Sahi AŞK Nedir Hocam?

Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: Sahi AŞK Nedir Hocam?

Mesaj gönderen hamdolsun »

Aşk ortak kabul etmez (Gazali)
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Re: Sahi AŞK Nedir Hocam?

Mesaj gönderen safa-merve »

nur-ye yazdı: *** '' AŞK LÂZIMsa, ATEŞ LÂYIKtır!..''

KULİHVANİ
Dostlarım güzellikleriniz için teşekkür ederim...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: Sahi AŞK Nedir Hocam?

Mesaj gönderen hamdolsun »

AŞK
Herkesin ağzındadır, platonik aşk diyorlar. Platon(Eflatun) eski tabiriyle platonik aşkla sevmiş diyorlar. Şimdi bakıyorsunuz adam bunu hangi manaya kullanmış.

Diyor benim ki platonik aşktı. Nasıldı abi? İşte çocuktum ben elli yaşında öğretmeniz vardı ben altı yaşındaydım ona âşıktım ama platonik aşk. Yani şunu demek istiyor ben seviyordum da ama asla yaşımız bilmem nemiz buna müsait olmadığından bu aşkın adına platonik aşk diyorlar. Hayır, yanlış bir tabir... Bunun adı platonik aşk değil bunun adı ne bileyim sevdiğindeki mecalsizlik, olamamazlık veya zaman zemin müsait olamadığından kaynaklanan bir durum var burada. Yani zaman zemin yaş müsait olsa bu sevgiyi başka yolla tatmin yoluna gidebilir. Buna platonik aşk denmez.

Platonik aşk eflatundan gelen, eflatun o düşünür, büyük feylezof diye tarihe mal olmuş zatın anlattığı evrende büyük bir sevgi var bu sevgi ulaşılmaz. Yani o sevgiye sen rağbet etsen de asla o sevgiyle tam bir beraberliğin mümkün değil. Dolayısıyla bu vuslat mümkün olmamasına rağmen bu büyük muhabbete, çok çok seni aşan sevgiye karşı bigane kalamıyorsun. O aşkın o muhabbetin cezbesine kendini kaptırıyorsun. Biliyorsun ki vuslat mümkün değil, asla mümkün değil. Zaten dokunmak mümkün değil, değmek mümkün değil. Evreni saran bir muhabbet bu...
Fakat gene de bunu bilmene rağmen dokunamayacağın, tadamayacağın kendi bedeninde o zevki hissedemeyeceğini bile bile bu sevginin peşine düşüyorsun. Platonik aşk buna deniyor.
Dolayısıyla bir kişinin kalkıp ta 70’inde birisi vardı ben 10 yaşındaydım işte ama benimki platonik aşktı demesi çok yanlış anlaşılan bir durumdur.

Dolayısıyla burada aşkı mecazi denildiğinde gerçekten platonik aşk gibide düşünülebilir. Henüz o kâinatı tamamen kuşatan mahbubun, maşukun güzelliğini fark edememiş onun bir yerdeki yansımasına kendini kaptırmış. Fakat o yansıyan yerden de tatmin olamayacağını anlamış, anlama haline mecazi aşk deniyor. Şimdi bir manası bu...

Diğer manası da; diyorlar ki bu yolun başı da aşktır, sonu da aşktır. Tamamen aşktır niye demiyorsun başı sonu diye ayırıyorsun? Şundan efendim insanın ilk başta duyduğu aşk kendinden zannettiği ve kendinden olan muhabbetteki aşk. Bir yere yürüyor maşukuna yürüyor ve seviyorum, seviyorum, seviyorum diye yürüyor. Bir noktaya geliyor ki esasında ondaki sevgide karşıdanmış onu anlıyor. A meğer ben onu sevmiyormuşum o beni seviyormuş diyor. Dolayısıyla bu yolun başı da aşktır, sonu da aşktır denildiğinde başındaki aşk, sendeki muhabbetin tezahürünün nerden olduğunu bilmeden kendini seviyor zannederek yürüdüğün aşk, senin başlangıçtaki duyduğun aşk. Sondaki aşk ne maşukunun esas seni sevdiğini idrak ettiğin anla başlayan ve öyle sonlanan olma hali.

