>>>>>> GÖNLÜMÜZÜN SESİ >>>>>>
ZEVK 987
Akla yol yoktur sarhoşlar, şarabın sır perdesinde
Şahın şevk meclisin meyi, meyhânesin neresinde
İçmeyen şarabı bilmez, içen olandan habersiz
Taklid, şüphe, tahkik, tahkim; bulan, bulandan habersiz
25.10.1993 10:40
Taklid : Takma, asma, kuşatma. * Benzetmeğe ve benzemeğe çalışmak. Benzerini yapmak. Birine benzemeğe çalışarak alay etmek. Sahte. Bir şeyin sahtesini yapmak.
Tahkik : Taklid'in zıddı; bir şeyin hakikatini bilme, gerçeğe erme. Doğru olup olmadığını araştırmak veya doğruluğunu, yanlışlığını meydana çıkarmak. İncelemek. İçyüzünü araştırmak.
Tahkim : Hakem tayin etmek. Hâkim nasbeylemek. * Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırmak, kavileştirmek. * Birisini fesattan men'eylemek. * Mahkemede hasmın dâvalarının açıkça belli olması için hâkimi değiştirmek.
Taklid>Tahkik>Tahkim!
- nur-ye
- Özel Üye
- Mesajlar: 9089
- Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
TAKLiD
T Harfi Kelime başına gelince o işi yapmak, etmek, bulmak anlamı vermekte. Yani işi fiile dökmekte. Mesela; Şükür - Teşekkür, Fikir - Tefekkür, Kemâl - Tekemmül gibi...
AKL (AKIL) :
Men'etmek, engellemek, alıkoymak, bağlamak.
* İnsanın; hayrı, şerri ve ilimleri anlayan, sebeblerden neticeleri çıkaran ve eserden eser sahibine intikal eden hassası. Düşünme ve anlama kabiliyeti. Zihin, zekâ, tefehhüm, fehim, irade, anlayış, kuvve-i hâfıza, mülâhaza, re'y, yaptığını bilme. İlim, zihinde hâsıl olan sûret. İnsan zihninin sıfatı. Kalbde Hak ve bâtılı ayırdedebilen bir nur.
DALL :
Kur'ân ve imân yolundan sapan. Dalâlete giden, azan.
* Azdırıcı, sapkın.
* Şaşkın.
DALAL :
Sapıklık.
* Sapmak. Doğrudan, imân ve İslâmiyyet yolundan sapmak.
DALALET :
İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Azmak. Hak ve hakikatten, İslâmiyet yolundan sapmak. Allah'a isyankâr olmak.
* Şaşkınlık
DALLÎN :
(Dâllûn) Sapkınlar. Müslümanlıktan ayrılanlar. Kur'an hakikatlerinden ayrılıp sapanlar.
DEL
Aldatmak.
* Ahdi bozmak, sözü tutmamak.
TaHKiK
T Harfi Kelime başına gelince o işi yapmak, etmek, bulmak anlamı vermekte. Yani işi fiile dökmekte. Mesela; Şükür - Teşekkür, Fikir - Tefekkür, Kemâl - Tekemmül gibi...
HAKK
(Bâtılın zıddı) Doğru. Gerçek. Vâcib ve lâzım olan. Her sâbit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyyeti.
* Dâva ve iddia.
* Hakikate uygunluk.
* Geçmiş, harcanmış emek. Pay, hisse.
* Münasib
* Din. İslâmiyyet.
* Kur'an.
* Vukuu vâcib, geleceği şüphesiz olan.
* Kıyamet.
* Mahz-ı hakikat.
* Yapacağını yalansız yapan kimse.
* Musibet.
AHAKK (EHAKK)
Daha haklı, pek haklı. Daha doğrusu. En hakiki.
HAKAİK
(Hakayık) (Hakikat. C.) Hakikatler.
HAKİKAT
(C.: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sâbit ve vâki.
* Kadirbilirlik. Sadâkat, doğruluk. Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek.
* "Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime.
HAKÎK
Haklı, hak sahibi olan.
* Müstehak, lâyık, münasib.
HAKİKÎ
Gerçek. Hakikate mensub. Sâhici, doğru.
TaHKiM
T Harfi Kelime başına gelince o işi yapmak, etmek, bulmak anlamı vermekte. Yani işi fiile dökmekte. Mesela; Şükür - Teşekkür, Fikir - Tefekkür, Kemâl - Tekemmül gibi...
AHKÂM
(Hüküm. C.) Hükümler. Kanunlar. Nizamlar.
HÜKM
(Hüküm) Karar. Emir. Kuvvet. Hâkimlik. Amirlik.
* İrade. Kumanda. Nüfuz.
