UÇURtMA

Cevapla
Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

UÇURtMA

Mesaj gönderen aNKa »

Ana Sayfa Haberleri ~ 04-04-2011

Resim

UÇURtMA

simurg

ZEVK 4382

TEVHİD TOHUMU TeCeLLî.. KADER ÇiÇeK AÇIyor DOST!
EMeL-ECeL.. GÖLGe-GüNeŞ..KoValıyor.. KAÇIyor DOST!
AKıL, İNKâR-İKRâR “KÛN!” u.. KORKU-UMUT UÇURTması..
EZEL - EBED ENFüS-ünden.. UFUK-lara UÇuyor DOST!...

kulihvanî
11.03.11. 22:23


GÖNÜL gökteki uçurtma, RüZGâR-LÂ uçar unutma,
AN-B-AN SÂLL US İP’ ini, bırakma ve sıkı tutma,
Gönlü İZ-lerse N ÂLÂ, NEFS kuyruğu uçurtmanın,
HEP BİR'' likte DÖRT BİR yanın, HİÇ BİR’ in YaBaN’ a atma.

HÂLimce…
10.03.2011 – 14:05


Uçurtma ne güzel bir binek olmuş,
mânâlara seyirler ettirmiş,
okudukça ruhumun hafiflediğini hissedip çok mutlu oldum.

"mutluluk,insanlığın ve bazen bir tek insanın bile olsa
saadeti için birşey yapabilmektir"
bu söz "Paul ve Virgini" isimli romandan..
her zaman dışımızda yaptıklarımız içimize yansıyor,
içimizde olanlarda dışımıza tabii..

Münir Derman Hocamızın: "İçi güzel olanın dışı güzeldir,
Ama bunun tersi her zaman mümkün değildir"
dediği sözü hatırladım…



iç âlemi güzel olan insanın güzelliği
bâzen böyle bir uçurtmyı vesile edip dışına yansıyor,
ne güzellikler sunuyor,
Allah razı olsun.

Benim mesleğim terziliktir,
ve herkes kendi bildiği alan üzerinden örnekler ile anlayıp
içselleştirir ya konuları,
bende öyle yapabiliyorum,
bir eşyayı dikerken daima onu içinden dikeriz,
yani tersinden çalışıp, sırası ile işlemleri hep tersinden yaparız,
(biçme, kesme, teğelleme, dikme hatta ütüleme vs.)
ve en son neticeyi görmek için yüzünü yani dışını çevirip bakarız,

ve içteki işlemlerin titizliği ve güzelliği nispetinde
yapılan çalışma kendisini gösterir,
ya gurur duyabileceğimiz bir eşya oluşur,
veya bakanın bir daha bakmak istemeyeceği tuhaf bir şey olur.
en küçük hata, eksiklik,fazlalık bütün sonucun kalitesini etkiler.

Aynı böyle hayatın içinde bütün davranışlarımızı, amellerimizi,
ibadetlerimizi düzenlemeye hep içten başlıyoruz diye düşünüyorum,
öğrendiğimiz her yeni bilgiyi,
her yeni düşünme şeklini,
yeni ve değerli bir davranma modelini
kendimize katarken
en titiz, en duyarlı, en hassas olmamız gerektiğine inanıyorum.

bunları doğrudan dışımıza taktığımızda,
ya malumat veren konuşan,
ama söylediklerini kendisinde taşımadığı için kendi kendisini yalanlayan oluyoruz,
veya
taklit edip, taklidin dahi yaşanmadan yapılan birşey olduğu için
zamanla unutulup kayıp edileceğini,tekrar tekrar yaşayıp görüyoruz,


gördüğümüz, okuduğumuz, dinlediğimiz
yada yaşanılan her olay,her nesne,
bir ibret nazarı ile bize muhakkak te’sir ediyor,
hep iyi te’sirler etmesi için ayırt edip ders çıkarmak bizim görevimiz,
çünkü insan bu kainatın bir nakş-ı azamıdır deniliyor,
bu nakışı ya en güzel hale gelebilmesi için mamur edeceğiz,
veya ona kasd edip heba olmasını seyr edeceğiz
(Allahu Teala muhafaza etsin inşaallah),

Aklımız buradaki ayırma ve tercih görevini inşaallah güzelce yapmayı başarır
çünkü onun vazifesi bu,
nefsimizin kuyruğuna takılırsa elbetteki görev suistimal olacak,
gönlümüze taabi olursa ise işte o zaman saadet ve selâmet ile görevini tamam edecek,
inşaallah böyle yapmayı başarır aklımız..

gönül ise gönül olduğunu,gönül ehli sultanlardan öğrenecek elbette,
kendi başına ne yol bilir, ne iz, ne de aklı kendisine uymaya davet eder..
ham aklım için duam olsun:

“Allah''ım aklımı nefsimin elinde esir etmeyeyim,
bir nimeti heba etmek zulmünden beni halas et Rabbim Âmin!”

