazgeçmeyin. Iyiliğinizden vazgeçmeyin.
Etrafinizdaki akrepler sizi soksalar da...



***



Aynalı ve Râci’nin ebediyen ayrılışı

Aynalı Baba ile tanıştıktan sonra kendimi tanıyamaz hale geldim. Nereden geldiğimi nereye gittiğimi karıştırdım. Ben kimim? Hangi memlekette oturuyorum? İşim, mesleğim, ailem, çevrem, arkadaşlarım kimdir? Bilemiyordum ve her şey birbirine karışmıştı..

Son sandal gezintisinden sonra üzerimdeki kat kat hayal perdeleri kalkmaya başladı. Ben aslında doğma büyüme İstanbulluydum. Akıl ve Ruh Hastalıkları Hastanesi’nde doktordum. Ne oldu, nasıl oldu anlayamadan kendimi Anadolu’nun küçük bir şehrinde tren yolculuğunda buldum. Hiç tanımadığım yaşlı bir kadın annemmiş ve onunla yaşıyordum. Çevremde sürekli meyhanelerde içtiğim bir arkadaş grubu buldum. Trenle bir kasabaya seyahat ettik. Kır âleminde iki derviş gördüm. Şehre döndüm, amaçsızca gezinirken eski bir mezarlığa girdim. Orada Aynalı Baba’yı tanıdım. On gün kadar kahve âlemleriyle hayalimin derinliklerine gidip geldim.

Bir ara Aynalı’yı kaybettim. Birkaç yıl Anadolu’da karış karış onu aradım. Aklımı kaçırdığımı zanneden annem beni Manisa Tımarhanesi’ne kapattırdı. Orada birkaç akıllı deli ile dost oldum. Aynalı ile tuhaf bir şekilde Tımarhane’de tekrar buluştuk.

Şimdi İstanbul’dayım. Yine annemleyim fakat Anadolu’daki annem değil, gerçek annemleyim.

Aynalı’yı nerede bulmak istersem orada buluyorum. Bu durumun tek açıklaması var. Ya âlemler birbirine girdi ya ben gerçekten aklımı oynattım ya da rüyadayım ve uyanamıyorum.

Kesin emin olduğum tek şey ise İsmimin Ahmed Râci olması, alkolden kurtulmam, sâde bir ibadete ve karmaşık bir tefekkür hayatına başlamış olmamdır. Bunların haricinde hiçbir şeyden emin değildim.

En kısa zamanda Aynalı Baba’yı bulmam ve hayal âleminde miyim gerçek âlemde miyim netleştirmem gerekiyordu.

Aynalı Baba en çok mezarlıklarda yalnız yaşamayı ve eski derme çatma kulübelerde birkaç dostuna ney faslı ve kahve ikram etmeyi seviyordu. Onu bulmak niyetiyle Karaca Ahmet Mezarlığı’na gittim. Evet oradaydı. Asırlık bir çınar ağacına yaslanmış ney çalıyordu. Uzaktan seyrettim. Benim geldiğimi görmemişti. Kendimin rüyada mı gerçekte mi gezindiğini test etmek için Aynalı’ya görünmeden geri döndüm.

Üsküdar rıhtımından hızlı bir kayık kiralayıp Eyüp Mezarlığı’na geçtim. Eğer rüyada ve hayal âlemindeysem Aynalı Baba’yı Eyüp Mezarlığında yine asırlık bir çınara yaslanmış ney çalarken bulmam gerekiyordu. Mezarlığın izbelerine yürüdüm. Evet yanılmamıştım. O, tam umduğum gibi karşımdaydı, benden habersizmiş gibi neyine üfürüyordu.

Yavaşça yaklaştım. Selam verdim. Her zamanki edâsıyla;


“Hoş geldin nûrum! Hele gel de bir fincan kahvemi iç” dedi.

Hemen çalı çırpı toplayıp isli ateşte eski cezvesiyle kahve demleyip alaca desenli porselen fincanda ikram etti.