* Kadılık etmek.
* Tesir. Cari olmak.
* Makam.
* Bir dâvanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar.
HAKÎM
Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan. Hikmet mütehasssı. İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan. İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan.
* Tabib, doktor.
HÂKİM
Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (C.C.)
* Memleketi idare eden.
* Mahkeme reisi. (Hâkim-i Hakikî, Hâkim-i Ezelî, Hâkim-i Mutlak, Hâkim-i Zülcelâl, Hâkim-i Lemyezel... gibi isimlerle, Cenab-ı Hakk'a âit olan Hâkim sıfatı Kur'ân-ı Kerim'de 86 def'a zikredilir.)
AHKEM
En sağlam. En kuvvetli.
* En çok hükmeden.
* En hakim ve akıllı.
T Harfi Kelime başına gelince o işi yapmak, etmek, bulmak anlamı vermekte. Yani işi fiile dökmekte. Mesela; Şükür - Teşekkür, Fikir - Tefekkür, Kemâl - Tekemmül gibi...
AKL (AKIL) :
Men'etmek, engellemek, alıkoymak, bağlamak.
* İnsanın; hayrı, şerri ve ilimleri anlayan, sebeblerden neticeleri çıkaran ve eserden eser sahibine intikal eden hassası. Düşünme ve anlama kabiliyeti. Zihin, zekâ, tefehhüm, fehim, irade, anlayış, kuvve-i hâfıza, mülâhaza, re'y, yaptığını bilme. İlim, zihinde hâsıl olan sûret. İnsan zihninin sıfatı. Kalbde Hak ve bâtılı ayırdedebilen bir nur.
DALL :
Kur'ân ve imân yolundan sapan. Dalâlete giden, azan.
* Azdırıcı, sapkın.
* Şaşkın.
DALAL :
Sapıklık.
* Sapmak. Doğrudan, imân ve İslâmiyyet yolundan sapmak.
DALALET :
İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Azmak. Hak ve hakikatten, İslâmiyet yolundan sapmak. Allah'a isyankâr olmak.
* Şaşkınlık
DALLÎN :
(Dâllûn) Sapkınlar. Müslümanlıktan ayrılanlar. Kur'an hakikatlerinden ayrılıp sapanlar.
DEL
Aldatmak.
* Ahdi bozmak, sözü tutmamak.
TaHKiK
T Harfi Kelime başına gelince o işi yapmak, etmek, bulmak anlamı vermekte. Yani işi fiile dökmekte. Mesela; Şükür - Teşekkür, Fikir - Tefekkür, Kemâl - Tekemmül gibi...
HAKK
(Bâtılın zıddı) Doğru. Gerçek. Vâcib ve lâzım olan. Her sâbit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyyeti.
* Dâva ve iddia.
* Hakikate uygunluk.
* Geçmiş, harcanmış emek. Pay, hisse.
* Münasib
* Din. İslâmiyyet.
* Kur'an.
* Vukuu vâcib, geleceği şüphesiz olan.
* Kıyamet.
* Mahz-ı hakikat.
* Yapacağını yalansız yapan kimse.
* Musibet.
AHAKK (EHAKK)
Daha haklı, pek haklı. Daha doğrusu. En hakiki.
HAKAİK
(Hakayık) (Hakikat. C.) Hakikatler.
HAKİKAT
(C.: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sâbit ve vâki.
* Kadirbilirlik. Sadâkat, doğruluk. Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek.
* "Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime.
HAKÎK
Haklı, hak sahibi olan.
* Müstehak, lâyık, münasib.
HAKİKÎ
Gerçek. Hakikate mensub. Sâhici, doğru.
TaHKiM
T Harfi Kelime başına gelince o işi yapmak, etmek, bulmak anlamı vermekte. Yani işi fiile dökmekte. Mesela; Şükür - Teşekkür, Fikir - Tefekkür, Kemâl - Tekemmül gibi...
AHKÂM
(Hüküm. C.) Hükümler. Kanunlar. Nizamlar.
HÜKM
(Hüküm) Karar. Emir. Kuvvet. Hâkimlik. Amirlik.
* İrade. Kumanda. Nüfuz.
* Kadılık etmek.
* Tesir. Cari olmak.
* Makam.
* Bir dâvanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar.
HAKÎM
Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan. Hikmet mütehasssı. İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan. İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan.
* Tabib, doktor.
HÂKİM
Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (C.C.)
* Memleketi idare eden.
* Mahkeme reisi. (Hâkim-i Hakikî, Hâkim-i Ezelî, Hâkim-i Mutlak, Hâkim-i Zülcelâl, Hâkim-i Lemyezel... gibi isimlerle, Cenab-ı Hakk'a âit olan Hâkim sıfatı Kur'ân-ı Kerim'de 86 def'a zikredilir.)
