Kul İhvanimİZin Kıymetli NASihatleri!

Bizi silkeleyip kendimize getirecek nasihat ve sözler.
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Aziz canlar,

Bendeniz de bakıyorum nefsimle;
Allah Teâlâ'nın rızası çok kolay;
Bir yetime bir simit alıversek, başını okşasak veya yüzüne gülsek razı..
Ama nefsimin Rabb'ımızdan rızasına baktığım da;
Şükür dediğinde bile şikayet kokusu var...
Razıyım dediğinde itiraz korkusu var..
Dünyaları da verse doymuyor vesselâm...

Bu nedenle:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in duası ile:
Allahümme islâh ümmet-i Muhammed... Allahümme ferice an ümmeti Muhammed! Allahümme irham ümmet-i Muhammed... ammeten...:
ALLAHım! Ümmeti Muhammedi (din, dünya ve âhiretinde) islâh et!
Senin Zât-ı Âlî'yin ve onların bildikleri sonsuz sayıda problem, derd, çile ve kör düğümlerine bir ferec (çözüm, çıkış ve kurtuluş yolu) ver!..
Bir kerem kapısı aç!..
ALLAH'ım! Ümmet-i Muhammede umumen; iyi-kötü, güzel-çirkin, sâlih - fâcir v.s. ayırmadan cümlesine merhâmet et!..
Rahmetenli'l-âlemin olan sahibimiz ve her şeyimiz Muhammed (aleyhi's-selâm) yüzü suyu hürmetine hidâyetini ver!
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şefâat (şifâlar) ini;
Ehlullah, Evliyâullah ve tüm Hakk Dostlarının himmetini (muhabbet ve merhametle hasbî hizmetlerini, iyilik dilek ve teşviklerini) nâsib eyle ki; İhânet ve dalâlet zom uykusundan uyanmak;
Cehâlet uyurgezerliğinden kurtulmak;
Gaflet sarhoşluğundan ayıkmak için kalblerimizde Muhammedî gayret oluşsun!...

ALLAHım!
Bizi islâh et, iflâh et, mûin (yardımcı) ol, tevfikini refik (yoldaş) eyle!
Hakk ne ise nâsib ve müyesser eyle!
Hüsnü hatime (iyi sonlar) nâsib kıl!...
"Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, şehâdet şerefine bu dünyada ulaştır!..
Ve gölgesinde ebedî yaşat!...


Âmine Yâ Muin!
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Resim


Anasır-ı Erbaa

Değerli kardeşlerimiz,

İnsan, 4 unsurdan (Madde, esas, kök. Element.) oluşan yapısındaki galib unsura daha çok bağlı olabilir.
Burada da;
Toprağın bereketi yanında yutuculuğu
Suyun lazımlığı yanında boğuculuğu
Ateşin ısıtıcılığı yanında yakıcılığı
Havanın her nefese ihtiyaçlığı yanında fırtınası da vardır..
Burada İnsan aklının, İlahi İlim ve Muhammedi Edeble Nakli bulup Hükmüllahı DUYmayı ve UYmayı Tercihine gelmekte iş sonunda..

Peygamberlerde galib unsur olacağını sanmıyorum gönderiliş şaartlarınaa göre görev yapmışlar mu’cize göstermişlerdir.

Her peygamberin hayat hikayesi ve görev tarzına bakarsak;
Kimi sadakatle teslimiyette,
Kimi şehvete sabırda
Kimi hastalığa sabırda vs öne çıkmaktadır.

Kâinat Nurundan yaratılan Rahmetenlilâlemin olan Peygamberimiz sav ise 4 Unsurun ANAsıdır.


"Peygamberimizde ise bu dört unsur itidaldeymiş ve kemâldeymiş.Tabiri caizse Onun nuru tam.Diğer peygamberler ise Onun hakaikatinin bir nevi açılımı gibi (vahidiyet). Çünkü nur perdelenmeden görünmez. İnsanlar da, diğer Peygamberlerin ve dolayısıyla bizim Peygamberimizin hakikatinin açılımı gibi. Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Bizde bulunan hakikatin kemal ve itidal noktası Nur-u Muhammedi de gizli."

Bu tesbitiniz gerçekten çok güzel..

Bendeniz, KUL NEFSinin Kemâlâtında, gelişim, oluşum ve rüşde erişiminde;

+ SOnsuz Nefs-i Akdes
...
+7 Nefs-i Safiyye
+6 Nefs-i Merziyye
+5 Nefs-i Raziyye
+4 Nefs-i Mutmaînne
+3 Nefs-i Mülhime
+2 Nefs-i Levrâme
+1 Nefs-i Emmâre

Sıralanan bu 7 Nefis 4 aşamada kendi makamlarını ikmal ederler:
İlim, İrade, İdrak ve İştirakte öğretim ve eğitim yapar da anlar, ilerler ve yaşarlar.
4x7=28 eder bu sınıflar..

Kur’ân-ı Kerîm’imizde de 28 peygamber (as) bulunmakta ismen..
Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Eyüp, Şuayb, Musa, Harun, Hızır, Lukman, Zul-Kifl, Davud, Süleyman, İlyas, Elyesa, Yunus, Zekeriya, Yahya, Musa, İsa ve Muhammed Aleyhumüsselam…

Sanki NEFS, tüm Peygamberlerde okumakta ilimi, edebi, irfanı ve erkanı..
İşlenmemiş ve geniş bir konu olmasına rağmen;
TOPRAĞın ana unsur oluşunda temelde Âdem Aleyhisselâmı,
SUyun; çokluğunda-Tufanda Nuh Aleyhisselâmı, yokluğunda-Zemzemde İsmail Aleyhisselâmı,
ATEŞin çokluğunda-İçinde İbrahim Aleyhisselâmı, yokluğunda-ararken Musa Aleyhisselâmı,
HAVAnın çokluğunda-dağlarda İsa Aleyhisselâmı, yokluğunda-balık karnında Yunus Aleyhisselâmı seyredebiliriz..

Değerli kardeşim 4 Unsur zor anlaşılır bir konudur.
İnsan aklı hemen çözemez.
Bir anım vardır bu hususta..

1980 de Antalya’ya tâyin olduk geldik...
Sükûn ve sükûta düşdük...
Günler geçip giderken mühendisler arasında garib bir münâkaşa başladı...
İki grup oldular: “İnsan; toprak, su, ateş ve havadan yaratılmış?” diye... Meşhur 4 unsur. (anasır-ı erbâa)...
“Böyle saçma şey olur mu kardeşim?” diyenlerle,
“Elbette olur Hadis-i Şerîfler var!...” diyenler...
Âcizâne namaz kılar bildiklerinden bize geldiler, bizimkiler:
“Abi bize yardım et!... Ziraat mühendisi falanca şöyle dedi, böyle dedi!..” dediler...
Dinledim ki yenilir yutulur sözler değil...
Tepem attı: “Gidin toplanın, onu da getirin, bir de bana kantinden 1 tane incir alın!...” dedim.
Meclis kuruldu, iki taraf...
Çıktık ikimiz orta masaya...
O arkadaşımız da normal hayatında mükemmel bir insan, koçak, cömert, hoş sohbet bir Adanalı idi.
“Konuş bakalım koçum!...” dedim.
“Ataist olduğunu, 4 unsur v.s. gibi safsatalara karnının tok olduğunu, bir de canlıya faydası olmayan her madde çöpe!...” dedi bitirdi.
Aldık sazı ele: “ Bak kardeşim sen fırıncıya içerlemişsin fırını taşlıyorsun. Bırak fırıncıyı sersem adam, zil zurna sarhoş; yaş atıyor, taş çıkarıyor!... Ama fırın, ayık fırıncı ister, bu bir!...” dedim.
Masanın üzerine bir tane incir tohumu koydum.
“Bunu tanıdın mı, sen ziraat yüksek mühendisisin!..” dedim.
“Evet abi, çok iyi tanırım!...” dedi...
Bana karşı dâima saygılıydı zâten...
Benim aslım da o taraftan, güneyi aşar!..
“Şimdi ricâ et de çatlasın, dirilsin, içindekileri göstersin, fidan olsun, ağaç olsun, sepet sepet semere versin de incir yiyelim!...” dedim...
“Olur mu öyle şey?” dedi...
“Neden olmuyormuş, o da şu anda tıpkı senin benim gibi can taşıyor ve diri...
Duyuyor ama uyamıyor sözümüze!...
Bir şeyler mi istiyor yoksa senden?” deyince.
Kahkahalarla güldü ve: “Anladım, anladım, elbette bir avuç toprak ister!..” dedi...
“Sonra!...” dedim
“Bir damla su!...” dedi.
“Sonra!...” dedim.
“Güneş ister!...” dedi.
“Yâni ne demek!...” deyince
“Bir kıvılcım ateş!...” dedi.
“Daha da ne ister, havası boşaltılmış ortamda, vakumda yetişir mi?” deyince
“Asla!.. bir nefeslik hava da ister!...” dedi...
“Anladın mı 4 unsurun hikayesini, o tohumu eline al, bak!... geçmişe döndürüp bakarsan seni, diri olarak halk edilişteki ilk tohuma, geleceğe doğru bakarsan seni, kıyâmetteki son tohuma götürür!...
İnsanda da böyledir... Her canlıda da.
Bir de sen âhirete mâhirete inanmam insan öldü mü işi biter at çöpe mi diyorsun?” dedim...
“Aynen öyle diyorum!...” dedi.
“Şimdi dinle seni dostça uyarıyorum, sende de olanı ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Tozuna toprağına “ püff!..” diyorum. İyi dinle!... kırılıp darılma!...Kardeşiz!...” dedim...
O arkadaşımın bir oğlu vardı, siyah saçlı, yeşil gözlü ve çok güzeldi...
Sık sık dâireye getirirdi. 5-6 yaşlarındaydı...
Herkes severdi..
O da herkesle arkadaşdı..
Babası da oğlunu aşırı severdi...
“ Bak kardeşim, şimdi şu anda telefon çalıyor ve hanımın:
“Şöyle oldu, böyle oldu, oğlumuz öldü!...” diyor.
“ Sen ne diyorsun!...” dedim.
Şaşırdı ve: “ Ne denir, abi, bilmem ki sen neden bahsediyorsun?” dedi.
Ben de: “ Mâdem ki oldu, mâdem ki öldü, bir pikap gönderelim. Atsınlar cesedini arkaya, bir de bıçak alıp parça parça sokak köpeklerine ikrâm etsinler de hiç olmazsa işe yarasın, çöpten daha iyi!...” deyince yüzü kireç gibi oldu ve yutkunamadı...
“ Pes doğrusu!...” dedi...
Ben de kendisine: “ özür dilerim, ne yapmayı ve ne yapmamızı istersin!...” deyince...
Gayrı ihtiyâri gözleri yaşardı: “ Ben de herkes gibi defnederim... Ben sana karşı değilim... Ben: “ Bir damla bira içen kişiye kâfir diyene, şuna buna karşıyım!...” dedi...

