KUŞ DİLİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim


GARGA DİLİ..

TaŞ DiLi
BaŞ DiLi
Ala KaRGa
KuŞ DiLi!..

ZEVK 4493

KâBİL, KaRGa-dan GÖR-ünce!. GÖM-dü HâBİL-i TURâB-a!
ZâHiR-inde Resim LEŞ PEŞinde!.. BâTıNî BAK!.. Şu GuRaB-a!.
TeNeZZüL–TeVâZu’ResimTEVHİD! NEFS-in “ETRâB” EY-Le İhvÂNi!..
Ehl-i ALİ Resim Ebû TuRâB!.. bUYruldu: “TuBâ GuRâBâ!..”


27.01.11 13:32
ayazağa câmisi-stnbl…



ÂN İÇİnde ÂN-dı!..

*
pUSlu UYkumdan Uyandım!
SALaT-ım SALLadım Gitti..
BALkona ÇIktım Dumana.
Kurt-Kuş UY-ANmıştı Besbelli SEVgiye..
AK-ı KİR-li bir Ala Karga “patt!” diye,
Kondu KORKuluğa KORKmadan..
CeylÂN gÖZlüydü..
“MerHeBâ!” DEdi-DEdiM!..
Sükût ÇÖKtü.. UÇtu GİT-ti!..


**

YATağa YATmaya UZ-ANdım güyâ!
Ne HAYYal, Ne Düş Ne de Rüyâ!..
PenCERRemin CAM-nda: “TiK! TaK! TeK! TuK!” lar..
Her Gaga VURuşunda: "Cak! Cuk!" lar..
BoŞ ver! HoŞ ver!” dedim ama,
KaRGa BU!..
VER-medi!..
DURur Mu?
KİM-bilir Ne kadar KIzmışım
SoNunda, Sıkıntıdan SIZmışım…



***
Saat ÇALdıı!
ZamAN AZ KALdı!..
CUMA CEM'iydi
CEM’-DEM-iydi..
DÜŞünürken KaRGa KUŞUnu,
“GEÇ KALmadan İNmeliyim YOL YOK-uşunu!”
AYAZ-AĞA Irakta..
cANım Mızındırak-ta..
SELÂ SALLar birazdan Bir SES!..
Yürüyordum baş aşağı TIK Nefes!..
“YABANCısın BURAlarda!” Şarkısı..
Hani en acılı-sı..
VAR-OLur yaa!.. Zehirden.
Ses Ensemde Birden..
OMuzumda Ala Karga!..:
“ADReSS Doğru! YOL YANlış!
SaNa Kılavuz OlayıM-YOL BULayım!” DE-ME-z-Mİ?
DELİrmek HİÇ-ten!
DE-Di-m ki (İÇ-ten)
Garib ANAm DERdi ki: “Kılavuzu KaRGA Olanın Burnu Gübreden KURtulmaz!” MIŞ!!
Bir kAHkAHa ATTı, Omuzumu SARStı: “ ANAmız SANa DE-Dİ, BaNa Değildi!”
Sonra Eğildi..
Sol gÖZümü ÖPtü!..
Uçup-Gittiği ÇÖP-tü!..


****
Ez-ÂN OKU-nmamıştı,
İnsANlar TOPlanmıştı..
Minberdeki cAN; genç, dinamik ve konuşkan Ne DEdiğin BİLiyordu..
“Sûre-i Mâide, Âdemoğlunun İLK KILAVUZu Karga!” Dİyordu!
Câmi “Çınnn!” lıyor yakınken-Uzaklarımda..
Ve Kanat SeSi “Vınnn!” lıyor Kulaklarımda..
Elim kulağımda KIVIRıyorum,
Ya da Aklımı SIYIRıyorum..
ELLerim İki DİZ-imde.. BaŞım sanki SONdu..
DÖNdü-DOLAŞtı KaRGam; İKİ AY-AK, İKİ ELime KONdu!..
AH!u gözleriyle DERince Baktı ve
SÖZünü ÇAKtı:
“ANAmızın Koyduğu Adla YAŞadın!
GÜL-DÜK! GÜBRE-ci SANdın!” De-di!
“İN misin CİN misin? DERDin NE BEN-le!” DE-dim!
Çılgınca Kanatlarını SİLKti!
Pençelerini ELlerime GEÇirip Kanatlarını GÖKlere DİKti!..

BeNim SAĞım Onun SOLu, Kanadı, DOM Kilisesi ÇaN KULEsi OLuverdi bir ÂNda, başında Gümüş Haç vardı..
GÖRmüştüm BONN-da Almanya'ya GiTtiğimde, 152 merdiven basamaklamıştım dünyânın en büyük Kilise ÇANını görmek için..
Benim Solum Onun Sağı Kanadı, Mescid-i Nebevî Minâresi Oluverdi bir ÂNda, başında Altın Hilâl parlıyordu..
2 si Uçakla Uçmakla, 2 si “Kâr u Belâ ÇÖLü” n DİZlemekle 4 defa Öpmüştü kirli Dudaklarım KAPIsını KEVSERin!.

Ama, Ne garibdi ki Kargam DİZlerimdeydi..
Nefesini Nefsim DUYmaktaydı..

İÇim SESsizdi, ISSızdı, AKLım, Eridi SIZZdı..
Sol gÖZüm Küçüldü gitti, ufacık BeBek Eli gibi bir ALTın TAS OLurken,
Sol gÖZ BeBeğim korkunç Acıyla YANdı Bir DAMla ŞaRAB OLdu..
ALTın TaSım AYRıldı Benden UÇtu UÇtu, Şerefli Mescidin Minâresinin HiLâL Zirvesine KONduruldu!..
Çâresizdim.. AYIKtımm.. Sâdece BAKtım!..


Sağ gÖZümde Ufaldı el kadar kaldı Gümüş bir TASa döndü ve gÖZ BeBeğim eridi tek Damla ZeMZem Oldu, Tasa doldu..
YuVasından Ayrılan Gümüş Tasım Kilisenin ÇAN Tepesine KURULdu..


Kargaya ÂŞIK Oluvermişti GÖNLüm!
gÖZleri Kapkara ve CEYl-ÂNdı!..
cANım YANdı!..
Sanki CeNNet KUŞUmdu..
KALB VURuşumdu...
zamANsa biR TEK ÂNdı,
AKLım DUMANdı !..
TENim TERRLETTi..
ŞaH DamarıM UYANdı!
NAKL, AKLımı CeZBB u CeRR ETTi..