Kafam karma karışık fikirlerle doluyken kahveyi yudumladım. Başım dönmedi, kendimden geçmedim. Gerçeğe dönmek istiyordum. Tüm cesaretimi toplayıp sordum:


“Efendim, affınıza sığınarak bir şeyler sormak istiyorum.”

“Estağfurullah evlâdım, dilediğini sor!”

“Ben rüyada mıyım yoksa gerçek hayatta mıyım?”

“Aslında ikisi de aynıdır ama avama göre ayrı ayrıdır. Avama göre rüyâ âlemindesin.”

“Kimin rüyasındayım? Kendi rüyamda mıyım? Sizin rüyanızda mıyım?”


“Yaşam dediğin şey Tek Varlık olan Hak’kın ilminde varsaydığı rüyâ âlemleridir. Rüya senin veya benim değildir. Biz ancak İlâhî rüyanın ruhsuz, bedensiz, bilinçsiz, dilsiz, kulaksız. . . ‘fakirleri’yiz. Sende meydana gelen rüya da O’na aittir, bende meydana gelen rüya da O’na aittir. O’ndan gayrı ne var ki? Yine avama göre kabul edelim; senin rüyandayız.”


“Rüya benimse sizin durumunuz nedir? Siz gerçek hayatta var mısınız? Yoksa benim rüyamda benim bilincimin yansıttığı bir hayal misiniz?”

“Uyanınca anlarsın.”

“Ben uyanırsam sizi ebediyen yok etmiş olmaz mıyım? Eğer şu anda rüyada isem uyanınca sizin hiçbir zaman var olmamış birisi olduğunuzu anlayacak isem, ben ebediyen bu rüyadan uyanmak istemiyorum. Sizden ayrılmak istemiyorum.”

“Üzülme evlât! Ben hiçbir zaman var olmadım ki; sen uyanınca yok olayım. Şu anda da var olan sensin. Beni var zannediyorsun.”

“Siz gerçek hayatta hiç var olmadınız mı?”

“Senden yüz yıl önce Aynalı nâmı altında bir tecellîyat oldu. İnsanlar beni var kabul etti. Fakat ben asla var olmadığımı bildim.”

“Siz beni rüyamda irşat etmek için mi geldiniz?”

“Hayır, ben senin rüyana gelmedim. Her insanda tüm insanların tüm yaşam ve bilgi kayıtları mevcuttur. Sen kendi özündeki ‘levhi mahfuz’ kayıtlarından Aynalı Baba boyutuna yükseldin. Aynalı’nın ulaşmış olduğu bilgileri rüyâ âleminde şekil ve olaylara bürüyerek ‘okudun’. Ben seni irşad etmedim. Sen gerçek hayatta alın terinle tahsil ettiğin ilimlerin ve tefekkür çilesinin mükâfatı olarak kendini Aynalı Boyutu (Aynalı Baba’nın bilincinin yükselmiş olduğu nefs mertebesi) ile ödüllendirdin.”

“Hayır! Sizin beni irşat etmediğinize inanmam. Sizin gerçek olmadığınızı asla kabul etmem. Sırf tevazu olsun diye böyle konuşuyorsunuz.”

“Sadece sen değil, senin uyandığın zaman yazacaklarını okuyacak olanlar da benim hayal ürünü olduğumu kabullenmekte zorlanacaklar. İnsanlara rüyada, hayal âleminde sırları fethetmek, aniden ilmi ledüne sahip olmak gibi fanteziler çok cazip gelir. Gerçek tasavvufta hazıra konmak yoktur. Her çağın değişmeyen tasavvufi eğitim esası; gerçek hayatta gerçek üstatlardan alın teri ile ilim tahsil etmektir. Bu duruma göre okumakla da olur, sohbetlerini dikkatle dinlemekle de olur. Âdetullah budur, aksi iddialara itibar etme.”

“Uyanınca sizi rüyamda tekrar görebilir miyim?”

“Allah’ın sisteminde sadece bir şey imkânsızdır; ikilik. . . Bundan başka her şey mümkündür. Rüyalara bel bağlama. Bu gördüğün rüyalar, hayaller irşat değil sadece zihinsel bir mâcerâ idi.”