Vaziyet bu; bu her insan için de geçerlidir.
İnsan varlığının oluşu ve devâmı tamamiyle bu dört unsura bağlıdır.
Tüm beden, hücrelerinin maddesini ve ısı enerjisini topraktan alır.
Et yer, ot yer. Ot ise toprak yer...
Netice bitkisel gıda ana unsurdur, toprak ve enerjiyi insana aktarır.
Geriye su ve hava kalır...
Onları ise biz, her zaman alarak yaşayabiliriz...
Tasavvuf ilmi tüm ilimleri cem eder ve câmi’dir.
İnsanın yaratılış sebebi; âhirinde (son nefesinde) taklidî tevhidini, tahkikî tevhide dönüştürmektir...
Kerâmet de budur...
Kemâlât da budur...
Kulluk da budur...
Sultânlık da budur....
Mesele de budur...

Tevhid tohumu: İlim toprağında, Edeb suyu, İrfan enerjisi ve Erkân havasıyla buluştu mu, o zaman “ Lâ-ilâhe-illâ-ALLAH” diye dirilir... Bebelik-gençlik-olgunluk-dedelik devrini yâni kerâmetini ve kemâlâtını yaşar...
Bir tohum, bin tohum verir...
Vahdetten kesrete, kesretten vahdete devreder durur, devrânda...


Korkuyla Umudun İlim İnsanı
Toprak- Ateş -Suyla-Havada canı
“Beden-Nefis-Gönül-Ruhunu tanı
Kendine sahib ol dördünü kolla!...


Muhammedi Muhabbetle..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Resim

SIRR ZEVKLERİ

ZEVK 3389

İçimdeki AYNıma..

SIRRımızı SUya SALma! Erir de bulamazsın bak!
Bu Hayatta ZORdur AYNAm! CAM gibi SIRRsız YAŞAmak!
Dört Ucun UMUT UFKUna, BAĞlayıp ATarsan eğer
SOYunursun Soykaların! Çile Çölü ÇIRILÇIPLAK!...


05.11.08 13:21
Yollarda..


Aziz kardeşlerim!

Her can bu Âlemde Belâ Bazarındadır.
İmkanla imtihan olmaktadır.
Tercihinin TEVHİD olması emredilmiştir.
Her hususta tefrit ve ifrattan kaçınıp i’tidal üzere Orta Yolda, Sıarat-ı Müstakîm üzere olmasının tek çaresi ise;
İlahî İlim ve Muhammedî Edeble İnsan Nefsinin- Aklının tâlim ve terbiyesi-öğretim ve eğitimiyle;
Allah ve Resûlüne Teslimiyyette Sadakatı,
Allah ve Resûlüne İmanda Samimiyyeti,
Allah ve Resûlüne Tâbi oluşta Sabırı,
Allah ve Resûlüne İtaatte Selâmeti tercih edip fiilen yaşaması şarttır.

Sadakatsiz Sözden,
İhlassız Sohbetten,
Sabırsız Zevkten,
Selâmete ulaşmamış Hazzdan ne elde edilir son uçta?..

Muhammedi Melamet; sadece kendi özlerini kınayan, başkasında asla noksan aramadan mükemmeli bulup seyreden ve her zaman her yerde ve herhalde olduğu gibi görünen ve yaşayan sıradan insanların yoludur.
Kervancılar bilir ki Kervanda Kıtmirler olur, işleri batıla ve şerre karşı uyanık olmaktır.
Hoş görü ancak Hakk ve Hayr dairesi içinde işler..

Muhammedi Melamet; Not veren-alan bir okul olmayıp, öğetmeni öğrencisi de olmadan herkes birbirinin hizmetçisi olan bir Gönül Derğahıdır.

Muhammedi Melamette; çok bilene çok hizmet etmek yükü vardır.
Uyuyana-sarhoşa kınanma cezası değil uyandırılma-ayıktırılma hakkı-hizmeti vardır.
Hasbi Hizmetin, mutlaka Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem adına hesabına ve şerefine yapılması ve Şeriat-ı Garra içinde kalınması gerekir.

Muhammedi Melamette Kemâlât-gelişim-erişim; İlim, İrade, İdrak ve İştirakle yapılır.
İlimle Edeb, İrfan elde edilir de Ezel-Ebed Erkanına uyulur.
İlim Ubudiyet,
Edeb Velâyet
İrfan Resûliyyet
Erkan Uluhiyyet Nimetlerini getirecektir.

Şiirden, Şarkıdan, Türküden en doğrusu Tevhidden gelecek her doğru, iyi, güzel ve hakk olan her bilgi hasbi hizmete yönelir.
Akıllarımızdaki pasları siler, düğümleri çözer ve kapalı kapıları açar.
Hayalî-Taklidi İmanlar, Gerçek-Tahkiki İmanlara dönüşür.
Ne göklerde uçan kartal oluruz ne de yerin dibinde köstebek.
Deniz seviyesi gibi hepimiz BİZ BİR olarak Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Salât Seviyesinde, İmam-ı Mutlakı DUYar ve UYarız..
Bu Hayatın Naz-Niyaz Namazında, SILA SALATInda her can AYNı Seviyededir.
Farklar sıfırdır ve namazdadır.
Hesabını ancak Yaratan Rabbısı görecektir.

Muhammedi Melamette, Tevhidi tercihte BİZ BİRiz..
Geçmişimiz için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Tevbe-İstiğfar
BİZliğinde BİRiz İnşaallah..
Geleceğimiz için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Dua
BİZliğinde BİRiz İnşaallah..
Şu Anımız için Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Rıza
BİZliğinde BİRiz İnşaallah..

Muhammedi Şuuru Bilmiş,
Muhammedi Nuru Bulmuş,
Muhammedi Sürurda Olmuş
Muhammedi Onuru Yaşamış her CAN,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Rahmet Deryasına bir Damladır.
Ayrımız gayrımız olamaz, var gibi yokuz, yok gibi varız…
Elhamdülillah Eren elleriyle el ele Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem elindeyiz ve : “Ellerinin üzerinde Allah’ın eli vardır.”
İnşaallah..
BİZ BİRiz…


Üzme! Üzülme! Sev! Sevil!..

Muhammedi Muhabetle..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Resim

ZEVK 3412

Korku-Umut EŞlEŞince, AŞKı doğrurur KAR Tanem!
“Lâ İlâhe - İllâ ALAH!” TEVHİDin Korur NAR Tanem!
Eşya – Olay Bazarından ZamANı SOY ÇIKar artık!
“BİZ BİRiz!” de! sÖZünde DUR! ALLAH AŞKına YÂR Tanem!..


21.11.08 14:08
L a r a tlf…



AŞK;
Güneşin Gölgesi,
Işığın Sesi,
Isının Neş’esi,
Sevgilinin Nefesidir…


SU Damlası sordu: “AŞK ve Korku bir arada olur mu?”

Gönlüme sordum, dedi ki:
“Bir ARAda OL-AN; Korku-ve Umuttur. AŞK ise EŞlEŞmeleridir!..”


Düşündüm ki:
AŞK da SU gibi..
AŞKta İki Umut Bir Korku..
SU da İki Korku Bir Umut..

Kadına “iki canlı” derlerdi köyde..


Baktım ki:
En yanıcı 2 Hidrojen
En yakıcı 1 Oksijen ve,
En söndürücü-cAN verici bir Damla SU..


2 Hidrojen ile 1 Oksijen zâhirde bir kıvılcımla yangına dönüşürken, bâtında tevhidî kemâl kuralları altında yangını söndürücü SU hâline gelir.

İlâhî nizâma lâzım ve lâyıkınca uyulmazsa, CELÂL hâkim olur ve Cahim: Cehennem (nar) ifratı doğar...
Bu hududsuz birleşim, yanma ve yakmaya sebeb olur.


Tefritinde ise donma: Zemherira (dondurucu şeytân cehennemi) olur ki o da HAYYatı yok eder.

İ’tidâl içinde ilâhî denge, düzen ve ahenkle (Sünnetullah ve Hududullah içinde) olursa ve tevhid ederlerse iki Hidrojen bir Oksijenle birlikte (“ Biz” olurlarsa) SU doğar.
SU ise HAYYdır, hayattır...
“Can” a CENNETtir...
Kemâlâtın Rıza Ravzasıdır...
“ Kün-fe-yekûn!...” Kevseridir...
Kalbî Kemâlâtın Kerâmetidir...
İlâhî İkrâm ve İhsândır...


Hülasa;
SU, AŞK gibidir,
AŞK, SU gibidir..
Tamam mı SU Damlası CANım…
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kamuran yazdı:Yaşamak istediğimiz güzelliklere ulaşmak, yaşadıklarımızı anlamak, anlamlandırmak için sorulardan kaçınamıyoruz. Cevap bulamadığımızda bunlar soruna (probleme) dönüşebiliyor. Aşağıdaki sorularımızın maksadı budur...

1) Talebe ustasının ustalığındaki makamını bilemez ve takdir edemez. Bu kapalı durum nedeniyle herhangi bir bilgiye talip olduğumuzda istismara açık duruma düşüyoruz. Elbette Kur'an ve Sünnet'e uygunluk gibi bir ölçü var fakat, bu ölçüye hem tamamıyla vakıf olmadığımızdan, vakıf olsak bile bu tür bir ilim maneviyata yerine göre perde teşkil ettiğinden acze düşüyoruz. Ustanın hakikiliğini sorgulamak edebe muhalif olsa da teslimiyet açısından kaçınamadığımız bu durumun tatmin edici delilleri var mıdır?

2) Edebe uygun düşüp düşmeyeceği konusunda tereddütlerimizden dolayı bulunduğumuz hali soramıyor, sorsak bile bazen hali yaşadığımız halde cevabına hazır olmadığından cevap alamıyoruz. Halin zamanı gelse de cevabın zamanı gelmemiş oluyor. Kimseye sormadan kendi halimizi anlayabilmenin yolu sadece beklemek midir?

3) Bildiğimiz kadarıyla Kur'an'da ve hadislerde AŞK kelimesine rastlamıyoruz. Daha çok HUB kelimesi çerçevesinde, SEVGİ'ye yapılan vurguları görüyoruz. Allah'ın kendi sevgilisine HABİBİM dediğini dikkate alarak, bu aşk ve sevgi ayrımına nasıl bakabiliriz? Aşk tabiatı itibariyle MUHABBETte ifrat ya da tefrit olarak değerlendirilecek olursa, burada vasatı mı aramalıyız, yoksa gidebildiğimiz uçlara kadar yol mu aramalıyız?

