KADER VE KAZA - MÜNİR DERMAN

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

KADER VE KAZA - MÜNİR DERMAN

Mesaj gönderen Hakan »

KAZA VE KADER

Opr. Dr. MÜNİR DERMAN

ALLAH (c.c.) : "Ben insanın sırrıyım ve insan benim sırrım"

Allah'ın ilim ve tekvin sıfatlarına raci olan kaza ve kader îmanın en esaslı temellerinden olup, her ikisine birden îmân farzdır, İslâm dininde...
inkâr dinsizliktir, şirktir.
Bu hâl elim ve feci bir hâldir insan oğluna...
islâm dininde en çetin, anlaşılması güç, akılla zor kavranabilen mevzuların başında gelir...
inanabilen, aklın kavrıyamıyacağı bir sevgi içine gömülür..
Ne mutlu bunlara...
Hazret-i Resûl bu mevzuda sual soranlara: “Buna İmân ediniz, münakaşa etmeyiniz. Bu yüzden sizden evvelkiler dalâlete düşüp mahvolmuşlardır” buyurmuştur...
Kaza ve kadere îmân, Allah'ın ilim, irade ve tekvin sıfatlarına îmân demektir.
Eskiler, kaza ve kaderi izah için, bir çok söz söylemişlerdir..
Hepsi kapalı ve anlaşılması güçtür.
Zira söylenenleri anlamak derin vukufa bağlıdır.
Kaza ve kaderin târifi İslam dininde iki büyüğün izahı içinde mütalâa edilegelmektedir...
Mâturüdi ve Eş'ari. Biri: Ezelden bütün eşyanın vücuduna taallûk eden ilm-i ilâhi.. diğeri ilm-i ilâhîye mutabık bir sûrette kâinata ezelden taallûk eden ilâhi irade... Işte elde olan târifler bunlardır... Bunlar izah değildir. Târiftir. Bunlara karşı cebriye ve kaderiyye diye iki garip uydurma izah ve mütalâa daha vardır...
Bu târif ve izahtan anlamak çok güçtür. Kaza ve kaderin bu izahlarını yapanlar, anlamamışlar diyemiyeceğim, anladıklarını izah edememişlerdir. Ancak târifte kalmışlardır. Biz bunları anlaşılabilecek şekilde izaha çalışacağız...
Yalnız bazı cümlelerle okuyucularımıza biraz malzeme vermek lâzımdır.
l - Allah insanları arzuları üzerine hareket etmek kabiliyetinde halketmiştir.
2 - Bundan dolayı Allah ihtiyara bağlı olan bu işleri, insanların dilemelerine, arzularına ve ihtiyarlarına uygun olarak irade ve icad buyurur ki, bu irade ve icad evvelden mevcud olup, kanun şeklinde kâinatda Sünnetûllâh ismi altında câridir. Zira âdât-ı ilâhîye bu yolda cereyan etmektedir.
3 - İnsanların irade ve ihtiyar sahibi bir mahluk olması da, Allah'ın dilemesi ve takdir buyurmasiyle olmuştur.
4 - Allah insanın istediğini yapabilir bir sûrette olmasını dilemiş, ve Öylece halketmiştir. Bunun içindir ki, insanlar kendi istek ve ihtiyarı ile bir şey yapmak, veyahut yapmamak iktidarına mâliktirler, iki cihetten birini tercih ve ihtiyar edebilirler. (istiyen îman eder, istiyen etmez.) Âyet....
Şimdi bu küçük bilgiyi unutmayınız. Okurken kafanıza saplanacak her türlü fikir ve itirazı terkediniz, okumaya devâm ediniz...
KADER: Kâlem-i alâ ile Allah'ın dünyalar, âlemler yaratılmadan evvel yazılmış, bir arzusudûr.
KAZA: Bu muradın oluğudur. Kader ve kaza insanlar içindir. Bundan dolayı insanlar ebedîdirler. Ezelî değildirler. Yalnız Zülce-lâl ezelidir. Kader ve kaza hürmetine Cenab-ı Allah her esmâsının altına Rahîm esmâsı ile gizlenmiştir. Her şey Allah'tan olduğuna göre; bizi muhafaza et demek lüzumu ortaya çıkar. (Ya Hafız) bize acı, afat verme demek sûretiyle Cenâb-ı Allah daima kendisini tesbih ettirmededir...
Kâlem-i A'lâ: Arzuladığım proje tahtında dünyaları yaratacağım, bu isteğin tezahürü çizilmiş demektir. Bu çizilme Kâlem-i A'lâ iledir.
