Münir DERMAN SOHBETLERİ-5

Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Münir DERMAN SOHBETLERİ-5

Mesaj gönderen kulihvani »

Münir DERmÂN
Resimkaddesallahu sırrahu

MD.TMMSHBTLR-5

BİR SEHER VAKTİ!..

(ALMANYA SOHBETi)


Bir de kalb gözü vardır, ziyâsı mekan zamanı yoktur.
Aynı baş gözüyle kalbe bakar, oranın perdesinden görür.
O zaman, zaman mekan yoktur. Mesafe uzaklık yakınlık yoktur.
Yanındaymış gibi bütün her ciheti görür konuşur, yanındaymış gibi.
Tay-yi mekan, tay-yi dil, tay-yi söz, tay-yi renk, tay-yi koku, tay-yi cesed mümkün olur.
Radyo tay-yi ses, Televizyon tay-yi sûret. Renkli televisyon tay-yi renk.
Bunları insan kafası, İlahî Kanunları Fizikî Sûretle tecellî ettiren basit isbatlardır.

Terazi, el Adl Esmâsının fizikî âlet şeklindeki tecellîsinden başka bir şey değildir.
Konuşmağa vesile olan sözleri, kelimeleri olduğu gibi kullanınız, hırpalamayınız bu gün asrımızda diyarımızda; mürşidler, şeyhler, âlimler vardır.
Bunlar, maddede görülmeyeni görmeye, görmeden çabalamaktadırlar.
Böyle yapanlar kibirdedirler, uçuruma gidiyorlar, haberleri olmadan.
İnsanı insan, başka bir insan, yoğurur ve
İNSAN yapar.

Namazda tâdil-i erkan kulun İnsaniyyet tarafına, cesedine farzdır... Ruhuna, mi’rac farzdır.
Onun için
namaz miractır buyrulmuştur ve Kulun Âdemiyet tarafına aiddir.
İnsan, Âdemiyet hamulesiyle görünmek hünerine erişirse vecz olur.
Resûl-i Ekrem, Kudüs’e kadar Abd olarak İnsaniyet Hamulesi ile gitmiştir.
Oradan Âdemiyet Hamuliyesiyle Sidre’ye teşrif etmişlerdir.
Cebrâil Sidre’yi geçememiştir, geçmemiştir.
Zirâ melekler Âdemiyyete secde etmişlerdir. Bu secde ta’zim secdesidir.
Ruha da, ruh, HaKK’tan bir lem’adır. Ruh ölmez ölen candır.
Mahşerde can tekrar dirilecektir. Ve ruh tekrar gelip cesede oturacaktır.
Öyle ruh taşıyan kullar vardır ki, cana verilen rızıklara, lokmalara haram sokmamak için helâl olanları bile yememişlerdir. Cesedleri temiiiz saklamışlardır.
Bunların canları, kabzedildikten sonra ruhlarına refakat için Ezarail teşrif eder.
Bunlar kendi cenazelerini yıkarlar, namazlarını kılarlar ve ondan sonra, gömdükten sonra kendi cenazelerini, Hakk izni ile aramızdan çekilip giderler NûR Âlemine.


Dilim yettiğim kadar, müsaade edildiği kadar size söyledik senelerdir kürsülerden sevdiklerimize.
Ruhî Hamulesi, Maddî Hamulesinden ağır olanlara...
Şüphede olanlar oldu, yapışanlar oldu, fakat hepisi bilmem neden tahammül edemediler mi, dayanamadılar mı, geri mi kaldılar, hâlvete girmek nasibine kavuşmadılar.
Hâlvete girenler de oldu, gurbette bile ziyarete geliyorlar HaKK razı olsun onlardan!.
Dışınla görün, içinle görünmemeğe uğraş, kibirden kurtulursun!.

Geçenlerde yurttan küçük bir kasabadan eski harflerle yazılmış yaşlı bir zâttan bir mektub aldım, benden resim istiyor.
Bir de sabah namazının faziletinden ve bunun hakkında bir çok hadislerden bahsediyor.
Bir türlü sabah namazına uyanamadığını bizden bir usul ve himmet istiyor.
O kadar sene, o keder sene boşa kürek çekmiş kendisi de saatteymiş.
Ben de:
Saatını kur, biz buradan zilini çalarız! diye cevab yazdım. Yozgat’ın Yerköy’ünden.
Seni ziyaret etmesini, Karagöz’ü görmesini tavsiye ettim.
Bizi size onlar biraz anlatırlar dedim.
Yakında iken ziyarete gelip öğrenmek istemiyor da uzaklardan himmet umuyorlar. Kibirden, benlikten kurtulamamışlar, yazık!.
İnsan, kendi ölçüsünü, bir an-ı vâhidde, bilmeden söylediği bir laftan belli eder.