AHKEM
En sağlam. En kuvvetli.
* En çok hükmeden.
* En hakim ve akıllı.
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
Aklı olan insan imtihandadır. İnsana aklıyla tevhid teklif edilmiştir. Aklı çekersek ne kulluk kalır ne de imtihan...
Akıl; Şerre dönük yetişir, gelişirse Batılın baş öğretmeni şeytana, Hayra dönük yetişir, gelişir ve olgunlaşırda rüşdüne ererse Hakkın baş öğretmeni Rasulullah (s.a.v.)'e tâbi'dir..
Ham akıl Kur'an-ı Kerim Okulunda ve Rasulullah (s.a.v.)'in Baş Öğretmenliğinde İlahi ilim öğretimi ve Muhammedi edeb eğitiminden geçirilip, terbiye edilmesiyle Nakl'i bulur ve Akl-ı Selim olur..
Taklid-i İmanda olan ham akıl, Naklle Tahkik-i İman'a ulaşır..
Bu Akıl ve Naklin Tevhidi sonucu Hükm-ü Hakk olan "Lâ ilâhe İllâ ALLAH" ı "Muhammeder Resûlullah" ile Tahkim eder..
Taklid - Tahkik - Tahkim : Akl - Nakl - Hükmü Hakk'dır..
O halde Akıl Kulak, NAkl Ses ise; Sesle Kulağın Tevhidi Hükm-ü Hakk mıdır?..
MuhaMMedi MuHABBetlerimİZle.
Akıl; Şerre dönük yetişir, gelişirse Batılın baş öğretmeni şeytana, Hayra dönük yetişir, gelişir ve olgunlaşırda rüşdüne ererse Hakkın baş öğretmeni Rasulullah (s.a.v.)'e tâbi'dir..
Ham akıl Kur'an-ı Kerim Okulunda ve Rasulullah (s.a.v.)'in Baş Öğretmenliğinde İlahi ilim öğretimi ve Muhammedi edeb eğitiminden geçirilip, terbiye edilmesiyle Nakl'i bulur ve Akl-ı Selim olur..
Taklid-i İmanda olan ham akıl, Naklle Tahkik-i İman'a ulaşır..
Bu Akıl ve Naklin Tevhidi sonucu Hükm-ü Hakk olan "Lâ ilâhe İllâ ALLAH" ı "Muhammeder Resûlullah" ile Tahkim eder..
Taklid - Tahkik - Tahkim : Akl - Nakl - Hükmü Hakk'dır..
O halde Akıl Kulak, NAkl Ses ise; Sesle Kulağın Tevhidi Hükm-ü Hakk mıdır?..
MuhaMMedi MuHABBetlerimİZle.
- NuruM
- Saygın Üye
- Mesajlar: 350
- Kayıt: 22 Mar 2008, 02:00
Sevgili Nur-ye sevgi ve saygılarımla hocamın yine ne güzel bir zevkini foruma taşımısınız elleriniz dert görmesin...
Kıymetli kardeşim ankakuşu güzel tefekkürlerinizi özlemiştim.. her zaman ki gibi sizin yazılarınızı zevkle okuyorum...
Sevgi ile kalınız...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/NuruMimza.gif[/img]
- halimkok
- Özel Üye
- Mesajlar: 3843
- Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00
TEVHİD: T+VaHiDAnkakuşu yazmış... iyiki de yazdı: T Harfi Kelime başına gelince o işi yapmak, etmek, bulmak anlamı vermekte. Yani işi fiile dökmekte. Mesela; Şükür - Teşekkür, Fikir - Tefekkür, Kemâl - Tekemmül gibi...
VâHiD: Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Zâtında benzeri olmamakta tek olan.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
(Habîbim!) De ki: Allah her şeyin yaratıcısıdır. (O'nun ortağı yoktur.) O, Vâhid'dir.
Kahhâr (her şeye gâlib) dir. (Ra'd sûresi: 16)
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
- aNKa
- Özel Üye
- Mesajlar: 2797
- Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00
Değerli Hasbi Hizmet NuruM'uz, Allahü zü'l Celâlimiz cümlemizden razı olur inşaallah..
Tekbir : Ululamak, tekbir getirmek. «Allahu ekber» demek. tevhidi " ALLAHu ekber" i söylemek..
Ekber : (Çok, pek, en) büyük.
Kebir (a): Büyük.
El Kebîrü : Kibriyâ ve celâlîyyet sahibi, saygın büyüklüğün tek sahibi olan (kibâr). Kadri, kıymeti, önemi ve en yüce olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Kebere : Diğerinden büyük olmak.
