Tasavvuf metinleri niçin neşredilmemeli?

Cevapla
Kullanıcı avatarı
MBurak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 415
Kayıt: 12 Ağu 2007, 02:00

Tasavvuf metinleri niçin neşredilmemeli?

Mesaj gönderen MBurak »

Tasavvuf metinleri niçin neşredilmemeli?

1. Söyleyen ve söylenen'den bağımsız olarak her söz'ün özgül ağırlığı vardı bir zamanlar; zira söz'ün kendisi, söyleyen ile söylenen'i temsil ediyor olması dolayısıyla bizatihi kutsaldı. Söz çoğalınca, söz'ün ağırlığı tabiatıyla söyleyen'in ve söylenen'in değeriyle mütenasib olmaya başladı; böylelikle söz kadar, söyleyen de, söylenen de ciddiye alınır oldu. Değersiz ve gayr-ı ciddi olan, hiçbir surette söz'ün konusu olamazdı. Aksini düşünenler susmaya başladılar bu yüzden.


2. Yazı'nın ortaya çıkışıyla, yazar'dan ve yazılan'dan bağımsız olarak her yazı özgül ağırlığa sahip oldu; zira yazı'nın kendisi, yazan'ı ve yazılan'ı (söz'ü) temsil etmesi itibariyle kutsallaştı. Yazı çoğalınca, daha doğrusu yazı, ehil olmayanların eline düşünce, kimin neyi yazdığı önem kazanmaya başladı. Artık sadece yazı değil, yazan da, yazılan da itibar şartları arasına dahil oldu. Değersiz ve gayr-ı ciddi olan, hiçbir surette yazı'nın konusu olamazdı. Aksini düşünenler, yazmaya karşı çıkıp sadece konuşmakla yetindiler. Nitekim sohbetin kıymet kazanması bu yüzdendir.


Duygu, düşünce ve davranışın yerini nasıl söz aldıysa, yazı da söz'ün yerini aldı. Yazı toplumlarında yazılmayan sözün ne kıymeti olabilirdi? En nihayet söz uçar, yazı kalırdı. Kalıcı olan makbuldü. Kalıcı olan yazı olduğu için, yazı bizatihi makbul ve muhterem idi.


Matbaanın icadından evvel böyleydi, peki ya sonra?


3. Matbaanın icadından sonra bizatihi yazı'nın değeri azaldı, basılmış (matbû) ve yayılmış, yayımlanmış (neşredilmiş) olan kıymet kazandı. Yazmak, yaymak veya yayımlamak demek değildi. Fakat basmak öyle mi? Basılan, hem de aynı anda yaymaya, yayımlamaya eş bir anlam kazanıverdi. Çünkü değersiz olan basılamaz ve dolayısıyla neşredilemezdi; basılıyorsa ve yayımlanıyorsa değerli olmalıydı. Aksini düşünenler, yazdıklarını basmayı reddettiler, yazdıklarının ehil olmayanların eline geçmesinden çekindikleri için reddettiler.


4. Elektronik yazım ve yayım imkânlarının genişlemesiyle basılı metinlerin de değer kaybettiği bir devrin başlarındayız. Görsel olan yazılı olanın önüne geçiyor doğal olarak; zira idrak-ı hissî (duyular) her zaman idrak-ı aklî'ye (zihne) galebe çalar. İlkini kullananlar, ikincisini kullananlardan çoktur da ondan galebe çalar. Neşriyat sahasının ticarî hevesleri tatmin etmesinin bir sebebi de budur; müşteri çoğalmaktadır çünkü.


5. Bugün ne yazık ki birçok tasavvufî metin, peşisıra tercüme edilip yayımlanıyor ve böylelikle bu metinler, onları okumaya ehil ve salih olmayanların eline geçiyor. Anlama ve kavrama kabiliyetleri gerekli terbiyeden geçmediği halde, ehil olsun olmasın bu metinleri (güya) okuyanların, anlamadıkları/kavramadıkları meselelerde ileri-geri sözler sarfetmeleri kolaylaşıyor.


Tercümelerin ehil kimseler tarafından yapılması gerektiğini söylemediğim gibi bu metinlerin tercüme edilmemesi gerektiğini de söylüyor değilim. Bilakis söylemek istediğim şu: Bu eserler nâ-ehillerin önüne atılmamalı, inciler, ehil olmayanların ellerinde misket haline getirilmemeli... Meselâ İbn Arabî hazretlerinin birçok eseri, avam için hiç de gerekli olmadığı halde ardısıra piyasaya sürülüyor ve hem halka, hem de bu âsar-ı güzîdeye yazık ediliyor.


6. Eskiden tekkelerde dahî her metin her müride okutulmaz, her derviş her sohbet halkasına dahil olamazdı. Liyakat kesbetmeden okunulacak metinler, okuyanlara yarardan çok zarar getireceği için salikler sıralarını beklerler, liyakat kesbettikleri kanaati hasıl olursa, yani izin çıkarsa bu metinler kendilerine okutulurdu. Birçoğunu tek başlarına da okumazlar; bilâkis bu metinler ehlinin/erbabının dizinin dibine çökülerek kendilerinden tahsil edilirdi. Hangi metni okuduğunuz önemli değildi; hangi metni kimden okuduğunuz önemliydi.


Tasavvuf metinlerinin önemli bir kısmının, avam için değil, bilâkis ehli için, erbabı için yazıldığı dikkate alınırsa, bugün uluorta basılıp yayımlanmalarının niçin büyük bir mahzur teşkil ettiği anlaşılır sanırım.


7. Eskiden terbiye edenler terbiye edecek oldukları kimseleri bizzat seçerler, herkesi sohbet ve irşad halkalarına dahil etmezlerdi. Ahvalinden haberdar olduklarını sabır, tahammül ve tesamuhla uzun bir terbiye sürecine sokarlar, her adımlarında yanıbaşlarında durmayı bir vazife telakkî ederlerdi.


Şimdiyse herşey tersine döndü. İnanın, bu hiç de hayra alâmet değil!
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/brk.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
MBurak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 415
Kayıt: 12 Ağu 2007, 02:00

...

Mesaj gönderen MBurak »


...
Anlamak...

Anlamak, pek öyle sanıldığı kadar bir çırpıda kendisine ulaşılıveren bir hâl değildir; meşakkat ister, yorulmak ister, yoğun çabalar sarfetmek ister. Herhangibir şeyi anlamaktan söz etmiyoruz; bilâkis bir şeyi anlayıp anlamadığımızdan emin olmayı kastediyoruz; "anlamaya başlıyorum" diyecek denli derin bir kavrayış hâlinden, eşyanın hakikatini anlayıp kavramaktan söz ediyoruz.


Bazen anlarsınız, ifade edemezsiniz; bazen de ifade edersiniz ama ifade ettiğinizin ne anlama geldiğini bilemezsiniz.


Anlamak bir hâldir ve bu hâlin bile kendi içinde bitimsiz mertebeleri vardır. Tamam, doğru anlıyorsun, ama acaba hangi mertebede?


Anladığını zannettiğin nice şey vardır ki daha yukarı mertebelerde o 'anlayış' -kelimenin tam anlamıyla- 'anlayışsızlık' olarak görünür sana. "Güya ben de anladığımı zannetmiştim" dersin. Anlamadığını anlamamışsan, nice anlayışın bir adım sonra anlayışsızlığa dönüştüğüne hiç tanık olmamışsan, bu tür açıklamaları "işi yokuşa sürmek" şeklinde yorumlamaktan kaçınamazsın; anlamanın, bilmenin bir ayrıcalık gerektirdiği hakikatine tahammül edemezsin.


Herkesin 'ilim' sahibi olması gerekmediği gibi, herkesin her ilmin sahibi olması da gerekmez. Bilinecek olanlar çok, zaman ve imkânlar ise kısıtlı. "Bilmediklerimizi bilenlere sorarak veya yazdıklarını okuyarak öğreniriz" tesellisi fevkalâde aldatıcıdır. Niçin? Çünkü herkesin her şeyi bilmesi ve anlaması gerekmez. Nasibi de olması gerekir; yani bilmeyi istediği şey'le arasında bir nisbetin, bir oran ve orantının bulunması da gerekir. Arada nisbet yoksa, tâlibin nasibi de yok demektir. Önce nisbet kurulmalı, nasib gelmeli, ardından da anlama/bilme hâli beklenmeli...


Tasavvuf metinlerini alıp eve yığmak, gelişigüzel o sayfalarda dolaşmak, beylik bir iki alıntıyla bu işlerden anlıyormuş gibi davranmak nefse güzel görünen aldatıcı hâllerdendir ve fevkalâde zararlıdır, hatta tehlikelidir. Niçin? Çünkü anlamadığın şeyleri anladığını zannedersin; 'hâl' böyle olunca, anlamak, bilmek için senden istenen koşulları yerine getirmek gereği duymazsın. Sonuç? Sonuç: hüsrandan başka ne olabilir ki!


Bu yüzden tasavvuf metinleri uluorta yayımlanmamalı, ehil olsun olmasın her önüne gelen kişinin bu kitapların mahremiyetine tecavüz etmesine izin verilmemeli. Halka merhamet edilecekse, bu suça ortak olunmamalı!