“Sizden ayrılmak, sizi unutmak çok zor.”

Meseleyi anlamıştım. Rüyada rüya gördüğümü bilecek şuurdaydım. Biraz sonra uyanacaktım ve Aynalı’ya ebediyen vedâ edecektim. Her şeyin hayal olmasına rağmen Hayalim’e; Aynalı’ya sarıldım. Elimde olmadan ağlamaya başladım. Aynalı da ağlamaklı bir sesle beni bağrına bastı:

“Ne yapalım evlâdım! Dünyâ dediğimiz şey okyanusun gel git dalgaları gibidir. Görünüşlere aldanmamalı. ‘Külle yevmin hüve fi şe’n…’ O her an yeni bir iş ve oluştadır. . . Her an kâinatta hükmünü yürütmektedir. . . (er-Rahmân: 29) Biz Allah’ın sistemi dışında kalamayız ki….”

Aynalı Baba, daha doğrusu ‘hayalimdeki Aynalı Baba hayali’ yavaşça asırlık çınara dayandı. Gözlerini sonsuzluğa dikti. Bir daha kıpırdamadı. Yüzüne baktım, her zamanki tebessümü vardı. Yanında oturdum, oturdum, oturdum. Eline dokundum buz gibi olmuştu.

Mezarlığı bu arada sis kaplamıştı. Sislerin içinden dört siluet belirdi. Çifte Hâfızlar, Dr. Kuru Sıkı ve Cırtlak Efe hüzünlü adımlarla Aynalı’nın yanına oturdular. Deli Hafız Yâ Sîn’i okudu, Arabacı her zamanki gibi ardından yalan yanlış taklit etti. Dr. Kuru Sıkı ve Cırtlak Efe yeri kazdılar. Cenâze duası için (cenaze namazı) imamlık vazifesi bana düştü. Aynalı’yı çok sevdiği kıyafetiyle toprağa verdik. Dört deli sislerin içinde tekrar kayboldular.

Aynalı Baba’nın kulübesine girdim. Bana miras olarak bir not defteri, iki isli cezve, yüz gram kahve ve şeker ile iki büyük fincan bırakmıştı. Aynalı benim hayalimdi. Onu kaybetmekten ben üzüldüm.

Ben kimim? Ben de birisinin hayaliyim. Siz de beni kaybetmekten üzülmeyin. Çünkü ben de Râci olarak hiçbir zaman var olmadım. Biraz sonra ben de uyanacağım ve kendimi Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’nin ‘hayal âleminde’ bulacağım.



Ya siz uyanınca kendinizi nerede bulacaksınız?

Yine kendinizde, ‘ötenizdeki birisi’nde değil. . .

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
Hilmi
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 95
Kayıt: 07 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen Hilmi »

bir iş arkadaşım tanrıya inanmadığını bilime inandığını söylemisti.
ona bu videoyu gosterip tekrar düşünmesini isteyecegim.
bilimi kullanarak ona O'nu anlatmak cok güzel olurdu.
ancak inşaallah o da birseyleri görür bu videoda.
Allah razı olsun!..
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Mesaj gönderen Ahmed »

meryemnur yazdı:

...Artık sabrım tükenmişti. Kendimi tutamadım. Güneşe"Gök Kazanı" adını verip, onu nefesle kaynatmak, ona yedi yüz altmış sekiz buçuk adet kulp takmak ve bunları ilim saymak gibi saçmalıklara dayanamayıp, kahkahayı patlattım. Fakat bizim kahkaha onların binlerce senedir beklediği semavi ses hükmünde olduğundan, bu kahkaha Tantan'ın haklı ve ilminin gerçek olduğuna bir işaret sayıldı. Kahkahayı işitince kendilerine özgü birtakım ibadetlere başladılar. Başta Tantan ve Tonton olmak üzere hepsi dört ayaklı olup, zıplamaya başladılar.