**

SİLKindim, SİLKeledim DİZlerim!
SESlendi SESSizlerim!..
“MeDeD Yâ MuHeYMÎN! HeYY AMAN!”
DERken Kargam Kalktı o zamAN..
MİNÂREdeki Altın TAStan Şarab İÇti, MiSSledi!
Çan Kulesi Gümüş Tasa konmadı, Haç'a kondu” PİSS” ledi!..


Karıştı KAFamm,
“SEVmedim SENi KARGam!
Müslümandın, Neden Şarab İÇtin!
Hrıstiyandın Neden HAÇ’a pisledin!..” DE-Dİ-m!!
“SENi SEV-Me-diM!!.”

Acı ACı GÜLümserken DumANlaştı
İYİ-ce BANA YAKlaştı,
Safflaştı - BeRRaklaştı:
“Ben NeFSinim!
Senin NeFESinim!
Sen Ben, Ben SENim!..” DE-Di!..


ALLAHuEKBER!GÜRledi..
DEM-CEM’de EZÂNdı!

ÂN İÇİnde ÂN-dı!..

HaYYale’s- SELAH!
HaYYale’l- FELAH!..

ElhamduLiLLaH!..


AÇIKLA-ma-laR:


GuRaB: Karga, Egribe,
Garbân: Gargalar..
TURAB: Toprak, toz.
ETRAB: En Toprak, un-uafak olmuş BEN-lik!..
Mızındırak: Topaç. Köyde çocukluğumda, göl donunca dödürür ve yarıştırırdık da hep Kır Besinin Duranın ki geçerdi hepimizinkini..

TuBâ GuRaBâ!..: Ne Mutlu GARİB-(ÂN) lere-lara..


Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:El-İslâmu bedâ gariben ve seyuudu gariben fe TûBÂ li’l-gurebâ İslâm garib olarak başladı ve başladığı gibi (günün birinde) garib hâline dönüşecektir. Fe tubâ li’l-gurâbâ: Ne mutlu-Müjdeler Olsun gariblere! (Sıddık Ve Âdil Muhammedî Âşıklara!)buyurmuştur.
(Ebu Hureyre radiyallâhu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten- 3986 ve Müslim Enes bin Mâlik radiyallâhu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten-3987 Zevâid Abdullah İbni Mes’ud radiyallâhu anhu dan; İbni Mâce, Sünen, Fiten 3988 ve Tirmizî)

Ehl-i ALİ Resim Ebû TuRâB!..:

Ebû TuRâB: "Toprak babası" anlamında İmam Ali kerremullâhi veche'ye Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından verilmiş bir künye.
İmam Ali kerremullahi veche, bu künyeyi çok severdi; fakat, zamanla bu künyenin ona âit olduğu unutulduğundan veya yeni müslüman olanlar tarafından bilinmediğinden Emevîler döneminde bir zaman hutbelerde bu künye anılarak kendisine sövülürdü
İmâm-ı Müslim'in rivâyetine göre
(Müslim, Fezâilu's-Sahâbe, 2409) Mervan'ın âilesinden Medîne'ye vâli tâyin olunan biri Sahâbe'den Sehl bin Sa'da gelerek, İmam Ali kerremullâhi veche'ye sövmesini ister
Hz Sehl'in çekinmesi üzerine ise,
"ALLAH, Ebû Turâb'a lânet etsin!deyiver" der
Sehl Hazretleri ise:
"Ali'nin Ebû Turâb kadar hoşlandığı hiçbir isim yoktu Bu ismin verilmesine sebep olan hâdise ise şudur" diye cevap verir ve hâdiseyi şöyle anlatır:
"Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir gün kızı Fâtıma aleyha's-selâm'ın evine geldi ve Ali'yi evde bulamadı
Amcamın oğlu nerede?' diye sorunca, sevgili kızından:Aramızda birşey geçmişti Bunun üzerine gündüz uykusunu yanımda uyumadı da çıkıp gitti!cevâbını aldı
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de birine:
Git bak, Ali nerede?buyurdu
Mescid'de uyuduğu haberini alınca, Mescid'e varıp, Ali'yi yan tarafına yatmış, ridâsı bir yanından sıyrılmış ve vücûdu toprağa bulanmış şekilde buldu da:
Ebû Turâb kalk! Ebû Turâb kalk!diye bedenindeki toprağı silkelemeğe başladı "

Bu isimle ilgili olarak kaynaklarda şöyle bir rivâyete daha rastlıyoruz:
Ammâr bin Yâsir der ki: "Uşeyre gazâsında Ali bin Ebû Tâlib'le iki yoldaştık Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Uşeyre'de konaklayınca Müdlicoğulları'ndan bâzılarının su ve hurma işinde çalıştığını gördük Ali'nin isteği üzerine bir müddet onları seyrettik ve sonra uyuyakalmışız.
Sonra, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem gelip bizi uyarıncaya kadar orada kaldık
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Ali bin Ebî Tâlib'i topraklara bulanmış görünce:
"Ne oldu sana ey Ebû Turâb?" dedi ve:
"Size en şâki iki kişiyi bildireyim mi? Biri, Sâlih Aleyhi's-selâm'ın devesini kesen Semud'un Uheymir’i; diğeri de, ey Ali, seni şöylece vuracak olandır" buyurup, elini Ali'nin başına koydu ve neresine kadar kana bulanacağını da sakalını tutarak işâret etti"
(İbn Hişâm, es-Sıre, I-II; 600-601)
(Bu hâdise İbn Hanbel, Hâkim, Tabefi, İbn Kesir, Heysemî, Taberânî ve Bezzar gibi hadisçi ve târihçilerce de sahih olarak rivâyet edilmiştir )

Her iki rivâyetin de sahih olması, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in yeri geldikçe Hz Ali'ye: "Ebû Turâb!" diye hitab ettiğini göstermektedir
Bu künyenin, İmam Ali kerremullâhi veche hakkında büyük bir iltifat ve belki de hayâtı ve şahsiyetiyle ilgili birtakım haber ve sırlar ihtivâ ettiği söylenebilir ..