Kebure : Makam ve mevkide ulu olmak. Şerefli olmak.
Kebire : Yaşlılanmak, ihtiyarlamak.
Tekebbere : Kibirlenmek, nefsini büyük görmek ve bilmek.
Kibr : Kibir, ululuk, şeref, şan.
Kibriyâ : Ululuk, azamet.
Berr : İtâatkâr, sadık, vefâlı, hep iyilik sever ve birr özellik ve güzelliklerini taşıyan mü'min.
Birr : Kulda ilâhî iyilik, güzellik ve hayrın yansıması. Halka karşı birr, HAKK'a karşı takvâ.
El Berru : Ahdinde, iyilikte, hakta, hayırda mutlak sadık olan ve yerine getiren ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL. İkram, lütüf ve ihsân vâ'dinde sadık olan. Ni'metlerini herkese umumâ bahşeden keremkâr olan. İyilik, güzellik ve hayr dileyen ve yerine getiren. Birrin ve bereketin yaratıcısı...
Mutlak birrin sahibi, iyiliği sürekli sever, ahdine sadık ve vefâkâr olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Ebrâr : en iyi, en sadık, en vefâlı, en salih, en seçilmiş mü'minler.
Berre : Sadık ve doğru olmak. İyilik ve ihsan etmek.
Bürru : Buğday.
İbrar : En iyiler, ihsan sahibi salihler.
" .Birr ve takvâ üzerinde yardımlaşın, ism (günah) ve udvân (düşmanlık) üzerine yardımlaşmayın. ALLAH'tan korkun; çünkü ALLAH'ın ikabı (cezâsı) çetin (şiddetli) dir." (Mâide 5/2)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Sıdk birre, birr de cennete ulaştırır" buyurmuştur.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Birr, ahlâk güzelliğidir." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 14,15; Tirmizî, Zühd, 52)
TEKBİR = T + E + K(E)BİRHalimkok abim hakk yazdı:TEVHİD: T+VaHiD
VâHiD: Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Zâtında benzeri olmamakta tek olan.
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
(Habîbim!) De ki: Allah her şeyin yaratıcısıdır. (O'nun ortağı yoktur.) O, Vâhid'dir.
Kahhâr (her şeye gâlib) dir. (Ra'd sûresi: 16)
Tekbir : Ululamak, tekbir getirmek. «Allahu ekber» demek. tevhidi " ALLAHu ekber" i söylemek..
Ekber : (Çok, pek, en) büyük.
Kebir (a): Büyük.
El Kebîrü : Kibriyâ ve celâlîyyet sahibi, saygın büyüklüğün tek sahibi olan (kibâr). Kadri, kıymeti, önemi ve en yüce olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Kebere : Diğerinden büyük olmak.
Kebure : Makam ve mevkide ulu olmak. Şerefli olmak.
Kebire : Yaşlılanmak, ihtiyarlamak.
Tekebbere : Kibirlenmek, nefsini büyük görmek ve bilmek.
Kibr : Kibir, ululuk, şeref, şan.
Kibriyâ : Ululuk, azamet.
Berr : İtâatkâr, sadık, vefâlı, hep iyilik sever ve birr özellik ve güzelliklerini taşıyan mü'min.
Birr : Kulda ilâhî iyilik, güzellik ve hayrın yansıması. Halka karşı birr, HAKK'a karşı takvâ.
El Berru : Ahdinde, iyilikte, hakta, hayırda mutlak sadık olan ve yerine getiren ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL. İkram, lütüf ve ihsân vâ'dinde sadık olan. Ni'metlerini herkese umumâ bahşeden keremkâr olan. İyilik, güzellik ve hayr dileyen ve yerine getiren. Birrin ve bereketin yaratıcısı...
Mutlak birrin sahibi, iyiliği sürekli sever, ahdine sadık ve vefâkâr olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Ebrâr : en iyi, en sadık, en vefâlı, en salih, en seçilmiş mü'minler.
Berre : Sadık ve doğru olmak. İyilik ve ihsan etmek.
Bürru : Buğday.
İbrar : En iyiler, ihsan sahibi salihler.
" .Birr ve takvâ üzerinde yardımlaşın, ism (günah) ve udvân (düşmanlık) üzerine yardımlaşmayın. ALLAH'tan korkun; çünkü ALLAH'ın ikabı (cezâsı) çetin (şiddetli) dir." (Mâide 5/2)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Sıdk birre, birr de cennete ulaştırır" buyurmuştur.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): "Birr, ahlâk güzelliğidir." buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 14,15; Tirmizî, Zühd, 52)