Kahkahalarla uyandım. Karşımda Aynalı'nın güleç yüzünü gördüm.


Belki BİRgün BİZ de AYNalımızı BULuruz inşallah!!!
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Mesaj gönderen Ahmed »

Hilmi yazdı:bir iş arkadaşım tanrıya inanmadığını bilime inandığını söylemisti.
ona bu videoyu gosterip tekrar düşünmesini isteyecegim.
bilimi kullanarak ona O'nu anlatmak cok güzel olurdu.
ancak inşaallah o da birseyleri görür bu videoda.
Allah razı olsun!..
Kuantum teorisini incelerse arkadaş bilimle ilgili fazlasıyla delil var akıl sahipleri için...
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Hilmi
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 95
Kayıt: 07 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen Hilmi »

arkadaşımda kuantum fizigiyle ilgilenecek kadar "ilgi" yok varsa yoksa tuttugu takım arsenal:) Bana tanrıya değil bilime inandığını söylediğinde bende ona "mademki bilime ilgin var o zaman CERN deneyi hakkında ne biliyorsun? "demiştim.
duydum ama fazla bilmiyorum dedi.
ben de aslında adamların "Tanrı Etkisini" kanıtlamaya/anlamaya çalıştıklarını söylemiştim, konuyu değiştirip Arsenal'den bahsetmeye baslamıştı.
ben de aslında arkadaşımın bilimle milimle alakası olmadığını bunun sadece bir savunma mekanizması olduğunu düşünmüştüm.
neyse belki ben bakarım kuantum fiziğine bir gün belki Allah razı olsun.
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Mesaj gönderen Ahmed »


Aşağıdaki metin Taşkın Tuna nın "Bir elma iki ayna" adlı eserinden alıntıdır. İbni Sina nın yazdığı " Hayy bin Yakzan" isimli hikayeyi anlatmaktadır. Hayy bin Yakzan ıssız bir adada kendi başına hayvanlar tarafından büyütülmüş, hayatın gerçeklerini kendi deyimiyle "Zorunlu Varlık" (Vacibel Vücud) dediği Allah'ı (CC) düşünce yoluyla bulması konu alıyor.


...
"Şimdi en zor sorunun cevabına gelmişti sıra. Gördüğü ve izlediği cisimlerde bir bozulma vardı. Suyun buhar, sonra su, daha sonra buz olarak şekil değiştirmesi, cisimlerin biçimlerinin sürekli bozulması demekti. Ancak cisim olmayan kendi özü, böyle bir bozulmaya uğrayacak mıydı?


Çünkü; yetkinliği sonsuz, iyilik ve güzelliği sınırsız, gücü tarifsiz olan böyle bir Yaratıcı'dan çıkan tüm iyilik ve güzellikleri eğer bir varlık kavrıyor, anlıyor, algılıyor, biliyor ve tanıyorsa; kuşkusuz o da sınırsız bir tat, sonsuz bir coşku içinde kalacaktır. Eğer aksine, bu kavrayış ve bilgiden yoksun olacak birileriçıkarsa, o da sonsuz bir acı, ıstırap ve sıkıntı çekecek, ağır bir eza duyacaktır.


Bu Öz, bedenden ayrılmadan önce, zorunlu Varlık'ı bilmiş; düşünce, eylem ve niyetlerini, O'nun ululuğu, iyilik ve değerlerine göre dengelemiş, sınırlamış, uygulamış ve ayarlamış; ölünceye kadar ondan yüz çevirmemişse; o Öz bedenden ayrıldığı an, sonsuz bir tat, tarifsiz bir coşku ve belirgin bir sevinç halini duyacaktır.


Öte yandan ölümden önce sadece gövdesini düşünmüş, bedenini egemen bir güç olarak kullanmış ve zorunlu Varlık'ı hiç mi hiç tanımamış. O'nunla ilgi ve ilişkisini tamamen kesmiş, O'nu arka planlara atarak, dünyevi ve ben merkezli istek ve eğilimlerine tutsak olmuş ise, bu zorunlu Varlık'a ulaşması asla mümkün olamaycak ve O'nu müşahdeden mahrum ve mahzun kalacaktır. O'nun veçhesini yüzünü(Cemalini), güzelliğini görme ve temaşa etme özlemi içinde uzun bir azap ve sonsuz acılar içinde kıvranıp çırpınacaktır, ama nafile! Artık geri dönüş yoktur!