KâBİL, KaRGa-dan GÖR-ünce!. GÖM-dü HâBİL-i TURAB-a!
ZâHiR-inde Resim LEŞ PEŞinde!.. BâTıNî BAK!.. Şu GuRaB-a:



وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ ابْنَيْ آدَمَ بِالْحَقِّ إِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِن أَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الآخَرِ قَالَ لَأَقْتُلَنَّكَ قَالَ إِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّهُ مِنَ الْمُتَّقِينَ


Vetlû aleyhim nebe ebney âdeme bi'l-hakkı iz karrebâ kurbânen fe tukubbile min ehadihimâ ve lem yutekabbel mine'l-âhar(âhari) kâle le aktulennek(aktulenneke) kâle innemâ yetekabbelullâhu mine'l-muttekîn(muttekîne) : Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (ALLAH'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "ALLAH, ancak korkup sakınanlardan kabul eder."
(Mâide 5/27)


لَئِن بَسَطتَ إِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَنِي مَا أَنَاْ بِبَاسِطٍ يَدِيَ إِلَيْكَ لَأَقْتُلَكَ إِنِّي أَخَافُ اللّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ


Lein besadte ileyye yedeke li taktulenî mâ ene bi bâsitın yediye ileyke li aktulek(aktuleke), innî ehâfullâhe rabbe'l-âlemîn(âlemîne) : "Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin RABBi olan ALLAH'tan korkarım."
(Mâide 5/28)


إِنِّي أُرِيدُ أَن تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ وَذَلِكَ جَزَاء الظَّالِمِينَ


İnnî urîdu en tebûe bi ismî ve ismike fe tekûne min ashâbi'n-nâr(nâri), ve zâlike cezâû'z-zâlimîn(zâlimîne) : "Şüphesiz kendi günâhını ve benim günâhımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezâsı budur."
(Mâide 5/29)


فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ أَخِيهِ فَقَتَلَهُ فَأَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِرِينَ


Fe tavveat lehu nefsuhu katle ahîhi fe katelehu fe asbaha mine'l-hâsirîn(hâsirîne) : Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.
(Mâide 5/30)


فَبَعَثَ اللّهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الأَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارِي سَوْءةَ أَخِيهِ قَالَ يَا وَيْلَتَا أَعَجَزْتُ أَنْ أَكُونَ مِثْلَ هَذَا الْغُرَابِ فَأُوَارِيَ سَوْءةَ أَخِي فَأَصْبَحَ مِنَ النَّادِمِينَ


Fe beasallâhu GURÂBen yebhasu fî'l-ardı li yuriyehu keyfe yuvârî sev’ete ahîh(ahîhi) kâle yâ veyletâ e aceztu en ekûne misle hâze'l-gurâbi fe uvâriye sev’ete ahî, fe asbaha minen nâdimîn(nâdimîne) : Derken, ALLAH, ona, yeri eşiyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir KARGA gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.
(Mâide 5/31)

MuhaMMedi MuhaBBetle!..
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen simurg »

Ala karganın yaptıkları boşa değil elbet
ders aldım desem bundan emin değilim,
anladım desem bu da belki yalan olur.

Ama içinde öyle güzel bir tesir vardı ki, okudum yine okudum.

Allah razı olsun Hocam,
Allah kargaya biraz insaf versin de,
sabah uyanır uyanmaz sizin balkonda almasın soluğu.

Çünkü yakınen biliyorum ki, kuşlar içinde
(gece 3.buçukta öten bülbül hariç)
sabah en erken uyanan bu kargalardır.

ve muhakkak kendileriyle birlikte herkes de uyansın isterler.

Kuşlardan konuşacak çok hikayem var benim,
lakin bizim balkondaki guguççuk kuşunu anlatmak istiyorum ben de.

yıllardır bizim balkonda yuvaları var.
Annem bir tel sepetten onlara hususi yuva asmıştı balkondaki duvara.

Bir çift guguççuk kuşu hep bizimle yaşamaktadır.
onlar ve diğer gelen kuşlar için buğday ve bulgur
devamlı evde bulundurduğumuz yiyeceklerdir.

Bu kuşlardan anne olan (adı Perihan)
bu sene ikinciye yavru çıkardı,
çirkin, gri ve çok sakar bir yavrusu var.
Perihan ona eğiliyor dakikalarca ötüyor,

guguk guk, guguk guk...
bu sabahta aynısını yaptı,
tam konuşması bitti diyordum,
acaba neler demiş olabilir diye düşünmeye çalışıyordum,
baba kuş yakındaki daldan cevap vermeye başladı,
o sustu diğeri başladı,
o sustu diğeri,
ve sonra bu şamataya yakınlardaki bütün kuşlar eşlik etmeye başladı,
ve güvercinler hiç ortada yoklarken gelip
bu koroya karıştılar.

yaz aylarını bu sebeple çok seviyorum.
camlar pencereler açık oluyor,ve diğer canlılarla biribirimizden haberimiz oluyor,
yalıtılmış hayatlar pencerelerin dışına taşıyor,
dışarıdaki olan biten de evin içine geçebiliyor.

uykuyu savmanın en güzel yolu kuşların sesleri.

Allah hepimize kuş cıvıltıları gibi muhabbet nasip etsin,
Birde kuşlar gibi rızık endişesinden halas olalım inşaallah.
(Onların ellerinde para ve mutfakları yok,ama muhakkak doyuyorlar.
Onlara çok imreniyorum.
ama onların bize imrendiğini hiç sanmıyorum.)

Âmin!.
Kullanıcı avatarı
mim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2416
Kayıt: 07 Şub 2008, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen mim »

kulihvani yazdı:Resim



Sür-AYYa cAN
ŞüKR-AN!..


AŞK Okum YAYYda
Öl!-Diril! HAYYda
YÂR-le BİZ iDiK
Bu GeCe AYY-da..


Resim

ZEVK 3910

KITMİRim!. Devr AN DivÂN eM! Belâ BaZaRı Ber-DûşuM!
ÇÖPlükTEKi Ala KaRGaM!.. ÇiLe ÇÖLüM DeVe KuŞuM!
GünDüz GÖNLüMe gİZleNir!. SıRR -ı SıFıRıM! SeR-HûŞuM!
ıSSız SeSs- İZ KiM-SES-İZ-iM!.. GeCe ÂşıKâr AY - KUŞuM!..


27.10.09 18:38
A-Y-da..

Kul İhvânî Hocam Allah razı olsun ne güzel bir MA-SALL Ala KaRGaM!..
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/mimimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen gullale »

mim yazdı:
kulihvani yazdı:Resim



Sür-AYYa cAN
ŞüKR-AN!..


AŞK Okum YAYYda
Öl!-Diril! HAYYda
YÂR-le BİZ iDiK
Bu GeCe AYY-da..