Ehl-i İrfanım deyip kimseyi tan etme sen!
Defter-i Divana sığmaz söz gelir Divâneden!” demişler.

Bu işler her babayiğidin göreceği şeyler değildir. Çok zor ve pek güçtür, çile ile dost olacaksın.
Her şeyin belâlın, sürurun, derdin HaKK’tan geldiğini bileceksin.
Sen, sende değilken “BEN” de olacaksın!. O ANda ben de, ben’de olmadığım zamANa tesadüf edecek.
Çok uyumamak, çok yememek, dâima abdestli bulunmak, haram lokmadan katiyen sakınmak, gıybet etmemek, hased gütmemek, dedi kodu etmemek. Kul huvALLAHu Ehad Sûresinin târifettiği akd ile birlikte olduğunu hiç unutmamak lâzım gelir.
Seher vaktında Hakk’a bağlı olanlar, Resûle çevrilenler, uyumayanlar, az yiyenler, gece sohbet edenler, senli benli Hakk ile seher vakti içlerinden niyaz ve
“Ah!.” çıkarır.
Bu
“ah!.” Ruhun çektiği Esmâdır, Hakk’a teşekkür için. Gizliyse ALLAHın!” demektir bu “Ah!.””
Neyi yetiş, neyi yetiş, bunu söylersem yanarım.
Duaları, Münacatları, Tevessülleri, Himmetleri, Sebtleri, Salavatları Kokuları bu sabah seher vaktı esen yel gibi..
Nereye?””
Onu da mı söyleyeyim yeter artık!
O hadiseyi Sabah Yıldızı haber verir, göööz kırpar uyumayana.
Nefis doyarsa a’zalar acıkır. Nefs, nefis aç kalırsa a’zalar tok olur.
A’zanın açlığı kendisinin yapması lâzım geleni yapmayıp, lâyık olmayanı işlemeye hazır olmasıdır.
Tokluğu da lâyık olmadığı işlere hazır olmamasıdır.
Böyle olunca kalb ondan gelecek her türlü maddî ve mânevî yorgunluktan, bitkinlikten kötü kullanmanın verdiği ezici tahribattan emin olursa kendi asıl vazifesi olan İlahî Emirleri terakki etmekle azaya tebliğ ve tahkik etmeye tam gücüyle yönelir.
Bunların hepisi, seher vakti idrak edilir.
Seher vakti hakkında
İnşALLAHurrahmân bir seher vakti bir dağ başında bulunmak nasib ederse, sırlarından da dilime müsaade edildiği kadar söylerim.
Hakk’ın selâmı üzerine olsun!
Hakk evinle beraber, çocuklarınla beraber, sevdiklerinle beraber seni ziyâde sevsin!..


Resim

Tayy: Bükmek, sarmak, dürmek. * Kaldırmak. * Geçmek. * Açmak. * Çıkarmak. Bir haberi ketmetmek. Kasten açtırmak. * Atlama, üzerinden geçme.
Tay-yi mekan: Mekânı ortadan kaldırmak. Bir şahsın bir anda muhtelif yerlerde görünmesi.
Vesile: (Vâsile) Bahâne, sebeb. * Fırsat. * Elverişli durum. * Vasıta. Yol. * Pâye, rütbe. * Baba. * Kurbiyet. * Kendisi ile başkasına yaklaşılan şey. * Cennet'te bir menzil adı. (El-Vesiletü menziletün fi-l Cenneti hadis-i şerifi bunu te'yid ediyor.)
Hamule: f. Yük. Yük taşıyan nakil vasıtalarının yükü. İnsana yüklenen emânet.
Sidretü’l- Münteha: Mahlukat ilminin ve amelinin kendisinde nihâyet bulup kevn âlemini hududlandıran bir işaret. Yedinci kat gökte olduğu rivâyet edilen ve Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ulaştığı en son makam.