Son devrin büyük mutasavvıflarından Fatih Türbedârı Ahmed Amiş Efendi'nin (vef. 1920) damadı olan Babanzâde, vefatından 20 gün önce yazdığı bir mektupta zamanın diyanet işleri reisi Aksekili'nin sorularını cevapladıktan sonra sözlerine şöyle son verir:


- "İşte suâlinize karşı hacâleten imlâ edebildiğim bir sürü sözler bunlardır. Şeyh-i Ekber hazretlerinin nazarımda makamı pek büyüktür. Mevzû-i bahs âyet-i kerîmede ehl-i cem'in hâline işaret sezip beyan etmek istemiştir. Bu gibi sözlerin, sizin ve bizim halka ta'mim maksadıyla yazdığımız yazılarda neşredilmesini hiçbir zaman tensîb edenlerden değilim. Bunlar bir sınıf-ı mahsûs için kıymetli olabilirlerse de umûmu -korktuğunuz gibi- dalâlate, zendaka'ya sevkedebilir. Binaenaleyh sizin fikrinizi tasvîb etmekle beraber, Şeyh-i Ekber hazretleri hakkındaki hüsn-i zannımın da zerresini feda etmem. Bâki âfiyette dâim olunuz efendim."

Bu işin erbabı, İlm-i Hak'ın (Hakikat Bilgisi'nin) öteye beriye saçılmasına rıza göstermez, bu bilgilerin ehil olmayanların eline geçmesinden, bu gafillerin de halkı nâ-hak yere yoldan çıkarmasından çekinirlerdi.


İrşad başkadır, tebliğ ve propaganda daha başka... İrşad, muhatabın mukteza-yı hâline göre davranmayı gerektirir. Yayıncıların ve onlara çanak tutanların İbn Arabî'nin âsar-ı güzidesini pazara çıkarmakla yaptıkları şey, ne yazık ki irşad değil, ifsaddır.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/brk.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen simurg »

Burada anlatılan çok önemli hususa ciddiyetle katılıyorum.

Vakti ile boyumu aşan çok kitapları okumanın yol açtığı olumsuzlukları yaşamıştım.

Hayatımın önemli bir süresi

" ahhh ne olurdu cahil olsaydım,hiç birşey öğrenmemiş halime dönebilseydim"

dediğimi hala hatırlıyorum.

Artık neredeyse ehli olan da, olmayan da her şeye ulaşır durumda evet biliyoruz ama yinede

dikkat çekilen bu çok önemli konuya uygun davranılır her zaman inşallah diye diliyorum.
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Kur’an-ı Kerim’ den daha değerli BİR SÖZ…
Ve daha değerli YAZI’ lı BİR MeTiN yoktur.


Ne yapalım şimdi; Lâyıkıyla anlamaya ehil olmayanlara okutmayalım mı…

Kim karar verecek kimin neye ehil olup olmadığına…


“Ruh Emr Âlemindendir”

- Ne anlayalım bundan?


diye soranlara SAV Efendimiz ne buyuruyor;

- Aklınız kadar anlayın…

Kim tespit edecek peki herkesin akıl seviyesini... :!:

Tasavvuf metinleri ehil olmayanların eline verilmemeliymiş.

Bunu söyleyen kim?

Kendisinin EHİL olduğu dolaylı olarak söylenmiş oluyor zaten.

O zaman bu siteyi de kapatalım...
Çünkü burada çok değerli ilmi eserler mevcut...

Önüne gelen gelip giriyor kardeşim...
Bilmiyoruz ki kim kimdir he? :!:
Herkes görmesin, okumasın...
Nasıl olsa hakkıyla okuyan birileri vardır...
Gider önüne diz çöker biat ederiz.
O da bizi irşad eder...


“Bir ben vardır ben de benden içeri” dediği için Yunus Ermemiz
Hakkında
- Katli Vaciptir

Hükmü verenler karar verir herhalde kimin ehil olup olmadığına…

Allah cc. Sav Efendimize;
“Sana düşen ancak tebliğdir”

buyuruyor.
Şuna anlat buna anlatma demiyor….
Sen herkese anlat… ehil olsun olmasın…

Çünkü EHİL olmayanlar zaten KÖRdürler ve SAĞIRdırlar…

Onlar görmezler ve duyup anlayamazlar…

NEŞTER,
Hekimin elinde can kurtarır... Zalimin elinde olursa can alır...
Kusur NEŞTER' de midir...
Yoksa insanın nefsine uyarak iblis uşağı olmasında mıdır...

O zaman herkesin nefsi yapısı hakkında karine sahibi olmak gerek.
Kim yapacak bunu?


وَمَا يُدْريكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰى

Ve ma yudrike le'allehu yezzekka.
Ne bilirsin o belki temizlenecek
ABESE Suresi 380
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Ölü olsun diri olsun kimseyi küçük görme;Sonra helak olursun.

Çünkü bilemezsin... Belki o senden daha hayırlı birisidir.

Kötülediğin kimse şimdilik fasık olabilir...

Ancak sonuç önemlidir.

Kim bilir;

Belki sen onun şimdiki hali üzere ölürsün,

O ise güzel bir halde gidebilir.

HUCCETÜ'L-İSLAM İMAM GAZALİ (RH.A.)'DEN
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
MBurak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 415
Kayıt: 12 Ağu 2007, 02:00

: )

Mesaj gönderen MBurak »

Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü.
Bostan ıssı kakıdı, der ne yersin kozumu =)
...

Yunus Emre(k.s.)
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/brk.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Re: : )

Mesaj gönderen halimkok »

MBurak yazdı:Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü.
Bostan ıssı kakıdı, der ne yersin kozumu =)
...

Yunus Emre(k.s.)
. Hz. Mevlânâ"nın da bulunduğu bir mecliste hadis, ayet, kelâm-ı kibar konuşulurken yâni

“Allah Kitabında şöyle buyurdu, Resulullah şu mevzûda şöyle buyurdu”

şeklinde sohbet yapılmakta iken...

Aniden kapı açılıp içeri Şems-i Tebrîzî girer. Der ki;

“Bırakın bu dedikoduları; "Allah şunu dedi, Resulullah bunu dedi!”


Sen ne diyorsun sen?”
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
MBurak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 415
Kayıt: 12 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen MBurak »

Senden ricam yukarıdaki ilk iki metni tekrar okuyup akabinde de tenkid olarak yazdığın ilk iki yazıyı okuyup mukayese etmendir. İlk iki metinden o tenkidlerin çıkması pek sıhhatli değil.
Sonra yazdığım Yunus Emre(k.s.)' ye ait ilk iki mısranın ne manaya geldiğini az biraz tefekkür etmendir ve son yazdığın yazıyı okuyup nasıl bir çelişki içinde olduğunu görmendir.
Ne diyebilirim ki?
Duymuyorsan, duygularımı sana duyuramam. Çünkü ifadeler aracılığıyla duyamazsın. Bilmiyorsan, düşüncelerimi sana pakâlâ aktarabilir, açıklayabilir, açık kılabilirim. Şayet anlamak istersen, pekâlâ anlayabilirsin.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/brk.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Benim de senden ricam;
Kendi aktardığın yazıdaki çelişkilere bir bakmandır.
En bariz örneği de şu;

Anladığını zannettiğin nice şey vardır ki daha yukarı mertebelerde o 'anlayış' -kelimenin tam anlamıyla- 'anlayışsızlık' olarak görünür sana.
"Güya ben de anladığımı zannetmiştim" dersin.

Anlamadığını anlamamışsan, nice anlayışın bir adım sonra anlayışsızlığa dönüştüğüne hiç tanık olmamışsan, bu tür açıklamaları;

"işi yokuşa sürmek"

şeklinde yorumlamaktan kaçınamazsın;

Anlamanın, bilmenin bir ayrıcalık gerektirdiği hakikatine tahammül edemezsin.
Bu kişi o zaman;

Tasavvuf metinleri niçin neşredilmemeli?

Başlıklı yazısı için de kendisine bunları söylemelidir.

Ve sen de şu günkü halin için bunu düşünmelisin.

Çünkü sen Burak Bey… Daha dün başka biriydin… Bugün başka birisin.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
MBurak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 415
Kayıt: 12 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen MBurak »

O yazıları tekrar okumadığın o kadar belli ki hâla başka taraflara sözü çekmeye gayret ediyorsun.

Diyoruz ki; tasavvuf ilmi sanal ortamdan ya da kitaplardan öğrenilip tatbik edilecek bir ilim değildir.

Nasıl üniversite eğitimi üniversitede yapılıyorsa, nefs terbiyesi de kamil bir insanın gözetimi altında yapılır, yapılmalıdır.Elele, gözgöze, dizdize... Bunda katiyen şüphe yoktur.

Lütfen bu sözü de yanlış anlama açık ve net bir ifadede bulunuyorum; tebliğden değil irşaddan, ahkamdan değil esrardan bahsediyorum haddim olmadan.

Evet ben dünkü ben değilim, emin ol yarın ki ben de bugün kü ben olmayacak...(inşaallah)

Dervişlerin girdiği çileler malum â bellidir.
Neden acaba o çilelere girmişlerdir?
1001 gün çileleri, uzletler, halvetler, muayyen gıdalardan muayyen süreler almamak, daha sayabiliriz....
Nefs terbiyesi için değil mi?
Görüşte ve duyuşta keskinlik, hassaslık kazanmak, daha iyi idrak etmek kavramak için değil mi?
Sabr-u sebaatı, samimiyeti, sadakati ölçmek için değil mi?