Şimdilik bu üç sorunun cevaplarını merak ediyoruz. Selam ile
kulihvani yazdı:Değerli Kamuran kardeşimiz,
Bendeniz kendi adıma Muhammedi Melâmet Meşrebi ve Mesleki içinde acizâne şöyle düşünmekte ve yaşamaktayım:

1-İlim, Edeb, İrfan, Erkan öğretim ve eğitim ister.
Maddî-manevî bu böyledir ve normaldir.
İlk okul, ortaokul, lise, üniversite gibi sanki..
Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat...
Bu Kemalat Aşamalarında HAKK'ın Halkına hizmet edenler çeşitli cisimler, resimler ve isimler içinde görülmüşlerdir.
Taçları kaç dilimli olacaktan tutunda saç, sakal, bıyık, kaş kazıtmak, char-ı darba kadar...
bir gerçek vardır ki ortada geniş bir Müslüman toplumu ve manevi istek, arzu ve hakları vardır..
Şeriatın olmazsa olmaz şart olduğunu düşündüğümüzden..
Tarikat, Marifet, Hakikatı bize öğretecek Üstad, Usta, Şeyh, Mürşid ne dersek diyelim herşeyden önce Allahtan korkması ve Resûlullahtan utanması, önce kendisinin rüşde ermiş olması, hesaba çekileceğini bilmesi şarttır.
Kur'anda Teslimiyyet Allah ve Resûlüne aittir.
Ne idiği çoğunda meçhul postunu; âlim mi zalim mi olacağını sadece Hakk cc nun bilebileceği oğul-torun-torunlara şimdiden bırakan 7 göbekçilere teslim olacak kadar ahmak olan kişiye delil vs. para etmez o kimseye lâzım ve lâyık olan olmuştur ve tercihi de budur.

Aklı herşeye eren cin gibi, çok çok zengin olduğu söylenmiş olan bir Kayseri'li İstanbul’da sohbette kendi yollarının ne kadar yüce, kısa olduğunu, ölüm tefekkürü ve rabıta ı, Hatm-i Haceğan yaptıkların, Şeyhlerinin sekarette-ölüm anında, kabirde hatta mahşerde terazide kurtaracağını vs. anlatıp “Muahammedi lik size mi mahsus?” dedi.
Ben de: “Yok yok hâşâ, kimin inancı, ameli, ahlâkı ve hâlleri Resûlullah Muhammed sav e uygunsa o Muhammedidir. Değilse boş konuştuğu görülecektir!” dedim.
“Yalan söylermisin?” dedim. “Evet!” dedi.
“O zaman size sözüm yok!.”
“Biz bağlanmayız Bize Hizmet edilir.
Hizmet edenler; basit, sıradan ve Mutlaka Hizmetçidirler.
Erenler el ele elleri Hakka ulaşır.
Bu senin dediklerine gelince bak dinle Muhammed aleyhisselamı:
"Beni size peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki yarın ahrette bana ne papacak bilemem. Umarım ki rahmetine gark eder." buyurmuştur sahih hadiste..”

Zaten son olmuştu o tür sohbet vs de..
Kısacası her akıl az çok gerçek Ustayı bilir bu devirde ama işine gelir gelmez bilemem.
toplu iğne alırken inceleyen kimsenin:
kendisine şeyh olarak: "Musalla taşındaki ölü gibi bana her şeyinle teslim olacaksın!" diyen kişi Evliya mı Eşkiya mı incelemesi şarttır.
Yeterli delil binlercedir Kur’an ve Hadiste..

2- Ben başkalarının edeb anlayış ve uygulamalarını da bildiğim kadar bilirim ama karışmam.
Bizde ise :
Resûlullah sav: " Sorunuz ki rahmet bulasınız!" esasını işletiriz.
Çok özel değilse meydanda sorarız ki sitemizde herkes yararlansın.
Özelse sorulanın, anı hali olmadan cevap verir.
Veya bilmiyorum yarın sana hizmet ederim denir mesela.
Bendeniz doğrusu, kumkuma kuşu gibi kafayı göğsüne gömüp tek kelime etmeden sohbet demeden herkesin kalbini okuyup manen sordunuz ve cevab aldınız vs. yi Muhammedi bulmadım, bulmam ve de değildir.
herkesin sorusu o kimsenin anlayacağı şekilde, dilde, seviyede ve lazım olduğu zamanda cevaplanmalıdır.
tüm yollar denenerek etrafına toplanan zavallı halkı ilimsiz ve edebsizce sadece kupkuru
zikirle oylayanların ilerde hesab verişine herkes şahid olacaktır.

3- Sizler gibi ilim ehli kardeşlerimizin bu tür soruları ne kadar güzeldir.
Arapçada gerçek sevginin ismi MUHABBETtir.
Habbe: Tohum, asıl, esastır. Düşünce ve işlerin iğne ucu gibi son ucudur.
Habibiyyet, Hakikat-ı Muhammediyye Makamıdır.
Hakkında söz etmek bile, sadece kişinin zannını demesidir…
IŞK da Arapçaya girmiştir. Farsçadan mı, yoksa Farsçaya Arapçadan mı bilemedim.
Anadolu’muzda AŞK, Muhabbet anlamında yer bulmuştur.
Her türlü ifrat ve tefrit yasaklanmıştır ve orta yol emredilmiştir.
“Neden sitemizde AŞK ifratta bahsedilmekte de engellememekteyiz?” sorusu doğrudur.
Günde binlerce insanın okuduğu sitemizde AŞK konusunda, bilgisayar çağında insanlar aşırı ilgi duymaktalar.
Bizler de küfre varmadan bu konuyu işleyerek ve işleterek, insanları gerçek İlahi İlim Öğretim ve Muhammedi Edeb eğitiminde Orta Yola çekmeye çalışmaktayız ve başarmaktayız şükürler olsun.
Rabbımıza: “Ben SENsin, Sen de Ben!” diyerek sitemize giren kardeşlerimiz bu gün Resûlullah sav BİZliğinde BİR oluş şehadetine ulaşmışlardır.
AŞK meşrebli insanları uzlete çekmek de çok yanlış olup o kişinin kaybedileceği kesindir.
Dikkatli olmak ise her müslümana farzdır her hususta.

Sevgili cankardeşim,
Sorunuz için teşekkür ederim.
Bizler birbirimizin sadece hizmetçileriyiz.
Çok bilenimiz
Çok hizmet etmeye;
Me’mur
Mecbur
Mahkum,
Kendisi de Muhtaçtır..

Allah cc lutf ü kereminden BENlik Başlarımızı Muhammedi Mahviyyette eritip yok etsin.
Bizleri;
Şeriat-ı Garranın sadece Hizmetçileri kılsın!
Şeytan ve şeytanlaşmışlara yem etmesin!
Resûlullah sav ve Hakk Erenlere yâr etsin!
Affetsin, bağışlasın ve rahmetine gark etsin!
Âmin! İnşâallah…

Muhammedi Muhabbetlerimle..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:*** ''UYkUYu UYut! UYuma!..''

Kul İhvanim


demekte NUR-YE canım..

4 renkli 4 dille..


AKLınla DUY!..
Bendeninle UY!
Nefisinle Uy!
Kalbinle Uy!
Ruhunla UY!..




Ama bazı geceler olur UYku UYur, UY-ANdıramazsınız ki UY-UYasınız!
gÖZ yaşınız yakar yanğınızı, içinizdeki sızı sizi UYutmaz!.
Ondandır ki deli rüzğar her bağını koparmış Âşıkları her yöne sürer götürür..

Akıl susar, seher yeli konuşur..
Akıllılar akıl yarıştırırken gerçek deliler zevk karıştırır sehERde..

Akıllılar aynı yüklü olup birbirini iterler
Deliler zıt yüklü olup birbirini çekerler..

Sırrın SIFIR Sahrasıdır SehER..

Tevhid ve Tevbe Tarlasıdır Seher..

Muhammedi Muhabbetle..


"Essabirine ves sadikiyne vel kanitine vel münfikiyne vel müstağfirine bil eshar: Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah'tan bağış dileyenler (içindir)." (Âl-i İmrân 3/17)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:
Kıymetli kardeşlerim; İçi çürmekte ve dışı yıkılmakta olan bir toplum içinde,
Nuh Tufanı değil,
TEVHİDSİZLİK TUFANI kopmuştur!!!

Onun için Allahu Zü'l Celâle gerçek inananlar gece gündüz durmadan gençlerimizi tek EMÎNLİK YURDU olan MUHAMMED Aleyhisselamın NUR una çağırmaktalar, Yürek Yuvasına ve Habibullah Hırasına çağırmaktalar..

Bu yüce çağrıdaki sesimiz İlâhî Kayda geçmiştir..

Allah cc yardımcımız olsun!..

Muhammedi Muhabbetlerimle..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

hasancan yazdı:Efendim mesela üzücü bir olay ile karşılaştığımızda Kahhar zikri tavsiye edilir, bilmiyoum ne derece doğru.

Bir örnek daha vereyim, mesela şifa istiyene Şafi çek derler vs...

Benim de hayatım da çocukluktan gelen ve bilinç altına yerleşmiş problemlerim var. Bir işi tamamlıyamıyorum 10 gün namazı doğru kılıyorum 11. gün beş vakiti es geçiyorum. Bunlar çok normal şeyler ama bende ki diplerde duran bir depresyon belirtisi gibi görünüyor bana. Tabi sadece namazlarda değil dünya işlerinde e bu böyle...

bu halimin ilacı olabilecek bir tavsiye var mıdır ? bunu soruyorum.
kulihvani yazdı:Hasancan kardeşim!
Sizin açık yüreklilikle sorduğunuz soru toplumumuzda binlerce gencimizin aslında ana sorusudur.
Her yönden çok geri kalmış bir toplumda; hızlı gelişme, kontrolsuz serbestlik ve kuşakların gerektiği gibi köprü olamayışı gençlerimizi sonuçları çok acı çıkmazlara sürüklemektedir.
Bizler kimselere taraf ve karşı olmadan Kur'ân ve sahih hadis doğrultusunda Tasavvufu, İlâhî öğretim ilmi ve Resûlî eğitim edebi görmekteyiz.
Halka hizmeti Hakk'a hizmet bilmekteyiz.
Bu nedenle sorunuzdaki:
"Efendim mesela üzücü bir olay ile karşılaştığımızda Kahhar zikri tavsiye edilir, bilmiyoum ne derece doğru. " nun cevabı açık ve kesinlikle yanlıştır.
El Kahhar cc ismi en ağır esmalardan biridir ve şirk ehline karşı kullanılmıştır.
Kim kime neden der bilemeyiz.
Neleri zikretmemiz konusunda sayısız ve âyet ve sağlam hadisler vardır.
Gençlerimizin hizmetine sunduğumuz Muhammedi Tasavvuf çalışmamızda bulabilirsiniz.
Elbette genetik kartlarla taşınan, ailenin verdiği ve sonradan eklenen kişilik ve kimlik kullanımında sorunlar olabilir.
Ancak aklı olan insanoğlu iyi-doğru ve güzel olanı bilecek, bulacak ve olacak tavır ve tarzda yaratılmıştır.
İman-İbadet- İtaat-İrfan...
Esas olan aslına yani Resûlullah sav'in buyurup yaşadığına benzer imandır.
Her yaşın kendi özelliği vardır.
İbadet bu gün olmuyorsa yarın olur inşaallah.
Sonra İtaat ve gerçek İrfan elde edilir.
Unutmamalıyız ki Doktor da dua da Allah Teâlâ'nındır.
Doktorluk olmayan iç sıkıntıları için Tevhid, salavat, lâ havle vd. çoktur.
Lütfen çalışmalarımıza göz atınız.
Zâten bunun için hasbî hizmeti HAKK cc için yapmaktayız.
Rastgele kişilerin dediklerini esas almamalıyız ve söylenenin dayanağı olmalıdır dinde.

