Gülün Gönlü....
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
habibi yazdı:
Gülü anlamak, gönül dünyamızı anlamlı kılmaktı...
Gülü anlamak, Gül muhabbetinden Muhabbetullaha yol bulmaktı
Gülü anlamak Onun aşkıyla rûhumuzda çerağ uyandırmaktıı
Gülü anlamak, karanlık gecelerden müjdeli şafaklara vâsıl olmaktı
Ne ağla ne gül bugün, anla yeter
HAY'at AN'lardan ibaretti...
Ve anlamak karanlık gecelerden müjdeli şafaklara geçmekti...
Geçmişe üzülmekle yada düşünmekle AN'ı kaybetmenin gereği yoktu...
Girmişseniz BİR GÖNLE...AN'laşılmışsanız gerisi vesaire...
AN'lamak muhabbette kaybolmaktı...
Hani bir can dostunuz gelir de omzunda ağlarsınız...
dertlerinizde o gözyaşlarıya akıp gider ya...Sanki yeniden başlarsınız HAY'ata...Ama bu sefer başka bir AŞKLA...İŞTE ÖYLE BİR ŞEY...dir AN'da OLmak..AN'ı YAŞAmak...AN'I TATmak....
İnsan acı görmezse, dert görmezse İÇten duaları nasıl edebilirki..
dertsiz dua soğuktur..bu anlam da Acılarda nimettir...
YANmakta nimettir....Hani pişmek YANmak kadardır ya...
Gönülden yakarışlar elbet SES'ini duyurur...
VE birgün elbet kabul olunur...
Yeterkii umutlar sevgiler VAR OLSUNN....
Gönül dünyamızı, dünyası GÖNÜL OLanlara sevgiyle açmak...
gönüll borcumuz OLsa gerek SEVgiyi VERene....
Ve anlayana açmak kadar, anlamayan dan da kaçmak, SEVGİYE verilen HİZMETTİR....
hizmet sevgiyi bilene dir...bilmeyene NE...
Sevmekten kim usanır
Tadına doyum olmaz
Hangi gönül uslanır
Sevenle oyun olmaz
Oyunsuz sevgilerle....
mina...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- halimkok
- Özel Üye
- Mesajlar: 3843
- Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00
Sevgili Mina Can...
O şarkının devamında der ki;
Kaç kere yemin ettim,
Kaç gönüle de girdim.
SEN'siz yapamıyorum... ah
Bak yine geri geldim.
İster yüzümü güldür,
İstersen ağlat beni,
Bir gecenin koynundan... ah
Bin geceye at beni.
ASIL OL-AN' ın kapısıdır hep dönüp varacağımız...
Girdiğimiz çıktığımız gönüller hep bizi buraya döndürmek içindir.
Biliyoruz ki kainatta herşey zıddıyla yaratılmış...
Zıddı olan YOK olmaya mahkumdur...
Zehirin zıddı panzehirdir...
İkisi bir olunca yok olur zehir... panzehir..
İlkbaharın zıddı sonbahardır...
Tüm güzelliğiyle, tüm ihtişamıyla bahar gelir...
Ama bir de sonbaharda gör o yeşilleri...
Herşey ASL' ına dönücüdür...
ŞEY' in... yani EŞYA' nın ASL' ı ise O' nun ESMA'larıdır.
Öyle olunca dönen kendi ASL' ına dönmüştür...
ASIL ASLIMIZDIR BİZ OL-AN... ÖZ'ümüzdür...
ÖZ' ümüze dönünce deriz ki;
İster yüzümü güldür... istersen ağlat beni...
Yeter ki SEN' inle olayım...
Her şeyine razıyım... diyen her haline razıdır... kendinden razıdır...
Kendinden razı olan razı olunandır...
Çünkü ancak SEN' inle OL-AN' ın zıddı yoktur...
Herşey kendisiyle barışıktır...huzurda huzur vardır...
O' nun bizden beklediği istediği de budur... Kendi özümüze dönüşümüz ve razı oluşumuz...
Sorunumuz ÖZ' ümüzün ne olduğunu bilebilmek, bulabilmek, olabilmek ve ÖZümüzü yaşayabilmekte...
Bu da ya göründüğün gibi olmaktan ya da olduğun gibi görünmekten geçiyor olmalı ki Mevlana C.R böyle demiştir...
Bizi üzenler kendi ÖZ'ünde üzülecek olanlardır...
Biz onlar için de üzülürüz...
Keşke bilselerdi buyurur ya Rabbimiz...
Keşke...
O şarkının devamında der ki;
Kaç kere yemin ettim,
Kaç gönüle de girdim.
SEN'siz yapamıyorum... ah
Bak yine geri geldim.
İster yüzümü güldür,
İstersen ağlat beni,
Bir gecenin koynundan... ah
Bin geceye at beni.
ASIL OL-AN' ın kapısıdır hep dönüp varacağımız...
Girdiğimiz çıktığımız gönüller hep bizi buraya döndürmek içindir.
Biliyoruz ki kainatta herşey zıddıyla yaratılmış...
Zıddı olan YOK olmaya mahkumdur...
Zehirin zıddı panzehirdir...
İkisi bir olunca yok olur zehir... panzehir..
