BÜYÜKLERİN NASİHATLARI

Bizi silkeleyip kendimize getirecek nasihat ve sözler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

BÜYÜKLERİN NASİHATLARI

Mesaj gönderen Hakan »

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:

Fırsat ganimettir. Ömrün tamamını faydasız işlerle telef etmemeli, Hak teâlânın rızasına uygun şeylere harcamalı! Beş vakit namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile kılmalı, teheccüd namazını elden kaçırmamalı, seher vakitlerini istiğfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı, ölümü düşünmeli, ahiret hallerini gözetmeli, fani dünyanın haram olan işlerinden yüz çevirip, baki olan ahiret işlerine dönmeli. Dünya işleri ile zaruret miktarı uğraşmalı, diğer vakitlerde, ahireti imar etmekle meşgul olmalıdır. Sözün kısası, Allah'tan gayrı şeylerin sevgisinden korunmalı ve bedeni dinin hükümlerine uymakla süslemeli, onunla meşgul olmalıdır. İş budur, bundan gayrısı hiçtir.

Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »


Abdül Kuddüs hazretleri de buyuruyor ki:

Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış! Her zaman abdestli bulun! Beş vakit namazı, sünnetleri ile ve tadil-i erkan ile, huzur ve huşu ile kılmaya çalış! Bunları yapınca, dünyada ve ahirette, sayısız nimetlere kavuşursun. İlim öğrenmek, ibadet içindir. Kıyamette, işten sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibadet de, ihlas elde etmek içindir. İhlas da, hakiki mabud ve kayıtsız, şartsız var olan sevgiliyi [Allahü teâlâyı] sevmek içindir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

İbrahim-i Edhem hazretleri buyuruyor ki:

1- Günah işleyeceksen, Allah'ın verdiği rızkı yeme! Rızkını yiyip de, Ona isyan edilir mi?
2- Günah işleyeceğin zaman, mülkünden çık! Onun mülkünde Ona isyan edilir mi?
3- Günah işlerken Onun görmediği bir yerde işle! Onun mülkünde, rızkını yiyip, gördüğü yerde günah işlenir mi?
4- Can alıcı melek, ruhunu almaya gelince, bir müddet izin isteyebilir veya o meleği kovabilir misin? O zaman hemen tevbe et! Çünkü o melek ani gelir.
5- Mezarda, melekler, sual sorunca, (beni imtihan etmeyin) diyerek onları kovabilir misin? Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla!
6- Kıyamette (Günahkârlar Cehenneme…) dendiği zaman, ben gitmem diyebilir misin?

( Dualarımız neden kabul olunmuyor diye aklında soru işareti olan varsa ...)

Allahü teâlâ, (Ey kullarım! Benden isteyin! Kabul eder, veririm) buyuruyor. Ama verilmeyenler de oluyor. Çünkü Ona dua eder, ama itaat etmezler. Peygamberini tanır, Ona uymazlar. Kur'anı okur, gösterdiği yolda gitmezler. Nimetlerinden faydalanır ama şükretmezler. Cennetin, ibadet edenler için olduğunu bilir, hazırlıkta bulunmazlar. Cehennemi, asiler için yarattığını bilir, ondan sakınmazlar. Ecdadının ne olduklarını görür, ibret almazlar. Kendi ayıplarına bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştırırlar. Böyle kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına şükretsin! Dualarının neticesi, yalnız bu olursa, yetmez mi?
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Ölmek felaket değil, öldükten sonra başa gelecekleri düşünmemek felakettir. Mezhepsizlik ilhaddır (dinden çıkmaktır). Ehl-i sünnet âlimlerine uyanlara müjdeler olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

İmam-ı Rabbani hazretleri yine buyuruyor ki:

Bu zamanınız fırsattır. Fırsat da, büyük nimettir. Sıhhat ile ve üzüntüsüz geçen vakitler, bulunmaz ganimettir. Her saati Allahü teâlâyı zikretmek ile geçirmelidir. Resulullahın bildirdiğine uygun olan her iş, hatta alış-veriş bile zikir olur. O halde, her hareketin, her duruşun, Resulullahın bildirdiğine uygun olması gerekir. Böylece, hepsi zikir olur. Zikir demek, gafletten uzaklaşmak, yani, Allahü teâlâyı hatırlamaktır. İnsan her hareketinde, her işinde, Allahü teâlanın emrini ve yasağını gözetince, emir ve yasakların sahibini unutmaktan kurtulur ve daima zikretmiş olur.