İslam Dininde Kur'ân ana yasadır:

"Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." (Ra'd 13/28)

Bazı şifâ âyetleri:

“Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.” (Şuarâ 26/80)

“ Biz, Kur’ân'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” (İsrâ 17/82)

“Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.” (Nahl 16/69)

“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidâyet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus 10/57)

“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın-şifâ versin.” (Tevbe 9/14)

Pek çok olan hadislerden örnekler:

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Kişi evinden çıktığında “Bismillahi tevekkeltü alallahi lâ havle vela kuvvete illâ billah: ALLAH (cc) adıyla, ALLAH (cc)’a güvendim. Güc ve kudret ancak ALLAH (cc) dandır”derse kendisine: “Bu sana kâfidir. Doğru yola girdirildin, ihtiyacın giderildi. Zararlı şeylerden korundun.” denilir ve şeytân ondan uzaklaşır.” buyurmuştur. (Enes (ra) dan; Tirmizî, Nesâî ve İbn Hibban)

Bir kimse gelerek: “Yâ Resûlullah (sav) ! Benim Kur’ân’dan bir şeyler almaya gücüm yetmiyor. Bana kifâyet edecek bir şeyi öğretl!” deyince Resûlullah (sav): “Subhanallah, ve’l-hamdülillah ve Lâ ilâhe illâllah, VALLAHÛEKBER, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi” de. Buyurunca o kimse: “Yâ Resûlullah! Bu (zikir) ALLAH (cc)içindir. Benim için (dua olarak) ne söyleyim?” Resûlullah (sav): “ALLAH’ım bana merhamet et, afiyet ver, hidâyet ver, rızık ver” adam ellerini sıkıp göstererek: “Şöylece! (sımsıkı belledim) “ dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sav): “İşte bu adam iki elini de hayrla doldurdu!” buyurmuştur. (İbni Ebi Evfa (ra) dan; Ebu Dâvud, Salât 139-832; Nesâî, İftitah 32-2,143)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı: Zaman nedir?

Evet gerçekten İslam din ve yaşayışı içinde çok kıymetli zaman dilimleri vardır.
İnsan aklının algılaması açısından zaman basit bir anlatımla:
Hiçbir şey yok iken ilk şeyi-resmi, Yaratabilen-Ressam yarattı.
Ancak bir şeyden bir şey olmaz.
Zıttı da yaratıldı ve iki şeyin münâsebetinden Olay doğdu.
İki olayın münâsebetinden Zaman doğdu.
İki zamanın münâsebetinden insanın algıladığı Zann doğar.
Ki zannın çoğu ise genellikle çürüktür.
Onun için İnsanlar oldum olası Erenler Meclisinde akıllarını, nakille ilim ve edeb öğretim ve eğitimine öğrenci yapmışlardır.

İnsanoğlu için “An” denilen en kısa zaman dilimi aldığı ya da verdiği yarım nefestir.
Tıpkı yazdığımız harfler , dokunan kilim ilmekleri veya sinemada belli hızla geçince sürekli sandığımız resimler gibi her nefeste yok olur-var oluruz ve sürekliyiz sanırız.

İnsan için;
Geçmişteki zaman olmuşlar hatırasıdır.
Gelecekteki zaman olacaklar hayelleri ve emelleridir.
Şu an ise alıp-verdiği nefestir ki yaşanmaktadır.
İnsana tahsis edilen gerçek ve kullanılabilir zaman, sadece bu bir anlık zaman dilimidir.

Ondandır ki en kıymetli iki şeyimiz sıhhat ve zaman olup iyi harcanmasına çok dikkat etmemiz gerekir.

Bazı zaman dilimlerine değer ve önem yükleyen olaylar vardır.
Allahu Zülcelâl’in, Azamet içinde sergilediği kâinâtına Kudretini ilân için Kurân-ı Kerîm’ini göndermeye başladığı Kadir Gecesini bin aydan daha hayırlı ve bunu anlamak ise insan idrakından uzak olduğu buyurulmaktadır.
Bu geceyi ibadetle geçirmenin temelinde Şah damarımızdan da yakın olan Rabb’ ımızın sesini sînelerimizde duyup-uymak vardır.
Görürcesine namaz kılıp gönül rahatlığıyla duâ etmemiz vardır.
Bunun içinde elbette Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) gibi namaz kılmak ve dua etmek vardır.
Tefekkür, tezekkür ve teşekkür vardır.

Dinlemeden ve anlamadan körü körüne teyp gibi gır gır esmâ çekmek ne netice vermiş ki sana verecek?
Akl-ı selim sahibi bir gencimizin bir saat meselenin aslını düşünmesinin kıymetini takdir etmeye bakınız:


Resim Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Bir saatlik tefekkür altmış senelik (nâfile) ibâdetten daha hayırlıdır.” buyurmuştur. (Aclûnî, Keşfü’l-Hâfâ I/370)

Kâmilin Ârifin bir saatlik süre içinde işin özünü düşünmesi, kör câhil birinin 60 yıl boyunca yapacağı rast geleye ibadetlerinden daha değerlidir.

Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)’ in kâinâtı şereflendirdiği gece de böyledir.
Ancak bunu basit anlamda bir doğum günü sanmamalıyız.
İçinde yaşadığımız dünya ortamındaki aşırı akıl kirliliği karanlığında gönüllerimizde doğan Nur-u Muhammed güneşini kutlamalıyız.
Muhammedi muhabbet ve merhametle kendimizi bilip sonra da insanlara hasbî hizmete gayret etmeliyiz.

Böylesi kandil gecelerimizi miktarı az da olsa zikr-i daim, fikr-i daim, şükr-ü daim ve sabr-ı daim oluşta başlangıç kabul etmeliyiz.

Gecenin en sesiz ve dingin zamanı seher dediğimiz imsak saati civarı olup bu kısımdaki duâ ve ibadetler özel ve güzel olup tavsiye edilmiştir.

Uyku her bedenin normal ihtiyacıdır.
Bu gecelerde biraz daha fazla ibadet etmek iyi olmakla beraber unutmamalıyız ki irfan içinde olması en iyisidir:


Resim Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Ârifin bir saat uykusu câhilin altmış yıllık nâfile ibâdetinden üstündür.” buyurmuştur.

Günah her zaman günahtır.
Böylesi güzel gecelerde günah işlemek ise kişinin kendi kimliğine saygısızlığı olur.

Herkes ve her şey özünün emrindedir.
Her tohum çimlenince özünü açar içindeki ne ise onu gösterir.
En iyisi içimizdeki yanlış ve yasaklı arzuları temizlemek.
Bizi rahatsız eden günahı işlemek isteğinden kurtulmak.

Hakka inanıp hayrı işlemekte ana yol olan Muhammedî şuuru hayata sokup ifrat ve tefritten uzak itidal üzere Hak Erenler gibi
Yaşamaktır.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı: Ulu Velî Beyâzid-i Bestamî Hazretleri :

"Yâ Rabbî! Elim boş gelemedim Sende Olmayan "HİÇ" liğimi getir getirdim!.." buyurur

Abdullah sallallahu aleyhi vesellem'i duyup "Ben" likte "HİÇ" olan,
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e uyup "Bİz" likte "HEP" yaşayan,
Gerçek Hakkk Muhammedî Erenlere es Selâm olsun!...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:

Aziz kardeşim!
Allah cc İslâm Âlemine tez zamanda tekrar, Rahmetenlilâlemin olan Rasûlulah sav'in getirdiği İlâhî Nûra, şuuûra ve onura dönmek nasib etsin İnşâallah..

Hepimiz Allah Teâlâ'dan korkalım da kadr ü kıymetini bilip aklımızı başımıza alıp, ben, sen, o işlerini bırakıp;
Rasûlulah sav ortak paydasında "BİR ve BİZ" olalım!..

Farklılıklarımızı kendimiz yaşarken, Hakka ve hayra hizmette Rasûlulah sav'in muhabbet, merhamet, hasbî hizmet ve hakikatinde BİR olalım ve BİZ olalım...

Rasûlulah sav'in mübârek yüreğinde yeniden buluşalım İnşâallah..

Damla damla rahmet damlaları olarak Rasûlulah sav'in Rahmet Deryasında ebedî rahmet olalım..

Kur'ân-ı Kerîm'imizde emredildiği gibi her şeyden önce ve son olarak:
Allah cc ve Resûlüne (sav);
Teslim olup Müslim
İman edip Mü'min
Tâbi olup Evliyâullah
İtâat edip Ehlullah olalım İnşâallah..

Ne mutlu Muhammedî Mutluluğa kavuşup karışanlara!
Ne mutlu gökteki yıldızlar gibi parlak Muhammedinur yüklü yürekli gençlerimize!..
Allah'a Hamdolsun ki Rasûlulah sav sizlerle iftihar etmekte..

Allah cc Yardımcımız ve Rasûlulah sav Yârimiz olsun ebediyyen İnşâllah..
Ömrünüz ve gönlünüz Nûr-u Mîm le dolsun taşsın İnşâllah..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı: Kıymetli kardeşimlerim..


Denge-düzen, sükûn ve sükût,
Sırat-ı Müstakîm üzere ve i’tidal üzere olunca elde edilen özellikler ve güzelliklerdir.


Resim İbni Mes’ud (ra):
“Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bize düz bir çizgi çizdi ve: “Bu rüşd yoludur.” dedi.
Sonra bunun sağından ve solundan bir çok çizgiler daha çizdi:
“Bunlar da bir takım yollardır ki her birinde bir şeytân vardır, ona (kendisine) çağırır!” buyurdu ve En’âm 6/151-153 âyetlerini okudu.”dedi.

(Buhârî, Rikak 4;Tirmizî, Kıyâmet 22; Ibn. Mâce, Mukaddime 1; Darimî, Mukaddime 23)

Resim Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti. (En’am 6/153)

Oratadaki Muhammedî Rüşd Yolu belli,
Emredilen İ’idal Yolu..

Sağdaki yollar ifrattaki yollar.
Kraldan da kralcı diye Türkçede de olan...
Aşırı dindârlık diye, bilerek veya bilmeyerek Muhammedî yolun dışında bir yol icâd etmek.
Daha, daha çok dindârmış!...
Yasaklanan ifratçılık!..
Öylelerine o kadar çok hadis-i şerîf var ki örneklerle!..

Soldaki yollar ise, dininin emir ve yasaklarını hafiflete hafiflete yok edip, dinsizliğe kadar giden ama adı din adına güyâ hakikat!...
Yasaklanan tefritçilik!..
“Biz, hakikat ehliyiz!” deyip eliyle Kur’ân-ı Kerîm’i, hâşâ bir tarafa itip nefsanî ve şeytânî at oynatmalar!
“Sen benim kalbime bak kalbime!” demeler v.s....