Teşrif: Şereflendirmek. Yüksek yere çıkmak. Şeref vermek. * Bir yere buyurmak.
Lem’a: (C.: Lemâat) Parlamak. Şimşek gibi çakmak. Güneş ve yıldız gibi parlamak. * El ile veya elbise gibi bir şeyle işaret etmek.
An-ı vahid: Bir an.
Tevessül: ALLAH'ın dergâhına yaklaştıracak amel işlemek. * Sarılmak. * Baş vurmak. * İnanmak. * Sebeb tutmak
Himmet: Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret. * ALLAH indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi. * Tabiî şevk ve meyil ve heves. * Lütuf, yardım.
Sebtler: Yazma, deftere geçirme, bir yere kaydetme. DERSler.
Tahrifat: (Tahrif. C.) Bozmalar. Kalem karıştırmalar.
Terakki: İlerleme. Yukarı çıkma, yükselme. * Artma, çoğalma. * Bilgi ve medeniyetçe yükseliş.
Tahkik: Doğru olup olmadığını araştırmak veya doğruluğunu, yanlışlığını meydana çıkarmak. İncelemek. İçyüzünü araştırmak. * Bir şeyi eksiksiz ve ziyâdesiz yapmakta mübâlağa etmektir. Bir şeyin hakikatına ermek, künhüne vâkıf olmak, nihâyetine erişmek demekti.
A’za: (Uzv. C.) Bedenin her bir uzvu. Organ * Bir cemiyete mensup kimse.
Addul Esmâsı: EL ADLÜ celle celâluhu
Adl kelimesi çeşitli türevleriyle birlikte 28 âyette geçmektedir.
Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde, fiillerinde ve halkettiği her şeyde mutlak adâletli olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in sözünün âdil olduğu beyân buyurulmuştur.
1 âyette ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in adâlet sıfatı olarak kullanılmış sözünün adâletli olduğu ifade edilmiştir.
" Rabb'inin sözü, doğruluk (sıdkân) ve adâlet (adlen) tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. o işitendir, bilendir." ( En'âm 6/115)

El Adlü: Hakkaniyet ve adâlet üzere olan, zulmetmeyen.
İ'tidal üzüre olup ifrat, tefrit ve hevâsız olan...
Hükmünde hakk olan, doğruluktan ayrılmayan ve âdiller âdili olarak da tek olan.
Mutlak âdil, asla zulmetmeyen zulmü kullarına da yasaklayan, hakkaniyyetle hükmeden, hakkı söyleyen ve hakk olanı lâzım ve lâyıkınca yapan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.


el ADLu:
Resim

DELİ ile DÎVÂNE "İnsan!"

Dîvan'dan bir söz çıkar âleme sığmaz.
Dîvâne'den bir söz çıkar Dîvan'a sığmaz.

Ârifim ben! diye hiçbir kimseye ta'n etme sen.
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden
!

Bâyezîd-i Bistâmî, bir tımarhânenin önünden talebeleriyle birlikte geçiyormuş. Onlara ders vermek üzere hekime sorar: "Sen akıl hastalıklarına çare buluyorsun, günah derdine de bir çâre var mı?" Hekim, başını kaşıya dursun, bir deli yanıt verir: "İstiğfar kökünü tövbe yaprağıyla karıştırmalı, gönül havanına koyup tevhid tokmağıyla dövmeli, insaf eleğinden eleyip gözyaşıyla hamur etmeli, aşk ateşinde pişirip muhabbet balıyla karıştırmalı ve kanaat kaşığıyla da gece gündüz yemeli!"
Delinin bu sözü bittikten sonra, Bâyezid-i Bistâmi şöyle der:

Ârifim ben! diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!..
"


Resim

Resim---Resûlullah sallALLAHualeyhi vesellem: “Namaz Mü’minin mi’racıdır.” buyurmuştur.
(El-Âlûsî, c. 8, s. 416. z Er-Râzî, c. 1, s. 243-251. Bursevî, c. 12, s. 267.)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Münir DERMAN SOHBETLERİ-5

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim

Resim

ZEVK 4334

A L L A H D o S T u Huzurunda, SıRR-ı SıFıRını SOY maK
Kalbden Kalbe ALLAH YoLu, NuR SAÇana RuHunu DuY mak
ÖMRÜNÜN ÖZET SÖZÜNDE, E R E N -l e r GÖZ-ü ÖZ-ünde
MuHaMMeDî NûR NEŞ’E-si, MüNiR HOCA-m SaNa UY-mak…


27.01.11 16:05
nrm.kbr.bnd..


Resim
Resim
Cevapla

“SOHBET - 5” sayfasına dön