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Yemeği Allah'ın zikri ile [İbadet ederek ve Allah yolunda çalışarak] eritin. Yer yemez yatmayın; kalbiniz katılaşır.) [Ebu Nuaym]

Haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçarak helal kazanmalıdır. Ahir zamanda bunlara dikkat eden az bulunur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Ahir zamanda, helal para ile kendisine itimat edilen arkadaş az bulunur.) [İ. Asakir]

Dine hizmet çok sevaptır. Bunu herkes gücü nispetinde yapar. Öğrendiği güzel bir sözü başkasına duyurmak bile sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel hediyedir.) [Taberani]

(Allah indinde en iyi kul, insanlara en çok nasihat edendir.) [İ. Ahmed]

Resim
Kullanıcı avatarı
nebula
Üye
Üye
Mesajlar: 27
Kayıt: 08 Eyl 2009, 02:00

Mesaj gönderen nebula »

Selamünaleyküm,

Nakşibendi yolu kalbi nakşetmektir. Bu yol hakikattır. Olmasa idi 800 yıl bozulmadan durmazdı. Hatta onunda evveli vardır. Bu nakış özü itibari ile lafzı celalde vardır. Bu yol Ebubekir sıddıka dayanır. Sizde bu yola sahip olun. Çok çalışmak lazım.
Hz. Peygamber buyurduki ‘’ Bu dünya melundur. İçindekilerde melundur. Ancak niyet c.c. Rızası olanlar hariç. Bu hadisin tefsirine dayanarak Gavsımız r.a. buyurduki ‘’İnsan sabahleyin kalkarda kalbinden bir iki dakika niyet olması şarttır. Yarabbi ben sizin için gidip çalışacağım Gayemiz sizin rızanızı almaktır. Gaye bu çalışmak kendi rızkım için değildir. Razık-ı Mutlak sensin. Yarabbi çalışsamda çalışmasamda bana vaad etmişsin. Ben sizin rızkınızı vereceğim diye söylemişsin. Aile efradımızı üzerimize vacip etmişsiniz. Yarabbi bu ailemin ihtiyacını görmek için gidip çalışacağım. Böyle bir niyet ederse kalbinden sanki o insan camiye gidip secdeye gidip ta akşam oluncaya kadar ibadet etmiş gibi olur. Çok çalışmak lazım.
Allahu Teala kullarını; kendi nefsinden çok sever zararlı olan şeyleri yasaklamıştır. Nehyi anil münker etmiştir. Faydalı olanları helal etmiştir serbest bırakmaştır emri bin magruf etmiştir.
Dünya için nasıl çalışıyorsak ahiret içinde çalışmak gerekir. Dünya için çalışmayan bir su bardağı dahi alamaz. Ahiret içinde çalışmak lazımdır. Ahiret ortaklığı dünya ortaklığı gibi değildir. Dünyada iki ortak fabrika kursa aylık mesala 100 milyon kar etti. Bunu elli elli paylaşmak gerekir. Ahiret ortaklığı böyle değildir. Mesala sofi birine sebep olsa o kişi 100 milyon sevap işlese aynısı o sofiye de yazılır. Bütün sadatlarada yazılır, Ta resulullah a.s. kadar yazılır.
Sadatlar fabrikayı kurmuş. Siz ona işçi olun. Çalışmazsanız maaşınızı alamazsınız. Kişi çalışmada himmet istiyor. Öyle olmaz. SADATLAR ’IN MEMURLARIDIR. ÇALIŞANA HİMMET OLUR.
Şeytan insanın düşmanıdır. Düşman düşmana acımaz. Zikir çekmiyen insanda Allahu teala şeytana yetki vermiş bütün damarlara girer. Kalbe vesvese verir.
Allahu Teala şöyle buyuruyor ‘’Gul euzu bi rabbin nas melikin nas ilahin nas minşerril vesvasil hannas.’’ Kuranda namazda zikirdir. Ancak Sadatların verdiği zikir çok kısa zamanda ulaştırır. Ocağı sobayı nasıl yaktığın zaman duman is borulardan çıkar geriye pislik bırakır, bunu temizlemek gerektiği gibi kalbide zikir temizler. Hem zikir hem günah işlediği zaman zarar görür Günahı terk etmek lazımdır. Çok çalışmak lazımdır. Ve Hatasız kul olmaz.
İnsanlarda hata yapar, ikaz etmek lazım. İkaz etmek hayırdır. Birleşmek lazımdır. Melekler günah işlemezler, Peygemberlerde işlemez, Evliyalar hata yapabilir ama makamına göre yaparlar.
Gavsımız Rahmetullahi Aleyh buyurduki ‘’ İnsanlar ahmaktır. Beş yaşındaki bir çocuk deseki şu delikten içeriye yılan girdi kimse o deliğe elini sokmaz bilirki yılan zarar verir. Allahu Teala 124 bin Peygamber göndermiş hepsi tehlikeye karşı ikaz etmişler anlatmışlar herbişeyi söylemişler ama insan buna itibar etmez Çok çalışmak lazım Çalışmayana Himmet etmeyiz.
Peygamberimiz bütün Peygamberlerin tacıdır. Allahu Teala onu bütün kainatın üzerinda yaratmıştır. Onun şefeatı olmadan hiçbir Peygamber Cennete giremez Peygamberimizin şefeatı üzerinize olsun.
Dikkat edeceksiniz. Dikkatli olacaksınız. Salih amel işleyin. Salih amel ’ın rızasıdır. İnsan yaşasa yaşasa 100 sene yaşar. Bunu elli senesi uykuda geçer. Kalan 50 yılın 15 senesinde sorumluluk yoktur çocukluktur. Kalan 35 yıl…Onun bir kısmı dünya meşgalesi çoluk çocuk evdeki hanımla iş güç böylelikle ömür biter. Çok çalışmak gerek. İnsan dünyadan bir kefen götürür. Oda 3 ay 5 ay engeç 6ay sonunda çürüyüp toprak olur. İnsanda çıplak kalır. Salih amel örtüdür. Dübnya çalışması boşa çıkar. Dünyada altın gümüş vardır, ahirettede vardır. Onlarda dünyadan giden Salih amellerdir.
Dünya şuan en kötü anını yaşıyor her bir taraf küfür olmuş. Bu öyle olmuşki küfür deniz gibi evlere kadar girmiş. Sadatların gemileri var SADATLARIN GEMİLERİ NUHUN GEMİSİ GİBİDİR. Bu gemilere binmek lazımdır. Birlik beraberlik olmak klazım. ZOR DİYORSUNUZ. ZOR OLACAKKİ İMTİHAN OLSUN. KIYAMET YAKINDIR. ÇOK ÇALIŞMAK LAZIM Bize dua edin bizde dua ederiz. SİZİDE BİZİDE ’U TEALA SADATLARIN YOLUNDAN AYIRMASIN MUHAFAZA ETSİN AHİRETTEDE BERABER OLURUZ İNŞAllah. Bu şekerden alın . Hadi siz gidin bende kaçacağım.