Resim

ZEVK 3910

KITMİRim!. Devr AN DivÂN eM! Belâ BaZaRı Ber-DûşuM!
ÇÖPlükTEKi Ala KaRGaM!.. ÇiLe ÇÖLüM DeVe KuŞuM!
GünDüz GÖNLüMe gİZleNir!. SıRR -ı SıFıRıM! SeR-HûŞuM!
ıSSız SeSs- İZ KiM-SES-İZ-iM!.. GeCe ÂşıKâr AY - KUŞuM!..


27.10.09 18:38
A-Y-da..

Kul İhvânî Hocam Allah razı olsun ne güzel bir MA-SALL Ala KaRGaM!..
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen simurg »

Bir dergide ilk bakışta sadece sevimli görünen,
iyice bakınca bir de şaşırtan bir resim gördüm,
resmi buraya da getirmeyi isterdim ama yapamadım,
o sebeple anlatmaya çalışacağım.

Bu resim güzel büyük bir buğday tarlasının tam ortasına dikiltilmiş,
çok emeklerle hazırlanmış,oldukça büyük ve teferruatlı bir korkuluk resmiydi.

Korkuluğun giysileri eskimiş ama herşeyiyle tamdı,
başında büyük bir şapkasıda vardı,
kollarını yana açmış şekilde duran bir insana benziyordu,
ve birazcık bile uzaklaşınca insan bile sanılabilecek durumdaydı,
resim yakından çekilmiş
sol kolunda da çok güzel bir karga konmuştu.

Önce korkuluğa bakıp gülmüştüm,
kolundakinin karga olduğuna dikkat edince daha çok güldüm.

Oysa o korkuluğun oraya dikiltilmesinin esas sebebi özellikle kargalar olmakla beraber
diğer bütün kuşlarında buğdaylardan uzak durmalarını sağlamak içindi.

Çünkü korkuluğu insan sanıp oraya gelmekten vazgeçmeleri isteniyordu.

Ama hiiç te öyle olmuyordu,
kargalar yaklaşmaktan vazgeçmek şöyle dursun
gelmiş koluna konmuşlardı
buradaki tezatlık insanı düşündürüyordu.
Karga çok keyifli ve bana göre biraz da alaycı bir poz vermişti.

Sizin korkuluklarınıza aldanmadım,
bakın şimdi onu nasılda dal gibi konaklama yeri yaptım, demekteydi sanki.

Kargaların işine aklım ermedi,
Hz. Adem aleyhisselamın oğullarından Kabil ve Habil kıssasında
misale konu olan kuşun karga olmasında bir hikmet olsa gerekti.

Ama ben bunu bilemiyorum tabii, sadece öyle olabileceğini düşündüm.
Herşeyde bizim için ibret var.
Anlamak çok önemli ama çoğunlukla anlamıyoruz işte,

Allah Teala aklımızın korkuluklarına ve tuzaklarına aldanmayan ve
hatta gidip dallarına tutunup,
kaçsaydım beni korkutmaya devam edecektin,
şimdi sana ben hükmetmeye azm ettim artık selametteyim ,
diyebilen haller nasip etsin inşaallah. Amin.
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen gullale »

Can Simurgum, ÂNlattığını DUYduğumca ÂNladım...Resim

Resim

Başakları DUYdum... KARGAyı... KORKULUKu... Karga'nın pervasızlığını, Buğday tânelerinin CAN olma CERRyan olma YOLculuğuna başlamalarını tarlalardan...

Her sapta ÇOK TÂNEli Başakların KUNun FeYEKUN CANı OLduğunu...

KORKULUKun orada kılınış sebebinin CAN tânelerini İnsANa saklama hizmeti OLduğunu...

KARGAlarınsa CAN AYNı CAN, CERRyAN AYNı CERRyAN dediklerini...
Nasiblerini ARAmalarını KORKUlara meydan OKUyarak...
Bu CAN bu BEDENde ve o CAN CERRyANına sâhibleniyorum, ŞE'Ne NEŞ'eyle katılıyorum demelerini...

Hele bu İnsan Libası giyen sap-saman korkuluğunun DÜRBÜNe nasıl da huşû' ile SARRıldığını, Objektif-Okuler AYARı yapmaya uzağı YAKIN etmeye çabaladığını.., oysa ARAdığının, hemen SOL yanında, dört BAŞı ma'mur olarak, bizZAT OLduğunu BİLemeyişini, BULamayışını...

DUYdum...


MuhaMMedî MuhaBBetlerimle...
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen simurg »

Resim
En son simurg tarafından 04 Haz 2011, 19:47 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen simurg »

Yukarıda sözünü ettiğim korkuluk ve karga resmini buraya getirmeye çalıştım ama,
her nedense "bir geldi pir geldi" gibi oldu,

bu çok büyük resmi yinede görebilesiniz diye burada bıraktım.

resim taşımayı öğrendim sanırım,
ama öğreninceye kadar da
bugün bu resim iyice güne iz bıraktı.
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen simurg »

gullale yazdı:Başakları DUYdum... KARGAyı... KORKULUKu... Karga'nın pervasızlığını, Buğday tânelerinin CAN olma CERRyan olma YOLculuğuna başlamalarını tarlalardan...

Her sapta ÇOK TÂNEli Başakların KUNun FeYEKUN CANı OLduğunu...

KORKULUKun orada kılınış sebebinin CAN tânelerini İnsANa saklama hizmeti OLduğunu...

KARGAlarınsa CAN AYNı CAN, CERRyAN AYNı CERRyAN dediklerini...
Nasiblerini ARAmalarını KORKUlara meydan OKUyarak...
Bu CAN bu BEDENde ve o CAN CERRyANına sâhibleniyorum, ŞE'Ne NEŞ'eyle katılıyorum demelerini...

Hele bu İnsan Libası giyen sap-saman korkuluğunun DÜRBÜNe nasıl da huşû' ile SARRıldığını, Objektif-Okuler AYARı yapmaya uzağı YAKIN etmeye çabaladığını.., oysa ARAdığının, hemen SOL yanında, dört BAŞı ma'mur olarak, bizZAT OLduğunu BİLemeyişini, BULamayışını...

DUYdum...





Canım Güllale'm duyduklarını öyle güzel ifade etmişsin ki,
birçok meseleyi ders ettim ve kendim bile şaşırdım öğrendiklerime,
hiç beklemediğim bir zamanda, hiç ummadığım bir konu üzerinden birçok öğrenmeler yaşadım,
düşüncelerime açtığın pencereler için çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle sap saman bedenler takıldı aklıma,
canı, kanı olduğu ve nefes alıp verdiği halde sap saman misali şu bedenlerimiz,
Can’dan haberimiz yoksa eğer, beden ya saman olmuş,yada et ne farkı var ?