Yâni muradın tecelli etmeden evvel lâmekândaki oluşuna (Emir sudûru kanalı) Kâlem-i A'lâ'dır. Bu yazılış, kaderdir. Meselâ hava, su, toprak, ateş yaratacağım, bunlara bir çok hassalar verip değişmez kanunlar ile yekdiğerine bağlıyacağım. Bunlarda fizikî, kimyevî bir çok kanunlar, prensipler vardır. Su sıcağa maruz kalacak, buhar olacak, buhar soğuğa çarpacak su olacak, kar olacak, herşey arz çekimi ile düşecek, ilaâhiri gibi...
değişmeyen hâdiseler, muradın tezahürü, oluşudur. İşte bu kazadır..
Suyun yaradılışı muraddır.
Muradın tecellisi kaderdir. Suda birçok hassalar var; buhar olma, kar olma, buz olma, gıda olma, bunlar kaderin muhtelif tecelli şekilleridir, değişmez..
Bütün bu oluşlar bir kanun altında devâm eder. Canlılar bu kader denizi içinde bulunuyor. Bunun şiddetine maruz kaldığı dakikada kazanın tecelli etmesi ile, evvelce tespit edilen muradda gizli bulunan kudret tecelli eder. Meselâ: Suya düşen boğulur, kazaya çarpar demektir. Suyun boğmak hassası kaderdir. Buna tahammülsüzlük, kazaya çarpılmaktır. Herkesin ağzında bir kaza kelimesi dolaşır. Birden bire, bilinmeden bir şeye giriftar olmak mânâsına kullanılır. Aslında o hâdise mevcuddur. O anafora kapılmak, değişmeyen kaza hududuna girmek demektir. Biz ismini yanlış, anlamadan söylüyoruz. Amma bu, insanların bulduğu güzel kelimelerden biridir.
Sünnetullâh tağyir edilemez, kader değişmez....
Ormanda bulunan bir ağaca, Allah Er Rezzak esmâsiyle rızkı topraktan veriyor. Gökten bulut ile suyu vermektedir. Bulutların cezbi, ormanların işidir. Ormanları harabedersek, ağaçların Allah'ı zikretmelerine son vermiş oluruz. O zaman Sünnetullâh'ın cüz'i bir kısmı tağyir edildiğinden bulut gelmiyor. Yağmur da yağmıyor...
O hâlde ormanları harabedilen bir yerde Allah'tan yağmur istemek ayıptır... Yalnız esasında çöl olan yerlerde yağmur duası yapılabilir. Dua, daima Sünnetullâh dışında, tasarruf hududunda olacak hâdiselerden seçilerek yapılır. Tasarruf hududunda hayır ve şer Allah'tandır. Emrin câri olduğu hudut içindedir.
Hayır, Hay esmâsını harekete getirip bütün diğer esmâlarla birlikte insan denilen ekmel mahlûku hayatta tutan güzel ve değişmeyen kanunlardır. Bu kanun, insanın, tam sıhhat ve Sünnetullâh kanunlarına uygun bir sûrette idame-i hayat etmesi için kendine uymasını âmirdir. Bunun içinde adalet, ahlâk prensibi gizlidir, iyiliğe matuftur. Bu hayırdır. Bunun aksi şerdir, insana zararı olup binnetice hay esmâsına karşı bir isyandır şer. Her ikisi de ilm-i ilâhî ile evvelden tensip buyrulduğundan her ikisi de Allah'tandır. Havadaki oksijen insan için lâzımdır. Hayatın devâmı için bu lâzımdır. Bir nevi hayırdır. Bunu yaratan Allah'tır. Allah'tandır. Ciğerlerine oksijen sokmamak bu hayrı kullanmamak demektir. Kullanmamak oksijensiz kalmak demektir. Oksijensizlik Ölümü intac eder. Vücud için bu bir şerdir. Oksijensiz kalmanın Ölümü intac edeceği Allah tarafından evvelce takdir buyrulmuştur. O hâlde şer de Allah'tandır.
Bütün bu hâdiselerdeki kanunların oluşları ve neticeleri de Allah'tandır. Bu kanunların iyi veya fena taraflarına maruz kalmak ise, insanların elindedir...
Cebriyye de: “Her şeyi yapan, yaratan Allah'tır, biz bir şeye kadir değiliz” der.
Kaderiyye: “kul fiilinin yaratıcısıdır” diye tuhaf, garip, saçma fikirler ortaya atar. Bunlar kuru fikirlerdir. Bir mütalâadır. Fakat, anlatış, öğretiş değildir...
Bundan dolayı islâm akaidine tamamiyle mugayirdir..