Hayy, dikkatini daha da yoğunlaştırınca anladı ki, bu yüce zorunlu Varlık'a ulaşmanın tek yolu, tam bir teslimiyet içinde sürekli bir düşüncenin(tefekkür) benliğini saran şiddetli sarsıntısını duyabilmkten geçiyordu. Ancak zihnini çalan aykırı bir düşünce veya hastalık, soğuk, sıcak gibi vücudunu rahatsız eden dış etmenlerden dolayı, bu sarsıntı hemen kesiliyor, tekrar bedensel ihtiyaçları ön plana çıkıyordu. Bu durumdan nefret eden Hayy, hemen eski düşüncelerine dalıyor ve o eşsiz halin girdabında, o zamana kadar hissetmediği hazları ve sevinçleri yaşıyordu. Zaman zaman bu yüce Varlığı öylesine özlüyordu ki, iradesi dışında gözyaşlarına da boğuluyordu. "
...

***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Mesaj gönderen Ahmed »



Hilmi kardeşim, son söyleyeceğim şudur: Kuantum'da dalga teorisinde bir gözlemci var ise atomlar farklı(parçacık gibi) hareket ediyor, yok ise farklı(dalga gibi). Başka söze gerek var mı?

***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Mesaj gönderen Ahmed »

Gariban yazdı:Resim

Çeviri: Barbaros Sert

"Tekrar bakın bu noktaya. Bu burada. Evimiz bu. Bu biziz. Üzerinde sevdiğiniz herkes, bildiğiniz herkes, simdiye kadar isittiğiniz herkes, ve yaşamış olan her insanın hayatlarını yaşadıkları yer. Çile ve sevginin toplandığı yer, binlerce kendinden emin dinlerin, ideolojilerin, ve ekonomik doktrinlerin, her avcı ve mahallinden yiyecek tedarik edenlerin, her kahraman ve cesurun, her medeniyet kuranın ve yok edenin, her kral ve kölenin, her seven genç çiftin, her anne ve babanın, umut dolu çocuğun, mucit ve kaşifin, her ahlak öğretmeninin, her sahtekar politikacının, her süper star'ın, her üstün liderin, ve türümüzün tarihinde ki her aziz ve günahkarın yaşadığı yer orası"
- Güneş ışınına asılı olan bir toz zerresi üzerinde.

-Carl Sagan, 1934 -1996

Resimdeki okun altında : "siz buradasınız"

Dünya, Voyager 1 isimli aractan 1990'da güneş sisteminden cıktığı sırada fotoğraf edilmiş, yaklaşık 4 milyar mil uzaklıktan.

Evrenin genişlemesini, bir balonun küçülmesindeki ya da film makinasındaki gibi geriye saran bilimadamları, kainatın 15 milyar yıl önce yüksek sıcaklık ve yoğunluktaki bir yapıdan patlama ile doğduğunu saptadılar.

Güneş'ten 149 milyon 596 bin km. uzaklıktaki Dünya, Radyoaktif ölçümlere göre tam 4.6 milyar yaşında. Bu aynı zamanda sonu Pluto olan Gezegenlerin de yaşıdır.

Evrenin varolduğu kabul edilen Big-Bang anından, yaşadığımız şu ana kadar geçen 15 milyar dünya yılı, bir "Kozmik Yıl"dır. Güneş, dünya senesiyle 4,5 milyar, kendi senesine göre ise, henüz 8 yaşında bulunmaktadır.Çünkü, içinde yer aldığı Samanyolu Galaksinin merkezine, bugüne kadar ancak 8 tur atabilmiştir. Güneş'in bir turu, Dünya yılıyla 255 milyon yıldır.