Bu gün Japonya’da deprem ve denizin dev dalgaları felaketini ibretle öğrendim.
ilk aklıma gelen
Nuh Aleyhisselam''ın ve kavminin yaşadığı tufan böyle birşey miydi acaba? oldu,
sonra sadece benzetebileceğimi,
aslını bilemeyeceğimi düşündüm,

ama uzaktan ve dışarıdan çekilmiş görüntülerden çok ürktüm,
uzaktan görüyordum ve içeride neler olmuş ise
neredeyse bir hiç kadarını anlayabiliyordum.

Sayısız tarlalar yok oldu,
sınırlar silindi, ekilmiş herşey kayboldu,
içinde rahatça yaşamak için elden gelen imkanlar ile
imar edilmiş evler yürüdü yıkıldı.
belki krediler ile elde edilmiş olan arabalar suda konserve kutusu gibi gitti,
insanların seslerini ve tonlarca denizin sesini uzaktan duymadım,
duymak için kendimi orada olduğumu düşündüm ama başaramadım,

ne çok insan ailesinden kişileri kaybetti,
ne çoğu öldü veya sakat kaldı bilmiyorum ama
gördüğümden aldığım ders neydi ona döndürdüm kalbimi,

aslında çok kişi benim kadar düşünmez,
daha kısa sürede ders çıkarabilir elbette,
benim saatlerce süren düşünmelerimden sonra elimde şu vardı,
bir insan bile ağlasa,
hatta o insan yaşlı yada çocuksa içim parçalanırdı,
şimdi o koca deniz kadar gözyaşları dökülüyordu orada,
dünyada da böyleydi aslında,

insanlar çok ağlıyor,
çook ağlayan insan var,

çok aç insan var,
susuz olan çok var,

kalbi kupkuru olan ise hepsinden daha çok var,

ve kendimizde ağlamıyorsak ağlayanı düşünememek çok büyük bir acı verdi,
bugün kendimden başkalarını ne kadar az düşündüğümü,
görmediğim halde akıyor olan onca mazlumun gözyaşlarını kalbimde hissetmediğimi görüp kendime çok kızdım,
kızdım demem az kalır,
aslında önce ve daha çok utandım,

şimdi bunları burada yazıyor olmaktan
ve sadece söylüyor ve hala hiçbirşey yapmıyor olmaktan da çok utanıyorum,
bütün bunları dile getirmemin sebebi ise bu sefer şükür değil,
kendimi daha çok utandırmak,
nefsimi terbiye olur ümidiyle alçaltmak için.

İnsanlara faydalı olmaktan başka değerli ne olabilir,

acizliğimin büyüklüğü çok korkutuyor,
elimde olan (ki ne varsa zaten benim değil)
bir dalgaya,bir sarsıntıya bakıyor,
ve dünya denilende bu işte,
herşey fâni,
yani gelip geçici,
ve asla kalıcı olmadığı halde hesabı olacak olan,

Birgün dinlediğim bir temsili yazmak istiyorum,
Yavuz Bülent Bakiler radyo konuşmasında anlatıyordu,

“Çocuktum ayakkabı tamir eden Hasan Emmi''nin yanından geçerken sordu
-Sen okula gidiyor musun?
-Gidiyorum emmi
-Okulda ne öğretiyorlar
-Okumayı yazmayı
-Söyle bakalım Nuh Tufanında en son kim öldü, onu öğrettiler mi?
- Bilmiyorum emmi, öğretmediler.
-Öyleyse dinle,sana anlatayım.
Nuh tufanında sular yükselmeye başlayınca insanlar dağlara doğru koşmaya başladı,
en önde analar koşuyordu,
anaların ellerinde bebeleri vardı,
sular hızla yükselmeye başladı,
analar koşuyor sular yükseliyordu,
sular önce anaların ayaklarına geldi
sonra dizlerine, sonra karınlarına,
en son omuzlarına geldiğinde analar ellerinde bebelerini yukarı kaldırmış koşmaya çalışıyordu,
sonra anaların boylarını aştı sular,
ve bebeleri de suya gömüldü!
İşte gördün mü,en son kimler tufanda boğulmuş!.”

..
bu temsili yazmak şundan geldi aklıma,
en son ölen bebeler en masum olanlardı,
Allahu Teala, onları anaların merhameti ile en sonuna kadar korutturmuştu,

bugün yaşanılan deprem belkide bir mazlumun bardağın taşmasına sebep olacak bir “AHH!” ı ile yaşanmıştır,

diye düşündüm işte,
doğru düşündüm demiyorum da, sadece düşündüm işte, elimde değildi,

Hiçbirşey bilmiyorken daha cesur konuşuyordum,
Yine bilmiyorum,
ama bilmek azmi ile öğrenmek duası ile bir gayret etme isteğindeyim,

ve artık söz söylemekten daha çok hayâ ediyorum,
ama yinede yazdım, içim bana dar geldi ondan.

Hakkınızı helâl edin,
Allahu Teala kalbinize selâmet ihsan etsin.

Âmin!.
Resim
Cevapla

“NİSAN” sayfasına dön