Kamil bir mürşid bulmadan evvel kamil bir mürid olmak lazım.
(Namazı dostdoğru kılmak, yalan söylememek(sadece dışarıya değil bahusus kendine karşı!), oruca, zikre, cemaate devam etmek, adaletli olmak, merhametli olmak, ihsanda bulunmak...)
(Allah hepimize nasip etsin, ihsan etsin, merhamet etsin)

Her ne kadar ukala(!) bir insan olsam da burada daha fazla ukalalık yapmak istemiyorum...
Unutmayalım ki göz kendisini göremez...
Sürc-ü lisan ettiysek Allah c.c. affeyleye
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/brk.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Mesaj gönderen simurg »

Burada konular etrafındaki değişik tarafları biribiriyle ölçmek iyi değil.

Okuyunca herkesinde doğru söylediğini düşünüyorum.

Çünkü Kuran-ı Kerimi herkes okumalı,hemde çok okuyup çok anlamaya da çalışmalı.

Birçok ilimler ve bilgilerde evet öğrenilme gayretiyle değerlendirilmeli.

..


Kendimden başka örnek veremem.

Yaşamış olduğumdan bir sonuca ulaşabiliyorum.

O sebepten kendi yaşadığımdan biraz anlatmak istiyorum.

..

Evvelce, ki daha çocuktum. Daha namazı insanların yaşlanınca kılması gerektiğini sanıyordum. Etrafımda düzenli olarak böyle yaşayan da kimse yoktu.
Okulda da anlatılanlar bu tür fiillerin iyi ve gerekli olduğuna dair değildi.

Taa bir gün hayatın ve islamın hakikatinden haberdar olanlardan birisi bana uçsuz bucaksız islam sırlarından anlattı.

İnanamadım.
Bazı eserler söyledi.
Ki bunların masum , faydalı ve hakikat eserleri olduğunda kimsenin şüpheside yoktur.

İşte o eserlerde,eğitimsiz terbiye almamış nefsimle okuduklarımdan kendimce uygulamalara giriştim.

Riyazata başladım. 8 ay buna devam ettim.
Bu işin manevi neticelerinden burada bahsedemem. Sadece fiziki sonuçları bile çok zor şeylerdi.

Namazı devamlı ve doğru kılmıyorken yapılacak herşey insanda umulmayacak zor tesirler ortaya çıkarıyor.

Önce bir mürşid ile tanışmış olmanın ne kadar çok önemli olduğunu söylemek istiyorum.

Yoksa insan bırakın aklı,nefs mi diyeyim bilmiyorum,bir merak duygusunun eğitimi altında da kalıveriyor.

Tabii kişiye göre değişir elbette.

Belkide çok kimse okuduklarından doğrudan doğruya gerekli olanı,gerektiği sıra ile alabiliyordur.
Ama ben gibi gerçek cahiller çok olumsuzluk ile karşılaşabiliyor.

O yüzden konuya yazı yazmıştım en başta.

Ben cahil birisi olduğum için konuları sadece okuyorum.Yorum yazmak gibi bir haddim yok çok iyi biliyorum.
Arasıra yelteniyorum.o zamanda herşeyi karıştırıyorum biliyorum.

Birşey daha söyleyeyim.

Bu siteden çok faydalandım ben.Hatta bu siteyi okuyuncaya kadar çok yanlış okuduklarım olmuş ,onlarıda burada farkettim .

Çok düşmekten dizlerimde derman kalmadığını hissettiğim bir zamanda getirdi Cenab-ı Hakk buraya beni.

Burada emek veren herkese duacıyım.
Herkesi Allah c.c. çok sevsin inşallah. Çok teşekkür ederim.

Saygı selamlarımla.
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Mesaj gönderen hamdolsun »

C'ehlimi affet affet affet Ya Rabbb
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Hiçbir sözüme tatmin edici bir açıklama getirmiyorsun.

Bana tek söylediğin ;

”Sen anlamıyorsun… İllâ ki benim düşüncem doğru ”

diyorsun ya da öyle demeye getiriyorsun…

Oysa sen kendi aktardığın yazıyı gerçekten OKUmuş olsan orada;

Tasavvuf metinlerini alıp eve yığmak, gelişigüzel o sayfalarda dolaşmak, beylik bir iki alıntıyla bu işlerden anlıyormuş gibi davranmak nefse güzel görünen aldatıcı hâllerdendir ve fevkalâde zararlıdır, hatta tehlikelidir.


Böyle davranmazdın.

Ben de onun için diyorum ki;

Sen dünkü sen değilsin…

Değişim elbette gereklidir. Çünkü BİZim inancımızda

“İki günü bir olan ziyandadır”

Amenna… Yarın da bu günkü olma…

Fakat gidişatın İSTİKAMETİ önemli..

Dönüp daha önceki BİZ’ ler hakkında yazdıklarına bakarsan

Kendin de görürsün ki bize bakışın böyle değildi…

Ha diyorsan ki;

“Evet o zamanlar sizden biriydim… Sizler gibi düşünüyordum… Ama şimdi farklı düşünüyorum…”

Evet; BİZ’ den biri olmadığın çok açık görülüyor zaten bana sorarsan.

Çünkü BİZ’ den olsan bilirsin ki BİZ’ im Efendimiz buyurur ki;

- İlim müminin yitik malıdır…
- İlim Çin de dahi olsa gidip alınız…


Hz.Ali (Kv) buyurur ki;
- Bana bir HARF öğretenin kırk yıl kölesi olurum.

Senin ısrarla savunmaya çalıştığın yazıda ne diyor İLİM hakkında;

“Herkesin 'ilim' sahibi olması gerekmediği gibi, herkesin her ilmin sahibi olması da gerekmez.”

“"Bilmediklerimizi bilenlere sorarak veya yazdıklarını okuyarak öğreniriz" tesellisi fevkalâde aldatıcıdır.”
Oysa BİZ ; “SORU İLMİN YARISIDIR…” Diye biliyorduk…

Ve yine senin aktardığın yazıda ne diyor;

“Tasavvuf metinlerinin önemli bir kısmının, avam için değil, bilâkis ehli için, erbabı için yazıldığı…”
Açıkça söyleyebilir misin;

“AVAM” denilen kimdir.

Burada Muhammedinur’ da;
Ben ÂLİM’ im… AVAM değilim diyecek birini göster bana…
O zaman sen haklısın diyeyim

İçimizde bu YOLda ÂLİM lik en çok Kulihvani’ ye yakışır…

Ama ona sorarsan
“Ben KITMİR’ im” diyor…
“Hizmetçiyim…” diyor…

Hatta Resulullah SAV Efendimiz dahi diyor ki;

Ben de sizin misliniz olan bir beşerim…

Söyler misin;
EHİL olanlar kimlerdir…
AVAM olanlar kimlerdir…

Kim nasıl ayıracak bunu da kim nasıl karar verecek.

Aktardığım ayette Allah cc. Resulü Muhammed Mustafa SAV Efendimize ne buyuruyor.
Ne biliyorsun ki… Belki o temizlenecek…

Benim anlayamadığımı tekrar edip duruyorsun…
Ben de aksini söylemiyorum ki zaten… Anlasam niye sorayım da senden cevap isteyeyim ki…

Gördüğüme göre sen oldukça iyi anlamışsın…
EHİL olduğunu tescilletmişsin herhalde…

Vakit ayırıp sana cevap yetiştirmek…
Ya da seninle laf yarıştırmak için bunları yazdığımı düşünme…

Şunun için yazmaktayım ki ;

Senin yazdıklarına bakarak bir kişi OKUmaktan vazgeçerse yazık olur diye yazmaktayım…
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Değerli Hümeyranur Kardeşime de acizane bir şeyler demek isterim.
Hümeyranur yazdı:"Ben cahil birisi olduğum için konuları sadece okuyorum. Yorum yazmak gibi bir haddim yok çok iyi biliyorum. "
Güzel kardeşim bu düşüncenize katılmıyorum.
Biz burada birbirimizde eksik kusur değil... HAKK' ı ve HAYR' ı arıyoruz.
Hepimiz öğrenciyiz ve öğrenmek gayretiyle buradayız.
Elbetteki BİZ birbirimize içimizi dökeceğiz.
Yorum yazmak onun hakkı bunun hakkı değil gibi bir şey düşünülemez.
Bunu yapmazsak eksik ve noksanlarımızı nasıl bulabiliriz.

BİZim başımızda SAV Efendimiz vardır.

Bakınız Hocam Kulihvani Ana Sayfadaki YAKÎN başlıklı yazısında ne buyuruyor;

Naz-Niyâz Öğretimi ve Eğitimi Muhammedî Melâmet Mektebimizin Baş öğretmeni ise Bizzât Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'dir.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH Beni muallim (öğretmen) olarak göndermiş bulunuyor.” buyurmuştur.
(İbni Mâce, Mukaddime 229)


Hangi eserde ne yazılı... Bakarız O' nun dediklerine uyuyor mu uymuyor mu...