Bedenlerimiz cisim libası olarak can'ın emrindeki çok önemli araçlarımız,
Can cisimsiz görünmüyor ve bir iş yapamıyor,
ve emrinde olduğu sultana yaraşır olmadıktan sonrada ne işe yarıyor?
Can-Ruh hakkında bilgi eksikliğim çok var.
Ayet-i Kerime’de ifade edilene bakarsak bu çok normal,

"Sana ruhdan sorarlar De ki: Ruh Rabbimin emrindedir Size ilimden pek az şey verilmiştir" (el-İsra, 17/85)

Anladığım ise, kendimiz sandığımız şu beden elbisesi,
kargalara alay konusu olabilecek bir samandan yapılmış cansız adam misali.
Taa ki KUL olduğunu ve bir murad-ı ilahi olarak en güzel şekilde yaratıldığını bilip,
Bu BİLME’nin hakkına riayetle yaşayabilsin.

İkilik olmadan BİR'i anlayamayacağımız için ve
birşeyi BİL'menin ise ancak karşıtını görmek suretiyle olabileceği için
canlı-cansız
iyi-kötü
tarzında sonsuz zıtlar var edilmiş.

ve mevcudatı BİR görebilelim diye
önce ayrı olarak görmek ve öğrenmek gerekiyor.
Mevcudatı cismen ve zahiren Bir görmekten kasıt
hepsini halk edenin BİR ve TEK olduğunu idrak edebilmek.

ve ruhu anlamanın yolu ise, ruhsuz olanlarıda farkedebilmek galiba.
"
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ
Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).

«İmdi O'nun yaradılışını tamamladığım ve içerisine ruhumdan üfürdüğüm zaman hemen onun için secde ediciler olarak yere kapanın.» (Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri)

Bu ayet-i Kerime’de de gördüğümüz üzere,
Rabbimiz Adem Aleyhisselamın önce cismini yaratmış,
Sonra ise o cisme ruh üfürmüş.
Adem Aleyhisselam'ı bedeniyle ruhuyla hepsini Bir tek seferde yaratabileceği halde
bu şekilde aşama halinde yaratılmasında bir maksat ve hikmet olsa gerek

Yani sığ aklımla anladığım şu ki; insan iki aşamalı yaratılmış,
Bu sebeple bu iki aşamayı, kendisinde iki ayrı varlık olarak görüyor.
Belkide dünyada ikilikten kurtulamayışımız bundandır.
Dünya ve ahiret diye iki ayrı dünyayı bile ayrı ayrı anlamak gerekiyor çünkü.
Anlayamayınca ahirete iman ve dolayısıyla İMAN olamıyor.
(Allah muhafaza etsin inşaallah)
Sonra hayatı ilk ruhların yaratılışından itibaren
Ebediyyete kadar sonsuz BİR hayat olarak anlamak kolaylaşıyor.

İnsan önce sadece cismini kendisi zan ediyor,
Sonra cisminin bir araç-gereç olduğunu anlamaya başlıyor.
Bu ise Allahü Teala’nın yaratması sıfatını öğrenmeye başlayıp,
Kendisininde yaratılmış olduğunu,
Ve ne için yaratıldığını düşünmeye başlayınca,
Ve bu düşüncelerine sizler gibi tefekkür ehli can’ların yardım ve katkılarıyla gerçekleşiyor.
Sadece okumakla az bir şey öğrendiğimi,
Ancak daha önceden öğrenenlerin sesleriyle daha kolay ve açık seçik izler bulabildiğimi gördüğüm için böyle söylüyorum.
(Korkuluk yazısına yazdığınız cevapla sabahladım)

Karga biliyor o adamın saman olduğunu,
Nasıl bilmem ama bir şekilde biliyor işte.
Yoksa gelip konmaz canı kıymetli olsa gerek.
Şeytan da biliyor bizim kendisinin fısıltılarına kulak vereceğimizi,
O sebeple gelip konuyor omuzumuza,fısıldayıp duruyor saman kafamıza,

Adam olsak (EL-İNSAN),
O zaman bıkacak, güç yetiremeyecek ,
kendiside müslüman olup bari zıtlaşmak ile helak olmaktan kurtulacak.
Çünkü ne yaparsa yapsın gelip fısıldamak bir yana, kulağına yanaşacak cesaret bulamayacak nasılsa.
Fısıldadı diyelim, onun fısıltısına uyacak nefs olmayacaktır ortada,
Her durumda maksadına ulaşamayacak ve konacak başka bir dal arayacak.

“Buğday tarlaları, KUN emrine FE YE KUN diye ilan ve itaat ile cevap veren başaklar”
Bu ifade bana çok güzel geldi Güllale’m,
Şimdi pek çok meselede anahtar vazifesi görecek bir ana düşünce oldu bana,
Yeniden teşekkür ederim.
Allah kendisinden ebeden razı olsun Kulihvani Hocamızın söylediği canlar cengi gibi bir de,
Bir tarla dolusu buğday başağını düşününce,
Dünya mahşerinde canların iman cengini düşündüm, ve
mahşer yerinde bir sonsuzluk dolusu insan başı görür gibi oldum,
Saman kafalar bu dünya hayatında da hep kafası dimdik durur ya,
Başaklar olgunlaştıkça boyunlarını eğerler, tevazuya bürünürler,
Mahşer meydanında da böyle sonsuz bir tarla dolusu başak gibi dizilip
Orada da kimbilir ne duygular içinde olacağız.
(Bu şimdiye kadar az düşünmüş olduğum konular arasında)

Can ceryanı bu dünyada ve ebedi hayatta hep bizimle olacak onu öğrendim.
Suretlerimiz değişecek ama can ceryanımız hiç değişmeyecek.
Nasıl doğup büyüme aşamalarımızda suretlerimiz devamlı sûrette değişmekte,
Elbet toprak bedenler toprakta yine değişecek, başka sûretlerimiz ise hep olacak,
Çünkü sûretsiz görünür olamayız,
Var edilmek demek, sûret verilmesi demek galiba.

Ama İbrahim aleyhisselamın ifade ettiği gibi, devamlı doğup –batan
Ve devamlı değişen sûretlere yüz vermeyip,
Onları asıl sanmayıp,
Asıl olanı görüp anlarsak can kıymetinde olmakla şereflenmiş olacağız ,
Yani eşref-i mahlukat (yaratılmışların en şereflisi) olacağız.
BİLMEK işte yine karşımızda.