İ’idal :Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. * Yumuşaklık. Uygunluk. * Gündüz ve gecenin birbirine denk, eşit olması. * Miktar ve keyfiyyet hususunda iki hâlet arasında mutavassıt olmak. Optimum..

İfrat : Haddinden geçmek. Pek ileri gitmek. * Takatinden ziyade iş vermek. (Tefrit'in zıddı). Maksimum…

Tefrit : Ortalamanın yani vasatın çok altında kalmak, geride kalmak. Normalden aşağı olmak. (İfratın zıddı). Minumum..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Resim


BİZler bir avuç gönül dostlarıyız ki;

Muhammedî Şuurunu - Tahkik İmanını BİLmekte,
Muhammedî Nuurunu - Salih Amelini BULmakta,
Muhammedî Sürurunu - Güzel Ahlâkıyla Olmakta,
Muhammedî Onurunu - Hakk-Hayr Hâllerini YAŞAmakta

Biribirlerimizin sadece hizmetçileriyiz,
hepimiz öğrenciyiz hepimiz öğretmeniz..
BİZ BİRiz...
İmam-ı Mutlak Resûlullah sav İZindeyiz İnşaallah..
Sizleri de bu Gönül Kervanımızda bulmak hasbi hizmette görmek ne mutlululk şükür..
Elhemdülillah...



SOHBETİMİZ….

BİZ'im GÜL SÖZ'ümüz SOHBET-i GÜL
BİZ'im GÜL SOHBET'imiz ZEVK-i GÜL
BİZ'im GÜL ZEVK'imiz HAZZGÜL
BİZ'im GÜL HAZZ'ımız HUZUR-u GÜL Olsun!

GÜL'ler SULTANI'na (sav) Es SELÂM olsun ! ! ! !

GÜL'ümüz!! hürmetine...
Resim
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAS-AN »

kulihvani yazdı:Azîz kardeşim,

İslâm âlimlerimiz, hükmü kesin olan âyet ve hadislere dayanarak islâm dininin geliş maksadını ve gayesini 5 esas üzerinde toplayıp bu hududun aşılmasında suç ve cezâ olduğunu tesbit etmiştir:

1- Dini muhafaza :
Suç: irtidad (red'den) İslâm dinini bırakarak başka dine geçme, ridded de aynı mânâdadır.

2- Nefsi muhafaza :
Suç: katl: öldürme katliâm: bir anlamda herkesi öldürmektir.

3- Aklı muhafaza :

Suç: içki ve akla zarar veren diğer kötü ahlâk ve alışkanlıklar.

4- Nesli muhafaza :
Suç: zinâ. soy sobu, döl düşü, zürriyeti, nesili yozlaştırıp, yokediş...

5- Malı muhafaza :
Suç: hırsızlık, gasb, hile ile kandırma v.s...

Bir suç, sonuç olarak bu kâlemlerden birisine girer.
Aklın muhafazası, tüm müslümanlara farzdır.
İçki ve uyuşturucu gibi somut, devre ve modaya uyma adı altında genç akılların önüne düşüp, kişisel hürriyet adı altında şerre ve acılara çekip götürmeler şeklindeki soyut olan aklı yıkıcı şeylere dikkat etmeliyiz...

Resim Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Kişinin dini akıldır. Aklı olmayanın dini de yoktur!" buyurmaktadır. (Kenzü'l-Ummâl III/7033)

Resim Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Akıl bakımından rızıklanan kımse felâha (kurtuluşa) ermiştir." buyurdu. (Aclûnî Keşfu'l-hafâ)

Resim Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Akıllı kimse, nefsini hesaba çeken ve ölüm sonrası için çalışan kimsedir." buyurdu. (Tirmizî, Kıyâmet 25; İbni Mâce Zühd 31)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

kulihvani yazdı:Bu çok güzel katkınız için Allah cc razı olsun kardeşlerimiz..

İnşâallah, bizler Muhammedî Muhabbet, Merhamet, Hasbî hizmet ve Hakikat içinde Resûlullah sav'in yüreğinde BİR ve BİZ oluruz!

İmam-ı Mutlak, Rehber-i Mutlak, Mürşid-i Mutlak ve Resûlullah sav olarak Allah cc nun seçtiği Muhammed aleyhisselâm'ın getirip uyguladığı saf ve pâk Sırat-ı Müstakim yolunda ifrat ve tefrite düşmeden itidal üzere birleşir de farklılıklarımızı ayrı yaşar Bileliğimizde ise:
"Şimdi Resûlullah sav olsa ne emreder idi?" sorusunu aklımızdan çıkarmadan ana rehberimiz ederiz..

İlâhî İlmi ve Muhammedî Edebi yaşamakta ve yaşatmakta hepimiz aynı safta tıpkı Resûlullah sav'in arkasında Hayat Namazı kılarcasına kardeşce Hasbî ve Habibî Hizmetçiler oluruz!

Allah cc Yardımcımız olsun!
Resûlullah sav Yârimiz olsun!
İnşâallah...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Resim

Zilzurna Sarhoşlar

Kul İhvanî

Sünnetullahda; ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’in bizim için ortaya koyduğu hayatî tavır ve tarzında her varlık özünün emrindedir.
Bu fakîr kardeşiniz, hayattaki “ Kün feyekün” Küplerinin pek çoğuna daldırılıp çıkarıldı.
Sarhoşluğu ve İçkiyi bilirim.
Tasavvufta; iyi niyyet, ciddîyyet, samimîyet ve dürüstlük esastır. Onun için beni bilenler bilir ki yıllarca ÇÖLde çile çektim...
Çile çekmek, halay çekmek değil ki can bu!...
Kader Kaderullah... BİLdiğin, BULduğun, OLduğun varsa, YAŞAtılır bir gün gelir de denenirsin elbet..
Ben hâlâ sokaklarda gördüğüm zom sarhoş insanlarla ilgilenir ve yardım ederim hep...
Onlar başkalarına açıkça: “BEN buyum işte!” demeden derler…
Onlara kimse kanmaz ve de kimse inanmaz..
Onlar ki biçâre, zavallı ve perişândırlar…

Fakriyetin, Acziyetin, Zillet ve İlletin tümünü fiilen yaşadıklarını, aslında kulluğun esası olan MAHVİYET içinde olduklarını, ciddîye alıp hiç kimsenin onları dinlemediklerini, dönüp bakmadıklarını ve kimseyi kandıramadıklarını bilirim!
Kendim ise sarhoşların islâh ve iflâhları için dua ederim, hacı-hocalığımla, saçımla ve sakalımla HAKK (celle celâluhu)’nun halkını kandırıp çarpmayayım diye RABB’ime sığınırım!.

Ancak tevhid tekemmülünü bilenler bilir ki her çağla acıdır. Zamanla gelen çileler, her canı olgunlaştırır.
Ondandır ki ancak câhiller, portakal bahçesine girip yemyeşil portakal çağlasını dişleyip: “ Zehir zıkkımsın!...” diye taşlarlar. Oysa kâmiller bilir ki her çağla hamdır ve hizmete, zamana, çileye ve duaya muhtaçtır...
Taşa ve sopaya ise asla!...

Kemâlâtın (tekemmülün) formülü:
ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’in Mutlak Hidâyeti,
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Şerefli Şefâati,
Allah dostlarının Himâyetkâr Himmeti ve
O kulun; Fakîr, Âciz, Zelîl ve Âlîl oluşunu anlayıp göstereceği Kulluk Gayretidir.

ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’in Hidâyeti,
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Şefâati,
Pîr’in Himmeti ve
Kulun Gayreti buluştu mu, buna KEMÂLÂT TEVHİDİ diyoruz...
RABB’imiz (celle celâluhu) BİZlere de nâsib buyursun...
Âmin...

Azîz kardeşim,
Bilmem dikkat edebildin mi?
Dörtlü sistem tevhid tahtasının silinmez yazısıdır.
Lâ-İlâhe-İllâ-ALLAH...
BEDEN Âleminde Lâ..
NEFS Âleminde İlâhe
KALB Âleminde İllâ
RUH Âleminde ALLAH!...

Bu nedenledir ki;
Muhammedi Melâmette İlahî İlim öğretimi ve Muhammedî Edeb Eğitiminde:

BEDEN Âleminin TERBİYEsi: DUYulan HAKK’a Hayrla Uymakta kullanılması.

NEFS Âleminin TEZKİYEsi: ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’in HAKK ve HAYR EMRini işlemesi emredilmişken. Zıttında Şeytanın EMİRlerini işlemeye meyilli olan AKILlı Nefsin Bâtıl ve Şerrden temizlenmesi.

KALB Âleminin TASFİYEsi: İlâhî İlhamı alama Kulağımız olan Kalbin, 4 bardakta da billur gibi görünene SUyun, tadıldığında Acı,Tatlı, Tuzlu, Ekşi olduğunu Anlayıp rafine edilmesi, damıtılması arındırılması..

RUH Âleminin TECLİYEsi: Emr Âleminden OLan RUH ASLında içine dışarıdan CAM gibi bir şey emmezken dışarıdan bizim bulaştırdığımız İS-Pis lekelerinin cilâlanması..
Tüm bunların olabilmesi için İnsan AKLının kendini BİLmesi, NAKLi BULması, TESLİM OLup BİZ-BİRiz Olması ve İSTİKAMET üzere ŞEHÂDETini yaşaması MURADULLAHın EMRULLAHıdır..

İmtihan Salonu olan HAYYatta, Başrol Oyuncusu NEFS kendini BİLince, HAKK Dostlarını BULunca, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile OLunca Şah Damarından da YAKÎN OL-AN Rabbülâlemin celle celâlihu ile YAŞAyacaktır…


Bizim sözlerimiz asla DAVA değildir, DÂVET de değildir, dostun dosta DUAsıdır.
Yararını alırsın, yaramazını iyi niyetimize bağışlarsın.
Daha güzelini ise İnşâallah sen bize ikrâm edersin!..
Sen, ben, o, biz, BİZ Muhammedîyiz...
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz...
BİZ-BİR-İZ…
Onun için davamız yok, dava Hakk (celle celâluhu)’nun... Tasavvufun anayasasındandır ki: “ Kan et, dava etme!...”

Sarhoşlar diyorduk...
İçtiğinin emrine girenler...
Bir ufak içtiyse bir ufak gibi yürüyen, gülen ve işler işleyenler, öyle sallanıp, öyle ahkam kesenler ve dediğim dedik diyenler ki bir büyük rakı içtiyse seyret gümbürtüyü...
İçtiği bir büyük, nasıl evini yaktırıp kahkaha attırıyor ve cümle cihâna seyre çıkarıp baktırıyor!...
Herşeyini esir alıp tüm ölçülere sığmayan işler işletiyor!...