O ne yapmış... Nasıl davranmış... Ne söylemiş...

O'nda GÜZEL BİR ÖRNEK vardır bizim için mutlaka...

Okuduğunuz eserler siz de o tesirleri yaratmamış olsa belki de bugün doğruyu arıyor olmazdınız...
Önceki halinizle devam ederdiniz.

Allah cc. İnsana bilmediğini öğretendir...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

EHİL olup olmama konusunda birileri de;
- Kur' an-ı Kerim' in doğru kişiye indirilip indirilmediği...
- İniş biçiminin nasıl olması gerektiği
- Mahiyetinin nasıl olması gerektiği...

vs. vs. bir sürü ahkam kesmekte idiler...

Kimin Ehil olduğunu ise Allah cc. şu ayette açıklamış zaten.

RA'D Suresi 27/13
Bismillahirrahmanirrahim
وَيَقُولُ الَّذينَ كَفَرُوا لَوْلَا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه قُلْ اِنَّ اللّٰهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدى اِلَيْهِ مَنْ اَنَابَ


Ve yekulullezine keferu lev la unzile aleyhi ayetum mir rabbih, kul innellahe yudillu mey yeşau ve yehdi ileyhi men enâb.

İnkâr edenler diyorlar ki: “Ona (Muhammed’e) Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.”



ANKEBÛT 50/29

وَقَالُوا لَوْلَا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَاتٌ مِنْ رَبِّهٖ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِ وَاِنَّمَا اَنَا نَذيرٌ مُبينٌ

Ve kalu lev la unzile aleyhi ayatum mir rabbih, kul innemel ayatu indellah, ve innema ene nezirum mubîn.
Nitekim «Ona Rabbinden mucizeler indirilse ya!» dediler. De ki: «O mucizeler hep Allah'ın katındadır. Ben ise sadece açık bir uyancıyım.»


EN'ÂM 8/6

وَقَالُوا لَوْلَا اُنْزِلَ عَلَيْهِ مَلَكٌ وَلَوْ اَنْزَلْنَا مَلَكًا لَقُضِىَ الْاَمْرُ ثُمَّ لَا يُنْظَرُونَ

Ve kalu lev la unzile aleyhi melek, ve lev enzelna melekel lekudiyel emru sümme la yunzarûn.

Bir de «şunun üzerinde bir Melek indirilse de görsek a» diyorlar eğer öyle bir Melek indirse idik her halde iş bitirilmiş olur, kendilerine bir ân bile göz açtırılmazdı



EN'ÂM 37/6

وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّهٖ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ قَادِرٌ عَلٰى اَنْ يُنَزِّلَ اٰيَةً وَلٰـكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Ve kalu lev la nuzzile aleyhi ayetum mir rabbih, kul innellahe kadirun ala ey yunezzile ayetev ve lakinne ekserahum la ya'lemûn.
Durmuşlar da ona bambaşka bir âyet indirilse ya diyorlar, de ki: şüphesiz Allah öyle bir mu'cizeyi indirib durmağa kadirdir ve lâkin ekserisi bilmezler

FURKÂN 32/25
وَقَالَ الَّذينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهٖ فُؤٰادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتيلًا

Ve kalellezine keferu lev la nuzzile aleyhil kur'anu cumletev vahideh, kezalike li nusebbite bihi fuadeke ve rattelnahu tertila.
Yine o küfredenler dediler ki: o Kur'an ona cümlesi birden indirilseydi ya! Biz onu gönlüne iyi tesbit edelim diye böyle ındirdik ve fevkal'âde bir tertil ile tertil eyledik


MUHAMMED Suresi 20/47

وَيَقُولُ الَّذينَ اٰمَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌ فَاِذَا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فيهَا الْقِتَالُ رَاَيْتَ الَّذينَ فى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِىِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ فَاَوْلٰى لَهُمْ


Ve yekulullezine amenu lev la nuzzilet surah, fe iza unzilet suratum muhkemetuv ve zukira fihel kitalu raeytellezine fi kulubihim meraduy yenzurune ileyke nazaral mağşiyyi aleyhi minel mevt, fe evla lehum.

İyman edenler «bir Sûre indirilseydi» diyorlar, derken muhkem bir Sûre indirilip onda kıtâl zikredilince kalblerinde bir maraz bulunanları görüyorsun sana öyle bir bakış bakıyorlar ki; tıpkı ölümden baygınlık gelmiş kimsenin bakışı, o da onlara pek yakındır

ZUHRUF 31/43
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰـذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظيمٍ

Ve kalu lev la nuzzile hazel kur'anu ala raculim minel karyeteyni azîm.
Ve «ne olurdu şu Kur'an iki memleketten bir büyük adama indirilse idi» dediler
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Gariban Can' ın hali iyice sakat o zaman...

Sen tut Münir Derman (ks) Hocamızın yazılarını, sohbetlerini

İngilizce' ye çevir ki "GÂVUR :!: " lar okusun... Hiç Ehil mi onlar...

Hatta kimileri tutuyor Kur' an- Kerim' i bile yabancı dillere çeviriyorlar.

Halbuki Arapça bilmeyenin ne işi olur Kur'an- ı Kerim ile...

Olacak iş mi... :-D


Allah kelamı kara düşünce ve yobaz düşünce ile anlaşılmaz. Allah'ca bilmek lazımdır. Arabca ile de olmaz...

Size birşey söyleyeyim mi? Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli mükemmel Arabca bilmezlerdi.

Bu ne demektir? Amma Allah'ca bilirlerdi...

Cenab-ı Allah, dostu ile Allah'ca konuşur. Arabca değil. Senin düşüncen ile konuşur...

Yalnız O’nunla konuşmak için Mi’rac olan namazda Resul-ü Ekrem'e indirdiği Arabca kelamı ile ibadet edersin. O kadar... Diğerlerini kendi dilin ile... Hem Allah her dili bilir, ‘illa ben Arabca konuşacağım’ dersen yanına bir tercüman al !
http://www.muhammedinur.com/modules.php ... 0776#50776
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Aslan Yürekli BiR Pehlivan yazdı:Kimse sallamıyor bizi ama... Neyse
Sevgili Pehlivan, bizi de kimse sallamıyor merak etme...
Varsın sallamasın. İnşallah Resullullah SaV SÂLL' asın bizi...
İnsanların SÂLL' ine bel bağlayanlar hep yarı yolda
kalmıştır zaten.

Çünkü ;

قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَا اَكْفَرَهُ

Kutilel'insanu ma ekferah.
O kahrolası insan ne nankör şey
Abese Suresi 17/80


Bugün "DOST" bildiğin insan bakarsın ki yarın senin en azılı hasmın olmuş.
Yaşıyoruz işte görüyoruz.
Gelir evine girer... Hayatına girer...
Sonra bu hayatta biraz ayağın sürçmesin... Düşmeye gör...Bir hata,bir yanlış yapmaya gör;

Tutup elinden kaldırır diye bekleme o dost sandığını...
Bir tekme de o vurur;

"Ben de seni adam sanmıştım..." diyerek

Gider orada burada yanına topladığı yandaşlarına senin dedikodunu yapar.

İnsan dediğin Hz. Hatice anamız gibi olmalı.
Bak Resullullah SAV' in en zor günlerinde yanında O var.
Muhammed Mustafamız (sav);
Rabbim beni terk mi etti... diye kıvranırken...
Hz. Hatice anamız O' nu bağrına basıyor.

"Korkma... Üzülme... Rabbin seni asla terketmez...
Çünkü sen dürüstsün, merhametlisin, düşkünlere yardım edersin...."

diyerek teselli ediyor.

İnsan DOĞRU' dan yana olursa Allah cc. O insanın sözünü tasdikler tüm Âleme karşı.

Vedduha Suresi' nde Allah cc. Hz. Hatice Anamızın SAV Efendimize sözlerini teyid ediyor;


مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰى

Ma vedde'ake rabbuke ve ma kala.
Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da.
Duhâ Suresi 3/93



Oysa Hz. Hatice Anamız;

"Ben de seni bir adam sanmıştım... "

diyebilir ve aşağılayabilirdi... Sıradan bir insan olsaydı...

Bırak insanın birbirine nankörlüğünü...
İnsan kendini Yaratan' a karşı nankördür bir kere.

اِنَّ الْاِنْسَانَ لِرَبِّهٖ لَكَنُودٌ

İnnelinsane li rabbihi le kenûd.
Pek nankördür o insan rabbine
Âdiyât Suresi 6 / 100


Zaten insan Yaratan' ına nankör olmasa birbirine karşı da nankör olmaz.
Yaratanına karşı sadık ve samimi olan insan her şartta HAKK ve HAYR’ ı savunur.
E zaten bizim BİR’ likteliğimiz de HAKK ve HAYR’ da değil mi..

Ama bak bu sitede 1.600 kişiden fazla üye var.
Ne arıyor burada; HAKK ve HAYR’ ı aramıyor mu…
Bunu da insan en iyi
BİLEN-BILAN-OLAN ve YAŞAYAN HAKK DOSTlarından öğrenir.

Fakat eleştirdiğim yazıda ne diyor.

“Tasavvuf metinleri niçin neşredilmemeli?”

