zümrüd-ü anka...

Bizi silkeleyip kendimize getirecek nasihat ve sözler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

zümrüd-ü anka...

Mesaj gönderen MINA »

zümrüd-ü anka...

Resim

simurg da denilen bir kuş..

zamanın birinde bir sürü kuş hayallerindeki özlenen diyarı aramaya yola çıkarlar.
anlatılanlara göre hayatın anlamı bu aradıkları diyardadır,yaşamın sırrına ereceklerdir o vardıkları diyarda..

zorlu iklimlerden geçerler ve kayıplar verirler..yolun sonunda otuz tane kuş kalmıştır ki simurg zaten otuz kuş demektir..bir de bakarlar ki aradıkları kendilerinde olandır zaten..uzaklarda değil kendi içimizdedir aradığımız anka kuşu..


doğu mitolojisinde tüyleri güzel, boynu uzun, büyük bir kuştur..boynu halka halinde beyaz tüylerle çevrilidir..
ankanın anlamı gerdanlıktır..
mısır efsanesine göre üzerinde otuz çeşit kuşun rengi bulunur..
iranlılar ise simurg olarak adlandırırlar..
gözle görülmeyecek kadar yükseklerde uçar ve kaf dağında yaşar..
bir efsaneye göre beş yüz yıl yaşar..

bu kuşun ölümü ile ilgili, kendi küllerinden doğmak şeklindeki efsaneden farklı bir efsane de vardır..bu efsaneye göre; güneş, ölümü yaklaşan ankanın yuvasını yakar..o da tekrar bir yuva yapar, oradan hiç çıkmaz ve orada ölür..kemikleri içinde bir solucan bulunur, ondan yeni bir anka kuşu doğar..


kanatları ateşe dokunduğunda, küllerinden doğacağı günü yanarak kutladı anka...

Aslında Zümrüd-ü Anka, Kaknus ve Simurg olarak farklı isimlerle anılan farklı hikayeleri olan esatiri bir metafor olarak kullanılırlar.

Zümrüdü Anka: Bulutların üstünde yuvası olan büyük bir kuştur ve elma kabuğunun isisyle beslenir.(Tanımlamadaki ayrıntı inceliğine hayranım!) Uçarken yumurtasını gökyüzüne bırakır. Yumurta yeryüzüne doğru düşerken yavru kabuğu kırıp annesinin yanına uçar.

Simurg: Feriddün-i Attar'ın Mantık Al tayr kitabında kullanılan tasavvufi bir metafordur. Kuşlar efendilerini aramak için binbir türlü zorluğu geçerken elenirler ve geriye otuz kuş kalır. (Simurg farsçada otuz kuş anlamına gelir) Bir de farkederler ki aradıkları aslında kendileridir. Vahdet-i vucudu ifade etmek için kullanılır.

Kaknus: Bin yıl yaşayan bir kuştur ve türünün tek örneğidir. Gagasında üçyüzaltmıbeş delik vardır. Hintli bir hakim musiki ilmini kaknus ten öğrenmiştir.
Kaknus bin yılın sonunda bir çalı çırpı yığınının üzerine tüner ve muhteşem nağmelerle bütün kuşları etrafına toplar. Onu dinleyen kuşların bazıları tahammül edemezler.

Kaknus bedenindeki son güçle kanatlarını çırpar ve bir kıvılcımla kendini tutuşturur. Üzerinde tünediği odunlarla birlikte büyük bir ateş ortaya çıkar. En son korlar kül olduğunda küllerin ortasından yavru kaknus başını çıkarır.
O da bin yıl yasar..bilgi ve acı birlikte öğrenilir ....



alıntı....
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: zümrüd-ü anka...

Mesaj gönderen MINA »

MINA yazdı:
zamanın birinde bir sürü kuş hayallerindeki özlenen diyarı aramaya yola çıkarlar.
anlatılanlara göre hayatın anlamı bu aradıkları diyardadır,yaşamın sırrına ereceklerdir o vardıkları diyarda..

zorlu iklimlerden geçerler ve kayıplar verirler..yolun sonunda otuz tane kuş kalmıştır ki simurg zaten otuz kuş demektir..bir de bakarlar ki aradıkları kendilerinde olandır zaten..uzaklarda değil kendi içimizdedir aradığımız anka kuşu..

Resim

zor'dur gönüll ikliminde yaşayanları BULmak..Her gördüğünü o iklimden sanmak da nice kayıplara uğratır gönül dünyamızı...acıtır canımızı..ağlatır gönlümüzü...