Evet, işte Hz. Pirin bu beyitini bu anlatılanlarla birleştirdiğinizde diyor ki ister senin adımlamanla o maşuka doğru yürü, ister maşukun evvelce seni talep etmesini oradan gör. Hangi cazibe tarafından olursa olsun cüz’ün kül’e veya kül’ün cüz’e rağbeti şeklinde görünsün. Hangi baştan görünürse görünsün aşk makbuldür diyor Hz. Mevlana. İşte bu bizi vuslata götürecek kılavuzdur diyor.

Bazıları derki illa aşkı mecazi lazım, illa başkasını seveceksin, başkasını seveceksin. Hayır, bu şart değildir. Bir insanda bir Allah aşkı, resul aşkı oldu bir muhabbet var. Bir Cür'a bir neşe düştü kalbine a olmadı sen şimdi bir daha dön bir daha bir şeye âşık ol tekrar bu yola gir sözü ancak ahmak insanların bu yolu bilmeyen sapkın insanların yanlış kanaatleridir. Şeye benziyor kaza geçirince sıhhatinin kıymetini daha iyi bilirsin. Adam sıhhatinin kıymetini biliyor elinden geleni gayret gösteriyor. Yok, sen ille bi git şöyle bir vur kafanı duvara bak ondan sonra sıhhatini daha iyi anlarsın hadi vur diye bir adama teklif etmeye benziyor. Dolayısıyla beyhude bir sözdür bu laf-ü güzaftır neticede bu beyitteki mana gayet serahaten anlaşılmıştır.

Hz. Pir 113.beyitte tekrar aşktan bahisle şöyle devam ediyor. Aşkın şerhi için her türlü beyanatta bulunsam da aşk meselesine gelince söylediklerimden mahcup olurum. Yani ne söylersem söyleyeyim eksik kalır, yanlış olur. Âşık nezdinde doğru olmaz mahçup olurum. Hacil başam ezan diyerek ifade ediyor beyitte. Şimdi efendim aşk denilince Hz. Pirin mesnevi manevisinde çokça geçen bir tabir aşk.

Daha evvelde söylemiştik dört haslet dört zatta alem olmuş artık. Yani bu dört vasıftan biri sayılınca muhakkak şu isimler akla geliyor.
Züht denildiğinde zahitlik denildiğinde tasavvufta, tasavvuf tarihinde Hz. Cüneydi bağdadi Kuddise sırrahul'âlî hatıra geliyor. Zühtü Cüneyt meşhur olmuş. Zahitliği ibadet taatı Allah emrine intisal etmesi ve Allah’ı Tealanın gayrından her zevkten soyunup ta Allaha kulluğun zevkiyle meşgul olması hep ibadet taatte olması Zühtü Cüneyt.

Sormuşlar hazrete nafile olarak ne kılıyorsunuz kıldığınız namazları bizde öğrensek bizde kılsak. Ben nafile kılamıyorum demiş nasıl efendim demişler çocukluğunuzdan beri sizi biz anıyoruz, duyuyoruz hiç camiden çıkmamışsınız. Hiç namazınızın kazaya kalmadığını da biliyoruz. Öyle değil diyor Hz. Cüneyt. Diyor ki namazda ahiret meselelerine ait cennetle cehennemle alakalı ayetlerin mütealası kafamı meşgul ederse o namazda ben sehiv secdesi yapar, bunları düşündüğüm için hata secdesiyle bir şekilde telafi etmeye gayret ederim, kefaret olsun diye. Dünyevi meselelerden bir şey hatırıma gelir meşgul ederse o namazı kaza ederim diyor.