E peki buradaki insanlar bunları okumak için burada değil mi…
Niye kimse ses etmiyor buna…?
Bu akıl alır iş değil…
Ama işte

“Tasavvuf metinleri niçin neşredilmemeli?”

Diyen zihniyetler bu insanları bu hale getirdi.
İnsanlar neye inanacaklarını şaşırdı…
İnandığını söylemeye korkar oldu…
Günah işleme... cehennem gitme korkusu ile insanlar düşünmeye bile korkar oldu...
Korkudan Kur’an-ı Kerim’ i evin en yüksek duvarına asıp el süremez oldu.

Bugün Amerika’ da ve Avrupa’ nın çeşitli üniversitelerinde
M.Arabî’ nin İbn-i Sîna’ nın ve bir çok İslâm Âliminin kitapları kendi dillerine çevrilmiş ders olarak okutulmakta.
Oysa buna en çok layık olanlar halen yasaklama… gizleme vs. asırlar öncesinin zihniyeti ile
İnsanları köleleştirmeye çalışmakta…

O yüzden de görüyoruz işte bu gün Müslüman ülkelerin ne halde olduğunu.
Elin adamı İlimde Fende Teknikte aldı başını gidiyor…
Müslümanlar ise birbirini yemekle meşgul…

Allah bizleri ıslah etsin…
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Zaman artik baska bir zaman dostlar. Teknik simdi daha cok gelismis bir durumda, kitaplarin basimi ve dagitimi hem internet hem de kitapcilar vasitasiyla asiri derecede hizli yapilmakta. Cunku insanlarin cogu okuma yazmayi ve az cok bazi seylerde akil yurutmeyi becerebilmekteler. Matematik, fizik v.b ilimler az cok insanlari okullarda belli bir mantik isletebilir seviyeye getirmekte. Eski donemlere gore insanlar arasindaki ogrenme hizi ve metodlari oldukca gelismis durumda. Eskiden bir sozcugu aramak icin 1000 kusur sayfalik sozlugu bulmak ve bakmak durumunda idiniz simdi ise otomatik 5 sn de sozcugun anlami onunuzde. Hatirlarim, bir sozluk ve ya bir ansiklopedi bulmak icin Istanbul Yedikule'de orta okul yillarimizda beyazit kutuphanesine giderdik, aradigimiz konuyu bulmak icin kutuphane onunde 400-600 kisilik kuyruklara girerdik, aksama kadar bize sira anca gelirdi bazen giremezdik iceri ertesi gun gelirdik, gelince de buldugumuz ansiklopedi yahut kitap 10 kisi tarafindan talep edilirdi, fotokopi olmadigindan bunu birisi okur 10 kiside elle kagida yazardi, yazmasi ise saatler alir bazen konu bitirilemez ertesi gune yine ayni duruma duserdiniz. Bazen her kes bir kismini yazip bunlar disarida birlestirilir kume calismasi yapilir kutuphane ortamindan kurtulunurdu. Bu dedigim istanbul'un gobeginde idi. Siz simdi varin diger illerin durumunu dusunun ve birde bunu matbaanin gelismedigi zamana vurun.

Gectigimiz gunlerde Sahaflara gittim bir buyuk kitapciya girdim, aman Allah'im ne ararsaniz var idi. Kitaplara bakarak icim gitti hepsini okumak istersiniz ama omrunuz yetmez. Binlerce eser var idi. Ama ben bana lazim olan Farsca Turkce sozlugu almakla yetindim cunku bunlari okuyacak zaman yok idi, gorevimiz dogrultusunda hareket etmek durumunda idik ve su an Kur'an calismasi ve ceviriler uzerinde yogunlasmaliydim.

Akil yurutemeyen insana zaten bu tasavvufi kitaplar agir gelmekte ve yuzune bile bakmak istememekteler. Cunku kafa yormak istememekte insanlar.

Ilim her yere ulastirilmakta hizla , artik devir edep hususunda dikkatli olma devri ki , bu da acikca zaten bir cok kitapta belirtilmekte. Alt yapisi zayif olan insan kafasi azicik calisiyorsa, alt yapisini doldurmasi gerektigini anlayip bunu kuvvetlendirecek yerlere yonlenmekte ve samimi ve sadik ise zaten buralara yonlendirilmekteler de. Gerekli uyarilar insanlara yapilmakta, cabucak ucmayi kacmayi dusunen insanlar ozel egitim altinda da okusalar yine sonucta bu zehiri nefslerinden atamadiklari icin basarisiz olmak durumundalar.

Tasavvuf 'un Kur'an ve Resulullah SAV'in sunneti ile seriat ile ortuserek gitmesi geregini bugun tasavvuf ile ilgilenipte 3-5 kitap okuyupta duymayan bir insan varmidir desem vardir diyebilirler ama ben yoktur derim yine. Duyupta uymayanlar, duyupta ikna olmamislardir bu yuzden uymamislardir, yahut bu isi meraktan, sagda solda munakasa etmek ve bir cesit karizma saglamak icin yapmakta olanlar ve diger baska sebeplerle islerine gelmemektedir derim ki bu adama kirk uyarida versen yine seni dinlemeyecektir, ve ona zaten bu mustahak tir. O da lazim bu Sunnetullah icerisinde , sapanda olmak zorunda.

Bilmeden hataya dusmek sadece tasavvuf kitaplari okuyanlar icin mi gecerli ? Ya fikih ve diger islami ilimler ne olacak? Bu hususlarda da hatalara dusmek , bilmeden yeterince ogrenmeden fetva vermek, insanlari yanlisa suruklemek gunumuzde devam etmekte zaten. Bu eskiden de vardi , simdi de var. Gunumuzde daha da cok olmakta.

Imam-i Azam'in ogrencisi Ebu Yusuf'u hemen ogrenmeden sagda solda hukumler vermemesi gerektigi hususunda ki uyarilarini ve kendisine sordugu bir kac fikih sorusunu ve ogrencisinin bilememesini anlatan kissayi hepiniz bilirsiniz. Ama o zaman da ve bu zamanda da fikih kitaplari ve izahatlari halen okutulmakta ve varliklarini surdurmektedir.

Biz se sitemizde bazi fikhi hususlarda yorumdan kaciniriz, yahut sadece buyuklerimizin verdigi fetvalar dogrultusunda, yalniz aklimizla hukum vermeden onlarin dusuncelerini, Kur'an ve hadislerle yaptiklari izahatlari referans ederek dediklerine katiliriz yahut soyledikleri uzerine fetva vermeden fikrimizi dile getirebiliriz. En azindan onlarin bu dusuncelerini de insanlara ulastirmis oluruz. Bununda kanimca bir sakincasi oldugunu dusunmuyorum.

Herseyin zehiri ve panzehiri beraber internette ve kitaplarda mevcut. Bence dogru olan , guzel kaynaklarin, nakle uygun saglam kaynaklarin yayimini yapmak, zehirli olanlari yalitmaya gayret etmek, bilmedigi hususlarda bilmiyorum demek , fetva vermemek, daima bilenlerle istisare ederek hareket etmek, su an sayabilecegim bir kac sey arasinda.

Lakin Kur'an bile yayilmasi ve ogrenilmesi gereken ana kitap oldugu halde insanin kendi nefsinde kirlilik varsa aynalik gorevi gorup okuyana kendi kirini gostermekte ve kisi kendi gozune perde germekte. Ben ALLAH ve RESULU SAV'e guvenmekteyim, samimi, sadik ve sabirli isem Selamet gelecektir insaallah.


"Hasbiyallahu la ilahe illa huve aleyhi tevekkeltu ve huve Rabbul arsil aziym"

Bunun disinda kendine yol arayanlar Kur'an -i ve hadisleri bile okurken sapmaktalar ne diyelim. Bak Allah c.c bile uyariyor ayeti kerime ile :

Bakara [2/108]: ".....Halbuki her kim imanı küfre değişirse artık düz yolun ortasında sapıtmışdır."

Demek ki kisi duz yolun ortasinda bile sapitabilmekte daha ne densin ki. Adam ilahiyat okuyor senelerce, bir suru sey bilmekte, ama Resulullah SAV'in onune gecmekte...

Terceme isine gelince, bakin "Ibrahim Gamard" isimli bir Amerikali zat-i muhterem nasil J.Nicholson'un ingilizce 1400 sayfalik mesnevi tercemesini okumusta birden aska gelmis ve kendisi Farsca ogrenip butun rubaileri ingilizceye cevirmis , bir yigin mesnevi tercemesi yapmis. Simdi eserleri ile dunyaya islami tanitmakta ve binlerce insan bunlardan istifade edip musluman olmakta. Hocasi Sefik Can tarafindan bu calismalari nasil yapmasi gerektigi kendisine nasil aciklanmis linkten inceleye bilirsiniz: "http://akademik.semazen.net/author_arti ... hp?id=1152".

Kendisiyle internetten e-maille yaptigim bir diyalog sonucu Hadikat ul Hakikat kitabi cevirisi icin bize yardim edecegini soyledi ve nitekim bu Farsca -Turkce sozluk alindi simdi. Terceme guzellestirilsin diye oldu, ben kara kara dusunurken nasil cikacagiz bu isin icinden diye, Allah c.c bir yardimci gonderdi bakin, hemde teklif ordan geldi...