Evrenimizin yaşı varsayılan 15 milyar dünya yılını 12 ay olarak düşünürsek, 4.500 milyon yaşında olan Güneş'in yaşı, 3.6 ay (yaklaşık 4 ay) eder!.. İnsanın dünya üzerindeki varoluş süresini, 200 milyon yıl, 15 milyar dünya yılını da 8766 saat (365 gün x 24 saat= 8760+6= 8766) olarak kabul ettiğimizde, 200 milyon yıldır varolan insanoğlunun kozmik takvime nisbetle, dünya üzerindeki hayatiyeti 5 gün gibi bir süreye sığmaktadır.

Buna benzer bir hesaplama ile ortalama 70 yaş ömrü olan bir insanın yine kozmik takvime göre dünya yaşamı 8.6 sn., bilemediniz 9 sn. civarındadır.

Ve bizler, hayatımıza bitmez tükenmez bir kavga ve ego ile insanlık onur şeref ve haysiyetine yakışmayacak bir şekilde sıradan, şartlanmaların oluşturduğu değer yargıları ve yorumlarla devam ederken, hiç diyebileceğimiz bir süreye sığan yaşantımızın saliselelerle ifade edilebilecek kesitlerini, nasıl ve ne yönde değerlendirebileceğimizi tekrar gözden geçirelim.

Alıntı :Ahmet F. Yüksel (1998-TÜBİTAK - MAM )

***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Hilmi
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 95
Kayıt: 07 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen Hilmi »

Acakir kardes hay bin yakzan cizgi filmini izlemistim yillar once.bu roman aslinda robinson tarzi issiz ada romanlarinin ilk ornegi olarakta bilinir.kuantum fizigine gelince bu CERN , buyuk hadron carpistirici deneyi kuantum fizigindeki teorilere dayali olmali.gariban kardesimizin yukaridaki guzel paylasiminda gordugumuz gibi 15 milyar yil once buyuk patlama sonucu butun parcaciklar her yana dogru savrulmaya yani evren genislemeye basladi.ama bilim adamlari merak ediyor neden bu parcaciklar boyle bagimsiz savrulup gitmek yerine neden bir araya gelip atom alti parcaciklar sonra atomlari elementleri yani butun evreni olusturmaya basladilar.bilimadamlari buna teoriyi bulan adini hatirlayamadigim adamin ismini vermisler.ama bu teoriye konu oan etki genelde "tanri etkisi"adiyla biliniyor.sahidende bu parcaciklari bir izleyen yonlendiren olmali.olmasa bilim disi mantiksiz olurdu zaten.kuantum fizigi oyle diyor.
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

Ellezine yezkürunellahe kiyamev ve kuudev ve ala cünubihim ve yetefekkerune fi halkis semavati vel ard, rabbena ma halakte haza batila, sübhaneke fekina azaben nar :

onlar ki gerek kıyâm-u kuudde ve gerek yanları üzerinde hep Allahı zikrederler ve Göklerin, Yerin yaradılışında fikr ederler: ya Rabbena, derler: bunu sen boşuna yaratmadın sübhansın, o halde bizleri o ateş azabından koru. ( Ali Imran [3/191] )
Resim
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Mesaj gönderen Ahmed »



Hilmi Kardeşim, CERN deneyini yakından takip ediyorum. İşin aslı şu aşağıdaki videoada daha net açığa çıkıyor. Sicim teorisini de hesaba katarsak burada işi gücü bırakıp sabahlara kadar yazışmamız gerekebilir. Ama, ben bilim adamı değilim. Sadece sonuçları takip eden biriyim. Aşağıdaki video da bu konuda:

http://video.google.com/videoplay?docid ... 6784934635#

MuhaMMedi MuHABBEtlerimİZle!....
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: SORGULAMA ETKİSİ (OVERVIEW EFFECT)

Mesaj gönderen Ahmed »