Boş yere üzülen bir dostumuzu görsek Ona neler deriz...Kendini üzdüğün şey, üzülmeye değmiyor deriz...Yüreğin yüreğimdir yüreğimi üzme deriz...
Ve Onu üzgün görmemek için neler deriz..neler söyleriz...Herkes kendinde olanı verir deriz...Ve vermişsen kendinde olanı kendin gibi olmuşsan, maskesiz, başkasına da kendi gibi olma hakkını vermelisin deriz...

Peki ya kendimiz...
Kendimizi boş şeylerle üzdüğümüzde bunu bu kadar net söyleyebilirmiyiz...
Sen bana gereksin diyebilirmiyiz kendimize...
Dostumuz dost olduğumuz kadar kendimize dost değilmiyiz yoksa...
Kendine DOST olmayan başkasına dost olabilirmi sonra...

Yada kendimizi..kendimizinmi sanırız..emanet olduğunu unutarak sahiplenirimiyiz kendimizi....

Bir canımın muhabbeti kendimi kendime getirdi...
Acının üzerine tatlı yemek gibi gönüll muhabbeti...
Biraz sonra acıdan eser kalmadığı gibi...acının tadını da unutmak gibi...Onu bana Allah gönderdi...Kendine gel der gibi...Teşekkürler, alınan nefesler sayısınca ŞÜKÜRler YARABBİM...

insan da ankakuşu gibi sanırım...zorlu iklimlerden geçtikten sonra, uzun yolun sonunda birde bakarki aradığı kendi içindedir...uzaklarda değil kendi içimizdedir aradığımız anka kuşu..
İÇi çekmeye başlar insanı İÇli dostluklara...İÇ İÇe değilmidir zaten dostluklar...İki beden ama tek kalp gibi...İçim içimdir dostluklar, ve İÇiniz size söyler durur DOSTluk HUZURdur senfonisini.....

Levha gibi karşınıza çıkar durur İçiniz...Birinde görmezden gelseniz, ikincisinde görmezlikten gelemediğiniz gibi ilk gördüğünüzden başka görmeye başlar ve tarifsiz coşarsınız...Bu kendimizdenmidir...
Kendimiz emanet se kendimizden değil, emanetin sahibindendir...
Sahiplenmeden AN'ı YAŞA mak ne güzelldir...

Dışarı çıkıp, eve döndüğünüzde kapının anahtarını kaybettiğinizi farketseniz, kapıda kala kalsanız...Düşünürsüz bir komşunun kapısını çalsammı diye..İçiniz dur hele der...bir soluklan hele...oturursunuz merdivene...içeri girmeliyim...başka yer sıkar beni demeye başlar yüreğiniz...
O ara bir komşunuz sizi görüp, gel bakarız çaresine telaşlanma diyip sizi evine alsa siz yinede anahtarım der...girersiniz komşunun evine...
bir ara çantanızı tekrar kontrol ettiğinizde anahtarın aslında çantanın bir köşesinde durduğunu farkettiğinizde, nasıll görmedim dersiniz kendinizce...
Hem sevinir hem şaşarsınız halinize...

Kendimizden de böyle dışarı çıktığımızda, tekrar eve dönmek için anahtarımızı görmekk gerek...Nice telaşlar içinde anahtarı görmez oluruz da dolanır dururuz kendi çevremizde...
Durulmakk gerek...
AN'lamak gerek...HER şey HİKMET...

BİZ'i BİZ'e Getiren anahtar gönüllü DOSTlara sevgilerimizi sunarız...
Gönül EVinin anahtarı Sevgi seliyle...

*******************

Bunu acizliğimin duası say Ya Rabbi

Cahilliğimi bağışla.
Ve ihtiyacı neyse onunla nimetlendir kalbimi.
Gözümün pınarında her daim yaş hazır bekliyor.
Yürek sanki bir açık yara, ne değse sızım sızım sızlıyor.
Canı yanınca feryad ediyor insan,
Canı yanınca yanında kim varsa ona uzanıyor.
Şifa senin elindedir Ya Rabbi...
Yanlış adreslerden çevir adımlarımı,
DENENMİŞ YALNIŞLARLA YENİDEN YALNIŞA DÜŞÜRME BENİ..