İlkbaharın zıddı sonbahardır...
Tüm güzelliğiyle, tüm ihtişamıyla bahar gelir...
Ama bir de sonbaharda gör o yeşilleri...
Herşey ASL' ına dönücüdür...
ŞEY' in... yani EŞYA' nın ASL' ı ise O' nun ESMA'larıdır.
Öyle olunca dönen kendi ASL' ına dönmüştür...
ASIL ASLIMIZDIR BİZ OL-AN... ÖZ'ümüzdür...
ÖZ' ümüze dönünce deriz ki;
İster yüzümü güldür... istersen ağlat beni...
Yeter ki SEN' inle olayım...
Her şeyine razıyım... diyen her haline razıdır... kendinden razıdır...
Kendinden razı olan razı olunandır...
Çünkü ancak SEN' inle OL-AN' ın zıddı yoktur...
Herşey kendisiyle barışıktır...huzurda huzur vardır...
O' nun bizden beklediği istediği de budur... Kendi özümüze dönüşümüz ve razı oluşumuz...
Sorunumuz ÖZ' ümüzün ne olduğunu bilebilmek, bulabilmek, olabilmek ve ÖZümüzü yaşayabilmekte...
Bu da ya göründüğün gibi olmaktan ya da olduğun gibi görünmekten geçiyor olmalı ki Mevlana C.R böyle demiştir...
Bizi üzenler kendi ÖZ'ünde üzülecek olanlardır...
Biz onlar için de üzülürüz...
Keşke bilselerdi buyurur ya Rabbimiz...
Keşke...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Değerli Halim CAN, kulihvani canağbim ve habibi CANım...
gönülden sÖZleriniz gönlümüzde YERini buldu...
Allah c.c razı olsun inşallah...
inşa eden Allah...(c.c)
Güllerinde bir gönlü varmış..Güllerin de gönlü kırılırmış...Hele bir sevgisini eksik edin, onu diri tutan suyunu vermeyin...neler olacaktır kalbiniz dayanırsa seyr edin...
Ama Gül işte...kırılsa da adı gibi gülümsermiş..FITRATI GÜLmekmiş...
İçini kimler bilmiş..İçini kimler görmüş..
Gül kırılsa da kırıldığını belli etmezmiş...yada öyle göstermek istermiş kendini..belkide gül tasavvufdaki 4. kapıya talibmiş....kimbilir...
Tasavvufta 4 kapi vardir;
1- Şeriat Kapısı 2- Tarikat Kapısı 3- Marifet Kapısı 4- Hakikat Kapısı
Öğreti olarak bu kapılar birer birer geçilerek Hakikate ulaşılır.
************
Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş;
"Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?"
"Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım."
****
Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat akşetmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var.
Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat akşetmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş.
Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış.
Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş.
Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş.
Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış.
Mevlana; "İşte sana istediğin örnekler....
- Birinci, şeriat kapısını geçememiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti.
- İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, oturdu.
- Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı.
- Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile...Mevlana
GÜL HERŞEYİ HAKTAN BİLMİŞ...GÜLÜN GÖNLÜNE GELEN İLHAM BÖYLE DEMİŞ..VE GÜL DE GÜL'müş geçmiş...
Ben gönlü kırık olanla beraberim... Kudsî Hadisini gönlünde DUYan GÜLL...
ŞÜKRETMİŞ...bu ne güzel nimetmiş...
Gönülde CAN olan kulihvani agbimiz...
Zilzurna Sarhoşlar yazısında kaç kere okudum bilmem...
nasihat edercesine şöyle yazmıştı...Allah c.c razı olsun inş...
İmâm-ı Azam Ebu Hanife (radiyallahu anhu) Efendimiz; Ulu İmâm, ömrünün son yıllarında geceleri evinde, eser bırakmaya çalışıyor; durmadan yazıyor ve ümmet-i Muhammede hasbî hizmete çabalıyor...
Ancak bir kimse var ki her akşam hava karardı mı, meyhâneye gidiyor, küpünü şarapla doldurup imâmın penceresinin önüne dikilip başlıyor küfretmeye: Ey imâm, sana şöyle ederim, böyle ederim! deyip ağzına geleni söylüyor...
Günler geçiyor, aylar geçiyor çıkıp da bu kimseye tek kelime söylemiyor ve söyletmiyor...
Ne var ki bir gün İmâmın etrafındakiler erken davranıp inzibatlara karakola çektiriyorlar...
Akşam oluyor zaman geçiyor ama kimse yok.
İmâm bekleyip, gelmeyince dışarı çıkıyor ve çocuklara: Çocuklar benim bülbül gelmedi nerde kaldı ?... diye sorunca çocuklar: Dede, ona karakolda falaka dayağı atıyorlar deyince yalın ayak, baş kabak koşuyor karakola...
Varsa ki dayak deminde ve canhıraş bağırıyor ama çâresiz... İmâm-ı Azam: Neden dövüyorsunuz, ben şikâyet ettim mi, size ne? Bırakın adamımı!... deyince bırakıyorlar.
Tabiki İmâm-ı Azam bu, fetvâ sahibi. İtiraz edilemezdi.
İmâm çıkıyor, adam da çıkıyor karakoldan...