Burada kalkıp ta dünyevi meseleler akla geldiğinde kaza et diye bir şey söylemiyoruz. Fakat şu bir gerçektir ki insan dünya hayatında daima kendinden aşağıdakilere bakacak mukayese ederken. Mana âlemiyle alakalı din sahasıyla alakalı hep kendinden yukarıdaki insanlara nazar edecek...

Burada da Hz. cüneydi bağdadi efendimizin dünyevi şeyler akla geldiğinde namazını kaza etmesi en azından bizi huzura durmuşuz namazda mıyız değimliyiz hiç fark etmiyoruz tarzında ki bakış açımızı düzeltir. İkaz eder mahiyettedir. Zaten bu sözü de o bakımdan söylüyoruz yoksa insanın o manevi halin cazibesinde olmadığı halde kalkıp ta böyle zatları taklit etmesi yelkenli kayıkla okyanusa açılmaya benzer ki felakettir.

Terki İbrahim’i Ethem ks.
İbrahim ethem hazretleri terk denildiğinde tasavvuf ta terk diye anlatılan o makamı o hali artık İbrahim Ethem hazretleriyle izah eder hale gelmiş âlimler fazıl insanlar. Âlem olmuş hazrette, terk denilince İbrahim Ethem hazretleri geliyor.

İrfan denildiğinde irfanı bayezit Kuddise sırrahul'âlî Beyazıtı bestami hazretleri ibni Tayfur. Tayfuriye tarikini piri olan zat. Beyaziti bestami de irfanda âlem olmuş. İrfan denildiğinde Hz. Beyaziti bestami akla geliyor ki, irfanıyla birçok insanın hidayetine vesile olmuş. Hatta Mecusilerden putperestlerden, farklı inançlara mensup olan insanlardan hidayete sevke vesile olmuştur onun irfani özellikleri.
Dördüncüsü aşk denilince hatıra Hz. Mevlana gelir olmuş. Aşkı Mevlana Celalettin’i Rumi Kuddise sırrahul'âlî.

İşte o sebepten mesnevi manevide sıkça aşk tariflerini, aşkın hakikatini, hakiki aşka gitme yolarını sıkça görürüz. Aşkla anılan bir zat aşktan bahseder ve aşkı anarsa hemencecik geçer mi geçmez tabiî ki. Bu değerlendirmeyi, bu alem olmayı boşuna almamış koskoca pir.

O yüzden aşkın tefsirinde de kendisi aşkla anılan bir zat olmasına rağmen aşkın şerhinde ve beyanında hakiki aşk meselesine gelince bende söylediklerimden mahcup olurum çok fazla anlatamam diyerek bu makamın yüceliğine işaret ediyor. Lisanın tefsir ve tavzihi parlak olsa da aşkın söylenilmemiş kalması ve söylenilmesi değil hissedilmesi daha parlaktır. Aşkı hissedersin sen. Acaba sen benim gibi mi âşık oldun? Benim aşkım seninki gibi mi? Sendeki aşk benim ki gibi mi? Bunu anlamanın imkân ve ihtimali yok. Yani en azından bizim âleme mensup insanlar için bir değerlendirme yapalım. Yoksa hiç bilinmez değil. Ama neticede eğer aşk hissedilmiyorsa benim lisanen çok anlatmam evet bir fayda sağlar. Efendim söylenilmiş olması veya söylenilmemesi burada aşkın tarifi için birer metottur. Ama en güzeli hissedilmesidir. Aşk buymuş dediğiniz o idrak var ya, bilmenin ötesinde bulmak hali var ya işte o hale işaret ediyor Hz. Mevlana.

Ve şöyle söylüyor kalem ki çarçabuk yazıp gidiyordu. Çabucak çabucak kalem yazıyordu. Aşkın tefsiri bahsine gelince tahammül edemeyerek yarıldı diyor. Evet, gene bir Hüsnü Talil sanatı var burada. Aynı zamanda mübalağa sanatı da var. Aynı zamanda telmih de var.