Sadece insanoğlu mu?
Bir kediye, bir kanaryaya, bir file içirin, her şey cüssesi kadar...
Bir damla, bir kaşık, bir fıçı...
Sonuç hep aynı: Hepsi sarhoş oluyorlar...
Olması gerekeni değil de içtiğinin işini işliyorlar!...

Kalbi, Muhammedî Muhabbet Mâbedi olan Kudsî Âşıklar bilir ki bunların da üzerimizdeki hakları, ayıkmalarına Hasbî Hizmettir... Yiğitlik; taşlayıp, haşlamak değil de hasbî hizmete başlamaktır... Gerisi ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’e kalır...

Hayatın hırçın sokaklarındaki gaflet sarhoşları!
Umut ufkunun zavallı ve câhil uyurgezerleri!
Dalalete düşen düşkünler!
Ve ÖZlerinde uyuyan, İhânet Karanlığında ışığa hasret kalan kardeşlerim!...
Muhammedî İnanç, Amel, Ahlâk ve Hâllerden ayrı düşmüş ÇÖPlük Garipleri!..
ÇÖLün ÇİLE Çarşısı sizi-BİZi beklemekte!..
Ey Muhabbet Fedâileri!..
Sizler için: Rahmeti gazabını geçen RABB’ımızdan hidâyet diliyorum!...
Rahmetenli’l-âlemin olan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den şefâat diliyorum.
Muhammedî merhametin ve muhabbetin mümessili ve vârisi olan Âşıkların, hak ve hayr üzere himmetlerini diliyorum!..

ALLAHÜ ZܒL-CELÂL kullarına karşı gayretkeştir...
Ben de Muhammedî gayretkeşim.
Sizler için gayret diliyorum!..
Âcizâne, arza çabaladığım bu üç sınıf ki zifiri, karanlık ve loş insanlar...
Işığa hasret potansiyel Muhammedîler... Rıza rahmetine hasret yaşayanlar!

Azîz Kardeşim,
Kalb gözümüz çalışmazsa kelle gözümüz bizi şaşırtır, hatta düşürür bile!...
Sahih-i Buhârî’de de gördüğüm bir hadis-i şerîften anladığımı aktarayım...
Adı Abdullah olan bir sahabi hep şarab içiyor...
Ne var ki bu zâtı, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) çok seviyor ve meclisine gelince hürmet edip muhabbet gösteriyor... Bu zât Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i dişleri görülürcesine güldürebilen çok nüktedân zeki birisidir.
Bir gün sırtında bir yağ tulumu ve elinde sımsıcak ekmeklerle geliyor: “Yâ Resûlullah sana ve ashabına yağ getirdim!...” diyor. Afiyetle yeniyor...
Başka bir gün sırtında bir tulum bal ve sıcak ekmeklerle geliyor... Afiyetle yeniliyor...
Birkaç gün sonra ise yanında iki kişi, süklüm püklüm bir hâlde Meclis-i Muhammed’e girip:
“Yâ Resûlullah bu adam yağının; şu ise balının, parasını istiyor...” deyince Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) öyle içten gülüyor ki mübârek dişleri gözüküyor...
Ve derhâl; o kimselerin parasını kendi parasından ödetiyor.
İşte bu Abdullah, sık sık içki içiyor diye Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e şikâyet ediliyor.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de: “Şer’î uygulayın!...” buyuruyor ve dayak atılıyor...
Ömer (radiyallahu anhu): “ Allah (celle celâluhu) Abdullah’a lânet...” derken Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in alnındaki meşhur damar kabarıyor, doğruluyor ve:
“Sus öyle söyleme, vallahi ben Abdullah’ın kalbinde Allah ve Resûlullah sevgisinden başka bir şey bulamıyorum!...” buyuruyor...
İlk Muhammedî Melâmî bu Abdullah (Radiallahu anhu)’dur.
Zâhirî, bâtınını öylesine gizlemiş; kabı, kalbini öyle kamufle etmiş ki Ömer’ül Faruk (Radiallahu anhu) gibi bir zât bile girip çözememiştir...

Bir başkası ise,
İmâm-ı Azam Ebu Hanife (radiyallahu anhu) Efendimiz; Ulu İmâm, ömrünün son yıllarında geceleri evinde, eser bırakmaya çalışıyor; durmadan yazıyor ve ümmet-i Muhammed’e hasbî hizmete çabalıyor...
Ancak bir kimse var ki her akşam hava karardı mı, meyhâneye gidiyor, küpünü şarapla doldurup imâmın penceresinin önüne dikilip başlıyor küfretmeye: “Ey imâm, sana şöyle ederim, böyle ederim!” deyip ağzına geleni söylüyor...
Günler geçiyor, aylar geçiyor çıkıp da bu kimseye tek kelime söylemiyor ve söyletmiyor...
Ne var ki bir gün İmâmın etrafındakiler erken davranıp inzibatlara karakola çektiriyorlar...
Akşam oluyor zaman geçiyor ama kimse yok.
İmâm bekleyip, gelmeyince dışarı çıkıyor ve çocuklara: “Çocuklar benim bülbül gelmedi nerde kaldı ?...” diye sorunca çocuklar: “Dede, ona karakolda falaka dayağı atıyorlar” deyince yalın ayak, baş kabak koşuyor karakola...
Varsa ki dayak deminde ve canhıraş bağırıyor ama çâresiz... İmâm-ı Azam: “Neden dövüyorsunuz, ben şikâyet ettim mi, size ne? Bırakın adamımı!...” deyince bırakıyorlar.
Tabiki İmâm-ı Azam bu, fetvâ sahibi. İtiraz edilemezdi.
İmâm çıkıyor, adam da çıkıyor karakoldan...
Çıkıyor çıkmasına da, hemen meyhâneye koşuyor yarım kalan küpünü şarapla doldurup her zamanki yerine, İmâm-ı Azam’ın penceresinin önüne; dikilip, verip veriştiriyor içeriye makas görmemiş küfürlerle...
Yaşlı ve yorgun imâmımız yavaş yavaş geliyor arkadan baksa ki hâl bu hâl; ellerini bağlayıp kıyamda beklemeye başlıyor...
Biraz sonra adamcağız dönüp de bu hâlini görünce:
“Sen ne biçim insansın, ben sana neler söylüyorum; sen ise, gelip beni kurtarıyorsun ve şimdi ise kıyam duruyorsun!” deyince İmâm-ı Azam:
“ Sen benim Efendimsin, velîyy-i nimetimsin, ben sana bakar da seni böyle, beni böyle kılan RABB’ime şükrederim...
Seni İbret Sahnesinde, beni ise Hikmet Sahnesinde oynatana hamd ederim!...Ben sana bakar da saçlarımı tararım!...” der.
İşte o zaman bizim sarhoşun içindeki şarab, gözlerinden boşanmaya başlar.
Ayaklarına kapanıp af diler...
İmâmımız ise: “Kalk oğlum kalk UYANdığına şükredelim affın kapısı ALLAH (celle celâluhu)’nundur!...” demiştir... diyorum...

Muhammedî Muhabbetle Hasbî Hizmetçi Olmamıza dua ediyorum DUA diliyorum!..


İşte SARHOŞluk ve AYIKlık!...

Kul ihvâni sözün kes
Can dediğin bir nefes
Bir nefeslik nâsibin
Gün gelir bulur herkes!..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:"BEN" lik "Belâ!.." mız, Evvel Ahdimiz,
"BİZ" lik "MİM" inde "Bile"lik bulsun,
"BİR" lik "Be" sinde Tevhid Noktası olsun,
Yakînî Kurb Şah damarımızdanda yakın olsun!..
tevbe - Rıza - Dua - Şehadet BİZ liğimiz,
Resûlullah sav de buluşsun,
Allah'ımıza Hamd olsun İnşâallah!...
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

http://www.muhammedinur.com/modules.php ... ght=#13006
kulihvani yazdı:O güzelim Gemliğin çiçeklerinden Naz-Niyaz Rengi kardeşimin çiçeği volkancanımız,
bu muhteşem gelişin bendenizi o kadar sevindirdi ki gözlerimden sînemin acı suları dökülmeye başladı yazıya...
Bu hayat bir tiyatro sahnesidir, oyunun adı "Kulluk İmtihanı"...

sevgili oğlum,
kâinat denilen bu imtihan salonunda;
ahmaklar kendi isteyip seçtikleri yerde, zamanda, ve hâlde imtihan olurlar.
âşıklar ise Rabbülâlemin'in dilediği yerde, zamanda ve hâlde imtihan olurlar..

dünyanın dönüş hızı olan 1640 km/saat hızla ölüme koşan tüm canlılar!
Ve insaoğlu doğum-ölüm arasında aklından dolayı imtihan içinden çıkamaz..

hayalî bir kimlik-kişilik,
hayalî bir dünya,
hayalî bir din,
hayalî bir âhiretten
insan aklı İlâhî Nakli bilerek, bularak eşleşir de TEVHİDini doğurursa,
hayal kölleliği Hakikat-ı Muhammediyyeye dönüşür.
insan iken İNSAN olur,
demem o ki SULTAN olur...

sizin sadık, samimi ve gerçek gelişiminizden derin zevk, hazz ve huzur duydum..
Nurullahın ilk tecellîsi, ilk şey, ilk nokta, harketinden madde ve harekesinden mânâ yaratılan Rahmetenlilâlemin ANAsı Nur-u Mîm adına, hesabına ve şerefine,
Kün feyekün Kervanının ak saçlı-yaşlı Kır atı bu zavallı Kul İhvanî,
çile çöllerindeki çabası Allah cc rızası için,
Ruhum fedâ olası Aziz Efendimiz Resûlullah'ın hoşnutluğu için,
siz gençlere sadece hasbi hizmetçilik yükünü şerefle taşımak azmimiz var son nefese kadar inşaallah...

bu güzzelliğiniz gönlüme seher yeli gibi esti..

Hakta ve hayırda daima duacınızım inşaallah..

Dünyamızda, dinimizde ve âhiretimizde Efendimiz Resûlullah (sav)'ın orta yolunda İZlerini izlemeye hoş geldiniz volkan canımız...

Muhammedi muhabbet BİZe
Es Selam Efendimiz Resûlullah (sav) e olsun!..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:
kulihvani yazdı:Resim


GEÇENDE TEVBE BİRLİĞİMİZ
ŞU ANDA RIZA BİRLİĞİMİZ
GELENDE DUA BİRLİĞİMİZ
SON NEFESTE ŞEHÂDET BİRLİĞİMİZ

RESÛLULLAH (sav) DE BİZ OLSUN!
CUMAMIZDA CEM' OLSUN!
İNŞÂALLAH!..
http://www.muhammedinur.com/modules.php ... ge&pid=949

HU DOST!..

Hamdini ilhâm et yüce ALLAH'ım
Naz-niyâz nuruna hasret sabahım
Meded yâ MUHAMMED(sav) meded yâ şahım
Derd diyarındayım yâ RESÛLULLAH(sav) !...

Canım rıza ravzan toprağı olsun
Şefâat et şe'en şafağı olsun
Kalbim İBRÂHİM(as)'in gül bağı olsun
Nemrud narındayım yâ RESÛLULLAH(sav) !...