Söyleyen yanlış söylemiş bence

Asıl mesele BİLMEK yada BİLMEMEK.

İlk fırsatta yine devam edeyim.
Allahü Zül Celali Ve’l İkram Hazretleri BİL’memizi artırsın inşaallah.

Amin.
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen simurg »

*
Bugünkü nasibimizden ikramımız olsun diye
aşağıda, dinlediğim radyo programından alıntıyı özet olarak yazdım.
bazen düşündüğüm bazı konuların açılmış halleri çıktı karşıma.
En son simurg tarafından 05 Haz 2011, 16:20 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen simurg »

*
"Mesnev-i Şerif Şerhi/Tâhir'ül Mevlevi/Beyitler 308-309-310"
Konuşmacı; M.Fatih Çıtlak

İsimlerin , müsemmaya işaret etmesinden dolayı kıymeti vardır.
Zâhir bâtına , dıştaki görünüş içteki aleme işaret ettiği için
kıymet kazanır.

Zâhirde kalmamak lazım , ama zâhirsiz de olmaz.
Zâhir olmadan da yürünmez.
Her şeyin muhakkak bir kalıbı var , fakat insanın bir farkı var.

Cümle cemadatta , nebatatta, hayvanatta, cümle âlemde ve kainatta
herşeyin bir kalıbı olmasına rağmen iç manası da vardır.

İnsan ve insana verilen mânâyı düşündüğümüzde,
insanın mânâsı sadece lafızdan, kalıptan, zâhirden ibarettir diyemeyiz.

Zâhir kıymetlidir, mânâyı içinde barındırıyorsa.
Veya zâhir güzeldir, içinde güzelliği barındırıyorsa.

Mü’min lafzı güzeldir, imana sahip, iman emaneti taşıyan insana işaret ettiği için güzeldir.
Yoksa mü’min kelimesinin telaffuzu değildir güzel olan.

Münafık kelimesi münafığa bile dokunur diyor, Hz. Mevlana,
Bu münafık kelimesinin kulağa hoş gelmeyişinden değil,
barındırdığı mânânın cehenneme işaret etmesindendir.

Mânâyı kabul etmeyen nifak içerisinde olan kişiye işaret ettiğinden dolayı
insanın kalbine bir kasvet, bedenine bir atalet veya bir nefret verir.
Ruhunda bir nefret uyandırır.

Biz bu zâhirlerin mânâya işaret ettiğini, güzel mânâlara ait olduğunu veya
kendimizde iyilik- kötülük, hangi halin ağır bastığını nasıl anlayacağız?

Dünyada Hz. Allah münafıkları, kafirleri, mü’minleri hepsini cem eylemiştir.
Hepsini bir âlemde barındırıyor, hepsini rızıklandırıyor,
rahmaniyetiyle merhametinin eseri olarak yediriyor, içiriyor, günahlarını setrediyor.

Bunları söylerken kendimizi kamil mü’min derecesinde görerek konuşmuyoruz.
Nice günahlarımızı setrediyor Hz. Allah,

Gönen’li Mehmet Efendi Hazretleri bir vaazında demişti ki;

“-Hakk Teâlâ şöyle bir günahlarımızı ortaya döküverse,
üzerimizde setrettiği o hali şöyle bir kaldırıverse,
kabahatlerimiz, kötü niyetlerimiz, düşüncelerimiz ortaya dökülse âşikâr olsa,
Ne siz benim yüzüme bakabilirdiniz, ne de ben sizin yüzünüze bakabilirdim.”

Veliler ve büyük insanlar bile böyle söylerse,
insan hakikaten haddini bilmeli ve Hakk Teâlâ’ya boyun bükmeli.
Terbiyeden mahrum olarak yaşamamalı.
İçindeki nifakı, makyajla, üzerine attığı zâhir perdelerle saklamamalı.
Kalkıp da fıskını fücurunu insanlara ilan etsin demiyoruz, fakat bunu tedavinin yolunu bulmalı.
İşte Cenâb-ı Hakk kainatta hepsini cem etmiş,
Hz. Mevlana şöyle ifade ediyor;

“-Cem’ etmiş amma, mü’minle münafık bir araya gelse de,
Kafirle mü’min bir arada bulunsa da,
onlar nasıl Cenâb-ı Hakk’kın iki muhteşem denizi bir araya geliyor da,
Hz. Allah ikisinin arasına bir berzah koyuyor ve biribirine karışmıyorsa,
bu mânâlar da biribirine karışmaz.
Aralarında bir perde vardır. Hicab vardır.
Bu karışıklığa şimdi meydan verilmediği gibi,
Sapla samanı, buğdayla samanı ayırabilecek bir imtihanın içindeyiz.”

Mesnev-i Şerif 310. Beyit

Sahte ve hakiki altının değeri mihenksiz belli olmaz.
Eskiden altının saf mı karışık mı olduğunu anlamak için, mihenk taşına sürterlerdi.
sert bir taştır bu, onun üzerine sürterler ve çıkarttığı ize göre altının değeri, durumu belli olur.
Yani altını sert bir yere sürüyorlar, burnunu sürtüyorlar, zorlukla karşılaştırıyorlar.
Eğer altınsa o zorlukla beraber içindeki saflığı o taşa belli ediyor,
nişanesi taşın üzerinden anlaşılıyor.

Karışıksa, sahteyse, içinde bakırı şusu busu varsa,
o taşa vurulduğunda hemen o da belli oluyor.
İşte mü’minin sadece lafzına, sadece ismine sahip değilsen,
sende o mânâya da bir alaka varsa, dünyada çektiğin sıkıntılar, karşılaştığın hadiseler
senin ayarını ortaya koyar.
Yani bu dünyaya geliş ve gidişimizden maksat, kıymetimiz anlaşılsın diyedir.

Zorluk var, cefa var.
Mesela Kerbela hadisesindeki zulüme bakmaya çalışalım.
Bakıyorsunuz, hiçbir isyan yok.
o Kerbelâ Sahrasında susuz şehid düşen Hz. Hüseyin Efendimiz, O’nun ciğerpâreleri.
zaten kendisi Fatıma Annemizin kuzusu,
Hz. Şah-ı Veli, İmam-ı Ali Efendimizin ciğerpâresi.