GAVSI SANİ HZ
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen Gul »

Gavsi Sani Hazretlerinden BİR İnci (Allahû Zûl Celal O'ndan razı olsun)

"Başkalarına hizmet etmek isteyenler, kendilerini islah etsin yeter. Çünki nefsini islah eden kimse başkalarına fayda verebilir. Ve güzel şeyleri temsil edebilir.Sadat-i Kiram, nefislerini islah edip güzel ahlakı elde ettikleri için yolunda insanlara büyük fayda vermişlerdir. En büyük HİZMET güzel ahlaklı ve edepli bir İNSAN olmaktır. "
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

İmam-i Rabbani Hazretlerinden Gençlere Ögütler

Ey kıymetli oğlum! Bugün, her istediğini kolayca yapabilecek bir hâldesin. Gençliğin, sıhhatin, gücün, kuvvetin, malın ve rahatlığın bir arada bulunduğu bir zamandasın. Se'âdet-i Ebediyyeye kavuşturacak sebeplere yapışmağı, yarar işleri yapmağı, niçin yarına bırakıyorsun?

İnsan ömrünün en iyi zamanı olan, gençlik günlerinde, işlerin en iyisi ve faydalısı olan, sahibin, yaratanın emirlerini yapmaya, Ona ibâdet etmeye çalışmalı, islâmiyetin yasak ettiği haramlardan, şüphelilerden sakınmalıdır.