Çırılçıplak girip çıktığım "HAN"da
"Akıl aynası"nda "cim"-ü- "mim", "CAN"da
MUHAMMED(sav) adını andığım anda
"VAR"ın varındayım yâ RESÛLULLAH(sav) !...

Lûtfu ihsânınla Aşk'a düşmüşüm
Kendi ateşimde kendim pişmişim
Gül yüzüne hasret kalmış şaşmışım
Ah-ü-zârındayım yâ RESÛLULLAH(sav) !...

Tevhid tepesinde hep bekliyorum
Ha bugün ha yarın gelse diyorum
Kervan Kıtmirinim çok seviyorum
İntizârındayım yâ RESÛLULLAH(sav) !...


Bizim âcizâne izlediğimiz metodun ana mili (ekseni) "Muhammedî" kelimesidir.
Çünkü biz, bu kâinâtın bir "KÛN!..." ile "FE YEKÜN!" oluşuna, bunca mahlûkatın, insan ve aklının halkedilişine ve insan için bu muazzam imkan ve imtihana sebebi, hep Tevhid olarak görüyoruz ve inanıyoruz.
İşin aslı budur.

Emürü'l-Mü'minün Alî (keremullahi veche) ye soruluyor:"Hangi sözünden korkarsın?" cevâbı:
"İlk sözüm sözdür, kalû belâ'da...
Ancak, son sözüm ne olacak diye korkuyorum!..."
buyuruyor.

Mesele budur.
Bunca ibâdetin, itâatin, yapılan herşeyin ve hayatın son ucu tıpkı bir iğnenin en uç noktası gibi: " ilâhe illâ ALLAH Muhammedü'r Resûlullah" kelime-yi tayyibesidir İnşâallah.

Biz önce Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e tâbi'yiz ki ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e tâbi' olabilelim.

Muhammedî oluş: Her müslüman mü'min için fıtrî ve dinî mîrâstır...
Ne mutlu Muhammedî şuûra şimdi kavuşanlara ki Evvelî, Âhirî, Zâhirî ve Bâtınî mîrâslarına kendi özlerinde kavuştular...

Minnetsizce... Muhammedîcilik ya da Muhammedîlik yoktur...

Her insan aslında fıtren (yaratılıştan) Muhammedîdir ama farkına varıp, garkına gelememiştir. Sonradan Muhammedî olunmaz.
Ezelden Muhammedî olduğunun şimdi farkına varılır ve yaşanarak ebede taşınır...

İyi de, ikimiz de Muhammedî oluşumuzun farkına varınca, Muhammedî olunca ne faydası olacak?
Muhammedî oluş şuûru, tıpkı teknikteki elektrik sistemi gibidir. Enterkollektedir.
" ilâhe illa ALLAH" pirizi
"Muhammede'r-Resûlullah" fişiyle buluştuğu an, ilâhî sisteme dahil olursun.
Tüm âletler 220 volt itidâl üzere gelen gerçek nura kavuşur...
Elbette buz dolabı kaderi gereği dondurmaya, fırın yandırmaya, ampül ışıtmaya, kalb de TV gibi 99 kanalı seyrettirmeye başlayacaktır...
Senin elektriğin, benim elektriğim derdi bitecek
"Bizim nurumuz Muhammedî, Kur'ânî ve Rahmânîdir. Hamdolsun!..." diyeceğiz...
Maddî hayatta da mesela, senin çocuk, benim çocuk değil, bizim çocuklarımız olacak...

İnsanoğlu çok antikadır...
Zaman dilimindeki payı, yarım nefestir...
Düşün de, bak gör...
Şu anın; "Şimdi!..." dediğimiz yarım nefes ki "alırız, veremezsek; veririz de alamazsak!..." derdi ve gerçeği işin anasıdır.
Tıpkı köyde Ruziye Bacımın elle çorap ördüğü gibi, tezgâhda ilmek ilmek halı dokuduğu gibi ömür halısını dokuruz.
Geçenler yığılınca: "Şunları yaptık işte" olur...
Biz şu andaki yarım nefeslik bir iktidarla her şeyi yapabiliriz.
Âlim de oluruz, zâlimde...
Deli de oluruz, velî de...
Müslim de, kâfir de...
İşte sen, ben: Biz olunca, Biz "Muhammedî" olunca; Muhammedî olduğumuzun şuûruna ve nuruna kavuşunca:


1-) Geçen zamandaki günâhlarımız için Muhammedî tevbe birliği doğar. "Yâ Rabbenâ bizi bağışla!..." deriz...
Ben senin için, ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL ikimizden de razı olsun diye affını dilerken, sen de benim için dilersin...
"Beni affet!..."i unutursun ya da az dersin. "Bizi bağışla!.." dersin.
Geçen geçti ama, günâhları birlikte eritmemiz daha kolaydır...


2-) Gelecek henüz gelmedi: Peki ne gerekir? Şüphesiz "dua":
"RABB'ımız bize hakkı ve hayrı ver, bizi şâki kılma, saîd kıl!..." dua, dua, dua...
Ben sana, sen bana, birlikte; bizim duamız Muhammedî dua birliği...
Belki ilerde Kur'ân-ı Kerîm'deki Hadis-i şerîfdeki dualar gelir ama ne olur ne olmaz dinle bak:
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabına: "Hiç küfretmediğiniz bir ağızla dua edin ki kabul olsun!" buyurunca,

Ashab-ı Güzin: "Yâ Resûlullah bizler beşeriz, bir şeyler ağzımızdan kaçabilir!..." diyorlar.
İşte o zaman Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendi Muhammedî metodunun ana kurallarından birini buyuruyor:
"Hiç sâlih bir dosdunuz yok mu ki yerinize dua ediversin!...
Çünkü siz onun ağzıyla küfredemezsiniz!..." buyuruyor.
Derunî dua dirliği, birliği ve erliği budur...


3-) Bir de "Şimdi"lerimiz var ya esas yaşadığımız şu anlar...
Kaza ve kaderin tecellî tezgâhına döküldüğü şu anlar...
Acılar, tatlılar... Kahkahalar, göz yaşları...
Ne yapabiliriz birbirimize şu anda?
Kaderlerimizi değiştiremeyiz. Kader, Kaderullah...
Hakkda ve sabırda vasiyetleşiriz!
"Olan"ın hükm-ü hakk olduğunu anlatır rızada buluşuruz!
"OLAN"a "RIZA" nedir?
Nefsimizin hoşuna gidiyorsa şükür, gitmiyorsa sabır...
Ondandır ki Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
"Îmânın yarısı şükür yarısı sabırdır." buyurmuştur...
Kısacası; Muhammedî oluş şuûru; geçene tevbe, gelene dua, olana rıza birliğidir!...


Özetler ve tablolaştırırsak:

1- Günün, "DÜN"ünde başa bir şey gelmiş, "olmuş" ise:

Tezekkür (hatırlama) + Tefekkür (düşünme, zihin yorma) + Tevbe ve istiğfâr (hak ve hayıra dönme ve bağışlanmayı dileme)


2- Günün "BÜGÜN"ünde başa bir şey geldi, "Olan!..." ise:

Rıza (hükm-ü hakk'tan bilme) + Zevk (hikmetini bulmak) + Şükür (nefsin hoşuna giderse hikmet bilip teşekkür etmek) + Sabır (nefsin hoşuna gitmeyense, ibret bilip sabretmek)


3- Günün "YARIN"ında başa bir şey gelecek "OLACAK!..."sa:

İntizâr (bekleme, gözleme) + Tevâkku' (hakkını, hayrı umma, arzu etme) + Dua ve Dua!... (Allah'a yalvarış ve niyâz)



Azîz kardeşim,
ALLAH Tealâ'nın izni ve inâyeti ile birşeyleri irticâlen arzetmemin tek maksadı:
ALLAH Tealâ ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Muhammedî şerefinin şahlanıp gönlünün hoş olmasıdır.
Bizler âcizâne haddimizi bilir, kalender insanlarız.
Yazar-çizer takımından da değiliz. HAKK (celle celâluhu) dan gelen ile halka hasbî hizmette, merhamette ve muhabbette Muhammedî mâverânın, mezhebin, meşrebin ve metodun mecburları ve me'murlarıyız.

Biz buna, İnşâallah hem mecbur kılınmışız fıtraten, hem de emredilmişiz şer'an!...
Eğer hizmet yerini bulursa bunun şerefi, haysiyeti, onuru ve hasılatı Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e aittir.


Noksanlık, kusur ve anlatamayış yanlışlıkları varsa, işte onlar bu fakîrin boyun borcudur.
Affımızı; ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'den, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den ve sizlerden dileriz!...



Neden mi bunları dedim?
Karman çorman gibi gidiyor...
Ama gönlümü okuyorum da diyor ki: Kendi aklını, nefsini ve kalbini iknâ edip, başını RABB'ına eğdirecek ne gördün, ne bildin, ne anladın ve ne yaşadın ise olduğu gibi ve Muhammedî metodun gereği olarak; Muhammedî oluş şuûruna koşan kardeşine anlat ki zahmet çekip binlerce eser aramasın, aklının aradığı kördüğüm çözümlerini bulmaya zaman harcamasın, ahmakça alışkanlıkları bırakıp, Muhammedî kavlî, fiilî, ahlâkî ve hâlî anlayışı ve yaşayışı tatbik etsin.
Aralarda kalmasın!...
Kâğıt yangını gibi geçen ömür tantanası ve dünya şakşukası bitip, ağır hesaba çekilmeden o kardeşimiz de; ezel sözünü, parmak izinde ve kendi özünde bulup isbât etsin.
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'de buluşalım, tanışalım, bilişelim, oluşalım ve sevişelim!
Bu cihânda celâl, kemâl, cemâl ve hemhâl cenneti olan; can-ı Canân, yâr-i Yezdân ve Habib-i Hannân-ü Mennân olan Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Kalb Kâbesinde tevhid tavafı, Ârifler Arafatında derûn duası, merhamet Meşari'l-Haram'ında hürmet hüşû'unu ve Muhabbet Minâ'sında kulluk kurbanını (yakînliğini) diriltelim birlikte!...

Gel!... Aynı tende canlar olarak; ben, sen, o, biz!...
Biz, Muhammedîyiz!...
Hepimiz, birimiz!... Birimiz, hepimiz!...
Biz hamdolsun Muhammedîyiz!...

Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı: Aziz kardeşlerim;

İnşâallah, bizler Muhammedî Muhabbet, Merhamet, Hasbî hizmet ve Hakikat içinde Resûlullah sav'in yüreğinde BİR ve BİZ oluruz!

İmam-ı Mutlak, Rehber-i Mutlak, Mürşid-i Mutlak ve Resûlullah sav olarak Allah cc nun seçtiği Muhammed aleyhisselâm'ın getirip uyguladığı saf ve pâk Sırat-ı Müstakim yolunda ifrat ve tefrite düşmeden itidal üzere birleşir de farklılıklarımızı ayrı yaşar Bileliğimizde ise:
"Şimdi Resûlullah sav olsa ne emreder idi?" sorusunu aklımızdan çıkarmadan ana rehberimiz ederiz..