Bugun yaptigimiz ceviriler icin disaridan insanlarin facebook tan yazdigi mesajlardan bir ornek verelim , Cem isminde hayvanlari koruma hususunda yurt icinde calismalari bulunan bir kardesimiz gecen sunu gondermis :


"selamun aleyküm GaribAN,
Bawa hzleri ile alakalı yazılar okudukça daha da etkileniyorum.Çevirilerin de çok güzel...çok mesudum inan.yazmak istedim. "


Terceme faaliyeti islamin yayilmasinda ve ilimlerin gelismesinde cok onemli bir rol almaktaydi, bir cok Yunan filozoflarinin eserleri ve bilimsel eserlerde islamin ilk yayilis asamalarinda Arabcaya cevrildi, bunlardan bazilari ham akil batagina saplanmis olmakla beraber, islami buyuklerimiz tarafindan nakil isiginda ya red edildi ya da islamiyetin guzelligini ve naklin muhtesemligini yansitmak icin karanlik bir zemin oldular, iyi fikirler ise nakle aykiri olmadikca daima kabul gorurler. Hadisi Muhammedi : "ilim Cin'de de olsa ogreniniz".
Niye almayalim ki!...

Daha sonra ise islami ilimlerin ve buluslarin guzelligi Arabca'dan diger dillere yansidi. Ibn-i Arabi (k.s)'nin eserleri avrupa dillerinde ortacagdan kalma nushalar halinde bulunabilir oldu. Bugun Kur'an -i Kerim gunumuz incillerine gore yabanci dillere terceme(meal) olmasi bakimindan ikinci siradadir. Incil'in yaklasik 320 kusur dile cevirisi yapilmistir . Kur'an -i Kerim halen bir cok ulkeye ana dilinde meal olarak ulastirilamamistir. Bu ne aci bir durum degil mi?

Bawa Baba'nin ogrencisi Coleman Barks hocasinin sunu soyledigini duymustur
" Bana Rumî ile ilgili çalışma yapmamı söyledi.
Bunun yapılmak zorunda olduğunu söyledi.
Mevlana ile tanışmam ve böyle aydınlanmış bir varlığın sözleri üzerinde çalışma yapmam dokuz yıl kesintili olarak, yılda dört beş kez ziyaret edip huzurunda bulunduğum ve özünden Hakkı öven ilâhiler söyleyen bu kişi (Bawa Muhyiddin K.S ) yüzündendir.

İşte beni Rumî (K.S)’ye bağlayan bu olmuştur.
Ben bu şiirler (Mesnevi, Divani-Kebir v.s) üzerinde çalışırken Hocam (Bawa Muhyiddin) ile dostluğumun kuvvetlendiğini düşünüyorum!
"


20 kusur kitabi ingilizceye Tamilce'den cevrilen Bawa baba bunlarin yazilmasini asla engellemedi, yazilma calismalarina istirak etti. Derman hocamizin kitaplarinin okunmasini tesvik edici su sozu ne manidardir:

"Bu yazı burada bitiyor.
Yarın beni yokluğumda seyredersiniz.
Aklınızda kalan sözlerimde.
Beni hatırlatan şeylerde.
Yazılarımda, seslerimde seyredeceksiniz.
O da belki bana vefâ gösteren tek bir kişi olacak...
......
......
Beni arayan yazılarımda, kitablarımda arasın...
Ben onlara gömülüyorum...
Yazılarım kim için yazılmıştır...
O’na..." [Mai Billuri ,Allah Dostu 5.cilt.]


Derman hocamda eserlerinin yabanci dillere cevrilmesini isterdi, buna adeta emin olarak konusmaktayim. Lakin hayatini ve bazi yazilarini cevirip ingilizce kismimiza koyduk ta. Cevirileri titizlikle yapmaya gayret etmekteyiz. Eger bir kaynak v.s verdiyse bunlari da arastirip eklemekte ve cevirileri zenginlestirmekteyiz cunku hocamizin zamaninda internet yok idi. Cevirilerde, bazi cumlelerin alternatif manalarini da vermekte ve kalani okuyucuya birakmaktayiz. Turk diline ve Arabca'ya ozgu deyim ve sozcukleri aynen birakmakta, bunlari kelime olarak aciklamaktayiz.

Gectigimiz yillarda Bawa baba'nin Seyh ve Muridini cevirdik mesela bu kitap uyarici bir kitapti, bu yolda yurumek isteyen insanlara isik tutsun, sahte seyhlerden , yol kesenlerden insanlar uzak dursunlar diye Allah rizasi icin cevirdik bunlari. Elimizden gelen bu , yapmaya da gayret edecegiz birlikte insaallah...

Tasavvufi yayinlarin yayilmasi engellenemez, insanlarin bu eserlere ihtiyaci var, bir suyun dag havzasindan fiskirip bir koye dogru ilerlemesi gibi geleceklerdir, gelirken akillarin taslarini ve camurlarinada bulanirlar, biz o suyun koyu yikici sekilde gelmesine degilde koyun faidesine sebep olacak sekilde yonlenmesi icin yardim etmek icin bu sistemde kendimize bir yer edinelim, hersey zitti ile birlikte cikmada biz daima Hakk'i ve Hayri tercih edenlerin oldugu yerde olmaya calisalim, Kur'an ve Resulullah(SAV)'in sunnetini filtre olarak kullanip suya katilan camurlari filtreleyelim. Bunu yapamiyorsak, gece gunduz bunu yapmaya calisan Hasbi ve Habibi hizmet veren kisileri incitecek sozlerden uzak duralim. Oyle ki soyledigimiz bir kelime ALLAH ve RESULU'ne gider de basimiza is acariz, vel hasil yapici tenkitlerede her daim ihtiyacimiz var...


Ali Imran [3/103]:
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

Va'tesumu bi hablillahi cemiav ve la teferraku, vezküru ni'metellahi aleyküm iz küntüm a'daen fe ellefe beyne kulubiküm fe asbahtüm bi ni'metihi ihvana, ve küntüm ala şefahufratim minen nari fe enkazeküm minha, kezalike yübeyyinüllahü le küm ayatihi lealleküm tehtedun :
topunuz bir Allah ipine sım sıkı tutunun, biribirinizden ayrılmayın ve Allahın üzerinizdeki ni'metini düşünün, sizler birbirinize düşmanlar iken o sizin kalblerinizin arasında ülfet husule getirib yanaştırdı da ni'meti sayesinde uyanıb kardeş oldunuz, hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da o tuttu sizi ondan kurtardı, şimdi böyle size âyetlerini beyan ediyor ki Allaha doğru gidebilesiniz

Allah yar ve yardimcimiz olsun.

Selam Sevgi ve Muhammedi Kardeslikle
GaribAN
Resim
Kullanıcı avatarı
ASLI
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 63
Kayıt: 09 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen ASLI »

Diyoruz ki; tasavvuf ilmi sanal ortamdan ya da kitaplardan öğrenilip tatbik edilecek bir ilim değildir.

Nasıl üniversite eğitimi üniversitede yapılıyorsa, nefs terbiyesi de kamil bir insanın gözetimi altında yapılır, yapılmalıdır.Elele, gözgöze, dizdize... Bunda katiyen şüphe yoktur.

Lütfen bu sözü de yanlış anlama açık ve net bir ifadede bulunuyorum; tebliğden değil irşaddan, ahkamdan değil esrardan bahsediyorum haddim olmadan.

MBURAK
.............
.....................

aşağı yukarı arkadaşlar aynı şeyleri söylüyorlar ama,ifade şekli değişik .ben burak kerdeşimizi anladığımı sanıyorum.söylemek istediği,tasavvuf bir hobi gibi algılanmaya başladı son zamanlarda,yani kime sorsanız tasavvufla ilgileniyorum oluyor cevabı.şimdi bu tarz konulara ara sıra eğilip okuyup ahkam kesmekse kişinin istediği kendince bir şeyler okuyup anlar,aktarır ancak Allahın vereceği hikmet ve bereket ihlas olmayınca bir süre sonra takılıp kalacaktır kişi ve devam edemeyecektir..bu tarz konuları okuyarak sitelerden insanlar İRŞAD EDİLEMEZ diyor burak kerdeşimiz..aslında tebliğ başka irşad başka fakat,ilk olması gereken duyurmaksa ki duyurmak lazımki kişiler nereye gidiyorum ben kimim diyip gidişatını gözden geçirsin Hak yola girsin kendini nefsini terbiye yoluna gitsin..zaten irşad sonunda kişide eğilim olacaksa bu eğilim sonucu yardım alacaktır ve samimiyetine göre mutlak surette nefs terbiyesinde ilerleyecektir.bir mürşidin gerekliği tartışılmaz,eğer mürşidiniz yoksa sadece burda okuduklarınızla ilerlemeniz mümkün değil bu anlamda burak kardeşime katılıyorum..peki bu siteler gereksizmi yada diğer arkadaşların söylediği gibi burası niye var..eğer bu tarz sitelerin müdavimi ise kişi zaten ona yardım gelecektir.buraya gelip burdaki yazıları okuyan bir yandan SABIR VE NAMAZLA ALLAHTAN YARDIM İSTEYEN samimi insana yardım eli uzanmayacakta kime uzanacak Allah aşkına.