Çıkıyor çıkmasına da, hemen meyhâneye koşuyor yarım kalan küpünü şarapla doldurup her zamanki yerine, İmâm-ı Azamın penceresinin önüne; dikilip, verip veriştiriyor içeriye makas görmemiş küfürlerle...
Yaşlı ve yorgun imâmımız yavaş yavaş geliyor arkadan baksa ki hâl bu hâl; ellerini bağlayıp kıyamda beklemeye başlıyor...
Biraz sonra adamcağız dönüp de bu hâlini görünce:
Sen ne biçim insansın, ben sana neler söylüyorum; sen ise, gelip beni kurtarıyorsun ve şimdi ise kıyam duruyorsun! deyince İmâm-ı Azam:
Sen benim Efendimsin, velîyy-i nimetimsin, ben sana bakar da seni böyle, beni böyle kılan RABBime şükrederim...
Seni İbret Sahnesinde, beni ise Hikmet Sahnesinde oynatana hamd ederim!...Ben sana bakar da saçlarımı tararım!... der. İşte o zaman bizim sarhoşun içindeki şarab, gözlerinden boşanmaya başlar. Ayaklarına kapanıp af diler...
İmâmımız ise: Kalk oğlum kalk UYANdığına şükredelim affın kapısı ALLAH (celle celâluhu)nundur!... demiştir...
HER olaydan alınacak dersi almak gerektiğini nede güzel ÖZETler.......İŞTE GÜLde incitene bakıpda, incitmediğime şükrederim İNCİLER dizerim dermiş belkide....KİM BİLE...
Bir hocam demişti ki...birşeyler kazanmak için birşeyleri kaybetmeyi göze
almak gerekir...hatrıma geldi birden...evlenmek için bekarlıktan geçmek gibi...yada mezun olmak için okuldan öğrencilikten geçmek (okulu bitirmek)gibi...Yaşıyorsa Allah c.c hayırlı ömür versin...ahirete göç eylemişse Rabbim rahmetini esirgemesin inş....
Ve son gibi görülen şeyler ASLında yeni bir başlangıça GEÇit OLmakta...
Öğrenciliğin mezuniyetle son bulup, işe başlanması gibi...(öğrencilik bitince, öğrencilik kaybediş, meslek kazanç olmakta)
kulihvani agbimizin yazısındaki sarhoşun, sarhoşluğunun SON bulması...aff kapısındaki BAŞLAngıcı gibi...
ne güzell bir sondur ki...AŞK KAPIsına getirmiştir...
Ve Zahirde bize SON gibi görülen şeyler. kimbilir içinde ne BAŞLAngıçlar saklamakta....
HAY c.c Allahım...
Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Arif onu seyreyler;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler...
********
Her söyleyeni dinle
Ol söyleteni anla
Hoş eyle kabul canla;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Güzelliği seven Rabbim gönlünüzü/gönlümüzü Güzelliklerle donatsın inş...
SEVgi güzelliğiyle...KALın...
mina...
gönülden sÖZleriniz gönlümüzde YERini buldu...
Allah c.c razı olsun inşallah...
inşa eden Allah...(c.c)
Güllerinde bir gönlü varmış..Güllerin de gönlü kırılırmış...Hele bir sevgisini eksik edin, onu diri tutan suyunu vermeyin...neler olacaktır kalbiniz dayanırsa seyr edin...
Ama Gül işte...kırılsa da adı gibi gülümsermiş..FITRATI GÜLmekmiş...
İçini kimler bilmiş..İçini kimler görmüş..
Gül kırılsa da kırıldığını belli etmezmiş...yada öyle göstermek istermiş kendini..belkide gül tasavvufdaki 4. kapıya talibmiş....kimbilir...
Tasavvufta 4 kapi vardir;
1- Şeriat Kapısı 2- Tarikat Kapısı 3- Marifet Kapısı 4- Hakikat Kapısı
Öğreti olarak bu kapılar birer birer geçilerek Hakikate ulaşılır.
************
Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş;
"Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?"
"Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım."
****
Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat akşetmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var.
Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat akşetmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş.
Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış.
Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş.
Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş.
Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış.
Mevlana; "İşte sana istediğin örnekler....
- Birinci, şeriat kapısını geçememiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti.
- İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, oturdu.
- Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı.
- Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile...Mevlana
GÜL HERŞEYİ HAKTAN BİLMİŞ...GÜLÜN GÖNLÜNE GELEN İLHAM BÖYLE DEMİŞ..VE GÜL DE GÜL'müş geçmiş...
Ben gönlü kırık olanla beraberim... Kudsî Hadisini gönlünde DUYan GÜLL...
ŞÜKRETMİŞ...bu ne güzel nimetmiş...
Gönülde CAN olan kulihvani agbimiz...
Zilzurna Sarhoşlar yazısında kaç kere okudum bilmem...
nasihat edercesine şöyle yazmıştı...Allah c.c razı olsun inş...
İmâm-ı Azam Ebu Hanife (radiyallahu anhu) Efendimiz; Ulu İmâm, ömrünün son yıllarında geceleri evinde, eser bırakmaya çalışıyor; durmadan yazıyor ve ümmet-i Muhammede hasbî hizmete çabalıyor...