Beş vakit namazı cemaat ile kılmağı elden kaçırmamalıdır. Nisap miktârı ticâret malı olan müslümanların, bir sene sonra zekât vermeleri emrolunmuştur. Bunların, zekât vermesi, muhakkak lâzımdır. O hâlde, zekâtı seve seve ve hattâ fakirlere yalvara yalvara vermelidir.

ALLAHü teâlâ, çok merhametli olduğu, kullarına çok acıdığı için, yirmidört saat içinde ibâdete, yalnız beş vakit ayırmış, ticâret eşyasından ve çayırda otlayan dört ayaklı hayvanlardan, tâm veya yaklaşık olarak ancak, kırkta birini fakirlere vermeyi emir buyurmuştur. Birkaç şeyi haram edip, çok şeyi mubâh etmiş, izin vermiştir.

O hâlde, yirmidört saatte bir saat tutmayan bir zamanı, ALLAHü teâlânın emrini yapmak için ayırmamak ve zengin olup da, malın kırkta birini müslümanların fakirlerine vermemek ve sayılamıyacak kadar çok olan, mubâhları bırakıp da, haram ve şüpheli olana uzanmak, ne büyük inat, ne derece insâfsızlık olur.

Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir amele pekçok sevap verilir. İhtiyârlıkta dünya zevkleri azalıp, güç kuvvet gidip, arzulara kavuşmak imkânı ve Ümitleri kalmadığı zamanda, pişmanlıktan, âh etmekten başka birşey olmaz.

Çok kimselere bu pişmanlık zamanı da, nasip olmaz. Bu pişmanlık da, tevbe demektir ve yine büyük bir nîmettir. Çokları bu günlere kavuşamaz.

Peygamberimizin haber verdiği sonsuz azâblar, çeşidli acılar, elbette olacak, herkes cezâsını bulacaktır. İnsan ve cin şeytanları, bugün, ALLAHü teâlânın affını, merhametini ileri sürerek aldatmakta, ibâdetleri yaptırmayıp, günahlara sürüklemektedir.

Hâlbuki, iyi bilmeli ki, bu dünya, imtihan yeridir. Bunun için, burada dostlarla düşmanları karıştırmışlar, hepsine merhamet etmişlerdir.

Nitekim A'râf sûresi, yüzellibeşinci âyetinde meâlen, (Merhametim herşeyi içine almıştır) buyuruldu. Hâlbuki, kıyâmette, düşmanları, dostlardan ayıracaklardır. Nitekim, Yasîn sûresinde, (Ey kâfirler, bugün, dostlarımdan ayrılınız!) meâlindeki âyet-i kerime, bunu haber vermektedir. O gün, yalnız dostlara merhamet olunacak, düşmanlara hiç acınmıyacak, onlar muhakkak mel'ûn olacaktır.

Nitekim, A'râf sûresinde, (O gün, merhametim, yalnız benden korkarak kâfir olmaktan ve günah işlemekten kaçınanlara, zekâtını verenlere, Kur'an-ı kerime ve Peygamberime inananlara mahsûstur) meâlindeki âyet-i kerime, böyle olduğunu göstermektedir.

O hâlde, o gün, ALLAHü teâlânın rahmeti, (Ebrâr)a, yâni müslümanlardan iyi huylu ve yarar işli olanlara mahsûstur. Evet, müslümanların zerre kadar îmanı olanların hepsi sonunda hattâ, çok zaman Cehennemde kaldıktan sonra bile, merhamete kavuşacaktır. Fakat rahmete kavuşabilmek için, ölürken îman ile gitmek şarttır. Hâlbuki, günahları işlemekle kalb kararınca ve ALLAHü teâlânın emirlerine ve haramlarına önem verilmeyince, son nefeste îman nûru, sönmeden nasıl geçebilir?

Din büyükleri buyuruyor ki, (Küçük günaha devam, büyük günaha sebep olur. Büyük günaha devam da insanı kâfir olmaya sürükler). Böyle olmaktan ALLAHü teâlâya sığınırız!

Fârisî beyt tercümesi:

Az söyledim, dikkat ettim kalbini kırmamaya,bilirim üzülürsün; yoksa sözüm çoktur sana.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Karadonlu Canbaba Horasan Erenlerinden olup, Hacı Bektaş-ı Veli Hazretlerinin talebelerindendir.Beldenin Hristiyan hakimiyetinde iken Oğuzlar’a gelen kısa zamanda halkın güven ve itimatını kazanan Canbaba Hazretlerinin çalışması halkın İslama yönelmisi, oradaki keşişleri rahatsız eder.Türlü iftiralarda endülüs mahkemesinde yargılanan Canbabaya o günün idamı olan fırına atma cezası verilir..