Arzu-yı ilâhîyi bildiren Resûl-i Ekrem'dir. Kitab-ı Ekmeldir. Buna aykırı değil, küçük bir uygunluğu olmayan şiddetle reddedilir, islâm dininde... islâm'ın saçma dinlemeye vakti, zamanı yoktur. Kaza ve kader, Hayır ve Şer Allah'tandır. Bu gayet tabiî bir inanış ve olaydır. Allah'ın dünyaları yaratmadan evvel, ben şöyle bir dünyâ yaratacağım. Bunun işlemesi değişmeyen cazibe kanununa, kimyevî, fizikî, astronomik kanunlara, hayat kanununa, tekâmül kanununa tâbi olacak. Bunların hepsine Allah lûgatında Sünnetullâh ismi verilir..
Bunlar, inanan, inanmayan, canlı, cansız, velî, kâfir, mümin, dinsiz herkes için aynıdır. O hâlde, bu kanunda adalet prensibi ve her zaman böyle olduğuna göre de ahlâk prensibi gizlidir. Kader, Allah'ın Cemâl esmâsına bağlı, Rahmân, Rahîm sıfatiyle süslenmiş, nizâm-ı kâinat ve kudret-i nahiyenin azamet ve haşmetinin tezahürleridir...
Bu dekoru hazırlamasındaki murad-ı ilâhî, hay ile tecelli edip, gizli hazinesini görmek arzusunda bulunmasının, görülür ifadesidir...
Muhatabım olacak bir şey yaratacağım. Buna adalet ve ahlâk prensiplerinin değişmeyen bir zemini, bir mekânı hazırlıyacağım. İşte Sünnetullâh'ım ile süslü bir kâinat yarattım. Değişmeyen kanunları var. İşte kader arzusu.. Hayyı insana hediye ettim. Sünnetullâhın câri olduğu ve hayyın devâmı için şartları haiz olan kâinata koydum. Bu kanunlara riâyet ederse hediye ettiğim hay devâm edecek arzum dahilinde..
Bunlara riâyet etmezse Sünnetullâh içinde gizli Celâl sıfatımın gizlendiği kısımlarına hürmetsizlik etmiş olacaktır! Su yaratacağım. Su azizdir. Zira Cemâl sıfatının süsleri olan Rahîm ve Rahmân sıfatlariyle azizdir. Canlılara hay bu azizlikten çıkmıştır. Su, sıcağa maruz kalacak, buhar olacak, buhar soğuğa maruz kalacak, yağmur ve kar olacak. Bunlar sudaki, suyu yaratmadan evvelki arzuladığım güzel hassalardır. Yâni suyun kaderidir.
Suda bir hassa daha vardır. Boğmak hassası...
Muradın tezahürü, oluşudur. Bu, kazadır. Suyun yaradılışı, murad, muradın tecellisi, kaderdir. Suyun hassalarının, Celâl ile görülüşü kazadır. Bu, Allah’tandır. Bu hassalara, kanunlara sarılmak veya sarılmamak bizim elimizde....
Bundan dolayıdır ki güzel sözler, ulvî hakikatlar cazbedici şeylerle kamçılanan azgın ihtirasları gemleyemez. Bunun neticesi olarak, dünya kanunlarında fertlerin kendi hürriyetlerinden feragat ettikleri kısımların mecmu'u cemiyetin ceza vermek hakkının esasını teşkil eyler. Günâhlar bir de “insanların kendi bünyesine işledikleri ihtiraslardır” diye târif edilir, ömür boyunca husule gelen engeller insanların bu inhirafından doğar.
Bu engeller, insanların ilerlemesini yavaşlatabilir. Fakat hamlesini kuvvetlendirir. Irmağın Önündeki kaya parçası gibi...
Kaya, ırmakta şelâle husule getirir. Cesaret, alçak gönüllülükle olmazsa fenalık doğurur, şerefsizlik husule getirir, onun için insanın şahsiyeti o kadar mukaddestir ki, dünyada onun kadar iyi bir şey yoktur, Bütün kâinat buna muhatap olarak yaratılmıştır. Yalan çiçek verir derler, fakat meyva, asla!. Bu câri kanunlardan inhiraf demektir.
“Sakin ve mes’ud bir hayat ancak fazilet yoluyla elde edilir” demiş bir büyük...
İşte bu söz rızaya ve kanunlara riâyet demektir, insan hariç, bütün diğer mahlûkat hayatın başlıca hedefinin hayattan zevk almak olduğunu bilirler ve sezerler. Fenalık yapmağa kalkan kimseye, elinizden geldiği kadar hâlâs çâresi göstermeğe gayret ediniz. Göreceksiniz ki suçlar azalacaktır. Çünkü Rahmet pınarı daima çağlamaktadır.
Mukadderatın kendisine çizdiği hayat çemberini asla zorlamamış bir insan olarak bu yazıyı yazan kul, şunu söyler : “bu saha içinde ömrünü ikmal etmek için sessiz ve sedasız sırasını bekleyen insan, kaza ve kadere, hayır ve şerre inanır, fazilet yoluyla gider ebedî ülkesine....”