Ancak bir kimse var ki her akşam hava karardı mı, meyhâneye gidiyor, küpünü şarapla doldurup imâmın penceresinin önüne dikilip başlıyor küfretmeye: Ey imâm, sana şöyle ederim, böyle ederim! deyip ağzına geleni söylüyor...
Günler geçiyor, aylar geçiyor çıkıp da bu kimseye tek kelime söylemiyor ve söyletmiyor...
Ne var ki bir gün İmâmın etrafındakiler erken davranıp inzibatlara karakola çektiriyorlar...
Akşam oluyor zaman geçiyor ama kimse yok.
İmâm bekleyip, gelmeyince dışarı çıkıyor ve çocuklara: Çocuklar benim bülbül gelmedi nerde kaldı ?... diye sorunca çocuklar: Dede, ona karakolda falaka dayağı atıyorlar deyince yalın ayak, baş kabak koşuyor karakola...
Varsa ki dayak deminde ve canhıraş bağırıyor ama çâresiz... İmâm-ı Azam: Neden dövüyorsunuz, ben şikâyet ettim mi, size ne? Bırakın adamımı!... deyince bırakıyorlar.
Tabiki İmâm-ı Azam bu, fetvâ sahibi. İtiraz edilemezdi.
İmâm çıkıyor, adam da çıkıyor karakoldan...
Çıkıyor çıkmasına da, hemen meyhâneye koşuyor yarım kalan küpünü şarapla doldurup her zamanki yerine, İmâm-ı Azamın penceresinin önüne; dikilip, verip veriştiriyor içeriye makas görmemiş küfürlerle...
Yaşlı ve yorgun imâmımız yavaş yavaş geliyor arkadan baksa ki hâl bu hâl; ellerini bağlayıp kıyamda beklemeye başlıyor...
Biraz sonra adamcağız dönüp de bu hâlini görünce:
Sen ne biçim insansın, ben sana neler söylüyorum; sen ise, gelip beni kurtarıyorsun ve şimdi ise kıyam duruyorsun! deyince İmâm-ı Azam:
Sen benim Efendimsin, velîyy-i nimetimsin, ben sana bakar da seni böyle, beni böyle kılan RABBime şükrederim...
Seni İbret Sahnesinde, beni ise Hikmet Sahnesinde oynatana hamd ederim!...Ben sana bakar da saçlarımı tararım!... der. İşte o zaman bizim sarhoşun içindeki şarab, gözlerinden boşanmaya başlar. Ayaklarına kapanıp af diler...
İmâmımız ise: Kalk oğlum kalk UYANdığına şükredelim affın kapısı ALLAH (celle celâluhu)nundur!... demiştir...
HER olaydan alınacak dersi almak gerektiğini nede güzel ÖZETler.......İŞTE GÜLde incitene bakıpda, incitmediğime şükrederim İNCİLER dizerim dermiş belkide....KİM BİLE...
Bir hocam demişti ki...birşeyler kazanmak için birşeyleri kaybetmeyi göze
almak gerekir...hatrıma geldi birden...evlenmek için bekarlıktan geçmek gibi...yada mezun olmak için okuldan öğrencilikten geçmek (okulu bitirmek)gibi...Yaşıyorsa Allah c.c hayırlı ömür versin...ahirete göç eylemişse Rabbim rahmetini esirgemesin inş....
Ve son gibi görülen şeyler ASLında yeni bir başlangıça GEÇit OLmakta...
Öğrenciliğin mezuniyetle son bulup, işe başlanması gibi...(öğrencilik bitince, öğrencilik kaybediş, meslek kazanç olmakta)
kulihvani agbimizin yazısındaki sarhoşun, sarhoşluğunun SON bulması...aff kapısındaki BAŞLAngıcı gibi...
ne güzell bir sondur ki...AŞK KAPIsına getirmiştir...
Ve Zahirde bize SON gibi görülen şeyler. kimbilir içinde ne BAŞLAngıçlar saklamakta....
HAY c.c Allahım...
Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Arif onu seyreyler;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler...
********
Her söyleyeni dinle
Ol söyleteni anla
Hoş eyle kabul canla;
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.
Güzelliği seven Rabbim gönlünüzü/gönlümüzü Güzelliklerle donatsın inş...
SEVgi güzelliğiyle...KALın...
mina...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9089
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
SEVgili MİNA CANım başlığın çok hoş!
BİZimde GÖNLÜMüze bu esintileri getirdi.
Bismillâhirrahmânirrahîm
"(Resûlüm!) De ki: Eğer ALLAH'ı seviyorsanız bana uyunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın Vallahu Gafûru'r Rahîm..." (Âl-i İmrân 3/31)
"ALLAH ve melekeleri peygambere çok Salât ederler (sall ederler). Ey (mü'minler) inananlar! Siz de ona salât edin (sall edin) ve tam bir teslimiyetle teslim olun..." (Ahzâb 33/56)
GÜLün GÖNLÜ !
Birşeyi yapmak için, onu çok sevmeliyiz.
Birşeyi sevmek için de, Ona delicesine inanmalıyız.
Savaşan, kaybedebilir mi?