mina...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

Zehirlidir gurbetin aşı, ekmeği, suyu
Tek başıma gezdiğim sokaklarda sen varsın
Hiç ayrılamam derken savrulunca gurbete
Gözyaşıyla ıslanan yanaklarda sen varsın

Yalnızlık kabus olur sensiz gecelerime
Bir gün gelip doğacak şafaklarda sen varsın
Hicranın acısından parçalanır yüreğim
Kenarından kan sızan dudaklarda sen varsın

Sensizliğin hüznünü duyarım ney sesinde
Gönül telime vuran parmaklarda sen varsın
Gözyaşımla sularım gönlümün bahçesini
Filizlenen yeşeren yapraklarda sen varsın

Ruhumun tarlasında sevgi hasat ederken
Rüzgarlarla salınan başaklarda sen varsın
Ruhum aydınlığınla ten kafesinde esir
Aşkın zincirindeki tutsaklarda sen varsın

Gün gelir kavuşmadan ölürsem hasretinle
Gömülmek istediğim topraklarda sen varsın
Gözlerini görünce yüreğimin içinde
Sevda ateşi yakan ocaklarda sen varsın

Aklıma her gelişte dönerim sana doğru
Bilirimki orda uzaklarda sen varsın
İlahi kader midir yoksa kara talih mi
Zemheride açılan zambaklarda sen varsın

İster ölüm fermanım isterse devlet kuşu
Senden haber getiren ulaklarda sen varsın
Takvimin her yaprağı kopar çığ kopar gibi
Yüreğimin üstüne firaklar da sen varsın

Hangi yöne yürüsem sonunda sen durursun
Yolumun üstündeki duraklarda sen varsın
Ya bir gün unutursa diyerek sakladığım
Bileklerime bağlı bıçaklarda sen varsın

Gönlümün deryasına akıtmak istediğim
Deli gibi çağlayan ırmaklarda sen varsın
Bilmem kabul olurmu küstahca dileklerim
Canımı adadığım adaklarda sen varsın...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

Abdullah bin Mübarek, bir gün yolda gidiyordu. Önünde birkaç koyunla bir çoban çocuk gördü. Ona acıdı ve;"Zavallı, çocuklukta çobanlık yaparsa, büyüdükte Allahü teâlânın ibâdet ve mârifetine nasıl erişir?" dedi. Sonra kendi kendine; "Gideyim, ona Allahü teâlâyı tanımakta bir mesele öğreteyim." deyip, çocuğun yanına geldi ve:

-Evlâdım, Allahü teâlâyı bilir misin? buyurdu.

Çocuk:

-Kul nasıl sâhibini bilmez?" dedi.

-Allahü teâlâ'yı ne ile biliyorsun?

-Bu koyunlarımla.

-Bu koyunlarla, O'nu nasıl bilirsin?

-Bu birkaç koyun çobansız işe yaramaz. Bunlara su ve ot verecek, kurttan ve diğer tehlikelerden koruyucu birisi lâzımdır. Bundan anladım ki, kâinat, insanlar, cinler, hayvanlar ve canavarlar ve bu kanatlı kuşlar bir koruyucuya muhtaçtır. Bu binlerce çeşit mahlûkatı korumaya kâdir olan, Allahü teâlâdan başkası değildir. İşte bu koyunlarla Allahü teâlâyı, böylece bildim

-Allahü teâlâyı nasıl bilirsin?

-Hiç bir şeye benzetmeden bilirim.

-Böyle olduğunu nasıl bildin?

-Yine bu koyunlardan.

-Nasıl?

-Ben çobanım. Onların koruyucusuyum. Onlar benim korumam ve tasarrufumdadırlar. Onlara dikkatle bakıyorum. Ne onlar bana benzerler, ne de ben onlara benzerim. Buradan, bir çoban koyunlarına benzemezse, Allahü teâlânın elbette kullarına benzemiyeceğini anladım. Abdullah bin Mübârek:

-İyi söyledin. İlimden bir şey öğrendin mi? buyurdu.

Çocuk:

-Ben bu sahrâlarda, nasıl ilim tahsîl edebilirim, dedi.

-Peki başka ne öğrenmişsin?

-Üç ilim öğrendim. Gönül ilmi, dil ilmi ve beden ilmi.

-Bunlar nelerdir, ben bunları bilmiyorum.