SİZ Mİ ODANIN İÇİNDESİNİZ, ODA MI SİZİN İÇİNİZDE?
...
Yalnızca bir beyinden ibaret olduğumuzu asla anlayamayız!!!
...
http://www.youtube.com/watch?v=i3F-LkBb ... re=related
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
dostemin
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 525
Kayıt: 19 May 2007, 02:00

Re: SORGULAMA ETKİSİ (OVERVIEW EFFECT)

Mesaj gönderen dostemin »

Değerli Kardeşlerim,
Her kişi kendi özellik, nitelik ve yetkinliğine göre
düşünüp çıkarımlarda bulunabilir. Bu bölümde bilimsel ve ilginç yaklaşımlar
sergilenmiş. Konuyu başlatan ve katkı sağlayanlara çok teşekkür eder,
saygı ve sevgiler sunarım.
Naçizane yıllar önce bana gelen bir kaç şiirimi ilgili görerek
buraya aktarıyorum. Allah fikrimizi ve zikrimizi artırsın inşallah.
-------------------------------------------------------

PERİSKOP


Suyun altında kalan
Su üstünü göremez
Gösteren araç yoksa
Hedefini bilemez



İnsanlığını bil sen
Periskop gönderilir
Suyun altında isen
Su üstü gösterilir



Dost Eminim İnsan ol
Gösterilir doğru yol
Sen yolunu şaşırma
Rahmânın ihsanı bol


HAREKET

Hareket içinde hareketteyiz
Dünya gider biz gideriz güzelim
Geçici olarak bir bedendeyiz
Dünya gider biz gideriz güzelim



Maddeye büründü ruhlar örtündü
Binbir şekil oldu öyle göründü
Gördüğümüz madde sabit bilindi
Dünya gider biz gideriz güzelim



En küçük zerrenin daha içinde
Hareket sürmekte türlü biçimde
Döner durur her şey neden niçin de
Dünya gider biz gideriz güzelim



Oturdun sanma sen yalan dünyada
Ömrümüz geçiyor sanki rüyada
Harekette her şey sonsuz uzayda
Dünya gider biz gideriz güzelim



Hareketten maksat tesbih etmektir
Yaradanı anmak O'nu bilmektir
Gölgenin aslına varabilmektir
Dünya gider biz gideriz güzelim



Dost Emin der Mevlâmızı bilelim
Muhammed yolundan Hakka gidelim
Sabit olan Haktır, kulluk edelim
Dünya gider biz gideriz güzelim


HAVSALA

Allah’ım çok büyüksün
Havsalamız almıyor
Gerçek varlıksın , teksin
Havsalamız almıyor



Nurun kaplamış yeri
Hem yeri hem gökleri
Yarattın melekleri
Havsalamız almıyor


İnsana görev verdin
Yeryüzüne gönderdin
Bana kulluk et dedin
Havsalamız almıyor



Uyardın insanları
Gönderdin kitapları
Açtın nice sırları
Havsalamız almıyor

Allah'ı gör her yerde
Kalksın önünden perde
Sakın görmedim deme
Havsalamız almıyor



Dost Emin inanıyor
Kafir tesadüf diyor
Kör olanlar görmüyor
Havsalamız almıyor
Resim
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: SORGULAMA ETKİSİ (OVERVIEW EFFECT)

Mesaj gönderen Ahmed »

dostemin yazdı:Değerli Kardeşlerim,
Her kişi kendi özellik, nitelik ve yetkinliğine göre
düşünüp çıkarımlarda bulunabilir. Bu bölümde bilimsel ve ilginç yaklaşımlar
sergilenmiş. Konuyu başlatan ve katkı sağlayanlara çok teşekkür eder,
saygı ve sevgiler sunarım.
Naçizane yıllar önce bana gelen bir kaç şiirimi ilgili görerek
buraya aktarıyorum. Allah fikrimizi ve zikrimizi artırsın inşallah.


Katkılarınızdan dolayı size de teşekkürler... Cenab-ı Allah cümlemizin Yolunu açık etsin, En'am dakilerin yoluna ulaştırsın...
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Cevapla

“Basın ve Güncel haberler” sayfasına dön