Şimdi kalem çarçabuk yazıp gidiyordu aşka gelince çatladı kırıldı. Bu mübalağa. Yazamaz hale geldi çatladı gitti manasına geliyor. Aynı zamanda aşkın nasıl bir şekilde yazan yazılan falan derken arada bir perde bırakmadığını başka bir şekle başka bir tarza müsaade etmediğinin aşkın o perdeleri nasıl yaktığını çark ettiğini, yırttığını bertaraf ettiğini de göstermek için kalem ki birçok şeyi anlatmakta aracılık yapıyordu. Fakat âşıklık, âşıkla maşuk arasında öyle bir bağ vardır ki kalem bile arasına giremedi parçalandı, yandı kayboldu gibi muhteşem bir tavsif var (vasıflandırma) ve aşkında özelliğine dikkat çekmek var.
Peki, telmih olarak ne var? Telmih olarak iki yönden konuşulabilir.
Bir, kuranı kerimde cenabı hakkın kelamına adet olmayacağını onun kelamını hak tealanın kelamını denizler mürekkep olsa ağaçlar kalem olsa yeryüzü de kâğıt olsa yazsalar ve misli misli, misli misli, misli misli, eklense genede bunlar tükenir fakat Allahın kelamına ne yapamaz asla hudut koyamazsın. Allahın kelamı bitmez. Fani değildir. Kelamına hudut konulmuyor. Aciz kalır diyor yazmaktan. Her şey bitere kelam bitmez. Peki, bu kelam, Kelamın manasına hudut konulabilir mi? Hiç mümkün değildir. İşte bunu hatırlatırken aşkın tefsiri bahsine gelince tahammül edemeyerek yarıldı. Yani, kalem tükendi, bitti diyerek bu ayeti kerimenin manasına işaret ediyor. Ve aşkın kelamın ardındaki hal olduğuna da işaret ediyor telmih sanatıyla.

Başka ne var efendim? Hüsnü talil var. Yani zaten olan bir hadiseyi başka bir güzellikle ikaz etmek için, güzelliğe dikkat çekmek için anlatım tarzı hüsnü talil. Peki, burada hangi hüsnü talil sanatı var? Efendim eskiden kamış kalemle yazı yazıyorlar. Kamış kalemin içersinden mürekkebin akabilmesi için nasıl ki dolma kalemler de de var. Ortası yarıktır. Ortası yarılmıştır. Şimdi bu ortasını yarıklığı zaten kalemde var. Hüsnü talil sanatıyla diyor ki Hz. Mevlana, aşkı yazmaya başladı da ortası yarıldı. Çatladı ortadan dayanamadı diyerek hüsnü talil sanatı yapıyor.
Bir küçük mesele daha arz etmiş olacağım oda şu kalem ki çarçabuk yazıp gidiyordu dedikten sonra şakın tefsiri bahsine gelince tahammül edemeyerek yarıldı denilmesi şu: hattatlar usta olmadan evvel birazcık falan kalemin ucu kırılmasın diye ortası çok yarık olmadan da yazıyorlar. Ve biraz da çarçabuk yazılıyor özensiz. Özenilmeden açılmış bir kalemin ortası yarık değildir. Ama aşkın tefsiri öyle özenilmeden anlatılacak bir şey değildir. O yüzden aşkın tefsirini yazmak için kalemin ortası yarıldı. Estetik lazımdır, dikkat lazımdır manasında bir ifade vardır.

116. beyitte şöyle bir ifade var;
akl der şerhaş çü har der gil bihüft.
Akıl aşkın şerhinde çamura batmış merkep gibi aciz kaldı. Aşkında, aşılığında şerhini gine aşk kendisi anlattı, kendisi söyledi. Aşkı en iyi aşk anlatır.
Hz. Mevlana Celalettin’i Rumi efendimize sormuşlar aşk nedir diye? Mübarek ben olda anla demiş. Şimdi bu benim gibi âşık ol anlarsın manasında da söylenmiş bir söz.
Ama Hz. Mevlana Celalettin’i Rumi efendimizin nezaketine bakılınca şöyle yani ben anca kendimdekini bilirim sana nasıl anlatayım yani benim gibi yanda sende anlarsın. Sana anlatmaktan acizim manası daha uygundur.
Bir başka manası da kendinden öte o benliği bulda anla. Aşk denildiğinde ben ben demekle âşık olunmaz. Ben şunu seviyorum, ben bunu seviyorum benim için seviyorum benim olacaksın demekle aşk olmaz. Ben olda anla. Öyle bir benliğe ulaş ki o zaman aşkı anla.