Hükümden önce Canbaba’ya son sözü sorulur. Cezayı kabul eder, ancak şu keşişle beraber cezalandırılmasını ister.Mahkeme Canbaba’nın son isteğini kabul ederek keşişle beraber fırına atılması kararını verir.

Karar gereği Canbaba ile keşiş fırına girerken Canbaba keşişi İslama davet eder, kalbini ve elini vermesini ister.Keşiş Canbaba’nın elini tutarak beraber fırına girerler.Birkaç gün sonra fırının kapıları açıldığında Canbaba keşişin eliyle kapıya gelir

,“Keşiş elini verdi elini kurtardı, kalbini verseydi kendini kurtaracaktı”

sözü ile gerçeği özetlemiş olur.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
nebula
Üye
Üye
Mesajlar: 27
Kayıt: 08 Eyl 2009, 02:00

Mesaj gönderen nebula »


Hazret Şeyh Muhammed Diyauddin (k.s) bir sohbetlerinde her kim koyununa olan sevgisi kadarALLAH (c:c)a sevgi besleseydi ona bu kafi gelirdi.Kimin kalbinde koyununa olan sevgi kadar Rabbine de sevgi olsa şüphesiz ALLAHA kavuşur. bu sevgi ona kafi gelir buyurdular.
Hazret duasında Ya Rabbi beni nefsin azgınlık zamanına bırakma dermiş. İşte onun işte onun uzak kalmak istediği nefsin azgınlık zamanı şimdidir. Çünkü şimdi zevkü sefalar çoğalmış. şehirler tamamen zevk ve sefa yeri olduğu gibi. şehir dışı olan dağ başları. dere kıyıları. deniz kenarları bile zevk ve sefaya dalmış bulunmaktadır.
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: BÜYÜKLERİN NASİHATLARI

Mesaj gönderen meryemnur »


Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri buyuruyor ki:


ALLAH ile sohbet, yani O'nunla beraber olmak, güzel bir edeb, heybet ve murakebe halinin devamıyla;

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile sohbet, O'nun sünnetine ve siyerine ittibâ ile;

Evliyaullah ile sohbet, ihtiram ve hizmet ile;

Ehl ü iyâl ile sohbet, güzel ahlak ile;

İhvân ile sohbet, devamlı güleryüzlü olmak ve onları sevindirmekle;

Avâm ile sohbet ise, duâ ve merhamet ile olur.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: BÜYÜKLERİN NASİHATLARI

Mesaj gönderen MINA »

Yerinde olur ki, nefis Allah'ın rızasına harcana... Sünnet-i seniyeye mütabaattan başka bir şey tercih edilmeye... O sünnet-i seniyyenin sahibine salât ve selâm olsun. Eğer makbul olanlar arasında haşrolmak niyetinde iseniz anlatılanı yapmalısınız.

Ashab-ı Kehf'i görüyor musunuz? Tek hicretle en yüksek dereceye ulaştılar.

Halbuki siz, Muhammedilersiniz, Ümmetlerin hayırlısı olan ümmetine dahilsiniz. Vakitlerini, oyun oyalanma ile geçinmeyiniz. Çocuklar gibi, cevize ve muza aldanmayınız.

Bir şiir:

"Gaye hazinemden gösterdim sana nişan;

Ümidimsin, ona varıp bulmalısın inan...


İmam-ı Rabbani Hz. (k.s)
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
alpervahit
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 436
Kayıt: 17 Şub 2007, 02:00

Re: BÜYÜKLERİN NASİHATLARI

Mesaj gönderen alpervahit »

İnsanın en büyük zaafı, bencil olup İYİlere değer vermeyişidir.
Ahmed Yesevî kaddesallahu sırrahu

BİLesinki, ATın iyisine DORU, YİĞİDin iyisine DELİ derler!
Şeyh Edebali kaddesallahu sırrahu

Şu üç kişiye; Yani câhiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı ikne itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değillerdir!.
Şeyh Edebali kaddesallahu sırrahu

Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın!.
Şeyh Edebali kaddesallahu sırrahu

Geçmişini BİLmeyen, geleceğini de bilemez!.