Savaşmayan, çoktan kaybetmemiş midir?
DENİZe doğru ZOR YOLculuğumuzda
Şiddetli fırtınalara da tutulsak
Her dalga temizlenmemiz için bir fırsat
Kara bulutlarda sarsa her yanımızı
Tek dileğimiz;
RAHMET BULUTunun geleceği!
TESLİMİYET İPi ile kendisine, BAĞlayacak
BİZi, İSTİKAMETe götürecektir İNŞAALLAH!...
GÜLüm daima DAİM c.cuda 13+∞
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Değerli nur-ye canım...nur-ye yazdı:
SEVgili MİNA CANım başlığın çok hoş!
BİZimde GÖNLÜMüze bu esintileri getirdi.
"ALLAH ve melekeleri peygambere çok Salât ederler (sall ederler). Ey (mü'minler) inananlar! Siz de ona salât edin (sall edin) ve tam bir teslimiyetle teslim olun..." (Ahzâb 33/56)
Tek dileğimiz;
RAHMET BULUTunun geleceği!
TESLİMİYET İPi ile kendisine, BAĞlayacak
BİZi, İSTİKAMETe götürecektir İNŞAALLAH!...
GÜLüm daima DAİM c.cuda 13+∞
Bir teslimiyettir gülün gönlü...
Ve nice OLmazları Olduran...
Dün akşam da habibi canım ile işin sırrı teslimiyette diye konuşmuştuk ki, bu günde gönlüm teslimiyet ikliminde dolaşırken senin satırlarla buluşmuş olması ne güzel bir tevafuktur..Huzur buldum...HOŞnut Oldum...hamdolsun..
Allah c.c razı olsun inş...
En son MINA tarafından 14 May 2009, 11:38 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
ateşe atılan odunun teslimiyeti kadar derin,daim eylesin mevlam cümlemizi İNŞALLAH.
yanarken çıkan içteki suyun çatırdısı duyana anbean ALLAH ALLAH ALLAH
hani yanmak pişmek kadar ya...
hani koklamak gülü anlamak kadar ya.....
yan yüregim pişmek kadar...
güle kendiniteslim eden bülbül gibiol ....
yanarken çıkan içteki suyun çatırdısı duyana anbean ALLAH ALLAH ALLAH
hani yanmak pişmek kadar ya...
hani koklamak gülü anlamak kadar ya.....
yan yüregim pişmek kadar...
güle kendiniteslim eden bülbül gibiol ....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Can özüm...
--------------------------------------------------------------------------------
Bir yanlizik yasiyor Gönlüm,
Bir nehir gibi akiyor ömrüm!
Ariyorum karanlikta, sensizligi görüyor gözüm..
CanÖzüm medet eyle bana!
Bil ki cok muhtacim Sana,
Gezdigim bu sokalarda, sensizligi görüyor gözüm..
Bir tutsaklik yasiyor gönlüm,
Bir esir gibi geciyor ömrüm!
Agliyorum zindanlarda, sesnsizlige yas döküyor gözüm...
CanÖzüm medet eyle bana!
Bil ki cok muhtacim Sana,
Gezdigim bu sokalarda, sensizligi görüyor gözüm..
Bir hasretlik yasiyor gönlüm,
Bir garip gibi geciyor ömrüm!
Bakiyorum ufuklara, hicretini ariyorum gözüm...
CanÖzüm medet eyle bana!
Bil ki cok muhtacim Sana,
Gezdigim bu sokalarda, sensizligi görüyor gözüm..
--------------------------------------------------------------------------------
Bir yanlizik yasiyor Gönlüm,
Bir nehir gibi akiyor ömrüm!
Ariyorum karanlikta, sensizligi görüyor gözüm..
CanÖzüm medet eyle bana!
Bil ki cok muhtacim Sana,
Gezdigim bu sokalarda, sensizligi görüyor gözüm..
Bir tutsaklik yasiyor gönlüm,
Bir esir gibi geciyor ömrüm!
Agliyorum zindanlarda, sesnsizlige yas döküyor gözüm...
CanÖzüm medet eyle bana!
Bil ki cok muhtacim Sana,
Gezdigim bu sokalarda, sensizligi görüyor gözüm..
Bir hasretlik yasiyor gönlüm,
Bir garip gibi geciyor ömrüm!
Bakiyorum ufuklara, hicretini ariyorum gözüm...
CanÖzüm medet eyle bana!
Bil ki cok muhtacim Sana,
Gezdigim bu sokalarda, sensizligi görüyor gözüm..
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- kamuran
- Aktif Üye
- Mesajlar: 183
- Kayıt: 17 Eki 2008, 02:00
şeriat tarikat derken
MINA,
Şeriat, tarikat marifet ve hakikatla ilgili aktardığın kıssayı okurken aklıma bir soru takıldı. Bu kapıların hepsi birbirinden bağımsız mıdır? yoksa şeriata atılan ilk adımla birlikte her kapının içinde aynı kapılar her insanın kapasitesine, kişiliğine vs. göre mevcut mudur?