Beni sorman bana ben ben değilem.
Bir ben vardır bende, benden içeru veya benden ileru.
Dediği gibi âşık yunusun Hz. Pirde buna benzer bir şekilde söylüyor. Yani âşık oldun mu işte o zaman anlarsın ama onun haricinde duydukların neticede güzel güzel kelamlarda olsa tefsirlerde olsa anlatsan da anlatamasan da neticede hissettiysen anlarsın.

Güneşin delili yine güneştir. Onun varlığına dair sana delil lazımsa ondan yüz çevirme. Gölge güneşten nişan verse de güneş her an can nurunu neşreder. Yani güneşe delil nedir? Güneş var mı yok mu? Varsa anlarsın işte diyor. Gölgede bir nişanedir. Bir eşyanın bir kişini yere bir aksi düşüyor yani gölgesi düşüyor saye eski tabirle. Sayesi düşüyor oradan anlarsın ki demek ki bir ışık kaynağı var demek ki güneş çıktı. Gölgeden anlarsın. Tamam, gölge güneşin varlığına bir delildir amma güneşi görmek ve güneşin kendisini görmek en güzel delildir. Müşahede etmek icab eder. Şimdi buradan Hz. Pir güneşin varlığına delil güneştir dedikten sonra bir başka güneşten daha doğrusu bu güneşinde ilersinde bir güneşten bahsediyor. Mesela öyle âlemi aydınlatan güneşler vardı ki onlar başka sahalarda varlığını gösterirler. Artık o hiçbir şekilde inkâr edilemeyecek bir hal alır. Nedir ayın ikiye ayrılması mucizesi güneş gibi zuhura gelir. Gölge sana masal gibi uyku getirir. Ayın ikiye bölünmesi mucizesi vardır. İnşikakı kamer. Ayrıca biliyorsunuz kamer suresi bu ayeti kerime ile başlar. Ve efendimizin şakkı kamer mucizesine işaret eder.
Yani güneş gibi aşikâr öyle mucizeler vardır ki sen o mucizeleri gördüğünde güneşi bile gölge mesabesinde görürsün. Daha artık sana hayal gelir diğer mukayeseleri yapmak. Gölge akıl dairesinde kalmak ilmel yakin. Güneşe bakmak aynel yakin ama birde güneşinde nurunu nerende aldığı görmek işte o hakkal yakin. Şakkı kamer mucizesini hakkal yakin mertebesi olarak beyan ettikten sonra bu mucizeye göre güneş bile gölge mesabesinde kalır. Artık bu hakikatleri bilen yani aynel yakin veya hakkal yakin mertebesinde olan bir insana ilmel yakin bahsi biraz uyku getirir. Masal gibidir, avunmak gibi gelir.

28 Haziran pazartesi 2010 mehmet fatih çıtlakla mesnevi okumalarından deşifre burç fm istanbul 88.8 pazartesi 21:00
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: Sahi AŞK Nedir Hocam?