Şeyh Edebali kaddesallahu sırrahu

Kişiniin gücü bir gün tükenir, ama BİLgi yaşar. BİLginini ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuştur
ur!.
Şeyh Edebali kaddesallahu sırrahu

İLİM dağıtmakla çoğalır, mal ise dağıtmakla noksanlaşır. İLİM hükmeden, mal ise kendisine hükmedilendir.
Ali kerremullahi veche
Kullanıcı avatarı
garani
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 11
Kayıt: 21 May 2011, 14:09

Re: BÜYÜKLERİN NASİHATLARI

Mesaj gönderen garani »

ResimŞEMS-İ TEBRİZİ HAZRETLERİNDEN NASİHAT.

Yaradanı hangi kelimerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
Hak Yolu’nda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!
Kuran dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.
Kainattaki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O’nu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa, sonsuza dek O’nda kalır.
Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. “Aman sakın kendini” diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği : “Bırak kendini, ko gitsin!” Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!
Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.
Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat’i keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.
Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilir.
Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olark düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.
Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir “sen” zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.
Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca şeyh şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.
Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir” diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldur. Tek tek herbirimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.
Kusursuzdur ya Allah, O’nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne layıkıyla sevebilirsin.
Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil, kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.
Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır.
Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.
Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.
Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.
Hakiki Allah Aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaprsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.
Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde...
Madem ki insan eşrefi-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.
Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz. Kainat yekvücut, tek varlıktır. Herkes ve herşey görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.
Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır. Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.
Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Geleck ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an’ın hakikatini yaşar.
Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, “ne yapalım kaderimiz böyle” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.
Hakiki Sufi öyle biridir ki, başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez. Sufi kusur görmez. Kusur örter.
Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp... Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.
Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı’ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!
Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.
Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.
Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrı’ya inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar, o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan!
Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.
“Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?” diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.
Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde... Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz. Ölen her Sufi için bir Sufi daha doğar.

Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: BÜYÜKLERİN NASİHATLARI

Mesaj gönderen der-ya »

Bayezid-i Bestami (Kuddise Sirruh) buyurdu ki; şu on şey beden üzerine farzdır:

1-Farzları noksansız yerine getirmek
2-Haram kılınan şeylerden kaçınmak
3-Allah için mütevazi olmak
4-Müslüman kardeşlerine eziyet etmekten sakınmak
5-İyi ve kötü herkes için hayır isteyen olmak
6-Allah-u Teala;nın mağfiretini arzulamak
7-Her işte Allah-u Teala&;nın rızasını gözetmek
8-Öfkeyi, gururu, zulüm ve haksızlığı, üzücü ölçü de mücadeleyi terketmek
9-Kendi kendine nasihatçı olmak, nefsi terbiyeye çalışmak
10-Ölüme bilerek hazırlanmak



Şu on şey insanın maddi ve manevi yapısını tahrip eder:

1-Dinine önem vermeyen kimseyle arkadaşlık etmek
2-Hayırlı ve yararlı kişilerden ayrılmak, onlarla dostluk kurmamak
3-Nefsin isteklerine boyun eğip onun peşine takılmak
4-İslamiyetten uzaklaşmak
5-Bidat ehliyle oturup kalkmak
6-Dünya ve ahiret için yararlı olmayan şeylerle uğraşmak ve bu tür şeyleri arzulamak
7-Halkı kötü zan altında tutmak
8-Üstünlük taslamak
9-Dünyalıktan yana üzüntüye kapılmak
10-Ahireti düşünmemek


Şu on şey de insanın bedenini korur:

1-Gözleri haramdan ve lüzumsuz şeylerden korumak
2-Dili hayır söylemeye alıştırmak ve bunu itiyad haline getirmek
3-Nefis muhasabesi yapmak, günlük hayatı bu ölçü içerisinde sürdürmek
4-İlim öğrenmek ve öğrenilen ilmi faydalı olacak şekilde kullanmak
5-Edeb ve terbiyeyi her yerde ve herkese karşı muhafaza etmek
6-Bedeni, dünyanın faydasız işlerinden kurtarıp, dünya ve ahiret için faydalı işlerde kullanmak
7-Kalbi geliştirmek, düşünceyi berraklaştırmak
8-Nefis ile kıyasıya mücadele etmek
9-Çokca ibadet etmek
10-Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem);in sünnetine uymak
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“►Nasihat ve Güzel Sözler◄” sayfasına dön