Meramımı kendi kendime dile getirmeye çalışıyorum. Şöyle ki, şeriat kapısından girildiğinde de potansiyel ve belki minimum düzeyde içte harekete geçmeye hazır halde, tarikat marifet ve hakikat mevcut mudur? Veya, şeriatın da, şeriatı/tarikatı/marifeti ve hakikatı var olabilir mi? Böyle bir şey varsa, ancak şeriatın hakikatına ulaşıldığında tarikat kapısından esaslı bir giriş yapılmış olacaktır. Eğer bu düşünce muhal değilse, yolculuğumuz, hakikatın şeriatı, tarikatı, marifeti kapılarından geçtikten sonra, hakikatın hakikatına ulaşınca olgunluk denilen amaç ortaya çıkar sanıyorum.
Bu satırlar sizin yazılarınızı okuduğumda zihnime takılan sorulardan ibaret. Yalnızca bir egzersiz mahiyetinde, sohbet neticesinden bir şeyler öğrenebilir miyim diye karaladığım acizane düşüncelerim. belki arkadaşlarımız da bir şeyler söyler. selam ile...
Şeriat, tarikat marifet ve hakikatla ilgili aktardığın kıssayı okurken aklıma bir soru takıldı. Bu kapıların hepsi birbirinden bağımsız mıdır? yoksa şeriata atılan ilk adımla birlikte her kapının içinde aynı kapılar her insanın kapasitesine, kişiliğine vs. göre mevcut mudur?
Meramımı kendi kendime dile getirmeye çalışıyorum. Şöyle ki, şeriat kapısından girildiğinde de potansiyel ve belki minimum düzeyde içte harekete geçmeye hazır halde, tarikat marifet ve hakikat mevcut mudur? Veya, şeriatın da, şeriatı/tarikatı/marifeti ve hakikatı var olabilir mi? Böyle bir şey varsa, ancak şeriatın hakikatına ulaşıldığında tarikat kapısından esaslı bir giriş yapılmış olacaktır. Eğer bu düşünce muhal değilse, yolculuğumuz, hakikatın şeriatı, tarikatı, marifeti kapılarından geçtikten sonra, hakikatın hakikatına ulaşınca olgunluk denilen amaç ortaya çıkar sanıyorum.
Bu satırlar sizin yazılarınızı okuduğumda zihnime takılan sorulardan ibaret. Yalnızca bir egzersiz mahiyetinde, sohbet neticesinden bir şeyler öğrenebilir miyim diye karaladığım acizane düşüncelerim. belki arkadaşlarımız da bir şeyler söyler. selam ile...
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
teslimiyettir gülün gönlü....
emeğine sağlık Latif canağbimm....
Allah c.c razı olsunn ebeden ve daimen...
Kainatın solmayan GÜLÜNÜN sav kokusu sarsın yüreğini...
GÖNLÜN VAR OLSUNN....
************
Allaha karşı güven dolu bir teslimiyet konusunda bizlere en güzel örnekler, Kuranda yaşantılarına, sapasağlam kararlılıkla dolu imanlarına şahit olduğumuz peygamberlerdir. Kuran'da Hz. Musanın, Firavun ve orduları tarafından etkisiz hale getirilmek amacıyla takip edildikleri haber verilir.
Hz. Musa ve İsrailoğulları, Firavun ve adamlarından uzaklaşmak isterlerken deniz kıyısına gelirler. Zahiren artık uzaklaşacak hiç bir yer kalmamış, çıkış yolları tamamen tükenmiş gibi görünmektedir. Hatta Hz. Musanın yanındakiler Firavunun adamlarını görünce gerçekten yakalandık demişlerdir.
Ancak zahiren her yol sanki kapanmış gibi görünen böyle bir durumda dahi Hz. Musa, Allaha olan derin güveniyle, Allahın kesin olarak yardımcısı olduğunu bilmenin sağlamlığıyla hemen, Rabbim benimledir demiştir.
(Musa "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. (Şuara Suresi, 62-63)
Bir Müslümanın imanı, Allaha olan güveni, Hz. Musanın imanı gibi keskindir. Allahtan bir imtihan olarak insan kaderinde olayların, zahiren her yolu kapanmış, hatta herşey insanın aleyhine gelişiyormuş, elindekileri tamamen yitirmiş gibi seyrettiğini görebilir.
Eğer insan, Allahtan arınmayı dileyen, Allahın hoşnutluğunu isteyen, Allahı, meleklerini, peygamberleri, müminleri seven, Allahtan korkan bir ruha sahip ise Allah mutlaka, zahirde ne görünürse görünsün, yaşadığı olayların ardında mümin için çok büyük hayırlar, güzellikler saklamaktadır.
Allah Kendisine sığınanları, Kendisine dua edenleri mutlaka kurtarır, yardım eder. Allah yardım edenlerin en hayırlısıdır. İnsan kudret sahibi ve herşeye kadir olan Rabbimiz'i çok iyi, çok derin takdir edebilecek bir ahlaka ulaşmaya gayret etmelidir.
Müslüman Hz. Yusufun da söylediği gibi, Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendir (Yusuf Suresi, 100) inancı ile yaşar.