duyurdunuz,irşad ettiniz,kişi hidayete ERDİRİLDİ! sonrası ise mutlak surette yardım olacaktır inşaallah.

ehil olmayanların havasın okuduklarını okumasını bende sakıncalı buluyorum..kendilerine zararı olur başkasına değil,birde anlamadıkları için küfre düşebilirler.demiyormu ebu hureyre sana ne anlattı efendimiz dedikleri zaman cevabı,bana anlattıklarından bir kovasını size döktüm,iki kovayı anlatmadım anlatsam kafir oldu dersiniz..şeklinde,HER BİLGİNİN HERKESE VERİLEMECEĞİNİ anlatmak istemiştir.ancak bilgi çağındayız bilgi heryerde kolay ulaşılır oldu..fakat bunu da engelleyemezsiniz.kişi kendi bilgi akışını temiz tutacak ve sağlıklı yerlerden bilgi almaya gayret edecektir..kişisel görüşüm budur.ve illaki öğrenmek istediği bir şey varsa ötesi içinde çaba gösterecektir eminim..

irşaddan değil esrardan bahsediyorum derken burak kerdeşimiz,yalnız zahir ilmiyle olamayacağını bu işlerin batıni ilimle olabileceğini ifade etmiş.ben öyle anlıyorum..fakat şu var;eğer kişi dediğim gibi,samimi ise nefs terbiyesine devam ederken mürşidi yada rehberi de varsa,onun ayak izlerine basarak önceden gidenlerin izleriyle yoldan çıkmadan şaşırmadan,şeytanın oyuncağı olmadan inşaallah yola devam edecektir..yalnız,bazı kişilerin elinden tutulur ! bazıları zahiren seyrü süluk yaptırır,bazıları batıni,bazılarının ise özellikle elinden tutulur..buna müridin SAMİMİYETİ YOLA DEVAMLILIĞI SEBEPTİR..birde himmet hikmet kime verilecek bellimi olur.tamda yerindesiniz aslında burak kardeşim..Allah feyzinizi ve bereketinizi artırsın inşaallah..

şu noktaya da dikkatinizi çekmek isterim burak kerdeşim.çekilen çileler riyazatlar elbette nefs terbiyesi için,idrakleri açmak ve TÜM BEDENİN GÖNÜL KESİLMESİ İÇİNDİR..ancak kişiden kişiye değişir riyazet şekli,biri çok oruç tutar biri çok namaz kılar çünkü nefsinin ancak bu şekle ihtiyacı vardır ve oruçla ıslah olacaktır..bazıları ise çok namazla nafilelerle elde eder bu yakini.ancak herkes aynı şekilde terbiye edilecek diye bir kayıt yoktur,mesela hallacı mansur çok riyazatla,şemsi tebrizi marifetle erişmişlerdir makamlarına.nasıl ki doktora gidince size herkese verdiği ilacı vermiyorsa,tabiatınıza bünyenize uygun ilaç yazıyorsa riyazatın şeklide kişiden kişiye değişecektir.

Atıf Efendi Hz.nin "YOLDA BIRAKMAZLAR ALIRLAR SENİ" diye bir ilahisi var,kişi yola devam ettiği sürece,hangi kilometrede olduğu değil,YOLDA OLMAKLIĞIDIR !
önemli olan.

ELHAMDİLİLLAH yola devam ediyoruz..ara sıra sürçsekde takılsakda,yeniden doğrulup kalkarak ...baki selamlar kardeşim..güzel bir konu açmışsınız.


Muhammedî nefeslere...Aşk'la..

Resim


Resim
" Esdikçe bâd-ı subh perîşânsın ey gönül,Benzer esîr-i turra-i cânânsın ey gönül "
- nedim -
Kullanıcı avatarı
MBurak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 415
Kayıt: 12 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen MBurak »

Tam da bu noktada AKLETMEK faaliyeti üzerine konuşmak mantıklı olacaktır.
Tabii bugünkü anlayıştan öte yine her zaman yaptığımız gibi geçmişimizle ve köklerimizle irtibat kurmaya çalışacağız.
Zira geçmiş geçmişi olanlar için asla geçmez; hele ki bizim islam milleti gibi ciddi bir ilim-irfan kültürne ve medeniyetine sahipseniz. Ancak siyasi bir proje neticesinde bu toprakların çocukları bunu en ağır bir bedelle ödediler geçmişlerinden bağları kopartılarak, en kötüsü de bu farkında olamayıştır. Bu proje bir kaç nesli silmiş ve iğdiş hale getirmiştir.Koca bir millet adeta PİÇ haline sokulmaya çalışılmıştır. Bir nebze de olsun muvaffak olunmamış değildir. Bu girişten sonra, mevzimizi alıp mevzumuza dönelim:

Malum â olacağı üzere
Akılda duygular yoktur. Akıl sadece kavramlarla karşılaşır fakat bizim alimlerimiz aklı bugün kullanıldığı manasıyla kullanmamıştır. Akıl insanda tabii olmayan bir kabileyettir Yani ilâhi 'dir
Ruh’ul Kudüs aracılığı ile, Ruh’ul Emin aracılığı ile Faal Akıl aracılığı ile İLÂHİ OLAN AKIL’ dan biz pay alırız, gayret ederek.
Bu çok kadim bir yorumdur.
Dolayısı ile bu normal- basit, beynin sinir uçlarının harekete geçmesiyle yapılan bir zihni faaliyet değildir AKLETMEK.
O yüzden mesela AVAM’ ın zihni faaliyeti daha çok AKLETMEK olarak kullanılmaz(dı).
AKIL kullanıldığında tamamen İLAHİ AKIL kastedilir. Bir terminoloji problemidir bu ve eğer söylememe müsaade edilirse kastedilen TEORİK AKIL’ dır.
Burada da AKLİ FAALEİYET insanın kendisi ile ulaştığı bir şey olmaktan çıkar. O da kendisine yukardan düşen, SEMA’dan düşen bir mahiyet kazanır.

Şimdi AŞK'a gelecek olursak şayet;o Fuzulinin meşhur beytini hatırlamakta ve hatırlatmak da fayda var:

“AŞK imiş her ne var ALEMDE, İLİM bir kıyl u kâl imiş ancak”

AKIL burada İLİM’ e tekabül ediyor ve yanlış TEFSİR edilerek burada FUZULİ’ nin İLİM ve AKIL ile- AŞK’ı birbirinin karşısına koyduğu ZANNEDİLİYOR.

AKIL mı AŞK mı?

Soru aslında tuzak bir soru!

Ya/ ya da şeklinde soruluyor, yani bunlar eşit şekilde yan yana, karşı karşıya getirliyor, HANGİSİ?

Oysa AŞK, AKL’ ın karşısında yer alan bir kavram değildir. Üstünde yer alan bir kavramdır.

O yüzden AKIL’ a MUHALEFET eden iki sınıf vardır.

Biri AVAM; AKIL’ a karşı çıkar. Niçin? Anlayamadığı için. AKIL’ ı daha kuru, soğuk ve takibi zor bir faaliyet olarak gördüğü için, bu iş AKILLAR ile veya O AKIL ile OLMAZ der çünkü zordur AKL ETMEK.

Bir de AKLIN üstündekiler AKLI küçük görerek muhalefet ederler.
Onlar AKIL Sahibidirler, UKALADIRLAR yani.
Ama bunlara Mecanin Ukala derler, AKILLI DELİLER der BÜYÜKLER.
Akıl Sahibi olmuş, Akla Sahip fakat bu nefesi yetmiyor AKLIN, AŞK BURAK’ı-na binmek lazım, AKLI bırakıp AŞKA biniyor.
Bir yukarı çıkıyor, aşağıda AKIL bineğine binemeyenlerin, laf atması gibi laf atmıyorlar.
Mesela şunu düşünelim. Fuzuli gibi bir insan, “Rabbi ziydni ilmen” “Yarabbi ilmimi arttır” diyen bir nebinin takipçisi olan bir şair,
”ilim bir kıyl u kal imiş ancak” der mi? İLMİMİ ARTTIR diyor Efendimiz Kur’an’ da.
HAYIR! O yüzden bakınız Kur’an da bazı kelimelerin çoğulu yoktur.

İLİM kelimesin çoğulu olan ULUM(ilimler), DİN kelimesinin çoğulu olan EDYAN(dinler), NUR kelimesinin çoğulu olan ENVAR(nurlar), HAKK kelimesinin çoğulu olan HUKUK(haklar) kelimeleri kavramsal olarak yoktur Kur’an da. Olması da beklenemezdi zaten.