Ecel ne bir saat gecikir, ne bir saat evvel gelir..
Bu, yazılan, bilinen, söylenen bir takım kelimelerle oyun yapılan mânâda değildir.
Tedavi olunuz, tedbir alınız âyetleri boş değildir. Buradaki saat kelimesi Allah lûgatında bizim bildiğimiz saat değildir, insanın doğuşu malûm, Ölümü meçhul...
Bunu, bir ağaca, bir çiçeğe, bir nebata, bir canlıya, Allah dünyalar yaratılmadan evvel takdir etmiştir. Meselâ; Bir buğday 9 ayda başak verecek, bir insan 9 ayda doğacak, bir nohut 90 günde yetişecek, demir şu kadar hararette eriyecek, merkezi sıkletini kaybeden her şey düşecek, havasız kalan canlı ölecek, takatin fevkinde bir yük insanı zebun edecek, gözü çıkan görmeyecek.
İnsan buz kadar soğuğa, su kadar sıcağa tahammül edecek uzvi bir kabiliyette yaratıldı. Bu uzviyet şu kadar senede eskiyecek...
Mukavemet kanunları, hareket kanunları, cisim filân cisimle birleşince şu madde husule gelir, kimyevi kanunlar, fiziki kanunlar, astronomik kanunlar; bunlar zâhir olan Sünnetullâh "hayatın değişmeyen kanunları", hepsi, kader çerçevesi içindeki muraddır...
Bu kanunlarla yaratılan herşeyin mukavemetleri hududu tâyin edilmiştir. Bu kaderdir. Bu hududu aşmak, kanunların değişmeyen anaforuna kapılmaktır, takdirin muayyen hududu dahilinde anafora kapılmamak için dikkatli olmak lâzımdır. Dindeki dikkat; fazilet, adalet, doğruluk, ahlâk prensiplerine uymak demektir. Meselâ, balık suda yaşar dışarı çıkmaz. Çıkarsa bunlara uymamıştır, ölür. İnsanın da bir buğdayın ömrü gibi Allah indinde müddeti ömrü muayyendir...
Ruhun cesede girişi ve dünyaya gelişi ile - yani ruhun Sünnetullâh'ın kanunları ile sıkı sıkıya rabıtası olan uzviyete girmesiyle - ömür başlar. Ömür cesedin değil ruhun ömrüdür. Ruh cesedden çıkar, fakat ölmez.. Ta ki (âyetle sabittir) bütün kâinat yok olduktan sonra Cenâb-ı Allah "El Mütekebbir" esmâsiyle tecelli edecek "Enellâh" Ben Allah'ım diyecek... Işte bu an ruhların ölümüdür. Kur'ân'daki teehhür etmeyecek ömür kelâmı burada biter. Bu ind-i ilâhîde evvelce tâyin edilmiş ömrün değişmeyen sonudur. Bu katiyyen değişmez...
Arada ruhun cesedden ayrılması kaderin çizdiği kaza anaforuna kapılmaktır. Bu anafora kapılıp ölüm diye târif edilen hâl bir çok ecel cinslerini ortaya çıkarmış ve muhtelif târif ve izahlara, bu işlerle meşgul olanları, sevketmiştir.
Ecel-i müsemmâ, ecel-i kaza, ecel-i muallâka bunların hepsi işin hakikatinin güç anlaşılmasından doğan garip ve tuhaf târiflerdir. Bu târifler kaderin, yani muradın oluşunu husule getirir. Kaderde gizli olan oluş şartlarının ortaya çıkışı ölümü intac eder. Kur'ân-ı Kerim'deki değişmeyen saat, izah ettiğimiz bu saattir. Zira aksi olsa idi bir insanın ömrü için dua etmek kadere ve takdir-i ilâhiyeye isyan sayılırdı.. "Yekdiğerinizin ömrü için dua ediniz" emr-i Resûlü bundan dolayıdır. Yâni ömür için dua kaderin takdir ettiği müddet içinde kazaya çarpılmadan cesetle ruhun birlikte devâmı içindir.
Böyle görünmez bağlarla görünür şekilde tecelliyat arzın jeolojik bünyesine bağlanan yâni kâinatta câri bütün Sünnetullâh hududu içindeki canlıların sükûn, ahlâk, adalet kelimeleriyle ifade edilebilen hasletlerle bağlı olması adeta tabiî, manyetik, jeolojik kanunların bir arzusudur. Yağmur ve soğuk havada çıplak gezmek, nasıl zatürreyi husule getiren mikrobu vücuda sokuyorsa, ateşe yanaşmak nasıl yakıyorsa, uykusuzluk insanı nasıl öldürüyorsa, sudan çıkan balık nasıl ölüyorsa, takatin fevkinde bir yük insanı nasıl