Mesaj gönderen hamdolsun »

AŞKIN SICAKLIĞI

Bugün bayramdır. Güzelliğini görmekten
Herkesin bayramı kutlu olmuş

Yalnız ben o güzelliği görmekten
Mahrumum. Yüz menzil uzaktayım

Her seher vakti, “ey Canan” diye
Bakıp, gönülden ahlarla inliyorum

Güzel yaratıcı, bayram günü onu
Mutlu etmekle ne kadar da güzel etmiş

Ey Hanım, Sultanım, lütfuna sığınıyorum
Sen bu mahrumlar için açıl

Yıllar oldu. Senin bu köpeğin eşikte
Bekliyor. Yaşlı biriyim, aşığım. Bugün
Benim o güzel muradımı bana bahşet
Ey sevgilim, ey muradım, ey istekli
kalbimin aşkı

Ağır ateşimden dolayı aklım uçtu
Kartallar veya şahinler gibi

Ruhum eridi. Ateşte buzun erimesi gibi
Ağlamaktan gözlerimin yaşları nehir gibi
Aşktan kalbimin ateşi yangındaki ceset gibi

Mecazın ateşinden dolayı gönlüm
Gerçekten kor ateş gibi

Kalbim aşk atmosferi içinde
Kızdırılmış demirin ateşi gibi

Ey güzelim, ey civanım, senden
Olan ayrılık cehenneminden
Ne zaman kurtulacağım?

O, her nefeste “Daha yok mu fazlası?”
diye gürlüyor

Biliyorum, okçulardan tığlar gelince
Gönüle yüzler ok düşüyor
Göğüste de yüzlerce sap kalıyor




Savaşın iki cephesinin arasında kalmışım
Her ikisinden de kalbe oklar düşüyor

Fakat o ellerden savaş kanı akmıyor
Bu şehitlerden de böyle şeyler çıkmıyor

Güzellik ve cemal Kur’anı ortada
Zülüfler ve kaşlar suresi orada

Şerefli Kur’an’a and olsun ki;
Biz, “Başkası yoktur”dan başka bir şey okumadık

Gerçi sevgiden dolayı daima
Gönül aynası dolunay gibidir

Bazen de sabah hilali gibi
Geliyorum. Fakat görünmüyor

Bir sefer aşka gelip
O lale misal dudaklar ismimi söylese

İşte ey postacı, dualarla selamımı
Selma’ya söyle

Sen her zaman Cezeri’den sor
O aşkın sırlarını hep çözüyor

Bu muammayı yetişmiş yüz hoca
dahi çözemez.

Öldürmek de, yaşatmak da senin
Emir ve fermanındır.
Ahmed, sıradan kullar içinde
Duran sade bir kuldur

[ İşte aşk budur ]

Ahmed-i Cezeri




Tercüme:

Bahaeddin Sağlam

21.07.2008
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: Sahi AŞK Nedir Hocam?

Mesaj gönderen hamdolsun »

Biriniz birkaç yıldız taksın gökyüzüne
Biriniz çay hazırlasın
Biriniz akşam olsun
İçinde atların öldüğü müzik susunca
Biriniz çocukluğuna sarılıp kuyuya insin
Ağlamak gerekiyorsa biriniz ağlasın
Biriniz akşam olsun yeniden
Biriniz yağmuru dansa kaldırsın..

(M.idris)
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: Sahi AŞK Nedir Hocam?

Mesaj gönderen Ahmed »


AŞK
Kırmızıyı, alı, yeşili, moru sevmekmiş,
Siyahı ararken...
Doğuyu, batıyı, güneyi, kuzeyi sevmekmiş,
ÖZü ararken..
Seni, beni, onu, bunu sevmekmiş,
BİZi ararken...
Mustafayı, Aliyi, Elifi, Zeynebi sevmekmiş,
HAKkı ararken...
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: Sahi AŞK Nedir Hocam?

Mesaj gönderen simurg »

Kısa süre önce, Hüsrev Hatemi Hocanın bir söyleşisini okumuştum.

Hoca şöyle söylüyordu;

-Fuzuli'ye dargın öleceğim.
Onca sene okudum okudum,
hep söylediği gibi aşka inandım ,
ve aradım durdum,
şimdi aşkın olmadığını gördüm,

Fuzuli'ye dargınım, dargın öleceğim...

..

İnşallah dargın ölmez.
Fuzuli için demiyorum, kimse kimseye dargın ölmesin diye diyorum.
Cevapla

“İlim” sayfasına dön