İlâhî İlmi ve Muhammedî Edebi yaşamakta ve yaşatmakta hepimiz aynı safta tıpkı Resûlullah sav'in arkasında Hayat Namazı kılarcasına kardeşce Hasbî ve Habibî Hizmetçiler oluruz!

Allah cc Yardımcımız olsun!
Resûlullah sav Yârimiz olsun!
İnşâallah...
Resim
Kullanıcı avatarı
NuruM
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 350
Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen NuruM »

NUR-ye'miz harika hizmetiniz için çok teşekür eder hürmetlerimi sunarım. Elleriniz dert görmesin inşaALLAH!

Sevgi ve Saygılarımı sunarım....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Güzel kardeşim cümlemizin İNŞAALLAH!

kulihvani yazdı:HEP KORKAN - HİÇ KORKUSU OLMAYANLAR…

Elifdostu : “Güzel bir sorum var: Allahı(CC) bir an bile unutmamak için ne yapmalıyız? En güzel cevabı verenle tanışıp ellerinden öpeceğim.” diye sormakta…

Bu Sırr Sorusu için;
Benden Söz Gayreti
Pîrden (ks) Sohbet Himmeti
Resûlullah (sav) den Zevk Şefâatı
Allah (cc) dan Hazz Hidâyeti dilerim…


Derunî Matematikte;
Sıfır, yok demek değil Hiç olmayandır ve aslında târifsizdir… Fenâfillah…
Sonsuz, çok demek değil Hep olandır ve aslında târifsizdir … Bekâbillah…
İkisi arasında “Bir” demek Tek olandır ve aslında tek târiflidir... Tevhidullah...

Tek sayı “1” dir.. “Vahdet”tir..
“ÖZ – İÇ - ENFÜS” ündeki..

Diğerleri rakamlardır. “2” dediğimiz içinde iki adet “1” olan bir “Kap”tır. “1000” de öyle…“Kesret”tir…
“YÜZ – DIŞ – ÂFÂK” ındaki…

Beden Testisine ilk kez üfürülen EL (HAYY cc) esmâsı zuhuru diriden diriye makas yemeden canlar cenginde Cihan içinde aktarılıp gitmekte…

“Elest Meclisi” her “NEFS” in ilk defa sahneye çıktığı, Rububuyiyyet Tevhidini hepsinin kabul edip kendi kendilerine şâhid olup taahhüd ettikleri antlaşmadır.

Resim “Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabb’in Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şâhid tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? (onlar da), evet (buna) şâhid olduk, dediler” (A’raf 7/172)

O meşhur “Elest Bezmi”nde Rububiyyet Tevhidine şâhid olup Rabbimizi bildik diye “SÖZ” vermişiz…
Resim “Peyygamber sizi RABB’inize imân etmeye çağırıp durduğu hâlde niçin ALLAH’a inanmıyorsunuz (imân etmiyorsunuz) ? Hâlbuki O, sizden kesin söz de almıştı (Elest Bezminde)... Eğer gerçek mü’minler olacaksanız.”
(Hadid 57/8)

Ve bu âlemde Azametullah ve Kudretullahın sregilendiği kulluk imtihanı sahnesinde Uluhiyyet Tevhidine şâhid olmaya, ALLAH’ımızı bilmeye geldik..
Her türlü maddî-mânevî imkanlarla donatılmış olarak..
Tek gerçek “Şehâdetullah”ımızdır.
“Geldim, gördüm, bildim, buldum, oldum yaşadım ve şehâdetimi Resûlullah (sav) in şehâdetine kattım!” diyebilmektir işimiz..
Zâten her şey ve her husus bunun için var olmuş, olmakta ve olacaktır…

Sorası mâlüm.. Mahşer cem’i.. Hesap demi.. ve kulluğun karşılığı..

Her an Allah (cc)’dan korkmak?..

Soru bu…
Her an huzurda olana Hızır hazırdır..
Ancak açmak da lâzım ve lâyık…

Mükerrem olarak yaratılan her insan bu âlemde kendi tercihi ile her türlü olmakta..
Tercih açık; Ya Hak ve Hayr, ya da Bâtıl ve Şerr..

En üstün olanımızı ise Allah (cc) ilan etmiş:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

Resim “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”
(Hucurât 49/13)

Demek ki en keremlimiz, Celâlinden ikram eden Zü’l-Celâli ve’l- İkram olan Allah’tan en çok korkanımız imiş..

Takva kelimesi te, kaf ve vav harflerinden oluşur.

Erence dilin bileneler bilir ki gözüken Kahhariyet içinde yaşarken;
Canlı-cansız tüm resimlerin tek, eşsiz, denksiz, zıtsız Zât (cc) olan Ressam’ına- sistemin Ustası’na saygı duymak, kadrini ve kıymetini bilmek sistemi içinde protez diş gibi değil de diri diş gibi yaşarken şâhidi olmak…

İlâhî İlmi Muhammedî Edeble buyuran Aziz Resûlullah (sav ) Efendimiz bunun için:

Resim Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : kim ki nefsini bildi kesinlikle Rabb’ini de bildi” buyurmuştur. (Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Kendini bilebilmek için bunca çabalar…
Ve Hak Erenler hizmetçiliği..
Kişiyi kiralık veya satlık kimlik ve kişilik yaftalarından kurtarıp ezelden ebede Muhammedî, Kur’ânî ve Rabbânî kendiliğinde olduğu şuûruna kavuşturma hasbî hizmeti..

Gerçek Erenler Yolunda yasa:

“Kendini bilmeyene anasının sütü haram
Kendini bilene babasının kanı helâldir..”

Yine Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

Resim Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : “Mutî kable en temûtu!... : Ölmeden önce ölünüz!...”
(Keşfü’l-Hâfâ II 291 hadis 2669)

Kim ki kendini bilir de cehâlette ölürse,
Kim ki Rabb’ini bilir de Kemâlâtta dirilirse işte onlar her an, her yer ve her hâlde Allahü zü’l- Celâl’den korkarlar Elif özeli ve güzeli kardeşim..

Ve onlar için Allahü zü’l- Celâl:

أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
Resim “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de.”
Buyurmakta.. (Yunus 10/62)

İşte bu Hep korkan ve Hiç korkmayanları anlatırken Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

Resim Ömer İbn Hattab (radiyallahu anhu)’dan, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“ALLAH’ın öyle kulları vardır ki onlar ne peygamberdir ne de şehîddirler. Ancak, ALLAH katındaki derecelerinin yüksekliğinden dolayı kıyâmet gününde peygamberler ve şehîdler onlara imrenirler.” buyurunca Ashab:
“Yâ Resûlullah! Onların kim olduklarını bize bildir!” dediler. Resûlullah (sav):
“Onlar aralarında ne neseb ne de maddî bir bağ olmamasına rağmen birbirlerini ALLAH için sevenlerdir. ALLAH’a yemin olsun ki onların yüzleri nurludur ve onlar nur üzeredirler. İnsanların korktuğu zaman onlar korkmazlar, insanların üzüldüğü zaman onlar üzülmezler.”

buyurmuştur. (Ebu Dâvud, Büyû’ 76/3527)

Muhammedi Muhabbeti kaynağından duyduk uyalım İnşâallah..

Resim Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “ALLAH’ın kullarından birtakım insanlar vardır ki enbiyâ değiller, şehîdler de değiller amma kıyâmet gününde ALLAH katındaki makamlarından dolayı onlara nebîler ve şehîdler, imrenerek bakacaklardır.” buyurunca ashab:
“Bunlar kimler? ve ne gibi hayırlı ameller yapmışlardır? Bize bildir de biz de onlara sevgi ve yakınlık gösterelim yâ Resûlallah?” dediler. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Bunlar bir kavimdirler ki, aralarında ne akrabalık ne ticaret ve ne de iş ilişkisi olmaksızın ALLAH ruhu ile ALLAH’ta sevişirler. Vallahi yüzleri bir nur ve kendileri de nurdan birer minber üzerindedirler. İnsanlar korktukları zaman bunlar korkmazlar, insanlar mahzun oldukları zaman bunlar hüzünlenmezler buyurdu ve: “Bilesiniz ki, ALLAH’ın dosdlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de.”

(Yûnus 10/62) âyetini okudu” (Hâkîm,El Müstedrek IV-170)

Peki ben de âcizâne bir soru sorayım size, ödülü Eren Duâsı olsun:

“Hep korkan ve Hiç korkusu olmayan” kişilerin bu hâline ne isim verilmiştir Muhammedi Tasavvufta?..

Allahü zü’l- Celâl’e hamd olsun!
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e salât ü selâm olsun!


Gönlümüz ve ömrümüz Nur-u Mîm dolsun!

ÜZME! ÜZÜLME! SEV! SEVİL!..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:
Sizi canevimden kutlarım..
Övdüğümü sanmayın..
Hamdolsun sizler de bilirsiniz ki her çeşmenin şerefi ağzından akan suyun kaynağına aittir..
O'nun şerefiyle şereflenip nuruyla nurlanır ve diriliğe baş hizmetçi olurlar..
Suya sahib çıkan çeşme ya rüşde erememiş ahmaktır, ya da ters gelişmiş bilinçli bir haindir..

Biz hepimiz ise çok şükürler olsun ki sadece Muhammedî Hizmetçileriz!..

Elif.. Lââââm.Mîîîîm..

Hepsi de SAV in Rahmet Ravzasından, Kevser Kereminden ve Habibullah Hazzından..

Elifin çekersiz oluşu ise hayran olduğum husustur..

Güzel gönlün Nur-u Mim kaynağı olsun..

Sen de Muhammedî Melâmetin Tevhid Tası ol!..

Duamız bu!..

"Duânız olmasa neye yarardınız!"

Buyurana hamdolsun..
Resim
Kullanıcı avatarı
Zulfikar
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 10
Kayıt: 20 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen Zulfikar »

Ruhumun susuzluğuna çare oluyor bu güzellikler. Allah söyleyenden de söyletenden de razı olsun.

Meded Allah

Ya Muhammed (S.A.V) Ya Ali (k.v)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/zlfkr.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
feyz
Üye
Üye
Mesajlar: 40
Kayıt: 01 Eyl 2009, 02:00

Mesaj gönderen feyz »

İmtihan Salonu olan HAYYatta, Başrol Oyuncusu NEFS kendini BİLince, HAKK Dostlarını BULunca, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile OLunca Şah Damarından da YAKÎN OL-AN Rabbülâlemin celle celâlihu ile YAŞAyacaktır…

işte tüm sorularımın cevabı....

ALLAH cc sizlerden ,özellikle kul ihvani hocamdan ebeden ve daima razı olsun... MÜBAREK ELLERDEN ÖPERİM KENDİ GÖNLÜMCE....
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/mzaaajf5.gif[/img]
Cevapla

“►Nasihat ve Güzel Sözler◄” sayfasına dön