zebun ediyorsa, içki sıhhati nasıl bozuyorsa arzın güneşten uzaklaşması nasıl kış mevsimlerini husule getiriyorsa, gece olunca yıldızlar nasıl görülüyorsa, ev yıkan nasıl mahvoluyorsa, bu tabiî kanunlara yani Sünnetullâh'ta câri kanunlara muhâlif olan ahlâksızlık, edebsizlik kitlelerin, tabiatla olan bu gizli adeta görünmez ruhî, biyolojik ve jeolojik bağlarına bir isyan bayrağı çekmek mesabesindedir. O hâlde kader ve kazanın çizdiği bu tabiî hâdiseler insan uzviyetinin ve yaşamasının nâzımıdır. Nasıl hırsızlık etmek, adam öldürmek kitlelerin kanunları ile cezalandırılıyorsa maneviyat kanunlarının adalet, ahlâk, doğruluk, insanlık, kemâl prensiplerine sadık kalın demeleri, kitlelerin icadı olan kanunların emirleri gibidir. Bu kanunda bir adalet ve ahlâk prensibi hâkimdir. Bu kanuna muhâlif hareket eden: Kavm-i Lûtlar, Firavunlar, Sodom Gomoreler, Neronlar, Bizanslılar, bu değişmeyen âdil kanunun cezasını görmüşlerdir. Nasıl bu tabiî kanunlara insanlar gizli bağlarla bağlı ise, bu kanunları değiştirmek de bu gizli bağların insanlar tarafından rengini değiştirmekle olur. Kitlevî, felâket ve dert kelimeleriyle ifade edilebilen her şeyi insanlar kendilerine çekerler..
Hâllacı Mansur'un (Enel-Hâk) demesi kafasının vurulmasına sebep olmuştur. Bu cezbe her kuvvetin insanda meknuz olduğunun ifadesidir.
Allah, kelâmında (Sabah yıldızı, doğan batan güneş, zulmet hakkı için kasem ederim.) diyor. Bunlar değişmeyen ilâhî kanunun âhengiyle işleyen kâinat makinasının idrak edildiği insan kafasında, insan kudretinde olduğunun ifadeleridir...
Nasıl ki güneş doğup batıyor, zulmet ortalığı karartıyorsa, bu âdil ve değişmeyen bir kanun-u ilâhi olduğuna nazaran; adalet tabiî bir kâinat nizamı mefhumunun görülmeyen bir işleyişidir...
Nebatlardaki, hayvanlardaki, canlı ve cansız her maddedeki atom ve proton, cazibe ve hareket hikâyeleri nasıl, bir ahlâk prensibi, bir adalet düzgünlüğü gösteriyorsa, aynı zamanda adalet ve ahlâk, doğruluk mefhumlarının hakikî nâzımı ve tabiî hâdiselerdeki fizikî, biyolojik, kimyevî, cazibevî, manyetik düzgünlüğün temsili ifadeleridir de.. Kızgın bir çelik suya batırıldıkça nasıl çelikliğini kaybediyorsa, bu suya batırmak evvelce takdir olunan kader manzumesinin ilim sözüyle ifadesi olan tabiat kanunlarının adaletine hıyanetin cezası demektir. Soğuk da çırılçıplak insanı nasıl hasta ediyor veyahut mikronların uzviyete hululüne sebebiyet veriyorsa ki bunu yapmak tabiî hâdiselerin muvazenesine hürmetsizliğin cezası oluyor. Küçük bir dikkatsizlik bir felakete nasıl müncer oluyorsa ki, bu da bir nev'i benlik ahlâkından inhiraf oluyor. Fazla içki ile vücudtaki karaciğeri harabeden nasıl siroz oluyorsa ki karaciğerin tabiî fonksiyonlarının hakkına ahlâksız bir cürüm işlenmiş oluyor, Hazreti Peygamberin : “Ben Arabım fakat Arap benden değildir” demesinde, anlattığımız hakikatin atom hâline gelmiş, ancak derin izahlarla açılan bir hakikatin ve nizam-ı ulvînin ifadesi gizlidir. Zira ahlâkı tamamlamak için ba's olundum, buyurmaktadır, Hazreti Resûl...
Kaza ve kadere inanmanın, yalnız islâm dininde değil, bütün ilim ve fen, akâdemik bilgiler hududu dahilinde bir kanun-u tabiat izahı olduğu ortaya çıkar. Bu kanuna inanmak ve sadık olmak demek: âdil olmak, ahlâklı olmak, doğru olmak, insan olmak demektir. Ne mutlu o bilgin, âlim ve fen adamına ki; kâinatta câri ve bugün yıldızlara kadar fışkıran zekâ ve buluşlariyle, izah ettiğimiz islâm'ın kaza ve kader inancını bağdaştırabiliyor.