-Gönül ilmi şudur ki, bana kalb verdi ve kendi mârifet ve muhabbeti yeri eyledi ki, bu kalb ile O'nu bileyim. O'nun sevdiklerine gönülde yer vereyim, sevmediklerine yer vermiyeyim ve böylelerinden uzak olayım. Dil ilmi şudur ki, bana dil verdi ve dili zikretmek, O'nun ismini söylemek yeri eyledi. Bununla O'nu hatırlatanları dile getirmeği, O'ndan bahsetmiyen sözden onu korumayı, böyle sözden uzak olmayı îmâ etti. Beden ilmi şudur ki, bana beden vermiştir ve onu kendine hizmet yeri eylemiştir. Böylece O'na hizmet olan her şeyi yaparım, hizmet olmayan şeyi ise bedenimden uzaklaştırırım.

Abdullah bin Mübârek, bunun üzerine:

-Ey çocuğum! Evvelki ve sonraki ilimler, senin bana bu öğrettiklerindir! dedikten sonra: Ey oğul, bana nasîhat ver, buyurdu.

-Ey efendi! Âlim olduğun yüzünden belli oluyor. Eğer ilmi Allah rızâsı için öğrendiysen, insanlardan istemeyi, beklemeyi kes. Yok, dünyâ için öğrenmişsen, Cennet'e kavuşamazsın, dedi.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »



Emeğinize yüreğinize selamet Canlar...
Birşey desek
"Diyen bilmez!" derler...
Birşey demesek
"Bilen demez!" derler...
Bir de
"Yaşanmayan yalandır!" tokatını yedirirler...
En iyisimi sazsız sözsüz kendi içime bir fısıltı:


Benlik Dağım peşin gittim unuttum "KANLI KAFES"i
HAKK'ta HAKK'tan HAKK'a HAKK'la üfürür RAHMAN nefesi
Gözlüyorum bir ses verse KİMsesizlerin KİMsesi
"ANKA" dandır ankakuşu "KAF DAĞI"nda "KUŞ"un sesi...
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

yüreğine selamet ankakuşu kardeşim...

HOŞ OLasın...HOŞ KALasın inşaallah...
inşa eden Allah...(c.c)

sevgiyle....
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

[/



Bu Anka kervanı çeker Muhammed


Lokmaniyam senden geldim meydana
Esrarın sığar mı yar bu cihana
Anka kervan derler bizim kervana
Bu Anka kervanı çeker Muhammed


Gönüle düştümü muhabbet suyu

Selvi boylarında durur Muhammed

Elbet hoştur yarin köşkü sarayı

Yarin sarayında durur Muhammed



Yara sevda çeken mecnunla Leyla

Hakka Kulluk etmek yegane gaye

Bilmessin nerede gizlidir Mevla

Zerreden kürreye durur Muhammed



Esrarı büyüktür olmaz nihayet

Levlake sırrına mataptır gayet

Onunla gelmiştir sureyi ayet

Kur'an-ın sırrında durur Muhammed



Nice aşıkları cananından bezmiş

Meyhane içinde sarhoşlar sızmış

Yara sevda çeken ummanda yüzmüş

Deryayı ummandır durur Muhammed



Vahdeti vücüttur lamekan şehri

Elbette çekilmez dünyanın kahrı

Nice gemileri batırdı bahri

Şah kaptan başında durur Muhammed



Muhammed Ali'ye verildi hüccet

Onun için bilir yar kadir kıymet

Elbet müminlerde olmaz ihanet

Hidayet mülkünde durur Muhammed



Lokmaniyam senden geldim meydana

Esrarın sığar mı yar bu cihana

Anka kervan derler bizim kervana

Bu Anka kervanı çeker Muhammed


alıntı.......
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

SADAKATle SAMİMİYET semayemiz olsun CANlar
"Hizmet ile dest-i Kemal" bulsun cümle hoş ol-ANlar
Gayretledir Kemalat: İlim - Edeb - İrfan - Erkan
Hakk ve Hayrın Hizmetçisi BİZde BİRdir hoş kal-ANlar...


anka kuşu
O ANlar...
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Resim


Ankakuşunu DÜŞ'te gördüm,
Taa uzaklarda, bir o kadar yakında,
HOŞ OL..HOŞ KAL..dedi bana...
İÇinde İÇİMce yüklü mânâ...

Bu bir dua, belki de bir dilek,
Gönül denen bilmeceyi ehli çözecek,
Neler geçti de, daha neler gelecek,
Mevlam HOŞ'ça bir AYN-a lutfedecek...

mina....
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Cevapla

“►Nasihat ve Güzel Sözler◄” sayfasına dön