Hz. Hasan ve Hüseyin Efendilerimiz Hz. Resulullah Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem’e benzerlermiş.
Hz. Hasan Efendimizin belden yukarısı Hz. Ali Efendimize, belden aşağısı Hz. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize,
Hz. Hüseyin Efendimizin belden yukarısı Hz. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize, belden aşağısı Hz. Ali Efendimize benzerlermiş.
Bu zatlar o hunharca katledildikleri esnada bile, Hz. Allah’a hiçbir isyan sözü ağızlarından çıkmamış.
Efendilikleri hiçbir zaman bozulmamış.
Hatta Hadikatü-s Süeda (hz. Fuzuli) (Saadete Ermişlerin Bahçesi) eserinde anlatılır.
Şimir denilen kişi, insan suretindeki mahluk,
Hz. Hüseyin Efendimizin bitap ve yara bere olan vucudu artık toprağa düştüğünde, göğsüne oturmuş.
Hz. Hüseyin Efendimiz demiş ki;
“-Öldüreceksin zaten, intikamını alacaksın, ne edeceksen edeceksin, ben onda değilim,
fakat bak, su diye ağlayan çocuklara bari gidin de su dağıtın.”


Şimir denilen mahluk ise,
“-Şu an elimiz avuçlarımız suyla dolu olsa, yine de bir katre su vermeyeceğiz.”

Hz. Hüseyin Efendimiz tebessüm etmiş.
Mübarek ayağını işaret etmiş, şöyle bir dokunmuş ayağı ile toprağa,
Topuğunun altından su çıkmaya başlamış.
Şimir şaşırmış.
Hz. Hüseyin Efendimiz;
“-Şaşırma, demiş.
Şu anda Hakk Teâlâ’nın izniyle sular emrimizde,
Fakat biz, bizden sonra gelecek olan zayıf ümmetler bu imtihanları veremez diye,
biz bu imtihanlara talip olduk.
Ümmet-i Muhammed susuz kalmasın, Ümmet-i Muhammed ab-ı kevsersiz kalmasın.
Belalara musibetlere biz siper olduk.
Efendimiz aleyhisselatu ve’s selam, Cedd-i pakim Muhammed Mustafa
nasıl Rahmeten’lil âlemin olarak cihana, kendi manevi rahmetiyle kucağını açmışsa,
O’nun yüzü suyu hürmetine kafirlere bile mühlet verilmişse, O Resul-i Ekremin torunlarıyız biz.
Bizden sonra gelenler bu musibetlere, belalara dayanamaz diye biz bunları çekiyoruz.
Yoksa sen zannediyor musun ki, biz susuz kaldık.
Biz Allah’ın takdirini tedbirimizle bozanlardan değiliz.
Allah’ın bize yazmış olduğu şehadet takdirini,
kendi elimizle çabuklaştırmak için Allah’a kurban olmuşlardanız.”
Diyor.

Ama kafir ve özünde nifak olan kişi ayet de dinlese,
hadis-i şerif te görse, veliyullahla da beraber olsa, Hasan’ı Hüseyin’i de görse,
hatta Resulullah’ı da görse iman eder mi?

“Her kimin var ise zatında şeraret küfrü
Istılahat-ı ulum ile müselman olmaz”

Ger kara taşı kızıl kan ile rengin etsen
Tab'a tağyir verip lâl'i Bedehşân olmaz”

Eylesen tutiye talim-i eda-yı kelimat
Nutku insan olur amma, ki özü insan olmaz “
(Hz. Fuzuli)

Allah Teâlâ bizi böyle nifaktan muhafaza eylesin inşaallah. Amin.
Sözümüzün hakk olduğu halde, içimizin batıla doğru yönelmesinden bizleri muhafaza eylesin.

İşte Şimir’de Hz. Hüseyin Efendimiz’den bunları görmesine rağmen,
zatında şeraret küfrü olduğu için,
mihenk taşına her vurulduğunda, ondan bakır çıktığı için,
suretiyle sireti biribirini tutmadığı için,
olduğu gibi görünüp göründüğü gibi olmadığı için,
olmaya da niyet etmediği için,
o Şah-ı Veli Hz. Hüseyin Efendimiz’in karşısında bunları görmesine rağmen
hiç tereddüt etmeden, olur’a vijdanından belki bir ses gelir”yapma” der de,
bu serfe halka mahçup olur korkusuyla,
halkın kınamasını Hakk’kın kınamasının önüne getirerek
tam bir münafık ve kafir gibi Hz. Hüseyin Efendimiz’i şehid etmiştir.

İşte bakın o büyük insanlar belalara musibetlere uğradıkları halde
hiç düşmanlarına, kendi hasımlarına, katillerine bile kin duymayarak,
bu kainat sahnesinde insan olduklarını,
musibet ve belalar karşısında hep göstermişlerdir, kin duymamışlardır.
İki cihan serveri Efendimizin Ebu Cehil’e bile acıması gibi.

İşte dünyanın cefası, musibetleri, belaları böyle zatları ortaya çıkartır.
Ve işte bu sebeple bizler Resul-i Ekrem aleyhisselatu ve’s selam Efendimize
ehl-i beytine ve ashabına hala salat ve selam ediyoruz,
kıyamet sabahına kadar salat ve selam edilecektir.
Kafir de göçer bu dünyadan, Salih de göçer.
Kafir de ölür, Salih de OLUR.

Birisini arkasından daima rahmet okunur,
Diğerine de okunmayan şey kalmaz, rahmetin haricinde her şey konuşulur.

“Hangi can’da mihenk varsa, onda şüphe ve yakin, gerçek bilgi ve hakikat ayırt olunur.
Bir insan Allah’a müştak bir ömür sürmüşse ve kalbinde bu muhabbet uyanmışsa,
artık sahte ile hakikati biribirinden ayıracak hale gelir”
.diyor Hz. Mevlana

Bunu nasıl anlarız.
Bir kimsenin ağzında bir çöp olursa, ondan kurtulmadıkça rahatlayamaz.
Ağızda çöp olduğunu gözümüz görmez, ama onca lokma arasından
orada bir yabancı çöp olduğunu anlar ve çıkartırız.
Bunu ağzımızdaki bir his ve hassasiyetle yaparız.
Ve;
Dünya hissi yere, ahret hissi de göklere merdivendir.
Bir insan dünyadaki lokmalarını hissederde,
âhirette rızıklanacağı lokmalar hakkında böyle bir hissiyatı olmazsa hiç ona yakışır mı.