İnhiraf : Doğru yoldan sapma. * Dönme. * Bozulma. Değişme. * Kırıklık.
Merkezi sıklet : Ağırlık merkezi.
Teehhür : Gecikme. Sonraya kalma. Geriye kalma.
İntac eder : Neticede getirir.
Mesabe : Derece. Menzile. Rütbe. * Sevab yeri. * Merci, melce'.
Nâzım : Nizamlayan, nazmeden. Manzume yazan, düzenleyen.
Meknuz : Gömülü define, örtülü, gizli. Hıfzedilmiş, mahfuz.
Muvazene : Ölçmek. Denk olup olmadığını bilmek için tartmak, ölçmek. * Düşünmek. * İki şeyin vezince birbirine denk olması. Uygunluk.
Manzume : Sıra, dizi. Sistem.
Hulul : Girme. Dâhil olma. İçine gizlice giriş. * Birinin veya birkaç kimsenin sevgi veya itimadını kazanmak, içlerine onlardan görünüp girmek.
Müncer : Nihâyet bulmak. * Bir tarafa çekilmek. * Sürüklenme. * Sona eren, neticelenen.
İnhiraf : Doğru yoldan sapma. * Dönme. * Bozulma. Değişme. * Kırıklık
Nizam-ı ulvî : (Ulviye) Yüksek, yüce. * Manevî ve göğe mensub nizam, âlem.
Ba's olmak : Gönderilmek.
Câri : Akan, akıcı. * Geçmekte olan. * İnsanlar arasında mer'i ve muteber ve mütedavil olan.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