SEVGİYLE inşaALLAH...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Re: şeriat tarikat derken
sorunun içinde cevap verilmiş gibi görüyorum kamuran kardeşim...kamuran yazdı:MINA,
yolculuğumuz, hakikatın şeriatı, tarikatı, marifeti kapılarından geçtikten sonra, hakikatın hakikatına ulaşınca olgunluk denilen amaç ortaya çıkar sanıyorum.
...
BİZ BİRİZ İNŞAALLAH...
1- Şeriat Kapısı 2- Tarikat Kapısı 3- Marifet Kapısı 4- Hakikat Kapısı
Öğreti olarak bu kapılar birer birer geçilerek Hakikate ulaşılır.
En doğrusunu CENABI HAK BİLİR...
sevgiyle ÖZe...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12868
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00
Muhabbet minacankardeşimiz,
Gönüllügül hizmetlerinize çorbada tuz olsun inşallah..
Kamurancanın sorusu bir zamanlar Abdulkadir Geylanî (ks) nun buyurduğu:
16 000 âlemede etkiliyi mealindeki sözünü anlayamamışdım da gönül diliyle olan talebime cevabı şöyel anlamıştım:
soldan sağa Seyr ü Sülukta:
Şeriatın Şeriatı Tarikatın Şeriatı Mârifetin Şeriatı Hakikatın Şeriatı
Şeriatın Tarikatı Tarikatın Tarikatı Mârifetin Tarikatı Hakikatın Tarikatı
Şeriatın Mârifeti Tarikatın Mârifeti Mârifetin Mârifeti Hakikatın Mârifeti
Şeriatın Hakikatı Tarikatın Hakikatı Mârifetin Hakikatı Hakikatın Hakikatı
Bu ise 4x4=16 determinant dörtlüsüdür..
Ya da Aşağıdan Yukarıya Nefs Kemâlatında:
İllliyyin..
Hakikatın Şeriatı Hakikatın Tarikatı Hakikatın Mârifeti Hakikatın Hakikatı
Mârifetin Şeriatı Mârifetin Tarikatı Mârifetin Mârifeti Mârifetin Hakikatı
Tarikatın Şeriatı Tarikatın Tarikatı Tarikatın Mârifeti Tarikatın Hakikatı
Şeriatın Şeriatı Şeriatın Tarikatı Şeriatın Mârifeti Şeriatın Hakikatı
Esfelinn..
Muhammedi muhabbetle..
Gönüllügül hizmetlerinize çorbada tuz olsun inşallah..
Kamurancanın sorusu bir zamanlar Abdulkadir Geylanî (ks) nun buyurduğu:
16 000 âlemede etkiliyi mealindeki sözünü anlayamamışdım da gönül diliyle olan talebime cevabı şöyel anlamıştım:
soldan sağa Seyr ü Sülukta:
Şeriatın Şeriatı Tarikatın Şeriatı Mârifetin Şeriatı Hakikatın Şeriatı
Şeriatın Tarikatı Tarikatın Tarikatı Mârifetin Tarikatı Hakikatın Tarikatı
Şeriatın Mârifeti Tarikatın Mârifeti Mârifetin Mârifeti Hakikatın Mârifeti
Şeriatın Hakikatı Tarikatın Hakikatı Mârifetin Hakikatı Hakikatın Hakikatı
Bu ise 4x4=16 determinant dörtlüsüdür..
Ya da Aşağıdan Yukarıya Nefs Kemâlatında:
İllliyyin..
Hakikatın Şeriatı Hakikatın Tarikatı Hakikatın Mârifeti Hakikatın Hakikatı
Mârifetin Şeriatı Mârifetin Tarikatı Mârifetin Mârifeti Mârifetin Hakikatı
Tarikatın Şeriatı Tarikatın Tarikatı Tarikatın Mârifeti Tarikatın Hakikatı
Şeriatın Şeriatı Şeriatın Tarikatı Şeriatın Mârifeti Şeriatın Hakikatı
Esfelinn..
Muhammedi muhabbetle..
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
gönül KÂB-E..si...
kulihvani yazdı:
SEKİZ KÖŞE SEKİZ ZEVK
KÂBE:
6 YÜZü
8 KÖŞEsi
12 AYRıtı OL-AN Kapalı bir KUTUdur..
Gönlün varsa gönül kâbesini tavaf et. Anlam kâbesi gönüldür; ne diye toprak sanıyorsun onu?
der MEVLANA...
işte bu ES-intiyle....
KÂBE = GÖNÜLL...
6 YÜZü
8 KÖŞEsi
12 AYRıtı OL-AN Kapalı bir KUTUdur..
6 YÜZü
SEVgi..SAYgı...EDEP...HÜRmet....şefkat....hoşgörü...
8 KÖŞEsi
ilim..irfan...ihsan...teslimiyet...sadakat..ihlas...sabır..şükür..
12 AYRıtı
hüzün...gurbet...HAY-ranlık...AŞK..ATEŞ...naz-niyaz...dost...ÖZ-lem..umut...korku...gözyaşı...murad...
köşesi eksik olan bina ya eğri olur...yada uzun süre dayanamayıp gün gelir yıkılmaya mahkum olur....bu zahiri binalarda böyledir...
ya gönüll binası...
daha derin tefeküre sevk ediyor yüreği...
gönlün köşeleri eksik olursa ne olur..? neler olmaz ki..eksik köşeleri ile Gönüll binası ne kadar zaman dayanabilir ki sarsıntılara...rüzgara...
yada köşeleri olmayan binamı olur ki...dışardan bakınca binaya benzese de zaman için de yok olup gitmeye mahkum olduğu aşikar değil mi...