Dolayısı ile Efendimiz ULUM’ un artmasını istemiyor. İLMİ’ nin artmasını istiyor.
Ben burada bir ayrım daha yapıyorum, İLİM’in çoğalmasını istemiyor, artmasını istiyor.
Eğer İLİM bir NOKTA idi, onu CAHİLLER çoğalttı SÖZÜNden yola çıkacak olursak İLMİN çoğalması menfi bir şeydir,
ARTMASI, ZİYADESİ böyle değildir.
Çünkü İLMİN ARTMASI İLİMDE ARTIŞ demektir.
Yani BİLMENİN ARTMASI demektir, BİLMENİN MİKTARI ARTIYOR, bu çok önemli! Aritmetik bir şey yani. Ama çoğaldığında ilim artmıyor. Bilinenlerin sayısı çoğalıyor.
Tıpkı dikkat gibi. Dikkatin artması ile dikkatin çoğalmasını ayıralım.
Ben sizin sözlerinize dikkat ediyorum dediğimde, sözleriniz konusundaki dikkatimi arttırıyorum, demiş olurum. Ama dikkatimin çoğalması demek, sizin dışınızdaki başka dikkat unsurlarına dikkatim yayılıyor, dağılıyor anlamına gelir. O bakımdan” ilim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı”

İLİM nedir?

“İlim, ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir.” Burada ziyade makbüldür. Ama insan kendini bilmeyi bırakıp ilmi değil de malumu arttırmaya çalışırsa çoğaltmaya çalışırsa bu menfi bir şeydir. Bilinecek olanların listesi artıyor ama ilim azalıyor çünkü malumat çoğalıyor. Aşk bu manada ilmin zıttı değildir, ilmin ziyadesini mümkün kılan en büyük vasıtadır.
Ve ilmin mahali AKILdır ama AŞKIN bu manadaki mahali GÖNÜLdür, KALPtir.
Ancak AŞK ilim gibi değildir, ARTMAZ,Farz-ı Muhabbettir, Muhabbet artar. Muhabbetin zirvesidir AŞK. Sonrası, daha sonrası gibi bir menzili yoktur. Yolun sonudur AŞK.

Eğer siz akletmeyi beynin basit sinir uçları ile yapılan bir faaliyet olarak ele alırsanız RUH hakkında ahkam kesecek ilimde rasih olmayan peşine milyonları takan kişiler türetirsiniz. Metafizik bir alemin hakikatini ve esrarını fiziki bir aleme ait olan kurallar ve kaideler ile açıklamak erbabınca malumdur ki absürttür.

Keza Aşk için de aynı hakikat geçerlidir. Bedel ödemek icab eder!

[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/brk.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
ASLI
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 63
Kayıt: 09 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen ASLI »

kuranı iyi okumak lazım bu çok doğru..hala akletmeyecekmisiniz sözü vardır.akıl nasibince kişiye verilmiştir..akıl derken kişide varolan kapasite değil o kapasiteyi nasıl kullandığıdır önemli olan.aklı var peki kullanabiliyormu,şüpheli.

terminolajik bir terimden bahsetmiyoruz doğru..akıl derken aklını kullanmamak gibi bir ifade değildir kastedilen FAKETMEYECEKMİSİNİZ gibi kişinin farkındalığının olması istenir.FARK ETMESİ İSTENİR. vurgulamak istediğiniz bu bana göre.

cüzi aklı külli akıldan ayırır ve ona engel ederseniz,sizde olan sonuçta sınırlıdır adı üzerinde sınırlı cüzidir.dolayısıyla külli akla ulaşmanın yolunu bulmak ve ilmi insani boyuttan yukarılara çekebilmektir aslolan külli akıldan istifadedir.şimdi buda yine mürşidsiz olmayacağı ve tefekkürsüz olmayacağı için aynı şeyleri söyler durumuna düşmeyelim.öğrenme ile bir alimden talim edersiniz ilmi, tefekkür ise insan ruhunun külli akıldan istifade etmesidir.önemli olan külli akla ulaşmaktır..

peygamber efendimizin ilmimi arttır diye okuduğu ayet ise,bana eşyanın hakikatini göster ayetidir.yani FARKINDALIĞIMI ARTTIR.. eşya konusundaki ilmimi çoğalt demiyor, onu daha iyi anlamama için farkındalığımı arttır..ikisi aynı şey değil.yani akıl olsada AKL'ETMEYİNCE İŞE YARAMIYOR..akılla tefekkür etmezseniz, külli akıldan nasiplenmezseniz idrakler açılmaz zaten ilahi yardım da gelmez ..SEMADAN DÜŞER dediğiniz hal budur bana göre..

mevlana cüzi aklı hakikati anlamaya engel bir sınırlılık olarak görür ve külli akla ulaşmanın gerekliliğini iafade eder.islamdan başka hiç bir din külli akla ulaşamamışlardır, Derman Hocamızın yazılarından hatırlayın musa kavmine ne demiş yaradan SEN BENİ GÖREMEZSİN... oysa Muhammed (sav)'e nasıl hitab etmiştir kuranı kerimde? GÖRMEDİN Mİ? !!!!Rabbin onlara ne etti..

demekki, Muhammed ümmetinin görmesi istenilmiştir ve bu muhakeme gücü bu ihsan biz Muhammed ümmetine verilmiştir.. islamdan başka hiç bir dinde,ilahi olana açılabilme boyutu olan TENZİH, ve beşeri olanı harekete geçirme boyutu olan TEŞBİH'i birleştirilememiş ve cem edilememiştir.fark ve cemi bilen ve tevhide ulaşandır müslim.sadece islam dini karşılaştığı felsefi ve dini sisitemleri korumuş yok etmemiş ve bünyesinde eritmiştir.. felsefeyi yok etmek değil, onu tefekkür aracı olarak görüp sentez yapmak tez üretmektir güzel olan. hani şemsin söylediği gibi, o şunu demiş bu bunu demiş bırakın onları SİZ NE DİYORSUNUZ SİZ? sorusunun sorulması ve felsefe üretilmesi isteniyor insandan ona karşı olması değil. çağımız eleştiri çağı olmuştur.

yalnızca ilimle olurmu, fuzuli ilm bir kıylü kal imiş diyor ise, ilmini yetersiz ve amaca ulaşmak için tek başına anlamsız olduğunu vurguluyor. ki miracda cebrail dile getirmiştir bu cümleyi.. sınır ağacına gelindiğinde durur ve burdan bir adım daha atarsam yanarım ya resulallah der.cebrail AKILDIR.bundan sonra nasıl giderim sorusuna cevabı ilginç cebrailin AŞK'la gidebilrisin ya resullallah. AŞK'la.akıl bir yere kadar götürür insanı ancak ilim bir yerde insanın kendisine perdedir bazan.. tıpkı mevlananın ilmi olmasına rağmen ilerleyememesi ve ilmine RAĞMEN ŞEMSİN GELİP ONU İRŞAD ETMESİ GİBİ.

aşk mı akıl mı..ikisi de..akıl yol gösterir, aşk yolu kısaltır..aşk olmadan muhabbet olmadan bu yolda yürünmezzzzz..

biz her zaman niye diyoruz ki; AŞK'la... AŞK'la... AŞK'la....

şimdi akılla yola çıktık, aşkla devam ettik.. ben bir şey daha ekleyeceğim buna..

AŞK' da insana perde olabilir.yolun sonu aşk değildir.. aşkla gidilir ancakk, aşk da insanı perdeler bir an gelir.

kalbi muhabbetlerimle kardeşim Allah feyzinizi arttırsın..

Muhammedî nefeslere...Aşk'la..


Resim


Resim
" Esdikçe bâd-ı subh perîşânsın ey gönül,Benzer esîr-i turra-i cânânsın ey gönül "
- nedim -
Kullanıcı avatarı
sevgisuyu
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 2
Kayıt: 14 Kas 2009, 02:00

Mesaj gönderen sevgisuyu »

Bekir DAYI der ki: "NAMAZ YOK, iman yok!!!" VAY BABAM VAYYY...
Kullanıcı avatarı
erdal
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 1
Kayıt: 14 Tem 2009, 02:00

Mesaj gönderen erdal »

burası BİZ iddiasında olan bir siteydi.
Zevkle takip ettğim istifade ettiğim bi yerdi.
Ama görüyorumki külli nefis ne yazıkki.
BİZ MUHAMMEDİYİZ demek iddialı bir söz akadaşlar kendinize gelin.
Efendimizi duyan gören ve takip edendir..
Vesselam..
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Resim

ZEVK 691

Olmuş-olan-olacaktan ne nakil ne haber vardır
Sen ki gözün kendisisin, zann ve taklide gülersin
Her yerde şuh her an taze, her hâlde hoş olan Yârdır
Yol ne? Yolcu kim bu handa? Yoldaşın Dost mu dilersin?..

19.06.1990 15:21 dr.


Kulihvani..
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
ene
Üye
Üye
Mesajlar: 21
Kayıt: 13 Kas 2008, 02:00

Mesaj gönderen ene »

ARKADAŞLAR ALLAH 'C.C İŞİNE KARIŞMAYIN. HİDAYET ONDA ...Bu yüzden yok internet ortamında yok kitaplarda, vs. tasavvufi konular ulu orta konuşulmasa gibi söylemlerden sakınmalıyız. Söyleten o, söyleyen de o ...hiiiiiçç kaygılanmaya gerek yok mrat kardeş. Allahın izniyle şeriat kurallrından taviz yok. Kalbin bu konuda mutmain olsun...Bu siteyi ben gerçekten çok beğeniyorum.

ALLAH C.C HİZMETLERİNİ DAİM ETSİN. KURANLARDAN EMEĞİ GEÇENLERDEN Allah razı olsun...
Cevapla

“İlim” sayfasına dön