HA-KANım ,CANım HAYY c.c'um razı olsun RESULALLAH sav Efendimizin hörmetine DERMAN BABAmızdan bereket sofrası açtın yine ne güzel MAAŞALLAH

Ehl-ine dail olmamız duasıyla İNŞAALLAH

MUHAMMEDi MuHABBetimİZle !....
Resim
Kullanıcı avatarı
dibbace
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 222
Kayıt: 15 Nis 2008, 02:00

Mesaj gönderen dibbace »

mükafatınız ziyade olsun efendim...

tesekkürler, bereketi bol bir paylaşım olmuş...

söyleyen ne güzel...:(
Kullanıcı avatarı
erkansenturk
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 2
Kayıt: 13 Nis 2008, 02:00

ALLAH cc RAZI OLSUN İNŞAALLAH !!!!!!!

Mesaj gönderen erkansenturk »



Bu sitede emeği olan herkesten,
yazan herkesten,
okuyan herkesten

ve ümmet-i Muhammed'den razı olsun inşaALLAH...




Kullanıcı avatarı
aNKa
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2797
Kayıt: 02 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen aNKa »

Değerli erkansenturk kardeşimiz kendi gönül sitenize hoş gelmişsiniz..
BİZ Rabbimizden razı, Rabbimizde BİZden razı olsun inşaallah...
Muhammedi MuhabetlerimİZle.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

kıymetli kardeşimiz erkansenturk,

gönül NURu sitemizde BİZ BİR-iz inşaallah..
değerli katkılarınız bekleriz..

Muhammedi Muhabbetle...
Resim
Kullanıcı avatarı
garani
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 11
Kayıt: 21 May 2011, 14:09

Re: KADER VE KAZA - MÜNİR DERMAN

Mesaj gönderen garani »

acizane kardeşiniz birkaç aydır sizi takip etmekte ve güzel şeylerle karşılaşmakta
bilki benim içimi okuyorsunuz belkide ben sizin belki ben burada yalnız belkide hep sizlerle beraber
ama şunu biliyorum ki insan sevdimi herkesi seviyor ama gönül ehlini daha da çokkkk ben sizleri sevdim
yapılan herşey çoook güzel mevlam emeğinizi inşallah zayi etmez
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KADER VE KAZA - MÜNİR DERMAN

Mesaj gönderen nur-ye »

SEVgili kardeşimiz garani MuhaBBet bAHçesinde ki GÖNÜL GÜLleriniz rengarek açsın ve kokuları saçılsın! sizinde gönlünüze bereket!
Kul İhvâni hocamız hep işlediği bir sÖZ vardır ''BİZ BİR-İZ!'' der.
evet işte BİZde hep birlikte RESÛLU SEVİYE için muhammedinur.com GÖNÜL sitemizde BİRlikteyİZ إِن شَاء اللَّهُ
Resim
Cevapla

“Fikrî Derlemeler, İncelemeler ve Zevkler” sayfasına dön