Gönül de öyle bir bina ki...köşeleridir gönlü GÖNÜL yapan...
nasıl da inşa etmiş YARADANN...
Elin..ayağın...gözün...kalbin içine hisler yerleştirmiş...Lütfu KEREMiyle ne ince işlemiş...
Gözün içine yaş gizlemiş...dilin içine söz gizlemiş...kalbin içine AŞK GİZlemiş...
...............................
MU'MİNÛN - 78
وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۚ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ
Ve huvellezî enşee lekumus sema vel ebsâra vel efideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
1. ve huve : ve o
2. ellezî : ki o
3. enşee : inşa etti, yarattı
4. lekum : sizin için
5. es sem'a : işitme hassası
6. ve el ebsâra : ve görme hassası
7. ve el ef'idete : ve fuad hassaları
8. kalîlen mâ : ne kadar az
9. teşkurûne : şükrediyorsunuz
NE KADARDA AZ ŞÜKREDİYORUZZ...
mina...
En son MINA tarafından 23 May 2009, 16:35 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
Süleyman Efendi (k.s.) hazretlerinin dilinden, sahip olduğumuz maddi-manevi tüm nimetlerin şükrünü içinde toplayan güzel bir dua ile noktalayalım.
Yâ Rabbi! Şükründen âciz olduğumuz bütün nimetlerine, İslâm nimetine, Ümmet-i Muhammedten olmak nimetine; başta Zât-ı ilâhinin, sıfât-ı ilâhiyenin, esmâ-i ilâhiyenin ve efâl-i ilâhiyenin hudutsuzluğunca şükürler olsun.
RABBİM razı olsun can ....
yürek dilin hiç susmasın inşALLAH...
YÜREGİNE BEREKET .....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9089
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- habibi
- Özel Üye
- Mesajlar: 1059
- Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00
GÖNÜL SANCISI
Eritir ılgıt ılgıt.
Yakar kavurur içini.
Bilmezler onun ne çektiğini,
Bilmezler gamın eritip geçtiğini.
Doludur içi acısı, sancısı.
Gam yüklü kervanlar gibidir.
Onun efkarı.
Ne yükü biter, ne yolu.
Doludur onun gönül kabı.
Doludur, hem dolu taslar gibi.
Kervanlar geçer, dizi dizi,
Taşıyamaz onun çilesini.
Büker omuzlarını,
Sanki taş yükü sırtındaki
Bitmez acısı sızısı,
Ne zaman kervan geçse..
Çanları, çıngırakları..
Çalar acı acı.
Eritir, kalbindeki bin yeri.
Yakar acı acı..
Bitmez ondaki gönül sancısı.
Muharrem ELMACI
Eritir ılgıt ılgıt.
Yakar kavurur içini.
Bilmezler onun ne çektiğini,
Bilmezler gamın eritip geçtiğini.
Doludur içi acısı, sancısı.
Gam yüklü kervanlar gibidir.
Onun efkarı.
Ne yükü biter, ne yolu.
Doludur onun gönül kabı.
Doludur, hem dolu taslar gibi.
Kervanlar geçer, dizi dizi,
Taşıyamaz onun çilesini.
Büker omuzlarını,
Sanki taş yükü sırtındaki
Bitmez acısı sızısı,
Ne zaman kervan geçse..
Çanları, çıngırakları..
Çalar acı acı.
Eritir, kalbindeki bin yeri.
Yakar acı acı..
Bitmez ondaki gönül sancısı.
Muharrem ELMACI
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
- MINA
- Özel Üye
- Mesajlar: 2740
- Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00
Gözyaşları nasıll bir gizdir ki....
aktıkça yürek yanar...yandıkça gözyaşı coşar...sanki YOLdaşlar...
OYSA ATEŞİ SU SÖNDÜRÜR sanırız...
Ağladıkça YANarız..
YANdıkça da ağlarız...
Gönüldeki yangınn suya mı dönüşür ki...akar gözlerden bilinmez...
Gönülden GÖZe nasıl da yoll buluna...
BULANLARA AŞKK OLa...
gözyaşı..gönlünn sessiz sözleri olsa gerek...
DUYmaya gönüll gerek...
yarım bir elmanınn diğer yarım nerde diye arayışı mıdır AŞK...
YARIMM ELMA ne zaman anlamıştır acaba yarısının OLmadığını...
yarım derken yarim diyişini nasıll farkettmiştir OLA...
Soruların cevabı..=ZÜLCELALİ VEL İKRAM -ın lütfuyla...
inşaallah...
inşa eden Allah...(c.c)
....................
Halim Can da görene demiş...
rıza bulsun dileriz inş...
halimkok yazdı:Kor olasıdır dilde,
Nur olası Leylagilde,
Görene SIRR ı sebil de,
Görmeyeni yakmıyor AŞK,
mina...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''
Hacc / 78
Hacc / 78
- kulihvani
- Site Admin
- Mesajlar: 12868
- Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00