Sen bu ten zevkiyle bu dünyaya ait oluşunla,
buradaki lokmaların arasına yabancı karıştığında bunu fark ediyorsun.
Ayırıp atıyorsun
Ama âhiret rızkının (bunlar namaz, oruç, hizmet, sohbet , Allah için yaptığın işler vs.)
tadını alamama durumun varsa arasına karışan ihlassızlık gibi yabancı cisimleri ayırmaya bak.

Bu lokma nereye gitti veya arasına yabancı bir cisim karıştı mı, diye düşün.
sohbetin, muhabbetin tadını niye almıyorum?
İhlasıma bir şey karıştı mı, muhabbetime yabancı bir şeyler karıştı mı diye düşün?

Dünyevi sıkıntılarının tedavisini hekim ve tabipten iste,
Ruhunun sıkıntı ve hastalıklarının tedavisini de Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz,
Habib-i Ekrem’den talep et.

Dünyevi lezzetleri alabilmenin ölçüsü bedeninin sıhhatli olmasıdır,
Mânâ sahasındaki lezzetleri alabilmenin ölçüsü ise ruhun sıhhatli olmasıdır.
Manevi sıhhati kazanmak istiyorsan, kendin zannettiğin bedenini arka planda düşünmen gerekmektedir.
sen âhirete aitsin bedeni ikinci plana at,
manevi vucudunun varlığına inanıyorsan kendini bedenden ibaret zan etme.
Manevi sıhhat kazanmanın yolu Muhammed sallallahu aleyhi ve selem Efendimize muhabbet ile kazanılır.

Çünkü Efendimiz Habib’tir.
Kalıbın tabibe, gönlün ise Habibe ihtiyacı vardır.
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

SiNeK Değil ARI OL-sam
ZeMHeRi BaHaRı OL-sam
ÇiÇeK AÇ-sam Kara KıŞta
Nazlı YÂR-in YÂR-ı OL-sam..


Resim

ZEVK 4502

Bir Damla Bal Değil, ÇiÇeK!.. Ayıran Kara Sineği!
KaRa SEVdâyla GEZdiren.. ARI-lar AŞK-ın BİNeği
Üzme! Üzülme! SEV! SEVil!. YAŞAnanlar Yalan Değil!
BoSTaN KORKuluk BEDENim!. KaRa Kargamın Tüneği!..




05.06.11 01:10
Ayazağaoyak..istannbull..


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim BENim KARGAm..

ZEVK 4754

TaŞı-TOPrağı ALTINmış!!. Resim “git İŞİne Be İstanBUL!”
İBLİS EL-Bİsesin GİYmiş.. Resim Dini - İmanı Para-PUL!..
KaDeRini BEKLEye DUR!.. Resim ŞEHİDlerin Parmağında,
Bir de EbDÂL -AhYÂR-AhRÂR-EbRÂRlar ki Resim RaBBına KUL!...


01.02.12 03:13
istnbl-ayazga..

ben ayrılınca İstanbul'dan, benim karga yine gelmiş balkona yine kırmış güzelim cam kül tablasını.
Ama Alper akıllıdır, gitmiş ahşap bir kül tablası almış koymuş..
İzlemiş kenardan ki, karakargam uçarak-koşarak gelmiş balkona ve hemen itelemiş kül tablasını..
Kırılmayan tabladan üzgün, ama Alper memnun..
Bir az sonra bir de ne görsün Alper.. akıllım-kargam izmaritleri atmakta balkona tek tek..
Alper:
"BaBa bu seninkisi Yeşilaycı mı ne?” diye sormakta..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

kulihvÂNi Tevhid tülü
ÖT-ER şeÂNın BülBülü
ESen YELL-ERin Nefesi
YâRe DÖN-ER rüğzGâR GÜLü…


TeKeTeK TeKte TeKliKte
Kadınlıkta - ER-KeKliKte
Şafak şeVKinde ŞAKıdımm
Gönlüm KINALI KeKliKte…


Resim


ZEVK4970

ALTI KÖŞEm YâR YILDIZım.. taht-ı ÂLEM çİLE çARKım
ZÂTın AYNı… ASLın fASLı… KÂSElerin rengi Resim fARKım
HaKK SÖZün Halka Sesinde.. Resim NaZ-NiyaZın Nefesinde
ÖT-ER “elif!. ELİF!.” EFEMM!...Şimdi.. şe ÂN.. şu ÂN şARKım…


29.06.12 13:52
brsbrs..camiulkbr…

EFEMM: cAN YOLdaşım..güzle dostum kanaryam oğlummm...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: KUŞ DİLİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
İÇimdeki TURNAlar.. DIŞımdaki KARgalar..ıMm..

ZEVK 5230

HaMiDiyye SU KAYNAğı.. -> gÖNül köyü AyAZ AğA!
GeL-GeÇ misafiRRim yiNe... De ki büLbüL geLdi bAğA
KARga KARdeşe habER VER!. dumAN KÜLLüğümü KIRsın!
KARgaCA BİLir kıtMÎRim -> ÇAĞrışalım ÇAĞdan çAĞa!..


05.01.13 -> 11:08
brsbrs – istnbl-ayzağa


ayazağa: Ayazağa mahallesi adını orta Asya kipçak Türklerinden Eksük oğlu Artuk. Artuk oğlu,Ilgazı.Ilgazı oglu ayaz neslinden Ayaz paşa'nın torunu , Ayaz Ağa'dan alır.Ayaz ağa İstanbul doğumludur. Semtin 300 yıllık bir geçmişi olduğu bilinir. Ayazağa merkez camisinin de 300 yıl önce yapıldığı bilinmektedir..
Hamidiye Kaynak Suları, II. Abdülhamit Han tarafından İstanbul'a çeşmeler aracılığıyla içme suyu dağıtımı için kurulmuş ve günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından işletilen tesislerdir. Pek çok yerde kaynakları vardır. Birisi de o zaman ormanla kaplı bu günse Oyak Sitesinin bulunduğu tepenin koynundadır.. bu tepenin kucağına yaptırdığı
Hamidiye Câmisi: Sultan Abdülhamid Hanın Hamidiye İçme Suyunun kaynağının olduğu Tepenin Koynunda şirin bir Câmi. Hamidiye SUyu gibi berrak ve leziz Kur’ân-ı Kerim okuyan genç İmamı Ali Efendi Türkiye birinciliği almış dinlenmeye değer bir Hafız.. dinlemiştim bir gidişimde..
Resim
Cevapla

“Kul İhvÂNi SÖZ SOHBETi ZEVKleri” sayfasına dön